Normal TBMM 2 2 2005-07-12T11:15:00Z 2005-07-12T11:15:00Z 54 35696 203472 TBMM 1695 406 249877 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 89       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

118 inci Birleşim

25 Haziran 2005 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in (6/1475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/310)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve Litvanya Parlamento Başkanı Arturas Paulauskas'ın davetlerine beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabet etmek üzere Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/860)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 19 milletvekilinin, zeytincilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295)

2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak çözüm önerileri oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951)

3.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı: 930)

4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kars Antlaşmasının 6 ncı maddesi hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığına,

- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Posof-Türkgözü sınır kapısında sınır ticaretini geliştirmeye yönelik çalışmalarına,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yurtdışında fuarcılık faaliyetlerine katılan şirketlere ve yapılan ödemelere,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/6272, 6273, 6274)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İli ve bölgenin kalkınmasındaki hedeflere ve bu doğrultuda yapılanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/6302)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Boğaziçi alanında Millî Savunma Bakanlığına tahsisli savunma amacı dışındaki gayrimenkullere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/6305)

4.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, TRT'nin satın aldığı film ve televizyon dizilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/6547)

5.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, ilaç fiyatlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/6602)

6.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.KESİMOĞLU'nun, bazı mal müdürlüklerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6605)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TRT'nin yaptırdığı bir ankete ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/6708)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar

Ağrı Milletvekili Naci Aslan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde erken yaşta evlendirilen çocukların mağduriyetleri ile bu konunun çözümü için alınması gereken önlemlere,

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, 45 inci ölüm yıldönümünde köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'un, eğitimci-araştırmacı kimliğine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın, Zonguldak Karadon Müessesesi Kilimli İşletme Müdürlüğünde meydana gelen göçük ve sonrasında yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi.

Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman ve 22 milletvekilinin, GAP bölgesinde aşırı ve bilinçsiz sulamadan kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/294) Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/995) (S. Sayısı: 940) üzerindeki görüşmelere devam olunarak, geçici madde 4'e kadar kabul edildi.

Saat 20.30'da toplanmak üzere, Üçüncü Oturuma 19.26'da son verildi.

                                                       

Nevzat Pakdil

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Bilecik

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Mehmet Daniş

 

Bayram Özçelik

 

Çanakkale

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

Dördüncü Oturum

24.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 957 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 955 sıra sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

2 nci sırasında bulunan, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/995) (S. Sayısı: 940) görüşmeleri tamamlanarak; elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;

3 üncü sırasına alınan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/548) (S. Sayısı: 957),

4 üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/538) (S. Sayısı: 955),

 Görüşmelerini müteakiben;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

Alınan karar gereğince, 25 Haziran 2005 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.00'te son verildi.

                                                       

İsmail Alptekin

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Türkân Miçooğulları

 

Harun Tüfekci

 

İzmir

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                  No.: 164

II. - GELEN KÂĞITLAR

25 Haziran 2005 Cumartesi

Teklifler

1.-           İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in; 2464 Sayılı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/551) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

2.-          Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/552) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

3.-     Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün; Türkçenin Kullanılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/553) (Adalet; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; İçişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

4.-          Tokat Milletvekili Resul Tosun ile 109 Milletvekilinin; Kültür ve Sanat Adamlarının Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi (2/554) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

5.-      Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 73 Milletvekilinin; Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/555) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)

6.-      Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un; 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/556) (Anayasa ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2005)

7.-      Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un; 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/557) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2005)

8.-                    Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Haluk Koç'un; 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/558) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2005)

9.-        Mersin Milletvekili Vahit Çekmez ile Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın; 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/559) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)

10.-     Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un; Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/560) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)

11.-    İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/561) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2005)

12.-   Eskişehir Milletvekilleri  Muharrem Tozçöken ile Fahri Keskin'in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/562) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2005)

Tezkere

1.-           Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/859) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2005)

Rapor

1.- 27.5.2005 Tarihli ve 5357 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1042) (S. Sayısı: 958) (Dağıtma tarihi: 25.6.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU ve 19 Milletvekilinin, zeytincilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)

2.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK ve 27 Milletvekilinin, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak çözüm önerileri oluşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.06

25 Haziran 2005 Cumartesi

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Pusula gönderen arkadaşların Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 14.12


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.35

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Biraz önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, 10 dakika dedin yarım saat oldu. Tarafsızlığını yitirdin Sayın Başkan! 10 dakika dedin yarım saat oldu. Meclisin mi Başkanısın, yoksa, AK Partinin mi?!

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN     - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in (6/1475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/310)

                                        24.6.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 322 nci sırasında yer alan (6/1475) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                 Feramus Şahin

                                              Tokat

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutacağım.

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 19 milletvekilinin, zeytincilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295)

                                       15. 6.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zeytin, tarih boyunca ve günümüzde sağlığın sembolü olmuştur. Bazılarınca zeytin ağacı ve meyvesi kutsal dahi kabul edilmiştir.

Dünyada yaklaşık 10 000 hektarda zeytin tarımı yapılmaktadır. Bu alan üzerindeki 900 000 000'u aşan zeytin ağacının yüzde 98'i Akdenize kıyı ülkelerdir. Ülkemizde ise, Ege ve Marmara sahillerimiz başta olmak üzere tüm sahil şeridimizde ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde toplam 35 ilimiz sınırları içinde zeytin yetiştirilmektedir.

Ülkemiz zeytinciliği ve zeytinyağı sektörü, tarımdan sanayie, sanayiden pazarlamaya bir zincir içerisinde, yan ürünleriyle beraber sanayi ve ticaret sektöründe önemli bir ağırlığa sahiptir. 400 000 ailenin geçimini de doğrudan sağlamaktadır.

Zeytin ve özellikle zeytinyağı, insan sağlığı ve beslenme açısından üstün nitelikler taşımaktadır. Buna rağmen, fiyatının yüksek olması, bölgesel bir ürün olması ve tanıtım eksikliği nedeniyle yeterince tüketilmemektedir. Zeytin ve yan ürünleri olan pek çok ürünün tanıtımı nasıl yapılmalıdır? Sağlık açısından önemi nasıl vurgulanabilir? Zeytin ve zeytinyağının pazarlanması konusundaki sıkıntılar nelerdir? Aşılması için neler yapılmalıdır? Tanıtım ve reklam aşamasında ne gibi sorunlar yaşanmaktadır ve nasıl bir destek sağlanabilir? Üretim ve daha sonraki aşamalarda kullanılan kimyasal ve fiziksel şartların insan sağlığı açısından zararlı bir yönü var mıdır? Asgarîye indirilmesi için neler yapılmalıdır?

Petrolden sonra en büyük ithalat kalemimiz sıvıyağdır. Dünyadaki en kaliteli zeytinyağı ülkemizde üretilmektedir. Diğer bitkisel yağların fiyat yönlü güçlü rekabetine nasıl karşı konulabilir? İnsanlara bu ürünün faydaları ve diğer ürünlerden farkının anlatılması için neler yapılmalıdır?

Zeytin tarımında en önemli sorunlardan biri de arazi konusudur. Miras yoluyla topraklar bölünmekte ve zeytin sahaları daralmaktadır. Tarımsal yönde ikamesi olmayan bu ağaçların ve arazilerin korunması için ne gibi önlemler alınmalıdır?

Dünyada zeytin yetişen bütün ülkeler, zeytin dikilmesi ve ağacının daha verimli hale getirilmesi çalışmalarını teşvik etmektedirler. Ülkemizde ihmal edilen bu konu üzerinde çalışmalar yapılmalı, zeytin genleri araştırılmalıdır. Marmara Bölgesindeki dünyanın en kaliteli sofralık zeytini olan Gemlik, Mudanya, İznik ve Orhangazi yörelerindeki kalitenin korunması ve yaygınlaştırılmasını temin etmek için neler yapılmalıdır?

Dünya piyasalarındaki rekabet karşısında zeytin üreticisi yalnız bırakılmamalıdır. Dünyanın en güzel zeytinyağının ülkemizde olmasına rağmen, ihracatımız çok azdır. İhracatın önündeki engeller nelerdir? İhracatın artması için ne gibi önlemler alınmalıdır?

Zeytin üretiminin ve işletmeciliğinin çok özel bir konumu vardır. Sektörün geleceği açısından üreticinin gelir seviyesinin korunması için neler yapılmalıdır? Sürekli artan girdi fiyatlarına karşı ne gibi önlemler alınmalı ve üretici nasıl desteklenmelidir? Gıda denetiminde yaşanan büyük problemlerin çözümü için neler yapılmalıdır?

Yukarıda zikretmeye çalıştığım ve daha pek çok problemleri olan zeytin ve zeytinciliğin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

 

 

2. Mehmet Emin Tutan

(Bursa)

 

 

3. Ali Osman Sali

 

(Balıkesir)

 

4. Hamit Taşcı

 

(Ordu)

 

5. Abdulmecit Alp

 

(Bursa)

 

6. Mustafa Dündar

 

(Bursa)

 

7. İsmail Özgün

 

(Balıkesir)

 

8. Mustafa Öztürk

 

(Sinop)

 

9. Ertuğrul Yalçınbayır

(Bursa)

 

 

10. Faruk Anbarcıoğlu

(Bursa)

 

 

11. Şevket Orhan

 

(Bursa)

 

12. Niyazi Pakyürek

(Bursa)

 

 

13. Zafer Hıdıroğlu

(Bursa)

 

 

14. Sedat Kızılcıklı

(Bursa)

 

 

15. Sabahattin Yıldız

(Muş)

 

 

16. Mehmet Sekmen

(İstanbul)

 

 

17. Şükrü Önder

 

(Yalova)

 

18. Veli Kaya

 

(Kilis)

 

19. Cemal Uysal

 

(Ordu)

 

20. Yahya Akman

 

(Şanlıurfa)

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak çözüm önerileri oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, özellikle, özelleştirme uygulamalarının başladığı 1985 yılından bu yana ülkemizde çok sayıda yabancı danışmanlık şirketi hizmet vermektedir. Bu şirketler, yalnız özelleştirme alanında değil, bakanlıkların, kurum ve kuruluşların yeniden yapılanmaları ve işlevleriyle ilgili olarak da çalışmaktadırlar.

Bu şirketlerin çalışmalarıyla ilgili olarak, kamuoyuna şimdiye kadar kapsamlı ve düzenli bilgi verildiği söylenemez.

Danışmanlık şirketlerinin:

1. Seçimlerinin nasıl yapıldığı; yani, hangi ihale mekanizmalarıyla görevlendirildikleri;

2. Hangi kamu kurum ve kuruluşlarına danışmanlık hizmeti verdikleri; hizmet süreleri;

3. Verilen hizmetlerin içeriği;

4. Ara ve sonuç raporlarının nasıl değerlendirildiği;

5.                     Danışmanlıklarla ilgili olarak, varsa, ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve yargı süreçleri;

6.            Aynı hizmetin parasal karşılığının uluslararası ölçülere ne ölçüde uygun bulunduğu;

7.                Bu hizmetlerin karşılığında yapılan toplam ödemeler ve kamu danışmanlığı konusundaki diğer noktaların araştırılarak kamuoyunun bilgilendirilmesi ve gerekliyse bu konuda yeni yasal düzenlemeler yapılması amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyor ve bilgilerinize sunuyoruz.

1- Yakup Kepenek

(Ankara)

2- Tacidar Seyhan

(Adana)

3- Hüseyin Ekmekcioğlu

(Antalya)

4- Hüseyin Özcan

(Mersin)

5- Feramus Şahin

(Tokat)

6- Feridun Fikret Baloğlu

(Antalya)

7- Kemal Sağ

(Adana)

8- Halil Ünlütepe

(Afyonkarahisar)

9- Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

10- Türkân Miçooğulları

(İzmir)

11- Nail Kamacı

(Antalya)

12- Tuncay Ercenk

(Antalya)

13- Erol Tınastepe

(Erzincan)

14- Şevket Gürsoy

(Adıyaman)

15- İzzet Çetin

(Kocaeli)

16- Ali Arslan

(Muğla)

17- Ahmet Küçük

(Çanakkale)

18- Hakkı Ülkü

(İzmir)

19- Erdal Karademir

(İzmir)

20- Mehmet Sefa Sirmen

(Kocaeli)

21- Muharrem Kılıç

(Malatya)

22- Ahmet Yılmazkaya

(Gaziantep)

23- Mustafa Yılmaz

(Gaziantep)

24- Mehmet Vedat Melik

(Şanlıurfa)

25- Harun Akın

(Zonguldak)

26- Mehmet S. Kesimoğlu

(Kırklareli)

27- Yüksel Çorbacıoğlu

(Artvin)

28- Ali Kemal Deveciler

(Balıkesir)

Gerekçe:

Ülkemizde çok sayıda yabancı danışmanlık firması hizmet vermektedir. Danışmanlık firmaları özellikle, bankalar, özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden yapılanmaları ya da uyguladıkları programlara danışman olarak katkı yapmaktadırlar.

Ancak, danışmanlık firmalarının gerek seçiminde gerekse çalışmalarında ortak kurallara uyulduğu söylenemez. Hiç kuşkusuz, danışmanlık hizmeti satın alan kamu kuruluşunun özelliklerine göre farklılık gösterecektir.

Bununla birlikte hangi gereksinimlerden kaynaklandığından, alınan hizmetin getirisinin saptanmasına kadar bu konunun tüm yönleriyle irdelenmesi ve gerekli önlemlerin alınması vazgeçilmez bir toplumsal zorunluluktur.

Bu bağlamda;

Yabancı danışmanlık firmalarının nasıl seçildiğini;

Danışma işinin ihale süreci;

Finansman ve istihdam kaynaklarının neler olduğu;

Çalışmalarının niteliği ve vardıkları sonuçların nasıl kullanıldığı;

Hizmeti satın alan kamu kuruluşunun, satın aldığı bu hizmetin nasıl değerlendirildiği ve ödemeleri nasıl yaptığı,

Araştırılması gereken önemli noktalardır.

Yine, bilinmektedir ki, danışmanlık firmalarının kimileri işlerini eksiksiz yapmalarına karşılık, kimileri de aynı ölçüde başarılı değillerdir. Yine, kimileriyle uyuşmazlıklar yargı konusu olmaktadır. Örneğin, kendi ülkelerinde yolsuzluklara karıştıkları için iflasa sürüklenenler bulunmaktadır.

Tüm bu noktaların Meclis araştırmasına konu edilmesi, yalnız geçmişin yanlışlarının görülmesini sağlamakla kalmayacak asıl bundan sonra yapılması gerekenlerin saptanmasına da yardımcı olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve Litvanya Parlamento Başkanı Arturas Paulauskas'ın davetlerine beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabet etmek üzere Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/860)                                                                                   

                             24 Haziran 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve Litvanya Parlamento Başkanı Arturas Paulauskas'ın davetlerine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi  Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tekilfi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporu 951 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı çok önemli bir tasarı; yargının yükünü taşıyan hâkim ve savcılarımızı ilgilendiren çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı önemsiyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, bu tasarı, özellikle hâkim ve savcılarımızın özlük hakları yönünden eksik bir tasarı; hâkim ve savcılarımızın özlük hakları, bu tasarıda yeterince değerlendirilmemiş, yeterince yer almamış. Bu tasarının bu ayağı noksan; ancak, bu tasarının geneli üzerinde görüşürken, tüm maddelerini değil de önemli gördüğüm birkaç maddeyi Yüce Heyete değerlendirmek istiyorum.

Bu tasarının 1 inci maddesi, idarî yargı hâkim adayları için ihtiyaç oranında hukuk fakültesi mezunu olmayan adayların da alınacağını belirtiyor. Bence, bu düzenleme yeterli değil. Şöyle yeterli değil; belki, geçmişte, Hâkimler ve Savcılar Kanunu çıkarıldığında normal bir düzenlemeydi; çünkü, yeteri kadar hukuk fakültesi yoktu, yeteri kadar talep yoktu. Bu durumda, idarî yargıda hâkim ve savcıların bir kısmı hukuk kökenli olmayanlardan, siyasal bilgilerden, idarî bilimlerden, iktisat ve maliye alanında öğrenim görmüş olan gençlerimizden alınmış olabilir; bunu da normal karşılıyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, bugün, idarî yargıda görev yapan hâkim ve savcılarımızın yüzde 75'i, hukuk fakültesi mezunlarının dışında olan hâkim ve savcılarımızdan oluşuyor, büyük bir ağırlığı hukukdışı kaynaklardan. Değerli arkadaşlar, hukuk ayrı bir alan, hukuk yargının temeli. Böyle bir alanda, hukukdışı kaynaklardan bu kadar yoğun hâkim alımını, hâkim ve savcı alımını gerçekten doğru bulmuyoruz.

Tasarı geldiğinde, bu, yüzde 20'lik dilimle sınırlandırılmıştı; ancak, bu yüzde 20'lik dilim de yeterli görülmemiş olacak ki, komisyonda yüzde 20'lik dilim de kaldırıldı. Şu anda, ihtiyacı oranında, bu alanlara hâkim ve savcı adayı alınabilir duruma geldi.

                            

(x) 951 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, bir insan, okula başladığında, o okulun eğitimini aldığında, onunla ilgili bir formasyon geliştirir. Hukuk fakültesine giren bir öğrenci, bilir ki, bu okulu bitirince, ileride hâkim olacaktır, savcı olacaktır, avukat olacaktır, noter olacaktır; yani, yargıyla ilgili bir alanda çalışacaktır. Bu gençlerimiz, hukuk fakültelerinde, hukukun dışındaki bazı alanlarda da birtakım dersler alıyorlar; örneğin, ekonomi dersi alıyoruz, sosyoloji dersi alıyoruz hukuk fakültelerinde, felsefe dersi alıyoruz kısmen. Peki, ben o okulu bitirince ekonomi alanında uzman mı oluyorum?! Ben yıllarca avukatlık yaptım, ekonomiyle ilgili hiçbir alanda, ekonomiyle ilgili hiçbir konuda görüş beyan etmedim; iyi bildiğim ekonomistlerden, iyi bildiğim muhasebecilerden, iyi bildiğim malî müşavirlerden görüş aldım; çünkü, benim alanım değil. Okulda gördüğüm ekonomi dersi, benim, ekonomi alanında uzman olmamı gerektirmez.

Şimdi, siyasal bilgilerde, idarî bilimlerde, iktisat ve maliye bölümlerinde de, belki bu gençlerimiz, birkısım hukuk derslerini görüyorlardır; ancak, birkısım hukuk derslerini görüyor olmaları, bunların hukukçu nosyonu, hukukçu kimliği almalarını gerektirmez. Bu nedenle,1 inci maddedeki bu düzenlemenin değiştirilmesinde yarar olur diye düşünüyoruz.

Yine, 1 inci maddede, avukatlık mesleğinden hâkim ve savcılığa geçişle ilgili bir düzenleme var. Bu düzenlemeyle, en az üç yıl avukatlık yapmış, 35 yaşını doldurmamış ve kendi aralarında yapılacak sınavla, hâkim ve savcı adayı alınacak. Buradaki düzenleme de bence yeterli değil. Avukatlık ve savcılık, hâkimlik, hepsi de bir yargı bütünlüğü içinde değerlendirmeli; hâkimlikten, savcılıktan avukatlığa geçişte beş yıllık bir süreç vardır; beş yıl hâkimlik ve savcılık yapanlar, daha sonra, avukatlık stajını yapmadan avukat olabilirler. Peki, buradaki eşitsizlik nereden kaynaklanıyor; burada, üç yıl çalışmış avukatları, kendi aralarında yapılacak bir sınavla, hâkimlik, savcılık mesleğine geçireceğiz, hem de bunları üç ay gibi… Gerçi, altı aylık bir staj süresi öngörülüyor ama, burada, 3 üncü maddede bu sürenin üç aya kadar indirilebileceği belirtiliyor. Bu nedenle, bu düzenleme yeterli değil diyorum.

Bir de, bu, hukuk fakültesi dışından alınan hâkimlerle ilgili düzenleme, tasarının gerekçesine de uygun değil. Tasarının gerekçesinin birinci sayfasının son cümlesine baktığımızda "hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür" deniyor. Yani, tasarının metni ile gerekçesi birbirine uymuyor.

Değerli arkadaşlar, bu kanundaki başka bir düzenleme; kanun tasarısında, 2 nci maddede, alınacak hâkim ve savcı adaylarının nasıl alınacağı belirtiliyor. "Adayların yarışma sınavı ve mülakatı ile 8 inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, yazılı sınava bir diyeceğimiz yok. Türkiye'de, 1999'dan bu yana, kamu personeli alımlarında yazılı sınavda bir denge oluştu. O dengeyi oluşturanlara, o zamanki iktidarda bulunan hükümetlere ve oradaki bu düzenlemeyi yapan o zamanki milletvekillerine teşekkür ediyorum. Gerçekten çok güzel bir düzenleme. Tüm gençler, eşit şartlarda, ÖSYM tarafından sınava alınıyorlar. Herkes bilgisini, becerisini ortaya koyuyor. Yazılı sınavda belli bir ölçüyü tutturanlar sınavı kazanmış oluyor. Ancak, mülakata ne diyeceğiz değerli arkadaşlar? Bu mülakat nasıl yapılıyor? Bu mülakatı kimler yapıyor? Bu mülakatın yapılmasında hangi kıstaslar ele alınıyor? Burada yönetmelikten bahsediliyor.

Değerli arkadaşlar, şu anda da bir yönetmelik var, hâkim ve savcıların alınmasıyla ilgili. Şu anki yönetmeliğe baktığımızda, mülakat kurulunu okuyorum sizlere, değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların alınmasındaki mülakat kurulu: "Müsteşar veya görevlendireceği müsteşar yardımcısının başkanlığında, teftiş kurulu başkanı, ceza işleri genel müdürü, hukuk işleri genel müdürü, personel genel müdüründen oluşur" diyor. Yani, mülakat kurulunun tamamı Sayın Adalet Bakanının bürokratlarından oluşuyor. Sayın Adalet Bakanı tarafsız olabilir; ancak, siyasî bir kişiliği var, siyasî bir partiye dahil. Siyasî bir kişiliği olduğu için de kendi partisinden ayrı, kendi partisinin kurumlarından ayrı düşünmesi çok zordur. Kendisi başka türlü düşünebilir; ancak, Sayın Başbakandan veyahut partinin yetkili kurullarından bir talimat aldığı zaman bunu da yerine getirmek durumunda. Bunun en son örneğini 31 Mart 2005 tarihinde gördük. Sayın Bakanımız NTV'de hararetli bir şekilde Türk Ceza Kanununu savunuyordu, Türk Ceza Kanununun mutlaka 1 Nisanda yürürlüğe gireceğini söylüyordu, engelleme yapılmayacağını söylüyordu; ancak, Sayın Başbakanın yurt dışından bir beyanatıyla "biz bunu erteleyeceğiz" şeklindeki beyanatıyla… Sayın Bakanımız da Başbakanın beyanına karşı mı gelecek; öyle bir şansı olabilir mi bir bakanın?! Karşı gelirse, bakanlıktan ayrılması gerekir; siyasî nezaket bunu gerektirir. Öyleyse, bu kurullardaki,  siyasî kişiliği olan, Sayın Bakanın talimatına bağlı olan, buradaki bürokratlardan oluşan bir mülakat kurulunun bağımsız davranma şansı yok değerli arkadaşlar. Bu nedenle, biz, buradaki bu düzenlemeye kesinlikle karşı  çıkıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şu anki uygulama da pek çok sorunlara yol açıyor. Bir mağdurun bende mektubu var; komisyonda da okumuştum. 2003 yılı şubat ayında Adalet Bakanlığınca açılan sınava giriyor, yazılıyı başarıyla geçiyor, iyi de not alıyor. Bir yıl sonra yine 2004'ün şubat ayında yine sınava giriyor, yine yüksek not alıyor; mülakatta eleniyor. 2004 yılının ekiminde yine sınava giriyor, yine yüksek not alıyor, yine eleniyor. Peki, bu gencimizin ne kusuru var? Hâkimlik ve savcılık sınavına girerken bunlardan heyet raporu alıyoruz; akıl sağlığı yerinde mi, ruh sağlığı yerinde mi, fizikî durumu hâkimliğe, savcılığa elverişli mi diye. Raporu sağlam, notları yüksek; peki, hangi kıstaslarla bu genci eliyoruz?!

Geçen gün, yine, bir öğrenci velisi yanıma geldi. Çocuğu iki kez sınava girmiş, kazanmış, yüksek puan almış, girememiş. Bir genç, kendisi geldi, okulu bitirmiş, çalışkan, başarılı; ancak, yazılı sınava girmeye korkuyor. "Sayın milletvekilim, ben niye gireyim; girsem bile, yüksek not alsam bile, benim ilimi soracak, ilçemi soracak, annemi babamı soracak, ona göre de ben hâkim ve savcılığa alınmayacağım; niye gireyim ki" diyor. Yani, insanlar, sınava girmekten korkar duruma gelmişler.

Biz, komisyonda, bu mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili olarak birtakım önerilerde bulunduk; dedik ki, arkadaşlar, gelin, bunu siyasî makamların etkisinden kurtaralım, mülakat kuruluna, Anayasa Mahkememizden, Yargıtaydan, Danıştaydan birer üye girsin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan seçilmiş bir üye girsin, yine, Adalet Bakanlığından görevlendirilecek bir üye bulunsun, Türkiye Barolar Birliğinden bir üye bulunsun, YÖK'ten bir üye bulunsun, bunların oluşturacağı bir kurul, objektif ölçüler içinde mülakatı yapsın; ancak, komisyonda bu talebimiz uygun görülmedi.

Eğer bu uygun görülmezse değerli arkadaşlar, şu anda, Hâkimler  ve Savcılar Yüksek Kurulu var. Anayasamızın 159 uncu maddesine göre, hâkim ve savcıların ataması, yer değiştirmesi, yükselmesi, tüm özlük hakları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı. Gelin, bu mülakatı o kurul yapsın. Ona da varız; çünkü, o kurulun başkanı şu anda... Yine de, siyasetin içinde olan Adalet Bakanı yapsa bile, o kuruldaki... Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu objektif ölçüler içinde bunu yapacaktır diye düşünüyoruz.

Bu düzenlemelerle, değerli arkadaşlar -bu yönetmelik yeni bir yönetmelik değil; bu hükümet yapmış demiyoruz- geçmişten bu yana birtakım yanlış uygulamalar olmuş olabilir; ancak, buna bir nokta koymamız gerekiyor. Nasıl ki, 1999'da yazılı sınavlara ait genel bir kural getirilmişse, gelin, bu mülakat olayına da bu Yüce Meclis karar versin, bu Yüce Meclisin kararıyla bu sorunu da hep beraber çözelim.

Değerli arkadaşlar, diğer ülkelerde mülakatlar nasıl yapılıyor; örneğin -İtalya'da, İngiltere'de, İsveç'te- İsveç'te kurul şu üyelerden oluşuyor: Yüksek Temyiz Mahkemesi Başkanı, Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, 1 adlî istinaf mahkemesi başkanı, 1 idarî istinaf mahkemesi başkanı, 2 adlî yargı mahkemesi başkanı; yani, yüksek yargı organlarının başkanlarından oluşan bir kurul var. Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu sorunu bence bu Meclisin mutlaka çözmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Sayın Başkanım, şahsım adına konuşma isteğimi de birleştirecek misiniz?

BAŞKAN - Sayın Kılıç, sizden önce talepler var; onun için birleştiremedim.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında, bu tasarının en büyük noksanlığının hâkim ve savcılarımızın özlük haklarında olduğunu söylemiştim. Gerçekten, hâkim ve savcılarımızın özlük hakları bir rezalet diyorum. Bugün gazetelerde okudum, gazetelerde bir büyük memur sendikasının araştırması yayımlandı. Bu araştırmaya göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 1 807 YTL. Bir kişinin açlık sınırı ise 674 YTL.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığından almış olduğum verilere göre yeni başlayan bir hâkimin aldığı para 1 047 YTL, 1 000 YTL… Yine, adliyede çalışan memurların aldığı maaş 563 YTL, zabıt kâtibinin aldığı maaş 605 YTL, mübaşirin aldığı maaş 650 YTL, birinci sınıfa ayrılmış; ama, yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak kazanamamış hâkimin aldığı maaş bile 1 702 YTL. Yani, bir hâkimin, bir savcının eşi çalışmıyorsa, iki de çocuğu varsa, bu hâkimin, savcının almış olduğu maaş yoksulluk sınırının altında. Yine, adliyelerimizde çalışan memurlarımızın, zabıt kâtiplerinin, mübaşirlerin almış olduğu maaş da açlık sınırının altında.

BURHAN KUZU (İstanbul) - Kim o aç olanlar?!

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, siz sanırım, açlığın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Sayın hükümetinizin döneminde, sayın iktidarınızın döneminde, insanlar, çöplüklerden ekmek toplar duruma geldiler, pazarlarda atılmış domates topluyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Eskiden toplanmıyor muydu?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yani devam mı etsin!

FİKRET BADAZLI (Antalya) - "Devrinizde" diyor.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sorunu çözmek için geldiniz.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız yargının temel taşlarıdır. Hâkim ve savcı kendi geçim kaygısına düşerse, bu ülkenin yargı sorununu çözmemiz mümkün değil.

Hâkim ve savcılarımız çok büyük bir iş yükü altında çalışıyorlar. Bakabilecekleri dosyanın belki iki katı, üç katı, beş katı dosyaya bakıyorlar.

