DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 95
5 inci
Birleşim
11 Ekim 2005 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Pakistan ve Hindistan'da meydana
gelen deprem felaketinde hayatlarını kaybedenler için Pakistan ve Hindistan
Halkına ve Türk edebiyatının, sinema sanatının ve düşün dünyasının önemli
simalarından Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet,
ailesine ve yakınlarına, başsağlığı dileyen konuşması
B) GündemdIşI
Konuşmalar
1.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli'nin, Türk edebiyatına,
Türk sinemasına ve düşün dünyasına büyük katkıları olan sanatçı ve düşünür
Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle gündemdışı konuşması
2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının, üçüncü yılını doldurduğu bugünlerde Türkiye'yi getirdiği noktaya
ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
3.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Mudanya Mütarekesinin 83 üncü
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı
4.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, Erdemirin Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının elinde bulunan hissesinin blok satışı sürecinde yaşananlara
ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
5.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, Türk edebiyatına,
Türk sinemasına ve düşün dünyasına büyük katkıları olan sanatçı ve düşünür
Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle gündemdışı konuşması
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- 5387 sayılı Bankacılık Kanununun bazı maddelerinin, bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/900)
2.- (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının
süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/901)
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın, şahsına, Grubuna ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol'un, konuşmasında, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakerelerde, hükümetin,
Türkiye'yi taahhüt altına sokan imzalar attığı iddiası nedeniyle konuşması
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/694) (S. Sayısı: 981)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/695) (S.
Sayısı: 982)
3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde
Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin
ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 895)
VI.- ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm
1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Çermik Devlet Hastanesinin
sağlık personeli ve araç gereç ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/7745)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz, Konya Şehir Stadında,
Konyaspor-Fenerbahçe takımları arasında oynanan futbol müsabakasında yapılan
hakem hatalarına,
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, ilaç sektörü ile eczacıların
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, yeni ders yılı başlangıcında
üniversitelerin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.
5382 sayılı, Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık
Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bir maddesinin,
5394 sayılı, Türkiye İstatistik Kanununun bazı maddelerinin,
Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker'in (3/579) (S. Sayısı: 979),
Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın (3/691) (S. Sayısı: 980),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları
okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği
açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun, Millî
Saraylar Daire Başkanlığına bağlı saray, köşk ve kasırlarda 1.5.2005-6.5.2005
tarihleri arasında İçtüzüğün 177 ve müteakip maddeleri gereğince yaptığı
denetimle ilgili raporunun (5/16) (S. Sayısı: 996) bastırılıp üyelere
dağıtıldığı Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın (6/1032) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği
bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, İspanya
Temsilciler Meclisi ve Senato Başkanlarının ortak resmî davetine icabetine
ilişkin Başkanlık;
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Yunanistan'a,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
İngiltere'ye,
Rusya Federasyonuna,
İtalya'ya,
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun Çin Halk Cumhuriyetine,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Adem Şahin’in İtalya’ya,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri
alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri
Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve
Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın (1/930) (S. Sayısı: 740),
4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının (1/886) (S. Sayısı: 786),
5 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Deniz Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının
(1/892) (S. Sayısı: 788),
6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı
ile İspanya Krallığı Turizm ve Ticaret Devlet Sekreterliği Arasında Turizm
Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının (1/893) (S. Sayısı: 789),
7 nci sırasında bulunan, 9 Mayıs 1980 Tarihli Uluslararası Demiryolu
Taşımalarına İlişkin Sözleşme (COTIF)'ye Değişiklik Getiren 3 Haziran 1999
Tarihli Protokolün Onaylanmasının (1/910) (S. Sayısı: 790),
8 inci sırasında bulunan, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma
Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu
Protokolün Onaylanmasının (1/940) (S. Sayısı: 793),
9 uncu sırasında bulunan, Avrupa Orman Enstitüsüne İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının (1/838) (S. Sayısı: 795),
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben
elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edildikleri ve
kanunlaştıkları açıklandı.
11 Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.52'de
son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Ahmet Küçük |
|
Kırklareli
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Yaşar Tüzün
Bilecik
Kâtip
Üye
II. - GELEN
KÂĞITLAR No.: 6
7 Ekim 2005 Cuma
Rapor
1.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN ve 66 Milletvekili
ile Niğde Milletvekili Erdoğan ÖZEGEN ve 25 Milletvekilinin; Patates
Yetiştiriciliğinin ve Patates Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/152, 216) (S.Sayısı: 895)
(Dağıtma tarihi: 7.10.2005) (GÜNDEME)
10 Ekim 2005 Pazartesi No.: 7
Tezkere
1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/899) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.10.2005)
Rapor
1.- 2.7.2005 tarihli ve 5387 sayılı Bankacılık Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1069) (S. Sayısı: 997) (Dağıtma tarihi: 10.10.2005) (GÜNDEME)
Süresi İçinde
Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Zonguldak
Milletvekili Harun AKIN'ın, Türkiye Taşkömürü Kurumuna işçi alımına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6427)
2.- Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, madencilik
sektörünün geliştirilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6590)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vergi
kaçaklarının azaltılması çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6604)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
uluslararası tahkime götürülen davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6619)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.00
11 Ekim 2005
Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER
: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 inci
Birleşimini açıyorum.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in,
Pakistan ve Hindistan'da meydana gelen deprem felaketinde hayatlarını
kaybedenler için Pakistan ve Hindistan Halkına ve Türk edebiyatının, sinema
sanatının ve düşün dünyasının önemli simalarından Attila İlhan'ın vefatı
nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına, başsağlığı
dileyen konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birkaç gündür
üzülerek izliyoruz, dost ve kardeş Pakistan'da, Hindistan'da meydana gelen
büyük deprem felaketi çok acılı sonuçlar veriyor. Dost ve kardeş Pakistan'a,
Hindistan'a, acılarını paylaştığımızı iletmek istiyorum, kaybettikleri
yurttaşları için Tanrı'dan rahmet diliyorum, başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, bugün, Türk edebiyatının
ve sinema sanatının devlerinden, dev sanatçılarından, düşünürlerinden Attila
İlhan'ı kaybettik. Şair, yazar, senarist olarak olağanüstü güzellikteki
yapıtlara imza atan, değerli bir düşünür olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
antiemperyalist, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı modelinin yılmaz savunucusu olan
Attila İlhan'a rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize de başsağlığı
diliyorum.
Büyük sanatçı, Türk edebiyatına, Türk sinemasına, düşün
dünyasına büyük katkıları olan Attila İlhan'la ilgili duygularımızı dile
getirmesi amacıyla, İstanbul Milletvekilimiz Zülfü Livaneli'ye kısa bir söz
veriyorum…
Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır;
toplantıyı açıyoruz ve görüşmelere başlıyoruz. Toplantıyı açmıştık, şimdi
görüşmelere başlıyoruz.
Buyurun Sayın Livaneli.
B) GündemdIşI
Konuşmalar
1.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
Livaneli'nin, Türk edebiyatına, Türk sinemasına ve düşün dünyasına büyük
katkıları olan sanatçı ve düşünür Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle gündemdışı
konuşması
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Başkanın gösterdiği bu duyarlılığa, hassasiyete teşekkür
ederim; çünkü, gündemdışı konuşmalardan bile önce, bugün kaybettiğimiz büyük
şairimiz Attila İlhan'la ilgili, yalnız benim değil, Meclisteki değerli
milletvekillerinin çoğunun, belki de tamamının katıldığı bir üzüntüyü ve bir
anma görevini paylaşmak üzere bana söz verdi; kendisine çok teşekkür ederim.
Attila İlhan'ı kaybettik. Attila İlhan, hepimizin
hayatında büyük yeri olan şairlerimizden birisi.
Ülkeler, biraz da şiirleriyle yaşıyor, biliyorsunuz.
Dilimize hizmet eden, Türk Diline bir kelime ekleyen, bir dize ekleyen bütün
şairlerimizi büyük bir minnetle anıyoruz. Attila İlhan da onlardan birisiydi.
Bir ülkenin anadili, aynı zamanda biraz da anayurdudur bence ve şairler,
zamanın, ideolojik görüşlerin, siyasetin, gelip geçici unsurların etkisinde
anılmamalı ve biz de Anadolu'nun büyük şiir geleneğine, Yunus Emrelerden,
Karacaoğlanlardan, Pir Sultanlardan, Şeyh Galiplerden gelen büyük şiir
geleneğine sahip bir ülkeyiz ve zamanında şairlerine çok saygı göstermiş bir
halkız; ama, ne yazık ki, son zamanlarda bizim halkımızın şiirle ilişkisi
giderek kopuyor; şiir, hayatımızdan çıkıyor. Bir ara, düşündüğünüz zaman, büyük
şair Yahya Kemal'in herhangi bir dizesi bir halk deyimi haline dönüşebiliyordu
ve halk bunu, o kitabı okumamış, hayatında bir şiir kitabı satın almamış
insanlar bile, Orhan Veli'nin, Yahya Kemal'in, Nazım Hikmet'in, Necip Fazıl'ın
dizelerini bir halk deyimi haline dönüştürerek kullanıyorlardı. Şimdi, bunun
yerini yavaş yavaş, birtakım, çikletten çıkan maniler gibi, pop şarkılarının
sözleri almaya başladı. Böyle bir dönemde, Attila İlhan gibi şairlerimizin ve
bizim dilimize çok büyük katkılarda bulunmuş, bizim görüşlerimize, dilimize,
dil hassasiyetimizin gelişmesine çok büyük katkılarda bulunmuş bir şairi
saygıyla anmanın bir borç olduğunu düşünüyorum ve biraz önce söylediğim gibi,
şairler o kadar uzun zamanlara yayılırlar ki, yüzlerce yıl ötesine giderler ki,
onları, o dönemin politik düşünceleriyle, politik kalıplarıyla değerlendirmek
de imkânsız olur. Attila İlhan da, Türk Dili yaşadıkça, Türk Dilini okuyan,
Türk Dilinde sevdalanan, Türk Dilini iyi konuşmaya gayret eden kuşaklar
yaşadıkça hep bizimle yaşayacaktır. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı söz alacak milletvekillerimizden,
ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının üçüncü yılının sonunda
Türkiye'yi getirdiği noktayla ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Özdoğan. (ANAP sıralarından alkışlar)
2.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, üçüncü yılını doldurduğu
bugünlerde Türkiye'yi getirdiği noktaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor ve Güney Asya'da
meydana gelen depremde ölen kardeşlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Ayrıyeten,
dün vefat eden edebiyatçımız, şairimiz Attila İlhan'a da Tanrı'dan rahmet
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'yi üç
yıldır yöneten bir tek parti iktidarı var. Bu iktidar, milletten oy ve destek
isterken, milletin önüne çok açık bir taahhüt koydu. Neydi o taahhüt; üç yılın
sonunda insanlarımızın cebi para görecek. Söylenen ve vaat edilen bu idi.
Millet, buna bütün kalbiyle inandı. AK Partinin iktidara gelip sorunlarını
çözeceğine, sadece Türk seçmeni değil, iyi-kötü siyaseti bilen ve bu partide
kurucu il başkanlığı yapmış olan ben de inandım; ancak, AK Partiyi yönetenler,
iktidar koltuğuna oturur oturmaz, kendilerinden öncekilerden hiçbir farkları
olmadığını gösterdiler; verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı, milletin şikâyetçi
olduğu sorunların hiçbirine çare bulunmadı.
Şimdi, Türkiye'nin önünde iki tablo var. Bu tablolardan
birisi, hükümetin, devlet imkânlarını, kendisine bağlı medyayı kullanarak
önümüze koyduğu bir tablodur; bu, kelimenin tam anlamıyla sanal bir tablodur.
Buna göre, her şey mükemmel gidiyor; halk, her şeyden çok memnun, vergilerden
memnun; hükümet, halka, neredeyse yıldızları bile vermiştir, memlekette durumu
kötü olan bir tek kişi kalmamıştır.
Bu, tam bir illüzyon ekonomisidir. Bu hükümet
tarafından, bir abrakadabra düzeni kurulmuştur. Geceyarıları, otel odalarında
ihale pazarlığı yapan ve sonra da "babalar gibi satarız" diye bu etik
dışı davranışı haklı göstermeye çalışan hükümet, cumhuriyet tarihinde hiç
görülmedik ölçüde pervasız davranabilmektedir.
Hükümetin, hepimizin görmesini istediği bu sanal
tablonun yanında, bir de gerçek tablo vardır. Bu tablo, milletin içinde
bulunduğu durumu gösteren tablodur. Bu tabloda gördüğümüz şudur: Bu hükümet
döneminde, Türkiye'nin, neredeyse üçte 2'si açlık ve yoksulluk sınırına
dayanmıştır. Türk-İş gibi kuruluşların yayınladıkları geçim endekslerinde, bu
durum açıkça görülmektedir.
Bu hükümetin en hızlı icraatı, hiç şüphe yok ki,
yoksulluk üretmektir. Ekonomiyle ilgili rakamların birçoğu yanlıştır. Birtakım
istatistik oyunlarıyla millet kandırılmaktadır. Yüzde 9 büyümeden söz ediliyor;
fakat, işsiz sayısında 1 kişilik bir eksilme bile olmuyor. Nasıl bir büyüme
bu?! Biz söyleyelim; bu, yalan büyüme ve sanal büyümedir.
Milletin durumu çok perişandır. Bakınız, hayırsever
vatandaşlarımız ramazan yardımları dağıtıyorlar. Türkiye'de, hiçbir vakit 1
paket un kapabilmek için böylesine izdihamlar yaşanmamıştır. İnsanlar, o
izdiham içinde insanlıktan çıkıyorlar. İnsanlarımızı o hale getiren, işte bu
hükümetin, kendisine ait olmayan, taşeronluğunu yaptığı politikalardır. (ANAP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Yalan söylüyorsun, yalan!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Uygarca dinlemeye davet
ediyorum seni!
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bir başka önemli konuya da
dikkatlerinizi çekmek isterim. Bir ülkede ekonomik sıkıntılar arttığı zaman,
yoksulluk tabana yayıldığı zaman, beraberinde birçok sosyal problem de teşekkül
eder.
BAŞKAN - İbrahim Bey, bir dakika…
Arkadaşlar, konuşma yapan milletvekili arkadaşımıza
müdahale etmeyelim; ayrıca, lütfen, sükûneti temin edelim, aramızda konuşmayı
durduralım, konuşmacıyı rahatlıkla duyabilmek için. Sağ olun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Üzülerek söylüyorum, bugün, toplumsal hastalıklar hızla
artmaktadır. Kapkaç bu hükümet döneminde hayatımıza girmiştir. Uyuşturucu
kullanma yaşı 13'e düşmüştür ve uzmanlar feryat etmektedir. Çocuk denecek yaşta
küçük kız çocukları batakhanelere düşmektedir. Bunlar durup dururken mi oluyor,
söyler misiniz?! Bu televole kültürü neden bu kadar hayatımızı kuşattı; bunun
cevabı basit: Bu hükümet, bu hükümetin halkın gerçeklerinden kopması, bu
hükümetin ekonomi politikası bu tabloyu ortaya çıkarmıştır ve bu tablo gerçek
bir tablodur. Eğer bu tablo gerçekse, o zaman, Sayın Başbakanın "İcraatın
İçinden" programındaki söyledikleri sanal ve doğru değildir. Bu hükümetin
halkın ekonomik sorunlarına bakışı ciddî değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen İbrahim Bey.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bu hükümet, Türkiye'deki
hiçbir ekonomik dinamiği kontrol edebilecek durumda değildir.
Türkiye'nin Merkez Bankası Başkanı, enflasyonun düşüş
nedeni olarak, hükümete kredi açmamayı göstermiştir. Bu bakımdan, içeride ve
dışarıda teslim alınmış bir hükümetin halka vereceği hiçbir şey olamaz. Zaten,
durum bu olunca, bir yandan milleti sanal bir tabloyla oyalarken, diğer yandan
kendini ihale işlerine kaptırmış, Oferlerle, Maktumlarla düşüp kalkan bir hükümet modeli çıkmıştır
karşımıza.
Size tavsiyemiz şudur: Allah'ın ve milletin gücüne
giden işler yapıyorsunuz; şu mübarek günler yüzü suyu hürmetine, aklınızı
başınıza alınız. (ANAP sıralarından alkışlar) Yüzünüzü biraz millete çevirin.
Yoksulluk, fukaralık çığ gibi büyüyor; toplum ahlakı, çocuklarımızın manevî
dünyası, sizin başarısızlığınız yüzünden çöküyor. Memurun, dargelirlinin,
esnafın, emeklinin durumu perişan. Sırça köşklerinizden çıkın. Ramazanda garibanların
evlerine gidip, bunlar üzerinden reklam yaparak siyaset rantı elde etmeyin.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yol'dan niye ayrıldın?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Anavatan, grubuyla geliyor.
Bu Mecliste sizin foyanızı meydana çıkarmak bizim görevimiz olacaktır. (ANAP
sıralarından alkışlar) Dışpolitikada her şeyin çivisi çıkmış, tam bir rezalet
halini almıştır.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yol'dan niye ayrıldın?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hükümetin halka sunduğu
büyüme ve enflasyon rakamları tamamen gerçekdışıdır. Bu rakamlar, günü kurtarma
aldatmacalarıdır.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yol'dan niye ayrıldın?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ben, sindirim sistemimden
bir yere bağlı değilim. Sana ne! İstediğim yerden olurum. Sindirim sistemimden
bir yere bağlı değilim.
BAŞKAN - İbrahim Bey, lütfen, Meclise hitap edin ve
lütfen toparlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Başbakan nutuk atmaya,
hükümet masal anlatmaya devam ediyor. Sayın Tayyip Erdoğan'ın 3 Kasım 2002
seçimi öncesi meydanlarda halka iştahla anlattığı çay-simit hesabı daha vahim
bir hal aldı.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Şimdi hangi partidesin?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Yine, Sayın Tayyip
Erdoğan'ın 3 Kasım 2002 seçimi öncesi meydanlarda, halka, iktidarımızın üçüncü
yılı sonunda cebinize bir şeylerin girdiğini göreceksiniz söylemi en şedit
acıya dönüştü. Sayın Tayyip Erdoğan'ın Türkiye için çizdiği pembe tablolar
kapkara bir hal aldı.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Niye aday oldun partiden?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Vatandaşın bu hükümetten
hiçbir beklentisi kalmamıştır. Artık, hükümetin…
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, toparlayalım lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Hükümetin iktidara geldiği dönemde benzinin fiyatı 1
dolardı, şu anda 2 doları aştı. İşte, Başbakanın üç senelik yüz güldüren
siyaseti!..
