BIM 2 1 2005-11-28T09:01:00Z 2005-11-28T09:01:00Z 15 9861 56211 TBMM 468 112 69031 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 94

 

1 inci Birleşim

1 Ekim 2005 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GELEN KÂĞITLAR

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize ve Parlamentomuza hayırlı ve uğurlu olmasını dileyen konuşması

III.- SÖYLEVLER

1.- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, 22 nci Dönem Dördüncü Yasama Yılını açış konuşması

IV.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Yeni yasama yılının ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 14.11.2002 - 20.12.2004 tarihlerinde komisyonlarda kalan işlerle birlikte 21.12.2004 - 3.7.2005 tarihleri arasında komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in 2003-2004 yıllarında Bartın İline yapılan yatırımlar ve ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/6290)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, terör örgütü lideriyle ilgili AİHM kararına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6365)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, mermer işletmelerine ve mermer rezervine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/6390)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, vekâleten ve asaleten görev yapan idarî personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6524)

5.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İGDAŞ davası sanıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6528)

6.- Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, bakanlık personelinin ücretlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/6592)

7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ABD ziyaretinde bir televizyon programındaki beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6718)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bakanlık ve bağlı kuruluşlarındaki personel sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/6737)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bakanlık ve bağlı kuruluşlarındaki personel sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6769)

10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Köykent Projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6778)

11.- Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Mardin Mazıdağı Fosfat Tesislerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6803)

12.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, belediyecilik hizmetleri yürüten uluslararası şirketlere ve üstlendikleri projelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6808)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Anamur-Girne arasındaki yolcu taşıma seferlerinin kaldırılma nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/7063)

14.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Mavi Akım Sözleşmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7243)

15.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, Bartın İline 2001-2004 yıllarında ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7311)

16.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, maaş ödemeleri ile ilgili olarak bankalarla sözleşme yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/7320)

17.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, maaş ödemeleri ile ilgili olarak bankalarla sözleşme yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7346)

18.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, maaş ödemeleri ile ilgili olarak bankalarla sözleşme yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/7356)

19.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, dış temsilciliklere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/7360)

20.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Yüce Divanda tanık olarak verdiği ileri sürülen ifadeye ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/7375)

21.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7552)

22.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7555)

23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7556)

24.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, sılaç üretimi ve solvent ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7708)

25.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kuzeydoğu Karadeniz bölgesinde sondaj çalışması yapacak olan gemiye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7709)

26.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, elektrik üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7710)

27.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, elektrik ihracatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/7711)

28.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN'ın, İstanbul'u tanıtan bir kitapçıkta yer alan ifadelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/7728)

29.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/7749)

30.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, özelleştirme sonrası işçilere ve meydana gelen değişikliklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/7771)

31.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, vekâlet yoluyla yapılan görevlendirmelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/7772)

32.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7795)

33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7796)

34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7797)

35.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/7798)

 

                                                    I. - GELEN KÂĞITLAR            No.: 1

1 Ekim 2005 Cumartesi

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, ikamet ettiği binayla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6209)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Büyük Ankara Oteli ve Tekel İkiz Kuleleri ile atıl durumdaki kamu binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6210)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, Marmara Üniversitesindeki bir törende korumaların gazetecileri engellediği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6214)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, IMF’ye yollanan niyet mektubunda Merkez Bankası Başkanının imzasının bulunmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6218)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, Konya kent kanalizasyonunun Tuz Gölüne döküldüğü iddialarına ve alınan önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227)

6.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU’nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki sağlık personeli açığına ve mecburi hizmet uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6248)

7.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine atanan sözleşmeli doktorlara ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6250)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, güvenlikli araç satın alacak taksicilerden bir defalık ÖTV ve KDV alınmamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6378)

BİRİNCİ OTURUM

1 Ekim 2005 Cumartesi

BAŞKAN : Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının Birinci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize ve Parlamentomuza hayırlı ve uğurlu olmasını dileyen konuşması

BAŞKAN - Meclisimizin saygıdeğer üyeleri, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu idaresini ve halkını temsil eden Yüce Meclisimiz, 85 yıldır görevini sürdürüyor. Bugün yeni başlayacağımız Dördüncü Yasama Yılıyla,  bu onurlu görevi daha nice yıllar hakkıyla yerine getireceğimizi biliyorum.

Geçtiğimiz üç yasama yılında Yüce Meclisimiz son yılların en büyük reformlarını gerçekleştirmiş ve tarihe  önemli bir not düşmüştür. Büyük bir değişim ve demokratikleşmeyi de beraberinde getiren bu reformlar sayesinde, bütün dünyada, hayranlık uyandıran bir ülke konumuna geldik. Ancak, bunlardan daha önemlisi, siz değerli üyelerin, çocuklarımıza ve gelecek nesillerimize özgür, onurlu, demokrat ve kendine güvenen bir ülke bırakmış olmasıdır. Bu, her şeyden daha önemli ve daha kıymetlidir. Eminim ki tarih, 22 nci Dönem Meclisini, onun değerli üyelerini, müstesna bir dille gelecek kuşaklarımıza anlatacaktır.

Sayın milletvekilleri, yeni yasama yılında, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, yine ülkemizi ileriye götürecek çalışmalar yapmalıyız. Demokratikleşmede, özgürlüklerde ve değişimde yeni açılımlar, yeni alanlar oluşturmalıyız. Yaşadığımız geçici sorunlar, bizi, elde ettiğimiz özgürlüklerden taviz vermeye zorlasa da asla geri adım atmamalıyız. Tüm dünyanın büyük sorunu olduğu gibi, ülkemizin de yıllardır acılar çekmesine neden olan terörizm, bizi özgürlüklerimizi kısıtlamaya zorlayabilir; ama, özgürleşen Türkiye, daha çok demokrasiye sahip olan Türkiye, bu sorunların üstesinden daha kolaylıkla gelecektir.

Dünyada hiçbir ülke özgürlükleri daraltarak, baskı yaratacak kanunlar çıkartarak terörün üstesinden gelememiştir. Bizim ihtiyacımız olan şey, özgürlüklerimizi koruyarak, halkımızın huzurunu sağlayacak, terörle tavizsiz mücadele etmektir. Burada sağlamamız gereken şey, bir millî şuur ve dayanışma ruhudur.

Halkımızın kutsal duygularını, millî duygularını hassasiyetle tahrik ederek toplumsal çatışmaya girmemizi isteyen marjinal gruplar var. Burada Meclisimize büyük görevler düşüyor. Teröre ve onun arkasındaki güçlere en güzel cevabı bu Meclis vermelidir. Bir arada, dayanışma içerisinde, tek bir yumruk olarak terörün ve destekçilerinin üzerine gitmeliyiz. Bu, aynı zamanda, Meclisimizin birincil görevidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, milletvekillerimizin topluma öncü olma misyonu vardır. Bu yüzden, buradan sergileyeceğimiz her tutum halkımızın üzerinde büyük etki yaratıyor. Genel Kuruldaki konuşmalarınız, halkla ilişkilerdeki kabulleriniz, halkın arasındaki davranışlarınızdan basın önündeki beyanlarınıza kadar her davranışınızın ne kadar önemli olduğunu, halkı ne kadar etkilediğini unutmayınız. Bu yüzden, halkına öncülük eden, liderlik eden, örnek olan birer milletvekili olarak daha hassas davranmamızın önemini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu konuya örnek olabilecek sorunlar yaşadık. Bu yaz döneminde meydana gelen silah kullanımıyla ilgili olaylar, âdeta trajediye dönüştü. Rasgele kullanılan bu silahlar yüzünden, küçük çocuklarımız, genç kızlarımız ve daha birçok masum insan hayatını kaybetti. Bir insanın hayatı bu kadar anlamsız bir davranışla son bulamaz. Bu, toplumda çok derin üzüntü ve kaygı uyandırmıştır. Üzülerek belirteyim ki, bazı milletvekillerimizin isminin de bu olaylarda anılması sorunu daha da büyütmüştür. Halkımız, sivil toplum örgütleri bizden çözüm bulmamızı istiyorlar. Sizlerin bu konuda daha aktif davranmasını ve topluma öncülük etmesini istirham ediyorum. Meclisimize silahsız gelerek, ortaya çıkan toplumsal duyarlılığa destek vermenizin yanı sıra, silahsız bir yaşam için halkımızı teşvik etmeliyiz. Artık, boş yere ve anlamsız bir eylem yüzünden insanlarımızın ölümünü ve rahatsızlık duymasını engellemeliyiz. Sevinçlerini masum insanların ölümüne neden olacak silahlarla kutlayan bir toplum olamaz. Bunu halkımıza bizzat sizlerin anlatması gerekir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci en kritik günlerini yaşıyor. Hepinizin yakından izlediği gibi, bu hafta Avrupa Parlamentosunda yapılan görüşmeler, tartışmalar, alınan kararlar ve talepler, zaten zor geçen üyelik görüşmelerimizin daha da zorlaştığını gösteriyor. Görüşmelerin Türkiye'deki yansımaları kaygı vericidir. Halkımız, Türkiye'ye karşı uygulanan çifte standardı anlamakta zorlanıyor. Sivil toplum örgütleri, iş çevreleri, bilim adamlarımız ve siyasetçiler, bize karşı yapılan bu haksızlıklara isyan ediyorlar; bunda da haklıdırlar. Ancak, unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin üyeliği sıradan bir üyelik değildir. Ülkemizin konumu, başka aday ülkelerden çok farklıdır. Zira, Türkiye, büyük bir devlettir ve ülkedir ve dengeleri derinden etkileyecek bir güce sahiptir. Bu dengelerin değişmesini istemeyen çevrelerin üyeliğimize itiraz etmelerini, zorluklar çıkarmalarını, belki bir ölçüde doğal karşılamak gerekir; çünkü, üyeliğimize karşı çıkanlar, ne bizi anlamışlardır ne de artık dünyanın politik sisteminin değiştiğini, dengelerin farklılaştığını görebilmişlerdir.

