BIM 2 7 2005-09-19T07:52:00Z 2005-09-19T07:52:00Z 73 49787 283789 TBMM 2364 567 348512 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 89               YASAMA YILI : 3

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

120 nci Birleşim

28 Haziran 2005 Salı

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'ın, MKE Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamanın yıldönümü ile Kurumun Türkiye ve bölge için önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı

2.- Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, işçiler, esnaf ve sanatkârlar ile emeklilerinin ve yurt dışında çalışan işçilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, üniversitelerde son zamanlarda yaşanan öğrenci çatışmalarına, kadro sorunlarına, yeni açılacak üniversitelere ve bu konularda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 44 milletvekilinin, Van kedisi neslinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

2.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Rıza Yazıcıoğlu ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu ve bağımlılık yapıcı madde kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/300)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun tatilde olduğu dönemde de çalışmalarına devam etmesine ilişkin tezkeresi (3/861)

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

2.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5756)

2.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Aliağa İş Mahkemesinin faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6107)

3.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, 2004-2005 yıllarında açılan hâkimlik ve savcılık sınavlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6108)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener-Rum Patriğinin görev kapsamına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6264)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kars Antlaşmasının 6 ve 8 inci maddelerinin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6265)

6.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, BM Genel Kurulunda özürlü haklarının güvenceye alınması için hazırlanacak sözleşmeye ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6266)

7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Başbakanın eşinin Suriye'ye yapacağı ziyarete ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6267)

8.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Atatürk'ün eşi Latife Hanımın vefatıyla mühürlenen arşivin TTK Başkanı tarafından okunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6299)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6318)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Erol Evcil isimli şahsın yasadışı faaliyetlerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6355)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk-Ortodoks Patrikhanesine tanınan çalışma imkân ve araçlarına,

Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili iddialara,

Restore edilen kilise ve manastırların ibadete açılıp açılmayacağına ve Fener Rum Patriği ile ilgili bazı iddialara,

İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/6356, 6361, 6618)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, terör örgütüne destek verdikleri iddia edilen Avrupa Konseyi üyesi devletler aleyhine bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6392)

13.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir-Karaburun Gerence Koyunda bir şirketin Orkinos Yetiştirme Tesisi Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6432)

14.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Kur'an kurslarına ve zorunlu eğitime ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/6520)

15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

Aksaray İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

Erzurum İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

Bartın İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/6556, 6557, 6558, 6559)

16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6570)

17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6571)

18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6572)

19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6573)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Anlaşmasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/6623)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Fransa ve Hollanda'da yapılan referandumlarda Avrupa Birliği Anayasasının reddedilmesinin yarattığı krize ve bu sonucun Türkiye'ye etkilerine,

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Kütahya İlinin tarihine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Hatay Milletvekili İsmail Soylu'nun, Rusya'ya yapılan yaş sebze ve meyve ihracatında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 27 milletvekilinin, seracılık sektörünün  sorunlarının araştırılarak (10/297),

Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy ve 21 milletvekilinin, Adıyaman ve Bingöl İllerinde yaşanabilecek depremden doğabilecek kayıpları asgarîye indirmek için (10/298),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alan 944 sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 292 nci sırasında yer alan 948 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 8 inci sırasına, 273 üncü sırasında yer alan 921 sıra sayılı İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu sırasına, 288 inci sırasında yer alan 942 sıra sayılı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 10 uncu sırasına, 290 ıncı sırasında yer alan 946 sıra sayılı Sendikalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 11 inci sırasına, 280 inci sırasında yer alan 929 sıra sayılı Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 12 nci sırasına, 291 inci sırasında yer alan 945 sıra sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13 üncü sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden İsveç Parlamento Başkanı Biyörn Von Siydov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan, Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1039) (S. Sayısı: 951), görüşmelerine devam olunarak 35 inci maddesine kadar kabul edildi.

28 Haziran 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.59'da son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Ahmet Küçük

 

Burdur

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


No.: 166

II.- GELEN KÂĞITLAR

28 Haziran 2005 Salı

Raporlar

1.- Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1040) (S. Sayısı: 959) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)

2.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1056) (S. Sayısı: 960) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)

3.- Bursa Milletvekili M. Altan Karapaşaoğlu'nun; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/540) (S. Sayısı: 961) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005) (GÜNDEME)

4.- Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/546) (S. Sayısı: 962) (Dağıtma tarihi: 28.6.2005)   (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Ağrı Milletvekili Naci ASLAN'ın, Erzurum Atatürk Üniversitesince düzenlenen mezuniyet töreninde bir velinin salona alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, okullarda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1567) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Kuzey Irak'ta yaşanan olaylara ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7088) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

2.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunları organizasyonunda kurumlar arası koordinasyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7089) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, emlak fiyatlarındaki artışa ve konut açığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7090) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, özel hizmet tazminatı alan teknik personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7091) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul Bağımsız Türk-Ortodoks Patrikhanesi Vakfının statüsüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/7092) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

6.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunları için yapılan koordinasyon çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/7093) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TRT'nin kiraladığı araçlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7094) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TRT Berlin bürosunda görevlendirilen kişilere ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7095) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

9.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TRT'nin dizi çektirdiği bir şirkete ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7096) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

10.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TRT'nin özel bir şirkete çektirdiği dizide TRT personeli veya yakınlarına görev verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7097) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

11.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunlarının görüntülü olarak yayınlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7098) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

12.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, 2002-2005 yılları itibariyle kişi başına düşen iç ve dış borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/7099) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

13.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, bir uluslararası anlaşmadaki çekincenin kaldırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7100) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, kapkaç olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7101) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7102) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

16.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7103) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

17.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7104) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

18.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7105) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

19.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7106) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

20.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7107) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7108) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7109) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7110) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

24.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7111) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

25.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7112) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

26.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7113) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7114) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

28.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7115) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7116) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

30.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7117) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

31.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7118) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

32.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7119) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

33.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

34.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7121) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

35.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7122) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7123) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

37.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7124) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

38.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7125) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

39.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7126) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

40.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunları organizasyonunda asayişin sağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7127) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

41.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunlarında kültürümüzün tanıtılması için yapılacak etkinliklere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7128) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

42.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, paket tur turizm sisteminin turizme etkilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7129) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

43.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, THY'nin çalıştığı bankalar ve finans kuruluşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7130) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

44.- İzmir Milletvekili Sedat UZUNBAY'ın, konut yapı kooperatiflerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7131) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

45.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, TREDAŞ'a elektrik borcu olan abonelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7132) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

46.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunları için ayrılan ödenek miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7133) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

47.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Aliağa'da Tüpraş A.Ş.'ye ait bir taşınmazın kiralanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7134) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

48.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vergi mükellefi sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7135) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

49.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ülkemizdeki konut yapı kooperatiflerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7136) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.6.2005)

50.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, ders programlarının hazırlanmasına ve maliyetine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7137) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

51.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, mesleki ve teknik eğitim okullarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7138) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

52.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, psikolojik destek ve ruh sağlığına yönelik merkezlerin artırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7139) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

53.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7140) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

54.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7141) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7142) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

56.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7143) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

57.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlindeki bir köy sağlık ocağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7144) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

58.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade Oyunlarıyla ilgili sağlık çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7145) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

59.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, imam kadrosunda çalışan bir şahsın devlet hastanesinde müdür yardımcılığına getirildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7146) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

60.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki hekim ve yatak sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7147) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

61.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, hayvancılık sektörünün sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7148) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

62.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Denizli İli Bozkurt ve Çardak bölgelerinde yaşanan kuraklığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7149) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)

63.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Üniversiade oyunlarıyla ilgili karayolu ulaşım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7150) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

64.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Irak'ta yaşanan gelişmelere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/7151) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

65.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, ekonomik krizlerden etkilenen şirketlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/7152) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

66.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, SSK'lıların özel sağlık kuruluşlarından faydalanmalarına ve katkı payı ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7153) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Cüneyit KARABIYIK ve 44 Milletvekilinin, Van Kedisinin neslinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2005)

2.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza YAZICIOĞLU ve 20 Milletvekilinin, uyuşturucu ve bağımlılık yapıcı madde kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/300) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.6.2005)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır için planlanan konut projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6296)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6297)

3.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir İlinde devam eden kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6300)

4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Doğu ve Güneydoğuda terör ve çeşitli sebeplerden dolayı boşaltılan köy ve mezralara ve kapalı okul sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6301)

5.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, İmar Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinden sonra mudilere ödenen mevduata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6303)

6.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, İran ve Irak'tan gelen Doğalgaz Projesi kapsamına Diyarbakır'ın alınıp alınmayacağına ve yarım kalmış projelerin tamamlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6304)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, pirinç ithalatı tahsislerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6306)

8.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'nin tam kapasiteli olarak tekrar hizmete açılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6308)

9.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6309)

10.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6310)

11.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, akaryakıt kaçakçılığına ve ithal edilen akaryakıtın sevkiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6312)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6313)

13.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, PKK terör örgütünün büyük kentlerde ve turistik yörelerde eylem hazırlığında olduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6315)

14.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, köye dönüş projesi ile köy korucularına ve faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317)

15.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki bir yüzme havuzu ve atletizm sahası inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6330)

16.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, okullarda yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6331)

17.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, Atatürk Havalimanıyla ilgili bazı ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6336)

18.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6344)

19.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, şoförlerin sosyal güvenliği ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346)

20.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, yurt dışında çalışan vatandaşların Türkiye'de emekli olabilmek için ödedikleri emeklilik primlerinin arttırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6347)

21.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, 2004 yılındaki büyümenin ve cari açığın finansmanına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/6351)

22.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/6352)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

28 Haziran 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz Makine Kimya Endüstrisi Kurumunda 3.7.1997 tarihinde meydana gelen patlamanın yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'a aittir.

Sayın Can, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yalnız, konuşmacı arkadaşlarımın sürelerine azamî riayet etmelerini istirham ediyorum.

Buyurun.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can'ın, MKE Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamanın yıldönümü ile Kurumun Türkiye ve bölge için önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kırıkkale İli, 1925'lerde küçük bir köyken, rahmetli Hüseyin Kahya Beyefendinin arazilerini bağışlamasıyla ve bu araziler üzerine Mustafa Kemal Atatürk tarafından askerî fabrikaların kurulmasıyla, 13 haneli köy, 80 vilayetten göç almaya başlayarak, 1939 yılında belediyelik, 1944'te ilçe, 1989 yılında vilayet olmuştur. Askerî fabrikaların istihdamı artırmasıyla, Kırıkkale'de yoğun nüfus artışı olmuştur. 15 Mart 1950 tarihinde, 5591 sayılı özel bir kanunla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu kurulmuş ve tüm askerî fabrikaları bünyesine almıştır.

5591 sayılı Kanunla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaçla tesis, personel ve malzemeyi hazır bulundurma görevi verilmiştir.

Kurum halen, 1984 yılında çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre yapılandırılmış bir kamu iktisadî teşekkülüdür. 17 Haziran 2000 tarihine kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla, bu tarihten itibaren de Millî Savunma Bakanlığıyla ilişkilendirilmiştir.

Makine Kimya Kurumu, ülkemiz savunma sanayii alanında, ordumuzun mühimmat, silah, araç ve gerecini karşılamış, ayrıca, demir-çelik, kimya, makine imalatı gibi pek çok sektöre öncülük ederek, ülkemiz sanayiinin gelişmesinde lokomotif rolü üstlenmiştir.

1940'lı yıllarda dünyanın en kaliteli namlu çeliğini ve namlularını yapmıştır. 1940'lı yıllarda uçak imalatını gerçekleştirerek, ihracatını yapmıştır. Türkiye'de, demiryolu ray haddelemesi, demir-çelik, sac mamulleri üretimi kurumda başlatılmıştır.

Takım tezgâhı, ziraî mücadele aletleri, tekstil makineleri, çelik çekme boru, dişli ve dişli kutusu, bandaj monoblok tesisleri, elektrik sayaçları ve bunun gibi üretimler, ilk defa Makine Kimya Endüstrisi Kurumunda gerçekleşmiştir.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, uzun bir süre, Türkiye sanayiinde nitelikli insan yetiştiren okul, aynı zamanda ekol olmuştur. Bu özelliğini, günümüzde de sürdürmeye gayret etmektedir.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, ülke sanayiine ve ekonomisine yaptığı katkılarla gurur duymaktadır. Geçmişten aldığı bilgi birikimi ve deneyimiyle, ağırlıklı olarak savunma sanayii alanında yeni hamleler yapmaya hazırdır ve yeni görevlere taliptir.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumu fabrikalarının büyük bir çoğunluğu, cumhuriyet döneminde 1924 - 1939 yılları arasında kurulmuştur. Her ne kadar, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarını imkânları nispetinde karşılamakta ise de, günümüzde ortaya çıkan daha modern silah ve mühimmat ihtiyaçlarının daha ekonomik olarak üretilmesini sağlamak için yeni yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Genelkurmay Başkanlığınca yapılan bir çalışmaya göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve malzeme ihtiyacının yüzde 21'lik kısmı yurt içinden karşılanmakta olup, yüzde 79'luk kısmı ise yurt dışından tedarik edilmektedir. Önümüzdeki otuz yıl için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan 150 milyar dolarlık bir tedarik yapılacaktır. Önümüzdeki yıllarda savunma sanayiinin kazanacağı imkân ve kabiliyet için, yurt içi kapasitesinin yüzde 75'lere çıkarılması amaçlanmaktadır.

Türkiye'nin ilk ve lider savunma sanayii kuruluşu olan bu Kurumun, Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanmasında çok önemli görevler üstlenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle, Kurumun yatırım programlarında savunma sanayiine yönelik projelere öncelik ve gerekli ağırlık verilmektedir. Nitekim, 1997 yılı yatırım programında yer alan proje stokunun önemli bir kısmı da, savunma sanayiine yöneliktir.

3 Temmuz 1997 tarihinde meydana gelen imlâ işletmesinin infilakıyla tesis tamamen yok olmuş; bu patlamanın, Kırıkkale Vilayetinde ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumunda meydana getirdiği zarar 80 trilyon lirayı geçmiştir, kurum çalışanları ve şehir halkı üzerindeki psikolojik etkisi ise devam etmektedir. Bu patlamada, hemşerimiz İsmet Altınışık vefat etmiştir; kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bedesten mevkiinde kurulacak olan mühimmat imlâ tesisinin -yurt savunması açısından büyük önem arz ettiğinden- acilen kurulması gerekmektedir.

1985 yılından sonra işçi alımı durdurulmuş, özellikle 1991 yılından sonra her yılbaşı, 25 yılını dolduran işçi, personel, nitelikli olup olmadığına bakılmaksızın resen emekliye sevk edilmiştir. Bu nedenle, üretim, olumsuz etkilenmiş, hatta bazı özellikli üretim hatlarında durma noktasına gelmiştir. Kalifiye eleman sıkıntısı had safhadadır. Bu nedenle, kalifiye eleman yetiştirilmelidir. Bir dönem kalifiye eleman yetiştiren, tarafımın da mezun olduğu çıraklık okulu yeniden açılmalıdır. Bir ara 17 000'lerdeki istihdam şu an 5 000'ler seviyesine düşmüştür. Ciddî manada kalifiye eleman sıkıntısının çekilmekte olduğu, bunun da çözülmesi ana unsurlardan biri haline gelmiştir.

Patlama sonucunda, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu yatırım projeleri faslında olan bütün yatırımların acilen devreye sokulması gerekmektedir. Mevcut siparişlerin yürütülebilmesi ve üretim kapasitelerinin artırılması için, acil teknik personel açığının kapatılması, yüzde 79 fiilî durumun yüzde 100'e çıkması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Can, konuşmanızı tamamlayınız.

RAMAZAN CAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk Silahlı Kuvvetleri, siparişleri mümkün mertebe Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna vermelidir. Dünyada gelişen savunma sanayiiyle rekabet edebilmesi için, ar-ge faaliyetlerine önem verilmelidir. Bu faaliyetlerin beklenen seviyede yürütülebilmesi için, nitelikli teknik personel takviyesi yapılmalı, önemli ölçüde kaynak aktarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice itibariyle, Makine Kimya Kurumu, Kırıkkale'nin olmazsa olmazlarındandır. Makine Kimya, sadece Kırıkkale için değil, millî savunma sanayiinin belkemiği olup, ülkemiz için de önem arz eden bir kuruluştur. Savaş ihtimalinde ambargoyla karşı karşıya kalacağımızda, Makine Kimyanın önemini daha da hissedeceğiz. Bunun en somut örneği, 1974 yılındaki Kıbrıs çıkarmasında da görülmüştür.

Makine Kimya Kurumu savunma sanayii bir devlet politikası olarak hükümetimiz ve devletimizin ilgili birimleri, önemine binaen, Makine Kimya Kurumunun dünya silah sanayiiyle rekabet edecek modernizasyonu ve yatırımı gerçekleştirmelidir. Bunun için gerekli yapılandırmanın ivedi olarak tamamlanması lazımdır.

Savunma konseptinin değiştiği dünya silah sanayiiyle, hâlâ 7.65 tabanca, G-3, MG-3 silahları, 1920'lerin teknolojisiyle üretim yaparak rekabet edemeyiz. En kısa zamanda, yeniden yapılandırmayla, Makine Kimyanın modernizasyonu sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Can, lütfen… Bu gündemdışı konuşmalarla bütün meseleleri halledemeyiz; lütfen, buyurun.

RAMAZAN CAN (Devamla) - Bu konuda, Savunma Bakanımızın ve Genel Müdürümüzün gayretleri takdire şayandır. İnşallah başarıya ulaşacaklar dileğiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyor; Sayın Başkanım, gerekli toleransınızdan dolayı da çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Can.

Gündemdışı konuşmaya, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her çeşit silah, mühimmat, roket, harp araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş tarihî bir kurumumuzdur. Bu kurumumuzu gündeme getirdiği için ve sizlere bu Kurum hakkında konuşma fırsatını verdiği için, Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ramazan Can'a teşekkür ediyorum.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, ülkemiz savunma sanayiinin omurgası olup, bu alanda en büyük ve en önemli lider kuruluşumuzdur. Kurumun Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik son beş yıldaki satışları, yıllar itibariyle, askerî ihtiyaçlara göre değişiklik göstermektedir. 1999 yılında         282 000 000 ABD Doları satış gerçekleşirken, 2000 yılında başlayan huzur ortamı ile askerî stoklardaki doluluk durumu gibi etkenler sonucu, Kurumun askerî siparişleri 2002 yılında 108 000 000 ABD Dolarına kadar düşmüştür. 2005 yılında ise, Kamu İhale Kanununun getirdiği yenilikler nedeniyle ertelenen 2003 ve 2004 yıllarındaki birkısım siparişlerin bu yılda verilmesiyle, yıl sonunda, 265 000 000 Amerika Birleşik Devletleri Dolarlık bir satışın gerçekleşmesi beklenmektedir.

Bugün için, Makine Kimya Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetlerine hafif ve ağır mühimmat, hafif ağır silahlar -ki, bunların içerisinde Panter diye çok gelişmiş bir silahımız da var- roket sistemleri ve patlayıcılar üretmektedir. Bunlar, Silahlı Kuvvetlerin klasik ve vazgeçilmez ekipmanlarıdır. Kurum, Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptığı üretimden artakalan kapasitesini doldurmak ve ülkenin sanayi ürünlerine olan ihtiyaçlarını karşılamak üzere halen dinamit, anfo gibi sivil patlayıcılar, pirinç ve kaliteli çelik ürünleri, patlama kapsülleri, tabanca fişekleri, lak, av barutu ve elektrik sayacı gibi sivil ürünler de üretmektedir.

Temmuz 1997 yılında Kırıkkale Mühimmat Fabrikası imlâ tesislerinde meydana gelen müessif patlama sonucu tamamen yok olan bu tesislerin yerine, Aralık 1997 yılında başlatılan yatırım çalışmalarıyla Temmuz 1999 tarihinde tamamlanarak yeni imlâ tesisi kurulmuş ve bu tesislerde seri üretime geçilmiştir. 2002 yılında tüm yatırımları tamamlanmış olan tesise bugünkü fiyatlarıyla toplam 56 000 000 Yeni Türk Liralık yatırım harcaması yapılmıştır. Ayrıca, kritik ve stratejik olması nedeniyle, ikinci bir yedek imlâ tesisi kurulması için çalışmalar derhal başlatılmış ve Kırıkkale Bedesten Deresi mevkiinde 9 500 dönüm araziden 6 500 dönüm arazinin kamulaştırılma işlemleri tamamlanmış olup 500 000 metrekare arazinin tapusu Kurum adına tescil edilmiştir; tapulamayla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanması çalışmaları paralelinde Kurum da kendi yapılanmasını başlatmış ve savunma sanayii alanında, gerek yeni ürünlere yönelik gerekse modernizasyon projeleriyle büyük bir yatırım hamlesine girmiş ve bugünün fiyatlarıyla yaklaşık 512 000 000 Yeni Türk Liralık bir yatırım bugüne kadar yapılmıştır. Kurum, bu modernizasyon çalışmalarının sonucu, önemli bir bölümüyle modern teknolojiye kavuşmuştur. Gerek modern teknolojinin getirdiği sistemin gerekliliği gerekse siparişlerdeki azalma sonucu, özellikle işçi personel sayısında sürekli bir azalma da beraberinde gelmektedir. Örneğin, 2000-2004 yılları arasında toplam 1 800 işçi kurumdan ayrılmış; halen kurumda 4 026 işçi çalışmaktadır.

Sayın milletvekilimizin temas ettiği Kırıkkale Çıraklık Okulu 1977 tarih ve 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanununun 1986 tarih ve 3308 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılması sonucu 1987 yılında kapatılmış olup, çıraklık okulunun yeniden açılması yeni bir kanunî düzenlemeye muhtaçtır.

Bu arada, Bakanlığımızca, Kurumun ihtiyaç duyduğu mühendis dahil tüm personel ihtiyacının karşılanması için gereken destek verilmektedir.

Şubat 2003'te başlanan yeniden yapılanma çalışmalarıyla, o dönemde bağlı ortaklık statüsünden fabrika açma ve işletme statüsüne geçilerek, yılda 32 trilyonluk bir tasarruf sağlanabilmiştir. Bu modernleşme çalışması, halen yeni bir yasa tasarısı, reorganizasyon çalışmaları, yatırım ve modernizasyon planı, ar-genin yeniden yapılanması, personel temini ve yetiştirilme programlarıyla devam etmektedir.

Bu çerçevede, Kurumun hedefi, ar-ge ve tasarım ağırlıklı bir üretim, mevcut teknoloji lisansını, üretimdeki denetimi ve kalite kontrolünü elinde tutan, sürekli eğitimle kendini yenileyen, özel sektörün üretim imkân ve kabiliyetinden azamî ölçüde istifade eden, ülke sanayiiyle entegre olmuş, bütün faaliyetlerini bilgi yönetim sistemi ve otomasyonla kontrol eden ve denetleyen, daha etkin ve verimli bir üretimle Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını karşılayabilen, uluslararası pazarda da rekabet edebilen ve pazar oluşturabilen bir yapıya kavuşturabilmektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; silah sanayimizin en temel kuruluşu, ecdat yadigârımız ve gözbebeğimiz Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun geliştirilerek ve verimli, etkin bir duruma getirilerek devam ettirilmesi en birinci görevimizdir.

Bunu sizlere arz ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Açıklamalarınız için teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gündemdışı ikinci söz, esnaf ve sanatkârlar ile yurt dışında çalışan işçilerimiz hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'e aittir.

Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, işçiler, esnaf ve sanatkârlar ile emeklilerinin ve yurt dışında çalışan işçilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkanım, esnafla ilgili bir şey konuşmayacağım. Yalnız, özellikle şunu ifade etmek istiyorum ki, benim ömrüm mağdurların yanında geçmiştir, haksızlığa karşı uğraş vermişimdir. Ben isterdim ki, Yüce Meclis, kasta yönelik, kişiye yönelik bir yasanın sorumluluğunu taşımasın. Bunu artık meydanlarda konuşuruz bununla ilgili... Çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yıllarca, onuruyla, haysiyetiyle, binlerce insanı temsil ettim. Her zaman onlara müteşekkirim. Onlara saygı sunuyorum. Yüzbinler Kızılaylara toplandı, İstanbul'daki meydanlara toplandı, ne bir kimsenin burnu kanadı ne bir kimsenin malına zarar verdik. O meydanlarda toplanan, emekli olmuş, ama çalışan bütün arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.

Değerli Başkanım, kamu sözleşmeleri 1 Ocakta, bir bölümü 1 Martta başladı. Bugüne kadar bu görüşmeler devam ediyor. IMF'nin ortaya koyduğu bazı talepler karşısında, kazanılmış bazı hakların geri alınması isteniyor. Kıdem tazminatı onbeş güne inecek diye arkadaşlarımızın büyük rahatsızlıkları söz konusu. Emeklilik, yani, mezarda emeklilik yeniden gündeme geldi. 9 200 işgününü hiçbir işçi ödeyemez ve emekli olamaz; bunu da bilginize sunuyorum.

Diğer emekli olmuş arkadaşlarımız son derece rahatsız, aldığı ücretler geçim sıkıntısıyla karşı karşıya bırakmaktadır bunları ve bu arkadaşlarımızın büyük bir bölümü ucuz emek kuyruğunda beklemektedir ve semt pazarlarında, pazardan sonra sebze artıklarını toplamaktadır.

SSK için birsürü laf söyledik, yanlışlıkları ortaya koyduk; ama, bunu dinletemedik. Emekli arkadaşlarımız ve işçi arkadaşlarımız halen daha hastanelerde uzun kuyruklar oluşturmaktadır. Memur arkadaşlarımızın durumları belli, esnafın belli, çiftçinin belli.

Değerli Başkanım, değerli arkadaşlarım; son zamanlarda özelleştirmeyle, TÜPRAŞ, Telekom, Ereğli Demir-Çelik, Petkim -Seydişehir de gitti- bu büyük kuruluşlar satışa çıkarılmıştır ve Sayın Maliye Bakanımız, Dünya Bankasına yazdığı ve kamuoyuna sızan bir mektubunda da "ben 29 000 işçinin işine son vereceğim; ama, kıdem tazminatı param yok. Eğer bu parayı gönderirseniz, sizin ve IMF'nin ortaya koyduğu programı hayata geçireceğim" demiştir. Bu durum, çalışan kitleyi son derece rahatsız ve huzursuz etmiştir. Sayın Bakanımızın bu konuya behemehal bir açıklık getirmesi gerekmektedir. 29 000 işçinin işine son verilecek mi; kıdem tazminatları onbeş güne inecek mi; emeklilerden vergi kesilecek mi; bunları, emekli olanlar ve çalışanlar beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bakınız, bir konuya birlikte parmak basmak zorundayız. OYAK, geçmişte küçücük bir kuruluştu; bugün büyük bir kuruluş oldu ve ayrıca bir de banka kurdu. Şu anda, muhterem arkadaşlarım, hem çalışandan hem çalıştırandan kesilen bir fon var; İşsizlik Sigortası Fonu. Şu anda burada 15 trilyon para birikmiştir; yani, 10 milyar doların üzerindedir. Bu para işçiden kesiliyor, işverenden kesiliyor. Buranın yönetiminde ağırlıklı hükümet vardır, bir işçi temsilcisi vardır, bir işveren temsilcisi vardır. Bu para orada duruyor değerli arkadaşlarım; gelin, bu kuruluşları, OYAK'ın yaptığı gibi -hayatî önem taşıyan Ereğli Demir-Çelik gibi, birçok kuruluş gibi- buraya satalım. Hükümetin denetiminde olsun, işçinin denetiminde olsun, işverenin denetiminde olsun. Para var; ama, bunu getirirsek değerli arkadaşlarım, çokuluslu, daha doğrusu ulusötesi şirketlerin eline verirsek, yarın sıkıntılar kafamızın, beynimizin önünde dolaşır.

Sayın Başbakanımız geçen gün açıklama yapıyor, diyor ki: "Efendim, benzine zam yapılıyor; uluorta bu işler olmaz..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

"...Benim bunu sınırlamam lazım." Şimdi TÜPRAŞ'ı sattık ise, değerli arkadaşlarım, birinin eline geçtiği zaman, bu istediği zammı tahakkuk ettirirse, buna hangi güç mâni olacaktır?! Bunu özellikle, değerli arkadaşlarım, hükümetimizin gözönünde tutması lazım.

Değerli arkadaşlarım, diğer konu da, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızla ilgili, onların isteklerini arz etmek istiyorum. Çifte vatandaşlık konusunda ciddî sorunlar var, hükümetimizin buna eğilmesini istiyorum; bir. Oy kullanma hakkı istiyorlar; iki. Borçlanıp emekli olacağı zaman 2 dolar ödüyorlarmış, şimdi 5 dolara çıkarılmış;bundan dert yanıyorlar "yüzde 150 zam yapıldı" diyorlar.

Mezar yeri verilmesini istiyorlar Alman Hükümetinden; hükümetimizden bu konuda destek istiyorlar ve daha ötesi değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarımızın Almanya'da biriktirip Türkiye'ye gönderdiği Merkez Bankasındaki paralardan vergi kesiliyor, bundan son derece rahatsızlar; yani, Alman Hükümeti kesiyor, bundan son derece rahatsızlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, Sayın Can'a da ikinci defa uzatma vermiştim ve bu defaki konuşmanız son olacak, uzatmayacağım. Şimdiden bildiriyorum.

Buyurun, lütfen tamamlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, teşekkür ederim. Zaten ben de bitirmiştim.

Yurt içinde olsun, yurt dışında olsun, çalışan arkadaşlarımızın sorunlarıyla hükümetimizin yakından ilgilenmesini talep ve teklif ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Gündemdışı üçüncü söz, dönem sonunda üniversitelerde yaşanan sorunlarla ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.

Sayın Kepenek, buyurun.

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, üniversitelerde son zamanlarda yaşanan öğrenci çatışmalarına, kadro sorunlarına, yeni açılacak üniversitelere ve bu konularda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli izleyenler; ders yılı sonu bağlamında üniversite konusuna değinmek için gündemdışı söz aldım. Üzülerek belirteyim ki, toplumun sorunlarına çözüm üretmesi gereken kuruluşlarımız, yani üniversiteler, yıllardır kendileri birer sorun olma özelliğini taşıyor ve koruyor.

Hükümetimiz de, yine üzülerek belirteyim, üç yıllık yönetimi boyunca, üniversite konusunu yalnızca katsayı ve türban olarak görüyor. Bu iki sözcüğün dışında, hükümet, üniversite kavramıyla ilgili değilmişçesine davranıyor. Bunlar yanlıştır, bunlar düzeltilmelidir.

Üniversitelerin, bu iki konunun dışında çok büyük sorunları vardır. Bunların başında, değerli arkadaşlar, üniversitelerin kadro yetersizliği, kadro sorunu geliyor. Yıllardır üniversite olarak faaliyet gösteren Malatya İnönü ve Eskişehir Osmangazi Üniversitelerinin kadro kanunları, Meclis gündeminde aylardır bekliyor, yasalaşmıyor. Bu, büyük bir eksikliktir. Bu üniversiteler bizim üniversitelerimizdir.

Ek olarak, hükümetimizin üniversitelere tahsis ettiği araştırma görevlisi kadroları çok yetersiz kalmaktadır. En son, 2002 yılındaki hükümetin araştırma görevlisi tahsisi 4 250'dir. Bu hükümet döneminde bu sayı ortalama 1 000 dolayında daha azdır; yani, 3 200 dolayındadır ve yalnız araştırma görevlileri değil, idarî personel de buna dahildir.

Şimdi, bu eksiğin bir an evvel giderilmesi neden gerekiyor; çünkü, üniversiteler doğru dürüst çalışamıyor, araştırma görevlisi eksikliğinden, yetersizliğinden. Size bir sayı vermek isterim; Türkiye'de 70 000 dolayında öğretim elemanı vardır; bunların 9 400'ü profesördür, 5 400'ü doçenttir, 11 000'i de yardımcı doçenttir. Şimdi, profesörlerin yarısı kadar doçenti olan bir üniversite yapısı, başlı başına bozuktur; yani, piramidi bozuktur sistemin. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekir.

İkinci önemli bulduğum bir noktaya daha değineyim. Hükümetimizin, son günlerde gazetelere de yansıdığı gibi, yeni üniversiteler açma gibi bir düşüncesi var, bir girişimi var. Önce şunu söyleyeyim; ne mensubu olduğum partim CHP ne de ben, kişisel olarak, bu ülkede yeni üniversite açılmasına karşı çıkarız; böyle bir şey söz konusu değildir; ama, bir şey söz konusudur; gerekli ve yeterli önhazırlık yapılmadan, özellikle de bu hükümetin hiç değinmediği, girmediği öğretim üyesi yetiştirme programları uygulanmadan, hazırlıksız yapılacak yeni üniversite açılması girişimi, ileride yarar değil zarar verebilir. Bilim çağında bilim üretecek kurumların bilimdışı yöntemlerle kurulmasını bu toplum kabul edemez, etmemelidir.

Üniversitelerin önemli sorunları, kuşkusuz önceden başlıyor, dershanelerle başlıyor. Türkiye'de üniversiteye giriş sınavının ikiden bire indirilmesi bu sorunu çözmeye yetmemiş, dershane sayısı artmıştır ve her yıl, TED raporuna göre, toplam 2 900 000 000 dolar dolayında bir harcama üniversiteye girmek için yapılmaktadır ve Türkiye, bu sorunu bir türlü düzeltememiştir; bunun düzeltilmesi gerekir ve üniversite öğrencilerinin bugünlerde yapacakları tercihlerinde, pek çoğu, yüzde 95'i tercih etmek istediği yere giremeyecektir. Sistemin bu eksiğinin giderilmesi gerekir. Sonuçta ne oluyor; sonuçta, binlerce mühendis, binlerce iktisatçı, işletmeci işsiz kalıyor, sistem, eğitilmiş işsizler ordusuyla yaşıyor ve yazık oluyor.

Şimdi, bu çerçevede, bir noktaya daha değineyim. Ortalama işsizlik oranı, tartışmalı olmakla birlikte, yüzde 10 dolayındadır. Eğitilmiş gençlerde bu oran, özellikle cinsiyete ve bölgelere baktığımız zaman, ülke ortalamasının tam 4-5 katıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, yaz sıcağına bu büyük sorunla giriyor ve hükümetin bu konuya el atması, bu yakıcı, bu yıkıcı, bu korkunç gidişe bir şekilde çözüm araması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, önemli bir noktayı söyleyeceğim; 1 dakika süre istiyorum yalnızca.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye, üniversitelerinin iç çatışmalarından çok çekti. Bu yılın bahar aylarında da, üniversitelerde yeniden ideolojik tartışmaların, öğrenci içi çatışmaların gündeme geldiğini görüyoruz. Önce şunu söyleyeyim: Hükümetimizin, bu konuda eski siyasetçilerin yaptığından farklı olarak, gençlerin çatışma ortamına sürüklenmelerini engellemesi gerekiyor; bunun için de, üniversiteleri karşısına almaması gerekiyor, üniversiteleri suçlamaktan, benim üniversitem senin üniversiten ayırımına girmemesi gerekiyor.

Son sözüm de gençlere. Gençlerin, bu tür boş, kendi geleceklerini karartacak, topluma ve ülkeye zarar verecek iç çatışmalardan ve birilerinin çıkarına olacak, birilerine getiri sağlayacak siyasî veya ekonomik çatışmalardan uzak durmaları gerekiyor; onların yaşaması gerekiyor, bu toplum için.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır

Meclis araştırması önergeleri vardır 2 adet, ayrı ayrı okutuyorum.

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 44 milletvekilinin, Van kedisi neslinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çeşitli hayvan ırkları yaşadıkları yörelerin ve hatta bulundukları ülkelerin tarihsel ve kültürel değerlerini yansıtmaktadır. Bu değerlerimizden birisi de hayvan ırkları arasında özel bir yere sahip olan, Van İlimizin ve ülkemizin önemli değerlerinden birisi durumundaki Van kedisidir. Hatta Van kedisi yalnız ülkemizde değil Avrupa ve Amerika'da da hayvanseverlerin özel ilgi duyduğu evcil hayvanlardan birisi durumundadır. Beyaz rengi ve gözlerinin çeşitliliği yanında diğer genetik özellikleriyle de özel olarak korunması gereken bu hayvan nesli, maalesef, son yıllarda soyunun tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıya bulunmakta ve bu konuda alınan önemler de yetersiz kalmaktadır.

Ülkemiz son yıllarda, başta Hayvan Islahı Kanununu kabul etmiş ve ev hayvanlarının korunması ile ilgili olarak, Ev Hayvanlarının Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesini imzalayarak bu alanda önemli gelişmeler sağlamıştır. Tarihî ve kültürel bir değer olarak korunması gereken evcil hayvanlarımızdan olan Van kedisinin, neslinin devamının sağlanması, ırka bağlı özelliklerinin korunup geliştirilmesi, genetik özelliklerinin koruma altına alınması gerekmektedir.

Bu amaçlarla, bu konuda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1.- Cüneyit Karabıyık                                (Van)

2.- Maliki Ejder Arvas                                (Van)

3.- Hacı Biner                                (Van)

4.- Yekta Haydaroğlu                                (Van)

5.- Halil Kaya                                (Van)

6.- İrfan Gündüz                                (İstanbul)

7.- Adem Baştürk                                (Kayseri)

8.- Medeni Yılmaz                                 (Muş)

9.- Nihat Eri                                (Mardin)

10.- İrfan Rıza Yazıcıoğlu                                (Diyarbakır)

11.- Ali Temür                                 (Giresun)

12.- Öner Gülyeşil                                (Siirt)

13.- Abdullah Veli Seyda                                (Şırnak)

14.- Turhan Çömez                                (Balıkesir)

15.- Dengir Mir Mehmet Fırat                                (Mersin)

16.- Şükrü Ayalan                                (Tokat)

17.- Mustafa Dündar                                (Bursa)

18.- Osman Nuri Filiz                                 (Denizli)

19.- Abdulbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

20.- Talip Kaban                                (Erzincan)

21.- Süleyman Gündüz                                (Sakarya)

22.- Hakan Taşcı                                 (Manisa)

23.- Faruk Anbarcıoğlu                                (Bursa)

24.- Hüseyin Besli                                (İstanbul)

25.- Ekrem Erdem                                (İstanbul)

26.- Alaattin Büyükkaya                                (İstanbul)

27.- İmdat Sütlüoğlu                                (Rize)

28.- Muzaffer Külcü                                (Çorum)

29.- Cavit Torun                                (Diyarbakır)

30.- Resul Tosun                                (Tokat)

31.- Ahmet Kambur                                (Tekirdağ)

32.- Yahya Baş                                (İstanbul)

33.- Tayyar Altıkulaç                                (İstanbul)

34.- Mehmet Asım Kulak                                (Bartın)

35.- Muharrem Karslı                                (İstanbul)

36.- Hasan Aydın                                (Giresun)

37.- İnci Özdemir                                (İstanbul)

38.- Ali Rıza Alaboyun                                (Aksaray)

39.- Kerim Özkul                                (Konya)

40.- Semiha Öyüş                                (Aydın)

41.- Bekir Bozdağ                                (Yozgat)

42.- Fehmi Öztunç                                (Hakkâri)

43.- Gülseren Topuz                                (İstanbul)

44.- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

45.- Mustafa Said Yazıcıoğlu                                (Ankara)

Gerekçe:

Dünya kedi ırkları içerisinde özel bir yeri bulunan, Van İlimizin ve ülkemizin kültürel varlıklarından birisi durumundaki Van kedisinin sayısı giderek azalmakta, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Ayrıca, genetik olarak da ırka bağlı özelliklerinin korunup gelecek nesillere aktarılabilmesi amacıyla özel olarak korunması gerekmektedir.

Son yıllarda, başta Van Valiliği ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi olmak üzere, bu konularda önemli girişimlerde bulunulmakta, ancak çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yürütülmekte olan bilimsel çalışmaların ve destekleyici önlemlerin koordine edilebilmesi, bu konularda yaşanan sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Uygulanması öngörülen projeler, Van İlimizin ve ülkemizin nadide hayvan ırklarından birisi olan Van kedisinin korunarak, gelecek nesillere genetik özelliklerinin muhafaza edilerek aktarılması açısından son derece önemlidir.

Bu gerekçelerle bir Meclis araştırması açılarak bu konulurdaki sorunların tespit edilmesi gerekmektedir. Önergemizi bu amaçla vermiş bulunmaktayız.

MEHMET KARTAL (Van) - Van kedisi, çok ilgi ve sevgi bekliyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Rıza Yazıcıoğlu ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu ve bağımlılık yapıcı madde kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/300)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde son yıllarda yoğunluk kazanan ve toplumsal bir sorun haline gelen, toplum sağlımızı olumsuz yönde ilgilendiren uçucu madde, esrar, eroin, alkol, sigara, extasy hapları vesaire gibi uyuşturucu, keyif verici ve bağımlılık yapan maddelerin kullanımı ilköğretim seviyesine kadar düşmüştür. Bu maddeler, özellikle öğrencilerimizin ve gençlerimizin beden ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve geleceklerini karartan, gün geçtikçe kapsamı daha da genişleyen bir tehlike haline gelmiştir.