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Dolar düştü ama, dolar düştü.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hükümetin üç yıl içinde
başardıklarına gelince: Yoksulları ve iftar çadırlarını çoğalttınız. Bu
yoksullara üç somun, bir tas çorba vererek onları oy deposu olarak telakki
ettiniz. Yüce İslam Dinini siyasete alet ederek, fakirlerin sofralarında
iftarlarınızı açarak timsah gözyaşları döktünüz; sonra, gelip, zenginlerin
sofralarında geğirdiniz. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
BAŞKAN - Dinleyelim arkadaşlar.
Lütfen, siz de toparlayın Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Yüce İslam Dini, şovmenliği
ve şirk saydığı riyakârlığı şiddetle yasaklamıştır. Allah'tan korkunuz.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen toparlayın; kesmek
zorunda kalacağım.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın
Başkanım, hemen toparlıyorum…
Allah'tan korkunuz. Fakirlerin onurlarıyla oynamayın.
Yüce İslam Dinini siyasete alet etmeyin. Eğer, gerçekten yoksullara karşı iyi
niyetliyseniz, devletin imkânlarını kullanmayın, onları evlerinizdeki iftar
sofralarına davet ediniz. Yüce İslam Dini bunu emrediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen… Lütfen, son cümlelerinizi
söyleyin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bakın beyler, son cümlemi
söylüyorum. Allah Kur'an'da ne buyuruyor…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Dini siyasete alet
etmeyin!..
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Dini istismar ediyorsun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - "Menfaat karşılığı
Allah'ın ayetlerini az bir fiyata satmayın." Siz, bunları yapıyorsunuz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, yapılan
gündemdışı konuşmaya Hükümet adına yanıt verecek.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, muhalefet
olmak kolay bir iş değil; Allah hayırlısını nasip etsin. Şimdi, hele hele 3
Kasımdan bahsediyor Sayın İbrahim Özdoğan. 3 Kasımdan önce kendisi nasıl bir
konuşma yapıyordu acaba milletin karşısında, şu partiden milletvekili
seçilebilmek için neler diyordu acaba?!
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - O sizin gibi değil
işte…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dinden,
diyanetten falan bahsediyordu. Acaba, hiç o iftar çadırına gitti mi, gitmedi mi
kendisi, bir sorayım bakayım... Olmaz…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Kapalı kapılar ardında
ihanet görüşmesi yapacağınızı bilseydim, desteklemezdim sizi.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, iktidarı tenkit edeceksiniz, efendim, onu yüzde yüz başarılı
halden başarısız bir hale sokmak isteyeceksiniz, ondan sonra buraya
çıkacaksınız, böyle, hiçbir mesnede dayanmadan konuşacaksınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ofer sofrasına bir dön
Sayın Bakan!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ekonomi, bir
defa bilgi ister, ekonomi rakamlar ilmidir, birtakım rakamları
konuşturacaksınız. Diyor ki: "Üç senede millet perişan oldu…" Adama
gülerler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan, sokağa çıkıp
anlatır mısın!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ya, biz
geldiğimizde 2 500 dolardı kişi başına düşen gayri safî millî hâsıla …(CHP
sıralarından gürültüler)
Yazın isterseniz; lazım olur, bir yerde lazım
olur…Olur, olur, lazım olur.
Şimdi, 2 500 dolardı, geçen sene sonu itibariyle kişi
başına millî gelir 4 200 dolar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O senin millî gelirin Sayın Bakan. Halkın öyle bir geliri
yok.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Seninki ayrı…
Ben, Türkiye'den bahsediyorum, sen başka yerden bahsedebilirsin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O İstanbul'daki villaların
millî geliri!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ranttan da bahsedin Sayın
Bakan.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Allah'a şükür, paraları
koyacak yer kalmadı!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi,
Türkiye, yıllardan beri, otuz yıldan beri bir enflasyon çilesi çekti.
Değerli arkadaşlar, bunu herkes biliyor. O, geldiği
zaman, Sayın Milletvekili buraya milletvekili olarak geldiği zaman enflasyon
kaçtı acaba?! Hatırlayamaz; ben söyleyeyim; yüzde 30'lar civarındaydı, şimdi
8'de.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Gülüyorlar size Sayın
Bakan, çok komik oluyorsunuz..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ofer!.. Ofer!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Millet faizden
eziliyordu, faizden.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bütçe nasıl?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yüzde 70'lere
varmıştı faiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sami Ofer!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bak,
yüzde 14'lere düştü.
Değerli arkadaşlar, Türkiye nereden nereye geldi. Üç
senede insan bu kadar unutkan olabilir mi?! Hadi unuttu; bu kadar da tersine
söylenilir mi yani?! Biz gelmezden önce millet ne kadar yeis içindeydi. Yapılan
anketlerde, bu memlekette yüzde 60'ı, yüzde 70'i artık Türkiye'de yaşamak
istemiyordu, gençler dışarı çıkmak istiyordu artık. Türkiye yaşanmaz bir hale
gelmişti. Şimdi bakın bakalım oradan buraya nasıl gelindi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Herkes iş sahibi oldu!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, siz
hariç, siz hariç, herkes çok şükür iyi.
Şimdi, tabiî, ben, size bir şey söyleyeyim; kabahat
biraz da bizde. Neden; bu kadar hızlı, bu kadar başarılı olursa, sonu bu olur.
Bir özelleştirme düşünün, yirmi senede yapılan 8 milyar...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sami Ofer'le ne konuştunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Otel
odalarında konuşmuyor beyler, açıkta.
8 milyar… Dokuz ayda yapmışız 16 milyar, on ayda… (AK
Parti sıralarından alkışlar) Hadi bakalım!..
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yaptıklarını söyle…
Yaptıklarından bahset…Yeni üretim alanları yarattınız mı?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yaptıklarımız
bunlar işte. Yaptıklarımız bunlar… Bir bakın, ülkenin durumuna bakın, ondan
sonra görün.
Kırk seneden beri Avrupa kapılarındaydınız, niye
yapamadınız, o müzakereyi niye başlatamadınız kırk seneden beri?! Hadi
bakalım...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sizin yüzünüzden başlatamadık.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Olmaz.
Şimdi, alacaksınız ülkeyi, uçurumun kenarına getirilmiş
ülkeyi, taa Avrupa kapılarına taşıyacaksınız ve çatır çatır da müzakereleri
başlatacaksınız!.. Böyle başarılı gördüğü zaman ne olacak; ne dermiş kedi;
eremediği ete mundar dermiş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Mesele bu… Mesele
bu…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nasıl başlatalım; siz
Hıristiyan kulübü diyordunuz, Batı kulübü diyordunuz; siz karşı çıkıyordunuz,
sizin yüzünüzden başlatamadık.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bırakın
onları. Onlar... Çağdışı şeylerle uğraşmayın artık. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar[!])
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bravo!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - O, ekip arkadaşınızdı ama
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın,
dünya... Global bir dünyada yaşıyoruz. Eğer, siz, bu dünyaya kendinizi,
ülkenizi entegre edemezseniz, bu ülkeyi yalnız bırakır ve yoksulluğa mahkûm
edersiniz. Bunu biz…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Oğlunun tavukları nasıl?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bak, bunu
söylüyoruz, sizin gelip söylemeniz lazım, biz size söylüyoruz. Ne acı şeyler
bunlar. Bunlar ne acı şeyler.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Tavuklar ölüyor…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Tavukları soruyorlar Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, ben, cevap vermek için çıktım; ama, cevap verecek, önümde
bir şey de yok, bir rakam da verilmedi. Boyuna, işte şudur da budur da… Yok,
bir şey yok. Ne rakam var ne bir istatistik var ne bir gerçekler var. Kızmış
birisi, boyuna atıyor bize. Böyle şey olur mu?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman Sami Ofer'den bahset
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ama, bak, çok
fazla bir kimse kızmasın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sami Ofer'den bahset.
ATİLLA KART (Konya) - Sami Ofer'den bahset.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yani, bir
yerlerde açık kapılar bıraksın, lazım olur gene.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Oğlunun tavukları grip oldu
mu?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sami Ofer'den bahset Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sami Ofer
saygın bir işadamıdır. Öyle, senin gibi, böyle, palavra şeylerle uğraşmazlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Hani, daha dört beş tane daha getirebilsek de,
şu ülkenin yatırımını artırsak. (CHP sıralarından gürültüler)
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Sami Ofer'le
görüştüğünüzü niye inkâr ettiniz?!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan, kimin
avukatlığını yapıyorsun?! Mazeretiniz suçunuzdan büyük.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir ülkede hem işsizlikten bahsedeceksin hem yatırım yapmaya
gelenlere karşı çıkacaksın!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Niye avukatlık yapıyorsunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bunu bir
millete soralım, kabul ediyor mu etmiyor mu acaba. Hem bu milletin işsizliğine
çare bulacaksınız hem yatırım yapmak isteyenlere karşı çıkacaksınız!.. Bu
zihniyetle nereye varılır; işte, bir yere varılmaz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Avukatlık yapmayalım Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, bir yere
varılmaz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir gecede ne kadar para
kazandı Sami Ofer?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Vallahi, bu
zihniyetle olursa daha çok oturursunuz orada. Millet biliyor bunu, biliyor. (AK
Parti sıralarından gülüşmeler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İhalesiz, ilansız, nasıl
sattınız Sami Ofer'e?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi,
yatırımcıyla konuştun mu konuşmadın mı?.. Soracağız, Sayın Anadol, konuşalım mı
biz, yatırımcı geliyor; konuşma. Peki, gelecek yatırımcı; konuşma…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Mesut Yılmaz'ı niye
yargılıyorsunuz Yüce Divanda?! Mesut Yılmaz'ı niye yargılıyorsunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Konuşmayacağız… Medenî insan konuşur, kendine güvenen insan konuşur,
memleketini seven insan konuşur, bu ülkenin bakanlığını yapan adam konuşur.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar)- Niye inkâr ettiniz?! Niye yalanladınız, niye
kabul ettiniz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sizin gibi
değil, medenîce konuşur. Sizden de hiç korkumuz yok, herkesle de konuşuruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Niye yalanladınız o zaman
Sayın Bakan?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye yargılıyorsunuz Mesut
Yılmaz'ı; bunları yaptığı için.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Niye inkâr ettiniz,
sonra niye kabul etiniz?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar, lütfen…
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet… Değerli
arkadaşlar…
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Aynı gün içerisinde
bir konuşmadım dediniz, bir konuştum dediniz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Âyinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz; bu kadar… (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Şimdi, gelirsin, yirmi senede 8 milyar özelleştirme
yaparsın, yirmi senede; bir de on ayda 16 milyar dolar yaparsın; o, âyinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan, geçin onları,
geçin!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Laf, dır dır
dır laf.. Millet iş istiyor, bu işi de
yapıyoruz. Millete yüzümüz dönük değil, milletin içindeyiz, taa içindeyiz biz.
Milletin sesiyiz, milletin nefesiyiz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Nefesini kestiniz köylünün!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Tavuklardan ne haber?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Onun için,
değerli arkadaşlar, bu politikalarımıza aynen devam edeceğiz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İşsizlik azaldı mı, arttı
mı?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu milleti layık olduğu seviyeye
ulaştıracağız.
ATİLLA KART (Konya) - Yapmayın, tuluat yapmayı bırakın.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bunun için
geldik, bunun için çalışıyoruz, bunun için çalışmaya devam edeceğiz.
ATİLLA KART (Konya) - Tuluat yapıyor.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İbrahim Özdoğan'ın, Sayın Bakanın
konuşmasında kendisine sataşma yapıldığı iddiası var. Tutanaklara bakıp,
değerlendireceğiz.
EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz…
EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz…
Sayın Bakan konuşurken, Ofer konusu konuşulduğunda
"Ofer saygın bir işadamıdır, sizin gibi palavrayla uğraşmaz" diye,
buradaki bütün milletvekillerinin manevî şahsiyetine hakaret etmiştir. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sen üstüne alındın.
BAŞKAN - Bir dakika, bir dakika arkadaşlar…
Sayın İbrahim Özdoğan gibi siz de başvuruda
bulunursunuz, bu başvurunuzu tutanakları inceleyerek değerlendiririz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan kendisiyle
kıyaslamış Ofer'i, bizimle kıyaslamamış.
BAŞKAN - Bir dakika, arkadaşlarım…
Gündemdışı ikinci söz, Mudanya Mütarekesinin 83 üncü
yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'a
aittir.
Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un,
Mudanya Mütarekesinin 83 üncü yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; 19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayıp, 11 Ekim 1922'de
Mudanya'da noktalanan kurtuluş mücadelemizin 83 üncü yılını kutladığımız
Mudanya Mütarekesini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, hepimiz zannederiz ki, Kurtuluş
Savaşımız 9 Eylülde İzmir Hükümet Konağına bayrağımızın çekilmesiyle son
bulmuştur. Aslında öyle değildir, 9 Eylül 1922'den 11 Ekim 1922'ye kadar geçen
uzunca bir dönem vardır. Bu dönem, bizim için hayat memat meselesi olmuştur;
çünkü, bu dönemde, tarafsız bölge diye kabul edilen Çanakkale bölgesinde
ordumuz yürümeye başlamış ve İngiltere'yle burun buruna gelmişizdir; ama, bir
şansımız olmuştur, İtalya ve Fransa Çanakkale'den çekildiği için, İngiltere tek
başına kalmıştır ve bizimle savaş, dediğim gibi, burun buruna geldiği bir
noktaya geldiğinde, İngiltere bu işte geri adım atmış ve mütareke istemiştir.
Biz de, Mudanya'da olmak koşuluyla mütarekeyi kabul ettiğimizi İstanbul'daki
İngiliz komutanlığına bildirmişiz. Neden Mudanya da başka bir yer değil diyecek
olursanız, bana göre, 30 Ekim 1918'de Limni Adasının Mondros Limanında
imzaladığımız Mondros Mütarekesinin rövanşı olduğu içindir. Mustafa Kemal ve
arkadaşları, yine bir kıyı kasabasında ve isminin baş harfi M harfi olan bir
kasabada istemişlerdir; onun için de Mudanya'da imzalanmıştır.
Ne büyük tesadüf, 3 Ekim 1922'de masaya oturmuşuz.
Hani, şu Dışişleri Bakanımızın burada böyle şov sahneleriyle anlattığı bir 3
Ekim günü, 1922'de; ama, karşımızda, İngiltere, Fransa ve İtalya vardır. Bizim
de oradaki heyetimizin başında, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa bulunmaktadır.
Mücadele bir hayli zor geçmiştir. 3 Ekim 1922'den 11 Ekim 1922'ye kadar geçen
dönemde, büyük bir diplomatik savaş verilmiştir. Hatta "İsmet Paşa bize
burada sanki savaş mağlubu muamelesi yaptı" derler karşımızdakiler.
Değerli arkadaşlarım, bu Mudanya Mütarekesindeki
başarımızda, savaşımızda, diplomatik mücadelemizde, İsmet Paşa'nın çok büyük
katkısı olmuştur. Hatta, İngiliz Generali Harrington, İsmet Paşayı tarif
ederken der ki: "Görünüşte ufak tefek, kısa boylu ve az konuşan bir adam;
ama, inceleme konusunda üstat, yani, daha doğrusu, ayrıntılar konusunda bir
üstat" ve aynen şöyle tarif ediyor, onu da söyleyeyim size: "Her
satırı gayet dikkatli okur, gizli bir anlam bulunmadığına inanmadıkça da
fikrini söylemez; ama, ayrıntılar konusunda bir üstat."
İşte, Anadolu'da bir laf vardır; "şeytanlıklar hep
ayrıntılarda gizlidir" derler. 3 Ekim 2005'te imzaladığımız ve burada
alâyi valâyla, davul zurnayla ortaya döktüğümüz, Avrupa Birliğine imza
attığımız şeyde ayrıntılar vardır ve İktidar Partisi bu ayrıntıların farkında
olmamıştır arkadaşlar.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Sen öyle zannet…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İşte, bizim itirazımız
budur, ayrıntıları fark etmediniz.
Sayın Dışişleri Bakanımız, bugünkü tarihimize gelene
kadar hiç yaşanmamış bir olayı yaşatmıştır. Ülkemiz için hayatî önem taşıyan
bir dışpolitikada ne Başbakanlıkta ne Dışişleri Bakanlığında görüşmeler
yapılmıştır; bir partinin genel merkezinde yapılmıştır, bununla tarihe
geçecektir Dışişleri Bakanı. Yıllar geçtikten sonra, her şeyiyle unutulsa bile
Abdullah Gül, "böyle bir anlaşmayı parti merkezinden yönetmiştir" denilecektir
ve tarihe geçecektir. Bu, onun için negatif bir puandır arkadaşlar, demokrasi
değil.
Değerli arkadaşlarım, bir de şunu söyleyerek sözlerimi
bitirmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Şununla sözlerimi bitirmek
istiyorum: Bizi Avrupa Birliğine karşı gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Bu,
tümüyle yalan ve yanlıştır.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Biz değil, herkes öyle
düşünüyor…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır, siz yanlış
biliyorsunuz çünkü. Biz, Avrupa Birliğine karşı değiliz arkadaşlar, sizin
imzaladığınız, ayrıntılarını fark etmediğiniz anlaşmaya karşıyız. Eğer, bir gün
11 Ekim 1922'de imzaladığımız Mudanya Mütarekesi gibi alnımız açık, dik, ortak
şartlarda konuştuğumuz bir anlaşma olursa, başta, şurada gördüğünüz Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekili arkadaşlarım sizi alkışlayacaktır ve tebrik
edecektir.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - İşte onu yapmıyorsunuz…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bu duygularla, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Mustafa Özyurt Beyin
yaptığı gündemdışı konuşma üzerine Sayın Millî Eğitim Bakanı konuşacak; ama,
ondan önce -Sayın Bakandan rica ediyorum, biraz beklesin- aciliyeti nedeniyle
-gündemde biraz atlama yapmamız gerekiyor- Başkanlığın genel kurula sunuşları
arasında şu sunuşu öncelikle yapmamızda yarar var.
Sayın milletvekilleri, töre ve namus cinayetleri ile
kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/148, 182, 187, 284, 285)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu, daha önceki toplantısında başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştır. Bu komisyona seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 11.10.2005 Salı günü -yani bugün- saat 16.00'da -yani,
hemen biraz sonra- Ana Bina Zemin Kat PTT karşısındaki Meclis Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip
seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma
ekranlarda ilan edilecektir.
Şimdi, gündemdışı konuşmayla ilgili olarak, Hükümet
adına Millî Eğitim Bakanına söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt Beyin, Mudanya
Mütarekesinin 83 üncü yıldönümü dolayısıyla yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya
Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce, bugün vefat haberini üzüntüyle
duyduğumuz, Kemal Tahir mektebinin çok önemli simalarından birisi olan, bizim
fikir ve kültür dünyamızın gerçekten yıldızlarından birisi olan Attila İlhan'ın
ahrete irtihal ettiğini öğrendik, vefat haberini aldık. Kendisine Allah'tan
rahmet diliyorum ve bütün fikir ve edebiyat dünyasına, yakınlarına, sevenlerine
de başsağlığı diliyorum.