Avrupa, büyük bir kararın arifesindedir; ya bizim üyeliğimizi kabul ederek dünyanın geçirdiği değişime ayak uyduracak ve daha da güçlenecek ya da bizim üyeliğimizi engelleyerek, kendi içine kapanıp, eski, nostaljik bir beraberlik olarak dünya siyasetindeki etkisini kaybedecektir.

Türkiye'nin üyeliği, Doğu ve Batının buluşması demektir; Türkiye'nin üyeliği, medeniyetlerin buluşması demektir. Eğer, medeniyetler çatışmasını engellemek isteyenler varsa, bizim üyeliğimizi desteklemelidir; ama, üzülerek görüyoruz ki, bazı ülkeler, iç politikaları için bu büyük değişimi ve buluşmayı feda etmektedirler. Oysa, bu ülkeler, gelecekte, yerel politikaları önceleyen devletlerin global siyasette yerinin olmadığını göreceklerdir.

Öte yandan, bizim üyeliğimiz konusunda sorun çıkartan bu çevreler, uluslararası ilişkiler açısından mantıksız kabul edilebilecek şartlar öne sürerken, bir de "sözde Ermeni soykırımı" gibi tarihin sayfalarında tozlanmış tezleri önümüze koşul olarak koyuyorlar. Yıllardır önümüze getirilen bu anlamsız ve gayri ciddî tezi anlamakta artık zorlanmıyoruz; zira, bunun, bir kasıtlı tutum olduğunu düşünüyoruz.

Buradan, son bir kez ve en net biçimde tekrar ediyoruz: Türkiye'nin, tarihinde utanılacak hiçbir davranışı olmamıştır. (Alkışlar) Bizden böyle bir suçu kabul etmemizi bekleyenler, bu Meclisi ve onun temsil ettiği halkını tanımıyorlar. Bu Yüce Meclis, tarihinde işlemediği bir suçu, sırf Avrupa Birliği üyesi olmak için kabul edecek kadar onurunu ve haysiyetini kaybetmemiştir, kaybetmeyecektir. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tercih Avrupalı dostlarımızındır. Türkiye, yapması gereken her şeyi yerine getirmiştir. Artık dürüstlük, adalet ve objektiflik sınavında olan Avrupa'dır. Aklıselim her insanı şaşırtan ve hayrete düşüren politik manevralarla bizim üyeliğimizi engellemeye çalışanları ibretle izlemekteyiz ve not etmekteyiz.

Sadece biz değil, bütün dünya, Avrupa Parlamentosunda yaşanan bu trajikomik durumu izlemektedir. Eminiz ki, tarihçiler, bu durumu, Avrupa tarihinde bir ülkeye yapılmış en büyük haksızlık ve adaletsizlik olarak kaydedecektir.

Avrupalı bazı ülkelerin değişimi anlamayan duygusal tutumunu bir kenara bırakması için, henüz, az da olsa, zaman var. Biz, karşılıklı kazanç sağlayan bir ilişkiden bahsediyoruz, onlar ise romantik bir flörtten; aramızdaki fark budur.

Artık, siyaset, dünyayı anlayan, gücünü halkından alan ve dışa açılan ülkelerin hâkim olacağı bir dünya öngörüyor. Bunun en büyük adaylarından birisi, genç nüfusu, medeniyet perspektifi ve tarihî kökleri olan Türkiye'dir. Böyle bir devletle ortaklık kurmak istemeyen ülkelerin siyasî anlayışlarını, o ülke halklarının takdirine bırakıyorum.

Her şeye rağmen, önümüze, olmadık, akla ve mantığa aykırı şartlar süren Avrupalı bazı ülkeler şunu bilmelidir ki, bu ülke âciz ve Avrupa'ya mecbur bir ülke değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, Avrupa Birliği üyesi olmak için her şeyimizi feda edecek kadar onurumuzu yitirmedik. Bizim, kendi geleceğimizi ve çocuklarımızın ülkesini özgür ve müreffeh biçimde kuracak gücümüz vardır. Tarihimiz bunun binlerce örneğiyle doludur.

Değerli milletvekilleri, bugün Meclisimizin yeni yasama yılının açılışını izleyen çok kıymetli vatandaşlarımızın, bugüne kadar, büyük bir erdem ve sağduyuyla, Avrupa Birliği sürecinde yapılan haksızlıklara sabır gösterdiğini takdirle anmak istiyorum. Halkımız müsterih olsun ki, ülkemizin, milletimizin onurunu ve şerefini sonuna kadar savunan devletimizin tüm organları, yaşanan gelişmeleri dikkatle takip etmektedir. Halkımız, rahat olsun ve sükûnetini korusun; zira, hiçbir zaman, bu milletin şerefli tarihine leke getirecek bir anlaşma ya da şart, bu Yüce Meclisten geçmeyecektir. (Alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, Dördündü Yasama Yılının, milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesini Yüce Allah'tan diliyorum. Bu Meclisi kuran, yaşatan, geliştiren, başta Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Hakkın rahmetine kavuşmuş milletvekillerimizi şükranla ve rahmetle anıyorum; hayatta olanlara ve onların ailelerine uzun ve huzurlu bir yaşam diliyor, hepinize başarılar dileğiyle, selam ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımız, yeni yasama yılının açılış konuşmasını yapmak üzere, şu anda Genel Kurul Salonunu teşrif etmektedirler.

Kendilerine, Meclisimiz adına "hoş geldiniz" diyorum. (Ayakta alkışlar)

(İstiklal Marşı)

Sayın Cumhurbaşkanı, buyurunuz efendim.

III.- SÖYLEVLER

1.- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, 22 nci Dönem Dördüncü Yasama Yılını açış konuşması

CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri, yeni yasama yılının başlangıcında üstün başarı dileklerimle ve saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, Yüce Meclisimizin 22 nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının açılışında sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek istiyorum.

Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşını yürüten ve Türkiye Cumhuriyetini kuran, cumhuriyetin özümsenmesinde, Türk insanının onurlu, çağdaş bir yaşam sürmesinde yadsınamaz rol üstlenen Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci yılını kutlamanın gururunu ve coşkusunu yaşamaktayız.

Yüce Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ulaşma yolunda kararlılıkla ilerleyen Türkiye'nin bu süreçteki en önemli güvencesi, cumhuriyete gönülden bağlı, ulusal değerleri tüm kaygı, beklenti ve çıkarların üzerinde tutan, cumhuriyetin aydınlık yarınlarına yürekten inanan yurttaşlarımız ve kurumlarımızdır.

Tarih boyunca üstlendiği onurlu görevini başarıyla yerine getiren Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de cumhuriyetin en önemli güvencelerinden olmayı sürdürecektir.

Çağdaşlaşma atılımlarının sürdürülmesi, hukuk devleti ilkesinin önündeki engellerin kaldırılması, yöneteni ve yönetilenleriyle tüm yurttaşlarımızın demokratik değerleri üstün tutmasıyla güçlü Türkiye hedefine ulaşacağımızdan kuşku duymuyoruz.

Yüce Meclisimizin, her zaman olduğu gibi, çalışmalarıyla bu çabalarda etkin rol üstleneceğine, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğe taşınmasında en büyük pay sahibi olacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 2 nci maddesinde, cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biridir. Hukuk devleti, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu sistemi anlatır.

Hukuk kurallarına bağlılığı sağlayacak düzenek ise, devlet organlarının eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunmasıdır.

Hukuk devletinin en önemli öğelerinden biri, hiç kuşkusuz, yargı bağımsızlığıdır. Yasama ve yürütme işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyecek yargı, bu organlar karşısında tam bağımsızlığa sahip değilse, yargı denetiminden beklenen yarar ortadan kalkacaktır. Bu da, devlete olan güveni zedeleyecektir.

Bu nedenle, yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgelemeyecek yöntemlerin yeğlenmesi, hukuk devleti ilkesinin gereğidir.

Anayasanın 140 ıncı maddesinde "Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" denilmesine karşın, yargıç ve savcılar, Adalet Bakanının başkanlık yaptığı, siyasal iktidarca atanan Adalet Bakanlığı Müsteşarının doğal üyesi olduğu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun gözetim ve denetimi altındadırlar.