Şu anda, Parlamentoda yasaların büyük çoğunluğunu elden geçirdik. Bu yasalara, hâkim ve savcılarımızın uyum sağlaması gerekiyor. Bunlarla ilgili, belki, eski çalıştıklarının iki katı daha büyük bir performans harcamaları gerekiyor. Ancak, ne karşılığında; yoksulluk sınırının altında, açlık sınırına yakın bir parayla biz, hâkimlerimizi, savcılarımızı çalıştırmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, birkaç veri okumak istiyorum. Örneğin, İstanbul'da, bir asliye ceza mahkemesinin ortalama dava sayısının 700-800 olması gerekirken, İstanbul'da bir asliye ceza mahkemesinin şu anda baktığı dava sayısı ortalama 4 800; bu kadar yoğun çalışıyorlar. Üstelik İstanbul'da bu hâkim ve savcılarımızın bir kısmının oturacağı lojmanları da yok. Bunlar ne yapıyorlar; gidiyorlar, buldukları, kendi bütçelerine uygun evlerde oturuyorlar. Peki, o evlerin sahipleri kimlerdir; bunlar yargılama yapıyorlar; kaçakçı mıdır, hırlı mıdır hırsız mıdır, uğursuz mudur; bu hâkim ve savcılar hangi şartlar altında oralarda barınıyorlar; bunları kimse düşünmeyecek mi?! İş yoğunluğu haddinden fazla, aldığı ücret…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, son cümleniz... Size süre vermiştim.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Şimdilik, bu düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Kalan bölümü de, şahsım adına alacağım konuşmamda bitireceğim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü konuşacaktır.

Buyurun Sayın Külcü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın da belirttiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve bir hukuk devletinin olmazsa olmaz üç unsurundan birisi de yargı olarak belirlenmiştir. Bu yargı yetkisi ise, yine Anayasamızın 9 uncu maddesinde belirtildiği üzere, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılıyor.

Değerli arkadaşlar, mevcut mahkemelerimizin ve dolayısıyla, o mahkemelerimizde davalara bakan hâkimlerimizin ve savcılarımızın üzerindeki iş yükü, ne yazık ki, çok ağırlaşmış bir durumdadır ve bir de, bu ağır iş yükünün üzerine, her yıl artan nüfusumuzu ve bu artan nüfusun doğurduğu iş yükünü dikkate aldığımızda, mevcut hâkim, savcı sayısıyla ve bunların sahip oldukları özlük haklarıyla, adaletten beklenen sonuç olan, yargıdan beklenen sonuç alan adaleti gerçekleştirmek, ne yazık ki, mümkün olamamaktadır. Hukukçu olan arkadaşlarımız, avukatlıktan, hâkimlikten, savcılıktan gelen arkadaşlarımız, şu konuşmaya çalıştığımız, anlatmaya çalıştığımız mevzuları çok güzel bir şekilde biliyorlar; çünkü, onlar, bu anlattıklarımızı tecrübeyle yaşamış ve acısını, sancısını çekmiş olan arkadaşlarımız.

Değerli arkadaşlar, yıllar sonra biten davalar, hatta bitirilemeyen davalar -kendi meslek hayatımdan biliyorum- iki üç kuşak avukat değişmiş ve bize gelmiş olan elli yıllık davalar!.. Bunlara ben şahit oldum genç yaşımda ve kalın kalın dosyalar, o dosyaların içerisinde kaybolan bilgiler, belgeler, büyük şehirlerimizde üç ayda bir verilen duruşmalar ve çok uzun süreler sonra, çok büyük uğraşlar sonra, belki, sahip olduğunuz, kavuştuğunuz bir hakkınız! Adalet belki tecelli ediyor; ama, geç kalan bir adalet, geç gelen bir adalet de, ne yazık ki, adalet olmaktan çıkıyor.

Bakınız, ikibuçuk yıldır müktesebatına, mevzuatına uyum çalışmaları yaptığımız Avrupa Birliği 2003 Yılı İlerleme Raporunda, yargıyla ilgili değerlendirme kısmında ne deniliyor; öncelikle, ifade ettiğim bu olumsuz tabloya dikkat çekiliyor, iş yükünün doğurduğu olumsuzluk tespit ediliyor ve daha sonra, yargının işleyişi bakımından, bu ağır iş yükünün, adaletin sağlanmasının önüne geçtiği ve o adaleti yakalama konusunda yeterli fırsatın doğurulmadığına dikkat çekiliyor. Özellikle büyük kentlerdeki duruşmaların çok uzun aralıklarla yapılmasına, dosyaların yeteri kadar tartışılamamasına ve yine, özellikle, ceza hukuku bakımından vazgeçilmez bir hak olan savunma hakkının yeteri kadar kullanılamadığına ilişkin tespitler çok net bir şekilde ortala konuluyor.

Yine, 2003 yılında, Avrupa Birliği Komisyonundan gelen uzmanların, yargı sistemimize ilişkin hazırlamış oldukları istişarî bir rapor var. Bakınız, bir hâkim bir yıl boyunca 423 davaya bakmak zorunda ve bir savcı da 669 hazırlık soruşturmasını incelemek, araştırmak ve tamamlamak zorunda. Bu ne demek biliyor musunuz; değerli arkadaşlarım, bu, hâkim ve savcılarımız, hafta sonu tatilleri hariç, dinî tatilleri, millî tatilleri, yıllık izinlerini hiç kullanmasalar ve iş yükünün de adil bir şekilde bütün Türkiye'ye dağıldığını hesap etsek, her hâkimimiz günde 2 dosyayı, her savcımız da günde 3 dosyayı bitirmek zorunda. Büyük kentlerdeki yığılmaları ve sairlerini hiç hesaba katmadan, sadece, adil bir iş dağıtımı olsa ne olur diye hesap ettiğimizde bu tablo çıkıyor; bir, tablonun bir tarafı.

Bir de, geçen yıl kuruluşuna karar verdiğimiz ve iki yıllık süre tanıdığımız bölge adliye mahkemelerinin, haziran ayından itibaren o iki yıllık süresi işlemeye başladı; ki, buradan doğan bir ihtiyacımız daha var. Bu mahkemeler, istinaf mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri, temyiz mahkemeleri statüsündedirler ve bu mahkemelerde görev yapacak olan hâkim ve savcılarımız ya birinci sınıfa ayrılmış ya da birinci sınıf olmuş hâkim ve savcılarımız arasından belirlenecektir.

Değerli arkadaşlar, adlî yargı için söylüyorum;  bugün itibariyle toplam 1 344 hâkimimiz var birinci sınıf olmuş ve birinci sınıfa ayrılmış; bunlardan 937'si Ankara, İstanbul ve İzmir'de görev yapıyorlar. Geriye kalan 407 hâkimimiz ise, bütün Türkiye'ye yayılmış ve orada adalet hizmetini, yargı hizmetini yerine getirmeye çalışıyorlar. Peki, elde 1 344 var; sıkıntımız var, o bir.

İki; bölge adliye mahkemeleri kurulacak; orada, birinci sınıf olmuş ve birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılara ihtiyacımız var, bunların sayısı kaç; 1 460, ihtiyaç olan yeni sayı. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanununda yaptığımız değişiklikten sonra, bundan sonraki dönemde savcılarımıza daha fazla görev düşecek ki, buradan da, ayrıca, bir ihtiyacın doğacağı apaçık ortadadır.

Bakınız, şimdi, size, 3 Avrupa ülkesinin nüfusuna, sahip oldukları hâkim, savcı sayısına ve kişi başına düşen hâkim, savcı sayısının ne olduğuna ilişkin bilgiler verip, daha sonra Türkiye'ye ilişkin bir bilgi vereceğim.

Almanya: 80 000 000 nüfusu var, 26 051 hâkim ve savcısı var; yani, 3 070 kişiye 1 hâkim ya da savcı düşüyor.

İngiltere: 60 000 000 nüfusu var, 36 906 hâkim ve savcısı var; 1 657 kişiye 1 hâkim ya da savcı düşüyor.

İsveç: 9 000 000 nüfusu var, tam 9 317 hâkim ve savcısı var; 966 kişiye 1 hâkim ya da savcı düşüyor.

Türkiye: 70 000 000 nüfusu var, 8 906 hâkim ve savcımız var, 7 860 kişi başı ortalamasıyla yargı hizmetini, adalet hizmetini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu hâkim ve savcı yetersizliği Türkiye'nin her tarafında problem; ama, özellikle büyük kentlerimizde, artık, mutlaka çözülmesi gereken ve gerekli adımlar atılmazsa, gerekli açılımlar gerçekleştirilmezse, yargıyı, içinden çıkılmaz, dosyaların açıldığı, fakat kapanmadığı müesseseler haline dönüştürecek.

Bakınız, 1981 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir ilke kararı almış -az önce CHP sözcüsü Muharrem Kılıç Bey asliye cezaya ilişkin bilgiler verdi, ben de başka mahkemelerin dosya sayılarını söyleyeyim- alınan ilke kararı gereğince "ağır cezada bir yılda 300 dosyaya bakılabilir" denmiş, 1 nolu mahkemenin sayısı 1 136; yani, tam 4 katı "ticaret mahkemesinde 300 dosyaya bakılabilir" denmiş, 5 429; tam 15 katı "icra ceza mahkemesinde ise 1 000 dosyaya bakılabilir" denmiş; ki, 1 nolu mahkemenin ulaştığı sayı 10 000'dir, tam 10 katı.

Değerli arkadaşlar, işte, bu ağır iş yükü ve yetersiz hâkim, savcı sayısı, adalet dağıtma konusunda her geçen gün işimizi biraz daha zorlaştırmaktadır. İşte, bunun için, bu yaşanan sıkıntıların önüne geçmek için, gerek yeni hâkim, savcı alma yoluyla gerek mevcut hâkim ve savcılarımızın niteliğini yükseltmek yoluyla gerekse her ne kadar eksik görülse de, eleştirilse de özlük haklarına ilişkin birtakım düzeltmeler, iyileştirmeler yapma yoluyla adaleti, ya hiç gelmeyen ya da geç gelen bir kurum olmaktan "devletin kestiği parmak acımaz" diyecek kadar bir teslimiyeti, bir samimiyeti yaşayan insanımızı da hayal kırıklığından kurtarmak üzere, bugün, bu çalışmayı yapıyoruz. Şüphe yok ki, bu tasarı, önemli bir tasarı, önemli bir çalışma. Niye önemli; çünkü, yargıyı konuşuyoruz, adaleti konuşuyoruz, herkesin güvenmek konusunda, inanmak konusunda en ufak bir tereddüt yaşamak istemediği bir müesseseyi konuşuyoruz ve tabiî, bu  konuya ilişkin tartışmalar yapılırken,  değerlendirmeler yapılırken birtakım görüş ayrılıkları, bakış açısında birtakım farklılıklar ortaya çıkabiliyor. Elbette olacak, bu tartışmalar yapılabilir; ama, bir hususa dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, adaletin siyaseti olmaz, hukukun siyaseti olmaz; onun için -komisyon çalışmalarında da buna dikkat ettik- dünyadaki örnekler nedir, Türkiye'nin gerçekleri nedir, Türkiye'nin ihtiyaçları nedir; sadece bu zemin üzerinde, bu çizgi üzerinde bu çalışmaları tamamlamak istedik.

Tabiî ki, birtakım görüş ayrılıkları çıktı, olabilir. Nerede yoğunlaştı; daha çok, tasarının 1 inci ve 2 nci maddesindeki düzenlemeye ilişkin. Az önce, Muharrem Bey de buna işaret etti, ki, yargı dünyasında, gerçekten doğrudur, hep tartışılan bir konu olmuştur; yani, siyasal bilgiler mezunları, idarî bilimler mezunları, iktisat ve maliye mezunları idarî yargıç olarak görev yapsınlar mı yapmasınlar mı, hâkimliğe alınsınlar mı alınmasınlar mı? Elbette, Türkiye'nin, yirmi yıl önceki, otuz yıl önceki ihtiyacı ve otuz yıl sonra bugün yetiştirdiği hâkim, savcı adayı sayısı; yani, hukuk fakültesi mezunu sayısı ve Türkiye'nin bugünkü ihtiyaçları çok farklı. Ben de, bireysel olarak, komisyon üyesi arkadaşlarımın birçoğu gibi, idarî yargıçlık da olsa hukuk fakültesi mezunlarından alınması gerektiği kanaatindeyim. Ben de öyle düşünüyorum; ama, daha öncesinde, tamamen eşit şartlarda değerlendiriliyorken, bugün bir düzenleme getiriyoruz. Bugün itibariyle, belki, tamamen önüne geçmek, sadece hukuk fakültesi mezunlarına teksif etmek mümkün olmadı; ama, bir sınırlama getirdik. Tasarının ilk hazırlandığı aşamada yüzde 20'ydi, daha sonra, biz, bunu "ihtiyaç oranında" diye değiştirdik; ama -komisyon tutanaklarında var bu- yüzde 20 yeterli değil, daha fazla ihtiyacınız olabilir diye değil -o değişiklik komisyon tutanaklarında var- eğer, böyle bir kısıtlama yasayla getirilirse, Anayasaya aykırılık iddiası ortaya sürülebilir; gerçekten aykırı olduğu da düşünülebilir; bunun için, bunu "ihtiyaç oranında" şeklinde değiştirelim denildi ve o şekilde bir düzenleme yapıldı; bu bir.

İki; bu yüzde 20 nereden çıktı diye bakarsak, 2000 yılından beri alınan bütün hâkim ve savcı sınavlarında hep yüzde 20'ler oranında alınmış. Yani, artık fiilen de bu işin önüne geçilmeye başlanmış. Bundan dolayı böyle bir kısıtlama yapıldı. Belki kısmen idare mahkemelerindeki davaların niteliği ve özellikle vergi mahkemelerindeki ihtilaf konuları, bu tür arkadaşların değerlendirilmesini, çalıştırılmasını gerektirebilir; ama, bunu, oradaki heyete bir üye katarak yahut da tamamen dışarıdan bilirkişi yoluyla da halledebilmek, pekâlâ bence de mümkündü; ama, ancak bu şekilde bir değerlendirme yapılabildi; bugünkü değişiklik de böyle, yeter görüldü.

Başka; avukatlık mesleğinden hâkim ve savcılığa geçişe ilişkin bir düzenleme yapıyoruz ve bu düzenleme -esasında şekil değişiyor biraz; ama- daha öncesinde de var olan; fakat, işletilmeyen bir müesseseyi hayata geçiriyor. Bu tasarıyla ne getiriyoruz, bu geçiş nasıl olacak, bunu nasıl düzenleyeceğiz:

1- Avukat arkadaşlarımız en az üç yıl fiilen avukatlık yapmış olacaklar.

2- 35 yaşını doldurmamış olacak.

3- Kendi aralarında yapılacak olan bir sınava tabi olacak.

4- Mülakatta başarı gösterecek ve altı aylık bir staja da tabi tutulacak gibi. Bu, yine, düzenlemesini geçen yıl yapmış olduğumuz Adalet Akademisinde verilecek olan bir eğitim sürecini içermektedir.

Değerli arkadaşlar, avukatlıkta geçen süre üç yıl yerine beş yıl ya da dört yıl olsun denilebilir; yaş 35 yerine 30 olsun, 40 olsun denilebilir; ama, bu tartışmaları yaparken, başka kişi ya da kurumları da rencide etmemeye dikkat etmek zorundayız.

Bunu niye söyledim; şunun için: Komisyon tartışmalarında, avukatların üç yılda hiçbir şey öğrenemeyecekleri, sadece icra takibi yaparak ekmek parası kazanmaya çalıştıkları bir dönem olarak değerlendirildi; ki, ben, kesinlikle bu değerlendirmeye katılmıyorum, o arkadaşlarımız da, en az hâkim ve savcı arkadaşlarımız kadar mesleğini öğrenmek için gayretli olan, gerekli çabayı, hırsı, özveriyi gösteren arkadaşlarımızdır ve onlar da bu konuda yeteri kadar tecrübe sahibi olmuşlardır diye inanıyorum.

Kaldı ki, hâkim ve savcılarımız iki yıllık bir staj süresine tabiler. Bu avukat arkadaşlarımız önce bir yıllık bir staj dönemine tabi. Onu tamamladıktan sonra üç yıl da fiilen avukatlık yapacaklar ve üstüne altı ay daha bir staj süresi ekliyoruz ki, takdir edersiniz, bu sürenin sonunda hâkim ve savcı arkadaşlarımız kadar, direkt, doğrudan o kuruma geçen arkadaşlarımız kadar bunlar da tecrübe sahibi olmuşlardır.

Altı aylık süreye ilişkin bir itiraz söz konusu; ki, bu, Adalet Akademisinin bir adaya verebileceği eğitim süresinin en son haddidir. Tasarının ilk halinde dört ay olarak düşünülmüşken, daha sonra altı ay olarak değerlendirilmiş.

Üçüncüsü; kendi aralarında sınav yapılması konusuna bir itiraz geldi.

Değerli arkadaşlar, bu sınavın kendi aralarında yapılacak olması, bir kere, peşin peşin bir haksızlığın, adaletsizliğin doğacağı gibi değerlendirilmeye kesinlikle tabi tutulamaz.

Biz bununla ne yapıyoruz; hâkim ve savcı kaynağımızı çeşitlendiriyoruz. Sadece fakülteyi bitirip gelmiş olanların yerine, şu andaki açık hâkim ve savcı pozisyonumuzu kapatabilmek için kaynağımızı çeşitlendiriyoruz. Bunun için de, böyle, alternatif bir durumu değerlendirmek, şu anda kaçınılması mümkün olmayan bir ihtiyacımız. Bunu mutlaka yapmamız lazım.

Şimdi, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin üniversitelilik oranı en yüksek Meclisidir. Yani, teori ile pratiğin, kitabî bilgi ile uygulamanın ne demek olduğunu en kolay, en rahat şekilde ayırabilecek olan arkadaşlarımız. Henüz üniversiteyi yeni bitirmiş birisiyle, yani, hiç cüppe giymemiş, hiç kürsü yüzü görmemiş, bir dava dilekçesi yazmamış, bir temyiz dilekçesi yazmamış birisi ile üç yılını fiilen meslekte ve bir yıllık staj süresini de dahil ederseniz, dört yılını meslekte geçirmiş bir arkadaşımız, mutlaka farklı bir uygulamaya tabi olmalıydı. Yoksa, bunu yapmadıktan sonra, böyle bir uygulama da getirmedikten sonra, zaten var olan bir müesseseyi kanunla yeniden düzenlemek gibi bir durumu yaşamış oluruz. Kaldı ki, ayrı bir sınav yapılacak olması, bunlara daha kolay sorular sorulacağı anlamına gelmez, daha zor soru sorulacağı anlamına da gelmez yahut da bunların şu anda yapılan sınavdan, yani, henüz fakülteyi bitirip sınava girenlerden, ÖSYM'nin yaptığı o sınavdan farklı bir usule de tabi olacakları şeklinde değerlendirilmemelidir.

Değerli arkadaşlar, mülakata ilişkin yapılan bir eleştiri, getirilen bir eleştiri var. Bu, sadece Türkiye'de mi böyle diye baktık; yani, başka yerlerde mülakat yok mu? Yazılı sınav yapalım, yazılı sınavla herkes girsin denildi. Biz de başka ülkelere baktık. Bakınız, Almanya'da kimler yapıyor; federal yargıçların tamamını yasama organı atıyor. İngiltere'de, belli kademedeki hâkim ve savcıları adalet bakanı tek başına doğrudan atıyor; yani, yasama organı da yok, tek başına doğrudan atıyor ve atanan o hâkim ve savcıların, böyle 60-65 yaşlarına kadar anayasal teminatları vesaire de yok. Bunlar, belli sürelere tabiler, performans ölçümüne tabi tutuluyor ve bir süre sonra yeniden atanmayabiliyorlardı. Bu, her ülkenin kendine özgü bir uygulaması; bu, Türkiye'de de yıllardan beri uygulanan ve şu anda da, devamında sakınca görülmeyen bir durum ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Külcü, sürenizi uzattım.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

…her ülkenin kendine ilişkin ihtiyaçlarından doğmuştur ve Türkiye'de de, ben, şu anda, bunun tartışılan bir durum olduğunu, doğrusu, düşünmüyorum; çünkü, belli dönemler hariç yahut da birkaç istisnası hariç, bu hâkim ve savcılık mesleğine alıma ilişkin sınavlarda, hiç tartışma, hiç polemik konusu olmamıştır.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki, bu sınavı başkalarına verdiğimizi düşünelim; yani, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna verdiğimizi yahut da yüksek mahkemelerden birer kişi alarak, bu heyetle bu sınavların yapıldığını düşünelim. Şimdi, biz şöyle mi düşünmeliyiz: Türkiye'de 550 kişi siyaset yapıyor, 70 000 000'un içinde başka siyaset yapan kimse yok ve bunlar nasıl olduysa yan yana gelmişler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplanmışlar... Türkiye'de -bütün dünyada böyle- herkesin bir siyasî görüşü var ve Türkiye'de herkes siyaset yapıyor, herkes siyaset yapıyor. Biz başka birisine verdiğimiz zaman, o arkadaşlar, siyasî düşüncelerini çantalarına kapatıp, evlerine bırakıp mı bu heyetlere girecekler?!  Bunu nasıl düşünebiliriz biz?.. Bunu düşünebilmek mümkün değil. Kaldı ki, bizim farkımız, değerli arkadaşlar, siyaseti açıktan yapıyoruz. Esas, siyaseti kapalı kapıların arkasında yapanlardan korkmak lazım. Eğer, bu mülakatın üzerine bir siyasî gölge düştüğünden endişe edilecekse, esas endişelerin oralarda toplanması lazım. Yani, Sayın Bakanımız da komisyon toplantısında çok veciz bir şekilde ifade etti "siyaseti kayıtiçi yapanlardan değil, kayıtdışı yapanlardan korkmak lazım" dedi. Biz, her şeyi açıktan yapıyoruz. Milletin önündeyiz ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Külcü, son cümlelerinizi alıyorum.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Peki Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biz, siyaseti açıktan yapıyoruz ve birbirimize güvenmek zorundayız. Siyaset yapan insanlar olarak özellikle birbirimize güvenmek zorundayız; çünkü, millete hesap vermek zorunda olanlar, milletin huzuruna çıkıp milletten yetki istemek durumunda olanlar sadece siyasetçilerdir.

Eğer, biz, bu konuda birbirimizi eleştirirsek, elimizdeki yetkiyi şu ana kadar da istismar etmeden kullanmışsak, bundan sonra da bunun bu şekilde kullanılabilmesinin mümkün olduğunu ve bu şekilde devam etmesinin de bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum değerli arkadaşlar.

Tasarının hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize, tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Külcü.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; belirteceğim asıl hususa girmeden önce, arkadaşımızın mülakatla ilgili sözlerine birkaç kelimeyle değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda yapılan uygulama, gerçek anlamda Anayasaya aykırı bir uygulama. Anayasanın 159 uncu maddesi açık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevlerini sayarken "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme yetkisine sahip" diyor. Yani, mesleğe kabul etme yetkisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, şu anki Anayasaya göre de; ancak, uygulamada diyorlar ki, efendim, bunlar henüz hâkim ve savcı değiller. Peki, bunlar ne; bunlar komisyoncu mu, bunlar zabıta mı?..

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Aday, aday…

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bunları nereye alıyorlar? Peki, aday olduktan sonra bunlar ne oluyorlar?

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Şimdiye kadar nasıl alındı?

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Şimdiye kadarki uygulamada… Değerli arkadaşlar, yanlışa devam etmek doğru bir olay değil; yanlış, yanlıştır.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - AK Parti gelince mi yanlış oluyor?!

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yanlış ne kadar yapılıyor olursa olsun, o, yanlışı doğru yapmaz.

Anayasamızın 159 uncu maddesi çok açık. Hâkimliğe ve savcılığa alma yetkisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aitse, bizim önerdiğimiz yüksek yargı organlarının vereceği temsilcilerden oluşan bir kurul oluşturulmazsa, mutlaka, bunu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun alması gerekir diyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasa maddelerine değinirken, burada, 6 ncı maddede güzel bir düzenleme getirildi; hâkimlerimizin, savcılarımızın özlük haklarında bir iyileştirme yapılıyor. "Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş hâkim ve savcılar birinci sınıf olurlar" deniliyor. Geçmişte bu süre altı yıldı, şu anda üç yıla iniyor. Ancak, Maliye Bakanlığının önerileriyle, bu hâkim ve savcılarımız birinci sınıf olsalar bile, birinci sınıfa ayrılmadan dolayı alacakları yüksek hâkimlik tazminatını vermeme gibi bir durum söz konusu olduğunu dillendirdiler. Eğer, bu yapılırsa çok vahim bir durum olur. Siz, o hâkimleri, savcıları birinci sınıfa ayrılmış kabul edeceksiniz; ancak, birinci sınıfın gereği olan yüksek hâkimler tazminatını vermekten imtina edeceksiniz! Peki, bu aceleniz neydi değerli arkadaşlar? Bu hâkim ve savcıları siz niye şu anda birinci sınıfa ayırmak istiyorsunuz; çünkü, bir zorunluluktan kaynaklanıyor şu anda getirilen düzenleme; çünkü, bölge adliye mahkemeleri kurulacak ve bölge adliye mahkemelerine birinci sınıf hâkim gerekiyor, onları temin edeceksiniz. Ancak, diyeceksiniz ki, sizi birinci sınıfa ayırdık, sizi bölge adliye mahkemelerinde görevlendiriyoruz; ancak, eski maaşınızı almaya devam edeceksiniz. Böyle bir kandırmaca olur mu?.. Ümit ediyorum ki, böyle bir düzenlemeye gidilmez; bu insanlara yapılacak en büyük haksızlık olur.

Yine, bu tasarının 25 inci maddesinde, hâkim ve savcılarımıza, nöbet tutmalarıyla ilgili birtakım iyileştirmeler getirilmişti; ne denilmişti; "her ay için yılı bütçe kanunu ile belirlenen memur maaş katsayısının yedibinbeşyüz rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktar kadar nöbet tazminatı ödenir" denilmişti. Yine, adlî personele de bu rakamın üçte iki oranında nöbet tazminatı ödenir denilmişti.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız, adlî personel, yıllar yılı nöbet tuttular, yıllar yılı fazla mesai uyguladılar. Hâkimlikte, savcılıkta mesai mefhumu olmaz, duruşma bitmez "ben, mesaim doldu, gidiyorum" diyemez; keşfe gider, keşifte mesai mefhumu olmaz; keşif ne zaman biterse, hâkim-savcı o zaman döner, adlî personel o zaman döner. Ancak, biz, bunlara, bu nöbetten dolayı veya fazla mesaiden dolayı, yıllar yılı bu insanların çalışmalarını görmezlikten geldik. Bununla ilgili, komisyonda verdiğimiz öneriyle, nispeten bir düzenleme gelmişti. Sanırım, yapılacak bir öneriyle -yine, dün, bürokratlarla yapılan görüşmeleri aktardılar- bu düzenlemedeki, hâkim ve savcılarımıza verilecek olan nispî iyileştirmenin de geri alınma gayreti içinde olunduğunu duydum. Bunu da ümit ediyorum ki, getirmezler; yani, bu, hâkimlerin, savcıların yaptığı çalışmayla, verdikleri mesaiyle, emin olun, bu verilecek cüzi rakamları kıyaslamak bile mümkün değil.

Bu insanlar, Türkiye'nin en büyük davalarına bakıyorlar, trilyonluk davalarına bakıyorlar; ancak, biz, çok cüzi bir parayla bu insanları çalıştırmaya çalışıyoruz, bu insanlara angarya yüklemeye çalışıyoruz! Oysa, Anayasamızın 18 inci maddesine göre, angarya yasaktır. Bir kişi çalışıyorsa, hizmet süresinden fazla olarak, mesai saatlerinin dışında çalışıyorsa, nöbet tutuyorsa, onun karşılığında da, mutlaka, bunun bedelinin ödenmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Demin de belirtmiştim, bu tasarının en büyük noksanlıklarından bir tanesi özlük hakları demiştim. Özlük hakları yönünden, mutlaka, bu tasarının iyileştirilmesi gerekir. Bununla ilgili, zamanı geldiğinde, ödeneklerle ilgili, tazminatlarla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, hâkim ve savcılarımızın durumlarını iyileştirecek önerilerde de bulunacağız. Ümit ediyorum ki, Yüce Meclisimiz bu önerilerimize destek verir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının 14 üncü maddesi lisansüstü eğitimi düzenliyor, "lisansüstü öğrenim ve uzmanlık eğitimi" deniliyor. Burada, hâkimlerimizin, savcılarımızın, lisansüstü öğrenim ve uzmanlık eğitimi için izin almaları zorunluluğu getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, gelin, izin alma değil de, bu hâkimlerimizi, savcılarımızı teşvik edelim. Hangi hâkim ve savcımız yüksek lisans yapmak istiyorsa, hangi hâkim ve savcımız Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsüne devam etmek istiyorsa, bırakalım etsinler. Hâkim ve savcılarımızın kalitesinin yükselmesi ülkemiz için büyük bir katkıdır. Bunu teşvik edelim; kim bu alanlarda uzmanlık eğitimi yapmak istiyorsa, bu konuda destek verelim. Gerekirse maddî destek verelim, imkân tanıyalım ki, bu alanlarda eğitim görecek veya bu alanlarda yükselmek isteyecek diğer hâkim ve savcılarımıza da örnek teşkil edelim. Biz bunları engellemeye çalışırsak, biz bunları izin zorluğu içine sokarsak, ülkemizin geleceğiyle ilgili kararları da tehlikeye atmış oluruz; çünkü, bir hâkim ve savcı, kendi alanında ne kadar iyi uzmanlaşırsa, o kadar sağlıklı kararlar verir. Artık, dünyamız küçüldü. Kendi kabuğumuzun içinde değiliz. Dünya ailesinin içindeyiz, AB süreci içindeyiz. Hâkim ve savcılarımız, sadece, bizim kaynaklarımızı değil, Avrupa kaynaklarını da öğrenmek durumunda kalacaklar. Bu nedenle, hâkim ve savcılıkta, eğitime çok önem vermek durumundayız. Teşvik etmeliyiz, hem uzmanlık alanında hem dil alanında. Oysa, buradaki madde bunu izin şartına bağlıyor, sadece adayken öğrenime başlayanlar, adayken öğrenime başlamışsa, adayken lisansüstü öğrenime başlamışsa, bunlar için izin gerekmiyor; ama, diğerleri için izin gerekiyor; yani, Malatya'da hâkim çalışıyorsa, yüksek lisansa girmişse, Erzurum'da hâkim çalışıyorsa, yüksek lisansa girmişse, efendim, orada kadro yetersiz, sana izin vermiyoruz, öğrenme, demek, insan haklarına aykırıdır, ülkemizin de geleceği için iyi bir uygulama olmayacaktır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yargının sorunları anlatmakla bitecek gibi değil. Yargının sorunları kanayan bir yara. Yargıya, maalesef, hem bu hükümet hem de geçmişteki hükümetler yeteri kadar önem vermediler, vermiyorlar, yargıya gerekli kaynaklar da aktarılmıyor. 2003 yılında Adalet Bakanlığının bütçesi binde 7,5 idi, 2004 yılında Adalet Bakanlığının bütçesi binde 9 idi. Bu kaynaklarla, bu bütçe kaynaklarıyla yargının sorunlarını, adaletin sorunlarını çözmemiz mümkün değil. Yargıyla ilgili diğer görüşlerimi ilerdeki maddelerde bildirmek istiyorum.

