DÖNEM : 22 CİLT : 89 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
120 nci Birleşim
28
Haziran 2005 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'ın,
MKE Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamanın yıldönümü ile
Kurumun Türkiye ve bölge için önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî
Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı
2.- Ankara Milletvekili Bayram Ali
Meral'in, işçiler, esnaf ve sanatkârlar ile emeklilerinin ve yurt dışında
çalışan işçilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
üniversitelerde son zamanlarda yaşanan öğrenci çatışmalarına, kadro
sorunlarına, yeni açılacak üniversitelere ve bu konularda yapılması gerekenlere
ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve
44 milletvekilinin, Van kedisi neslinin korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/299)
2.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Rıza
Yazıcıoğlu ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu ve bağımlılık yapıcı madde
kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/300)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığının görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale
edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunun tatilde olduğu dönemde de çalışmalarına devam etmesine ilişkin
tezkeresi (3/861)
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
2.- (10/251) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonuna üye seçimi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5756)
2.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
Aliağa İş Mahkemesinin faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6107)
3.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, 2004-2005 yıllarında açılan hâkimlik ve savcılık sınavlarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6108)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Fener-Rum Patriğinin görev kapsamına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6264)
5.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Kars Antlaşmasının 6 ve 8 inci maddelerinin uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6265)
6.- İstanbul Milletvekili
Bihlun TAMAYLIGİL'in, BM Genel Kurulunda özürlü haklarının güvenceye alınması
için hazırlanacak sözleşmeye ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6266)
7.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Başbakanın eşinin Suriye'ye yapacağı ziyarete ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6267)
8.- İzmir Milletvekili
Bülent BARATALI'nın, Atatürk'ün eşi Latife Hanımın vefatıyla mühürlenen arşivin
TTK Başkanı tarafından okunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6299)
9.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6318)
10.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Erol Evcil isimli şahsın yasadışı faaliyetlerine ve bazı
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6355)
11.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk-Ortodoks Patrikhanesine tanınan çalışma imkân
ve araçlarına,
Fener Rum Patrikhanesiyle
ilgili iddialara,
Restore edilen kilise ve
manastırların ibadete açılıp açılmayacağına ve Fener Rum Patriği ile ilgili
bazı iddialara,
İlişkin Başbakandan
soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/6356, 6361, 6618)
12.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, terör örgütüne destek verdikleri iddia edilen
Avrupa Konseyi üyesi devletler aleyhine bir işlem yapılıp yapılmayacağına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/6392)
13.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, İzmir-Karaburun Gerence Koyunda bir şirketin Orkinos Yetiştirme
Tesisi Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/6432)
14.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, Kur'an kurslarına ve zorunlu eğitime ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/6520)
15.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve
ayrılan ödenek miktarına,
Aksaray İlinde 2005 yılı
için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
Erzurum İlinde 2005 yılı
için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
Bartın İlinde 2005 yılı için planlanan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/6556, 6557, 6558, 6559)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Nevşehir İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/6570)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Aksaray İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6571)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Erzurum İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6572)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bartın İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6573)
20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Anlaşmasına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/6623)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Fransa
ve Hollanda'da yapılan referandumlarda Avrupa Birliği Anayasasının
reddedilmesinin yarattığı krize ve bu sonucun Türkiye'ye etkilerine,
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven,
Kütahya İlinin tarihine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Hatay Milletvekili İsmail Soylu'nun,
Rusya'ya yapılan yaş sebze ve meyve ihracatında yaşanan sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 27
milletvekilinin, seracılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak (10/297),
Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy ve 21
milletvekilinin, Adıyaman ve Bingöl İllerinde yaşanabilecek depremden
doğabilecek kayıpları asgarîye indirmek için (10/298),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan
944 sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 292 nci
sırasında yer alan 948 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 8 inci sırasına, 273 üncü sırasında yer alan
921 sıra sayılı İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9 uncu sırasına, 288 inci sırasında yer alan 942 sıra sayılı 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
Kanun Teklifinin 10 uncu sırasına, 290 ıncı sırasında yer alan 946 sıra sayılı
Sendikalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin
11 inci sırasına, 280 inci sırasında yer alan 929 sıra sayılı Telsiz Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12 nci sırasına, 291 inci
sırasında yer alan 945 sıra sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13 üncü sırasına
alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden İsveç Parlamento
Başkanı Biyörn Von Siydov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan, Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/1039) (S. Sayısı: 951), görüşmelerine devam olunarak 35 inci
maddesine kadar kabul edildi.
28 Haziran 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 22.59'da son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram
Özçelik |
|
Ahmet
Küçük |
|
Burdur |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 166
II.- GELEN KÂĞITLAR
28 Haziran 2005 Salı
Raporlar
1.- Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1040) (S. Sayısı: 959)
(Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)
2.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/1056) (S. Sayısı: 960) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)
3.- Bursa Milletvekili M. Altan
Karapaşaoğlu'nun; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/540) (S. Sayısı:
961) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)
4.- Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu
(2/546) (S. Sayısı: 962) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ağrı Milletvekili Naci ASLAN'ın, Erzurum
Atatürk Üniversitesince düzenlenen mezuniyet töreninde bir velinin salona
alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
2.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in,
okullarda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1567) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.6.2005)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün,
Kuzey Irak'ta yaşanan olaylara ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7088) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
2.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Üniversiade Oyunları organizasyonunda kurumlar arası koordinasyona ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7089) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, emlak
fiyatlarındaki artışa ve konut açığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7090) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, özel
hizmet tazminatı alan teknik personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7091) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
İstanbul Bağımsız Türk-Ortodoks Patrikhanesi Vakfının statüsüne ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/7092) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
6.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Üniversiade Oyunları için yapılan koordinasyon çalışmalarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/7093) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TRT'nin
kiraladığı araçlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru
önergesi (7/7094) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
8.- İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, TRT Berlin bürosunda görevlendirilen kişilere ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7095) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.6.2005)
9.- İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, TRT'nin dizi çektirdiği bir şirkete ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7096) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.6.2005)
10.- İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, TRT'nin özel bir şirkete çektirdiği dizide TRT personeli veya
yakınlarına görev verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY)
yazılı soru önergesi (7/7097) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
11.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunlarının görüntülü olarak yayınlanmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7098)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
12.- Hatay Milletvekili
Mehmet ERASLAN'ın, 2002-2005 yılları itibariyle kişi başına düşen iç ve dış
borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/7099) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
13.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, bir uluslararası anlaşmadaki çekincenin kaldırılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7100) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.6.2005)
14.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, kapkaç olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7101) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
15.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7102) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
16.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7103) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
17.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7104) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
18.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7105) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
19.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7106) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
20.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7107) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
21.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7108) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
22.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7109) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
23.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7110) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
24.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7111) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
25.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7112) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
26.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7113) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
27.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7114) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
28.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7115) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
29.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7116) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
30.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7117) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
31.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7118) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
32.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7119) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
33.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
34.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7121) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
35.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7122) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
36.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7123) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
37.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7124) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
38.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7125) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
39.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7126) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
40.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Üniversiade Oyunları organizasyonunda asayişin sağlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7127) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
41.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Üniversiade Oyunlarında kültürümüzün tanıtılması için yapılacak etkinliklere
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7128) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.6.2005)
42.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, paket tur
turizm sisteminin turizme etkilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7129) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
43.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, THY'nin
çalıştığı bankalar ve finans kuruluşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7130) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
44.- İzmir Milletvekili Sedat UZUNBAY'ın, konut
yapı kooperatiflerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7131)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
45.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün,
TREDAŞ'a elektrik borcu olan abonelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7132) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
46.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Üniversiade Oyunları için ayrılan ödenek miktarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7133) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
47.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
Aliağa'da Tüpraş A.Ş.'ye ait bir taşınmazın kiralanmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7134) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
48.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
vergi mükellefi sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7135) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
49.- Hatay Milletvekili
Mehmet ERASLAN'ın, ülkemizdeki konut yapı kooperatiflerine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7136) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.6.2005)
50.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, ders programlarının hazırlanmasına ve maliyetine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7137) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.6.2005)
51.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, mesleki ve teknik eğitim okullarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7138) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
52.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, psikolojik destek ve ruh sağlığına yönelik merkezlerin
artırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7139)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
53.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7140) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
54.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7141) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
55.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7142) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
56.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7143) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
57.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7144) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
58.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunlarıyla ilgili sağlık çalışmalarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7145) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.6.2005)
59.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, imam kadrosunda çalışan bir şahsın devlet
hastanesinde müdür yardımcılığına getirildiği iddialarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7146) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
60.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki hekim ve yatak sayısına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7147) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
61.- Tekirdağ
Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, hayvancılık sektörünün sorunlarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7148) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.6.2005)
62.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, Denizli İli Bozkurt ve Çardak bölgelerinde yaşanan
kuraklığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7149)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
63.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade oyunlarıyla ilgili karayolu ulaşım çalışmalarına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7150)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
64.- İstanbul
Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Irak'ta yaşanan gelişmelere ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/7151) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.6.2005)
65.- İstanbul
Milletvekili Onur ÖYMEN'in, ekonomik krizlerden etkilenen şirketlere ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru
önergesi (7/7152) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
66.- İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, SSK'lıların özel sağlık kuruluşlarından
faydalanmalarına ve katkı payı ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7153) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Van Milletvekili Cüneyit KARABIYIK ve 44
Milletvekilinin, Van Kedisinin neslinin korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2005)
2.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza
YAZICIOĞLU ve 20 Milletvekilinin, uyuşturucu ve bağımlılık yapıcı madde
kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/300) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.6.2005)
Süresi İçinde
Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır için planlanan konut projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6296)
2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6297)
3.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
İzmir İlinde devam eden kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6300)
4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Doğu
ve Güneydoğuda terör ve çeşitli sebeplerden dolayı boşaltılan köy ve mezralara
ve kapalı okul sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6301)
5.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, İmar
Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinden sonra mudilere ödenen
mevduata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6303)
6.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, İran
ve Irak'tan gelen Doğalgaz Projesi kapsamına Diyarbakır'ın alınıp
alınmayacağına ve yarım kalmış projelerin tamamlanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6304)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, pirinç
ithalatı tahsislerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6306)
8.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır Temsan A.Ş.'nin tam kapasiteli olarak tekrar hizmete açılmasına
yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6308)
9.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6309)
10.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır
Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6310)
11.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
akaryakıt kaçakçılığına ve ithal edilen akaryakıtın sevkiyatına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6312)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6313)
13.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, PKK terör örgütünün büyük kentlerde ve turistik yörelerde eylem
hazırlığında olduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6315)
14.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
köye dönüş projesi ile köy korucularına ve faili meçhul cinayetlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317)
15.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır'daki bir yüzme havuzu ve atletizm sahası inşaatına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6330)
16.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
okullarda yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6331)
17.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun,
Atatürk Havalimanıyla ilgili bazı ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6336)
18.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Diyarbakır'daki sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6344)
19.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, şoförlerin
sosyal güvenliği ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346)
20.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in,
yurt dışında çalışan vatandaşların Türkiye'de emekli olabilmek için ödedikleri
emeklilik primlerinin arttırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6347)
21.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun,
2004 yılındaki büyümenin ve cari açığın finansmanına ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/6351)
22.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali
ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/6352)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
28 Haziran
2005 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz Makine Kimya Endüstrisi
Kurumunda 3.7.1997 tarihinde meydana gelen patlamanın yıldönümü münasebetiyle
söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'a aittir.
Sayın Can, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Yalnız, konuşmacı arkadaşlarımın
sürelerine azamî riayet etmelerini istirham ediyorum.
Buyurun.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'ın, MKE Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında
meydana gelen patlamanın yıldönümü ile Kurumun Türkiye ve bölge için önemine
ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün
cevabı
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kırıkkale İli, 1925'lerde küçük bir
köyken, rahmetli Hüseyin Kahya Beyefendinin arazilerini bağışlamasıyla ve bu
araziler üzerine Mustafa Kemal Atatürk tarafından askerî fabrikaların
kurulmasıyla, 13 haneli köy, 80 vilayetten göç almaya başlayarak, 1939 yılında
belediyelik, 1944'te ilçe, 1989 yılında vilayet olmuştur. Askerî fabrikaların
istihdamı artırmasıyla, Kırıkkale'de yoğun nüfus artışı olmuştur. 15 Mart 1950
tarihinde, 5591 sayılı özel bir kanunla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu
kurulmuş ve tüm askerî fabrikaları bünyesine almıştır.
5591 sayılı Kanunla, Makine Kimya
Endüstrisi Kurumuna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, araç ve gereç
ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaçla tesis, personel ve malzemeyi hazır
bulundurma görevi verilmiştir.
Kurum halen, 1984 yılında çıkarılan 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre yapılandırılmış bir kamu
iktisadî teşekkülüdür. 17 Haziran 2000 tarihine kadar Sanayi ve Ticaret
Bakanlığıyla, bu tarihten itibaren de Millî Savunma Bakanlığıyla
ilişkilendirilmiştir.
Makine Kimya Kurumu, ülkemiz savunma
sanayii alanında, ordumuzun mühimmat, silah, araç ve gerecini karşılamış,
ayrıca, demir-çelik, kimya, makine imalatı gibi pek çok sektöre öncülük ederek,
ülkemiz sanayiinin gelişmesinde lokomotif rolü üstlenmiştir.
1940'lı yıllarda dünyanın en kaliteli
namlu çeliğini ve namlularını yapmıştır. 1940'lı yıllarda uçak imalatını
gerçekleştirerek, ihracatını yapmıştır. Türkiye'de, demiryolu ray haddelemesi,
demir-çelik, sac mamulleri üretimi kurumda başlatılmıştır.
Takım tezgâhı, ziraî mücadele aletleri,
tekstil makineleri, çelik çekme boru, dişli ve dişli kutusu, bandaj monoblok
tesisleri, elektrik sayaçları ve bunun gibi üretimler, ilk defa Makine Kimya
Endüstrisi Kurumunda gerçekleşmiştir.
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, uzun bir
süre, Türkiye sanayiinde nitelikli insan yetiştiren okul, aynı zamanda ekol
olmuştur. Bu özelliğini, günümüzde de sürdürmeye gayret etmektedir.
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, ülke
sanayiine ve ekonomisine yaptığı katkılarla gurur duymaktadır. Geçmişten aldığı
bilgi birikimi ve deneyimiyle, ağırlıklı olarak savunma sanayii alanında yeni
hamleler yapmaya hazırdır ve yeni görevlere taliptir.
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu
fabrikalarının büyük bir çoğunluğu, cumhuriyet döneminde 1924 - 1939 yılları
arasında kurulmuştur. Her ne kadar, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Türk
Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarını imkânları nispetinde karşılamakta ise de,
günümüzde ortaya çıkan daha modern silah ve mühimmat ihtiyaçlarının daha
ekonomik olarak üretilmesini sağlamak için yeni yatırımlara ihtiyaç
duyulmaktadır.
Genelkurmay Başkanlığınca yapılan bir
çalışmaya göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve malzeme ihtiyacının yüzde
21'lik kısmı yurt içinden karşılanmakta olup, yüzde 79'luk kısmı ise yurt
dışından tedarik edilmektedir. Önümüzdeki otuz yıl için, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyacı olan 150 milyar dolarlık bir tedarik yapılacaktır.
Önümüzdeki yıllarda savunma sanayiinin kazanacağı imkân ve kabiliyet için, yurt
içi kapasitesinin yüzde 75'lere çıkarılması amaçlanmaktadır.
Türkiye'nin ilk ve lider savunma sanayii
kuruluşu olan bu Kurumun, Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden
karşılanmasında çok önemli görevler üstlenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle,
Kurumun yatırım programlarında savunma sanayiine yönelik projelere öncelik ve
gerekli ağırlık verilmektedir. Nitekim, 1997 yılı yatırım programında yer alan
proje stokunun önemli bir kısmı da, savunma sanayiine yöneliktir.
3 Temmuz 1997 tarihinde meydana gelen imlâ
işletmesinin infilakıyla tesis tamamen yok olmuş; bu patlamanın, Kırıkkale
Vilayetinde ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumunda meydana getirdiği zarar 80
trilyon lirayı geçmiştir, kurum çalışanları ve şehir halkı üzerindeki
psikolojik etkisi ise devam etmektedir. Bu patlamada, hemşerimiz İsmet Altınışık
vefat etmiştir; kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Bedesten mevkiinde kurulacak olan mühimmat imlâ tesisinin -yurt savunması
açısından büyük önem arz ettiğinden- acilen kurulması gerekmektedir.
1985 yılından sonra işçi alımı
durdurulmuş, özellikle 1991 yılından sonra her yılbaşı, 25 yılını dolduran
işçi, personel, nitelikli olup olmadığına bakılmaksızın resen emekliye sevk
edilmiştir. Bu nedenle, üretim, olumsuz etkilenmiş, hatta bazı özellikli üretim
hatlarında durma noktasına gelmiştir. Kalifiye eleman sıkıntısı had safhadadır.
Bu nedenle, kalifiye eleman yetiştirilmelidir. Bir dönem kalifiye eleman
yetiştiren, tarafımın da mezun olduğu çıraklık okulu yeniden açılmalıdır. Bir
ara 17 000'lerdeki istihdam şu an 5 000'ler seviyesine düşmüştür. Ciddî manada
kalifiye eleman sıkıntısının çekilmekte olduğu, bunun da çözülmesi ana
unsurlardan biri haline gelmiştir.
Patlama sonucunda, Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu yatırım projeleri faslında olan bütün yatırımların acilen devreye
sokulması gerekmektedir. Mevcut siparişlerin yürütülebilmesi ve üretim
kapasitelerinin artırılması için, acil teknik personel açığının kapatılması,
yüzde 79 fiilî durumun yüzde 100'e çıkması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Can, konuşmanızı
tamamlayınız.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Türk Silahlı Kuvvetleri, siparişleri
mümkün mertebe Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna vermelidir. Dünyada gelişen
savunma sanayiiyle rekabet edebilmesi için, ar-ge faaliyetlerine önem
verilmelidir. Bu faaliyetlerin beklenen seviyede yürütülebilmesi için,
nitelikli teknik personel takviyesi yapılmalı, önemli ölçüde kaynak
aktarılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
netice itibariyle, Makine Kimya Kurumu, Kırıkkale'nin olmazsa olmazlarındandır.
Makine Kimya, sadece Kırıkkale için değil, millî savunma sanayiinin belkemiği
olup, ülkemiz için de önem arz eden bir kuruluştur. Savaş ihtimalinde
ambargoyla karşı karşıya kalacağımızda, Makine Kimyanın önemini daha da
hissedeceğiz. Bunun en somut örneği, 1974 yılındaki Kıbrıs çıkarmasında da
görülmüştür.
Makine Kimya Kurumu savunma sanayii bir
devlet politikası olarak hükümetimiz ve devletimizin ilgili birimleri, önemine
binaen, Makine Kimya Kurumunun dünya silah sanayiiyle rekabet edecek
modernizasyonu ve yatırımı gerçekleştirmelidir. Bunun için gerekli
yapılandırmanın ivedi olarak tamamlanması lazımdır.
Savunma konseptinin değiştiği dünya silah
sanayiiyle, hâlâ 7.65 tabanca, G-3, MG-3 silahları, 1920'lerin teknolojisiyle
üretim yaparak rekabet edemeyiz. En kısa zamanda, yeniden yapılandırmayla,
Makine Kimyanın modernizasyonu sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Can, lütfen… Bu gündemdışı
konuşmalarla bütün meseleleri halledemeyiz; lütfen, buyurun.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Bu konuda, Savunma
Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün gayretleri takdire şayandır. İnşallah başarıya
ulaşacaklar dileğiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyor; Sayın Başkanım,
gerekli toleransınızdan dolayı da çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Can.
Gündemdışı konuşmaya, Millî Savunma Bakanı
Sayın Vecdi Gönül cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL
(Kocaeli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her çeşit silah, mühimmat, roket, harp araç
ve gereç ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş tarihî bir kurumumuzdur. Bu
kurumumuzu gündeme getirdiği için ve sizlere bu Kurum hakkında konuşma
fırsatını verdiği için, Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ramazan Can'a teşekkür
ediyorum.
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, ülkemiz
savunma sanayiinin omurgası olup, bu alanda en büyük ve en önemli lider kuruluşumuzdur.
Kurumun Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik son beş yıldaki satışları, yıllar
itibariyle, askerî ihtiyaçlara göre değişiklik göstermektedir. 1999
yılında 282 000 000 ABD Doları
satış gerçekleşirken, 2000 yılında başlayan huzur ortamı ile askerî stoklardaki
doluluk durumu gibi etkenler sonucu, Kurumun askerî siparişleri 2002 yılında
108 000 000 ABD Dolarına kadar düşmüştür. 2005 yılında ise, Kamu İhale
Kanununun getirdiği yenilikler nedeniyle ertelenen 2003 ve 2004 yıllarındaki
birkısım siparişlerin bu yılda verilmesiyle, yıl sonunda, 265 000 000 Amerika
Birleşik Devletleri Dolarlık bir satışın gerçekleşmesi beklenmektedir.
Bugün için, Makine Kimya Kurumu, Türk
Silahlı Kuvvetlerine hafif ve ağır mühimmat, hafif ağır silahlar -ki, bunların içerisinde
Panter diye çok gelişmiş bir silahımız da var- roket sistemleri ve patlayıcılar
üretmektedir. Bunlar, Silahlı Kuvvetlerin klasik ve vazgeçilmez ekipmanlarıdır.
Kurum, Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptığı üretimden artakalan kapasitesini
doldurmak ve ülkenin sanayi ürünlerine olan ihtiyaçlarını karşılamak üzere
halen dinamit, anfo gibi sivil patlayıcılar, pirinç ve kaliteli çelik ürünleri,
patlama kapsülleri, tabanca fişekleri, lak, av barutu ve elektrik sayacı gibi
sivil ürünler de üretmektedir.
Temmuz 1997 yılında Kırıkkale Mühimmat
Fabrikası imlâ tesislerinde meydana gelen müessif patlama sonucu tamamen yok
olan bu tesislerin yerine, Aralık 1997 yılında başlatılan yatırım
çalışmalarıyla Temmuz 1999 tarihinde tamamlanarak yeni imlâ tesisi kurulmuş ve
bu tesislerde seri üretime geçilmiştir. 2002 yılında tüm yatırımları
tamamlanmış olan tesise bugünkü fiyatlarıyla toplam 56 000 000 Yeni Türk
Liralık yatırım harcaması yapılmıştır. Ayrıca, kritik ve stratejik olması
nedeniyle, ikinci bir yedek imlâ tesisi kurulması için çalışmalar derhal
başlatılmış ve Kırıkkale Bedesten Deresi mevkiinde 9 500 dönüm araziden 6 500
dönüm arazinin kamulaştırılma işlemleri tamamlanmış olup 500 000 metrekare
arazinin tapusu Kurum adına tescil edilmiştir; tapulamayla ilgili çalışmalar
devam etmektedir.
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden
yapılanması çalışmaları paralelinde Kurum da kendi yapılanmasını başlatmış ve
savunma sanayii alanında, gerek yeni ürünlere yönelik gerekse modernizasyon
projeleriyle büyük bir yatırım hamlesine girmiş ve bugünün fiyatlarıyla
yaklaşık 512 000 000 Yeni Türk Liralık bir yatırım bugüne kadar yapılmıştır.
Kurum, bu modernizasyon çalışmalarının sonucu, önemli bir bölümüyle modern
teknolojiye kavuşmuştur. Gerek modern teknolojinin getirdiği sistemin
gerekliliği gerekse siparişlerdeki azalma sonucu, özellikle işçi personel
sayısında sürekli bir azalma da beraberinde gelmektedir. Örneğin, 2000-2004
yılları arasında toplam 1 800 işçi kurumdan ayrılmış; halen kurumda 4 026 işçi
çalışmaktadır.
Sayın milletvekilimizin temas ettiği
Kırıkkale Çıraklık Okulu 1977 tarih ve 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık
Kanununun 1986 tarih ve 3308 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılması sonucu
1987 yılında kapatılmış olup, çıraklık okulunun yeniden açılması yeni bir
kanunî düzenlemeye muhtaçtır.
Bu arada, Bakanlığımızca, Kurumun ihtiyaç
duyduğu mühendis dahil tüm personel ihtiyacının karşılanması için gereken
destek verilmektedir.
Şubat 2003'te başlanan yeniden yapılanma
çalışmalarıyla, o dönemde bağlı ortaklık statüsünden fabrika açma ve işletme
statüsüne geçilerek, yılda 32 trilyonluk bir tasarruf sağlanabilmiştir. Bu
modernleşme çalışması, halen yeni bir yasa tasarısı, reorganizasyon
çalışmaları, yatırım ve modernizasyon planı, ar-genin yeniden yapılanması, personel
temini ve yetiştirilme programlarıyla devam etmektedir.
Bu çerçevede, Kurumun hedefi, ar-ge ve
tasarım ağırlıklı bir üretim, mevcut teknoloji lisansını, üretimdeki denetimi
ve kalite kontrolünü elinde tutan, sürekli eğitimle kendini yenileyen, özel
sektörün üretim imkân ve kabiliyetinden azamî ölçüde istifade eden, ülke
sanayiiyle entegre olmuş, bütün faaliyetlerini bilgi yönetim sistemi ve
otomasyonla kontrol eden ve denetleyen, daha etkin ve verimli bir üretimle
Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını karşılayabilen, uluslararası pazarda da
rekabet edebilen ve pazar oluşturabilen bir yapıya kavuşturabilmektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; silah
sanayimizin en temel kuruluşu, ecdat yadigârımız ve gözbebeğimiz Makine Kimya
Endüstrisi Kurumunun geliştirilerek ve verimli, etkin bir duruma getirilerek
devam ettirilmesi en birinci görevimizdir.
Bunu sizlere arz ediyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Açıklamalarınız için teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Gündemdışı ikinci söz, esnaf ve sanatkârlar
ile yurt dışında çalışan işçilerimiz hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili
Bayram Ali Meral'e aittir.
Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meral'in, işçiler, esnaf ve sanatkârlar ile emeklilerinin
ve yurt dışında çalışan işçilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkanım, esnafla ilgili bir şey
konuşmayacağım. Yalnız, özellikle şunu ifade etmek istiyorum ki, benim ömrüm
mağdurların yanında geçmiştir, haksızlığa karşı uğraş vermişimdir. Ben isterdim
ki, Yüce Meclis, kasta yönelik, kişiye yönelik bir yasanın sorumluluğunu
taşımasın. Bunu artık meydanlarda konuşuruz bununla ilgili... Çok teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yıllarca, onuruyla,
haysiyetiyle, binlerce insanı temsil ettim. Her zaman onlara müteşekkirim.
Onlara saygı sunuyorum. Yüzbinler Kızılaylara toplandı, İstanbul'daki
meydanlara toplandı, ne bir kimsenin burnu kanadı ne bir kimsenin malına zarar
verdik. O meydanlarda toplanan, emekli olmuş, ama çalışan bütün arkadaşlarıma
saygılar sunuyorum.
Değerli Başkanım, kamu sözleşmeleri 1
Ocakta, bir bölümü 1 Martta başladı. Bugüne kadar bu görüşmeler devam ediyor.
IMF'nin ortaya koyduğu bazı talepler karşısında, kazanılmış bazı hakların geri
alınması isteniyor. Kıdem tazminatı onbeş güne inecek diye arkadaşlarımızın
büyük rahatsızlıkları söz konusu. Emeklilik, yani, mezarda emeklilik yeniden
gündeme geldi. 9 200 işgününü hiçbir işçi ödeyemez ve emekli olamaz; bunu da
bilginize sunuyorum.
Diğer emekli olmuş arkadaşlarımız son
derece rahatsız, aldığı ücretler geçim sıkıntısıyla karşı karşıya bırakmaktadır
bunları ve bu arkadaşlarımızın büyük bir bölümü ucuz emek kuyruğunda
beklemektedir ve semt pazarlarında, pazardan sonra sebze artıklarını
toplamaktadır.
SSK için birsürü laf söyledik,
yanlışlıkları ortaya koyduk; ama, bunu dinletemedik. Emekli arkadaşlarımız ve
işçi arkadaşlarımız halen daha hastanelerde uzun kuyruklar oluşturmaktadır.
Memur arkadaşlarımızın durumları belli, esnafın belli, çiftçinin belli.
Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım;
son zamanlarda özelleştirmeyle, TÜPRAŞ, Telekom, Ereğli Demir-Çelik, Petkim
-Seydişehir de gitti- bu büyük kuruluşlar satışa çıkarılmıştır ve Sayın Maliye
Bakanımız, Dünya Bankasına yazdığı ve kamuoyuna sızan bir mektubunda da
"ben 29 000 işçinin işine son vereceğim; ama, kıdem tazminatı param yok.
Eğer bu parayı gönderirseniz, sizin ve IMF'nin ortaya koyduğu programı hayata
geçireceğim" demiştir. Bu durum, çalışan kitleyi son derece rahatsız ve
huzursuz etmiştir. Sayın Bakanımızın bu konuya behemehal bir açıklık getirmesi
gerekmektedir. 29 000 işçinin işine son verilecek mi; kıdem tazminatları onbeş
güne inecek mi; emeklilerden vergi kesilecek mi; bunları, emekli olanlar ve
çalışanlar beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
bakınız, bir konuya birlikte parmak basmak zorundayız. OYAK, geçmişte küçücük
bir kuruluştu; bugün büyük bir kuruluş oldu ve ayrıca bir de banka kurdu. Şu
anda, muhterem arkadaşlarım, hem çalışandan hem çalıştırandan kesilen bir fon
var; İşsizlik Sigortası Fonu. Şu anda burada 15 trilyon para birikmiştir; yani,
10 milyar doların üzerindedir. Bu para işçiden kesiliyor, işverenden kesiliyor.
Buranın yönetiminde ağırlıklı hükümet vardır, bir işçi temsilcisi vardır, bir
işveren temsilcisi vardır. Bu para orada duruyor değerli arkadaşlarım; gelin,
bu kuruluşları, OYAK'ın yaptığı gibi -hayatî önem taşıyan Ereğli Demir-Çelik
gibi, birçok kuruluş gibi- buraya satalım. Hükümetin denetiminde olsun, işçinin
denetiminde olsun, işverenin denetiminde olsun. Para var; ama, bunu getirirsek
değerli arkadaşlarım, çokuluslu, daha doğrusu ulusötesi şirketlerin eline
verirsek, yarın sıkıntılar kafamızın, beynimizin önünde dolaşır.
Sayın Başbakanımız geçen gün açıklama
yapıyor, diyor ki: "Efendim, benzine zam yapılıyor; uluorta bu işler
olmaz..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
"...Benim bunu sınırlamam
lazım." Şimdi TÜPRAŞ'ı sattık ise, değerli arkadaşlarım, birinin eline
geçtiği zaman, bu istediği zammı tahakkuk ettirirse, buna hangi güç mâni
olacaktır?! Bunu özellikle, değerli arkadaşlarım, hükümetimizin gözönünde
tutması lazım.
Değerli arkadaşlarım, diğer konu da, yurt
dışında çalışan vatandaşlarımızla ilgili, onların isteklerini arz etmek
istiyorum. Çifte vatandaşlık konusunda ciddî sorunlar var, hükümetimizin buna
eğilmesini istiyorum; bir. Oy kullanma hakkı istiyorlar; iki. Borçlanıp emekli
olacağı zaman 2 dolar ödüyorlarmış, şimdi 5 dolara çıkarılmış;bundan dert
yanıyorlar "yüzde 150 zam yapıldı" diyorlar.
Mezar yeri verilmesini istiyorlar Alman
Hükümetinden; hükümetimizden bu konuda destek istiyorlar ve daha ötesi değerli
arkadaşlarım, bu arkadaşlarımızın Almanya'da biriktirip Türkiye'ye gönderdiği
Merkez Bankasındaki paralardan vergi kesiliyor, bundan son derece rahatsızlar;
yani, Alman Hükümeti kesiyor, bundan son derece rahatsızlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, Sayın Can'a da
ikinci defa uzatma vermiştim ve bu defaki konuşmanız son olacak, uzatmayacağım.
Şimdiden bildiriyorum.
Buyurun, lütfen tamamlayın.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim,
teşekkür ederim. Zaten ben de bitirmiştim.
Yurt içinde olsun, yurt dışında olsun,
çalışan arkadaşlarımızın sorunlarıyla hükümetimizin yakından ilgilenmesini
talep ve teklif ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Gündemdışı üçüncü söz, dönem sonunda
üniversitelerde yaşanan sorunlarla ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek'e aittir.
Sayın Kepenek, buyurun.
3.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, üniversitelerde son zamanlarda yaşanan öğrenci
çatışmalarına, kadro sorunlarına, yeni açılacak üniversitelere ve bu konularda
yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli
izleyenler; ders yılı sonu bağlamında üniversite konusuna değinmek için
gündemdışı söz aldım. Üzülerek belirteyim ki, toplumun sorunlarına çözüm
üretmesi gereken kuruluşlarımız, yani üniversiteler, yıllardır kendileri birer
sorun olma özelliğini taşıyor ve koruyor.
Hükümetimiz de, yine üzülerek belirteyim,
üç yıllık yönetimi boyunca, üniversite konusunu yalnızca katsayı ve türban
olarak görüyor. Bu iki sözcüğün dışında, hükümet, üniversite kavramıyla ilgili
değilmişçesine davranıyor. Bunlar yanlıştır, bunlar düzeltilmelidir.
Üniversitelerin, bu iki konunun dışında
çok büyük sorunları vardır. Bunların başında, değerli arkadaşlar,
üniversitelerin kadro yetersizliği, kadro sorunu geliyor. Yıllardır üniversite
olarak faaliyet gösteren Malatya İnönü ve Eskişehir Osmangazi Üniversitelerinin
kadro kanunları, Meclis gündeminde aylardır bekliyor, yasalaşmıyor. Bu, büyük
bir eksikliktir. Bu üniversiteler bizim üniversitelerimizdir.
Ek olarak, hükümetimizin üniversitelere
tahsis ettiği araştırma görevlisi kadroları çok yetersiz kalmaktadır. En son,
2002 yılındaki hükümetin araştırma görevlisi tahsisi 4 250'dir. Bu hükümet
döneminde bu sayı ortalama 1 000 dolayında daha azdır; yani, 3 200 dolayındadır
ve yalnız araştırma görevlileri değil, idarî personel de buna dahildir.
Şimdi, bu eksiğin bir an evvel giderilmesi
neden gerekiyor; çünkü, üniversiteler doğru dürüst çalışamıyor, araştırma
görevlisi eksikliğinden, yetersizliğinden. Size bir sayı vermek isterim;
Türkiye'de 70 000 dolayında öğretim elemanı vardır; bunların 9 400'ü
profesördür, 5 400'ü doçenttir, 11 000'i de yardımcı doçenttir. Şimdi,
profesörlerin yarısı kadar doçenti olan bir üniversite yapısı, başlı başına
bozuktur; yani, piramidi bozuktur sistemin. Bunun bir an önce düzeltilmesi
gerekir.
İkinci önemli bulduğum bir noktaya daha
değineyim. Hükümetimizin, son günlerde gazetelere de yansıdığı gibi, yeni
üniversiteler açma gibi bir düşüncesi var, bir girişimi var. Önce şunu
söyleyeyim; ne mensubu olduğum partim CHP ne de ben, kişisel olarak, bu ülkede
yeni üniversite açılmasına karşı çıkarız; böyle bir şey söz konusu değildir;
ama, bir şey söz konusudur; gerekli ve yeterli önhazırlık yapılmadan, özellikle
de bu hükümetin hiç değinmediği, girmediği öğretim üyesi yetiştirme programları
uygulanmadan, hazırlıksız yapılacak yeni üniversite açılması girişimi, ileride
yarar değil zarar verebilir. Bilim çağında bilim üretecek kurumların bilimdışı
yöntemlerle kurulmasını bu toplum kabul edemez, etmemelidir.
Üniversitelerin önemli sorunları, kuşkusuz
önceden başlıyor, dershanelerle başlıyor. Türkiye'de üniversiteye giriş
sınavının ikiden bire indirilmesi bu sorunu çözmeye yetmemiş, dershane sayısı
artmıştır ve her yıl, TED raporuna göre, toplam 2 900 000 000 dolar dolayında
bir harcama üniversiteye girmek için yapılmaktadır ve Türkiye, bu sorunu bir
türlü düzeltememiştir; bunun düzeltilmesi gerekir ve üniversite öğrencilerinin
bugünlerde yapacakları tercihlerinde, pek çoğu, yüzde 95'i tercih etmek
istediği yere giremeyecektir. Sistemin bu eksiğinin giderilmesi gerekir.
Sonuçta ne oluyor; sonuçta, binlerce mühendis, binlerce iktisatçı, işletmeci
işsiz kalıyor, sistem, eğitilmiş işsizler ordusuyla yaşıyor ve yazık oluyor.
Şimdi, bu çerçevede, bir noktaya daha
değineyim. Ortalama işsizlik oranı, tartışmalı olmakla birlikte, yüzde 10
dolayındadır. Eğitilmiş gençlerde bu oran, özellikle cinsiyete ve bölgelere
baktığımız zaman, ülke ortalamasının tam 4-5 katıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, yaz sıcağına
bu büyük sorunla giriyor ve hükümetin bu konuya el atması, bu yakıcı, bu
yıkıcı, bu korkunç gidişe bir şekilde çözüm araması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan,
önemli bir noktayı söyleyeceğim; 1 dakika süre istiyorum yalnızca.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye,
üniversitelerinin iç çatışmalarından çok çekti. Bu yılın bahar aylarında da,
üniversitelerde yeniden ideolojik tartışmaların, öğrenci içi çatışmaların
gündeme geldiğini görüyoruz. Önce şunu söyleyeyim: Hükümetimizin, bu konuda
eski siyasetçilerin yaptığından farklı olarak, gençlerin çatışma ortamına
sürüklenmelerini engellemesi gerekiyor; bunun için de, üniversiteleri karşısına
almaması gerekiyor, üniversiteleri suçlamaktan, benim üniversitem senin üniversiten
ayırımına girmemesi gerekiyor.
Son sözüm de gençlere. Gençlerin, bu tür
boş, kendi geleceklerini karartacak, topluma ve ülkeye zarar verecek iç
çatışmalardan ve birilerinin çıkarına olacak, birilerine getiri sağlayacak
siyasî veya ekonomik çatışmalardan uzak durmaları gerekiyor; onların yaşaması
gerekiyor, bu toplum için.
Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır
Meclis araştırması önergeleri vardır 2
adet, ayrı ayrı okutuyorum.
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van
Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 44 milletvekilinin, Van kedisi neslinin
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çeşitli hayvan ırkları yaşadıkları
yörelerin ve hatta bulundukları ülkelerin tarihsel ve kültürel değerlerini
yansıtmaktadır. Bu değerlerimizden birisi de hayvan ırkları arasında özel bir
yere sahip olan, Van İlimizin ve ülkemizin önemli değerlerinden birisi
durumundaki Van kedisidir. Hatta Van kedisi yalnız ülkemizde değil Avrupa ve
Amerika'da da hayvanseverlerin özel ilgi duyduğu evcil hayvanlardan birisi
durumundadır. Beyaz rengi ve gözlerinin çeşitliliği yanında diğer genetik
özellikleriyle de özel olarak korunması gereken bu hayvan nesli, maalesef, son
yıllarda soyunun tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıya bulunmakta ve bu konuda
alınan önemler de yetersiz kalmaktadır.
Ülkemiz son yıllarda, başta Hayvan Islahı
Kanununu kabul etmiş ve ev hayvanlarının korunması ile ilgili olarak, Ev
Hayvanlarının Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesini imzalayarak bu alanda
önemli gelişmeler sağlamıştır. Tarihî ve kültürel bir değer olarak korunması
gereken evcil hayvanlarımızdan olan Van kedisinin, neslinin devamının
sağlanması, ırka bağlı özelliklerinin korunup geliştirilmesi, genetik
özelliklerinin koruma altına alınması gerekmektedir.
Bu amaçlarla, bu konuda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1.- Cüneyit Karabıyık (Van)
2.- Maliki Ejder Arvas (Van)
3.- Hacı Biner (Van)
4.- Yekta Haydaroğlu (Van)
5.- Halil Kaya (Van)
6.- İrfan Gündüz (İstanbul)
7.- Adem Baştürk (Kayseri)
8.- Medeni Yılmaz (Muş)
9.- Nihat Eri (Mardin)
10.- İrfan Rıza
Yazıcıoğlu (Diyarbakır)
11.- Ali Temür (Giresun)
12.- Öner Gülyeşil (Siirt)
13.- Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
14.- Turhan Çömez (Balıkesir)
15.- Dengir Mir Mehmet
Fırat (Mersin)
16.- Şükrü Ayalan (Tokat)
17.- Mustafa Dündar (Bursa)
18.- Osman Nuri Filiz (Denizli)
19.- Abdulbaki Türkoğlu (Elazığ)
20.- Talip Kaban (Erzincan)
21.- Süleyman Gündüz (Sakarya)
22.- Hakan Taşcı (Manisa)
23.- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
24.- Hüseyin Besli (İstanbul)
25.- Ekrem Erdem (İstanbul)
26.- Alaattin Büyükkaya (İstanbul)
27.- İmdat Sütlüoğlu (Rize)
28.- Muzaffer Külcü (Çorum)
29.- Cavit Torun (Diyarbakır)
30.- Resul Tosun (Tokat)
31.- Ahmet Kambur (Tekirdağ)
32.- Yahya Baş (İstanbul)
33.- Tayyar Altıkulaç (İstanbul)
34.- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
35.- Muharrem Karslı (İstanbul)
36.- Hasan Aydın (Giresun)
37.- İnci Özdemir (İstanbul)
38.- Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
39.- Kerim Özkul (Konya)
40.- Semiha Öyüş (Aydın)
41.- Bekir Bozdağ (Yozgat)
42.- Fehmi Öztunç (Hakkâri)
43.- Gülseren Topuz (İstanbul)
44.- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
45.- Mustafa Said
Yazıcıoğlu (Ankara)
Gerekçe:
Dünya kedi ırkları içerisinde özel bir
yeri bulunan, Van İlimizin ve ülkemizin kültürel varlıklarından birisi
durumundaki Van kedisinin sayısı giderek azalmakta, soyu tükenme tehlikesiyle
karşı karşıya bulunmaktadır. Ayrıca, genetik olarak da ırka bağlı
özelliklerinin korunup gelecek nesillere aktarılabilmesi amacıyla özel olarak
korunması gerekmektedir.
Son yıllarda, başta Van Valiliği ve
Yüzüncü Yıl Üniversitesi olmak üzere, bu konularda önemli girişimlerde
bulunulmakta, ancak çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yürütülmekte olan
bilimsel çalışmaların ve destekleyici önlemlerin koordine edilebilmesi, bu
konularda yaşanan sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması
gerekmektedir. Uygulanması öngörülen projeler, Van İlimizin ve ülkemizin nadide
hayvan ırklarından birisi olan Van kedisinin korunarak, gelecek nesillere
genetik özelliklerinin muhafaza edilerek aktarılması açısından son derece
önemlidir.
Bu gerekçelerle bir Meclis araştırması
açılarak bu konulurdaki sorunların tespit edilmesi gerekmektedir. Önergemizi bu
amaçla vermiş bulunmaktayız.