Yargıç ve savcıların atanmaları, yükseltilmeleri, yer değiştirmeleri, disiplin ve özlük işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılmış Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunda bakanın ve müsteşarın yer alması, yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedelemektedir.

Ayrıca, yargının adalet dağıtabilmesi ve içtihat üretebilmesi iş yüküyle doğrudan ilgilidir. Yargının iş yükünün kaldırılabilecek düzeyde tutulması, yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinde hukuk kurallarına ve yargı kararlarına uygun davranmasıyla olanaklıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, Anayasamızda da parlamenter demokratik sistem kabul edilmiştir. Bu sistem, çoğulcu ve katılımcı demokrasi altyapısını gerektirmektedir. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi, ancak muhalefeti, basın özgürlüğü ve sivil toplum örgütleriyle yaşayabilmektedir.

Çoğulculuk, demokrasilerde muhalefeti önemli kılmakta, muhalefetin varlığı ve etkinliği seçim sistemiyle sağlanabilmektedir. Bu nedenledir ki, anayasa koyucu, yönetimde istikrar kadar, temsilde adalete önem vermiş ve bu iki ilkenin kabul edilebilir bir dengede olması gerektiğini öngörmüştür.

Temsilde adalet aleyhine yönetimde istikrar ilkesine ağırlık veren bir seçim yöntemi, aynı zamanda, seçme ve seçilme hak ve özgürlüğüne getirilen ağır bir sınırlama olacaktır. Bu nedenle, yönetimde istikrar ve temsilde adalet ilkelerinin kabul edilebilir bir denge içinde seçim sistemine yansıması, demokratik toplum düzeninin gereğidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; basın özgürlüğü, düşünce ve kanaat özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan özgürlüktür.

Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünün sınırları, Anayasanın 26 ve 28 inci maddelerinde gösterilmiştir. Bunların dışında, basın özgürlüğünü, doğrudan ya da dolaylı biçimde sınırlayacak düzenlemeler, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye uygun düşmeyecektir.

Kamu hizmetleri söz konusu olduğunda kamu çıkarını önplanda tutması gereken medyanın, bireysel çıkarlara hizmet edecek biçimde ticarî nitelik kazanması önlenmelidir. Devletin, medya gücünün kötüye kullanılmasını engelleyecek önlemleri alması, kamu yararı ve düzenini sağlamanın gereğidir.

Görsel ve işitsel medyanın kamuoyunu etkileme gücü, dolayısıyla bu gücün olumsuz kullanılması olasılığının yüksekliği, yabancılaştırma olgusunun da çok iyi düşünülmesini zorunlu kılmaktadır.

Yine, çağdaş toplumlarda sivil toplum örgütleri, siyasal partiler gibi, demokrasinin olmazsa olmaz öğeleridir.

Demokratik hukuk devletinin dayanağını ve varlığını oluşturan bu çoğulcu, katılımcı yapının ulusal istencin oluşumunda yer alması, yasalaşma ya da karar sürecine katılımının sağlanması, toplumun beklentilerinin ve gereksinimlerinin doğrulukla belirlenmesi ve amaca uygun düzenlemelerin gerçekleştirilmesi yönünden zorunludur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 105 inci maddesinde, Bakanlar Kurulu kararları ile ortak kararlardan Başbakan ve ilgili bakanın sorumlu olacağı belirtilmiştir. Burada sözü edilen siyasal sorumluluktur ve yürütme organının Bakanlar Kurulu kanadına yüklenmiştir.

Devlet yönetiminde yetkili organların ve kişilerin sorumluluğu, siyasal sorumluluktan ibaret değildir; bunun çok ötesinde, önemi içeriğinden kaynaklanan toplumsal ve anayasal sorumlulukları vardır.

Hukukun üstünlüğü, bir yandan hukukun genel ilkeleri, Anayasa ve yargı kararlarının bağlayıcı olduğu, öte yandan da yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı bulunduğu düzenin adıdır.

Anayasanın 11 inci maddesinde Anayasa kurallarının, 138 inci maddesinde yargı kararlarının, 153 üncü maddesinde de Anayasa Mahkemesi kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetimi, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı vurgulanmıştır.

Bu ilke ve kurallar, her yurttaşa, anayasal kurallarla oluşturulan devlet sistemini ve rejimi benimsemek, bu sistem ve rejime bağlı kalmak, onu korumak görevini, ödevini ve sorumluluğunu yüklemektedir. Bu anayasal, toplumsal ve vicdanî sorumluluk, siyasal sorumluluktan çok daha önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.

Siyasal sorumluluğun sonucu olarak seçimde başarısız olan bir siyasal partinin, sonraki seçimleri kazanıp iktidara gelmesi olanaklıdır. Ne var ki, rejimin zedelenmesi geri dönüşü olanaksız sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, cumhuriyeti koruma ve yaşatma sorumluluğu, tüm sorumluluklardan çok daha önemlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin, güçlü bir ekonomi ve demokrasi olarak, çağdaş dünyanın saygı duyulan, güvenilir üyelerinden biri durumuna gelmesi temel amacımızdır. Bu amaca ulaşılmasında, büyümenin sürdürülebilir kılınması başta olmak üzere, ekonomik dengelerin kalıcılığının sağlanması, kuşkusuz, belirleyici rol oynayacaktır.

Son yıllarda ülke ekonomisinde sevindirici bulduğumuz gelişmeler yaşanmıştır. Geçtiğimiz yıl büyüme hızı yüzde 9,9'a ulaşmış, kişi başına gayri safî millî hâsıla 4 172 dolara yükselmiş, cari fiyatlarla ve satın alma gücü paritesine göre kişi başına gayri safî yurtiçi hâsıla ise 7 687 dolar olarak hesaplanmıştır.

Kronikleşen enflasyon olgusunun denetim altına alınmasında son yıllarda gözlenen olumlu gidiş, 2005 yılında da sürmüştür.

Bu arada, işsizlik önemli bir sorun olarak önceliğini korumaktadır. İşsizlik oranının yüksekliği gözönünde tutulduğunda, istihdam olanaklarını artıracak ivedi önlemler alınması gereği ortaya çıkmaktadır.

Kamuya kaynak sağlamak amacıyla özelleştirme uygulamalarına ağırlık verilirken, kaynak sağlamanın en önemli aracı olması gereken kayıtdışı ekonominin önlenmesi çabaları da artırılmalıdır.

Ödemeler dengesi yönünden büyük önem taşıyan cari işlemlerdeki açığın sürekli artması ve bunun hareket yeteneği yüksek fonlarla finansmanı, ekonomiyi denetimdışı riskler karşısında kırılgan duruma getirmektedir.

Ekonomide olası kırılganlığın nedenlerinden biri de, iç ve dış borçlardır. Borçlanma faizlerindeki düşüş olumlu olmakla birlikte, borç yükündeki genel artışın önüne geçilmesi, ekonomik istikrarı kalıcı kılmak için zorunludur.

Kamu mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesi, tüm ulusu yakından ilgilendiren bir konu olarak gündemdeki yerini korumaktadır.

Kuşkusuz her siyasal iktidar özelleştirme politikasını, ülke yararına ve hukuka uygun olmak koşuluyla, kendi önceliklerine göre belirleyecektir. Ancak, bu süreçte, özelleştirilen her işletme ve varlıkta tüm yurttaşların katkısının bulunduğu dikkate alınarak, kamuoyunun haklı duyarlılıkları üzerinde titizlikle durulmalı; ülke yararına uygun olmasına ve "sosyal hukuk devleti" niteliğinin zedelenmemesi için gereken önlemleri içermesine özen gösterilmelidir.

Burada yeri gelmişken, ulusal kalkınma sürecinde tarihsel bir görevi yerine getiren kimi kuruluşlarımızın, özelleştirilseler de, ulusumuz için tarihten silinemeyecek kadar önemli ve değerli olduklarını anımsatmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ülkenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle kimi stratejik kurum ve kuruluşların özelleştirilmesinde daha özenli hareket edilmesi, özelleştirmenin yabancılaştırmaya dönüşmemesi ve gerçek değer üzerinden yapılması, yeni teknoloji, yeni yatırım ve yeni istihdam olanakları yaratılması gerektiği açıktır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki azgelişmişlik sorununun giderilmesine ilişkin gereklerin, alınan önlemlere karşın özel kesimce yerine getirilememesi ya da yetersiz kalması durumunda devlete görev düşeceği unutulmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sonuçta hepimiz, Türkiye'nin tüm bireyleriyle mutlu, huzurlu, güçlü bir ülke olmasını amaçlıyoruz. Ekonomiyi, dengeleri oturmuş, istikrarlı bir yapıya kavuşturmadan, güven ortamını kalıcı kılmadan bu amaca ulaşılamayacağının bilincindeyiz.

Türkiye, güçlü ekonomisiyle Avrupa Birliğinin vazgeçemeyeceği bir ülkedir. Böyle bir ekonomik yapıya sahip Türkiye'nin Avrupa Birliğine güç katacağı açıktır. Avrupa Birliği ülkelerinin bu durumu dikkate alacağını umuyoruz.