Yüce Heyete en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, her şeyden önce, bu kanun tasarısının genel gerekçesinin çok iyi bir şekilde kaleme alındığını ve Türkiye'deki hukuk sistemi ile adliye sisteminin bir fotoğrafının buraya yerleştirildiğini görmekten büyük bir mutluluk duymaktayım. Özellikle Türkiye'deki adliye teşkilatlarının içinde bulunduğu durumun çok açık bir şekilde ve bir yerde de özeleştiri yapılarak bu gerekçenin bizlere sunulmasını hazırlayanlara da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Bu gerekçeden bazı alıntılar yapmak istiyorum. Örneğin, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensiplerde şöyle bir hüküm var denilmiş: "…Hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır…" Altını çizmek istiyorum. Burada, alacakları yeterli ücretin kanunda yeterli bir biçimde güvence altına alınacağı hüküm altına alınmış.

Ve yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bir kararında da "Hâkimlerin görev süreleri ve maaşları kanunla teminat altına alınmalıdır…" Bakınız, yine burada da aynı hüküm; adliyede çalışanların maaşlarının kanunla teminat altına alınması hüküm altına alınmalıdır.

Ve yine "Hâkimlerin statüsü ve maaşlarının görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun olması sağlanmalıdır" deniliyor. Burası da çok önemli; hâkimlerin statüsü ve maaşlarının, görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun olması sağlanmalıdır. Ve yine devam ediyor: Adlî olmayan görevlerin diğer kişilere verilmesi hususunda uygun önlemler alınmalıdır. Ve yine bu konularla ilgili değişik raporlardan alıntılar var.

Değerli milletvekillerimiz de biraz önce bahsettiler; Türkiye'de bir hâkimin bir yılda 423 davayı sonuçlandırması gerektiğini ifade ettiler. Savcılarda da bu rakam, 669 hazırlık soruşturması dosyasının tamamlanması ve yine bunun dünya rakamlarıyla karşılaştırılmasında, Türkiye'deki rakamlarımızın, hâkim ve savcılarımızın aleyhinde çok bariz bir fark olarak ortaya çıktığı da yine bu raporlarda yer almaktadır.

Türkiye'de olması gereken adliye sayısı 6 161; ama, şu anda Türkiye'de mevcut 3 703 mahkeme bulunmakta ve açık olan mahkeme sayısı da 2 458'dir.

İşte, bizim, bu kanun vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunları tartışıyor olmamız lazım. Eğer, şu anda 2 458 mahkeme açığı Türkiye'de mevcutsa, mevcut olan mahkemelerimizin hangi şartlar içerisinde çalıştığı, hepimizce çok iyi tahlil edilmelidir ve yine, Türkiye'de olması gereken hâkim sayısı 7 603, mevcut hâkim sayısı 4 303, ihtiyaç 3 300.

İşte, bütün bunları değerlendirdikten sonra, gerekçede bunları güzel bir şekilde tahlil ettikten sonra yapılması gereken iş, bu mevcut durumun süratle iyileştirilebilmesi için hangi tedbirlerin alınması lazım gelmektedir? Adlî teşkilatlarda çalışmak isteyen arkadaşlarımızın nasıl özendirilmesi gerekmektedir ki, buralardaki açıklarımızı kapatmak durumunda kalalım?

Ben, meslek hayatım boyunca adliye teşkilatında görev yapan arkadaşlarımla hep omuz omuza olmaya gayret eden birisiyim. Yıllarca içimde hep bir yara olarak kalmıştır. Çok zor adliye binalarında, mahkeme salonlarında, uygun olmayan alanlarda, uygun olmayan şartlarda görev yapan hâkim ve savcılarımızı hep üzülerek izlemişimdir ve yıllarca herhangi bir ilçenin bir adliye teşkilatında bir tek binek aracının bile bulunmadığını hep üzülerek müşahede etmişimdir. İnanın, kaymakamlığımın imkânlarıyla, adlî teşkilatta görev yapan arkadaşlarımın hep yanında ve yardımcısı olmuşumdur.

Yine, buradan, şu anda Kilis'te Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan Sayın Erol Tosun'u da saygıyla anmak istiyorum. Çünkü, biz, bu değerli kardeşimizle, Ünye'de, hakikaten Türkiye'de eşi ve benzeri olmayan bir adliye binasını birlikte, beraberce yapmış ve keşif bedelinin yaklaşık dörtte 1'ine mal ederek bu adliye binasını hizmete sunmuş ve ancak, ne yazık ki, bu başsavcımız, bütün bu hizmetlerden sonra bir de soruşturma geçirmek mecburiyetinde kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak, arkadaşlarımız, hukuk fakültesi dışından idarî yargıya alınanlarla ilgili görüşlerini belirttiler. Elbette, öncelikli olarak hukuk fakültesinden mezun olan arkadaşlarımızın idarî yargıda görev yapması asıldır, esastır, olması gereken de budur; ancak, biz, bu açığı, hukuk fakültesi mezunlarıyla doldurabilmek için, biraz önce söylemiş olduğum gibi, adlî teşkilatta görev yapan, idarî teşkilatta görev yapan arkadaşlarımızın özlük haklarının mutlaka iyileştirilmesi gerektiği inancındayım. Yoksa, bu kadar açık bulunan bir teşkilatta hâkim ve savcı bulmakta hakikaten ciddî manada zorluklarla karşılaşırız.

6 ncı maddede, birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süreyle başarılı görev yapmış olanların birinci sınıfa geçmelerini de son derece olumlu bir gelişme olarak görüyorum ve bu getirilen hükümle de hâkim ve savcılarımızın onore edildikleri inancındayım ve iki yılda bir derece almalarıyla ilgili hükmün de geçmişte olduğu gibi yeniden devam etmesinin de son derece sağlıklı olduğu inancındayım.

Değerli milletvekilleri, 22 nci maddede bir husus var. Üç aydan fazla yurt dışında kalanların herhangi bir nedenle Bakanlık tarafından veya değişik kanallarla yurtdışına gönderilen arkadaşlarımızın üç aydan fazla kalmaları halinde, üç ay bir gün yurt dışında kalmaları halinde dönüşte beş yıl süreyle mecburî hizmete tabi tutulmalarını da anlamakta zorluk çekiyorum. Eğer, bu arkadaşlarımızın meslekten ayrılmamalarını düşünüyorsak, yurt dışında bilgi ve beceri elde etmelerinden sonra hâkim ve savcı olarak bu meslekte kalmalarını sağlamak istiyorsak yapılması gereken iş, böyle beş yıl süreyle mecburî hizmete tabi tutmak değil, bunların meslekte devam etmelerini sağlayacak bir şekilde özlük haklarının, maddî haklarının iyileştirilmesiyle ilgili gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir ve bunun arkasında getirilen hükümlerin de eksik kalan kısmın 2 kat, orantılı olarak, ödemekle yükümlü olarak tutulmalarını da hâkim ve savcılarımız açısından kabul edilebilir bir hüküm olmadığı inancındayım ve yine nöbetle ilgili, biraz önce arkadaşlarımız da söylediler, getirilen… Ben bu arkadaşlarımızı mesleğimden dolayı biliyorum, hakikaten çok zor şartlar altında mesai mefhumu düşünmeden çalışan arkadaşlarımız, bu arkadaşlarımıza ödenecek olan mesai ücretlerinin maaş katsayısının 7 500 rakamıyla çarpılmasından elde edilecek bir rakam 300 000 000-350 000 000 lira civarındadır; ancak, aldığımız bir bilgiye göre getirilecek bir önergeyle bu rakamın da verilmemesi düşünülmektedir. Bu kadar zor şartlar altında mesai mefhumu düşünmeden çalışan bu arkadaşlarımızı onore etmek gerekirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - … getirilen bu hükümden de geri adım atılması yönündeki bir önerge değişikliğinin kabul edilmemesi yolunda Meclis iradesinin ortaya çıkması gerektiği inancındayım.

29 uncu maddede "meslekten çıkarma cezası alanların cezaları kesinleşinceye kadar aldıkları aylık ve ödeneklerin yarısı ödenir" hükmü var.

Değerli milletvekilleri, bu hüküm, bütün diğer devlet memurlarında görevden uzaklaştırılmaları halinde, görevden uzakta kaldıkları süre içerisinde maaşlarının üçte 2'si oranındaki olan bölümü almaya devam ederler; bütün devlet memurlarına uygulanan kural budur. Ancak, adlî teşkilattaki herhangi bir sebeple başına böyle bir hadise gelen arkadaşımızın tekrar geriye dönme ihtimali de söz konusu olduğuna göre, bu zor şartlar altında aylık ve ödeneklerinin yarısının kesilmesinin de yanlış olduğu inancındayım. Zaten çok fazla bir maaş elde edemeyen bu arkadaşlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - … almış oldukları ödeneklerinin, en azından üçte 2'sini, diğer bütün devlet memurlarında olduğu gibi almalarının faydalı olduğu inancındayım.

Burada, yalnız, şikâyetle ilgili bir hüküm bulunmaktadır; 35 inci madde. Burada, bu maddenin (b) fıkrasında, hâkim ve savcılar hakkında herhangi bir şikâyette bulunanların başvuru sahibinin adı, soyadı, imzası ile iş veya yerleşim yeri adresi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası bulunmayanların işleme konulmayacağıyla ilgili bir hükümdür. Bu Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının, Türkiye şartları içerisinde vatandaşlarımız tarafından, büyük çoğunluğu tarafından kullanılmayacağını da gözönüne alacak olursak, böyle şikâyetlerin işleme konulmaması söz konusu olacaktır. Ben, metinden bu bölümün de çıkarılmasını özellikle istirham ediyorum. Ancak, altta, somut delillere dayanırsa bu tür dilekçelerin de işleme konulabileceği şeklinde bir hüküm var; ancak, bu somut delillerin kişiden kişiye de değişebileceği düşüncesindeyim.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen Adalet Bakanımıza, bürokratlarımıza, komisyon üyelerimize teşekkür ediyorum; ancak, eleştiri noktasında dikkatlerinize sunduğum hususların da, bu maddeler görüşülürken, sizler tarafından dikkate alınacağı inancımı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı …

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; (h) bendinde geçen "ağır hapis veya" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.

"İdarî yargı adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından, her dönemde ihtiyaç oranında, hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idarî bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği  kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak,"

"k) Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; (ı) bendi hariç diğer şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az üç yıl çalışmış, otuzbeş yaşını doldurmamış ve kendi aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavı ve mülâkatta başarılı olmak,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli parlamenterler; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 951 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1983 yılında yürürlüğe giren 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda, 50 maddenin üzerinde bir değişiklik yapan kapsamlı bir yasa tasarısını bugün görüşüyoruz. Bu değişikliklerle sorunların çözüleceğine inanıyor muyuz; hayır. Bağımsız yargıya ulaşabilmek için, Anayasamızdan kaynaklanan bazı hükümlerde değişiklik yapılması kaçınılmazdır.

Bu yasa tasarısı da, hep olduğu gibi, aceleye getirilen, kamuoyunda tartışılmayan, birtakım kurumların düşünceleri paylaşılmayan bir yasa tasarısı. Bu yasa tasarısı, Başbakanlıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisine, 1 Haziran 2005 günü geldi. 7 Haziranda Komisyonumuz toplandı ve o gün alt komisyona sevk edildi. Altkomisyon, sıkı bir çalışmayla, 16 Haziranda bu raporunu hazırlayarak komisyona sundu, komisyonda görüşüldü ve bugün 25 Haziran. Yani, sanki bir yerlere mesaj verme gibi, sanki bu yasayı koşarak çıkarma yükümlülüğündeyiz gibi bir ortamda, Yüce Mecliste çalışıyoruz. Belki, aklıma şu da geliyor: IMF Genel Direktörünün bu hafta içinde söylediği "şu şu yasalar Parlamentodan şu tarihe kadar çıkmazsa tatile giremezsiniz; o, belirtilen dilimdeki paraları nakletmem, aktarmam" sözü… Bize, bir yerlerden bir telkin mi geliyor?! Sayın Başbakan 1 Temmuzda Parlamentonun tatile girmesini belirten konuşmasını yaptıktan sonra, Başka birisi, sanki Sayın Başbakanın üzerindeymiş gibi "bu yasalar şu tarihe kadar çıkmazsa, kredi dilimini işletmem…" Bu Meclis Polatlı'da top sesleri duyururken kimseden talimat almadı. Bugün, birileri, bir direktör, bize "şunları da çıkaracaksınız" diye bir yönlendirmeye gidiyorsa, bunun ezikliğini, ben, bir parlamenter olarak hissediyorum. Biz, özgür irademizle karar verebilmeliyiz diye düşünüyorum. İşte, böyle bir ortamda, bu yasayı Yüce Mecliste görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yargının çalışma koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün ağırlığından, hâkim, savcı ve yardımcı adalet personelinin yetersizliğinden, azlığından, yargı bağımsızlığının sağlanamamış olmasından hep yakındık, eleştiri konusu yaptık. Benden önce düşüncelerini açıklayan değerli arkadaşlarım, bugünkü adliyelerimizdeki iş kapasitesini yeterince açıkladılar. Yük, ağır; bir yargıcın altından kalkabileceği bir ortam değil. Mahkeme sayısı, iş kapasitesine göre az. Türkiye genelinde 3 703 civarında mahkeme bulunurken -ki, bunların tümü de bugün açık değil- halihazırda bugünkü mahkeme ihtiyacı 6 161 mahkemenin görev yapması gerekiyor, mahkeme sayısı. Eksiklik, 2 458 yeni mahkemenin kurulmasına ihtiyaç olduğudur. Peki, yargıç sayısı yeterli mi; hayır. Zaten, yeni dönemde 4 000'e yakın bir yargıcın alınacağını biliyoruz. Peki, bu yargıç sayısı da buna yeterli midir; bana göre, yeterli değildir; çünkü, bölge mahkemelerinin kurulması, aile mahkemelerinin, çocuk mahkemelerinin de kurulacağını düşünürsek, önümüzdeki dönemde Borçlar Yasası ve Türk Ticaret Yasasının görüşülmesi sırasında yeni yapılanmaları da dikkate alırsak, bu alınacak yargıç sayısının da yeterli olmayacağını söylemek kehanet değildir. Peki, bugün için ihtiyaç duyulan yargıç sayısı 3 300; ama, demin söylediğim mahkemelerin açılması konumunda bu eksikliğin giderilmesi olanaklı değildir.

Peki, Avrupa Birliğine girmek istediğimiz ülkelerdeki hâkim sayısı nedir diye baktığımızda, iş kapasite oranları elbette çok düşük. Örneğin, Almanya'da 20 901 hâkim, Türkiye'de ise bugün 4 303 veya bize göre eşdeğerde olan İngiltere'de hâkim sayısı 28 500. Dolayısıyla, bu yapılanmada ciddî birtakım eksiklilerimizin olduğunu söyleyebiliriz.

Sevgili arkadaşlar, hukuk devletinin temel özelliklerinden biri bağımsız yargıdır. Demokratik hukuk devleti üç ayağa bağlıdır kuvvetler ayrılığı sistemine göre; yani, yasama, yürütme ve yargı. Anayasamızda bu kuvvetler ayrılığı sistemi kabul edilmiştir. Anayasamızın 7 nci maddesinde yasama, 8 inci maddesinde yürütme, 9 uncu maddesinde de bağımsız yargı işlenmiştir, her birine ayrı bir maddeyle, konumları açıklanmıştır. Bu 9 uncu maddede aynen şu denilmektedir; Türk Milleti adına bağımsız yargı organlarınca kullanılacağı hüküm altına alınmıştır; yani, yargıda Anayasa teminatı altında olan bir bağımsız yargı organı.

Keza, Anayasamızın 138 inci maddesine de baktığımızda, orada da hâkimlere yargısal görevleri nedeniyle talimat verilemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Peki, bunların hüküm altına alınmasına rağmen hukuk sistemimizde yargı bağımsızlığıyla ters düşen hukuk kurallarının da bulunduğunu kabul etmek zorundayız. Yargı bağımsızlığı, yargı görevinin yerine getirilmesinde, hem yasama meclisinden hem de yürütmeden yargıya müdahale edilmemesi olarak anlaşılmalıdır; yani, mahkemelerin, hem yasama meclisinden hem de yürütmeden bağımsız olmasıdır.

Demokrasi, bir yönetim biçimi olmasının yanı sıra bir yaşam biçimidir de. Yasama ve yürütme organlarının hukuka uygunluğunun sağlanması bakımından en etkili yöntem yargısal denetimdir. Yargısal denetimin sağlıklı ve etkin olabilmesi, yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve adil yargılama olanaklarının sağlanmasına bağlıdır. Zaman zaman çoğunluğun yönetimi kolayca keyfîliğe kaçabilmektedir. Bu, demokrasi hayatımızda görülmüştür. Ne var ki, çağdaş demokrasiler, siyasî iktidarın sınırlandırılması konusuyla yakından ilgilenmekte ve hukuk devleti anlayışını, siyasal iktidarı sınırlandıracak temel unsurlardan biri olarak algılamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu 1 inci maddede yaptığımız en önemli değişiklik (k) bendinde şudur: İdarî yargıda ihtiyaç oranında iktisat ve maliye alanlarından, siyasaldan mezun olanların idarî yargıda değerlendirilmesi. Bu tasarı Meclise geldiğinde, bu oran, yüzde 20'ye düşürülmüştü. Şimdi, her dönemde "ihtiyaç oranında" diye belirtilmektedir. Bu ihtiyaç oranının tespiti izafîdir.

Şimdi, idarî yargıda yargıçların tamamen hukuk fakültesi mezunlarından giderilmesi, hukuk devleti olmanın gereklerinden biridir. İhtiyacı karşılayabilecek miktarda hukuk fakültesi ve buradan mezun olan insan kaynağı vardır. İdarî yargıda davaların bir kısmının teknik özellikleri olabilir -örneğin, vergi boyutu olabilir- ama, teknik nitelikteki bir değerlendirme için bilirkişilik yolunun açık olduğu bilinmektedir. Yargıçlık kurulu arasına, bir anlamda, bilirkişilik kurumunu da yerleştirmiş bulunuyoruz.

Yargının bütün unsurlarıyla bağımsızlığının sağlanabilmesinin önşartı, nitelikli hukuk eğitimidir. Hukuk fakültesindeki eğitimin nitelik kaybı bir tarafa, hukuk formasyonu edinmeyen ve başka fakültelerden mezun olan kişilerin yargıç misyonu ve inisiyatifini kazanmaları mümkün olamaz. Hukukçu olmayan hâkim uygulaması yargının işlevini kaybetmesine ve  hiyerarşik ilişkilerin doğmasına yol açmaktadır. Bu şuna benziyor: Hukuk fakültelerinde öğrencilere bütçe okutulmasına, hukuk fakültesinde öğrencilere adlî tıp okutulmasına, sosyoloji, felsefe dersi okutulmasına benziyor. Peki, adlî tıp okuyunca, hukuk fakültesi öğrencileri adlî tıp alanında uzman olarak değerlendirilebilir mi?! Şimdi, ciddî bir sıkıntının içindeyiz. Anayasamızın 140 ıncı maddesi -açık ve net söylediği- meslekten hukukçu olma koşulunu getiriyor. Bir hukuk fakültesini bitirmiş olmak  zorunluluğunu getiriyor. Gerçi burada benden önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız da -ki, grup adına konuştu, grubunun düşüncesi- bizim gibi dedi, meslekten hukukçuların idarî yargıda görev almasını. Dilerim, grup adına konuşan arkadaşımızın düşüncesi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu da bağlar. Bu değişiklik, bu hukuk garabeti ortadan kaldırılır diye düşünüyorum.

Yasanın mevcut hükmü, idarî yargıda görev yapacak yargıçlar için hukuk fakültesinden mezun olma şartını aramamakta. Bu idarî yargı önemli bir yargıdır; çünkü, kişi ile kamu otoritesi arasındaki uyumsuzlukları çözecek olan bir makamdır. Şimdi ise biz, başka bir yöntemi uygulamaya gidiyoruz ki, bu, ciddî sıkıntılar yaratacaktır; dilerim, bu yanlışlıktan dönülür.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bir şey daha, bu (k) bendinde avukatlıktan savcı ve yargıçlık mesleğine geçişte bir teklif getiriliyor; buradaki koşullar da şudur: Fiilen üç yıl avukatlık yapmak. Otuzbeş yaşını doldurmamış olmak, yazılı yarışmada kazanmak ve mülakatta kazanmak.

Elbette, biraz önce de söylediğim gibi, Türkiye'de bir yargıç ihtiyacı vardır. Yargıç ihtiyacının giderilmesi gerekir; ama, biz yargıç ihtiyacını gidereceğiz derken, ehliyetsiz şoförlerle yola çıkma gibi bir durumla karşı karşıya kalmayalım. Hukuktaki oynama, hukuktaki yanlışlıklar, toplumda büyük hastalıklar getirir, büyük sıkıntılar getirir. Bu nedenle, Türkiye'deki staj sisteminin aksaklığı ve gerekli denetiminin yapılamaması; iki, mesleğe yeni başlayan genç arkadaşlarımızın daha ziyade icra dairelerinde ve o alanlarda çalışmış olması, bu alandaki bu sürenin azlığını ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Toparlıyorum.

Bu, hâkimler ve savcılar için, avukatlık mesleğine geçişte beş yıllık süre aranıyorsa, silahların eşitliği prensibi gereği de, aynı kuralın avukatlar için de gerekeceği kanaatindeyim.

Ayrıca, avukatın konumunu en iyi takip eden meslek odasıdır. Üç yıllık bir süre içinde mesleğe uyumu, disiplin altında olup olmadığı ve meslekle ilgili çalışmalarının karnesi kendi birliğinde, baroda bulunacaktır. Bu tür geçişlerde, baronun da düşüncesinin alınmasında yarar olduğu kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tüm sorunları gidermemektedir; ama, bu yasa, birtakım ihtiyaçları da karşılamaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasaya, deminki koyduğumuz çelişkilerin dışında olumlu bakıyoruz. Yeterli değil, ama, bir ilerlemedir.

Ben, bu 1 inci madde üzerinde düşüncelerimi Sayın Genel Kurulla paylaşma ihtiyacını duydum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Koç'un, bir, yerinden açıklama…

HALUK KOÇ (Samsun) - Soru soracağım.

BAŞKAN - Soru mu efendim?

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet.

BAŞKAN - Soru ondan sonra…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, maddeyle ilgili soru soracağım.

BAŞKAN - Yeniden isminizi girer misiniz.

Bir talep var, ondan sonra…

HALUK KOÇ (Samsun) - Tamam.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, önergeden önce olacak soru sorma hakkı. Soru-cevap hakkı, İçtüzüğün 81 inci maddesine göre önergeden önce.

BAŞKAN - O hak baki.

HALUK KOÇ (Samsun) - Önergeden önce bana soru sorma hakkını vermeniz lazım.

BAŞKAN - Efendim, eğer bu önerge kabul edilirse, tekrar görüşüleceği için, soru-cevap en sondur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Peki.

BAŞKAN - Önergeyi okuyalım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı tasarının ve 1 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

                       

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

 

Malatya

Çorum

Afyonkarahisar

 

Haluk Koç

Ziya Yergök

Atilla Kart

 

Samsun

Adana

Konya

 

 

Bayram Meral

 

 

 

Ankara

 

BAŞKAN - Gerekçeyi okuyalım:

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ıncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar ve bu görevleri meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da ''hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı, kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır'' şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 Yılı İlerleme Raporunun, yargı sistemine ilişkin bölümünde; yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı görülmektedir; ancak, bugün, Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ilişkin söz konusu kanun tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle, tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde, Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir.

Bu önemli noktada, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce dinlediğiniz ve gerekçesini de okuttuğum önergenin dayanağı olan İçtüzüğün 72 nci maddesini okuyarak Genel Kurula bilgi vermek istiyorum öncelikle.

İçtüzüğün 72 nci maddesine göre; "Tüzükte başkaca bir hüküm yoksa, her konuda, her siyasî parti grubunun grupları adına ve iki üyenin kendileri adına birer defa konuşma hakları vardır. Bu konuşmalar yapıldıktan sonra görüşmelerin devam etmesine dair önerge verilmemişse, Başkan görüşmelerin tamamlandığını bildirir.

Görüşmelerin devam etmesine dair önerge verilmiş -şu andaki önerge- ve bu önerge de Genel Kurulun işaret oyuyla kabul edilmiş ise, birinci fıkra gereğince siyasî parti gruplarına ve milletvekillerine ikinci defa konuşma hakkı doğar."

Sayın Cumhuriyet Halk Parti Milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesinin kendilerine verdiği bu hakka dayanarak bu önergeyi vermişlerdir. Önerge okunmuştur.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Soru-cevap 10 dakika; 5 dakika soru, 5 dakika da cevap.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla, Sayın Bakana, deminki önergenin gerekçesini de oluşturan temel bir husus hakkında soru yöneltmek istiyorum.

Ben, şahsen, Sayın Adalet Bakanının demokrat kişiliğini saygıyla karşılayan ve ona inanan bir insanım, bir yasama organı üyesiyim. Bu çerçevede, ben, Sayın Bakana şunu yöneltmek istiyorum: Şimdi, Anayasamızın 159 uncu maddesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunu ve görev, yetki kapsamını tanımlamakta. Burada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanının Adalet Bakanı olduğu, Adalet Bakanlığı Müsteşarının da Kurulun tabiî üyesi olduğunu ifade ediyor. Aynı zamanda, Kurulun üç asıl, üç yedek üyesinin Yargıtay Genel Kurulunun iki asıl, iki yedek üyesinin de Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, maddede belirtilen mekanizma içinde seçilmesini ve daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından bu seçimin tamamlanmasını öngörüyor.

Şimdi, burada, 159 içerisinde, Sayın Bakanım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri var; bunlar, önergede de değişik yönleriyle ifade edildi. Siz, aynı zamanda, yürütmenin içindesiniz ve Hükümet Sözcüsüsünüz. Sayın Müsteşar da, dolayısıyla, yine, bir üst düzey bürokratımız olmasına rağmen, bir siyasî kadronun tercihiyle orada görev yapacak bir arkadaşımız.

Şimdi, Anayasanın 140 ıncı maddesine baktığımızda da, burada da hâkimlik ve savcılık mesleğinin nasıl yürütüleceğini ifade ediyor. "Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür." Şimdiki cümle çok önemli: "Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler."

Şimdi, Sayın Bakanım, siz, hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olarak, Anayasanın 159'unun öngörüsüyle, emriyle hem de yürütmenin bir siyasî misyonla size yüklediği görevi yapan kişi olarak, acaba, hâkimler ve savcıların Anayasanın 140 ıncı maddesinde kendilerine verdikleri bu bağımsız yargıyı oluşturan unsurlar olabilmelerini etkiliyor mu etkilemiyor mu bu? Sizin demokrat kişiliğinize inandığımı söylemiştim. Acaba, tüm bu söylemler içerisinde, bu Anayasa değişikliğiyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığından sizin ve Sayın Müsteşarın çıkması yönünde -yargının bağımsızlığı önündeki, bence, en büyük sıkıntılardan bir tanesi- bunu kaldırma yönünde bir girişiminiz olacak mı? Bu, birinci sorum.

İkinci sorum da, başka söz hakkı olmadığı için sormak istiyorum: Şimdi, emekli olmamış kıdemli hâkim ve savcılarımız arasından, çok yüksek ücretlerle, birtakım özel büyük şirketlere danışman, hukuk müşaviri olarak, ayrılarak, meslekten ayrılıp, kendi deneyimlerinden, kendi birikimlerinden, ulaştıkları noktadan Türk yargısını bu şekilde bir eksiltmeye uğratan ne kadar arkadaşımız var? Bunun hakkında da bir rakamsal bilgi alabilir miyim?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Başka soru sormak isteyen var mı?.. Yok.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMiL ÇiÇEK (Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; evvela, Sayın Koç'a, benimle ilgili düşüncelerinden dolayı çok teşekkür ederim. Ümit ederim, sizi yanıltacak da, bu anlamda, bir davranış içerisinde olmam.

Şimdi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili, Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken veya Yargıtayda veya başkaca platformlarda zaman zaman bu husus gündeme geliyor. Tabiatıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında, 61 Anayasından bugüne gelinceye kadar muhtelif değişiklikler yapıldı, kurulun teşkil tarzıyla ilgili, seçimleriyle ilgili; 82 Anayasasına geldiğimizde de, o günden bugüne böyle bir yapı var.