MEHMET KARTAL (Van) - Van kedisi, çok ilgi
ve sevgi bekliyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.-
Diyarbakır Milletvekili İrfan Rıza Yazıcıoğlu ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu
ve bağımlılık yapıcı madde kullanımının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/300)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde son yıllarda yoğunluk kazanan ve
toplumsal bir sorun haline gelen, toplum sağlımızı olumsuz yönde ilgilendiren
uçucu madde, esrar, eroin, alkol, sigara, extasy hapları vesaire gibi
uyuşturucu, keyif verici ve bağımlılık yapan maddelerin kullanımı ilköğretim
seviyesine kadar düşmüştür. Bu maddeler, özellikle öğrencilerimizin ve
gençlerimizin beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve geleceklerini
karartan, gün geçtikçe kapsamı daha da genişleyen bir tehlike haline gelmiştir.
Gelenek, görenek ve kültürümüzde aile
yapısı olarak çocuk yetiştirme ve koruma işgüdüleri gayet güçlü olan bir toplum
yapısına sahip olmamıza rağmen,
1- Özellikle büyük şehirlerde eğitimini
sürdüren çocuklarımızın, çelişkilerin ve sınıfsal yapının derinden hissedildiği
yerler olarak bazı okulların seçildiği,
2- Bazen birey özgürlüğüne önem veren
ailelerin çocuklarının, bazen de tamamen dışa kapalı baskı altındaki sorunlu
çocukların seçildiği,
3- Arkadaşlık ilişkilerinin çok güçlü
olduğu okul, kafe gibi yerlerde bu ilişkilerin kullanılarak bir başlangıç
haline getirildiği,
4- Ekonomik sıkıntıların yol açtığı,
huzursuzluk, boşverme, gelecek kaygısı ile ailevî sorunlar ve ergenlikle ilgili
yoğunlaşma ile kendini gösteren rahatlatıcı bir yöntem olarak bu yollara
başvurulması vesaire gibi birçok sebeplerin var olduğu bilinmektedir.
Örneklerini gördüğümüz, yaşadığımız,
toplumu çok derinden etkileyen ve artarak devam eden bu sorunların çözümü,
önlenmesi, uluslararası boyutu da dikkate alınarak ve kapsamlı analizlerinin
çıkarılarak, konunun bütünü detaylı yönleriyle incelenerek alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması
hususunda gereğini arz ederiz.
1.- İrfan Rıza Yazıcıoğlu
(Diyarbakır)
2.- Nevzat Doğan (Kocaeli)
3.- Osman Akman (Antalya)
4.- Mahfuz Güler (Bingöl)
5.- Mehmet Kılıç (Konya)
6.- Alim Tunç (Uşak)
7.- Remziye Öztoprak (Ankara)
8.- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
9.- Nihat Eri (Mardin)
10.- A. Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
11.- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
12.- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
13.- Muzaffer Külcü (Çorum)
14.- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
15.- İmdat Sütlüoğlu (Rize)
16.- Cüneyit Karabıyık (Van)
17.- Zülfikar İzol (Şanlıurfa)
18.- Niyazi Özcan (Kayseri)
19.- Hasan Anğı (Konya)
20.- Fatma Şahin (Gaziantep)
21.- Abdullah Çetinkaya (Konya)
Gerekçe:
Ülkemizde eğitim ve öğretimin önemi, her
geçen gün daha çok ortaya çıkmaktadır. Yeni nesilleri yetiştirirken bu körpe
beyinlerin uyuşuk bir beyin olarak değil, daha canlı, sağlıklı, düşünen,
araştıran ve üreten bir nesil olarak yetiştirmeliyiz.
Öğrencilerin sırtından menfaat elde etmek
amacında olan bazı kişi ya da çetelerin, uyuşturucu adı altında pek çok kişinin
mağduriyetine, sağlığının bozulmasına, hatta ölümüne yol açtıkları
bilinmektedir.
Öğrencileri satış ağına düşüren bu çeteler,
herkesi dehşete düşürmekte, telafisi zorlaşan, imkânsıza doğru giden sosyal bir
yara, giderek ciddî bir tehlike haline gelmektedir.
Bu işlere karışan çocukların
mağduriyetlerinin ne olduğunu incelersek;
1.- Bu çocuklar sosyal ve psikolojik bir bunalım
yaşamaktadırlar,
2.- Tedavisi zor, maddî ve manevî bakımdan
imkânsız bir hal almaktadır.
3.- Sağlıksız bir nesil yetişmektedir,
4.- Eğitimden uzak, toplumumuzun örf ve
âdetlerine ters bir nesil yetişmektedir.
5.- Ailelerin psikolojileri bozulmakta ve
kendilerini toplumun dışında görmeye başlamaktadırlar,
6.- Uyuşturucunun etkisiyle suç işleyen ve
daima suça teşvik edilen bir öğrenci kitlesiyle, gençliğiyle karşı karşıya
kalınmaktadır.
Bu tür zararlı alışkanlıklara başlangıç
olarak, özellikle okul çevresindeki öğrencileri hedef alan, uyuşturucu
çeteleri-mafyaları yurtdışı destekli olup, ülkemizde faaliyet
göstermektedirler.
Bu tür çeteler-mafyalar hangileridir?
Nasıl faaliyet göstermektedirler?
Emniyet Genel Müdürlüğünce saptanan
okullarımızda uyuşturucu kullanan öğrencilerin sayısı var mıdır?
Okullarda kaç çeşit uyuşturucu alışverişi
bulunmaktadır?
Bu tür çetelerin bağlantıları kimler ve
nelerdir?
Kaç çocuğumuz bağımlı ve kaç çocuğumuz
tedavi görebilmektedir?
Okullarımızda servis taşımacılığı
yapanların bu konuda güvenlik soruşturmaları var mıdır?
Yine, okullarımıza uyuşturucu maddeler
nasıl girebilmektedir?
Bu nedenlerle, gelecek nesillerimizin
sağlıklı beyinlerle yetişmesini engelleyen, giderek toplumda huzursuzluk
yaratan, öğrencilerimizin, gençlerimizin geleceğini tehlikeye düşüren, aileleri
tedirgin eden bu toplumsal sorunun çözümü için Meclis araştırması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının görev alanına giren gelişmelere
ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun tatilde olduğu dönemde de çalışmalarına devam
etmesine ilişkin tezkeresi (3/861)
27.6.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuzun 22 nci Dönem Üçüncü Yasama
Yılı 3.11.2004 tarihli ikinci toplantısında Başkanlık Divanına verilen yetki
uyarınca, Komisyonun görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale
edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde olduğu dönemde de çalışmasına karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
25 inci maddesi uyarınca gereğini müsaadelerinize arz ederim.
Mehmet Elkatmış
Nevşehir
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz.
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.-
(10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye
seçimi
BAŞKAN - Töre ve namus cinayetleri ile
kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 18.5.2005 tarihli 100
üncü Birleşiminde kurulan (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen
adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza
sunacağım:
Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve
Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday
Listesi:
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (8)
Ahmet Faruk Ünsal (Adıyaman)
Remziye Öztoprak (Ankara)
Semiha Öyüş (Aydın)
Fatma Şahin (Gaziantep)
Ramazan Can (Kırıkkale)
Eyüp Ayar (Kocaeli)
Hakan Taşcı (Manisa)
Bekir Bozdağ (Yozgat)
CHP (4)
N. Gaye Erbatur (Adana)
Canan Arıtman (İzmir)
Türkân Miçooğulları (İzmir)
Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 30.6.2005 Perşembe günü saat 17.00'de Ana Bina Zemin
Kat PTT karşısındaki Meclis Araştırması Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca
plazma ekranda ilan edilecektir.
2.-
(10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Ondokuz Mayıs Üniversitesinde
keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Genel Kurulun 9.6.2005 tarihli 110 uncu Birleşiminde kurulan (10/251) esas
numaralı Meclis araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca
gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup oylarınıza
sunacağım:
Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî
yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/251)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (8)
Murat Yıldırım (Çorum)
Mehmet Yüksektepe (Denizli)
Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)
Enver Yılmaz (Ordu)
Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
Öner Ergenç (Siirt)
Alim Tunç (Uşak)
CHP (4)
Yakup Kepenek (Ankara)
Mustafa Özyurt (Bursa)
İlyas Sezai Önder (Samsun)
Nurettin Sözen (Sivas)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 29.6.2005 Çarşamba günü (yarın) saat 11.00'de, Halkla
İlişkiler Binası, B Blok, 2 nci Kat, 4 üncü Banko 7-8 Nolu Meclis Araştırması
Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip
seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca
plazma ekranda ilan edilecektir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.-Hâkimler
ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde
Hükümet?.. Yerinde.
Geçen birleşimde 34 üncü madde kabul edilmişti.
Şimdi, yeni madde ihdasına dair 2 önerge
vardır. Şimdi, bu önergelerin işlemini yapacağız.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına
dair 1 önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle
çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona
soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani, 13 üyesiyle katılırsa,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 34
üncü maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki maddenin eklenmesi ile
teselsülün buna göre sağlanmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Mehmet Nuri Saygun |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Tekirdağ |
Çorum |
|
Haluk Koç |
Gürol Ergin |
Mevlüt Coşkuner |
|
Samsun |
Muğla |
Isparta |
Madde 35.- 2802 sayılı Kanunun 106 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "% 230'unun"
ibaresi "% 330'unun" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, şu anda, Komisyonumuzun, İçtüzüğün aradığı salt çoğunluğu yoktur.
BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
yine, aynı mahiyette yeni bir madde ihdasına dair, Muharrem Kılıç, Nuri Saygun,
Atilla Kart, Halil Ünlütepe, Halil Tiryaki Beylerin bir önergeleri vardır; ama,
biraz önce, Sayın Komisyon Başkanına, salt çoğunlukla madde ihdasına katılıp
katılmadığını sordum ve salt çoğunluklarının olmadığını, katılmadıklarını söylediler;
ikinci önerge için de aynı işlem söz konusu olacağından, önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Sayın milletvekilleri, eski 36 ncı maddeyi
35 inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 35.- 2802 sayılı Kanunun 113 üncü
maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.
"(a) ve (b) bentlerinin ikinci
paragraflarında belirtilen üyelerin de yokluğu hâlinde, birinci sınıfa ayrılma
incelemesine tâbi tutulup da ayrılamayanlar hariç, en kıdemli hâkimden
başlayarak komisyon oluşturulur. Bu durumda kıdemli olan, komisyona başkanlık
eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; yargıçların ve savcıların durumunu değiştiren yasa tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve kişisel olarak söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Günlerdir hukukçu arkadaşlar yasayla
ilgili birçok düşüncelerini burada söylediler, çok da güzel şeyler söylendi;
ama, hukuk, herkes için geçerlidir ve ülkemizdeki tüm yurttaşları ilgilendirir.
Ben de hukukla ilgili kimi düşünceleri
belirtmek için söz aldım. Benim söz aldığım madde, komisyon kurmalarla ilgili,
2802 sayılı Yasanın 113 üncü maddesine göre, oluşturulacak adlî ve idarî yargı
adalet komisyonlarında aranan üyeler oluşmadığı takdirde oraya girecek üyelerle
ilgili.
Bu görüştüğümüz yasa tasarısına gelmeden
önce, gerçekten yargıyla ilgili, hukukla ilgili Avrupa Birliği uyum yasaları
nedeniyle olsun başka nedenlerle de olsun, bu Meclis, birtakım değişiklikler,
olumlu iyileştirmeler yaptı; ama, onu uygulayacak, adaleti uygulayacak
yargıçların ve Türkiye Cumhuriyeti niteliğini taşıyan cumhuriyet savcılarının
da durumunun iyileştirilmesi gerekiyordu. Bu yasa tasarısı, tümüyle savcı ve
yargıçların durumlarını iyileştirmiyor, ama, bir adım atılmış oluyor.
Oysa, sayın yargıçların ve savcıların çok
daha haklı, olumlu istekleri var. Onlar, topluma adalet veriyor. Devletin
temeli, toplumun temeli adalettir; ama, kendileri de adalet istiyor, hak
istiyor, hukuk istiyor. İşte, web sitelerinde 3 500 yargıç ve savcının tartışma
yöntemiyle katıldığı, kimi düşünceleri, iletileri var. Onlardan kimilerini
okumak istiyorum ve çok haklı olduklarını görüyorum. Biz, yasama görevi
yapıyoruz, onca yargıç ve savcı tartışıyorlar, konuşuyorlar şunları, şunları
istiyoruz Parlamentodan diyorlar. Önce yargı bağımsızlığını ve güvencesini
güçlendirecek birtakım yaptırımlar istiyorlar.
Değerli arkadaşlar, Anayasanın 138,139 ve
140 ıncı maddeleri, zaten, yargının bağımsızlığını, yargıç bağımsızlığını ve
güvencesini koruyan maddelerle dolu. Ondan yola çıkarak, çok haklı olarak,
yargıçlarımız diyorlar ki: "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun siyasî
etkilerden uzak olması…"
Sayın Bakanın, tabiî, önemiyle ilgili en
küçük bir şey söylemek istemiyorum; ama, yargıyla ilgili geleceğe ilişkin bir
düzenleme yapmak istiyorsak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, bu yargı
organında Adalet Bakanının ve Müsteşarının bulunmaması gerekir. Mademki,
Anayasa, bir kuvvetler ayırımı sistemini getirmiştir; nasıl, biz, burada,
yasayı millet adına yapıyorsak, yargı da millet adına bir karar veriyor. Onlar
kendi kurullarını oluştururken, bunun siyasî etkilerden uzak olması gerekiyor.
Hele Müsteşarın orada bulunması hiç doğru değil. Belki Bakan bulunabilir; ama,
o da oy kullanmamalı.
Değerli arkadaşlar,
bu, çok çok doğal bir istek ve bunun, bir kez daha, Sayın Bakan tarafından
düşünülmesi
gerekir. Nasıl olsa günün birinde atılacak olan adımların daha önce atılmasında
büyük yarar var.
Teftiş kurulu, denetleme işi… Şimdi, bir
yüksek kurul oluşturuyorsunuz yargıçlardan ve savcılardan. Bence, bütün
yargıçlar ve savcılar oraya bağlı olmalı, bağımsız ve siyasal etkilerden uzak,
o kurula bağlı olmalı ve oranın kendi teftiş kuruluyla savcıların ve
yargıçların denetimi yapılmalıdır. Adalet Bakanının orada da gölgesi olmamalı.
İlle de Adalet Bakanlığının bir denetim mekanizması olacaksa diyor yargıçlar ve
savcılar -biz, onların sözcülüğünü yapmaya çalışıyoruz arkadaşlarım gibi-
yalnız kalemle ilgili denetim görevini yapmalı; yani, yargıçların ve savcıların
denetimine karışmamalı diyorlar ki, bu da çok normal bir istek.
Seçim mekanizması… Yargı mensupları organlarını
oluştururken zaten bir ölçüde var, bunların daha çok pekiştirilmesi, daha
güçlendirilmesi gerekiyor; yani, kendi organlarının üyelerini biz seçelim
diyorlar ve siyasetin, bakanlığın, burada da etkili olmamasını söylüyorlar; o
da çok doğal geliyor bana.
Şimdi, bizim "herkes siyaset
yapabilir, herkes örgüt kurabilir; ancak" diye başlayan Anayasamız,
biliyorsunuz -sanıyorum 68 inci madde de dahil- birçok siyasî yasaklarla
doludur. Yargıçları da, sanki, böyle, dokunulmaz, hak istemez, bir araya gelmez,
örgüt kurmaz insanlar gibi düşünürüz; bu çok yanlış. En azından, ileride, bunun
eskimiş bir düşünce olduğunu göreceğiz.
Yargıçlar da örgütlenip haklarını elde
etmelidir değerli arkadaşlar; yani, en ileri ülkelerde bu yapılıyorsa, benim
ülkemde de bugünden yapılabilmeli. Tabiî, ilerlemiş örgütlenme biçimleri var;
ama, şimdi, yargıçlar ve savcılar, oda biçiminde örgütlenmeyi bile kendi
içlerine sindiriyorlar; yani, biz de örgütlenme özgürlüğünden yararlanalım ve
bir oda biçiminde örgütlenebilelim diyorlar. Ben çok doğal görüyorum ve
yasamanın bunu da düşünmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hele hele, en üst düzeyde, en son noktayı
koyacak, Yargıtay gibi yerlerde, üye seçimleri, tümden siyasal etkilerden uzak
olmalıdır değerli arkadaşlar. Oraya seçilecek üyeler, kesinlikle, yargının
kendi içinden olmalıdır; yani, RTÜK üyelerinin seçimi gibi, Yargıtay üyelerini
seçtim, böyle oldu gibi bir anlayış, kafamızın en uzağında bile olmamalı; eğer
yargı bağımsızlığını, yargı güvencesini taşıyorsak.
Tabiî, özlük haklarıyla ilgili yıpranma
payları, onlarla birlikte çalışan insanların özlük hakları da iyileştirilmeli.
Ben birçok yargıç insan biliyorum, akşam olduğu zaman, dosyalarını da eve
götürür, evinde tekrar çalışma düzeni yapar; çünkü, ertesi gün adalet
dağıtacaktır; ama, her şeye karşın, bütçeden yüzde 1 oranında artırılan
paylarla iyi bir adalet dağıtma ortamı sağlanamadığı için, yargıçların ekonomik
durumu iyileştirilemediği için, televizyonlarda ve basında güldürü konusu
olmuştur. Son yıllarda, Sayın Bakanın da çabasıyla, illerde iyi adalet
sarayları yapılıyor. Bunu da takdirle karşılıyoruz. O güzel binalarda sorunları
çözülmüş yargı mensupları olursa, sonra da, yurttaş adaleti yerine getirmiş
olur.
Ben, dün, Sayın Bakana dedim ki… Tabiî,
yargıda niteliğin yükselmesi, yeni yargı mensuplarının iyi seçilmesine ve
onların ekonomik durumlarının iyileştirilmesine bağlı. Birinci derecede yargıç
eskiden onyedi yılda geliyordu, belki şimdi ondört yıla indiriyor. O ondört
yıla kadar, yargıçlar ve savcılar, çok iyi bir para almıyorlar, ücret
almıyorlar. Oysa, yargının yükünü yeni giren insanlar da çekecektir. Daha
başlangıçta, böylesine seçkin, gerçekten adalet dağıtan insanların ekonomik
sorunları olmamalıdır ve milyonda bir olasılık olsa bile, söylentiye ya da
başka bir şeye konu olmamalıdır yargı. Yargı, bir gün, herkesin, başının
sıkıştığında gelebileceği yerdir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin, özellikle
olağanüstü dönemlerde -12 Martta, 12 Eylülde- yargı rafa kaldırıldığı zaman
başı çok sıkışmıştır. Türkiye'de gözaltına alma süresi altı aydı bir zamanlar,
altı ay… Bir insanı içeriye tıkıyorlardı 12 Eylülde, altı ay sonra bir gün
çıkarıyorlardı, sonra yeniden getiriliyordu. Ben barış davasından
yargılanırken, anımsıyorum, 12 Eylülden sonra -şimdi idam cezalarını kaldırdı
bu Meclis, çok iyi oldu- o zaman niye "idam cezası kalksın" diye yasa
önerisine imza koyduğumu, 1 Mayısın işçi ve emekçi bayramı olması için öneriye
imza koyduğumu, mahkeme, önüme, dosya halinde çıkardı.
Değerli arkadaşlar, bakın, yargıyı
güçlendirmek ve siyasal etkilerden uzak kılmak... Siyasette ne kadar çalkantı
olursa olsun, yargı gerçek anlamda güvencesiyle, bağımsızlığıyla kalırsa bundan
sonuç alırız. Geçmişte ikili yargı sistemlerinden çok çekti Türkiye. Sivil
yurttaş hem askerî mahkemede yargılanıyordu hem de sivil mahkemede
yargılanıyordu.
Değerli arkadaşlar, bir tek örnek
vereceğim, zaman zaman da söylüyorum. Çözümü için de Sayın Bakana başvuruda
bulunduk, dosyalar verdik. Bakın, 200 000 üyeli TÖB-DER'i bilirsiniz, Tüm
Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği. 12 Eylülden hemen sonra askerî
mahkemede TÖB-DER davası açıldı. 141 ve 142 nci maddeler de kalktı, şimdi bir
anı oldu. 84 kişi hakkında dava açılmış, 64 yöneticisi hakkında 5 ilâ 8 yıl
mahkûmiyet kararı verilmiş. Hemen uygulanmış. Kim; öğretmen. Ne yapmış; dernek
kurmuş. Şimdi, yasadışı bir şey yok. Ama, bakın, aradan 8 yıl geçtikten sonra
Sayın Bakanım, 8 yıl geçtikten sonra, 24 Nisan 1989'da, aynı eylem için, Ankara
2. Ağır Ceza Mahkemesinde 19 kişi, içinde TÖB-DER'in Genel Başkanı Sayın Gültekin
Gazioğlu da olmak üzere, mahkemede aklanıyor.
Şimdi, bakın, 1980'de, bir yargı... Aynı
eylemde ve başkanın da olmadığı bir yerde bir karar veriliyor, mallarına el
konuyor; siyasî partiler mallarını geri aldı, sendikalar aldı, hâlâ bizim
öğretmenler mallarını alamadı. Adalet Komisyonu Başkanı dostumuz da orada,
kendisine başvuruda bulunduk, Sayın Bakana başvuruda bulunduk. İnşallah dönem
bitmeden, o bizim yasa önerilerimizin sırası gelir, öğretmenler de mallarını
geri alır; ama, benim asıl burada bugün söylemek istediğim şu: İki ayrı yargıda
aynı eylem yargılanır ve ayrı ayrı sonuçlanırsa, burada vicdanlar sızlar
değerli arkadaşlar. O yüzden, yargıçların seçimi çok önemlidir.
Bakın, yeni yargıçlar, mevcut Yargıçlar ve
Savcılar Yasasının 113 üncü maddesine göre konuşuyoruz; ama, oradaki 9 uncu
maddesine göre, geçici olarak, görüşmeyle, yani, mülakatla da alınabiliyor.
Burada dün dile geldi. Bir kere de ben
söylüyorum: Değerli arkadaşlar, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun
bir kararı var. Daha üçüncü ayda gitmiş bu. Şimdi biz altıncı aydayız. Bakın,
karar çıkmış. Diyor ki Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu: "Görüşme
yöntemiyle yargıçların alınması Anayasadaki yargı bağımsızlığına ve yargıç
güvencesine aykırıdır." Hem komisyonun oluşturulma biçimi hem de görüşme
yoluyla alınması. Bakın, üçüncü ayda Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu bir
karar alıyor. Bu yasanın Anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Gazalcı, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Bir yasa yapıyoruz Sayın Bakan, değerli
arkadaşlar; geleceğe dönük yapalım. Bir hukuk devletini bütün kurallarıyla,
organlarıyla burada yapalım. Yargıya güvenelim ve genel hukuk prensibine, kamu
yararına ve Anayasaya aykırı yasa yapmayalım. Şimdi siz Danıştayın Anayasa
Mahkemesine "bunun dayanağı Anayasaya aykırıdır" dediği, görülmekte
olan bir davayı burada yeniden koruyorsunuz. İşte bu olmadı, işte bu yanlıştır
diyoruz.
Hukuk herkese gereklidir. İyi bir hukuk
olmazsa, hiçbir alanda güvenceyle iş yapılamaz. İdarenin, özellikle yönetimin,
hukuka sorun çıkarmaması -yargı kararları bir bütündür- idarî kararları da
uygulaması gerekir. Eğer zamanım olsaydı, örnekleriyle idarenin yargı
kararlarını uygulamadığını göstermek istiyordum.
Tümünüze saygı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu tasarının özü ve esası,
büyük ölçüde, mülakat kurulunun oluşumu ve işleyişi noktasında düğümleniyor.
Dünden bu yana arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, Danıştay İdarî Dava
Daireleri Kurulu da bu noktadaki gelişmeyi ciddî görmüş olmalı ki, bu olayı
Anayasa Mahkemesine kadar götürme sonucuna varıyor.
Ben, Anayasanın, elbette, 138 inci
maddesini gözönüne alarak, bu anlamda Danıştayın vermiş olduğu bu kararın,
yargı yetkisinin kullanılması noktasında bir tartışmasını ve eleştirisini
yapmayacağım; ama, gelmek istediğim nokta şu: Cumartesi günü maddeler üzerinde
yaptığım konuşmada da ifade etmiştim, açık bir şekilde zatıâlinize soru
yöneltmiştim. 17 Ekim 2004 tarihinde ve 24 Ekim 2004 tarihinde yapılan idarî
yargı ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavında başarılı olanlar -mülakat
sonucunda başarılı olanlar- yazılı sınavlarda hangi sıralara gelmiştir?
Bu noktada bir çalışma yapmak, takdir
edersiniz, uzun boylu bir araştırma yapılmasını gerektirmez. Bu, Bakanlığın
kayıtlarında mevcut olan bir şey. Ben, aynı gün bu cevabı istemedim; ama,
aradan iki gün geçti; bu aşamada bu cevabı, ben talep ediyorum; çünkü, bu
tasarının görüşüldüğü aşamada bunun bilinmesinde yarar görüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın Gazalcı, soru mu soracaksınız?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Kürsüde yetiştiremediğim bir soruyu Sayın
Bakana sormak istiyorum, izninizle.
Sayın Bakanım, yargı, adlî ve idarî, bir
bütündür ve ayrılamaz; ama, görüyoruz ki… İdarî kararların, kesinlikle
uygulanması gerekir, bir seçenek bırakmaz idareye, en geç 30 gün içinde, daha
önce de uygulanabilir; ama, 30 gün içinde uygulanması gerekir. Ama, idare
-özellikle, bunu, ben, eğitim alanında çok görüyorum- bir yürütmeyi durdurma
kararı alınıyor; ya uygulamıyor ya da hile yoluna başvuruyor, uyguluyor, ertesi
gün bir daha karar çıkarıyor. Dolayısıyla, o yargı sürecinde verilen emek,
karar boşa çıkıyor. Yargının daha saygın olabilmesi için, gerçekten, hakkın,
hukukun yerine gelmesi için, idarenin bu engelleri nasıl aşılacaktır? Hem maddî
zarara yol açıyor, hem de insana hukuku, adaleti vermiyor. Adalet Bakanı olarak
ya da hükümet üyesi olarak, sözcüsü olarak hatta, bundan sonra, hiç olmazsa,
söz verebiliyor musunuz, bu idarî yargının kararlarını hem zamanında uygulamak,
hem de hile yoluna başvurmadan, uyguluyormuş gibi yapıp bir daha aynı şeyi
yapmamak için neler düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, soruları
sorarken Adalet Bakanımızdan hukukî temelde bazı isteklerde bulunuyorsunuz;
ama, dikkat ediyorum, mesela, maddeyle ilgili olarak hiçbir soru sorulmadı.
Maddeyle ilgili soru-cevap işlemi gerçekleştiriyoruz; ama, sorulan soruların
maddeyle ilgili hiçbir yanı yoktur. Hukuk isterken, hukukun size de lazım
olduğunu takdirlerinize arz ediyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gereğini yapın Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başlangıçtaki maddeler görüşülürken de
ifade etmeye çalıştım. Türkiye 1972'den bu tarafa bu sistemi uyguluyor ve şu an
mülakatla ilgili konu, yargılama süreci bitmemiş olan bir konudur. Şimdi, bir
taraftan hâkim ve savcılarla ilgili konuşuyoruz, hukuku konuşuyoruz; ama, öbür
taraftan "Anayasanın 138 inci maddesini biliyoruz ama" deyip, tekrar
bu konuda, bir anlamda, bu maddeyi ihlal eder tarzda benden cevap isteniyor.
Mahkeme kararları herkesi bağlayıcıdır. Mahkeme bir karar verir, biz bu noktada
bir şey demeyiz; ama, onu ikide bir burada konuştuğunuz takdirde, o zaman,
korkarım ki, bağımsızlığını korumaya çalıştığınız mahkemelerle ilgili başka bir
kanaat hâsıl edersiniz.
Şimdi, 1972'den beri uygulanan bir yöntem…
2005'te bir karar verdiyse, o zaman, Danıştayla ilgili "1972'den 2005'e
kadar Danıştay neredeydi" diye birilerinin aklına sual getirmiş olursunuz.
Mahkeme kararı verir, biz de, Anayasa hükmü gereği, bu kararlara, herkesi
bağlayıcı olduğu için, bunlara uyarız.
Dolayısıyla, -evvelki gün de söyledim, dün
de söyledim; tekrar ifade ediyorum- yargılama süreci devam ettiği sürece, bu
sorularınıza benim cevap vermem, Anayasanın 138 inci maddesine aykırıdır.
Sayın Gazalcı'nın sorduğu soru açısından
ise, bu sorunun muhatabı doğrudan ben değilim; eğer, benim Bakanlığımla ilgili
olarak verilmiş bir yürütmeyi durdurma kararı var da bunu uygulamadıysam,
onunla ilgili, gelir, burada sebebini de söylerim; kaldı ki, ben, uygularım da.
Ama, bir başka bakanlıkla ilgili durum varsa, onu ilgili bakana sorarsınız;
denetim yolları var. Onlar da, size, bunun gereğini yaparlar, gerekli bilgiyi
de verirler.
Vereceğim cevap bunlar Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
37 nci maddeyi 36 ncı madde olarak
okutuyorum:
MADDE 36.- 2802 sayılı Kanunun 114 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 114.- Adalet komisyonlarının
görevleri şunlardır:
a) Atamaları doğrudan Bakanlıkça
yapılanlar dışındaki adlî ve idarî yargı ile ceza infaz kurumları ve
tutukevleri personelinin;
"1) İlk defa Devlet memurluğuna
atanacaklardan merkezî sınavda başarılı olanların ilgili yönetmelik hükümlerine
göre düzenlenecek sözlü ve gerektiğinde uygulamalı sınavlarını yapmak, hukuk
fakültesi ve adalet meslek yüksek okulu mezunlarına öncelik tanımak kaydıyla
başarılı olanların atanmalarını teklif etmek.
2) Aslî Devlet memurluğuna atanmaları,
sicil ve disiplin işlemleri, görevden uzaklaştırılmaları, aylık ve ödenekleri
ile diğer özlük işlemlerini bu Kanun ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
ilgili mevzuat hükümlerine göre yerine getirmek.
3) Naklen veya hizmet gereği atamasını,
ilgili mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının görüşünü alarak, yetki
alanı içerisinde yapmak.
4) Geçici olarak görevlendirmesini, yetki
alanı içerisinde altı ayı geçmemek üzere yapmak.
b) Kanunlarla verilen diğer görevleri
yerine getirmek.
İlk defa Devlet memurluğuna atanması
teklif edilen personelin atanmaları Bakanlık onayı ile tamamlanır. Bu
personelin atanması, eğitilmesi ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikte
gösterilir.
Bu madde kapsamındaki personeli, ilgili
adalet komisyonunun muvafakati, teklifi veya hizmetin gereği olarak başka bir
adalet komisyonunun yetki alanına naklen atama veya geçici olarak görevlendirme
yetkisi Adalet Bakanlığına aittir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanununda değişiklik yapan 951 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddede, adalet
komisyonlarının görevleri belirtilmektedir. Adalet komisyonu nedir; öncelikle
onu açmak istiyorum. Her yargı bölgesinde yeteri kadar adalet komisyonu kurulur
ve bu da Hâkimler ve Savcılar Kanununun 113 üncü maddesinde düzenlenmiştir.
Adalet komisyonu, üç üyeden oluşur; o bölgede varsa ağır ceza mahkemesi
başkanı, en kıdemli yargıç ve cumhuriyet başsavcısından oluşur. Peki, bu
komisyon üyelerinden ikisinin tespitini kim yapar; Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu yapar. Dolayısıyla, bu görevlendirmedeki ana etken, Hâkimler ve Savcılar
Kanununun bunu tespit edebilmesidir. Adalet komisyonunun görevlerinden en
önemlisi, adliyelerde, her gün beraber olduğumuz, birlikte çalıştığımız, bu
mesleği yürüttüğümüz dönemde, yardımcı personeli göreve almak; cezaevlerindeki,
tutukevlerindeki personeli göreve almak; yani, yardımcı personelin göreve
başlaması ve alınması -ki, 1 inci maddede de belirtildiği gibi- Adalet
Komisyonunun görevleri arasına girmektedir.
Uzun bir dönemdir, üç gündür
-tartışmalarını yaptığımız- hâkim ve savcıların göreve başlamalarında, daha
doğrusu göreve alınmalarında, mülakat sistemini tartışıyoruz. Bu yönetmeliğin
27 nci maddesine göre, gene, hâkim ve savcıların seçimi, Adalet Bakanlığının
bünyesinde bulunun, genel müdür seviyesinde ve siyasî bir otoriteye bağlı
kişilerce yapılmaktadır. Adalet komisyonu, yardımcı personeli göreve alırken,
bunun imtihanını yapan bu komisyon üyelerinin ikisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca tespit edilmektedir. Yardımcı personelde getirdiğimiz demokratik
açılımı, yardımcı personelde gösterdiğimiz özeni yargıç ve savcıların mesleğe
başlamalarında gösteremiyoruz.
Şimdi, önümüzdeki günlerde, bölge
mahkemelerinin göreve başlaması, çocuk mahkemelerinin göreve başlaması ve zaman
içinde, aile mahkemelerinin de yaygınlaşması neticesinde, hakikaten yardımcı
personele fazla ihtiyaç duyulacaktır. Zaten maddenin (1) nolu bendinde de bu
ihtiyacı karşılamada öncelikle hukuk fakültesi mezunlarına, daha sonra da
adalet meslek yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınarak bu açığın giderilmesi
öngörülmektedir. Bu, Türkiye'de, artık, ihtiyacın çok çok üzerinde hukuk
fakültesi açıldığını, kalitenin belirli bir baremin altına doğru düştüğünü
gösteriyor. Bu gerçeği, bu tasarının görüştüğümüz 36 ncı maddesinin (1) nolu
bendinde de görüyoruz. Önümüzdeki günlerde, siyasî amaçlarla üniversite
açılması yönünde kanun tekliflerinin de getirileceğini görüyoruz. Yargı
kararını oluşturacak personeli yetiştiren hukuk fakültelerinin sayısını
çoğaltabilirsiniz; ama, onlara verilecek olan eğitimi yeterli düzeye
getiremediğiniz müddetçe, oradan beklenen seviyeyi yakalayamazsınız, yargı
hatalarını çoğaltırsınız. Yargı hatalarını azaltmanın ve yargının kalitesini
geliştirmenin en önemli şartı, kanunları doğru yorumlayacak ve doğru karar
verecek yetenekli ve iyi eğitilmiş hukukçuları istihdam etmektir. Bu önümüzdeki
günlerde yeniden üniversite açılması konusu gündeme geldiğinde, bu konunun
değerli parlamenter arkadaşlarımca dikkate alınması gerektiğini belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yargıç açığımız var.
Bunu, önümüzdeki günlerde 4 000'e yakın yargıç alarak tamamlayacağımızı
belirtiyoruz. Mahkeme açığımız da var; bize sunulan genel gerekçede de
belirtildiği gibi, 2003 yılı verilerine göre, ülkemizde halen 3 703 mahkeme
bulunmakta; 2005 yılında, bu mahkeme sayısı daha da azaltılmış durumdadır.
Örneğin, benim kendi ilimde, 1980
sonrasında, Bayat İlçemizde, Çobanlar İlçemizde, Hocalar İlçemizde, Başmakçı
İlçemizde törenlerle adliye açtık, bu sefer kapattık. "Yargıda hizmetin
gereği olarak" deniyor. Halbuki, adliyelerde, ben, şunu kabul edemem;
eğitimin özel okulları vardır, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi vardır;
dünyada sadece yargının özeli yoktur. Yargıda kâr amacı güdülmez. Yargıda
hizmet önemlidir. Örneğin, Sandıklı İlçemizde ağır ceza mahkemesi kalktı.
Gerçi, bu arada Sayın Bakanıma da teşekkür etmek istiyorum; Sandıklı İlçemizde
de yeni bir adliye binasının yapımı hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Şimdi, adalet politikası olmayan bir
konumdayız. Bir yerde yargıç açığını kapatmak için yeni yargıçlar alıyoruz, bir
yerde adliyeler kapatıyoruz, bir yerde de Hâkimler ve Savcılar Kanununun,
bugün, 2003 yılı verilerine göre 6 161 mahkeme olması lazım. Nereden tutarsanız
tutun sallanan bir adliye mekanizması. Buna doğru karar vermek zorundayız;
azaltma kararıysa, bunu iyi savunmalı ve sonuna kadar götürmelisiniz.
Değerli arkadaşlar, bu yasanın, demin
söylediğim gibi iyi bir uygulama yöntemi var. Yardımcı personelde şunu
söylüyoruz; adalet komisyonunun önüne gideceksiniz diyoruz. Adalet komisyonunu
kimler seçiyor; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiyor. Orada, düzenlenecek
olan sözlü sınavda başarıya ulaşacaksınız diyoruz. Yetmezse, gerektiğinde
uygulamalı sınav yaptıracaksınız. Nedir; bilgisayar kullandıracaktır. Nedir;
daktilo kullandıracaktır. Yardımcı personel için böyle bir işlevi benimserken,
yargıç alımında, demin de belirttiğim gibi, böyle bir özeni göstermiyoruz.
Dilerim, o yargıç ve savcı alımında da bu yönteme gidilmelidir; yani, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun tespit edebileceği bir ortamda bu sınav
yapılabilmelidir.
Değerli arkadaşlar, adalet komisyonunun
bir önemli görevi de şudur: Naklen ve hizmet gereği atamalar olacaktır;
buralarda da, bu komisyon içerisinde ilgili mahkeme başkanının, hâkiminin veya
cumhuriyet savcısının görüşünü alarak, yetki alanı içerisinde bu işlevi yerine
getirmek.
Zaman zaman -personel azlığı sırasında-
geçici olarak bir görevlendirme yöntemi de bu maddede düzenlenmektedir; o da,
belirli bir süre -ki, altı ayı geçmemek üzere- geçici görev alanını
belirlemektir.
Bir de, bu komisyonların bir görevi, belki
de bir atamada altyapıyı oluşturmadır, son fıkrasında da belirtildiği gibi. Bir
yerden, başka bir adalet komisyonunun alanına yapılacak naklen atamalarda,
ilgili adalet komisyonunun muvafakat vermesi, teklifi ve hizmetin gereği olarak
başka bir adalet komisyonunun yetki alanına naklen atama ve geçici olarak
görevlendirme yetkisi de -daha sonra Adalet Bakanlığına gönderilmekte- Adalet
Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir. Burada, iki adalet komisyonunun
mutabakatı gerekmektedir.
Sevgili arkadaşlar, bu maddede benim
üzerinde ısrarla durduğum, 1 inci maddedeki düzenlemenin yargıç ve savcı
alımlarında da emsal olarak kullanılmasından yanadır. Bu, yargıda
siyasallaşmanın önüne geçmenin en önemli faktörlerinden biridir.
Geçen günlerde, illerimizde, açıktan atamayla
personel alımı yapıldı, hemen hemen her ilde yapıldı ve orada imtihanlar
yapıldı; başarılı olanlar, tahmin ediyorum, görevlerine de başlamak
üzeredirler. Hiçbir sansasyon olmadı veya çok düşük seviyede kalmıştır; bu
doğaldır, küçük bir seviyede de olsa, bu tür bir olayın olmasını kabul etmek
zorundayız.
Sevgili arkadaşlarım, üç gündür, bağımsız
yargı, yargıç güvencesi, yargının siyasallaşması, bağımsız yargıyı yaratabilmek
için Anayasamızda yapılması gerekli olan değişiklikler, yeni kurulacak olan bölge
adliye mahkemeleri, çocuk mahkemeleri nedeniyle yargıç açığı ve savcı açığının
tespitinde yapılacak olan yöntemleri yeterince tartıştık. Görebildiğimiz
kadarıyla, düşüncelerimizi paylaştık. Bunların uzun bir dönem tekrarında, bana
göre, pek fazla yarar olduğu kanaatinde değilim. Bu tür bir düzenlemenin
yararlı olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, zaten, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, özünde aksayan yöntemleri de bu yasa tasarısının değişik maddelerinde
belirtmiştik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 114
üncü maddede yapılan değişikliği benimsediğimizi, değişikliğe olumlu oy
vereceğimizi belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı…
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci
maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın
36 ncı maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa
kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
Malatya |
Çorum |
Afyon |
|
Haluk Koç |
Ziya Yergök |
Atilla Kart |
|
Samsun |
Adana |
Konya |
|
|
Bayram Ali Meral |
|
|
|
Ankara |
|
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel
gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı
maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle
yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına
göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde
sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş
yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli
ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa
Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev
süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları,
emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına
alınır. Hâkimlerin yükselmeleri, yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif
nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını
sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı
atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında
açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde,
yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında sayıldığı
görülmektedir; ancak, bugün, Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin
tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir
düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı
değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar,
Kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan, altkomisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek
Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu
değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı
beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık
vermemektedir.
Özellikle, tasarıda yer alan mülakatın
biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması,
düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir.Mülakat kurulunun yapısı
yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat
kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir.
Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye
Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun
olacaktır.
Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının
bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .
Diğer taraftan, çalışma koşullarının
olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin
özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve
tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî
yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların
mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun
daha iyi anlaşılması bakımından, maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine
karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 36 ncı maddeyi
oylarınıza sunup karar yetersayısını arayacağım.
36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati:16.42
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 36 ncı maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Maddeyi yeniden oylarınıza sunup karar
yetersayısını arayacağım.
36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
38 inci maddeyi 37 nci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 37.- 2802 sayılı Kanunun 115 inci
maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Zorunlu hâllerde görevlendirme
Madde 115.- Herhangi bir nedenle görevine
gelemeyen hâkimin yerine, bu hâkim görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, o yerdeki hâkimler
arasından, adalet komisyonu başkanınca; adlî yargı çevresinde herhangi bir
nedenle görevine gelemeyen Cumhuriyet savcısının yerine bu Cumhuriyet savcısı
görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme
yapılıncaya kadar, yargı çevresindeki Cumhuriyet savcıları arasından, ağır ceza
Cumhuriyet başsavcısı tarafından görevlendirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı
tasarının ilk şekline göre, ilk metnine göre 38, yeni şekline göre 37 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, tasarının bu
maddesi, 2802 sayılı Yasanın 119 uncu maddesinde yeni bir düzenleme ve
değişiklik getiriyor. Ben bu maddeyle ilgili değerlendirmemi yapmadan evvel,
yine, bağlantılı olarak bir konuya, tekrar, temas etmek gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki yargı
yapılanmasında en azından yirmi yıllık, yirmibeş yıllık bir yapılanmayı
etkileyecek, büyük ölçüde etkileyecek bir tasarı üzerinde tartışıyoruz, bir
tasarı üzerinde değerlendirme yapıyoruz. Şu anda 8 000 civarında hâkim ve
savcının görev yaptığını biliyoruz. Bu tasarıyla, bu mevcut kadronun yarısı
kadar hâkim ve savcı alınmasının yolunu açmış oluyoruz. Bu, Türkiye'nin bir
ihtiyacı, adlî yapının, idarî yapının zorunlu bir ihtiyacı. Bunu konuşurken,
bunu tartışırken, önemli gördüğümüz konuları, tekrar tekrar ve önemle ifade
edeceğiz, anlatacağız.