Üzerinde özenle durulması gereken kimi sorunları bulunmakla birlikte, Türk ekonomisinin son yıllarda gösterdiği olumlu gelişmeleri mutlulukla karşılıyor, geleceğe iyimserlikle bakmamızı sağlayan bu gidişin sürmesini, toplumun tüm kesimlerinin yüzünü güldürmesini diliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her yıl üzerinde durduğumuz yolsuzluklar konusu, yıllardır çözüm bekleyen toplumsal bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Uluslararası Saydamlık Örgütünün yayımladığı 2005 Küresel Yolsuzluk Raporunda, Türkiye, 146 ülke arasında 77 nci sırada gösterilmektedir.

Yolsuzlukların önlenmesinde yasama, yürütme, yargı organlarına; basına, kamu görevlilerine ve tüm yurttaşlarımıza önemli görevler düşmektedir. 9 Ekim 2003 günlü, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasasının sağladığı olanaklar basın kuruluşları için yolsuzluklar konusunda yeni ufuklar açmıştır. Ancak, belirtmek isterim ki, basın, bu görevini yerine getirirken, kimsenin yargı kararıyla kesinleşmedikçe suçlu sayılamayacağı ilkesine saygılı davranmalıdır.

Yolsuzluklarla savaşımda başarıya ulaşılabilmesi için;

- Yasama, yürütme ve yargı organlarının yolsuzlukları önleme konusunda ortak bir istenç ortaya koyup, kararlı bir tutum sergilemesi,

- Denetimin yansız ve bağımsız, kuralların akılcı ve açık, yönetimin saydam olması,

- Yetkililerin yolsuzluklar üzerine gecikmeden ve ayrım yapmaksızın gitmesi,

- Değişik alanlarda sıkça kabul edilen af yasalarıyla yaptırımların caydırıcı etkisinin zayıflatılmaması,

- Yasama dokunulmazlığına ve kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin kuralların yeniden düzenlenmesi,

- Erdemli kimseler yerine, kişisel çıkarlarını önplanda tutanların önemli makamlara yükselmesine olanak verilmemesi,

- Toplumsal yararın ve etik değerlerin, kişisel çıkarların üzerinde olduğunu öngören bir anlayışın yaygınlaştırılması,

- Dürüstlük, yurt sevgisi, yurttaşlık bilinciyle donatılmış kuşakların yetiştirilmesi,

Gerekmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ülkenin gerçek zenginliği insan kaynağıdır. Yüzyılımızda dünya, insanı temel alan bilgi ekonomisine geçiş sürecine girmiştir. Bunun ayırdında olan ülkeler kalkınma ivmesini hızlandırabilmektedir.

Eğitim, insan kaynağının ülkeye ve insanlığa yararlı duruma getirilmesinde baş etmendir. Eğitim düzeninin insanımızın yeteneklerini geliştirecek biçimde sistemleştirilmesi temel amaç olmalıdır.

Bireylerin farklılaşan yaşam koşullarını ve dünyadaki değişimleri dikkate alan çağdaş eğitim, toplumsal gelişimin itici gücünü oluşturmaktadır.

Anayasamızda eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitimin esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı; bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yeri açılamayacağı öngörülmüştür.

Eğitim ve öğretimin temel işlevi, toplumu çağdaş uygarlık düzeyine yükseltmek olmalıdır. Bu amaca, cumhuriyetin temel değerlerini özümsemiş, ülkesine karşı sorumluluklarının bilincinde, çağdaş bilim ve teknolojiyle donanımlı, bilgi toplumuna uyum ve katkı sağlayabilecek yurttaşlar yetiştirmekle ulaşılacaktır.

Temel eğitim ve öğretim, kız ve erkek tüm çocuklar için anayasal bir haktır. Devlet, bu hakkın kullanılmasına olanak sağlayacak eğitim ortamını hazırlamakla yükümlüdür. Okullaşmanın tamamlanmaması, aile engeli gibi nedenlerle çok sayıda çocuğumuzun zorunlu eğitimden yoksun bırakılması sorununa mutlaka çözüm bulunmalıdır.

Çocuğun okula hazırlanmasına, zihinsel, duygusal ve toplumsal gelişimine önemli katkıları bulunan okulöncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır.

Engelli çocuklarımızın yeteneklerinin geliştirilerek kendi kendilerine yeterli yurttaşlar olarak topluma kazandırılması için gerekli sayı ve nitelikte özel eğitim kurumu açılması konusunda tüm olanaklar kullanılmalıdır.

Sayıları hızla artan korunmaya muhtaç çocuklara şefkatle yaklaşılarak uygun bir eğitim ve sosyal yardım programıyla toplum içinde yerlerini almaları sağlanmalıdır.

Türkiye, eğitim alanında Avrupa Birliği ölçütlerine ulaşmayı hedef olarak benimsemiştir. Bu kapsamda, zorunlu öğretim süresinin 12 yıla çıkarılmasının zamanı da gelmiştir.

Sanayileşen, hizmet sektörleri çeşitlenerek gelişen ekonomilerde meslekî tekniköğretim önem kazanmaktadır.

Meslekî tekniköğretim çekici duruma getirilmeli, ortaöğretimde etkili bir yönlendirme sistemi oluşturulmalı, meslekî tekniköğretim ile sanayi gereksinimi arasındaki denge gözetilmelidir. Meslekî teknikeğitim programları, iş piyasasının gereksinim duyduğu nitelik ve türde oluşturulmalıdır.

Gençlerin yükseköğretime büyük ilgi göstermeleri sevinilecek bir durumdur. Devlet, bu eğilimi ülke yararına değerlendirmek üzere hızla önlemler almalıdır.

Üniversitelere girmek isteyenlerin sayısındaki artış ek kapasite yaratılmasını gündeme getirmekle birlikte, yükseköğretimde nitelik konusu mutlaka önplanda tutulmalıdır.

Yükseköğretim kurumları, ülke kalkınmasına bilimin yol göstericiliğini sağlayarak katkıda bulunmak durumundadır. Bu bağlamda, üniversiteler, özellikle bulundukları bölgenin kalkınma sorunlarının çözümünde temel kurumlar olarak işlev üstlenmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde kalkınmanın yanı sıra dışpolitikanın da temel öğelerinden biri durumuna gelen enerji, ülkelerin dünyadaki konumunun saptanmasında belirleyici rol oynamaktadır.

Ülkemiz enerji sisteminin önündeki en büyük engelin dışa bağımlılık olduğu bilinmektedir. Yapılan hesaplamalar enerjide dışa bağımlılık oranının önümüzdeki yıllarda daha da artacağını göstermektedir. Son zamanlarda aşırı oranda yükselmekte olan petrol fiyatları nedeniyle petrol ve doğalgaza dayalı enerji gereksinimimiz için ödediğimiz tutar hızla büyümektedir.

Enerji dış alımının bütçedeki yükünün azaltılması için tüketim ile yerli üretim arasındaki dengesizliği gidermek gerekmektedir. Bunun yolu, bir yandan tüketimde kayıp kaçak oranını azaltıp verimliliği ve etkinliği artırmak, öte yandan yerli üretim düzeyini yükseltmekten geçmektedir.

Enerji sistemimizin başka bir sorunu da kaynak çeşitliliğinin yeterince sağlanamamış olmasıdır.

Enerjide, yerli kaynaklara daha fazla ağırlık veren, dış alım kaynakları arasında dengeli bir dağılımı sağlayan, çevreye uyumlu ve sürdürülebilir bir enerji sistemi ana hedefimiz olmalıdır.

Ülkemizin, coğrafî ve jeostratejik konumundan yararlanılarak, enerji üreticisi ülkelerden tüketici ülkelere güvenilir bir geçiş olağanı sağlanması ve küresel boyutta bir enerji merkezinin oluşturulması enerji sorunlarımızın çözümünde büyük önem taşımaktadır.

Azerî petrolünün yanı sıra Kazak petrollerinin de dünyaya taşınmasını sağlayacak olan Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı, haziran ayında katıldığımız bir törenle açılmış bulunmaktadır. Ceyhan'dan ilk dolumun kısa bir süre içinde yapılması tasarlanmaktadır. Türkiye, 1990'ların başında öncülüğünü yaptığı bu tasarının yaşama geçirilmesinden büyük kıvanç duymaktadır.

Doğu-batı enerji koridoru kapsamındaki diğer önemli tasarı olan Bakû-Tiflis-Erzurum arasındaki Şahdeniz doğalgaz boru hattı da 2006 sonunda yaşama geçirilecektir. Bu proje de, Avrupa Birliğinin kaynak çeşitlendirmesine yönelik stratejilerine büyük katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ülkenin gönenç ve güvenliği, çevresindeki ülkelerin gönenç ve güvenliğiyle bağlantılıdır. Günümüzde soğuk savaş döneminden kalma konvansiyonel ağırlıklı savunmaya dayalı tehdit anlayışı yerine, güvenliğe dayalı yeni bir tehdit anlayışı egemen olmuştur.