Şimdi, Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda, hâkim ve savcıların atanmaları, özlük hakları, mesleğe kabulleriyle ilgili yeknesak bir uygulama yok -bunu evvela belirtmiş olmam Iazım- her ülke kendi şartlarına göre, kendi ihtiyaçlarına göre bu konuyu düzenliyor. Bu konuyu düzenlerken, eğer, şöyle bir düzenleme yaparsak, bu, hâkimlik teminatına, bağımsızlığına aykırıdır diye herkesin kabul edebileceği tek tip bir uygulama da yok. En az 5 tane model var. Bunlardan bir kısmı, mesela, bazı yerlerde -İsviçre bunlardan bir tanesidir- bazı kantonlarda hâkimleri halk seçiyor; belediye başkanı seçer gibi, milletvekili seçer gibi, pekâla, hâkimleri halk seçebiliyor. Bazı yerlerde, bazı ülkelerde -bunların hepsi Avrupa Birliği ülkeleri ya da o coğrafyada olan ülkeleri kastederek söylüyorum- bazılarında, bizdekine benzer herhangi bir kurum da yok. İlk derece mahkemelerine Adalet Bakanının tek başına atadığı yerler de var, ülkeler de var. Nitekim, bizde, cumhuriyetin ilk yıllarında Adalet Bakanı atıyordu; sonra, şartlar değişti, değişik atama usulleri getirildi.

İstinaf mahkemelerini ise, bazı ülkelerde, Adalet Bakanının teklifi, başbakanın ve kraliçenin ya da kralın onaylaması tarzında uygulamalar da var. Bazı ülkelerde, yüksek mahkemelerin tamamının parlamento tarafından, aynen RTÜK usulüne benzer, geçtiğimiz günlerde kabul ettiğimiz RTÜK usulüne benzer bir usulle parlamentonun seçtiği yerler de var. Bazı ülkelerde, tümüyle bu tasarrufları hükümetin yaptığı yerler de var.

Biz ise, umumiyetle, Anayasadaki kurumları, birçok noktada bize benzediğini kabul ederek ya da eskiden beri karşılıklı fikir alışverişinde daha çok bulunduğumuz düşünülerek, Fransız modelini birçok konuda örnek almışız. Orada da, aynen böylesine benzer bir kurul var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna benzer bir kurul, onun başkanı cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı kurulun başkanvekili, müsteşarı ve benzeri başkaca üyelerle birlikte böyle bir kurul oluşuyor. Bütçesi Adalet Bakanlığı bütçesidir, sekretaryasını  Adalet Bakanlığı yapıyor.

Şimdi, bütün bunlara baktığımızda, şu an Anayasamızda mevcut olan uygulama bize mahsus, yalnız bizde olan. Bizde olduğu için de hâkimlik teminatına aykırıdır demek, bence, dünyadaki uygulamalara baktığımızda da, çok doğru gözükmüyor. Onun için... Haa, buna rağmen, yargı bölümüyle ilgili bir düzenleme ihtiyacı yok mu Türkiye'de, Anayasada? Hatırlarsanız, benim sayısız konuşmam vardır bu kürsüden. Biz, her defasında dedik ki; bu Anayasada yapılması gereken başkaca değişiklikler var; en az bir 20-25 maddelik değişiklik yapmak gerekir, bunda yargı bölümü de dahil olmak üzere.

Dolayısıyla, Sayın Koç'un sorduğu soru, doğrudan doğruya Anayasayla alakalı bir konudur. Eğer, Anayasa değişikliği konusunda bir irade orta yere çıkıyorsa, yalnız bunda değil bakınız, tümünü birden… Artık, teker teker, iki maddelik, üç maddelik değişiklikler Anayasayı da bütünlükten yoksun bıraktı. Mümkünse…

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz düşünün…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ben düşünebilirim, ben bunu ifade ettim; ama, neticede... Benim birçok düşüncem var; fakat, arz talep meselesidir. Biz arz ettik; ama, yeteri kadar talep de bulunamadı. Bunu görmemiz lazım. Hatta, benim, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de burada başka bir teklifim daha oldu; dedim ki: Gelin, şu yargının sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verin de, şu yargının sorunlarını tepeden tırnağa bir konuşalım.

Acaba, yargının sorunu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başkanının, Anayasa gereği, Adalet Bakanı ile onun müsteşarının orada bulunması mıdır? Sizi temin ederim ki, yargının sorunları karşısında, bu, devede kulak kabilinden kalır, nokta kadar bir problemdir; ama, ben, şuna kesinlikle inanıyorum: Yargı bağımsızlığı, tek başına bir yasal düzenleme meselesi değildir; doğrudan doğruya insan meselesidir, eğitim meselesidir. Bunu tek başınıza yasayla çözemezsiniz. O zaman, eğer öbür problemleri görmediğimiz takdirde, hukuk devletini hâkim devleti haline getiririz, o da bir başka problem teşkil eder.

Onun için, böyle bir şeyi tartışarak, olgunlaştırarak, tabiatıyla, belli bir noktaya kadar getirebiliriz; ama, yargının sorunlarını bir bütün halinde görmemiz lazım, bir yerden başlamamız lazım. Biz, bir yerden başladığımızı düşünüyoruz. Bakınız, bundan sonraki tartışmalara da belki ışık tutmak adına, biz, şu tasarıyı önünüze getirinceye kadar -bazı arkadaşlarımız aceleye geldi filan diyor- tam birbuçuk sene çalıştık. Yani, 50 maddelik bir tasarı için birbuçuk sene az zaman değil. Eğer, böyle bir tasarı için beş sene, on sene çalışacaksak, Türkiye, içinden çıkılmaz bir hal alır. birbuçuk sene çalışmışız, konunun tarafı olan bütün kurumlara göndermişiz, görüşlerini almışız. Onun sonucunda, karşınıza böyle bir yasa tasarısıyla geldik. Üzerinde tartıştığımız 1 inci madde, senelerdir uygulanan bir konudur, biz getirmiyoruz. Yani, şu an uygulama neyse, 70'te, 72'de, 75'te, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olduğu dönemlerde de -ister büyük ortak olarak, bazen de ikili üçlü koalisyonlarda, öyle söyleyeyim veya bağımsızlarla olan koalisyonları döneminde- mesleğe bu insanları nasıl alıyorsa, biz, bugün, aynen aldık, almaya çalışıyoruz. Yani, 1934'ten beri yapılan bir uygulamadır ve üstelik, bu uygulamalarda görev yapan insanların hepsi, bu Anayasanın bağımsızlık teminatını elde etmiş olan insanlardır; yani, bir Ulaştırma Bakanlığındaki, bir İçişleri Bakanlığındaki bürokrat gibi bürokrat değil. Bunlar, bağımsız hâkimlerdir, her türlü anayasal teminatları vardır ve vicdanî kanaatlerine göre bunlar hüküm verirler. Eğer, bu insanlar yaptıkları imtihandan dolayı haksızlık, hukuksuzluk yapacaklarsa, bunlar yarın kürsüye döndüklerinde, orada da yapacaklar demektir. Bunların hiçbirisi bence doğru değil.

Kaldı ki, bir şey daha var. Sayın Koç, bu önemli. Arkadaşlarımız, belki, Anayasa hükmünü tam şey yapmadı. Biraz uzattım cevabı, biliyorum; ama, bundan sonra tekrar tekrar buraya dönmemek için, son açıklamayı yapacağım.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Halbuki, bizim yaptığımız imtihanlarda, bunlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre namzet insanlardır, adaylardır bunlar. İki yıllık stajın sonunda eğer mesleğe kabulü hak ettilerse, ondan sonradır ki hâkim ve savcı olacaklardır, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Anayasadaki yetkileri çerçevesinde işlemleri yapılabilecektir. Ondan evvel, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun özelliklerini taşımaktadır ve yargı denetimine açıktır. Dolayısıyla, 1 inci maddeyle ilgili getirilen düzenleme yargı denetimine açık bir düzenleme olması hasebiyle kişiler adına da bir önemli teminattır diye düşünüyorum. Meseleye böyle bakarsak, 1 inci maddeyi değerlendirmek daha kolay olacaktır.

Anayasa değişikliği veya yargının sorunlarıyla ilgili her meseleyi samimiyetle konuşmaya, tartışmaya, olabildiğince de bir çözümü birlikte bulmaya ben hazırım.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, ikinci sorusu kaldı. Zamanımız doldu; ama…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Evet, o konu… Maalesef, o türlü istatistikler bizde bulunmuyor. Genellikle, özel kuruluşlarda görev yapanların bir kısmı yüksek yargıdan ayrılanlar. Bununla ilgili, zaman zaman bana da… Burada biz düzenlemedik;çünkü, bu,, biraz farklı bir durum. Acaba, özgürlükleri de, çalışma özgürlüğü de kısıtlanabilir mi diye, bazen, yüksek yargıdan, geçtiğimiz dönemlerde, birkısım başka mesleklerden emekli olanların banka yönetim kurullarına veya bazı yerlere yönetim kurulu olarak atanmalarından doğan sakınca sebebiyle, onlar, başka bir formül buldu gibi gözüküyor. Burada da, özellikle yüksek yargı mensuplarının, emekli olduktan sonra, büyük holdinglerde hukuk müşaviri olarak görev yapmış olmalarının yargı bağımsızlığı… İşte, bir problem diyorsanız, bu da bir problemdir. Yani, her işi yasayla mı çözsek; şöyle mi dememiz lazım: Yargıtaydan, Danıştaydan emekli olan bir üye, bundan sonra hiçbir şirkette görev alamaz diye her şeyi yasaklamamız mı lazım; yoksa, bu, başka bir konu mudur? Bu noktada talebi olanlar da oldu, bana geldiler, bunu rahatsız edici bulduklarını da ifade ettiler; ama, sayıyı bilmiyorum. Bana sorarsanız, bu, gerçekten, tartışılabilecek ve üzerinde durulması gereken bir konudur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 2802 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci ve son fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Her yıl alınacak aday sayısı, avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte Türkiye Adalet Akademisinin görüşü alınmak suretiyle, kadro ve ihtiyaç durumuna göre Adalet Bakanlığınca tespit edilir."

"Adayların yarışma sınavı ve mülâkatı ile 8 inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikte düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu 2 nci maddesiyle de, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 9 uncu maddesinin birinci ve son fıkralarında değişikliğe gidilmektedir; bu da, avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte, Türkiye Adalet Akademisinin de düşüncesi alınarak, kadro ve ihtiyaç durumunun Adalet Bakanlığınca tespit edileceği; ikincisi de, yarışma sınavı ve mülakatın da yönetmelikle düzenleneceği belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ben, biraz önce, bu yasanın aceleye getirildiğini, hızlı bir şekilde Meclisten geçirilmeye çalışıldığını söylemiştim. Sayın Bakan, haklı olarak, bu yasa üzerinde birbuçuk yıla yakın bir dönemdir bir çalışma yapıldığını, hazırlıkların uzun bir döneme yayıldığını; bu nedenle, bu yasanın erkene getirildiğini, aceleye getirildiğini söyleyebilmenin haksızlık olduğunu söyledi. Sayın Bakana, bu açıklamasından dolayı teşekkür ediyorum; ama, sevgili arkadaşlar, Anayasanın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini belirtiyor. Kanun yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevi. Siz, bu yasa tasarısını yirmi gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermişsiniz, yirmi günde aslî görevini yapmasını istiyorsunuz. Bu, acaba, yürütmenin, şimdiye kadar olduğu gibi, yasama organını by-pass etmesinin bir göstergesi mi? Yani, deminden beri kuvvetler ayrılığı sisteminin güzelliğinden ve özelliklerinden bahsediyoruz. Yasama yürütmeye, yürütme yargıya, yargı yasamaya, belirli bir sacayak oluşmuş, bu oluşum ahenkli bir şekilde yürüyecek. Eğer, sizin düşündüğünüzü kabul edecek olursam -bağışlayın Sayın Bakan- yirmi günlük süreyi yeterli görüyorsunuz. O çalışma mutfaktır, asıl çalışmayı burası yapacaktır. Meclisin aslî görevidir. Meclis, o zaman dilimi içinde bunu yeterince tartışabilmelidir diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlar, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü sağlanarak güçlendirilebilir. Yasama ve yürütmenin hukuka uygunluğunun sağlanması bakımından en etkili yöntem, yargısal denetimdir; bu konuda kuşku yoktur. Yargısal denetimin sağlıklı ve etkin bir şekilde yapılabilmesinin önkoşulu, yargının bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve adil yargılanmadır. Yargı bağımsızlığıyla kastedilen, biraz önce de söylediğim gibi, yargının yasama ve yürütmeden hem organik hem de işlevsel açıdan bağımsız olmasıdır, yasama ve yürütmenin etki ve müdahalelerinden uzak tutulmasıdır. Burada, sav, savunma ve karar öğelerinden oluşan yargının bağımsız olabilmesi için, savunmanın da bağımsız olması gerekmektedir.

Şimdi, hukuk devleti ilkesiyle yönetilen demokratik bir toplumun temeli, bağımsız yargıdır. Yargı bağımsızlığı, yargı görevinin yerine getirilmesinde hem yasamanın hem de yürütmenin yargıya müdahale etmemesini gerektirir. Bağımsızlık unsuru, mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olması gerektiği anlamında yorumlanmalıdır. Bu bağımsızlık, biraz önce de söylediğim gibi, hem kurumsal hem de işlevsel açıdan olmalıdır. Bir mahkemenin bağımsızlık koşullarının karşılanıp karşılanmadığını tetkik etmek için, mahkeme hâkimlerinin atanma koşulları ve görev sürelerinin belirlenme tarzına iyi bakmak gerekir.

Yargıç güvencesi ise, yargıçların, herhangi bir baskı, tehdit veya müdahale olmaksızın, tam bir serbestlik ve tarafsızlıkla yargı işlevini yerine getirebilmesidir. Yürütme ve yasamanın yargıçların meslekî yaşamları ve özlük hakları üzerinde etkili olmalarının önlenmesi gerekmektedir.

Anayasanın 9 uncu maddesi gereği, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız yargı organlarınca kullanılmaktadır. 138 inci maddesinde de, biraz önce de belirttiğim gibi, yargıçlara, görevleri nedeniyle telkinde bulunulamaz, talimat verilemez, genelge gönderilemez. Bunun da ötesinde, görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama Meclisinde, yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili görüşme yapılamaz; hem yasama hem de yürütme organları, mahkeme kararlarını gecikmeksizin uygulamak yükümlülüğündedir.

Bir yargı sisteminin gerçek anlamda bağımsızlığından söz edebilmek için, bu yargının kurumsal ve işlevsel açıdan bağımsız olması gerektiği belirtilmişti. Yargıçların yargısal işlerini yapıp yapamadıklarını kontrol yetkisi, bizatihi yargıçlara tahsis edilmelidir. Türk yargısının kabul edilemeyecek oranda Adalet Bakanlığına siyasal açıdan bağlı olduğu bilinen  bir gerçektir.  Türk  Anayasasının 140 ıncı  maddesinin  altıncı  bendinde    -elbette, bu söylediğim şeyler anayasal değişlikleri de içeriyor- "hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar" denilmektedir. Dolayısıyla, yargı bağımsızlığında, yargıç güvencesinde ciddî bir sıkıntıya düştüğümüzü söyleyebilirim.

Yargının bağımsızlığına saygı göstermek, hem hükümetin hem diğer devlet organlarının aslî bir görevidir. Türk Anayasasının 140 ıncı maddesinin altıncı bendi değiştirilebilmelidir. Yargıçların idarî işlemlerini devletin yürütme erkine açıkça bağlamak suretiyle, yargıç bağımsızlığının önemli bir derecede haleldar olduğunu söylemek, herhalde doğru olacaktır. Bu nedenle, öncelikle, bu madde hakkındaki düşüncelerimi de paylaşma ihtiyacı duyduğumu belirtmek istiyorum.

Yargıç güvencesini ve yargının bağımsızlığını tehlikeye düşüren bu sakıncaları gidermenin yoluysa, Anayasada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yargı organlarının seçeceği üyelerden oluşan, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarına oy hakkı sahibi doğal üye olarak yer almak imkânının tanınmadığı bir yapıya kavuşturulmasıdır. Adalet Bakanı ile Bakanlık Müsteşarının, kurulda, oy hakkına sahip doğal bir üye olarak katılması ve Adalet Bakanı da bu kurulun başkanıdır. Bu yapı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yürütmenin etkilerine açık hale gelmesine ve bağımsız bir konumdan uzaklaşmasına yol açmaktadır.

Türkiye'de yürürlükte bulunan yargı mesleğiyle ilgili sistem, hukukun temel prensiplerine uygun değildir. Bu sistem, kimin hâkim adayı olacağı, kimin olamayacağı hususunda verilecek karar üzerinde siyasal bir birim olan Adalet Bakanlığına önemli derecede etkin olma olanağını sağlamaktadır. Kaç kişinin alınacağını, sınavdan önce, Adalet Bakanlığı belirlemektedir. Adalet Bakanlığı yetkililerince yürütülen sözlü sınav yapılmaktadır. Aynı zamanda, adayların güvenlik soruşturmaları da yapılmaktadır.

Hâkim adaylarının seçimine Adalet Bakanlığının müdahil olması, yargının bağımsızlığıyla çelişmektedir. Hâkim adaylarının seçiminin, en azından, kısmen de olsa, siyasal bir birime bırakılmasının, mesleğe kabulle ilgili kararlarda politik sebeplere dayalı tarafgirlik ve peşin hükümlülüğe götürücü potansiyel bir tehlike meydana getirdiği söylenebilir.

Anayasanın 144 üncü maddesinde, hâkim ve savcılar hakkındaki soruşturmaların, Kurula değil, Adalet Bakanlığına bağlı müfettişler eliyle yürütüleceğinin ifade edilmesi, yargı-yürütme etkileşiminin yoğunlaşmasına neden olabilecek başka bir husus olarak da karşımıza çıkmaktadır. Hâkimler ve savcılar hakkındaki soruşturmaların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı müfettişler eliyle yürütülmesi daha doğaldır, daha uygundur diye düşünüyoruz. Adalet müfettişleri "Teftiş Kurulu Başkanlığı" diye bilinen ve Adalet Bakanlığının merkez teşkilatı içinde çalışan sivil memurlardır. Müfettiş raporları, hâkimlerin mesleklerinde yükselmelerinde, atamalarında, nakillerinde, disiplin soruşturmalarında ve hatta, meslekten ihraçlarında temel bir etkiye sahiptir. Müfettişlerin böyle bir ortamda Bakanlık bünyesinde çalışıyor olmalarının yargı bağımsızlığı ilkesiyle uyum göstermeyecek derecede olduğu tartışmasızdır.

Yargıçlığa giriş sınavları da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılmalıdır. Türkiye'de görev yapan 8 000-9 000 civarında yargıç ve savcımız vardır. Bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olmasıyla birlikte, önümüzdeki günlerde bu sayının daha da artacağı bilinmektedir ve  4 000'e yakın yeni hâkim ve savcı alınacağı da bilinmektedir. Üzerinde görüşme yaptığımız kanun tasarısı yeterince ihtiyaçları karşılamaktan uzak. Yazılıyı kazanan adaylar, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik gereği, mülakata tabi tutulmaktadırlar. Mülakata katılanlar, Adalet Bakanlığının yüksek dereceli personelidir. Bakanlığa bağlı personelce yapılan mülakattan vazgeçilmelidir. İtalya'da, bu tür işlem, 23 kişilik bir kurulca yapılmaktadır. Kurulun yüzde 80'i yargıçlardan oluşmaktadır; mahkeme yargıçlarından oluşmaktadır, yüksek yargı organları başkanlarından oluşmaktadır.

Mesleğe alınmada, mülakat sisteminde objektif kriterleri getirmek zorundayız bugün. Mülakat kurulunun yönetmeliğe bırakılmaması gerekir, yasada belirlenmesi ve olabildiğince de objektif kriterlere bağlanması gerekir. Hâkim ve savcı alımında yetkili olan, mülakat kurulu; biraz önce de söylediğim gibi, Adalet Bakanlığına hiyerarşik olarak bağlı olan Bakanlık bürokrasisi yapmaktadır. Mevcut hâkim ve savcı sayısının yarısı kadar hâkim ve savcının yeniden alınması söz konusudur. Yargının adil, etkin ve yansız olmasını istiyorsak, göreve alınma kriterlerinin objektif kriterlere bağlanmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Bu yasa Komisyonda görüşülürken Yargıtay adına düşüncelerini belirten değerli yargıç, bu sınavın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılmasını; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi düşüncesini açıklarken, bu sınavın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılması gerektiğini belirtiyor. Danıştay ise, bu mülakat sisteminin Anayasaya aykırı olduğunu, Danıştay İdarî Dava Daireler Kurulunun Anayasa Mahkemesinde dava açtığını belirtiyor.

Şimdi, üç yüksek yargıcın düşünceleri, bu sistemin uygun olmadığı yönünde birleşiyor. Açıkçası, bunun anlamı, yargıçların Bakanlığın baskısı altında olduğunun bir ifadesidir. Bunu daha açık bir şekilde nasıl söyleyebilirler?! Hele hele, Danıştay gibi yüksek bir kurulun mülakat sistemini Anayasa Mahkemesine götürmüş olması, bizim, bu yeni düzenlemede daha dikkatli ve daha özenli davranmamız gerektiğini belirtmektedir ve öyle düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların sorumluluklarını üstlenmede tamamen yetersiz veya isteksiz olmaları hallerinde hukuk devleti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - ... sürdürülemez ve insan haklarını uygulayamazsınız.

Böyle bir ortamda, yargının yürütmeyi de yargılayabileceğini düşünürsek, o zaman bu mülakat sisteminden ivedilikle uzaklaşmanın gerektiğini daha açık bir şekilde söyleyebiliriz.

Bu nedenle, burada, ya bizim önerdiğimiz sistemde olduğu gibi, yüksek mahkemelerden alınan üyelerden kurulan bir kurulca yargıç ve savcıların imtihanı yapılabilir veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu imtihan yapılabilir veya Adalet Akademisi kurulmuştur, bu Akademik Kurulca da bu yapılabilir.

Doğrusu budur diyorum ve bunu birlikte yaratmak bize güç verecektir. Bunu eğer bugün kabul edebilirsek demokrasinin bir açılımını daha birlikte yerine getirmiş olacağımızı düşünüyorum.

Bu duygularla, Yüce Parlamentoyu selamlıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Sayın Meral, sorunuz mu var efendim?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Evet.

BAŞKAN- Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, Sayın Bakanımdan birkaç konuyu öğrenmek istiyorum.

Malumlarınız, ülkemizin birçok bölgesinde, genelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde savcılar ve hâkimler çok zor şartlar altında çalışmaktadır. Yani, suçluya da yaranamıyor suçsuza da yaranamıyorlar. Malumlarınız, kazalarımızda bir de kaymakamlarımız var. Bunların lojmanı var, makam arabası var; ama, savcılarda, hâkimlerde böyle bir hak yok. Acaba, bu mağduriyet bölgelerinde çalışan savcılarımız için, hâkimlerimiz için Sayın Bakanımız lojman düşünüyor mu? Bir.

İkinci bir olay… Sayın Bakanımız "yargının sorunlarını görüşmek için bir genel görüşme açılmasını istedim" diye buyurmuşlardır. Acaba, İktidar Partisinin böyle bunu açamayacak kadar bir engeli mi var? Veya Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz açmak istersek, AK Parti tarafından böyle bir destek görecek miyiz?

Sayın Başkan, müsaade ederseniz, diğer bir sorum şu: Bir yargı yılının açılışında bir yüksek yargı sorumlusu, yargıçların cüzdan ile vicdan arasında sıkıştıklarını söylediler. Hakikaten, bu bizi son derece üzdü. Ben, yine, bir yargıçla konuşurken, işçi arkadaşlarımız ile yargıçların aldıkları ücretleri mukayese ettim, çok üzüldüm.

Acaba, yargıçlarımızı, savcılarımızı, hâkimlerimizi cüzdan arasından çıkarıp da vicdanlarıyla baş başa bırakılmasını düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; lojman konusu, yalnız doğu, güneydoğu bakımından değil, Ankara, İstanbul, özellikle İstanbul başta olmak üzere bazı il ve ilçelerimizde bir sorundur. Bununla ilgili, hem Toplu Konut İdaresiyle çalışmalarımız var, bağlantılarımız var hem de onun dışında, özellikle kamu kuruluşlarının, belediyelerin bazı yerlerde yaptıkları lojmanlar var; bunlarla birkısım bağlantılarımız var. Bu sıkıntıyı gidermek için ciddî bir çaba içerisinde olduğumuzu meslektaşlarımız da biliyor.

Ben, yargının sorunlarının araştırılması meselesini bir parti meselesi olarak görmediğim için, bunu, herkesin huzurunda ifade etmeye çalıştım. Tabiatıyla, bir araştırma önergesi 20 milletvekilinin talebiyle verilebilir, imzasıyla verilebilir; ama, burada herkes, özellikle Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız, hep beraber biliyoruz ki, biz buraya getirdiğimiz tasarıları, şu partinin görüşü diye, bu partiye göre diye değil, hukukçu kimliğimizle olabildiğince objektif olarak değerlendirmeye çalıştık.

Ben, o bakımdan, meseleyi bir parti meselesi olarak anlamadığımız, algılamadığımız için ve her işe de parti meselesini getirip ilişkilendirmeyi de çok doğru bulmadığımız için böyle bir beyanda bulundum. O araştırmayı siz de verirsiniz, bizim Grubumuz da pekala verebilir, hiçbir mahzuru yoktur. Neticede, bir gerçeği, olabildiğince, Meclis çatısı altında tespit etmek, araştırmak istiyoruz.

Özlük hakları konusu, araba ve sair ihtiyaçlar; şimdi bizi dinleyen başsavcılarımız, komisyon başkanlarımız biliyor ki, şu dönemde, geldiğimiz günden beri, en fazla araç tahsisi yapılan dönem, bu dönemdir. Yani, bu mesleğin mensupları, bu hükümetin ve şahsımın, geceyi gündüze katarak bu konuları çözmek için çaba sarf ettiğinden emindirler. Ben de o kanaatlerinden eminim. Dolayısıyla, elimizden geldiği kadar bu sorunları çözmenin çabası, gayreti içerisindeyiz; ama, şunu da ifade edeyim -teşekkür ederim Sayın Meral- bu getirdiğimiz düzenleme, bir özlük hakları, maaşla ilgili bir düzenleme değil; onun için, onunla ilgili burada çok fazla hüküm bulamazsınız. Çünkü, bu ayrı bir çalışma konusudur; o konu üzerinde de zaten çalışıyoruz, hem tüm personel rejimi hem de yargının bu alandaki beklentileriyle ilgili olarak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı…

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunarken, karar yetersayısı istenmiştir, karar yetersayısını arayacağım. 2 nci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, objektif olmuyor ama, her şekilde 100'ün altında!..

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.09


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.19

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 2802 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adaylık süresi ve eğitim

Madde 10.- Adaylık süresi, 23.7.2003 tarihli ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu hükümlerine tâbidir.

Adayların meslek öncesi eğitimleri, 4954 sayılı  Kanun hükümleri uyarınca yapılır. Avukatlık mesleğinden adaylığa alınanların, altı ay süreli meslek öncesi eğitimleri, Adalet Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenen esaslara göre Türkiye Adalet Akademisi Eğitim Merkezinde yaptırılır.

Meslek öncesi eğitimini tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek öncesi eğitimlerini tamamlayıp, mesleğe kabul edildikten sonra meslek öncesi eğitim süresi kadar çalışmadan görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak  ödemek zorundadırlar.

Adlî yargı adaylarından; meslek öncesi eğitimlerinin bir yılını, avukatlık mesleğinden adaylığa geçenlerden meslek öncesi eğitimlerinin üç ayını tamamlayanlar, adlî yargı teşkilâtının ihtiyaç durumu ile 11 inci madde gereğince doldurulan belge ve raporlar esas alınarak, imkânlar ölçüsünde kendi istekleri göz önünde bulundurulmak ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da görüşü alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca hâkimliğe veya Cumhuriyet savcılığına atanacak şekilde ayrılırlar. Türkiye Adalet Akademisi, son eğitim döneminde öğretilecek konuları bu ayrımı esas alarak belirler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi, sevgi ve saygılarımla selamlarım.

Tasarının 3 üncü maddesiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 10 uncu maddesi başlığıyla birlikte değiştirilmiştir. "Adaylık süresi" olan başlığı "Adaylık süresi ve eğitim" olarak değiştirilmiş, birinci fıkrada yapılan düzenlemeyle, adaylık süresinin, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu hükümlerine tabi olacağı hükmü getirilmiştir. Bu süre, her iki düzenlemede de yine iki yıl olarak belirlendi; sürede herhangi bir değişiklik yok; ancak, 4954 sayılı Yasanın 28 inci maddesi bu süreyi iki yıl olarak belirlediği gibi, 2820 sayılı Yasanın 9 uncu maddesi gereği, adlî yargı adayları, stajlarını, adliye mahkemelerinde, cumhuriyet savcılıklarında, icra dairelerinde ve sorgu hâkimliklerinde, idarî yargı adayları ise ilk bir yılını Danıştayda, bir yılını da bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde yapıyorlardı. Şimdi ise, 4954 sayılı Yasanın 28 inci maddesi gereği, hazırlık eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi olmak üzere, bu staj süresi üçe ayrılmış bulunmaktadır.

Burada geçmiş düzenlemeden farklı olarak getirilen en önemli düzenleme ise, eğitim sonunda adaylık için sınava ve mülakata tabiî olan adaylar, bu iki yıllık süre sonunda, eğitim süresi içinde kendine öğretilen konularla ilgili olarak yazılı sınava alınacak, sınavda başarılı olanların mesleğe kabulleri, yine, Hâkimler ve Savcılar Kanununa göre yapılacaktır.