Gelenek, görenek ve kültürümüzde aile yapısı olarak çocuk yetiştirme ve koruma işgüdüleri gayet güçlü olan bir toplum yapısına sahip olmamıza rağmen,

1- Özellikle büyük şehirlerde eğitimini sürdüren çocuklarımızın, çelişkilerin ve sınıfsal yapının derinden hissedildiği yerler olarak bazı okulların seçildiği,

2- Bazen birey özgürlüğüne önem veren ailelerin çocuklarının, bazen de tamamen dışa kapalı baskı altındaki sorunlu çocukların seçildiği,

3- Arkadaşlık ilişkilerinin çok güçlü olduğu okul, kafe gibi yerlerde bu ilişkilerin kullanılarak bir başlangıç haline getirildiği,

4- Ekonomik sıkıntıların yol açtığı, huzursuzluk, boşverme, gelecek kaygısı ile ailevî sorunlar ve ergenlikle ilgili yoğunlaşma ile kendini gösteren rahatlatıcı bir yöntem olarak bu yollara başvurulması vesaire gibi birçok sebeplerin var olduğu bilinmektedir.

Örneklerini gördüğümüz, yaşadığımız, toplumu çok derinden etkileyen ve artarak devam eden bu sorunların çözümü, önlenmesi, uluslararası boyutu da dikkate alınarak ve kapsamlı analizlerinin çıkarılarak, konunun bütünü detaylı yönleriyle incelenerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.

1.- İrfan Rıza Yazıcıoğlu                                 (Diyarbakır)

2.- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

3.- Osman Akman                                (Antalya)

4.- Mahfuz Güler                                (Bingöl)

5.- Mehmet Kılıç                                (Konya)

6.- Alim Tunç                                 (Uşak)

7.- Remziye Öztoprak                                (Ankara)

8.- Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

9.- Nihat Eri                                (Mardin)

10.- A. Müfit Yetkin                                (Şanlıurfa)

11.- Mücahit Daloğlu                                (Erzurum)

12.- Mehmet Asım Kulak                                (Bartın)

13.- Muzaffer Külcü                                (Çorum)

14.- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

15.- İmdat Sütlüoğlu                                (Rize)

16.- Cüneyit Karabıyık                                (Van)

17.- Zülfikar İzol                                (Şanlıurfa)

18.- Niyazi Özcan                                (Kayseri)

19.- Hasan Anğı                                (Konya)

20.- Fatma Şahin                                (Gaziantep)

21.- Abdullah Çetinkaya                                (Konya)

Gerekçe:

Ülkemizde eğitim ve öğretimin önemi, her geçen gün daha çok ortaya çıkmaktadır. Yeni nesilleri yetiştirirken bu körpe beyinlerin uyuşuk bir beyin olarak değil, daha canlı, sağlıklı, düşünen, araştıran ve üreten bir nesil olarak yetiştirmeliyiz.

Öğrencilerin sırtından menfaat elde etmek amacında olan bazı kişi ya da çetelerin, uyuşturucu adı altında pek çok kişinin mağduriyetine, sağlığının bozulmasına, hatta ölümüne yol açtıkları bilinmektedir.

Öğrencileri satış ağına düşüren bu çeteler, herkesi dehşete düşürmekte, telafisi zorlaşan, imkânsıza doğru giden sosyal bir yara, giderek ciddî bir tehlike haline gelmektedir.

Bu işlere karışan çocukların mağduriyetlerinin ne olduğunu incelersek;

1.- Bu çocuklar sosyal ve psikolojik bir bunalım yaşamaktadırlar,

2.- Tedavisi zor, maddî ve manevî bakımdan imkânsız bir hal almaktadır.

3.- Sağlıksız bir nesil yetişmektedir,

4.- Eğitimden uzak, toplumumuzun örf ve âdetlerine ters bir nesil yetişmektedir.

5.- Ailelerin psikolojileri bozulmakta ve kendilerini toplumun dışında görmeye başlamaktadırlar,

6.- Uyuşturucunun etkisiyle suç işleyen ve daima suça teşvik edilen bir öğrenci kitlesiyle, gençliğiyle karşı karşıya kalınmaktadır.

Bu tür zararlı alışkanlıklara başlangıç olarak, özellikle okul çevresindeki öğrencileri hedef alan, uyuşturucu çeteleri-mafyaları yurtdışı destekli olup, ülkemizde faaliyet göstermektedirler.

Bu tür çeteler-mafyalar hangileridir? Nasıl faaliyet göstermektedirler?

Emniyet Genel Müdürlüğünce saptanan okullarımızda uyuşturucu kullanan öğrencilerin sayısı var mıdır?

Okullarda kaç çeşit uyuşturucu alışverişi bulunmaktadır?

Bu tür çetelerin bağlantıları kimler ve nelerdir?

Kaç çocuğumuz bağımlı ve kaç çocuğumuz tedavi görebilmektedir?

Okullarımızda servis taşımacılığı yapanların bu konuda güvenlik soruşturmaları var mıdır?

Yine, okullarımıza uyuşturucu maddeler nasıl girebilmektedir?

Bu nedenlerle, gelecek nesillerimizin sağlıklı beyinlerle yetişmesini engelleyen, giderek toplumda huzursuzluk yaratan, öğrencilerimizin, gençlerimizin geleceğini tehlikeye düşüren, aileleri tedirgin eden bu toplumsal sorunun çözümü için Meclis araştırması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun tatilde olduğu dönemde de çalışmalarına devam etmesine ilişkin tezkeresi (3/861)

        27.6.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuzun 22 nci Dönem Üçüncü Yasama Yılı 3.11.2004 tarihli ikinci toplantısında Başkanlık Divanına verilen yetki uyarınca, Komisyonun görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına karar verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25 inci maddesi uyarınca gereğini müsaadelerinize arz ederim.

           Mehmet Elkatmış

          Nevşehir

       Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 18.5.2005 tarihli 100 üncü Birleşiminde kurulan (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım:

Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:

                        Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

AK Parti (8)

                        Ahmet Faruk Ünsal                                (Adıyaman)

                        Remziye Öztoprak                                (Ankara)

                        Semiha Öyüş                                (Aydın)

                        Fatma Şahin                                (Gaziantep)

                        Ramazan Can                                (Kırıkkale)

                        Eyüp Ayar                                (Kocaeli)

                        Hakan Taşcı                                (Manisa)

                        Bekir Bozdağ                                (Yozgat)

CHP (4)

                        N. Gaye Erbatur                                (Adana)

                        Canan Arıtman                                (İzmir)

                        Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

                        Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 30.6.2005 Perşembe günü saat 17.00'de Ana Bina Zemin Kat PTT karşısındaki Meclis Araştırması Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir.

2.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 9.6.2005 tarihli 110 uncu Birleşiminde kurulan (10/251) esas numaralı Meclis araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/251)

                        Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

AK Parti (8)

                        Murat Yıldırım                                (Çorum)

                        Mehmet Yüksektepe                                (Denizli)

                        Rıtvan Köybaşı                                (Nevşehir)

                        Enver Yılmaz                                (Ordu)

                        Erol Aslan Cebeci                                (Sakarya)

                        Cemal Yılmaz Demir                                (Samsun)

                        Öner Ergenç                                (Siirt)

                        Alim Tunç                                (Uşak)

CHP (4)

                        Yakup Kepenek                                (Ankara)

                        Mustafa Özyurt                                (Bursa)

                        İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

                        Nurettin Sözen                                (Sivas)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.6.2005 Çarşamba günü (yarın) saat 11.00'de, Halkla İlişkiler Binası, B Blok, 2 nci Kat, 4 üncü Banko 7-8 Nolu Meclis Araştırması Komisyonu Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.-Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde

Hükümet?.. Yerinde.

Geçen birleşimde 34 üncü madde kabul edilmişti.

Şimdi, yeni madde ihdasına dair 2 önerge vardır. Şimdi, bu önergelerin işlemini yapacağız.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair 1 önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, yani, 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 34 üncü maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki maddenin eklenmesi ile teselsülün buna göre sağlanmasını arz ve teklif ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Mehmet Nuri Saygun

Feridun Ayvazoğlu

 

Malatya

Tekirdağ

Çorum

 

Haluk Koç

Gürol Ergin

Mevlüt Coşkuner

 

Samsun

Muğla

Isparta

 

Madde 35.- 2802 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "% 230'unun" ibaresi "% 330'unun" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, şu anda, Komisyonumuzun, İçtüzüğün aradığı salt çoğunluğu yoktur.

BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yine, aynı mahiyette yeni bir madde ihdasına dair, Muharrem Kılıç, Nuri Saygun, Atilla Kart, Halil Ünlütepe, Halil Tiryaki Beylerin bir önergeleri vardır; ama, biraz önce, Sayın Komisyon Başkanına, salt çoğunlukla madde ihdasına katılıp katılmadığını sordum ve salt çoğunluklarının olmadığını, katılmadıklarını söylediler; ikinci önerge için de aynı işlem söz konusu olacağından, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Sayın milletvekilleri, eski 36 ncı maddeyi 35 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 35.- 2802 sayılı Kanunun 113 üncü maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.

"(a) ve (b) bentlerinin ikinci paragraflarında belirtilen üyelerin de yokluğu hâlinde, birinci sınıfa ayrılma incelemesine tâbi tutulup da ayrılamayanlar hariç, en kıdemli hâkimden başlayarak komisyon oluşturulur. Bu durumda kıdemli olan, komisyona başkanlık eder."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yargıçların ve savcıların durumunu değiştiren yasa tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve kişisel olarak söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir hukukçu arkadaşlar yasayla ilgili birçok düşüncelerini burada söylediler, çok da güzel şeyler söylendi; ama, hukuk, herkes için geçerlidir ve ülkemizdeki tüm yurttaşları ilgilendirir.

Ben de hukukla ilgili kimi düşünceleri belirtmek için söz aldım. Benim söz aldığım madde, komisyon kurmalarla ilgili, 2802 sayılı Yasanın 113 üncü maddesine göre, oluşturulacak adlî ve idarî yargı adalet komisyonlarında aranan üyeler oluşmadığı takdirde oraya girecek üyelerle ilgili.

Bu görüştüğümüz yasa tasarısına gelmeden önce, gerçekten yargıyla ilgili, hukukla ilgili Avrupa Birliği uyum yasaları nedeniyle olsun başka nedenlerle de olsun, bu Meclis, birtakım değişiklikler, olumlu iyileştirmeler yaptı; ama, onu uygulayacak, adaleti uygulayacak yargıçların ve Türkiye Cumhuriyeti niteliğini taşıyan cumhuriyet savcılarının da durumunun iyileştirilmesi gerekiyordu. Bu yasa tasarısı, tümüyle savcı ve yargıçların durumlarını iyileştirmiyor, ama, bir adım atılmış oluyor.

Oysa, sayın yargıçların ve savcıların çok daha haklı, olumlu istekleri var. Onlar, topluma adalet veriyor. Devletin temeli, toplumun temeli adalettir; ama, kendileri de adalet istiyor, hak istiyor, hukuk istiyor. İşte, web sitelerinde 3 500 yargıç ve savcının tartışma yöntemiyle katıldığı, kimi düşünceleri, iletileri var. Onlardan kimilerini okumak istiyorum ve çok haklı olduklarını görüyorum. Biz, yasama görevi yapıyoruz, onca yargıç ve savcı tartışıyorlar, konuşuyorlar şunları, şunları istiyoruz Parlamentodan diyorlar. Önce yargı bağımsızlığını ve güvencesini güçlendirecek birtakım yaptırımlar istiyorlar.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 138,139 ve 140 ıncı maddeleri, zaten, yargının bağımsızlığını, yargıç bağımsızlığını ve güvencesini koruyan maddelerle dolu. Ondan yola çıkarak, çok haklı olarak, yargıçlarımız diyorlar ki: "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun siyasî etkilerden uzak olması…"

Sayın Bakanın, tabiî, önemiyle ilgili en küçük bir şey söylemek istemiyorum; ama, yargıyla ilgili geleceğe ilişkin bir düzenleme yapmak istiyorsak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, bu yargı organında Adalet Bakanının ve Müsteşarının bulunmaması gerekir. Mademki, Anayasa, bir kuvvetler ayırımı sistemini getirmiştir; nasıl, biz, burada, yasayı millet adına yapıyorsak, yargı da millet adına bir karar veriyor. Onlar kendi kurullarını oluştururken, bunun siyasî etkilerden uzak olması gerekiyor. Hele Müsteşarın orada bulunması hiç doğru değil. Belki Bakan bulunabilir; ama, o da oy kullanmamalı.

Değerli arkadaşlar, bu, çok çok doğal bir istek ve bunun, bir kez daha, Sayın Bakan tarafından düşünülmesi gerekir. Nasıl olsa günün birinde atılacak olan adımların daha önce atılmasında büyük yarar var.

Teftiş kurulu, denetleme işi… Şimdi, bir yüksek kurul oluşturuyorsunuz yargıçlardan ve savcılardan. Bence, bütün yargıçlar ve savcılar oraya bağlı olmalı, bağımsız ve siyasal etkilerden uzak, o kurula bağlı olmalı ve oranın kendi teftiş kuruluyla savcıların ve yargıçların denetimi yapılmalıdır. Adalet Bakanının orada da gölgesi olmamalı. İlle de Adalet Bakanlığının bir denetim mekanizması olacaksa diyor yargıçlar ve savcılar -biz, onların sözcülüğünü yapmaya çalışıyoruz arkadaşlarım gibi- yalnız kalemle ilgili denetim görevini yapmalı; yani, yargıçların ve savcıların denetimine karışmamalı diyorlar ki, bu da çok normal bir istek.

Seçim mekanizması… Yargı mensupları organlarını oluştururken zaten bir ölçüde var, bunların daha çok pekiştirilmesi, daha güçlendirilmesi gerekiyor; yani, kendi organlarının üyelerini biz seçelim diyorlar ve siyasetin, bakanlığın, burada da etkili olmamasını söylüyorlar; o da çok doğal geliyor bana.

Şimdi, bizim "herkes siyaset yapabilir, herkes örgüt kurabilir; ancak" diye başlayan Anayasamız, biliyorsunuz -sanıyorum 68 inci madde de dahil- birçok siyasî yasaklarla doludur. Yargıçları da, sanki, böyle, dokunulmaz, hak istemez, bir araya gelmez, örgüt kurmaz insanlar gibi düşünürüz; bu çok yanlış. En azından, ileride, bunun eskimiş bir düşünce olduğunu göreceğiz.

Yargıçlar da örgütlenip haklarını elde etmelidir değerli arkadaşlar; yani, en ileri ülkelerde bu yapılıyorsa, benim ülkemde de bugünden yapılabilmeli. Tabiî, ilerlemiş örgütlenme biçimleri var; ama, şimdi, yargıçlar ve savcılar, oda biçiminde örgütlenmeyi bile kendi içlerine sindiriyorlar; yani, biz de örgütlenme özgürlüğünden yararlanalım ve bir oda biçiminde örgütlenebilelim diyorlar. Ben çok doğal görüyorum ve yasamanın bunu da düşünmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hele hele, en üst düzeyde, en son noktayı koyacak, Yargıtay gibi yerlerde, üye seçimleri, tümden siyasal etkilerden uzak olmalıdır değerli arkadaşlar. Oraya seçilecek üyeler, kesinlikle, yargının kendi içinden olmalıdır; yani, RTÜK üyelerinin seçimi gibi, Yargıtay üyelerini seçtim, böyle oldu gibi bir anlayış, kafamızın en uzağında bile olmamalı; eğer yargı bağımsızlığını, yargı güvencesini taşıyorsak.

Tabiî, özlük haklarıyla ilgili yıpranma payları, onlarla birlikte çalışan insanların özlük hakları da iyileştirilmeli. Ben birçok yargıç insan biliyorum, akşam olduğu zaman, dosyalarını da eve götürür, evinde tekrar çalışma düzeni yapar; çünkü, ertesi gün adalet dağıtacaktır; ama, her şeye karşın, bütçeden yüzde 1 oranında artırılan paylarla iyi bir adalet dağıtma ortamı sağlanamadığı için, yargıçların ekonomik durumu iyileştirilemediği için, televizyonlarda ve basında güldürü konusu olmuştur. Son yıllarda, Sayın Bakanın da çabasıyla, illerde iyi adalet sarayları yapılıyor. Bunu da takdirle karşılıyoruz. O güzel binalarda sorunları çözülmüş yargı mensupları olursa, sonra da, yurttaş adaleti yerine getirmiş olur.

Ben, dün, Sayın Bakana dedim ki… Tabiî, yargıda niteliğin yükselmesi, yeni yargı mensuplarının iyi seçilmesine ve onların ekonomik durumlarının iyileştirilmesine bağlı. Birinci derecede yargıç eskiden onyedi yılda geliyordu, belki şimdi ondört yıla indiriyor. O ondört yıla kadar, yargıçlar ve savcılar, çok iyi bir para almıyorlar, ücret almıyorlar. Oysa, yargının yükünü yeni giren insanlar da çekecektir. Daha başlangıçta, böylesine seçkin, gerçekten adalet dağıtan insanların ekonomik sorunları olmamalıdır ve milyonda bir olasılık olsa bile, söylentiye ya da başka bir şeye konu olmamalıdır yargı. Yargı, bir gün, herkesin, başının sıkıştığında gelebileceği yerdir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin, özellikle olağanüstü dönemlerde -12 Martta, 12 Eylülde- yargı rafa kaldırıldığı zaman başı çok sıkışmıştır. Türkiye'de gözaltına alma süresi altı aydı bir zamanlar, altı ay… Bir insanı içeriye tıkıyorlardı 12 Eylülde, altı ay sonra bir gün çıkarıyorlardı, sonra yeniden getiriliyordu. Ben barış davasından yargılanırken, anımsıyorum, 12 Eylülden sonra -şimdi idam cezalarını kaldırdı bu Meclis, çok iyi oldu- o zaman niye "idam cezası kalksın" diye yasa önerisine imza koyduğumu, 1 Mayısın işçi ve emekçi bayramı olması için öneriye imza koyduğumu, mahkeme, önüme, dosya halinde çıkardı.

Değerli arkadaşlar, bakın, yargıyı güçlendirmek ve siyasal etkilerden uzak kılmak... Siyasette ne kadar çalkantı olursa olsun, yargı gerçek anlamda güvencesiyle, bağımsızlığıyla kalırsa bundan sonuç alırız. Geçmişte ikili yargı sistemlerinden çok çekti Türkiye. Sivil yurttaş hem askerî mahkemede yargılanıyordu hem de sivil mahkemede yargılanıyordu.

Değerli arkadaşlar, bir tek örnek vereceğim, zaman zaman da söylüyorum. Çözümü için de Sayın Bakana başvuruda bulunduk, dosyalar verdik. Bakın, 200 000 üyeli TÖB-DER'i bilirsiniz, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği. 12 Eylülden hemen sonra askerî mahkemede TÖB-DER davası açıldı. 141 ve 142 nci maddeler de kalktı, şimdi bir anı oldu. 84 kişi hakkında dava açılmış, 64 yöneticisi hakkında 5 ilâ 8 yıl mahkûmiyet kararı verilmiş. Hemen uygulanmış. Kim; öğretmen. Ne yapmış; dernek kurmuş. Şimdi, yasadışı bir şey yok. Ama, bakın, aradan 8 yıl geçtikten sonra Sayın Bakanım, 8 yıl geçtikten sonra, 24 Nisan 1989'da, aynı eylem için, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 19 kişi, içinde TÖB-DER'in Genel Başkanı Sayın Gültekin Gazioğlu da olmak üzere, mahkemede aklanıyor.

Şimdi, bakın, 1980'de, bir yargı... Aynı eylemde ve başkanın da olmadığı bir yerde bir karar veriliyor, mallarına el konuyor; siyasî partiler mallarını geri aldı, sendikalar aldı, hâlâ bizim öğretmenler mallarını alamadı. Adalet Komisyonu Başkanı dostumuz da orada, kendisine başvuruda bulunduk, Sayın Bakana başvuruda bulunduk. İnşallah dönem bitmeden, o bizim yasa önerilerimizin sırası gelir, öğretmenler de mallarını geri alır; ama, benim asıl burada bugün söylemek istediğim şu: İki ayrı yargıda aynı eylem yargılanır ve ayrı ayrı sonuçlanırsa, burada vicdanlar sızlar değerli arkadaşlar. O yüzden, yargıçların seçimi çok önemlidir.

Bakın, yeni yargıçlar, mevcut Yargıçlar ve Savcılar Yasasının 113 üncü maddesine göre konuşuyoruz; ama, oradaki 9 uncu maddesine göre, geçici olarak, görüşmeyle, yani, mülakatla da alınabiliyor.

Burada dün dile geldi. Bir kere de ben söylüyorum: Değerli arkadaşlar, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun bir kararı var. Daha üçüncü ayda gitmiş bu. Şimdi biz altıncı aydayız. Bakın, karar çıkmış. Diyor ki Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu: "Görüşme yöntemiyle yargıçların alınması Anayasadaki yargı bağımsızlığına ve yargıç güvencesine aykırıdır." Hem komisyonun oluşturulma biçimi hem de görüşme yoluyla alınması. Bakın, üçüncü ayda Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu bir karar alıyor. Bu yasanın Anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bir yasa yapıyoruz Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; geleceğe dönük yapalım. Bir hukuk devletini bütün kurallarıyla, organlarıyla burada yapalım. Yargıya güvenelim ve genel hukuk prensibine, kamu yararına ve Anayasaya aykırı yasa yapmayalım. Şimdi siz Danıştayın Anayasa Mahkemesine "bunun dayanağı Anayasaya aykırıdır" dediği, görülmekte olan bir davayı burada yeniden koruyorsunuz. İşte bu olmadı, işte bu yanlıştır diyoruz.

Hukuk herkese gereklidir. İyi bir hukuk olmazsa, hiçbir alanda güvenceyle iş yapılamaz. İdarenin, özellikle yönetimin, hukuka sorun çıkarmaması -yargı kararları bir bütündür- idarî kararları da uygulaması gerekir. Eğer zamanım olsaydı, örnekleriyle idarenin yargı kararlarını uygulamadığını göstermek istiyordum.

Tümünüze saygı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Madde üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu tasarının özü ve esası, büyük ölçüde, mülakat kurulunun oluşumu ve işleyişi noktasında düğümleniyor. Dünden bu yana arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu da bu noktadaki gelişmeyi ciddî görmüş olmalı ki, bu olayı Anayasa Mahkemesine kadar götürme sonucuna varıyor.

Ben, Anayasanın, elbette, 138 inci maddesini gözönüne alarak, bu anlamda Danıştayın vermiş olduğu bu kararın, yargı yetkisinin kullanılması noktasında bir tartışmasını ve eleştirisini yapmayacağım; ama, gelmek istediğim nokta şu: Cumartesi günü maddeler üzerinde yaptığım konuşmada da ifade etmiştim, açık bir şekilde zatıâlinize soru yöneltmiştim. 17 Ekim 2004 tarihinde ve 24 Ekim 2004 tarihinde yapılan idarî yargı ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavında başarılı olanlar -mülakat sonucunda başarılı olanlar- yazılı sınavlarda hangi sıralara gelmiştir?

Bu noktada bir çalışma yapmak, takdir edersiniz, uzun boylu bir araştırma yapılmasını gerektirmez. Bu, Bakanlığın kayıtlarında mevcut olan bir şey. Ben, aynı gün bu cevabı istemedim; ama, aradan iki gün geçti; bu aşamada bu cevabı, ben talep ediyorum; çünkü, bu tasarının görüşüldüğü aşamada bunun bilinmesinde yarar görüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Gazalcı, soru mu soracaksınız?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kürsüde yetiştiremediğim bir soruyu Sayın Bakana sormak istiyorum, izninizle.

Sayın Bakanım, yargı, adlî ve idarî, bir bütündür ve ayrılamaz; ama, görüyoruz ki… İdarî kararların, kesinlikle uygulanması gerekir, bir seçenek bırakmaz idareye, en geç 30 gün içinde, daha önce de uygulanabilir; ama, 30 gün içinde uygulanması gerekir. Ama, idare -özellikle, bunu, ben, eğitim alanında çok görüyorum- bir yürütmeyi durdurma kararı alınıyor; ya uygulamıyor ya da hile yoluna başvuruyor, uyguluyor, ertesi gün bir daha karar çıkarıyor. Dolayısıyla, o yargı sürecinde verilen emek, karar boşa çıkıyor. Yargının daha saygın olabilmesi için, gerçekten, hakkın, hukukun yerine gelmesi için, idarenin bu engelleri nasıl aşılacaktır? Hem maddî zarara yol açıyor, hem de insana hukuku, adaleti vermiyor. Adalet Bakanı olarak ya da hükümet üyesi olarak, sözcüsü olarak hatta, bundan sonra, hiç olmazsa, söz verebiliyor musunuz, bu idarî yargının kararlarını hem zamanında uygulamak, hem de hile yoluna başvurmadan, uyguluyormuş gibi yapıp bir daha aynı şeyi yapmamak için neler düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, soruları sorarken Adalet Bakanımızdan hukukî temelde bazı isteklerde bulunuyorsunuz; ama, dikkat ediyorum, mesela, maddeyle ilgili olarak hiçbir soru sorulmadı. Maddeyle ilgili soru-cevap işlemi gerçekleştiriyoruz; ama, sorulan soruların maddeyle ilgili hiçbir yanı yoktur. Hukuk isterken, hukukun size de lazım olduğunu takdirlerinize arz ediyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gereğini yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başlangıçtaki maddeler görüşülürken de ifade etmeye çalıştım. Türkiye 1972'den bu tarafa bu sistemi uyguluyor ve şu an mülakatla ilgili konu, yargılama süreci bitmemiş olan bir konudur. Şimdi, bir taraftan hâkim ve savcılarla ilgili konuşuyoruz, hukuku konuşuyoruz; ama, öbür taraftan "Anayasanın 138 inci maddesini biliyoruz ama" deyip, tekrar bu konuda, bir anlamda, bu maddeyi ihlal eder tarzda benden cevap isteniyor. Mahkeme kararları herkesi bağlayıcıdır. Mahkeme bir karar verir, biz bu noktada bir şey demeyiz; ama, onu ikide bir burada konuştuğunuz takdirde, o zaman, korkarım ki, bağımsızlığını korumaya çalıştığınız mahkemelerle ilgili başka bir kanaat hâsıl edersiniz.

Şimdi, 1972'den beri uygulanan bir yöntem… 2005'te bir karar verdiyse, o zaman, Danıştayla ilgili "1972'den 2005'e kadar Danıştay neredeydi" diye birilerinin aklına sual getirmiş olursunuz. Mahkeme kararı verir, biz de, Anayasa hükmü gereği, bu kararlara, herkesi bağlayıcı olduğu için, bunlara uyarız.

Dolayısıyla, -evvelki gün de söyledim, dün de söyledim; tekrar ifade ediyorum- yargılama süreci devam ettiği sürece, bu sorularınıza benim cevap vermem, Anayasanın 138 inci maddesine aykırıdır.

Sayın Gazalcı'nın sorduğu soru açısından ise, bu sorunun muhatabı doğrudan ben değilim; eğer, benim Bakanlığımla ilgili olarak verilmiş bir yürütmeyi durdurma kararı var da bunu uygulamadıysam, onunla ilgili, gelir, burada sebebini de söylerim; kaldı ki, ben, uygularım da. Ama, bir başka bakanlıkla ilgili durum varsa, onu ilgili bakana sorarsınız; denetim yolları var. Onlar da, size, bunun gereğini yaparlar, gerekli bilgiyi de verirler.

Vereceğim cevap bunlar Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HARUN AKIN (Zonguldak) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi 36 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 36.- 2802 sayılı Kanunun 114 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 114.- Adalet komisyonlarının görevleri şunlardır:

a) Atamaları doğrudan Bakanlıkça yapılanlar dışındaki adlî ve idarî yargı ile ceza infaz kurumları ve tutukevleri personelinin;

"1) İlk defa Devlet memurluğuna atanacaklardan merkezî sınavda başarılı olanların ilgili yönetmelik hükümlerine göre düzenlenecek sözlü ve gerektiğinde uygulamalı sınavlarını yapmak, hukuk fakültesi ve adalet meslek yüksek okulu mezunlarına öncelik tanımak kaydıyla başarılı olanların atanmalarını teklif etmek.

2) Aslî Devlet memurluğuna atanmaları, sicil ve disiplin işlemleri, görevden uzaklaştırılmaları, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlemlerini bu Kanun ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile ilgili mevzuat hükümlerine göre yerine getirmek.

3) Naklen veya hizmet gereği atamasını, ilgili mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının görüşünü alarak, yetki alanı içerisinde yapmak.

4) Geçici olarak görevlendirmesini, yetki alanı içerisinde altı ayı geçmemek üzere yapmak.

b) Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

İlk defa Devlet memurluğuna atanması teklif edilen personelin atanmaları Bakanlık onayı ile tamamlanır. Bu personelin atanması, eğitilmesi ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikte gösterilir.

Bu madde kapsamındaki personeli, ilgili adalet komisyonunun muvafakati, teklifi veya hizmetin gereği olarak başka bir adalet komisyonunun yetki alanına naklen atama veya geçici olarak görevlendirme yetkisi Adalet Bakanlığına aittir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda değişiklik yapan 951 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddede, adalet komisyonlarının görevleri belirtilmektedir. Adalet komisyonu nedir; öncelikle onu açmak istiyorum. Her yargı bölgesinde yeteri kadar adalet komisyonu kurulur ve bu da Hâkimler ve Savcılar Kanununun 113 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Adalet komisyonu, üç üyeden oluşur; o bölgede varsa ağır ceza mahkemesi başkanı, en kıdemli yargıç ve cumhuriyet başsavcısından oluşur. Peki, bu komisyon üyelerinden ikisinin tespitini kim yapar; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapar. Dolayısıyla, bu görevlendirmedeki ana etken, Hâkimler ve Savcılar Kanununun bunu tespit edebilmesidir. Adalet komisyonunun görevlerinden en önemlisi, adliyelerde, her gün beraber olduğumuz, birlikte çalıştığımız, bu mesleği yürüttüğümüz dönemde, yardımcı personeli göreve almak; cezaevlerindeki, tutukevlerindeki personeli göreve almak; yani, yardımcı personelin göreve başlaması ve alınması -ki, 1 inci maddede de belirtildiği gibi- Adalet Komisyonunun görevleri arasına girmektedir.

Uzun bir dönemdir, üç gündür -tartışmalarını yaptığımız- hâkim ve savcıların göreve başlamalarında, daha doğrusu göreve alınmalarında, mülakat sistemini tartışıyoruz. Bu yönetmeliğin 27 nci maddesine göre, gene, hâkim ve savcıların seçimi, Adalet Bakanlığının bünyesinde bulunun, genel müdür seviyesinde ve siyasî bir otoriteye bağlı kişilerce yapılmaktadır. Adalet komisyonu, yardımcı personeli göreve alırken, bunun imtihanını yapan bu komisyon üyelerinin ikisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca tespit edilmektedir. Yardımcı personelde getirdiğimiz demokratik açılımı, yardımcı personelde gösterdiğimiz özeni yargıç ve savcıların mesleğe başlamalarında gösteremiyoruz.

Şimdi, önümüzdeki günlerde, bölge mahkemelerinin göreve başlaması, çocuk mahkemelerinin göreve başlaması ve zaman içinde, aile mahkemelerinin de yaygınlaşması neticesinde, hakikaten yardımcı personele fazla ihtiyaç duyulacaktır. Zaten maddenin (1) nolu bendinde de bu ihtiyacı karşılamada öncelikle hukuk fakültesi mezunlarına, daha sonra da adalet meslek yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınarak bu açığın giderilmesi öngörülmektedir. Bu, Türkiye'de, artık, ihtiyacın çok çok üzerinde hukuk fakültesi açıldığını, kalitenin belirli bir baremin altına doğru düştüğünü gösteriyor. Bu gerçeği, bu tasarının görüştüğümüz 36 ncı maddesinin (1) nolu bendinde de görüyoruz. Önümüzdeki günlerde, siyasî amaçlarla üniversite açılması yönünde kanun tekliflerinin de getirileceğini görüyoruz. Yargı kararını oluşturacak personeli yetiştiren hukuk fakültelerinin sayısını çoğaltabilirsiniz; ama, onlara verilecek olan eğitimi yeterli düzeye getiremediğiniz müddetçe, oradan beklenen seviyeyi yakalayamazsınız, yargı hatalarını çoğaltırsınız. Yargı hatalarını azaltmanın ve yargının kalitesini geliştirmenin en önemli şartı, kanunları doğru yorumlayacak ve doğru karar verecek yetenekli ve iyi eğitilmiş hukukçuları istihdam etmektir. Bu önümüzdeki günlerde yeniden üniversite açılması konusu gündeme geldiğinde, bu konunun değerli parlamenter arkadaşlarımca dikkate alınması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yargıç açığımız var. Bunu, önümüzdeki günlerde 4 000'e yakın yargıç alarak tamamlayacağımızı belirtiyoruz. Mahkeme açığımız da var; bize sunulan genel gerekçede de belirtildiği gibi, 2003 yılı verilerine göre, ülkemizde halen 3 703 mahkeme bulunmakta; 2005 yılında, bu mahkeme sayısı daha da azaltılmış durumdadır.

Örneğin, benim kendi ilimde, 1980 sonrasında, Bayat İlçemizde, Çobanlar İlçemizde, Hocalar İlçemizde, Başmakçı İlçemizde törenlerle adliye açtık, bu sefer kapattık. "Yargıda hizmetin gereği olarak" deniyor. Halbuki, adliyelerde, ben, şunu kabul edemem; eğitimin özel okulları vardır, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi vardır; dünyada sadece yargının özeli yoktur. Yargıda kâr amacı güdülmez. Yargıda hizmet önemlidir. Örneğin, Sandıklı İlçemizde ağır ceza mahkemesi kalktı. Gerçi, bu arada Sayın Bakanıma da teşekkür etmek istiyorum; Sandıklı İlçemizde de yeni bir adliye binasının yapımı hızlı bir şekilde devam etmektedir.

Şimdi, adalet politikası olmayan bir konumdayız. Bir yerde yargıç açığını kapatmak için yeni yargıçlar alıyoruz, bir yerde adliyeler kapatıyoruz, bir yerde de Hâkimler ve Savcılar Kanununun, bugün, 2003 yılı verilerine göre 6 161 mahkeme olması lazım. Nereden tutarsanız tutun sallanan bir adliye mekanizması. Buna doğru karar vermek zorundayız; azaltma kararıysa, bunu iyi savunmalı ve sonuna kadar götürmelisiniz.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın, demin söylediğim gibi iyi bir uygulama yöntemi var. Yardımcı personelde şunu söylüyoruz; adalet komisyonunun önüne gideceksiniz diyoruz. Adalet komisyonunu kimler seçiyor; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçiyor. Orada, düzenlenecek olan sözlü sınavda başarıya ulaşacaksınız diyoruz. Yetmezse, gerektiğinde uygulamalı sınav yaptıracaksınız. Nedir; bilgisayar kullandıracaktır. Nedir; daktilo kullandıracaktır. Yardımcı personel için böyle bir işlevi benimserken, yargıç alımında, demin de belirttiğim gibi, böyle bir özeni göstermiyoruz. Dilerim, o yargıç ve savcı alımında da bu yönteme gidilmelidir; yani, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tespit edebileceği bir ortamda bu sınav yapılabilmelidir.

Değerli arkadaşlar, adalet komisyonunun bir önemli görevi de şudur: Naklen ve hizmet gereği atamalar olacaktır; buralarda da, bu komisyon içerisinde ilgili mahkeme başkanının, hâkiminin veya cumhuriyet savcısının görüşünü alarak, yetki alanı içerisinde bu işlevi yerine getirmek.

Zaman zaman -personel azlığı sırasında- geçici olarak bir görevlendirme yöntemi de bu maddede düzenlenmektedir; o da, belirli bir süre -ki, altı ayı geçmemek üzere- geçici görev alanını belirlemektir.

Bir de, bu komisyonların bir görevi, belki de bir atamada altyapıyı oluşturmadır, son fıkrasında da belirtildiği gibi. Bir yerden, başka bir adalet komisyonunun alanına yapılacak naklen atamalarda, ilgili adalet komisyonunun muvafakat vermesi, teklifi ve hizmetin gereği olarak başka bir adalet komisyonunun yetki alanına naklen atama ve geçici olarak görevlendirme yetkisi de -daha sonra Adalet Bakanlığına gönderilmekte- Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilmektedir. Burada, iki adalet komisyonunun mutabakatı gerekmektedir.

Sevgili arkadaşlar, bu maddede benim üzerinde ısrarla durduğum, 1 inci maddedeki düzenlemenin yargıç ve savcı alımlarında da emsal olarak kullanılmasından yanadır. Bu, yargıda siyasallaşmanın önüne geçmenin en önemli faktörlerinden biridir.

Geçen günlerde, illerimizde, açıktan atamayla personel alımı yapıldı, hemen hemen her ilde yapıldı ve orada imtihanlar yapıldı; başarılı olanlar, tahmin ediyorum, görevlerine de başlamak üzeredirler. Hiçbir sansasyon olmadı veya çok düşük seviyede kalmıştır; bu doğaldır, küçük bir seviyede de olsa, bu tür bir olayın olmasını kabul etmek zorundayız.

Sevgili arkadaşlarım, üç gündür, bağımsız yargı, yargıç güvencesi, yargının siyasallaşması, bağımsız yargıyı yaratabilmek için Anayasamızda yapılması gerekli olan değişiklikler, yeni kurulacak olan bölge adliye mahkemeleri, çocuk mahkemeleri nedeniyle yargıç açığı ve savcı açığının tespitinde yapılacak olan yöntemleri yeterince tartıştık. Görebildiğimiz kadarıyla, düşüncelerimizi paylaştık. Bunların uzun bir dönem tekrarında, bana göre, pek fazla yarar olduğu kanaatinde değilim. Bu tür bir düzenlemenin yararlı olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, zaten, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özünde aksayan yöntemleri de bu yasa tasarısının değişik maddelerinde belirtmiştik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 114 üncü maddede yapılan değişikliği benimsediğimizi, değişikliğe olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, karar yetersayısı…

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın 36 ncı maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

Malatya

Çorum

Afyon

 

Haluk Koç

Ziya Yergök

Atilla Kart

 

Samsun

Adana

Konya

 

 

Bayram Ali Meral

 

 

 

Ankara

 

 

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri, yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında sayıldığı görülmektedir; ancak, bugün, Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, altkomisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle, tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir.Mülakat kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından, maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 36 ncı maddeyi oylarınıza sunup karar yetersayısını arayacağım.

36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 16.34

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:16.42

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden  devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 36 ncı maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Maddeyi yeniden oylarınıza sunup karar yetersayısını arayacağım.

36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

38 inci maddeyi 37 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 37.- 2802 sayılı Kanunun 115 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Zorunlu hâllerde görevlendirme

Madde 115.- Herhangi bir nedenle görevine gelemeyen hâkimin yerine, bu hâkim görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, o yerdeki hâkimler arasından, adalet komisyonu başkanınca; adlî yargı çevresinde herhangi bir nedenle görevine gelemeyen Cumhuriyet savcısının yerine bu Cumhuriyet savcısı görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, yargı çevresindeki Cumhuriyet savcıları arasından, ağır ceza Cumhuriyet başsavcısı tarafından görevlendirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı tasarının ilk şekline göre, ilk metnine göre 38, yeni şekline göre 37 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, tasarının bu maddesi, 2802 sayılı Yasanın 119 uncu maddesinde yeni bir düzenleme ve değişiklik getiriyor. Ben bu maddeyle ilgili değerlendirmemi yapmadan evvel, yine, bağlantılı olarak bir konuya, tekrar, temas etmek gereğini duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki yargı yapılanmasında en azından yirmi yıllık, yirmibeş yıllık bir yapılanmayı etkileyecek, büyük ölçüde etkileyecek bir tasarı üzerinde tartışıyoruz, bir tasarı üzerinde değerlendirme yapıyoruz. Şu anda 8 000 civarında hâkim ve savcının görev yaptığını biliyoruz. Bu tasarıyla, bu mevcut kadronun yarısı kadar hâkim ve savcı alınmasının yolunu açmış oluyoruz. Bu, Türkiye'nin bir ihtiyacı, adlî yapının, idarî yapının zorunlu bir ihtiyacı. Bunu konuşurken, bunu tartışırken, önemli gördüğümüz konuları, tekrar tekrar ve önemle ifade edeceğiz, anlatacağız.

Bakın, Sayın Bakanın, mülakatla ilgili soruma cevap vermekten kaçınmasındaki önemli bir konuyu, hassasiyeti, tekrar, paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, mülakat kurulunun oluşumu ve işleyişindeki yanlışlıkları anlatıyoruz. Biz, sorumuzda ve şu anda yapacağımız konuşmada, Danıştay kararının ve muhtemel Anayasa Mahkemesi kararının herhangi bir şekilde…

Sayın Başkanım, çok konuşma oluyor, ben meramımı anlatmakta zorlandığımı hissediyorum. Lütfen, Genel Kurulu uyarır mısınız…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi sükûnetle dinleyelim.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ısrarla anlatmaya devam edeceğiz.