Öncelikle, millî mücadelede, başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, büyük emekleri olan, kanları olan, yürekleri olan ve bugün
aramızda olmayan, öbür dünyaya, öbür âleme göçmüş olan bütün şehitlerimizi de
rahmetle anmak istiyorum. Millî mücadelenin, gerek cephesinde gerek perde
arkasında, mutfağında gerekse diplomasisinde bulunan birçok devlet adamı,
birçok değerli insan var, bunları da rahmetle anıyorum.
Gerçekten, Mudanya Ateşkes Anlaşması, Mudanya
Mütarekesi son derece önemlidir; İstiklal Savaşımız içerisinde son derece
önemli bir kilometre taşıdır. Sayın Özyurt'a da bu konuyu gündeme getirdiği
için teşekkür etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 19 Mayıs 1919'da başlayan millî
mücadelenin, belki, diplomatik en büyük zaferlerinden birisidir bu; Lozan'dan
önce Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasına giden süreçte son derece önemli
bir anlaşmadır. Bunda tamamen hemfikiriz. Doğrusu, Sayın Özyurt, eğer Mudanya
Mütarekesinin yıldönümünü anmakla yetinseydi, eğer buradan başlayarak, meseleyi
AB sürecine getirerek Hükümetimize ve Dışişleri Bakanımıza yüklenmemiş olsaydı,
ben, bu gündemdışı konuşmaya sadece katılır, teşekkürlerimi bildirir, yine
rahmet duygularımı dile getirirdim ve
bununla yetinirdim; ancak, değerli arkadaşlar, Türkiye'de, maalesef, muhalefet
anlayışı, iktidar mı yapıyor, iyisine de kötüsüne de karşı çıkma, onları
mutlaka zemmetme, yerin dibine geçirme, yaptıkları güzellikleri de görmezlikten
gelme anlayışına dayanıyor ve bu da, Türk siyaseti açısından bir
talihsizliktir.
Bakın, hemen şunu söyleyeyim, önce…
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç öyle bir şey yok Sayın Bakan,
hiç öyle bir şey yok!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade
edin, arkadaşımız fikirlerini söyledi, ben de fikirlerimi söylüyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) - Gerçek olmayan şeyleri
söylüyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın
Özyurt, Avrupa Birliği müzakere sürecinin öncesinde, yapılan toplantıların,
yapılan müzakerelerin Başbakanlıkta, başka yerde değil de AK Parti Genel
Merkezinde yapıldığını eleştiriyor.
Herkes şunu biliyor ki, özellikle 3 Ekime gelinceye
kadar Bakanlar Kurulunda bu meseleyle ilgili olarak onlarca toplantı
yapılmıştır. Bir önceki akşam Dışişleri Bakanımız ve Hazineden sorumlu
Bakanımız -Sayın Başbakanımız sabaha kadar uyumayarak- kendi Bakanlıklarında,
Sayın Başbakanımız bulunduğu yerde telefonla katılarak o süreci idare
etmişlerdir. Bir kriz vardır ve krizi başarıyla idare etmişlerdir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Genel Merkezde mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ve daha
sonra, Bakanlar Kurulu üyeleri… Ayrıca, elbette, bu Bakanlar Kurulu, 59 uncu
Hükümet AK Parti içinden çıkmış olan bir hükümettir, bunun sorumluluğunu siyasî
olarak, değerli arkadaşlarımız, biz üstleniyoruz.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Buraya karşı sorumlusunuz
Sayın Bakan, Parlamentoya karşı sorumlusunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz bunun
sorumluluğunu üstlenen bir siyasî ekibiz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Meclisi dışlamayın, Meclise
karşı sorumlusunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade
edin arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Buraya karşı sorumlusunuz Sayın
Bakan, Parlamentoya karşı sorumlusunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın
Özyurt, heyecanlanmayın!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu
Partinin Genel Başkan Yardımcıları var, Sayın Başbakanın danışmanları; zaman
zaman bakın Dışişleri bürokratlarından gelip bilgi veren, kendisinden bilgi
alınan insanlar oldu. AK Parti Genel Merkezinde bir resmî toplantı, bir
Bakanlar Kurulu toplantısı toplanmamıştır ki, burada bir danışma toplantısı
Sayın Başbakanla, Dışişleri Bakanımızla ve diğerleriyle yapılmıştır.
Eğer, diyelim ki, biz, Genel Başkan Yardımcılarımızı
Başbakanlığa çağırsaydık, Başbakanlıktaki Bakanlar Kurulu toplantı salonunda
yapılsaydı, bu sefer, efendim, parti yöneticilerinin orada ne işi vardı
şeklinde bir söylemle karşımıza çıkardınız.
Biz, isterseniz, bir daha böyle bir şey olursa, gelip
CHP Genel Merkezinde yapalım bu işi, sizinle birlikte yapalım...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizi karıştırmayın...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz
zaten…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizi karıştırmayın,
istemeyiz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın
Anadol, siz bugüne kadar zaten hiçbir olumlu şeyin içinde olmadınız ki, hiç
güzel bir şeye karışmadınız ki?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun, bravo!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Arkadaşlar, bu istemezükçü zihniyet, yeniçerilerden beri gelen, her türlü
olumlu gelişmeye, her türlü yeniliğe, her türlü değişime, her türlü dönüşüme,
her türlü özelleştirmeye karşı çıkan zihniyettir; dolayısıyla…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anda şahsıma ve CHP
Grubuna sataşıyor.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
aynı anlayış, Vatan Caddesinin açılmasına karşı çıkmıştır. Ben, İsmet Paşayı
büyük bir devlet adamı olarak rahmetle anıyorum; ancak, İsmet Paşa, hiç hata
yapmamıştır, hiç suçu yoktur, hiç günahı yoktur, hiçbir yanlış iş yapmamıştır
anlamına gelmez. Aynı İsmet Paşa, radyodan "sayın vatandaşlarım, oraya
tayyare mi inecek, bu kadar geniş yola ne lüzum var" diye Menderes'i topa
tutmuştur. Aynı İsmet Paşa bunu da yapmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) - Çok ayıp ettiniz Sayın Bakan.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bırak şu geçmişi; sen,
yapacağın işi konuş Bakanım!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir başka
şey, bu zihniyet, Boğaz Köprüsünün yapılmasına karşı çıkan zihniyettir.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - İsmet Paşayı ağzınıza
alacak kadar mısınız?! Bırak allahaşkına yahu!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu
zihniyet, bugüne kadar atılan bütün olumlu adımlara karşı çıkmış olan
zihniyettir. Bakın, Sayın Özyurt dedi ki: "Meselenin aslı ayrıntılarda
gizlidir." Buna katılıyorum, yürekten katılıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Şeytan da detaylardan
ibarettir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şeytan da
detaylarda gizlidir; bu da doğru.
Şimdi, bu ne detaydır ki… Bakın, diyelim ki, hükümet,
bu detayları görmedi, farkına varmadı. Medya, Türkiye'deki medya, bu detayların
farkına varmadı, medya da gafil avlandı, medya da uyutuldu.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayenizde payidar oldu medya.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
bizim diplomatlarımız var. Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanlığında
büyükelçilerimiz var, çok iyi yetişmiş bürokratlarımız var. Bunlar da farkına
varmadı, onlar da uyudu.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Büyükelçileri dinlemediniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - İş
dünyası tamamen uyudu, farkında olmadı.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Onları dinlemediniz Sayın
Bakan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hadi canım!..
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Siz, imzayı attıktan 3 gün
sonra rapor yazdılar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir
uyanık olan Cumhuriyet Halk Partisiydi, Sayın Deniz Baykal ve arkadaşlarıydı;
bir onlar uyanıktı!..
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - İmzayı attıktan 3 gün sonra
nota verdiniz Dışişleri Bakanı olarak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi,
bakın, size bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Şimdi, Avrupa Birliğinde, hani, bir
hazmetme kapasitesi var ya, bu hazmetme kapasitesi zannedildi ki, bu sonradan
ortaya çıkmış bir şey, halbuki, Kopenhag Kriterlerinden birisidir hazmetme
kapasitesi.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hadi canım!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sizin,
başarılarla ilgili hazmetme kapasite sıkıntınız var değerli arkadaşlar, vallahi
bu böyle. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Dinlediniz mi büyükelçileri,
dinlediniz mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi,
bakın, Sayın Özyurt, Dışişleri Bakanımıza, eski başbakanlarımızdan olan
Dışişleri Bakanımıza, bu süreçte, gerçekten usta bir diplomasiyle, Sayın
Başbakanımızla ve diplomatlarla, yetkili olan herkesle, son derece akıllı bir
şekilde, yağdan kıl çekercesine bu süreci idare eden, bu krizi idare eden
Dışişleri Bakanımıza, bakın, hangi ifadeyle hitap ediyor "şov sahnelerinde
yapılır gibi anlatması" diyor. Sayın Başbakanımız şov sahnesine çıkmadı. O
şov sahnesi bunu söyleyenlere yakışıyor. Dışişleri Bakanı, burada, bakın,
Abdullah Gül Bey tarihî bir karara imza atmış olan insandır ve 25 Avrupa
Birliği ülkesiyle, alnımızın akıyla, onurumuzla, başımız dik olarak oturduk…
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Tarihî karara değil, Sayın
Bakan, tarihî karanlığa imza atmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …ve
Türkiye adına…
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Tarihî karanlığa imza
atmıştır.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, sizin iç dünyanız ne ise, dışarıyı öyle görürsünüz. Siz
nasıl görürseniz, nasılsanız, o şekilde aynada görünürsünüz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Abdullah Gül Bey karanlığa değil, tarihî bir karara imza
atmıştır. Birbirimizi…
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Anlamıyorsunuz, bilmiyorsunuz,
çok yakında, çok kısa zamanda göreceksiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
biz sizden, Cumhuriyet Halk Partisinden şunu beklerdik: Avrupa Birliği müzakere
sürecinde, başta, Anamuhalefet Partisinin Değerli Genel Başkanı, bütün parti
grubuyla, ekibiyle beraber, eğer şunu söyleselerdi…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Tebrik ederiz deseydik değil
mi?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, geçen hafta, gündemdışı konuşma üzerine,
teşekkür ettim, oradan bir arkadaşım dedi ki: "Bizi karıştırmayın."
Şimdi, arkadaşlar, bakın, burada demokratikleşme
paketleri çıkarıldı.
Avrupa Birliği var veya yok. Benim Başbakanım, benim
Dışişleri Bakanım, benim Hükümetim, benim Partim, hiçbir zaman için, Avrupa
Birliğini bir cennet veya cinnet boyutunda görmedi; girersek cennet olur,
girmezsek cinnet olur veya girersek cinnet olur, girmezsek cennet olur
boyutunda görmedi. Biz, kendi başımıza, ülkemizi, bakın, tek bırakıp izole
edemeyiz. Varsayın ki Avrupa Birliği hiç yok. Hep şunu söylediler: "Onlar
ortak, biz pazar." İşte…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz ne söylüyordunuz;
allahaşkına siz de "Hıristiyan kulübü" demiyor muydunuz?! Siz ne
diyordunuz?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
dışticaretten sorumlu Devlet Bakanımız burada; bizim yaptığımız ihracatımızın
yüzde 60'ı Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor arkadaşlar. İthalattan söz
etmiyorum, ihracatımızın yüzde 60'ı Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor. Avrupa
Birliği ülkeleriyle, Avrupa Birliğine biz ortak olsak da olmasak da, bizim
onlarla ilişkilerimiz var, NATO içerisinde münasebetlerimiz var, AGİT
içerisinde, Avrupa Konseyi bünyesinde münasebetlerimiz var.
Açıkça şunu ifade etmek istiyorum: Son olarak, Sayın
Onur Öymen'in Sayın Başbakanla ilgili söylediklerini duyduktan sonra, kendi
kendime diyorum ki, bunları birisi kaleme alsa, şöyle on onbeş sene sonra bunu
yayınlasa, o dönemde ben de yetkili olsam, Millî Eğitim Bakanı olsam…
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Allah göstermesin!..
Nereden çıktı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …bunu,
mizah örnekleri olarak, komedi örnekleri olarak çocuklara okuturum sizin
söylediklerinizi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, eğer bir şeref varsa, Avrupa
Birliğiyle müzakereye oturmuş olan AK Parti değil tek başına, Avrupa Birliğiyle
müzakereye oturmuş olan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir ve Türk Milletidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Tek başınıza iktidarsınız…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Dolayısıyla, arkadaşlar, eğer, bu işte…(CHP sıralarından gürültüler)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Zaten bizim orada itirazımız
bu noktada; kendi adınıza yaptığınız yanlış bizi ilgilendirmez.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Onun için mi AK Parti
merkezinde toplanıyorsunuz Sayın Bakan?! Yeri gelince Meclis, yeri gelince AK
Parti; bu, samimî değil.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Arkadaşlar, kendi oturduğunuz yerde niçin kendi kendinizi kahrediyorsunuz.
Bakın, bu bir Meclis kürsüsü, buraya gelir… (CHP sıralarından gürültüler)
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Tahrik ediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin
lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben,
bakın, daha önce hatırlar mısınız…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hatırlar
mısınız, daha önce, bir kanun dolayısıyla, bir arkadaşımız, burada, bizim
çıkardığımız son derece masum, son derece faydalı bir kanunu eleştirmişti. Ben,
burada, bir Karadeniz fıkrasıyla ona cevap vermiştim. Müsaade ederseniz, bu
ramazan günü sizi de neşelendirsin diye onu anlatmak istiyorum.
Bakın, Temel ile Dursun suç işliyorlar -bir kez daha
duyun- bunlar hapse giriyorlar, idama mahkûm oluyorlar ve son olarak huzura
çağırılıyorlar, diyorlar ki: "Son arzunuz nedir sizin?" Temel'e
soruyorlar, Temel diyor ki: "Anamı görmek istiyorum." Dursun'a
dönüyorlar "sen ne istiyorsun" diyorlar. Temel'in gözlerinin içine
kin dolu bakışlarla bakıyor, diyor ki: "Temel anasını görmesin."
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kimse gülmedi ama!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan "burada
güleceksiniz" diye hatırlatır mısınız lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Arkadaşlar, sizin dayandığınız muhalefet, bütün mesele "Temel anasını
görmesin" muhalefetidir.
Şunu söyleyeyim arkadaşlar: Siz, eğer bu başarının
çeyreği size ait olsaydı, eğer bunun yüzde 10'unu siz yapmış olsaydınız, siz,
şu anda, âdeta, başarıdan başka hallere girmiştiniz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Başarılar sizin olsun… Allah
mübarek etsin…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Özyurt "davullu zurnalı" vesair dedi.
Bakın, biz, 3 Kasım seçimlerini ezici bir çoğunlukla
kazandık, davul zurna çalmadık.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - 17 Aralığı unuttunuz Sayın
Bakan!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 17 Aralıkta Kızılay'da
yaptığınız neydi, Kızılay'da?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 28 Mart
seçimlerini kazandık, davullu zurnalı yapmadık. Niçin; biz, sorumluluğumuzun
farkındayız. Biz, tevazuu erdem kabul eden, ülke adına başarı… Bakın, ülke
adına elde ettiğimiz başarıları milletin başarısı kabul eden bir siyasî kadroyuz.
Yaptığımız iyiliklerle, elde ettiğimiz başarılarla övünerek yapacaklarımızın
gölgelenmesine müsaade etmeyiz. Ancak, başaramadığımız şeylerden dolayı da
kendimizi kandırıp avunmayız.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kimse inanmıyor zaten Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu övünme
ve avunmanın dışındayız.
Dolayısıyla, Mudanya Mütarekesinin 83 üncü yıldönümü
dolayısıyla burada bir konuşma yapılacak ve bu gündemdışı konuşma dolayısıyla,
efendim, o gün bir diplomatik başarı elde edilmişti, o da 3 Ekimdi; çünkü, bu
malumunuz Mudanya Mütarekesinin başlaması, özellikle müzakerelerin başlaması 3
Ekimdir; 13 Ekimde imzalanmıştır. 11 Ekimde imzalanmıştır, 13 Ekimde de Yunan
tarafı bunu kabul etmiştir. Şimdi, bu, önemli, tarihî bir olay; hepimizin
paylaşması gereken, hepimizin ders alması gereken, örnek alması gereken bir
olay. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde anlatılırken, meseleyi getirip
"Dışişleri Bakanı şov yapıyor, şov sahnelerindeki gibi konuşuyor..."
Efendim, meseleyi, hükümetin başarısını, ülkenin başarısını tarihî bir olay
anlatılarak gölgelemeye kalkışmak hiç kimsenin hakkı değildir.
Ben, Sayın Özyurt'a, böyle bir konuyu gündeme getirdiği
için teşekkür ettim; ama, bize eleştiri olarak yönelttiği Avrupa Birliği
süreciyle ilgili söylediklerini de ben kabul etmiyorum; Hükümetimiz adına,
şahsım adına, arkadaşlarım adına kabul etmiyorum.
Türkiye lig atlamıştır; Türkiye'ye hayırlı olsun.
Bakın, sokaktaki vatandaşa sorsanız bunu söyler size. Siz halktan o kadar
kopuksunuz ki...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sokağa çıkabilirseniz, sokağa
çıkın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sokağa
niye...
SERPİL YILDIZ (İzmir) - Bunu nasıl açıklayacaksınız?!
Ruhban okulunu nasıl açacaksınız?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
ben iki gün önce Siirt'teydim, dün İstanbul'daydım, perşembe günü Hakkâri'ye
gideceğim. Türkiye'nin dört bir başında, biz, halkla beraberiz, çok rahat
sokağa çıkıyoruz.
SERPİL YILDIZ (İzmir) - Ruhban okulunu nasıl
açacaksınız?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
başarılara muhalefet etmeye devam edin, muhalefet size yakışıyor; hep
muhalefette kalın.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan, Sayın Bakan bir
dakika. Konuşmanızın insicamı bozulmasın diye araya girmedim. Konuşmanız
sırasında, genel olarak, muhalefet milletvekillerini, hazmetme, sindirme
yeteneğinden yoksun olmakla itham ettiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Başarıları hazmetme
konusunda...
BAŞKAN - Bunu, bütün muhalefet milletvekillerine genel
olarak bir itham olarak ortaya koydunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Başarıları
eleştirme konusunda...
BAŞKAN - Büyük olasılıkla haddini aşan bir ifadeydi bu.
MİLLî EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır...
Hayır...
BAŞKAN - Onu belirtmek istiyorum.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Millî Eğitim Bakanı,
Hükümet adına yaptığı konuşmada, gündemdışı konuşmaya yanıt verirken, şahsımdan
bahsederek, Partimden bahsederek, Genel Başkanımdan bahsederek, ismen
sataşmıştır; Grubum adına söz istiyorum, 69 uncu maddeye göre.