İkinci fıkrayla getirilen düzenlemedeyse, avukatlıktan adaylığa geçenlerin de altı ay süreyle Adalet Akademisi eğitim merkezinde eğitim görmeleri hükmü getirilmekte. Daha önceki düzenlemede ise, beş yıl avukatlık yapan insanlar, direkt  olarak, hâkimlik ve savcılık adaylığı için, hâkim olarak atanıyorlardı. Şimdi ise, üç yıllık avukatlık yapanlar, altı ay eğitim merkezlerinde eğitim gördükten sonra mesleğe başlayacaktır.

Şimdi, burada, Türkiye'de en önemli meselelerden bir tanesi var; biz diyoruz ki, avukatlık ile hâkimlik ve savcılık mesleği arasındaki en büyük çelişkilerden bir tanesi var ve sürekli meslekte tartışılan konulardan bir tanesi -ki, özellikle avukatların genel bir görüşü var; ki, dünyada uygulanan yöntemlerden bir tanesi de bu- hâkim ve savcı olabilmek için belirli bir süre -ki, özellikle bazı ülkelerde onbeş yıl süreyle- avukatlık yapanların, özellikle ceza ve hukuk hâkimliği dallarında ve kendi barolarının görüşü alınmak suretiyle, hâkim ve savcı olarak atanması öneriliyordu düzenlemede; dünyada bu tür düzenlemeler var, örnekler de var. Biz, avukatlara altı ay süreyle yapılan yeniden bir staj öngörüyoruz; fakat, bu staj esnasında hazırlanan yönetmeliklerde baroların görüşü ne kadar alınıyor?! Üç yıl süreyle avukatlık yaptıktan sonra hâkim ve savcılığa geçecek bu insanlar altı ay da staj görecekler; bu stajın konusu ne olacak, Avukatlık Kanunuyla ilgili ne olacak?

Bence, temel sorunlardan bir tanesi -ki, burada daha önce de tartışılmıştı, sürekli tartışılan konulardan bir tanesi de bu- hâkim ve savcı adaylıkları için gerçekten de bir hukukçunun öncelikle avukatlık yapması çok önemli; çünkü, her zaman tartıştığımız bir konu var, kürsünün bu tarafı ile diğer tarafı arasındaki tartışmaları sürekli yapıyoruz; çünkü, avukatlar, tüm meslek süreleri boyunca hukukun değişik alanlarında değişik davalara girmeye çalışıyorlar, hem idarî yargıda çalışıyorlar hem adlî yargıda dava alıyorlar. Adlî yargıda yaşanan olumsuzluklarda, savunma makamı olması nedeniyle, yargının bir tarafında kendisi hangi sorunlarla karşılaştıklarını çok daha iyi bilebiliyor; ama, getirilen düzenlemeyle, özellikle yönetmeliklere bırakılan düzenlemelerde de, hâkim ve savcı olabilmek için avukatlara getirilen düzenlemelerin ne olacağı konusunda bir açıklık yok burada.

Aynı zamanda, daha önceden tartıştığımız, 1 inci maddede tartıştığımız bir konu daha var; yani, idarî yargıda hâkimlik yapacak olanlar için aranan koşullarda, siyasal, maliye ve iktisat fakültelerinden mezun olanlardan hukuk dersi almış olanların da hâkimliğe atanmasıyla ilgili, idarî yargıda görevlendirilmesiyle ilgili düzenlemeye geldiğimizde, bu tartışmaların tümünün biteceğine inanıyorum. Yani, bir insanın avukatlık yapabilmesi için hukuk fakültesi mezunu olması şartı aranıyor; en temel sorunlardan bir tanesi bu. Eğer, biz, bu düzenlemeyi getirirsek, daha önceki düzenlemede, tasarının ilk maddesinde yüzde 20 oranında idarî yargıda görev alacak olan hâkimlerle ilgili kontenjan vardı; şimdi ihtiyaca göre alınacak. Hepimizin de bildiği gibi, idare mahkemeleri ve bölge idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerine baktığımızda, vergi mahkemelerini bir ayrıntı olarak koysak dahi, artık, ne yazık ki, bölge idare mahkemelerinde, neredeyse 3 hâkimden 2'si, hukuk fakültesi mezunu olmayan, diğer fakültelerden gelen insanlarla doldurulmaya başlandı. Evet, iktisatçıların da, idare mahkemelerinde, özellikle vergi mahkemelerinde etkin olmasına herhangi bir diyeceğim yok; ama, bölge idare mahkemesinde görülen her türlü davada, özellikle yürütmenin durdurulması istemiyle ilgili davalarda, ne yazık ki, mahkemelerin bu yapısı nedeniyle zamanında karar verilememekte; özellikle ihtiyatî tedbir kararları açısından baktığımızda ise, kararlar tamamen gecikmeye neden olabilmekte, bu ise yargının aksamasına ve hukukun gecikmesine neden olmaktadır. Adalet, bu anlamda, çok büyük oranda yara almaktadır.

O nedenle, yapılacak düzenlemede -bence tartışılması gereken, hepimizin tartışması gereken konulardan birisi bu- hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş için aranan şartlarda, daha önce belirli bir süre avukatlık yapmış olmak şartının, temel şart olarak alınması gerektiği kanısındayım. Türkiye'nin tartışması gereken en büyük konulardan birisi bu, tartışıyoruz sürekli; ama, hukuk camiasında tartışılan bir konu, ne yazık ki, gerek bizim Bakanlığımız içerisinde gerekse bu Mecliste yeteri kadar tartışılmıyor. Bunu, bir meslek şovenizmi olarak yapmıyorum; gerçekten de, bir avukat olarak da bunu yapmıyorum; ama, Türkiye'deki yargının sorunlarını en iyi yaşayan insanlardan birisi avukatlar; hangi eksiklikler olduğunu dışarıdan daha net bir gözle görebiliyoruz biz.

O açıdan, evet, Sayın Bakanımız, biraz önce "bir Meclis araştırması yapılarak, yargının sorunlarını, hukukun sorunlarını, adaletin sorunlarını tartışalım" dedi. Gerçekten, bu konuda düşüncesine ben de katılıyorum; ama, artık, Türkiye'de, bu tarz yeniden yapılanmaların da düşünülmesi ve bunların tartışılması gerektiği inancını taşıyorum.

Üçüncü fıkrada yapılan düzenlemede ise, eğitim süresinde görevden ayrılanlar ile zorunlu hizmet süresini tamamlamadan görevden ayrılanlar için tazminat öngörülmektedir. Adalet Akademisi Kanununun 28 inci maddesi "adlî ve idarî yargı hâkim ve savcı adayları, meslek öncesi eğitim süresi kadar mecburî hizmetle yükümlüdürler. Bu konuda Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır" hükmünü içermekteydi. Şimdi ise, üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle, ödenecek ceza miktarı da belirlenmektedir.

Şimdi yaptığımız düzenlemeyle, meslek öncesi eğitimi tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek öncesi eğitimlerini tamamlayıp, mesleğe kabul edildikten sonra, meslek öncesi süresi kadar çalışmadan görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin mecburî hizmetin eksik kalan kısmıyla orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar." Bir tazminat getiriyoruz artık, görevden ayrılanlara; yani, hâkimlik ve savcılık mesleğini gerçekten de yapmak isteyen insanların bu işi gönüllü olarak yapmaları; ben işsiz kaldım veya ben hukuk fakültesinden mezun oldum, avukatlık mı, hâkimlik mi arasında bir tercih yapma süreci içerisinde, önündeki, hemen tek bulduğu iş olanağına atılmasını engellemeye çalışmak için bir hüküm getiriyoruz ve hâkim-savcı açığımız var, hepimizin kabul ettiği, çok büyük oranda hâkim ve savcı açığımız var. Bu hâkim ve savcı açığının da, böylelikle, eğitim süresini tamamlamış ve göreve atanan insanların, özellikle Türkiye'nin koşulları da gözönüne alındığında, uygun olmayan yerlere atamaları yapılması karşısında, meslekten ayrılmalarını engellemeye çalışıyoruz.

Bu tazminat miktarına pek söyleyecek bir şey yok; çünkü, Türkiye'deki hâkim ve savcı açığı devam ettiği müddetçe, gerçekten de, hâkim ve savcıların görevde kalmalarını zorlamak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki, hep önümüze çıkan bir sorun var burada da; biz, hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesini talep ediyoruz; ama, hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi talep edildiğinde, karşımıza da Türkiye'nin ekonomik sorunları ve bütçenin genel sorunları çıkıyor. Biraz önce Sayın Bayram Meral'in sorduğu soru gibi; evet, gerçekten de, Türkiye'nin neresine bakarsanız bakınız, hangi kuruma giderseniz gidin, millî eğitim müdüründen halk eğitim merkezi müdürüne kadar, herkesin altında bir makam arabası var; ama, bizim cumhuriyet savcılarımız ve hâkimlerimiz bir keşfe gitmeye kalktıklarında, ne yazık ki, araba bulamıyorsunuz. Bu hizmeti, dışarıdan, değişik insanlarla beraber bulmak zorunda kalıyorsunuz ve öyle bir zor duruma geliyorsunuz ki, 100 liraya gidilecek bir keşif, ne yazık ki, özel taksiler tutmak zorunda kaldığınız zamanda 200-300 liraya mal olmakta, bu da, o konuda, özellikle keşfe götürmekle zorunlu olan davacıların ekonomik yönden sıkıntıya uğramasına neden olmaktadır.

Dördüncü fıkrada yapılan düzenlemeyle, daha önce adlî yargıda görev yapan hâkim ve savcılar için iki yıllık staj süresi ikiye bölünmüş ve "adlî yargı adaylarından meslek öncesi eğitimlerinin bir yılını doldurmuş olanların hâkim ve savcı olarak ayrılmasına ve kalan eğitim süresini hâkim ve savcı atanacak şekilde tamamlarlar" hükmü yer almaktadır; bu, olumlu bir gelişme; çünkü, uygulamada bunun sakıncaları birçok şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Hukuk öğrenimi esnasında, bir insan, idealist olarak gerçekten de bir hâkim olarak atanmak isteyebilir. Tüm benliğini, yetişme tarzını, o, yıllık eğitim süresi içerisinde kendisini bir hâkim olarak görmek isteyen bir insan, ne yazık ki, mevcut düzenleme içerisinde, adaylık eğitimi bittikten sonra çekilecek kurayla hâkim ve savcı olarak atanıyorlardı ve kendisini hâkim olarak yetiştiren veya savcı olarak beynini hazırlayan bir insan, mesleğe bu şekilde idealist bakan bir insanın ise hâkim veya savcı olamaması nedeniyle meslekten kopmalara neden olmaktaydı.

İkincisi, aynı eğitimi almış olmaları nedeniyle, birçok uygulamada gördüğümüz gibi, savcı olarak atandığında ya da yargıç olarak atandığında, savcı olarak beynini hazırlamış bir insan uygulamada birçok sorunu da beraberinde getiriyordu. Bu konuda bu düzenlemenin çok daha uygun olduğuna inanıyorum; ama, sadece bu yetmemekte. Yine, insanlara, aslında, daha da -Adalet Akademisindeki, o konudaki hazırlanan yönetmeliklerin ve eğitimin nasıl olacağını bilemediğimizden bir şey söyleyemiyoruz şu anda ama- hukuk hâkimi ve ceza hâkimi olarak da aynı şekilde bu insanlara eğitim verilmesi gerekir; yani, meslek öncesi eğitimin verilmesi gerekir. Sonraki meslekiçi eğitim esnasında bu eksiklikleri giderebilmek ne kadar mümkün?! Çünkü, Türkiye'nin şartlarını gözönüne aldığımızda pek mümkün olmadığını da çok açık şekilde görüyoruz.

Yine, avukatlıktan mesleğe geçenler için ise eğitim süresinin, bu altı aylık sürenin üç ayını tamamlayanlar hâkim veya savcı olarak atanmak üzere ayrılacaklar hükmü var. Ben, biraz önce avukatlarla ilgili düşüncelerimi belirttim. Ben, gerçekten de, hâkim ve savcıların avukatlık mesleğini yaptıktan sonra hâkim olarak ayrılmalarına inanıyorum. Bu anlamda, avukatların, üç aylık sürenin şu veya bu şekilde belirginleşmiş olması pek onlar için fark etmiyor; çünkü, hem savcılıkta hem diğer kalemlerde yapılan takipler ve aldıkları avukatlık eğitiminin onlara bu imkânı verdiği kanısındayım.

İdarî yargıya alınacak hâkim adayları için gerçekten de, bütün arkadaşlarımın söylediği gibi, her dönemde, ihtiyaç oranında hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idarî bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yükseköğretim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak şartı aranmaktadır; ancak, bugün, gerçekten de samimî olarak söylüyorum, vergi mahkemeleri haricinde, iktisat mezunlarına ne kadar yer var, bunu, çok iyi düşünmemiz lazım. Evet, 1 inci maddede bu hükmü getirdik "ihtiyaç oranı" dedik; ama, bu ihtiyaç oranını, artık, tedrici olarak, hukuk fakültesi mezunu olmayan insanların dışındaki insanlara hâkim ve savcılık mesleğini yapmanın ortadan kaldırılmasına inanıyorum.

Bakınız, bugün, Türkiye'de 30 hukuk fakültesi var. Bu 30 hukuk fakültesinde binlerce gencimiz eğitim görüyor. Evet, bir kısmı devletin, bir kısmı vakıf üniversiteleri burada; ama, bu insanlar kendilerini hukukçu olarak yetiştiriyorlar ve hukuk mesleğini yapmak üzere o eğitimi alıyorlar; özel üniversitelerde okuyan gençlerimiz ise, o masrafı, o paraları, 5 000 dolar olan, 10 000 dolar olan yıllık paraları aileleri vermek zorunda kalıyor. Biz, bu imkânı, bu insanlara, iş imkânını sınırlamakla onların geleceğe doğru bakışlarını da ve ümitlerini de yok etmiş oluyoruz.

Şimdi, birtakım rakamlar verilmişti. Bu rakamlara baktığımızda, Türkiye'de, 2003 yılı verilerinde -bu tasarının gerekçesinde de- bir yılda bir hâkim 423 davaya bakıyor, bir savcı 669 hazırlık dosyası bakıyor. Yine, Türkiye'de, 2003 yılı verilerine göre, 3 703 mahkeme bulunuyor. Oysa, olması gereken, sayı olarak, 368 ağır ceza mahkemesi, 1 047 asliye ceza mahkemesi, 497 sulh ceza mahkemesi, 76 çocuk mahkemesi, 1 092  asliye hukuk mahkemesi, 359 sulh hukuk mahkemesi, 161 iş mahkemesi, 959 icra mahkemesi, 277 ticaret mahkemesi; ülke genelinde kurulması gereken mahkeme sayısı.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı doğrultusunda 6 161 mahkemeye ihtiyacımız var; ama, bu durumda da, 2 458 yeni mahkemenin de Türkiye'de kurulmasına ihtiyaç belirtiyor Adalet Bakanlığı burada, bu tasarıda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Bu durumda 2 458 yeni mahkemenin Türkiye'de kurulmasına olanak var. Biz geçen yıl ne yaptık arkadaşlar; görülmekte olan dava sayısı yeterli değil diye, esasa ulaşamayan, 300'e yakın Türkiye'deki ilçedeki adliyeleri kapattık.

Şimdi, biz, bir taraftan diyoruz ki, hâkimlerin ve savcıların üzerindeki iş yükü, yoğunluğu çok fazla, biz, bu yoğunluğu almak zorundayız, mesleğe yeni hâkimler ve savcılar getirmek zorundayız; bir taraftan da iş yoğunluğu az olan küçük yerlerdeki adliyeleri kapattık. Halbuki, o adliyeler, o ilçelerin, hem ekonomisine katkıda bulunuyorlardı hem de o insanlar, o ilçelerde yaşayan insanların adalet hizmetinden gününde ve zamanında yararlanmasını sağlıyorlardı.

Şimdi, bu duruma baktığımızda, karşımıza bir sorun çıkıyor. Biz, hep Türkiye'de bir tek şey söylüyoruz. Hâkim açığımıza baktığımızda son derece yüksek. Türkiye'de 4 303 hâkim görev almakta olup, gerekli olan hâkim sayısı 7 603, ihtiyaç olarak 3 300'dü; bu yıl 4 000 olarak yeni hâkim alacağız diyoruz.

Şimdi, özlük haklarına baktığımızda, bu insanlara hiçbir şey veremediğimizi görüyoruz. Hâkimler ve savcıların tümü hepimize fakslar çektiler, isteklerini belirttiler, taleplerini belirttiler. Ne olursunuz, devletin temel hizmetlerinden, en temel hizmetlerinden bir tanesi adalettir, hukuktur. Bu anlamda, kesinlikle, ekonomik yetersizliklerin gözönüne alınmaması gerekir. Adaleti gerçekleştirmediğimiz zaman, toplumdaki dayanışmayı ve devletin ve düzenin devamını sağlamak mümkün değil. Hiçbir nedenle adalet hizmetlerinden para ayrılarak, az para verilerek, orada çalışan hâkimleri ve savcıları insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşam standardına ulaştıramadığımız müddetçe, adalette yaşadığımız sorunları çözmemiz mümkün değildir.

Evet, Yargıtay Başkanının dediği gibi, hiçbir hâkim ve savcımız, vicdanı ve cüzdanı arasında kalmamalıdır.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle, 2802 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi başlığıyla birlikte değiştirilmektedir. Daha önce, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Yasasıyla, hâkim ve savcı adaylarının meslek öncesi eğitimlerinin süresi ve bu eğitimin nasıl uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, halen yürürlükte olan yasada, meslekte beş yılını doldurmuş ve otuzbeş yaşını geçmemiş olan avukatlar belli kriterlerle hâkimlik ve savcılık mesleğine, adaylığına alınır hükmü mevcut olmasına rağmen, yedi veya sekiz yılı bulan bir zaman içerisinde avukatlardan, hiçbir zaman, hâkimlik ve savcılık mesleğine alınmadığını görüyoruz, ki, bu da mevcut yasanın tamamen işlemediğini, işlerliğinin olmadığını bize gösteriyor.

İşte, şimdi getirilen tasarıda, hâkimlik ve savcılık adaylığı için avukatlık mesleğinde üç yılını doldurmuş ve 35 yaşını geçmemiş olan avukatlardan da, hâkimlik ve savcılık mesleğine alınması söz konusudur ve burada gönül isterdi ki, bu 35 yaş değil de, 40 yaş olmalıydı; çünkü, daha çok aday arasından seçme imkânı olabilirdi. Burada şunu da görüyoruz ki, bilhassa bölge yargı mahkemelerinin kurulması aşamasında çok sayıda, -ki, bu 5-6 binle telaffuz ediliyor- 8 000'lere ulaşan hâkim ve savcı ihtiyacının olduğu böyle bir zamanda, mesleğe hevesli olan genç avukatlardan, mesleğe alınmasında çok büyük yararlar olacağını düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, tasarının çerçeve 1 inci maddesindeki düzenlemeyle, avukatlık mesleğinden hâkim ve savcı adayı olarak alınmaları söz konusu olduğundan, bunların eğitime tabi tutulacağı ve sürenin altı ay olacağı belirtilmiştir.

Avukatlık mesleğinden hâkim ve savcı adaylığına geçiş için Adalet Akademisinin görüşü alındıktan sonra, kadro ihtiyaç durumuna göre Adalet Bakanlığınca tespit edilmesi isabetli bir karar olmuştur.

Bu adaylar da, kendi aralarında bir yazılı sınav ve mülakata tabi olacaklardır. Önceleri sadece bir mülakatla alınabilir maddesi, burada, yazılı ve mülakat diye… Kendi aralarında olması da güzel bir hadisedir.

Yine, avukatlık mesleğinden adaylığa alınanların meslek öncesi eğitimlerinin de Türkiye Adalet Akademisi tarafından yapılacağı ve süresinin de altı ay olduğu belirtilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu hâkim ve savcı adaylarının yetiştirilmesi için devlet imkânları kullanılmakta ve biliyoruz ki, birçok masraf da yapılmaktadır. Gerçi, 4954 sayılı Yasayla hâkim ve savcı adaylarına meslek öncesi eğitim ve bu eğitim süresinden sonra mecburî bir hizmet getirilmişti; fakat, bu yeterli olmamış ve bunun üzerine zaman zaman hâkim ve savcı adaylarından mesleğe başlamadan ayrılmalar görülmüştür. İşte, bunu biraz daha önlemek için burada tazminat getirilmekte ki, bu da güzel bir hadisedir; çünkü, mesleğe hevesli olan, gerçekten bu mesleği yapacak olan adaylara biraz daha imkân tanınmakta; tazminat getirilmekle de, devlet tarafından yapılmış olan, ödenmiş olan bütün masraflar iki katıyla alınmak suretiyle biraz daha caydırıcılık söz konusu olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yine, aynı bu maddede gözümüze çarpan ve en önemli bir konu olan hâkim ve savcı adaylarının daha önceki, yani, şu andaki mevcut olan yasada, hâkim ve savcı adayları, aday olarak eğitime başlıyor, eğitim sonunda kuralar çekiliyor ve hâkim veya savcı olacağı belirleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET KURT (Devamla) - Bitiriyorum.

Şimdi ise, bu getirilen tasarıda, hâkim ve savcı adayları eğitime başladığından itibaren, avukatlık mesleğinden gelenlerin üç ay içerisinde, doğrudan doğruya hâkim ve savcı adaylığına başlayanların ise bir seneden sonra hâkim ve savcılık görevi belirleniyor ki, bu çok isabetli bir görüştür ve isabetli bir karar olacaktır; çünkü, her aday hangi mesleği daha fazla seviyor ve onu daha fazla güzel yapabileceğine inanıyor ve neticede kendisini de bu şekilde hazırlaması gerekiyor.

Benden önceki konuşmacı arkadaşımın da ifade ettiği gibi, burada gönül ister ki, hâkimlerin kendi aralarında da ceza hâkimi ve hukuk hâkimi veya branşlaşma şeklinde olması da çok daha isabetli olurdu. İnşallah, önümüzdeki günlerde bunu da görebiliriz ki, bu mesleğin daha da gelişmesi açısından, hâkim ve savcı adaylarının kendilerini daha da geliştirmesi açısından çok daha güzel olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurt, son cümleniz…

MEHMET KURT (Devamla) - Yasanın adalet camiasına hayırlı olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Dışarıdaki arkadaşlar geliyorlar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, bu sefer de yapmayın artık… Çok açık ve sarih...

BAŞKAN - Sayalım efendim.

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime, 5 dakika ara veriyorum.

                                                                                                   Kapanma Saati : 17.46


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesinin oylanmasında karar yetersayısının aranılması istenmiş ve bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

3 üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 2802 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "Yukarıdaki fıkralarda" ibaresi, "Birinci fıkrada" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun.

Buyurun Sayın Durgun.

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizde, önemli bir yargıç ve savcı açığı olduğu, ilgililerce her ortamda ifade edilmektedir ve bu rakamın yaklaşık 4 000 dolayında olduğu söylenmekte; çok ciddî bir rakam. Çağdaş bir ülkede, hukuk devleti olan bir ülkede, sosyal hukuk devleti ilkesini benimsemiş bir ülkede 4 000 hâkim ve savcı açığının olması, oldukça düşündürücü. Tabiî, 4 000 açığın bir kısmı, yeni kurulacak mahkemelerle ilgili; ama, yine de 4 000 hâkim ve savcı açığının olması çok ciddî bir eksiklik. Bu rakam, cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamıdır. Bir ülkede, hukuk devleti olan bir ülkede 4 000 hâkim ve savcı eksiği varsa, orada adalet nasıl işler, adalet ne kadar sürede gerçekleşir?! Herkesin çok yakından bildiği bir deyiş var "geç gelen adalet, adalet değildir." Adalet gecikince ne olur; adalet gecikince, herkes kendi hakkını kendisi aramaya başlar; alacağı olan, çek-senet tahsilatçısına gider, hasmı olan, tetikçiye gider ve adaleti bu şekilde aramaya, yerine getirmeye çalışır; bu da, demokrasinin var olduğu bir ülkede, anarşinin başlangıcı noktasına gelindiğini gösterir.

Tabiî, bu eksiğin nedenleri nedir, onu bir irdelemekte yarar var. Bu eksiğin nedenlerinden bir tanesi, ya o ülkede hukuk fakültesi yoktur, hukuk mezunu insan yoktur, bundan dolayı bir açık vardır ya da başka sebepleri vardır; ama, bakıyoruz, Türkiye'de, hemen hemen bütün üniversitelerimizde birer hukuk fakültesi var ve her yıl binlerce gencimiz, öğrencimiz bu hukuk fakültelerinden diploma alarak mezun olmakta ve böyle bir ortamda, yılda binlerce öğrencinin mezun olduğu bir ortamda, yeterli savcı ve hâkim bulunmamış olmasının da anlaşılması güçtür; ama, ne yazık ki, karşımızdaki gerçek de bu şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bununla birlikte, birçok sayıda işsiz hukukçu olduğunu da görüyoruz. Sizin de, bizim de yanımıza her gün yüzlerce insan iş aramak için geliyor, bunların içerisinde hukukçular da var. Bir kısım arkadaşlarımız büro açmışlar, avukatlık yapıyorlar; onların da büyük bir bölümü çok zor şartlarda yaşıyor. Bir kısmı bankaların kredi kartlarında takibat işlemi yapmak için bizlere geliyor, ricada bulunuyor; bir kısmı, yaşamını başka şekilde devam ettirebilecek şartları aramaya çalışıyor. Böyle bir ortamda Adalet Teşkilatımıza hâkim bulamıyoruz, savcı bulamıyoruz.

Bunun nedenini tartışırsak, karşımıza şu sorular çıkıyor: Acaba, hâkim ve savcılara yeterince olanak verilmiyor mu? Bu çalışanların, adalet dağıtmaya çalışan bu insanların maaşları ne kadardır? Aldıkları bu maaşla geçinebiliyorlar mı? Lojmanları var mıdır? Onların, adaleti dağıtırken, çalıştığı şartlar ve ortamlar, binalar, fizikî mekanlar hangi durumdadır? Çoğu ilçemize gittiğimizde görüyoruz, bir hükümet konağının en küçük odasında, izbe bir köşede adalet dağıtmaya çalışan hâkim ve savcılarımız var. Peki, bu insanlar, kendilerini geliştirme olanağını bulabiliyorlar mı? Bu soruların cevaplanması lazım.

Hangi nedenle hukukçular, savcı ya da yargıç olmak istemiyorlar? Ya da hâkim, savcı olmak istiyorlar da, kabul ediliyorlar; ama, işe başlayınca, şartların ve yaşamın zorlaması karşısında görevlerini sürdürme olanakları mı kalmıyor? O nedenle mi görevlerinden ayrılıyorlar? Yoksa, sayısı hızla artan hukuk fakültelerimiz yeterince eğitimli hukukçu yetiştiremediği için mi yargıç olmak, savcı olmak isteyenler kabul edilmiyor?

Öyle anlaşılıyor ki, Bakanlık açığı kapatamadığı için, avukat kaynağına yüzünü dönmüş, oradan savcı ve yargıç sağlamak istemektedir. Bizce, bu kanunun en çok tartışılan ve tartışılacak olan noktası da, bu hâkim ve savcıların nasıl alınacağı konusudur. Türkiye Adalet Akademisinden sadece aday sayısı için görüş alınarak, her yıl alınacak adayların sayısı belirlenecektir. Adayların, yarışma sınavı ile mülakatla -yönetmeliklerle düzenlenerek- alınması söz konusudur. Bizim itirazımız bu noktadadır. Mülakatın, adil, sonuçlarının şüpheden uzak olması, Bakanlığın tartışılır hale gelmemesi için, mülakatı, mutlaka bağımsız bir kurula yaptırmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu kurulda Bakanlık temsilcisi olmalıdır, YÖK temsilcisi olmalıdır, Türkiye Barolar Birliğinin temsilcisi olmalıdır, Yargıtay ve yüksek mahkeme temsilcilerinin bulunmasında yarar, hatta zorunluluk vardır. Bizim, bu konuda, komisyonlarda verdiğimiz önergeler de, ne yazık ki, reddedilmiştir. Çok yanlış olmuştur. Biz, mülakat konusundaki endişelerimizin haklı olduğunu, bugünkü Bakanlık yönetimiyle doğrudan ilgisinin olmadığını, sonraki uygulamalarda da muhtemel büyük sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek istiyoruz.

Bir sınav nasıl yapılıyor, onu da ifade etmek istiyorum. Hâkimlik sınavının yapılışını şöyle bir incelersek, yazılı sınav, yaklaşık -şu andaki uygulama da bu şekildedir- beş yıldır ÖSYM tarafından yapılıyor. Yazılı sınavı kazanmış kişilerin yazılı sınavı kazanmış olması, tabiî ki, hâkim olması için yeterli değildir, bir şekilde bu kişilerin yeterliliklerinin, konuşmasının, görünüşünün, geçmiş yaşantısının hâkimliğe uygun olup olmadığının kontrol edilmesi gerekmektedir; ancak, önemli olan nokta, bu kontrolün kimler tarafından ve nasıl yapıldığıdır.