Bu tasarının özü ve esası, mülakat kurulunun oluşumu ve işleyişinde düğümleniyor. Bu kurulun oluşumunu, bu kurulun işleyişini neden düzenli ve objektif hale getirmekten kaçınıyoruz?.. Ben sorduğum soruda idarî dava dairelerinin kararını tartışmıyorum, Anayasa Mahkemesinin muhtemel kararını tartışmıyorum. Bakın, 20 Haziran tarihinde Adalet Bakanlığına soru önergesi vermişim. Bu soru önergesini iki gün evvel tekrarladım, biraz evvel tekrar sordum. Ne diyoruz; 17 Ekim tarihinde ve 24 Ekim tarihinde yapılan idarî yargı ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavında başarılı olanlar, mülakat sonucunda başarılı olanlar, yazılıda kaçıncı sırayı almıştır diyorum. Bunun yargı yetkisinin kullanılmasıyla ne ilgisi olabilir?! Bunun Anayasanın 138 inci maddesiyle ne ilgisi olabilir?! Ben bir idarî işlemin sonucunu soruyorum Sayın Bakanım, bir idarî işlemin sonucunu soruyorum ve tam yerinde soruyorum, zamanında soruyorum. Siz, bu soruya cevap vermekten kaçınıyorsanız ısrarla kaçınıyorsanız, bakın, üç gündür, iki gündür anlattıklarımızın ne kadar doğru olduğunu, ne kadar, aslında, gerçeğe uygun olduğunu da bir anlamda itiraf ediyorsunuz demektir. Bunun başka bir anlamı, başka bir açıklaması olamaz değerli arkadaşlarım.

İdarî işlemin sonucunu soruyorum. Bunu sormaktan daha doğal ne olabilir... Bakanlık olarak tesis ettiğiniz idarî işlemin sonucunu soruyorum; tasarıdaki ilgisi sebebiyle, bağlantısı sebebiyle soruyorum. Bir idarî işlemin sonucu, Anayasanın 138 inci maddesi kapsamında yargı yetkisinin kullanılması anlamına gelmez, yargı yetkisinin kullanılmasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Siz bu soruya cevap vermekten kaçınıyorsanız, bu, bizim iki gündür, üç gündür yaptığımız eleştirilerin haklı olduğunu gösterir Sayın Bakanım. Bunun başka bir anlamı yok, başka bir açıklaması yok, başka bir sonucu yok. O zaman, getirdiğiniz bu tasarının da inandırıcı bir yönünün olmadığı, tutarlı bir yönünün olmadığı, bir anlamda sizin tarafınızdan itiraf ediliyor demektir; bunun başka bir yorumu ve sonucu olamaz değerli arkadaşlarım.

Bakın, eğriye eğri, doğruya doğru; yanlışları anlatacağız, doğruları da anlatacağız. Nedir o doğrular, bu tasarıda doğrular nedir; onları da anlatacağız.

Bu tasarının ilgili maddesiyle ne getiriliyor; üst merciler tarafından verilecek sicillere ilişkin olarak birtakım yeni düzenlemeler getiriliyor. Bu, doğru bir düzenleme, yerinde olan bir düzenleme, hakkaniyete uygun olan bir düzenleme. Bu noktada hükümeti kutluyoruz. Tasarının bu noktasında, bu maddesinde hükümeti bu yönüyle kutluyoruz; çünkü, bu getirilen düzenleme, aynı zamanda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararındaki eleştirilere de uygun olduğu içindir ki, bu noktada hükümet, herhangi bir komplekse girmeden, herhangi bir çekinceye girmeden düzenleme yaptığı içindir ki, hükümeti kutluyoruz.

Nedir bu düzenleme; bakın, hüküm verme süreci içerisinde hâkimler bağımsız olmalı ve her türlü çevreden, her türlü nedenle doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden, baskılardan, teşviklerden, uygunsuz etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde hareket edebilmelidir. Hâkimler, davalarının esası hakkında, yargı dışında hiç kimseye rapor vermek zorunda bırakılmamalıdır. 2802 sayılı Yasanın 23 üncü maddesinde yapılan bir düzenleme. Aslında, tabiî, sicillerle ilgili olan bu düzenlemenin olumlu olduğunu ifade ettim; ama, bunu, yasanın tümüne yaymak gerekiyor, yasanın bütününe yaymak gerekiyor. Yani "her türlü nedenle doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden uzak tutma" kavramını, işte, mülakat kuruluna da yansıtmak gerekiyor Sayın Bakanım. Buraya yansıtmadığınız zaman, burada, yapısal değişim anlamında, hukuk devleti anlamında hiçbir düzenlemeden söz etmeye hakkınız olamaz. Kamuoyunu ısrarla yanıltmaya devam ediyoruz, bunun başka bir anlamı, başka bir izahı olamaz.

Bu anlattığım düzenleme, yani, Bakanlar Komitesi tavsiye kararında sözü edilen düzenleme, aslında, Anayasada düzenlemesi yapılan bağımsızlık ilkesinin de bir gereği ve sonucu. Yine, bu düzenleme, 5235 sayılı bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileriyle ilgili düzenlemeyle de bağlantılı.

Değerli arkadaşlarım, yine, bağlantılı olması sebebiyle, yeri gelmişken, uygulamadaki birtakım tereddütleri, uygulamadaki birtakım sıkıntıları, yine Genel Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum.

Bakın, bölge adliye mahkemelerinin iki yıl içerisinde kurulması olayı söz konusu. İlgili çalışmaların hangi aşamada olduğu konusunda kamuoyu bu noktada net bir bilgiye sahip değil; ancak, şunu çok iyi biliyoruz, bu mahkemelerin kendi illerinde kurulması konusunda iller arasında bir yarışın olduğunu çok iyi biliyoruz. Birkısım iller coğrafî konumlarını, birkısım iller de binalarının hazır olduğunu ileri sürerek bu mahkemeleri kendi bölgelerine çekebilmek için yoğun bir yarış içindedirler. Tabiî, hep objektif ölçü diyoruz, teknik ölçü diyoruz; işte o ölçünün burada da yansıması gerekiyor, burada da kamuoyunu tatmin edecek bir açıklamanın, bir değerlendirmenin bir an evvel yapılması gerekiyor ki, bu şekildeki arayışların önü kesilebilsin.

Değerli arkadaşlarım, demokratik olma iddiasındaki bir ülkede, bir hukuk devletinde, bağımsız yargı, ülkenin ve toplumun güvencesidir. Bir insanlık onuru olan hak aramanın en son ve en etkili yeri yargıdır. Ünlü bir düşünürün ifade ettiği gibi, bağımsız bir mahkemenin varlığı ve orada adaletin mutlaka gerçekleşeceği inancı, kişiye en büyük güven duygusunu verir. Birey özgürlüğü ve toplumsal yarardaki en önemli güvence yargı güvencesidir. Ancak, üzülerek hep ifade ediyoruz, kaygıyla hep ifade ediyoruz, günümüzde bu güven duygusunun azalması, zaman zaman yok olması ve sarsılmasından söz ediliyorsa, bunun asıl sorumlusu, sınırlı imkânlara rağmen sınırsız bir özveriyle görev yapan yargıç ve savcılarımız değildir. Bunun öncelikle sorumlusu bizleriz; yasama organıyız, yürütme organıyız. Niye; adalet hizmetini yıllardır tüketici bir hizmet sektörü olarak görmüşüz, adalet hizmetlerine yıllardır gerekli yatırımı yapmamışız. Bu, sadece 58 inci ve 59 uncu hükümetle sınırlı olan bir uygulama değil. Adaletin güçlü, etkin, yansız ve bağımsız olmasından korkmuşuz. Kendi gücümüzü, kendi yetkimizi, yargı organlarına, hukuk denetimi kavramı içinde devretmeye bir türlü yanaşmamışız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yargı içindeki sorunlar, ancak adalet hizmetlerine yatırımın hızlandırılması, kadro açıklarının kapatılması, yeni kadroların açılması, her kademede yargıya en son teknolojinin sokulması, işlevi olan ve çağdaş mimariye sahip adliye hizmet binalarının yapılması… Hemen, burada, bu noktada şunu ifade ediyorum: Adliye binalarının ihtiyaca uygun bir şekilde yapılması ve hizmete sokulması konusunda Bakanlığın ciddî bir çalışma içinde olduğunu, disiplinli bir çalışma içinde olduğunu kıvançla ifade ediyorum, sevinçle ifade ediyorum ve bu çalışmaların daha da yoğunlaşmasını talep ediyorum ve bekliyorum; ama, bunların yanında, temel olay, hep ifade ediyoruz, yargı bağımsızlığı dahil, yapısal değişimin bir an evvel gerçekleştirilmesiyle başlar. Şayet, hukuk devletini bir yaşam biçimi olarak görüp kabul ediyorsak, bağımsız yargı ve yargıç teminatının hukuk devleti olmanın vazgeçilmez şartı olduğunu hiçbir zaman gözden çıkarmamamız gerekiyor ve işin özü, esası, bunları söylemde bırakmamak gerekiyor. Bunları iktidar da söylüyor, biz de söylüyoruz. Önemli olan, iktidarın bu söylemini hayata geçirmesidir. Bu olayın esası ve özü budur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu hayata geçirmenin yolu nereden başlıyor; bir kere, yargıcın millet ve toplum adına karar veren bir statüye sahip olduğunu, bu sebeple de hiçbir kamu görevlisinde olmayan bir sorumluluk taşıdığını kabul etmemiz gerekiyor, bunu anlamamız gerekiyor. Yargıcı sıradan bir meslek memuru olarak, herhangi bir devlet memuru olarak görmediğimizi, bürokrasinin tüm kademelerine, askerî kademe dahil olmak üzere, Maliye bürokrasisi dahil olmak üzere, anlatmamız gerekiyor. Ne yapıyoruz biz; askerî kademeye bunu anlatmadığımız gibi, bakıyoruz, Maliye bürokrasisinin tavrı karşısında da hemen geri adım atıyoruz. Maliye bürokrasisinin o tavrı karşısındadır ki, 2802 sayılı Yasadaki açık düzenlemeye ve Anayasanın 159 uncu maddesindeki açık düzenlemeye rağmen, hâkimlerin özlük haklarını, tayin ve terfilerini -özellikle özlük haklarını kastediyorum tabiî- bu noktada özel bir yasal düzenleme yapmak yerine, onları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu içinde gören bir anlayışı ısrarla korumaya devam ediyoruz; bu, çünkü, yürütme organı olarak, siyasî iktidar olarak bizim işimize geliyor. Böylece, yargıyı, yargıcı, en hassas noktada, özlük hakları noktasında kontrol altına alıyoruz, denetim altına alıyoruz, ondan sonra da yargı bağımsızlığından vesaireden söz ediyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bir konuşmacı arkadaşımın ifadelerinden aynen aktaracağım: "Hâkim ve savcılar, belki de yaptıkları iş gereği pek fazla toplumsal tepki vermezler. Diğer mesleklerdeki gibi örgütleri aracılığıyla yoğun kampanyalar yapmazlar; ama, artık, hâkim ve savcılar da seslerini yükseltmeye başlıyorlarsa, artık, bu noktada, birtakım arayışlar içine giriyorlarsa, o zaman, durup düşünmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor." İşin ciddiyetini, işin vahametini, gelinen bu noktada, sağduyulu bir şekilde, sorumluluk duygusuyla bunu değerlendirmemiz ve çözüm arayışına girmemiz gerekiyor. Günlük, yüzeysel sunuşlarla, konjonktürü kullanarak, bir taraftan da kadrolaşmayı kurumsal hale getirmenin arayışlarına girdiğimiz zaman, yargının sorunlarına çözüm bulma iddianız havada kalır, inandırıcı olmaz değerli arkadaşlarım.

Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi 38 inci madde olarak olarak okutuyorum:

MADDE 38.- 2802 sayılı Kanunun 119 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 119.- Hâkim ve savcıların meslek içi eğitimlerinin usül ve esasları, Türkiye Adalet Akademisi ve Adalet Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.

Sayın Ayvazoğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve bunun devamında bazı kanunlarda yapılması düşünülen ve bu şekilde Yüce Meclisin huzuruna getirilen yasa tasarısındaki değişikliklere ilişkin olmak üzere, 38 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, öncelikle, teknik olarak verebileceğimiz bilgiler, tabiî ki, bu maddeye kadar bütün konuşmacı arkadaşlarımız, belirli genel değerlendirmeler ve maddeler üzerindeki değerlendirmeler, yine Hâkimler ve Savcılar Kanununun bu maddelerle bağlantılı olan maddelerine ilişkin olmak üzere görüşlerini sundular.

Şimdi, şu anda görüşülmekte olan 38 inci madde, Adalet Komisyonu tarafından 39 uncu madde olarak kaleme alındı; ancak, daha önceki hükümet tasarısında ise, yine 38 inci madde olarak yerini almış idi. Şimdi, 38 inci maddenin gerekçesine baktığımızda "Türkiye Adalet Akademisinin görevleri arasında, hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimini yaptırmak da yer aldığından, maddeyle, 2802 sayılı Kanunun meslekiçi eğitimle ilgili 119 uncu maddesi hükmü yeniden düzenlenmiştir" diyor. Şimdi, bu gerekçe maddede gerçekten yerini almış mıdır, ona bir baktığımızda, tamamen değiştirilmediğini görüyoruz. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 119 uncu maddesinde "hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimlerinin usul ve esasları, Türkiye Adalet Akademisi" şeklindeki ibare buraya eklenmiş oldu. Daha önce, zaten, "Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle belirlenir" hükmü var idi. Hepimizin bildiği gibi, Yüce Meclisin çıkarmış olduğu Türkiye Adalet Akademisinin kuruluşuna ilişkin kanunun yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, böyle bir hükme ihtiyaç duyuldu ve bu maddenin değiştirilmesi de bu nedene bağlı tutuldu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, öncelikle, hâkim ve savcılık mesleğine başlangıcın, hâkim ve savcılık mesleğinin kurum olarak temelinin nerelerden geldiğini öyle veya böyle Yüce Meclisin huzurundaki konuşmalardan olsun, elimizdeki metinlerden olsun çoğumuz bilmekteyiz. Bu işe de hemen hemen bütün memuriyette olduğu gibi, adaylıktan başlayan bir süreçle hâkimlik ve savcılık mesleğine başlanıyor.

Şimdi, hâkimlik ve savcılık mesleğinin adaylığı ise, iki seçenekle oluşabiliyor; birincisi, hukuk fakültelerinden mezun olan hukuk öğrencilerinin Adalet Bakanlığı tarafından açılan sınavla adaylığa atanması, kabulü şeklinde oluyor; bir diğeri de, yine, bu kanunla ve daha önceki kanunda yer alan 39 uncu maddeye ait olmak üzere, beş yıl avukatlık yapmış olanların hâkimlik ve savcılığa atanmasına ilişkin hüküm kaldırılıyor. Şimdi, üç yıl avukatlık yapan, fiilen avukatlık yapmış olan hukukçular arasından adaylığa atama, adaylığa kabul şeklinde bir hüküm getirildi. Bu hükmü şimdiye kadar görüşmüş olduğumuz maddelerde gördük, görüştük, burada kabul ettik.

Şimdi, bu şekilde hâkimlik ve savcılık mesleğinin başlangıcı oluştuğuna göre ve adaylık dediğimiz, bu başlangıçta adaylığa kabulün şartlarının kanun hükümlerinde yer almış olmasına göre baktığımızda, bu adaylıkla ilgili düzenlemelerin Adalet Bakanlığı bünyesinde yapılmasının bir noktada doğal karşılandığını kabul ediyoruz; fakat, bununla ilgili, yine, 2802 sayılı Kanunun, Hâkimler ve Savcılar Kanununun adaylık hükmünü taşıyan 7, 8 ve 9 uncu maddelerinde, adaylıkla ilgili yöntemlerin Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği hükmü yer almaktadır. Yani, yazılı sınavın nasıl yapılacağı, kimlerin değerlendirmede bulunacağı ve yazılı sınavı kazandıktan sonra da, mülakatla bu adaylığın nasıl kabul edilmesi gerektiğine ilişkin yönetmeliğin Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacağı hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Az önce de belirttiğim gibi, bir noktada bunu doğal karşılıyoruz; fakat, gelelim, adaylığı geçmiş, adaylığı kabul edilmiş, hâkimlik ve savcılık mesleğine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla kabul edilmiş hâkim ve savcılar, artık bir noktada, bağımsızlığını ispat etmeye, bağımsızlığını yargı yönünden ve yolundan, artık, ben, bu kuruluşun mensubuyum diyebilmeyi… Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyeleri olarak, mensupları olarak kabul edilmiş hâkim ve savcılar hakkındaki uygulamaların, meslekiçi eğitim ve uygulamalarının artık Adalet Bakanlığı bünyesinden çıkarılıp, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından çıkarılacak olan ve kaleme alınacak olan ilke kararlarıyla belirlenmesi gerekir. Yani, elbette, burada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yönetmelik çıkaramayacağı noktasından hareketle ilke kararını özellikle burada kullanıyorum; çünkü, eğer, böyle bir ihtiyaç var ise, ki, bu ihtiyacın olduğu şu anda ortadadır, yerine göre yapılan eleştirilerin çoğuna Adalet Bakanlığı bünyesinde verilen cevaplarda, biz, adaylığın süresince, adaylıkların kabulü süresince Adalet Bakanlığı olarak bunlara yetkiliyiz ve işin gereği, doğası da böyle olması gerekir diye cevap aldık, cevap verildi.

Peki, adaylıktan sonra hâkimlik ve savcılığa geçen hâkim ve savcıların eğitimlerinin, seminerlerinin ne şekilde yapılacağına ilişkin yönetmeliğin tekrar Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılması, az önceki belirttiğimiz ilkelere, bağımsız yargı düşüncelerine ve amacına uygun mudur denildiğinde, buraya aynı şekilde cevap verebilmenin zorluğuyla karşı karşıyayız. Buna aynı şekilde cevap veremeyiz, verilmemesi gerekir.

Mademki adaylık bitmiş hâkim ve savcı olmuştur, artık, hâkim ve savcılar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mensupları olarak, bağımsız yargının mensupları olarak, o hizmetin de gereğini, onların alacakları kararlar doğrultusunda, bu Yüksek Kurulun çıkaracağı ilke kararları doğrultusunda yapmaları gerekir diye ifade etmek istiyorum.

Çünkü, gerçekten, şu ana kadarki konuşmalara bir baktığımızda, genel olarak, belirli bir iki nokta ortaya çıkıyor değerli arkadaşlarım. Eğer, bu kadar konuşma, ki, gerçekten önemli olduğu için, yani, Anayasada yer alan üç temel prensipten yargı hakkındaki kanun değişikliklerinin Yüce Mecliste konuşulmasının gerçekten doğru bir yöntem olduğu ve burada verdiğimiz sürenin, harcadığımız zamanın mantıklı olduğu, işin gereğinin böyle olması gerektiği için bu konuşmaların yapıldığını kabul ettiğimiz noktada, işte, bu doğruya varmak istiyoruz. Onun için de, aklın yolu bir diyorsak, kabul etmemiz gereken belirli noktalar ortaya çıkmıştır. Bir: Adliyeyi, yargıyı tek ve bir bütün olarak görmek zorundayız. Bunların içerisinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla birlikte, bütün adliye teşkilatını, hâkim ve savcılar, adliyede çalışan bütün personel ve bunlarla ilişkin olmak üzere, savcılıktan ayrı düşünülemeyecek olan cezaevleri ve cezaevlerinin yönetimleri, yine, Adalet Akademisi de dahil olmak üzere, yine, adliye bünyesinde, adliyeyle iç içe, hâkimin olmadığı bir yerde, görevinin yapılamayacağı seçim hükümlerine ilişkin seçim personelinin de aynı şekilde bir bütün olarak görülmesi gerektiği gerçeğini, şu konuşmalar sırasında dahi ortaya çıkardık. O zaman, bu sorunları tek bir bütün olarak ele almak zorundayız.

Elbette, görüştüğümüz ve tahminen 54 veya 55 maddeden oluşan bu değişiklik tasarısıyla bu sorunların aşılamayacağını da gördük. Az önce bir önerge verildi. Hâkimler ve savcıların aylık ve ödeneklerinin artırılmasına ilişkin bu önerge, maalesef -elbette, İçtüzük hükümleri gereğince, Adalet Komisyonunun salt çoğunluğunun bulunmamış olması nedeniyle- işlem görmedi, işlemden kaldırıldı; ama, biz istiyoruz ki, diliyoruz ve bekliyoruz ki, bu tür çalışmaların, yargı etrafında, bütün olarak, elbette, siyasî iktidarın mensubu bulunan Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanacak esaslı bir çalışmayla ele alınması ve bütün savcı ve hâkimler dahil olmak üzere, adliye personelinin sorunlarının çözülmesi gerektiği noktasını hep birlikte kabul etmek zorundayız. Ama, bugün, bu maddelerin, bu tasarının kabulünde, bu sorunların tamamen çözülemeyeceğini de kabul ediyoruz, kabul etmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bu "hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimlerine ilişkin usul ve esasları, Türkiye Adalet Akademisi ve Adalet Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmelikle belirlenir" hükmüne, bu noktadan, eleştirisel olarak bakmak zorunda olduğumuzu belirtmek istiyorum; çünkü, biz, hâkim ve savcılarımızı yetiştirmişiz, yetişmişler, adaylığı geçmişler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, artık, bütün görevleri ve sorumlulukları onların denetiminde ele alınacak bir duruma gelmiş; ama, burada, meslekiçi eğitimlerinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hiçbir etkisi ve katkısı olmaksızın böyle bir eğitim vermek istiyoruz. Sayın Bakanıma, değerli bürokrat arkadaşlarımıza, Sayın Komisyon Başkanımıza da bunu ifade etmek istiyorum. Gerçekten, Sayın Bakanım, bu bir eksikliktir. Bu eksikliğin giderilmesi, bu meslekiçi eğitimlerin daha verimli, rantabl hale gelebilmesi için, hâkim ve savcılarımızın meslekî bilgilerinin daha da etkinleştirilebilmesi için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, mutlaka, bu meslekiçi eğitimlerinin içerisine alınması gerekir; temsilci şeklinde alınması gerekir veyahut da alınacak olan ilke kararlarının da, Adalet Bakanlığımız ve Adalet Akademisi görevlileri tarafından değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum ve bunu öneriyorum. Tabiî ki, Sayın Adalet Bakanımız veya değerli bürokrat arkadaşlarımız aracılığıyla şu şekilde bilgi verilebilir: Zaten, bu meslekiçi eğitimler, hâkim ve savcıların meslekiçi eğitimleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bilgileri dahilinde, verecekleri ilke kararları doğrultusunda da faydalanmak suretiyle yapılıyor denilebilir; ama, işte, eğer böyle denilecek ise, 2802 sayılı Kanunun değiştirilmek istenen 119 uncu maddesine, değiştirilmesi gereken ve düşünülen bu maddesine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da, mutlaka, ibare olarak geçmesi ve buraya müdahaleci olarak kabul edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; görüşmekte olduğumuz 119 uncu maddeyi eksikliklerini önermek suretiyle gidermek, istediğimiz şekilde düzeltilmesi suretiyle kabul etmek istediğimizi, kabul edeceğimizi bildiriyor, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür Ederim Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde, soru-cevap işlemi talebi vardır.

Sayın Atilla Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, ben yine aynı konuya dönüyorum; çünkü, doğru ve hukuka uygun olmayan bir şekilde cevap veriliyor, o sebeple bu konuyu tekrar sormak gereğini duyuyorum.

Sayın Bakanım, Danıştayın kararıyla ilgili bir yorum getirmiyorum, Anayasa Mahkemesinin muhtemel kararıyla ilgili bir yorum getirmiyorum; sadece ve sadece, 17 Ekim 2004 ve 24 Ekim 2004 tarihlerinde yapılmış olan ve Bakanlığınız tarafından tesis edilen bir idarî işlemin sonucunu soruyorum. Orada şunu soruyorum; gayet açık bir şekilde, davayla uzaktan yakından ilgisi yok; burada mülakat esaslarını tartışıyoruz, mülakatın yararlı mı zararlı mı, doğru mu yanlış mı olduğunu tartışıyoruz. Bu kapsamda da, Bakanlığınızın uygulamasını tartışmak ihtiyacını duyuyoruz. Bunu soruyorum, Bakanlığın idarî işleminin sonucunu soruyorum Sayın Bakanım. Bunun, yargı yetkisinin kullanılmasıyla nasıl bir ilgisi olabilir ?

Tekrar soruyorum, diyorum ki: 17 Ekim ve 24 Ekim 2004 tarihlerinde yapılan idarî ve adlî yargı hâkim adaylığı sınavına kaç kişi katıldı? Kaç kişi alındı? Mülakat sonucunda başarılı sayılanlar, yazılı sınavda hangi sıraları almışlardı diyorum? Bu sorumu tekrarlıyorum.

Bu sorunun, tekrar ifade ediyorum, Anayasanın 138 inci maddesiyle uzaktan yakından bir ilgisi olamaz. Böyle bir yaklaşım içerisine girdiğimiz takdirde, bu tasarıyı burada tartışmamız da, bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesi de bu anlamda, sizin sunuşunuza göre, bu da Anayasaya aykırı gibi bir sonuç çıkar ki, böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iradesini kullanıyor, o irade kapsamında da ben bakanlığın uygulamasını sorgulamak gereğini duyuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli Başkanım, sizin daha önceki soru-cevap işleminde de uyardığınız gibi, soru-cevabın mutlaka görüşülen madde metniyle, maddelerle ilgili olması gerektiği açık; ancak, iki günden beri görüştüğümüz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Meclisin de yakın bir süre sonra tatile girecek olması nedeniyle, büyük bir özveriyle ve süratle görüşülmeye çalışılıyor; ama, ne yazık ki, Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız, konuşma haklarını sonuna kadar kullanmak suretiyle, Meclisi çalıştırmamaya çalışıyorlar. (CHP sıralarından gürültüler)

İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan, soru mu soruyor, cevap mı veriyor?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen soru mu soruyorsun şimdi?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sorulan soruların mutlaka maddeyle ilgisi olması lazım. Şu andaki çalışma anı, Adalet Bakanlığının uygulamalarının tartışıldığı bir an değildir.

Değerli Milletvekili Atilla Beyin "burada Bakanlığınızın uygulamalarını tartışıyoruz" şeklindeki düşüncesi kesinlikle yerinde değildir. Ben, değerli arkadaşlarımızdan, Meclisin çalışmalarını engellemeye yönelik faaliyetlerinden vazgeçmelerini özellikle istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne güzel soru sordun!.. Tebrik ediyorum!.. Bravo!..

BAŞKAN - Sayın Bakanım…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, bu sınavlarla ilgili olarak, şu an ismini hatırlayamıyorum, bazı değerli milletvekili arkadaşlarımız, bizden yazılı soru önergesiyle cevap istediler; biz, onları verdik.

Eğer, Sayın Kart, şu ana kadar -çünkü bu ilk defa sorulmuyor bu maddeyle ilgili olarak. Maddeyle bağlantısı bir tarafa, kendilerine, milletvekillerine saygımdan dolayı tekraren ifade ediyorum- verdiğim cevaplar kâfi gelmiyorsa kendisi açısından, bunu, bir soru önergesi olarak tevcih eder, ben de, yine, kendisine cevap vermeye devam ederim; çünkü, ben, bir şeyi vermekten, bilgi aktarmaktan, bilgi sunmaktan kaçındığımdan dolayı değil.

Çok net ve açık olarak söylüyorum: Türkiye'de, bu imtihanlar, 1972'den beri, Cumhuriyet Halk Partisinin de müteaddit defalar iktidar olduğu dönemlerde hangi usulle, hangi esaslarla ve hangi kişilerin katılımıyla yapılıyorsa, o usule göre, o esaslara göre yapılıyor.

Şimdi, bu tartışmayı devam ettirseniz, o zaman şöyle bir sonuca da çıkarız: Filanca iktidar döneminde alınan hâkim ve savcılar şu görüşte, filanca iktidar döneminde alınanlar bu görüşte gibi, hiç arzu etmediğimiz, hiçbirinizin arzu etmediği tarzda, yargıyı, bir siyasal çekişmenin içerisine sokmuş oluruz.

İkincisi, bizim yaptığımız iş, idarî bir işlemdir. Yapılan işlemle ilgili herhangi bir durum varsa, hukuka aykırılık varsa, zaten yargı yolu da açıktır. Dolayısıyla, bizim yaptığımız işlemlerde gocunacağımız, çekineceğimiz, haksızlık, hukuksuzluk yapacağımız herhangi bir durum söz konusu değildir. İki buçuk yıllık görev sürem içerisinde neyi, nasıl yaptığımı da en evvel sizler, komisyondaki üye arkadaşlarımız ve herkes de bilmektedir.

ATİLLA KART (Konya) - Sorumun cevabı bu değil.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu soruya bu şekilde cevap veriyorum; ama, bu sizleri tatmin etmiyorsa, bugün, yarın, başka zaman, ne zaman istiyorsanız, yazılı, sözlü, gündemiçi, gündemdışı bu konuyu gündeme getirirsiniz; ama, bakınız, işi bu noktaya getirdiğimiz takdirde -doğru, haklı olarak, siz bir bilgi edinmek istiyor olabilirsiniz; ama- farkında olmadan da bu kanunun uygulandığı günden bugüne kadar görev yapan hâkim ve savcıları zan altında bırakmış olursunuz; şunun hâkimi, bu iktidarın hâkimi, bu savcının hâkimi gibi bir noktaya getirmiş oluruz.

ATİLLA KART (Konya) - Hayır Sayın Bakan, ilgisi yok.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Yargı, hepimizin, hepinizin bildiği ve inandığı gibi, görevini layıkı veçhile yapmaya çalışmaktadır. Bizim yaptığımız işlemlerde bir hukuka aykırılık varsa, onu da zaten denetleme imkânı vardır, denetlemektedir.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi 39 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 39.- 2802 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentleri ile (b) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinde, 89 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "Adalet Bakanlığı merkez kuruluşunda" ibareleri "Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında"; 34 üncü maddesinin birinci, 93 üncü maddesinin ikinci fıkralarında ve 98 inci maddesinde geçen "Adalet Bakanlığı merkez kuruluşundaki" ibareleri "Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki"; 34 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile 38 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "Bakanlık merkez kuruluşundaki" ibareleri "Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki"; 88 inci maddesinde geçen "ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri"; 94 üncü maddesinin başlığında geçen "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali" ibaresi "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri"; birinci fıkrasında geçen "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde" ibaresi "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde"; 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu" ibaresi "Ceza Muhakemesi Kanunu" şeklinde değiştirilmiştir

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 951 sıra sayılı kanun tasarısının eski 40, yeni 39 uncu maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin de bildiği üzere, ülkemizdeki rejimin tam adı "parlamenter demokratik rejim"dir. Parlamenter demokrasilerde rejimin üç temel ayağı vardır. Bu ayaklardan birisi yasama, bir diğeri yürütme, bir diğeri de yargıdır ve bu üç kuvvet de, kaynağını, gücünü Anayasadan alır.

Ancak, Türkiye'de, son yıllarda, özellikle de Kasım 2002'den sonra bu kuvvetler ayrılığı prensibinin çok iyi işlemediğini düşünüyorum ve düşünüyoruz. Yasama organı, yürütme organı tarafından by-pass edilme noktasına gelmiştir. Aynı şekilde, yargı da -bu yeni değil, 12 Eylül 1980'den beri böyle- yine, yürütme organı tarafından baskı altına alınmaya kalkışılan bir süreçte yol almaktadır.

Hepimiz takdir ederiz ki, yargı, şüphesiz olarak, bağımsızdır, bağımsız kalabilmelidir.

Bakın, Anayasamızın 138 inci maddesi, mahkemelerin bağımsızlığını; 139 uncu maddesi, hâkimlik ve savcılık teminatını; 140 ıncı maddesi de, hâkim ve savcıların görevlerini nasıl ifa edeceklerini çok açık biçimde ortaya koymuştur. Bu çerçevede, 138 inci madde der ki:

"Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

Anayasa ne için diyor bunları; yürütme için diyor.

Değerli arkadaşlar, böyle baktığımızda, yine, hâkimlik ve savcılık teminatı yönünden "Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz" diyor Anayasa.

Anayasa böyle diyor; ama, pratikte uygulama böyle yürümüyor. Bu, döneminizle ilgili bir durum da değildir. 12 Eylül 1980 gerici askerî darbesinden sonra, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu kaldırıldı, yerine, şimdiki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturuldu; şimdi, burada, Sayın Bakan, Sayın Müsteşar, Yargıtaydan 3, Danıştaydan 2, 4'ü de yedek, itirazlara bakan bir yapılanma var. Ancak, adliye camiası bu kurumu demokratik görmemektedir. Adliye camiası bu kurumu şeffaf görmemektedir. İstenmektedir ki, evet, bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olsun. Olsun da, bunun içinde Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizin adliyelerinden temsilciler olsun. Olsun da, bunun içinde taşra teşkilatından, adliyemizin taşradaki ünitelerinden de temsilciler olsun. Ve olsun ki, bunun içinde Barolar Birliğinden de temsilci olsun. Ve olsun ki, bu 7 kişilik dar bir kadro değil de, 30 kişilik, 40 kişilik bir ciddî yüksek kurul olsun. Bu Kurul, siyasî iradenin baskısından, tahakkümünden bağımsız olarak, hür ve bağımsız olarak çalışabilsin. 7 kişilik bir kurul var. Başında Sayın Bakan var. Sayın Müsteşar Kurulun içinde ve bu kurulun biz tam bağımsızlığından söz etmiyoruz zaten, siz de etmiyorsunuz. Türkiye'nin bütün hâkimleri ve savcıları da bu Kurulun bağımsızlığından söz etmiyor, edemiyor.

Bakın, İl Özel İdaresi Kanununu geçirdik buradan. Güzel bir şey yaptık. Tartışılır-tartışılmaz, beğenilir-beğenilmez. Vatandaşların seçtiği il genel meclisi üyelerinin başında devletin valisi başkandı. Ne yaptık; devletin valisini il genel meclisinin başkanlığından aldık. Kendi aralarından, seçimle, demokratik yollardan bir il genel meclisi başkanı seçiyor iller. Bu, yargı gibi, üç temel kuvvetin birisini ilgilendiren çok önemli bir kurulsa -ki, öyle- niye bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda da böyle bir uygulama yapmıyoruz. Yani, biz yürütmeyi reddetmiyoruz. Yürütme, demokrasinin olmazsa olmazıdır; yürütme de, milletimizin iradesinin bir teveccühü olarak şekillenen bir durumdur; ama, yürütmenin bir siyasî penceresi vardır. Sayın Bakanı kişisel olarak hepimiz seviyoruz; çok derli toplu, düzgün buluyoruz, nitelikli buluyoruz; ama, bu, Sayın Bakanın olaylara bir pencereden bakmayacağı anlamına gelmez. Bu sebeple, bu, yürütmenin işi değildir. Bunu Yüce Meclise söylüyorum. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili olarak bu Parlamentonun acilen bir düzenlemeye gitmesi lazım. Personel Genel Müdürlüğü -yanlış bilmiyorsam- Kurulun gündemini hazırlıyor, Personel Genel Müdürlüğü kurumun sekreteryasını yürütüyor. Bunları, yargı bağımsızlığı bakımından çok doğru bulmuyoruz. Nitekim, her iktidar geldiği zaman genel müdürünü, müsteşarını, müsteşar yardımcısını, genel müdür yardımcısını, daire başkanını, şube müdürünü değiştiriyor. Siz, işi biraz da ileri getirdiniz, bilgisayar memurlarını da değiştiriyorsunuz. Böyle bir durumda yargının bağımsızlığından söz etmemiz, hele Kurulun bağımsızlığından söz etmemiz düşünülemez.

Teftiş, her kurumun olmazsa olmazıdır. Teftiş kurulu da eskiden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlıyken, şimdi, o da Bakanlığa bağlı. Anayasa da diyor ki: "Yargıyı hiçbir güç etkileyemez, tavsiyede, telkinde bulunamaz." Bu da bir çarpıklık.

Değerli milletvekilleri, şunu söylemiyorum; efendim, yargı bağımsızdır, kimse ona karışmasın, keyfe keder iş yapsın, hâkim, isterse 2'de gitsin, isterse 5'te gitsin adliyeye demiyorum. Elbette ki, adalet sistemi başıboş bırakılamaz; adalet sisteminin başıboş bırakılması elbette düşünülemez; ama, adalet sisteminin, yargının, siyasî iradenin tahakkümünde olması asla ve asla kabul edilemez. Birisi düşünülemez, birisi kabul edilemez.

Bir söz vardır: "Etkilenen adalet, adalet değildir." Yine bir söz vardır: "Bir yerde adliyenin olması, orada adaletin olduğu anlamına gelmez." Hâkim ve savcılarımızın, siyasî iktidara şirin görünmek vaziyetine düşürülmemeleri gereklidir. Bu Parlamento ya da bundan sonraki Parlamento, bu konuyu, bu ülkenin çözülmesi gereken en acil konusu olarak görmelidir.

Şimdi, biz, ben, belki sizler, hepimiz, yüzde 100 adalet istiyoruz, yüzde 100 adalet… Bir bilezik alırsınız, bunun yüzde 90'ı altındır, yüzde 10'u bakırdır. Bunu bu şekilde bilezik olarak görebilirsiniz, kullanabilirsiniz; ama, isterseniz, onu ayrıştırıp yüzde 90'lık altını şuraya, yüzde 10'luk bakırı buraya koyabilirsiniz; ancak, adaletin içinde, bırakın yüzde 10'u, yüzde 1'lik bir başka etki, yan etki, yan faktör, yanılgı, yanlışlık, eksiklik olursa, bunun sebepleri sosyal olur, siyasal olur, parasal olur, psikolojik olur, toplumsal olur, her türlü olur, her nasıl olursa olur; burada, bunun yüzde 1 bile içinde bir başka şey varsa, bunun adına adalet denmez; yüzde 99 adalet, yüzde 1 arada başka bir şey varsa, o, artık, adalet olmaktan çıkar.

Şimdi, Türkiye'deki bütün çalışanların ciddî bir malî kriz içinde olduğunu biliyoruz. Elbette, hâkim ve savcılarımızın da, bu yönüyle ciddî bir kriz içinde oldukları malum. Ancak, burada, sadece adliye mensuplarının maaşlarında öyle bir çarpıklık var ki, bakın, şimdi anlatacağım ben size, belki de sizin de hiç dikkatinizi şimdiye kadar çekmedi. Mesela, 1'in 4'ündeki bir öğretmen 879 000 000 alıyor; ama, en düşük derecedeki 9'un 1'indeki bir öğretmen de 707 000 000 alıyor. Arada ne var: 170 000 000 fark var. Bir başkomiser, üst düzey başkomiser 1 112 000 000 alıyor, yeni başlayan bir polis 927 000 000 alıyor. Arada 100 000 000'dan az, 100-110 milyon bir fark var. Bakın, şimdi gelin adliyeye; birinci sınıf hâkim, 2 980 000 000 alıyor, sekizinci derecedeki hâkim de 1 451 000 000 alıyor. Arada 1,5 milyarlık fark var. Ben, birinci sınıf hâkim çok alıyor demiyorum, az alıyor. Yani, milyon dolarlık kararların altına imza atan hâkimin para problemi, maddî sorunu elbette olmamalı. Aynı çerçevede, bir derslikte 75 tane çocuğa okuma-yazma öğreten öğretmenin de maddî sorunu olmamalı. Bir toplum içerisinde hırsızla, arsızla, namussuzla uğraşan polisin de para sorunu olmamalı; ama, arkadaşlar, Sayın Bakan, makas çok büyük. 8 inci derecedeki hâkim ile birinci sınıf hâkim arasındaki makas, hiçbir meslek grubunda olamayacak kadar büyük ve bu yüzdendir ki, çok iyi yetişmiş genç hukukçular, bir banka sınav açtığı zaman, vın, gidiyor, bankanın sınavını kazanıyor ve orada işe başlıyor; aslî mesleği olan adalet dağıtma, adalet üretme işi yerine, bir bankanın hukukî işlerini takip ediyor. Rakam da vermek mümkün; bir bankada, yeni mezun, iyi yetişmiş, donanımlı bir genç hukukçu 1 750 000 000'la başlıyor. Dolayısıyla, adliyede, bu yönüyle de bir sıkıntıyla karşı karşıya kalıyoruz. Yani, Bakanlık, hâkim, savcının işiyle uğraşacağına, özlük haklarını düzeltmekle uğraşsa daha iyi olacak.

Hâkim ve savcıların askerî hâkimlere endeksli olması, Sayıştaya endeksli olması da ayrı bir dert. Bir hâkim albay, hâkim, savcıların maaşlarıyla orantılı olarak generalden fazla maaş alıyor. O zaman, o dengeyi, o çıtayı korumak için sivil adliyeciler hâkim, savcılara hak ettikleri maaş verilemiyor. Bu da ayrı bir sıkıntı. Bu hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının, askerî hâkim ve savcıların dışında, Sayıştay denetçilerinin dışında şekillendirilmesi lazım. Bir hâkim, Allah'ın dağına gidiyor; jiple, besmele çeke çeke, o çamurların, buzların içinde 8-9 saatlik dağa gidiyor, keşif yapıyor; kaç lira alıyor biliyor musunuz; 16 000 000 lira para alıyor; ama, Ankara'da birsürü KİT yönetim kurulu üyesi, ayda bir kere toplantıya katılıyor, o hâkimin o keşifte aldığının 10 katı, 20 katı, 50 katı para alıyor.

Avrupa Birliği süreci çerçevesinde -bana göre o defter kapanmıştır ancak- birsürü kanun çıkardık, Türk Ceza Kanunuyla ilgili de birsürü kanun çıkardık; ama, hâkim, savcılarımızın, adliye personelimizin özlük sorunlarını pas geçtik. Avrupa Birliğinin kokoreçle ilgili hassasiyeti kadar, biz, adliyecilerimize yönelik olarak hassas olmadık. Bu yargı sisteminin sorunlarını konuşurken, işin merkezindeki, pratiğindeki insanların sorununu çözemezseniz, buradan birlerce kanun bile çıkarsanız bu sorunu çözememiş olursunuz.