Ekonomik güç, ulusal güvenlik politikalarında giderek merkezî bir öğe durumuna dönüşürken, iç ve dışpolitikalar da gittikçe artan bir biçimde birbirinden ayrılmaz duruma gelmektedir. Artık, küresel ekonomi ve küresel güvenlik, birbirini tamamlayan iki önemli kavram olarak ortaya çıkmıştır;  dolayısıyla, Türkiye'nin ulusal güvenlik, dış, iç, ekonomik ve ulusal savunma politikalarının birbirine bağımlı, uyumlu ve eşgüdümlü yürütülmesi gerekmektedir.

Dinsel konular ve eğitim gibi duyarlı ulusal güvenlik konularının, günlük siyasetin üstünde kalması zorunludur. Ulusal güvenlik, her şeyden önce kendi sorumluluğumuzdur.  Türkiye, güvenliği için gerekli gördüğü önlemleri alma hakkına sahiptir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Atatürk'ün deyişiyle "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir."

Atatürk'ün ulusçuluk anlayışı, akılcı, çağdaş, uygar, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, insancıl ve barışçıdır. Bu anlayış, Anayasanın çeşitli kurallarına yansıtılmıştır; her şeyden önce, Anayasanın 2 nci maddesinde, Atatürk milliyetçiliğine bağlılık Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılmıştır.

Anayasanın başlangıç bölümünde,

Türk Ulusunun, "dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi" olduğu vurgulanmış,

Atatürk'ün "yurtta barış, dünyada barış" ilkesine yer verilerek, Atatürk ulusçuluğunun yayılmacı ve saldırgan bir görüş olmadığı belirtilmiş,

Türk yurttaşlarının ulusal gurur ve övünmede, ulusal sevinç ve kederde ortak olduğu belirtilerek, ulus tanımındaki öğeler yinelenmiştir.

Bu kurallara göre, Atatürkçü ulusçuluk, ırk, dil, din gibi kavramlara değil, yazgı, kıvanç, tasa ortaklığına, birlikte yaşama isteğine bağlı ulusçuluk anlayışına dayanmaktadır.

Bunun doğal sonucu olarak Anayasanın 66 ncı maddesinde, Türk Devletine yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu vurgulanmıştır.

Atatürk ulusçuluğu ırkçı değildir; ulusal sınırlar içinde yaşayan, ulus ve ülkenin bütünlüğü için yazgı birliği yapan herkesi Türk Ulusundan saymaktadır.

Atatürkçü düşüncede "birlik", ulusal devletle sağlanmış ve ulusçuluk ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öğe olarak görülmüştür.

Atatürk ulusçuluğu, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını korumayı ve Türk Ulusunu çağdaşlaştırmayı amaçlamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; terörizm, bugün ulaştığı küresel boyutla, dünya barış ve istikrarına yönelik birincil tehdit konumuna yükselmiştir. Terörün coğrafyası, dini ya da milliyeti yoktur. Hiç kimse de bu tehditten uzak değildir.

Terörizmin hedeflerinin bireysel düzeyden artan ölçekte kitle imha düzeyine dönüşmesi, kaygılara yol açmaktadır. Bugün terörizme karşı küresel bir savaşım verilmektedir. Bu savaşımın başarısı, uluslararası azim, güç ve kararlılığın sürdürülmesi, özgürlük ve demokrasinin yayılması, hukukun üstünlüğü çerçevesinde karşılıklı işbirliği ve destek içinde hareket edilmesi, teröre karşı ayırımcı davranılmamasıyla bağlantılıdır.

Terörden uzun yıllar zarar görmüş ve binlerce yurttaşını terör yüzünden yitirmiş olan Türkiye, amacı ne olursa olsun ve kimler tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, terörün her türlüsüne karşı çıkmakta ve bu eylemleri nefretle kınamaktadır.

Terör örgütü PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığını sürdürmesi, Türkiye yönünden kabul edilemez bir durumdur. Bunun, Irak ve Amerika Birleşik Devletleri yönetimlerince iyi bilindiği düşüncesindeyiz. Kendi sınırlarımız içinde gerekli önemleri kararlılıkla almaktayız. Bununla birlikte, bu terör örgütünün tümüyle yok edilmesi için Irak'taki öğelerinin de temizlenmesi gerekmektedir. Bu konudaki kaygılarımızın ilgili taraflarca dikkate alınmasını beklemekteyiz. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çeşitli kararları, terörle savaşımda da yardım, destek ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

Terör örgütü, sözde legal ve siyasal alanda savaşımı önplana çıkarmış; ancak, silahlı öğelerden ve eylemlerden vazgeçmeyen yeni bir strateji uygulamaya başlamıştır. Yürütmekte olduğu etkinlikler, örgütün, isim değişikliği ve eylemlerin çeşitli adlarla üstlenilmesine karşın, terörist kimliğinden ve Türkiye'nin tekil devlet yapısını ve anayasal düzenini hedef almaktan vazgeçmediğini göstermektedir.

Türkiye, teröre karşı gerekli önlemleri almayı kararlılıkla sürdürecektir.

Türkiye'nin tekil devlet olma yönündeki ulusal uzlaşması, Kurtuluş Savaşımız sırasında oluşmuştur. Cumhuriyet tarihi içinde gelişmiş ve Anayasamızın temeli olmuş bu seçimin hiçbir etkenle değiştirilmesi ya da zedelenmesi kabul edilemez.

Devletin dili, bayrağı, nitelikleri, sınırları ve Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik hakları her türlü tartışmanın dışında ve üstündedir. (Alkışlar) Bunların korunması da devletin hakkı ve ödevidir. Hiçbir devletin kendi anayasal düzeninin yıkılmasına ve ülkesinin bölünmesine hoşgörüyle yaklaşmasına olanak yoktur. Türkiye'nin tekil devlet yapısının, ulusal birlik ve beraberliğimizin korunacağından kimse kuşku duymamalıdır.

Terörle savaşımda hedeflenen sonuçlar alınana kadar aralıksız, kararlı ve eşgüdümlü çabaların sürdürülmesi, terörün yarattığı ekonomik ve toplumsal yıkımlardan etkilenen bölgelerimizin sosyoekonomik farklılıklarının ortadan kaldırılması ve terörü yaratan iç ve dışkaynakların kurutulması amacımız olmalıdır.

Ülkemizin güvenliği ve esenliği için yaşamsal önemde görev yapan tüm güvenlik güçlerimizi gururla ve beğeniyle kutluyor, halkımızın terörle savaşıma her zaman sağladığı destek için şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca, teröre karşı savaşımda kaybettiğimiz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi gönül borcuyla anıyoruz. (Alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; din istismarını temel araç olarak kullanan ve toplumumuzun cumhuriyet döneminde elde ettiği tüm çağdaş kazanımları yok etmeyi hedefleyen irticaî hareket, anayasal düzenimiz için öncelikli tehdit olma özelliğini sürdürmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomi alanlarında giderek yaygınlaşan din istismarcılığı bir yandan anayasal düzenimize ve demokratik gelişimimize, öte yandan İslam Dinine büyük zarar vermektedir.

Türkiye'nin ülkedeki  irticaî tehdide karşı en büyük güvencesi laik düzenidir. Atatürk devrimlerinin özü, ulusal birliğimizin temeli ve toplumsal barışın en önemli güvencesi olan laiklik, çağdaşlaşma çabalarımızın temelini oluşturmakta, yurttaş olmaktan ulus olmaya kadar, duygu ve düşüncede, yönetim ve yaşamda, çağdaş tutum, bilimsel yöntem ve akılcı yaklaşımı öngören bir dünya görüşünü ve yaşam biçimini göstermektedir.

İrticaa karşı savaşım, temel dayanağını ve gücünü Anayasa ve yasalardan, ulusumuzun çağdaş değerler ve uygarlık yönünde gelişme kararlılığından almaktadır. Bu kararlılık karşısında, karanlık düşüncelerin esin kaynağı olduğundan kuşku bulunmayan kimi çabaların başarısızlığa uğraması kaçınılmazdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, üç kıtanın birleştiği, Akdeniz ve Karadeniz gibi iki önemli denizi birbirine ve dünyaya bağlayan su yollarını kontrol eden, Ortaasya ve Ortadoğu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına açıldığı noktada yer alan bir coğrafî konumdadır.

Ulusal ve uluslararası güvenliği etkileyen çok yönlü tehdit ve risklerin oluşturduğu istikrarsız bir bölgede yer alan Türkiye'nin, kalıcılığını, toprak bütünlüğünü ve ulusal çıkarlarını korumak üzere, iç ve dış tehditleri karşılayabilecek, caydırıcı ve dış politikayı destekleyen yeterli bir silahlı gücü elde bulundurması gerekmektedir. Değişen dünya koşulları ve ortaya çıkan yeni görevlerin özellikleri gözetilerek, silahlı kuvvetlerimizin günün gerektirdiği modern ve etkin yapıyı sürdürmesi zorunludur.

Silahlı kuvvetlerimizin güçlü durumda tutulması, ulusal güvenliğimiz yönünden büyük önem taşımaktadır.