Bakın, Sayın Bakanın, mülakatla ilgili
soruma cevap vermekten kaçınmasındaki önemli bir konuyu, hassasiyeti, tekrar,
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, mülakat kurulunun
oluşumu ve işleyişindeki yanlışlıkları anlatıyoruz. Biz, sorumuzda ve şu anda
yapacağımız konuşmada, Danıştay kararının ve muhtemel Anayasa Mahkemesi
kararının herhangi bir şekilde…
Sayın Başkanım, çok konuşma oluyor, ben
meramımı anlatmakta zorlandığımı hissediyorum. Lütfen, Genel Kurulu uyarır
mısınız…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi
sükûnetle dinleyelim.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ısrarla anlatmaya devam edeceğiz.
Bu tasarının özü ve esası, mülakat
kurulunun oluşumu ve işleyişinde düğümleniyor. Bu kurulun oluşumunu, bu kurulun
işleyişini neden düzenli ve objektif hale getirmekten kaçınıyoruz?.. Ben
sorduğum soruda idarî dava dairelerinin kararını tartışmıyorum, Anayasa
Mahkemesinin muhtemel kararını tartışmıyorum. Bakın, 20 Haziran tarihinde
Adalet Bakanlığına soru önergesi vermişim. Bu soru önergesini iki gün evvel
tekrarladım, biraz evvel tekrar sordum. Ne diyoruz; 17 Ekim tarihinde ve 24
Ekim tarihinde yapılan idarî yargı ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavında
başarılı olanlar, mülakat sonucunda başarılı olanlar, yazılıda kaçıncı sırayı
almıştır diyorum. Bunun yargı yetkisinin kullanılmasıyla ne ilgisi olabilir?!
Bunun Anayasanın 138 inci maddesiyle ne ilgisi olabilir?! Ben bir idarî işlemin
sonucunu soruyorum Sayın Bakanım, bir idarî işlemin sonucunu soruyorum ve tam
yerinde soruyorum, zamanında soruyorum. Siz, bu soruya cevap vermekten
kaçınıyorsanız ısrarla kaçınıyorsanız, bakın, üç gündür, iki gündür
anlattıklarımızın ne kadar doğru olduğunu, ne kadar, aslında, gerçeğe uygun
olduğunu da bir anlamda itiraf ediyorsunuz demektir. Bunun başka bir anlamı,
başka bir açıklaması olamaz değerli arkadaşlarım.
İdarî işlemin sonucunu soruyorum. Bunu
sormaktan daha doğal ne olabilir... Bakanlık olarak tesis ettiğiniz idarî
işlemin sonucunu soruyorum; tasarıdaki ilgisi sebebiyle, bağlantısı sebebiyle
soruyorum. Bir idarî işlemin sonucu, Anayasanın 138 inci maddesi kapsamında
yargı yetkisinin kullanılması anlamına gelmez, yargı yetkisinin kullanılmasıyla
uzaktan yakından ilgisi yoktur. Siz bu soruya cevap vermekten kaçınıyorsanız,
bu, bizim iki gündür, üç gündür yaptığımız eleştirilerin haklı olduğunu
gösterir Sayın Bakanım. Bunun başka bir anlamı yok, başka bir açıklaması yok,
başka bir sonucu yok. O zaman, getirdiğiniz bu tasarının da inandırıcı bir
yönünün olmadığı, tutarlı bir yönünün olmadığı, bir anlamda sizin tarafınızdan
itiraf ediliyor demektir; bunun başka bir yorumu ve sonucu olamaz değerli
arkadaşlarım.
Bakın, eğriye eğri, doğruya doğru;
yanlışları anlatacağız, doğruları da anlatacağız. Nedir o doğrular, bu tasarıda
doğrular nedir; onları da anlatacağız.
Bu tasarının ilgili maddesiyle ne
getiriliyor; üst merciler tarafından verilecek sicillere ilişkin olarak
birtakım yeni düzenlemeler getiriliyor. Bu, doğru bir düzenleme, yerinde olan
bir düzenleme, hakkaniyete uygun olan bir düzenleme. Bu noktada hükümeti
kutluyoruz. Tasarının bu noktasında, bu maddesinde hükümeti bu yönüyle
kutluyoruz; çünkü, bu getirilen düzenleme, aynı zamanda Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin tavsiye kararındaki eleştirilere de uygun olduğu içindir ki, bu
noktada hükümet, herhangi bir komplekse girmeden, herhangi bir çekinceye
girmeden düzenleme yaptığı içindir ki, hükümeti kutluyoruz.
Nedir bu düzenleme; bakın, hüküm verme
süreci içerisinde hâkimler bağımsız olmalı ve her türlü çevreden, her türlü
nedenle doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden,
baskılardan, teşviklerden, uygunsuz etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde
hareket edebilmelidir. Hâkimler, davalarının esası hakkında, yargı dışında hiç
kimseye rapor vermek zorunda bırakılmamalıdır. 2802 sayılı Yasanın 23 üncü
maddesinde yapılan bir düzenleme. Aslında, tabiî, sicillerle ilgili olan bu
düzenlemenin olumlu olduğunu ifade ettim; ama, bunu, yasanın tümüne yaymak
gerekiyor, yasanın bütününe yaymak gerekiyor. Yani "her türlü nedenle
doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden uzak tutma"
kavramını, işte, mülakat kuruluna da yansıtmak gerekiyor Sayın Bakanım. Buraya
yansıtmadığınız zaman, burada, yapısal değişim anlamında, hukuk devleti
anlamında hiçbir düzenlemeden söz etmeye hakkınız olamaz. Kamuoyunu ısrarla
yanıltmaya devam ediyoruz, bunun başka bir anlamı, başka bir izahı olamaz.
Bu anlattığım düzenleme, yani, Bakanlar
Komitesi tavsiye kararında sözü edilen düzenleme, aslında, Anayasada
düzenlemesi yapılan bağımsızlık ilkesinin de bir gereği ve sonucu. Yine, bu
düzenleme, 5235 sayılı bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve
yetkileriyle ilgili düzenlemeyle de bağlantılı.
Değerli arkadaşlarım, yine, bağlantılı
olması sebebiyle, yeri gelmişken, uygulamadaki birtakım tereddütleri,
uygulamadaki birtakım sıkıntıları, yine Genel Kurulun bilgilerine sunmak
istiyorum.
Bakın, bölge adliye mahkemelerinin iki yıl
içerisinde kurulması olayı söz konusu. İlgili çalışmaların hangi aşamada olduğu
konusunda kamuoyu bu noktada net bir bilgiye sahip değil; ancak, şunu çok iyi
biliyoruz, bu mahkemelerin kendi illerinde kurulması konusunda iller arasında
bir yarışın olduğunu çok iyi biliyoruz. Birkısım iller coğrafî konumlarını,
birkısım iller de binalarının hazır olduğunu ileri sürerek bu mahkemeleri kendi
bölgelerine çekebilmek için yoğun bir yarış içindedirler. Tabiî, hep objektif
ölçü diyoruz, teknik ölçü diyoruz; işte o ölçünün burada da yansıması
gerekiyor, burada da kamuoyunu tatmin edecek bir açıklamanın, bir değerlendirmenin
bir an evvel yapılması gerekiyor ki, bu şekildeki arayışların önü kesilebilsin.
Değerli arkadaşlarım, demokratik olma
iddiasındaki bir ülkede, bir hukuk devletinde, bağımsız yargı, ülkenin ve
toplumun güvencesidir. Bir insanlık onuru olan hak aramanın en son ve en etkili
yeri yargıdır. Ünlü bir düşünürün ifade ettiği gibi, bağımsız bir mahkemenin
varlığı ve orada adaletin mutlaka gerçekleşeceği inancı, kişiye en büyük güven
duygusunu verir. Birey özgürlüğü ve toplumsal yarardaki en önemli güvence yargı
güvencesidir. Ancak, üzülerek hep ifade ediyoruz, kaygıyla hep ifade ediyoruz,
günümüzde bu güven duygusunun azalması, zaman zaman yok olması ve
sarsılmasından söz ediliyorsa, bunun asıl sorumlusu, sınırlı imkânlara rağmen
sınırsız bir özveriyle görev yapan yargıç ve savcılarımız değildir. Bunun
öncelikle sorumlusu bizleriz; yasama organıyız, yürütme organıyız. Niye; adalet
hizmetini yıllardır tüketici bir hizmet sektörü olarak görmüşüz, adalet
hizmetlerine yıllardır gerekli yatırımı yapmamışız. Bu, sadece 58 inci ve 59
uncu hükümetle sınırlı olan bir uygulama değil. Adaletin güçlü, etkin, yansız
ve bağımsız olmasından korkmuşuz. Kendi gücümüzü, kendi yetkimizi, yargı
organlarına, hukuk denetimi kavramı içinde devretmeye bir türlü yanaşmamışız.
Değerli arkadaşlarım, bakın, yargı
içindeki sorunlar, ancak adalet hizmetlerine yatırımın hızlandırılması, kadro
açıklarının kapatılması, yeni kadroların açılması, her kademede yargıya en son
teknolojinin sokulması, işlevi olan ve çağdaş mimariye sahip adliye hizmet
binalarının yapılması… Hemen, burada, bu noktada şunu ifade ediyorum: Adliye
binalarının ihtiyaca uygun bir şekilde yapılması ve hizmete sokulması konusunda
Bakanlığın ciddî bir çalışma içinde olduğunu, disiplinli bir çalışma içinde
olduğunu kıvançla ifade ediyorum, sevinçle ifade ediyorum ve bu çalışmaların
daha da yoğunlaşmasını talep ediyorum ve bekliyorum; ama, bunların yanında,
temel olay, hep ifade ediyoruz, yargı bağımsızlığı dahil, yapısal değişimin bir
an evvel gerçekleştirilmesiyle başlar. Şayet, hukuk devletini bir yaşam biçimi
olarak görüp kabul ediyorsak, bağımsız yargı ve yargıç teminatının hukuk
devleti olmanın vazgeçilmez şartı olduğunu hiçbir zaman gözden çıkarmamamız
gerekiyor ve işin özü, esası, bunları söylemde bırakmamak gerekiyor. Bunları
iktidar da söylüyor, biz de söylüyoruz. Önemli olan, iktidarın bu söylemini
hayata geçirmesidir. Bu olayın esası ve özü budur.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu hayata
geçirmenin yolu nereden başlıyor; bir kere, yargıcın millet ve toplum adına
karar veren bir statüye sahip olduğunu, bu sebeple de hiçbir kamu görevlisinde
olmayan bir sorumluluk taşıdığını kabul etmemiz gerekiyor, bunu anlamamız
gerekiyor. Yargıcı sıradan bir meslek memuru olarak, herhangi bir devlet memuru
olarak görmediğimizi, bürokrasinin tüm kademelerine, askerî kademe dahil olmak
üzere, Maliye bürokrasisi dahil olmak üzere, anlatmamız gerekiyor. Ne yapıyoruz
biz; askerî kademeye bunu anlatmadığımız gibi, bakıyoruz, Maliye bürokrasisinin
tavrı karşısında da hemen geri adım atıyoruz. Maliye bürokrasisinin o tavrı
karşısındadır ki, 2802 sayılı Yasadaki açık düzenlemeye ve Anayasanın 159 uncu
maddesindeki açık düzenlemeye rağmen, hâkimlerin özlük haklarını, tayin ve
terfilerini -özellikle özlük haklarını kastediyorum tabiî- bu noktada özel bir
yasal düzenleme yapmak yerine, onları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu içinde
gören bir anlayışı ısrarla korumaya devam ediyoruz; bu, çünkü, yürütme organı
olarak, siyasî iktidar olarak bizim işimize geliyor. Böylece, yargıyı, yargıcı,
en hassas noktada, özlük hakları noktasında kontrol altına alıyoruz, denetim
altına alıyoruz, ondan sonra da yargı bağımsızlığından vesaireden söz ediyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bir konuşmacı
arkadaşımın ifadelerinden aynen aktaracağım: "Hâkim ve savcılar, belki de
yaptıkları iş gereği pek fazla toplumsal tepki vermezler. Diğer mesleklerdeki
gibi örgütleri aracılığıyla yoğun kampanyalar yapmazlar; ama, artık, hâkim ve
savcılar da seslerini yükseltmeye başlıyorlarsa, artık, bu noktada, birtakım
arayışlar içine giriyorlarsa, o zaman, durup düşünmemiz, değerlendirmemiz
gerekiyor." İşin ciddiyetini, işin vahametini, gelinen bu noktada,
sağduyulu bir şekilde, sorumluluk duygusuyla bunu değerlendirmemiz ve çözüm
arayışına girmemiz gerekiyor. Günlük, yüzeysel sunuşlarla, konjonktürü
kullanarak, bir taraftan da kadrolaşmayı kurumsal hale getirmenin arayışlarına
girdiğimiz zaman, yargının sorunlarına çözüm bulma iddianız havada kalır,
inandırıcı olmaz değerli arkadaşlarım.
Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi 38 inci madde olarak
olarak okutuyorum:
MADDE 38.- 2802 sayılı Kanunun 119 uncu
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 119.- Hâkim ve savcıların
meslek içi eğitimlerinin usül ve esasları, Türkiye Adalet Akademisi ve Adalet
Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.
Sayın Ayvazoğlu, buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve bunun devamında bazı kanunlarda yapılması
düşünülen ve bu şekilde Yüce Meclisin huzuruna getirilen yasa tasarısındaki
değişikliklere ilişkin olmak üzere, 38 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, öncelikle,
teknik olarak verebileceğimiz bilgiler, tabiî ki, bu maddeye kadar bütün
konuşmacı arkadaşlarımız, belirli genel değerlendirmeler ve maddeler üzerindeki
değerlendirmeler, yine Hâkimler ve Savcılar Kanununun bu maddelerle bağlantılı
olan maddelerine ilişkin olmak üzere görüşlerini sundular.
Şimdi, şu anda görüşülmekte olan 38 inci
madde, Adalet Komisyonu tarafından 39 uncu madde olarak kaleme alındı; ancak,
daha önceki hükümet tasarısında ise, yine 38 inci madde olarak yerini almış
idi. Şimdi, 38 inci maddenin gerekçesine baktığımızda "Türkiye Adalet
Akademisinin görevleri arasında, hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimini
yaptırmak da yer aldığından, maddeyle, 2802 sayılı Kanunun meslekiçi eğitimle
ilgili 119 uncu maddesi hükmü yeniden düzenlenmiştir" diyor. Şimdi, bu
gerekçe maddede gerçekten yerini almış mıdır, ona bir baktığımızda, tamamen
değiştirilmediğini görüyoruz. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 119
uncu maddesinde "hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimlerinin usul ve
esasları, Türkiye Adalet Akademisi" şeklindeki ibare buraya eklenmiş oldu.
Daha önce, zaten, "Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle
belirlenir" hükmü var idi. Hepimizin bildiği gibi, Yüce Meclisin çıkarmış olduğu
Türkiye Adalet Akademisinin kuruluşuna ilişkin kanunun yürürlüğe girmiş olması
nedeniyle, böyle bir hükme ihtiyaç duyuldu ve bu maddenin değiştirilmesi de bu
nedene bağlı tutuldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada,
öncelikle, hâkim ve savcılık mesleğine başlangıcın, hâkim ve savcılık
mesleğinin kurum olarak temelinin nerelerden geldiğini öyle veya böyle Yüce
Meclisin huzurundaki konuşmalardan olsun, elimizdeki metinlerden olsun çoğumuz
bilmekteyiz. Bu işe de hemen hemen bütün memuriyette olduğu gibi, adaylıktan
başlayan bir süreçle hâkimlik ve savcılık mesleğine başlanıyor.
Şimdi, hâkimlik ve savcılık mesleğinin
adaylığı ise, iki seçenekle oluşabiliyor; birincisi, hukuk fakültelerinden
mezun olan hukuk öğrencilerinin Adalet Bakanlığı tarafından açılan sınavla
adaylığa atanması, kabulü şeklinde oluyor; bir diğeri de, yine, bu kanunla ve
daha önceki kanunda yer alan 39 uncu maddeye ait olmak üzere, beş yıl avukatlık
yapmış olanların hâkimlik ve savcılığa atanmasına ilişkin hüküm kaldırılıyor.
Şimdi, üç yıl avukatlık yapan, fiilen avukatlık yapmış olan hukukçular
arasından adaylığa atama, adaylığa kabul şeklinde bir hüküm getirildi. Bu hükmü
şimdiye kadar görüşmüş olduğumuz maddelerde gördük, görüştük, burada kabul
ettik.
Şimdi, bu şekilde hâkimlik ve savcılık
mesleğinin başlangıcı oluştuğuna göre ve adaylık dediğimiz, bu başlangıçta
adaylığa kabulün şartlarının kanun hükümlerinde yer almış olmasına göre
baktığımızda, bu adaylıkla ilgili düzenlemelerin Adalet Bakanlığı bünyesinde
yapılmasının bir noktada doğal karşılandığını kabul ediyoruz; fakat, bununla
ilgili, yine, 2802 sayılı Kanunun, Hâkimler ve Savcılar Kanununun adaylık
hükmünü taşıyan 7, 8 ve 9 uncu maddelerinde, adaylıkla ilgili yöntemlerin
Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği hükmü yer
almaktadır. Yani, yazılı sınavın nasıl yapılacağı, kimlerin değerlendirmede
bulunacağı ve yazılı sınavı kazandıktan sonra da, mülakatla bu adaylığın nasıl
kabul edilmesi gerektiğine ilişkin yönetmeliğin Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacağı
hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Az önce de belirttiğim gibi, bir noktada
bunu doğal karşılıyoruz; fakat, gelelim, adaylığı geçmiş, adaylığı kabul
edilmiş, hâkimlik ve savcılık mesleğine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kararıyla kabul edilmiş hâkim ve savcılar, artık bir noktada, bağımsızlığını
ispat etmeye, bağımsızlığını yargı yönünden ve yolundan, artık, ben, bu
kuruluşun mensubuyum diyebilmeyi… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeleri
olarak, mensupları olarak kabul edilmiş hâkim ve savcılar hakkındaki
uygulamaların, meslekiçi eğitim ve uygulamalarının artık Adalet Bakanlığı
bünyesinden çıkarılıp, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
çıkarılacak olan ve kaleme alınacak olan ilke kararlarıyla belirlenmesi
gerekir. Yani, elbette, burada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yönetmelik çıkaramayacağı noktasından hareketle ilke kararını özellikle burada
kullanıyorum; çünkü, eğer, böyle bir ihtiyaç var ise, ki, bu ihtiyacın olduğu
şu anda ortadadır, yerine göre yapılan eleştirilerin çoğuna Adalet Bakanlığı
bünyesinde verilen cevaplarda, biz, adaylığın süresince, adaylıkların kabulü
süresince Adalet Bakanlığı olarak bunlara yetkiliyiz ve işin gereği, doğası da
böyle olması gerekir diye cevap aldık, cevap verildi.
Peki, adaylıktan sonra hâkimlik ve
savcılığa geçen hâkim ve savcıların eğitimlerinin, seminerlerinin ne şekilde
yapılacağına ilişkin yönetmeliğin tekrar Adalet Bakanlığı tarafından
çıkarılması, az önceki belirttiğimiz ilkelere, bağımsız yargı düşüncelerine ve
amacına uygun mudur denildiğinde, buraya aynı şekilde cevap verebilmenin
zorluğuyla karşı karşıyayız. Buna aynı şekilde cevap veremeyiz, verilmemesi
gerekir.
Mademki adaylık bitmiş hâkim ve savcı
olmuştur, artık, hâkim ve savcılar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
mensupları olarak, bağımsız yargının mensupları olarak, o hizmetin de gereğini,
onların alacakları kararlar doğrultusunda, bu Yüksek Kurulun çıkaracağı ilke
kararları doğrultusunda yapmaları gerekir diye ifade etmek istiyorum.
Çünkü, gerçekten, şu ana kadarki
konuşmalara bir baktığımızda, genel olarak, belirli bir iki nokta ortaya
çıkıyor değerli arkadaşlarım. Eğer, bu kadar konuşma, ki, gerçekten önemli
olduğu için, yani, Anayasada yer alan üç temel prensipten yargı hakkındaki
kanun değişikliklerinin Yüce Mecliste konuşulmasının gerçekten doğru bir yöntem
olduğu ve burada verdiğimiz sürenin, harcadığımız zamanın mantıklı olduğu, işin
gereğinin böyle olması gerektiği için bu konuşmaların yapıldığını kabul
ettiğimiz noktada, işte, bu doğruya varmak istiyoruz. Onun için de, aklın yolu
bir diyorsak, kabul etmemiz gereken belirli noktalar ortaya çıkmıştır. Bir:
Adliyeyi, yargıyı tek ve bir bütün olarak görmek zorundayız. Bunların
içerisinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla birlikte, bütün adliye teşkilatını,
hâkim ve savcılar, adliyede çalışan bütün personel ve bunlarla ilişkin olmak
üzere, savcılıktan ayrı düşünülemeyecek olan cezaevleri ve cezaevlerinin
yönetimleri, yine, Adalet Akademisi de dahil olmak üzere, yine, adliye
bünyesinde, adliyeyle iç içe, hâkimin olmadığı bir yerde, görevinin
yapılamayacağı seçim hükümlerine ilişkin seçim personelinin de aynı şekilde bir
bütün olarak görülmesi gerektiği gerçeğini, şu konuşmalar sırasında dahi ortaya
çıkardık. O zaman, bu sorunları tek bir bütün olarak ele almak zorundayız.
Elbette, görüştüğümüz ve tahminen 54 veya
55 maddeden oluşan bu değişiklik tasarısıyla bu sorunların aşılamayacağını da
gördük. Az önce bir önerge verildi. Hâkimler ve savcıların aylık ve
ödeneklerinin artırılmasına ilişkin bu önerge, maalesef -elbette, İçtüzük
hükümleri gereğince, Adalet Komisyonunun salt çoğunluğunun bulunmamış olması
nedeniyle- işlem görmedi, işlemden kaldırıldı; ama, biz istiyoruz ki, diliyoruz
ve bekliyoruz ki, bu tür çalışmaların, yargı etrafında, bütün olarak, elbette,
siyasî iktidarın mensubu bulunan Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanacak
esaslı bir çalışmayla ele alınması ve bütün savcı ve hâkimler dahil olmak
üzere, adliye personelinin sorunlarının çözülmesi gerektiği noktasını hep
birlikte kabul etmek zorundayız. Ama, bugün, bu maddelerin, bu tasarının
kabulünde, bu sorunların tamamen çözülemeyeceğini de kabul ediyoruz, kabul
etmek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, elbette, bu
"hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimlerine ilişkin usul ve esasları,
Türkiye Adalet Akademisi ve Adalet Bakanlığınca birlikte hazırlanacak
yönetmelikle belirlenir" hükmüne, bu noktadan, eleştirisel olarak bakmak
zorunda olduğumuzu belirtmek istiyorum; çünkü, biz, hâkim ve savcılarımızı
yetiştirmişiz, yetişmişler, adaylığı geçmişler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun, artık, bütün görevleri ve sorumlulukları onların denetiminde ele
alınacak bir duruma gelmiş; ama, burada, meslekiçi eğitimlerinde Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun hiçbir etkisi ve katkısı olmaksızın böyle bir eğitim
vermek istiyoruz. Sayın Bakanıma, değerli bürokrat arkadaşlarımıza, Sayın
Komisyon Başkanımıza da bunu ifade etmek istiyorum. Gerçekten, Sayın Bakanım,
bu bir eksikliktir. Bu eksikliğin giderilmesi, bu meslekiçi eğitimlerin daha
verimli, rantabl hale gelebilmesi için, hâkim ve savcılarımızın meslekî
bilgilerinin daha da etkinleştirilebilmesi için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun, mutlaka, bu meslekiçi eğitimlerinin içerisine alınması gerekir;
temsilci şeklinde alınması gerekir veyahut da alınacak olan ilke kararlarının
da, Adalet Bakanlığımız ve Adalet Akademisi görevlileri tarafından
değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum ve bunu öneriyorum. Tabiî ki, Sayın
Adalet Bakanımız veya değerli bürokrat arkadaşlarımız aracılığıyla şu şekilde
bilgi verilebilir: Zaten, bu meslekiçi eğitimler, hâkim ve savcıların meslekiçi
eğitimleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bilgileri dahilinde,
verecekleri ilke kararları doğrultusunda da faydalanmak suretiyle yapılıyor
denilebilir; ama, işte, eğer böyle denilecek ise, 2802 sayılı Kanunun
değiştirilmek istenen 119 uncu maddesine, değiştirilmesi gereken ve düşünülen
bu maddesine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da, mutlaka, ibare olarak
geçmesi ve buraya müdahaleci olarak kabul edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, Sayın
Başkan; görüşmekte olduğumuz 119 uncu maddeyi eksikliklerini önermek suretiyle
gidermek, istediğimiz şekilde düzeltilmesi suretiyle kabul etmek istediğimizi,
kabul edeceğimizi bildiriyor, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür Ederim Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerinde, soru-cevap işlemi talebi
vardır.
Sayın Atilla Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, ben yine aynı konuya
dönüyorum; çünkü, doğru ve hukuka uygun olmayan bir şekilde cevap veriliyor, o
sebeple bu konuyu tekrar sormak gereğini duyuyorum.
Sayın Bakanım, Danıştayın kararıyla ilgili
bir yorum getirmiyorum, Anayasa Mahkemesinin muhtemel kararıyla ilgili bir
yorum getirmiyorum; sadece ve sadece, 17 Ekim 2004 ve 24 Ekim 2004 tarihlerinde
yapılmış olan ve Bakanlığınız tarafından tesis edilen bir idarî işlemin
sonucunu soruyorum. Orada şunu soruyorum; gayet açık bir şekilde, davayla
uzaktan yakından ilgisi yok; burada mülakat esaslarını tartışıyoruz, mülakatın
yararlı mı zararlı mı, doğru mu yanlış mı olduğunu tartışıyoruz. Bu kapsamda
da, Bakanlığınızın uygulamasını tartışmak ihtiyacını duyuyoruz. Bunu soruyorum,
Bakanlığın idarî işleminin sonucunu soruyorum Sayın Bakanım. Bunun, yargı
yetkisinin kullanılmasıyla nasıl bir ilgisi olabilir ?
Tekrar soruyorum, diyorum ki: 17 Ekim ve
24 Ekim 2004 tarihlerinde yapılan idarî ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavına
kaç kişi katıldı? Kaç kişi alındı? Mülakat sonucunda başarılı sayılanlar,
yazılı sınavda hangi sıraları almışlardı diyorum? Bu sorumu tekrarlıyorum.
Bu sorunun, tekrar ifade ediyorum,
Anayasanın 138 inci maddesiyle uzaktan yakından bir ilgisi olamaz. Böyle bir
yaklaşım içerisine girdiğimiz takdirde, bu tasarıyı burada tartışmamız da, bu
tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesi de bu anlamda,
sizin sunuşunuza göre, bu da Anayasaya aykırı gibi bir sonuç çıkar ki, böyle
bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
iradesini kullanıyor, o irade kapsamında da ben bakanlığın uygulamasını
sorgulamak gereğini duyuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli Başkanım, sizin daha önceki
soru-cevap işleminde de uyardığınız gibi, soru-cevabın mutlaka görüşülen madde
metniyle, maddelerle ilgili olması gerektiği açık; ancak, iki günden beri
görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Meclisin de yakın bir süre sonra tatile
girecek olması nedeniyle, büyük bir özveriyle ve süratle görüşülmeye
çalışılıyor; ama, ne yazık ki, Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız,
konuşma haklarını sonuna kadar kullanmak suretiyle, Meclisi çalıştırmamaya
çalışıyorlar. (CHP sıralarından gürültüler)
İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan,
soru mu soruyor, cevap mı veriyor?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen soru mu
soruyorsun şimdi?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sorulan
soruların mutlaka maddeyle ilgisi olması lazım. Şu andaki çalışma anı, Adalet
Bakanlığının uygulamalarının tartışıldığı bir an değildir.
Değerli Milletvekili Atilla Beyin
"burada Bakanlığınızın uygulamalarını tartışıyoruz" şeklindeki
düşüncesi kesinlikle yerinde değildir. Ben, değerli arkadaşlarımızdan, Meclisin
çalışmalarını engellemeye yönelik faaliyetlerinden vazgeçmelerini özellikle
istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne güzel soru
sordun!.. Tebrik ediyorum!.. Bravo!..
BAŞKAN - Sayın Bakanım…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
aslında, bu sınavlarla ilgili olarak, şu an ismini hatırlayamıyorum, bazı
değerli milletvekili arkadaşlarımız, bizden yazılı soru önergesiyle cevap
istediler; biz, onları verdik.
Eğer, Sayın Kart, şu ana kadar -çünkü bu
ilk defa sorulmuyor bu maddeyle ilgili olarak. Maddeyle bağlantısı bir tarafa,
kendilerine, milletvekillerine saygımdan dolayı tekraren ifade ediyorum-
verdiğim cevaplar kâfi gelmiyorsa kendisi açısından, bunu, bir soru önergesi
olarak tevcih eder, ben de, yine, kendisine cevap vermeye devam ederim; çünkü,
ben, bir şeyi vermekten, bilgi aktarmaktan, bilgi sunmaktan kaçındığımdan
dolayı değil.
Çok net ve açık olarak söylüyorum:
Türkiye'de, bu imtihanlar, 1972'den beri, Cumhuriyet Halk Partisinin de
müteaddit defalar iktidar olduğu dönemlerde hangi usulle, hangi esaslarla ve
hangi kişilerin katılımıyla yapılıyorsa, o usule göre, o esaslara göre
yapılıyor.
Şimdi, bu tartışmayı devam ettirseniz, o
zaman şöyle bir sonuca da çıkarız: Filanca iktidar döneminde alınan hâkim ve
savcılar şu görüşte, filanca iktidar döneminde alınanlar bu görüşte gibi, hiç
arzu etmediğimiz, hiçbirinizin arzu etmediği tarzda, yargıyı, bir siyasal
çekişmenin içerisine sokmuş oluruz.
İkincisi, bizim yaptığımız iş, idarî bir
işlemdir. Yapılan işlemle ilgili herhangi bir durum varsa, hukuka aykırılık
varsa, zaten yargı yolu da açıktır. Dolayısıyla, bizim yaptığımız işlemlerde
gocunacağımız, çekineceğimiz, haksızlık, hukuksuzluk yapacağımız herhangi bir
durum söz konusu değildir. İki buçuk yıllık görev sürem içerisinde neyi, nasıl
yaptığımı da en evvel sizler, komisyondaki üye arkadaşlarımız ve herkes de bilmektedir.
ATİLLA KART (Konya) - Sorumun cevabı bu
değil.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu
soruya bu şekilde cevap veriyorum; ama, bu sizleri tatmin etmiyorsa, bugün,
yarın, başka zaman, ne zaman istiyorsanız, yazılı, sözlü, gündemiçi, gündemdışı
bu konuyu gündeme getirirsiniz; ama, bakınız, işi bu noktaya getirdiğimiz
takdirde -doğru, haklı olarak, siz bir bilgi edinmek istiyor olabilirsiniz;
ama- farkında olmadan da bu kanunun uygulandığı günden bugüne kadar görev yapan
hâkim ve savcıları zan altında bırakmış olursunuz; şunun hâkimi, bu iktidarın
hâkimi, bu savcının hâkimi gibi bir noktaya getirmiş oluruz.
ATİLLA KART (Konya) - Hayır Sayın Bakan,
ilgisi yok.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Yargı, hepimizin, hepinizin bildiği ve inandığı gibi, görevini layıkı veçhile
yapmaya çalışmaktadır. Bizim yaptığımız işlemlerde bir hukuka aykırılık varsa,
onu da zaten denetleme imkânı vardır, denetlemektedir.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi 39 uncu madde olarak
okutuyorum:
MADDE 39.- 2802 sayılı Kanunun 3 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentleri ile
(b) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinde, 89 uncu maddesinin birinci
fıkrasında geçen "Adalet Bakanlığı merkez kuruluşunda" ibareleri
"Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında"; 34 üncü
maddesinin birinci, 93 üncü maddesinin ikinci fıkralarında ve 98 inci maddesinde
geçen "Adalet Bakanlığı merkez kuruluşundaki" ibareleri "Adalet
Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki"; 34 üncü maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkraları ile 38 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen
"Bakanlık merkez kuruluşundaki" ibareleri "Adalet Bakanlığı
merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki"; 88 inci maddesinde geçen
"ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri" ibaresi "ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri"; 94 üncü maddesinin başlığında
geçen "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali" ibaresi "Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri"; birinci fıkrasında geçen
"Ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde" ibaresi "Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde"; 89 uncu maddesinin üçüncü
fıkrasında geçen "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu" ibaresi "Ceza
Muhakemesi Kanunu" şeklinde değiştirilmiştir
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 951 sıra sayılı kanun tasarısının eski 40,
yeni 39 uncu maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin de bildiği üzere, ülkemizdeki
rejimin tam adı "parlamenter demokratik rejim"dir. Parlamenter
demokrasilerde rejimin üç temel ayağı vardır. Bu ayaklardan birisi yasama, bir
diğeri yürütme, bir diğeri de yargıdır ve bu üç kuvvet de, kaynağını, gücünü
Anayasadan alır.
Ancak, Türkiye'de, son yıllarda, özellikle
de Kasım 2002'den sonra bu kuvvetler ayrılığı prensibinin çok iyi işlemediğini
düşünüyorum ve düşünüyoruz. Yasama organı, yürütme organı tarafından by-pass
edilme noktasına gelmiştir. Aynı şekilde, yargı da -bu yeni değil, 12 Eylül
1980'den beri böyle- yine, yürütme organı tarafından baskı altına alınmaya
kalkışılan bir süreçte yol almaktadır.
Hepimiz takdir ederiz ki, yargı, şüphesiz
olarak, bağımsızdır, bağımsız kalabilmelidir.
Bakın, Anayasamızın 138 inci maddesi,
mahkemelerin bağımsızlığını; 139 uncu maddesi, hâkimlik ve savcılık teminatını;
140 ıncı maddesi de, hâkim ve savcıların görevlerini nasıl ifa edeceklerini çok
açık biçimde ortaya koymuştur. Bu çerçevede, 138 inci madde der ki:
"Hiçbir organ, makam, merci veya
kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme
yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
Anayasa ne için diyor bunları; yürütme
için diyor.
Değerli arkadaşlar, böyle baktığımızda,
yine, hâkimlik ve savcılık teminatı yönünden "Hâkimler ve savcılar
azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye
ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık,
ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz" diyor Anayasa.
Anayasa böyle diyor; ama, pratikte
uygulama böyle yürümüyor. Bu, döneminizle ilgili bir durum da değildir. 12
Eylül 1980 gerici askerî darbesinden sonra, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek
Savcılar Kurulu kaldırıldı, yerine, şimdiki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
oluşturuldu; şimdi, burada, Sayın Bakan, Sayın Müsteşar, Yargıtaydan 3,
Danıştaydan 2, 4'ü de yedek, itirazlara bakan bir yapılanma var. Ancak, adliye
camiası bu kurumu demokratik görmemektedir. Adliye camiası bu kurumu şeffaf
görmemektedir. İstenmektedir ki, evet, bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
olsun. Olsun da, bunun içinde Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizin
adliyelerinden temsilciler olsun. Olsun da, bunun içinde taşra teşkilatından,
adliyemizin taşradaki ünitelerinden de temsilciler olsun. Ve olsun ki, bunun
içinde Barolar Birliğinden de temsilci olsun. Ve olsun ki, bu 7 kişilik dar bir
kadro değil de, 30 kişilik, 40 kişilik bir ciddî yüksek kurul olsun. Bu Kurul,
siyasî iradenin baskısından, tahakkümünden bağımsız olarak, hür ve bağımsız
olarak çalışabilsin. 7 kişilik bir kurul var. Başında Sayın Bakan var. Sayın
Müsteşar Kurulun içinde ve bu kurulun biz tam bağımsızlığından söz etmiyoruz
zaten, siz de etmiyorsunuz. Türkiye'nin bütün hâkimleri ve savcıları da bu
Kurulun bağımsızlığından söz etmiyor, edemiyor.
Bakın, İl Özel İdaresi Kanununu geçirdik
buradan. Güzel bir şey yaptık. Tartışılır-tartışılmaz, beğenilir-beğenilmez.
Vatandaşların seçtiği il genel meclisi üyelerinin başında devletin valisi
başkandı. Ne yaptık; devletin valisini il genel meclisinin başkanlığından
aldık. Kendi aralarından, seçimle, demokratik yollardan bir il genel meclisi
başkanı seçiyor iller. Bu, yargı gibi, üç temel kuvvetin birisini ilgilendiren
çok önemli bir kurulsa -ki, öyle- niye bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
da böyle bir uygulama yapmıyoruz. Yani, biz yürütmeyi reddetmiyoruz. Yürütme,
demokrasinin olmazsa olmazıdır; yürütme de, milletimizin iradesinin bir
teveccühü olarak şekillenen bir durumdur; ama, yürütmenin bir siyasî penceresi
vardır. Sayın Bakanı kişisel olarak hepimiz seviyoruz; çok derli toplu, düzgün
buluyoruz, nitelikli buluyoruz; ama, bu, Sayın Bakanın olaylara bir pencereden
bakmayacağı anlamına gelmez. Bu sebeple, bu, yürütmenin işi değildir. Bunu Yüce
Meclise söylüyorum. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili olarak bu
Parlamentonun acilen bir düzenlemeye gitmesi lazım. Personel Genel Müdürlüğü
-yanlış bilmiyorsam- Kurulun gündemini hazırlıyor, Personel Genel Müdürlüğü
kurumun sekreteryasını yürütüyor. Bunları, yargı bağımsızlığı bakımından çok
doğru bulmuyoruz. Nitekim, her iktidar geldiği zaman genel müdürünü,
müsteşarını, müsteşar yardımcısını, genel müdür yardımcısını, daire başkanını,
şube müdürünü değiştiriyor. Siz, işi biraz da ileri getirdiniz, bilgisayar
memurlarını da değiştiriyorsunuz. Böyle bir durumda yargının bağımsızlığından
söz etmemiz, hele Kurulun bağımsızlığından söz etmemiz düşünülemez.
Teftiş, her kurumun olmazsa olmazıdır.
Teftiş kurulu da eskiden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlıyken, şimdi,
o da Bakanlığa bağlı. Anayasa da diyor ki: "Yargıyı hiçbir güç
etkileyemez, tavsiyede, telkinde bulunamaz." Bu da bir çarpıklık.
Değerli milletvekilleri, şunu
söylemiyorum; efendim, yargı bağımsızdır, kimse ona karışmasın, keyfe keder iş
yapsın, hâkim, isterse 2'de gitsin, isterse 5'te gitsin adliyeye demiyorum.
Elbette ki, adalet sistemi başıboş bırakılamaz; adalet sisteminin başıboş bırakılması
elbette düşünülemez; ama, adalet sisteminin, yargının, siyasî iradenin
tahakkümünde olması asla ve asla kabul edilemez. Birisi düşünülemez, birisi
kabul edilemez.
Bir söz vardır: "Etkilenen adalet,
adalet değildir." Yine bir söz vardır: "Bir yerde adliyenin olması,
orada adaletin olduğu anlamına gelmez." Hâkim ve savcılarımızın, siyasî
iktidara şirin görünmek vaziyetine düşürülmemeleri gereklidir. Bu Parlamento ya
da bundan sonraki Parlamento, bu konuyu, bu ülkenin çözülmesi gereken en acil konusu
olarak görmelidir.
Şimdi, biz, ben, belki sizler, hepimiz,
yüzde 100 adalet istiyoruz, yüzde 100 adalet… Bir bilezik alırsınız, bunun
yüzde 90'ı altındır, yüzde 10'u bakırdır. Bunu bu şekilde bilezik olarak
görebilirsiniz, kullanabilirsiniz; ama, isterseniz, onu ayrıştırıp yüzde 90'lık
altını şuraya, yüzde 10'luk bakırı buraya koyabilirsiniz; ancak, adaletin
içinde, bırakın yüzde 10'u, yüzde 1'lik bir başka etki, yan etki, yan faktör,
yanılgı, yanlışlık, eksiklik olursa, bunun sebepleri sosyal olur, siyasal olur,
parasal olur, psikolojik olur, toplumsal olur, her türlü olur, her nasıl olursa
olur; burada, bunun yüzde 1 bile içinde bir başka şey varsa, bunun adına adalet
denmez; yüzde 99 adalet, yüzde 1 arada başka bir şey varsa, o, artık, adalet
olmaktan çıkar.
Şimdi, Türkiye'deki bütün çalışanların
ciddî bir malî kriz içinde olduğunu biliyoruz. Elbette, hâkim ve savcılarımızın
da, bu yönüyle ciddî bir kriz içinde oldukları malum. Ancak, burada, sadece
adliye mensuplarının maaşlarında öyle bir çarpıklık var ki, bakın, şimdi
anlatacağım ben size, belki de sizin de hiç dikkatinizi şimdiye kadar çekmedi.
Mesela, 1'in 4'ündeki bir öğretmen 879 000 000 alıyor; ama, en düşük derecedeki
9'un 1'indeki bir öğretmen de 707 000 000 alıyor. Arada ne var: 170 000 000 fark
var. Bir başkomiser, üst düzey başkomiser 1 112 000 000 alıyor, yeni başlayan
bir polis 927 000 000 alıyor. Arada 100 000 000'dan az, 100-110 milyon bir fark
var. Bakın, şimdi gelin adliyeye; birinci sınıf hâkim, 2 980 000 000 alıyor,
sekizinci derecedeki hâkim de 1 451 000 000 alıyor. Arada 1,5 milyarlık fark
var. Ben, birinci sınıf hâkim çok alıyor demiyorum, az alıyor. Yani, milyon
dolarlık kararların altına imza atan hâkimin para problemi, maddî sorunu
elbette olmamalı. Aynı çerçevede, bir derslikte 75 tane çocuğa okuma-yazma
öğreten öğretmenin de maddî sorunu olmamalı. Bir toplum içerisinde hırsızla,
arsızla, namussuzla uğraşan polisin de para sorunu olmamalı; ama, arkadaşlar,
Sayın Bakan, makas çok büyük. 8 inci derecedeki hâkim ile birinci sınıf hâkim
arasındaki makas, hiçbir meslek grubunda olamayacak kadar büyük ve bu yüzdendir
ki, çok iyi yetişmiş genç hukukçular, bir banka sınav açtığı zaman, vın,
gidiyor, bankanın sınavını kazanıyor ve orada işe başlıyor; aslî mesleği olan
adalet dağıtma, adalet üretme işi yerine, bir bankanın hukukî işlerini takip
ediyor. Rakam da vermek mümkün; bir bankada, yeni mezun, iyi yetişmiş,
donanımlı bir genç hukukçu 1 750 000 000'la başlıyor. Dolayısıyla, adliyede, bu
yönüyle de bir sıkıntıyla karşı karşıya kalıyoruz. Yani, Bakanlık, hâkim,
savcının işiyle uğraşacağına, özlük haklarını düzeltmekle uğraşsa daha iyi
olacak.
Hâkim ve savcıların askerî hâkimlere
endeksli olması, Sayıştaya endeksli olması da ayrı bir dert. Bir hâkim albay,
hâkim, savcıların maaşlarıyla orantılı olarak generalden fazla maaş alıyor. O
zaman, o dengeyi, o çıtayı korumak için sivil adliyeciler hâkim, savcılara hak
ettikleri maaş verilemiyor. Bu da ayrı bir sıkıntı. Bu hâkim ve savcılarımızın
özlük haklarının, askerî hâkim ve savcıların dışında, Sayıştay denetçilerinin
dışında şekillendirilmesi lazım. Bir hâkim, Allah'ın dağına gidiyor; jiple,
besmele çeke çeke, o çamurların, buzların içinde 8-9 saatlik dağa gidiyor,
keşif yapıyor; kaç lira alıyor biliyor musunuz; 16 000 000 lira para alıyor; ama,
Ankara'da birsürü KİT yönetim kurulu üyesi, ayda bir kere toplantıya katılıyor,
o hâkimin o keşifte aldığının 10 katı, 20 katı, 50 katı para alıyor.