Özetle, ben diyorum ki, hâkimlik ve savcılık teminatı, Anayasada öngörüldüğü şekilde işletilebilmelidir. Hâkimin, savcının ve tüm adliye personelinin özlük hakları diğer kamu görevlileriyle beraber, eşzamanlı olarak, acilen düzeltilmelidir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, en azından 12 Eylül 1980 öncesi duruma getirilmelidir.

Hâkimler ve savcılar da meslek örgütü kurabilmelidir.

Adliyelerimiz dökülüyor Sayın Bakan; Sinop'a geldiniz, ne güzel… Sinop Adliyesi, Türkiye'nin örnek adliyesidir, çok güzel oldu. Emeği geçen, Başsavcımız dahil, Valimiz dahil, Sayın Bakan dahil, Bakanlığın bürokratlarına, hepsine teşekkür ediyoruz. Herkese tavsiye ederim; Sinop Merkez Adliyesi, Türkiye'nin görülmeye değer en güzel adliyelerinden biridir; ama, bu ülkede, kapısında asma kilit olan adliyeler var. Aynı çerçevede, fizikî kapasite olarak dökülen, ekipman, donatım olarak, tefrişat olarak dökülen, berbat durumda olan adliyeler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Adliyeye girdiğinde hâkimin içi açılacak, savcının içi açılacak; her şeyden önemlisi, şahit olarak, sanık olarak, zanlı olarak, her ne olarak olursa olsun, giren vatandaşın içi açılacak. Adliyeyi, psikolojik ağır baskı yerine, iç huzuru bulunan bir yer ortamına da getirmeliyiz.

Sonuç ve kanaat: Adliyelerimizin fizikî kapasitesini, fizikî durumunu, hâkimlerimizin ve savcılarımızın özlük durumlarını iyileştirmeliyiz; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu -tekrar ediyorum bunu çok önemsediğim için- demin anlattığım gibi olmasa da, hiç değilse 12 Eylül öncesi hale getirmeliyiz.

Bunları belirtiyorum; ayrıca, Sinoplular, Dikmen'e adliye beklerken, Saraydüzü Adliyesinin kapanmasından dolayı size biraz dargındır, hatırlatıyorum.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 39 uncu maddesine, "Ceza Muhakemesi Kanunu" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Muharrem Karslı

Ramazan Toprak

 

Ankara

İstanbul

Aksaray

 

Öner Ergenç

 

Bayram Özçelik

 

Siirt

 

Burdur

 

Ek Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "birinci sınıf hâkim ve savcılar" ibaresi, "birinci sınıfta üç yılını doldurmuş hâkim ve savcılar", aynı maddenin (c) bendinde yer alan "birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay-Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını kaybetmemiş diğer hâkim ve savcılar" ibaresi, "Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını kazanmış birinci sınıf hâkim ve savcılar"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıyla yapılan değişikliklerin askerî hâkim ve savcıların malî haklarında değişikliğe sebep olmaması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 40.- 2802 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 13.- Bu Kanunla değiştirilen 2802 sayılı Kanunun 13, 15 ve 32 nci maddelerindeki düzenlemeler, hâlen görevde bulunan ve henüz birinci sınıf olmamış, hâkim ve savcılar hakkında da uygulanır. Ancak bu uygulama yapılırken, 15 inci maddenin ikinci fıkrasından yararlanacak olanlar yönünden, Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilme hakkının yitirilmemiş olması, birinci sınıfa ayrılma tarihlerinin geriye çekilebilmesi için ise ilgili hâkim ve savcıların ilk incelemede birinci sınıfa ayrılmış olmaları gerekir.

Bu durumda olanlardan, birinci fıkrada sayılan maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten önce birinci sınıfa ayrılmalarına karar verilmiş olan hâkim ve savcılar ile meslekte fiilen on yılını dolduran ve birinci sınıfa ayrılma incelemesine tâbi tutulacak hâkim ve savcıların bu tarihten geçerli olmak üzere birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olma tarihleri de 15 ve 32 nci maddelere göre düzeltilir.

Bu uygulamalar, geçmişe yönelik malî hak doğurmaz.

BAŞKAN - Çerçeve 40 ıncı madde, geçici 13 üncü madde üzerinde AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak.

Buyurun Sayın Toprak.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, yargı reformu konusunda katedilen çok önemli aşamalardan bir tanesidir ve bu madde de, birinci sınıfa ayrılmış tüm hâkim ve savcıların özlük haklarını düzenleyen, statülerini düzenleyen bir maddedir.

İkibuçuk yıllık AK Parti İktidarı döneminde tespit edebildiğim birkaç kanun ismini sizlere takdim etmek istiyorum. Yargı reformu konusunda bugüne değin çok iddialı laflar edildi; ancak, bunun gereği hiç yerine getirilemedi. Aşırı iddialı laflar etmek yerine, mütevazı adımlar atmak her zaman yeğlenir. Aslolan, mesafe almaktır, laf üretmek değil, sorun çözmektir, çözüm üretmektir, yasa çıkararak bu üretime, çözüme katkı sağlamaktır. İkibuçuk yıllık AK Parti İktidarı döneminde, yargı reformu kapsamında çıkarılan birkaç yasadan bahsetmek istiyorum.

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu, 5036 sayılı Çocuk Mahkemeleri Kanununda değişiklik öngören kanun, 5092 sayılı İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. Keza, Aile Mahkemeleri Kanununda değişiklik öngörüldü. Yine, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun. Yine, evet, yargıda reform niteliğinde bir kanun; yetmiş seksen yıllık 765 sayılı Türk Ceza Kanunu. Yirmi otuz yıldır, değiştirme iddiasıyla, çoğu iktidar oy aldı, buralardan geçti; ama, boş gittiler ve 765 sayılı Türk Ceza Yasasını değiştirme onuru, bu 22 nci Dönem Parlamentosuna ve AK Parti İktidarlarına ait oldu. Gerçekten, Türk Ceza Yasası köklü bir değişim öngördü. Yıllardır yargıdan şikâyet ettiğimiz, sorunlarının altında ezildiğini söylediğimiz pek çok çarpıklıklar, yeni bir sisteme geçilerek asgarîye indirildi ve bu kapsamda, gerçekten, reform niteliğinde değişiklikler öngörüldü.

Yine, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, çok uzun yıllardır çok iddialı laflar edilen; ancak, değiştirilemeyen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, bu iktidar dönemine nasip oldu. Reform niteliğinde bir çalışmadır ve çok yeni düzenlemelerle yargıya işlevsellik kazandırılmıştır, işlerlik kazandırılmıştır.

Adaletin tanımı hukuk doktrininde yapılırken, geciken adalete zulüm denir; yani, zulmün tarifini yaparken, geciken adalet diye de tarif edebiliriz. Adaleti tarif etmek için ise, gecikmeksizin tesis edilen adalete adalet diyebiliriz. Tanımları bu şekilde yer değiştirmek lazım ve ilk kez bu 58 ve 59 uncu AK Parti İktidarlarına, adalette reform niteliğinde, gecikmeksizin tesis edilecek adalete; yani, gerçek tanıma çok önemli iki katkıdır bu.

Yine, Ceza İnfaz Kanunu, onlarca yıldır dokunulamayan, çok şikâyet edilen ama dokunulamayan Ceza İnfaz Kanunu, bizim dönemimizde köklü değişime uğradı. Hapis cezası bir sonuçtur, çözüm değil. Sonucu bir şekilde doğru yöntemlerle kullanarak, suçluları topluma kazandırma sanatıdır Ceza İnfaz Yasası. İşte, bu anlamda, özellikle hapis cezalarını bir çözüm olmaktan çıkaran, bunun yerine hürriyeti bağlayıcı cezalara alternatif cezaları hukukumuza kazandıran çok önemli bir düzenlemedir. Yine, yıllardır çok iddialı laflar edilen; ama, katedilemeyen bir mesafeydi. yargının hantallığından bahsederiz; ama, içerisinde, adlî makamların, polisin, zabıtanın, idarî birimlerin görev alanına giren pek çok düzenleme, Türk Ceza Yasası kapsamında ve "kabahatler" olarak hâkimlerin önüne götürülüyordu; oysa, bunlar, hâkimi ilgilendiren hususlar değil, yargının lüzumsuz yüküydü. Yine, çıkardığımız Kabahatler Kanunuyla, hâkim ve savcıların sırtından büyük bir yük daha attık. Bu, idarî birimlere intikal ettirildi. Uzlaşma getirildi.

Yine, çok şikâyet edilir; mevcut tüm düzenlemeler, hep sanığı koruyan düzenlemelerdi. İlk kez, bu şikâyetten vazgeçilecek adımlar atıldı ve bu anlamda, suçtan zarar görenler, yani mağdurlar ile müştekilere önemli haklar tanıyan düzenlemeler getirildi. Yine, bu bizim dönemimize nasip oldu.

Yargı yükünden bahsediyoruz; elimdeki kısa bir bilgiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Yargıtaya gelen dosya adedi -2002 yılı itibariyle söylüyorum- Yargıtaydaki üye hâkimlerden kişi başına düşen dosya adedi 2 259; savcı başına düşen dosya adedi 4 122. Bu şartlar altında, Yargıtayın içtihat mahkemesi olma özelliği kaybedilmişti. Yine, Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu çıkarılarak, Yargıtayın bu yükü sırtından alındı; Yargıtay kendi işlevine dönerek, içtihat mahkemesi niteliğine kavuşacak.

Görüştüğümüz tasarı, tüm hâkim ve savcılara, eşit ve dengeli bir özlük hakkı imkânı tanıyor. Ülkemizde yargı sistemi üçlüdür; adlî yargı, idarî yargı ve askerî yargı. Anayasa Mahkemesinin geçtiğimiz yıl verdiği bir kararla da, her üç yargının özlük haklarının eşit derecede olması ilkesi aynen kabul edilmiştir. Bu üçlü yargı sistemine mensup adlî, idarî ya da askerî hâkimlerin özlük haklarına hiç de uygun olmayan örnekleri ortaya koyarak, dengesizliği ve eşitsizliği savunmak, hâkim ve savcılara karşı büyük haksızlık olacaktır. İşte, bu kanun, bu haksızlığa mahal vermemiştir; bazı arkadaşlarımızın söylediği, adaletsizliğe, eşitsizliğe ve dengesizliğe imkân vermemiştir.

Şu unutulmamalı ki, ben de eski, emekli bir askerî hâkim olarak şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum, son cümle olarak: Ülkemiz, çok tarihî, zor dönemlerden, ara dönemlerden, geçiş dönemlerinden geçerken, askerî hâkimlerin hassas dönemlerde verdikleri karar, yargı tarihinde, evet, yargı tarihinde her zaman takdirle, gururla, onurla anılacaktır. Bunu, bütün yargı mensupları takdir etmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 951 sıra sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 40 ıncı maddesi içerisindeki geçici 13 üncü madde üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Atatürk diyor ki: "Uygulayıcılar, karar vericilerden daima daha güçlüdür ve daha önemlidir." Biz, burada, demin değerli kardeşimin söylediği gibi, gerçekten, çok güzel kanunlar yapıyoruz, çıkarıyoruz. Peki, değişen ne? Şimdi, bunu iyi anlamak için, küçük bir anekdot anlatmak istiyorum.

Boksörün biri ringde boyuna dayak yiyor. Karşı taraf çok güçlü, boksör boyuna dayak yiyor. Antrenörü de devamlı ona ıslak havlu getiriyor, yüzünü siliyor, dakikada bir havluyu değiştiriyor. Adam dayak yedikçe diyor ki: "Bak, sana yeni havlu getirdim; ıslak havlu, buzlu su getirdim." Boksör diyor ki: "Yahu hoca, dayağı yiyen benim; sen havlu getiriyorsun, boyuna yeni havlu getiriyorsun; ama, benim dayak yiyişim değişmiyor ki." Şimdi, ben de size soruyorum: Biz bu kadar yasa getirdik, bu kadar kanun değiştirdik; ne değişti vatandaş açısından; değişti mi? "Değişti" diyorsanız ben size birkaç rakam vereyim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Çok şey değişti.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Çok şey mi değişti! Bakın söyleyeyim. O kadar çok şey değişti ki, kötüye doğru değişti. Şimdi söylüyorum. Şu anda, Yargıtayımız, bugün, herhangi bir daire, günde 50 ile 100 arası dosyaya bakıyor. Yargıtay daireleri sabah 09.00'da başlar, 16.00'da kapanır; yani, 6 saat çalışır. 100 dosya olsa, demek ki, dosya başına 3 ilâ 5 dakika düşer. Ne değişmiş?! Yani, anası, babası, tanık ifadesi, bilirkişi raporu, şu kadar dosyayı 3 dakika, 5 dakika, 10 dakika okuyan Yargıtayın biz neyini değiştirdik de şimdi çok şey yaptık diyoruz; bu, bir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Onbinlerce dosya iade edildi.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Daha bitmedi. Bakın, bu, bir. Yargıtay orada, gider sorarsınız. Bugünkü durum bu.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - 100 dosya Yargıtayda nerede?!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - İki; bakın, Yargıtayda kararları daireler 5 yargıçla verir; yani, 5 yargıç olmadan daire dosyayı okuyamaz. Doğru mu; doğru. Şimdi, telefon açın, Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesinde -bakın, isim veriyorum- istifalar, emeklilikler nedeniyle şu anda kalan üye sayısı 4'tür. Yani, bu 11 inci Daire neye bakar biliyor musunuz; çok övündüğü iktidarımızın ticaret, ithalat, ihracat var ya, işte onlara bakar. Ticarî bir dairedir ve bu ticarî dairenin şu anda 4 üyesi vardır ve 5 inci üyeyi haftalardır tamamlayamamıştır. Siz neden bahsediyorsunuz?! Kanun çıkaralım. İstediğiniz kadar kanun çıkarın.

Bakın, başka bir şey söyleyeyim. Antalya'da üreticimiz tonlarla domates üretiyor. Bunu depolayamadıktan, salça yapamadıktan, ihraç edemedikten sonra… Denize döküyorlar, değil mi; hükümet, bunu beceremiyor. Aynı şeyi de, biz, burada beceremiyoruz. Yani, kanunları çıkarıyoruz; ama, uygulayıcıları yeterli ölçüde hem sağlayamıyoruz hem onlara lojistik destek vermiyoruz.

Bakın, 11 inci Hukuk Dairesi bugün 4 üyeye düşmüş ve 5 inciyi bulamıyorsa, bunu çok iyi düşünmemiz lazım. Türkiye'nin kalbi olan ticaret kilitlenmiş; orada üye yok. Peki, üyeyi tamamlamak için ne lazım? Kanun var, Adalet Bakanı orada, hükümet orada, Meclis burada; niye tamamlanmıyor? Tamamlanmıyor. Bakın, niye tamamlanmadığını size söyleyeceğim şimdi; orada da bir hesap var.

Şu anda Yargıtayda 30 üye boş; yani, toplamda 30 üye boş. Dedikodular almış, yürümüş. Kimi "Başbakan şunu isterim" diyor, kimi "Adalet Bakanı kontenjan isterim" diyor... Yani, bunlar laf tabiî; ama, bunlar var. Siz, eğer, o boşluğu doldurmazsanız, bu dedikodular artar ve yarın, iktidarın filan adamını yargılayıp beraat ettiren adam Yargıtaydan kontenjan istiyor, filanın lehinde karar veren hâkim Yargıtay üyeliği istiyor, onun için bu seçimi bir türlü yapamıyorlar; Bakan ile Yüksek Hâkimler Kurulu birbirine girmiş, böyle bir pazarlık var denilebilir. Bakın, var demiyorum. Eğer o boşluğu doldurmazsanız, bakın o boşluğu doldurmazsanız, bu lafların önünü alamazsınız. Bu laflar, şu anda, Yargıtay kulislerinde de konuşuluyor. Peki, koskoca Yargıtay, hepimizin son durağı, adaletin son kertesi, orada 30 hâkimi siz neden seçmezsiniz, neden?! Hiçbir engel yok; ama, seçmiyorsunuz. Peki, onu da geçelim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Hükümet mi seçiyor?

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Efendim, hükümet seçmiyor; Adalet Bakanının başkanlık ettiği Yüksek Hâkimler Kurulu seçiyor; yani…

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - O bir kişi…

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - O bir kişi değil. Başkan her şeydir, biliyorsunuz. Başkan, yani, Yüksek Hâkimler Kurulunun Başkanı, bunu, Adalet Bakanlığı getirecek ve seçecek; ama, ortada pazarlık varsa, senin hâkimin Yargıtaya girsin, filan adamı hakkında veren gitmesin, filan sürülsün diye pazarlık varsa, o işler bitmez. Yani -sen de hukukçusun, ben de hukukçuyum, bu işler böyle oluyor- ben diyorum ki... Böyledir demiyorum; bir an önce boşluğu tamamlayın da, bu dedikodular bitsin diyorum; ama -örnek veriyorum- 11 inci Daire bugün 4 hâkime kalmış, kan ağlıyor ticaret dairesi diyorum. Gidin, bakın ve bunu çözün; bu kadar, başka bir şey söylemiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, kanun yapmakla, hukuku, biz, yeterli şekilde çalıştıramayız. Kanun yapmak yetmiyor, yargıçları tamamlamak, eksiği tamamlamak, Yargıtaydaki boşluğu tamamlamak, artı, lojistik destek vermek lazım. Yani, biraz önce boksörün dediği gibi, yahu, bana boyuna havlu getiriyorsun; ama, ben, hep dayak yiyorum... Vatandaş hep dayak yiyor!

Bakın, şimdi, söylüyorum, bugün, hepinize soruyorum. Hepiniz adliyeye gitmişsinizdir. İkibuçuk üç yıldan önce davası biten bir kişi varsa gelsin. Ee, bu kadar kanun yaptık; davalar yine ikibuçuk üç yıl sürüyor. O zaman, biz, bir şey yapmadık. Biz, burada, sadece yasak savuyoruz. Kanun yapıyoruz, atıyoruz o tarafa, domates gibi; sonuç değişmiyor. Bakın, sonucu değiştirmemiz lazım. Sonuç değişmediği müddetçe, kanunların nesini yaparsanız yapın, hiçbir yere varamazsınız.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Daha yeni yaptık…

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi, bir örnek… Önce, hukuk ahlakını, hukuk terbiyesini, hukuk kültürünü kafalara sokmamız lazım. Şimdi, bir örnek vereceğim, bana hak vereceksiniz. BDDK, bir vatandaşımızı yurtdışına göndermek için "2 000 000 euronun imzasını bize ver, çık" dedi; doğru mu? Bunu hep yaşadık -Emin Çölaşan yazdı günlerce- hep yaşadık. Peki, sizce, bu hukukî mi?

Peki, o arkadaşın 2 000 000 eurosu vardı, verdi BDDK'ya, yurt dışına gitti; tamam. Peki, ben de aynı durumdayım, yasaklıyım, benim param yok; ben, ne yapacağım?! Eğer, siz, ona uyguladığınız kuralı parasız adama uygulayamıyorsanız, bu memlekette hukuk vardır diyemezsiniz, diyemezsiniz...

Bakın, hukuk heykelinin gözü bağlıdır. Hukuk heykelinin niye gözü bağlanmıştır; insanları ayırmasın, bu benden, bu senden diye ayırmasın, kayırmasın diye hukuk heykelinin gözü bağlıdır. Ama, bugün, uygulayıcılar, parası olana başka, olmayana başka yapıyorsa, o memlekette hukuk yoktur.

Ben, bir hukukçu olarak, eğer, böyle, hukuku, çıkardığımız en güzel yasaları doğru uygulatamıyorsak, bunu denetleyemiyorsak, bu memlekette hukuk vardır diyemiyorum. Siz vardır diyorsanız, o zaman size bir soru soracağım. Başınıza bir iş geldi, tazminat davası açacaksınız. Hakkınız bu ve yüzde yüz haklısınız; ama, açamıyorsunuz. Niye; çünkü, harcı tutuyor 500 000 000,   600 000 000, 1 000 000 000, avukata gidiyorsunuz -meslek sahibi tabiî o da- o da belli bir ücret istiyor. O zaman, siz, hukuku en kolay, en ucuz şekilde adaleti elde edemiyorsanız, o memlekette hukuk yoktur; yani, bir yasa yapsak, parası olmayanlar davasını açar, neticede davayı kazandığında harcı oradan mahsup edilir dersek ne olur; hiçbir şey kaybetmeyiz, hiçbir şey olmaz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Adlî yardım büroları var.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Adlî yardım bürolarının nasıl çalıştığını sen biliyor musun üstadım?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Biliyorum.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - O zaman iyi araştır; adlî yardım büroları, sadece, kendisine fakir ilmühaberi getiren, parasız olduğunu gösteren adamlaradır. Sen buna tenezzül edebilir misin?! Herkes bunu yapabilir mi?! Benim kastım, herkesin ulaşacağı hukuk, herkesin kolayca ulaşacağı bir mekanizma; ondan bahsediyorum.

Değerli arkadaşlar, bunları söyledikten sonra, bir de, bu Yüksek Hâkimler Kuruluna gelmek istiyorum. Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı, ikinci adamı müsteşar; yani, ikisi de siyasî adam; yani, yarın, ben de Adalet Bakanı olsam, siz de olsanız, elbette kendi siyasî fikrinize, grubunuzun kararına göre çalışacaksınız. Bunun yanlışı yok; ama, hani Anayasa diyordu ki, yargı ayrıdır, yürütme ayrıdır; sakın birbirine karıştırmayın diye bütün hocalar bize bunu öğrettiler. Yürütme asla yargıya müdahale etmesin.

Peki, yürütme yargıya müdahale etmesin diyoruz Anayasada, öbür tarafta da hâkimlerin atamasını, tayinini, terfiini yapan Yüksek Hâkimler Kurulunun başına siyasî bir adamı oturtmuşuz; yani, yürütmenin temsilcisi orada başkanlık ediyor. Bakın, bu olmaz. Yürütme yargıya müdahale ederse, siz, o hâkimden sağlıklı karar bekleyemezsiniz.

İki, Adalet Bakanı…

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Yeni mi geldi bu sistem?!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yok, bu eskiden beri var; yani, yeni gelmedi; ama, madem bu Parlamentodayız, biz değiştirelim; yani, böyle geldi diye, babam eşeğe biniyor diye, ben de mi eşeğe bineceğim, ben uçağa biniyorum; yani, bu böyle gelmiş diye niye böyle kabul edelim; değiştirelim. Biz burada niye bulunuyoruz; değiştirmek için bulunuyoruz. Ben bugünkü iktidarı suçlamıyorum, bu eski bir yasa; ama, biraz evvel konuşmacı arkadaşım dedi ki, ikibuçuk yıllık AKP döneminde öyle yasalar, öyle yasa… Ben de diyorum ki, tamam, güzel yasalar yaptık da, bakın, bunlar da duruyor orada, bunları da düzeltelim.

İkincisi, bakın, Yüksek Hâkimler Kurulunun yasasında bir madde var -bakın, çok enteresan, hukukçu olmaya da lüzum yok- Yüksek Hâkimler Kurulunun yasasında 10 uncu madde diyor ki: Bu kurulda kararlar salt çoğunlukla alınır; ama, çekimser oy ret demektir. Şimdi, buyurun, böyle bir şey olur mu; yani, Yüksek Hâkimler Kurulu üyesi bir arkadaşımız, ben çekimserim diyor, kanun diyor ki, ben onu saymam; ya; ben onu ret sayarım. Dünyada böyle bir madde var mı arkadaşlar; yani, benim, şurada sizin verdiğiniz çekimser oyu ret sayacak bir mekanizma, bir yasa olur mu; yani, benim irade beyanımı kanun nasıl yorumlar ya; yani, çekimser oyumu ret diye nasıl yorumlar; bu da yanlış. Haa, desin ki, bu kurulda oylar ya ret ya kabul şeklinde kullanılır desin; ona itiraz etmem; ama, çekimser kullanılan oy ret sayılır dersen; bu, hukuka aykırı olur. Bunun gibi daha pek çok hukuka aykırılıkları yasalarımız taşımaktadır. Aslında örneklerimiz saymakla bitmez, vaktimiz az.

Ben bu vesileyle şunu anlatmak istiyorum: Burada güzel çalışmalar yapıyoruz, güzel yasalar yapıyoruz; ama, hâkim sayımız yetersiz. Yargıtay hâkimlerimizin sayısı az; açığı kapatamıyoruz. Bazı ilçelerde, ben görüyorum, hâkimin bilgisayarı yok. Bazı ilçelerde, hâkim arkadaşım, sınıf arkadaşım, gidiyorum yanına, diyorum ki, neden duruşma yapmıyorsun? "Hayatım, zabıt kâtibim yok. Öbür hâkim bitirsin, ödünç alıp zabıt kâtibini kullanacağım" diyor. Bunlar, bugün 2005 Türkiyesinde var. Ben bunları anlatıyorum; yani, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar; elbirliğiyle, gelin, yasaları yapalım ama, uygulayıcılara güç verelim, uygulayıcılara kuvvet verelim. Bugün, hâkimlerimizin, -en yükseği Yargıtay değil mi - Yargıtay hâkimlerimizin 40'ı, 50'si bir otobüse doluşuyor, servisle evine gidiyor; bir tek korumaları yok. Yargıtay lojmanlarının tamamında Türkiye'nin en önemli yargıçları oturuyor; bir tek koruması yok. Bakın, var mı; böyle olur mu?!

Yani, ben şunu anlatmak istiyorum: Uygulamaya dikkat edelim, uygulamaya. Yani, yasayı yapalım ama, takip edelim. Takip edelim, neresi eksik, kâğıdı mı eksik, bilgisayarı mı eksik, daktilosu mu eksik, kâtibi mi eksik; onları verelim. Onları vermezsek, konuşmamın başında bahsettiğim boksör gibi biz çok havlu getiririz; ama, vatandaş dayak yemeye devam eder. Biz çok yasa getiririz; ama, mahkemeler iki sene, üç sene devam eder.

Bu bakımdan, ben şu ana kadar hep hâkimlerimizden yana konuştum; çünkü, gerçekten hâkimlere istiap haddinin çok üstünde iş veriyoruz. Yani, bir kamyonun istiap haddi 10 tondur, biz 20 ton verirsek, kamyon kaza yapar. Bir insanın da bir günde dosya okuma sayısı 30'dur, 40'tır, 50'dir; biz bir yargıca 100 dosya, 80 dosya verirsek, o da hukuk kazası yapar. Şöyle etrafınıza bakın, memleketimiz hukuk kazalarıyla dolu; her tarafımız hukuk sakatlığıyla dolu. Bunda yargıcın suçu yok. Biz bir yargıca yüzlerce dosya yüklemişiz, sonra ondan adalet beklemişiz, bu yanlış.

Şu ana kadar hep onlardan yana oldum; ama, yargıçlarımızın da iki kusuru var, onu da söyleyelim ki, adalet terazisi dengede olsun. Bu kusurun biri şu: Yargıçlarımızın tamamı değil ama, büyük bir kısmı, önlerine ne gelirse bilirkişiye gönderiyorlar; gitsin, bilirkişi çözsün; gitsin, bilirkişi çözsün ve zamanla bu iş ne oluyor biliyor musunuz; bilirkişiler yargıç yerine geçiyor, yazıyor raporu, onun dediği aynen karar oluyor. O zaman yargıcın orada işi ne; yargıç orada kâtiplik yapıyor o zaman her şeyi bilirkişi çözerse.

Bu bakımdan, yargıçlarımızı da buradan uyarıyorum; biz yüzde 98 onların yanındayız; ama, iki yerde kusurlarını söylüyoruz. Birincisi, her şeyi bilirkişiye göndermeyin. Çok basit bir olayı yargıç incelesin ve kararını versin. Bilirkişileri bu kadar toplumun üzerinde etkili yapmayın, bu doğru değil; yasa da bunu amir zaten. Bu, bir.

İki; maalesef, yasamızda, Siyasî Partiler Yasamızda bir eksiklik var. Onu da bu dönem düzeltmek zorundayız. Bakın, çok kritik bir noktaya geldik, dikkatlerinizi çekiyorum. Siyasî partilerin en yetkili karar organları, parti meclisi, MYK'sı ve yüksek disiplin kurulu bir karar alıyor; 30 kişi, 40 kişi, 50 kişi, ülkeyi yönetmiş, bakanlık yapmış, başbakanlık yapmış insanların bu kararını bir tek asliye hukuk yargıcı inceliyor ve karar veriyor. Kararı tartışmıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksöz, buyurun.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yani, bir tek yargıç, olumlu olumsuz bir karar veriyor ve temyizi de yok.

Bakın, yargıçlarımızı da buradan uyarıyorum. Siyasî partilerin bu tür önemli kararlarını incelerken, bunun temyizi olmadığını ve verdikleri olumlu ya da olumsuz kararın partinin içişlerine müdahale olduğunu ve bunun Türk demokrasisi açısından çok sakıncalı olduğunu iyi düşünmeliler ve kararlarını buna göre son derece özenle vermeliler diye söylemek istiyorum ve bu uyarıyı, bugünlerin güncel konusu olduğu için bir kere daha bu kürsüden yapıyorum. Değerli yargıçlarımız, temyizi olmayan konularda, özellikle siyasî partilerin karar organlarında aldığı kararlarda daha özenli, daha dikkatli olun ve partilerin içişlerine mümkün olduğu kadar karışmayın. Zaten yasa da, sadece şekil yönünden incele diyor; ama, esasa gir demiyor. Buraya da sayın yargıçların dikkatini çekiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksöz.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Aksöz'ün, zannediyorum, konuşmalarının bir kısmı eksik bilgiye dayanıyor. Şimdi burada en çok vurgu yapılan konuların başında, Adalet Bakanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olduğu geliyor; Anayasa gereği bu böyle; ama, benim, uzunca bir süreden beri bu kurula katılmadığımı Yüksek Kurul üyeleri de biliyor. Pazartesi günü Bakanlar Kurulu var, perşembe günü genellikle Adalet Komisyonu toplantıları var; dolayısıyla, ben, bu toplantılara katılıyorum. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da düzenli olarak toplanıyor; yani, toplanmıyor tarzındaki bir iddia çok doğru değil.

İkincisi, Yargıtaya üye seçimi meselesiyle ilgili olarak; tabiî, Yargıtaya seçim meselesi, yargının en çok, tabiri caizse, kulak kabarttığı, neredeyse kimin hangi tarihte emekli olacağını kendi doğum tarihi kadar yakinen takip ettiği bir olaydır. Haklı olarak, belli bir müktesebatı elde etmiş olan hâkim, savcı, Yargıtaya seçilmek ister. Bir boşluk olduğunda da, bu seçim ne zaman yapılıyor diye bunun bir çabasına, bir gayretine de girer; ama, bölge adliye mahkemelerinin yürürlüğe girmesi sebebiyle, Yargıtay Yasasında bir değişiklik gerekiyor. Biz, uzunca süre, bu yasa taslağını kendilerinin hazırlamalarını arzu ettik. Sayın Başkanlar arasında değişiklik oldu, Sayın Özkaya ayrıldı; ondan sonra şimdiki Sayın Başkan geldi; komisyonlar kuruldu. Yargıtay kanun taslağı bize daha yakın zamanda verildi. Şimdi, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçtiğinde, Yargıtayın 250'lik üye sayısında azalma olacak. Acaba, bu sayının ne olması lazım gelir, Yargıtay bunu kendi içerisinde tartıştı. Eğer çok önemli ölçüde bir azalma meydana gelecek idiyse, o zaman Yargıtaya üye seçimi zait olacaktı. Onun için, bu taslağı bekledik. Bence, yok Başbakan şunu dedi, bunu dedi tarzındaki, yargıya da yakışmayan, buraya da yakışmayan birkısım dedikoduları getirmenin bir anlamı yok. Bu üyelerin nasıl seçileceği, yasasında bellidir, nasıl seçildiği de bellidir. Onun için, oradaki seçime de, hemencecik, Başbakan şunu istedi, bunu istedi tarzında bir siyasî gölge düşürmek, bence doğru olmuyor. Bir taraftan yargıya gölge düşürmeyelim, yargı bağımsızlığına gölge düşürmeyelim diyoruz, içinde siyasetçi geçen cümleler kurmaya da devam ediyoruz, ondan sonra yargının her kararını, her tasarrufunu da tartışılır hale getiriyoruz. Çok açık ve net olarak söylüyorum, kimsenin, siyaseten, buradan, şu seçilsin, bu seçilsin tarzındaki bir talebi söz konusu değil. Bundan sonra seçilecek olanları da böyle bir zan altına sokmanın bence bir anlamı yoktur. Yargıtay, en son, bize gönderdiği taslakta, Yargıtay üye sayısının 150 kişi olduğunu söyledi; mevcut, şimdi ne; 250. 250'den 30'u boşalmış, 220 üye var. Onun için, eğer istinaf mahkemelerini bir an evvel devreye sokacaksak, daha, fazladan 70 kişi var demektir. Bunu seçelim mi seçmeyelim mi; seçeceksek, 30 mu seçelim, 12 mi seçelim, 18 mi seçelim; kurul kendi içerisinde bunu tartıştı, Sayın Yargıtay Başkanıyla bunu müteaddit defalar görüştüler.

Dolayısıyla, bence, konuşurken, mesele şöyle sorulsaydı -ben buradayım- Yargıtay üye seçimi neden gecikiyor tarzında, bu bilgiyi aldıktan sonra siyasî bir değerlendirme yapılsaydı… Sayın Aksöz, siz, tecrübeli bir hukukçusunuz, bir parlamentersiniz; yani, yargının üzerine titrerken, siyasetle ilgili bir gölgeyi getirip düşürmenin bence çok doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu bilgiyi bizzarur açıklıyorum.

İkincisi; bugün, Türkiye'de, bilgisayarı olmayan hiçbir hâkim ve savcı yok. Biz, 9 000'e yakın bilgisayar dağıttık. Hâkim, savcı sayımız belli. 17 000 masaüstü bilgisayar verdik. Türkiye'de, bilgisayar donanımı itibariyle en önde gelen kuruluş, bugün yargıdır. Bu sektöre, bu alana 89 000 000 dolar yatırım yapıyoruz, hiçbir para sıkıntısı da yoktur, personel sıkıntısı da büyük ölçüde giderilmiştir.

Bu fırsatı verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, geçici 13 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce, bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Üyelerin isimlerini okutuyorum:

Bayram Meral?.. Burada.

Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.

Cumhur Yaka?.. Burada.

Nurettin Sözen?.. Burada.

Nail Kamacı?.. Burada.

Mehmet Küçükaşık?.. Burada.

Mehmet Boztaş?.. Burada.

Erdoğan Kaplan?.. Burada.

Berhan Şimşek?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

İsmet Atalay?.. Burada.

Yücel Artantaş?.. Burada.

Nuri Çilingir?.. Burada.

Erdoğan Yetenç?.. Burada.

Engin Altay?.. Burada.

Mehmet Işık?.. Burada.

Atila Emek?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN- Geçici madde 13'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 14'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 14.- Bu Kanunla değiştirilen adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılığının sınıf, derece ve görev unvanlarını belirleyen (1) ve (2) sayılı cetveller gereğince hâkim ve savcıların yeniden atanmaları gerekmez. Bunlar mevcut görevlerine devam ederler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş.

Sayın Boztaş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 14 üncü maddesi hakkında Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, uzun zamandır yargı mensupları tarafından çıkması beklenen bir yasadır. Komisyonun ve bakanlık bürokratlarının harcadıkları yoğun çaba, özellikle tasarının gerekçe bölümünde çok güzel kaleme alınmış; ancak, yasa, bu haliyle ne kadar beklentilere yanıt veriyor, bu tartışmalıdır. Kısmî iyileştirme getirmişse de, bazı maddeleriyle hukuk devleti kavramını temelden sarsabilecek nitelik de taşımaktadır, mülakata ilişkin maddelerde olduğu gibi.

Tasarının genel gerekçesinde "Hukukun üstünlüğünü esas alan devletlerin en temel fonksiyonlarından biri yargıdır. Nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir. Hukuk devletinde adaleti tesis etmek üzere gerekli yetkilerle donatılmış olan hâkim ve savcıların adil, dürüst ve titiz yargılama yaparak, toplumda adalete güven duygusunu yerleştirmeleri gerekir",

Tasarıda "yargılama faaliyetlerini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır",

Şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunu çok önemsediğim için söylüyorum; gerçekten, meslekî eğitim ve bilimsel bilgilerle donatılan hâkimlerimiz, savcılarımız ve diğer adliye personelimiz, yargının işleyişi açısından yaşamsal düzeydedir. Özlük hakları ve statüsü düzenlenirken, aynı zamanda, hâkimlerimizin çalışma ortamlarının da düzenlenmesi gerekmektedir. Buraya çıkan konuşmacı arkadaşlarımızın büyük bir kısmı dile getirdi, genel bütçeden Adalet Bakanlığına ayrılan pay dikkate alındığında, yargının işleyişi dikkate alındığında, avukat olan meslektaşlarımız çok iyi biliyor ki, yargıda birçok masraf davacının ya da davalının üzerine yıkılmaktadır. Adalet, toplum önünde üvey evlat muamelesine tabi tutulmuş bir noktada kendini hissetmektedir. Hâkimlerimizin, Yargıtay üyelerimizin odalarına gittiğimizde de çok net bir şekilde görüyoruz ki, fizikî şartlar, çağdaş hukuk devletinde görevini ifa eden hâkim arkadaşlarımıza ya da Yargıtay üyesi arkadaşlarımıza uygun olan görüntüde değildir. Bu, çağdaşlığı, çağdaş medeniyetler seviyesini tutturmayı ilke edinmiş Türkiye Cumhuriyeti açısından gerçekten önemli bir eksikliktir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, özellikle içinde bulunduğumuz süreçlerde, önümüzdeki Avrupa Birliği müzakereleri öncesinde ve çıkarılan pek çok uyum yasaları çerçevesinde bu nitelikler büyük bir önem taşımaktadır. Zira, hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın, onu uygulayacak nitelikli insangücünü hazırlayamazsanız, her şey kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacaktır. Bu anlamda, yenilikleri, iletişim alanındaki başdöndürücü gelişmeleri, yabancı dil bilgisiyle birlikte uluslararası hukuk bilgisini, hâkimlerimize ve savcılarımıza, güncelleştirip kazandırmamız gerekir. Bütün bunlar, yargının yükünü azaltacak ve bu bilgi ve birikim yoğunluğuyla kararlar verecek olan hâkimlerimizin ve savcılarımızın doğru kararlar vermesine yardımcı olacağından, yargı güvenliğinin de oluşumuna katkıda bulunacaktır.

Genel gerekçede yer alan bu görüşler, hepimizin altına imza atacağı görüşlerdir. Ne var ki, uygulamaya baktığımızda ise, güçlü yargı oluşturulması istenmiyormuşçasına uygulamalarla karşılaşmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, hukuk sistemindeki kısmî yozlaşma 1980 öncesinde başlamıştır. 1980 olağanüstü döneminde, 1402 sayılı Yasaya göre, birçok, nitelikli, akademik kariyer sahibi hukukçu görevlerinden uzaklaşmak durumunda kalmıştır. Daha sonraki süreçte, akademik kariyeri üst düzeyde olan, hukukçu yetiştirme konusunda kendilerine düşen görevleri ve sorumlulukları layıkı veçhile yerine getiren öğretim görevlileri, önce, görevlerinden uzaklaştırılmış; daha sonra da -önceden İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Hukuk Fakültesi ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesiyle beraber 3 hukuk fakültesi varken- 12 Eylül sonrası, özellikle dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller döneminde, mantar gibi, hukuk fakültesi oluşturulmuştur.

Bu hukuk fakültelerinin öncelikle fizikî şartları yerine getirilmemiş, eğitim kadrosu açısından eksiklik yaratan yapılar oluşturulmuştur. Geçmiş yıllarda profesörlük unvanını elde edememiş birçok insan, bu olağanüstü süreçte hızla profesörlük düzeyine ulaşmış ve bu insanların yetiştirdiği hukukçular da, zaman zaman, hukuk, çağdaş hukuk normlarından uzak değerlendirmelerin içerisinde bulunabilmiştir. Bunların sayısı az da olsa, çağdaş hukuk devletini önemseyen Türkiye Cumhuriyeti için küçük bir sorundur ve bu sorunun da aşılması gerekmektedir.

Son dönemde ise, görevlerini zor şartlarda yapmakta olan hâkim ve savcılarımızın bağımsızlığı güvence altına alınarak, hukuk devleti anlayışına uygun, ciddî atılımlar gerçekleştirilmesi gerekirken, tam tersine, yargı, tartışmaya açılmaya başlanmıştır.

1980 sonrası kısmî yozlaşma diye baktığımız o olaydan sonra, bugün, hangi noktadayız, ona bir bakalım. Anayasa Mahkemesinin kararları ve görüşleri Meclis Başkanının görüşlerine uygun düşmeyince, gerekirse Anayasa Mahkemesini kaldırma dile getirilebiliniyor. Türkiye Cumhuriyetinde çağdaşlığı öngören, hukuk devletini egemen kılmaya çalışan bir yapıda yasayı düzenlerken, Parlamentonun en üstündeki, Meclis Başkanlığı statüsündeki bir kişinin, hukukçunun, Anayasa Mahkemesinin görüşlerini beğenmediği için o kurumu kaldırmayı öngörüyor olması, hukuk devleti açısından, üzüntü vermiştir bizlere.