Türkiye'nin bölgesel güç durumunun pekiştirilmesi için, Türk savunma sanayiinin, silahlı kuvvetlerin gereksinimlerini yeterli ölçüde karşılayacak olanak ve yeteneklere sahip olması yaşamsal önemdedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, yüksek disiplini ve özverisiyle, cumhuriyetin güvencesi olarak görevinin başında, yüce ulusunun hizmetindedir. Silahlı kuvvetlerimiz, ulusal birlik, kardeşlik ve bütünlüğümüzü perçinleyen bir öğedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyada olumlu ve olumsuz gelişmelerin bir arada gerçekleştiği hızlı bir küresel değişim döneminden geçiyoruz.

Ülkemiz, küresel ölçekteki sorunların çözümü amacıyla gösterilen çabalara destek vermekte, terörizme karşı yürütülen savaşımda önemli bir rol oynamakta, bölgesinde barış ve istikrarın yeniden kurulması konusundaki çalışmalara etkin katkı yapmaktadır.

Büyük potansiyeli olan bölge coğrafyasının aynı zamanda istikrarsızlık ve çatışmalarla gölgelenmiş olması, Türkiye'nin, çokboyutlu, dengeli ve canlı bir dışpolitika izlemesini daha da gerekli kılmaktadır. Gerçekçilik, barışçılık, tutarlılık, sağduyu ve uluslararası hukuka saygı ilkeleri çerçevesinde uygulanan dışpolitikamız, aynı zamanda çağdaş değerleri paylaşan ve yaymayı amaçlayan bir özellik taşımaktadır. Ekonomik ve askerî gücümüz, çağdaş devlet yapımız, sorunlar karşısında sergilediğimiz çözümden yana yaklaşımlar, ülkemizin uluslararası alanda önemli bir oyuncu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

2005 yılı içinde yaşadığımız deneyimler, önümüzdeki dönemde ulusal birlik içinde davranmaya her zamankinden daha çok gereksinim duyduğumuzu göstermektedir. Sözlerine bağlı kalan, izlediği politikayla çevresinde ve uluslararası ortamın genelinde barış, istikrar ve gönencin egemen kılınmasına katkıda bulunan ülkemiz, bir kez daha kendi dışında gelişen bunalımların olumsuz etkileriyle başetmek durumundadır.

Türkiye, her şeye karşın, sağduyuyla ve akılcı yaklaşımlarla, önünde bulunan zor dönemi başarıyla geçecek, bulunduğu bölgede ve ötesinde barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve korunmasına yönelik çabalarını sürdürecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Atlantik bağlantısı, Türk dışpolitikasının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Avrupa Birliği üyelik süreci, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkiler ve NATO içindeki yerimiz geleneksel olarak dışpolitika gündemimizin ilk sıralarında yer almaktadır.

Avrupa Birliğine üyelik sürecimiz konusunda yaşanan gelişmeler son aylarda ulusal ve uluslararası kamuoyunun ilgi odağı durumuna gelmiştir. Avrupa Birliği Anayasası, geçtiğimiz mayıs ve haziran aylarında Fransa ve Hollanda'da yapılan halkoylamalarında onaylanmamıştır. Yine, haziran ayında yapılan Avrupa Birliği Konseyi sırasında malî yaklaşım konusunda anlaşmazlık yaşanmıştır. Avrupa Birliği içindeki kimi ülkelerin bir akıl karışıklığı yaşamış olmalarını olağan karşılıyoruz.

Bu gelişmelere karşın Avrupa Birliği liderleri, Haziran Doruğu sonunda yayımladıkları bildiride, genişleme konusunda Aralık 2004 Doruğu kararının tümüyle uygulanması gereğinin altını çizmişlerdir.

Avrupa Birliği, çağımızın en başarılı siyasal ve ekonomik bütünleşme girişimlerinden biri olarak aynı zamanda bir istikrar ve barış alanını temsil etmektedir. Bu birliğin belirli bir coğrafyayla sınırlanmayan küresel bir değer olabilmesine Türkiye'nin üyeliğinin yapacağı katkılar açıktır.

İki gün sonra, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik için görüşmelere resmen başlaması öngörülmektedir. Görüşmelere başlanmasına bu kadar kısa bir süre kalmış olmasına karşın, kimi noktalardaki belirsizlik sürmektedir. Bu aşamaya gelmek kolay olmamıştır. Bundan sonrasının da kolay olmayacağını belirtmek gerekir.

Türk Ulusu, Avrupa Birliği yolunda ek koşulların dayatılmasını ve ülkemize karşı ayrımcılık yapılmasını kabul etmeyecektir. (Alkışlar) Bu konudaki yersiz duraksamaların ve kimi ülkelerdeki iç politika kaygılarından kaynaklanan yaklaşımların sona erdiğini görmek istiyoruz. Avrupa Birliğinin kimi organlarında Türkiye'ye karşı sergilenen olumsuz duygular ve önyargılar sonucu alınan kararlardan üzüntü duymamak olanaksızdır. Ancak, başlayan süreç, geri dönülmez bir aşamaya gelmiştir. Türkiye, Avrupa Birliğine üye olmaya kararlıdır ve bu süreci ulusal çıkarlarını ve ulusal onurunu koruyarak tamamlayacaktır. Bu sürecin geciktirilmesi, Türkiye'den çok Avrupa'nın kaybıdır. Çünkü Türkiye, ilerlemesini ve ulusunun yaşam kalitesini yükseltme ülküsünü, uygarlık ve çağdaşlık çizgileri içinde sürdürmeye kararlıdır. Ünlü bir yazar, "dünyadaki hiçbir güç, zamanı gelmiş bir düşünceden daha güçlü değildir" demişti. Şimdi, geniş ufuklu ve geniş ufuklara yürüyebilen bir Avrupa'nın zamanıdır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bu gerçeği görerek davranmalarını bekliyoruz.

Tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelere buradan çağrıda bulunuyorum: Çağdaş ve evrensel değerleri esasen benimsemiş olan Türkiye, üyelik yolunda üzerine düşen sorumlulukları içtenlikle yerine getirmiştir. Avrupa'nın önüne önyargılardan oluşan bir duvar örmenin hiç kimseye yararı yoktur. Bizim önümüze konacak her yeni engel, gerçekte Avrupa'nın önünü kapayacak bir duvarın taşları olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliği üyeliği kadar önem verdiğimiz bir başka temel alan da, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizdir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz birbirini tamamlayan iki değerli parçayı oluşturmaktadır.

Türkiye ile Amerika, ortak görüşleri doğrultusunda birçok alanda birbirine katmadeğer sağlayabilecek konumdadırlar. Bu bağlamda, özellikle bölgemize ilişkin konularda izlenecek yöntemlerle ilgili kimi zaman oluşabilecek görüş ayrılıkları, genel hedefe ilişkin bir ayrılığı göstermemektedir. İlişkilerimiz, güçlü bir ortaklığın gerektirdiği tüm öğeleri yapısında barındırmaktadır.

Nitekim, terörle savaşımdan Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümlenmesine, Kafkaslar ve Orta Asya'da istikrarın sağlanmasından Kıbrıs sorununun çözümüne dek birçok konuda ortak anlayışla davranmaktayız.

NATO, Türkiye ile Amerika arasındaki işbirliğinin önemli köşe taşlarından biridir. Türkiye, 1952 yılından bu yana üyesi bulunduğu Kuzey Atlantik Paktını, kendisinin de ayrılmaz bir parçası olduğu Atlantik-ötesi ve Avrupa-Atlantik güvenliğinin dayanağı olarak değerlendirmektedir. NATO, soğuk savaş sonrası ortamın gerçeklerine kendini uyarlama bilinci içinde, günümüz güvenlik ortamının gereklerini karşılamadaki yeteneğini açıkça sergilemektedir.

NATO'nun daha etkin yapı ve işleyişlere yönelik iç düzenlemeleri de ayrıca övgüye değerdir. Yeni üyelerin katılması, aynı zamanda özgür ve birleşik bir Avrupa'nın oluşturulmasına yönelik ortak amaca ulaşılmasına katkı sağlamaktadır. Türkiye, Avrupa'nın güvenlik alanında sağlamaya çalıştığı gelişmeyi tutarlı ve bütüncül bir yaklaşımla desteklemeyi sürdürmekte; bu gelişmenin NATO'nun Atlantik'in her iki kıyısı için sağladığı kazanımları aşındırmadan sürdürülmesine önem vermektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karadeniz'den Kafkaslara ve Ortadoğu'ya uzanan bölgede olumlu değişimi özendiren Türkiye, gerginlik ve çatışma yerine, işbirliğine olanak tanıyan bir ortam yaratmayı amaçlamaktadır. Komşularımızla ilişkilerimizde istikrar ve uyum temel oluşturmaktadır.

Yunanistan'la ilişkilerimizi karşılıklı saygı, güven ve dostluk temelinde geliştirme yönünde istencimiz bulunmaktadır. Yunanistan'ın da bu yöndeki istencini açık biçimde sergilemesini ve diyalog ortamının korunması yolunda içten çabalarını sürdürmesini bekliyoruz. İlişkilerimizdeki gelişmelerin, ikili sorunların çözüme kavuşturulması yönünden de kolaylaştırıcı bir ortam yarattığını düşünüyoruz. Böyle bir gelişme, yalnızca Türkiye ve Yunanistan için değil, bölge için de yararlı olacaktır.