Avrupa Birliği süreci çerçevesinde -bana
göre o defter kapanmıştır ancak- birsürü kanun çıkardık, Türk Ceza Kanunuyla
ilgili de birsürü kanun çıkardık; ama, hâkim, savcılarımızın, adliye
personelimizin özlük sorunlarını pas geçtik. Avrupa Birliğinin kokoreçle ilgili
hassasiyeti kadar, biz, adliyecilerimize yönelik olarak hassas olmadık. Bu
yargı sisteminin sorunlarını konuşurken, işin merkezindeki, pratiğindeki
insanların sorununu çözemezseniz, buradan birlerce kanun bile çıkarsanız bu
sorunu çözememiş olursunuz.
Özetle, ben diyorum ki, hâkimlik ve
savcılık teminatı, Anayasada öngörüldüğü şekilde işletilebilmelidir. Hâkimin,
savcının ve tüm adliye personelinin özlük hakları diğer kamu görevlileriyle
beraber, eşzamanlı olarak, acilen düzeltilmelidir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, en
azından 12 Eylül 1980 öncesi duruma getirilmelidir.
Hâkimler ve savcılar da meslek örgütü
kurabilmelidir.
Adliyelerimiz dökülüyor Sayın Bakan;
Sinop'a geldiniz, ne güzel… Sinop Adliyesi, Türkiye'nin örnek adliyesidir, çok
güzel oldu. Emeği geçen, Başsavcımız dahil, Valimiz dahil, Sayın Bakan dahil,
Bakanlığın bürokratlarına, hepsine teşekkür ediyoruz. Herkese tavsiye ederim;
Sinop Merkez Adliyesi, Türkiye'nin görülmeye değer en güzel adliyelerinden
biridir; ama, bu ülkede, kapısında asma kilit olan adliyeler var. Aynı
çerçevede, fizikî kapasite olarak dökülen, ekipman, donatım olarak, tefrişat
olarak dökülen, berbat durumda olan adliyeler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Adliyeye girdiğinde hâkimin içi açılacak,
savcının içi açılacak; her şeyden önemlisi, şahit olarak, sanık olarak, zanlı
olarak, her ne olarak olursa olsun, giren vatandaşın içi açılacak. Adliyeyi,
psikolojik ağır baskı yerine, iç huzuru bulunan bir yer ortamına da
getirmeliyiz.
Sonuç ve kanaat: Adliyelerimizin fizikî
kapasitesini, fizikî durumunu, hâkimlerimizin ve savcılarımızın özlük
durumlarını iyileştirmeliyiz; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu -tekrar
ediyorum bunu çok önemsediğim için- demin anlattığım gibi olmasa da, hiç
değilse 12 Eylül öncesi hale getirmeliyiz.
Bunları belirtiyorum; ayrıca, Sinoplular,
Dikmen'e adliye beklerken, Saraydüzü Adliyesinin kapanmasından dolayı size
biraz dargındır, hatırlatıyorum.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 39
uncu maddesine, "Ceza Muhakemesi Kanunu" ibaresinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Muharrem Karslı |
Ramazan Toprak |
|
Ankara |
İstanbul |
Aksaray |
|
Öner Ergenç |
|
Bayram Özçelik |
|
Siirt |
|
Burdur |
Ek Geçici 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan "birinci sınıf hâkim ve savcılar"
ibaresi, "birinci sınıfta üç yılını doldurmuş hâkim ve savcılar",
aynı maddenin (c) bendinde yer alan "birinci sınıfa ayrılmış ve
Yargıtay-Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını kaybetmemiş diğer hâkim ve
savcılar" ibaresi, "Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını
kazanmış birinci sınıf hâkim ve savcılar"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL
(Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıyla yapılan değişikliklerin askerî
hâkim ve savcıların malî haklarında değişikliğe sebep olmaması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak
okutuyorum:
MADDE 40.- 2802 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 13.- Bu Kanunla
değiştirilen 2802 sayılı Kanunun 13, 15 ve 32 nci maddelerindeki düzenlemeler,
hâlen görevde bulunan ve henüz birinci sınıf olmamış, hâkim ve savcılar
hakkında da uygulanır. Ancak bu uygulama yapılırken, 15 inci maddenin ikinci
fıkrasından yararlanacak olanlar yönünden, Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine
seçilme hakkının yitirilmemiş olması, birinci sınıfa ayrılma tarihlerinin
geriye çekilebilmesi için ise ilgili hâkim ve savcıların ilk incelemede birinci
sınıfa ayrılmış olmaları gerekir.
Bu durumda olanlardan, birinci fıkrada
sayılan maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten önce birinci sınıfa ayrılmalarına
karar verilmiş olan hâkim ve savcılar ile meslekte fiilen on yılını dolduran ve
birinci sınıfa ayrılma incelemesine tâbi tutulacak hâkim ve savcıların bu
tarihten geçerli olmak üzere birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olma
tarihleri de 15 ve 32 nci maddelere göre düzeltilir.
Bu uygulamalar, geçmişe yönelik malî hak
doğurmaz.
BAŞKAN - Çerçeve 40 ıncı madde, geçici 13
üncü madde üzerinde AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak.
Buyurun Sayın Toprak.
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK
(Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, yargı
reformu konusunda katedilen çok önemli aşamalardan bir tanesidir ve bu madde
de, birinci sınıfa ayrılmış tüm hâkim ve savcıların özlük haklarını düzenleyen,
statülerini düzenleyen bir maddedir.
İkibuçuk yıllık AK Parti İktidarı
döneminde tespit edebildiğim birkaç kanun ismini sizlere takdim etmek
istiyorum. Yargı reformu konusunda bugüne değin çok iddialı laflar edildi;
ancak, bunun gereği hiç yerine getirilemedi. Aşırı iddialı laflar etmek yerine,
mütevazı adımlar atmak her zaman yeğlenir. Aslolan, mesafe almaktır, laf
üretmek değil, sorun çözmektir, çözüm üretmektir, yasa çıkararak bu üretime,
çözüme katkı sağlamaktır. İkibuçuk yıllık AK Parti İktidarı döneminde, yargı
reformu kapsamında çıkarılan birkaç yasadan bahsetmek istiyorum.
5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu, 5036
sayılı Çocuk Mahkemeleri Kanununda değişiklik öngören kanun, 5092 sayılı İcra
İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. Keza, Aile Mahkemeleri
Kanununda değişiklik öngörüldü. Yine, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun. Yine, evet, yargıda reform niteliğinde
bir kanun; yetmiş seksen yıllık 765 sayılı Türk Ceza Kanunu. Yirmi otuz yıldır,
değiştirme iddiasıyla, çoğu iktidar oy aldı, buralardan geçti; ama, boş
gittiler ve 765 sayılı Türk Ceza Yasasını değiştirme onuru, bu 22 nci Dönem
Parlamentosuna ve AK Parti İktidarlarına ait oldu. Gerçekten, Türk Ceza Yasası
köklü bir değişim öngördü. Yıllardır yargıdan şikâyet ettiğimiz, sorunlarının
altında ezildiğini söylediğimiz pek çok çarpıklıklar, yeni bir sisteme
geçilerek asgarîye indirildi ve bu kapsamda, gerçekten, reform niteliğinde
değişiklikler öngörüldü.
Yine, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu, çok uzun yıllardır çok iddialı laflar edilen; ancak, değiştirilemeyen
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, bu iktidar dönemine nasip oldu. Reform
niteliğinde bir çalışmadır ve çok yeni düzenlemelerle yargıya işlevsellik
kazandırılmıştır, işlerlik kazandırılmıştır.
Adaletin tanımı hukuk doktrininde
yapılırken, geciken adalete zulüm denir; yani, zulmün tarifini yaparken,
geciken adalet diye de tarif edebiliriz. Adaleti tarif etmek için ise,
gecikmeksizin tesis edilen adalete adalet diyebiliriz. Tanımları bu şekilde yer
değiştirmek lazım ve ilk kez bu 58 ve 59 uncu AK Parti İktidarlarına, adalette
reform niteliğinde, gecikmeksizin tesis edilecek adalete; yani, gerçek tanıma
çok önemli iki katkıdır bu.
Yine, Ceza İnfaz Kanunu, onlarca yıldır
dokunulamayan, çok şikâyet edilen ama dokunulamayan Ceza İnfaz Kanunu, bizim
dönemimizde köklü değişime uğradı. Hapis cezası bir sonuçtur, çözüm değil.
Sonucu bir şekilde doğru yöntemlerle kullanarak, suçluları topluma kazandırma
sanatıdır Ceza İnfaz Yasası. İşte, bu anlamda, özellikle hapis cezalarını bir
çözüm olmaktan çıkaran, bunun yerine hürriyeti bağlayıcı cezalara alternatif
cezaları hukukumuza kazandıran çok önemli bir düzenlemedir. Yine, yıllardır çok
iddialı laflar edilen; ama, katedilemeyen bir mesafeydi. yargının
hantallığından bahsederiz; ama, içerisinde, adlî makamların, polisin,
zabıtanın, idarî birimlerin görev alanına giren pek çok düzenleme, Türk Ceza
Yasası kapsamında ve "kabahatler" olarak hâkimlerin önüne
götürülüyordu; oysa, bunlar, hâkimi ilgilendiren hususlar değil, yargının lüzumsuz
yüküydü. Yine, çıkardığımız Kabahatler Kanunuyla, hâkim ve savcıların sırtından
büyük bir yük daha attık. Bu, idarî birimlere intikal ettirildi. Uzlaşma
getirildi.
Yine, çok şikâyet edilir; mevcut tüm
düzenlemeler, hep sanığı koruyan düzenlemelerdi. İlk kez, bu şikâyetten
vazgeçilecek adımlar atıldı ve bu anlamda, suçtan zarar görenler, yani
mağdurlar ile müştekilere önemli haklar tanıyan düzenlemeler getirildi. Yine,
bu bizim dönemimize nasip oldu.
Yargı yükünden bahsediyoruz; elimdeki kısa
bir bilgiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Yargıtaya gelen dosya adedi -2002
yılı itibariyle söylüyorum- Yargıtaydaki üye hâkimlerden kişi başına düşen
dosya adedi 2 259; savcı başına düşen dosya adedi 4 122. Bu şartlar altında,
Yargıtayın içtihat mahkemesi olma özelliği kaybedilmişti. Yine, Bölge Adliye
Mahkemeleri Kanunu çıkarılarak, Yargıtayın bu yükü sırtından alındı; Yargıtay
kendi işlevine dönerek, içtihat mahkemesi niteliğine kavuşacak.
Görüştüğümüz tasarı, tüm hâkim ve
savcılara, eşit ve dengeli bir özlük hakkı imkânı tanıyor. Ülkemizde yargı
sistemi üçlüdür; adlî yargı, idarî yargı ve askerî yargı. Anayasa Mahkemesinin
geçtiğimiz yıl verdiği bir kararla da, her üç yargının özlük haklarının eşit
derecede olması ilkesi aynen kabul edilmiştir. Bu üçlü yargı sistemine mensup
adlî, idarî ya da askerî hâkimlerin özlük haklarına hiç de uygun olmayan
örnekleri ortaya koyarak, dengesizliği ve eşitsizliği savunmak, hâkim ve
savcılara karşı büyük haksızlık olacaktır. İşte, bu kanun, bu haksızlığa mahal
vermemiştir; bazı arkadaşlarımızın söylediği, adaletsizliğe, eşitsizliğe ve
dengesizliğe imkân vermemiştir.
Şu unutulmamalı ki, ben de eski, emekli
bir askerî hâkim olarak şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum, son cümle
olarak: Ülkemiz, çok tarihî, zor dönemlerden, ara dönemlerden, geçiş
dönemlerinden geçerken, askerî hâkimlerin hassas dönemlerde verdikleri karar,
yargı tarihinde, evet, yargı tarihinde her zaman takdirle, gururla, onurla
anılacaktır. Bunu, bütün yargı mensupları takdir etmektedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 951 sıra sayılı Hâkim ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 40
ıncı maddesi içerisindeki geçici 13 üncü madde üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Atatürk diyor ki:
"Uygulayıcılar, karar vericilerden daima daha güçlüdür ve daha
önemlidir." Biz, burada, demin değerli kardeşimin söylediği gibi,
gerçekten, çok güzel kanunlar yapıyoruz, çıkarıyoruz. Peki, değişen ne? Şimdi,
bunu iyi anlamak için, küçük bir anekdot anlatmak istiyorum.
Boksörün biri ringde boyuna dayak yiyor.
Karşı taraf çok güçlü, boksör boyuna dayak yiyor. Antrenörü de devamlı ona
ıslak havlu getiriyor, yüzünü siliyor, dakikada bir havluyu değiştiriyor. Adam
dayak yedikçe diyor ki: "Bak, sana yeni havlu getirdim; ıslak havlu, buzlu
su getirdim." Boksör diyor ki: "Yahu hoca, dayağı yiyen benim; sen
havlu getiriyorsun, boyuna yeni havlu getiriyorsun; ama, benim dayak yiyişim
değişmiyor ki." Şimdi, ben de size soruyorum: Biz bu kadar yasa getirdik,
bu kadar kanun değiştirdik; ne değişti vatandaş açısından; değişti mi?
"Değişti" diyorsanız ben size birkaç rakam vereyim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Çok şey
değişti.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Çok şey mi değişti!
Bakın söyleyeyim. O kadar çok şey değişti ki, kötüye doğru değişti. Şimdi
söylüyorum. Şu anda, Yargıtayımız, bugün, herhangi bir daire, günde 50 ile 100
arası dosyaya bakıyor. Yargıtay daireleri sabah 09.00'da başlar, 16.00'da
kapanır; yani, 6 saat çalışır. 100 dosya olsa, demek ki, dosya başına 3 ilâ 5
dakika düşer. Ne değişmiş?! Yani, anası, babası, tanık ifadesi, bilirkişi
raporu, şu kadar dosyayı 3 dakika, 5 dakika, 10 dakika okuyan Yargıtayın biz
neyini değiştirdik de şimdi çok şey yaptık diyoruz; bu, bir.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Onbinlerce
dosya iade edildi.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Daha bitmedi.
Bakın, bu, bir. Yargıtay orada, gider sorarsınız. Bugünkü durum bu.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - 100 dosya
Yargıtayda nerede?!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - İki; bakın,
Yargıtayda kararları daireler 5 yargıçla verir; yani, 5 yargıç olmadan daire
dosyayı okuyamaz. Doğru mu; doğru. Şimdi, telefon açın, Yargıtay 11 inci Hukuk
Dairesinde -bakın, isim veriyorum- istifalar, emeklilikler nedeniyle şu anda
kalan üye sayısı 4'tür. Yani, bu 11 inci Daire neye bakar biliyor musunuz; çok
övündüğü iktidarımızın ticaret, ithalat, ihracat var ya, işte onlara bakar.
Ticarî bir dairedir ve bu ticarî dairenin şu anda 4 üyesi vardır ve 5 inci
üyeyi haftalardır tamamlayamamıştır. Siz neden bahsediyorsunuz?! Kanun
çıkaralım. İstediğiniz kadar kanun çıkarın.
Bakın, başka bir şey söyleyeyim.
Antalya'da üreticimiz tonlarla domates üretiyor. Bunu depolayamadıktan, salça
yapamadıktan, ihraç edemedikten sonra… Denize döküyorlar, değil mi; hükümet,
bunu beceremiyor. Aynı şeyi de, biz, burada beceremiyoruz. Yani, kanunları
çıkarıyoruz; ama, uygulayıcıları yeterli ölçüde hem sağlayamıyoruz hem onlara
lojistik destek vermiyoruz.
Bakın, 11 inci Hukuk Dairesi bugün 4 üyeye
düşmüş ve 5 inciyi bulamıyorsa, bunu çok iyi düşünmemiz lazım. Türkiye'nin
kalbi olan ticaret kilitlenmiş; orada üye yok. Peki, üyeyi tamamlamak için ne
lazım? Kanun var, Adalet Bakanı orada, hükümet orada, Meclis burada; niye
tamamlanmıyor? Tamamlanmıyor. Bakın, niye tamamlanmadığını size söyleyeceğim
şimdi; orada da bir hesap var.
Şu anda Yargıtayda 30 üye boş; yani,
toplamda 30 üye boş. Dedikodular almış, yürümüş. Kimi "Başbakan şunu
isterim" diyor, kimi "Adalet Bakanı kontenjan isterim" diyor...
Yani, bunlar laf tabiî; ama, bunlar var. Siz, eğer, o boşluğu doldurmazsanız,
bu dedikodular artar ve yarın, iktidarın filan adamını yargılayıp beraat
ettiren adam Yargıtaydan kontenjan istiyor, filanın lehinde karar veren hâkim
Yargıtay üyeliği istiyor, onun için bu seçimi bir türlü yapamıyorlar; Bakan ile
Yüksek Hâkimler Kurulu birbirine girmiş, böyle bir pazarlık var denilebilir.
Bakın, var demiyorum. Eğer o boşluğu doldurmazsanız, bakın o boşluğu
doldurmazsanız, bu lafların önünü alamazsınız. Bu laflar, şu anda, Yargıtay
kulislerinde de konuşuluyor. Peki, koskoca Yargıtay, hepimizin son durağı,
adaletin son kertesi, orada 30 hâkimi siz neden seçmezsiniz, neden?! Hiçbir
engel yok; ama, seçmiyorsunuz. Peki, onu da geçelim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Hükümet mi
seçiyor?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Efendim, hükümet
seçmiyor; Adalet Bakanının başkanlık ettiği Yüksek Hâkimler Kurulu seçiyor;
yani…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - O bir kişi…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - O bir kişi değil.
Başkan her şeydir, biliyorsunuz. Başkan, yani, Yüksek Hâkimler Kurulunun
Başkanı, bunu, Adalet Bakanlığı getirecek ve seçecek; ama, ortada pazarlık
varsa, senin hâkimin Yargıtaya girsin, filan adamı hakkında veren gitmesin,
filan sürülsün diye pazarlık varsa, o işler bitmez. Yani -sen de hukukçusun,
ben de hukukçuyum, bu işler böyle oluyor- ben diyorum ki... Böyledir demiyorum;
bir an önce boşluğu tamamlayın da, bu dedikodular bitsin diyorum; ama -örnek
veriyorum- 11 inci Daire bugün 4 hâkime kalmış, kan ağlıyor ticaret dairesi
diyorum. Gidin, bakın ve bunu çözün; bu kadar, başka bir şey söylemiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, kanun
yapmakla, hukuku, biz, yeterli şekilde çalıştıramayız. Kanun yapmak yetmiyor,
yargıçları tamamlamak, eksiği tamamlamak, Yargıtaydaki boşluğu tamamlamak, artı,
lojistik destek vermek lazım. Yani, biraz önce boksörün dediği gibi, yahu, bana
boyuna havlu getiriyorsun; ama, ben, hep dayak yiyorum... Vatandaş hep dayak
yiyor!
Bakın, şimdi, söylüyorum, bugün, hepinize
soruyorum. Hepiniz adliyeye gitmişsinizdir. İkibuçuk üç yıldan önce davası
biten bir kişi varsa gelsin. Ee, bu kadar kanun yaptık; davalar yine ikibuçuk
üç yıl sürüyor. O zaman, biz, bir şey yapmadık. Biz, burada, sadece yasak
savuyoruz. Kanun yapıyoruz, atıyoruz o tarafa, domates gibi; sonuç değişmiyor.
Bakın, sonucu değiştirmemiz lazım. Sonuç değişmediği müddetçe, kanunların
nesini yaparsanız yapın, hiçbir yere varamazsınız.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Daha yeni
yaptık…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi, bir örnek…
Önce, hukuk ahlakını, hukuk terbiyesini, hukuk kültürünü kafalara sokmamız
lazım. Şimdi, bir örnek vereceğim, bana hak vereceksiniz. BDDK, bir
vatandaşımızı yurtdışına göndermek için "2 000 000 euronun imzasını bize
ver, çık" dedi; doğru mu? Bunu hep yaşadık -Emin Çölaşan yazdı günlerce-
hep yaşadık. Peki, sizce, bu hukukî mi?
Peki, o arkadaşın 2 000 000 eurosu vardı,
verdi BDDK'ya, yurt dışına gitti; tamam. Peki, ben de aynı durumdayım,
yasaklıyım, benim param yok; ben, ne yapacağım?! Eğer, siz, ona uyguladığınız
kuralı parasız adama uygulayamıyorsanız, bu memlekette hukuk vardır
diyemezsiniz, diyemezsiniz...
Bakın, hukuk heykelinin gözü bağlıdır.
Hukuk heykelinin niye gözü bağlanmıştır; insanları ayırmasın, bu benden, bu
senden diye ayırmasın, kayırmasın diye hukuk heykelinin gözü bağlıdır. Ama,
bugün, uygulayıcılar, parası olana başka, olmayana başka yapıyorsa, o
memlekette hukuk yoktur.
Ben, bir hukukçu olarak, eğer, böyle,
hukuku, çıkardığımız en güzel yasaları doğru uygulatamıyorsak, bunu
denetleyemiyorsak, bu memlekette hukuk vardır diyemiyorum. Siz vardır
diyorsanız, o zaman size bir soru soracağım. Başınıza bir iş geldi, tazminat
davası açacaksınız. Hakkınız bu ve yüzde yüz haklısınız; ama, açamıyorsunuz.
Niye; çünkü, harcı tutuyor 500 000 000,
600 000 000, 1 000 000 000, avukata gidiyorsunuz -meslek sahibi tabiî o
da- o da belli bir ücret istiyor. O zaman, siz, hukuku en kolay, en ucuz
şekilde adaleti elde edemiyorsanız, o memlekette hukuk yoktur; yani, bir yasa
yapsak, parası olmayanlar davasını açar, neticede davayı kazandığında harcı
oradan mahsup edilir dersek ne olur; hiçbir şey kaybetmeyiz, hiçbir şey olmaz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Adlî
yardım büroları var.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Adlî yardım
bürolarının nasıl çalıştığını sen biliyor musun üstadım?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) -
Biliyorum.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - O zaman iyi
araştır; adlî yardım büroları, sadece, kendisine fakir ilmühaberi getiren,
parasız olduğunu gösteren adamlaradır. Sen buna tenezzül edebilir misin?!
Herkes bunu yapabilir mi?! Benim kastım, herkesin ulaşacağı hukuk, herkesin
kolayca ulaşacağı bir mekanizma; ondan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlar, bunları söyledikten
sonra, bir de, bu Yüksek Hâkimler Kuruluna gelmek istiyorum. Bu Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı, ikinci adamı müsteşar; yani,
ikisi de siyasî adam; yani, yarın, ben de Adalet Bakanı olsam, siz de olsanız,
elbette kendi siyasî fikrinize, grubunuzun kararına göre çalışacaksınız. Bunun
yanlışı yok; ama, hani Anayasa diyordu ki, yargı ayrıdır, yürütme ayrıdır;
sakın birbirine karıştırmayın diye bütün hocalar bize bunu öğrettiler. Yürütme
asla yargıya müdahale etmesin.
Peki, yürütme yargıya müdahale etmesin
diyoruz Anayasada, öbür tarafta da hâkimlerin atamasını, tayinini, terfiini
yapan Yüksek Hâkimler Kurulunun başına siyasî bir adamı oturtmuşuz; yani,
yürütmenin temsilcisi orada başkanlık ediyor. Bakın, bu olmaz. Yürütme yargıya
müdahale ederse, siz, o hâkimden sağlıklı karar bekleyemezsiniz.
İki, Adalet Bakanı…
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Yeni mi geldi
bu sistem?!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yok, bu eskiden
beri var; yani, yeni gelmedi; ama, madem bu Parlamentodayız, biz değiştirelim;
yani, böyle geldi diye, babam eşeğe biniyor diye, ben de mi eşeğe bineceğim,
ben uçağa biniyorum; yani, bu böyle gelmiş diye niye böyle kabul edelim;
değiştirelim. Biz burada niye bulunuyoruz; değiştirmek için bulunuyoruz. Ben
bugünkü iktidarı suçlamıyorum, bu eski bir yasa; ama, biraz evvel konuşmacı
arkadaşım dedi ki, ikibuçuk yıllık AKP döneminde öyle yasalar, öyle yasa… Ben
de diyorum ki, tamam, güzel yasalar yaptık da, bakın, bunlar da duruyor orada,
bunları da düzeltelim.
İkincisi, bakın, Yüksek Hâkimler Kurulunun
yasasında bir madde var -bakın, çok enteresan, hukukçu olmaya da lüzum yok-
Yüksek Hâkimler Kurulunun yasasında 10 uncu madde diyor ki: Bu kurulda kararlar
salt çoğunlukla alınır; ama, çekimser oy ret demektir. Şimdi, buyurun, böyle
bir şey olur mu; yani, Yüksek Hâkimler Kurulu üyesi bir arkadaşımız, ben
çekimserim diyor, kanun diyor ki, ben onu saymam; ya; ben onu ret sayarım.
Dünyada böyle bir madde var mı arkadaşlar; yani, benim, şurada sizin verdiğiniz
çekimser oyu ret sayacak bir mekanizma, bir yasa olur mu; yani, benim irade
beyanımı kanun nasıl yorumlar ya; yani, çekimser oyumu ret diye nasıl yorumlar;
bu da yanlış. Haa, desin ki, bu kurulda oylar ya ret ya kabul şeklinde
kullanılır desin; ona itiraz etmem; ama, çekimser kullanılan oy ret sayılır
dersen; bu, hukuka aykırı olur. Bunun gibi daha pek çok hukuka aykırılıkları
yasalarımız taşımaktadır. Aslında örneklerimiz saymakla bitmez, vaktimiz az.
Ben bu vesileyle şunu anlatmak istiyorum:
Burada güzel çalışmalar yapıyoruz, güzel yasalar yapıyoruz; ama, hâkim sayımız
yetersiz. Yargıtay hâkimlerimizin sayısı az; açığı kapatamıyoruz. Bazı
ilçelerde, ben görüyorum, hâkimin bilgisayarı yok. Bazı ilçelerde, hâkim
arkadaşım, sınıf arkadaşım, gidiyorum yanına, diyorum ki, neden duruşma
yapmıyorsun? "Hayatım, zabıt kâtibim yok. Öbür hâkim bitirsin, ödünç alıp
zabıt kâtibini kullanacağım" diyor. Bunlar, bugün 2005 Türkiyesinde var.
Ben bunları anlatıyorum; yani, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar;
elbirliğiyle, gelin, yasaları yapalım ama, uygulayıcılara güç verelim,
uygulayıcılara kuvvet verelim. Bugün, hâkimlerimizin, -en yükseği Yargıtay
değil mi - Yargıtay hâkimlerimizin 40'ı, 50'si bir otobüse doluşuyor, servisle
evine gidiyor; bir tek korumaları yok. Yargıtay lojmanlarının tamamında
Türkiye'nin en önemli yargıçları oturuyor; bir tek koruması yok. Bakın, var mı;
böyle olur mu?!
Yani, ben şunu anlatmak istiyorum:
Uygulamaya dikkat edelim, uygulamaya. Yani, yasayı yapalım ama, takip edelim.
Takip edelim, neresi eksik, kâğıdı mı eksik, bilgisayarı mı eksik, daktilosu mu
eksik, kâtibi mi eksik; onları verelim. Onları vermezsek, konuşmamın başında
bahsettiğim boksör gibi biz çok havlu getiririz; ama, vatandaş dayak yemeye
devam eder. Biz çok yasa getiririz; ama, mahkemeler iki sene, üç sene devam
eder.
Bu bakımdan, ben şu ana kadar hep
hâkimlerimizden yana konuştum; çünkü, gerçekten hâkimlere istiap haddinin çok
üstünde iş veriyoruz. Yani, bir kamyonun istiap haddi 10 tondur, biz 20 ton
verirsek, kamyon kaza yapar. Bir insanın da bir günde dosya okuma sayısı
30'dur, 40'tır, 50'dir; biz bir yargıca 100 dosya, 80 dosya verirsek, o da
hukuk kazası yapar. Şöyle etrafınıza bakın, memleketimiz hukuk kazalarıyla
dolu; her tarafımız hukuk sakatlığıyla dolu. Bunda yargıcın suçu yok. Biz bir
yargıca yüzlerce dosya yüklemişiz, sonra ondan adalet beklemişiz, bu yanlış.
Şu ana kadar hep onlardan yana oldum; ama,
yargıçlarımızın da iki kusuru var, onu da söyleyelim ki, adalet terazisi
dengede olsun. Bu kusurun biri şu: Yargıçlarımızın tamamı değil ama, büyük bir
kısmı, önlerine ne gelirse bilirkişiye gönderiyorlar; gitsin, bilirkişi çözsün;
gitsin, bilirkişi çözsün ve zamanla bu iş ne oluyor biliyor musunuz;
bilirkişiler yargıç yerine geçiyor, yazıyor raporu, onun dediği aynen karar
oluyor. O zaman yargıcın orada işi ne; yargıç orada kâtiplik yapıyor o zaman
her şeyi bilirkişi çözerse.
Bu bakımdan, yargıçlarımızı da buradan
uyarıyorum; biz yüzde 98 onların yanındayız; ama, iki yerde kusurlarını
söylüyoruz. Birincisi, her şeyi bilirkişiye göndermeyin. Çok basit bir olayı
yargıç incelesin ve kararını versin. Bilirkişileri bu kadar toplumun üzerinde
etkili yapmayın, bu doğru değil; yasa da bunu amir zaten. Bu, bir.
İki; maalesef, yasamızda, Siyasî Partiler
Yasamızda bir eksiklik var. Onu da bu dönem düzeltmek zorundayız. Bakın, çok
kritik bir noktaya geldik, dikkatlerinizi çekiyorum. Siyasî partilerin en
yetkili karar organları, parti meclisi, MYK'sı ve yüksek disiplin kurulu bir
karar alıyor; 30 kişi, 40 kişi, 50 kişi, ülkeyi yönetmiş, bakanlık yapmış,
başbakanlık yapmış insanların bu kararını bir tek asliye hukuk yargıcı
inceliyor ve karar veriyor. Kararı tartışmıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksöz, buyurun.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yani, bir tek
yargıç, olumlu olumsuz bir karar veriyor ve temyizi de yok.
Bakın, yargıçlarımızı da buradan
uyarıyorum. Siyasî partilerin bu tür önemli kararlarını incelerken, bunun
temyizi olmadığını ve verdikleri olumlu ya da olumsuz kararın partinin
içişlerine müdahale olduğunu ve bunun Türk demokrasisi açısından çok sakıncalı
olduğunu iyi düşünmeliler ve kararlarını buna göre son derece özenle vermeliler
diye söylemek istiyorum ve bu uyarıyı, bugünlerin güncel konusu olduğu için bir
kere daha bu kürsüden yapıyorum. Değerli yargıçlarımız, temyizi olmayan
konularda, özellikle siyasî partilerin karar organlarında aldığı kararlarda
daha özenli, daha dikkatli olun ve partilerin içişlerine mümkün olduğu kadar
karışmayın. Zaten yasa da, sadece şekil yönünden incele diyor; ama, esasa gir
demiyor. Buraya da sayın yargıçların dikkatini çekiyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksöz.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Aksöz'ün, zannediyorum, konuşmalarının bir kısmı eksik bilgiye dayanıyor. Şimdi
burada en çok vurgu yapılan konuların başında, Adalet Bakanının Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olduğu geliyor; Anayasa gereği bu böyle; ama,
benim, uzunca bir süreden beri bu kurula katılmadığımı Yüksek Kurul üyeleri de
biliyor. Pazartesi günü Bakanlar Kurulu var, perşembe günü genellikle Adalet
Komisyonu toplantıları var; dolayısıyla, ben, bu toplantılara katılıyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da düzenli olarak toplanıyor; yani,
toplanmıyor tarzındaki bir iddia çok doğru değil.
İkincisi, Yargıtaya üye seçimi meselesiyle
ilgili olarak; tabiî, Yargıtaya seçim meselesi, yargının en çok, tabiri caizse,
kulak kabarttığı, neredeyse kimin hangi tarihte emekli olacağını kendi doğum
tarihi kadar yakinen takip ettiği bir olaydır. Haklı olarak, belli bir müktesebatı
elde etmiş olan hâkim, savcı, Yargıtaya seçilmek ister. Bir boşluk olduğunda
da, bu seçim ne zaman yapılıyor diye bunun bir çabasına, bir gayretine de
girer; ama, bölge adliye mahkemelerinin yürürlüğe girmesi sebebiyle, Yargıtay
Yasasında bir değişiklik gerekiyor. Biz, uzunca süre, bu yasa taslağını
kendilerinin hazırlamalarını arzu ettik. Sayın Başkanlar arasında değişiklik
oldu, Sayın Özkaya ayrıldı; ondan sonra şimdiki Sayın Başkan geldi; komisyonlar
kuruldu. Yargıtay kanun taslağı bize daha yakın zamanda verildi. Şimdi, bölge
adliye mahkemeleri faaliyete geçtiğinde, Yargıtayın 250'lik üye sayısında
azalma olacak. Acaba, bu sayının ne olması lazım gelir, Yargıtay bunu kendi
içerisinde tartıştı. Eğer çok önemli ölçüde bir azalma meydana gelecek idiyse,
o zaman Yargıtaya üye seçimi zait olacaktı. Onun için, bu taslağı bekledik.
Bence, yok Başbakan şunu dedi, bunu dedi tarzındaki, yargıya da yakışmayan,
buraya da yakışmayan birkısım dedikoduları getirmenin bir anlamı yok. Bu
üyelerin nasıl seçileceği, yasasında bellidir, nasıl seçildiği de bellidir.
Onun için, oradaki seçime de, hemencecik, Başbakan şunu istedi, bunu istedi
tarzında bir siyasî gölge düşürmek, bence doğru olmuyor. Bir taraftan yargıya
gölge düşürmeyelim, yargı bağımsızlığına gölge düşürmeyelim diyoruz, içinde
siyasetçi geçen cümleler kurmaya da devam ediyoruz, ondan sonra yargının her
kararını, her tasarrufunu da tartışılır hale getiriyoruz. Çok açık ve net
olarak söylüyorum, kimsenin, siyaseten, buradan, şu seçilsin, bu seçilsin
tarzındaki bir talebi söz konusu değil. Bundan sonra seçilecek olanları da
böyle bir zan altına sokmanın bence bir anlamı yoktur. Yargıtay, en son, bize
gönderdiği taslakta, Yargıtay üye sayısının 150 kişi olduğunu söyledi; mevcut,
şimdi ne; 250. 250'den 30'u boşalmış, 220 üye var. Onun için, eğer istinaf
mahkemelerini bir an evvel devreye sokacaksak, daha, fazladan 70 kişi var
demektir. Bunu seçelim mi seçmeyelim mi; seçeceksek, 30 mu seçelim, 12 mi
seçelim, 18 mi seçelim; kurul kendi içerisinde bunu tartıştı, Sayın Yargıtay
Başkanıyla bunu müteaddit defalar görüştüler.
Dolayısıyla, bence, konuşurken, mesele
şöyle sorulsaydı -ben buradayım- Yargıtay üye seçimi neden gecikiyor tarzında,
bu bilgiyi aldıktan sonra siyasî bir değerlendirme yapılsaydı… Sayın Aksöz,
siz, tecrübeli bir hukukçusunuz, bir parlamentersiniz; yani, yargının üzerine
titrerken, siyasetle ilgili bir gölgeyi getirip düşürmenin bence çok doğru
olmadığı kanaatindeyim. Bu bilgiyi bizzarur açıklıyorum.
İkincisi; bugün, Türkiye'de, bilgisayarı
olmayan hiçbir hâkim ve savcı yok. Biz, 9 000'e yakın bilgisayar dağıttık.
Hâkim, savcı sayımız belli. 17 000 masaüstü bilgisayar verdik. Türkiye'de,
bilgisayar donanımı itibariyle en önde gelen kuruluş, bugün yargıdır. Bu
sektöre, bu alana 89 000 000 dolar yatırım yapıyoruz, hiçbir para sıkıntısı da
yoktur, personel sıkıntısı da büyük ölçüde giderilmiştir.
Bu fırsatı verdiğiniz için de teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, geçici 13 üncü
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce, bir
yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan sayın
üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.
Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Üyelerin isimlerini okutuyorum:
Bayram Meral?.. Burada.
Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.
Cumhur Yaka?.. Burada.
Nurettin Sözen?.. Burada.
Nail Kamacı?.. Burada.
Mehmet Küçükaşık?.. Burada.
Mehmet Boztaş?.. Burada.
Erdoğan Kaplan?.. Burada.
Berhan Şimşek?.. Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Yücel Artantaş?.. Burada.
Nuri Çilingir?.. Burada.
Erdoğan Yetenç?.. Burada.
Engin Altay?.. Burada.
Mehmet Işık?.. Burada.
Atila Emek?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama
için 5 dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için
elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2- Hâkimler
ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN- Geçici madde 13'ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 14'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 14.- Bu Kanunla değiştirilen
adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılığının sınıf, derece ve görev unvanlarını
belirleyen (1) ve (2) sayılı cetveller gereğince hâkim ve savcıların yeniden
atanmaları gerekmez. Bunlar mevcut görevlerine devam ederler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş.
Sayın Boztaş, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici
14 üncü maddesi hakkında Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri
ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısı, uzun zamandır yargı mensupları tarafından çıkması beklenen bir
yasadır. Komisyonun ve bakanlık bürokratlarının harcadıkları yoğun çaba,
özellikle tasarının gerekçe bölümünde çok güzel kaleme alınmış; ancak, yasa, bu
haliyle ne kadar beklentilere yanıt veriyor, bu tartışmalıdır. Kısmî
iyileştirme getirmişse de, bazı maddeleriyle hukuk devleti kavramını temelden
sarsabilecek nitelik de taşımaktadır, mülakata ilişkin maddelerde olduğu gibi.
Tasarının genel gerekçesinde "Hukukun
üstünlüğünü esas alan devletlerin en temel fonksiyonlarından biri yargıdır.
Nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş
hâkim ve savcılar, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir. Hukuk devletinde
adaleti tesis etmek üzere gerekli yetkilerle donatılmış olan hâkim ve
savcıların adil, dürüst ve titiz yargılama yaparak, toplumda adalete güven
duygusunu yerleştirmeleri gerekir",
Tasarıda "yargılama faaliyetlerini
yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri, adalet
hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini
sağlayacaktır",
Şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bunu çok önemsediğim
için söylüyorum; gerçekten, meslekî eğitim ve bilimsel bilgilerle donatılan
hâkimlerimiz, savcılarımız ve diğer adliye personelimiz, yargının işleyişi
açısından yaşamsal düzeydedir. Özlük hakları ve statüsü düzenlenirken, aynı
zamanda, hâkimlerimizin çalışma ortamlarının da düzenlenmesi gerekmektedir. Buraya
çıkan konuşmacı arkadaşlarımızın büyük bir kısmı dile getirdi, genel bütçeden
Adalet Bakanlığına ayrılan pay dikkate alındığında, yargının işleyişi dikkate
alındığında, avukat olan meslektaşlarımız çok iyi biliyor ki, yargıda birçok
masraf davacının ya da davalının üzerine yıkılmaktadır. Adalet, toplum önünde
üvey evlat muamelesine tabi tutulmuş bir noktada kendini hissetmektedir.
Hâkimlerimizin, Yargıtay üyelerimizin odalarına gittiğimizde de çok net bir
şekilde görüyoruz ki, fizikî şartlar, çağdaş hukuk devletinde görevini ifa eden
hâkim arkadaşlarımıza ya da Yargıtay üyesi arkadaşlarımıza uygun olan görüntüde
değildir. Bu, çağdaşlığı, çağdaş medeniyetler seviyesini tutturmayı ilke
edinmiş Türkiye Cumhuriyeti açısından gerçekten önemli bir eksikliktir diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, özellikle içinde
bulunduğumuz süreçlerde, önümüzdeki Avrupa Birliği müzakereleri öncesinde ve
çıkarılan pek çok uyum yasaları çerçevesinde bu nitelikler büyük bir önem
taşımaktadır. Zira, hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın, onu uygulayacak
nitelikli insangücünü hazırlayamazsanız, her şey kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm
olacaktır. Bu anlamda, yenilikleri, iletişim alanındaki başdöndürücü
gelişmeleri, yabancı dil bilgisiyle birlikte uluslararası hukuk bilgisini,
hâkimlerimize ve savcılarımıza, güncelleştirip kazandırmamız gerekir. Bütün
bunlar, yargının yükünü azaltacak ve bu bilgi ve birikim yoğunluğuyla kararlar
verecek olan hâkimlerimizin ve savcılarımızın doğru kararlar vermesine yardımcı
olacağından, yargı güvenliğinin de oluşumuna katkıda bulunacaktır.
Genel gerekçede yer alan bu görüşler,
hepimizin altına imza atacağı görüşlerdir. Ne var ki, uygulamaya baktığımızda
ise, güçlü yargı oluşturulması istenmiyormuşçasına uygulamalarla
karşılaşmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, hukuk sistemindeki
kısmî yozlaşma 1980 öncesinde başlamıştır. 1980 olağanüstü döneminde, 1402
sayılı Yasaya göre, birçok, nitelikli, akademik kariyer sahibi hukukçu
görevlerinden uzaklaşmak durumunda kalmıştır. Daha sonraki süreçte, akademik
kariyeri üst düzeyde olan, hukukçu yetiştirme konusunda kendilerine düşen
görevleri ve sorumlulukları layıkı veçhile yerine getiren öğretim görevlileri,
önce, görevlerinden uzaklaştırılmış; daha sonra da -önceden İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Hukuk Fakültesi ve İzmir Dokuz Eylül
Üniversitesiyle beraber 3 hukuk fakültesi varken- 12 Eylül sonrası, özellikle
dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller döneminde, mantar gibi, hukuk fakültesi
oluşturulmuştur.
Bu hukuk fakültelerinin öncelikle fizikî
şartları yerine getirilmemiş, eğitim kadrosu açısından eksiklik yaratan yapılar
oluşturulmuştur. Geçmiş yıllarda profesörlük unvanını elde edememiş birçok
insan, bu olağanüstü süreçte hızla profesörlük düzeyine ulaşmış ve bu
insanların yetiştirdiği hukukçular da, zaman zaman, hukuk, çağdaş hukuk
normlarından uzak değerlendirmelerin içerisinde bulunabilmiştir. Bunların
sayısı az da olsa, çağdaş hukuk devletini önemseyen Türkiye Cumhuriyeti için
küçük bir sorundur ve bu sorunun da aşılması gerekmektedir.
Son dönemde ise, görevlerini zor şartlarda
yapmakta olan hâkim ve savcılarımızın bağımsızlığı güvence altına alınarak,
hukuk devleti anlayışına uygun, ciddî atılımlar gerçekleştirilmesi gerekirken,
tam tersine, yargı, tartışmaya açılmaya başlanmıştır.
1980 sonrası kısmî yozlaşma diye
baktığımız o olaydan sonra, bugün, hangi noktadayız, ona bir bakalım. Anayasa
Mahkemesinin kararları ve görüşleri Meclis Başkanının görüşlerine uygun
düşmeyince, gerekirse Anayasa Mahkemesini kaldırma dile getirilebiliniyor.