Yine, geçmiş dönemlerde, buraya geldiğimiz zaman diliminde, hatırlıyorum, yolsuzluklarla ilgili, milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgili tartışmalar açıldığında, neden yargıya gidilmiyor diye sorduğumuzda, o gün, Sayın Başbakan, yargı mensuplarına güvenmediği için milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılamayacağını ima eden konuşmalar yapmıştı, değerlendirmeler yapmıştı.

Değerli arkadaşlarım…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Öyle bir ima yok.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Açarız, bakarız. Sizler de değerlendirirsiniz…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Öyle bir şey yok.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ben bugün gibi anımsıyorum, bugün gibi hatırlıyorum.

Meclis Başkanlığı noktasında böyle bir tavır konulursa, Başbakanlık düzeyinde böyle bir tavır konulursa, buradan hangi yasayı çıkarırsak çıkaralım, çağdaş hukuk normlarını yakaladık ya da hukuk devleti olma konusunda ileri adımlar attık diyebilir miyiz?!

Değerli arkadaşlarım, buradaki arkadaşlarımızın birçoğu dile getirdi; yasa yapmakla hukuk devleti olamayız, onu uygulamak önemlidir; uygulayacak olan kurumların başında da, yargıçlar, bağımsız yargı organları gelmektedir.

Az önce, Sayın Bakanımız bazı konularda değerlendirme yaparken "ben, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun toplantılarına katılmıyorum; başka toplantılarım var, oraya katılıyorum, oraya katılamıyorum" demişti. Sayın Bakan, eğer, o toplantılara katılmasanız bile, gölgeniz o Kurulun üstüne düşüyor ise, o bile yeter demektir. Hâkim ve savcının bağımsızlığından, yargının bağımsızlığından bahsediyor isek, bu tür uygulamaları hayata geçirecek ciddî adımları da atmamız gerekiyor.

Bir taraftan, hâkim ve savcıların bağımsızlığından ve hukuk devletinin egemenliğinden bahsederken, diğer taraftan, hâkim ve savcılarımızı inciten -yukarıda belirtilen- beyanlar çelişki değil midir?!

Bir taraftan "nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar, temel hak ve hürriyetlerin güvencesidir" denilerek, hâkim ve savcılarımızın hukuk devleti içerisinde bağımsızlığından bahsedilirken, diğer taraftan, yürütmenin, etkin biçimde, hâkim ve savcılarımızın göreve yükselmesinde, mülakatında rol üstlenmesi, tam bir çelişki değil midir?!

Mülakata hangi kriterlerle gittiğimiz çok önemli. Mülakatta bilimsel kriterleri mi esas alacağız, yoksa... Sayın Başbakanın kadrolaşmaya ilişkin verdiği yanıtlarda, vücut dilinden anlayan bürokratlarla çalışma isteğini her seferinde dile getirmiş, uygulamalarıyla bunu hayata geçirmiştir. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer ve benzeri bürokratların, etkin biçimde devlet yönetimlerinde bulunmaları, bunun somut örnekleridir. Bizlerde, mülakatta uygulanacak olan yöntemler bu nedenlerle kaygı yaratmaktadır; bizi bundan kaygılandırmaktadır. Adalet Bakanlığı bürokratlarının yapacağı mülakatlarda ölçü ne olacaktır?! Yasanın gerekçelerinde yazdığı gibi, nitelikli ve çağdaş, bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranma kriteri mi baz alınacaktır, yoksa, bugüne kadar olduğu gibi, Sayın Başbakanın ve Müsteşarı Ömer Dinçer'in vücut dilinden anlama kriteri mi baz alınacaktır?! Bunlar, çağdaş hukuk açısından çok önemli kriterler. Bugüne kadar yapılanlar, kadrolaşmada öne çıkarılan kriterler dikkate alınırsa, bu sorunun yanıtı bizleri kaygılandırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan bir başka uygulama ise, mahkemeler tarafından verilen kararların idarece uygulanmamasıdır. Son dönemde Sayın Başbakanın vücut dilinden anlamayan birçok bürokrat görevlerinden alınmış, açılan davalarla geri dönme hakkını kazanmış olmalarına rağmen ya görevlerine dönememişler ya da dönseler de baskıya maruz kalmışlardır. Bu da, bir taraftan, çağdaş hukuk devleti olma konusunda ciddî adım attık derken, bu yasayı konuşurken, bir taraftan da bu çarpıklıklar uygulamadaki hâkimlerimizin aldığı kararların, mahkemelerin aldığı kararların idarece yerine getirilmemiş olması da çağdaş hukuk değerleriyle bağdaşır nitelikte değildir değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman yönetmelikler kanunun önüne geçmektedir. Kanuna aykırı yönetmelikler baz alınarak icraat gösterilmektedir. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi, kendi bölgemden, Aydın-Kuşadası İlçesinden bahsetmek isterim. Yargı kararlarının uygulanmadığı bir başka örnek, bizim kendi ilçemizde, Kuşadası'nda gerçekleşmiştir. Kuşadası'nın coğrafî güzelliğini ve Kuşadası esnafının kazancına darbe vuran liman inşaatıyla ilgili açılmış ve kazanılmış birçok dava olmasına rağmen, kararlar uygulanmamış, hâlâ inşaat devam etmektedir. Tam tersine, kanuna aykırı yönetmelik, kanuna uygun hale getirilmek için bugünlerde komisyonlarda görüşülmekte olan Kıyı Kanununda, kanuna aykırı yönetmelik, kanunun bir maddesi şeklinde düzenlenip, hukuksuzluk hukuka uygun hale getirilmektedir. Bu kanun önümüzdeki günlerde geldiğinde, bunları, tekrar, ayrıntısıyla değerlendirmeye tabiî tutacağız değerli arkadaşlarım.

Bu yasada eksik düzenlenen bir başka konu ise, birinci sınıfa ayrılmaya ilişkin düzenlemedir. Birinci sınıfa ayrılmış olan yargıçlarımızın verimliliğini sürdürebilmeleri için, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra orada kalabilmek için de benzer kriterler aranmalıdır; zira, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra, yargıçlarımız, motivasyon eksikliğine kapılmaktadırlar. Orada, nasıl olsa birinci sınıfa ulaştık, bundan sonra bizim kararlarımız hangi düzeyde bozulursa bozulsun, artık, tekrar geri düşme gibi bir pozisyonumuz olmadığına göre diye düşünerek, çok fazla önemli bir şekilde bu davaya kendisini motive edememektedir. Bunlarla, uygulamanın içerisinde zaman zaman karşılaştık. Hâkim arkadaşlarımıza, çok çarpık bir yasa uygulamasıyla karşı karşıya kaldığımızda, itiraz ettiğimizde "beğenmiyorsanız gidersiniz, temyiz edersiniz sayın avukat bey" tavrıyla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, eksikliğin giderilmesi ve motivasyonun üst düzeyde tutulabilmesi için de, benzer kriterlerin öne çıkarılması gerekir diye düşünüyorum.

Bu, beraberinde neyi getirmektedir; motivasyon eksikliğinden yanlış verilen kararlar hem Yargıtayın iş yükünü artırmakta hem de tekrar bozularak geri gelmesi halinde, yine, yargının, mahkemelerin yükünü artırmaktadır, yoğunlaştırmaktadır. Beraberinde, masraf, ekonomik anlamda büyük bir külfet, hem davacıya hem davalıya ekonomik bir külfet oluşturmaktadır. Bu çarpıklığın da ortadan kaldırılması için, birinci sınıfa yükselme kriterleri orada kalabilmek adına da aranmalıdır diye düşünüyorum.

Bu yasa tasarısı, birkaç maddesi dışında, bizim de desteklediğimiz bir yasa olmakla beraber, bu birkaç madde de yasanın bütün olumlu yanlarını gölgelemekte "hukuk devleti" kavramına ters düşecek uygulamalara fırsat vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devletiyle bağdaşmayacak olayların içerisinde bir başkası da bilirkişi müessesesidir. Bizden önce ek 13 üncü maddede konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü dile getirdi. Hâkimin bilirkişiye her şeyi göndermesi yetki devri niteliği taşımakta ise de, bir başka çarpıklığı da sizlerle paylaşmak isterim. O da, bilirkişilik müessesesinin ekgelir getiren bir meslek haline dönüşmüş olması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Boztaş, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Bilirkişiler, mahkemelerde hâkimlerle pazarlık eder hale gelmişler, ücret konusunda pazarlık eder hale gelmişler. Bilirkişi olma kriterini bünyesinde barındıran bilirkişiler mahkeme tarafından çağırıldığında, önce mahkemeye gelip, ücret konusunda tartışma yapıp, daha sonra ücrette anlaşırsa bilirkişilik yapmayı kabul etmektedirler. Dolayısıyla, bu çarpıklığın da hukuk devletiyle bağdaşmadığını düşünüyor, bu eksikliğin de giderilmesi konusunda bir çalışma mutlaka yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Yine, bilirkişilikle ilgili bir başka yanlış; o da, bilirkişilik, yine, bir yardım kampanyası şekline dönüşmekte. Bilirkişilik sıfatını bünyesinde barındırmayan birçok insana, dosya "bilirkişiye gönderilir" diyerek gönderilmektedir. Bu da, çağdaş hukuk devleti anlayışında yargıya yakışmayan bir tutumdur. Bunlar, az sayıda da olsa, bütünü ilgilendirmese de, bunlar hayatın gerçekleridir, yargının gerçekleridir. Bunların da önlenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu duygularla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Boztaş.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür etmek için söz verir misiniz.

BAŞKAN - Sayın Boztaş, bakınız, daha önceden, ben sürekli olarak ilan ediyorum; teferruat konulardan bahsediliyor, bahsediliyor, son 2-3 dakikada esas konuya giriliyor..

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sadece teşekkür edeceğim.

BAŞKAN - Bakınız, şu ana kadar hiç kimseye yapmadım. Mikrofonu açacağım, sadece teşekkür edeceksiniz, o kadar.

Buyurun.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkana da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı da, Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Geçici madde 14'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 15'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 15.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süre ile adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda, 37 nci maddedeki sekiz yıllık hizmet süresi beş yıl olarak uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ait olmak üzere yapmış olduğumuz bu görüşmenin, geçici 15 inci maddesine ait olmak üzere söz almış bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle, bu geçici maddeyi okuduğumuzda; "bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süre ile adalet müfettişliğine yapılacak atamalarda, 37 nci maddedeki sekiz yıllık hizmet süresi beş yıl olarak uygulanır."

Şimdi, bu nereden kaynaklanıyor; tasarının 18 inci maddesine baktığımızda, 18 inci maddeyle birlikte değerlendirilmesi gerekir noktasından.

18 inci maddenin (b) bendinde, adalet müfettişliğine, hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl görev yapmış ve üstün başarısı ile adalet müfettişliği hizmetinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunanlar arasından muvafakatları alınmak şartıyla, şeklinde bir hüküm konulmuş ve bu kalıcı bir hüküm mahiyetinde yerini almıştır.

Şimdi, geçici 15 inci maddeyle, bu sekiz yıllık hizmet süresi, üç yıl süreyle uygulanmak şartıyla, beş yıllık hizmet süresine düşürülmüş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, elbette, başından beri söylediğimiz gibi, görüşülmekte olan yasa değişikliğinin, gerçekten, çok ciddî boyutta, önemli bir yasa değişikliği olduğunu vurgulayageldik. Burada konuşma yapan hukukçu arkadaşlarımız, bunun nedenlerini maddelerine göre anlattılar, anlatmaya çalıştılar; sizler de, inanıyoruz ki, dikkatle, ciddî bir şekilde dinlediniz.

Öncelikle, müfettişliğin ne olduğunu, burada bulunan hemen hemen bütün milletvekili arkadaşlarımız bilirler ve her biri de, hayatlarında -ama serbest meslek hayatlarında, ama memuriyetten geldiler ise memuriyet hayatlarında- mutlaka, müfettişlik lafını duymuşlardır, teftişi duymuşlardır ve belki de, kendileri, muhatap olarak, teftişe tabi olmuşlardır.

Müfettişlik denildiğinde, diğer bütün kamu kuruluşlarında olan müfettişliğin yanında, hâkimlik ve savcılıkla ilgili, adliyeyle ilgili müfettişlik denildiğinde, söylemiş olduğumuz, ciddî bir kuruluş olan, Anayasanın üç temel ayağından biri dediğimiz yargının mensuplarıyla ilgili müfettişlik denildiğinde, gerçekten, bunun da o derecede önem taşıdığını hepimiz kabul etmeliyiz.

Bu noktadan hareket ettiğimizde, adalet müfettişleri kimleri teftiş edecektir, kimlerin işlemlerini ve eylemlerini teftiş etmekle sorumludurlar, yükümlüdürler, görevlidirler; elbette, ilk akla gelen şey, hâkim ve savcıların, vermiş oldukları kararlardan tutalım, yapmış oldukları soruşturmalara kadar -savcılar ve hâkimler için, görevlerinin değişik olması nedeniyle bunu söylüyorum- işlem ve eylemlerini teftişe tabi tutan kişilerdir, sorumlulardır. Peki, teftişe tabi tutmuş oldukları, teftişe tabi tutacakları hâkim ve savcıların nitelik olarak, vasıf olarak, acaba, bulundukları konum nedir, ne olabilir; bu, yine, 2802 sayılı kanunun ilgili maddesinde, hâkim ve savcıları sınıflandırmak suretiyle sayılarak yer almıştır.

Şimdi, bildiğiniz üzere, neden öyle diyorum; daha önce verdiğimiz bilgiler doğrultusunda, hâkim ve savcılarımız, üçüncü sınıf hâkim ve savcı, ikinci sınıf hâkim ve savcı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcı, birinci sınıf olmuş, yani birinci sınıf hâkim ve savcı olmak üzere dört sınıfa ayrılmaktadır.

Şimdi, üçüncü sınıftan başlamak üzere her hâkim ve savcının terfi dönemi iki yılda birdir. Şimdi, böyle bir durumda, iki yılda bir terfi eden hâkim ve savcıların dört yılda ikinci terfileri, beşinci yılda da ikinci terfileri, üçüncü terfileri arasında kalan bir terfi dönemini yaşayan müfettişler, yani beş yıllık hâkim ve savcılar, kendi muvafakatları da alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı tarafından, Kurulun da görüşü alınmak suretiyle, müfettişliğe atanacaklar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, şimdi, beş yıllık bir müfettişin, hâkim ve savcıları, bütün soruşturmalarından tutunuz, kararlarına kadar, kalem işlemlerine kadar, her şeylerini denetleyeceğini düşündüğümüzde, aklımıza şu soru gelecektir: Beş yıllık, gepegencecik, tabiri yerindeyse, çiçeği burnunda bir hâkim ve savcı konumundan müfettişliğe gelen arkadaşımız, görevlimiz, teftişe gidecektir. Şimdi bu görevli arkadaşımızın elbette adaylıktan geçtiği, birtakım sınav, mülakat gibi aşamalardan geçtikten sonra bu konuları hakkıyla elde ettiğini kabul edelim. Liyakatiyle, çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle böyle bir müfettişlik görevine gelebilecek layık bir kişi olduğunu da kabul edelim. Ama, düşününüz ki, bunun karşısında on yıllık, onbeş yıllık bir hâkim ve savcının işlemlerinin ve eylemlerinin ve kalem muamelelerinin teftişe tabi tutulduğunu. Şimdi, acaba, buradaki müfettiş arkadaşın haleti ruhiyesinden tutalım, az önce belirttiğimiz meslekteki yeniliğine kadar, tecrübelerine kadar, karşısında teftişe tabi tutacağı savcı ve hâkimin ve bağlı olduğu maiyetindeki kalemin işlemlerini teftiş ederken, gerçekten, bu aradaki iletişimin, müfettiş, hâkim ve savcı iletişiminin ve kalemdeki görevlilerin ne derecede objektif kriterlere göre hareket edip etmeyeceklerini siz Yüce Meclisin milletvekillerinin takdirine sunmayı ve burada bu açıklamayı yapmayı kendime görev sayıyorum. O nedenle, bu geçici 15 inci maddedeki… Üstelik üç yıl gibi kısa bir süre! Neden üç yıl gibi kısa bir süre?! Müfettiş, bu şekilde ihtiyaç olduğu için, üç yıl gibi kısa bir sürede doldurulacak. Müfettiş sayıları doldurulmak suretiyle ihtiyaca cevap verilecek. Ondan sonra da, tekrar sekiz yıllık hizmet süresi şartına geri dönülecek.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bizler, buraya gelen arkadaşlarımız zaman zaman endişelerini dile getirdiler; zaman zaman bizler sizlere bu konuda, yargıyla ilgili konudaki endişelerimizi dile getirdik. Bir hususta samimiyetle inanmanızı istiyoruz. Bizler, burada görev yaptığımız süre içerisinde… Elbette AKP İktidarı vardır, Cumhuriyet Halk Partisinin anamuhalefet görevi vardır. Yarın bir gün, aylar sonra, yıllar sonra ne olursa olsun, eğer kalıcı çözüm yolları bulmak için, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siz İktidar Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, tarihe olumlu bir şekilde yargı adına bir şeyler düşecek isek, geliniz, bunları, bu endişeleri taşımadan, bu endişeleri, gerek kamuoyu gerekse bu mesleğe sahip kişiler, hâkim ve savcılar taşımadan, taşımaksızın, bizler de o yönde objektif kriterlerle karar verelim, karar alalım, tasarıları bu amaçla, iyi niyetli bir şekilde, kalıcı bir düzene sokalım diyorum. O nedenle, geçici 15 inci maddesindeki bu hüküm nedeniyle, bu maddeye karşı olduğumuzu açıkça ifade etmek istiyorum.

Tabiî ki, Bakanlığımız, Sayın Adalet Bakanımız ve mensupları, görevlilerimiz, böyle bir ihtiyacı giderebilmek için bu maddenin yapıldığını, bu maddenin getirilmek zorunda kalındığını cevap olarak söyleyebilirler; ama, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, geliniz, bu sistemi, 18 inci maddeyle kabul etmiş olduğumuz sekiz yıllık hizmet süresini, geçici maddeyle beş yıla indirmeyelim. Bunlar, yarın bir gün sakıncalar doğurduğunda, teftiş aşamalarındaki sakıncalar ortaya çıktığında, hâkim ve savcılar ile müfettişler arasındaki olumsuz tutum ve davranışlar sonucu, bu iş döner dolaşır, yasayı çıkaranlar olarak siz Yüce Meclisin değerli milletvekillerine ve bu şekilde iktidarın mensubu olan Sayın Adalet Bakanımıza ve Bakanlığımıza eleştirisel şekilde, bizler, bu şekilde rencide edilmeye uğraşılırsa, hepimizin üzülmesi gerekir.

O nedenle, çok önem taşımaz. İhtiyaç nedir ne değildir, elbette Sayın Bakanlık bilecektir, Sayın Adalet Bakanımız bilecektir; ama, müfettişlik sisteminin de bu şekilde üç yıllık bir süreyle, beş yıllık hizmet süresini bitiren hâkim, savcıların alınmak suretiyle ihtiyacın giderilmesi yolunu, lütfen, esas kuralı delmeden, yapmayalım, delmeyelim bu kuralı. sekiz yıllık -18 inci maddedeki- hizmet süresini aynen kabul edelim ve dediğimiz gibi üç yıllık sürenin bu madde metninden çıkarılmasını, ben, sizlerin takdirine, az önce açıkladığım sebeplerden dolayı, sunmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünün de bu noktada olduğunu, burada tarihe geçmesi açısından, not düşmek açısından bunları ifade etmek istediğimi belirtiyorum. Bu nedenle, 15 inci maddedeki üç yıllık süre ve sekiz yılı beş yıla indiren süreye karşı olduğumuz nedeniyle olumlu oy vermeyeceğimizi bildiriyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 40 ıncı maddeyi, geçici 13, 14, 15 inci maddelerle birlikte, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi 41 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 41.- 2802 sayılı Kanuna bağlı (1) ve (2) sayılı cetveller aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) SAYILI CETVEL

Sınıf                                            Derece                                Unvan                          

Üçüncü Sınıf  8                 Hâkimlik

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

Üçüncü Sınıf  7                 Hâkimlik

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

Üçüncü Sınıf  6                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     5                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     4                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

İkinci Sınıf     3                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

İkinci Sınıf     2                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

İkinci Sınıf     1                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

Birinci sınıfa ayrılmış                 1                 Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Müstakil Daire Başkanlığı

                                             Adalet Başmüfettişliği

                        Genel Müdür Yardımcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı

                        Bölge Adliye Mahkemesi Üyeliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

                                     Cumhuriyet Başsavcıvekilliği

Birinci Sınıf   1 Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı

                        Bakanlık Yüksek Müşavirliği

                        Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı

                        Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı

                        Adalet Bakanlığı Genel Müdürlüğü

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

                        Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı

                                         Hâkimlik

                        Yargıtay Tetkik Hâkimliği

                                        Mahkeme Başkanlığı

                                     Cumhuriyet Başsavcılığı

                                     Cumhuriyet Başsavcıvekilliği

                                     Cumhuriyet Savcılığı

                                          Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı

                        Müstakil Daire Başkanlığı

                                             Adalet Başmüfettişliği

                        Genel Müdür Yardımcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Adalet Müfettişliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlığı

                        Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı

                        Bölge Adliye Mahkemesi Üyeliği

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı

                        Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı

(2) SAYILI CETVEL

Sınıf                                 Derece                     Unvan                         

Üçüncü Sınıf  8                 Hâkimlik

Üçüncü Sınıf  7                 Hâkimlik

Üçüncü Sınıf  6                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     5                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     4                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     3                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

İkinci Sınıf     2                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

İkinci Sınıf     1                 Hâkimlik

                                         Danıştay

                             Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma Plânlama Koordinasyon Kurulu Üyeliği

Birinci sınıfa ayrılmış                 1                 Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                           Danıştay Savcılığı

                        Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                        Müstakil Daire Başkanlığı

                                             Adalet Başmüfettişliği

                        Genel Müdür Yardımcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                        Araştırma-Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Üyeliği

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

Birinci Sınıf   1 Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı

                        Bakanlık Yüksek Müşavirliği

                        Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı

                        Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı

                        Adalet Bakanlığı Genel Müdürlüğü

                        Araştırma Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

                        Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı

                                         Hâkimlik

                        Danıştay Tetkik Hâkimliği

                        Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı

                                        Mahkeme Başkanlığı

                           Danıştay Savcılığı

                        Müstakil Daire Başkanlığı

                                             Adalet Başmüfettişliği

                        Genel Müdür Yardımcılığı

                        Genel Müdürlük Daire Başkanlığı

                                       Araştırma, Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Üyeliği

                        Adalet Müfettişliği

                        Bakanlık Tetkik Hâkimliği

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu Tasarısının yeni 41 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz bu madde, hâkim ve savcılarımızın sınıf, derece ve unvanlarını düzenlemekte, idarî ve adlî yargıda görevli hâkim ve savcılarımız 8 inci dereceden başlamak üzere en son birinci sınıfa kadar ilerlemekteler.

Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcılarımızın ekonomik durumları, birinci sınıf olduktan sonra nispeten düzelmektedir; birinci sınıfa kadar olan ekonomik durumları daha bozuktur. Şu anda, 8 inci derecede görev yapan bir hâkim ve savcının almış olduğu maaş 1 393 Yeni Türk Lirasıdır. Birinci sınıfa ayrılmış ve yüksek hâkimlik tazminatını almış olan hâkimlerin ise 2 043 YTL'dir. Birinci sınıf olup da, birinci sınıfa ayrılma hakkı kazanıp da yüksek hâkimlik tazminatı almamış olan hâkimlerimizin en son aldıkları para 1 702 YTL'dir; yani, almış oldukları maaşları, yapmakta oldukları görevlerin sorumluluğuyla, ağırlığıyla, onuruyla bağdaşır bir durumda değildir.

Değerli arkadaşlar, bunu, bu durumları dikkate alarak, 34 üncü maddeden sonra gelmek üzere iki önerge hazırlamıştık hâkimlerimizin, savcılarımızın ekonomik durumlarının nispeten düzeltilmesiyle ilgili. Bu önergelerden bir tanesi, birinci sınıfa ayrılmamış olan hâkimlerimizin durumuyla ilgiliydi.

Bu hâkimlerimizin durumunu düzenleyen Hâkim ve Savcılar Kanununun 106 ncı maddesinin (d) fıkrasını düzeltmek için bir önerge vermiştik. Bu önergede ödeneğin yüzde 230'dan yüzde 330'a artırılmasını talep etmiştik. Bu taleple, hâkim ve savcılarımıza çok büyük bir getiri de getirmiyorduk. Bu talebin karşılığı, hâkim ve savcılarımız için 380 000 000 TL civarında bir getiriydi. Ancak, bu talebimiz, komisyon çoğunluğu olmadığı için Yüce Mecliste dikkate alınmadı. Ancak, hükümet, bu taleplerimize sıcak bakmış olsaydı -çünkü, biz, bu önergeleri dün vermiştik- çok rahatlıkla komisyon üyeleri çağrılıp bu önergeler dikkate alınabilirdi.

Değerli arkadaşlarım, birinci sınıfa ayrılmamış olan hâkimlerimizin durumu böyle de, birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimlerimizin durumu daha mı farklı; onlar da, birinci sınıfa ayrılmış olan hâkim ve savcılardan 1'in 1'inde olup da yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak kazanmış hâkimlerimiz, savcılarımız 2 043 YTL'den başlıyor. Birinci sınıfa gelmiş, önemli görevler icra edecek, önemli mahkemelerde görev yapacak; ancak, aldığı para 2 043 YTL.

Oysa, büyük bir kamu sendikamızın, kamuda çalışan memurların sendikasının yapmış olduğu araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 1 807 YTL, yani, birinci sınıfa ayrılmış olup da yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak kazanmış hâkimlerimiz bile, eğer 4 çocuğu varsa veya daha fazlaysa, hanımı da çalışmıyorsa, yoksulluk sınırına yakın.

Yüksek hâkimlik tazminatı almayan hâkimlerimizin tümü… Tek başına da olsa, evli ve çocuklu olmasa bile, tek kişinin yoksulluk sınırı 875 TL; eğer, 2 kişiyse, 3 kişiyse, bunun almış olduğu para yoksulluk sınırının altında kalıyor.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımızı yoksulluk sınırında yaşatmak, onların yoksulluk sınırında yaşantılarını sürdürmeye çalışmaları, ülkemiz için onur verici bir durum olmasa gerek.

Hâkim ve savcılarımıza ne kadar imkân tanısak o kadar iyidir. İlk yaptığım konuşmada demiştim ki, bu tasarının noksanı, büyük ölçüde, özlük haklarına yeteri kadar değinilmemiş olmasıdır. Komisyonda yapmış olduğumuz çalışmalarla, arkadaşlarımızın ve benim vermiş olduğumuz önergeyle, hâkim ve savcılarımıza nöbet tazminatı getirilmişti; ancak, bu nöbet tazminatı da, hâkim ve savcılarımıza çok görüldü. Bu, çok büyük bir yekûn teşkil etmiyordu; ancak, bu da hâkim ve savcılarımızdan alındı. Şu an için, günlük üzerinden, hâkim ve savcılara nöbet ücreti verilmesi kararlaştırıldı. Oysa, bu düzenlemede, hâkim ve savcılar değil, adlî personel de dikkate alınmıştı, adlî personele de kısmen bir iyileştirme getiriliyordu.

Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcıların dışındaki adlî personelin durumu daha içler acısı. Bakanlıkta çalışan bir düz memurun almış olduğu maaş, 529 YTL, Adalet Bakanlığında çalışan bir memurun aldığı maaş bu. Yine, zabıt kâtibinin aldığı maaş 600 ile 800 YTL arasında, mübaşirin de almış olduğu para 650 YTL, hizmetliler ise 600 YTL'nin de altında maaş alıyorlar. Bu şartlarda çalışan memurdan verim almak… Ne kadar verim alabiliriz bu memurlardan? Bu insanlar, eve götüreceği ekmeği mi düşünsün, çocuğuna alacağı ayakkabıyı mı düşünsün, yoksa, kendi yapacağı görevi mi düşünsün; çünkü, bunların almış oldukları maaşlar, memurun, hizmetlinin, mübaşirin, zabıt kâtibinin almış olduğu maaşlar açlık sınırının altında. Açlık sınırında çalıştırmış olduğumuz devlet memurundan çok fazla bir şey bekleyemeyiz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının en önemli düzenlemelerinden bir tanesi; hâkim ve savcılarımız, birinci sınıfa ayrılmaya hak kazandıktan sonra, birinci sınıf olmak için altı yıl bekliyorlardı; bu tasarının 6 ncı maddesiyle, bu altı yıllık bekleme süresi üç yıla indirildi. Bu, güzel bir düzenleme dedik. Adalet Bakanlığının da bu düzenlemeye ihtiyacı vardı; çünkü, bölge adliye mahkemeleri kurulacaktı, oralarda hâkim ve savcıya ihtiyacı vardı, oralara birinci sınıf hâkim ve savcı gerekiyordu; bu nedenle, bu düzenlemeyi yaptık.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeceğim: Bu maddeden sonraki maddede, Bakanlık önerge hazırlamış. Tabiî, bu, Bakanlık önergesi olarak gelmeyecek, bir teklif olarak gelecek. Sanırım, Maliye Bakanlığının, biraz, bunu ekonomik olarak hâkim ve savcılara çok görmesinden dolayı, gelecek olan bir önergeyle, hâkim ve savcılarımız, üç yıl sonra bile, by-pass alarak birinci sınıf konumuna geldikleri zaman, altı yıl sonra alınacak olan yüksek hâkimlik tazminatını alamayacaklar. Bu düzenleme, değerli arkadaşlar, etik bir düzenleme olmayacak, hukukî bir düzenleme olmayacak. Bu düzenleme, eşitlik ilkesine de aykırı olacak; çünkü, aynı hâkim, bölge adliye mahkemesinde, değişik mahkemelerde, birinci sınıf olmuş hâkimler görev yapacaklar, cumhuriyet savcısı olarak veya hâkim olarak görev yapacaklar; ama, bunlardan bir kısmı farklı tazminat alacak, bir kısmı farklı tazminat alacak; yani, biz, bu hâkimlerimize sorumluluğu vereceğiz; ancak, sorumluluğun gereği olan tazminatı vermeyeceğiz. Ümit ediyorum ki, bu önerge verilmesin. Maliye sıkıştırmış olabilir iktidarı; diyebilir ki, yeterli kaynağımız yok. Ancak, değerli arkadaşlar, adalet mekanizması için, hâkimlerimiz için, savcılarımız için yeterli kaynak yok diye, onları imkânsızlıklar içinde yaşatamayız. Yargıdan ekonomik tasarruf yapmamamız gerekiyor. Yine, belirtiyorum, ümit ediyorum ki, böyle bir önerge gelmez; ancak, bir sonraki maddede bu önergenin geleceğini de biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımın daha önceki yapmış olduğu konuşmalarında değindiği birtakım hususlar var. Bu hususları eleştirmeyeceğim. Örneğin şöyle diyor: "Hukuk devletinde, kahvehaneden bozma yerlerde adalet dağıtılamaz." Çok güzel bir söz. Gerçekten, adalet dağıtılan binalar, adaletin saygınlığına uygun olmalı. Yine "yargının hükümet konakları içinde olması, yargının bağımsızlığı kavramıyla bağlantılıdır" diyor. Biz de onu söylüyoruz, diyoruz ki, yargı, hükümet konaklarında sığıntı konumundan çıkarılmalıdır diyoruz. Yargının ayrı bir binası olması gerekir; hem de yargının ağırlığına, yargının büyüklüğüne yakışan binalar yapmamız gerekir.

Yine, ne diyor Sayın Bakanımız… Hâkim ve savcıların en üst düzeyde maaş almaları gerektiğini de belirtiyorsunuz Sayın Bakanım. Biz de belirtiyoruz; ama, bunlar sadece temennide kalıyor, sadece sözde kalıyor. Bu sözlere katılıyoruz; ancak, Sayın Bakan sanki bir muhalefet milletvekilidir, yargıyla ilgili eleştirilerini belirtiyor. Oysa, Sayın Bakan iktidardadır, Adalet Bakanıdır, bu sorunları biliyor, bildiğini de kabul ediyoruz; öyleyse, bu sorunları çözmemiz gerekiyor. Bu sorunların çözüm noktasında Sayın Bakanım, Anamuhalefet Partisi olarak bize ne gibi görev düşüyorsa, biz, bu görevleri yapmaya hazırız. Hâkimlerimizin, savcılarımızın, zabıt kâtiplerinin, icra memurlarının, mübaşirlerin, infaz koruma memurlarının sorunlarını tartışalım; bu sorunları gidermek için gerekli düzenlemeleri mutlaka yapalım.

Bugün Malatya'dan bir yazı işleri müdürümüz aradı "geçinemiyoruz sayın vekilim, bizim sorunlarımıza el atın" diyor.

Değerli arkadaşlar, yürütme, sadece kendi sorumluluğuyla ilgili alanlarda düzenleme yapmakla meşgul; ancak, yargının sorunları bir tarafta duruyor. Hatta, yasamanın bile biryığın sorunları var; bu sorunlar yeteri kadar dile getirilmiyor.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyete en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, öncelikle, bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Yine, elimde, maddeyle ilgili olarak, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş, Muharrem Kılıç ve arkadaşlarının bir önergesi var. Yalnız, bu önergedeki gerekçeler, hazırlayan arkadaşlar da biliyor ki, daha önceden defeatle verilmiş olan önergedeki gerekçelerin aynısıdır. Maddeyle vesaireyle bir ilişkisi yok; çünkü, değişik maddeler oldu…

İSMET ATALAY (İstanbul) - Aynısı olabilir…

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, başka gerekçemiz yok; ne yapalım?!

BAŞKAN - Ben, bu hususu dikkatlerinize arz ediyorum ve önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın 41 inci maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

 

Malatya

Çorum

Afyonkarahisar

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Haluk Koç

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

 

Bayram Ali Meral

 

 

 

 

Ankara

 

 

                       

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 yılı İlerleme Raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı görülmektedir.

Ancak, bugün Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, altkomisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi 42 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 42.- 2802 sayılı Kanuna ekli I Sayılı Ek Gösterge Cetveli aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"I SAYILI EK GÖSTERGE CETVELİ

UNVAN                                                                                                             DERECE                                EK GÖSTERGE                                a) Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Birinci Başkanı,

Danıştay Başkanı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ile

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısının

aylık ödemeleri birinci derecenin son kademesine eklenecek,              1                       8.000                               

b) Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay üyeleri, Danıştay

üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili, birinci sınıf

hâkim ve savcıların, Adalet Bakanlığı Müsteşarının aylık öde-

meleri birinci derecenin son kademesine eklenecek,              1                       7.600 c) Bu Kanuna göre birinci sınıf hâkim ve savcılığa ayrılmala-

rına karar verilmiş olup da birinci derece aylığını almış olanlar,                  1                       4.800                               

d) Diğer hâkim ve savcılar                  1                       4.000                               

                              2                       3.600

                              3                       3.000

                              4                       2.300

                              5                       2.200

                              6                       1.600

                              7                       1.500

                              8                     1.300"

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu.

Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önemli bir yasayı tartışıyoruz. Zaten önemi, konuşmacıların fazlalığından da anlaşılıyor.

Bu yasaya ilişkin çalışmamı hazırlarken, yeni emekli olmuş bir yargıcın bir faksı ulaştı bana; diyor ki: "Attığım son imzadan sonra emekli oldum. 10 yaşında yargıç olmaya karar vermiştim. Bu hiç de kolay olmadı. Ben mesleğimi ve çalışmayı sevmediğim için değil, aksine, sevdiğim için emekli oldum." Hâkimlerin içinde bulunduğu şartlara değiniyor: "Benim istediğim ve düşlediğim yargıçlık bu değildi; ama, ben yargıçlık yapmayı sevdiğim için bu görevi yerine getirdim" diyor.

"İnsanlara değer verdiğimi gösteremediğim için, onları yeterince dinleyebilecek zamanı onlara ayıramadığım için ve uzun verilen duruşma günleri nedeniyle her seferinde duyduğum üzüntü ve mahcubiyeti üzerimden atamadığım için çok sevdiğim mesleğimden ayrıldım" diyor, bir bayan yargıç; devam ediyor: "Yirmiiki yıl boyunca mesleğimden dolayı öylesine ilginç olaylar yaşandı ki -bu, savunmaya, sorgulamaya zaman ayıramamanın getirdiği sorunlar- bir keresinde, bir zatî ihtiyaç kerestesini satmak suçundan yargılanan bir Kahramanmaraşlı sanık bana bir şiir gönderdi; o, şiiri size iletiyorum" diyor; ama, tabiî, burada bir şiir günü yapmadığımız için, ben bu kırk bölümden oluşan şiirin tamamını okuyacak değilim; birkaç bölümünü okuyacağım, hem böylece halkın yargıya bakışını hem de bunu bize gönderen yargıcın bakışını anlatmaya çalışacağım.

Diyor ki vatandaş:

"Çok perişanlıkla bir bina kurdum,

İşte geldiniz görün Hâkim Bey

Anlatamadım çok benim derdim

Hele bir de bana sorun Hâkim Bey."

Bir bölümünü atlıyorum. İlginizi çekecek bölümleri okuyorum:

"Ben de vatandaşım bu topraklarda

Çalışır geçinirim yağmurda karda

Zatî ihtiyaç için mahkemelerde

Suçlu bir insan oldum Hâkim Bey.

 

Biz orman köylüsü neler çekeriz

Hayat nedir gerilerden bakarız

Mahkemede boynumuzu bükeriz

Ne olur bize acıyın Hâkim Bey.

 

Yurttaş haklarını siz iyi bilirsiniz

Var ise kusurumu affedersiniz

Bu kez beni de bağışlarsanız

Bir daha zatî ihtiyaç olmam Hâkim Bey."

Burada toplumsal bir gerçek de söz konusu. Yani, orman köylüsünün içinde bulunduğu şartlar burada dile getiriliyor. Verilen sözlerin yerine getirilmediğini o zaman da söylemiş seçmenler. Aradan ne kadar zaman geçmiş -bu şiirin üstünden- bilmiyorum -onu, aslında sorup öğrenmek lazım- hâlâ, demek aynı sarsıntı devam ediyor.

Şöyle bitiriyor, daha doğrusu ben bitiriyorum; o, çok uzun yazmış:

"Âşık faniyim çekerim çile

Ömrümde yapmadım insana hile

Bekçisi, azası, muhtarı bile

Hepsi birden sattı Hâkim Bey."

Şimdi, vatandaşın çaresizliği ve hâkimin çaresizliği çakışıyor burada; yani, manzaraya bakın; hâkim oradaki insana yeterince zaman ayıramadığı için acı içinde, vatandaş da derdini anlatacak zaman bulamadığı için feryadını böyle şiire döküyor ve böylece, Türk edebiyatına birtakım eserler kazandırıyoruz yargılamadaki sıkıntılar nedeniyle. O da bir kazançtır; yani, belki, daha hızlı bir yargılamayı, daha sağlıklı bir yargılamayı gerçekleştirmekte fazla hızlı davranamıyoruz, çok şey yapılıyor; ama, böylece Türk edebiyatının yargıyla ilgili bölümüne eserler kazandırıyoruz.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kazandırıyoruz…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Ee, tabiî o da güzel.

Sonunda şöyle diyor: "İlk duruşmada ve keşifte psikolojik nedenle yapamadığım savunmamdır." Yani, bu da çok önemli. Burada da sağlık alanındaki bir gelişmeye dikkat çekiyor, diyor ki: "Psikolojik nedenle yapamadığım savunma." Yani, mahkemelerde bir dönem, biraz da bugün, işleyiş öylesine kötü gelişmiş ki, vatandaşın psikolojisi de bozulmuş. Yani, bu, sağlık alanındaki reformlar açısından da haklı bir gerekçe oluşturabilir. Yani, buraya da hükümetin dikkatini çekmek istiyorum ben.

Şimdi, sayın milletvekilleri, biz burada günlerden beri bu yasayı tartışıyoruz. Çok kişi şunu düşünüyor; yani, niye bu yasa bu kadar çok tartışılıyor; niye her maddede, özellikle avukat kökenli milletvekilleri, eski yargıçlar çıkıp konuşuyorlar? Tabiî, bunda, benim açımdan şaşılacak bir şey yok; ama, avukat olmayan, hukukçu kökenli olmayan milletvekilleri bunu yadırgayabilirler; yani, nedir derdiniz, bu kadar çok konuşuyorsunuz diyebilirler. Çok kişi şöyle de düşünebilir: Cumhuriyet Halk Partisi engelleme yapıyor. Biz, bu kanunu niye engelleyelim, biz bu kanunu destekliyoruz. Hâkimlere ve savcılara olumluluklar getiren bir düzenlemenin karşısında olamayız. Biz, sadece şunu söyleriz: Daha iyi olsun; hâkimlerimize, savcılarımıza daha çok imkânlar getirsin.

Yani, Bakanlığın çalışmalarını ben takdirle izliyorum, birçok konuda çok olumluluklar gerçekleşmiştir. Sayın Bakan demin elektronik alandaki gelişmeleri söyledi. İnsan kavramına ilişkin eleştirilerimi biraz sonra yapacağım; ama, olumlulukları da takdir etmemek mümkün değildir.