BAŞKAN - Anlaşıldı. Tutanaklara bakacağız,
değerlendireceğiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tutanağa lüzum yok… Tutanağa
lüzum yok…
BAŞKAN - Değerlendireceğiz. Siz, ayrıntılı bir şekilde,
nasıl bir sataşma olduğunu da
söylediniz; biz onu değerlendireceğiz, size bilgi vereceğiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yalnız, Sayın Başkan, bana
tutanak gelinceye kadar Sayın Bakan buradan gidecek. Sayın Bakan beni beklemez;
öyle bir sabır içinde değil kendisi.
BAŞKAN - Gitmez, gitmez; merak etmeyin.
Gidecek misiniz Sayın Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Buradayım.
BAŞKAN- Buradaymış. Gitmeyecek; tamam.
Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz,
Erdemirin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının elinde bulunan hissesinin blok
satışı sonrası bir değerlendirme amacıyla söz isteyen Zonguldak Milletvekili
Harun Akın'a aittir.
Buyurun Sayın Akın.
Süreniz 5 dakika.
4.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın,
Erdemirin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının elinde bulunan hissesinin blok
satışı sürecinde yaşananlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın cevabı
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz hafta yapılan Erdemir ihalesi sonrası
değerlendirmeleri yapmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, yapılan
Erdemir ihalesi sonucu 2 770 000 000 dolar bedelle ihaleyi kazanan ulusumuzun
güçlü ve güvenilir şirketlerinden OYAK'ı kutluyorum, bu sonucun OYAK'a ve
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bundan bir yıl önce, 7.10.2004
tarihinde, Erdemirin özelleştirilmesiyle ilgili, Sayın Başbakana bir soru
önergesi sundum, Erdemir ile ilgili düşüncelerini öğrenmek istedim. Niye
satıyorsunuz, nasıl satacaksınız, kaça satacaksınız diye sorular yönelttim.
Sayın Başbakanın Sayın Maliye Bakanının imzasını taşıyan cevabı -işte, burada,
yanımda da getirdim- ülkemizin sanayiini ve Erdemiri sıkıntıya düşürecek
ifadeler içermekteydi.
Sayın Başbakanın, bu cevabını, daha sonra, kendi
yorumlarımı da ilave ederek, halkımızla paylaştım. Şahsıma gelen cevap da açık
ve netti: "Satış şekli blok olacak, kesinlikle yabancı ortak
bulunacak." Bu cevap, sizin cevabınızdı; yani, Başbakanın cevabıydı.
Bizim, kamuoyuna, Sayın Başbakanın cevabını referans
göstererek yaptığımız bilgilendirmeler sonucunda, Zonguldak'ın AK Partili
yöneticileri, bizi hayal görmekle suçlayıp "Erdemirin kesinlikle blok
satılmayacağını, bizim popülizm yaptığımızı" söylediler.
İhale gününe kadar Erdemir konusunda kamuoyunu
rahatlatacak, Erdemir işçisinin, ülkemiz sanayicisinin huzursuzluğunu giderecek
bir tek ciddî açıklama yapmayan AKP'li milletvekili arkadaşlarım, ihale biter
bitmez, bir gün sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bu kürsüden, Erdemir
ihalesinin sonucunu bir zafer edasıyla halkımızla paylaşmışlardır.
Erdemirin mevcut durumu, geleceğiyle ilgili bugüne
kadar tek söz etmeyeler, ihaleyi ulusumuzun çok değerli bir firmasının
kazanmasından sonra dilleri çözülmüş, ihale sürecinin bu şekilde sonuçlanması
yolunda verilen mücadeleyi görmeden, Cumhuriyet Halk Partisi olmasa yabancı bir
şirketle pazarlığı yapılabileceği gerçeğinin üstünü kapatmaya çalışmışlardır ve
bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Cumhuriyet Halk Partisini ve
bizleri itham ederek "hani yabancıya satılacaktı, yabancılarla pazarlık
yapılmıştı; şimdi ne oldu" diyerek, Partimize ve bizlere suçlamalarda
bulundular.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK Partili
arkadaşlarımızın bize yönelttiği suçlamalar, bizim icadımız değil. Bunları biz
uydurmadık. Biz, bu iddiaları, Sayın Başbakanın şahsıma gönderdiği soru
önergemin cevaplarına dayanarak söyledik. Sayın Başbakan, Erdemir için ne
diyor, önce, isterseniz, ona bakalım, sonra da Cumhuriyet Halk Partisinin
Erdemiri nasıl bir tehlikeden kurtarmak için verdiği mücadeleyi hep birlikte
anlayalım.
Ne diyor Sayın Başbakan, şahsıma gönderdiği cevapta;
aynen okuyorum: "Dünyada çelik döngüsü, şu anda, tarihinin en üst
noktalarındadır ve düşüşe geçecektir. Türkiye'ye coğrafî yakınlığı olan çelik
üreticilerinin konsolidasyonunu çok hareketlendirir. Mittal; Orta ve Doğu
Avrupa'da 15-18 000 000 ton kapasiteye sahiptir. Rusya ve Ukrayna da 10-15 000
000 tonluk şirketlerle devam etmektedir. Bu şirketlerin kendi maden kaynakları
olduğundan, bu durum onları bağımsız ve rekabetçi bir konuma getirmektedir. Bu
firmalar hammaddeleri sadece kendileri için kullanmakta ve diğer rakiplerinin
erişmelerini engellemekte, onları daha uzaktan hammadde almak zorunda
bırakmaktadırlar. Üstelik bu firmalar Erdemirle aynı piyasada rekabet
etmektedirler ki, bu durum, uzun dönemde, Erdemir bağımsız kalmaya devam ederse
zorlaştırıcı bir etken olacaktır. Piyasalarda yaşanan çalkantılar sırasında
uluslararası çelik üretici gruplarının sahip olduğu firmaların daha iyi
performans gösterdiği görülmüştür. Dünyada çelik sektöründe yaşanan olumlu
gelişmeler özelleştirme açısından büyük fırsat olup, güçlü ve stratejik bir
ortağın Erdemirin ve Türkiye çelik sanayiinin geleceğini garanti altına alacağı
düşünülmektedir."
Evet değerli arkadaşlar, bu okuduğum, Sayın Başbakanın
şahsıma verdiği cevap. Kendisi söylüyor Sayın Başbakan; hem şirketin ismini
veriyor hem de bu şirketle ortaklık yapılmasının uygun olacağını söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Toparlayalım lütfen.
HARUN AKIN (Devamla)- Peki, Sayın Başkanım.
Daha sonra, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, satışın
borsa değeri üzerinden olacağını söylüyor. Söylediği zaman da Erdemirin borsa
değeri 2,5 milyar dolar. Yarısı ne yapar; 1 250 000 000 dolar. Satacağınız da
zaten aşağı yukarı yarısı. İki senelik kârına. Yani, bunları siz söylüyorsunuz;
hükümetiniz söylüyor, Sayın Başbakan söylüyor. Kim bunlara engel oluyor;
Cumhuriyet Halk Partisi ve onun Genel Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri.
Değerli arkadaşlar, bu cevabı gören Cumhuriyet Halk Partisinin
bu konuda duyarlı olmaması mümkün mü?! Nasıl 1 Martta Mehmetçiği Irak'a
göndermek için, bu coğrafyada bin yıldır komşu olduğumuz, daha uzun yıllar
komşu kalacağımız Irak'la sonsuza kadar düşman kalmamıza neden olabilecek bir
tezkere hazırlayıp gaflet içine giren hükümete "dur" demesini
bildiysek, ülkemizin en önemli stratejik kuruluşunu bir yabancıya satmak
gafletinde bulunanlara da "dur" demek görevimizdi. Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'dan milletvekillerine ve en alt kademesindeki
örgüt üyelerine kadar Erdemir konusunda onurlu bir mücadele verilince,
gerçekler kamuoyuna yansıtılınca tedirgin olan hükümet, kapalı kapılar ardında
yabancı sermayeyle yaptığı görüşmelerden geri adım atmak zorunda kalmıştır.
Hatta Sayın Başbakan Erdemire "pislik içinde" diyecek kadar stres
içine girmiştir. Bütün bu yaşananlar Cumhuriyet Halk Partisinin ne kadar haklı
olduğunu gösteriyordu.
Sayın Başbakanın şahsıma gönderdiği cevaplardaki o
meşhur çelik firması, bu iktidarın söylediği rakamların çok üstüne çıkılınca
ihaleden çekildi, hem de daha ilk turlarda çekildi.
Aslında, bizim bu şirketlere kızmaya hakkımız yok,
bizim bu şirketlerle işimiz yok. Asıl suçlu, o şirketlere Erdemiri iki senelik
kârına satacağız diyenlerdir. Bunu diyenler de, AK Parti İktidarıdır, bu
iktidarın bürokratlarıdır.
Değerli arkadaşlar, bütün bu söylediklerimiz ve
endişelerimiz bir bir çıktı. Erdemirin hisse senetleri, SPK'ya bildirilmeden,
küçük yatırımcılar aracılığıyla, yüzde 10'ların üzerinde toplatılmıştı dedik.
Şahsımın da imzası olan birçok açıklamalarda buna yer verdim. İhale bitti,
birden, ne oldu, kimse anlamadı, borsadan "hızlı bir şekilde Erdemir
hisselerinin değeri düşüyor" haberi geldi. Hisseleri toplayan yabancı
güçler, topladıklarını elden çıkarmaya başladılar. Sunî bir panik yaratılmak
istenildi; ama, Allah'a şükür, ucuz atlatıldı şimdilik.
Sonuç olarak, AK Partili yöneticileri çok üzen bir olay
daha varmış; ona da değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum. Zonguldak'ta,
Ereğli'de, tabiî ki, Erdemirin satışı sürecinde bazı direnişler, bazı eylemler
yapılmaya çalışıldı ve alanlara "Erdemiri satmak, vatanı satmaktır"
afişleri asıldı ve miting alanlarında ortaya çıktı.
Bu afişleri asanlar, değerli arkadaşlar, doğru
yapmışlardır. OYAK gibi bu ülkenin güvenilir bir şirketi ihaleyi alınca, o
afişler, AK Partili yöneticilerin dediği gibi, sessizce değil gönül
rahatlığıyla indirilmiştir.
Biz de, Zonguldak Milletvikili olarak şahsım Harun
Akın, Nadir Saraç ve Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol ihaleyi takip
ettik, gittik, sonuna kadar oradaydık ve bu gönül rahatlığıyla, ihaleyi alan
OYAK firmasını tebrik ettik.
Bu süreçte bir tek kelime etmeden bugüne kadar gelen
siyasetçi arkadaşlarım ihale sonucunda zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıp
"ihale bitti, yerli firma aldı, söylenenler boş çıktı" gibi, içi boş
laflar etmesinler. Cumhuriyet Halk Partisi olmasa, Erdemir çoktan yabancıya
gitmişti. Cumhuriyet Halk Partisi görevini yerine getirmiştir, Erdemir işçisi
görevini yerine getirmiştir, Erdemir yöneticisi görevini yerine getirmiştir,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri görevlerini yerine getirmişlerdir,
ulusun bağımsızlığını her şeyin üzerinde tutan bu ülkenin onurlu şirketleri
görevlerini yerine getirmişlerdir.
BAŞKAN - Harun Bey, toparlayalım lütfen.
HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkürler OYAK, yolun açık
olsun Erdemir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Harun Akın'ın gündemdışı konuşması
üzerine Hükümet adına söz isteyen Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan'a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Erdemirin
özelleştirilmesiyle ilgili Sayın Harun Akın'ın yapmış olduğu konuşmayı
değerlendirmek için, biraz da cevap vermek için huzurunuza gelmiş
bulunmaktayım.
Şimdi, bildiğiniz gibi, özelleştirme, bizim,
Hükümetimizin, Partimizin önemli bir politikası, takip ettiğimiz ekonomi
politikasının da en önemli ayaklarından bir tanesi. Özelleştirme, yapısal
reform niteliğindedir. Çünkü, bakınız etrafımıza, bütün ülkeler özelleştirme
problemlerini halletmişlerdir. Biz ise, yirmi seneden beri hep özelleştirmeyi
konuşuyoruz; özelleştirmeyi yirmi seneden beri hep konuşuyoruz, hâlâ
bitiremedik. Çok şükür, bu iktidar geldi de, biraz, özelleştirme neymiş, onu
gördüler.
Erdemir, 1960 yılında kurulmaya başlanıyor, 65 yılında
da işletmeye geçiyor. 87 yılında özelleştirme kararı alınıyor, Özelleştirme
İdaresi "özelleştirilsin" diyor. 87 yılından, o günden bugüne hep
özelleştirecekler Erdemiri. Hani biraz önce dedim ya ben; laf bir tarafta, iş
bir tarafta. Hep laf laf laf, hiçbir şey yok.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Artı, pazarlamacı olmak
lazım...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Tabiî, işi
bilmek lazım.
Efendim, 90-94 yıllarında bir bölümü halka arz
ediliyor. 94-95 yıllarında iki kez ihaleye çıkılıyor, ikisi de başarısızlıkla
neticeleniyor ve bu arada, dünya demir ticaretine baktığınız zaman, son
zamanlarda, bilhassa Çin'in taleplerinin artması dolayısıyla, demir
piyasasında, demir fiyatlarında çok büyük bir artış sağlanıyor. Dolayısıyla,
demir sektörü, hatta bir iki seneden beri oldukça da güzel yıllar yaşıyor,
kârlı da yıllar yaşıyor. Şimdi, bu konjonktürü de düşünerek, biz, 2005 yılında
bunun özelleştirmesine çıktık. Sayın Harun Akın burada birçok bilgiler
verdiler; Cumhuriyet Halk Partisi şunu yaptı, Cumhuriyet Halk Partisi görevini
yaptı… Bu özelleştirmede Cumhuriyet Halk Partisi bir şey yapmadı, yapamaz;
çünkü, iktidar biziz, hükümet biziz, kararı biz alıyoruz. Ne görevi yaptı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niyetinizi teşhir etti.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sayın
Başbakanımız bir yazı yazmış, cevap vermiş Sayın Başbakanımız; konuşmasının en
tutarlı kısmı Başbakanımızın yazısını okurkenki kısmıydı. O kadar tutarlı, o
kadar güzel bir cevap vermiş ki. Yani, en ilgimi çeken ve beğenerek, takdir
ederek dinlediğim kısım o kısım. Sonra baktım ki, o da Başbakanımızın
yazısıymış, cevabıymış. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok, yine işine geldi.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - "Eğerli
Demir-Çelikte işçi görevini yaptı, diğerleri görevini yaptı, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak da görevimizi yaptık." Bir göreviniz yoktu ki sizin bir
görev yapasınız. Yirmi seneden beri iki kere çıkar, ondan sonra ihale iptal.
Öyle olmaz.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Bakan, çiftlik mi
yönetiyorsun, ülke yönetiyorsun. Lütfen, o sözlerinize dikkat edin. Çiftlik
yönetmiyorsunuz, ülke yönetiyorsunuz. Bu zihniyet çok kötü.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, ülke
yönetmek önemli bir mesele değerli arkadaşlar; çünkü, yönetim zafiyeti bu
ülkeye çok büyük faturalar ödetmiştir. Yönetici olmak için, biraz akıllı olmak
lazım.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bırakın bu yolları.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Naylon fatura ne oldu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, efendim, biz, bir özelleştirme yapmadan önce çok büyük bir hücum
karşısında kalıyoruz. Bir defa, ben, şunu sormak istiyorum: Muhalefet
partileri, özelleştirmeyi istiyor musunuz istemiyor musunuz siz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tam üyelik istiyoruz…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İstiyoruz ama
şöyle olmasın, istiyoruz ama böyle olmasın…
İkincisi: Avrupa'yla müzakereye başlıyoruz. Avrupa'yla
müzakereye sevindim, sevinemedim… İstiyor musunuz istemiyor musunuz?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tam üyelik istiyoruz, tam;
imtiyazlı ortaklık değil!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İstiyor
musunuz?!
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Kenarda değil, ortada
istiyoruz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hiç şey
etmeyin… Bakın şimdi… Net ya, net olun milletin karşısında, açık olun!
"Ya, ben özelleştirmeyi istemiyorum" deyin; korkmayın ya, deyin…
İstiyoruz ama şöyle olursa, böyle olursa… Yani, sipariş üzerine mi yapacağız!
Avrupa Birliğini istiyor musunuz istemiyor musunuz? İstiyoruz; ama, böyle…
Sevindik, sevinemedik, bilmem ne… İsterseniz "istiyoruz",
istemiyorsanız "istemiyoruz..." Net, açık. Millet anlasın canım,
anlasın millet ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Millet bizi anlıyor Sayın
Bakan, sen rahat ol!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Arkadaş, biz
ne dedik, çıktık, arkadaş özelleştirmeyi yapacağız dedik; bitti, tamam. Avrupa
Birliğinden müzakere tarihi de alacağız, oraya da gireceğiz dedik; bitti. Ne
var bunda?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Açık açık, AB'yi istiyoruz…
AB'yi istiyoruz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu kadar net,
açık ya, bu kadar basit. Bunlar şey değil.
Erdemiri, efendim, yabancılar alacak… Ya, yabancılar…
Bizim kaç milyon insan yaşıyor dışarıda, yurt dışında. Onlar her şeylerini
alıyorlar, onlar onu alıyorlar, bunlar bunu alıyorlar… Yabancı sermaye gelsin
diye yıllar yılı çarpışıyorduk, yıllar yılı mücadele ediyorduk. Yabancı sermaye
bu memlekete lazım, gelmesi lazım; değerli arkadaşlar, bundan sonra da lazım.
Türkiye'nin kalkınması için, Türkiye'deki yatırımların
artması için yabancı sermaye şarttır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Fabrika yapmaya mı
geliyorlar, yatırım yapmaya mı geliyorlar?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yabancı
sermaye gelsin diye her türlü tedbiri alırız, isteriz, arzu ederiz. Yerli
sermayemiz de başımızın üstündedir; ama, yetmiyor. Hesap yapın, hesap… Yetmiyor
bu yerli sermaye, yetmiyor. Onun için….
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Biz pazarlamadan anlamayız!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Efendime
söyleyeyim, biz, özelleştirmeleri, yerli-yabancı herkese eşit şartlar altında
yapıyoruz. Sonucunda da, kim kazanırsa da... Milletin de gözü önünde yapıyoruz.
Kim kazanırsa da onu da tebrik ediyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gece saat 2'de herkesin gözü
önünde mi olur?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Falanca
kazanırsa yalnız onu tebrik edelim, fişmanca kazanırsa onu tebrik etmeyelim;
yok böyle numara… Herkesi tebrik edeceğiz, herkesi, herkesi tebrik edeceğiz.