Türkiye Cumhuriyetinde çağdaşlığı öngören, hukuk devletini egemen kılmaya
çalışan bir yapıda yasayı düzenlerken, Parlamentonun en üstündeki, Meclis
Başkanlığı statüsündeki bir kişinin, hukukçunun, Anayasa Mahkemesinin
görüşlerini beğenmediği için o kurumu kaldırmayı öngörüyor olması, hukuk
devleti açısından, üzüntü vermiştir bizlere.
Yine, geçmiş dönemlerde, buraya geldiğimiz
zaman diliminde, hatırlıyorum, yolsuzluklarla ilgili, milletvekili
dokunulmazlıklarıyla ilgili tartışmalar açıldığında, neden yargıya gidilmiyor diye
sorduğumuzda, o gün, Sayın Başbakan, yargı mensuplarına güvenmediği için
milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılamayacağını ima eden konuşmalar
yapmıştı, değerlendirmeler yapmıştı.
Değerli arkadaşlarım…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Öyle bir ima
yok.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Açarız, bakarız.
Sizler de değerlendirirsiniz…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Öyle bir şey
yok.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ben bugün gibi
anımsıyorum, bugün gibi hatırlıyorum.
Meclis Başkanlığı noktasında böyle bir
tavır konulursa, Başbakanlık düzeyinde böyle bir tavır konulursa, buradan hangi
yasayı çıkarırsak çıkaralım, çağdaş hukuk normlarını yakaladık ya da hukuk
devleti olma konusunda ileri adımlar attık diyebilir miyiz?!
Değerli arkadaşlarım, buradaki
arkadaşlarımızın birçoğu dile getirdi; yasa yapmakla hukuk devleti olamayız,
onu uygulamak önemlidir; uygulayacak olan kurumların başında da, yargıçlar,
bağımsız yargı organları gelmektedir.
Az önce, Sayın Bakanımız bazı konularda
değerlendirme yaparken "ben, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
toplantılarına katılmıyorum; başka toplantılarım var, oraya katılıyorum, oraya
katılamıyorum" demişti. Sayın Bakan, eğer, o toplantılara katılmasanız
bile, gölgeniz o Kurulun üstüne düşüyor ise, o bile yeter demektir. Hâkim ve
savcının bağımsızlığından, yargının bağımsızlığından bahsediyor isek, bu tür
uygulamaları hayata geçirecek ciddî adımları da atmamız gerekiyor.
Bir taraftan, hâkim ve savcıların
bağımsızlığından ve hukuk devletinin egemenliğinden bahsederken, diğer taraftan,
hâkim ve savcılarımızı inciten -yukarıda belirtilen- beyanlar çelişki değil
midir?!
Bir taraftan "nitelikli ve çağdaş
bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar,
temel hak ve hürriyetlerin güvencesidir" denilerek, hâkim ve
savcılarımızın hukuk devleti içerisinde bağımsızlığından bahsedilirken, diğer
taraftan, yürütmenin, etkin biçimde, hâkim ve savcılarımızın göreve
yükselmesinde, mülakatında rol üstlenmesi, tam bir çelişki değil midir?!
Mülakata hangi kriterlerle gittiğimiz çok
önemli. Mülakatta bilimsel kriterleri mi esas alacağız, yoksa... Sayın
Başbakanın kadrolaşmaya ilişkin verdiği yanıtlarda, vücut dilinden anlayan
bürokratlarla çalışma isteğini her seferinde dile getirmiş, uygulamalarıyla
bunu hayata geçirmiştir. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer ve benzeri
bürokratların, etkin biçimde devlet yönetimlerinde bulunmaları, bunun somut
örnekleridir. Bizlerde, mülakatta uygulanacak olan yöntemler bu nedenlerle
kaygı yaratmaktadır; bizi bundan kaygılandırmaktadır. Adalet Bakanlığı
bürokratlarının yapacağı mülakatlarda ölçü ne olacaktır?! Yasanın
gerekçelerinde yazdığı gibi, nitelikli ve çağdaş, bilgi düzeyine erişmiş,
objektif davranma kriteri mi baz alınacaktır, yoksa, bugüne kadar olduğu gibi,
Sayın Başbakanın ve Müsteşarı Ömer Dinçer'in vücut dilinden anlama kriteri mi
baz alınacaktır?! Bunlar, çağdaş hukuk açısından çok önemli kriterler. Bugüne
kadar yapılanlar, kadrolaşmada öne çıkarılan kriterler dikkate alınırsa, bu
sorunun yanıtı bizleri kaygılandırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, hukuk devleti ve yargı
bağımsızlığıyla bağdaşmayan bir başka uygulama ise, mahkemeler tarafından
verilen kararların idarece uygulanmamasıdır. Son dönemde Sayın Başbakanın vücut
dilinden anlamayan birçok bürokrat görevlerinden alınmış, açılan davalarla geri
dönme hakkını kazanmış olmalarına rağmen ya görevlerine dönememişler ya da
dönseler de baskıya maruz kalmışlardır. Bu da, bir taraftan, çağdaş hukuk
devleti olma konusunda ciddî adım attık derken, bu yasayı konuşurken, bir
taraftan da bu çarpıklıklar uygulamadaki hâkimlerimizin aldığı kararların,
mahkemelerin aldığı kararların idarece yerine getirilmemiş olması da çağdaş
hukuk değerleriyle bağdaşır nitelikte değildir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, zaman zaman
yönetmelikler kanunun önüne geçmektedir. Kanuna aykırı yönetmelikler baz
alınarak icraat gösterilmektedir. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi,
kendi bölgemden, Aydın-Kuşadası İlçesinden bahsetmek isterim. Yargı
kararlarının uygulanmadığı bir başka örnek, bizim kendi ilçemizde, Kuşadası'nda
gerçekleşmiştir. Kuşadası'nın coğrafî güzelliğini ve Kuşadası esnafının
kazancına darbe vuran liman inşaatıyla ilgili açılmış ve kazanılmış birçok dava
olmasına rağmen, kararlar uygulanmamış, hâlâ inşaat devam etmektedir. Tam tersine,
kanuna aykırı yönetmelik, kanuna uygun hale getirilmek için bugünlerde
komisyonlarda görüşülmekte olan Kıyı Kanununda, kanuna aykırı yönetmelik,
kanunun bir maddesi şeklinde düzenlenip, hukuksuzluk hukuka uygun hale
getirilmektedir. Bu kanun önümüzdeki günlerde geldiğinde, bunları, tekrar,
ayrıntısıyla değerlendirmeye tabiî tutacağız değerli arkadaşlarım.
Bu yasada eksik düzenlenen bir başka konu
ise, birinci sınıfa ayrılmaya ilişkin düzenlemedir. Birinci sınıfa ayrılmış
olan yargıçlarımızın verimliliğini sürdürebilmeleri için, birinci sınıfa
ayrıldıktan sonra orada kalabilmek için de benzer kriterler aranmalıdır; zira,
birinci sınıfa ayrıldıktan sonra, yargıçlarımız, motivasyon eksikliğine
kapılmaktadırlar. Orada, nasıl olsa birinci sınıfa ulaştık, bundan sonra bizim
kararlarımız hangi düzeyde bozulursa bozulsun, artık, tekrar geri düşme gibi
bir pozisyonumuz olmadığına göre diye düşünerek, çok fazla önemli bir şekilde
bu davaya kendisini motive edememektedir. Bunlarla, uygulamanın içerisinde
zaman zaman karşılaştık. Hâkim arkadaşlarımıza, çok çarpık bir yasa
uygulamasıyla karşı karşıya kaldığımızda, itiraz ettiğimizde
"beğenmiyorsanız gidersiniz, temyiz edersiniz sayın avukat bey"
tavrıyla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, eksikliğin giderilmesi ve motivasyonun
üst düzeyde tutulabilmesi için de, benzer kriterlerin öne çıkarılması gerekir
diye düşünüyorum.
Bu, beraberinde neyi getirmektedir;
motivasyon eksikliğinden yanlış verilen kararlar hem Yargıtayın iş yükünü
artırmakta hem de tekrar bozularak geri gelmesi halinde, yine, yargının,
mahkemelerin yükünü artırmaktadır, yoğunlaştırmaktadır. Beraberinde, masraf,
ekonomik anlamda büyük bir külfet, hem davacıya hem davalıya ekonomik bir
külfet oluşturmaktadır. Bu çarpıklığın da ortadan kaldırılması için, birinci
sınıfa yükselme kriterleri orada kalabilmek adına da aranmalıdır diye
düşünüyorum.
Bu yasa tasarısı, birkaç maddesi dışında,
bizim de desteklediğimiz bir yasa olmakla beraber, bu birkaç madde de yasanın
bütün olumlu yanlarını gölgelemekte "hukuk devleti" kavramına ters
düşecek uygulamalara fırsat vermektedir.
Değerli arkadaşlarım, hukuk devletiyle
bağdaşmayacak olayların içerisinde bir başkası da bilirkişi müessesesidir.
Bizden önce ek 13 üncü maddede konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü dile
getirdi. Hâkimin bilirkişiye her şeyi göndermesi yetki devri niteliği taşımakta
ise de, bir başka çarpıklığı da sizlerle paylaşmak isterim. O da, bilirkişilik
müessesesinin ekgelir getiren bir meslek haline dönüşmüş olması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Boztaş, 1 dakikalık süre
içinde konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Bilirkişiler,
mahkemelerde hâkimlerle pazarlık eder hale gelmişler, ücret konusunda pazarlık
eder hale gelmişler. Bilirkişi olma kriterini bünyesinde barındıran
bilirkişiler mahkeme tarafından çağırıldığında, önce mahkemeye gelip, ücret
konusunda tartışma yapıp, daha sonra ücrette anlaşırsa bilirkişilik yapmayı
kabul etmektedirler. Dolayısıyla, bu çarpıklığın da hukuk devletiyle
bağdaşmadığını düşünüyor, bu eksikliğin de giderilmesi konusunda bir çalışma
mutlaka yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Yine, bilirkişilikle ilgili bir başka
yanlış; o da, bilirkişilik, yine, bir yardım kampanyası şekline dönüşmekte.
Bilirkişilik sıfatını bünyesinde barındırmayan birçok insana, dosya
"bilirkişiye gönderilir" diyerek gönderilmektedir. Bu da, çağdaş
hukuk devleti anlayışında yargıya yakışmayan bir tutumdur. Bunlar, az sayıda da
olsa, bütünü ilgilendirmese de, bunlar hayatın gerçekleridir, yargının
gerçekleridir. Bunların da önlenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu duygularla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Boztaş.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür etmek için söz verir misiniz.
BAŞKAN - Sayın Boztaş, bakınız, daha
önceden, ben sürekli olarak ilan ediyorum; teferruat konulardan bahsediliyor,
bahsediliyor, son 2-3 dakikada esas konuya giriliyor..
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sadece teşekkür
edeceğim.
BAŞKAN - Bakınız, şu ana kadar hiç kimseye
yapmadım. Mikrofonu açacağım, sadece teşekkür edeceksiniz, o kadar.
Buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkana da
sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşlarımızı da, Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Geçici madde 14'ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 15'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 15.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç yıl süre ile adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda,
37 nci maddedeki sekiz yıllık hizmet süresi beş yıl olarak uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısına ait olmak üzere yapmış olduğumuz bu görüşmenin, geçici 15 inci
maddesine ait olmak üzere söz almış bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsım adına; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle, bu geçici maddeyi
okuduğumuzda; "bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süre
ile adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda, 37 nci maddedeki sekiz yıllık
hizmet süresi beş yıl olarak uygulanır."
Şimdi, bu nereden kaynaklanıyor; tasarının
18 inci maddesine baktığımızda, 18 inci maddeyle birlikte değerlendirilmesi
gerekir noktasından.
18 inci maddenin (b) bendinde, adalet
müfettişliğine, hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl görev
yapmış ve üstün başarısı ile adalet müfettişliği hizmetinde yararlı olacağı
anlaşılmış bulunanlar arasından muvafakatları alınmak şartıyla, şeklinde bir
hüküm konulmuş ve bu kalıcı bir hüküm mahiyetinde yerini almıştır.
Şimdi, geçici 15 inci maddeyle, bu sekiz
yıllık hizmet süresi, üç yıl süreyle uygulanmak şartıyla, beş yıllık hizmet
süresine düşürülmüş bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, elbette, başından
beri söylediğimiz gibi, görüşülmekte olan yasa değişikliğinin, gerçekten, çok
ciddî boyutta, önemli bir yasa değişikliği olduğunu vurgulayageldik. Burada
konuşma yapan hukukçu arkadaşlarımız, bunun nedenlerini maddelerine göre
anlattılar, anlatmaya çalıştılar; sizler de, inanıyoruz ki, dikkatle, ciddî bir
şekilde dinlediniz.
Öncelikle, müfettişliğin ne olduğunu,
burada bulunan hemen hemen bütün milletvekili arkadaşlarımız bilirler ve her
biri de, hayatlarında -ama serbest meslek hayatlarında, ama memuriyetten
geldiler ise memuriyet hayatlarında- mutlaka, müfettişlik lafını duymuşlardır,
teftişi duymuşlardır ve belki de, kendileri, muhatap olarak, teftişe tabi
olmuşlardır.
Müfettişlik denildiğinde, diğer bütün kamu
kuruluşlarında olan müfettişliğin yanında, hâkimlik ve savcılıkla ilgili,
adliyeyle ilgili müfettişlik denildiğinde, söylemiş olduğumuz, ciddî bir
kuruluş olan, Anayasanın üç temel ayağından biri dediğimiz yargının
mensuplarıyla ilgili müfettişlik denildiğinde, gerçekten, bunun da o derecede
önem taşıdığını hepimiz kabul etmeliyiz.
Bu noktadan hareket ettiğimizde, adalet
müfettişleri kimleri teftiş edecektir, kimlerin işlemlerini ve eylemlerini
teftiş etmekle sorumludurlar, yükümlüdürler, görevlidirler; elbette, ilk akla
gelen şey, hâkim ve savcıların, vermiş oldukları kararlardan tutalım, yapmış
oldukları soruşturmalara kadar -savcılar ve hâkimler için, görevlerinin değişik
olması nedeniyle bunu söylüyorum- işlem ve eylemlerini teftişe tabi tutan
kişilerdir, sorumlulardır. Peki, teftişe tabi tutmuş oldukları, teftişe tabi
tutacakları hâkim ve savcıların nitelik olarak, vasıf olarak, acaba,
bulundukları konum nedir, ne olabilir; bu, yine, 2802 sayılı kanunun ilgili
maddesinde, hâkim ve savcıları sınıflandırmak suretiyle sayılarak yer almıştır.
Şimdi, bildiğiniz üzere, neden öyle
diyorum; daha önce verdiğimiz bilgiler doğrultusunda, hâkim ve savcılarımız,
üçüncü sınıf hâkim ve savcı, ikinci sınıf hâkim ve savcı, birinci sınıfa
ayrılmış hâkim ve savcı, birinci sınıf olmuş, yani birinci sınıf hâkim ve savcı
olmak üzere dört sınıfa ayrılmaktadır.
Şimdi, üçüncü sınıftan başlamak üzere her
hâkim ve savcının terfi dönemi iki yılda birdir. Şimdi, böyle bir durumda, iki
yılda bir terfi eden hâkim ve savcıların dört yılda ikinci terfileri, beşinci
yılda da ikinci terfileri, üçüncü terfileri arasında kalan bir terfi dönemini
yaşayan müfettişler, yani beş yıllık hâkim ve savcılar, kendi muvafakatları da
alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı tarafından, Kurulun da görüşü alınmak
suretiyle, müfettişliğe atanacaklar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, şimdi, beş
yıllık bir müfettişin, hâkim ve savcıları, bütün soruşturmalarından tutunuz,
kararlarına kadar, kalem işlemlerine kadar, her şeylerini denetleyeceğini düşündüğümüzde,
aklımıza şu soru gelecektir: Beş yıllık, gepegencecik, tabiri yerindeyse,
çiçeği burnunda bir hâkim ve savcı konumundan müfettişliğe gelen arkadaşımız,
görevlimiz, teftişe gidecektir. Şimdi bu görevli arkadaşımızın elbette
adaylıktan geçtiği, birtakım sınav, mülakat gibi aşamalardan geçtikten sonra bu
konuları hakkıyla elde ettiğini kabul edelim. Liyakatiyle, çalışkanlığıyla,
dürüstlüğüyle böyle bir müfettişlik görevine gelebilecek layık bir kişi
olduğunu da kabul edelim. Ama, düşününüz ki, bunun karşısında on yıllık, onbeş
yıllık bir hâkim ve savcının işlemlerinin ve eylemlerinin ve kalem
muamelelerinin teftişe tabi tutulduğunu. Şimdi, acaba, buradaki müfettiş
arkadaşın haleti ruhiyesinden tutalım, az önce belirttiğimiz meslekteki
yeniliğine kadar, tecrübelerine kadar, karşısında teftişe tabi tutacağı savcı
ve hâkimin ve bağlı olduğu maiyetindeki kalemin işlemlerini teftiş ederken,
gerçekten, bu aradaki iletişimin, müfettiş, hâkim ve savcı iletişiminin ve
kalemdeki görevlilerin ne derecede objektif kriterlere göre hareket edip
etmeyeceklerini siz Yüce Meclisin milletvekillerinin takdirine sunmayı ve
burada bu açıklamayı yapmayı kendime görev sayıyorum. O nedenle, bu geçici 15
inci maddedeki… Üstelik üç yıl gibi kısa bir süre! Neden üç yıl gibi kısa bir
süre?! Müfettiş, bu şekilde ihtiyaç olduğu için, üç yıl gibi kısa bir sürede
doldurulacak. Müfettiş sayıları doldurulmak suretiyle ihtiyaca cevap verilecek.
Ondan sonra da, tekrar sekiz yıllık hizmet süresi şartına geri dönülecek.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bizler,
buraya gelen arkadaşlarımız zaman zaman endişelerini dile getirdiler; zaman
zaman bizler sizlere bu konuda, yargıyla ilgili konudaki endişelerimizi dile
getirdik. Bir hususta samimiyetle inanmanızı istiyoruz. Bizler, burada görev yaptığımız
süre içerisinde… Elbette AKP İktidarı vardır, Cumhuriyet Halk Partisinin
anamuhalefet görevi vardır. Yarın bir gün, aylar sonra, yıllar sonra ne olursa
olsun, eğer kalıcı çözüm yolları bulmak için, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, siz İktidar Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, tarihe olumlu
bir şekilde yargı adına bir şeyler düşecek isek, geliniz, bunları, bu
endişeleri taşımadan, bu endişeleri, gerek kamuoyu gerekse bu mesleğe sahip
kişiler, hâkim ve savcılar taşımadan, taşımaksızın, bizler de o yönde objektif
kriterlerle karar verelim, karar alalım, tasarıları bu amaçla, iyi niyetli bir
şekilde, kalıcı bir düzene sokalım diyorum. O nedenle, geçici 15 inci
maddesindeki bu hüküm nedeniyle, bu maddeye karşı olduğumuzu açıkça ifade etmek
istiyorum.
Tabiî ki, Bakanlığımız, Sayın Adalet
Bakanımız ve mensupları, görevlilerimiz, böyle bir ihtiyacı giderebilmek için
bu maddenin yapıldığını, bu maddenin getirilmek zorunda kalındığını cevap
olarak söyleyebilirler; ama, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım,
geliniz, bu sistemi, 18 inci maddeyle kabul etmiş olduğumuz sekiz yıllık hizmet
süresini, geçici maddeyle beş yıla indirmeyelim. Bunlar, yarın bir gün
sakıncalar doğurduğunda, teftiş aşamalarındaki sakıncalar ortaya çıktığında, hâkim
ve savcılar ile müfettişler arasındaki olumsuz tutum ve davranışlar sonucu, bu
iş döner dolaşır, yasayı çıkaranlar olarak siz Yüce Meclisin değerli
milletvekillerine ve bu şekilde iktidarın mensubu olan Sayın Adalet Bakanımıza
ve Bakanlığımıza eleştirisel şekilde, bizler, bu şekilde rencide edilmeye
uğraşılırsa, hepimizin üzülmesi gerekir.
O nedenle, çok önem taşımaz. İhtiyaç nedir
ne değildir, elbette Sayın Bakanlık bilecektir, Sayın Adalet Bakanımız
bilecektir; ama, müfettişlik sisteminin de bu şekilde üç yıllık bir süreyle,
beş yıllık hizmet süresini bitiren hâkim, savcıların alınmak suretiyle
ihtiyacın giderilmesi yolunu, lütfen, esas kuralı delmeden, yapmayalım,
delmeyelim bu kuralı. sekiz yıllık -18 inci maddedeki- hizmet süresini aynen
kabul edelim ve dediğimiz gibi üç yıllık sürenin bu madde metninden
çıkarılmasını, ben, sizlerin takdirine, az önce açıkladığım sebeplerden dolayı,
sunmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünün de bu noktada
olduğunu, burada tarihe geçmesi açısından, not düşmek açısından bunları ifade
etmek istediğimi belirtiyorum. Bu nedenle, 15 inci maddedeki üç yıllık süre ve
sekiz yılı beş yıla indiren süreye karşı olduğumuz nedeniyle olumlu oy
vermeyeceğimizi bildiriyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Ayvazoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 40 ıncı maddeyi, geçici 13, 14, 15
inci maddelerle birlikte, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi 41 inci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 41.- 2802 sayılı Kanuna bağlı (1) ve
(2) sayılı cetveller aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(1) SAYILI CETVEL
Sınıf Derece Unvan
Üçüncü Sınıf 8 Hâkimlik
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Üçüncü Sınıf 7 Hâkimlik
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Üçüncü Sınıf 6 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 5 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 4 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
İkinci Sınıf 3 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
İkinci Sınıf 2 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
İkinci Sınıf 1 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Birinci sınıfa ayrılmış 1 Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Müstakil
Daire Başkanlığı
Adalet
Başmüfettişliği
Genel
Müdür Yardımcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı
Bölge
Adliye Mahkemesi Üyeliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği
Birinci Sınıf 1 Adalet
Bakanlığı Müsteşarlığı
Bakanlık
Yüksek Müşavirliği
Adalet
Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı
Adalet
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı
Adalet
Bakanlığı Genel Müdürlüğü
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcılığı
Hâkimlik
Yargıtay
Tetkik Hâkimliği
Mahkeme
Başkanlığı
Cumhuriyet
Başsavcılığı
Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği
Cumhuriyet
Savcılığı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığı
Müstakil
Daire Başkanlığı
Adalet
Başmüfettişliği
Genel
Müdür Yardımcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Adalet
Müfettişliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Başkanlığı
Bölge
Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı
Bölge
Adliye Mahkemesi Üyeliği
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı
Bölge
Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı
(2) SAYILI CETVEL
Sınıf Derece Unvan
Üçüncü Sınıf 8 Hâkimlik
Üçüncü Sınıf 7 Hâkimlik
Üçüncü Sınıf 6 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 5 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 4 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Mahkeme
Başkanlığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 3 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Mahkeme
Başkanlığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
İkinci Sınıf 2 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Mahkeme
Başkanlığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
İkinci Sınıf 1 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik
Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Mahkeme
Başkanlığı
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma
Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Birinci sınıfa ayrılmış 1 Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Danıştay
Savcılığı
Bölge
İdare Mahkemesi Başkanlığı
Mahkeme
Başkanlığı
Müstakil
Daire Başkanlığı
Adalet
Başmüfettişliği
Genel
Müdür Yardımcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma-Plânlama
ve Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
Birinci Sınıf 1 Adalet
Bakanlığı Müsteşarlığı
Bakanlık
Yüksek Müşavirliği
Adalet
Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı
Adalet
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı
Adalet
Bakanlığı Genel Müdürlüğü
Araştırma
Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcılığı
Hâkimlik
Danıştay
Tetkik Hâkimliği
Bölge
İdare Mahkemesi Başkanlığı
Mahkeme
Başkanlığı
Danıştay
Savcılığı
Müstakil
Daire Başkanlığı
Adalet
Başmüfettişliği
Genel
Müdür Yardımcılığı
Genel
Müdürlük Daire Başkanlığı
Araştırma,
Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Üyeliği
Adalet
Müfettişliği
Bakanlık
Tetkik Hâkimliği
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar
Kanunu Tasarısının yeni 41 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
bu madde, hâkim ve savcılarımızın sınıf, derece ve unvanlarını düzenlemekte,
idarî ve adlî yargıda görevli hâkim ve savcılarımız 8 inci dereceden başlamak
üzere en son birinci sınıfa kadar ilerlemekteler.
Değerli arkadaşlarım, hâkim ve
savcılarımızın ekonomik durumları, birinci sınıf olduktan sonra nispeten
düzelmektedir; birinci sınıfa kadar olan ekonomik durumları daha bozuktur. Şu anda,
8 inci derecede görev yapan bir hâkim ve savcının almış olduğu maaş 1 393 Yeni
Türk Lirasıdır. Birinci sınıfa ayrılmış ve yüksek hâkimlik tazminatını almış
olan hâkimlerin ise 2 043 YTL'dir. Birinci sınıf olup da, birinci sınıfa
ayrılma hakkı kazanıp da yüksek hâkimlik tazminatı almamış olan hâkimlerimizin
en son aldıkları para 1 702 YTL'dir; yani, almış oldukları maaşları, yapmakta
oldukları görevlerin sorumluluğuyla, ağırlığıyla, onuruyla bağdaşır bir durumda
değildir.
Değerli arkadaşlar, bunu, bu durumları
dikkate alarak, 34 üncü maddeden sonra gelmek üzere iki önerge hazırlamıştık
hâkimlerimizin, savcılarımızın ekonomik durumlarının nispeten düzeltilmesiyle
ilgili. Bu önergelerden bir tanesi, birinci sınıfa ayrılmamış olan
hâkimlerimizin durumuyla ilgiliydi.
Bu hâkimlerimizin durumunu düzenleyen
Hâkim ve Savcılar Kanununun 106 ncı maddesinin (d) fıkrasını düzeltmek için bir
önerge vermiştik. Bu önergede ödeneğin yüzde 230'dan yüzde 330'a artırılmasını
talep etmiştik. Bu taleple, hâkim ve savcılarımıza çok büyük bir getiri de
getirmiyorduk. Bu talebin karşılığı, hâkim ve savcılarımız için 380 000 000 TL
civarında bir getiriydi. Ancak, bu talebimiz, komisyon çoğunluğu olmadığı için
Yüce Mecliste dikkate alınmadı. Ancak, hükümet, bu taleplerimize sıcak bakmış
olsaydı -çünkü, biz, bu önergeleri dün vermiştik- çok rahatlıkla komisyon
üyeleri çağrılıp bu önergeler dikkate alınabilirdi.
Değerli arkadaşlarım, birinci sınıfa
ayrılmamış olan hâkimlerimizin durumu böyle de, birinci sınıfa ayrılmış olan
hâkimlerimizin durumu daha mı farklı; onlar da, birinci sınıfa ayrılmış olan
hâkim ve savcılardan 1'in 1'inde olup da yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak
kazanmış hâkimlerimiz, savcılarımız 2 043 YTL'den başlıyor. Birinci sınıfa
gelmiş, önemli görevler icra edecek, önemli mahkemelerde görev yapacak; ancak,
aldığı para 2 043 YTL.
Oysa, büyük bir kamu sendikamızın, kamuda
çalışan memurların sendikasının yapmış olduğu araştırmaya göre, 4 kişilik bir
ailenin yoksulluk sınırı 1 807 YTL, yani, birinci sınıfa ayrılmış olup da
yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak kazanmış hâkimlerimiz bile, eğer 4 çocuğu
varsa veya daha fazlaysa, hanımı da çalışmıyorsa, yoksulluk sınırına yakın.
Yüksek hâkimlik tazminatı almayan
hâkimlerimizin tümü… Tek başına da olsa, evli ve çocuklu olmasa bile, tek
kişinin yoksulluk sınırı 875 TL; eğer, 2 kişiyse, 3 kişiyse, bunun almış olduğu
para yoksulluk sınırının altında kalıyor.
Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımızı
yoksulluk sınırında yaşatmak, onların yoksulluk sınırında yaşantılarını sürdürmeye
çalışmaları, ülkemiz için onur verici bir durum olmasa gerek.
Hâkim ve savcılarımıza ne kadar imkân
tanısak o kadar iyidir. İlk yaptığım konuşmada demiştim ki, bu tasarının
noksanı, büyük ölçüde, özlük haklarına yeteri kadar değinilmemiş olmasıdır.
Komisyonda yapmış olduğumuz çalışmalarla, arkadaşlarımızın ve benim vermiş
olduğumuz önergeyle, hâkim ve savcılarımıza nöbet tazminatı getirilmişti;
ancak, bu nöbet tazminatı da, hâkim ve savcılarımıza çok görüldü. Bu, çok büyük
bir yekûn teşkil etmiyordu; ancak, bu da hâkim ve savcılarımızdan alındı. Şu an
için, günlük üzerinden, hâkim ve savcılara nöbet ücreti verilmesi
kararlaştırıldı. Oysa, bu düzenlemede, hâkim ve savcılar değil, adlî personel
de dikkate alınmıştı, adlî personele de kısmen bir iyileştirme getiriliyordu.
Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcıların
dışındaki adlî personelin durumu daha içler acısı. Bakanlıkta çalışan bir düz
memurun almış olduğu maaş, 529 YTL, Adalet Bakanlığında çalışan bir memurun
aldığı maaş bu. Yine, zabıt kâtibinin aldığı maaş 600 ile 800 YTL arasında,
mübaşirin de almış olduğu para 650 YTL, hizmetliler ise 600 YTL'nin de altında
maaş alıyorlar. Bu şartlarda çalışan memurdan verim almak… Ne kadar verim
alabiliriz bu memurlardan? Bu insanlar, eve götüreceği ekmeği mi düşünsün,
çocuğuna alacağı ayakkabıyı mı düşünsün, yoksa, kendi yapacağı görevi mi
düşünsün; çünkü, bunların almış oldukları maaşlar, memurun, hizmetlinin,
mübaşirin, zabıt kâtibinin almış olduğu maaşlar açlık sınırının altında. Açlık
sınırında çalıştırmış olduğumuz devlet memurundan çok fazla bir şey
bekleyemeyiz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının en
önemli düzenlemelerinden bir tanesi; hâkim ve savcılarımız, birinci sınıfa
ayrılmaya hak kazandıktan sonra, birinci sınıf olmak için altı yıl
bekliyorlardı; bu tasarının 6 ncı maddesiyle, bu altı yıllık bekleme süresi üç
yıla indirildi. Bu, güzel bir düzenleme dedik. Adalet Bakanlığının da bu
düzenlemeye ihtiyacı vardı; çünkü, bölge adliye mahkemeleri kurulacaktı,
oralarda hâkim ve savcıya ihtiyacı vardı, oralara birinci sınıf hâkim ve savcı
gerekiyordu; bu nedenle, bu düzenlemeyi yaptık.
Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeceğim: Bu
maddeden sonraki maddede, Bakanlık önerge hazırlamış. Tabiî, bu, Bakanlık
önergesi olarak gelmeyecek, bir teklif olarak gelecek. Sanırım, Maliye
Bakanlığının, biraz, bunu ekonomik olarak hâkim ve savcılara çok görmesinden
dolayı, gelecek olan bir önergeyle, hâkim ve savcılarımız, üç yıl sonra bile,
by-pass alarak birinci sınıf konumuna geldikleri zaman, altı yıl sonra alınacak
olan yüksek hâkimlik tazminatını alamayacaklar. Bu düzenleme, değerli
arkadaşlar, etik bir düzenleme olmayacak, hukukî bir düzenleme olmayacak. Bu
düzenleme, eşitlik ilkesine de aykırı olacak; çünkü, aynı hâkim, bölge adliye
mahkemesinde, değişik mahkemelerde, birinci sınıf olmuş hâkimler görev
yapacaklar, cumhuriyet savcısı olarak veya hâkim olarak görev yapacaklar; ama,
bunlardan bir kısmı farklı tazminat alacak, bir kısmı farklı tazminat alacak;
yani, biz, bu hâkimlerimize sorumluluğu vereceğiz; ancak, sorumluluğun gereği
olan tazminatı vermeyeceğiz. Ümit ediyorum ki, bu önerge verilmesin. Maliye
sıkıştırmış olabilir iktidarı; diyebilir ki, yeterli kaynağımız yok. Ancak,
değerli arkadaşlar, adalet mekanizması için, hâkimlerimiz için, savcılarımız
için yeterli kaynak yok diye, onları imkânsızlıklar içinde yaşatamayız.
Yargıdan ekonomik tasarruf yapmamamız gerekiyor. Yine, belirtiyorum, ümit
ediyorum ki, böyle bir önerge gelmez; ancak, bir sonraki maddede bu önergenin
geleceğini de biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımın daha
önceki yapmış olduğu konuşmalarında değindiği birtakım hususlar var. Bu
hususları eleştirmeyeceğim. Örneğin şöyle diyor: "Hukuk devletinde,
kahvehaneden bozma yerlerde adalet dağıtılamaz." Çok güzel bir söz. Gerçekten,
adalet dağıtılan binalar, adaletin saygınlığına uygun olmalı. Yine
"yargının hükümet konakları içinde olması, yargının bağımsızlığı
kavramıyla bağlantılıdır" diyor. Biz de onu söylüyoruz, diyoruz ki, yargı,
hükümet konaklarında sığıntı konumundan çıkarılmalıdır diyoruz. Yargının ayrı
bir binası olması gerekir; hem de yargının ağırlığına, yargının büyüklüğüne
yakışan binalar yapmamız gerekir.
Yine, ne diyor Sayın Bakanımız… Hâkim ve
savcıların en üst düzeyde maaş almaları gerektiğini de belirtiyorsunuz Sayın
Bakanım. Biz de belirtiyoruz; ama, bunlar sadece temennide kalıyor, sadece
sözde kalıyor. Bu sözlere katılıyoruz; ancak, Sayın Bakan sanki bir muhalefet
milletvekilidir, yargıyla ilgili eleştirilerini belirtiyor. Oysa, Sayın Bakan
iktidardadır, Adalet Bakanıdır, bu sorunları biliyor, bildiğini de kabul
ediyoruz; öyleyse, bu sorunları çözmemiz gerekiyor. Bu sorunların çözüm
noktasında Sayın Bakanım, Anamuhalefet Partisi olarak bize ne gibi görev
düşüyorsa, biz, bu görevleri yapmaya hazırız. Hâkimlerimizin, savcılarımızın,
zabıt kâtiplerinin, icra memurlarının, mübaşirlerin, infaz koruma memurlarının
sorunlarını tartışalım; bu sorunları gidermek için gerekli düzenlemeleri
mutlaka yapalım.
Bugün Malatya'dan bir yazı işleri
müdürümüz aradı "geçinemiyoruz sayın vekilim, bizim sorunlarımıza el
atın" diyor.
Değerli arkadaşlar, yürütme, sadece kendi
sorumluluğuyla ilgili alanlarda düzenleme yapmakla meşgul; ancak, yargının
sorunları bir tarafta duruyor. Hatta, yasamanın bile biryığın sorunları var; bu
sorunlar yeteri kadar dile getirilmiyor.
Bu düşüncelerle, Yüce Heyete en derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
öncelikle, bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Yine, elimde, maddeyle ilgili olarak,
İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş, Muharrem Kılıç ve arkadaşlarının bir
önergesi var. Yalnız, bu önergedeki gerekçeler, hazırlayan arkadaşlar da
biliyor ki, daha önceden defeatle verilmiş olan önergedeki gerekçelerin
aynısıdır. Maddeyle vesaireyle bir ilişkisi yok; çünkü, değişik maddeler oldu…
İSMET ATALAY (İstanbul) - Aynısı olabilir…
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
başka gerekçemiz yok; ne yapalım?!
BAŞKAN - Ben, bu hususu dikkatlerinize arz
ediyorum ve önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın
41 inci maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa
kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Haluk Koç |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
|
Bayram Ali Meral |
|
|
|
|
Ankara |
|
|
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel
gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı
maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle
yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına
göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde
sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının iyileştirilmesi,
iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması,
nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi
gerekir.
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa
Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev
süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları,
emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına
alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif
nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını
sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı
atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında
açıkladığı 2003 yılı İlerleme Raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde,
yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı
görülmektedir.
Ancak, bugün Anayasamıza baktığımızda,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve
yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır.
Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı
olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan, altkomisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek
Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu
değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı
beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık
vermemektedir.
Özellikle tasarıda yer alan mülakatın
biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması,
düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı
yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat
kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir.
Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye
Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun
olacaktır.
Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının
bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .
Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu,
iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de
gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici
iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu
gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk
fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun
daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine
karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi 42 nci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 42.- 2802 sayılı Kanuna ekli I
Sayılı Ek Gösterge Cetveli aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"I SAYILI EK GÖSTERGE CETVELİ
UNVAN
DERECE EK GÖSTERGE a) Anayasa Mahkemesi Başkanı,
Yargıtay Birinci Başkanı,
Danıştay Başkanı,
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ile
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısının
aylık ödemeleri birinci
derecenin son kademesine eklenecek, 1 8.000
b) Anayasa Mahkemesi
üyeleri, Yargıtay üyeleri, Danıştay
üyeleri, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcıvekili, birinci sınıf
hâkim ve savcıların,
Adalet Bakanlığı Müsteşarının aylık öde-
meleri birinci derecenin
son kademesine eklenecek, 1 7.600 c) Bu Kanuna göre birinci sınıf hâkim ve
savcılığa ayrılmala-
rına karar verilmiş olup
da birinci derece aylığını almış olanlar, 1 4.800
d) Diğer hâkim ve
savcılar 1 4.000
2 3.600
3 3.000
4 2.300
5 2.200
6 1.600
7 1.500
8 1.300"
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu.
Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önemli bir yasayı
tartışıyoruz. Zaten önemi, konuşmacıların fazlalığından da anlaşılıyor.
Bu yasaya ilişkin çalışmamı hazırlarken,
yeni emekli olmuş bir yargıcın bir faksı ulaştı bana; diyor ki: "Attığım
son imzadan sonra emekli oldum. 10 yaşında yargıç olmaya karar vermiştim. Bu
hiç de kolay olmadı. Ben mesleğimi ve çalışmayı sevmediğim için değil, aksine,
sevdiğim için emekli oldum." Hâkimlerin içinde bulunduğu şartlara
değiniyor: "Benim istediğim ve düşlediğim yargıçlık bu değildi; ama, ben
yargıçlık yapmayı sevdiğim için bu görevi yerine getirdim" diyor.
"İnsanlara değer verdiğimi
gösteremediğim için, onları yeterince dinleyebilecek zamanı onlara ayıramadığım
için ve uzun verilen duruşma günleri nedeniyle her seferinde duyduğum üzüntü ve
mahcubiyeti üzerimden atamadığım için çok sevdiğim mesleğimden ayrıldım"
diyor, bir bayan yargıç; devam ediyor: "Yirmiiki yıl boyunca mesleğimden
dolayı öylesine ilginç olaylar yaşandı ki -bu, savunmaya, sorgulamaya zaman
ayıramamanın getirdiği sorunlar- bir keresinde, bir zatî ihtiyaç kerestesini
satmak suçundan yargılanan bir Kahramanmaraşlı sanık bana bir şiir gönderdi; o,
şiiri size iletiyorum" diyor; ama, tabiî, burada bir şiir günü
yapmadığımız için, ben bu kırk bölümden oluşan şiirin tamamını okuyacak
değilim; birkaç bölümünü okuyacağım, hem böylece halkın yargıya bakışını hem de
bunu bize gönderen yargıcın bakışını anlatmaya çalışacağım.
Diyor ki vatandaş:
"Çok perişanlıkla bir bina kurdum,
İşte geldiniz görün Hâkim Bey
Anlatamadım çok benim derdim
Hele bir de bana sorun Hâkim Bey."
Bir bölümünü atlıyorum. İlginizi çekecek
bölümleri okuyorum:
"Ben de vatandaşım bu topraklarda
Çalışır geçinirim yağmurda karda
Zatî ihtiyaç için mahkemelerde
Suçlu bir insan oldum Hâkim Bey.
Biz orman köylüsü neler çekeriz
Hayat nedir gerilerden bakarız
Mahkemede boynumuzu bükeriz
Ne olur bize acıyın Hâkim Bey.
Yurttaş haklarını siz iyi bilirsiniz
Var ise kusurumu affedersiniz
Bu kez beni de bağışlarsanız
Bir daha zatî ihtiyaç olmam Hâkim
Bey."
Burada toplumsal bir gerçek de söz konusu.
Yani, orman köylüsünün içinde bulunduğu şartlar burada dile getiriliyor.
Verilen sözlerin yerine getirilmediğini o zaman da söylemiş seçmenler. Aradan
ne kadar zaman geçmiş -bu şiirin üstünden- bilmiyorum -onu, aslında sorup
öğrenmek lazım- hâlâ, demek aynı sarsıntı devam ediyor.
Şöyle bitiriyor, daha doğrusu ben
bitiriyorum; o, çok uzun yazmış:
"Âşık faniyim çekerim çile
Ömrümde yapmadım insana hile
Bekçisi, azası, muhtarı bile
Hepsi birden sattı Hâkim Bey."
Şimdi, vatandaşın çaresizliği ve hâkimin
çaresizliği çakışıyor burada; yani, manzaraya bakın; hâkim oradaki insana
yeterince zaman ayıramadığı için acı içinde, vatandaş da derdini anlatacak
zaman bulamadığı için feryadını böyle şiire döküyor ve böylece, Türk
edebiyatına birtakım eserler kazandırıyoruz yargılamadaki sıkıntılar nedeniyle.
O da bir kazançtır; yani, belki, daha hızlı bir yargılamayı, daha sağlıklı bir
yargılamayı gerçekleştirmekte fazla hızlı davranamıyoruz, çok şey yapılıyor;
ama, böylece Türk edebiyatının yargıyla ilgili bölümüne eserler kazandırıyoruz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kazandırıyoruz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Ee,
tabiî o da güzel.
Sonunda şöyle diyor: "İlk duruşmada
ve keşifte psikolojik nedenle yapamadığım savunmamdır." Yani, bu da çok
önemli. Burada da sağlık alanındaki bir gelişmeye dikkat çekiyor, diyor ki:
"Psikolojik nedenle yapamadığım savunma." Yani, mahkemelerde bir
dönem, biraz da bugün, işleyiş öylesine kötü gelişmiş ki, vatandaşın
psikolojisi de bozulmuş. Yani, bu, sağlık alanındaki reformlar açısından da haklı
bir gerekçe oluşturabilir. Yani, buraya da hükümetin dikkatini çekmek istiyorum
ben.
Şimdi, sayın milletvekilleri, biz burada
günlerden beri bu yasayı tartışıyoruz. Çok kişi şunu düşünüyor; yani, niye bu
yasa bu kadar çok tartışılıyor; niye her maddede, özellikle avukat kökenli
milletvekilleri, eski yargıçlar çıkıp konuşuyorlar? Tabiî, bunda, benim açımdan
şaşılacak bir şey yok; ama, avukat olmayan, hukukçu kökenli olmayan
milletvekilleri bunu yadırgayabilirler; yani, nedir derdiniz, bu kadar çok
konuşuyorsunuz diyebilirler. Çok kişi şöyle de düşünebilir: Cumhuriyet Halk
Partisi engelleme yapıyor. Biz, bu kanunu niye engelleyelim, biz bu kanunu
destekliyoruz. Hâkimlere ve savcılara olumluluklar getiren bir düzenlemenin
karşısında olamayız. Biz, sadece şunu söyleriz: Daha iyi olsun; hâkimlerimize,
savcılarımıza daha çok imkânlar getirsin.