Şimdi, dün söylediklerimi bugün tekrar etmek istemiyorum. Yalnız, bizim burada kanun yapma tarzımızın toplumda eleştirilere neden olduğunu artık herkes fark etti. Yani, çok hızlı kanun yapıyoruz, sonra dönüyoruz, kanunları bir kez daha yapıyoruz, gözden geçiriyoruz, yenilemeye çalışıyoruz. Bunu her yasada yaşıyoruz. Muhtemeldir ki, bu yasada da, böyle, geriye dönük bir eleştiri söz konusu olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu maddeyle ilgili bir değişikliğin, bir önergenin getirileceği söylendi. Tabiî, bu önergenin hükümet tarafından sunulup sunulmayacağını, getirilip getirilmeyeceğini bilemediğim için, onun üzerinde bir şey söyleme imkânına da sahip değilim.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Geldi, geldi…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Evet, şu anda geldiğini söylüyor arkadaşım. Geldikten sonra, onun üzerinde düşüncelerimizi açıklama imkânına kavuşuruz.

Şimdi, bizim muhalefet anlayışımıza ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet anlayışına ilişkin iki yönlü eleştiriler var. Bir bölümü, bizim her konuda direnç gösterdiğimizi ve birtakım yasaların çıkmasını engellediğimizi düşünüyorlar; yani, bizim fazla kararlı bir muhalefet yaptığımızı söylüyorlar. Bir kısmı da, özellikle bu ikinci kısımda köşeyazarları yer alıyor; bunlar, bizim, Mecliste dikkatli davranmadığımızı, yeterince muhalefet yapmadığımızı söylüyorlar. Ben, diğer bir konuşmamda da söylemiştim; biz, herkes bize aferin versin diye muhalefet yapmıyoruz, herkesten aferin almak gibi bir ihtiyacımız da yok. Biz, inandıklarımızı yapıyoruz; halkı savunmaya çalışıyoruz, halkın haklarını savunmaya çalışıyoruz, belirli meslek gruplarının, emeğin hakkını savunmaya çalışıyoruz. Bunu, gücümüzün yettiği kadar, belirli bir noktaya kadar yapmaya çalışıyoruz. Doğal ki, eksiklerimiz olacaktır. Yalnız iktidarların eksikliği olmaz, muhalefetlerin de eksikliği olur, muhalefetin de eksikliği olur. Bunu gidermeye çalışıyoruz burada; daha doğrusu, gelecekteki iktidarımızın stajını yapıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı önümüze geldiği zaman, ilk baktığımız şu oldu: Türkiye'de yargılama düzeni hangi aşamadadır. Yargı, sadece hâkimlerden ve savcılardan oluşan bir sistem değil. Bir de onun, geride, daha doğrusu cephe gerisinde, kürsü gerisindeki insanları var. Kimdir bunlar; zabıt kâtipleridir. Kimdir; adliye çalışanlarıdır, icra müdürleridir, memurlarıdır, yazı işleri müdürleridir; adliye binalarının dışında cezaevlerindeki infaz koruma memurlarıdır. Bunlara ilişkin düzenlemeler de aslında tartışılmalı.

Zaman zaman Bakanlığın yaptığı iyileştirmeleri biliyoruz; ama, bunların yeterli olmadığı, bize gelen fakslardan anlaşılıyor. Bana, bu hafta içinde infaz koruma memurlarından 100'e yakın faks geldi. Niye bana geldiğini söyleyeyim; çünkü, ben, yakın zamanda bir iki cezaevine gittim. Orada tutukluların birtakım sızıldanmaları vardı; onları dinlemek için gitmiştim. Onlarla görüştükten sonra, bana, bir infaz koruma memuru, kendileriyle niye görüşmediğimi sordu ve "burada sürekli tutuklular biziz; siz buradaki tutuklulara, hükümlülere ilgi gösteriyorsunuz, onların daha insanî şartlarda cezalarını çekmelerini, topluma dönmelerini savunuyorsunuz; ama, biz, burada, 24 saat hükümlüyüz, cezaevlerinden hiç çıkamıyoruz" dedi.

Bir de şunu söylediler: "Lojmanlar cezaevlerine yakın olmalıdır, bizim güvenliğimiz sağlanmalıdır." Bunu, sanıyorum, en son, geçen sene gittiğimde... Bu süre içinde düzeltilmiştir, düzeltilmişse Sayın Bakana ve Bakanlık yöneticilerine teşekkür ediyorum, düzeltilmemişse de söylüyorum: Mesela "Sincan (F) Tipi Cezaevinin lojmanları uzakta ya da yetmiyor, gidip gelirken korumamız ne olacak? Burada, çok ciddî suçların faillerini tutuklu olarak tutuyoruz, hükümlü olarak tutuyoruz. Bize bu konuda birtakım imkânlar sağlanabilir mi? Bizim fazla mesai kavramımız var" dediler infaz koruma memurları ve yıpranmalarına ilişkin birtakım kanıtlar gösterdiler, oradaki hayatı anlattılar. Yani, burada -tabiî, arkadaşlarımızın bir bölümü (F) tipi cezaevlerini ve diğerlerini görmüştür- fizikî şartların iyileştirildiği söyleniyor; ama, ne kadar iyileştirilse, bir cezaevi, cezaevidir; doğal ki, orası bir otelin ya da bir evin şartlarını haiz değildir, orada kalan insanların psikolojisinin bozulmaması gibi bir şey söz konusu değildir. Sayın Bakanlık yetkilileri çok iyi bilirler, infaz koruma memurları, adliye çalışanları içinde en fazla psikolojik sorun yaşayan insanlardır.

Tabiî, toplumumuz, gardiyanları… Onlara gardiyan diyorlar; ama, resmî adı infaz koruma memurlarıdır, böyle, onlarla ilgili şarkılar, şiirler söylüyor; özellikle, bunu tutuklular, hükümlüler üretmiştir. "Gardiyan, etme beni ziyan" diye, birtakım türküler var. Aslında, gardiyanlar, kimseyi ziyan etmiyorlar, kendileri orada perişanlar; çünkü, çok kötü şartlarda yaşayanlar var, ekonomik durumları çok kötü olanlar var. Arada sırada, bir infaz koruma memurunun suçu ortaya çıktığı zaman, medyamız, bunu olağanüstü bir olay gibi tırmandırıyor "içeriye birtakım yasak maddeler soktu" diye, bütün yargı örgütünü, adalet örgütünü suçlayan yorumlar yapıyor. Her meslekten birkaç kişi böyle çıkabilir; ama, o insanlar, bütün bu zorluklarına rağmen -adliye memurları, çalışanlar, zabıt kâtipleri, infaz koruma memurları, hepsini sayıyorum- Türkiye'de, bu kadar az maaşa rağmen ve bu kadar ağır çalışma şartlarına rağmen dürüst kalmayı başarabilmiş insanlardır; onlara saygı duymak gerekiyor, hiç saat kavramı olmadan çalışmışlardır bugüne kadar. Avukat olanlar çok iyi bilir, keşfe giderler, orada insanların sunacağı bir bardak ayranı içerken, çekinerek içerler ya da içmezler; bunun, rüşvet gibi algılanabileceğini, aldatma gibi algılanabileceğini düşünürler. Yani, bizim, aslında, sadece hâkimler ve savcılarla ilgili değil, tüm personel için daha iyi önlemler almamız, onlara daha iyi imkânlar getirmemiz gerekiyor.

Bu kanunda birtakım şeyler getirildi; tabiî, bunların ne kadar yeterli olduğu tartışılabilir. Olumlu her adımı da doğru bulmak gerekiyor, desteklemek gerekiyor; ama, daha fazlasını istemek onların da hakkıdır bizim de hakkımızdır.

Dün bu tasarıyla ilgili bir maddede konuştuktan sonra, altında yaklaşık 14 kamu görevlisinin imzası olan, içlerinde cumhuriyet başsavcısı, ağır ceza mahkemesi başkanı, diğer cumhuriyet savcıları ve icra tetkikinden sulh cezasına, asliye hukukuna kadar bütün hâkimlerin imzası olan bir faks ulaştı. Bu faks, hepimize ulaşıyor; bir kere, Adalet Komisyonu üyelerinin hemen hemen hepsine ulaşıyor, Sayın Bakana da ulaştığını biliyorum. Buradaki isteklerin ne kadarının karşılandığına ilişkin bir çaba gösterdim; baktığım zaman ilginç sonuçlarla karşılaştım. Yani, taleplerinde hiç aşırı bir şey yok; ama, biz, bu kanunla bunların büyükçe bir bölümünü karşılayamadık. Yani, hâkimlerimizin ve savcılarımızın bizden istediklerinin büyükçe bir bölümünü karşılayamadık, bir bölümü karşılandı. Bakın, şu istekte ne var, bir okuyalım: "Tayin dönemi öncesinde hazırlanan atama taslağı öncesi, boşalacak yerler önceden ilan edilmelidir." Bunun uygulanabilir olduğunu düşünüyorum; uygulanamıyorsa, uygulanacak hale getirecek mevzuat değişikliği yapmak elimizdedir. Yani, insanlar bir tercihte bulunuyorlarsa, o tercihi daha sağlıklı yapabilmeleri için bu imkân verilebilir.

Yıpranma tazminatı çok tartışıldı. Yıpratıcı bir meslek olduğunu biliyoruz hâkimliğin, savcılığın. Adliyede çalışmanın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu konuda ayrıntılı bir çalışma yapmak gerektiğini düşünüyorum. Tabiî, hemen şu söyleniyor: "Her meslek grubu kendisini savunuyor:" Doğru tabiî, ateş düştüğü yeri yakıyor. Türkiye'de toplumsal bilinç çok fazla gelişmiş olsa, bütün halkın ayağa kalkması gerekiyor; ama, böyle bir şey olmuyor. Çiftçiler ağlıyor, çiftçiler ayağa kalkıyor sadece. İşçiler ağlıyor, sadece işçiler ayağa kalkıyor. Kimin canı yanarsa o ayağa kalkıyor; ama, herkesin canının yanmasını beklemeden önce, başkasının canının yanmasını beklemeden önce, başkasının canı yandığı zaman ayağa kalkmak gerektiğini bir anlasak her şey çözümlenecek. O toplumsal duyarlılık noktasına geldiğimiz zaman çok şey çözümlenecek. Şimdi, hâkimleri tartıştığımız için onunla sınırlı şeyler söylemek zorunda kalıyorum. Dün de söyledim; ama, bu konu kabul edilinceye kadar söylemeye devam edeceğim; adliye binalarımızda, şu anda, Bakanlığımızın yayımladığı kitaplar kısmen bu eksikliği giderse bile, teorik birtakım kitapların eksikliği, hâkimlerimizi ve savcılarımızı başka kaynaklardan kitap aramaya itmektedir.

Ben, Sayın Bakandan ve Adalet Bakanlığı yöneticilerinden bir kez daha talep ediyorum, bu kitap konusundaki eksiklik giderilmelidir, Bakanlık yayınları dışında da çeşitlendirme olmalıdır, resmî yayınların dışında; olmuyorsa, bir kitap tazminatı, buna benzer bir ödeme; yani, okuma yazmayı kolaylaştıracak, yargıçlarımızın daha hazırlıklı olmasını sağlayacak bir gelişme sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugüne kadar yaptığım kırka yakın konuşmada süremi hiç aşmadım, bugün de aynı şeyi yapıyorum, kırkbeş saniye kala konuşmamı bitiriyorum.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Baloğlu, duyarlılığınız için teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hâkim ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 42 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2802 sayılı Kanuna ekli I sayılı ek gösterge cetvelinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Cüneyit Karabıyık    Muharrem Karslı

             Ankara                          Van                   İstanbul

Polat Türkmen                                    Niyazi Pakyürek

       Zonguldak                                                      Bursa

"I SAYILI EK GÖSTERGE CETVELİ

UNVAN                                                                                              DERECE EK GÖSTERGE a) Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Birinci Başkanı,

Danıştay Başkanı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ile

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısı             1                       8.000

b) Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay üyeleri, Danıştay

üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili, birinci sınıf hâkim

ve savcılıkta üç yılını doldurup Yargıtay ve Danıştay üyeliğine

seçilme hakkını kaybetmemiş olanlar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı                              1                       7.600

c) Birinci sınıfa ayrılmış, bu sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren de

meslekte üç yılını doldurmuş, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine

seçilme hakkını kazanmış birinci sınıf hâkim ve savcılar                  1                       5.800

d) Bu Kanuna göre birici sınıfa ayrılmalarına karar verilmiş olup da

birinci derece aylığını almış olan hâkim ve savcılar   1                       4.800

e) Diğer hâkim ve savcılar                  1                       4.000

                              2                       3.600

                              3                       3.000

                              4                       2.300

                              5                       2.200

                              6                       1.600

                              7                       1.500

                              8                     1.300"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, önergeye katılıyoruz; ancak, bir açıklama yapma ihtiyacını da duyuyorum.

Esas itibariyle, görüşmekte olduğumuz tasarı, müstakilen hâkim ve savcılarla ilgili bir özlük hakları tasarısı değildir. Başkaca hükümlerle beraber bazı hususları da ihtiva etmektedir; ancak, Sayın Baloğlu'nun da dile getirdiği ve diğer arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi, bu konuda özel bir çalışma yapmaya da ihtiyaç var. Biz, bu yönde epey bir çaba da gösterdik, Maliye Bakanlığıyla uzun bir müzakere süreci de yaptık.

Tabiî, personel rejiminin bir bütünlük içerisinde ele alınmasıyla ilgili bir konu da Hükümetin öncelikli gündemi arasında olduğu için, ihtilatlara ve personel rejiminde farklı birkısım değerlendirmelere imkân vermemek adına şimdilik meseleyi böyle mütalaa ediyoruz. O sebeple buna olumlu bakıyoruz Hükümet olarak; ama, ayrı bir çalışmanın yapılması gerektiğini ve bu yönde bir çabamızın olduğunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tasarısıyla, hâkim ve savcıların birinci sınıf olma süreleri Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilme hakkını kazandıkları tarihe çekilmiş, yani birinci sınıfa ayrıldıktan üç yıl sonra birinci sınıf olma imkânı sağlanmış, ancak, personel reformu çalışmalarının son aşamaya gelmiş olduğu dikkate alınarak, gösterge rakamları yukarıdaki şekilde düzenlenmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 20.32'de birleşmek üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.32


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:20.40

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 44 üncü maddesini 43 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 43.- 2802 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (e) bendi, 9 uncu maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı fıkraları, 11 inci maddesinin ikinci fıkrası, 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 30 uncu maddesinin dördüncü fıkrası, 39 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları, 60 ıncı maddesinin son fıkrası, 78 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 88 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 951 sıra sayılı tasarıyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Görüşeceğimiz madde, Adalet Komisyonunca kabul edilen 44 üncü madde, bir maddenin çıkarılmasıyla 43 üncü madde olarak önümüzde bulunmakta.

Bu maddeyi, kısaca, teknik olarak açıklamak durumunda kaldığımızda, kamuoyuna şu bilgileri sunmanın, yine değerli milletvekillerimize Yüce Meclisin huzurunda şu bilgileri söylemenin görev olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, 2802 sayılı kanunun 8 inci maddesinin (e) bendine baktığımızda, bu bendin yürürlükten kaldırıldığını görüyoruz. Kaldırılan bu hüküm nedir; hâkim ve savcılar yabancıyla evli olmamak kuralına uymak zoruydaydılar. Şimdi, bu yasak kaldırılmış oldu. Tabiî, bu, bütün hâkim ve savcılarımızı ilgilendiren bir hüküm değil; ama, mesleğe yeni başlayacak olanlar ve evlilik yapacak olan hâkim ve savcıları ilgilendiren bir konu.

Şimdi, yine, 9 uncu maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarına baktığımızda, yine, bunlar da, daha önce çıkarılmış bulunan, hâkim ve savcı adaylarının stajlarıyla ilgili hükümler ve çıkarmış olduğumuz Adalet Akademisiyle ilgili yasaların ve o yöndeki mevzuatla paralellik sağlanması açısından da, 9 uncu maddenin dördüncü, beşinci, altıncı fıkraları çıkarılmış.

Yine, 11 inci maddenin ikinci fıkrası, aynı şekilde, yürürlükten kaldırılıyor. "İdarî yargı hâkim adayları için birinci fıkradaki bilgilerle ilgili olarak, staj yaptıkları il valiliklerince düzenlenecek rapor" şeklindeki, vali mütalaasına dönük bu hüküm de yürürlükten kaldırılmış oldu.

Yine, devam ediyoruz, 23 üncü maddenin ikinci fıkrasında da... "Hakkında, 21 inci maddenin (c) bendinde sayılan hususları gözönünde bulundurarak; kanun yoluna müracaat olunmayan kararlardan veya ilgili olduğu" şeklinde devam eden bir fıkra. Bu da, yine, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunacak şekildeki düşünceleri belirten bir sicil fişine ilişkin bir fıkra hükmü.

30 uncu maddenin dördüncü fıkrası, yine, yürürlükten kaldırılıyor. "Yer değiştirme cezası almış olanlar, cezanın kesinleşmesini izleyen derece yükselme incelemesi tarihinden itibaren iki yıl süreyle kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesine tabi tutulmazlar" şeklindeki bir fıkra hükmü yürürlükten kalkıyor.

Yine, 39 uncu maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları. Bunlar, yine bildiğimiz gibi ve görüştüğümüz hükümler paralelinde olması gereken, kaldırılması gereken fıkralar. Daha önce en az beş yıldan beri fiilen avukatlık yapmış olan, mesleğinde temayüz göstermiş olan meslektaşların hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulüne ilişkin bir fıkra. Daha sonra, bunun devamına benzer, bu fıkranın olabileceği şartları kapsayan fıkra şeklindeki hüküm de bu maddeyle yürürlükten kaldırılıyor.

Yine, 60 ıncı maddenin son fıkrasına geldiğimizde, yürürlükten kaldırılan son fıkraya baktığımızda da, son fıkra "istek üzerine ilgilisine açık sicil dosyasındaki bilgileri kapsayan bir sicil cüzdanı verilir" şeklinde idi. Bu sicilin de belli şartlarda tutulmamasına dönük, özellikle hâkimlerle ilgili sicilin tutulmamasına dönük mevzuat hükümleri gereğince de bu da paralellik taşımaktadır.

78 inci maddenin üçüncü fıkrasına baktığımızda da, yine, üçüncü fıkrasında, haklarında meslekten çıkarmayı gerektirmeyecek bir ceza mahkûmiyetiyle birlikte uyarma cezası hariç herhangi bir disiplin cezası verilmiş olanlarla ilgili bir hüküm… Burada, kademe ilerlemesi ve derece yükselmelerinde değerlendirilmesi şeklindeki hüküm yürürlükten kaldırılıyor.

Yine, 88 inci maddenin birinci fıkrasının son cümlesi… Yani, şu: "Ancak, durum Adalet Bakanlığına derhal bildirilir. Sıkıyönetim Kanunu hükümleri saklıdır" şeklindeki hüküm kaldırılıyor. Bu, ne ile ilgili; işte, hâkim ve savcıların yakalama ve sorgu usulüne dönük bir madde. Bununla ilgili bu fıkra da, cümle de, herhangi bir anlam taşımadığından yürürlükten kaldırılmış bulunuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, teknik olarak bu bilgileri sunmanın bir görev olduğunu söyledim. Tabiî, burada huzurunuzda, bu bilgileri, madde üzerinde konuşmaya gelen milletvekili olarak yerine getirmek düşüncesiyle ifade ediyorum.

Elbette, değerli arkadaşlarım, bu tasarının sonuna doğru yaklaşıyoruz. Sonuna doğru yaklaşırken, maalesef, bir kez daha şunu ifade etme ihtiyacını hissediyoruz: Gerçekten, bu mesleğe mensup binlerce hâkim ve savcının beklentilerini, buna paralel olarak, acaba bizlere de bir şeyler gelebilir mi umudunu taşıyan adlî personel camiasının beklentilerini biz hemen hemen boşa çıkardık.

Değerli arkadaşlarım, bir tasarının sürecini hepimiz bilmekteyiz; hükümet tarafından hazırlanıyor. Teklif şeklinde gelirse, değerli milletvekili arkadaşlarımızın birinci derecedeki görevi gereği, teklif şeklinde getiriliyor. Yasa tasarı ve teklifleri böyle getiriliyor.

Bu tasarı, 55 madde üzerinden, hükümet tarafından hazırlanarak imza altına alınmış ve Meclise sunulmuştur. Elbette, bu tasarı, taslak şeklinde hazırlanırken, bununla ilgili birinci derecedeki hükümet görevlisinin Adalet Bakanı ve Bakanlığı olduğunu biliyoruz. Böyle bir taslağı, Adalet Bakanlığı, bütün iyi niyetleriyle -daha önceleri de açıklamış olmasına rağmen- hazırlıyor, tam tasarı haline getirilirken, hükümet üyesi herhangi bir bakan -herhangi bir koalisyon yok, tek başına iktidara sahip olan aynı partinin bir bakanı- maalesef, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan bu taslağa karşı çıkıyor. Gerekçesine bakıldığında, edindiğimiz bilgilere göre, bu taslakta, hâkim ve savcılarla ilgili malî hükümlerin, hâkim ve savcılara getirilebilecek, özlük haklarına katkıda bulunabilecek iyilik hükümlerinin Maliyeye yük olacağından bahisle, bu gerekçeyle Adalet Bakanımız baskı altına alınıyor ve bu şekilde, bu iyileştirmeye dönük hükümler çıkarılmış oluyor. Böyle olmasına rağmen, gelen tasarı, elbette, Meclisten Adalet Komisyonumuza geliyor. Adalet Komisyonunun verdiği karar doğrultusunda altkomisyonda görüşmeler yapıldı ve yine, altkomisyonda -üye olmam nedeniyle yakından bildiğim için süreci anlatıyorum sizlere- iki tane iyileştirme getirilmeye çalışıldı ve getirildi. Bu altkomisyonda getirilen iyileştirmelerden bir tanesi, bizlerin önergesiyle kabul edilen, hâkim ve savcılara nöbet dinlenme hakkının yanı sıra, nöbet tazminatının verilmesi, bir diğeri de, yine, gerçekten hâkim ihtiyacını, birinci sınıf hâkim ihtiyacını gidermeye dönük olmak üzere altı yıllık bekleme süresinde bulunan birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimlerin bekleme sürelerinin üç yıla çekilmesiydi. Belli başlı, hâkim ve savcılara dönük iyileştirme bunlar idi.

Şimdi, nöbet tazminatıyla ilgili olmak üzere ortalama bir rakam bulundu; 370 000 000 ile     400 000 000 arasında, ayda, nöbet tutan bir hâkim ve savcıya bu şekilde bir katkıda bulunacaktı; bunun üçte 2'si oranında da adlî personele katkı sağlayacaktı ve en önemlisi de, dediğimiz gibi, az önce bir önergeyle bunun önü ve yolu kesilen iyileştirme hükmü; ki, en önemli hüküm oydu…

Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım; bir hâkim birinci sınıfa ayrılma hakkını elde edecek, Yargıtaya seçilme şartlarını kaybetmemiş olacak ve bu üç yıllık süreden sonra birinci sınıf olacaksın diye 6 ncı maddeyle hüküm getireceğiz, bunu kabul edeceğiz; buna rağmen, 6 ncı maddenin kabul edilmiş olmasına rağmen, buradaki bütün arkadaşlarımızın oybirliğiyle vermiş olduğu karara rağmen, birden bire, bir el, görünmeyen, gizli bir el, nereden geldiğini, az önce belirttiğim ve anlatmaya çalıştığım el buralara kadar uzanacak, gerek altkomisyonda gerekse Adalet Komisyonunda oybirliğiyle, Sayın Adalet Bakanının görüşleriyle, Adalet Komisyonu Başkanının ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın görüşleriyle kabul etmiş olduğumuz iyileştirmeye "dur" denilecek! Böyle bir şeyin mantığını anlayabilmek mümkün değildir. Bu, hükümet içerisinde kendi kendisine çelişkiye düşmenin, düşürülmenin en güzel ve maalesef, üzücü örneklerinden birisidir.

Burada düşünülmesi gereken, hükümet içerisindeki, bakanlar arasındaki görüş ayrılığıdır. Ya birbirlerini kandırıyorlar yahut da birbirlerini kandırmak için kamuoyuna öyle gözüküyorlar. Bize, burada, yapacaklarını yine yapıp, bunun muhatabı olan kişilere, tabir yerindeyse, gol atıyorlar. Ya birbirlerine gol atılıyor yahut da bu şekilde, göstermelik olarak, kamuoyuna ve bunun muhatabı olan kişilere, kanunun birinci derecedeki muhatabı olan görevlilere gol atılmış oluyor.

Elbette, bunları, kamuoyu değerlendirecektir. Elbette, bunları, bu yasanın birinci derecedeki muhatabı olan görevliler mutlaka değerlendirecektir. Yani, bunları, bizim, elbette, gelip, burada söylememizin, açıklamamızın bir gereği vardır; onun için söylemek zorunda kalıyoruz. Yoksa, şu yasada oybirliğiyle çıkarabileceğimiz o kadar fazla madde var ki; ama, çıkarttırma imkânını, maalesef, bu tür hal ve hareketlerinizle bizlere bu fırsatı vermiyorsunuz, bizler de yapamıyoruz. Yoksa, hiçbirimiz, burada, keyfî olarak oturmuş değiliz, keyfî olarak zaman harcamış değiliz.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Tam keyfî harcıyoruz…

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Ama, Sayın Başkan, eğer, buna, siz, o şekilde bir değerlendirmede bulunuyorsanız...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aynen!..

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bizim keyif alacağımız olay, buradaki değerli milletvekili arkadaşlarımızın zaman kaybından dolayı değildir. Bizim keyif alacağımız olay, bu olayları ve gerçekleri kamuoyunun gözüne aydınlatmak şeklindeki görevimizdir diye düşünüyoruz. Bizim esas görevimiz, keyif alacağımız görev budur; ama, bundan dolayı siz keyfî davranıyorsunuz diyorsanız, onu da elbet kamuoyu takdir edecektir, değerlendirecektir.

Kaldı ki, sizin oybirliğiyle kabul ettiğiniz 6 ncı maddeye çelişkili bir şekilde hazırlamış olduğunuz bu teklifin anlamı nedir; bu teklifin anlamı, sayın hâkim ve savcı, ben, seni birinci sınıfa üç sene sonra ayıracağım; amma, hiç kusura bakma, malî haklarını, özlük haklarını vermeyeceğim diyerek, hem kendi kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz hem de Anayasadaki eşitlik ilkesine ve angarya yapılamaz ilkesine aykırı davranmak suretiyle de Anayasaya aykırı bir şekilde, burada, icraatta bulunuyorsunuz, yasama görevi yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bunları, bizler, burada, ne kadar söylersek söyleyelim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, muhalefet olarak ne kadar söylersek söyleyelim, yanlışın bir yerlerinden dönülmesinin gerçekten faydası vardır; bu Yüce Meclisin kişiliğine, onuruna faydası vardır; bu Yüce Meclisten beklentisi olan insanlarımızın beklentisine faydası vardı, umutlarına faydası vardır; yoksa, durup dururken, burada, biz, nefes tüketmiyoruz, keyfî davranmıyoruz. Bunu, bir kez daha, Sayın Başkanımızdan duymak, gerçekten, hepimizi ve bizleri rencide eder, üzer. Burada, hangimiz, birbirimize, zaman kaybettirmek suretiyle keyif aldığımızı söyleyebilir?! Böyle bir hak birbirimizde olabilir mi?! Böyle bir hakkı kendimizde görebilir miyiz Sayın Başkan?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette, bu yasadaki olumlu görüşlere katkıda bulunduğumuzu söyledik, söylüyoruz; ama, maalesef, esas beklentilerin, kamuoyunun beklediği, bu tasarının muhatabı olan kişilerin beklemiş olduğu amaca uygun bir şekilde yasa çıkaramayacağımızı, bir kez daha, kamuoyunun huzurunda ve Yüce Meclisin huzurunda söylemeyi kendimize görev biliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 43 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzda büyük bir umutla beklenen, adliye teşkilatında görev alan hâkim ve savcılarımızın dört gözle bekledikleri bir kanun tasarısının sonuna yaklaşıyoruz. Adliye teşkilatımızda çok büyük bir beklentinin olduğu, ancak, görüşülen kanun tasarısında, bir önceki maddede getirilen bir değişiklik önergesiyle bu beklentinin büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradığını ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ilk konuşmamda da bahsetmiştim, adliye teşkilatında görev alan çok değerli hâkim ve savcılarımız çok güç şartlar altında bu görevi layıkıyla yerine getirmek için ellerinden gelen gayret ve fedakârlığı göstermektedirler. Dünyanın hemen hemen hiçbir ülkesinde olmadığı şekilde üzerlerinde ağır bir görev yükü ve sorumluluğu bulunan ve yine dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediği ölçüde, bir yıl içerisinde bitirmesi gereken dava sayısı ve bakması gereken dosya sayısı yönüyle çok zor şartlar altında olan hâkim ve savcılarımız, maalesef, büyük bir sukutu hayale uğradılar.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla hâkim ve savcılarımızı memnun eden birçok hüküm geldi. Ben de tümü üzerindeki konuşmamda bunlara değinmiş, hâkim ve savcılarımız için olumlu olan hususları belirtmiştim; ancak, ne gariptir ki, burada, 550 milletvekili olarak, bu konuyla ilgili, iktidar ve muhalefet bir araya gelip, özellikle maddî konular üzerinde rahatlıkla uyum sağlayabilecek bir durumdayken ve bu fırsat elimize geçmişken -böyle kanun tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmek kolay değil- bu kanun tasarısı bu haliyle Meclis gündemine gelmişken, adliye teşkilatımızdakileri en azından özlük ve malî haklar yönünden daha iyi duruma getirmek imkânı elimizde varken, maalesef, bu imkânı kaçırıyoruz.

Biraz önce gazetelerde gördüm, 8 inci derecenin 1 inci kademesinden maaş alan bir hâkimin maaşı, 1 387 000 000 lira. Çok komik denecek bir rakam ve bu hâkim, yeri geldiğinde trilyonlara ulaşabilecek davalar üzerinde karar sahibi olan, karar veren arkadaşımız ve akşam evine gittiğinde, başına yastığa koyduğunda, ertesi gün kendisinin maddî meseleleriyle ilgili bir düşüncenin kafasında yer olmaması gereken meslek mensupları; ama, ne yapıyoruz; Maliye Bakanlığı bürokratları karşımıza çıkıyor, 550 milletvekilinin iradesinin üzerine ipotek koyuyorlar ve kanun tasarısı komisyondan geçtiği şekliyle Meclis gündemine geliyor ancak, biraz önce verilen bir önergeyle ve gerekçesini de okuyorum: "Birinci sınıf olma imkânı sağlanmış; ancak, personel reformu çalışmalarının son aşamaya gelmiş olduğu dikkate alınarak gösterge rakamları yukarıdaki şekilde düzenlenmiştir." Ne zaman yapılacak personel reformu, ne zaman çıkacak; süresi belli mi, tarihi belli mi; değil. Hâkim ve savcılarımızla ilgili getirdiğimiz bir güzel gelişmeyi, düzenlemeyi, ileride ne zaman çıkacağı meçhul olan personel reformuna bağlıyoruz ve komisyondan geçip Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelen bir maddeyi, bir önergeyle burada değiştiriyoruz.

O zaman ben soruyorum, eğer, bu Meclisin iradesinin üzerinde Maliye Bakanlığı bürokratlarının bir ipoteği söz konusuysa, bizler milletvekilleri olarak bu konularda hiç konuşmayalım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Önergeyi kim vermiş?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Önerge biraz önce geldi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim vermiş, kim?.. Bürokratlar mı vermiş, milletvekilleri mi?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Milletvekilleri vermiş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen ne diyorsun o zaman?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bize söylenen şey şu: "Maliye Bakanlığı bürokratlarını aşamadık. Aşamadığımız için de böyle bir önerge vermek mecburiyetinde kaldık." Yani, söylenen bu. Bize intikal eden…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Burada bürokrat önerge verebilir mi?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman, niye değişti? Soruyorum Sayın Milletvekili, niye değişti?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah allah…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz önce konuşan arkadaşımız da feryat etti buradan…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Boş versene sen ya!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye değişti?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekili öyle istemiş!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman…

Hayır, milletvekilleri öyle istemedi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekilleri öyle istedi!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Milletvekilleri öyle istemiyor. Bakın, ben öyle istemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen kimsin ya!.. Sen istesen ne olur istemesen ne olur!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Biz de öyle istemiyoruz; var mı öyle bir şey?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yani, şurada, 4 000 tane hâkim ve savcımızın maddî durumlarının biraz olsun iyileşmesine kim karşı çıkabilir; hangi milletvekili karşı çıkabilir, soruyorum; yani, bunlar o kadar zor şartlar altında çalışıyorlar ki, 1 387 000 000 lira,    8 inci derecenin 1 inci kademesindeki hâkim maaş alıyor. Bu son temmuz ayında yapılacak düzenlemeyle de 1 450 000 000 liraya çıkacak. 1 450 000 000 lirayla bir hâkim olarak görev yapmanın zorluğunu, sıkıntısını biliyor musunuz sayın milletvekili?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biliyoruz tabiî.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bilmiyorsunuz, bilseniz, biraz önce o cümleleri söylemezdiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen Türkiye'nin bütçesini biliyor musun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, kamuoyunda, bugünlerde, milletvekillerinin maaşları tartışılmaya başlandı; ama, bakınız, Türkiye'deki adliye teşkilatında bulunan hâkim ve savcılarımıza bakınız, hiçbir tanesi, kamuoyu önünde, basında, televizyonda, maaşlarının azlığıyla ilgili bir hususu dile getiriyorlar mı; utanırlar onlar, utanırlar. Ben, bir iki örnek dışında böyle bir örnek de bilmiyorum. Onlar, kaderlerine razı olmuşlar. Şu kanun tasarısını bekliyordu bütün hâkimlerimiz, savcılarımız, adlî ve idarî personel.

O nedenle, değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sonra devam edersiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi söyleyip bitireyim.

BAŞKAN - Evet, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde oylamayı yapacağım; karar yetersayısı istenmiştir, karar yetersayısını da arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerimize oturalım ve sayalım.

Arkadaşlar, lütfen, yerlerimize oturalım.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf var; maddenin oylamasını elektronik cihazla yapacağız.

Oylama için 4 dakikalık süre veriyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, niye 4 dakika?.. Herkes burada…

BAŞKAN - Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi 44 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 44.- 26.4.1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 15.- İl seçim kurulu, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan en kıdemli hâkimin başkanlığında merkez ilçe seçim kurulu başkanlarından sonra gelen en kıdemli iki üyeden oluşur. Kurulun, hâkimlerden iki de yedek üyesi vardır. Bu suretle kurulan il seçim kurulu iki yıl süre ile görev yapar. Hâkimlerin kıdemi, 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15 inci maddesine göre belirlenir. Ancak, bu kıdemin belirlenmesinde, kınama veya daha ağır disiplin cezası almış olanlar diğerlerinden kıdemsiz sayılırlar.

İl seçim kurulu başkanlığı ile asıl ve yedek üyeliklerini ve ilçe seçim kurulu başkanlığını yapacak olan hâkimlerden biri, herhangi bir sebeple bu görevi yapamaz ve o yerde bu görevi yapabilecek başka bir hâkim de bulunmazsa, o yerin bağlı olduğu ağır ceza mahkemesinin yargı çevresi içerisinde bulunan ve görevinden ayrılmasında sakınca görülmeyen bir hâkime, merciince bu yetki verilir.

Eksiklerin, ağır ceza çevresi içerisindeki hâkimlerden tamamlanmasına imkân bulunmayan hâllerde, bu ağır ceza merkezine en yakın ağır ceza mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki hâkimlerden biri, yukarıdaki usule göre yetki verilerek gönderilir.

Bu suretle kendisine yetki verilen hâkimin gelip görevine başlamasına kadar, seçim kurulu başkanlığını, kurulun kendi arasından gizli oyla seçeceği bir üye yapar."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına İstanbul Milletvekili İsmet Atalay.

Sayın Atalay, buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Söz konusu madde, 45 inci madde olarak düzenleniyor. Bu maddeyle, özellikle seçimlerin temel hükümleriyle ilgili 298 sayılı Yasanın 15 inci maddesi değiştirilmek isteniyor. 298 sayılı Yasanın 15 inci maddesine göre, ilde, il seçim kurulunun oluşması için, iki yılda bir il çevresindeki kıdemli üç hâkimden en kıdemlisinin başkanlığında asil üyeliklere, yine, kıdemli hâkimlerden iki kişinin yedek hâkim olarak görev yapması öngörülmekte; ilçelerde de, o ilçede bulunan en kıdemli hâkimin ilçe seçim kurulu başkanı olarak görev yapması öngörülmektedir. Ancak, bu yasaya göre, o ilçede veyahut ilde kıdemli hâkim yoksa, ağır ceza mahkemesinin yargı sahası içerisinde kalan başka yerdeki bir hâkim ilçe seçim kurulu başkanlığı ve il seçim kurulunda görev alabiliyor. Aynı yargı çevresi içerisinde yoksa, en yakın olan ağır ceza mahkemesi çevresinden bir yargıcın atanması söz konusu olabiliyor. 298 sayılı Yasada "kıdemli hâkimler arasında" denilmekte; ancak, 45 inci maddeyle yapılacak değişiklikte kınama cezası ve daha yukarı bir cezaya mahkûm olmuş bir hâkimin ilçe seçim kurulunda görev alamaması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ilçe seçim kurulu olsun, il seçim kurulu olsun, gerçekten, önemli bir görevi ifa eden, o ilçede, o ilde en kıdemli hâkimlerin görev yaptığı bir kurul olarak çalışmaktadır. Tatbikata baktığımız zaman, ilçe seçim kurullarının, il seçim kurullarının bazı konularda vermiş oldukları kararlar kesin mahiyettedir, itirazı kabil değildir; bir hakkın korunması açısından burada yetenekli ve kıdemi yüksek olan hâkimlerin görev yapmasında isabet olduğu kanaatini taşımaktayız. Anadolu'da, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, böyle kıdemi yüksek olan hâkim bulmak da çok zordur. Stajını tamamlamış, daha üç günlük hâkim, bir ilçede, ilçe seçim kurulu başkanı olabiliyor, ilçe seçim kurulunu yönetmekle görevlendirilmiş olabiliyor. Böyle hallerde, ilçeye yeni gitmiş olan -özellikle, seçim yasaları, şekil hukuku bakımından, süreye bağlı, çok dikkat isteyen önemli maddeler ihtiva eder- ilçe seçim kuruluna tayin edilen hâkimin, bu konulara vâkıf olması gerekir, kendisini yetiştirmiş olması gerekir; ancak, ne yazık ki, birçok ilçede, ilde, ilçe seçim kurulundaki kâtiplerin, ilçe seçim kurulu seçim şeflerinin oyuncağı haline gelebiliyor.

Bu yasa maddesiyle, gerçekten, önemli bir adım da atılıyor. Geçmişteki, yani, 298 sayılı Yasanın 15 inci maddesine baktığınız zaman, kınama cezası veyahut daha üst durumda ceza alan yargıçların daha, kıdemine göre, ilçe seçim kurulunda veya il seçim kurullarında görev aldığı görülebiliyor; ancak, yeni düzenlemede, bu şekilde ceza almış olan yargıçların görev almasının önü tıkanmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, siyasetle uğraşıyorsunuz, özellikle, seçim yasaları ve seçim kurulları hepimizi ilgilendiren konuların başında geliyor. Gerçek anlamda çalışan, dürüst ve bu görevi layıkıyla yapabilecek kıdemli hâkimlerin bu görevi yapmasında yarar vardır. Burada yapılan düzenlemenin yararlı olacağını ben de düşünüyorum, kabul ediyorum.

Bu yasanın tamamına baktığınız zaman, gerçekten, hâkimler ve savcılarla ilgili önemli değişiklikler yapmaktadır, önemli değişiklikler getirmektedir. Tabiî, bu değişiklikler yapılırken, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasasının tümünün ele alınarak, birçok maddelerinin değişmesinde, özellikle, hâkim teminatının ve bağımsız yargının işlerlik kazanması için bazı adımların atılmış olması gerekir diye düşünüyorum; ancak, bunlar yapılamamıştır. İşte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin bir kısmını kapsamaktadır. Bunlar, yararlı değişikliklerdir; ama, temelde değişiklik yapılmadığı zaman, bununla yetinmek kanımca mümkün gözükmemektedir. Çünkü "yargı bağımsız olsun" diyoruz, "hâkimler teminat altında olsun" diyoruz; ama, ilçe seçim kurulunda görev alacak hâkimlerin bu teminattan yoksun olmaları, bazı hallerde yanlış kararlar vermesine de neden olabilmektedir.

Düşünebiliyor musunuz; hâkim ve savcıların, siyasete atılmalarında, herhangi bir şekilde, herhangi konuda adaylıkları söz konusu olduğunda, yeniden seçilememeleri halinde, yargı görevini ifa etmemeleri için yasal engeller konmuş olmasına rağmen, ancak, siyaset açısından baktığınız zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başında Adalet Bakanının, müsteşarın bulunmasında ve onların özellikle soruşturmasını yapan kurum olarak Adalet Bakanının izniyle teftişlerinin yapılmış olması, bu hâkimlerin bağımsız hareket etmelerini engellemektedir.