Kıbrıs konusunda Türk tarafı, çözüm yönünde özverili çabalar göstermiştir. Buna karşılık Rum tarafı, kendi yöneticilerinin yönlendirmesi doğrultusunda, Annan Planını ve onun ardında yatan soruna kalıcı çözüm düşüncesini reddetmiştir.

Buna karşın, Kıbrıs Rum Yönetiminin, Avrupa Birliği üyeliğini Türkiye'ye karşı bir yaptırım gücü olarak kullanmasına izin verilmesi, Türk Halkı üzerindeki yalıtılmışlığın sürmesi insaf ve hakkaniyetle bağdaşmamaktadır.

Gelinen noktada, Rum tarafının çözüm konusunda istekli olmadığını görüyoruz. Bunun tek nedeni, Kıbrıs Rum Yönetiminin çözümsüzlüğün bedelini ödemek zorunda bırakılmaması ve çözüme zorlanmamasıdır. Avrupa Birliği üyeliği bunun en somut örneğidir.

Türkiye, Balkanlarda istikrarın korunmasına büyük önem vermektedir. Kimi Balkan ülkelerinin yeniden yapılanma ve gelişme çabalarına yönelik desteğimizi, bölgedeki barışı koruma görevlerine ve çoktaraflı oluşumlara katkıda bulunmayı sürdüreceğiz.

Balkanlardaki soydaşlarımızın, bölge ülkeleriyle aramızda yalnızca bir dostluk köprüsü oluşturmakla kalmayıp, ülkelerinin gönenci doğrultusunda çalışan yurttaşları olarak, hoşgörü ve kardeşçe yaşama bilincinin geliştirilmesine önemli bir katkı yaptıklarına inanıyoruz.

Batı Trakya'daki soydaşlarımızın sorunlarının çözümü yolunda, Yunanistan Hükümetinin de, tarihsel ve hukuksal sorumluluğunun bilinci içinde davranacağını umuyoruz.

Kuzey komşumuz Rusya Federasyonu, Avrasya bölgesinin kilit ülkelerinden biridir. Karadeniz bölgesinin iki önemli ülkesi olan Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler, son dönemde her alanda bir atılım içine girmiştir. Karşılıklı olarak ticaret ve turizm alanında yaratılan potansiyel dikkat çekicidir. Ülkelerimiz arasında gerçekleşen üst düzey ziyaretler, ikili, bölgesel ve uluslararası politikalar yönünden ilişkilerin daha da derinleştirilmesine katkı sağlamaktadır.

İlişkilerimiz, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin'in Aralık 2004'te ülkemizi resmî ziyareti sırasında imzalanan "Ortak Deklarasyon"da da belirtildiği gibi, ikili işbirliğinin geliştirilmiş çok boyutlu ortaklık düzeyine çıkarılması hedefi doğrultusunda ilerlemektedir.

Türkiye ve Rusya arasında sağlam ve kalıcı bir işbirliği, dünya ve bölge barış, istikrar ve gönencinin önemli bir öğesini oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çokyönlü dışpolitikamızda Avrasya boyutu da önemli bir yer tutmaktadır. Enerji ve ulaştırma koridorlarının oluşturulması yoluyla Avrupa ve Asya'nın birleşmesi ve ekonomik büyüme için yeni bir ivme yaratılması, Türkiye'nin Avrasya'ya bakışının temelini oluşturmaktadır.

Güney Kafkasya bölgesine komşu olan Türkiye'nin, bölge halklarıyla yakın siyasal, ekonomik, toplumsal, tarihsel ve kültürel bağları bulunmaktadır. Türkiye'nin, Güney Kafkasya'ya yaklaşımı, bölgedeki üç ülke olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ın tümünün katkılarıyla kapsamlı bir işbirliğinin yaşama geçirilmesi isteğini yansıtmaktadır.

1991 yılında bağımsızlıklarını ilan etmelerini izleyen dönemde her üç ülkeyi de ayırım yapmaksızın tanıyan Türkiye, izleyen yıllarda Azerbaycan ve Gürcistan ile yakın ilişkiler kurmuştur. Kardeş ülke Azerbaycan'ın esenliğe ulaşmasında, çalkantılı bir dönemi geride bırakan komşu Gürcistan'ın da sorunlarını sağduyu içinde, demokratik yollardan aşmasında bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da desteğimizi sürdüreceğiz. Ermenistan'ın ise komşularıyla ilişkilerine, uluslararası hukukun temel ilkeleri ve iyi komşuluk çerçevesinde yaklaşma konusunda duraksama göstermemesi, bugüne kadar anılan ülke ile ilişkilerimizin geliştirilmesine engel olmuştur.

Yukarı Karabağ ve Abhazya gibi donmuş sorunlar, Güney Kafkasya'da barış ve istikrarın önündeki başlıca engellerdir. Bu sorunların barışçı yöntemlerle çözümü, bölgede siyasal istikrarın kurulmasına en büyük katkıyı sağlayacaktır. Türkiye, bu yolda elinden gelen katkıyı yapmaya çalışmaktadır.

Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgali sonucunda ortaya çıkan Yukarı Karabağ sorunu artık çözülmelidir. Minsk Sürecine etkin biçimde katkı sağlayan Türkiye, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yürütülmekte olan doğrudan ve dolaylı görüşmeler sürecini de, soruna barışçı bir çözüm bulunmasında yararlı olacağı düşüncesiyle, desteklenmektedir. Türkiye, Yukarı Karabağ sorununda her iki tarafın da kabul edeceği bir çözüme destek vermeye hazırdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; diğer komşularımızla ilişkilerimizin olumlu yönde geliştirilmesi de dışpolitika önceliklerimizdendir. Bu bağlamda, İran'la ilişkilerimizi içişlerine karışmama, karşılıklı saygı, iyi komşuluk ve ortak yarar temelinde geliştirmeyi istemekteyiz.

Komşumuz Irak'ta çok önemli bir dönemece yaklaşılmaktadır. Hazırlanan yeni Irak Anayasası önümüzdeki haftalarda halkoyuna sunulacaktır.

Anayasa, bir toplumu oluşturan bireylerin, devletlerinin işleyişine ve ülkelerinin yönetim yapısına ilişkin aralarında vardıkları anlayış birliğinin ve uzlaşının temelidir. Irak'ı ancak din, mezhep ve etnik farklılıklar gözetmeksizin, ülke halkının tümünün benimseyebileceği bir yönetsel yapının parlak bir geleceğe taşıyabileceğini düşünüyoruz.

Iraklıların bu zorlu dönemeci başarıyla atlatması en içten dileğimizdir. Irak'ın esenliğe kavuşması, başta komşuları olmak üzere, bölgesi ve uluslararası toplum için büyük bir kazanç olacaktır. Irak'ın karmaşaya sürüklenmesi durumunda, bunun etkileri bu ülkeyle sınırlı kalmayacak, bölgemize de yansıyacaktır.

Bu gerçeğin bilincinde olan Türkiye demokratik, toprak bütünlüğü ve ulusal birliği korunmuş, komşularıyla barış içinde ve gönençli bir Irak hedefi doğrultusundaki tutumunu sürdürmektedir. Başta anayasa çalışmalarına katkı sağlamak ve kendi demokratik yapımıza ilişkin deneyimimizi paylaşmak olmak üzere, Irak'ın tüm kesimleriyle yoğun diyaloğumuz sürecektir. Türkiye, başta Komşu Ülkeler Girişimi olmak üzere, çoktaraflı düzeylerde de, bugüne kadar üstlendiği öncü konumunu ve Irak'ın istikrarını, bütünlüğünü temel alan etkin politikalarını sürdürecektir.

Irak'ın geleceği yönünden duyarlılık taşıdığını düşündüğümüz bir konu, Kerkük'ün durumudur. Bu ilin geleceğine Iraklıların karar vermesi temel ilke olmalıdır. Bununla birlikte karmaşık etnik yapısı nedeniyle Irak'ın küçük ölçekli bir modeli olan Kerkük'ü herhangi bir kesimin sahiplenmeye çalışmasının yaratabileceği huzursuzluklar yalnızca bu il ile sınırlı kalmayacak, Irak'ın geneline yayılan bir etnik kargaşayı ve sonuçları önceden kestirilemeyecek bölgesel istikrarsızlığı tetikleyebilecektir.  Dolayısıyla, Kerkük'ün geleceği Türkiye'nin ilgisiz kalamayacağı önemli bir konudur.

Türkmenler "Iraklı" kimliğine saygı gösteren siyasal bilinçleriyle, Irak'ın geleceğine olumlu katkılarda bulunabilecek bir  kesimdir. Onların, bu özellikleriyle Irak'ın yönetiminde uyumlu nitelik ve nicelikte temsil edilmelerini umuyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özellikle son bir iki yıl içinde Ortadoğu coğrafyasında olumlu yönde değişimin artan bir gereksinim olduğuna daha çok dikkat çekilmeye başlanmıştır.