Yani, Bakanlığın çalışmalarını ben
takdirle izliyorum, birçok konuda çok olumluluklar gerçekleşmiştir. Sayın Bakan
demin elektronik alandaki gelişmeleri söyledi. İnsan kavramına ilişkin
eleştirilerimi biraz sonra yapacağım; ama, olumlulukları da takdir etmemek
mümkün değildir.
Şimdi, dün söylediklerimi bugün tekrar
etmek istemiyorum. Yalnız, bizim burada kanun yapma tarzımızın toplumda
eleştirilere neden olduğunu artık herkes fark etti. Yani, çok hızlı kanun
yapıyoruz, sonra dönüyoruz, kanunları bir kez daha yapıyoruz, gözden
geçiriyoruz, yenilemeye çalışıyoruz. Bunu her yasada yaşıyoruz. Muhtemeldir ki,
bu yasada da, böyle, geriye dönük bir eleştiri söz konusu olacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu maddeyle ilgili
bir değişikliğin, bir önergenin getirileceği söylendi. Tabiî, bu önergenin
hükümet tarafından sunulup sunulmayacağını, getirilip getirilmeyeceğini
bilemediğim için, onun üzerinde bir şey söyleme imkânına da sahip değilim.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Geldi, geldi…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Evet,
şu anda geldiğini söylüyor arkadaşım. Geldikten sonra, onun üzerinde
düşüncelerimizi açıklama imkânına kavuşuruz.
Şimdi, bizim muhalefet anlayışımıza
ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet anlayışına ilişkin iki yönlü
eleştiriler var. Bir bölümü, bizim her konuda direnç gösterdiğimizi ve birtakım
yasaların çıkmasını engellediğimizi düşünüyorlar; yani, bizim fazla kararlı bir
muhalefet yaptığımızı söylüyorlar. Bir kısmı da, özellikle bu ikinci kısımda
köşeyazarları yer alıyor; bunlar, bizim, Mecliste dikkatli davranmadığımızı,
yeterince muhalefet yapmadığımızı söylüyorlar. Ben, diğer bir konuşmamda da
söylemiştim; biz, herkes bize aferin versin diye muhalefet yapmıyoruz,
herkesten aferin almak gibi bir ihtiyacımız da yok. Biz, inandıklarımızı
yapıyoruz; halkı savunmaya çalışıyoruz, halkın haklarını savunmaya çalışıyoruz,
belirli meslek gruplarının, emeğin hakkını savunmaya çalışıyoruz. Bunu,
gücümüzün yettiği kadar, belirli bir noktaya kadar yapmaya çalışıyoruz. Doğal
ki, eksiklerimiz olacaktır. Yalnız iktidarların eksikliği olmaz, muhalefetlerin
de eksikliği olur, muhalefetin de eksikliği olur. Bunu gidermeye çalışıyoruz
burada; daha doğrusu, gelecekteki iktidarımızın stajını yapıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı
önümüze geldiği zaman, ilk baktığımız şu oldu: Türkiye'de yargılama düzeni
hangi aşamadadır. Yargı, sadece hâkimlerden ve savcılardan oluşan bir sistem
değil. Bir de onun, geride, daha doğrusu cephe gerisinde, kürsü gerisindeki
insanları var. Kimdir bunlar; zabıt kâtipleridir. Kimdir; adliye
çalışanlarıdır, icra müdürleridir, memurlarıdır, yazı işleri müdürleridir;
adliye binalarının dışında cezaevlerindeki infaz koruma memurlarıdır. Bunlara ilişkin
düzenlemeler de aslında tartışılmalı.
Zaman zaman Bakanlığın yaptığı
iyileştirmeleri biliyoruz; ama, bunların yeterli olmadığı, bize gelen
fakslardan anlaşılıyor. Bana, bu hafta içinde infaz koruma memurlarından 100'e
yakın faks geldi. Niye bana geldiğini söyleyeyim; çünkü, ben, yakın zamanda bir
iki cezaevine gittim. Orada tutukluların birtakım sızıldanmaları vardı; onları
dinlemek için gitmiştim. Onlarla görüştükten sonra, bana, bir infaz koruma
memuru, kendileriyle niye görüşmediğimi sordu ve "burada sürekli
tutuklular biziz; siz buradaki tutuklulara, hükümlülere ilgi gösteriyorsunuz,
onların daha insanî şartlarda cezalarını çekmelerini, topluma dönmelerini
savunuyorsunuz; ama, biz, burada, 24 saat hükümlüyüz, cezaevlerinden hiç
çıkamıyoruz" dedi.
Bir de şunu söylediler: "Lojmanlar
cezaevlerine yakın olmalıdır, bizim güvenliğimiz sağlanmalıdır." Bunu,
sanıyorum, en son, geçen sene gittiğimde... Bu süre içinde düzeltilmiştir,
düzeltilmişse Sayın Bakana ve Bakanlık yöneticilerine teşekkür ediyorum, düzeltilmemişse
de söylüyorum: Mesela "Sincan (F) Tipi Cezaevinin lojmanları uzakta ya da
yetmiyor, gidip gelirken korumamız ne olacak? Burada, çok ciddî suçların
faillerini tutuklu olarak tutuyoruz, hükümlü olarak tutuyoruz. Bize bu konuda
birtakım imkânlar sağlanabilir mi? Bizim fazla mesai kavramımız var"
dediler infaz koruma memurları ve yıpranmalarına ilişkin birtakım kanıtlar
gösterdiler, oradaki hayatı anlattılar. Yani, burada -tabiî, arkadaşlarımızın
bir bölümü (F) tipi cezaevlerini ve diğerlerini görmüştür- fizikî şartların
iyileştirildiği söyleniyor; ama, ne kadar iyileştirilse, bir cezaevi,
cezaevidir; doğal ki, orası bir otelin ya da bir evin şartlarını haiz değildir,
orada kalan insanların psikolojisinin bozulmaması gibi bir şey söz konusu değildir.
Sayın Bakanlık yetkilileri çok iyi bilirler, infaz koruma memurları, adliye
çalışanları içinde en fazla psikolojik sorun yaşayan insanlardır.
Tabiî, toplumumuz, gardiyanları… Onlara
gardiyan diyorlar; ama, resmî adı infaz koruma memurlarıdır, böyle, onlarla
ilgili şarkılar, şiirler söylüyor; özellikle, bunu tutuklular, hükümlüler
üretmiştir. "Gardiyan, etme beni ziyan" diye, birtakım türküler var.
Aslında, gardiyanlar, kimseyi ziyan etmiyorlar, kendileri orada perişanlar;
çünkü, çok kötü şartlarda yaşayanlar var, ekonomik durumları çok kötü olanlar
var. Arada sırada, bir infaz koruma memurunun suçu ortaya çıktığı zaman,
medyamız, bunu olağanüstü bir olay gibi tırmandırıyor "içeriye birtakım
yasak maddeler soktu" diye, bütün yargı örgütünü, adalet örgütünü suçlayan
yorumlar yapıyor. Her meslekten birkaç kişi böyle çıkabilir; ama, o insanlar,
bütün bu zorluklarına rağmen -adliye memurları, çalışanlar, zabıt kâtipleri,
infaz koruma memurları, hepsini sayıyorum- Türkiye'de, bu kadar az maaşa rağmen
ve bu kadar ağır çalışma şartlarına rağmen dürüst kalmayı başarabilmiş
insanlardır; onlara saygı duymak gerekiyor, hiç saat kavramı olmadan
çalışmışlardır bugüne kadar. Avukat olanlar çok iyi bilir, keşfe giderler,
orada insanların sunacağı bir bardak ayranı içerken, çekinerek içerler ya da
içmezler; bunun, rüşvet gibi algılanabileceğini, aldatma gibi
algılanabileceğini düşünürler. Yani, bizim, aslında, sadece hâkimler ve
savcılarla ilgili değil, tüm personel için daha iyi önlemler almamız, onlara
daha iyi imkânlar getirmemiz gerekiyor.
Bu kanunda birtakım şeyler getirildi;
tabiî, bunların ne kadar yeterli olduğu tartışılabilir. Olumlu her adımı da
doğru bulmak gerekiyor, desteklemek gerekiyor; ama, daha fazlasını istemek
onların da hakkıdır bizim de hakkımızdır.
Dün bu tasarıyla ilgili bir maddede
konuştuktan sonra, altında yaklaşık 14 kamu görevlisinin imzası olan, içlerinde
cumhuriyet başsavcısı, ağır ceza mahkemesi başkanı, diğer cumhuriyet savcıları
ve icra tetkikinden sulh cezasına, asliye hukukuna kadar bütün hâkimlerin
imzası olan bir faks ulaştı. Bu faks, hepimize ulaşıyor; bir kere, Adalet
Komisyonu üyelerinin hemen hemen hepsine ulaşıyor, Sayın Bakana da ulaştığını
biliyorum. Buradaki isteklerin ne kadarının karşılandığına ilişkin bir çaba
gösterdim; baktığım zaman ilginç sonuçlarla karşılaştım. Yani, taleplerinde hiç
aşırı bir şey yok; ama, biz, bu kanunla bunların büyükçe bir bölümünü
karşılayamadık. Yani, hâkimlerimizin ve savcılarımızın bizden istediklerinin
büyükçe bir bölümünü karşılayamadık, bir bölümü karşılandı. Bakın, şu istekte
ne var, bir okuyalım: "Tayin dönemi öncesinde hazırlanan atama taslağı
öncesi, boşalacak yerler önceden ilan edilmelidir." Bunun uygulanabilir
olduğunu düşünüyorum; uygulanamıyorsa, uygulanacak hale getirecek mevzuat değişikliği
yapmak elimizdedir. Yani, insanlar bir tercihte bulunuyorlarsa, o tercihi daha
sağlıklı yapabilmeleri için bu imkân verilebilir.
Yıpranma tazminatı çok tartışıldı.
Yıpratıcı bir meslek olduğunu biliyoruz hâkimliğin, savcılığın. Adliyede
çalışmanın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu konuda ayrıntılı bir
çalışma yapmak gerektiğini düşünüyorum. Tabiî, hemen şu söyleniyor: "Her
meslek grubu kendisini savunuyor:" Doğru tabiî, ateş düştüğü yeri yakıyor.
Türkiye'de toplumsal bilinç çok fazla gelişmiş olsa, bütün halkın ayağa
kalkması gerekiyor; ama, böyle bir şey olmuyor. Çiftçiler ağlıyor, çiftçiler
ayağa kalkıyor sadece. İşçiler ağlıyor, sadece işçiler ayağa kalkıyor. Kimin
canı yanarsa o ayağa kalkıyor; ama, herkesin canının yanmasını beklemeden önce,
başkasının canının yanmasını beklemeden önce, başkasının canı yandığı zaman
ayağa kalkmak gerektiğini bir anlasak her şey çözümlenecek. O toplumsal
duyarlılık noktasına geldiğimiz zaman çok şey çözümlenecek. Şimdi, hâkimleri
tartıştığımız için onunla sınırlı şeyler söylemek zorunda kalıyorum. Dün de
söyledim; ama, bu konu kabul edilinceye kadar söylemeye devam edeceğim; adliye
binalarımızda, şu anda, Bakanlığımızın yayımladığı kitaplar kısmen bu eksikliği
giderse bile, teorik birtakım kitapların eksikliği, hâkimlerimizi ve
savcılarımızı başka kaynaklardan kitap aramaya itmektedir.
Ben, Sayın Bakandan ve Adalet Bakanlığı
yöneticilerinden bir kez daha talep ediyorum, bu kitap konusundaki eksiklik
giderilmelidir, Bakanlık yayınları dışında da çeşitlendirme olmalıdır, resmî
yayınların dışında; olmuyorsa, bir kitap tazminatı, buna benzer bir ödeme;
yani, okuma yazmayı kolaylaştıracak, yargıçlarımızın daha hazırlıklı olmasını
sağlayacak bir gelişme sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugüne kadar yaptığım kırka yakın konuşmada süremi hiç aşmadım, bugün de aynı
şeyi yapıyorum, kırkbeş saniye kala konuşmamı bitiriyorum.
Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Baloğlu, duyarlılığınız
için teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hâkim ve Savcılar Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 42 nci
maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2802 sayılı Kanuna ekli I sayılı ek
gösterge cetvelinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Cüneyit Karabıyık Muharrem Karslı
Ankara Van İstanbul
Polat Türkmen Niyazi Pakyürek
Zonguldak Bursa
"I SAYILI EK GÖSTERGE CETVELİ
UNVAN
DERECE EK GÖSTERGE a) Anayasa Mahkemesi
Başkanı, Yargıtay Birinci Başkanı,
Danıştay Başkanı,
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ile
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısı 1 8.000
b) Anayasa Mahkemesi
üyeleri, Yargıtay üyeleri, Danıştay
üyeleri, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcıvekili, birinci sınıf hâkim
ve savcılıkta üç yılını
doldurup Yargıtay ve Danıştay üyeliğine
seçilme hakkını
kaybetmemiş olanlar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı 1 7.600
c) Birinci sınıfa
ayrılmış, bu sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren de
meslekte üç yılını
doldurmuş, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine
seçilme hakkını kazanmış
birinci sınıf hâkim ve savcılar 1 5.800
d) Bu Kanuna göre birici
sınıfa ayrılmalarına karar verilmiş olup da
birinci derece aylığını
almış olan hâkim ve savcılar 1 4.800
e) Diğer hâkim ve
savcılar 1 4.000
2 3.600
3 3.000
4 2.300
5 2.200
6 1.600
7 1.500
8 1.300"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL
(Isparta) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, önergeye katılıyoruz; ancak, bir açıklama yapma ihtiyacını da duyuyorum.
Esas itibariyle, görüşmekte olduğumuz
tasarı, müstakilen hâkim ve savcılarla ilgili bir özlük hakları tasarısı
değildir. Başkaca hükümlerle beraber bazı hususları da ihtiva etmektedir;
ancak, Sayın Baloğlu'nun da dile getirdiği ve diğer arkadaşlarımızın da dile
getirdiği gibi, bu konuda özel bir çalışma yapmaya da ihtiyaç var. Biz, bu
yönde epey bir çaba da gösterdik, Maliye Bakanlığıyla uzun bir müzakere süreci
de yaptık.
Tabiî, personel rejiminin bir bütünlük
içerisinde ele alınmasıyla ilgili bir konu da Hükümetin öncelikli gündemi
arasında olduğu için, ihtilatlara ve personel rejiminde farklı birkısım
değerlendirmelere imkân vermemek adına şimdilik meseleyi böyle mütalaa
ediyoruz. O sebeple buna olumlu bakıyoruz Hükümet olarak; ama, ayrı bir çalışmanın
yapılması gerektiğini ve bu yönde bir çabamızın olduğunu da bu vesileyle ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısıyla, hâkim ve savcıların
birinci sınıf olma süreleri Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını
kazandıkları tarihe çekilmiş, yani birinci sınıfa ayrıldıktan üç yıl sonra
birinci sınıf olma imkânı sağlanmış, ancak, personel reformu çalışmalarının son
aşamaya gelmiş olduğu dikkate alınarak, gösterge rakamları yukarıdaki şekilde
düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat
20.32'de birleşmek üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:20.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 44 üncü maddesini 43 üncü madde
olarak okutuyorum:
MADDE 43.- 2802 sayılı Kanunun 8 inci
maddesinin (e) bendi, 9 uncu maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı fıkraları,
11 inci maddesinin ikinci fıkrası, 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 30 uncu
maddesinin dördüncü fıkrası, 39 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları, 60
ıncı maddesinin son fıkrası, 78 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 88 inci
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı
tasarıyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Görüşeceğimiz madde, Adalet Komisyonunca
kabul edilen 44 üncü madde, bir maddenin çıkarılmasıyla 43 üncü madde olarak
önümüzde bulunmakta.
Bu maddeyi, kısaca, teknik olarak
açıklamak durumunda kaldığımızda, kamuoyuna şu bilgileri sunmanın, yine değerli
milletvekillerimize Yüce Meclisin huzurunda şu bilgileri söylemenin görev
olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, 2802 sayılı kanunun 8 inci
maddesinin (e) bendine baktığımızda, bu bendin yürürlükten kaldırıldığını
görüyoruz. Kaldırılan bu hüküm nedir; hâkim ve savcılar yabancıyla evli olmamak
kuralına uymak zoruydaydılar. Şimdi, bu yasak kaldırılmış oldu. Tabiî, bu,
bütün hâkim ve savcılarımızı ilgilendiren bir hüküm değil; ama, mesleğe yeni
başlayacak olanlar ve evlilik yapacak olan hâkim ve savcıları ilgilendiren bir
konu.
Şimdi, yine, 9 uncu maddesinin dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkralarına baktığımızda, yine, bunlar da, daha önce
çıkarılmış bulunan, hâkim ve savcı adaylarının stajlarıyla ilgili hükümler ve
çıkarmış olduğumuz Adalet Akademisiyle ilgili yasaların ve o yöndeki mevzuatla
paralellik sağlanması açısından da, 9 uncu maddenin dördüncü, beşinci, altıncı
fıkraları çıkarılmış.
Yine, 11 inci maddenin ikinci fıkrası,
aynı şekilde, yürürlükten kaldırılıyor. "İdarî yargı hâkim adayları için
birinci fıkradaki bilgilerle ilgili olarak, staj yaptıkları il valiliklerince
düzenlenecek rapor" şeklindeki, vali mütalaasına dönük bu hüküm de
yürürlükten kaldırılmış oldu.
Yine, devam ediyoruz, 23 üncü maddenin
ikinci fıkrasında da... "Hakkında, 21 inci maddenin (c) bendinde sayılan
hususları gözönünde bulundurarak; kanun yoluna müracaat olunmayan kararlardan
veya ilgili olduğu" şeklinde devam eden bir fıkra. Bu da, yine, Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulunda bulunacak şekildeki düşünceleri belirten bir sicil
fişine ilişkin bir fıkra hükmü.
30 uncu maddenin dördüncü fıkrası, yine,
yürürlükten kaldırılıyor. "Yer değiştirme cezası almış olanlar, cezanın
kesinleşmesini izleyen derece yükselme incelemesi tarihinden itibaren iki yıl
süreyle kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesine tabi
tutulmazlar" şeklindeki bir fıkra hükmü yürürlükten kalkıyor.
Yine, 39 uncu maddenin ikinci ve üçüncü
fıkraları. Bunlar, yine bildiğimiz gibi ve görüştüğümüz hükümler paralelinde
olması gereken, kaldırılması gereken fıkralar. Daha önce en az beş yıldan beri
fiilen avukatlık yapmış olan, mesleğinde temayüz göstermiş olan meslektaşların
hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulüne ilişkin bir fıkra. Daha sonra, bunun
devamına benzer, bu fıkranın olabileceği şartları kapsayan fıkra şeklindeki
hüküm de bu maddeyle yürürlükten kaldırılıyor.
Yine, 60 ıncı maddenin son fıkrasına
geldiğimizde, yürürlükten kaldırılan son fıkraya baktığımızda da, son fıkra
"istek üzerine ilgilisine açık sicil dosyasındaki bilgileri kapsayan bir
sicil cüzdanı verilir" şeklinde idi. Bu sicilin de belli şartlarda
tutulmamasına dönük, özellikle hâkimlerle ilgili sicilin tutulmamasına dönük
mevzuat hükümleri gereğince de bu da paralellik taşımaktadır.
78 inci maddenin üçüncü fıkrasına
baktığımızda da, yine, üçüncü fıkrasında, haklarında meslekten çıkarmayı
gerektirmeyecek bir ceza mahkûmiyetiyle birlikte uyarma cezası hariç herhangi
bir disiplin cezası verilmiş olanlarla ilgili bir hüküm… Burada, kademe
ilerlemesi ve derece yükselmelerinde değerlendirilmesi şeklindeki hüküm
yürürlükten kaldırılıyor.
Yine, 88 inci maddenin birinci fıkrasının
son cümlesi… Yani, şu: "Ancak, durum Adalet Bakanlığına derhal bildirilir.
Sıkıyönetim Kanunu hükümleri saklıdır" şeklindeki hüküm kaldırılıyor. Bu,
ne ile ilgili; işte, hâkim ve savcıların yakalama ve sorgu usulüne dönük bir
madde. Bununla ilgili bu fıkra da, cümle de, herhangi bir anlam taşımadığından
yürürlükten kaldırılmış bulunuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, teknik olarak
bu bilgileri sunmanın bir görev olduğunu söyledim. Tabiî, burada huzurunuzda,
bu bilgileri, madde üzerinde konuşmaya gelen milletvekili olarak yerine
getirmek düşüncesiyle ifade ediyorum.
Elbette, değerli arkadaşlarım, bu
tasarının sonuna doğru yaklaşıyoruz. Sonuna doğru yaklaşırken, maalesef, bir kez
daha şunu ifade etme ihtiyacını hissediyoruz: Gerçekten, bu mesleğe mensup
binlerce hâkim ve savcının beklentilerini, buna paralel olarak, acaba bizlere
de bir şeyler gelebilir mi umudunu taşıyan adlî personel camiasının
beklentilerini biz hemen hemen boşa çıkardık.
Değerli arkadaşlarım, bir tasarının
sürecini hepimiz bilmekteyiz; hükümet tarafından hazırlanıyor. Teklif şeklinde
gelirse, değerli milletvekili arkadaşlarımızın birinci derecedeki görevi
gereği, teklif şeklinde getiriliyor. Yasa tasarı ve teklifleri böyle
getiriliyor.
Bu tasarı, 55 madde üzerinden, hükümet
tarafından hazırlanarak imza altına alınmış ve Meclise sunulmuştur. Elbette, bu
tasarı, taslak şeklinde hazırlanırken, bununla ilgili birinci derecedeki
hükümet görevlisinin Adalet Bakanı ve Bakanlığı olduğunu biliyoruz. Böyle bir
taslağı, Adalet Bakanlığı, bütün iyi niyetleriyle -daha önceleri de açıklamış
olmasına rağmen- hazırlıyor, tam tasarı haline getirilirken, hükümet üyesi
herhangi bir bakan -herhangi bir koalisyon yok, tek başına iktidara sahip olan
aynı partinin bir bakanı- maalesef, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan bu
taslağa karşı çıkıyor. Gerekçesine bakıldığında, edindiğimiz bilgilere göre, bu
taslakta, hâkim ve savcılarla ilgili malî hükümlerin, hâkim ve savcılara getirilebilecek,
özlük haklarına katkıda bulunabilecek iyilik hükümlerinin Maliyeye yük
olacağından bahisle, bu gerekçeyle Adalet Bakanımız baskı altına alınıyor ve bu
şekilde, bu iyileştirmeye dönük hükümler çıkarılmış oluyor. Böyle olmasına
rağmen, gelen tasarı, elbette, Meclisten Adalet Komisyonumuza geliyor. Adalet
Komisyonunun verdiği karar doğrultusunda altkomisyonda görüşmeler yapıldı ve
yine, altkomisyonda -üye olmam nedeniyle yakından bildiğim için süreci
anlatıyorum sizlere- iki tane iyileştirme getirilmeye çalışıldı ve getirildi.
Bu altkomisyonda getirilen iyileştirmelerden bir tanesi, bizlerin önergesiyle
kabul edilen, hâkim ve savcılara nöbet dinlenme hakkının yanı sıra, nöbet
tazminatının verilmesi, bir diğeri de, yine, gerçekten hâkim ihtiyacını,
birinci sınıf hâkim ihtiyacını gidermeye dönük olmak üzere altı yıllık bekleme
süresinde bulunan birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimlerin bekleme sürelerinin
üç yıla çekilmesiydi. Belli başlı, hâkim ve savcılara dönük iyileştirme bunlar
idi.
Şimdi, nöbet tazminatıyla ilgili olmak
üzere ortalama bir rakam bulundu; 370 000 000 ile 400 000 000 arasında, ayda, nöbet tutan bir hâkim ve savcıya
bu şekilde bir katkıda bulunacaktı; bunun üçte 2'si oranında da adlî personele
katkı sağlayacaktı ve en önemlisi de, dediğimiz gibi, az önce bir önergeyle
bunun önü ve yolu kesilen iyileştirme hükmü; ki, en önemli hüküm oydu…
Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım; bir
hâkim birinci sınıfa ayrılma hakkını elde edecek, Yargıtaya seçilme şartlarını
kaybetmemiş olacak ve bu üç yıllık süreden sonra birinci sınıf olacaksın diye 6
ncı maddeyle hüküm getireceğiz, bunu kabul edeceğiz; buna rağmen, 6 ncı
maddenin kabul edilmiş olmasına rağmen, buradaki bütün arkadaşlarımızın
oybirliğiyle vermiş olduğu karara rağmen, birden bire, bir el, görünmeyen,
gizli bir el, nereden geldiğini, az önce belirttiğim ve anlatmaya çalıştığım el
buralara kadar uzanacak, gerek altkomisyonda gerekse Adalet Komisyonunda
oybirliğiyle, Sayın Adalet Bakanının görüşleriyle, Adalet Komisyonu Başkanının ve
komisyon üyesi arkadaşlarımızın görüşleriyle kabul etmiş olduğumuz
iyileştirmeye "dur" denilecek! Böyle bir şeyin mantığını anlayabilmek
mümkün değildir. Bu, hükümet içerisinde kendi kendisine çelişkiye düşmenin,
düşürülmenin en güzel ve maalesef, üzücü örneklerinden birisidir.
Burada düşünülmesi gereken, hükümet
içerisindeki, bakanlar arasındaki görüş ayrılığıdır. Ya birbirlerini
kandırıyorlar yahut da birbirlerini kandırmak için kamuoyuna öyle gözüküyorlar.
Bize, burada, yapacaklarını yine yapıp, bunun muhatabı olan kişilere, tabir
yerindeyse, gol atıyorlar. Ya birbirlerine gol atılıyor yahut da bu şekilde,
göstermelik olarak, kamuoyuna ve bunun muhatabı olan kişilere, kanunun birinci
derecedeki muhatabı olan görevlilere gol atılmış oluyor.
Elbette, bunları, kamuoyu
değerlendirecektir. Elbette, bunları, bu yasanın birinci derecedeki muhatabı
olan görevliler mutlaka değerlendirecektir. Yani, bunları, bizim, elbette,
gelip, burada söylememizin, açıklamamızın bir gereği vardır; onun için söylemek
zorunda kalıyoruz. Yoksa, şu yasada oybirliğiyle çıkarabileceğimiz o kadar
fazla madde var ki; ama, çıkarttırma imkânını, maalesef, bu tür hal ve
hareketlerinizle bizlere bu fırsatı vermiyorsunuz, bizler de yapamıyoruz.
Yoksa, hiçbirimiz, burada, keyfî olarak oturmuş değiliz, keyfî olarak zaman
harcamış değiliz.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Tam keyfî
harcıyoruz…
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Ama, Sayın
Başkan, eğer, buna, siz, o şekilde bir değerlendirmede bulunuyorsanız...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Aynen!..
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bizim keyif
alacağımız olay, buradaki değerli milletvekili arkadaşlarımızın zaman kaybından
dolayı değildir. Bizim keyif alacağımız olay, bu olayları ve gerçekleri
kamuoyunun gözüne aydınlatmak şeklindeki görevimizdir diye düşünüyoruz. Bizim
esas görevimiz, keyif alacağımız görev budur; ama, bundan dolayı siz keyfî
davranıyorsunuz diyorsanız, onu da elbet kamuoyu takdir edecektir,
değerlendirecektir.
Kaldı ki, sizin oybirliğiyle kabul
ettiğiniz 6 ncı maddeye çelişkili bir şekilde hazırlamış olduğunuz bu teklifin
anlamı nedir; bu teklifin anlamı, sayın hâkim ve savcı, ben, seni birinci
sınıfa üç sene sonra ayıracağım; amma, hiç kusura bakma, malî haklarını, özlük
haklarını vermeyeceğim diyerek, hem kendi kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz hem
de Anayasadaki eşitlik ilkesine ve angarya yapılamaz ilkesine aykırı davranmak
suretiyle de Anayasaya aykırı bir şekilde, burada, icraatta bulunuyorsunuz,
yasama görevi yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, elbette, bunları,
bizler, burada, ne kadar söylersek söyleyelim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
muhalefet olarak ne kadar söylersek söyleyelim, yanlışın bir yerlerinden
dönülmesinin gerçekten faydası vardır; bu Yüce Meclisin kişiliğine, onuruna
faydası vardır; bu Yüce Meclisten beklentisi olan insanlarımızın beklentisine
faydası vardı, umutlarına faydası vardır; yoksa, durup dururken, burada, biz,
nefes tüketmiyoruz, keyfî davranmıyoruz. Bunu, bir kez daha, Sayın
Başkanımızdan duymak, gerçekten, hepimizi ve bizleri rencide eder, üzer.
Burada, hangimiz, birbirimize, zaman kaybettirmek suretiyle keyif aldığımızı
söyleyebilir?! Böyle bir hak birbirimizde olabilir mi?! Böyle bir hakkı
kendimizde görebilir miyiz Sayın Başkan?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız Sayın
Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, elbette, bu yasadaki olumlu görüşlere katkıda bulunduğumuzu
söyledik, söylüyoruz; ama, maalesef, esas beklentilerin, kamuoyunun beklediği,
bu tasarının muhatabı olan kişilerin beklemiş olduğu amaca uygun bir şekilde
yasa çıkaramayacağımızı, bir kez daha, kamuoyunun huzurunda ve Yüce Meclisin
huzurunda söylemeyi kendimize görev biliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 43 üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumumuzda
büyük bir umutla beklenen, adliye teşkilatında görev alan hâkim ve
savcılarımızın dört gözle bekledikleri bir kanun tasarısının sonuna
yaklaşıyoruz. Adliye teşkilatımızda çok büyük bir beklentinin olduğu, ancak,
görüşülen kanun tasarısında, bir önceki maddede getirilen bir değişiklik
önergesiyle bu beklentinin büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradığını ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ilk konuşmamda da
bahsetmiştim, adliye teşkilatında görev alan çok değerli hâkim ve savcılarımız
çok güç şartlar altında bu görevi layıkıyla yerine getirmek için ellerinden gelen
gayret ve fedakârlığı göstermektedirler. Dünyanın hemen hemen hiçbir ülkesinde
olmadığı şekilde üzerlerinde ağır bir görev yükü ve sorumluluğu bulunan ve yine
dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği ölçüde, bir yıl içerisinde bitirmesi
gereken dava sayısı ve bakması gereken dosya sayısı yönüyle çok zor şartlar
altında olan hâkim ve savcılarımız, maalesef, büyük bir sukutu hayale
uğradılar.
Şimdi, bu kanun tasarısıyla hâkim ve
savcılarımızı memnun eden birçok hüküm geldi. Ben de tümü üzerindeki konuşmamda
bunlara değinmiş, hâkim ve savcılarımız için olumlu olan hususları
belirtmiştim; ancak, ne gariptir ki, burada, 550 milletvekili olarak, bu
konuyla ilgili, iktidar ve muhalefet bir araya gelip, özellikle maddî konular
üzerinde rahatlıkla uyum sağlayabilecek bir durumdayken ve bu fırsat elimize
geçmişken -böyle kanun tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmek
kolay değil- bu kanun tasarısı bu haliyle Meclis gündemine gelmişken, adliye
teşkilatımızdakileri en azından özlük ve malî haklar yönünden daha iyi duruma
getirmek imkânı elimizde varken, maalesef, bu imkânı kaçırıyoruz.
Biraz önce gazetelerde gördüm, 8 inci
derecenin 1 inci kademesinden maaş alan bir hâkimin maaşı, 1 387 000 000 lira.
Çok komik denecek bir rakam ve bu hâkim, yeri geldiğinde trilyonlara
ulaşabilecek davalar üzerinde karar sahibi olan, karar veren arkadaşımız ve
akşam evine gittiğinde, başına yastığa koyduğunda, ertesi gün kendisinin maddî
meseleleriyle ilgili bir düşüncenin kafasında yer olmaması gereken meslek
mensupları; ama, ne yapıyoruz; Maliye Bakanlığı bürokratları karşımıza çıkıyor,
550 milletvekilinin iradesinin üzerine ipotek koyuyorlar ve kanun tasarısı
komisyondan geçtiği şekliyle Meclis gündemine geliyor ancak, biraz önce verilen
bir önergeyle ve gerekçesini de okuyorum: "Birinci sınıf olma imkânı
sağlanmış; ancak, personel reformu çalışmalarının son aşamaya gelmiş olduğu
dikkate alınarak gösterge rakamları yukarıdaki şekilde düzenlenmiştir." Ne
zaman yapılacak personel reformu, ne zaman çıkacak; süresi belli mi, tarihi
belli mi; değil. Hâkim ve savcılarımızla ilgili getirdiğimiz bir güzel
gelişmeyi, düzenlemeyi, ileride ne zaman çıkacağı meçhul olan personel
reformuna bağlıyoruz ve komisyondan geçip Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
gelen bir maddeyi, bir önergeyle burada değiştiriyoruz.
O zaman ben soruyorum, eğer, bu Meclisin
iradesinin üzerinde Maliye Bakanlığı bürokratlarının bir ipoteği söz konusuysa,
bizler milletvekilleri olarak bu konularda hiç konuşmayalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Önergeyi kim
vermiş?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Önerge biraz
önce geldi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim vermiş, kim?..
Bürokratlar mı vermiş, milletvekilleri mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Milletvekilleri
vermiş.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen ne diyorsun o
zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bize
söylenen şey şu: "Maliye Bakanlığı bürokratlarını aşamadık. Aşamadığımız
için de böyle bir önerge vermek mecburiyetinde kaldık." Yani, söylenen bu.
Bize intikal eden…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Burada bürokrat
önerge verebilir mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman, niye
değişti? Soruyorum Sayın Milletvekili, niye değişti?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah allah…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz önce
konuşan arkadaşımız da feryat etti buradan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Boş versene sen
ya!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye değişti?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekili öyle
istemiş!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman…
Hayır, milletvekilleri öyle istemedi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekilleri
öyle istedi!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Milletvekilleri
öyle istemiyor. Bakın, ben öyle istemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen kimsin ya!..
Sen istesen ne olur istemesen ne olur!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Biz de öyle
istemiyoruz; var mı öyle bir şey?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, yani, şurada, 4 000 tane hâkim ve savcımızın maddî
durumlarının biraz olsun iyileşmesine kim karşı çıkabilir; hangi milletvekili
karşı çıkabilir, soruyorum; yani, bunlar o kadar zor şartlar altında
çalışıyorlar ki, 1 387 000 000 lira,
8 inci derecenin 1 inci kademesindeki hâkim maaş alıyor. Bu son temmuz
ayında yapılacak düzenlemeyle de 1 450 000 000 liraya çıkacak. 1 450 000 000
lirayla bir hâkim olarak görev yapmanın zorluğunu, sıkıntısını biliyor musunuz
sayın milletvekili?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biliyoruz tabiî.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bilmiyorsunuz,
bilseniz, biraz önce o cümleleri söylemezdiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen Türkiye'nin
bütçesini biliyor musun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
kamuoyunda, bugünlerde, milletvekillerinin maaşları tartışılmaya başlandı; ama,
bakınız, Türkiye'deki adliye teşkilatında bulunan hâkim ve savcılarımıza
bakınız, hiçbir tanesi, kamuoyu önünde, basında, televizyonda, maaşlarının
azlığıyla ilgili bir hususu dile getiriyorlar mı; utanırlar onlar, utanırlar.
Ben, bir iki örnek dışında böyle bir örnek de bilmiyorum. Onlar, kaderlerine
razı olmuşlar. Şu kanun tasarısını bekliyordu bütün hâkimlerimiz, savcılarımız,
adlî ve idarî personel.
O nedenle, değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür
ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi
söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sonra devam
edersiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi
söyleyip bitireyim.
BAŞKAN - Evet, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde oylamayı yapacağım; karar yetersayısı istenmiştir, karar yetersayısını
da arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerimize
oturalım ve sayalım.
Arkadaşlar, lütfen, yerlerimize oturalım.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler
arasında ihtilaf var; maddenin oylamasını elektronik cihazla yapacağız.
Oylama için 4 dakikalık süre veriyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, niye
4 dakika?.. Herkes burada…
BAŞKAN - Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi 44 üncü madde olarak
okutuyorum:
MADDE 44.- 26.4.1961 tarihli ve 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 15 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 15.- İl seçim kurulu, iki
yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan en kıdemli
hâkimin başkanlığında merkez ilçe seçim kurulu başkanlarından sonra gelen en
kıdemli iki üyeden oluşur. Kurulun, hâkimlerden iki de yedek üyesi vardır. Bu
suretle kurulan il seçim kurulu iki yıl süre ile görev yapar. Hâkimlerin
kıdemi, 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15 inci
maddesine göre belirlenir. Ancak, bu kıdemin belirlenmesinde, kınama veya daha
ağır disiplin cezası almış olanlar diğerlerinden kıdemsiz sayılırlar.
İl seçim kurulu başkanlığı ile asıl ve
yedek üyeliklerini ve ilçe seçim kurulu başkanlığını yapacak olan hâkimlerden
biri, herhangi bir sebeple bu görevi yapamaz ve o yerde bu görevi yapabilecek
başka bir hâkim de bulunmazsa, o yerin bağlı olduğu ağır ceza mahkemesinin
yargı çevresi içerisinde bulunan ve görevinden ayrılmasında sakınca görülmeyen
bir hâkime, merciince bu yetki verilir.
Eksiklerin, ağır ceza çevresi içerisindeki
hâkimlerden tamamlanmasına imkân bulunmayan hâllerde, bu ağır ceza merkezine en
yakın ağır ceza mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki hâkimlerden biri,
yukarıdaki usule göre yetki verilerek gönderilir.
Bu suretle kendisine yetki verilen hâkimin
gelip görevine başlamasına kadar, seçim kurulu başkanlığını, kurulun kendi
arasından gizli oyla seçeceği bir üye yapar."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına İstanbul Milletvekili İsmet Atalay.
Sayın Atalay, buyurun.
CHP GRUBU ADINA İSMET ATALAY (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Grubum ve
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Söz konusu madde, 45 inci madde olarak
düzenleniyor. Bu maddeyle, özellikle seçimlerin temel hükümleriyle ilgili 298
sayılı Yasanın 15 inci maddesi değiştirilmek isteniyor. 298 sayılı Yasanın 15
inci maddesine göre, ilde, il seçim kurulunun oluşması için, iki yılda bir il
çevresindeki kıdemli üç hâkimden en kıdemlisinin başkanlığında asil üyeliklere,
yine, kıdemli hâkimlerden iki kişinin yedek hâkim olarak görev yapması
öngörülmekte; ilçelerde de, o ilçede bulunan en kıdemli hâkimin ilçe seçim
kurulu başkanı olarak görev yapması öngörülmektedir. Ancak, bu yasaya göre, o
ilçede veyahut ilde kıdemli hâkim yoksa, ağır ceza mahkemesinin yargı sahası
içerisinde kalan başka yerdeki bir hâkim ilçe seçim kurulu başkanlığı ve il
seçim kurulunda görev alabiliyor. Aynı yargı çevresi içerisinde yoksa, en yakın
olan ağır ceza mahkemesi çevresinden bir yargıcın atanması söz konusu
olabiliyor. 298 sayılı Yasada "kıdemli hâkimler arasında" denilmekte;
ancak, 45 inci maddeyle yapılacak değişiklikte kınama cezası ve daha yukarı bir
cezaya mahkûm olmuş bir hâkimin ilçe seçim kurulunda görev alamaması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ilçe seçim kurulu
olsun, il seçim kurulu olsun, gerçekten, önemli bir görevi ifa eden, o ilçede,
o ilde en kıdemli hâkimlerin görev yaptığı bir kurul olarak çalışmaktadır.
Tatbikata baktığımız zaman, ilçe seçim kurullarının, il seçim kurullarının bazı
konularda vermiş oldukları kararlar kesin mahiyettedir, itirazı kabil değildir;
bir hakkın korunması açısından burada yetenekli ve kıdemi yüksek olan
hâkimlerin görev yapmasında isabet olduğu kanaatini taşımaktayız. Anadolu'da, özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, böyle kıdemi yüksek olan hâkim bulmak da çok
zordur. Stajını tamamlamış, daha üç günlük hâkim, bir ilçede, ilçe seçim kurulu
başkanı olabiliyor, ilçe seçim kurulunu yönetmekle görevlendirilmiş olabiliyor.
Böyle hallerde, ilçeye yeni gitmiş olan -özellikle, seçim yasaları, şekil
hukuku bakımından, süreye bağlı, çok dikkat isteyen önemli maddeler ihtiva
eder- ilçe seçim kuruluna tayin edilen hâkimin, bu konulara vâkıf olması
gerekir, kendisini yetiştirmiş olması gerekir; ancak, ne yazık ki, birçok
ilçede, ilde, ilçe seçim kurulundaki kâtiplerin, ilçe seçim kurulu seçim
şeflerinin oyuncağı haline gelebiliyor.
Bu yasa maddesiyle, gerçekten, önemli bir
adım da atılıyor. Geçmişteki, yani, 298 sayılı Yasanın 15 inci maddesine
baktığınız zaman, kınama cezası veyahut daha üst durumda ceza alan yargıçların
daha, kıdemine göre, ilçe seçim kurulunda veya il seçim kurullarında görev
aldığı görülebiliyor; ancak, yeni düzenlemede, bu şekilde ceza almış olan
yargıçların görev almasının önü tıkanmış bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, siyasetle
uğraşıyorsunuz, özellikle, seçim yasaları ve seçim kurulları hepimizi
ilgilendiren konuların başında geliyor. Gerçek anlamda çalışan, dürüst ve bu
görevi layıkıyla yapabilecek kıdemli hâkimlerin bu görevi yapmasında yarar
vardır. Burada yapılan düzenlemenin yararlı olacağını ben de düşünüyorum, kabul
ediyorum.
Bu yasanın tamamına
baktığınız zaman, gerçekten, hâkimler ve savcılarla ilgili önemli değişiklikler
yapmaktadır, önemli değişiklikler getirmektedir. Tabiî, bu değişiklikler
yapılırken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasasının tümünün ele alınarak,
birçok maddelerinin değişmesinde, özellikle, hâkim teminatının ve bağımsız
yargının işlerlik kazanması için bazı adımların atılmış olması gerekir diye
düşünüyorum; ancak, bunlar yapılamamıştır. İşte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluyla ilgili yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin bir kısmını
kapsamaktadır. Bunlar, yararlı değişikliklerdir; ama, temelde değişiklik
yapılmadığı zaman, bununla yetinmek kanımca mümkün gözükmemektedir. Çünkü
"yargı bağımsız olsun" diyoruz, "hâkimler teminat altında
olsun" diyoruz; ama, ilçe seçim kurulunda görev alacak hâkimlerin bu
teminattan yoksun olmaları, bazı hallerde yanlış kararlar vermesine de neden
olabilmektedir.
Düşünebiliyor musunuz;
hâkim ve savcıların, siyasete atılmalarında, herhangi bir şekilde, herhangi
konuda adaylıkları söz konusu olduğunda, yeniden seçilememeleri halinde, yargı
görevini ifa etmemeleri için yasal engeller konmuş olmasına rağmen, ancak,
siyaset açısından baktığınız zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
başında Adalet Bakanının, müsteşarın bulunmasında ve onların özellikle
soruşturmasını yapan kurum olarak Adalet Bakanının izniyle teftişlerinin
yapılmış olması, bu hâkimlerin bağımsız hareket etmelerini engellemektedir.