Özellikle, son günlerde birçok olayda, yargı görevini ifa eden hâkimlerin bazı hallerde, partilerin siyaset yapan organlarının, genel kurullarının, yüksek disiplin kurullarının almış olduğu kararları hâkimlerin, özellikle, Siyasî Partiler Yasasına göre şekil yönünden denetleme hakları olmasına rağmen, bu incelemelerinde esasa girdiğini görüyoruz. Esas hakkında öyle kararlar vermektedirler ki, bu kararların telafisi mümkün gözükmemekte ve o kararı alan partinin yüksek kurulu, yüksek disiplin kurulu, vermiş olduğu karardan ötürü üzüntü duymakta ve bir hakkı kullanamamaktadır. Onun için bu görevi yapacak hâkimlerde liyakat aramanın, kıdemli olmasını aramanın, bu görevleri üstlenmiş olmaları sırasında özen gösterilmesinde yarar olduğunu görüyoruz. Biz, bunun sadece hâkimlik mesleğini icra ederken özellikle, hâkimler staj görürken, yargıda, asliye hukukta, ticaret hukukta, ağır cezada, sulh cezada, savcılıkta, oralarda gerekli eğitimden geçmektedirler; ancak, ben öyle inanıyorum ve tatbikatta tanık olduğum, gördüğüm kadarıyla da, hâkimlere seçimle ilgili, seçim yasalarıyla ilgili gerekli eğitim verilmemekte, genel bilgiler dahilinde, herhangi bir ilçeye tayin edildiği zaman, o kurumun başına geçtiği zaman, orada çalışan kâtiplerin oyuncağı haline gelmekte ve görevi gereği gibi ifa edememektedir.

Ben, isterdim ki, bundan sonra, staj döneminde olsun, özellikle ilçe seçim kurullarında, il seçim kurullarında görev alabilmelerinin bir koşulu olarak, hâkimlerin, bir yıl veyahut da bir süre bu kurullarda staj yaparcasına çalıştırılması gerekir; yani, bu görevde bir yıl çalışmamış olan bir hâkimi bir kurulun başına seçim kurulu başkanı olarak atamanın zorlukları tatbikatta görülmektedir.

Bu nedenle -bu yasa, tabiî, bu şekliyle çıkacaktır- dileğim odur ki, bundan sonra yapılacak değişikliklerde ilçe seçim kurullarına verilecek görevlerle ilgili yeni düzenlemelerin yapılması gerekeceği inancını taşıyorum.

Biz, zaten, bu yasaya, birçok maddesine olduğu gibi, olumlu katkılarda bulunuyoruz; bu maddeyle ilgili, bu yasayla ilgili olumlu görüş serdediyoruz. İktidar Partisinin buna özen göstermesi gerekiyor, muhalefetin görüşünü de alması gerekiyor. Sabahtan beri burada dinliyoruz, bazı arkadaşlarımızın yaptığı itirazlarda veyahut şikâyetlerde haksız olmadıkları açıkça anlaşılmaktadır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atalay.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi, 45 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 45.- 298 sayılı Kanunun 18 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 18.- İlçe seçim kurulu, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden kurulur ve iki yıl süre ile görev yapar. İlçedeki en kıdemli hâkim kurulun başkanıdır. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır. Bir asıl üyenin katılmadığı toplantıya, öncelikle o üyenin yedeği çağırılır.

İl merkezlerinde kurulacak merkez ilçe seçim kurullarına, il seçim kurullarına başkanlık edecek hâkimden sonra gelen en kıdemli hâkim başkanlık eder.

Seçmen sayısı 25 000`i aşan ilçelerde seçim evrakının dağıtım ve toplanması sandık kurul başkanları ve en az bir üyenin eğitimi ile sandık kurullarından sonuçların alınması ve birleştirilerek bağlı olduğu ilçe seçim kuruluna teslim görevini niyabeten yerine getirmek amacıyla, geçici ilçe seçim kurulları oluşturulabilir. Bu kurullar bir başkanla altı üyeden oluşur. İl ve ilçe seçim kurullarında görev almış hâkimlerden sonra gelen en kıdemli hâkimler bu kurullara başkanlık eder. Kurulun iki üyesi kurul başkanınca kamu görevlileri arasından belirlenir. Dört üye ise dört yedeği ile birlikte 19 uncu madde esaslarına göre siyasî partilerden alınır. Bu kurulların çalışma usül ve esasları, kurulacağı ilçeler ile sayısı ve görev süresi Yüksek Seçim Kurulu tarafından kararlaştırılır.

Hâkimlerin kıdemi 2802 sayılı Kanunun 15 inci maddesine göre belirlenir. Ancak, bu kıdemin belirlenmesinde, kınama veya daha ağır disiplin cezası almış olanlar diğerlerinden kıdemsiz sayılırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SIDIKA SARIBEKİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkim ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 45 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokratik hukuk devletlerinde vazgeçilmesi mümkün olmayan sacayağından bir tanesi de yargı erkidir. Kanımca, en önemli erk olan yargıya bugüne değin yeteri ölçüde önem verilmemiş, bu nedenle de yargıdaki sorunlar giderek daha da ağırlaşarak bugüne kadar gelmiştir.

Üzülerek söylüyorum ki, yargının iyileştirilmesi, hızlandırılması ve daha etkin hale getirilmesi için gerekli önlemler alınamamış, gerekli adımlar atılamamıştır.

Yargıda da insan unsuru vardır. Önce insan tezinden hareketle, yargıda görev alan hâkimlerimizin, savcılarımızın ve yardımcı personelin fizikî koşullarının iyileştirilememesi, malî ve sosyal haklarla donatılamaması, yargıyı daha da travmatik hale getirmiştir.

Hepimiz biliyoruz ki, en iyi yargı, hızlı olanı, adil olanı, kaliteli olanı ve ucuz olanıdır. Anayasamızın emrettiği de bu, bizlerin istediği de bu, doğru olanı da bu; ama, nasıl olacak?

Devlet olarak, hâkimlerimizden, savcılarımızdan, sürekli, tek taraflı olarak talepte bulunuyoruz; hâkimlerimize, savcılarımıza neyi, ne kadar verebiliyoruz?

Şöyle bir göz atalım değerli arkadaşlarım: Hâkim ve savcılarımız çok kötü fizikî koşullarda çalışmaktadırlar. Kötü ve bakımsız yapı, mefruşat ve teknik bakımdan son derece yetersiz binalarda hizmet vermeye gayret etmektedirler. Birçok hâkim ve savcımıza oda bulunamamakta, bazen de iki hâkim veya iki savcı aynı odada çalışmak zorunda kalmaktadır.

Bir diğer önemli sorun da adliyelerde hizmetli kadrolarının bulunmaması ya da yetersiz olmasıdır.

Son derece elverişsiz fizikî koşullar içinde görev yapan hâkim ve savcılarımız, bir de toz, duman, kir içerisinde görevlerini ifa etmeye çalışmaktadırlar. Fizikî bakımdan yetersiz ve hijyen olmayan bu ortamlarda çalışan hâkim ve savcılarımızın mutlu, sağlıklı ve verimli olmaları ne kadar mümkündür, bunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum.

İvedilikle, hâkim, savcı ve yardımcı personelimiz için uygun çalışma koşulları yaratılmalı; yargı binası olarak yeni binalar inşa edilmeli, modern araç ve gereçlerle donatılmalı; binaların bakım ve temizliği yapılmalı; yargı hizmetinde çalışanların sayısı artırılmalı, cari harcamaları karşılanmalıdır.

Yargıda diğer önemli bir nokta da hâkimlerimizin ve savcılarımızın büyük bir iş yüküyle karşı karşıya olmalarıdır. Öyle ki, bu ağır iş yükü nedeniyle, hâkimlerimiz ve savcılarımız duruşmalar için çok kısa bir süre ayırmak zorunda kalmakta, tarafları gerektiği ve yeteri kadar dinleyememekte, dosyalara hazırlanmadan çıkmak zorunda kalmakta, karar vermekte güçlük çekmekte, hatta hatta evlerine dosya taşıyarak dava dosyası incelemek zorunda kalmaktadır.

Hâkim ve savcılarımızın taşıyamayacakları kadar yükün altında ezilmesine süratle son verilmelidir. Yeterli sayıda hâkim ve savcı atanmalıdır; ancak, bu atamaların da, kafalarda hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak biçimde olması gerekmektedir. Bu atamaların, mülakatın nasıl yapılması gerektiği yasada belirtilmelidir. Bu büyük bir yanlıştır. Atamalar siyasîlerin ellerine terk edilemez. Yargının siyasallaşması demek; büyük bir kaos demek; Türkiye'nin demokratikleşmesine dinamit koymak demektir. Bu konuda, çarpıcı bir örnek vermek istiyorum:

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 1981 tarih 2 nolu kararı gereğince, bir hâkimin yıllık bakabileceği iş durumları, mahkemelere göre belirlenmiştir. Bu karara göre, bir ağır ceza mahkemesi 300 ila 350 dolayında davaya bakması gerekirken, bu sayı, İstanbul Adliyesinde 1 136'dır. Bir asliye ceza mahkemesinin 700 ilâ 800 civarında davaya bakması gerekirken, bu sayı 4 805'tir. Bir sulh ceza mahkemesi 1 000 ilâ 1 200 davaya bakması gerekirken, bu sayı 1 923'tür. 300 ilâ 350 davaya bakması gereken bir ticaret mahkemesi, 4 529 dava dosyasına bakmaktadır. 1 000 ilâ 1 200 davaya bakması gereken icra ceza mahkemesi, 10 195 dava dosyasına bakmak zorunda kalmaktadır. Bu veriler 2003 yılına aittir. Hızla artan nüfus artışı da gözönüne alındığında, bu rakamlar, bugün, daha da büyümüştür.

Bu tablo karşısında, hangi hâkim ve savcı kendi arzusuyla İstanbul'da çalışmak isteyebilir ki değerli arkadaşlarım. Lojman sayısı yetersiz olduğu için hâkim ve savcılarımız ev kiralamak zorunda kalıyorlar. Ev kiralarının İstanbul'da ne rakamlara ulaştığını herhalde bilmeyeniniz yoktur. İstanbul'da hayat pahalı, İstanbul'da iş yükü ağır. Bir de, hâkim ve savcılarımızın aldığı ücret de, daha sonra açıkça izah edeceğim şekilde, yoksulluk sınırı altında ise, herhalde pek yakında İstanbul'da çalışmak isteyen hâkim ve savcı bulamayacağız.

Yargıda diğer önemli bir husus da, gerek hâkim ve savcılarımızın gerekse yardımcı personelin yaptıkları görevin önemine yaraşır biçimde malî ve sosyal haklara kavuşturulması konusudur. Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcılarımızın malî ve sosyal hakları ivedilikle iyileştirilmelidir. Hiçbir hâkimimiz karar verirken geçim sıkıntısı içerisinde olduğunu düşünmemeli, düşündürtmemeliyiz.

Gerek fizikî çalışma koşulları bakımından gerekse ağır iş yükü altında kalması bakımından zaten morali bozuk olan hâkimlerimiz ve savcılarımızdan nasıl adil ve etkin olmalarını, nasıl süratli olmalarını bekleyebiliriz?! Az önce Sayın Muharrem Kılıç belirtti. Tekrar olsun istemiyorum. Hâkim ve savcılarımızın aldıkları maaş yoksulluk sınırı altında bulunmaktadır. Keza, yardımcı personelin aldığı maaş ise açlık sınırı altında kalmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu durum çok üzüntü vericidir. Bunu dillendirirken bile yüzüm kızarıyor. Bu tablo karşısında, çok değerli hâkimlerimizin, savcılarımızın, icra müdürlerimizin, yardımcı personelimizin ne kadar özveriyle çalıştığı aşikârdır. Kendilerini ve ailelerini yürekten kutluyorum ve teşekkür ediyorum bu fedakârca çalışmalarından dolayı.

Bir hukukçu olarak, bir hususu gururla ve onurla altını çizerek belirtmek istiyorum. Hal böyle olduğu halde değerli arkadaşlar, yine de yargı, Türkiye'de ayakta kalmış, leke getirmemiş tek kurumdur. Bunun böyle devam etmesi de en büyük dileğimizdir.

Böylesine büyük özveri içerisinde çalışan hâkim ve savcılarımıza bir yük de Ceza Kanununda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda ve İnfaz Kanununda yapılan değişikliklerden geldi. Hem hâkimlerimiz yeni yasaları inceleyecek, sindirecek hem de uygulamasını gerçekleştirecek! Bu, ayrı bir mesai işi arkadaşlarım. Bunca iş yükü içerisinde ne zaman vakit bulacakları, vakit yaratacakları konusunda endişelerim var, ciddî olarak endişelerim var.

Ayrıca, cezaevlerinde yatan ve davası kesinleşmiş birçok mahkûm da, yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İnfaz Yasası uygulamalarını bekliyor. Bu işleri de, yine ellerinde taşıyamayacakları kadar yük bulunan hâkim ve savcılarımız yapacak. Bu işin de ayrıca mesaisini harcayacak hâkim ve savcı ataması düşünülmediğinden, hâkim ve savcılarımız, ellerinde yürüyen dava sayısından çok daha fazla dava için zaman yaratmak zorunda bırakılmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcılarımızın, arz edebildiğim köklü sorunları, ancak yargıda köklü bir reformla giderilebilir. Yıllardan beri, gelmiş geçmiş tüm hükümetler, seçim öncesi, hâkimlerimize, savcılarımıza, yardımcı personeline bir göz kırparlar, bütün saydıklarımı gerçekleştireceklerini, yargıda reformun şart ve kaçınılmaz olduğunu söyleyip dururlar; ama, iş başına gelince, nedense unutuverirler.

Değerli arkadaşlarım, büyük paralar ayırıp yargı reformunu gerçekleştirmeden yargının bağımsızlığından, hukukun üstünlüğünden, haktan, adaletten, dürüstlükten, yeterlikten bahsetmek herhalde mümkün olmasa gerek. Sadece hâkim ve savcı sayısının artırılmasına ilişkin bu yasa tasarısı, umarım bir adım olur. Diliyorum ki, çok kısa bir süreçte, hâkimlerimizin, savcılarımızın, icra müdürlerinin, yardımcı personelin ve ailelerinin yüzünü güldürecek, morallerini yükseltecek, yaşama sevincine kavuşturacak daha önemli adımlar, atılımlar, yenilikler, iyileştirmeler gerçekleştirilir.

Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 46 ncı maddesi üzerindeki görüşlerimize gelince; değerli arkadaşlarım, yürürlükte bulunan 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, seçim kurullarının oluşumunda derecesi en yüksek olan hâkimlerin görev yapmasını esas almıştır. Bu düzenleme şekli, derece bakımından yüksek olmalarına karşılık almış oldukları ceza nedeniyle daha alt sınıftaki hâkimlerin seçim kurullarında başkan veya üye olarak görev yapmalarına neden olmakta ve bunun sonucunda, demokrasi açısından büyük önem arz eden seçim işlerinde bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bu nedenle, seçim kurulu başkan ve üyelerinin belirlenmesinde hâkimlik kıdeminin esas alınması müspet olmuştur.

Konuşmama son verirken, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbekir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi 46 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 46.- 298 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Seçim büroları, seçim kurulu başkanları tarafından ve seçim iş ve işlemleri dışında Yüksek Seçim Kurulunun görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikle belirlenecek usül ve esaslara göre adalet müfettişleri vasıtası ile denetlenir.

Seçim büroları, seçim kurulu başkanlarınca yılda en az bir defa denetlenir. Bu denetim, geçen bir yıllık işlemlere şâmil olmak üzere her yıl ocak ayı içinde yapılır. Denetim sonucunda düzenlenecek raporların bir örneği seçim bürolarında saklanır, birer örneği de en geç o ayın sonuna kadar Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına gönderilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail Kamacı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sıra sayısı 951 olan kanun tasarısının 46 ncı maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçim bürolarının önemi hakkında ve seçim bürolarının kullanılmasıyla ilgili…

Değerli arkadaşlar, öncelikle, bir seçimin en önemli başlangıç noktalarından bir tanesi, seçim bürolarının güvenlikli olmasından geçer. Seçim bürolarının uygun şartlarda ve güvenli şartlarda oluşması, yönetilmesi ve denetlenmesi, seçimin ilk şartlarından bir tanesidir. Geçtiğimiz dönemlerde hep bu şansızlıkları yaşadık. Eğer, seçim bürolarınız güvenlikte olmazsa, denetlenmezse, bu seçim büroları bazı yerlerde özellikle profesyonelce yönetilmeye çalışılırsa, bazı aksaklıkların olması kaçınılmaz oluyor.

Bence, bu güvenlik önlemlerini almadan, seçimlerin dürüst şekilde yapıldığını söylemek şansına sahip değiliz. Bu seçim bürolarında seçim kütükleri oluşturuluyor; yani, bir yerde bu Meclisin oluşması sağlanıyor, bir yerde o bölgenin yerel yönetimlerinin seçilmesi sağlanıyor. Bu anlamda, iktidarın her yerde sağlıklı biçimde çıkması için, öncelikle bu alanların düzenli şekilde olması gerekir.

Geçtiğimiz dönemlerde bunların çok sağlıklı şekilde işlediğini söylemek şansına sahip değiliz. Özellikle, Türkiye'de seçmen kütükleri daha henüz bilgisayara geçti; ama, on-line sistemi tam olarak gelişmediği için, hâlâ ülkemizde seçim kütüklerinin… Belki birkaç defa oy kullanan vatandaşların olduğunu söylemek mümkündür. Bu da, bu sistemin çabucak on-line sistemine geçip, Türkiye'nin herhangi bir yerinde seçim kütüğüne kayıtlı olanın bir yerde belirlenmesinin şart olduğunun göstergesidir. Seçim kütüklerinin düzenlemesi yapılırken bu konuya özen gösterilmesi gerekir.

Geçen seçimlerden önce yaşanan bir olayı, başımdan geçen bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Kendi ilçem Kumluca'da yaşanan bir olay; iki tane beldede, bir Mavikent, bir Beykonak Beldesinde. Bizim bu bölgelerde yaşayan seçmenlerimizin birçoğu Burdur'dan, Denizli'den, Uşak'tan gelir ve bu bölgede yarıcılık yaparlar, işçilik yaparlar. Bu anlamda, eğer onların geldiği dönemlerde seçmen kütüklerini güncelleştirirseniz ve zaman zaman bu bölgede seçmen sayısı yaşayan nüfustan fazla olur. Ancak, geçtiğimiz dönemlerde bu bölgeyi daha fazla eline geçirmek isteyen bir siyasî partinin ilçe başkanı, o yarıcıların, işçilerin yazın, temmuz ayında, haziranın sonunda işlerini bırakıp kendi illerine gitmesini hemen fırsat bilip, bu bölgede isim sıralaması yapıp, bu insanların burada oturup oturmadığı konusunda araştırma yapılmasını istemiştir seçim kurulundan. Seçim kurulu da, jandarmaya talimat vererek, bu isimlerin burada oturup oturmadığını tespit etmeye çalışmıştır; ancak, iki tane beldede farklı farklı uygulama yapılmıştır. Mavikent'te oturan seçmenlerden kendilerini kanıtlayabilmeleri için su abonesi, elektrik abonesi ve telefon abonesi istenmiştir; ama, aynı işlem Beykonak Beldesinde yapılmamıştır.

Şimdi, soruyorum sizlere: Dinar'dan gelen, Uşak'tan gelen, Denizli'den gelen bir insanın, Mavikent veya Beykonak Beldesinde PTT abonesi olur mu, su abonesi olur mu, elektrik abonesi olur mu?! Bunların hepsi, o bölgedeki o işi işleten işletmeciye aittir. Bu anlamda, bunları istemek haksızlıktır. O dönem içerisinde diğer siyasî parti tarafından, yani, bizim parti tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından seçim kuruluna itirazda bulunulmuştur. Seçim kuruluna itiraz, aynı şartlarda olan iki yer için farklı farklı uygulama yapılmıştır.

Şimdi, ben düşünüyorum; bir milletvekiliyim ve yasaları yapıyoruz bu memlekette ve kendi bölgemdeki bu yanlış uygulamaları geriye çeviremiyorum. İki tane farklı uygulama var, hem de aynı bölgede. Şimdi, bence, adaletin her yerde olması lazım. Bir hâkime göre değişik adalet, bir hâkime göre değişik adalet olmaması lazım.

Bu seçim büroları özellikle iyi denetlenmeli; çünkü, değerli arkadaşlar, seçimin galibiyeti zaman zaman bu seçim bürolarında oluyor. Belki, bugün, iktidarda olabilirsiniz, ya, bunlar bu dönem içerisinde bizlere yardımcı olmuş olabilir diyebilirsiniz; ama, unutmayın ki, bu adalet, herkese ihtiyaçtır gelecek dönemler içerisinde. O anlamda, seçim bürolarının denetlenmesi konusunda, en azından adaletli davranılması konusunda üzerimize düşen görevi yapmalıyız.

Şimdi, seçim bürolarındaki görevli memurlar, gerçekten, profesyonel olmuş çoğu yerlerde; profesyonel, amatör değil; devletin memuru olmaktan çıkmışlar; yani, bu konularda, gerçekten, bütün bu şeylere açıklar. Bunu herkes için söylemiyorum; ama, zaman zaman, seçim bürolarında bunları yapan görevliler var. Bunların önlenmesini nasıl sağlayacağız? Bu ülkenin geleceği, seçim bürolarındaki iki üç kişiye emanet edilmemeli. Bu önemli bir şey. Hatta, eğer biz bu seçimi adaletli yapamıyorsak, bu ülkeye adaleti nasıl getireceğiz diye zaman zaman düşünmüşümdür. Bu anlamda, gelecek dönemlerde, bu maddede geçen kurulların iyi çalışması, denetlenmesi, denetlemenin iyi yapılması, bence, adaletin iyi işlemesine neden olacaktır; çünkü, iyi bir adaleti sağlayan, bu Meclistir, iyi bir adaleti sağlayan yerel yönetimlerdeki seçimlerdir. Bu anlamda, bu seçim bürolarının denetlenmesi konusunda hiç ihmale gelmeyecek şekilde iyi bir önlem alınması gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamacı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi 47 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 47.- 298 sayılı Kanunun ek 7 nci maddesinde geçen "Subay, Astsubaylar hariç olmak üzere" ibaresi "Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan tasarının 48 inci maddesiyle ilgili, yeni 47 nci maddesiyle ilgili şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklayacağım.

Değerli arkadaşlar, görüşlerimi açıklamadan önce, geçtiğimiz hafta cumartesi günü kaybettiğimiz, çok değerli, çok kaliteli, ilerici, yurtsever, devrimci bir sanatçımızı burada anmak istiyorum izninizle. Memleketlim, Artvin'in Hopa İlçesinden Sevgili Kâzım Koyuncu'yu kaybettik. Kendisi, sadece Karadeniz Bölgesinin değil, Türkiye'nin de sevgiyle, saygıyla sanatçı olarak kabul ettiği; ama, sanatçılığından daha çok insanlığını ve adamlığını takdir ettiğim bir kişiydi. Genç yaşta kaybettik, 33 yaşında. Allah rahmet eylesin diyorum; buradan, Meclisten tüm ailesine, Hopalı hemşerilerime, Artvinli hemşerilerime ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili maddeyle, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun ek 7 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Önce bu maddeyi sizlerin bilgilerine sunmak istiyorum. Ek 7 nci madde şu: "Subay, assubaylar hariç olmak üzere; milletvekili ve mahallî idareler genel ve ara seçimlerinde aday ve aday adayı olan devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler." Bu, 298 sayılı Yasada 1990 yılında yapılan bir değişiklikle gündeme gelen madde.

Şimdi, kanunumuzda, bu yeni tasarıda, bu konuda biz, geri dönüşle, mevcut yasada sadece subay ve assubaylara konan rezervi, engeli biraz daha genişletiyoruz ve bunun içerisine yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanları da koyuyoruz.

Şimdi, maddenin gerekçesine baktığımızda "Anayasanın 9 uncu maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır; Anayasanın 138 inci maddesine göre de hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler ve hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" dedikten sonra "Hâkimlerin yaptıkları görev dikkate alındığında, bunların tarafsız olması mutlak bir zorunluluktur" deniliyor gerekçede. "Seçimlere katılmak kişinin siyasî tercihini ortaya koymasını gerektirir. Seçimlere katılmış yüksek mahkeme üyesi, hâkim, savcı veya bu meslekten sayılanların, daha sonra söz konusu görevlere geri dönmeleri durumunda, tarafsızlıkları konusunda ciddî şüpheler ortaya çıkacaktır." Bu nedenle, 298 sayılı Yasanın ek 7 nci maddesine hâkim, savcı ve bu meslekten sayılanları koyuyoruz.

Şimdi, tabiî, kanunların temel kuralıdır, yasalar geriye yürümez; ancak, ben bir soru sormak istiyorum; şeytanın avukatlığını yapalım. Biz, şimdi, bugünden sonra aday olmuş olan hâkim, savcı ve ilgili mesleği yapmış olan arkadaşlarımızı, yargı mensuplarını tekrar göreve almıyoruz; tamam. Niye; çünkü, çok önemli "tarafsızlıkları konusunda ciddî şüpheler ortaya çıkacaktır" deniliyor. Peki, mahkemeler tarafsız mı; tarafsız. Peki, bu yasa yürürlükte değil, yok, daha yeni çıkacak. Bugüne kadar aday olup da geri dönmüş olan hâkim ve savcılarımızın, siz, zımnen taraf olduklarını açıklamış olmuyor musunuz, onların tarafsızlıklarını kabul etmemiş olmuyor musunuz; değil mi. Bugüne kadar aday olan hâkim, savcılarımız var, geri dönenler var. Bilmiyorum, belki, bakanlığın üst düzey görevlileri de vardır; bilemiyorum, Sayın Bakanımız daha iyi bilir. Peki, bunların yargı görevine, artık siz bu gerekçeyi yazarak gölgeyi düşürmüş olmuyor musunuz? Yani, kendi çalışanlarınızın... Sayısını bilmiyorum, araştırma imkânım olmadı; bir soru önergesiyle sormayı düşünüyorum, bakalım kaç kişi çıkacak. Belki de, o mahkemelerin verdiği kararlar, artık, size göre tarafsız kararlar olmayacak, bağımsız kararlar olmayacak.

Şimdi, bunu söylerken ne demek istiyorum; bana göre, şahsen ve Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konudaki görüşü odur: Biz, hâkim ve savcılarımıza, yargı mensuplarına sonuna kadar inanıyor ve güveniyoruz. O nedenle, şöyle önümüzü bir açın, dokunulmazlıkları da kaldırın, gidelim, yargılanalım diyoruz. Hatta, bu tarafsızlık konusunda şüphelerinizin olduğunu, bu dokunulmazlıklar gündeme geldiğinde, orada da söylüyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların meslekte tarafsız olması önemlidir. Kişisel tercihi olacaktır. Hâkim ve savcıların partiye üye olmaları yasaktır; ama, oy vermeleri yasak değil ki. Okumuş yazmış, bilgili insanlar, ülkeyi, dünyayı değerlendirebilen, yorumlayabilen insanlar oy kullanıyorlar, neye göre kullanacak; bir görüşleri olmak zorundadır, kişilik anlamında tarafsız olamazlar. Görev açısından tarafsızlığı kabul ediyorum. O nedenle, bana göre, böyle bir düzenlemenin yapılması doğru değil. Peki, karşı mısınız derseniz, bu konuda da karşı olduğumuzu söylemiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; çünkü, bu konuyu bir tartışma konusu haline getirdikten sonra, hâkimler ve savcıları bu noktaya çektikten sonra, artık, geri dönme imkânı da yok. Yani, biz, bu maddeye karşı değiliz; ancak, doğru bir mantık olmadığını söylemeye çalışıyorum.

Tarafsızlık deyince, aslında, söylenecek çok şey var. Üç gündür, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, aslında, konuşmalarının bütün temelinde bu tarafsızlığı dile getirdiler. Yani, bu maddeyle, o kadar önemsediğiniz ve hâkim ve savcıları da ne yazık ki zan altında bıraktığınız bu tarafsızlık talebini, sizden önce -bu maddede siz getiriyorsunuz da- biz, 2 nci maddeden, hatta kanunun genelinden itibaren söylüyoruz. 2 nci maddeyi biliyorsunuz; hâkim ve savcılık mesleğine kabulde sınav yönetmeliği. Biz, bu kanunla düzenlensin, bu kanunun içerisinde yer alsın istedik. Neden?.. Yani, hâkim sadece görevini yaparken tarafsız olacak, onu, o tarafsızlığı sağlayalım, yeterli değil; göreve alırken de tarafsızlığı sağlamak zorundayız. Göreve alırken de, tarafsız insanları hâkim ve savcılık mesleğine kabul etmemiz lazım. Bunu yapmanın yolu da, o insanları seçecek kurulun tarafsızlığı konusunda şüphe olmamasıdır.

Şimdi, ben söylüyorum: Yönetmeliğe göre, bakanlık bürokratları bu hâkim ve savcıları seçiyor. Bilmiyorum yine, yine soracağım, onu da soracağım Sayın Bakanımıza. Bu bürokratlar içerisinde, acaba, milletvekili adayı veya belediye başkanı adayı olup da geri dönen var mı?

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Var tabiî.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Belki de vardır.

Mesela, benim aklıma şu geliyor -yani bu meslekte değil de, herkes bildiği için- DSİ Genel Müdürü Sayın Eroğlu. Görevi konusunda hiçbir şey söylemiyorum, görevini layıkıyla yapıyordur; ama, o da belediye başkanı adayı oldu, geri döndü, mesleğe devam ediyor.

Sadece hâkim, savcıları tarafsızlıkla bağlayacaksınız… Yani, bu memlekette doktorlar taraflı olursa, olur mu?! Doktor görevini yaparken, sağcı-solcu ayırımı yaparsa; polis böyle bir ayırım yaparsa, görevini ifa ederken birilerine sert, birilerine yumuşak davranırsa veya öğretmenler, ki, geleceğimiz olan çocukları yetiştiren öğretmenlerimiz taraflı olursa, bu kadar problem yaratmaz mı?! Bu konuyu, her tarafından tartışabiliriz; doğru da diyebilirsiniz, yanlış da diyebilirsiniz, çok hassas bir konu; ama, diyorum ki, ille de tarafsızlık diyorsanız, tarafsızlığı bu tasarının 2 nci maddesinde yerine getirecektiniz. Orada, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz dedik ki, 4 000 hâkim, savcı alınacak; bu kadar ciddî bir alımı yaparken hiçbir şaibe olmasın. Bakın, sizin kelimelerinizi söylüyorum: "Bu hâkim ve savcılar geri döndüğünde, tarafsızlıkları konusunda ciddî şüpheler ortaya çıkacaktır." Efendim, ben de diyorum, bu yönetmelikle, bu yöntemle hâkim, savcı alırsanız, ben de onların tarafsızlığı konusunda ciddî şüpheler taşıyacağım. Sizin cümlelerinizi kullanıyorum. O nedenle, biz dedik ki, bunların yargı unsurlarından oluşan bir heyet tarafından alınmasını... Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin vereceği temsilcilerle, bunun yanında, Adalet Bakanlığının vereceği temsilci, Yükseköğretim Kurumunun vereceği temsilci ve baroların vereceği temsilci; yani, tamamı adaletin içerisinden gelen insanlardan oluşan temsilci. Bu mu tarafsızlık konusunda şüphe yaratmayan bir kurul olur; yoksa, belki de içinde -sizin dediğinize göre diyorum- milletvekili adayı veya belediye başkanı adayı olup da geri dönen bürokratların oluşturduğu kurul mu tarafsız olacak? Bu konudaki endişelerimi dile getiriyorum. Daha fazla zamanınızı almak istemiyorum; çünkü, epey yorulduk; ancak, gerçekten, laf olsun diye değil, içimden gelen ve tamamen benim öz ve özgür irademe bağlı olarak görüşlerimi açıkladım.

Tabiî, bu düzenlemenin getireceği faydayı, zararı ileride göreceğiz; umarım faydalı olur. Genel olarak, sözlerimin başında dediğim gibi, bu düzenlemeye karşı değiliz; ancak, bazı çekincelerimiz de olduğu için destek de vermediğimizi belirtiyor; beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi 48 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 48.- 8.5.1991 tarihli ve 3717 Sayılı Adlî Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş, ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve yedinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"Ancak, bu ödemelerin aylık toplamı en yüksek Devlet memuru aylığını (ek gösterge dahil) geçemez."

"Geçen miktar ve yol tazminatının diğer yarısı, o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılır."

"Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan, Adalet Bakanlığı merkez teşkilâtında daimî ve geçici olarak görevlendirilen ve fiilen teknik hizmetler görevini yürüten personele, teminlerindeki güçlük, görevin önemi ve sair nitelikleri dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara göre üç ayda bir ödeme yapılır.Yapılan ödemeler aylık olarak en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) iki katını geçemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önceki konuşmamda 2 dakika az konuştum. Onu, eğer mümkünse, bu konuşmama eklemenizi isteyeceğim.

Değerli milletvekilleri, 49 uncu maddeyle ilgili düzenlemeyle, ben, öncelikle, ne getirildiğini söylemek istiyorum.

3717 Sayılı Adlî Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasada şöyle değişiklik yapılıyor: Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere bir cümle ekleniyor, ikinci cümlesi değiştiriliyor ve yedinci fıkraya da bir cümle ekleniyor.

Eklenen cümle: "Ancak, bu ödemelerin aylık toplamı en yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dahil) geçemez."

Buna eklediğimiz yer şurası; 3717 sayılı Yasayı okuyorum: "Birinci fıkrada sayılanlardan adlî yargı hâkim ve savcıları ile adlî yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının ½'si ödenir" dedikten sonra bu cümleyi ekliyoruz. "Ancak, bu ödemelerin aylık toplamı en yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dahil) geçemez."

Bunu dedikten sonra, bir miktarın yarısını ödüyorsunuz; ama, en yüksek devlet memurunun da maaşını geçmedikten sonra, doğal olarak, bir düzenleme yapmanız gerekiyor. O düzenlemede, ikinci cümle olarak, geçen miktar... Yani, bir miktar geçmek durumunda, daha önceki düzenlemede yoktu. Geçen bir miktar varsa, geçen miktar ve geriye kalan 1/2, yol tazminatının diğer yarısı, o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılır.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, benim "geçen miktar" konusuna bir itirazım yok; ama "bir bankaya yatırılır" konusuna itirazım var. Neden? Mevcut yasadaki hali şu: "Yol tazminatının kesilen 1/2'si o yerdeki bir kamu bankasında açılan bir hesaba yatırılır." Düzenlemeye bakıyoruz "o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılır." Şimdi, değerli arkadaşlar, kamu bankasına yatırma zorunluluğu kanunda varken, dönüyoruz, özel banka diyoruz.

Gerekçesini okudum. Bu çok önemli bir şey. Gerekçede bir kelime yok. Okuyorum: İlgili maddede, bizzat keşfe ya da hacze giden memur, en yüksek devlet memuru aylığına kadar emeğinin karşılığı olan yol tazminatının yarısını, 1/2'sini alacaktır. Bu tazminatın üst sınırı olmaksızın -hani bir üst sınır geliyor ya, en yüksek devlet memuru maaşı kadar olacak- pay almak, keşfe gitmeyen diğer memurla arasında bir fark yaratacağından veya ciddî bir fark yaratacağından, arada dengeyi korumak için, efendim, işte, burada sebep olarak motivasyonu bozmamak, çalışma barışı, haksızlık ve adaletsizliğe sebep olmamak için böyle bir sınırlama getirdik deniliyor. Bu sınırlama nedir; o "geçen" kısmıyla düzenlenen ve 1/2'si salt değil, devlet memuru maaşının bir katını da geçmeyecek şekilde gelen sınırlama, tamam; ancak, bu kamu bankası ile banka kelimesi konusunda hiçbir açıklama yok.

Şimdi, sanıyorum gazetelerde okumuşsunuzdur. Geçen hafta -kamu bankalarımızı biliyorsunuz, bankacılar daha iyi bilir, ben, bildiğim kadarıyla, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbank- Vakıfbankın Genel Müdürü görevinden ayrıldı ve ayrılırken gazetelerde yazan -ben yine bilmiyorum- gazetelerde okuduğumuz kadarıyla, Adalet Bakanlığının parasının -ne parası ise, onu da bilmiyorum; bütçe midir veya iş yurtlarından gelen para mıdır veya bu çalışmalardan elde edilen paralar mıdır, bilmiyorum- onların Vakıfbanktan alınıp özel bir bankaya yatırılmasını istifa sebebi saymış diye gazetelerde okudum.

Şimdi, buraya da baktığımda; acaba bir altyapı mı hazırlanıyor, yani, kamu bankası zorunluluğu kaldırılıp özel bankaya parayı yatırmanın yolu mu açılıyor; gerekçede yok. Dikkat etmediğinizde, ayrıntı olarak duran bir durum, çok ayrıntı, hiç bakmazsanız; ben çünkü, birkaç kez okuduktan sonra -ilk okuduğumda göremedim, anlayamadım- kamu bankasıyla banka ayırımını görünce ben, bu konunun bir aydınlığa kavuşturulması gerektiği kanaatindeyim. Sanıyorum, yetkililer veya Sayın Bakanımız buna bir cevap verecektir.

Ancak, kamu bankası zorunluluğunu burada kaldırırken, maddeye devam ediyorum, şu anda kalan, değişmeyen maddeye devam ediyorum; paranın 1/2'si ilgililere veriliyor, kalan yarısının yüzde 10'u merkeze alınıyor, yüzde 40'ı taşradaki bankada duruyor. Ancak, okuyorum: Bu hesaba yatırılan paraların yarısının, geri kalan yüzde 50'nin yüzde 10'u, her ayın ilk haftası içinde Ankara'da bir kamu bankasına açtırılan Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilir.

Şimdi eğer, bir değişiklik yapılacaksa, bence burada da yapılması lazım; ben karşıyım da. Bak, burada da bir "kamu bankası" ifadesi var, çok önemli; bu, değiştirilmiyor. Acaba, yüzde 10 zorunlu olsun, geri kalan yüzde 90 özel bankalara giderse işimiz görülür veya amaç hâsıl olur mu denmek isteniyor?! Eğer, özgürlük deniyorsa, serbest piyasa deniyorsa -ki, son günlerin moda deyimi- o zaman bunu da kaldıralım. Yani, bu yüzde 10'daki kamu bankası zorunluluğunu da kaldıralım. Bu bir çelişki. Sanıyorum bu çelişkiyi birileri cevaplandıracaktır.

Şimdi, en son yapılan eklenti ise, onu da okuyorum size: "Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan…" Ki, burası kanunun 7 nci maddesidir, önce orayı okuyorum: "Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan, Adalet Bakanlığı merkez teşkilatının hâkim savcı dışındaki personeline, Adalet Bakanınca belirlenen miktar ve esaslar dahilinde üç ayda bir ödeme yapılır. Yapılan ödemeler aylık olarak en yüksek Devlet memuru aylığının yarısını geçemez." Yani, oradaki memura, merkez teşkilatındaki memura taşradan gelen yüzde 10'u dağıtıyorsunuz ve en yüksek devlet memuru maaşının yarısını geçemez diyorsunuz.

Buna ek bir paragraf getiriyoruz, bu maddenin son önerisi; okuyorum: "Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilen paralardan -yüzde 10'dan- Adalet Bakanlığı merkez teşkilatında -memur olanı demiyorum- daimî ve geçici olarak görevlendirilen ve fiilen teknik hizmetler görevini yürüten personele -yani, genel hizmet değil veya yardımcı hizmet değil, teknik hizmet yürüten personele- teminlerindeki güçlük, görevin önemi ve sair nitelikleri dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara göre üç ayda bir ödeme yapılır. -şimdiki ayrımı söylüyorum- Yapılan ödemeler aylık olarak en yüksek Devlet memuru aylığının iki katını geçemez."

Şimdi, sizin bakanlık teşkilatında çalışan devlet memurlarınızın genel idare sınıfına -veya bilemiyorum yardımcı hizmetliler sınıfı varsa, onlara da veriliyorsa, mevzuatı çok iyi bilmiyorum- verdiğiniz bu tazminat, en yüksek devlet memurunun ücretinin yarısını geçemiyor; teknik elemana o kişinin 4 katını veriyorsunuz; çünkü, devlet memuru maaşının 2 katını verebiliyorsunuz; diğerine yarı, buna 2 katsa, 4 kat fark var arada.

Şimdi, ilk fıkrada, memurlar arasında dengeyi sağlayalım, keşfe giden ile gitmeyen arasında, havuzda bir para biriktirerek, oradan parayı dağıtarak bir denge sağlayalım derken, buraya geliyorsunuz, teknik personel ile diğer personel arasında 4 kat fark getiriyorsunuz. Bu da, bu maddenin birinci önerisiyle, bendiyle bağdaşmayan bir çelişki.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu para işleri hassas konular. Ne zaman devlet memurunun parası gündeme gelirse, hükümet ketum davranır, elini sıkar, avucunu sıkar, vermez, bizler de, muhalefet olarak, elimizden geldiğince vermeye çalışmanın doğru olduğunu söyleriz.