Kazananlara hayırlı olsun, milletin gözü önünde…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne yapıyorsunuz, onu
söyleyin! Yatırım mı yapıyorsunuz, fabrika mı yapıyorsunuz?!!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi,
geliyordunuz… Erdemiri yabancı alacakmış, Başbakan daha önce konuşmuşmuş… Evet
efendim, konuşuruz; ama, girerler, eğer, herkesin gözü önünde kazanırlarsa
eyvallah, kazanamazlarsa ona da teşekkür ederiz. Kazanana da, kazanmayana da
teşekkür ederiz. Geldiler, Türkiye'ye güvendiler. Bakın arkadaşlar, bütün
şeyleri Türkiye'ye güvenmek olan bu insanları darıltmayalım, yanlış iş
yapmayalım.
Yabancı yatırımcı için 1950'lerden beri bu millet kanun
çıkarıyor, yabancı yatırım kanunu çıkarıyor, yatırımı teşvik kanunları
çıkarıyor, elli senedir kanun çıkarıyoruz biz. Şimdi, yabancı yatırımcılar
gelirler, bizim şartlarımıza göre de yarışa girerler, o yarışlarda da
kazanırlarsa tamam, kazanamazlarsa kendilerine teşekkür edelim. Bunlar
Türkiye'ye güvenmişlerdir, Türkiye'nin geleceğine güvenmişlerdir, paralarını
buraya yatırmaya niyet etmişlerdir. Bundan daha büyük bir şey olmaz. Biz,
onlara teşekkür borçluyuz. Yabancı sermaye düşmanlığıyla bir yere varılmaz.
Türkiye'nin hem ihtiyacı var hem düşmanlık yapacaksınız; bu nereye sığar yani?!
Onun için, yönetici olmak, akıllı olmak demek. Valla, başka çare yok…(AK Parti
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Akıllı olanlar Yüce Divanda…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Türk
Milletinin iyi yöneticilere çok ihtiyacı var. Bundan sonra hep böyle devam eder
inşallah.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Bakanım, Mittal Firması
Hindistan'a 9 milyar dolarlık yatırım yapıyor. Onu Türkiye'ye getirebilir
miyiz?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - O adam geldi
de, onlara yabancı sermaye diye siz
karşı çıkıyorsunuz be canım!..
HARUN AKIN (Zonguldak) - Gidiyor, Hindistan'a yatırım
yapıyor. Verin araziyi, Türkiye'ye yapsın.
BAŞKAN - Yerinizde durun Sayın Akın.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, tabiî,
bunların çok güzel cevapları var; ama, burası Meclis kürsüsü. Burada o kadar
uzun vaktimiz de yok, sizin değerli vakitlerinizi de almak istemiyorum. Mesele
ayan beyan açıktır, bütün millet bunu görüyor ve seyrediyor; buna göre de
değerlemesini yapacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan?..
Millî Eğitim Bakanımız burada olacağını söyledi; ama,
yok; biraz bekleriz, herhalde gelir.
Sayın Kemal Unakıtan'la ilgili, bir milletvekilimizin,
Sayın Emin Şirin'in duyurduğu bir konu var.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, bir önceki
konuşmasında, tutanaklara baktığımız zaman şöyle bir söz söylüyor: Yerinden,
Sayın Kemal Anadol "Sami Ofer'den bahset Sayın Bakan" deyince, Sayın
Bakan devamla şöyle diyor: "Sami Ofer saygın bir işadamıdır. Evet, senin
gibi palavra şeylerle uğraşmazlar."
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - "Senin gibi"
dediğine göre bana sataşmış; söz istiyorum!
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakan, zannedersem, bu cümlede,
bu sözünüz, özellikle dikkat ederseniz "Sami Ofer saygın bir
işadamıdır" diyorsunuz konuşmanızda ve onunla ilgili yerinden soru soran
Sayın Kemal Anadol'a da "evet, senin gibi palavra şeylerle
uğraşmazlar" diyorsunuz. Büyük olasılıkla maksadını aşan bir cümle
kullandınız zannedersem.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan, avukat!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
ben, Kemal Anadol'a…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 69'a göre söz istedim Sayın
Başkan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - ...kötü
niyetle söylediğim bir söz değildir. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Sayın
Anadol'a saygımız vardır her zaman. Yani, kötü niyetle söylediğim bir söz
değildir; ama, Sami Ofer'in de, ciddî, saygın ve milletlerarası camiada yeri
olan bir işadamı olduğunu da belirtmek istedim.
BAŞKAN - Olabilir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bu size düşmez, avukatlık
yapmayın Sayın Bakan!
BAŞKAN - Bu açıklamaya rağmen, daha önce Millî Eğitim
Bakanının konuşmasında söz talebiniz vardı; onu sırası gelince
değerlendireceğiz, değerlendirdik, söz talebinde haklısınız.
Şimdi, büyük şair, yazar, sinemacı, bugün kaybettiğimiz
Attila İlhan'la ilgili olarak, saygın bir milletvekili arkadaşımız Mehmet Fehmi
Uyanık, kısa bir konuşma yapacak.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
5.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi
Uyanık'ın, Türk edebiyatına, Türk sinemasına ve düşün dünyasına büyük katkıları
olan sanatçı ve düşünür Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle gündemdışı konuşması
MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, Attila İlhan'ın Hakkın rahmetine kavuştuğunu bugün
duydum, bugün muttali oldum. Aslında, Sayın Başkanımız haklı, Bakanlarımız
konuşmasalardı, ben, Attila İlhan hakkında konuşan milletvekilinden sonra sıra
benimdi; fakat, Sayın Bakanlarımız konuşunca bu inkıta peydah oldu, bu gecikme
peydah oldu. Sayın Başkanımız, Meclis Başkanımız, bu konuda haklılar;
kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Efendim, Attila İlhan, fikir yönü itibariyle beğenirim
beğenmem, sevgi yönü itibariyle severim sevmem, bunlar ayrı şeyler; ama, ben,
Attila İlhan'ın şiirlerine hayran bir adamım. Attila İlhan, yalnız büyük bir
şair değildi, yalnız herkesin gönlünü okşayan şiirleriyle var değildi; Attila
İlhan, aynı zamanda, bir fikir adamımızdı. Yani, biz, Attila İlhan için, yalnız
"şair" kelimesini kullanırsak yanlış yapmış oluruz. Çok cesur bir
fikir adamımızdı Attila İlhan; çünkü, Attila İlhan, düşünen bir adamdı. Tıpkı,
okullarda, sanat tarihinde, bize okuttukları "Düşünen Adam"da
gördüğümüz nosyonu ben onda gördüm. o da düşünen bir adamdı. Rodin'in, hani
sanat tarihinde resmi bize gösterilen, sanat tarihinde hakkında bilgi sahibi
olduğumuz meşhur Düşünen Adam Heykelini yapan Rodin'in kafasında tahayyül
ettiği düşünen adamdı, o da bir düşünen adamdı. Düşünen adamlarımız, çok şükür,
Türkiyemizde vardır. Eğer Attila İlhan vefat ettiyse, Hakkın rahmetine
kavuştuysa, saygıyla anıyorum kendisini; ama, üzüntüye hiç mahal yok, aramızda
hâlâ yaşayan Attila İlhanlar vardır; doğruyu söyleyebilen, cesur, medenî
cesaret sahibi bilim adamlarımız vardır. Severim sevmem -demin söylediğim gibi-
Profesör Yalçın Küçük de aramızdadır, hâlâ yaşıyor -Allah uzun ömür versin-
cesurdur, bir fikir şövalyesidir, aynen Attila İlhan gibi.
Şimdi, eğer Attila İlhan'ı seviyorsak, beğeniyorsak,
onun düşüncelerini kabulleniyorsak, mutlaka, onun kitaplarını da okumuş olmamız
lazım. Attila İlhan'ın "Hangi Laiklik" adı altında bir kitabı vardır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - "Hangi
Batı" da var…
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - "Hangi Batı"
da var "Hangi Laiklik" de var. Doğru söylüyorsunuz "Hangi
Batı" da var, sizi tasdik ediyorum. Bana sataşmayın, ben size cevap
verecek şeyde değilim!
Şimdi, Attila İlhan'ın "Hangi Laiklik" diye
bir kitabı vardır. Çıkıp bu kürsüden onun adını anarken, mutlaka, kitaplarını
da okumamız lazım; yani, yalnız şiirlerini ezberlemekle yetinmeyelim, fikir
yönünü de hafızamıza nakşedelim.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - O kitabı okuduğumuz
zaman -Hangi Laiklik- orada anlaşılır. Attila İlhan, medenî bir insan, modern
bir insan, Fransa'da tahsilini görmüş, Sorbone'da okumuş bir aydınımız. Attila
İlhan'ın fikir yönü itibariyle de kitaplarını okuyalım ve eğer seviyorsak, onun
dediklerini Türkiye'de dile getirelim, onun dediklerini yapmaya çalışalım.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi tutanaklarla
ilgili bir başka konu var, onu da açıklığa kavuşturmak gerekiyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İrfan
Gündüz'ün yazılı başvurusunda şöyle deniliyor: "Gündemdışı söz alan
İbrahim Özdoğan'ın, konuşmasında 'geğirme' tabiri kullanılmıştır. Bu ifade
milletvekillerine hakaret içermektedir. Sözünü geri almasını ve bu ifadenin
tutanaklardan çıkarılmasını arz ederim."
Tutanaklara baktığımız zaman da şunu görüyoruz: Sayın
İbrahim Özdoğan'ın konuşmasında bir cümle: "… sonra gelip zenginlerin
sofralarında geğirdiniz." Bu, uygun kaçan bir tanımlama değil. Sayın
Özdoğan bu sözünü geri alıyor mu? Açıklık getirmek ister mi? Tutanaklardan
çıkarmamız gerekiyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - İzah edeyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan, yerinizden lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
"geğirme" sözcüğüyle eski partili arkadaşlarıma ben hakarette
bulunmak istemedim. Ben bir eczacıyım, sağlıkçıyım; geğirmenin en anlama
geldiğini çok iyi bildiğim için bu tabiri kullandım. Dolayısıyla, tabiî ki bir
rahatlama anlamında kullandım, yani, sıhhat bakımından kullandım, asla bir
hakaret içeriği olarak kullanmadım. Dolayısıyla, bu konu hakkında özür dilememi
gerektirecek bir durum olduğunu zannetmiyorum. Bu şekilde…
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Çok yakıştı!.. Size iade
ediyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Yani, çok yalın bir
Türkçedir bu, çok yalın bir Türkçedir. Ben, bu şekilde açıklamak istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, yalnız, hepimiz biliyoruz ki,
bu davranış hoş bir davranış, nazik bir davranış değildir, geğirmeyle ilgili
davranış. O yüzden, bu kelimenin burada kullanılmış olması, bu Meclisin
nezaketine uygun düşmüyor, çıkarılması gerekiyor tutanaktan.
Teşekkür ederim, sağ olun.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da geldi. O
zaman, Kemal Beyin söz talebi var.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Vazgeçti.
BAŞKAN - Kendisiyle ilgili, Sayın Bakanın konuşmasında,
açık, net sataşma durumları var, onları da Sayın Kemal Anadol sözlü
başvurusunda dile getirdi. O başvuruda dile getirdiği sataşma konularında
kendisine söz veriyorum.
Buyurun Sayın Kemal Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yeni bir sataşmaya meydan
vermesin Sayın Başkan.
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol'un, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, şahsına, Grubuna ve Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; Sayın Millî Eğitim Bakanının, Bursa Milletvekili
arkadaşımızın yaptığı gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere söz aldığı
sırada, şahsıma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve CHP Genel Başkanına ismen
sataşması nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk
Partisine ve teker teker -şahsım da bu arada söz konusu- tüm Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerine çok büyük haksızlık yapmıştır; yani, Cumhuriyet Halk
Partilileri, bizi, her yeniliğe karşı çıkan -aynen bu sözcüğü kullanarak-
yeniçeri ordusu gibi her yeniliğe karşı çıkan her ileri harekete karşı,
muhafazakâr, tutucu ve inatla bu tutumunu sürdüren bir niteleme yapmıştır,
benzetme yapmıştır ve suçlama yapmıştır.
Hani halk arasında çok ünlü bir deyim vardır
"dinime küfreden bari Müslüman olsa" derler. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin, en kompleks
duymayacakları, en rahat oldukları konuda böyle bir haksız suçlama, gerçekten
bizi üzdü. Cumhuriyet Halk Partisi, nasıl olur da değişime karşı çıkar, tutucu
olur; Cumhuriyet Halk Partisi, nasıl olur da reformlara karşı çıkar?!
Arkadaşlar, biz neyin mirasçısıyız; sağdan sola yazıyı,
iki saatte Latin Alfabesine çeviren bir partinin mirasçıyız, oradan geliyoruz
biz.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Anadol, konuşulanlarla ne
ilgisi var?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir gecede Mecelleyi bir
tarafa atıp, İsviçre Medenî Kanununu alıp, Türk Medenî Kanunu haline getiren ve
Meclisten bir günde geçiren bir partinin mensuplarıyız ve onların mirasçıyız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kendin yap, niye İsviçre'den
alıyorsun?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Biz, Fransa'dan onbir sene
önce, İsviçre'den onbir sene önce…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Muhalefet var mıydı?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - … Türk kadınına oy hakkı tanıyan, bugünkü Avrupa Birliği
üyelerinden önce, Avrupa ülkelerinden önce, Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkı veren bir anlayışın, bir siyasî partinin temsilcileriyiz biz ve aramızda
fark var işte; bunu, Sayın Bakan bir türlü anlayamıyor herhalde.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Millet anlıyor!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakınız, nasıl bir reform,
nasıl bir değişim Cumhuriyet Halk Partisinin kadın konusundaki değişimi:
Mecelleye göre, ancak 2 kadın şahit 1 erkek şahide tekabül edebilir yargının
önünde. Kadın, erkek kardeşinin yarısı kadar hisse alır. Kadın çarşafın
içindedir, kadın kapalıdır, kadının seçme, seçilme, hiçbir hakkı yoktur.
Cumhuriyet Halk Partisi, hep, kadını özgürleştirmek, erkekle eşit hale
getirmek, onun için çaba harcamıştır, hep kadını özgürleştirmek; bizim
anlayışımız bu. Sizin anlayışınız ne, Sayın Bakan; kadını kapatmak için
özgürlük, kadını kapatmak için özgürlük… (CHP sıralarından alkışlar) Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine, bizim iktidarımızın Dışişleri Bakanının eşi gitmedi.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Gidebilir…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yani, sizin savunduğunuz
yaşam biçimiyle, deminden beri övdüğünüz Avrupa Birliğinin yaşam biçimi nasıl,
aynı mı?! Kadınlar farklı mı?!
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Aynı olmasını istemiyoruz biz.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Haa… İşte bak, Avrupa
Birliğine kim karşı; Avrupa Birliğine kim karşı, bakın.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Saptırıyorsun…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın karşı çıkanlara,
bakın; Avrupa Birliğine kim karşı çıkıyor… Kim karşı çıkıyor…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Saptırıyorsun…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin türban konusunda verdiği karara itiraz ediyor musunuz etmiyor
musunuz?!
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Ediyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ediyorsanız, Avrupa
Birliğine karşısınız işte, karşısınız Avrupa Birliğine!.. Yakalandınız, suçüstü
yakalandınız, suçüstü yakalandınız!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen toparlayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, çok basit bir test…
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Her şeye tamam mı diyelim?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın arkadaşlar, değerli
Cumhuriyet Halk Partililer, CHP Grubu, çok basit bir test; iki soruda, Avrupa
Birliğine kim karşıymış ortaya çıkıyor.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Biz biliyoruz onu, millet de
biliyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, burada, tarih
bilgisi de noksan Sayın Bakanın.
BAŞKAN - Sayın Anadol, söz süreniz bayağı doldu; lütfen
toparlayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 60
ıncı maddesine göre grup adına konuşuyorum, 20 dakika söz sürem var; baktım
buraya gelirken. 20 dakika söz sürem var, 60 ıncı madde açık… 60 ıncı madde
açık…
BAŞKAN - Sayın Anadol, sataşmadan söz istediniz,
sataşmadan söz verdik.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 60 ıncı maddeye göre, Sayın
Başkanım… İsterseniz, usul tartışması yapalım. Eğer Danışma Kurulu kararı
yoksa, özel bir gündem, süre tespit edilmemişse, gruplar adına 20 dakika, şahsı
adına 10 dakikadır konuşmalar; 60 ıncı madde açık.
BAŞKAN - Neyse, sataşmayla ilgili konular bunun
dışında. Siz en deneyimli parlamenterlerden birisiniz. Tartışmaların,
görüşmelerin belli bir disiplin içinde, kurallara uygun sürmesini sağlamak
konusunda titizlik göstereceğinize inanıyorum. Lütfen, derleyin, toparlayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hay hay Sayın Başkan…
Ancak, Sayın Bakan gündemdışı bir konuşmaya 20 dakika,
en az, yanıt verdi, Partimizi suçladı.
EYÜP FATSA (Ordu) - İçtüzük var Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ben de İçtüzük hakkımızı
kullanıyorum Sayın Başkan. Niye öyle yapıyorsunuz?!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sen sataşmaya cevap veriyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 60 ıncı madde açık, bakın.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır, sen sataşmaya cevap
veriyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, ben, grup adına
konuşuyorum. Grup adına sataşma…
EYÜP FATSA (Ordu) - Hangi sataşma?!.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, İsmet Paşayı da
karıştırdı tartışmanın içinde; İsmet Paşayı, merhum İsmet Paşayı da karıştırdı.
Neymiş; İsmet Paşa, Vatan Caddesinin açılışına karşı çıkmış! Nereden biliyor,
bilmiyorum; ama, benim hatırladığım kadarıyla, o günkü Cumhuriyet Halk Partisi…
Lise son sınıf öğrencisiydim, olayı biliyorum. O kadar alışmışsınız ki hak
etmediğiniz şeyi gasbetmeye, aynı anlayış orada vardı. İstimlak kararı almadan
vatandaşın evini yıkarak, parasını bankaya yatırmadan, üstünden dozerler
geçirerek, mülkiyet hakkını paspas gibi çiğneyen bir zihniyete o zamanki
Cumhuriyet Halk Partisi elbette karşı çıkacaktı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir yol zorla açılırsa, zorla açılırsa bir yol, parasını ödemeden, kanunlar
hiçe sayılarak; o, alkışlanmaz; ama, sizin anlayışınız bu, anlayışınız bu.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bu yoldan herkes geçiyor.
Siz geçmiyor musunuz?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, Deniz Baykal…
Dışişleri Bakanı filan... Çok şeyler söyledi Sayın Bakan, Genel Başkanımıza
sataştı burada, açıkça. Ben, dördüncü dönem parlamenterim. Benim gibi deneyimli
arkadaşlar var burada, CHP Grubunda da. Ben soruyorum Yüce Meclise; siz,
bırakın bakanı, herhangi bir bakanı; bir milletvekilini, kürsüyü terk edip
sıradaki insanlarla, hele bir Genel Başkanla tartışıp tekrar gelip konuştuğunu
gördünüz mü? Ben görmedim.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ben gördüm. Sizin milletvekiliniz
yaptı onu.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ben görmedim.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Söylediği de yanlışsa!..