Özellikle, son günlerde
birçok olayda, yargı görevini ifa eden hâkimlerin bazı hallerde, partilerin
siyaset yapan organlarının, genel kurullarının, yüksek disiplin kurullarının
almış olduğu kararları hâkimlerin, özellikle, Siyasî Partiler Yasasına göre
şekil yönünden denetleme hakları olmasına rağmen, bu incelemelerinde esasa
girdiğini görüyoruz. Esas hakkında öyle kararlar vermektedirler ki, bu
kararların telafisi mümkün gözükmemekte ve o kararı alan partinin yüksek
kurulu, yüksek disiplin kurulu, vermiş olduğu karardan ötürü üzüntü duymakta ve
bir hakkı kullanamamaktadır. Onun için bu görevi yapacak hâkimlerde liyakat
aramanın, kıdemli olmasını aramanın, bu görevleri üstlenmiş olmaları sırasında
özen gösterilmesinde yarar olduğunu görüyoruz. Biz, bunun sadece hâkimlik
mesleğini icra ederken özellikle, hâkimler staj görürken, yargıda, asliye
hukukta, ticaret hukukta, ağır cezada, sulh cezada, savcılıkta, oralarda
gerekli eğitimden geçmektedirler; ancak, ben öyle inanıyorum ve tatbikatta
tanık olduğum, gördüğüm kadarıyla da, hâkimlere seçimle ilgili, seçim
yasalarıyla ilgili gerekli eğitim verilmemekte, genel bilgiler dahilinde,
herhangi bir ilçeye tayin edildiği zaman, o kurumun başına geçtiği zaman, orada
çalışan kâtiplerin oyuncağı haline gelmekte ve görevi gereği gibi ifa
edememektedir.
Ben, isterdim ki, bundan
sonra, staj döneminde olsun, özellikle ilçe seçim kurullarında, il seçim
kurullarında görev alabilmelerinin bir koşulu olarak, hâkimlerin, bir yıl veyahut
da bir süre bu kurullarda staj yaparcasına çalıştırılması gerekir; yani, bu
görevde bir yıl çalışmamış olan bir hâkimi bir kurulun başına seçim kurulu
başkanı olarak atamanın zorlukları tatbikatta görülmektedir.
Bu nedenle -bu yasa,
tabiî, bu şekliyle çıkacaktır- dileğim odur ki, bundan sonra yapılacak
değişikliklerde ilçe seçim kurullarına verilecek görevlerle ilgili yeni
düzenlemelerin yapılması gerekeceği inancını taşıyorum.
Biz, zaten, bu yasaya,
birçok maddesine olduğu gibi, olumlu katkılarda bulunuyoruz; bu maddeyle
ilgili, bu yasayla ilgili olumlu görüş serdediyoruz. İktidar Partisinin buna
özen göstermesi gerekiyor, muhalefetin görüşünü de alması gerekiyor. Sabahtan
beri burada dinliyoruz, bazı arkadaşlarımızın yaptığı itirazlarda veyahut şikâyetlerde
haksız olmadıkları açıkça anlaşılmaktadır.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Atalay.
Sayın milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
46 ncı maddeyi, 45 inci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 45.- 298 sayılı Kanunun 18 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 18.- İlçe seçim kurulu, iki
yılda bir ocak ayının son haftasında, bir başkan ile altı asıl ve altı yedek
üyeden kurulur ve iki yıl süre ile görev yapar. İlçedeki en kıdemli hâkim
kurulun başkanıdır. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır. Bir asıl üyenin
katılmadığı toplantıya, öncelikle o üyenin yedeği çağırılır.
İl merkezlerinde kurulacak merkez ilçe
seçim kurullarına, il seçim kurullarına başkanlık edecek hâkimden sonra gelen
en kıdemli hâkim başkanlık eder.
Seçmen sayısı 25 000`i aşan ilçelerde
seçim evrakının dağıtım ve toplanması sandık kurul başkanları ve en az bir
üyenin eğitimi ile sandık kurullarından sonuçların alınması ve birleştirilerek
bağlı olduğu ilçe seçim kuruluna teslim görevini niyabeten yerine getirmek
amacıyla, geçici ilçe seçim kurulları oluşturulabilir. Bu kurullar bir başkanla
altı üyeden oluşur. İl ve ilçe seçim kurullarında görev almış hâkimlerden sonra
gelen en kıdemli hâkimler bu kurullara başkanlık eder. Kurulun iki üyesi kurul
başkanınca kamu görevlileri arasından belirlenir. Dört üye ise dört yedeği ile
birlikte 19 uncu madde esaslarına göre siyasî partilerden alınır. Bu kurulların
çalışma usül ve esasları, kurulacağı ilçeler ile sayısı ve görev süresi Yüksek
Seçim Kurulu tarafından kararlaştırılır.
Hâkimlerin kıdemi 2802 sayılı Kanunun 15
inci maddesine göre belirlenir. Ancak, bu kıdemin belirlenmesinde, kınama veya
daha ağır disiplin cezası almış olanlar diğerlerinden kıdemsiz
sayılırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SIDIKA SARIBEKİR
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkim ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 45 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Demokratik hukuk devletlerinde
vazgeçilmesi mümkün olmayan sacayağından bir tanesi de yargı erkidir. Kanımca,
en önemli erk olan yargıya bugüne değin yeteri ölçüde önem verilmemiş, bu
nedenle de yargıdaki sorunlar giderek daha da ağırlaşarak bugüne kadar
gelmiştir.
Üzülerek söylüyorum ki, yargının
iyileştirilmesi, hızlandırılması ve daha etkin hale getirilmesi için gerekli
önlemler alınamamış, gerekli adımlar atılamamıştır.
Yargıda da insan unsuru vardır. Önce insan
tezinden hareketle, yargıda görev alan hâkimlerimizin, savcılarımızın ve
yardımcı personelin fizikî koşullarının iyileştirilememesi, malî ve sosyal
haklarla donatılamaması, yargıyı daha da travmatik hale getirmiştir.
Hepimiz biliyoruz ki, en iyi yargı, hızlı
olanı, adil olanı, kaliteli olanı ve ucuz olanıdır. Anayasamızın emrettiği de
bu, bizlerin istediği de bu, doğru olanı da bu; ama, nasıl olacak?
Devlet olarak, hâkimlerimizden,
savcılarımızdan, sürekli, tek taraflı olarak talepte bulunuyoruz;
hâkimlerimize, savcılarımıza neyi, ne kadar verebiliyoruz?
Şöyle bir göz atalım değerli arkadaşlarım:
Hâkim ve savcılarımız çok kötü fizikî koşullarda çalışmaktadırlar. Kötü ve
bakımsız yapı, mefruşat ve teknik bakımdan son derece yetersiz binalarda hizmet
vermeye gayret etmektedirler. Birçok hâkim ve savcımıza oda bulunamamakta,
bazen de iki hâkim veya iki savcı aynı odada çalışmak zorunda kalmaktadır.
Bir diğer önemli sorun da adliyelerde
hizmetli kadrolarının bulunmaması ya da yetersiz olmasıdır.
Son derece elverişsiz fizikî koşullar
içinde görev yapan hâkim ve savcılarımız, bir de toz, duman, kir içerisinde
görevlerini ifa etmeye çalışmaktadırlar. Fizikî bakımdan yetersiz ve hijyen
olmayan bu ortamlarda çalışan hâkim ve savcılarımızın mutlu, sağlıklı ve
verimli olmaları ne kadar mümkündür, bunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
İvedilikle, hâkim, savcı ve yardımcı
personelimiz için uygun çalışma koşulları yaratılmalı; yargı binası olarak yeni
binalar inşa edilmeli, modern araç ve gereçlerle donatılmalı; binaların bakım
ve temizliği yapılmalı; yargı hizmetinde çalışanların sayısı artırılmalı, cari
harcamaları karşılanmalıdır.
Yargıda diğer önemli bir nokta da
hâkimlerimizin ve savcılarımızın büyük bir iş yüküyle karşı karşıya
olmalarıdır. Öyle ki, bu ağır iş yükü nedeniyle, hâkimlerimiz ve savcılarımız
duruşmalar için çok kısa bir süre ayırmak zorunda kalmakta, tarafları gerektiği
ve yeteri kadar dinleyememekte, dosyalara hazırlanmadan çıkmak zorunda
kalmakta, karar vermekte güçlük çekmekte, hatta hatta evlerine dosya taşıyarak
dava dosyası incelemek zorunda kalmaktadır.
Hâkim ve savcılarımızın taşıyamayacakları
kadar yükün altında ezilmesine süratle son verilmelidir. Yeterli sayıda hâkim
ve savcı atanmalıdır; ancak, bu atamaların da, kafalarda hiçbir şüpheye mahal
bırakmayacak biçimde olması gerekmektedir. Bu atamaların, mülakatın nasıl
yapılması gerektiği yasada belirtilmelidir. Bu büyük bir yanlıştır. Atamalar
siyasîlerin ellerine terk edilemez. Yargının siyasallaşması demek; büyük bir
kaos demek; Türkiye'nin demokratikleşmesine dinamit koymak demektir. Bu konuda,
çarpıcı bir örnek vermek istiyorum:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 1981
tarih 2 nolu kararı gereğince, bir hâkimin yıllık bakabileceği iş durumları,
mahkemelere göre belirlenmiştir. Bu karara göre, bir ağır ceza mahkemesi 300
ila 350 dolayında davaya bakması gerekirken, bu sayı, İstanbul Adliyesinde 1
136'dır. Bir asliye ceza mahkemesinin 700 ilâ 800 civarında davaya bakması
gerekirken, bu sayı 4 805'tir. Bir sulh ceza mahkemesi 1 000 ilâ 1 200 davaya
bakması gerekirken, bu sayı 1 923'tür. 300 ilâ 350 davaya bakması gereken bir
ticaret mahkemesi, 4 529 dava dosyasına bakmaktadır. 1 000 ilâ 1 200 davaya
bakması gereken icra ceza mahkemesi, 10 195 dava dosyasına bakmak zorunda
kalmaktadır. Bu veriler 2003 yılına aittir. Hızla artan nüfus artışı da
gözönüne alındığında, bu rakamlar, bugün, daha da büyümüştür.
Bu tablo karşısında, hangi hâkim ve savcı
kendi arzusuyla İstanbul'da çalışmak isteyebilir ki değerli arkadaşlarım.
Lojman sayısı yetersiz olduğu için hâkim ve savcılarımız ev kiralamak zorunda
kalıyorlar. Ev kiralarının İstanbul'da ne rakamlara ulaştığını herhalde
bilmeyeniniz yoktur. İstanbul'da hayat pahalı, İstanbul'da iş yükü ağır. Bir
de, hâkim ve savcılarımızın aldığı ücret de, daha sonra açıkça izah edeceğim
şekilde, yoksulluk sınırı altında ise, herhalde pek yakında İstanbul'da
çalışmak isteyen hâkim ve savcı bulamayacağız.
Yargıda diğer önemli bir husus da, gerek
hâkim ve savcılarımızın gerekse yardımcı personelin yaptıkları görevin önemine
yaraşır biçimde malî ve sosyal haklara kavuşturulması konusudur. Değerli
arkadaşlarım, hâkim ve savcılarımızın malî ve sosyal hakları ivedilikle
iyileştirilmelidir. Hiçbir hâkimimiz karar verirken geçim sıkıntısı içerisinde
olduğunu düşünmemeli, düşündürtmemeliyiz.
Gerek fizikî çalışma koşulları bakımından
gerekse ağır iş yükü altında kalması bakımından zaten morali bozuk olan
hâkimlerimiz ve savcılarımızdan nasıl adil ve etkin olmalarını, nasıl süratli
olmalarını bekleyebiliriz?! Az önce Sayın Muharrem Kılıç belirtti. Tekrar olsun
istemiyorum. Hâkim ve savcılarımızın aldıkları maaş yoksulluk sınırı altında
bulunmaktadır. Keza, yardımcı personelin aldığı maaş ise açlık sınırı altında
kalmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu durum çok üzüntü
vericidir. Bunu dillendirirken bile yüzüm kızarıyor. Bu tablo karşısında, çok
değerli hâkimlerimizin, savcılarımızın, icra müdürlerimizin, yardımcı
personelimizin ne kadar özveriyle çalıştığı aşikârdır. Kendilerini ve ailelerini
yürekten kutluyorum ve teşekkür ediyorum bu fedakârca çalışmalarından dolayı.
Bir hukukçu olarak, bir hususu gururla ve
onurla altını çizerek belirtmek istiyorum. Hal böyle olduğu halde değerli
arkadaşlar, yine de yargı, Türkiye'de ayakta kalmış, leke getirmemiş tek
kurumdur. Bunun böyle devam etmesi de en büyük dileğimizdir.
Böylesine büyük özveri içerisinde çalışan
hâkim ve savcılarımıza bir yük de Ceza Kanununda, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda ve İnfaz Kanununda yapılan değişikliklerden geldi. Hem hâkimlerimiz
yeni yasaları inceleyecek, sindirecek hem de uygulamasını gerçekleştirecek! Bu,
ayrı bir mesai işi arkadaşlarım. Bunca iş yükü içerisinde ne zaman vakit
bulacakları, vakit yaratacakları konusunda endişelerim var, ciddî olarak endişelerim
var.
Ayrıca, cezaevlerinde yatan ve davası
kesinleşmiş birçok mahkûm da, yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz
Yasası uygulamalarını bekliyor. Bu işleri de, yine ellerinde taşıyamayacakları
kadar yük bulunan hâkim ve savcılarımız yapacak. Bu işin de ayrıca mesaisini
harcayacak hâkim ve savcı ataması düşünülmediğinden, hâkim ve savcılarımız,
ellerinde yürüyen dava sayısından çok daha fazla dava için zaman yaratmak
zorunda bırakılmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, hâkim ve
savcılarımızın, arz edebildiğim köklü sorunları, ancak yargıda köklü bir
reformla giderilebilir. Yıllardan beri, gelmiş geçmiş tüm hükümetler, seçim
öncesi, hâkimlerimize, savcılarımıza, yardımcı personeline bir göz kırparlar,
bütün saydıklarımı gerçekleştireceklerini, yargıda reformun şart ve kaçınılmaz
olduğunu söyleyip dururlar; ama, iş başına gelince, nedense unutuverirler.
Değerli arkadaşlarım, büyük paralar ayırıp
yargı reformunu gerçekleştirmeden yargının bağımsızlığından, hukukun
üstünlüğünden, haktan, adaletten, dürüstlükten, yeterlikten bahsetmek herhalde
mümkün olmasa gerek. Sadece hâkim ve savcı sayısının artırılmasına ilişkin bu
yasa tasarısı, umarım bir adım olur. Diliyorum ki, çok kısa bir süreçte,
hâkimlerimizin, savcılarımızın, icra müdürlerinin, yardımcı personelin ve
ailelerinin yüzünü güldürecek, morallerini yükseltecek, yaşama sevincine
kavuşturacak daha önemli adımlar, atılımlar, yenilikler, iyileştirmeler
gerçekleştirilir.
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 46 ncı maddesi
üzerindeki görüşlerimize gelince; değerli arkadaşlarım, yürürlükte bulunan 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, seçim
kurullarının oluşumunda derecesi en yüksek olan hâkimlerin görev yapmasını esas
almıştır. Bu düzenleme şekli, derece bakımından yüksek olmalarına karşılık
almış oldukları ceza nedeniyle daha alt sınıftaki hâkimlerin seçim kurullarında
başkan veya üye olarak görev yapmalarına neden olmakta ve bunun sonucunda,
demokrasi açısından büyük önem arz eden seçim işlerinde bazı sorunlar
yaşanmaktadır. Bu nedenle, seçim kurulu başkan ve üyelerinin belirlenmesinde
hâkimlik kıdeminin esas alınması müspet olmuştur.
Konuşmama son verirken, tekrar, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbekir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi 46 ncı madde olarak
okutuyorum:
MADDE 46.- 298 sayılı Kanunun 30 uncu
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Seçim büroları, seçim kurulu
başkanları tarafından ve seçim iş ve işlemleri dışında Yüksek Seçim Kurulunun
görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikle
belirlenecek usül ve esaslara göre adalet müfettişleri vasıtası ile denetlenir.
Seçim büroları, seçim kurulu başkanlarınca
yılda en az bir defa denetlenir. Bu denetim, geçen bir yıllık işlemlere şâmil
olmak üzere her yıl ocak ayı içinde yapılır. Denetim sonucunda düzenlenecek
raporların bir örneği seçim bürolarında saklanır, birer örneği de en geç o ayın
sonuna kadar Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına gönderilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sıra sayısı 951 olan kanun tasarısının 46 ncı
maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Seçim bürolarının önemi hakkında ve seçim
bürolarının kullanılmasıyla ilgili…
Değerli arkadaşlar, öncelikle, bir seçimin
en önemli başlangıç noktalarından bir tanesi, seçim bürolarının güvenlikli
olmasından geçer. Seçim bürolarının uygun şartlarda ve güvenli şartlarda
oluşması, yönetilmesi ve denetlenmesi, seçimin ilk şartlarından bir tanesidir.
Geçtiğimiz dönemlerde hep bu şansızlıkları yaşadık. Eğer, seçim bürolarınız
güvenlikte olmazsa, denetlenmezse, bu seçim büroları bazı yerlerde özellikle
profesyonelce yönetilmeye çalışılırsa, bazı aksaklıkların olması kaçınılmaz
oluyor.
Bence, bu güvenlik önlemlerini almadan,
seçimlerin dürüst şekilde yapıldığını söylemek şansına sahip değiliz. Bu seçim
bürolarında seçim kütükleri oluşturuluyor; yani, bir yerde bu Meclisin oluşması
sağlanıyor, bir yerde o bölgenin yerel yönetimlerinin seçilmesi sağlanıyor. Bu
anlamda, iktidarın her yerde sağlıklı biçimde çıkması için, öncelikle bu
alanların düzenli şekilde olması gerekir.
Geçtiğimiz dönemlerde bunların çok
sağlıklı şekilde işlediğini söylemek şansına sahip değiliz. Özellikle,
Türkiye'de seçmen kütükleri daha henüz bilgisayara geçti; ama, on-line sistemi
tam olarak gelişmediği için, hâlâ ülkemizde seçim kütüklerinin… Belki birkaç
defa oy kullanan vatandaşların olduğunu söylemek mümkündür. Bu da, bu sistemin
çabucak on-line sistemine geçip, Türkiye'nin herhangi bir yerinde seçim
kütüğüne kayıtlı olanın bir yerde belirlenmesinin şart olduğunun göstergesidir.
Seçim kütüklerinin düzenlemesi yapılırken bu konuya özen gösterilmesi gerekir.
Geçen seçimlerden önce yaşanan bir olayı,
başımdan geçen bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Kendi ilçem Kumluca'da
yaşanan bir olay; iki tane beldede, bir Mavikent, bir Beykonak Beldesinde.
Bizim bu bölgelerde yaşayan seçmenlerimizin birçoğu Burdur'dan, Denizli'den,
Uşak'tan gelir ve bu bölgede yarıcılık yaparlar, işçilik yaparlar. Bu anlamda,
eğer onların geldiği dönemlerde seçmen kütüklerini güncelleştirirseniz ve zaman
zaman bu bölgede seçmen sayısı yaşayan nüfustan fazla olur. Ancak, geçtiğimiz
dönemlerde bu bölgeyi daha fazla eline geçirmek isteyen bir siyasî partinin
ilçe başkanı, o yarıcıların, işçilerin yazın, temmuz ayında, haziranın sonunda
işlerini bırakıp kendi illerine gitmesini hemen fırsat bilip, bu bölgede isim
sıralaması yapıp, bu insanların burada oturup oturmadığı konusunda araştırma
yapılmasını istemiştir seçim kurulundan. Seçim kurulu da, jandarmaya talimat
vererek, bu isimlerin burada oturup oturmadığını tespit etmeye çalışmıştır;
ancak, iki tane beldede farklı farklı uygulama yapılmıştır. Mavikent'te oturan
seçmenlerden kendilerini kanıtlayabilmeleri için su abonesi, elektrik abonesi
ve telefon abonesi istenmiştir; ama, aynı işlem Beykonak Beldesinde
yapılmamıştır.
Şimdi, soruyorum sizlere: Dinar'dan gelen,
Uşak'tan gelen, Denizli'den gelen bir insanın, Mavikent veya Beykonak
Beldesinde PTT abonesi olur mu, su abonesi olur mu, elektrik abonesi olur mu?!
Bunların hepsi, o bölgedeki o işi işleten işletmeciye aittir. Bu anlamda,
bunları istemek haksızlıktır. O dönem içerisinde diğer siyasî parti tarafından,
yani, bizim parti tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından seçim kuruluna
itirazda bulunulmuştur. Seçim kuruluna itiraz, aynı şartlarda olan iki yer için
farklı farklı uygulama yapılmıştır.
Şimdi, ben düşünüyorum; bir
milletvekiliyim ve yasaları yapıyoruz bu memlekette ve kendi bölgemdeki bu
yanlış uygulamaları geriye çeviremiyorum. İki tane farklı uygulama var, hem de
aynı bölgede. Şimdi, bence, adaletin her yerde olması lazım. Bir hâkime göre
değişik adalet, bir hâkime göre değişik adalet olmaması lazım.
Bu seçim büroları özellikle iyi
denetlenmeli; çünkü, değerli arkadaşlar, seçimin galibiyeti zaman zaman bu
seçim bürolarında oluyor. Belki, bugün, iktidarda olabilirsiniz, ya, bunlar bu
dönem içerisinde bizlere yardımcı olmuş olabilir diyebilirsiniz; ama, unutmayın
ki, bu adalet, herkese ihtiyaçtır gelecek dönemler içerisinde. O anlamda, seçim
bürolarının denetlenmesi konusunda, en azından adaletli davranılması konusunda
üzerimize düşen görevi yapmalıyız.
Şimdi, seçim bürolarındaki görevli
memurlar, gerçekten, profesyonel olmuş çoğu yerlerde; profesyonel, amatör
değil; devletin memuru olmaktan çıkmışlar; yani, bu konularda, gerçekten, bütün
bu şeylere açıklar. Bunu herkes için söylemiyorum; ama, zaman zaman, seçim
bürolarında bunları yapan görevliler var. Bunların önlenmesini nasıl
sağlayacağız? Bu ülkenin geleceği, seçim bürolarındaki iki üç kişiye emanet
edilmemeli. Bu önemli bir şey. Hatta, eğer biz bu seçimi adaletli yapamıyorsak,
bu ülkeye adaleti nasıl getireceğiz diye zaman zaman düşünmüşümdür. Bu anlamda,
gelecek dönemlerde, bu maddede geçen kurulların iyi çalışması, denetlenmesi,
denetlemenin iyi yapılması, bence, adaletin iyi işlemesine neden olacaktır;
çünkü, iyi bir adaleti sağlayan, bu Meclistir, iyi bir adaleti sağlayan yerel
yönetimlerdeki seçimlerdir. Bu anlamda, bu seçim bürolarının denetlenmesi
konusunda hiç ihmale gelmeyecek şekilde iyi bir önlem alınması gerekir diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
48 inci maddeyi 47 nci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 47.- 298 sayılı Kanunun ek 7 nci
maddesinde geçen "Subay, Astsubaylar hariç olmak üzere" ibaresi
"Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile
Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Görüşülmekte olan tasarının 48 inci maddesiyle ilgili, yeni 47
nci maddesiyle ilgili şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi
açıklayacağım.
Değerli arkadaşlar, görüşlerimi
açıklamadan önce, geçtiğimiz hafta cumartesi günü kaybettiğimiz, çok değerli,
çok kaliteli, ilerici, yurtsever, devrimci bir sanatçımızı burada anmak
istiyorum izninizle. Memleketlim, Artvin'in Hopa İlçesinden Sevgili Kâzım
Koyuncu'yu kaybettik. Kendisi, sadece Karadeniz Bölgesinin değil, Türkiye'nin
de sevgiyle, saygıyla sanatçı olarak kabul ettiği; ama, sanatçılığından daha
çok insanlığını ve adamlığını takdir ettiğim bir kişiydi. Genç yaşta kaybettik,
33 yaşında. Allah rahmet eylesin diyorum; buradan, Meclisten tüm ailesine,
Hopalı hemşerilerime, Artvinli hemşerilerime ve tüm sevenlerine başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ilgili maddeyle,
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun ek 7
nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Önce bu maddeyi sizlerin bilgilerine
sunmak istiyorum. Ek 7 nci madde şu: "Subay, assubaylar hariç olmak üzere;
milletvekili ve mahallî idareler genel ve ara seçimlerinde aday ve aday adayı
olan devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi
kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip
eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış
hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler." Bu, 298 sayılı
Yasada 1990 yılında yapılan bir değişiklikle gündeme gelen madde.
Şimdi, kanunumuzda, bu yeni tasarıda, bu
konuda biz, geri dönüşle, mevcut yasada sadece subay ve assubaylara konan
rezervi, engeli biraz daha genişletiyoruz ve bunun içerisine yüksek mahkeme
üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanları da koyuyoruz.
Şimdi, maddenin gerekçesine baktığımızda
"Anayasanın 9 uncu maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır; Anayasanın 138 inci maddesine göre de hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler ve hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" dedikten sonra
"Hâkimlerin yaptıkları görev dikkate alındığında, bunların tarafsız olması
mutlak bir zorunluluktur" deniliyor gerekçede. "Seçimlere katılmak
kişinin siyasî tercihini ortaya koymasını gerektirir. Seçimlere katılmış yüksek
mahkeme üyesi, hâkim, savcı veya bu meslekten sayılanların, daha sonra söz
konusu görevlere geri dönmeleri durumunda, tarafsızlıkları konusunda ciddî
şüpheler ortaya çıkacaktır." Bu nedenle, 298 sayılı Yasanın ek 7 nci
maddesine hâkim, savcı ve bu meslekten sayılanları koyuyoruz.
Şimdi, tabiî, kanunların temel kuralıdır,
yasalar geriye yürümez; ancak, ben bir soru sormak istiyorum; şeytanın
avukatlığını yapalım. Biz, şimdi, bugünden sonra aday olmuş olan hâkim, savcı
ve ilgili mesleği yapmış olan arkadaşlarımızı, yargı mensuplarını tekrar göreve
almıyoruz; tamam. Niye; çünkü, çok önemli "tarafsızlıkları konusunda ciddî
şüpheler ortaya çıkacaktır" deniliyor. Peki, mahkemeler tarafsız mı;
tarafsız. Peki, bu yasa yürürlükte değil, yok, daha yeni çıkacak. Bugüne kadar
aday olup da geri dönmüş olan hâkim ve savcılarımızın, siz, zımnen taraf
olduklarını açıklamış olmuyor musunuz, onların tarafsızlıklarını kabul etmemiş
olmuyor musunuz; değil mi. Bugüne kadar aday olan hâkim, savcılarımız var, geri
dönenler var. Bilmiyorum, belki, bakanlığın üst düzey görevlileri de vardır;
bilemiyorum, Sayın Bakanımız daha iyi bilir. Peki, bunların yargı görevine,
artık siz bu gerekçeyi yazarak gölgeyi düşürmüş olmuyor musunuz? Yani, kendi
çalışanlarınızın... Sayısını bilmiyorum, araştırma imkânım olmadı; bir soru
önergesiyle sormayı düşünüyorum, bakalım kaç kişi çıkacak. Belki de, o
mahkemelerin verdiği kararlar, artık, size göre tarafsız kararlar olmayacak,
bağımsız kararlar olmayacak.
Şimdi, bunu söylerken ne demek istiyorum;
bana göre, şahsen ve Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konudaki görüşü odur:
Biz, hâkim ve savcılarımıza, yargı mensuplarına sonuna kadar inanıyor ve
güveniyoruz. O nedenle, şöyle önümüzü bir açın, dokunulmazlıkları da kaldırın,
gidelim, yargılanalım diyoruz. Hatta, bu tarafsızlık konusunda şüphelerinizin
olduğunu, bu dokunulmazlıklar gündeme geldiğinde, orada da söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların meslekte
tarafsız olması önemlidir. Kişisel tercihi olacaktır. Hâkim ve savcıların
partiye üye olmaları yasaktır; ama, oy vermeleri yasak değil ki. Okumuş yazmış,
bilgili insanlar, ülkeyi, dünyayı değerlendirebilen, yorumlayabilen insanlar oy
kullanıyorlar, neye göre kullanacak; bir görüşleri olmak zorundadır, kişilik
anlamında tarafsız olamazlar. Görev açısından tarafsızlığı kabul ediyorum. O
nedenle, bana göre, böyle bir düzenlemenin yapılması doğru değil. Peki, karşı
mısınız derseniz, bu konuda da karşı olduğumuzu söylemiyoruz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak; çünkü, bu konuyu bir tartışma konusu haline getirdikten sonra,
hâkimler ve savcıları bu noktaya çektikten sonra, artık, geri dönme imkânı da
yok. Yani, biz, bu maddeye karşı değiliz; ancak, doğru bir mantık olmadığını
söylemeye çalışıyorum.
Tarafsızlık deyince, aslında, söylenecek
çok şey var. Üç gündür, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, aslında,
konuşmalarının bütün temelinde bu tarafsızlığı dile getirdiler. Yani, bu
maddeyle, o kadar önemsediğiniz ve hâkim ve savcıları da ne yazık ki zan
altında bıraktığınız bu tarafsızlık talebini, sizden önce -bu maddede siz
getiriyorsunuz da- biz, 2 nci maddeden, hatta kanunun genelinden itibaren
söylüyoruz. 2 nci maddeyi biliyorsunuz; hâkim ve savcılık mesleğine kabulde
sınav yönetmeliği. Biz, bu kanunla düzenlensin, bu kanunun içerisinde yer alsın
istedik. Neden?.. Yani, hâkim sadece görevini yaparken tarafsız olacak, onu, o
tarafsızlığı sağlayalım, yeterli değil; göreve alırken de tarafsızlığı sağlamak
zorundayız. Göreve alırken de, tarafsız insanları hâkim ve savcılık mesleğine
kabul etmemiz lazım. Bunu yapmanın yolu da, o insanları seçecek kurulun
tarafsızlığı konusunda şüphe olmamasıdır.
Şimdi, ben söylüyorum: Yönetmeliğe göre,
bakanlık bürokratları bu hâkim ve savcıları seçiyor. Bilmiyorum yine, yine
soracağım, onu da soracağım Sayın Bakanımıza. Bu bürokratlar içerisinde, acaba,
milletvekili adayı veya belediye başkanı adayı olup da geri dönen var mı?
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Var tabiî.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Belki de
vardır.
Mesela, benim aklıma şu geliyor -yani bu
meslekte değil de, herkes bildiği için- DSİ Genel Müdürü Sayın Eroğlu. Görevi
konusunda hiçbir şey söylemiyorum, görevini layıkıyla yapıyordur; ama, o da
belediye başkanı adayı oldu, geri döndü, mesleğe devam ediyor.
Sadece hâkim, savcıları tarafsızlıkla
bağlayacaksınız… Yani, bu memlekette doktorlar taraflı olursa, olur mu?! Doktor
görevini yaparken, sağcı-solcu ayırımı yaparsa; polis böyle bir ayırım yaparsa,
görevini ifa ederken birilerine sert, birilerine yumuşak davranırsa veya
öğretmenler, ki, geleceğimiz olan çocukları yetiştiren öğretmenlerimiz taraflı
olursa, bu kadar problem yaratmaz mı?! Bu konuyu, her tarafından
tartışabiliriz; doğru da diyebilirsiniz, yanlış da diyebilirsiniz, çok hassas
bir konu; ama, diyorum ki, ille de tarafsızlık diyorsanız, tarafsızlığı bu
tasarının 2 nci maddesinde yerine getirecektiniz. Orada, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz dedik ki, 4 000 hâkim, savcı alınacak; bu kadar ciddî bir
alımı yaparken hiçbir şaibe olmasın. Bakın, sizin kelimelerinizi söylüyorum:
"Bu hâkim ve savcılar geri döndüğünde, tarafsızlıkları konusunda ciddî
şüpheler ortaya çıkacaktır." Efendim, ben de diyorum, bu yönetmelikle, bu
yöntemle hâkim, savcı alırsanız, ben de onların tarafsızlığı konusunda ciddî
şüpheler taşıyacağım. Sizin cümlelerinizi kullanıyorum. O nedenle, biz dedik
ki, bunların yargı unsurlarından oluşan bir heyet tarafından alınmasını...
Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin vereceği temsilcilerle, bunun
yanında, Adalet Bakanlığının vereceği temsilci, Yükseköğretim Kurumunun
vereceği temsilci ve baroların vereceği temsilci; yani, tamamı adaletin
içerisinden gelen insanlardan oluşan temsilci. Bu mu tarafsızlık konusunda
şüphe yaratmayan bir kurul olur; yoksa, belki de içinde -sizin dediğinize göre
diyorum- milletvekili adayı veya belediye başkanı adayı olup da geri dönen
bürokratların oluşturduğu kurul mu tarafsız olacak? Bu konudaki endişelerimi
dile getiriyorum. Daha fazla zamanınızı almak istemiyorum; çünkü, epey
yorulduk; ancak, gerçekten, laf olsun diye değil, içimden gelen ve tamamen
benim öz ve özgür irademe bağlı olarak görüşlerimi açıkladım.
Tabiî, bu düzenlemenin getireceği faydayı,
zararı ileride göreceğiz; umarım faydalı olur. Genel olarak, sözlerimin başında
dediğim gibi, bu düzenlemeye karşı değiliz; ancak, bazı çekincelerimiz de
olduğu için destek de vermediğimizi belirtiyor; beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Çorbacıoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi 48 inci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 48.- 8.5.1991 tarihli ve 3717 Sayılı
Adlî Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat
Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci
cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş, ikinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve yedinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler
eklenmiştir.
"Ancak, bu ödemelerin aylık toplamı
en yüksek Devlet memuru aylığını (ek gösterge dahil) geçemez."
"Geçen miktar ve yol tazminatının
diğer yarısı, o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılır."
"Adalet Bakanlığı merkez hesabına
gönderilen paralardan, Adalet Bakanlığı merkez teşkilâtında daimî ve geçici
olarak görevlendirilen ve fiilen teknik hizmetler görevini yürüten personele,
teminlerindeki güçlük, görevin önemi ve sair nitelikleri dikkate alınmak
suretiyle, Adalet Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara göre üç ayda bir
ödeme yapılır.Yapılan ödemeler aylık olarak en yüksek Devlet memuru aylığının
(ek gösterge dahil) iki katını geçemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz önceki konuşmamda 2 dakika az
konuştum. Onu, eğer mümkünse, bu konuşmama eklemenizi isteyeceğim.
Değerli milletvekilleri, 49 uncu maddeyle
ilgili düzenlemeyle, ben, öncelikle, ne getirildiğini söylemek istiyorum.
3717 Sayılı Adlî Personel ile Devlet
Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı
Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasada şöyle
değişiklik yapılıyor: Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci
cümlesinden sonra gelmek üzere bir cümle ekleniyor, ikinci cümlesi
değiştiriliyor ve yedinci fıkraya da bir cümle ekleniyor.
Eklenen cümle: "Ancak, bu ödemelerin
aylık toplamı en yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dahil)
geçemez."
Buna eklediğimiz yer şurası; 3717 sayılı
Yasayı okuyorum: "Birinci fıkrada sayılanlardan adlî yargı hâkim ve
savcıları ile adlî yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi, mübaşir,
icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol
tazminatının ½'si ödenir" dedikten sonra bu cümleyi ekliyoruz.
"Ancak, bu ödemelerin aylık toplamı en yüksek devlet memuru aylığını (ek
gösterge dahil) geçemez."
Bunu dedikten sonra, bir miktarın yarısını
ödüyorsunuz; ama, en yüksek devlet memurunun da maaşını geçmedikten sonra,
doğal olarak, bir düzenleme yapmanız gerekiyor. O düzenlemede, ikinci cümle
olarak, geçen miktar... Yani, bir miktar geçmek durumunda, daha önceki
düzenlemede yoktu. Geçen bir miktar varsa, geçen miktar ve geriye kalan 1/2,
yol tazminatının diğer yarısı, o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılır.
Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, benim
"geçen miktar" konusuna bir itirazım yok; ama "bir bankaya
yatırılır" konusuna itirazım var. Neden? Mevcut yasadaki hali şu:
"Yol tazminatının kesilen 1/2'si o yerdeki bir kamu bankasında açılan bir
hesaba yatırılır." Düzenlemeye bakıyoruz "o yerdeki bir bankada
açılan hesaba yatırılır." Şimdi, değerli arkadaşlar, kamu bankasına
yatırma zorunluluğu kanunda varken, dönüyoruz, özel banka diyoruz.
Gerekçesini okudum. Bu çok önemli bir şey.
Gerekçede bir kelime yok. Okuyorum: İlgili maddede, bizzat keşfe ya da hacze
giden memur, en yüksek devlet memuru aylığına kadar emeğinin karşılığı olan yol
tazminatının yarısını, 1/2'sini alacaktır. Bu tazminatın üst sınırı olmaksızın
-hani bir üst sınır geliyor ya, en yüksek devlet memuru maaşı kadar olacak- pay
almak, keşfe gitmeyen diğer memurla arasında bir fark yaratacağından veya ciddî
bir fark yaratacağından, arada dengeyi korumak için, efendim, işte, burada
sebep olarak motivasyonu bozmamak, çalışma barışı, haksızlık ve adaletsizliğe
sebep olmamak için böyle bir sınırlama getirdik deniliyor. Bu sınırlama nedir;
o "geçen" kısmıyla düzenlenen ve 1/2'si salt değil, devlet memuru
maaşının bir katını da geçmeyecek şekilde gelen sınırlama, tamam; ancak, bu
kamu bankası ile banka kelimesi konusunda hiçbir açıklama yok.
Şimdi, sanıyorum gazetelerde
okumuşsunuzdur. Geçen hafta -kamu bankalarımızı biliyorsunuz, bankacılar daha
iyi bilir, ben, bildiğim kadarıyla, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbank-
Vakıfbankın Genel Müdürü görevinden ayrıldı ve ayrılırken gazetelerde yazan -ben
yine bilmiyorum- gazetelerde okuduğumuz kadarıyla, Adalet Bakanlığının
parasının -ne parası ise, onu da bilmiyorum; bütçe midir veya iş yurtlarından
gelen para mıdır veya bu çalışmalardan elde edilen paralar mıdır, bilmiyorum-
onların Vakıfbanktan alınıp özel bir bankaya yatırılmasını istifa sebebi saymış
diye gazetelerde okudum.
Şimdi, buraya da baktığımda; acaba bir
altyapı mı hazırlanıyor, yani, kamu bankası zorunluluğu kaldırılıp özel bankaya
parayı yatırmanın yolu mu açılıyor; gerekçede yok. Dikkat etmediğinizde,
ayrıntı olarak duran bir durum, çok ayrıntı, hiç bakmazsanız; ben çünkü, birkaç
kez okuduktan sonra -ilk okuduğumda göremedim, anlayamadım- kamu bankasıyla
banka ayırımını görünce ben, bu konunun bir aydınlığa kavuşturulması gerektiği kanaatindeyim.
Sanıyorum, yetkililer veya Sayın Bakanımız buna bir cevap verecektir.
Ancak, kamu bankası zorunluluğunu burada kaldırırken,
maddeye devam ediyorum, şu anda kalan, değişmeyen maddeye devam ediyorum;
paranın 1/2'si ilgililere veriliyor, kalan yarısının yüzde 10'u merkeze
alınıyor, yüzde 40'ı taşradaki bankada duruyor. Ancak, okuyorum: Bu hesaba
yatırılan paraların yarısının, geri kalan yüzde 50'nin yüzde 10'u, her ayın ilk
haftası içinde Ankara'da bir kamu bankasına açtırılan Adalet Bakanlığı merkez
hesabına gönderilir.
Şimdi eğer, bir değişiklik yapılacaksa, bence burada da
yapılması lazım; ben karşıyım da. Bak, burada da bir "kamu bankası"
ifadesi var, çok önemli; bu, değiştirilmiyor. Acaba, yüzde 10 zorunlu olsun,
geri kalan yüzde 90 özel bankalara giderse işimiz görülür veya amaç hâsıl olur
mu denmek isteniyor?! Eğer, özgürlük deniyorsa, serbest piyasa deniyorsa -ki,
son günlerin moda deyimi- o zaman bunu da kaldıralım. Yani, bu yüzde 10'daki
kamu bankası zorunluluğunu da kaldıralım. Bu bir çelişki. Sanıyorum bu
çelişkiyi birileri cevaplandıracaktır.
Şimdi, en son yapılan eklenti ise, onu da okuyorum size:
"Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan…" Ki, burası
kanunun 7 nci maddesidir, önce orayı okuyorum: "Adalet Bakanlığı merkez
hesabına gönderilen paralardan, Adalet Bakanlığı merkez teşkilatının hâkim
savcı dışındaki personeline, Adalet Bakanınca belirlenen miktar ve esaslar
dahilinde üç ayda bir ödeme yapılır. Yapılan ödemeler aylık olarak en yüksek
Devlet memuru aylığının yarısını geçemez." Yani, oradaki memura, merkez
teşkilatındaki memura taşradan gelen yüzde 10'u dağıtıyorsunuz ve en yüksek
devlet memuru maaşının yarısını geçemez diyorsunuz.
Buna ek bir paragraf getiriyoruz, bu maddenin son önerisi;
okuyorum: "Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan -yüzde
10'dan- Adalet Bakanlığı merkez teşkilatında -memur olanı demiyorum- daimî ve
geçici olarak görevlendirilen ve fiilen teknik hizmetler görevini yürüten
personele -yani, genel hizmet değil veya yardımcı hizmet değil, teknik hizmet
yürüten personele- teminlerindeki güçlük, görevin önemi ve sair nitelikleri
dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara göre
üç ayda bir ödeme yapılır. -şimdiki ayrımı söylüyorum- Yapılan ödemeler aylık
olarak en yüksek Devlet memuru aylığının iki katını geçemez."
Şimdi, sizin bakanlık teşkilatında çalışan devlet
memurlarınızın genel idare sınıfına -veya bilemiyorum yardımcı hizmetliler
sınıfı varsa, onlara da veriliyorsa, mevzuatı çok iyi bilmiyorum- verdiğiniz bu
tazminat, en yüksek devlet memurunun ücretinin yarısını geçemiyor; teknik
elemana o kişinin 4 katını veriyorsunuz; çünkü, devlet memuru maaşının 2 katını
verebiliyorsunuz; diğerine yarı, buna 2 katsa, 4 kat fark var arada.
Şimdi, ilk fıkrada, memurlar arasında dengeyi sağlayalım,
keşfe giden ile gitmeyen arasında, havuzda bir para biriktirerek, oradan parayı
dağıtarak bir denge sağlayalım derken, buraya geliyorsunuz, teknik personel ile
diğer personel arasında 4 kat fark getiriyorsunuz. Bu da, bu maddenin birinci
önerisiyle, bendiyle bağdaşmayan bir çelişki.
Değerli arkadaşlar, tabiî, bu para işleri hassas konular. Ne
zaman devlet memurunun parası gündeme gelirse, hükümet ketum davranır, elini
sıkar, avucunu sıkar, vermez, bizler de, muhalefet olarak, elimizden geldiğince
vermeye çalışmanın doğru olduğunu söyleriz.