Yeni kanuna göre mülakat komisyonu üyeleri belirlenmiştir, bu kişilerin tamamı Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşmaktadır. Görüldüğü üzere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Bakanlık mensubu dışında hukukçu hiç kimse yoktur. Mülakat komisyonundakiler Adalet Bakanının hiyerarşisi içinde olan kişilerdir. Mülakat sırasında, genellikle hukukla ilgili sorular sorulmakta ve neticede, sınava katılanlar 100 üzerinden mülakat notuyla değerlendirilmektedir. Daha sonra da bir sıralama yapılmakta ve üstten alta doğru, kontenjan dahilinde, kazananlar açıklanmaktadır. Yazılıyı kazananlar genellikle, alınacak kontenjandan fazla olmaktadır. Yazılı sınavını yaklaşık beş yıldır yapan ÖSYM'nin objektif olduğuna da inanıyorum. Hâkimlik sınavına girenler yazılı sınavda ne kadar yüksek not alırlarsa alsınlar, mülakatta, matematiksel olarak elenmeyecek kimse yoktur. Mülakat neticesi ilan yoluyla açıklanmaktadır ve şahsa herhangi bir tebligat yapılmamaktadır; yani, mülakat sonucunda, sınava giren bir hukukçuya sınavı neden kaybettiğine dair herhangi bir açıklamada bulunulmamaktadır. Ama, kişiler de, haklı olarak merak etmektedir, bu mülakatı kaybetmesinin sebebinin ne olduğunu öğrenmek istemektedir. Acaba, yazılı puanın yetmemesi mi, yoksa başka, diğer nedenler mi?..

Yasal mevzuata göre, idarenin, yaptığı işlemlerin gerçekleşmesini işlemin muhatabına belirtme zorunluluğu yoktur; ama, Adalet Bakanlığının, hukuk devletinin bir gereği olarak bunu açıklaması gerekir. Aksi takdirde, Bakanlığın, takdir hakkını yasal çerçeve içinde kullanıp kullanmadığının belirlenmesi çok zor, hatta imkânsız olmaktadır.

Sonuç olarak, yine, mülakatta elendiğiniz konusunda kendi kendinize tahmin yürütürsünüz, başka yapacağınız bir şey de yoktur. Acaba, vücut dilinden anladığım ya da anlamadığım için mi kaybettim, acaba, aynı siyasal görüşe sahip olup olmadığım için mi giremedim, kaybettim sorusu insanların kafasında şekillenmeye başlar. Bu da, adalete, yargıya, hukuka güveni azaltır.

Sonuç olumsuz ise, zaten hâkim olamazsınız; ama, olumlu ise, bu sefer, niye ben elendim diye düşünürsünüz. Bunların hepsi bu yollardan geçmekle öğrenilecek şeyler. Fakat, bir de, perdenin görünmeyen tarafı var; yani, mülakat komisyonundakiler aralarında ne konuşuyorlar ve nasıl not veriyorlar? Mülakat komisyonundakiler nasıl değerlendiriyor, bu konuda da bir açıklama yok, bir kriter yok. Gelen tasarıda da bu konuda açık hiçbir ifade yok. Fizikî yeterliliğiniz zaten var; çünkü, sağlık raporu alıp sınava giriyorsunuz. Geçmiş yaşantınız güvenlik soruşturmasıyla ortaya çıkıyor. Geriye ne kalıyor ben de merak ediyorum.

Ayrıca, mülakat, ortalama 5 ilâ 10 dakika sürüyor. Bu kadar kısa sürede bir kişiyi tanıyıp, karar verebilmek kolay olmasa gerekir.

Sonuç olarak, mülakat sisteminin objektif olduğu şüphelidir; çünkü, kriterlerin ne olduğu tam olarak belli değildir. Yasa, çok geniş bir takdir hakkı tanımış ve her şey görünürde hukuka uygun. Adalet Bakanının, hukuk devletinin gereklerini öncelikle kendisinin uygulaması ve şeffaf olan bir uygulamaya gitmesi gerekir. Yani, gerekçesini açık bir şekilde ve somut olaylara dayandırarak sınav  sonuçlarını açıklaması gerekir.

Hâkimlik mesleği, adaletin temel unsurudur. Adalet dağıtan hâkimlerimiz, insanları, dinine, ırkına, mezhebine, partisine göre ayıramaz; adı üstünde, yapılan iş adalet dağıtmaktır; ama, şunu üzülerek görüyoruz ki, sizin burada yapmak istediğiniz... Bu kanunla Bakanlığınıza vereceğiniz yetkiyle, bundan sonraki sınavlarda alınacak hâkim ve savcıların, siyasetine, hatta başka özelliklerine göre değerlendirileceği görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, adalet dağıtanlar adalet istiyor hale gelmiştir. Birçok sayıda faksla, hâkim ve savcılar, sorunlarını, bu yasa tasarısı tartışılmaya başladığı günden bu yana bize bildiriyorlar. Bakın, yargıçlar, savcılar bizden neler istiyorlar:

1- Teftiş kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı olmalı.

2- Özlük hakları düzenlenmeli.

3- Meslek birliği kurulmalı.

4- İdarî mahkemelerde bundan sonra hukukçu üyeler olmalı.

5- Sayıştay meslek mensuplarının, Sayıştay savcı ve savcı yardımcılarının birinci sınıfa ayrılma süreleri Hâkimler ve Savcılar Yasasıyla düzenlenmeli ve altında da yazıyorlar; hepimizin özlemi, adil yargılamadır, adalettir.

Adil yargılama için yeterli yargıç olmalıdır, yeterli donanım olmalıdır, adalet örgütünün siyasal etkinlikten uzak olması gerekmektedir; oysa ki, manzara bu şekilde değildir.

Yargı ne kadar bağımsız olursa olsun, mutlaka yansız da olmalıdır. Yansız olmayan bir yargı bağımsız da olamaz. Hâkim ve savcılar çok güç şartlarda çalışmaktalar. Bir de, bu şartların ötesinde, siyasallaşan bir yargı, bazı güç odaklarına hâkim ve savcılarımızı teslim etme noktasına gelir, bu da büyük bir sorun ve sıkıntı yaratır.

Tabiî, yine, bu yasa tartışılırken, özlük haklarıyla ilgili konuşmalar ortaya çıktığında, Maliye Bakanımızın karşı çıkmasıyla özlük haklarında bir düzenleme yapılamamıştır. Şimdi, özlük haklarını çözemediğimiz mevcut hâkim ve savcılarımızın, aynı şartlarda, aynı koşullarda, yanına bir 4 000 hâkim ve savcı daha aldığımız zaman acaba sorun çözülecek mi? Acaba, bu şartlarda, bu koşullarda çalıştırabileceğimiz, sınava müracaat edebilecek 4 000 hâkim ve savcı adayı bulabilecek miyiz?

Değerli arkadaşlarım, bu eksiklerine karşın, bu yasanın adalet örgütümüze hayırlı olmasını diliyorum, saygıyla hepinizi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Durgun.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 951 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukuk üstünlüğünün temel alındığı devletlerin en büyük teminatı bağımsız yargıdır. Günümüz dünyasının bütün alanlarında olduğu gibi, yargıda da insan unsuru büyük önem taşımaktadır. Nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş, objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar temel hak ve hürriyetlerin en büyük güvencesidir. Hukuk devletinde adaleti tesis etmek üzere gerekli yetkilerle donatılmış olan hâkim ve savcıların adil, dürüst ve titiz yargılama yaparak toplumda adalete güven duygusunu daha da ileri taşımaları gerekir. Yargılama faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan gelişmeleri, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargılama faaliyetinin en temel unsurlarından olan hâkimlik ve savcılık, kariyer mesleği olması nedeniyle, teorik ve pratik bakımdan yoğun bir bilgi birikimini gerektirmektedir. Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması, aylık ve ödeneklerin cazip hale getirilmesi suretiyle, nitelikli ve yetkin kişilerin, hâkimlik ve savcılığa özendirilmesiyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, 29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş Milletler yargı bağımsızlığına dair temel prensibinde "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı, kanunda, yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri, yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Meslekî sıfatları nedeniyle, bir hâkim hakkında yapılan bir suç isnadı veya bir şikâyet, uygun bir usule göre, hızla ve adil bir şekilde takip edilir. Hâkimler, adil olarak yargılanma hakkına sahiptir" denilmektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13 Ekim 1994 tarihli ve 12 sayılı tavsiye kararında ise "yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalıdır ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adım atmamalıdır. Yeterli sayıda hâkim çalıştırılmalı ve bu kişilere, gerek atanmaları öncesinde gerek kariyerleri süresince mahkemeler ve mümkün olduğu takdirde diğer otorite ve kurumlar nezdinde pratik eğitim verilmesi gibi uygun eğitim imkânları sağlanmalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki hızlı nüfus artışına bağlı olarak, adliyedeki iş yükünün artması yanında, yeni kurulan adliyeler ve birimlerde de görevde bulunan hâkim ve savcı sayısının yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Günümüzde meydana gelen sosyal, siyasal ve ekonomik değişiklikler, Avrupa Birliğine uyum kapsamında yapılan yasal düzenlemelerle yeni kurulan müesseseler karşısında yargı yetkisinin yerine getirilmesinde en önemli rolü üstlenen hâkim ve savcıların niteliklerini, atanmalarını, hak ve ödevlerini hükme bağlayan Hâkim ve Savcılar Yasasının bir bütün olarak gözden geçirilmesi ve gerekli değişikliklerin yapılması da zorunla hale gelmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz işbu tasarının, başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, tüm milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

10 dakikalık soru-cevap bölümünü başlatıyorum.

Buyurun, Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum:

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde İzmir Adliyesindeydim, birçok kişiyle görüştüm, o adliyenin birçok sorunu var sevgili Bakanım; gerek fizikî sorunları gerekse personel sorunları var. Gerçi siz de çok sık geliyorsunuz İzmir'e, biliyorum, sizi takip ediyorum, yakından ilgileniyorsunuz; ama, İzmir Adliyesinin gerek personel gerekse fizikî sorunlarını gidermek için çok bekleyecek miyiz Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

İzmir Adliyesi yakın zamanda bitmiş olan ve şu an itibariyle de, büyük ihtiyaçları karşılanmış olan adliyelerimizin başında geliyor; ama, buna rağmen, İzmir, gelişmekte olan, yeni göç alan ve dava sayısı da artan bir il; doğrusu, yeni ihtiyaçlar karşısında da yeni imkânların tahsis edilmesi gerekiyor. Biz, Başsavcımızla, Komisyon Başkanımızla geçtiğimiz günlerde görüştük, zaten, sizlerle de görüşüyoruz; somut talepler geldikçe elimizden geldiği kadar da karşılamaya gayret ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - 90 küsur kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 2802 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 13.- Meslek öncesi eğitim sonunda yazılı sınavda başarılı olan ve mani hâli olmayan, erkekler için askerliğini yaptığını veya askerlikle ilişiği olmadığını belgeleyen adayların mesleğe kabullerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.

Mesleğe kabullerine karar verilen adayların, adlî ve idarî yargı teşkilâtının ihtiyacı ile eş durumu ve diğer durumları göz önünde bulundurulmak suretiyle, adlî yargı adayları için görev yerleri; idarî yargı adayları için görevleri ve görev yerleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılacak ad çekme ile belirlenir.

Atamalar, ilgililerin adaylığa giriş derece ve kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak derece ve  kademeler üzerinden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun atamaya ilişkin tüm kararları Resmî Gazetede yayımlanır.

Ayrıca hâkim adaylığında geçen sürenin tamamı ile avukat adaylığında mahkemelerde yapılmış olan staj süresi, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesinde değerlendirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tasarının 5 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 5 inci maddeye geçmeden önce, Sayın Bakanımızın vermiş olduğu cevaplara ilişkin birkaç kelime etmek istiyorum. Sayın Bakanımız, vermiş olduğu cevabında, yargı bağımsızlığının sağlanması noktasında anayasa değişikliğinin gerekli olduğunu, bunu da milletvekillerinin teklif edebileceğini söyledi. Bu görüşü yeni değil Sayın Bakanın, komisyon toplantıları sırasında da aynı görüşü dile getirmişti.

Yalnız, değerli arkadaşlar, sizlerin de malumunuz, anayasa değişikliği teklifi için bir milletvekilinin veya birkaç milletvekilinin imza atarak teklif vermesi mümkün değil, bunun için 184 milletvekilinin o teklife imza koyması gerekiyor. Bu nedenle, şu anki Meclisin aritmetik yapısı içinde, bunu ancak İktidar Partisi ya teklif olarak veya tasarı olarak getirebilir. Ben, bu cevabın çok samimî olduğu inancında değilim; çünkü, Sayın Bakan hükümetin bir üyesidir, hem de önemli bir üyesidir, Hükümet Sözcüsü konumundadır. Kaldı ki, Parlamentoya seçildiğimizden bu yana, Adalet Komisyonu çalışmalarında gördüğümüz kadarıyla, Meclise gelen yasa çalışmalarının, Anayasa çalışmalarının tümü Adalet Bakanlığının mutfağında hazırlanıyor. Adalet Bakanlığı bürokratlarının nezdinde, akademisyenler ve ilgili sivil kitle örgütlerinin katılımıyla bu anayasa ve yasa değişiklikleri getiriliyor. Bu nedenle, gerçekten, ben de katılıyorum; anayasa değişikliği olmadan yargı bağımsızlığını sağlamak mümkün değil. Özellikle Anayasanın 159 uncu maddesindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Sayın Adalet Bakanının ve Sayın Müsteşarının çıkarılması durumunda ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, gerçek anlamda bağımsızlığına kavuşacaktır diye düşünüyorum.

Yine Anayasamızda önemli bir madde daha var; Anayasamızın 140 ıncı maddesi de yargı bağımsızlığına düpedüz aykırı bir madde. 140 ıncı maddenin altıncı paragrafında "hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar" deniyor; yani, Adalet Bakanlığı, idarî görevleri yönünden genelge gönderebiliyor hâkimlere, savcılara; onlara birtakım idarî görevler verebiliyor. Bence, bu maddenin ve 159 uncu maddenin, acilen, yeniden yapılandırılması gerekir.

Yine Sayın Bakan, vermiş olduğu cevapta "mülakatı yapan bağımsız hâkimlerdir" diyor. Değerli arkadaşlar, biz, o mülakata katılan hâkimlerin sıfatlarına bir şey demiyoruz; ancak, onlar, Adalet Bakanlığı bünyesinde hâkimlik sıfatıyla bulunmuyorlar; oradaki, o kurumlardaki bulunma sebepleri bürokratlıktır; hiyerarşik yapı içinde doğrudan Bakana bağlıdırlar; yani, Sayın Bakanın bir bürokratının, Hukuk İşleri Genel Müdürünün, Ceza İşleri Genel Müdürünün, Sayın Bakanın talimatının dışında bir icraat yapması mümkün müdür? Yani, devlet yapısı içinde, bir genel müdürün, bir bakanın talimatını yerine getirmemesi düşünülecek bir şey midir? Değerli arkadaşlar, öyleyse, birbirimizi kandırmayalım.

Yine Sayın Bakan "657 sayılı Yasa kapsamında alıyoruz biz bu hâkim ve savcı adaylarını" diyor.

Değerli arkadaşlar, adı üzerinde, bunların adları, hâkim ve savcı adaylarıdır, devlet memuru adayları değil. Bunların nosyonu... Staj biter bitmez, stajı başardıklarında hâkim ve savcı olacaklardır; bunun başka bir anlamı yok. Bu nedenle, bunları normal bir devlet memuru gibi nitelendirmek doğru değil.

Şimdi, Sayın Bakanımız diyor ki: "Biz bunu yönetmelik gereğince alıyoruz, yönetmelik böyle."

Değerli arkadaşlar, peki, yönetmeliği kim hazırlıyor, yönetmeliği hazırlayan makam kim; yönetmeliği hazırlayan makam Adalet Bakanlığı. Peki, yönetmelik Anayasaya uygun mu; değil; çünkü, Anayasanın 159 uncu maddesine göre, hâkimlerin atanmaları, yer değiştirmeleri, diğer düzenlemeleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ait. Peki, atanmaları, hâkim ve savcıların alımı Yüksek Kurulun görevi ise, yönetmeliği hazırlarken niye Anayasaya uygun yönetmelik hazırlamıyoruz? Yönetmeliği hazırlarken Yüksek Kurulun görüşünü niye almıyoruz? O yönetmeliğe "bu mülakat kurulunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan da şu kadar üye bulunur" veya "Yargıtaydan, Danıştaydan, yüksek mahkemelerden şu kadar üye alınır" diye yazamaz mıyız? Yani, bunlar yönetmeliğe aykırı mı olur? Aykırı olmaz. Hem hukuka uygun olur hem de Anayasaya uygun olur.

Yine, Sayın Bakan -iyi niyetle olduğunu düşünüyorum- diyor ki: "Yargının sorunlarını saptamak için Mecliste bir araştırma komisyonu oluşturulması gerekir."

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek istiyorum, bu sözü söyleyen Sayın Adalet Bakanı. Sayın Adalet Bakanlığı yargının sorunlarını bilmiyor mu? Yargının sorunları belli değil mi? Benim buraya geldiğimden bu yana, ikibuçuk yılı aşkın süredir, bu kürsüden, yargının sorunları defeatle dile getirildi. Geçmiş tutanakları inceleyin, bundan önceki iktidarlar dönemindeki tutanakları inceleyin, oralarda da, yüzlerce kez, hukukçular, burada, gelmiştir, yargının sorunlarını anlatmıştır. Yargının sorunları bellidir. Her şey açık ve nettir. İktidar, bu sorunları biliyor olduğunu farz ederek, buraya gelmiştir. O sorunları biliyorum, çözeceğim demiştir, çözüm önerilerini getirmiştir, halkda kendilerine oy vermiş, bu ülkeyi yönetin, sorunları çözün demiştir. Bu sorunlar yeni sorunlar değil, bu sorunlar yeni ortaya çıkıyor değil. İktidar da yakınma yeri değil. İktidar, sorunları tespit etmiş olacak, çözüm önerilerini saptayacak ve bunlara çözüm bulacak.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, yargıda büyük sorunlar var. Bu sorunlar nereden kaynaklanıyor; Anayasamızın 159 uncu maddesinden kaynaklanıyor. Yargıya müdahale var, yargı bağımsız değil. Oysa, Anayasamızın 9 uncu maddesinde "yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" deniyor; sadece, mahkemeler demiyor, bağımsız mahkemeler diyor. Bağımsız mahkeme olmak için de, bağımsız hâkim ve savcıdan bahsetmemiz gerekir. Hâkim ve savcı yürütmeye bağımlı ise, idarî talimatları alabiliyorsa, atanmasında, terfisinde, disiplin işlemlerinde, eğer, idare yetkiliyse, orada, bağımsız bir yargıdan bahsetmemiz mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Sayın Adalet Bakanımızın, Yüksek Kurulun Başkanlığını yapması, yargıyı incitecek bir olaydır. Ancak, bunu söylerken, Sayın Bakanımızın şahsına ait bir şey söylüyor değilim. Uygulama bu şekilde geliyor. Ancak, biz bu uygulamaya uyacak mıyız?

Geldiğimizden bu yana uyum yasaları çıkarıyoruz, yasalarımızdaki antidemokratik düzenlemeleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz, ülkemize hukukun üstünlüğünü getirmeye çalışıyoruz, hukuk normlarımızı yükseltmeye çalışıyoruz. Peki, öyleyse, o kadar yasa hazırlanıyor; Ceza Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Kanunu… Şimdi de Ticaret Kanunu hazırlanıyor. Borçlar Kanunu gelecek. Yani, çok kapsamlı yasalar hazırlanıyor. Peki, değerli arkadaşlar, Sayın Bakanlık uyumla ilgili her şeyi yapıyor; ancak, kendisini ilgilendiren ve Avrupa Birliğinin de defeatle eleştirmiş olduğu konularda hiçbir girişimde bulunmuyor ve topu taca atıyor. Diyor ki: Bu konuda teklif hazırlayın getirin, bunları düzeltelim. Yani, olmayacağını o da biliyor. Yani, muhalefetin kanun teklifiyle Anayasanın değişmeyeceğini bildiği için topu taca atarak -deyim yerindeyse- sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor. Bunun başka bir izahı yok. Oysa, bu görev ve sorumluluk Sayın Bakanındır, Sayın Bakanın ekibinindir. Bunlar çok rahatlıkla, yargının sorunlarını çözecek, bağımsız yargıyı oluşturacak bir yapı oluşturabilirler.

Değerli arkadaşlar, kuvvetler ayrılığı sisteminde kuvvetlerin hepsi tek bir kuvvette toplanacak olursa, orada demokrasiden bahsedemeyiz. Şu anki Parlamentonun yapısına baktığımızda, iktidarın Parlamentoda çok büyük bir ağırlığı var. Bu, kabul. Bunun içinden hükümet oluşturulmuş. Bu da yürütmeyi oluşturuyor. Yürütme ile yasama şu anda iç içe girmiş. Bir de bunun üzerine, yargının başına da Adalet Bakanını getirip oturtursanız, artık, o sistemde kuvvetler ayrılığından bahsetmenin mümkünü kalmaz. Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu sorunun mutlaka çözülmesi gerekiyor.

Yargıda, bir de, teftiş ve denetim sorunu var. Teftiş sistemi, yargıda Adalet Bakanına bağlı. Adalet müfettişleri, Adalet Bakanının talimatıyla teftiş işlemlerini yapıyorlar, soruşturmaları başlatıyorlar. Yani, teftiş, yargının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duruyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Zamanında niye uygulamadınız?.. Seyfi Oktay vardı...

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Zamanı yok arkadaşlar; biz şu anda geldik, sorunları şu anda görüşüyoruz. Yani, geçmişte sorunlar çözülmedi diye, sizin hükümetiniz sorunları çözmeyecek mi?.. Böyle bir şey olabilir mi?.. Yani, geçmişteki hükümetler yanlış yaptı; siz de mi yanlış yapacaksınız?..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman niye dile getirmediniz?..

BAŞKAN - Sayın Özkan, müdahale etmeyelim.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Hayır, yine dile getiriyoruz. Ben, hangi dönem olursa olsun, bir sorun varsa, ortaya getirir…

BAŞKAN - Sayın Kılıç, Genel Kurula hitap edin lütfen.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - O sorunlar iktidarlara göre değişmez, bunlar genel kurallardır, hukukun genel kurallarıdır. Bu kuralların, partilere göre, hükümetlere göre değişmemesi gerekir; çünkü, biz bir aşiret devleti değiliz. Türkiye Cumhuriyeti ciddî bir devlet, ciddî bir hukuk devletidir. Ciddî bir hukuk devleti de hukukun gereğini yapmak zorundadır. Yargı bağımsızlığını sağlamazsak, o zaman, diktatörlük oluşur arkadaşlar; işin gerçeği bu. Yani, kuvvetlerin hepsi bir merkezde toplanırsa, orada demokrasiden bahsedemeyiz. Yargı bağımsız olmazsa, ülkenin sorunlarının çözümü de mümkün değil.

Şunu da belirtmek istiyorum. Geneli üzerinde yaptığım konuşmada belirttim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, komisyonda, hâkim ve savcılarımızın özlük haklarını düzeltici, kısmen iyileştirmeler getirilmişti. Geneli üzerinde yaptığım konuşmada da belirttim. Ancak, şu anda, ayrılacak hâkimlere yüksek hâkimlik tazminatı verilmeyecek diye bir önerge hazırlanıyor iktidar tarafından. Yani, şöyle düşünelim: Şube müdürünü, şartları tutuyor, genel müdür yapıyorsunuz; ancak, genel müdürlüğün tazminatlarından faydalandırmıyorsunuz!  Hâkimi birinci sınıfa ayıracaksınız, bölge adliye mahkemesine üye yapacaksınız; ancak, o makamın tazminatını vermeyeceksiniz! Böyle bir uygulama olamaz değerli arkadaşlar. Böyle bir uygulama eşitlik ilkesine aykırı olur. Hem kanunla bunları birinci sınıfa getireceğiz hem de o imkânlardan faydalandırmayacağız! Yani, bir elimizle vereceğiz, başka bir elimizle, henüz daha vermeden geri alacağız. Bu uygulamalardan vazgeçelim. Trilyonluk davalara bakan, Hazineye trilyonlarca lira kaynak kazandıran yargı mensuplarımıza biraz daha toleranslı davranalım. Onlar, hâkim gibi yaşıyorlar, hâkim gibi giyinmek zorundalar, her yere giremezler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, son cümlelerinizi alayım.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesi için elimizden geleni yapalım. Gerçekten, onlar bunu hak ediyorlar.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, maddeyle ilgili, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın ve 5 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca, bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

Malatya

Çorum

Afyonkarahisar

 

Ziya Yergök

Haluk Koç

Atilla Kart

 

Adana

Samsun

Konya

 

 

Bayram Ali Meral

 

 

 

Ankara

 

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ıncı maddesinde "hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine önendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı görülmektedir; ancak, bugün Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan Müsteşar kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar  Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu kanun tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle, tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan Teftiş Kurulunun buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmeler de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş olan önergeyi ve gerekçesini okuttum.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyorum.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi, adalet dairelerinin tahsil etmiş olduğu paraların, adlî işlemler sebebiyle tahsil etmiş olduğu paraların, 2000 yılında, 57 nci hükümet dönemindeki bir genelgeyle Ziraat Bankasına yatırılması uygulaması var. Bu uygulama, tarafınızdan, 23 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan genelgeyle de doğrulanmış durumda. Bu şekilde toplanan paraların çok büyük miktarlara ulaştığını biliyoruz. Ancak, her nedense, İcra-İflas Yönetmeliğinin 94 üncü maddesine ve imzanızla yayımlanan genelgeye rağmen, 12 Mayıs 2005 tarihli bir genelgeyle, bu şekilde toplanan paraların özel bankalardan bir bankaya yatırılması yolunda genelge yayımlanmış durumda ve bu genelge, Maliye Bakanlığı ile Bakanlığınız arasında da ciddî ihtilaflara yol açmış durumda. Bu konunun önemine binaen, herhangi bir denetim sürecine sokmadan, doğrudan şahsınızdan bu konuda bilgi almak istiyoruz. Bunun gerekçesi nedir? İcra-İflas Yönetmeliğine ve genelgelerinize rağmen, daha evvelki genelgelerinize rağmen, böyle bir uygulamaya neden ihtiyaç duyulmuştur? Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kart.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, hiç şüphesiz, biz, bir işlemi yaparken hukuka, yasalara aykırı olup olmadığına bakarız. Eğer, yapılan işlemde yasaya aykırı bir durum söz konusu değilse, bunun şu veya bu banka olması açısından çok fazla bir önemi yok; çünkü, bizim Bakanlığımızda görev yapan arkadaşlarımızın tamamı, hâkimlik ve savcılık mesleğinden gelen ve bu uygulamaları da yasalara uygun olarak yapan insanlardır. Dolayısıyla, yapılan işlemde herhangi bir husus yok; paralar, Türkiye'deki millî bankalara yatmaktadır; eğer, bunun dışında başka bir gerekçe aranıyorsa, o, bizim bu tasarruflarımızın dışında bir husustur.

Bir de, soruyla bağlantılı olmasa da, bir şeyi, daha sonraki tartışmalara meydan vermemek açısından ifade edeceğim.

Sayın Kılıç, yürürlükteki 2802 sayılı Yasanın 7 nci maddesi aynen şöyle diyor: "Adaylar, Devlet Memurları Kanunundaki genel idarî hizmetleri sınıfına dahil olup, hâkimlik ve savcılığın sınıf ve derecelerine dahil değildirler ve haklarında, Devlet Memurları Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır." Bununla şunu söylemek istiyorum: Mülakat sonucu alınan arkadaşlarımız, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir, Hâkimler ve Savcılar Kanununa tabi değildir; stajın sonucunda Yüksek Kurul karar verdiği andan itibaren 2802 kapsamına girmektedirler. Bunu da, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Soru-cevap faslı tamamlanmıştır.

Şimdi, 5 inci maddeyi…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı…

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 100 kişi civarında arkadaşımız var...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - 100-110 kişi civarında arkadaşımız var Sayın Başkan!..

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 2802 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 15.- Hâkimlik ve savcılık mesleği; üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olmak üzere dört sınıfa ayrılır.

Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş hâkim ve savcılar  birinci sınıf olurlar.

Hâkim ve savcıların kıdemleri, bulundukları sınıf ve dereceye göre belirlenir ve o sınıf ve dereceye atandıkları tarihten itibaren hesaplanır. Bir üst sınıf veya derecede bulunanlar alt sınıf veya derecede bulunanlardan kıdemli sayılırlar. Ancak, bu hesaplama yapılırken, 9 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre adaylığa diğer kamu görevlerinde iktisap ettikleri derece ve kademe üzerinden atananların, bu derece ve kademeleri ile o görevlerde geçen süreleri dikkate alınmaz.

Bulunulan sınıf ve derecenin aynı olması hâlinde sırasıyla, bu sınıf veya dereceye yükselme tarihi, adaylığa başlama tarihi, mesleğe başlama tarihi, meslek öncesi eğitim sonu yazılı sınav puanı dikkate alınarak kıdem durumu belirlenir. Bunların da aynı olması hâlinde, doğum tarihi önce olan kıdemli sayılır."

 BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun; buyurun.

Sayın Saygun, sürenizi birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'nin ve demokratik hukuk devletlerinin tümünün üç önemli erkinden birinin, hâkimler ve savcıların özlük haklarını ve idarî yapılanmalarını ilgilendiren yasayla ilgili olarak bir görüşmeye başlamış bulunuyoruz; bu vesileyle, şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, az evvel de söylediğim gibi, demokratik hukuk devletlerinde, üç önemli erk vazgeçilmez unsurlardır. Bunlardan bir tanesi yürütme, bir tanesi yasama iken üçüncüsü de yargı erkidir; ancak, hukuk devleti ilkelerinin ciddî anlamda yerine oturamadığı, sağlıklı bir hukuksal yapılanmanın gerçekleşemediği ülkelerde, ne yazık ki, bu üç önemli erkten belki de en önemlisi, adalet dağıtan mekanizmanın örgütleri, çalışanları ve kurumu, gereken gücü, hakkı ve yetkiyi bulamaz ya da bulmasına izin verilmez.