Yanlış!..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kemal Ağabey, dört dönem…
Ağzına bant yapıştıranı görmedik mi?! Kafasını vuranı görmedik mi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi çok açık bir sataşmaya uğradı. Cumhuriyet Halk Partisi, Avrupa
Birliğinin, aslî sahibidir bu anlayışın. 1963'te Türkiye Cumhuriyeti adına,
hükümeti adına atılan imza İsmet İnönü'ye aittir, Cumhuriyet Halk Partisinin
ikinci genel başkanı ve o günkü Başbakan İsmet İnönü'ye aittir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Çok güzel…
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Ecevit ne yaptı,
Ecevit?!.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Biz, hiçbir zaman Avrupa
Birliğine karşı bir tavır içinde olmadık. Sayın Bakan iyi biliyor, bütün AK
Partili milletvekili arkadaşlarım iyi biliyorlar, hangi uyum yasasına biz karşı
çıktık arkadaşlar?! Beraber oy kullanmadık mı?! Avrupa Birliğine karşı olan bir
parti bu uyum yasalarına oy verir mi; tam tersine... Ama, biz diyoruz ki, adam
gibi üye olalım, tam üye olalım. 25 tane Avrupa Birliği üyesi ülkeye girerken
ne işlem yapıldıysa, Türkiye de o işleme layık olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Anadol.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, nasıl bir sataşmaya
cevap veriyor, İçtüzüğün hangi maddesine göre?!.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Sayın Başkanım,
toparlayacağım da; ama, Genel Başkanıma sataşma yapıldı. 69 uncu maddeye göre
hakkımı kullanıyorum, sürem de 60 ıncı maddeye göre belli.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Yanlış yorumluyorsunuz
Sayın Anadol.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Hiç örneği
yok…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Şimdi, efendim…
Sayın Başkan, Deniz Baykal'ın ve Cumhuriyet Halk
Partisinin Avrupa Birliğine karşı olduğu ifade edildi mi burada?! Ben aksini
söylüyorum. Sataşma değil mi bu?!
EYÜP FATSA (Ordu) - Bu, sataşmaya cevaptır.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Eleştiri ayrı bir şey.
BAŞKAN - Sayın Anadol, sataşmayla ilgili konuları da
dile getirdiniz ve o konuda sataşmayla ilgili söz istediniz; biz de, İçtüzüğün
ilgili maddesi gereği size sataşmayla ilgili söz verdik. O yüzden, lütfen,
konuşmayı derleyelim, toparlayalım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Sayın Başkan, Grubuma
sataşma, Genel Başkana sataşma diye zabıtlarda var. Genel Başkana sataştı.
BAŞKAN - Anladım.
Lütfen toparlayalım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bir test
daha yapalım. Bitiriyorum; rahatsız olmanıza lüzum yok.
Avrupa Birliğinin felsefesinin ve uygulamasının 4 esası
vardır:
1 - Sermaye rahat dolaşacak her ülkede. İrlanda
sermayesi Yunanistan'a yatırım yapacak; tamam mı?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Tamam.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anlaştık.
2 - Mallar rahat dolaşacak. Yunanistan'ın üzümü
İskandinavya'da, İsveç'te satılacak; tamam mı, anlaştık mı?
3 - Hizmetler rahat dolaşacak. Danimarka'daki adam,
çöpçü şirketi gelecek, Kadıköy Belediyesinden ihaleye girip, temizlik
yapabilecek; tamam mı?
SONER AKSOY (Kütahya) - Hepsi var, hepsi…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 4 - Emek rahat dolaşacak,
insanlar rahat dolaşacak.
Ne oldu; imzaladığınız belgede -tarihî bir eser diye-
serbest dolaşım hakkına kalıcı kısıtlama getirdiniz. Bu, yarım üyeliktir,
imtiyazlı ortaklıktır. İmtiyazlı ortaklığın adını kaldırdınız, altta tarif
ettiniz. Adam gibi tam üye olmasını istiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz Türkiye'nin; yerlerde sürünmesini, onurunun zedelenmesini istemiyoruz.
Yani, fonlar kullanılmayacak.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Nota verildi, nota!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tarım destek fonları,
kalkınma fonları ilelebet Türkiye'ye yasaklandı. Altına imza attınız; gelin,
yalan deyin. Serbest dolaşım hakkı ebedî kısıtlandı mı; kısıtlandı. Fonların
Türkiye'ye harcanması ebedî kısıtlandı mı; kısıtlandı.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Merak etme!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Deseler ki bize "beş
sene işçileriniz dolaşmasın." Altıncı seneye razıyız, bekleriz, olabilir;
ama, sonsuza kadar Türk Halkını vize kuyruklarında bekletmeye razı olan bir
belgeye imza attıysanız, size hayırlı olsun, Türk Milletine değil, bize hiç
değil.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Ahilik konusunda,
Ahilik felsefesi konusunda, güncel bir konu olduğu için, yerinden söz isteyen,
Kırşehir Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır'a söz veriyorum; kısa bir söz,
yerinden lütfen.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, gündeme geçemiyoruz
bir türlü; gündemdışı konuşmaları bitiremiyoruz ki. Böyle bir usul yok Sayın
Başkan, İçtüzükte böyle bir usul yok.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Böyle yönetilmez!
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, yerinden söz isteyen
bir milletvekiline, önemli gördüğümüz bir konu da olduğu zaman, söz veriyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Saygı duyarız; ama, böyle bir usul
yok.
BAŞKAN - Şimdi, diğer konuları da, Sayın Hüseyin
Bayındır'ın konuşmasının arkasından tekrar ele alacağız, İçtüzük hükümleri
doğrultusunda verimli bir tartışma ortamı yaratabilmek amacıyla.
EYÜP FATSA (Ordu) - Böyle keyfiyet olmaz ki Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hüseyin Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkanım, sayın
milletvekili arkadaşlarım; dün, Kırşehir'de, 13 üncü Yüzyıla damgasını vurmuş
Ahilik felsefesi ile altıyüz yıl Osmanlıyı ayakta tutmuş Ahi Evran-ı Veli'yi anma
günü vardı, 18 inci Ahilik Kültür Haftası ve 41 inci Esnaf Bayramı vardı. Ben
de diğer AKP'li milletvekili arkadaşlarımla beraber bu programa katıldım; ama,
bugüne kadar Kırşehir'de bu kutlamalar bayram havasında geçerken, dünkü
kutlamada esnafımızın katılmadığı, halkımızın çok fazla gelmediği bir buruk
bayram yaşandı.
Elbette bir Kırşehirli olarak, daha önce de bu kültür
camiasında çalışmış bir insan olarak nedenlerine şöyle bir baktım, Kırşehir
esnafının, o Ahi esnafının ne kadar zorda olduğunu, hükümetin genel anlamdaki
icraatlarıyla esnafın yok sayıldığını, işsizliğin Kırşehir'de diz boyu
olduğunu, Kırşehir sokaklarından geçen beş vatandaştan bir tanesinin yeşilkarta
bağlandığını, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu olmasa Kırşehir'de açlıktan
ölen insanlar olacağını gördüm, gözlemledim.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Devletin büyüklüğü…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İşin bir başka boyutu da,
Ankara'dan, Ahilik gibi önemli bir müesseseyi ülkemize kazandırmış olan Ahi
Evran-ı Veli Hazretlerinin bu törenine hükümetten kimsenin katılmamış
olmasıydı. Belli, biraz evvel anlattılar, Sevgili Maliye Bakanımız anlattı,
aktif pazarlamacı olduğunu söyledi, onun aktif işleri olduğu için gelememiştir.
Belki Yahudi işadamlarıyla bir başka toplantısı daha vardır.
Kültür
Bakanımız, bu bir kültür işiydi, gelir diye düşündüm. Daha sonra öğrendim ki,
iyi ki gelmemiş. Kültür Bakanı Sakalı Şerifi bile ayağına çağırtacak kültürsüz
bir Kültür Bakanı olduğunu göstermiştir.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, böyle, Meclisi
yönetemezsiniz! Meclisi böyle yönetemezsiniz Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen….
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sakalı Şerifi ayağına
getirten bir zata böyle söylerim ben.
BAŞKAN - Kısa bir süre için yerinizden Ahilikle ilgili
konuda konuşmak istediniz; o konuların içinde kalın lütfen.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, buna hakkınız yok,
böyle bir keyfiyet olamaz!
BAŞKAN - Talebinizin doğrultusunda konuşun ve lütfen
derleyip toparlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkanım, dilim
sürçtü, kültürlü Kültür Bakanı.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır…
BAŞKAN - Tamamlayın artık lütfen. Lütfen, son
sözlerinizi söyleyin.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın milletvekili eğer Kültür
Bakanıyla ilgili konuşmak istiyorsa, gündemdışı söz alır, yarın çıkar konuşur.
Her isteyene burada söz verme hakkınız
yok Sayın Başkan; İçtüzük size bu yetkiyi vermez!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ahilik Haftası, AKP
İktidarının, AKP Hükümetinin başarısızlığıyla Kırşehir'de sonuçlanmıştır.
Kırşehir'e gelme cesaretini de Başbakan da, bakanları da gösterememiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Ne alakası var Sayın Başkan!..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hoşgörüyü istismar
ediyorlar! Hükümete çatmak moda oldu!
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sözlü olarak Sayın
Millî Eğitim Bakanı, Avrupa Birliğiyle ilgili çerçevenin dışında herhangi bir
müzakere tamamlanıp da herhangi bir konuda hükümetin henüz bir taahhütte
bulunmadığını, imza atmadığını belirtti. Bu konuda yanlış anlaşılmalara meydan
vermemek için, Kemal Anadol'un konuşması üzerine söz talebinde bulunuyor ve bu
açıklamayı yapmak istiyor -biraz önce belirttiğim açıklamayı yapmak istiyor- bu
konuda Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, konuşmasında, Avrupa Birliğiyle ilgili
müzakerelerde, hükümetin, Türkiye'yi taahhüt altına sokan imzalar attığı
iddiası nedeniyle konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Sayın Kemal
Anadol Bey, biraz önce yapmış olduğu konuşmada, Hükümetimizin birçok şeyin
altına imza attığını, Türkiye'yi taahhüt altına sokan, Türkiye'yi bağlayan
şeylere imza attığını söyledi. Şunun herkes tarafından çok iyi bilinmesi lazım,
gerek tarım fonlarıyla gerekse diğer birçok konuyla ilgili olarak, Türkiye, tam
üyelik müzakeresini bitirip, tam üye oluncaya kadar devam eden süreç, bir
müzakere sürecidir; bunun adı üzerindedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Çerçeve belgesinde var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim,
çerçeve belgesi, bir müzakere sürecindeki yol haritasıdır. Efendim, şunun
altına imza attınız, şunu taahhüt altına aldınız şeklinde iddialarda
bulunuyorsunuz.
Biz tam üye olduğumuz zaman hangi anlaşmanın altına
imza atacaksak, Türkiye'yi bağlayacak olan, bizim taahhüdümüz olarak Türkiye'yi
taahhüt altına sokacak olan şey budur, bunu açıklamak istiyorum.
Teşekkür ederim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Çerçevede serbest dolaşımı
kısıtlamıyor mu?
ATİLLA KART (Konya) - Sınırlıyor, sınırlıyor…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kalıcı derogasyon değil mi
Sayın Bakan?!
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. (a) bendindeki sunuşu daha önce yapmıştık. Şimdi, (b)
bendindeki sunuşa geçiyoruz.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup,
bilgilerinize sunacağım.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- 5387 sayılı Bankacılık Kanununun bazı
maddelerinin, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/900)
22.7.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: 7.7.2005 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-10376/31448
sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 2.7.2005
gününde kabul edilen 5387 sayılı "Bankacılık Kanunu" incelenmiştir:
1- İncelenen yasanın,
a- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna ilişkin
kurallar içeren onuncu kısmında yer verilen "Kurum personeli"
başlıklı 92 nci maddesinde,
- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna verilen
görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve hizmetlerin, bankalar yeminli
murakıpları ve yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve
yardımcıları ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşan meslek personeli ve
yönetim personeli eliyle yürütüleceği,
- Kurumun her türlü personelinin, yasanın 84 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi dışında, diğer bentlerindeki
nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu,
- Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin kadro karşılığı sözleşmeli statüde
çalıştırılacağı,
- Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personelinin
ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personelin ise, her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına bağlı bulunduğu,
-Kurumun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren
işlerde meslek personeli çalıştırılmasının esas olduğu,
-Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde
çalıştırılacak personelin niteliklerinin başkanın önerisi üzerine kurulca
belirleneceği,
-Bankacılık, hukuk ve bilişim uzman yardımcılığı ile
bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atanacakların merkezî yarışma sınavıyla
belirlenenler arasından seçileceği,
-Kurumun meslek ve yönetim personelinin yeterlik ve
yarışma sınavları, nitelikleri, çalışma yöntem ve ilkeleri ile ilgili diğer
konuların kurumca çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği,
b-Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ilişkin kurallar
içeren onikinci kısmında yer verilen "Fon personeli" başlıklı 121
inci maddesinde de,
-Bu yasayla fona verilen görevlerin gerektirdiği
hizmetlerin, fon avukatları, fon denetçisi ve denetçi yardımcıları, fon uzmanı
ve uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ile yönetim personeli eliyle
yürütüleceği,
-Fonun her türlü personelinin bu yasanın 113 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi dışında, diğer bentlerindeki
nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu,
-Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler,
başkanlık müşavirleri ve meslek personelinin kadro karşılığı sözleşmeli statüde
çalıştırılacağı,
-Fonun kadro karşılığı sözleşmeli çalışan meslek
personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına bağlı bulunduğu,
-Fonun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren
işlerde meslek personeli çalıştırılmasının esas olduğu,
-Fon denetçi yardımcılığı ile fon uzman yardımcılığına
atanacakların merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçileceği,
-Fonun meslek ve yönetim personelinin yeterlik ve
yarışma sınavları, nitelikleri, çalışma yöntem ve ilkeleriyle ilgili diğer
konuların fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği,
belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi, incelenen yasanın 92 ve 121 inci
maddelerinde, kurumun ve fonun sürekli görev ve hizmetlerinin meslek ve yönetim
personeli eliyle yürütüleceği vurgulanmış; tüm personelin, yasanın 84 ve 113
üncü maddelerinin birinci fıkralarının (d) bentleri dışında, diğer
bentlerindeki nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu kurala bağlanmıştır.
Söz konusu 84 ve 113 üncü maddelerin birinci
fıkralarında kurul üyeliklerine atanacaklarda aranacak koşullara yer
verilmiştir. Aynı fıkraların ayrık tutulan (d) bentlerinde ise, kurul
üyelerinin hangi öğrenim dallarında eğitim görenler arasından atanabileceği
açıklanmaktadır.
Buna göre, incelenen yasanın 92 ve 121 inci maddeleri
uyarınca, kurumun ve fonun meslek ve yönetim personelinin, öğrenim durumuna
ilişkin olanlar dışında, kurul üyeleri için aranan koşulları taşıması
gerekmektedir.
Böylece, yasada, kurum ve fonun meslek personelinin
hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda eğitim görenler arasından seçileceği
konusu açıkta bırakılmıştır.
Yasanın 92 ve 121 inci maddelerinin son fıkralarında
ise, kurumun ve fonun meslek ve yönetim personelinin niteliklerinin kurum ve
fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür.
Ayrıca, 92 nci maddenin dördüncü fıkrasında, anahizmet,
danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde çalıştırılacak personelin
niteliklerinin başkanın önerisi üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunca belirleneceği açıklanmıştır.
Yasanın 82 ve 111 inci maddelerinde, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kamu
tüzelkişiliğini haiz kurumlar olduğu belirtilmiş; 92 ve 121 inci maddelerinde
de meslek personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında 657 sayılı Yasa
kurallarına bağlı bulunduğu vurgulanmıştır.
Bu durumda, kurum ve fon personelinin, Anayasanın 128
inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasında, kamu
görevlilerinin niteliklerinin yasayla düzenleneceği öngörülmüştür.
Bu nedenle, kurum ve fonun meslek personelinin,
görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi dallarını
bitirenler arasından seçileceğine yasada yer verilmesi gerekirken, bu konunun
yönetmeliğe bırakılması Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.
2- Yasanın geçici 23 üncü maddesinde,
"506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi
kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi
odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için
kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri
herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç
yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına
alınır. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun
kapsamında sigortalı sayılırlar.
Devre esas olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluş ve sandığı temsilen birer üyenin katılımıyla oluşturulacak komisyonca
her bir sandık için sandıktan ayrılan iştirakçiler de dahil olmak üzere, devir
tarihi itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak, sandıkların 506 sayılı
Kanun kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin
değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal hesabında kullanılacak teknik faiz
oranı olarak 30.6.2005 tarihi itibarıyla en uzun vadeli iskontolu Yeni Türk
Lirası cinsinden ihraç edilmiş Devlet iç borçlanma senedinin ihraç anındaki
nominal faiz oranının Orta Vadeli Programda açıklanan tüketici fiyat indeksi yıl
sonu enflasyon hedefi kullanılarak reel hale getirilen faiz oranı esas alınarak
belirlenir.
Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak
üzere, yıllık eşit taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca
açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç
borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve
bu sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen Sosyal
Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık
iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları ile iştirakçilerin
primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca devam
edilir.
Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin devrinden sonra
sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının ve ödemelerinin
üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine devam
edebilirler.
Devralınan iştirakçilerin hizmet yılları ve primleri
ödemek veya ödemiş olmak suretiyle 506 sayılı Kanuna göre emsallerine uygun
olarak intibaklarının yapılması da dahil olmak üzere, bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar, Komisyonun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile
belirlenir.
Söz konusu sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam
eden kuruluşlar ile kurum bu madde
uygulamasına ilişkin tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve
harçtan muaftır."
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede,
- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki kurumların personeli için kurulmuş bulunan özel sosyal
güvenlik sandıkları iştirakçileri ile bu sandıkların malullük, yaşlılık, ölüm
sigortalarından aylık alanların ve bunların hak sahiplerinin, herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın, üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek
506 sayılı Yasa kapsamına alınacakları,
- Özel sandık iştirakçilerinin, devir günü itibariyle
506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılacakları,
- Devredilecek her bir sandığın yükümlülüğünün
hesaplanacak peşin değerinin, onbeş yıl içinde, yıllık eşit taksitlerle
sandıklardan ve bu sandıkların iştirakçilerini çalıştıran kuruluşlardan
"müteselsilen" tahsil edileceği,
- Sosyal Sigortalar Yasası kapsamına alınan özel sandık
iştirakçilerinin 506 sayılı Yasa kapsamındaki emsallerine uygun olarak
intibaklarının yapılacağı,
- Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, iştirakçilere
özel sandıktan sağlanan sosyal sigorta yardımlarının sürdürüleceği,
- Devirden sonra, özel sandıkların 506 sayılı Yasada
öngörülenin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarını ve ödemelerini
sürdürebilecekleri,
öngörülmüştür.