Türkiye, her zaman Ortadoğu'da hakça, kalıcı ve kapsamlı bir barışın kök salmasını istemiş ve bu amaca ulaşmak için diyaloğun tek geçerli araç olduğunu savunmuştur.

İslam Konferansı Örgütü toplantıları ile diğer bölgesel ve uluslararası etkinliklerde de bu gereksinim tarafımızdan vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, Ortadoğu'da barış ve gönencin egemen kılınması, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim ilkelerinin güçlendirilmesi ve pazar ekonomisinin işletilmesi öğelerini içeren bir dönüşümün gerçekleştirilmesi için bölge ülkelerine çağrıda bulunulmaktadır.

Bölgede barış ve istikrarın sağlanması tüm bölge ülkelerinin çıkarlarına hizmet edecek ve ekonomik işbirliği olanaklarının geliştirilmesini kolaylaştıracaktır. Uygarlıklar beşiği Ortadoğu'daki barış ve istikrarın stratejik önemi gelecekte daha da artacaktır.

Türkiye, başta Filistin-İsrail uyuşmazlığı olmak üzere, bölgedeki sorunların çözülmesi için taraflarca istenebilecek her türlü yardımı yapmaya hazırdır. Çıkış noktamız, barış arayışlarına destek vermek ve uzlaşma çabalarını özendirmektir. Bu nedenle, ilgili taraflarla aramızdaki yakın ve dengeli ilişkilerden bölgenin çıkarları doğrultusunda yararlanma kararlılığımız açıkça ortaya konulmuştur.

Dostluk ve kardeşlik bağlarımız bulunan Orta Asya ülkeleriyle aramızdaki güçlü ilişkilerin geliştirilmesine de önem vermekteyiz. Bölge ülkelerini ekonomik kalkınma ve demokrasi alanında ilerleme yolunda gösterdikleri çabalarda desteklemeyi sürdüreceğiz. Bu ülkelerde, demokratikleşme ve insan hakları alanlarında atılan her ileri adım, yalnızca iç huzur ve istikrara değil, uluslararası toplumla bütünleşme çabalarına da katkı sağlayacaktır.

Afganistan'ın bizim için tarihe dayanan özel bağlarımızdan dolayı ayrı bir önemi bulunmaktadır. Afganistan aynı zamanda terörle savaşımın ana cephelerinden biridir. Bu nedenledir ki, iki yıl içinde ISAF'ın komutasını ikinci kez üstlenmenin ötesinde, ülkenin yeniden imarı için de yoğun bir çaba gösteriyoruz. Devletimiz ve özel sektörümüz, Afganistan'da yollar, okullar ve hastaneler yapmakta, ekonomik altyapıyı canlandırmaya yönelik çabalara katkıda bulunmaktadır. Türkiye'nin tarihisel olarak yakın bağları bulunan Afganistan'a vermekte olduğu destek sürecektir. Bu ülkenin yeniden yapılanma sürecindeki yardımlarımızın, aynı zamanda uluslararası barış ve istikrara yapılan bir yatırım olduğunu da düşünüyoruz.

Dışpolitikamızda son yıllarda giderek önem ve öncelik kazanan bir diğer konu, yüzyılımızın potansiyel ekonomik güç odağı olarak belirgin bir konuma gelmekte olan Asya-Pasifik bölgesiyle ilişkilerimizin geliştirilmesidir. Japonya ve Çin başta olmak üzere tüm Asya-Pasifik ülkeleriyle ilişkilerimizi gerek içerik gerek kapsam yönünden geliştirmeyi amaçlamaktayız. Asya'nın Avrupa'ya yeni ipekyollarıyla bağlanmakta olduğu bir dönemde, Türkiye'nin özel coğrafî konumu ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerindeki gelişmeler, ülkemizi, Asya-Pasifik kuşağı için değerli bir ekonomik, siyasal ve kültürel ortak durumuna getirmektedir. Asya ve Avrupa'nın enerji koridorları, demiryolu ve karayollarıyla bağlanması ve yeni bölgesel dinamikler yaratılması yönünden Türkiye'nin işlevi kilit önemde olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, Yüce Atatürk'ün ulusa gösterdiği "barış içinde yaşayan, demokratik, çağdaş ve güçlü Türkiye" hedefleri doğrultusunda kararlı ve güvenli adımlarla ilerlemektedir.

Ulusun gönenci ve güvenliği doğrultusundaki ilerlemede varılan hiçbir aşama yeterli değildir.

Cumhuriyetimizin 100 üncü yıldönümüne doğru Türkiye, daha önceki konuşmalarımda da vurguladığım şu hedefler doğrultusunda ilerlemesini sürdürmelidir:

Görüşmelere gecikmeden başlayarak Avrupa Birliğine üye olmak,

Bölgesel güç olma durumunu pekiştirmek, küresel güç olma hedefine erişmek,

Sürdürülebilir bir kalkınmayla, dünyanın 10 büyük ekonomisi içine girmek,

Bilgi toplumuna dönüşmek ve bilim-teknoloji alanında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almak,

Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağın gereklerine ve tehditlere yanıt veren niteliklerini korumak, daha da güçlenmesini sağlamak.

Bu hedefler doğrultusunda Türkiye'nin yolu uzun ve güçlüklerle doludur.

Ayrıca, yeniden birincil tehdit olan bölücü terör ve irticaın yarattığı gerginliklerin; toplumun kutuplaşması, iç barışı tehdit etmesi ve ülkeyi yönetilemez duruma getirmesi tehlikelerine karşı duyarlılığımızı artırma ve bunu, bir ulusal güvenlik sorunu anlayışıyla ele alma durumundayız.

Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün korunabilmesi ve hedeflerin gerçekleştirilmesi, toplumda geleceğe güven duygularının güçlendirilmesine ve her alanda güçlü olmamıza bağlıdır. Türkiye Cumhuriyetinin, çağdaş ve demokratik açılımları özümseyebilen ve elde edilen kazanımları koruyabilen dinamik bir yapıda kurulmuş olması başlıca güvencemizdir.

Türkiye'nin belirlediği yön, Atatürk'ün çağdaş yoludur. Türkiye, bütünleşmiş olduğu ve tarihe dayanan sağlam bağlarını sürdürdüğü uygar toplum içinde, önündeki her türlü güçlükleri aşarak hak ettiği yeri alacak, konumunu pekiştirecek, yeni yüzyılın oluşumları içinde daha da ileri düzeylere ulaşacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ulusal egemenliğimizin, laik ve demokratik rejimimizin temel kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemizin gelişmesi ve çağdaşlaşması yolunda büyük reformlar gerçekleştirmiş, tarihimize damgasını vurmuştur.

Yüce Meclis, aldığı kararlarla, Türkiye'nin istikrarlı, her alanda kalkınan, gönenç düzeyi yüksek, geleceğe güvenle bakan bir ülke durumuna gelebilmesi konusunda inançla çalışmıştır.

Türkiye, Yüce Meclisimizin özverili çalışmalarıyla, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve Avrupa'yla bütünleşme yolunda beğeniyle karşılanan adımlar atmıştır.

Bugün dünyamız önemli bir süreçten geçmektedir. Yaşanan değişimleri doğru yorumlayabilen, yeni koşulların gerektirdiği ilerici atılımları gerçekleştiren ülkelerin geleceğe güçlü biçimde ulaşabilecekleri kuşkusuzdur. Bu doğrultudaki istencini ortaya koyan Türkiye, Atatürk ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde, hedeflerine emin adımlarla yol almaktadır.

Başımızı her dönemde dik tutabilmek için, yarınlara güvenle bakmalı, koşullar ne olursa olsun umudumuzu korumalı, birlik ve dayanışmamızı güçlendirmeli, ulusal değerlerimize bağlılıkla, karamsarlığa kapılmadan, yurttaşlarımıza güven veren atılımları gerçekleştirmeliyiz. Bu konuda, devletimizin kurumları başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerine görevler ve sorumluluklar düşmektedir.

Yüce Meclisimizin, geçmişte ve bugün olduğu gibi, gelecekte de, sorumlu ve duyarlı yaklaşımlarla, Türkiye'nin aydınlık geleceğinin kurulmasını amaçlayan tüm girişimlere, çalışmaları ve kararlarıyla öncülük edeceğine yürekten inanıyoruz.

Yeni yasama yılının ulusumuza kutlu olması dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Cumhurbaşkanım, çok teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

IV.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Yeni yasama yılının ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının açış konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 160                                                                                              Tarihi: 1.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim 2005 Cumartesi günü (bugün) başlayacak olan yeni yasama yılının ilk birleşiminde, Cumhurbaşkanının açılış konuşmasından sonra başka konuların görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Sadullah Ergin

Kemal Anadol

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 4 Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.20

V. - KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 14.11.2002 - 20.12.2004 tarihlerinde komisyonlarda kalan işlerle birlikte 21.12.2004 - 3.7.2005 tarihleri arasında komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler (*)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                               

(*) Komisyonlar bülteni zaptın sonuna eklidir.