Aramızdaki yargı mensubu arkadaşlarımız, avukatlarımız,
hâkim ve savcılarımız çok iyi bilirler ve ben diğer memurlara bir haksızlık
yapmak istemiyorum; ama, genel olarak, kural olarak, memurlar içerisinde en çok
çalışmak zorunda kalan memurlardan biri de adliye personelidir. Başka
personeller de mutlaka vardır; ama, genel olarak diyorum, en çok çalışanlar
içerisinde belki birinci, belki ikinci sıradadır; çünkü…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Meclis personeli var.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Hemen ikaz ediyorlar, gerçi,
doğrudur, Meclis çalışanları da… Sadece buradakiler değil arkadaşlar; ben bir
konuşmamda söylemiştim, bu çalışmayı Türk halkına ileten şu camlı bölmedeki o Meclis
TV çalışanlarının ne zor koşullarda çalıştığını bizzat ben gördüm. Orada sağlık
koşulu çok kötü; çünkü, elektronik araçlar var, aletler var, manyetik aletler
var. Gerçekten, insanın psikolojisini, kimyasını bozan bir ortam. Şu anda da
çalışıyorlar, biz çalıştığımız sürece, mecbur, bunu halkımıza duyurmak
zorundalar. Bu istisnaları ayırıyorum, çok istisnaî bir durum. Burada çalışan
arkadaşlarımız gerçekten çok özveriyle çalışıyor; ama, genel olarak, çalışan
devlet memurları arasında adliye personelinin, gerçekten, ne hafta sonu vardır
ne gecesi vardır ne bayramı vardır; çünkü, mecbur, görevini yapacak. Suçüstü
hükümleri devreye girer, acil olaylar devreye girer veya acil olmasa bile,
örneğin, herhangi bir olayın keşfinin eğer gece yapılması gerekiyorsa olayın
mahiyeti gereği, geceyarısı gidip o keşfi yapmak zorunda. Belki, olay, sabaha
karşı üçte meydana gelmiş, saat üçte gidecek oraya; kâtibi gidecek, mübaşiri
gidecek, hâkimi gidecek, savcısı, avukatı gidecek; bunu yapmak zorunda; yani,
böyle zorluklarla çalışan ve bir yandan mahkeme, bir yandan keşif, bir yandan
karar; yani, ben çok iyi biliyorum...
Çok zor durumda çalışan arkadaşlarımıza, burada, yeterince
destek verdik mi; pek, sanmıyorum. Neden; bu maddeyi okuduğumda -yine Sayın
Bakan veya yetkililer bir açıklama yaparlar sanıyorum- devlet memuru maaşını
geçmiyor verdiğin. Orada bir kısıtlama getirdin, burada getirdin, belki yarıyı
bir kat artırdın; ama, sonunda bir kısıtlama getirdin. Artan bir para varsa;
yani, bu yolluklarla ilgili, bu tazminatlarla ilgili para varsa, bu nereye
gidiyor? Eğer artan bir para varsa, taşra veya merkez teşkilatında, bankalarda
toplanan bir para varsa, ben, bunun, tamamının adliye personeline -yine yasalar
çerçevesinde- ödenmesini istiyorum. Neden; sonuçta, bu, bir emeğin karşılığında
ödenen para; yani, oradaki hâkim veya memur oturduğu yerde bu tazminatı
almıyor; bu ya keşif içindir yahut herhangi bir araştırma içindir; bunun için,
bir emek karşılığında bu parayı alıyor. Neden bunun bir kısmını tekrar elimize
alıyoruz -gasbediyoruz demeyelim de- vatandaşlara, çalışanlarımıza vermiyoruz?
Bence, bu kanundaki eksikliklerden biri de budur. Bu miktarın tamamının
vatandaşlara, daha doğrusu çalışan personelimize ödenmesi gerekir
kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, kanunla ilgili, genel anlamda desteğimiz
olduğunu söylerken, kamu bankası ve banka ayrımını dikkatlerinize sunarak, bu
maddeye karşı olduğumuzu söylemek istiyorum. Ya bunun bir açıklaması
yapılacaktır, gelinip denilecektir ki, bunun şöyle bir gerekçesi vardır; çünkü,
okuyun, bakın, elinizdeki sıra sayısına, orada göremeyeceksiniz gerekçeyi, bu
kamu bankasıyla, banka ayrımıyla ilgili gerekçeyi göremeyeceksiniz. Biri çıksın
bunu açıklasın. Eğer, mantıklı bir gerekçesi varsa, eğer ülkemizin, halkımızın
çıkarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
Ülkemizin çıkarına, bütçemizin çıkarına uygun bir
gerekçeyse, biz, bu gerekçeye saygı duyarız ve buradan, bu maddeyi
desteklediğimizi açıklarız; ama, bu söylenmedikten sonra, bu maddeye karşı
olduğumuzu söylüyorum. Tekrar, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çorbacıoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi 49 uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE 49.- 29.7.2002 tarihli ve 4769 sayılı Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununa aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren 1.8.2007 tarihine kadar 11 inci maddenin birinci fıkrasındaki hizmet
öncesi eğitime ilişkin hükümler uygulanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.
Sayın Küçükaşık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın 49 uncu
maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.
Maddeye içerik itibariyle baktığımızda, belki başında çok
masum gibi bir madde. Aynen şu: "Madde 50.- 29.7.2002 tarihli ve 4769
sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 2.- Bu Kanun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 1.8.2007 tarihine kadar 11 inci maddenin birinci
fıkrasındaki hizmet öncesi eğitime ilişkin hükümler uygulanmaz."
Şimdi, acaba Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununun 11 inci maddesi neyi içeriyor
buna bir bakmak gerekiyor. Bundan önce öncelikle 10 uncu maddeye bir bakmak
istiyorum. Çünkü, 10 uncu maddeye baktığımızda -çünkü, personel alımıyla ve
personelin eğitimiyle ilgili bu maddeler- "Eğitim merkezlerine kabul,
eğitim, sınav ve atama" başlığı var. "Madde 10.- Eğitim merkezlerinde
hizmet öncesi eğitime, cezaevlerinin ihtiyacına göre Adalet Bakanlığınca
belirlenecek sayıda devlet memurluğu sınavında başarılı olan adaylar arasından
idare memurluğu öğrenciliği için Adalet Bakanlığınca, infaz ve koruma memurluğu
için adlî yargı komisyonlarınca yapılacak sözlü sınav ve mülakatta başarılı olanlar
alınır" hükmü var. 11 inci maddenin birinci fıkrası, yani, şu anda bu
maddeyle 1 Ağustos 2007 tarihine kadar ertelemeye çalıştığımız ise şunu
söylüyor:
"Eğitim süresi ve eğitim sonu sınavı
Madde 11.- Hizmet öncesi eğitimin süresi
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ortaöğretim kurumları için belirlenen en az bir,
en çok iki öğretim yılı olup, bu süre eğitim kurulunca belirlenir. Hizmet
öncesi eğitimde yirmi güne kadar hastalık sebebiyle izinli geçirilen süreler
eğitimden sayılır." Yani, biz, ceza infaz kurumlarına alacağımız ceza
infaz memuru ve idare memurlarını, normal olarak devlet memurluğu sınavını
kazandıktan sonra, idare memurları için Adalet Bakanlığı -sadece o yetmiyor-
sözlü sınav ve mülakat yapıyor. Yine, ceza infaz kurumları için o yerlerdeki adlî
yargı komisyonlarında da tekrar hem mülakata hem sözlü sınava tutuyoruz.
Şimdiye kadar bütün konuşan arkadaşlarım bu sözlü sınav ve mülakattaki
kurulların yanlış olduğunu ve bu konuda partizanca bir kadrolaşmaya
gidileceğini sürekli söylemişlerdi. Şimdi bakıyoruz, diyoruz ki: Acaba niye?..
Ve biz şuna da bakıyoruz: Adalet Bakanlığı
ve ceza ve tutukevlerimizde çalışan personelimizin -Avrupa Birliğine şu anda
uyum yasaları çerçevesinde baktığımızda- en fazla eleştirilen yönü olarak, ceza
ve infaz evlerindeki infaz görevlilerinin hukuka aykırı işlemleri olduğunu
sürekli dile getirmeye çalıştık, oradaki personelin yeterli eğitilmediğini
söylemeye çalıştık.
Şimdi, bakıyoruz ki, bu yasa tasarısında,
biz, bu insanlara -bir ya da iki dönem, en azından birbuçuk iki yıl süreyle-
artık biz sizi eğitimden geçirmeyeceğiz, adaylık öncesi eğitiminiz olmayacak,
direkt olarak mesleğe başlatacağız diyoruz; yani, birbuçuk yıllık bir süreyi
beklemeye tahammülümüz yok. Acaba, eğitim yeterli değil mi veya para yok mu
diye baktığımda, tasarının gerekçesine baktığımızda çok ilginç bir şey var
arkadaşlar: "4769 sayılı Kanunda sözü edilen eğitim merkezlerinin henüz
tüm eğitim ihtiyaçlarını sağlayacak kapasiteye ulaşmamış bulunması nedeniyle,
özellikle hizmet öncesi eğitimlerin yapılamıyor olmasına sebep olan
sıkıntıların 1.8.2007 tarihine kadar giderilmesinin planlanmasından dolayı,
maddeyle hizmet öncesi eğitimler bu tarihe ertelenmektedir" denilmektedir.
Bu yasa, yani Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu, 29.7.2002 tarihinde çıkmış.
Biz, 1 Ağustos 2007 tarihine erteliyoruz; yani, 2002'den 2007'ye kadar geçecek
beş yıl sürede Türkiye'de tamamen kurulması düşünülen 5 eğitim merkezinden 1
tanesini dahi, yasanın çıktığı tarihten bugüne kadar geçen üç yıldan beri,
Türkiye'de 1 tane eğitim merkezini dahi, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak
kuramadık mı?! Bunun gerekçesi, paranın olmaması mı? Eğer fizikî imkânlar
değilse, şu anda teknoloji gelişti, üç ay içerisinde bu eğitim merkezinin
fizikî imkânları kurulabilir. Personel diyorsanız, Adalet Bakanlığının yargıç
ve savcılarından atanacak zaten, Yargıtaydan atanacak bu insanlar, birinci
sınıf hâkimler arasından atanacak; böyle bir ihtiyacımız da yok. O zaman, ister
istemez, insanın aklına, acaba 1 Ağustos 2007 tarihine kadar kimler atanacak
sorusu geliyor. Hani, geçmiş dönemde, devlet memurluğu sınavını kazandıktan
sonra sıfır puanla alınanlar mı, mülakatta hangi kriterlere göre elenecekler
mi, soruları gündeme geliyor.
Daha da ilginç bir şey var: Bu da yetmiyor,
bakınız, burada da büyük bir çelişki var; çünkü, biz, sadece 11 inci maddenin
birinci fıkrasını 1 Ağustos 2007 tarihine kadar erteliyoruz. Devamını
okuduğumuzda çok daha hayret ediyorum ben ve bunu Sayın Bakanın
cevaplandırmasını istiyorum; niçin diğer maddelerde ertelenmiyor da, sadece
birinci fıkra erteleniyor?! Aynen şu var: "Ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde görev yapan personelin aday memurluk, hizmet içi ve görevde
yükselme eğitimleri ilgili mevzuat hükümlerine göre eğitim merkezlerinde yaptırılır.
Aday memurluk, hizmet içi ve görevde yükselme eğitimlerinin süresi 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve bu kanuna göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine göre
belirlenir." Dördüncü fıkra ise "eğitim görenler eğitim süresi içinde
kendilerine öğretilen konularda yazılı, sözlü veya uygulamalı sınava tabi
tutulurlar. İdare memurluğu ve infaz ve koruma memurluğu öğrencilerinden hizmet
öncesi eğitimi başarıyla tamamlayanlar ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
durumlarına uygun boş kadrolara atanırlar."
Şimdi, birinci fıkrayı kaldırıyoruz; ama,
bu adamı -dördüncü fıkra yürürlükte- daha önce, gerek adlî yargı
komisyonlarında gerekse Adalet Bakanlığında yapmış olduğumuz, idare memurları
için ve ceza infaz koruma memurları için yaptığımız hem mülakat hem sözlü
sınavdan sonra bir kere daha bu adamı sınava tutma yükümlülüğünü getiriyoruz
tekrar. Hangi kriterlere göre olacak; kim yapacak?! Ceza ve tevkifevlerinde
sadece gördükleri çok hafif konulardan sonra orada devlet memuru niteliğinde
olan bakanlığın bünyesindeki insanlar mı yapacak?! Yetmeyecek, devlet memuru
sınavını kazandınız, yetmedi; sözlüyü kazandınız, yetmedi; mülakatı kazandınız,
yetmedi; göreve başlamaya kalktın, hayır, ben, senin… Hani, hep diyoruz ya,
beden diline uymadı, ben senin işine tekrar son veriyorum mu diyeceğiz bu
insana hiçbir eğitim vermeden?! Bu kadar eziyet çektirilir mi bir insana?! O
zaman, bu dördüncü fıkra ne yapmaya kalıyor burada?!
11 inci maddeyi erteleyin 2007 yılı sonuna
kadar. Kimleri alacaksınız bu süre içerisinde? Biz diyoruz kadrolaşma olacaktır
diye. Bunlar hep söylendi şimdiye kadar; "hayır, yalan, yalan, yalan"
dendi. Bu, kadrolaşmanın maddesidir; başka hiçbir madde değildir. Hiç kimse
kendini aldatmasın… Kimler alınacaktır buraya? Hangi kriterlere göre alınacaklardır?
Bu madde bu!.. Bu madde bu!.. Hangi süre içerisinde kimlerin alınacağına bir
bakalım.
Bakınız, en sonunda şunu da söylüyoruz:
"Başarılı olamayanların eğitim merkeziyle ilişkisi kesilir -son fıkra bu,
beşinci fıkra- ödenen harçlık ve yapılan masraflar talep edilmez." Yahu,
allahaşkına, hangi kriterlere göre olacak bunlar?! Hangi kriterlere göre
olacak, bana bir söyler misiniz?!
Bakınız, şimdiye kadar, Türkiye'deki en
büyük temel sorunlardan bir tanesi insan hakları sorunuydu. Ceza İnfaz
Kanununda en fazla tartışılan konulardan bir tanesi buydu. Biz, yine, Ceza
İnfaz Kanununda önemli bir değişiklik yaptık; dedik ki, iyileştirme modelini
benimsiyoruz.
Pekâlâ, eğitilmeyen, eğitimi ertelenen
insanlarla, siz, iyileştirme modelini nasıl uygulayacaksınız? Cezaevindeki
insanları tekrar topluma kazandırabilmek için hangi süzgeçlerden geçeceğini,
eğitilmeyen, bilmeyen, eğitimi yapılamayan… Hangi nedenle olduğunu bilmediğim
şu anki mevcut düzenlemeden hepimiz rahatsızız, mevcut uygulamadan hepimiz
rahatsız.
Pekâlâ, biz, bu insanların yerine ne
koyuyoruz da, yarın öbür gün, bu insanlara diyeceğiz ki, arkadaş, senin
yaptığın uygulamalar yanlıştır, biz, bunları düzeltmeye çalışacağız.
İyileştirme modeli nasıl açıklanacak burada, nasıl uygulanacak? Bu insanları, biz,
sınıflara ayıracağız, bunların rehabilite edilmelerini ayarlayacağız. Hangi
uzmanlar yapacak bunu; bu belli değil.
Bakınız, burada önemli bir husus var.
Gerçekten de merak ettiğim üç konuyu tekrar tekrar sormak istiyorum. Bir, 1
Ağustos 2007 tarihine kadar, hangi gerekçeyle, biz, 11 inci maddenin birinci
fıkrasını erteliyoruz? Parasızlık mı, fizikî imkansızlık mı, yoksa, yeteri
kadar, o eğitim kurumunda görev yapacak, ders verecek yargıcımız, birinci sınıf
yargıcımız ve eğitmenimiz yok mu; bunu, gerçekten merak ediyorum.
İki; bu insanların en azından sekizer
aylık -onaltı aya tekabül eder; en az bir dönem sonu veya bir yıl diyelim- süre
içerisinde eğitim almalarının bir sakıncası var mı? Yoksa, 2007 yılı geliyor,
bu siyasal iktidarın dönemi bitiyor sıkıntısı mı var? O süre içerisinde, biz,
yeni bir insan alamayacağız demenin sıkıntısı mı var? Bol bol kadrolaşma
yapalım demek mi isteniyor burada açıkçası?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Herhalde…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Herhalde ise
mesele yok; orada anlaşıyoruz, orada anlaşıyoruz.
Üç; 11 inci maddede birinci fıkrayı
erteliyoruz da, geri kalan tekrar ikinci, üçüncü ve dördüncü maddeleri… Evet,
ikinci maddeyi erteleyemezsiniz; çünkü, ertelemek mümkün değil onu, göreviçi
eğitimi, onu ertelemeniz mümkün değil. Orada normal olarak tekrar meslek öncesi
eğitimini tamamlamış, hizmet öncesi eğitimini tamamlamış insanların girecekleri
yazılı, sözlü ve uygulamalı sınav ne yapmaya duruyor?! O zaman 4 üncü maddeyi
ne yapacağız; 4 üncü maddeyi biz niye ertelemiyoruz?!
Ben, bunların samimî olarak cevaplarının
verilmesini istiyor; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci
maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın
49 uncu maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa
kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Haluk Koç |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
|
Bayram Ali Meral |
|
|
|
|
Ankara |
|
|
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel
gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı
maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle
yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına
göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde
sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş
yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli
ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa
Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev
süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları,
emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına
alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif
nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını
sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı
atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında
açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde,
yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı
görülmektedir.
Ancak bugün Anayasamıza baktığımızda,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve
yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır.
Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı
olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek
Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu
değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı
beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık
vermemektedir.
Özellikle tasarıda yer alan mülakatın
biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması,
düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı
yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat
kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir.
Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye
Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun
olacaktır.
Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının
bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.
Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu,
iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de
gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici
iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu
gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk
fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun
daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine
karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan
milletvekillerinin isimlerini okutacağım ve salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim. Eğer, salonda 20 milletvekilinin olduğunu tespit edersem,
elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Ali Topuz?.. Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
Kerim Özkan?.. Burada.
Emin Koç?.. Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Sıdıka Sarıbekir?.. Burada.
Ali Rıza Gülçiçek?.. Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Feridun Ayvazoğlu?.. Burada.
Mehmet Parlakyiğit?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.
Kemal Demirel?.. Burada.
Salih Gün?.. Burada.
Muharrem Kılıç?.. Burada.
Yüksel Çorbacıoğlu?.. Burada.
Ali Arslan?.. Burada.
Fahrettin Üstün?.. Burada.
Şevket Arz?.. Burada.
Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilli arkadaşlarım,
yoklama için 5 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi 50 nci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 50.- 23.7.2003 tarihli ve 4954
sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 31 inci maddesinin ikinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Uzmanlık programlarında başarı ile
geçirilen süreler, iki yılı aşmamak üzere, kademe ilerlemesi ve derece
yükselmesi incelemesinde değerlendirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Sayın Özkan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 951 sıra sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 50 nci maddesinde görüşlerimi belirtmek üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Hukuk ve adalet hizmetlerinde görev
üstlenmiş bulunan hâkim, savcı, avukat, noter ve diğer personele, hukuk
fakültelerinde veya diğer eğitim ve öğretim kurumlarında verilen teorik ve
akademik eğitim ve öğretim yanında, meslek öncesi ve meslekiçi eğitimde
uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler
düzenlemek yoluyla yeni bilgilerin kazandırılması, bu meslek mensuplarının daha
verimli ve üretken olabilmelerini sağlamak üzere, 23.7.2003 tarihli ve 4954
sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu yürürlüğe girmiştir. 4954 sayılı Türkiye
Adalet Akademisi Kanununun meslekiçi eğitim ve uzmanlık konulu 31 inci
maddesinin birinci fıkrasında "Akademi adlî, idarî ve askerî yargı hâkim
ve savcılarının, avukatların ve noterlerin meslekiçi eğitimi ile belli
alanlarda uzmanlık kazanmaları için, uzmanlık eğitim ve öğretimi yapar,
seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenler"
denilmektedir. İkinci fıkrada ise "bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe göre,
uzmanlık programına kaydolma hakkını kazanan adlî, idarî ve askerî yargı hâkim
ve savcılarına, kamu kurumu veya kuruluşlarında çalışan hukuk müşaviri veya
avukatlara ve noterlere eğitim süresince izin verilir" denilmektedir.
Şimdi görüşülmekte olan yasa tasarısının
50 nci maddesiyle, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 31 nci
maddesinin yukarıda belirtilen ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere
"uzmanlık programlarında başarı ile geçirilen süreler, iki yılı aşmamak
üzere, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesinde
değerlendirilir" fıkrası eklenmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün görüşülmekte olan yasanın, Türk adalet sisteminde yer alan her kademedeki
personel tarafından gereken dikkat ve özenle izlenmekte olduğunu bilmektesiniz.
Türk yargı sisteminin odak noktası, olmazsa olmazı olan değerli hâkim ve
savcılarımız için önemli olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti için de gerekli olan
bir yasayı görüşmekteyiz. Eklenmesi öngörülen fıkra, şahsım ve Grubum
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da, Türk adlî çalışanları açısından atılan
bir ilk adım olduğu düşüncesiyle uygun görülmektedir; diğer adliye personeli
için de başlangıç kabul edilmesini Yüce Heyetinizin dikkatlerine sunmak
isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
değerli arkadaşlarımın da söylediği gibi, bu yasayı düzeltmekle, Türk yargı
sisteminin çok fazla bir sorununu çözmüş olmuyoruz. Köklü değişiklik yapmak
zorundayız. Esastan çalışmaya başlamalıyız. Yani, çağdaşlaşmayı, yenileşmeyi,
üniter yapıyı pekiştirmek için Anayasadan başlamak gerekmektedir.
Hâkim ve savcılarımızın sıkıntılarından
birisi bağımsızlık unsuru, diğeri de özlük haklarıyla ilgili; gerçekten mağdur
olduklarına ilişkin talepleri bizlerce çok önemli olmalıdır ve en kısa zamanda
çözüme ulaştırılmalıdır.
Hâkim ve savcılarımızın, maaş
sıralamasında çok aşağılarda kaldığını bilmekteyiz ve onlar adına üzülmekteyiz.
Her yerde tasarruf olabilir; ama, adaletin sağlanmasında emeği olanlarda
tasarruf olmaması gerektiği inancındayım.
Özlük haklarının iyileştirilmesiyle
ilgili, bir yüksek mahkeme başkanın söylediği, hafızalarımızdan hâlâ silinmedi.
"Bir hâkimin, bir savcının vicdanı ile cüzdanı arasında kalmaması"
şeklindeki söylemi, Türk kamuoyunda uzunca bir süre tartışılmış, yargı
mensuplarının, cüzdandan uzak, vicdanıyla karar verebilmelerine olanak
sağlayacak düzenlemenin yapılması bu Meclisin en önemli görevlerinden biri
olmalıdır. Duvarında "adalet mülkün temelidir" diye yazan, her türlü
fizikî şart ve sosyal imkânlardan yoksun olan mekânlarda görev yapan, adaletin
sağlanmasında temel direk olan hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik daha fazla katkıda bulunmak ve bunlarla ilgili
önerilere destek olmak bizlerin onuru olacaktır. Adalet adına görev yapan
değerli hâkim ve savcıların sorunlarını tartışıyoruz, çare de bulacağız, bulmak
da zorundayız. Bu konulardaki çalışmalara destek verdiğimizin bilinmesini
isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yüce Heyetinizin de ortak görüşte birleşeceği düşüncesiyle, yargılama
faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri,
adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesiyle
sağlanacaktır. Hâkimlik ve savcılık, kariyer meslek olması nedeniyle, teorik ve
pratik bakımdan yoğun bir bilgi birikimi gerektirmektedir. Bu nedenle, hâkim ve
savcılarımıza, gerek atamaları öncesinde gerekse kariyerleri süresince
mahkemeler ve mümkün olduğu takdirde diğer otorite ve kurumlar nezdinde pratik
eğitim verilmesi gibi uygun eğitim imkânları sağlanmalıdır. Bu eğitim,
hâkimlerimiz için ücretsiz olmalı ve özellikle, yeni mevzuat ve mahkeme
kararlarının kapsamına yönelik olmalıdır. Verilecek eğitim, gerektiğinde
mahkemeler ve Avrupa kurumları veya yabancı kurumlara yapılacak çalışma
ziyaretlerini kapsamalıdır. Uluslararası diyaloglar geliştirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş
hâkim ve savcılar, temel hak ve hürriyetlerin güvencesidir. Yargılama
faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri,
adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini
sağlayacaktır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13
Ekim 1994 tarihli ve 12 sayılı tavsiye kararında "hüküm verme süresi
içinde hâkimler bağımsız olmalı ve her türlü çevreden, her türlü nedenle
doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden,
baskılardan, teşviklerden, uygunsuz etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde
hareket edebilmelidir. Hâkimleri bu şekilde etki altında bırakmak isteyen
kişilere karşı kanunla yaptırımlar öngörülmelidir. Hâkimlerin görev süreleri ve
maaşları kanunla teminat altına alınmalıdır. Yasama ve yürütme organı,
hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye
sokan hiçbir adım atılmamalıdır" şeklinde ifade ve ilkelere yer
verilmektedir.
Ancak, benim güzel ülkemde, kulaklarımda
çınlayan, bir cumhuriyet savcısı arkadaşımın sözlerini anlatmadan
geçemeyeceğim. Sömestr sonuydu. Cumhuriyet savcısı arkadaşımla yolda
karşılaştım. Selamlaştıktan sonra ne var ne yok diye sordum. Aldığım cevap
"altı yok pabuç gibi sürünüyoruz. İki yakamız bir araya gelmiyor. Çocuklar
karne aldı. Bugün eve zor gideceğim." Niye dedim. "Çocuklara karne
görümü olarak ayakkabı sözü vermiştim. Ayakkabı alamayacağım. Kemdim pençeyle
idare ediyorum. Biliyorum, çok çalıştılar, karneleri de iyi olacak. Bir baba
olarak sözümü yerine getiremeyeceğim. Üzülüyorum, kahroluyorum, mahvoluyorum.
Ne olur, birçok emeklimiz, işçimiz, memurumuz, köylümüz için sorunları dile
getirirken, biliyorum, onlar da aynı dertten mustarip; yaşama güçlüğü çekiyorlar.
Biz, cumhuriyet savcılarını da unutmayın" demişti. Aynen, bir vekil olarak
Yüce Meclise aktarıyorum. Lütfen, bu sese kulak verelim.
Özetle, hâkim ve savcılarımızın, adalet
saraylarında, hapishanelerde görev yapan personellerimizin statülerinin, sosyal
haklarının ve maaşlarının görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun
olması sağlanmalıdır. Aynı inançta olduğunuzu düşünmekteyim ve hak ettiklerini
adım gibi biliyorum. Hiçbir hâkim, hiçbir savcı, hiçbir adalet çalışanı, bizim
Burdur yöresinin tabiriyle "cici pappam parıl parıl parıldıyor, aç karnım
curul curul curulduyor" demek istemiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hâkim ve savcıların uzmanlık programına katılmalarının teşviki amaçlanan ve
katıldıkları uzmanlık programlarını başarıyla bitirenlerin, bu programda geçen
sürelerinin kademe ve derecelerine eklenmesi hükmü uygun olmakla birlikte,
hâkim ve savcılarımızın bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret,
hizmet şartları, emekli aylıkları konusunda getirilecek tekliflerle ilgili
tasarılara, şahsım ve Grubum Cumhuriyet Halk Partisi olarak, üzerimize düşen
katkıyı en iyi şekilde yapacağımızı belirtir, yeni yasanın Türk adalet
sistemine hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygı ve sevgiler sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
52 nci maddeyi 51 inci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 51.- 4954 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 10.- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Bakanlığın teklifi ve
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı ile bir yıllık staj süresini
tamamlayan adlî ve idarî yargı hâkim ve savcı adayları, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri hâlinde, hâkimlik ve savcılık
mesleğine atanabilirler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar
Akademinin görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikte gösterilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; programımızın bu bölümünde 52
nci maddeyi tartışacağız. Bu, zaten, 57 maddelik bir yasa, kısa bir sürede
Meclisten geçti, bir mukavemet de görmedi; sadece düşüncelerimizi söyledik,
onları söylemeyle devam ediyoruz. Önümüzde yine böyle 200 maddelik yasalar var,
onların da Meclisten bu süratle geçeceğine eminim.
951 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 52 inci
maddesini, yani, yeni numaralandırmasıyla, 51 inci maddesini görüşüyoruz. Biz,
bu çalışma döneminde karşılıklı zorlamalar arasında sıkışmış
milletvekilleriyiz. Önümüze dayatılan bir programı iktidar grubu olarak ve
muhalefet grubu olarak paylaşmaya çalışıyoruz, zorlukları da paylaşıyoruz.
Şimdi saat 23.00'e yaklaşıyor; ben, saat 23.00'e kadar konuşacağım ve zaten 13
dakikalık bir süre var önümde, bunu kullanacağım, sonra hepinizin, hepimizin
evlerimize gitme imkânımız olacak.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Uzatalım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -Hayır,
gerekirse uzatabiliriz de; yani, biz, muhalefet olarak her türlü çalışma
ortamına hazırlıklıyız ve her maddeyi de sizinle uygar şartlarda tartışmaya
hazırız. Bu, karşılıklı bir duyarlılık meselesidir, konuya duyduğumuz bir
ilginin bir göstergesidir. Doğal ki, hâkimler ve savcılar konusu, hepimizin
ilgi duyduğu konudur. Yani, bu konuya ilgi duymamızda da şaşılacak bir taraf
yok, sizin de…
Yalnız, benim bir şey dikkatimi çekiyor.
Bu ilginin dengeli olmasını düşünüyorum ben. Hep muhalefet konuşuyor; iktidarın
bu konuda, hâkimler ve savcılar konusunda söyleyecek sözleri olduğunu
biliyorum; ama, bunun hangi nedenlerle söylenmemiş olduğunu merak ediyorum.
Yani, ben, şimdi arkadaşlarıma bakıyorum; büyükçe bir bölümünüz, yargıyla
yakından ilgilisiniz. Bu ilgi, tabiî, çeşitli biçimlerde tezahür ediyor. O
yüzden, sizin de burada konuşmanız gerektiğini düşünüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - İş yapıyoruz iş!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -
Özellikle dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra bu ilgi daha yoğunlaşacak,
daha yoğun bir hale gelecek.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz, konuşmaya
değil, iş yapmaya geldik.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi,
nasıl iş yaptığınız konusunda da söyleyeceklerim olacak.
Şimdi, arkadaşlar, bu madde, teknik bir
madde; biliyorsunuz, staj süresi iki yıl; bir yılını doldurması halinde, hâkim
ve savcı adaylarının görev yapmaları imkânını getiriyor.
Burada şöyle bir süreç izleniyor: Bir
kere, 4 000 yeni hâkim söz konusu, hâkim kadrosunun doldurulması, yargının daha
işler hale getirilmesi söz konusu. Bunları yetiştirmek için yeterli zamanın
olmadığı anlaşılıyor, yeterli imkânın, yerin de olmadığı anlaşılıyor; çünkü,
eğitim merkezi tıkanabilir. 4 000 yeni
hâkim mülakat yöntemiyle alındığı zaman, bunların, mülakatın biçimi nedeniyle,
yeterli olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusu; ama, bunların yetiştirilmeleri
gerekecek; bu, bir zaman alacak. Bu zaman nedeniyle de stajın yarıya
indirilmesi doğru olur; birincisi bu.
İkincisi, hâkim ihtiyacımız yoğun, savcı
ihtiyacımız yoğun; bu, giderilecek. Bu nedenle, 51 inci madde bu düzenlemeyi
getiriyor.
Bakanlık teklif edecek, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu karar verecek; bir yıllık staj süresini tamamlayan
adaylar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mesleğe kabul
edilecekler; böylece, yeni bir sürece girecekler. Girdikleri zaman ne olacak;
Türkiye'de hâkimlerin ve savcıların hangi koşullar içinde görev yaptıklarını
hepimiz biliyoruz. Bu ihtiyaç bu yasayı getirmiştir zaten. Bu yasa da kısmî
düzeltmeler getiriyor.
Ben, bu yasanın gündeme gelmesi aşamasında
İktidar Partisinin dürüst tavrını kutluyorum; çünkü, İktidar Partimiz, bugüne
kadar getirdiği birçok yasanın bir devrim olduğunu söylüyordu, bu kez devrimden
bahsetmediler, reform olduğunu söylediler. Bu, kısmî bir gerileme gibi gözükse
de, gerçeği yansıtıyor; bu, bir reformdur ya da bir reform girişimidir. Sayın
Bakanın da ifade ettikleri gibi, başka desteklerle daha işler hale gelmesi,
adliye teşkilatımızın, adliye çalışanlarımızın daha iyi şartlara kavuşmalarını
sağlaması gerekir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu hâkim ve
savcılarla ilgili ve bunların yaşadığı koşullarla ilgili bölüme gelince; bir
hâkimin bana göndermiş olduğu bir anısını size nakletmek istiyorum, bundan
alınacak çok ders var. Bu yargıcımız şu anda Ankara'da görev yapıyor. Kendisi,
Ankara'nın bir ilçesinde, 1978 yılında bir keşifte başına gelen bir olayı
anlatıyor. Ben, size, bunu hikâye olsun diye anlatmıyorum; çünkü, zaten, size
yeteri kadar hikâye anlatılıyor. Ben, bundan bir ders alınacağı umuduyla
anlatıyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Şiir okuyun…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - O
şiirin kalan bölümünü okursam toplantı 2 saat daha uzar. Adam o kadar dertli
ki, yaklaşık 3-4 sayfalık bir şiir yazmış Sayın Recep Özel, çok uzun bir şiir;
bunu okursam toplantı bitmez, yapmayacağım onu. Bir de, şiir günü değil bugün.
Biz burada son derece ciddî bir konuyu tartıştığımız için, ben o şiirin konuyla
ilgili bölümlerini okumakla yetindim; ama, aslında çok şiir var. Ben buraya
getiririm bir şiir kitabı, size saatlerce okurum; ama, benim amacım şiirle
ilgili bir eğitim vermek değil ya da şiir konusundaki düşüncelerimi paylaşmak
değil. O nedenle, o talebinizi kabul edemeyeceğim; ama, sizin eğer şiir
konusunda özel bir isteğiniz varsa, onu uygun bir zamanda yerine getirmeye
hazırım.
Şimdi, arkadaşlar, izin verirseniz…
Sayın Fikret Badazlı, lütfen, ben
konuşurken orada gezinmeyiniz, benim dikkatimi dağıtıyorsunuz. (Gülüşmeler)
BAŞKAN - Sayın Baloğlu…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -
Efendim, orada hep geziniyorlar.
BAŞKAN - …şiir falan okumayacaksınız değil
mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, şiir okumayacağım;
ama, Sayın Fikret Badazlı lütfen yerine otursun; çünkü, ben, Sayın Fikret
Badazlı'yı gördüğüm zaman, onun bizimle ilgili söylediği sözleri hatırlıyorum;
bu vesileyle onu da kısaca yanıtlamak istiyorum.
Sayın Fikret Badazlı, Antalya'da yaptığı bir basın toplantısında,
muhalefet milletvekilleri için, Antalyalı muhalefet milletvekilleri için şunu
söyledi: "Ya, bunların işleri güçleri yok, durmadan konuşuyorlar, halka
anlatıyorlar, halkı harekete geçiriyorlar." Ben de kendisine şöyle bir
yanıt verdim Sabah'ın Akdeniz ekinde: "Bu, bizim doğal hakkımız, biz
muhalefetiz; yani, siz yanlışlık yapıyorsunuz, biz de dolaşacağız."
Üstelik kendisini kutladım; eğer beni muhalefet milletvekili olarak, Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili olarak Antalya'da çok gezdiğim için suçluyorsanız ya
da böyle bir tespit yapıyorsanız bu bana onur veriyor, çünkü, işimi yapıyorum
ben; yani, işim bu benim, halkın içinde olmak, onlarla birlikte muhalefet
yapmak.
Bu açıklamayı yapma imkânı verdiğiniz için teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Baloğlu…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Konuya dönüyorum efendim.
BAŞKAN - … bir saniyenizi istirham edeyim.
Madde üzerinde konuşmaya başlarken bir sürçülisan oldu
tahmin ediyorum, kasıt dışı bir hata. "Programa başlıyoruz" gibi bir
ifade oldu; yani "maddenin görüşmelerine başlıyoruz" ifadesi olmuştu;
onu tashih ederseniz...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Programla kastettiğim
bugünkü programımız efendim; yani, bir program içinde çalışıyoruz; dağınık
çalışmayı kabul edecek bir anlayışa sahip değilim ben. O programa uymak
zorundayım; yani, program nedir; bugünkü şeydir. Program derken kastettiğim,
gündem tabiî, efendim.
Şimdi, efendim, izin verirseniz, 4 dakikalık bir gecikmeden
sonra, ben, yargıcın anılarına geçiyorum.
Şimdi, Sayın Yargıç "Ankara'nın bir ilçesinde, büyük
bir plato üzerinde keşif yaparken, ani bir fırtına, gök gürültüsü ve şimşek
çakmaları sonunda keşfi bırakmak zorunda kaldım" diyor.
Lütfen dinleyin.
"Dolmuş şoförünün ısrarlı gayretlerine rağmen araba
çalışmadı; anayola 5-6 kilometre uzaklıktaki ayrıca bir çayı da geçmek zorunda
olduğumdan, sağanak halinde yağmura rağmen keşif heyetiyle birlikte yürümeye
çıktık. Bu sırada, biz, dizlerimize kadar ıslanmayı göze aldık. Kurtuluş Savaşı
gazisi yaşlı bir amca -burası hepimizi ilgilendirmeli arkadaşlar- ikidebir
benim önümü kesiyor, eğilip 'sırtıma bin, ben seni karşıya geçiririm, sen
ıslanma' diye ısrar ediyor. Bunun üzerine, ben 'amca sen şaşırdın mı, 80
yaşında bir insansın, sen beni sırtında neden taşırsın' deyince, ağlayarak şunları
söyledi..."
AHMET YENİ (Samsun) - Kanun maddesiyle ne alakası var?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Çok ilgisi var.
"...Hâkim bey, sen adalet dağıtıyorsun, hepimizden
büyüksün, senin ıslanmaman gerekir' dedi ve ağlamaya başladı." Yani, bir yargıca
halkımızın bakışı budur arkadaşlar. Halkımız yargıca adalet dağıtan bir insan
olarak inanılmaz bir saygı duyar. Biz, bu saygının farkında olmalıyız ve bunun
gereklerini yerine getirmeliyiz diye hâkimin bu anısını ben yansıtıyorum ve
hâkim bunu yazarken... Yani, bu yazı, Antalya Barosu Dergisinin bir sayısında
yayımlanmıştır; daha sonra da bunu sözlü olarak da bana anlatmıştır, gözleri
yaşarmıştır.
Şu anda Ankara Adliyesinde kendisi; beni dinlediğini
sanıyorum; çünkü, bu anısını sizlere nakledeceğimi söylemiştim.
Halkımız adalete böyle bakar, yargıca böyle bakar, biz de
böyle bakmak zorundayız, böyle baktığımıza inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tabiî, bu, adaletin bir
parçasıdır yargıçlar; öteki tarafında da avukatlar duruyor, avukat arkadaşlarımız
duruyor. Şimdi, ben, yargıçlarla ilgili bir anıyı naklettiğim zaman, eğer
yargının öteki kanadını oluşturan avukatlarla ilgili böyle bir anıyı
nakletmezsem, bu benim eşitlik kavramımı zedeler, sizi de rencide eder.
BAŞKAN - Sayın Baloğlu, konuşma süresi
olarak 6 dakikanız var, çalışma süremizin bitmesine 3 dakika var. Eğer sürenizi
tam kullanacaksanız, Genel Kurulun onayını almak isterim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır
Sayın Başkan. Ben, tam beni uyardığınız sırada keseceğim konuşmamı.
BAŞKAN - 3 dakikada yetiştirebilecek
misiniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - 3
dakikada, 2'ye 33 kala bitecek.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi,
rivayet olunur ki, eski Atina'da, en ünlü avukatlardan bir tanesi, yaşlanmış ve
mesleği bırakmıştır. Bir müddet sonra, bu ünlü avukatın yaşlandığı haberini
alan genç avukatlar, kendisini görmeye gitmek isterler, rahatsızlığını öğrenmek
isterler, geçmiş olsun dileklerini sunmak isterler ve Atina'nın hayli dışında,
bir tepede, bu avukatın bulunduğu eve giderler; genç avukatlar şaşırırlar; ünlü
avukatın evi çok kötüdür, derme çatma bir kulübe; yerde şilteler; bakımsız,
perişan. Şaşırırlar, inanamazlar; bu, devrin en ünlü avukatı, Roma'nın en ünlü
avukatı nasıl bu halde olur derler ve sorarlar "hocam, üstadım, niye bu
haldesin" derler. O der ki: "Ben, devrin en ünlü hukukçusuyum; ama,
ben, yere eğilmeyi öğrenemediğim için böyle oldum" Çünkü, eski Roma'da
avukatlık lanetli bir meslek gibi yorumlanırdı ve avukatlara paraları yere atılırdı,
eğilip, alsınlar diye. O en ünlü avukat, yere atılanları almadığı için yoksul
kalmıştır.
Dileğimiz bütün avukatların böyle
olmasıdır, ben böyle olduklarına inanıyorum; çünkü, yargının bir bölümünde
böylesine saygı duyulan hâkimler, saygı duymamız gereken hâkimler varsa, bir
tarafında da böyle avukatlar, böyle savunucular var.
Türkiye tarihi, sıkıyönetim dönemlerinde
ve olağanüstü dönemlerde böyle avukatları da tanımıştır. Böyle avukatlar, en
güç şartlarda, mesleklerini, inançlarını ve hukuka saygılarını o mahkemelerinde
göstermişlerdir. Suçu paylaşmasalar da, o işlendiği iddia edilen suçla özdeş
olmasalar da, hukukun gereğini yapmışlardır. İnsanları savunmasız
bırakmamışlardır. Zulüm görmüşlerdir. Sanıkla özdeştirilmişlerdir; ama, ayakta
kalmayı başarmışlardır.
Ben, burada, bütün o saygı duyulması
gereken yargıçları, bu dirençli avukatları saygıyla selamlıyorum. Bu yasa…
BAŞKAN - Sayın Baloğlu, Genel Kuruldan
uzatma süresi almadım, sadece 1 dakikanız var.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - 1 dakikada
bitiriyorum efendim.
O yargıçlar ve o avukatlar, Türkiye
tarihine hep değerli insanlar olarak geçmişlerdir. Bu yasanın oluşumuna katkıda
bulunan bütün milletvekillerimiz, komisyon üyelerimiz ve Bakanlığımız da,
ileride tarih tarafından, umut ediyorum ki, saygıyla anılacaklardır. Biz, bu
saygıyla anılmaları için elimizden geleni yapıyoruz. Muhalefet grubu olarak
düşüncelerimizi aktarmaya çalışıyoruz.
Bu arada, Sayın Başkan, sürem dolmasına
rağmen konuşma imkânı verdiği için teşekkür ediyorum. Son saniyeleri doldu
sanıyorum...
BAŞKAN- Evet.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Peki.
Sayın Başkan, mademki toplantıyı kapatıyorsunuz, bütün arkadaşlarıma iyi
akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum.
Hoşça kalın. (Alkışlar)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun
çalışma süresi tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Haziran 2005 Çarşamba günü saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
saati: 23.00