Bugün, bu görüştüğümüz yasa tasarısının düzenleniş şekli ve bugüne kadar ülkemizdeki hukuk erkine olan saygı, bakış açısı ve değerlendirme gözönüne alındığında, bunlara bir bütün olarak bakarsak, az evvel söylediğim sözleri, ne yazık ki, ülkemiz için de  söylemek durumunda kalıyoruz; yani, üç önemli erkten yargı erki, hak ettiği değeri, gücü ve imkânları bugüne kadar bulabilme şansını elde edememiştir. Bunda, dönem dönem -daha önceki bir konuşmamda da söylediğim gibi- kesintiye uğrayan demokrasinin, bu kesinti dönemlerinde hukuka olan saygının kaybolmuş olmasının çok önemli payı var. Özellikle 1980 12 Eylülünden sonra yönetimleri sürdüren kişilerin yargı erkine karşı olan davranış ve tutumlarını bugün dahi unutmamız mümkün değil.

Şimdi, böylesine bir güce sahip olması gereken yargı erkinin çalışanlarının durumu nedir?.. Değerli milletvekilleri, ben, hâkim ve savcılarla ilgili değerlendirmeye başlamadan önce, izin verirseniz, bir küçük hatırlatma yapmak istiyorum veyahut da bir küçük konuyu dile getirmek istiyorum. Efendim, yıllar önce ülkemize İngiliz Kraliyet Donanmasına ait bir gemi gelir ve geldiği limandaki kentin protokolündeki herkes davet edilir gemi ziyaretine. Sadece, o kentin hâkimleri bu davete dahil edilmezler ve bu işe bozulan hâkim arkadaşlarımız, oradaki görevlilerimiz, bir duyuru yaparlar niye böyle oluyor diye. Kraliyet Donanmasının Komutanından alınan cevap şudur: "Biz, hâkimleri davet edecek kadar hak ve yetki sahibi değiliz."

Şimdi, uygar ülkelerde hâkim ve savcılara, bulundukları makam itibariyle, yaptıkları görev itibariyle böylesine büyük saygı duyulurken, ne yazık ki ülkemizde, hâkim ve savcılarımızın, özellikle özlük haklarıyla ilgili, idarî haklarıyla ilgili ve çalışma tempolarıyla ilgili gereken özen gösterilmez, gereken ilgi gösterilmez.

Bugün, burada, sanıyorum biraz sonra, ilginç bir gelişme yaşayacağız. Komisyondan çıkan bu yasa tasarısı, birkaç önergeyle bazı değişikliklere uğrayacak; ama, bu değişikliklere uğramasındaki temel felsefe, yargı erkinde çalışanların, hâkimlerin ve savcıların iyileştirilmeye çalışılan özlük hakları, önergelerle geriye alınmaya çalışılacak.

Şimdi, Komisyon bu şekilde düşünmedi, Bakanlık da bu şekilde düşünmedi; ama, ben, Adalet Bakanlığının böyle düşünmüyor olmasını yeterli bir gerekçe olarak kabul edemem; çünkü, Bakanlar Kurulu bir bütündür, ülke düzeyindeki tüm faaliyetlerini yürütürken, birlikte, organize olarak yürütmeleri gerekir; ama, bugün gözlemlediğimiz, ülkenin Hazinesini denetleyen, ülkenin kaynaklarını denetleyen ve ülkede yapılacak harcamaları planlayan kurumun, yani Maliye Bakanlığının bu konuda ciddî çekinceleri var. Maliye Bakanlığı, hâkim ve savcılara hak ettikleri özlük haklarının verilmesinden yana değil. Şimdi, bunu böyle söylerken haksızlık da etmeyelim. Maliye Bakanlığı bunların verilmesinden yana değil; çünkü, böyle bir kaynak olmadığı iddiasında.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakanlık makamı bir ağlama makamı değil, bakanlık makamı bir icraat makamıdır. Eğer Maliye Bakanı, kaynak bulamıyoruz, bu yüzden de hâkim ve savcılara hak ettiklerini veremiyoruz diyorsa, bu, asla doğru bir iddia olamaz. Maliye Bakanının görevi, kaynakları yaratmaktan geçmelidir.  Eğer üç yıllık icraatımızda, hâlâ kapsamdışı kalmış vergilendirmeyi temin edememişsek, gerçek, adil bir vergi yapısını yaratamamışsak, hortumlamaları ve devlet içindeki israfları durduramamışsak, kaynakların yanlış yerlere aktarılmasını önleyememişsek, ancak, bakan, o zaman, bu ve benzeri bir sözü söyleme hakkını elde eder. Eğer bakan bu sözü söylüyorsa, demek ki üç yıllık icraatında üzerine düşen görevleri layıkı veçhile yerine getirememiştir. Yerine getirseydi, bugün, adaletin tevziini sağlayan, çok önemli bir görevi ifa eden hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili olan bu iyileştirmeye böyle bir anlayışla karşı çıkmazdı ve Adalet Bakanlığını böylesine sıkıntılı bir konuma sokmazdı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir kere, askerî yargıda var olan bir fiilî hizmet zammı var. Biz, bu fiilî hizmet zammını vermekten yana değiliz, ekonomik gerekçelerle. Oysaki, sosyal yaralara merhem olmaya çalışan ve adalet dağıtan, statüsü ve maaşı, görev onuru ve yüklendiği sorumluluklara uygun olmayan bir yapılanmayı, ciddî boyutta, sağlıklı, iyi işleyen bir makine olarak görme şansımız yoktur.

Biz, fiilî hizmet zammını ayrık tutmaya çalışıyoruz. Bir nöbet karşılığı, nöbet tazminatı ödenmesi söz konusu ve komisyondan çıkan düzenleme de bu mealde. Ancak, burada, yine gelecek önergelerle, nöbet görevi ifa edecek olan yargı çalışanlarının bu görevden alacakları ödence, ciddî anlamda tekrar kısıtlanacak.

Burada, bir de, yıllardır adalet dünyasının yükünü sırtlayan, hâkim ve savcıların vazgeçilmez destekçisi olan adlî personel de üçte 2 gibi bir nöbet tazminatı alacaklardı; sanıyorum, gelecek olan önergeyle, bu da ½'ye indirilecek ve böylece, sadece hâkim ve savcılarımıza değil, adlî personelimize de umdukları ve hak ettikleri ödence verilmeyecek.

Konuşmaya başlarken, bu şekilde, niye özlük haklarıyla ilgili başlamak gereğini hissettim arkadaşlarım; bunu söylüyorum ki, biraz sonra gelmesi muhtemel önergeler, belki yeni bir uzlaşma zemini yaratılmak suretiyle önlenebilir ve hâkim, savcı ve adliye personeli hak ettiği imkânları elde eder.

Değerli arkadaşlarım, söz aldığım 6 ncı madde, yani, eski 15 inci maddede, hâkimlerin birinci sınıfa ayrılabilmeleri için, daha doğrusu, birinci sınıfa ayrılan hâkimlerin birinci sınıf olmaları için, geçmişte, 6 yıllık bir hizmet süresi gerekiyordu; değişiklikle, bunu 3 yıla indirdik. Bu, 3 yıla indirme çalışması son derece hakkaniyetli ve özellikle, ülkemizin ihtiyaçları için kaçınılmaz bir şart.

Bakın, ceza mevzuatında inanılmaz değişiklikler yaptık. Birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimlerimizin önemli bir bölümü veya bir kısmı, böylesine değişen bu mevzuat nedeniyle, görevlerinden ayrılıp, emekli olma düşüncesindeler ve bu nedenle de, birinci sınıf hâkimlikte bir açığımız oluşacak. Buna ilave olarak, bölge adliye mahkemelerini kurduk, burada da birinci sınıf hâkime ihtiyacımız var. Şimdi, halen, birinci sınıfa ayrılmış olan hâkim sayımız 400, birinci sınıf hâkimimiz de 1 000. Eğer bölge adliye mahkemelerinde kaç tane bu statüde hâkime ihtiyacınız var derseniz, rakam 1 460. Yani, şu anda, zaten, ciddî oranda açığımız var. 3 yılını dolduran da 600 hâkim ve savcımız var. Bunların da ihtiyaca katkı sunacağını düşünüyoruz. Bölge adliye mahkemelerinin açılması için daha önümüzde bir süre var. Bu süre içinde birinci sınıfa ayrılma imkânı da doğacak; ama, bir bütün olarak baktığımızda, eğer, birinci sınıf hâkim statüsünü, birinci sınıfa ayrılmış hâkimler için 6 yıl beklemek suretiyle gerçekleştirmeye kalkarsak, bölge adliye mahkemelerine, statülerine uygun hâkim bulamayız. Artan nüfusla birlikte oluşturulan ağır ceza mahkemeleri, yeni birinci sınıf hâkimlere ihtiyaç duymaktadır. Buralara hâkim bulamayız.

Yasanın geneliyle ilgili görüşme yapılırken, AKP adına konuşmasını ifade eden Muzaffer Bey, hâkim ve savcılarımızın ve uygar ülkelerde, hukukun üstünlüğüne inanmış ülkelerdeki hâkim ve savcıların sayılarını vermişti; aynı sayıları bir kez daha vererek, tekrarlama yapmak istemiyorum; ama, şunu bilmemizde yarar var: Eğer, bir ülkede, yeterince hâkim, yeterince savcı sayısını oluşturamazsak, o ülkenin adlî mekanizmasında ciddî sıkıntılar oluşur. O ülkede, yargı, zamanında kararını veremez. Eğer, adalet, zamanında verilen kararlarla gerçekleşirse adalettir. Adalet zamanında tecelli etmezse, o zaman, o adaletin ne kadar adil olup olmadığı hususunda herkesin kafasında ve toplumun kafasında soru işaretleri oluşur. Bu yüzden, biz, hâkim ve savcı sayısını artırmak zorundayız, hâkim ve savcıların eğitim yapılarını artırmak zorundayız; ama, bunları yaratabilmek için, hâkim ve savcılarımızın, evvelemirde, özlük haklarını, yaşamsal haklarını ve çocuklarına gelecek temin etmeye yönelik iddialarını gerçekleştirmeye imkân tanımalıyız.

Bugün, yeni mezun olan bir hâkim, 1 milyarın çok az üstünde veya 1 milyar lira maaş almaktadır. Türkiye standartlarına bakarsanız, belki, asgarî ücretle kıyaslanmayacak ölçüde yüksek olabilir; ama, şu gerçeği unutmayalım: Hâkimler ve savcılar, hâkim ve savcılara yakışır bir şekilde davranmak, ona göre hareket etmek ve o anlamda da yaşamlarını sürdürmek zorundadırlar. Şimdi, benim bir hâkim arkadaşımın söylediği bir sözü hatırlıyorum: "Biz, saygınlığımızı ve yargının bağımsızlığını koruyabilmek için bir yerden alışveriş ederken bile pazarlık etme şansına sahip değiliz" demişti. Şimdi, böylesine hassas bir yapı içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda olan insanlara, özlük haklarıyla ilgili böylesine hasis, böylesine tutucu, onlara böylesine bu hakları vermemeye yönelik davranış içinde bulunmayı, yargının bağımsızlığı adına ve yargının ciddî anlamda doğru işlemesi adına sakıncalı bir düşünce olarak değerlendiriyorum ve bu yüzden de yargı erkine gereken hassasiyeti göstermemiz gerektiğini ve onlara elde olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Saygun, tamamlayın konuşmanızı.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

…imkânları olabildiğince sunmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir kez daha tekrar ediyorum değerli arkadaşlarım, ben, yargı dünyasının hak ettiği anlayışla değerlendirilmesini istiyorum. Bu, onların hakkıdır. Hukuk, hepimize lazım. Hukuk, sadece hukukçulara değil, bu ülkede haksızlığa uğrayan herkese lazım. Hepimize lazım olan bir şeyin sağlıklı işlemesini istiyorsak, o zaman, bu sağlıklı işlemeyi bize sunacak olan insanlara da, biz, üzerimize düşenleri sunmak, onlara katkı vermek gerektiği düşüncesindeyim. Bu vesileyle, umarım, gelecek önergeler, belki bir kez daha gözden geçirilir; umarım, yargı erki hak ettiği hassasiyetle korunur, sahip çıkılır. Gelişmeleri zaman içinde hep beraber izleyeceğiz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

                                                                                                   Kapanma Saati : 19.04


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.10

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 6 ncı maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 2802 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin (a) bendinin sonuna "veya çalışmış sayılmaları," ibaresi eklenmiş ve (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Kademe ilerlemesine engel kesinleşmiş mahkeme hükmü veya disiplin cezasının bulunmaması,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunuyla ilgili tasarının 7 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarının genel gerekçesinde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatının gerçekleştirilmesi, hâkimlerin adil olarak yargılanmaları, hâkimlerin özlük hakları ve görev sürelerinin güvence altına alınması, iş yüklerinin azaltılması ve yeterli sayıda hâkim çalıştırılması ve benzeri konularda iyileştirme yapılması amacıyla işbu tasarının getirildiğinden söz edilmektedir. Özet ifadeyle, yargının işleyişinde etkin, adil ve seri bir yapılanmayı sağlamak amacı, getirilen bu tasarının temel amaçları arasında görülüyor.

Peki, değerli arkadaşlarım, bu yapılanmayı sağlayacak olan kim; bu yapılanmayı sağlayacak olan tereddüt yok ki bizleriz, yani, yasama organı.

Değerli arkadaşlarım, yargıçların özlük haklarının ve güvencelerinin gerçekleştirilmesini herhalde muhalefet olarak en çok biz istiyoruz. Siyasî iktidarın hukukî denetim altına alınması için en başta buna ihtiyaç olduğu, yani, hukukî denetime ihtiyaç olduğu gayet açıktır.

Getirilen tasarı bu anlam ve kapsamda neye hizmet ediyor; bunu sormamız ve değerlendirmemiz gerekiyor. Bu amaca yönelik olarak görünür ve sınırlı birtakım düzenlemeler yapıp, öbür taraftan ise kadrolaşma yoluyla yargıyı en az yirmi yirmibeş yıl ipotek altına almaya yönelik bir amaç ve düzenleme söz konusu ise, burada, herhalde uzlaşma içine girilmesi hiçbir şekilde söz konusu olamaz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, geldiğimiz noktada, siyasî iktidarın yargıyla ilgili hususlardaki temel anlayışını halen anlayabilmiş değiliz. Bu konudaki uygulama süreci nasıl olacak, bu, halen belirlenmiş değil. Bu sorunları, yargının sorunlarını gerçekten çözmek mi istiyoruz; yoksa, birtakım mevcut güç odaklarının, sosyal ve ekonomik güç odaklarının siyasî iktidarların talep ve yönlendirmelerine mi hizmet ediyoruz? Sorunlara esaslı çözümler mi getiriyoruz; yoksa, güncel ve yüzeysel sonuçlarla kamuoyunu oyalamaya devam mı ediyoruz?

Değerli arkadaşlarım, yargıda, hâkim ve savcı eksikliğinin ve ağır bir iş hacminin bulunduğu bir gerçek. Bunu, uzun boylu tartışmaya gerek yok. Yargının öncelikli ve acil sorunları sadece bundan mı ibaret? Sorunun, yargıç, savcı eksikliği ve iş hacminden ibaret olmadığını, sağduyu sahibi olan herkes kabul ve takdir eder.

Sorun şu, değerli arkadaşlarım: Neden, yargıda yapısal değişimi sağlayacak süreci başlatmıyoruz? Neden, statükocu yapıyı ısrarla korumaya ve kurumsallaştırmaya çalışıyoruz? Sorunun esası burada düğümleniyor. Siyasî iktidar olarak, hukuka egemen olma, hukuku kontrol altında tutma iradesinden neden vazgeçmiyoruz? Neden, hukuk devleti yapılanmasındaki temel kavramları saptırmaya devam ediyoruz?

Değerli arkadaşlarım, bir siyasî iktidarın hukuk devletinin gerçekleşmesini -burada önemle ifade ediyorum: Hukuk devleti derken, yargıçlar devletinden söz etmiyorum, yargıçlar devletini kastetmiyorum; bunu, konuşmamın ilerleyen bölümlerinde, daha alt başlıklarıyla açıklayacağım- bu değişimi gerçekten isteyip istemediğinin temel ölçüleri nedir? Bunlardan söz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, hayalci ve ayakları yere basmayan değerlendirmeler yapmayacağım. Demokrat olmak kaygısı, demokrat olmak görüntüsü ve amacıyla, toplumsal gerçekleri gözardı etmeden, demokrat görünme kompleksi içine girmeden gerçekçi bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hukuk devleti yapılanmasında Türkiye'nin yaşadığı temel sorun, yargı ve yargıcın bürokratlaşmasıdır. Bu süreci değiştirmediğimiz takdirde, yapısal bir değişimi gerçekleştirmek söz konusu olamaz. 1982 Anayasasının, faşist bir anayasanın yaratmış olduğu en büyük tahribat, yargı ve yargıcın bürokratlaşması sürecidir değerli arkadaşlarım. Yargı ve yargıcın bürokratlaşması sürecini değiştiremediğimiz takdirde, bu yolda bir çaba içine girmediğimiz takdirde, yargıya müdahale ortamını sağlayacak altyapıyı da hazırlıyoruz demektir. Yargının bürokratlaşması demek, yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatının ihlali demektir değerli arkadaşlarım.

Bürokratik yapının olduğu yerde, doğal olarak, siyasî otoritenin söylemi etkili olur, yürütme organının söylemi etkili olur. Bu sebeple, yargıya müdahale ortamı ve şartların doğması, siyasî iktidarların işine gelir; bu, işin toplumsal gerçeğidir, bu, işin felsefî gerçeğidir ve sosyolojik gerçeğidir. Bu, geçmişte de böyle oldu değerli arkadaşlarım; ancak, bugün ise, bu müdahale süreci, geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde, çok daha ileri boyutlara ulaştı.

Yargıya müdahale sonucunu yaratan bu sebepleri ortadan kaldırmadan, hukuk devletini inşa etmemiz söz konusu olamaz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, güncel olduğu için anlatmak gereğini duyuyorum: Bu müdahale sürecinin, bugün, diğer birtakım özelleştirme işlemlerinin yanında, Seydişehir Eti Alüminyum tesislerinin işletilmesiyle ilgili yargılama sürecinde de yaşandığını üzülerek ve endişeyle görüyoruz. Bu müdahale süreci, hemen ve önemle ifade ediyorum, elbette, doğrudan olmamaktadır, değişik yol ve yöntemlerle yapılmaktadır. Hukukdışı ilişkiler iddiasıyla gelişen ve yasama denetiminin ihlali ve engellenmesi pahasına gelişen bir süreçten sonra yapılan Seydişehir Eti Alüminyum tesisleri olayından söz ediyorum. Olay, bir birbuçuk ay evvel yargıya intikal ediyor. Sayın Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı, gerek Grup konuşmalarında ve gerekse basına verdikleri demeçte, bu özelleştirme işleminin kendilerince haklılığını ve zorunluluğunu anlatıyorlar. Bu anlatımı yaparken de hem Anayasanın 138 inci maddesini ihlal ediyorlar hem de gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmaktan kaçınmıyorlar.

İşte, değerli arkadaşlarım, bu süreç, tipik anlamda yargıya müdahale unsurlarını içeren bir süreçtir. Biz, elbette, Sayın Başbakanın, Sayın Maliye Bakanının yaptığı yanlışları burada yapmayacağız; burada, yargılama aşamasına intikal eden bir süreç olduğu için, o özelleştirme işleminin doğruluğu, yanlışlığı, haksızlığı veya yerinde olup olmadığı noktalarında bir görüş ifade etmeyeceğiz; onu, yargılama mercilerini, yargı yetkisini etkilemeyecek şekilde, usulü dairesinde, yeri geldiği zaman ayrıca ifade edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, her yargıç ve mahkeme bu söylemlerden etkilenir demek istemiyorum; ama, şunu çok açık olarak ifade ediyorum ki, bu söylemlerden ve gerçeği yansıtmayan değerlendirmelerden etkilenecek olan yargıç ve mahkemeler de, maalesef, olacaktır. Bu, biraz evvel anlattığım yargı ve yargıcın o bürokratlaşması vakıasının kaçınılmaz bir sonucudur.

Peki, değerli arkadaşlarım, niye ve neden olacaktır, niye bu süreç kaçınılmazdır; yani, bürokratlaşan yargının, bürokratlaşan yargıcın dış müdahalelere açık olması, hukukdışı müdahalelere açık olması neden kaçınılmaz olacaktır; bunları, biraz sonra, yine, ayrıntılı olarak anlatacağım, anlatmaya devam edeceğim.

Bakın, bunu yaptığımız zaman ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, bir örnek vereceğim. Bunu, dokunulmazlık dosyaları sebebiyle, dört beş haftadır hep anlatıyorum, yeri geldiği için, bağlantısı sebebiyle bir defa daha anlatacağım.

5 tane dokunulmazlık dosyasından söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu 5 dokunulmazlık dosyasında hazinenin doğmuş olan 400 000 000 dolarlık zararından söz ediyorum. Bunları isim vererek, dosya ismi vererek, her dosyadaki uğranılan zararı ifade ederek anlatıyorum ve İçişleri Bakanlığı bürokratlarını, Maliye Bakanlığı bürokratlarını, ilgililer hakkında tazminat davaları açmaları noktasında uyarıyorum; Maliye Bakanı ve İçişleri Bakanının kanunsuz emirleri olsa da, bürokratlar olarak siz bu davaları açmak zorundasınız diyorum. Aslında, bu aşamada, hukuk devletlerinde artık olması gereken nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; işte, o bürokratlaşan yargı olmadığı takdirde, böyle bir süreç olmadığı takdirde; yani, işleyen bir hukuk mekanizması olduğu takdirde, artık, devreye siyasîler girmiyorsa, İçişleri Bakanı ve Maliye Bakanı üstlerine düşen görevi yapmıyorsa, Adalet Bakanının doğrudan veya dolaylı olarak, bu olayı, şu andaki mevzuata göre, Teftiş Kurulu nezdinde dile getirmesi gerekir; çünkü, çok iyi biliyoruz ki, Teftiş Kurulu Adalet Bakanının emrinde görev yapan bir kurumdur.

Tekrar ifade ediyorum, ortada 400 000 000 dolarlık bir hazine zararı var. Uyarılarımıza rağmen davalar açılmıyor. Savcılık makamı nerede değerli arkadaşlarım? Bu savcılar nerede değerli arkadaşlarım? O savcıların idarî anlamda bağlı olduğu ve yine idarî anlamda bakan emrinde görev yapan, yasadaki ifadesiyle söylüyorum, bakan emrinde görev yapan o teftiş kurulları nerede? Niye bu davalar açılmıyor, niye bu davaların açılması süreci işletilmiyor? Bunları soruyoruz, cevap alamıyoruz. Aslında, bu soruların cevabı, biraz önce yaptığım açıklamaların içinde yatıyor. İşte, o yargı ve yargıcın bürokratlaşması dediğimiz olayın esası bu, değerli arkadaşlarım. Yargı ve yargıcı bürokratlaştırma sürecini böylesine acımasızca geliştirdiğimiz zaman bunun sonucu nedir; bunun sonucu, yargının işlevini kaybetmesidir, yargının fonksiyonu yitirmesidir. Türkiye'de, maalesef, bu süreç, hızlanarak artmaktadır değerli arkadaşlarım.

Ben, tekrar ifade ediyorum; yeri geldiği için ifade ediyorum; Adalet Bakanının şahsında, Teftiş Kurulunu göreve davet ediyorum; bu hazine zararını tazmin noktasında göreve davet ediyorum; bu mekanizmayı işletmesi için. Bu mekanizmayı bu devlet yapısı içinde birilerinin işletmesi gerekiyor. Size bir vakıadan söz ediyorum; 400 000 000 dolar; isim veriyorum, dosya veriyorum, adres veriyorum; dördüncü, beşinci defadır Genel Kurulda anlatıyorum değerli arkadaşlarım.

İçişleri Bakanına soru önergesiyle soruyoruz, Sayın İçişleri Bakanı "efendim, ilgili şahıslar beraat etmiştir, onun için, benim yapacağım bir iş yoktur" diyor.

Sayın Bakan, yanlış konuşuyorsunuz, görevinizi yapmıyorsunuz; orada beraat etmiş olanlar olabilir; ama, mahkûm olanlar da var; mahkûm olanlar da var değerli arkadaşlarım.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Kim?! Kim?!

ATİLLA KART (Devamla ) - Albayraklar Grubu değerli arkadaşlarım; mahkûm olmuşlar, 4. Ağır Ceza'da mahkûm olmuşlar, 363 üncü maddeye muhalefetten; yani, ihaleye fesattan mahkûm olmuşlar.

Bunun dışında, bu cezaî sorumluların dışında, hukukî sorumluluğu olanlar var diyoruz, isim veriyoruz, sıfat veriyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, cezaî sorumluluk ile hukukî sorumluluk farklıdır değerli arkadaşlarım; bunların unsurları farklıdır.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Konuyla ne ilgisi var?!

ATİLLA KART (Devamla ) - Niye bu mekanizmayı işletmiyoruz, neden işletmiyoruz? Neden, neden cezaî mahkûmiyete rağmen, Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesindeki o ek dava açma süresi geçmiş olmasına rağmen...

BAŞKAN - Sayın Kart, konuya döner misiniz?

ATİLLA KART (Devamla ) - Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkanım.

Neden, 60 ıncı maddedeki o süreler dolmuş olmasına rağmen, bu davaların, bu tazminat davalarının zamanaşımına uğramasına yol açıyorsunuz diyoruz. Tekrar soruyoruz, bunun zemini geldiği zaman, yine sormaya devam edeceğiz.

Bu noktada, Teftiş Kurulunu ve Sayın Adalet Bakanını göreve davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla ) - Değerli arkadaşlarım, bir cümleyle, bu maddedeki konuşmamı tamamlamak istiyorum.

Üzüntü duyduğum -bunu, gerçekten, içten duygularla söylüyorum- ve düşündürücü olan bir hususu ifade etmek istiyorum. Sayın Adalet Bakanı, aslında, yargıda, hukuk devleti yapılanmasında, biraz evvel kısmen anlattığım; ama, sonraki konuşmalarımda daha ayrıntılı olarak anlatacağım o yapısal değişimi, o yapısal devrimi gerçekleştirecek bilgi ve birikime sahip olmasına rağmen, bu yönde ciddî ve kararlı bir gayretin içinde değildir. Bunun sebeplerini, tabiî, ayrıca sorgulayacağız, ayrıca değerlendireceğiz; ama, bu noktada, kişisel olarak, bu anlamda bir hayalkırıklığı yaşadığımı ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Sayın Koç, sorunuz var; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok kısa bir soru.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan, ben, geçen maddede Sayın Kart'ın sorduğu soruya verdiği cevap üzerine ufak bir açıklama istirham edecektim eğer uygun görürlerse.

Sayın Bakan, kamu bankası ile millî banka arasındaki farkı ben tam anlayamadım; çünkü, bahsedilen konu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir denetim mekanizması içerisinde değerlendirilmeden önce sizin görüşünüzü almak istedik hepimiz ortaklaşa. Kamu bankası ile millî banka arasındaki fark?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, benim söylemek istediğim şey şu: Biz, bir işlemi yaparken -ister bir para yatırma işlemi veya başkaca bir işlem- eğer yürürlükteki mevzuat açısından bir hukukî sakınca yoksa, bir kanunî engel yoksa, bu paranın kamu bankasına veya bir millî bankaya -bu anlamda söyledim; yabancı banka da olabilir- yatırılması arasında bir fark yoksa, bir yasal engel yoksa, yapılan işlem hukuka uygun bir işlemdir. Benim de söylemek istediğim, burada hukuka aykırı herhangi bir durum söz konusu değildir; onu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

ATİLLA KART (Konya) - Mevzuat engeli var ama Sayın Bakan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 20.30'da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.30


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 20.30

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 8 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 8.- 2802 sayılı Kanunun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 21.- Hâkimlik ve savcılık mesleğinde bulunanların derece yükselmelerinin yapılabilmesi için;

a) Derecesi içinde iki yıl bulunmuş veya bu Kanuna göre bulunmuş sayılmaları,

b) Yükselmeye engel kesinleşmiş mahkeme hükmü veya disiplin cezalarının bulunmaması,

c) Ahlakî gidişleri, meslekî bilgi ve anlayışları, gayret ve çalışkanlıkları, gördükleri işlerin birikmesine sebep olup olmadıkları, çıkardıkları işlerin miktar ve mahiyetleri, göreve bağlılıkları ve devamları, üst merciler ve müfettişlerce haklarında düzenlenen hâl kâğıtları ve sicil fişleri, kanun yolu incelemesinden geçen iş sayısı ve bu inceleme üzerine verilen notları, örnek karar ve mütalâaları ve varsa  meslekî eser ve yazıları ile katıldıkları meslek içi ve uzmanlık eğitimleri göz önünde tutularak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca ilân edilen derece yükselme ilkelerinde aranan koşulları taşımaları,

Gerekir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanunuyla ilgili tasarının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada getirilen tasarının esası ve özü, hep ifade ettiğimiz üzere, sonuçta hukuk devletini inşa etme amacına yönelik bir tasarı; bu iddiadaki bir tasarı. Bu değişimi nasıl yapacağız, bu yapısal değişimi nasıl gerçekleştireceğiz; sorunun esası bu, tartıştığımız konunun esası ve özü bu.