Böylece, geçici 23 üncü madde düzenlemesiyle,
- 506 sayılı Yasa kapsamında bulunmayan özel sosyal
güvenlik sandıklarının iştirakçilerinin, bu kuruluşlardan aylık alanlarla gelir
bağlanmış olanların ve bunların hak sahiplerinin özel hukuktan doğan sigorta
ilişkileri sona erdirilmekte,
- Bu gibiler 506 sayılı Yasa kapsamına alınarak özel
hukuk kurallarına göre elde ettikleri aylık ve diğer sosyal hakları kısmen de
olsa ellerinden alınmakta,
- Buna karşılık özel sosyal güvenlik sandıkları ve bu
gibileri çalıştıran kuruluşlar Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlandırılmakta,
- Özel sandıkların malî güçleri kalmayacağı için,
sosyal sigorta yardımlarını sürdürmeleri eylemli olarak olanaksız
kılınmaktadır.
11.5.1976 günlü, 1992 sayılı Yasayla 506 sayılı Yasaya
eklenen,
- 506 sayılı Yasanın geçici 20 nci maddesi kapsamındaki
bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret ve sanayi odaları, borsalar
ya da bunların oluşturdukları birliklerde yeni işe girecek personeli 506 sayılı
Yasa kapsamına alan,
- Çalışmakta olanların, özel sandıkların ve bu
sandıklardan aylık alan ya da gelir elde edenlerin Sosyal Sigortalar Kurumuna
devrini öngören,
Ek 1 inci maddesi, Anayasa Mahkemesinin 25.1.1977
günlü, E.1976/36, K.1977/2 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Anayasa
Mahkemesinin bu kararı 1961 Anayasası döneminde alınmıştır; ancak, karara
dayanak oluşturan kurallara 1982 Anayasasında da yer verilmiştir.
Gerçekten, 1961 Anayasasının 2 nci maddesindeki sosyal
hukuk devleti ilkesine, 42 nci maddesindeki çalışma hakkı ve ödevine, 48 inci
maddesindeki sosyal güvenlik hakkına ilişkin düzenlemelere, 1982 Anayasasının
sırasıyla 2, 49 ve 60 ıncı maddelerinde yer verildiği görülmektedir. Bu
nedenle, kararın gerekçeleri geçerliliğini sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi;
Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir
"sosyal hukuk devleti" olduğu belirtilmiş; 49 uncu maddesinde,
devletin, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek
için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve çalışma barışını sağlamak
için gerekli önlemleri alacağı vurgulanmış; 60 ıncı maddesinde, herkesin sosyal
güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli
önlemleri alacağı ve örgütü kuracağı kurala bağlanmış; 65 inci maddesinde de,
devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasayla belirlenen görevlerini, bu
görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği açıklanmıştır.
Anayasanın 49 ve 60 ıncı maddelerindeki kurallar, 2 nci
maddesinde vurgulanan "sosyal hukuk devleti" ilkesini pekiştiren ve
bunun gerçekleşmesini sağlayan düzenlemelerdir.
Kalkınma ve çağdaş uygarlığa ulaşma çabası içinde olan
ülkemizde, sosyal güvenlik örgütlerinin tümünün devletçe kurulamayacağı
gerçeğini göz önüne alan anayasa koyucu, ekonomik ve sosyal amaçlara ulaşma
ödevi yönünden devleti, ancak malî kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yükümlü
saymıştır.
Anayasanın anılan kuralları uyarınca, devlet, malî
kaynaklarının gücüne göre sosyal sigortalar ve sosyal yardım örgütlerini ya
kendisi kurmak ya da kaynakları yeterlilik göstermiyor yahut güvenliğin daha
elverişli olarak sağlanacağı anlaşılıyorsa, kurdurmak ve onu gözetip denetlemek
ödevindedir.
Sosyal hukuk devletinin temel amacı, sosyal hakların ve
bu bağlamda sosyal güvenliğin en iyi, en güvenilir ve en etkin biçimde
sağlanmasıdır. Bunun için devlet ya kendisi bu işi üstlenerek sosyal güvenlik
hakkını sağlayacak ya da kendi dışında bu hakkın sağlanmasına olanak yaratarak
kurulan örgütü denetleyecektir.
506 sayılı Yasanın geçici 20 nci maddesinde, bankalar,
sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret ve sanayi odaları, borsalar ve
bunların oluşturdukları birliklerin personeli, maddede saptanan koşulların
belirtilen süre içinde yerine getirilmesi durumunda Sosyal Sigortalar Yasası
kapsamı dışında tutulmuş ve bu kuruluşlar personeli için özel sosyal güvenlik
sandıklarını kurmuşlardır.
Yasa koyucu, yine geçici 20 nci maddeyle, özel sosyal
güvenlik sandıklarını Çalışma, Maliye, Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının
birlikte denetimine bağlı kılmış ve özel sandıklarla ilgili kuruluşları, bu
bakanlıklarca alınması gerekli görülen önlemleri yerine getirmekle yükümlü
tutmuştur.
Böylece, geçici 20 nci madde kapsamındaki personelin
sosyal güvenlik hakkı, genel sosyal güvenlikten daha iyi durumda olacak biçimde
sağlanmış ve güvenceye alınmıştır.
Özel sosyal güvenlik sandıkları ile bunlardan yararlananların
genel sosyal sigortalar kapsamına alınmaları için, önemli ve haklı nedenlerin
olması ve bunların ortaya konulması gerekir. Yapılan denetimler sonunda bu
kuruluşların sosyal güvenliği sağlayamayacak duruma düştüğünün saptanması,
alınacak önlemlere karşın aktüeryal açıklarının giderilemeyecek düzeye
ulaştığının anlaşılması ya da devletin malî gücünün bu alana da el atacak
düzeye yükselmesi gibi nedenler, böyle bir işlemin haklı dayanağını
oluşturabilecektir.
Oysa, 506 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana,
geçici 20 nci maddede denetimle görevlendirilen bakanlıklarca, özel sosyal
güvenlik sandıklarının, mensuplarının sosyal güvenlik haklarını sağlayamayacak
duruma düşmüş oldukları saptanmamıştır.
Başka bir anlatımla, özel statüde kurulan sosyal
sigorta örgütlerinin, mensuplarının haklarını karşılayamayacak biçimde kötü
yönetildiği ve ilgililerin sosyal güvenlik haklarını tehlikeye düşürdüğü ortaya
konulmamıştır.
Tersine, özel sosyal güvenlik kuruluşlarının,
mensuplarına, devletin kurduğu sosyal sigorta örgütünden daha üstün yararlar
sağladığı bilinen bir gerçektir.
Açıklarının kapatılması için bundan böyle banka
kaynaklarından yararlanamayacak olan özel sosyal güvenlik sandıklarının malî
durumlarının zayıflayabileceği, dolayısıyla bu sandıkların mensuplarının sosyal
güvenlik haklarını yeterince karşılayamayacakları ve bu sandıklardan
yararlananların zarar göreceği gibi varsayımların haklı neden oluşturmayacağı
ortadadır.
Çünkü, ilgili kuruluşa hiçbir malî yükü olmayan, kendi
geliriyle, mensuplarının sosyal güvenlik haklarını üst düzeyde sağlamayı
sürdüren pek çok özel sosyal güvenlik sandığının bulunması, yukarıda öne
sürülen savı çürütmeye yeterlidir.
Üstelik, incelenen yasa kuralında, yalnız bankaların
değil, sigorta ve reasürans şirketlerinin, ticaret ve sanayi odalarının,
borsaların ya da bunların oluşturduğu birliklerin personeli için kurulmuş
bulunan özel sosyal güvenlik sandıklarının iştirakçileri ile bu sandıklardan
aylık alanların ve gelir elde edenlerin de Sosyal Sigortalar Kurumuna
devredilerek 506 sayılı Yasa kapsamına alınmaları öngörülmektedir ki, bu da,
yine yukarıdaki savı geçersiz kılan bir başka göstergedir.
Sonuç olarak, ilgili kuruluşlara hiçbir malî yükü
olmayan, kendi gelirleriyle mensuplarının sosyal güvenlik haklarını en iyi
biçimde karşılamayı sürdüren özel sandıkları Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesine
aktaran, incelenen yasanın geçici 23 üncü maddesinin haklı bir gerekçesinin
olmadığı açıktır.
Haklı bir neden ortaya konulmaksızın, devletin kurduğu
örgütten daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan özel sosyal güvenlik
sandıklarına el atılması, Anayasanın 2 nci maddesindeki sosyal hukuk devleti
ilkesi ve 60 ıncı maddesiyle bağdaşmamaktadır.
Her ne kadar, geçici 23 üncü maddenin beşinci
fıkrasında,
"Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin devrinden
sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının ve ödemelerinin
üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine devam
edebilirler."
Düzenlemesine yer verilmiş ise de; devir nedeniyle
hesaplanacak borç sonucu kaynakları büyük ölçüde Sosyal Sigortalar Kurumuna
aktarılan, iştirakçisi kalmayacağı için prim gelirinden de yoksun kalacak olan
özel sandıkların ek ödeme yapma ya da diğer sosyal hakları sürdürme olanağı
bulamayacakları için, bu kural da yukarıda varılan sonucu etkileyici nitelikte
değildir.
Bu nedenlerle, incelenen yasanın, 506 sayılı Yasanın
geçici 20 nci maddesi uyarınca oluşturulan özel sosyal güvenlik sandıkları
iştirakçilerinin, bu sandıklardan aylık alan ve gelir elde edenlerin ve
bunların hak sahiplerinin özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan sosyal güvenlik
haklarını büyük ölçüde kaybetmelerine yol açacak olan geçici 23 üncü maddesi,
Anayasanın 2 nci maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesi ve 60 ıncı maddesine
uygun düşmemektedir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun
görülmeyen 5387 sayılı Bankacılık Kanunu, 92, 121 ve geçici 23 üncü
maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma
komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2
adet raporu vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Mardin Milletvekili Süleyman
Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/694) (S. Sayısı: 981) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Müessir fiil ve tehdit suçlarını işlediği iddia olunan
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
(x) 981 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi konusundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Feridun
Baloğlu |
Tuncay
Ercenk |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil
Ünlütepe |
Feridun
Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
Atilla
Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/695) (S. Sayısı: 982) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
(x) 982 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili
seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması,
bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin
sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasa'nın 76 ncı
maddesi ile uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi konusundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Feridun
Baloğlu |
Tuncay
Ercenk |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil
Ünlütepe |
Feridun
Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
Atilla
Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - İkinci rapor da bilgilerinize sunulmuştur.
Milletvekilleri Lojmanlarında Mustafa Güngör'ün
öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun
görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler ve
Önergeler (Devam)
2.- (10/185) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/901)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Milletvekili Lojmanlarında Mustafa Güngör'ün
öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumlularının belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca 20.4.2005
tarihinde kurulmuş olan ve söz konusu araştırmayı Meclis adına yapmakla
görevlendirilen (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonumuza;
çalışmalarını ve raporunu tamamlayabilmesi için İçtüzüğün 105 inci maddesi
uyarınca; ekli kararda talep edilen bir aylık eksürenin verilmesi hususunda
gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Ahmet Çağlayan
Uşak Milletvekili
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir
aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince komisyona bir aylık eksüre
verilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Ku-rulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 163 Tarih: 10.10.2005
10.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 997 sıra
sayılı 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, gündemin 278
inci sırasında yer alan 960 sıra sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
sırasına alınmasının; 6.10.2005 tarihinde dağıtılan ve aynı tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin
sorunları konusundaki (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun 895 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasının ve görüşmelerinin 11.10.2005 Salı günkü
birleşimde yapılmasının; Genel Kurulun 11.10.2005 Salı günü 15.00-18.00,
12.10.2005 Çarşamba ve 13.10.2005 Perşembe günleri de 13.00-17.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
İrfan
Gündüz |
Kemal
Anadol |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komİsyonlarda
AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm
1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Adıyaman Milletvekili Şevket
Gürsoy aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına geçiyoruz.
Biraz önce alınan karar gereğince, patates yetiştiriciliğinin
ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/152, 216) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye
başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve
66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin;
patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 895) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun
raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha
sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer
üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde,
komisyon ve hükümete de söz verilecek, bu suretle, Meclis araştırması komisyonu
raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti
grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 895 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum:
(x) 895 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Önerge sahibi olarak, önce, Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe, daha sonra Bayburt Milletvekili Fetani Battal.
Hükümet adına?.. Şu an bildirilmedi.
Komisyon adına?.. Şu an bildirilmedi.
Gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Nevşehir Milletvekili Rıtvan Köybaşı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan; şahısları adına, Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Koca, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil.
İlk söz, önerge sahiplerinden Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe'de.
Buyurun Sayın Ünlütepe.(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli
üyeler; patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 3 Kasım 2004 günlü oturumunda görüşülmüş ve patates
yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla komisyon kurulmasına karar
verilmiştir. 9 Aralık 2004 günü fiilen göreve başlayan komisyonun hazırlamış
olduğu 895 sıra sayılı rapor üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış
bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Patatesin anayurdu Güney Amerika'dır. Ülkemize girmesi
ve yetiştirilmesi 1850'li yıllara uzanmaktadır. Patates ekim alanı, ülkemizde,
200 000 hektar civarında olup, yıllık tohumluk ihtiyacı da yaklaşık 300 000 ton
civarındadır. Yıllık üretimimiz 5 000 000 tondur. Üretilen patatesin 500 000
tonu sanayide, yaklaşık 300 000 tonu tohumlukta, geri kalanı da yemeklik olarak
kullanılmaktadır.
Türkiye, bu üretimiyle, ekim alanı bakımından dünyada 7
nci sırada, üretim miktarı bakımından da 10 uncu sırada yer almaktadır. Ekiliş
alanları itibariyle, Niğde, Nevşehir, İzmir, Afyon, Bolu, Erzurum, Ordu ve
Konya olarak sıralanmaktadır.
Ülkemizde kişi başına tüketilen patates miktarı da 60
ilâ 70 kilogram arasındadır. Üretimdeki ağırlığı, geleneksel üretim tipiyle,
küçük çiftçiler oluşturmaktadır. Patatesin yüzde 80'i sudur.
Araştırma Komisyonu, yaptığı ilk toplantıda, ülkemizde
patates üretiminin yoğun olarak yapıldığı bölgelerde patates üreticilerinin
sorunlarını yerinde incelemek, üreticilerin sorunlarını ilk elden dinlemek
üzere saha çalışması yapılması yönünde karar almıştır. Bu karar doğrultusunda,
saha çalışması yapılacak olan iller olarak, Niğde, Nevşehir, Afyonkarahisar ve
Erzurum İlleri belirlenmiştir. Bu doğrultuda, saha çalışmaları için, Niğde ve
Nevşehir İllerinde çalışmalar komisyonca yerine getirilmiştir. Daha sonra
gidilecek olan Afyonkarahisar ve Erzurum İllerinde saha çalışması yapılmadan,
üreticiler dinlenmeden çalışmalara devam edilerek huzurunuzdaki rapor
hazırlanmıştır.
Komisyon, aldığı kararı, gerekçe göstermeden
kaldırmıştır. Bu kaldırma işlemine, hem ben hem de ilimizin diğer milletvekili
Sayın Ahmet Koca tarafından tepki gösterilmiştir. Sayın Komisyon Başkanına
sorduğumuzda, Afyonkarahisar'a gidilmeme gerekçesi olarak şunu gösterdi: Adalet
ve Kalkınma Partisinin Kızılcahamam toplantısı olması nedeniyle çalışmanın
iptal edildiği belirtilmiştir. Bu tutum ve davranış, patatesin sorununa, siyasî
iktidarın bir bakışını da göstermektedir. Başka bir deyişle, ilimizdeki patates
üreticileri Adalet ve Kalkınma Partisi toplantısına feda edilmiştir. Bu
bölgelerde de saha çalışması yapılsaydı daha sağlıklı bir rapor tanzim
edilebilirdi diye de düşünüyorum.
Komisyon üyelerinin büyük çoğunluğunun katılımıyla,
Niğde ve Nevşehir İlleri, ilçeleri ve köylerinde patates ekicilerinin
sorunlarının tespiti amacıyla toplantılar yapılmıştır. Bu toplantılara, patates
üreticilerinin ilgisi yoğun olmuştur. Bu ilgiyi uyandıran en önemli sebeplerden
birisi de, Niğde ve Nevşehir İllerimizin bazı bölgelerinin patates ekimi sonucu
ortaya çıkan hastalık nedeniyle karantina altına alınmasıydı. Bu hastalığa
patates siğili veya patates kanseri ismi verilmektedir. Bu hastalık Niğde ve
Nevşehir İllerimizin belirli bölgelerinde 2001 yılından beri görülmeye
başlamıştır.
Aslında, hastalığın insana bulaşması ve zarar vermesi
de söz konusu değildir. Bu hastalığın, ithal edilen tohumlarla geldiğinden en
ufak bir şüphe yoktur. Kalitesiz ve yanlış ithal edilen tohumun, denetimsiz
olarak üreticilere satılmasından, ilgili kurumların kusurları gözardı edilemez.
Üretici, bu konuda, tamamen sahipsiz bırakılmıştır. Hastalığın
yaygınlaşmasında, elbette, çiftçiden çiftçiye tohumluk aktarımı, kaynağı
belirsiz tohumluk kullanımı da etkili olmuştur.
Hastalık, toprak, hastalıklı yumru, tarım aletleriyle
taşınabilmekte ve toprakta kalan siğil sporları 35 ilâ 38 yıla kadar
canlılıklarını koruyabilmektedir. Bu bölgede yaşayan insanlar yönünden
karantina uygulamasının ekonomik, hukukî ve toplumsal sorunlar yaratacağı
bilenen bir gerçektir.
Bu insanlara, yirmibeş yıl süreyle patates
ekmeyeceksin, ilave olarak, bazı masraflar yapacaksın diyoruz. Üretici, patates
üretimine uygun olarak temin etmiş olduğu ziraî araç ve gereçlerini belki bir
daha kullanamama durumuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu hastalık nedeniyle,
üretici, ürettiği patatesini pazarlayamamıştır, ürününü pazarlayamaması
nedeniyle de üretim giderlerini karşılayamamıştır. Zaten patates değerinin
altında pazarlandığından üretici zarar etmektedir. Bir de, tarlaları karantina
altına alınan üreticilerin daha fazla zarar edecekleri de tartışmasızdır.
Gittiğimiz yörede çiftçilerimizin ve bilgisine
başvurduğumuz uzmanların anlatımına göre, patates yetiştiriciliğinin önemli
sorunlarını şöyle sıralayabiliriz.