Aramızdaki yargı mensubu arkadaşlarımız, avukatlarımız, hâkim ve savcılarımız çok iyi bilirler ve ben diğer memurlara bir haksızlık yapmak istemiyorum; ama, genel olarak, kural olarak, memurlar içerisinde en çok çalışmak zorunda kalan memurlardan biri de adliye personelidir. Başka personeller de mutlaka vardır; ama, genel olarak diyorum, en çok çalışanlar içerisinde belki birinci, belki ikinci sıradadır; çünkü…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Meclis personeli var.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Hemen ikaz ediyorlar, gerçi, doğrudur, Meclis çalışanları da… Sadece buradakiler değil arkadaşlar; ben bir konuşmamda söylemiştim, bu çalışmayı Türk halkına ileten şu camlı bölmedeki o Meclis TV çalışanlarının ne zor koşullarda çalıştığını bizzat ben gördüm. Orada sağlık koşulu çok kötü; çünkü, elektronik araçlar var, aletler var, manyetik aletler var. Gerçekten, insanın psikolojisini, kimyasını bozan bir ortam. Şu anda da çalışıyorlar, biz çalıştığımız sürece, mecbur, bunu halkımıza duyurmak zorundalar. Bu istisnaları ayırıyorum, çok istisnaî bir durum. Burada çalışan arkadaşlarımız gerçekten çok özveriyle çalışıyor; ama, genel olarak, çalışan devlet memurları arasında adliye personelinin, gerçekten, ne hafta sonu vardır ne gecesi vardır ne bayramı vardır; çünkü, mecbur, görevini yapacak. Suçüstü hükümleri devreye girer, acil olaylar devreye girer veya acil olmasa bile, örneğin, herhangi bir olayın keşfinin eğer gece yapılması gerekiyorsa olayın mahiyeti gereği, geceyarısı gidip o keşfi yapmak zorunda. Belki, olay, sabaha karşı üçte meydana gelmiş, saat üçte gidecek oraya; kâtibi gidecek, mübaşiri gidecek, hâkimi gidecek, savcısı, avukatı gidecek; bunu yapmak zorunda; yani, böyle zorluklarla çalışan ve bir yandan mahkeme, bir yandan keşif, bir yandan karar; yani, ben çok iyi biliyorum...

Çok zor durumda çalışan arkadaşlarımıza, burada, yeterince destek verdik mi; pek, sanmıyorum. Neden; bu maddeyi okuduğumda -yine Sayın Bakan veya yetkililer bir açıklama yaparlar sanıyorum- devlet memuru maaşını geçmiyor verdiğin. Orada bir kısıtlama getirdin, burada getirdin, belki yarıyı bir kat artırdın; ama, sonunda bir kısıtlama getirdin. Artan bir para varsa; yani, bu yolluklarla ilgili, bu tazminatlarla ilgili para varsa, bu nereye gidiyor? Eğer artan bir para varsa, taşra veya merkez teşkilatında, bankalarda toplanan bir para varsa, ben, bunun, tamamının adliye personeline -yine yasalar çerçevesinde- ödenmesini istiyorum. Neden; sonuçta, bu, bir emeğin karşılığında ödenen para; yani, oradaki hâkim veya memur oturduğu yerde bu tazminatı almıyor; bu ya keşif içindir yahut herhangi bir araştırma içindir; bunun için, bir emek karşılığında bu parayı alıyor. Neden bunun bir kısmını tekrar elimize alıyoruz -gasbediyoruz demeyelim de- vatandaşlara, çalışanlarımıza vermiyoruz? Bence, bu kanundaki eksikliklerden biri de budur. Bu miktarın tamamının vatandaşlara, daha doğrusu çalışan personelimize ödenmesi gerekir kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, kanunla ilgili, genel anlamda desteğimiz olduğunu söylerken, kamu bankası ve banka ayrımını dikkatlerinize sunarak, bu maddeye karşı olduğumuzu söylemek istiyorum. Ya bunun bir açıklaması yapılacaktır, gelinip denilecektir ki, bunun şöyle bir gerekçesi vardır; çünkü, okuyun, bakın, elinizdeki sıra sayısına, orada göremeyeceksiniz gerekçeyi, bu kamu bankasıyla, banka ayrımıyla ilgili gerekçeyi göremeyeceksiniz. Biri çıksın bunu açıklasın. Eğer, mantıklı bir gerekçesi varsa, eğer ülkemizin, halkımızın çıkarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.

Ülkemizin çıkarına, bütçemizin çıkarına uygun bir gerekçeyse, biz, bu gerekçeye saygı duyarız ve buradan, bu maddeyi desteklediğimizi açıklarız; ama, bu söylenmedikten sonra, bu maddeye karşı olduğumuzu söylüyorum. Tekrar, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çorbacıoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi 49 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 49.- 29.7.2002 tarihli ve 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1.8.2007 tarihine kadar 11 inci maddenin birinci fıkrasındaki hizmet öncesi eğitime ilişkin hükümler uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.

Sayın Küçükaşık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın 49 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.

Maddeye içerik itibariyle baktığımızda, belki başında çok masum gibi bir madde. Aynen şu: "Madde 50.- 29.7.2002 tarihli ve 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 2.- Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1.8.2007 tarihine kadar 11 inci maddenin birinci fıkrasındaki hizmet öncesi eğitime ilişkin hükümler uygulanmaz."

Şimdi, acaba Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununun 11 inci maddesi neyi içeriyor buna bir bakmak gerekiyor. Bundan önce öncelikle 10 uncu maddeye bir bakmak istiyorum. Çünkü, 10 uncu maddeye baktığımızda -çünkü, personel alımıyla ve personelin eğitimiyle ilgili bu maddeler- "Eğitim merkezlerine kabul, eğitim, sınav ve atama" başlığı var. "Madde 10.- Eğitim merkezlerinde hizmet öncesi eğitime, cezaevlerinin ihtiyacına göre Adalet Bakanlığınca belirlenecek sayıda devlet memurluğu sınavında başarılı olan adaylar arasından idare memurluğu öğrenciliği için Adalet Bakanlığınca, infaz ve koruma memurluğu için adlî yargı komisyonlarınca yapılacak sözlü sınav ve mülakatta başarılı olanlar alınır" hükmü var. 11 inci maddenin birinci fıkrası, yani, şu anda bu maddeyle 1 Ağustos 2007 tarihine kadar ertelemeye çalıştığımız ise şunu söylüyor:

"Eğitim süresi ve eğitim sonu sınavı

Madde 11.- Hizmet öncesi eğitimin süresi Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ortaöğretim kurumları için belirlenen en az bir, en çok iki öğretim yılı olup, bu süre eğitim kurulunca belirlenir. Hizmet öncesi eğitimde yirmi güne kadar hastalık sebebiyle izinli geçirilen süreler eğitimden sayılır." Yani, biz, ceza infaz kurumlarına alacağımız ceza infaz memuru ve idare memurlarını, normal olarak devlet memurluğu sınavını kazandıktan sonra, idare memurları için Adalet Bakanlığı -sadece o yetmiyor- sözlü sınav ve mülakat yapıyor. Yine, ceza infaz kurumları için o yerlerdeki adlî yargı komisyonlarında da tekrar hem mülakata hem sözlü sınava tutuyoruz. Şimdiye kadar bütün konuşan arkadaşlarım bu sözlü sınav ve mülakattaki kurulların yanlış olduğunu ve bu konuda partizanca bir kadrolaşmaya gidileceğini sürekli söylemişlerdi. Şimdi bakıyoruz, diyoruz ki: Acaba niye?..

Ve biz şuna da bakıyoruz: Adalet Bakanlığı ve ceza ve tutukevlerimizde çalışan personelimizin -Avrupa Birliğine şu anda uyum yasaları çerçevesinde baktığımızda- en fazla eleştirilen yönü olarak, ceza ve infaz evlerindeki infaz görevlilerinin hukuka aykırı işlemleri olduğunu sürekli dile getirmeye çalıştık, oradaki personelin yeterli eğitilmediğini söylemeye çalıştık.

Şimdi, bakıyoruz ki, bu yasa tasarısında, biz, bu insanlara -bir ya da iki dönem, en azından birbuçuk iki yıl süreyle- artık biz sizi eğitimden geçirmeyeceğiz, adaylık öncesi eğitiminiz olmayacak, direkt olarak mesleğe başlatacağız diyoruz; yani, birbuçuk yıllık bir süreyi beklemeye tahammülümüz yok. Acaba, eğitim yeterli değil mi veya para yok mu diye baktığımda, tasarının gerekçesine baktığımızda çok ilginç bir şey var arkadaşlar: "4769 sayılı Kanunda sözü edilen eğitim merkezlerinin henüz tüm eğitim ihtiyaçlarını sağlayacak kapasiteye ulaşmamış bulunması nedeniyle, özellikle hizmet öncesi eğitimlerin yapılamıyor olmasına sebep olan sıkıntıların 1.8.2007 tarihine kadar giderilmesinin planlanmasından dolayı, maddeyle hizmet öncesi eğitimler bu tarihe ertelenmektedir" denilmektedir.

Bu yasa, yani Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu, 29.7.2002 tarihinde çıkmış. Biz, 1 Ağustos 2007 tarihine erteliyoruz; yani, 2002'den 2007'ye kadar geçecek beş yıl sürede Türkiye'de tamamen kurulması düşünülen 5 eğitim merkezinden 1 tanesini dahi, yasanın çıktığı tarihten bugüne kadar geçen üç yıldan beri, Türkiye'de 1 tane eğitim merkezini dahi, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak kuramadık mı?! Bunun gerekçesi, paranın olmaması mı? Eğer fizikî imkânlar değilse, şu anda teknoloji gelişti, üç ay içerisinde bu eğitim merkezinin fizikî imkânları kurulabilir. Personel diyorsanız, Adalet Bakanlığının yargıç ve savcılarından atanacak zaten, Yargıtaydan atanacak bu insanlar, birinci sınıf hâkimler arasından atanacak; böyle bir ihtiyacımız da yok. O zaman, ister istemez, insanın aklına, acaba 1 Ağustos 2007 tarihine kadar kimler atanacak sorusu geliyor. Hani, geçmiş dönemde, devlet memurluğu sınavını kazandıktan sonra sıfır puanla alınanlar mı, mülakatta hangi kriterlere göre elenecekler mi, soruları gündeme geliyor.

Daha da ilginç bir şey var: Bu da yetmiyor, bakınız, burada da büyük bir çelişki var; çünkü, biz, sadece 11 inci maddenin birinci fıkrasını 1 Ağustos 2007 tarihine kadar erteliyoruz. Devamını okuduğumuzda çok daha hayret ediyorum ben ve bunu Sayın Bakanın cevaplandırmasını istiyorum; niçin diğer maddelerde ertelenmiyor da, sadece birinci fıkra erteleniyor?! Aynen şu var: "Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde görev yapan personelin aday memurluk, hizmet içi ve görevde yükselme eğitimleri ilgili mevzuat hükümlerine göre eğitim merkezlerinde yaptırılır. Aday memurluk, hizmet içi ve görevde yükselme eğitimlerinin süresi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve bu kanuna göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine göre belirlenir." Dördüncü fıkra ise "eğitim görenler eğitim süresi içinde kendilerine öğretilen konularda yazılı, sözlü veya uygulamalı sınava tabi tutulurlar. İdare memurluğu ve infaz ve koruma memurluğu öğrencilerinden hizmet öncesi eğitimi başarıyla tamamlayanlar ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde durumlarına uygun boş kadrolara atanırlar."

Şimdi, birinci fıkrayı kaldırıyoruz; ama, bu adamı -dördüncü fıkra yürürlükte- daha önce, gerek adlî yargı komisyonlarında gerekse Adalet Bakanlığında yapmış olduğumuz, idare memurları için ve ceza infaz koruma memurları için yaptığımız hem mülakat hem sözlü sınavdan sonra bir kere daha bu adamı sınava tutma yükümlülüğünü getiriyoruz tekrar. Hangi kriterlere göre olacak; kim yapacak?! Ceza ve tevkifevlerinde sadece gördükleri çok hafif konulardan sonra orada devlet memuru niteliğinde olan bakanlığın bünyesindeki insanlar mı yapacak?! Yetmeyecek, devlet memuru sınavını kazandınız, yetmedi; sözlüyü kazandınız, yetmedi; mülakatı kazandınız, yetmedi; göreve başlamaya kalktın, hayır, ben, senin… Hani, hep diyoruz ya, beden diline uymadı, ben senin işine tekrar son veriyorum mu diyeceğiz bu insana hiçbir eğitim vermeden?! Bu kadar eziyet çektirilir mi bir insana?! O zaman, bu dördüncü fıkra ne yapmaya kalıyor burada?!

11 inci maddeyi erteleyin 2007 yılı sonuna kadar. Kimleri alacaksınız bu süre içerisinde? Biz diyoruz kadrolaşma olacaktır diye. Bunlar hep söylendi şimdiye kadar; "hayır, yalan, yalan, yalan" dendi. Bu, kadrolaşmanın maddesidir; başka hiçbir madde değildir. Hiç kimse kendini aldatmasın… Kimler alınacaktır buraya? Hangi kriterlere göre alınacaklardır? Bu madde bu!.. Bu madde bu!.. Hangi süre içerisinde kimlerin alınacağına bir bakalım.

Bakınız, en sonunda şunu da söylüyoruz: "Başarılı olamayanların eğitim merkeziyle ilişkisi kesilir -son fıkra bu, beşinci fıkra- ödenen harçlık ve yapılan masraflar talep edilmez." Yahu, allahaşkına, hangi kriterlere göre olacak bunlar?! Hangi kriterlere göre olacak, bana bir söyler misiniz?!

Bakınız, şimdiye kadar, Türkiye'deki en büyük temel sorunlardan bir tanesi insan hakları sorunuydu. Ceza İnfaz Kanununda en fazla tartışılan konulardan bir tanesi buydu. Biz, yine, Ceza İnfaz Kanununda önemli bir değişiklik yaptık; dedik ki, iyileştirme modelini benimsiyoruz.

Pekâlâ, eğitilmeyen, eğitimi ertelenen insanlarla, siz, iyileştirme modelini nasıl uygulayacaksınız? Cezaevindeki insanları tekrar topluma kazandırabilmek için hangi süzgeçlerden geçeceğini, eğitilmeyen, bilmeyen, eğitimi yapılamayan… Hangi nedenle olduğunu bilmediğim şu anki mevcut düzenlemeden hepimiz rahatsızız, mevcut uygulamadan hepimiz rahatsız.

Pekâlâ, biz, bu insanların yerine ne koyuyoruz da, yarın öbür gün, bu insanlara diyeceğiz ki, arkadaş, senin yaptığın uygulamalar yanlıştır, biz, bunları düzeltmeye çalışacağız. İyileştirme modeli nasıl açıklanacak burada, nasıl uygulanacak? Bu insanları, biz, sınıflara ayıracağız, bunların rehabilite edilmelerini ayarlayacağız. Hangi uzmanlar yapacak bunu; bu belli değil.

Bakınız, burada önemli bir husus var. Gerçekten de merak ettiğim üç konuyu tekrar tekrar sormak istiyorum. Bir, 1 Ağustos 2007 tarihine kadar, hangi gerekçeyle, biz, 11 inci maddenin birinci fıkrasını erteliyoruz? Parasızlık mı, fizikî imkansızlık mı, yoksa, yeteri kadar, o eğitim kurumunda görev yapacak, ders verecek yargıcımız, birinci sınıf yargıcımız ve eğitmenimiz yok mu; bunu, gerçekten merak ediyorum.

İki; bu insanların en azından sekizer aylık -onaltı aya tekabül eder; en az bir dönem sonu veya bir yıl diyelim- süre içerisinde eğitim almalarının bir sakıncası var mı? Yoksa, 2007 yılı geliyor, bu siyasal iktidarın dönemi bitiyor sıkıntısı mı var? O süre içerisinde, biz, yeni bir insan alamayacağız demenin sıkıntısı mı var? Bol bol kadrolaşma yapalım demek mi isteniyor burada açıkçası?

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Herhalde…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Herhalde ise mesele yok; orada anlaşıyoruz, orada anlaşıyoruz.

Üç; 11 inci maddede birinci fıkrayı erteliyoruz da, geri kalan tekrar ikinci, üçüncü ve dördüncü maddeleri… Evet, ikinci maddeyi erteleyemezsiniz; çünkü, ertelemek mümkün değil onu, göreviçi eğitimi, onu ertelemeniz mümkün değil. Orada normal olarak tekrar meslek öncesi eğitimini tamamlamış, hizmet öncesi eğitimini tamamlamış insanların girecekleri yazılı, sözlü ve uygulamalı sınav ne yapmaya duruyor?! O zaman 4 üncü maddeyi ne yapacağız; 4 üncü maddeyi biz niye ertelemiyoruz?!

Ben, bunların samimî olarak cevaplarının verilmesini istiyor; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın 49 uncu maddesinin önemi nedeniyle konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

 

Malatya

Çorum

Afyonkarahisar

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Haluk Koç

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

 

Bayram Ali Meral

 

 

 

 

Ankara

 

 

                       

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı görülmektedir.

Ancak bugün Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan milletvekillerinin isimlerini okutacağım ve salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Eğer, salonda 20 milletvekilinin olduğunu tespit edersem, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Ali Topuz?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

Haşim Oral?.. Burada.

Kerim Özkan?.. Burada.

Emin Koç?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Sıdıka Sarıbekir?.. Burada.

Ali Rıza Gülçiçek?.. Burada.

İsmet Atalay?.. Burada.

Feridun Ayvazoğlu?.. Burada.

Mehmet Parlakyiğit?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

Kemal Demirel?.. Burada.

Salih Gün?.. Burada.

Muharrem Kılıç?.. Burada.

Yüksel Çorbacıoğlu?.. Burada.

Ali Arslan?.. Burada.

Fahrettin Üstün?.. Burada.

Şevket Arz?.. Burada.

Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilli arkadaşlarım, yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi 50 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 50.- 23.7.2003 tarihli ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 31 inci maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Uzmanlık programlarında başarı ile geçirilen süreler, iki yılı aşmamak üzere, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesinde değerlendirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Sayın Özkan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 50 nci maddesinde görüşlerimi belirtmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Hukuk ve adalet hizmetlerinde görev üstlenmiş bulunan hâkim, savcı, avukat, noter ve diğer personele, hukuk fakültelerinde veya diğer eğitim ve öğretim kurumlarında verilen teorik ve akademik eğitim ve öğretim yanında, meslek öncesi ve meslekiçi eğitimde uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek yoluyla yeni bilgilerin kazandırılması, bu meslek mensuplarının daha verimli ve üretken olabilmelerini sağlamak üzere, 23.7.2003 tarihli ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu yürürlüğe girmiştir. 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun meslekiçi eğitim ve uzmanlık konulu 31 inci maddesinin birinci fıkrasında "Akademi adlî, idarî ve askerî yargı hâkim ve savcılarının, avukatların ve noterlerin meslekiçi eğitimi ile belli alanlarda uzmanlık kazanmaları için, uzmanlık eğitim ve öğretimi yapar, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenler" denilmektedir. İkinci fıkrada ise "bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe göre, uzmanlık programına kaydolma hakkını kazanan adlî, idarî ve askerî yargı hâkim ve savcılarına, kamu kurumu veya kuruluşlarında çalışan hukuk müşaviri veya avukatlara ve noterlere eğitim süresince izin verilir" denilmektedir.

Şimdi görüşülmekte olan yasa tasarısının 50 nci maddesiyle, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 31 nci maddesinin yukarıda belirtilen ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere "uzmanlık programlarında başarı ile geçirilen süreler, iki yılı aşmamak üzere, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesinde değerlendirilir" fıkrası eklenmesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan yasanın, Türk adalet sisteminde yer alan her kademedeki personel tarafından gereken dikkat ve özenle izlenmekte olduğunu bilmektesiniz. Türk yargı sisteminin odak noktası, olmazsa olmazı olan değerli hâkim ve savcılarımız için önemli olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti için de gerekli olan bir yasayı görüşmekteyiz. Eklenmesi öngörülen fıkra, şahsım ve Grubum Cumhuriyet Halk Partisi tarafından da, Türk adlî çalışanları açısından atılan bir ilk adım olduğu düşüncesiyle uygun görülmektedir; diğer adliye personeli için de başlangıç kabul edilmesini Yüce Heyetinizin dikkatlerine sunmak isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli arkadaşlarımın da söylediği gibi, bu yasayı düzeltmekle, Türk yargı sisteminin çok fazla bir sorununu çözmüş olmuyoruz. Köklü değişiklik yapmak zorundayız. Esastan çalışmaya başlamalıyız. Yani, çağdaşlaşmayı, yenileşmeyi, üniter yapıyı pekiştirmek için Anayasadan başlamak gerekmektedir.

Hâkim ve savcılarımızın sıkıntılarından birisi bağımsızlık unsuru, diğeri de özlük haklarıyla ilgili; gerçekten mağdur olduklarına ilişkin talepleri bizlerce çok önemli olmalıdır ve en kısa zamanda çözüme ulaştırılmalıdır.

Hâkim ve savcılarımızın, maaş sıralamasında çok aşağılarda kaldığını bilmekteyiz ve onlar adına üzülmekteyiz. Her yerde tasarruf olabilir; ama, adaletin sağlanmasında emeği olanlarda tasarruf olmaması gerektiği inancındayım.

Özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili, bir yüksek mahkeme başkanın söylediği, hafızalarımızdan hâlâ silinmedi. "Bir hâkimin, bir savcının vicdanı ile cüzdanı arasında kalmaması" şeklindeki söylemi, Türk kamuoyunda uzunca bir süre tartışılmış, yargı mensuplarının, cüzdandan uzak, vicdanıyla karar verebilmelerine olanak sağlayacak düzenlemenin yapılması bu Meclisin en önemli görevlerinden biri olmalıdır. Duvarında "adalet mülkün temelidir" diye yazan, her türlü fizikî şart ve sosyal imkânlardan yoksun olan mekânlarda görev yapan, adaletin sağlanmasında temel direk olan hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik daha fazla katkıda bulunmak ve bunlarla ilgili önerilere destek olmak bizlerin onuru olacaktır. Adalet adına görev yapan değerli hâkim ve savcıların sorunlarını tartışıyoruz, çare de bulacağız, bulmak da zorundayız. Bu konulardaki çalışmalara destek verdiğimizin bilinmesini isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizin de ortak görüşte birleşeceği düşüncesiyle, yargılama faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesiyle sağlanacaktır. Hâkimlik ve savcılık, kariyer meslek olması nedeniyle, teorik ve pratik bakımdan yoğun bir bilgi birikimi gerektirmektedir. Bu nedenle, hâkim ve savcılarımıza, gerek atamaları öncesinde gerekse kariyerleri süresince mahkemeler ve mümkün olduğu takdirde diğer otorite ve kurumlar nezdinde pratik eğitim verilmesi gibi uygun eğitim imkânları sağlanmalıdır. Bu eğitim, hâkimlerimiz için ücretsiz olmalı ve özellikle, yeni mevzuat ve mahkeme kararlarının kapsamına yönelik olmalıdır. Verilecek eğitim, gerektiğinde mahkemeler ve Avrupa kurumları veya yabancı kurumlara yapılacak çalışma ziyaretlerini kapsamalıdır. Uluslararası diyaloglar geliştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar, temel hak ve hürriyetlerin güvencesidir. Yargılama faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13 Ekim 1994 tarihli ve 12 sayılı tavsiye kararında "hüküm verme süresi içinde hâkimler bağımsız olmalı ve her türlü çevreden, her türlü nedenle doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden, baskılardan, teşviklerden, uygunsuz etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde hareket edebilmelidir. Hâkimleri bu şekilde etki altında bırakmak isteyen kişilere karşı kanunla yaptırımlar öngörülmelidir. Hâkimlerin görev süreleri ve maaşları kanunla teminat altına alınmalıdır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adım atılmamalıdır" şeklinde ifade ve ilkelere yer verilmektedir.

Ancak, benim güzel ülkemde, kulaklarımda çınlayan, bir cumhuriyet savcısı arkadaşımın sözlerini anlatmadan geçemeyeceğim. Sömestr sonuydu. Cumhuriyet savcısı arkadaşımla yolda karşılaştım. Selamlaştıktan sonra ne var ne yok diye sordum. Aldığım cevap "altı yok pabuç gibi sürünüyoruz. İki yakamız bir araya gelmiyor. Çocuklar karne aldı. Bugün eve zor gideceğim." Niye dedim. "Çocuklara karne görümü olarak ayakkabı sözü vermiştim. Ayakkabı alamayacağım. Kemdim pençeyle idare ediyorum. Biliyorum, çok çalıştılar, karneleri de iyi olacak. Bir baba olarak sözümü yerine getiremeyeceğim. Üzülüyorum, kahroluyorum, mahvoluyorum. Ne olur, birçok emeklimiz, işçimiz, memurumuz, köylümüz için sorunları dile getirirken, biliyorum, onlar da aynı dertten mustarip; yaşama güçlüğü çekiyorlar. Biz, cumhuriyet savcılarını da unutmayın" demişti. Aynen, bir vekil olarak Yüce Meclise aktarıyorum. Lütfen, bu sese kulak verelim.

Özetle, hâkim ve savcılarımızın, adalet saraylarında, hapishanelerde görev yapan personellerimizin statülerinin, sosyal haklarının ve maaşlarının görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun olması sağlanmalıdır. Aynı inançta olduğunuzu düşünmekteyim ve hak ettiklerini adım gibi biliyorum. Hiçbir hâkim, hiçbir savcı, hiçbir adalet çalışanı, bizim Burdur yöresinin tabiriyle "cici pappam parıl parıl parıldıyor, aç karnım curul curul curulduyor" demek istemiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâkim ve savcıların uzmanlık programına katılmalarının teşviki amaçlanan ve katıldıkları uzmanlık programlarını başarıyla bitirenlerin, bu programda geçen sürelerinin kademe ve derecelerine eklenmesi hükmü uygun olmakla birlikte, hâkim ve savcılarımızın bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları konusunda getirilecek tekliflerle ilgili tasarılara, şahsım ve Grubum Cumhuriyet Halk Partisi olarak, üzerimize düşen katkıyı en iyi şekilde yapacağımızı belirtir, yeni yasanın Türk adalet sistemine hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygı ve sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi 51 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 51.- 4954 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 10.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Bakanlığın teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı ile bir yıllık staj süresini tamamlayan adlî ve idarî yargı hâkim ve savcı adayları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri hâlinde, hâkimlik ve savcılık mesleğine atanabilirler.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar Akademinin görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; programımızın bu bölümünde 52 nci maddeyi tartışacağız. Bu, zaten, 57 maddelik bir yasa, kısa bir sürede Meclisten geçti, bir mukavemet de görmedi; sadece düşüncelerimizi söyledik, onları söylemeyle devam ediyoruz. Önümüzde yine böyle 200 maddelik yasalar var, onların da Meclisten bu süratle geçeceğine eminim.

951 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 52 inci maddesini, yani, yeni numaralandırmasıyla, 51 inci maddesini görüşüyoruz. Biz, bu çalışma döneminde karşılıklı zorlamalar arasında sıkışmış milletvekilleriyiz. Önümüze dayatılan bir programı iktidar grubu olarak ve muhalefet grubu olarak paylaşmaya çalışıyoruz, zorlukları da paylaşıyoruz. Şimdi saat 23.00'e yaklaşıyor; ben, saat 23.00'e kadar konuşacağım ve zaten 13 dakikalık bir süre var önümde, bunu kullanacağım, sonra hepinizin, hepimizin evlerimize gitme imkânımız olacak.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Uzatalım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -Hayır, gerekirse uzatabiliriz de; yani, biz, muhalefet olarak her türlü çalışma ortamına hazırlıklıyız ve her maddeyi de sizinle uygar şartlarda tartışmaya hazırız. Bu, karşılıklı bir duyarlılık meselesidir, konuya duyduğumuz bir ilginin bir göstergesidir. Doğal ki, hâkimler ve savcılar konusu, hepimizin ilgi duyduğu konudur. Yani, bu konuya ilgi duymamızda da şaşılacak bir taraf yok, sizin de…

Yalnız, benim bir şey dikkatimi çekiyor. Bu ilginin dengeli olmasını düşünüyorum ben. Hep muhalefet konuşuyor; iktidarın bu konuda, hâkimler ve savcılar konusunda söyleyecek sözleri olduğunu biliyorum; ama, bunun hangi nedenlerle söylenmemiş olduğunu merak ediyorum. Yani, ben, şimdi arkadaşlarıma bakıyorum; büyükçe bir bölümünüz, yargıyla yakından ilgilisiniz. Bu ilgi, tabiî, çeşitli biçimlerde tezahür ediyor. O yüzden, sizin de burada konuşmanız gerektiğini düşünüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - İş yapıyoruz iş!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Özellikle dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra bu ilgi daha yoğunlaşacak, daha yoğun bir hale gelecek.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz, konuşmaya değil, iş yapmaya geldik.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, nasıl iş yaptığınız konusunda da söyleyeceklerim olacak.

Şimdi, arkadaşlar, bu madde, teknik bir madde; biliyorsunuz, staj süresi iki yıl; bir yılını doldurması halinde, hâkim ve savcı adaylarının görev yapmaları imkânını getiriyor.

Burada şöyle bir süreç izleniyor: Bir kere, 4 000 yeni hâkim söz konusu, hâkim kadrosunun doldurulması, yargının daha işler hale getirilmesi söz konusu. Bunları yetiştirmek için yeterli zamanın olmadığı anlaşılıyor, yeterli imkânın, yerin de olmadığı anlaşılıyor; çünkü, eğitim merkezi tıkanabilir.   4 000 yeni hâkim mülakat yöntemiyle alındığı zaman, bunların, mülakatın biçimi nedeniyle, yeterli olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusu; ama, bunların yetiştirilmeleri gerekecek; bu, bir zaman alacak. Bu zaman nedeniyle de stajın yarıya indirilmesi doğru olur; birincisi bu.

İkincisi, hâkim ihtiyacımız yoğun, savcı ihtiyacımız yoğun; bu, giderilecek. Bu nedenle, 51 inci madde bu düzenlemeyi getiriyor.

Bakanlık teklif edecek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu karar verecek; bir yıllık staj süresini tamamlayan adaylar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mesleğe kabul edilecekler; böylece, yeni bir sürece girecekler. Girdikleri zaman ne olacak; Türkiye'de hâkimlerin ve savcıların hangi koşullar içinde görev yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Bu ihtiyaç bu yasayı getirmiştir zaten. Bu yasa da kısmî düzeltmeler getiriyor.

Ben, bu yasanın gündeme gelmesi aşamasında İktidar Partisinin dürüst tavrını kutluyorum; çünkü, İktidar Partimiz, bugüne kadar getirdiği birçok yasanın bir devrim olduğunu söylüyordu, bu kez devrimden bahsetmediler, reform olduğunu söylediler. Bu, kısmî bir gerileme gibi gözükse de, gerçeği yansıtıyor; bu, bir reformdur ya da bir reform girişimidir. Sayın Bakanın da ifade ettikleri gibi, başka desteklerle daha işler hale gelmesi, adliye teşkilatımızın, adliye çalışanlarımızın daha iyi şartlara kavuşmalarını sağlaması gerekir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu hâkim ve savcılarla ilgili ve bunların yaşadığı koşullarla ilgili bölüme gelince; bir hâkimin bana göndermiş olduğu bir anısını size nakletmek istiyorum, bundan alınacak çok ders var. Bu yargıcımız şu anda Ankara'da görev yapıyor. Kendisi, Ankara'nın bir ilçesinde, 1978 yılında bir keşifte başına gelen bir olayı anlatıyor. Ben, size, bunu hikâye olsun diye anlatmıyorum; çünkü, zaten, size yeteri kadar hikâye anlatılıyor. Ben, bundan bir ders alınacağı umuduyla anlatıyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Şiir okuyun…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - O şiirin kalan bölümünü okursam toplantı 2 saat daha uzar. Adam o kadar dertli ki, yaklaşık 3-4 sayfalık bir şiir yazmış Sayın Recep Özel, çok uzun bir şiir; bunu okursam toplantı bitmez, yapmayacağım onu. Bir de, şiir günü değil bugün. Biz burada son derece ciddî bir konuyu tartıştığımız için, ben o şiirin konuyla ilgili bölümlerini okumakla yetindim; ama, aslında çok şiir var. Ben buraya getiririm bir şiir kitabı, size saatlerce okurum; ama, benim amacım şiirle ilgili bir eğitim vermek değil ya da şiir konusundaki düşüncelerimi paylaşmak değil. O nedenle, o talebinizi kabul edemeyeceğim; ama, sizin eğer şiir konusunda özel bir isteğiniz varsa, onu uygun bir zamanda yerine getirmeye hazırım.

Şimdi, arkadaşlar, izin verirseniz…

Sayın Fikret Badazlı, lütfen, ben konuşurken orada gezinmeyiniz, benim dikkatimi dağıtıyorsunuz. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Sayın Baloğlu…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Efendim, orada hep geziniyorlar.

BAŞKAN - …şiir falan okumayacaksınız değil mi?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, şiir okumayacağım; ama, Sayın Fikret Badazlı lütfen yerine otursun; çünkü, ben, Sayın Fikret Badazlı'yı gördüğüm zaman, onun bizimle ilgili söylediği sözleri hatırlıyorum; bu vesileyle onu da kısaca yanıtlamak istiyorum.

Sayın Fikret Badazlı, Antalya'da yaptığı bir basın toplantısında, muhalefet milletvekilleri için, Antalyalı muhalefet milletvekilleri için şunu söyledi: "Ya, bunların işleri güçleri yok, durmadan konuşuyorlar, halka anlatıyorlar, halkı harekete geçiriyorlar." Ben de kendisine şöyle bir yanıt verdim Sabah'ın Akdeniz ekinde: "Bu, bizim doğal hakkımız, biz muhalefetiz; yani, siz yanlışlık yapıyorsunuz, biz de dolaşacağız." Üstelik kendisini kutladım; eğer beni muhalefet milletvekili olarak, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili olarak Antalya'da çok gezdiğim için suçluyorsanız ya da böyle bir tespit yapıyorsanız bu bana onur veriyor, çünkü, işimi yapıyorum ben; yani, işim bu benim, halkın içinde olmak, onlarla birlikte muhalefet yapmak.

Bu açıklamayı yapma imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Baloğlu…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Konuya dönüyorum efendim.

BAŞKAN - … bir saniyenizi istirham edeyim.

Madde üzerinde konuşmaya başlarken bir sürçülisan oldu tahmin ediyorum, kasıt dışı bir hata. "Programa başlıyoruz" gibi bir ifade oldu; yani "maddenin görüşmelerine başlıyoruz" ifadesi olmuştu; onu tashih ederseniz...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Programla kastettiğim bugünkü programımız efendim; yani, bir program içinde çalışıyoruz; dağınık çalışmayı kabul edecek bir anlayışa sahip değilim ben. O programa uymak zorundayım; yani, program nedir; bugünkü şeydir. Program derken kastettiğim, gündem tabiî, efendim.

Şimdi, efendim, izin verirseniz, 4 dakikalık bir gecikmeden sonra, ben, yargıcın anılarına geçiyorum.

Şimdi, Sayın Yargıç "Ankara'nın bir ilçesinde, büyük bir plato üzerinde keşif yaparken, ani bir fırtına, gök gürültüsü ve şimşek çakmaları sonunda keşfi bırakmak zorunda kaldım" diyor.

Lütfen dinleyin.

"Dolmuş şoförünün ısrarlı gayretlerine rağmen araba çalışmadı; anayola 5-6 kilometre uzaklıktaki ayrıca bir çayı da geçmek zorunda olduğumdan, sağanak halinde yağmura rağmen keşif heyetiyle birlikte yürümeye çıktık. Bu sırada, biz, dizlerimize kadar ıslanmayı göze aldık. Kurtuluş Savaşı gazisi yaşlı bir amca -burası hepimizi ilgilendirmeli arkadaşlar- ikidebir benim önümü kesiyor, eğilip 'sırtıma bin, ben seni karşıya geçiririm, sen ıslanma' diye ısrar ediyor. Bunun üzerine, ben 'amca sen şaşırdın mı, 80 yaşında bir insansın, sen beni sırtında neden taşırsın' deyince, ağlayarak şunları söyledi..."

AHMET YENİ (Samsun) - Kanun maddesiyle ne alakası var?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Çok ilgisi var.

"...Hâkim bey, sen adalet dağıtıyorsun, hepimizden büyüksün, senin ıslanmaman gerekir' dedi ve ağlamaya başladı." Yani, bir yargıca halkımızın bakışı budur arkadaşlar. Halkımız yargıca adalet dağıtan bir insan olarak inanılmaz bir saygı duyar. Biz, bu saygının farkında olmalıyız ve bunun gereklerini yerine getirmeliyiz diye hâkimin bu anısını ben yansıtıyorum ve hâkim bunu yazarken... Yani, bu yazı, Antalya Barosu Dergisinin bir sayısında yayımlanmıştır; daha sonra da bunu sözlü olarak da bana anlatmıştır, gözleri yaşarmıştır.

Şu anda Ankara Adliyesinde kendisi; beni dinlediğini sanıyorum; çünkü, bu anısını sizlere nakledeceğimi söylemiştim.

Halkımız adalete böyle bakar, yargıca böyle bakar, biz de böyle bakmak zorundayız, böyle baktığımıza inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tabiî, bu, adaletin bir parçasıdır yargıçlar; öteki tarafında da avukatlar duruyor, avukat arkadaşlarımız duruyor. Şimdi, ben, yargıçlarla ilgili bir anıyı naklettiğim zaman, eğer yargının öteki kanadını oluşturan avukatlarla ilgili böyle bir anıyı nakletmezsem, bu benim eşitlik kavramımı zedeler, sizi de rencide eder.

BAŞKAN - Sayın Baloğlu, konuşma süresi olarak 6 dakikanız var, çalışma süremizin bitmesine 3 dakika var. Eğer sürenizi tam kullanacaksanız, Genel Kurulun onayını almak isterim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır Sayın Başkan. Ben, tam beni uyardığınız sırada keseceğim konuşmamı.

BAŞKAN - 3 dakikada yetiştirebilecek misiniz?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - 3 dakikada, 2'ye 33 kala bitecek.

BAŞKAN - Buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, rivayet olunur ki, eski Atina'da, en ünlü avukatlardan bir tanesi, yaşlanmış ve mesleği bırakmıştır. Bir müddet sonra, bu ünlü avukatın yaşlandığı haberini alan genç avukatlar, kendisini görmeye gitmek isterler, rahatsızlığını öğrenmek isterler, geçmiş olsun dileklerini sunmak isterler ve Atina'nın hayli dışında, bir tepede, bu avukatın bulunduğu eve giderler; genç avukatlar şaşırırlar; ünlü avukatın evi çok kötüdür, derme çatma bir kulübe; yerde şilteler; bakımsız, perişan. Şaşırırlar, inanamazlar; bu, devrin en ünlü avukatı, Roma'nın en ünlü avukatı nasıl bu halde olur derler ve sorarlar "hocam, üstadım, niye bu haldesin" derler. O der ki: "Ben, devrin en ünlü hukukçusuyum; ama, ben, yere eğilmeyi öğrenemediğim için böyle oldum" Çünkü, eski Roma'da avukatlık lanetli bir meslek gibi yorumlanırdı ve avukatlara paraları yere atılırdı, eğilip, alsınlar diye. O en ünlü avukat, yere atılanları almadığı için yoksul kalmıştır.

Dileğimiz bütün avukatların böyle olmasıdır, ben böyle olduklarına inanıyorum; çünkü, yargının bir bölümünde böylesine saygı duyulan hâkimler, saygı duymamız gereken hâkimler varsa, bir tarafında da böyle avukatlar, böyle savunucular var.

Türkiye tarihi, sıkıyönetim dönemlerinde ve olağanüstü dönemlerde böyle avukatları da tanımıştır. Böyle avukatlar, en güç şartlarda, mesleklerini, inançlarını ve hukuka saygılarını o mahkemelerinde göstermişlerdir. Suçu paylaşmasalar da, o işlendiği iddia edilen suçla özdeş olmasalar da, hukukun gereğini yapmışlardır. İnsanları savunmasız bırakmamışlardır. Zulüm görmüşlerdir. Sanıkla özdeştirilmişlerdir; ama, ayakta kalmayı başarmışlardır.

Ben, burada, bütün o saygı duyulması gereken yargıçları, bu dirençli avukatları saygıyla selamlıyorum. Bu yasa…

BAŞKAN - Sayın Baloğlu, Genel Kuruldan uzatma süresi almadım, sadece 1 dakikanız var.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - 1 dakikada bitiriyorum efendim.

O yargıçlar ve o avukatlar, Türkiye tarihine hep değerli insanlar olarak geçmişlerdir. Bu yasanın oluşumuna katkıda bulunan bütün milletvekillerimiz, komisyon üyelerimiz ve Bakanlığımız da, ileride tarih tarafından, umut ediyorum ki, saygıyla anılacaklardır. Biz, bu saygıyla anılmaları için elimizden geleni yapıyoruz. Muhalefet grubu olarak düşüncelerimizi aktarmaya çalışıyoruz.

Bu arada, Sayın Başkan, sürem dolmasına rağmen konuşma imkânı verdiği için teşekkür ediyorum. Son saniyeleri doldu sanıyorum...

BAŞKAN- Evet.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Peki. Sayın Başkan, mademki toplantıyı kapatıyorsunuz, bütün arkadaşlarıma iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum.

Hoşça kalın. (Alkışlar)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun çalışma süresi tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Haziran 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 23.00