Bakın, değerli arkadaşlarım, tabiî, bunun tartışılmayacak boyutu, elbette ve öncelikle, nitelikli hukuk eğitimi ve meslekî eğitim; buradan başlıyor. Ancak, kabul etmek gerekir ki, bu süreç, bir anda gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Ben, bu aşamada daha pratik şeylerden söz edeceğim değerli arkadaşlarım. Bu işin, yani, hukuk devletini inşa etme işinin, kolluk yapılanmasından başladığını açıkça itiraf etmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor. Kolluk yapılanmasında ise onbeş yıl içinde, onsekiz yıl içinde oluşan kıdem ve liyakati esas alan, bunları gösteren resmî belgeleri bir tarafa bırakıp, tamamen, sübjektif ve siyasî ilişkiler içinde olunduğu takdirde, hukuk devleti yapılanmasının birinci ayağını sakat inşa etmiş oluruz değerli arkadaşlarım. Kolluk güçlerinin yetkilerini daha da artıralım; burada bir saplantı içinde değiliz, bir önyargı içinde değiliz. Kolluk güçleri de yargının gerçeğe uygun olarak işlemesi için en önemli temel ayaklardan birisi; bunu hep ifade ediyoruz. Onun için, kolluk güçlerinin yetkisini daha da artıralım; ancak, idarî ve yasal yönden de savcı denetimine tabi tutalım; yani, hukuk denetimine tabi tutalım. Böylece, yürütme organının müdahalesinden uzaklaştıralım. Bunun yanında, elbette kolluk yapılanmasındaki niteliksiz kadrolaşmaya son verelim.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu mesleğin içinde olan, bu uygulamanın içinde olan ve gerçekten objektif bir çalışma içinde olan uzmanların hazırladığı bir bilgi notundan söz etmek istiyorum. Aynen o bilgi notundaki ifadelerle aktarıyorum: "Mevcut hâkim ve cumhuriyet savcısı kadroları karşısında, yargı hizmetlerinin aksatılmaması için emniyet müdürlükleri içerisinde yargı hizmetlerinde görev yapacak donanımlı ve emniyet müdürünün gözetiminde veya emniyet mensuplarının hak ve yetkilerini taşıyan, yeni oluşturulacak, bu şekilde oluşturulacak ve doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı, yargı hizmetlerine münhasır olmak üzere, adlî kolluğun teknik donanıma kavuşturularak, savcının, idarî ve yasal yönden denetimine tabi olması. Bunu yapamadığımız takdirde, tekrar ifade ediyorum, kolluk yapılanmasında ve adlî hizmet yapılanmasında sağlıklı bir hiyerarşiyi sağlamamız mümkün olamaz.

Bakın değerli arkadaşlarım, bu hükümet döneminde bu noktada temel yanlışları gördüğümüz gibi, ben daha ötesini ifade etmek istiyorum. Sağlıklı ve etkin bir yargılama yapılabilmesi için idarenin, yürütme organının emniyet ve adlî tıp aşamalarında delil toplama sürecine müdahale etmemesi gerekir; ancak ve maalesef, kolluk yapılanmasındaki kıdem ve liyakat esası ihlal edilmekten öte altüst edildiği gibi, adlî tıp kurumuna uzanan ve teknik nitelikteki bir kurumda niteliksiz kadrolaşmaya yol açan süreç ve uygulamalar karşısında hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın hâkimlik ve savcılık mesleğinin verimli olmasını bekleyemezsiniz. Gerçekçi olmak adına bu tespitleri yapmamız ve sürdürmemiz gerekiyor.

Bakın, tekrar ifade ediyorum, hukuk devleti yapılanmasında değişimi sağlayacak birinci ayak, kolluk yapılanmasında kıdem ve liyakati esas alan, adlî tıp ve benzeri kurumlara müdahaleyi engelleyen bir yaklaşım ve uygulamadan geçer. Kolluk yapılanmasında bunu gerçekleştiremediğimiz zaman, asliye ceza ve özellikle ağır ceza mahkemeleri, aradan bir yıl geçtikten sonra, birbuçuk yıl geçtikten sonra kalkarlar, fiilen yeniden hazırlık soruşturması yapmak isterler, bu ihtiyacı duyarlar; oysa, ortada toplanacak delil kalmamıştır. Böyle bir kısır döngünün içine girmesi kaçınılmazdır yargının. Bir taraftan yargılama faaliyeti yapıyorsunuz, yargılama faaliyeti aşamasında hazırlık soruşturması yapmak gereğini duyuyorsunuz. Bu, takdir edersiniz ki, bir kısır döngüdür değerli arkadaşlarım. Bu kısır döngü içinde, toplum, adaletin gerçekleştirileceği beklentisi içine sokulur; ama, bütün bu beklentiler, maalesef, boşunadır. İşte bu süreç ve 1982 Anayasasıyla doğmuş olan bürokratik yapı, yargının iflası ve tıkanmasıdır. Bu bürokratik yapı içinde üzücü ve düşündürücü olan bir diğer husus, savcılık makamı da, âdeta ve maalesef, yetki ve sorumluluk üstlenmekten kaçınır hale gelmiştir. Olayın bir diğer gerçekçi boyutu da budur değerli arkadaşlarım. Zira, fiilî durum içerisinde hazırlık soruşturmasına savcı, savcılık makamı hâkim olamamakta, bunun sonucu olarak da sorumluluk üstlenmekten kaçınan bir anlayış ve uygulama içine girmektedir. İşte bu anlayış ve uygulamanın mutlaka yıkılması, mutlaka kırılması gerekmektedir. Öncelikle, siyasî iradenin bu anlayışı yıkması ve olayı emniyet-adliye çekişmesinin ve üstünlük arayışının dışına çıkararak, savcının hâkimiyetini hukuk adına uygulamaya sokması gerekmektedir. Savcının çalışma düzeninde etkinliği ve sekreteryayı geliştirecek altyapı birimlerinin kurulması gereği, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Bu anlattığım süreç -tekrar ifade ediyorum- olayın birinci ayağıdır.

Değerli arkadaşlarım, olayın ikinci ayağı ise, yargıcı memur olarak görmek anlayışından vazgeçmekten başlar. Değerli arkadaşlarım, önemle ifade ediyorum; yargıç memur değildir, yargıç hiyerarşik yapı içerisinde görev yapmaz, yargıcın ast ve üstü yoktur; yargıç, bağımsız görev yapar, hukukla bağlıdır, kimseye tabi değildir. Özlük hakları, görev yerleri ve görev süreleri, görev bağımsızlığı konularında yargıcın teminatı vardır, teminatlarının olması gerekir. İşte, öncelikle siyasî irade olarak, yürütme organı olarak buna inanmanız gerekiyor. Yargıcın memur olmadığını, apayrı bir statüsü olduğunu, siyasî iradenin diğer bürokratik kademelere bunu anlatması gerekiyor. Siyasî iradenin, bu tavır ve kararlılığını ortaya koyması gerekiyor.

Elbette, değerli arkadaşlarım, yargıç dokunulmaz değildir. Yargıç olmak, imtiyazlı olmak anlamına gelmez, yargıcın da hesap vereceği mekanizmalar olacaktır. "Yargıçlar devleti" anlamında bürokratik yapıya elbette yol açılmamalıdır.

Meslek taassubu ve hâkimiyetine yol açılmadan, kıdem ve liyakati esas alan, teknik ve objektif bir yapılanmayı esas alan bir değişimi ve içdenetimi gerçekleştirmek gerekmektedir, bir otodenetim mekanizmasını gerçekleştirmek gerekmektedir. Türk yargı sisteminde -kıvançla ifade ediyorum- bu anlattığımız mekanizmayı gerçekleştirecek altyapı birikimi mevcuttur. Yeter ki, bu birikimi -siyasî müdahale demiyorum, siyasî müdahaleyi de içine katacak şekilde ifade ediyorum- dış müdahalelere maruz bırakmadan, bu altyapı birikimini yerinde ve gereğince değerlendirelim, kullanalım.

Bunun ilk adımı ise, değerli arkadaşlarım -hep ifade ediyoruz, her aşamada ifade ediyoruz- Hâkimler ve Savcılar Kurulu yapılanmasının değişmesi, malî ve idarî özerkliğinin sağlanması, Teftiş Kurulunun Adalet Bakanının emrinden çıkarılması, idarî yargıdaki -yüzde 75 denildi ama hayır; soru önergesine cevaptaki Sayın Kılıç yüzde 75 olarak ifade etti; ben, soru önergesine verilen cevaptan aktararak ifade ediyorum- yüzde 80'e ulaşan hukukçu olmayan yargıç yapılanmasının, artık, yasal olarak, yasal düzenlemeyle engellenmesi ve nihayet, yargıç alımındaki sınav yöntemlerinin objektif esaslara bağlanması. Temel yapılanmalar, yapısal değişimi gerçekleştirecek uygulamalar ve unsurlar buralardan geçer değerli arkadaşlarım. Bakın, burada, hemen şu ifade ediliyor, hemen şu ortaya getiriliyor: "Efendim, biz, siyasî iradeyiz; neden biz bu oluşumların içinde bulunmayalım?" İşte, olayın hassasiyeti burada değerli arkadaşlarım. Bunları yapmak, bu dediğim mekanizmaları yapmak, siyasî iradeyi dışlamak anlamına gelmez. Siyasî irade yargı, yürütme, yasama dengesinin işlerliğini ve verimliliğini sağlamak istiyorsa bunları yapmak zorundadır. Bunu yapmaya yanaşmadığınız zaman, çok açık ifade ediyorum, bunun anlamı "ben, yürütme olarak, siyasî iktidar olarak yargının alanını ve uygulamalarını kontrol altında tutmak istiyorum" demekten başka bir anlama gelmez.

Değerli arkadaşlarım, gelinen bu ikinci ayakta, maalesef, yapılan uygulamalarla, yapılmak istenilen uygulamalarla, işte bugün getirilen tasarının özüyle de, statükocu yapının ısrarla ve kararlılıkla devam ettirilmek istenildiğini; daha da ötesi, bu statükocu yapının kurumsallaştırılmak istenildiğini üzüntüyle görüyoruz, kaygıyla görüyoruz. Yürütme organı -tekrar ifade ediyorum, önemle ifade ediyorum- maliye bürokrasisi ile yargı mensupları arasındaki, idarî yargı ile adlî yargı arasındaki, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki, idarî ve adlî yargı ile askerî yargı arasındaki meslekî çekişmeleri ve statü kavgalarını ustalıkla ve maharetle kullanmaya devam ediyorsa, orada, hâkimlik ve savcılık mesleğinin işleyişinde -daha doğru bir ifadeyle- hukuk devleti yapılanmasında değişimi sağlamanız mümkün olamaz. Bunların adını çok açık bir şekilde, çok dürüst bir şekilde, çok net bir şekilde, kavram saptırmalarına girmeden ortaya koymamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bu değerlendirmelerimden sonra, bir başka konuya girmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun sicillere ilişkin 23 üncü maddesinin birinci fıkrasını değiştirdik. Böylece, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararında sözü edilen şu düzenlemeyi yapmış olduk; onu, kısaca ifade etmek istiyorum: "Hüküm verme süreci içerisinde hâkimler; bağımsız olmalı ve her türlü çevreden, her türlü nedenle, doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden, baskılardan, teşviklerden, uygunsuz etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde hareket edebilmelidir. Hâkimler, davalarının esası hakkında, yargı organları dışında, hiç kimseye rapor vermek zorunda bırakılmamalıdır" şeklinde belirtilen hükümle uyumlu bir düzenleme yapılmak istenilmiştir; yani, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararına uygun bir düzenleme yapılmak istenmiştir. Aslında, bu düzenleme, Anayasamızda ifadesini bulan bağımsızlık ilkesinin de bir gereğiydi. Öte yandan, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5235 sayılı, bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenleyen kanun hükümleri uyarınca, bu mahkemelerde görev alacak cumhuriyet savcıları hakkındaki sicil fişlerinin kimler tarafından düzenleneceği de, böylece, yeni bir düzenleme altına alınmış durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenleme, yukarıda çerçevesini anlattığım bu düzenleme, yine, biraz evvel açıkladığım gerekçelerle, doğru, gerekli ve yerinde olan bir düzenlemedir. Hükümeti, bu noktada kutluyorum.

Bu arada, yeri gelmişken, iki yıl içerisinde kurulması söz konusu olan bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili ve hangi bölgelerde kurulacağıyla ilgili çalışmaların hangi aşamada olduğu konusunda, kamuoyunun, net bir bilgiye…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.

ATİLLA KART(Devamla) - Son cümlemi ifade ediyorum Sayın Başkanım.

Kamuoyunun, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu konusunda net bir bilgiye sahip olmadığını; bu sebeple, bu mahkemelerin kendi illerinde kurulması konusunda, iller arasında âdeta bir yarışın olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bu konudaki değerlendirmelerimi de, müteakip maddelerde Genel Kurulla paylaşmaya devam edeceğim.

Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, maddeyle ilgili, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 951 sıra sayılı yasanın ve 8 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca, bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Muharrem Kılıç

Feridun Ayvazoğlu

Halil Ünlütepe

 

Malatya

Çorum

Afyonkarahisar

 

Ziya Yergök

Haluk Koç

Atilla Kart

 

Adana

Samsun

Konya

Gerekçe:

Görüşmekte olduğumuz Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine özendirilmesi gerekir.

Hâkim ve savcılarla ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği görülmektedir.

Avrupa Birliğinin ülkemiz hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı görülmektedir.

Ancak, bugün Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.

Hükümet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık vermemektedir.

Özellikle tasarıda yer alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat kurulunun yapısı, yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan yönetmeliğe göre, mülakat kurulu, Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu, yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek oluşturulması daha uygun olacaktır.

Şimdiki halde Adalet Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan Teftiş Kurulunun buradan alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.

Diğer taraftan, çalışma koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da, adlî yargıda olduğu gibi, idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle konunun daha iyi anlaşılması bakımından, maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş olan bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 2802 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Bölge adliye mahkemeleri Cumhuriyet başsavcıları, bu mahkeme nezdindeki Cumhuriyet başsavcıvekilleri ve Cumhuriyet savcıları;

b) Ağır Ceza Cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet başsavcıvekilleri ve Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları;

Hakkında, 21 inci maddenin (c) bendinde sayılan hususları göz önünde bulundurarak;  kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarından ve iddianamelerinden en az beşer adedinin tasdikli suretini de ekleyerek, durumlarının değerlendirilmesine yönelik inceleme sürelerinin bitiminden bir ay önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda  bulunacak şekilde düşüncelerini belirten bir sicil fişi gönderirler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Mesut Değer.

Buyurun Sayın Değer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MESUT DEĞER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2802 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla getirilen değişiklik, sicil fişleriyle ilgili ve birinci sınıf hâkimler ve savcılarımızın terfi şartlarının yanı sıra, önemli bazı sorunlar da hâkim ve savcılarımızı yakından ilgilendirmektedir. Şöyle ki, hâkim ve savcılarımızın son onbeş yılda dört çeşit ücret uygulamasına tabi tutulduğu bilinen bir gerçektir. Arkadaşlarımızın da söylediği gibi, mesleğe yeni başlayan bir hâkim, aylık 1 000 YTL civarında maaş almakta; ancak, on yılını doldurmuş bir hâkim ve savcı birinci sınıfa ayrılmışsa, aylık 2 043 YTL, birinci sınıfa ayrılmamışsa 1 702 YTL civarında maaş almaktadır. Birinci sınıfa ayrılmış, on yılını bitiren ve ondan sonra altı yıl daha meslekte süresini dolduranlar; yani, onaltı yılını tamamlamış bir hâkim veya savcı, 2 861 YTL maaş almaktadır. Birinci sınıfa ayrılmamış ve meslekte otuzbeş yılını dolduranlar ise, 1 700 YTL civarında maaş almaktadır. Bugün emekli olan bir hâkim veya savcımız, birinci sınıfa ayrılmamışsa, aylık 900 YTL civarında maaş almakta, birinci sınıfa ayrılmışsa aylık 2 300 YTL maaş almaktadır. Hâkim ve savcılarımız, aylık maaşlarıyla yaşamlarını büyük zorluklarla sürdürmektedirler. Günün yaklaşık 20 saatini -cumartesi pazar da dahil- çalışmalarına rağmen, az maaşla yargı görevini kararlılıkla götürdükleri için, hâkim ve savcılarımıza şükranlarımı arz ediyorum.

Eşit ücret sistemine geçilmesi veya hâkim, savcı maaşlarının iyi düzeye getirilmesi ve dört çeşit ücret uygulaması arasındaki farkın azaltılması için, Adalet Bakanlığının bu yönde bir çalışmasının olmadığını ve eşit ücret sistemine geçilemeyeceğini ve maaşlarda bir artış sağlanamayacağını tarafıma verilen yazılı cevapta da ifade etmiştir. Bunun, Maliye Bakanının engeline takıldığı anlaşılmaktadır.

Eşit iş, eşit ücret. Unutulmamalıdır ki, eşitlik ilkesinin gereği de budur. Şu andaki farklı ücret uygulaması Adalet Bakanlığından başka hiçbir kurumda yoktur. Hâkim ve savcılarımızın maaşlarının önemli bir şekilde artırılmasının zorunluluk olduğunu ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasında, hâkim ve savcılar mesleği üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır. Hâkim ve savcılarımızın derece yükselmeleri için zorunlu kıstaslardan biri de ahlakî gidişleri, sicil fişleri ve müfettişlerce haklarında düzenlenen hal kâğıtlarıdır. Hâkimler ve savcılarımızın tutum ve davranışları, ahlakî gidişleri özlük haklarına aykırı ise, soruşturmaya tabidir. Bu doğrudur; ancak, bazı konularda soruşturmaya tabi tutulması ilginçtir. Örneğin, bir bayan hâkimin düğünde oyun oynaması, erkek bir hâkimin kahvede tavla oynaması, hâkim veya savcının sık sık restorana gitmesi veya güzel giyinmeleri, özellikle imzasız ve isimsiz gönderilen ihbar mektupları ve bu mektuplara istinaden gönderilen müfettişler ve yapılan tahkikatlar. Bu örnekler de hâkim ve savcının ahlakî gidişleri yönünde sicillerine işlenmektedir. Hâkim ve savcılarımızın, Türkiye'nin bazı geri kalmış yerlerinde, sosyal ve kültürel bir etkinliği yaşamak şöyle dursun, konuşacağı kişi veya kişilerin de idarî yönden tahkikatı söz konusudur. Hâkim ve savcılarımıza güvenmeliyiz. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde bu tür tahkikatların yapılmasını da anlamak mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hâkimler ve savcılarımızı birinci sınıfa götüren uygulama adil ve gerçekçi midir? Birinci sınıfa ayrılmada en önemli ölçü nottur. Hâkim ve savcının verdiği karar ise -Yargıtayda inceleme konusu olan dosyalara, yani kararlara- bir de meslekî beceri yönünden değerlendirilir; hâkim ve savcıya not verilmektedir. Yargıtaydan geçmeyen dosyalar, yani temyiz edilmeyen kararlar için hâkim not almamaktadır. Eğer, hâkimde, iyi not alırsan terfi edeceksin, iyi not almazsan terfi etmeyeceksin ve yetersiz sayılacaksın ve ülkenin yokluk ve mahrumiyet çeken yerlerinde görev yapacaksın, bir de, ücret yönünden mahrumiyetin olacak düşüncesi hâsıl olursa, bu durumda, hâkim, kararını verirken, haklıyı, adil olanı düşünmenin yanında, Yargıtaydan onayı geçecek bir karar vermeye de çalışacaktır. Hukukta ret, cezada beraat kararlarının onanma şansı yüksektir; yani, hâkim, üçüncü bir menfaat sahibi durumuna gelir. Oysa, yargıda tam tarafsızlık bilinci şarttır. Yargıtaydan geçmeyen dosya not getirmeyeceğine göre, hâkim ve savcı onu Yargıtaya götürmenin yollarını da arayacak, bu yolda nüfuzunu da kullanacaktır. Bu durum yargıya olan güveni de sarsmaktadır.

Ayrıca, iş çıkarma ilkesine de bakalım. İş çıkarma ilkesinde  bazı aksaklıkların olduğu da aşikârdır. Bu aksaklıklar, bugün adliyelerimizde dava dosyalarının sayısının çokluğu, dosyalarla ilgili belgelerin toplanması uzun zaman almaktadır. Memur açığının bulunması, tebligatların yapılmaması, sanıkların bulunmaması, adliye binalarının yetersizliği, bugün, bir zabıt kâtibinin aylık 500-600 YTL civarında maaş aldığı, mesai saatlerinin dışında bile çalıştıkları, hâkim ve savcıların sayı olarak az bulunmaları, araç gereç eksikliği, adlî tabibin çoğu yerde bulunmaması, kırtasiye ve demirbaş malzemelerinin eksikliği, bilgisayar sistemine tam olarak geçilmemesi, ödenek sıkıntıları ve sair gibi gerekçeler değerlendirildiğinde, hâkim ve savcıların bir yılda iş çıkarmadaki karşılaştıkları zorlukları da hatırlatmak isterim.

Bir diğer önemli konuyu da atlamak istemem; bir hâkim veya savcımızın, özlük haklarıyla ilgili bir haksızlığa uğradığı zaman hak arayacağı bir yargı yolu da yoktur. Bu yargı yolunun açılıp açılmayacağını, Sayın Adalet Bakanımız da buradadır, bu konuda ne düşünmektedir, bunu da öğrenmek isterim.

Adalet Bakanlığı Eğitim Daire Başkanlığından bir yetkilinin, hâkim adaylarının tespitindeki önerisini de anlamak mümkün değildir. Öneri, hâkim adaylarının karakter yapıları da tespit edilmelidir. Bu mantık, yargıdaki rüşvet iddialarının çözümü için söyleniliyorsa, yargıdaki rüşvet iddiaları bu mantıkla çözülmez. Bu mantığın diğer sakıncası da, yargının tümünün rüşvet iddiasıyla itham edilmesidir, buna şiddetle karşı çıktığımı ifade etmek isterim.

Hâkim adaylarının karakter yapıları, hangi kriterlere göre nasıl tespit edilecek? Yoksa, kadrolaşma için bir kılıf mı?

Yine, Eğitim Daire Başkanlığından yetkilinin açıklamasına baktığımız zaman, hâkim adaylarının atanmasında çok seçici ve objektif tartışmaların uzağında bir yöntem uygulanmalıdır demekte. Bu yöntem nedir, bu yöntem her halde kadrolaşma mıdır?

Hâkim ve savcılara nöbet uygulaması başlarken, bir ayda -Sayın Bakanımız da açıkladı- ancak 315 YTL nöbet tazminatı alınacak. Bu rakam, memur maaş katsayısının 7 500 rakamıyla çarpımı sonucu bulunacaktır. Nöbetçi personele üçte 2 yansıyacak. Bu, olumlu adımdır; ancak, nöbet tutan hâkim ve savcılara ödenecek nöbet tazminatının çok düşük olduğunu da ifade etmek isterim.

Hâkim ve savcılar seçime katılmaları durumunda eski görevlerine dönemeyecekler. Bir Türk vatandaşının seçimlere katılması, seçme veya seçilme hakkı Anayasaca tanınmış anayasal bir haktır ve ayrıca, seçilmemesi durumunda kamu görevlisinin belirli süre içerisinde görevine iade hakkı tanınmıştır. Bu hak hâkim ve savcımızın elinden alınmıştır. Bunun da Anayasamıza aykırı olduğunu belirteyim.

Hâkim ve savcı adaylarının mesleğe kabulünden önce askerlik yapma koşulu da getirildi. Erkek hâkim ve savcımızın hukuk fakültesini bitirdikten sonra hâkim ve savcı olabilmeleri için uzun süre bu haktan da mahrum bırakılmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında, hâkim ve savcılarımız için meslekte yıpranma kabul edilmiyor. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarın yapısı korunmaktadır. Birinci sınıfa ayrılma kolaylaştırılıyor; ancak, tatmin edici değildir. Meslektaşlar arasında büyük huzursuzlukların doğmasına sebep olacak ve eşitsizlik yaratacak düzenlemeler olması sebebiyle aynı durumdaki meslektaşlar için ayrı ve farklı düzenlemeler söz konusudur. Bu da, Anayasamıza aykırıdır. Hukuk devleti olmanın temel öğelerinden biri ve en önemlisi yargıdır. Hâkim ve savcılarımızın bu nebzede bağımsızlığı da önemlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9 uncu madde üzerinde söz almıştım. Bu çerçevede hâkim ve savcılarımız ve bu kanunda tespit ettiğim önemli hususları da gündeme getirdim.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değer.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru var.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Efendim, adlî işlemlerle ilgili paralar konusunda, bunların hangi bankaya yatırılacağı konusunda Sayın Bakan şu ifadeyi kullandılar: "Mevzuat engeli olmadığı takdirde…" Ki, mevzuat engeli yok diye yorumladılar. Ama, çok açık olarak ifade ediyorum, bakın, Sayın Bakanım, 8 Şubat 2000 tarihli Bakanlık genelgesi 57 nci hükümet zamanında, 23 Ocak 2003 tarihli genelge, sizin imzanızla yayınlanmış olan bir genelge ve İcra İflas Yönetmeliğinin 94 üncü maddesi; bu, bir mevzuat engelidir efendim; bu, sizin imzanızı taşıyan bir değerlendirmedir, bir yorumdur. Bu mevzuata rağmen, neden böyle bir tercih yapılmıştır? Bunu açıklamanızı talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu soruya yazılı cevap vereceğim müsaade ederseniz; belki, bu tartışmaları da, böylece, noktalamış oluruz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- 2802 sayılı Kanunun 25 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında bulunanlar

Madde 25.- Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında bulunanlardan birinci sınıf olmayanlar hakkındaki siciller, hâkim sınıfından olan dairesi üstü tarafından verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- 2802 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 26.- Yargıtay ve Danıştayda görev yapanlardan birinci sınıf olmayanlar hakkındaki siciller, ilgisine göre Yargıtay Birinci Başkanı, Danıştay Başkanı, daire veya kurul başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Danıştay Başsavcısı tarafından düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- 2802 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü ve altıncı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yargıtay, Danıştay ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri notları"

"Yargıtay ve Danıştay daireleri; yaptıkları kanun yolu incelemeleri sırasında tek veya toplu olarak karar veren hâkimler ile iddianameyi düzenleyen, hükmün verildiği duruşmaya katılan ve kanun yoluna başvuran Cumhuriyet savcıları hakkında çok iyi, iyi, orta ve zayıf olmak üzere not verirler. Not verilirken; kararda sağlanan isabet, davanın hızlı yürütülmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılarak gereksiz gecikmelere neden olunmaması, usûl hükümlerinin eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi, gerekçeli kararın yazılış, tahlil ve sonuçlandırılmasında gösterilen başarı, emsal kararların gözetilmesi, soruşturmanın niteliği, iddianame içeriğinin buna uygunluğu gibi hususlar göz önünde tutularak değerlendirme yapılır ve buna göre not belgesi doldurulur."

"İncelenen karar hakkında, olumlu veya olumsuz kanaat edinilememesi hâlinde, sebepleri belirtilmek suretiyle notsuz belge düzenlenir. Ayrıca, incelenen karara uygun muhalefet şerhi bulunması hâlinde, olumsuz not verilmez."

"Bölge adliye mahkemesi dairelerince yapılan incelemeler sırasında, hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hangi hâllerde ve ne surette not verileceği, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir. Doldurulan not belgeleri Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi başkanlığına verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- 2802 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "Bu karar verildiği tarihten itibaren uygulanır." cümlesi eklenmiş; üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Meslekten çıkarılmayı gerektirmeyecek şekilde kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis veya göreviyle ilgili bir suçtan dolayı adlî para cezasına mahkûm olanlar, bir derecede iki veya bir sınıfta üç defa kınama cezasına uğrayanlar ile kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alanlar, cezanın kesinleşmesini izleyen inceleme tarihinden itibaren bir yıl süre ile; derece yükselmesini durdurma veya yer değiştirme cezası almış olanlar ise, cezanın kesinleşmesini izleyen inceleme tarihinden itibaren iki yıl süre ile kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesine tâbi tutulmazlar. Bu cezalar, kademe ilerlemesi döneminde kesinleşmiş ve uygulanmış ise, derece yükselmesi incelemesi sırasında bir daha dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- 2802 sayılı Kanunun 31 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Lisans üstü öğrenim ve uzmanlık eğitimi

Madde 31.- Meslekleriyle ilgili konularda yüksek lisans veya doktora öğrenimi yapmak isteyenlerle Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsüne ve Türkiye Adalet Akademisinde düzenlenecek uzmanlık programlarına devam etmek isteyen hâkim ve savcıların, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan izin almaları şarttır. Ancak, görevle ilişiği kesilmeden ve görevini aksatmadan belirtilen öğrenimleri yapmak isteyen hâkim ve savcıların, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bilgi vermeleri yeterlidir.

Yukarıdaki fıkra hükümlerine göre öğrenimini yapanların derece yükselmeleri, kademe ilerlemeleri, birinci sınıfa ayrılma, aylık, ödenek, diğer malî ve sosyal hakları devam eder ve mecburî öğrenim süresince izinli sayılırlar.

Ancak, bu şekilde öğrenime devam edenler izinli sayıldıkları süre kadar mecburî hizmetle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğü yerine getirmeden görevlerinden ayrılanlar, kendilerine verilen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak  ödemek zorundadırlar.

Yüksek lisans öğrenimi ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün yüksek lisans programını bitirenlere bir kademe ilerlemesi, doktora yapanlara bir derece yükselmesi uygulanır. Ancak, yüksek lisans öğrenimi ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün yüksek lisans programını bitirip bir kademe ilerlemesinden yararlananlara, doktora yapmaları hâlinde bir kademe ilerlemesi uygulanır. Türkiye Adalet Akademisinde düzenlenen uzmanlık programlarında başarı ile geçirilen süreler, iki yılı aşmamak üzere, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi incelemesinde değerlendirilir. Bu uygulamada alt derece ve kademede geçen süre, üst derece ve kademede geçmiş sayılır.

Aday iken öğrenime başlayanlar hâkimlik veya savcılığa atandıktan sonra bu madde hükümlerine göre öğrenimlerine devam edebilirler."

BAŞKAN - 14 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 21.14


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.18

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

951 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

3.-  Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı: 930)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonraki işlerde de komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Haziran 2005 pazartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı akşamlar.

Kapanma Saati : 21.20