Birincisi, ithale dayalı patates tohumu. Patates
tohumluğunda ülkemiz dışa bağımlı bir durumdadır. Tohumun yüzde 99'u yurt
dışından ithal edilmektedir. Tohumluğun kilogram fiyatı ise 2 000 000 lira
civarındadır. Sertifikalı patates yetersizliği nedeniyle yemeklik patatesler
tohumluk olarak kullanılmakta; yani, sertifikasız ürün tohum diye
satılmaktadır. Denetimsiz ithal tohumun başımıza açtığı sıkıntıyı biraz önce
bilginize sunmuştum. Bazı özel sektör kuruluşlarının doku kültürü yoluyla elit
tohumluk veya mini yumru üretimine başladıkları da bilinen bir gerçektir.
İkinci sorunları, tohumda olduğu gibi, mazot
fiyatlarındaki yükseklik. Ülkemiz, tohumda olduğu gibi, mazotta da dışa
bağımlıdır. Mazot fiyatlarında sürekli artış olmasına rağmen, patates
fiyatlarında herhangi bir artış görülmemektedir. 2002 yılında mazotun litresi 1
114 000 lira civarında iken, patates 270 000 liraydı. 2004 yılında mazot 1 825
000 TL iken, patates 90 000 liraya düşmüştür. Üretim girdilerindeki yükseliş
satış esnasında fiyatlara yansımamaktadır.
Patates üreticilerinin diğer bir önemli sorunu ise,
sulama sonucu elektrik fiyatlarındaki yüksekliktir. Üreticilerin büyük
çoğunluğu, sulamada kullandıkları elektrik borcundan yakınmışlardır. Bu
bölgelerde su derinden temin edilmekte ve bölgede yaygınlaşan yağmurlama sulama
sisteminde enerji gideri de çok yükselmektedir. Örneğin, bir üretici "üç
dönüm patates ektim, 23 milyar lira elektrik parası geldi; patatesin kilogramı
80 000 lira. Ben bu borcu nasıl öderim" diyor.
Suyu ve gübreyi daha etkin kullanmak amacıyla, damla
sulama yönteminin uygulanması teşvik edilmelidir diye düşünüyorum. Damla sulama
sistemi, aynı anda enerji tasarrufunu da sağlayacaktır.
Ayrıca, ziraî üretimde kullanılan elektrik birim fiyatı
sanayide kullanılan elektrik birim fiyatından da pahalıdır. Avrupa Birliği
ülkelerinde tarıma çok büyük oranda destek verilmektedir. Öncelikle, elektrik
birim fiyatı sanayide kullanılan elektrik fiyatıyla eşitlenmeli, hatta, daha da
aşağıya çekilerek çiftçinin bu konudaki mağduriyeti giderilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bilinçsiz tarım ilaçları
kullanımı konusunda da üretici yeterince bilinçlendirilmemekte, üretici, ilaç
firma ve eksperlerinin insafına bırakılmaktadır.
BAŞKAN - Halil Bey, toparlayalım lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlayacağım.
Diğer bir sorun ise gübre kullanımıdır. Patates
üretiminde tohumdan sonra en önemli girdi kalemini gübre oluşturmaktadır.
Patates tarımı yapılan bölgelerde üreticiler, yanlış uygulamalar nedeniyle
gereğinden fazla sunî gübre kullanmaktadırlar. Halbuki, normalde, 1 ton patates
ürettiğinizde topraktan 5 kilogram azot eksilmektedir. Dekara 50 kilogram gübre
kullanılması yeterli olacakken, bu, 70, 80 ve hatta 90 kilograma kadar
çıkarılmaktadır.
Toprağın laboratuvarda analizi yapılmalı, topraktaki
azot, fosfat veya potasyum gibi eksik mineraller tespit edilmeli ve bunları
giderici oranda gübre kullanılmalıdır. Yani, toprak tahlil edilmeli, hangi
çeşit gübreye ihtiyaç varsa, o gübre, belirtilen oranda kullanılmalıdır. Aşırı
gübre kullanımı, hem üreticiye ekonomik yönden hem de ürüne kalite yönünden
zarar vermektedir.
Patates yetiştiricileri ve üreticileri geçen yıl çok
zor bir dönem geçirmişlerdir. Üretici, evinin zarurî ihtiyaçlarını
karşılayamamıştır, dilenci durumuna düşürülmüştür.
Üretimde ve pazarlamadaki tıkanıklık, çiftçinin
elektrik borcu TEDAŞ'a, aldığı krediyi tarım kredi kooperatifine ve Ziraat
Bankasına, tarıma dayalı sosyal güvenlik kurumuna bağlıysa, SSK ve Bağ-Kura
primini ödeyemez bir duruma düşmüştür; aracı ve tefecinin eline düşmüştür;
üretici sahipsiz bırakılmıştır, kendi kaderine terk edilmiştir.
Maliyet biriminin altında fiyatlarla üretici patatesini
satabilmiştir. Maliyeti 150-160 000 lira civarında olan patates geçen yıl 80
ilâ 100 000 lira arasında alıcı bulmuştur. Tarım girdileri yükselirken
çiftçinin ürettikleri para etmemeye başlamıştır.
Sorunların çözümünü de kısaca belirtmek istersem, ana
maddeler halinde; bunlardan birisi şudur: Türkiye'de bir üretim planlaması
yoktur. Çiftçi nereden ne kadar ürün yetiştireceğini bilmemektedir. Bunu
bilebilecek bir duruma gelmelidir. Açıkçası, üretim, Türkiye'nin ihtiyaçlarına
göre planlanmalıdır.
İkinci husus; pazar bulma yönünden, pazarlama yönünden
ciddî sıkıntılar vardır. Burada da patates fiyatları yıldan yıla büyük
dalgalanmalar göstermektedir. Patateslerin tamamına yakını komisyoncu veya
tüccarlar vasıtasıyla üreticilerden doğrudan alınarak pazarlanmaktadır.
Üretici patatesini düşük fiyatla satmak durumunda
kaldığı gibi, ürününün parasını tahsil etmekte zaman zaman sıkıntılara
düşmektedir. Açıkçası, bugünkü sistem, aracıları zenginleştirirken üreticiyi
sıkıntı içine düşürmektedir. Üreticinin 100 000 liraya verdiği patates
tüketicinin eline 400 000 liraya geçmektedir.
Çıkarılan Hal Yasasının ne üreticiye faydası olmuştur
ne tüketiciye faydası olmuştur. Hal Yasasının getirdiği sıkıntı maliyetlerde
yüzde 30-40 daha fazla fiyatla satışa sebep olmaktadır. Bu da tüketimi olumsuz
etkilemektedir.
BAŞKAN - Halil Bey, lütfen toparlayalım; süre aştı.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlıyorum.
Bir çıkış yolu da üretici birliklerinin kurulmasıdır.
Tarımsal işletmelerin küçük ve dağınık olması, pazarlama kanallarında aracı
kademelerin çokluğu, üretici birliklerinin önemini artırmaktadır.
Türkiye'de üretici örgütlenmeleri, üretimden
pazarlamaya kadar her aşamada yetersizdir.
Fiyatlar arz ve talep dengesi yerine aracılar
tarafından dengelenmektedir.
Bir husus da patatesin sanayide kullanılması. Bugün
Türkiye'de sanayide kullanılan patates miktarımız 350 000 ton civarındadır.
Bunu rahatlıkla 800 000 tona çıkarabilecek bir kapasiteye sahibiz. Açıkçası,
patates işleyen sanayimiz geliştirilmeli ve sanayi teşvik edilmelidir.
Bir çıkış noktası daha, patatesin ihracatı teşvik
olunmalıdır. Son yıllarda patates ihracatına, ton başına 20 dolar teşvik
uygulaması yapılmaktadır. Verilen bu rakam çok küçüktür. Ayrıca, teşvik primi
uygulamasına zaman sınırının getirilmesi, uygulama dönemlerinin zamanında
açıklanmaması gibi faktörler de beklenen yararı getirmemektedir. Bu nedenle,
patates ihracatının prim ödemesindeki zaman sınırı kaldırılmalı, prim miktarı
ton başına 80 dolara çıkarılmalı ve bu da bir gelişme sebebi olacaktır.
Ayrıca, ekmek üretiminde de patates unu kullanılması
bir yerde patates üreticilerinin sorununun çözümünde bir sebep olabilir diye
düşünüyorum.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; patates ürününün sorunlarının çözümüyle ilgili olan rapor üzerinde
söyleyeceklerim bunlardır. Bu konudaki düşüncelerimi Sayın Genel Kurulla paylaşmak
ihtiyacını duydum.
Hepinizi, saygıyla, önerge sahipleri adına
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Bayburt Milletvekili Fetani Battal; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Fetani Bey.
FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yaklaşık bir yıl önce, yine tesadüfen, geçen yıl ramazan
ayında, Erdoğan Özegen başkanlığında 25 milletvekili arkadaşımız olarak bir
önerge vermiştik. Aynı zamanda Orhan Eraslan ve 66 milletvekilinin de bir
önergesi vardı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, yaklaşık olarak bir yıl önce bu
oturumunda verilen bu araştırma önergesini kabul etti ve Meclisimiz bir
komisyon oluşturdu. Bu komisyonumuz, patates üreticilerinin sorunlarının
tespiti ve onların çözümüne ait öneriler üzerinde ciddî bir çalışma yaptı ve
bir yıllık süreçten sonra komisyonumuz bir rapor sundu; bugün bu raporu
Meclisimizde görüşmüş oluyoruz.
Ben, çok ciddî bir çalışma yapan komisyonumuza, onun
Sayın Başkanına ve komisyonda görev alan bütün milletvekili arkadaşlarımıza en
içten duygularımla teşekkür ediyorum; çünkü, patates ve patates üreticisi
adına, geçtiğimiz dönemlerde Meclise birkaç kere önerge verilmiş; ama, hiçbir
zaman Meclis Genel Kurulu bu önergeleri kabul etmemiş ve bir araştırma önergesi
hayata geçmemiş. Bu çerçevede Meclisimiz de, önemli bir görevini icra etmiş
oldu. Böyle bir ciddî raporun da, bundan sonra patates ve patates ürünü adına
politika üreten her türlü kuruma ve kuruluşa ciddî bir katkı getireceğine
inanıyorum. Bu çerçeveden hareketle, rapordan, altını çizdiğim birkaç hususu
sizlerle paylaşmak istiyorum ve bu altını çizdiğim birkaç hususa ait birkaç
önerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum:
Altını çizmek istediğim önemli hususlar şunlardır:
1- Ülkemizdeki en önemli tarım ürünlerinden birisi de
patatestir; bunu öğrenmiş bulunuyorum; buğdaydan sonra ikinci sırada yer
alıyormuş.
2- Ülkemizde ortalama 200 000 hektar alanda ekim
yapılmakta ve yaklaşık olarak ortalama 5,5 milyon ton ürün elde edilmektedir.
3- Ülkemiz, ekim alanı bakımından, dünyada 7 nci
sırada, üretim miktarı bakımından da dünyada 10 uncu sıradadır.
4- Üretimimizin yüzde 65'ini, biz, içtüketimde
kullanıyoruz; yüzde 13'ünü tohumluk olarak kullanıyoruz, yüzde 1'ini sanayide
kullanıyoruz, yüzde 3'ü hayvan besini olarak kullanılıyor ve üretimimizin
sadece yüzde 2,5'i ihraç edilmek durumunda ve geriye kalan yüzde 25'lik kısım
da telef olmaktadır. Bu benim önemsediğim hususların altını çizmemdeki inceliği
az sonra sizlere arz etmeye çalışacağım.
5- Ülkemizde üretilen tohumluk patates miktarı
yetersizdir ve tükettiğimiz tohumun yüzde 90'ını ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Ben, bu raporda belirtilen bu tespitlerin altını
çizerken, bu temel hususlarda birkaç önerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum;
çünkü, bu rapordaki tespitlerin hepsini önemsiyorum; ama, vaktim gereğince,
kendi önemsediğim birkaç hususu sizlere arz etmek istiyorum.
Bir kere, patateste tohumculuk çok ciddî bir önem arz
ediyor. Kaliteli patatesin temel anahtarının kaliteli tohum olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla, dünya piyasasına çıkarken ve toplumumuza hizmet olarak sunarken,
kaliteyi yakalamanın ilk adımı kaliteli tohumun kullanılmasıdır ve bizim bu
hususta ciddî problemlerimiz vardır.
Tohumculuk, aynı zamanda stratejik bir olaydır ve böyle
stratejik bir olayda, Türkiye gibi bir ülkenin patates tohumu hususunda yüzde
90 oranında dışa bağımlı olmak zorunda kalması çok ciddî bir problemdir ve
behemehal, acilen, kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli çözüm önerileriyle bu
problemin çözülmesi gerekmektedir.
Bu hususta, patates tohumu üzerindeki çözüme ait birkaç
önerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1- Ülkemize giren tohumluk patates mutlaka çok ciddî
bir şekilde denetlenmeli ve ülkemiz şartlarına uygun olmayan patatesler ülkeye
tohumluk olarak kesinlikle sokulmamalıdır.
2 - Zaman zaman, ülkemize yemeklik patates olarak
sokulan patatesler tohumluk olarak da kullanılmaktadır ve piyasaya sürülen bu
tohumluk olmayan, ama, yemeklik patates olup da tohumluk patates olarak
piyasaya sürülen patates, ciddî bir şekilde verim kaybı oluşturmaktadır ve buna
kesinlikle fırsat verilmemelidir.
3 - Tohumluk üretim alanları ile yemeklik patates
üretim alanları kesinlikle birbiriden ayrılmalıdır. Bu, Türkiye'de henüz
uygulanmayan bir husustur ve raporun da altını çizdiği gibi, dünyada patates
üzerinde çalışma yapan bütün kuruluşların özellikle son yıllarda önemsediği bir
hadise, patates üretiminde tohumluk üretim alanları ile yemeklik üretim
alanlarının kesinlikle birbirinden ayırt edilmesi gerekiyor. Bu hususta,
ülkemizde, çeşitli bölgeler tespit edilmeli. Özellikle, yüksek rakımlı ve kuzey
rüzgârlarının estiği bölgelerde çok verimli tohumluk patatesin yetiştirildiği
bir hadise. Bence, Türkiye'de birkaç il, özellikle yüksek rakıma sahip ve kuzey
rüzgârları alan birkaç il, bu hususta tahsis edilmeli ve bu illerde, özellikle,
ısrarla ve ciddî bir denetlemeyle tohumluk patates üretimi teşvik edilmelidir
diye düşünüyorum. Bu hususta kendi ilimden de örnek vermek istiyorum: Bayburt,
çok miktarda patates yetiştirilen bir ilimiz değildi; fakat, yapılan araştırmalar
şunu gösterdi: İklimi, esen kuzey rüzgârları açısından tohumculuğa çok müsait
bir alan olabilir düşüncesiyle, bu yıl, bir kuruluşumuz, orada bir patates
tohumu ekimi gerçekleştirdi ve henüz, patatesin tohumlarının topraktan
sökülmesine yeni başlandı; elde edilen veriler son derece sevindirici ve güzel.
Bu gibi illerimizde patates tohumculuğunun teşvik edilmesi, bunun önünün
açılması, ülkemize çok ciddî bir ufuk olacaktır diye düşünüyorum.
4- Sözleşmeli üretim modeline geçilmeli ve tohumluk
üretimi yapan çiftçilerimiz özellikle desteklenmelidir. Artık, dünya,
sözleşmeli üretime doğru, ciddî bir
adım atıyor. Bunun örneklerini de, biz, yaşamaya başladık ülkemizde. Bu açıdan,
Yüce Meclis de, tarım alanında müthiş bir ufuk olabilecek tarzda, geçen yıl,
organik tarım yasasını çıkardı ve o çerçevede, geçen yıl çıkan bu yasanın
uzantısı olarak, bu yıl, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının organizesiyle,
mesela Halk Ekmek, organik ekmek üretmeye başladı ve İstanbullu, isteyen
insanlar, şimdi, organik ekmek yeme şansına sahip oldular ve atılan adımlar...
Halk Ekmek, 13 tane ilimizde çiftçilerimizle anlaşmalar yaptı, sözleşmeler yaptı;
bu, benim Bayburtumda da gerçekleşti. Halk Ekmek, İstanbul'da organik ekmeği
üretip piyasaya sunarken, taa, geliyor, benim Bayburtumda, çiftçimle oturuyor,
sözleşme yapıyor ve ekimi yapacak köylüm de, buğdayını ektiği zaman, nasıl
alacağını, kaça satacağını, nereye vereceğini bildiği için, çok rahat bir
şekilde sözleşme masasına oturuyor ve rahat bir şekilde imzasını atıyor. Bu
yapının, patateste de hayata geçmesini çok önemsiyorum ve bunu, bir an önce,
sistemli, planlı, programlı bir şekilde hayata geçirmek gerekir diye
düşünüyorum.
Diğer taraftan, Türkiye gibi bir ülkenin, ürettiği
patatesin sadece yüzde 2,5-3'ünü ihraç edebilmiş olması da çok ciddî bir
dezavantaj. Ülkemizde, birçok alanda, bu üretimi artırmamız mümkünken, pazar
problemi ve fiyat istikrarsızlığı sebebiyle istenilen hedefe ulaşılamadı
maalesef…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen. Lütfen toparlayalım,
süreniz doldu.
FETANİ BATTAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, toparlıyorum.
...ve pazar problemi, üretimde çok ciddî bir problem.
Bunun yolunun da, girdi maliyetlerinin aşağı çekilmesinden geçtiğini hepimiz
biliyoruz. Bu, çok aşikâr bir mesele; ama, bunun kadar aşikâr olan bir mesele
de şudur: Eğer, ürettiğiniz malın kalitesi piyasaya giren diğer mallardan daha
öndeyse, sizin malınızın pazarlanması hususundaki avantajınız çok daha bir önem
kazanıyor. Buna bir öneri olabilecek tarzda, özellikle patates gibi bir üründe
kalitenin çok çok önemli olduğu kanaatiyle, organik patates üretiminin acilen
planlanması ve hayata geçirilmesi hususunda her türlü altyapı hazır. Bu hususta
ciddî adımların atılmasını Sayın Tarım Bakanlığımızdan bekliyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz,
alınan karar gereğince, 18.00'de bitiyor.
Şimdi gruplar adına konuşmalara geçme durumundayız;
fakat, söz verdiğimiz ilk konuşmacının bile sözünü tamamlaması pek mümkün
olmayacağından, yarın devam etmek üzere, şu şekilde toplantıyı kapatacağım.
Sayın milletvekilleri, patates yetiştiriciliğinin ve
patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili Meclis Araştırması Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam etmek, sözlü soru önergeleri
ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Ekim 2005 Çarşamba
günü, alınan karar gereğince, saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.41