DÖNEM
: 22 CİLT : 89 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
118 inci Birleşim
25 Haziran 2005
Cumartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Tokat Milletvekili
Feramus Şahin'in (6/1475) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/310)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve
Litvanya Parlamento Başkanı Arturas Paulauskas'ın davetlerine beraberinde bir
Parlamento heyetiyle icabet etmek üzere Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/860)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa Milletvekili
Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 19 milletvekilinin, zeytincilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295)
2.- Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen
danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak çözüm önerileri oluşturulması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296)
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951)
3.- Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1036) (S. Sayısı: 930)
4.- Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Kars Antlaşmasının 6 ncı maddesi hükümlerinin uygulanıp
uygulanmadığına,
- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Posof-Türkgözü sınır kapısında sınır ticaretini geliştirmeye
yönelik çalışmalarına,
- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, yurtdışında fuarcılık faaliyetlerine katılan şirketlere ve
yapılan ödemelere,
İlişkin soruları ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/6272, 6273, 6274)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İli ve bölgenin kalkınmasındaki
hedeflere ve bu doğrultuda yapılanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/6302)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Boğaziçi alanında Millî Savunma Bakanlığına tahsisli savunma
amacı dışındaki gayrimenkullere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/6305)
4.- Balıkesir
Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, TRT'nin satın aldığı film ve televizyon dizilerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/6547)
5.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy EROL'un, ilaç fiyatlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın
cevabı (7/6602)
6.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S.KESİMOĞLU'nun, bazı mal müdürlüklerinin kapatılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6605)
7.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, TRT'nin yaptırdığı bir ankete ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/6708)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar
Ağrı Milletvekili Naci
Aslan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde erken yaşta evlendirilen
çocukların mağduriyetleri ile bu konunun çözümü için alınması gereken
önlemlere,
Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı, 45 inci ölüm yıldönümünde köy enstitülerinin kurucusu İsmail
Hakkı Tonguç'un, eğitimci-araştırmacı kimliğine,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Zonguldak Milletvekili
Fazlı Erdoğan'ın, Zonguldak Karadon Müessesesi Kilimli İşletme Müdürlüğünde
meydana gelen göçük ve sonrasında yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi.
Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akman ve 22 milletvekilinin, GAP bölgesinde aşırı ve bilinçsiz sulamadan
kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/294) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu, önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
(1/995) (S. Sayısı: 940) üzerindeki görüşmelere devam olunarak, geçici madde
4'e kadar kabul edildi.
Saat 20.30'da toplanmak
üzere, Üçüncü Oturuma 19.26'da son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Bilecik |
|
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Mehmet Daniş |
|
Bayram Özçelik |
|
Çanakkale |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
Dördüncü Oturum
24.6.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan 957 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48
saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, aynı tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 955 sıra sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, 4 üncü
sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
2 nci sırasında bulunan,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/995) (S. Sayısı: 940) görüşmeleri tamamlanarak; elektronik
cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;
3 üncü sırasına alınan,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/548)
(S. Sayısı: 957),
4 üncü sırasına alınan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in;
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/538) (S. Sayısı: 955),
Görüşmelerini müteakiben;
Kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
Alınan karar gereğince,
25 Haziran 2005 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime
23.00'te son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Türkân Miçooğulları |
|
Harun Tüfekci |
|
İzmir |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 164
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Haziran 2005 Cumartesi
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in;
2464 Sayılı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/551) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.6.2005)
2.- Tokat Milletvekili M. Ergün
Dağcıoğlu'nun; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/552) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün;
Türkçenin Kullanılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/553) (Adalet; Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; İçişleri ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.6.2005)
4.- Tokat Milletvekili Resul Tosun ile 109
Milletvekilinin; Kültür ve Sanat Adamlarının Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun Teklifi (2/554) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
5.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 73
Milletvekilinin; Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/555) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
6.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un; 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/556) (Anayasa ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.6.2005)
7.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un; 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/557) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.6.2005)
8.- Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Haluk Koç'un; 5434 Sayılı Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/558) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2005)
9.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez ile
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın; 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/559)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)
10.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un;
Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
Kanun Teklifi (2/560) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)
11.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/561) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2005)
12.- Eskişehir Milletvekilleri Muharrem Tozçöken ile Fahri Keskin'in;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/562) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.6.2005)
Tezkere
1.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif
Ertuğrul'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/859) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2005)
Rapor
1.- 27.5.2005 Tarihli ve 5357 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/1042) (S. Sayısı: 958) (Dağıtma tarihi: 25.6.2005)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili
Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU ve 19 Milletvekilinin, zeytincilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.6.2005)
2.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK ve 27 Milletvekilinin, kamu
kurum ve kuruluşlarına verilen danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak çözüm
önerileri oluşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.06
25 Haziran 2005 Cumartesi
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Pusula gönderen
arkadaşların Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 14.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.35
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Biraz önce
yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, elektronik cihazla
yeniden yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, 10 dakika dedin yarım saat oldu. Tarafsızlığını yitirdin Sayın
Başkan! 10 dakika dedin yarım saat oldu. Meclisin mi Başkanısın, yoksa, AK
Partinin mi?!
(Elektronik cihazla
yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Tokat Milletvekili Feramus Şahin'in (6/1475) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/310)
24.6.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 322 nci sırasında yer alan (6/1475) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feramus
Şahin
Tokat
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; ayrı ayrı okutacağım.
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 19
milletvekilinin, zeytincilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/295)
15.
6.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Zeytin, tarih boyunca ve
günümüzde sağlığın sembolü olmuştur. Bazılarınca zeytin ağacı ve meyvesi kutsal
dahi kabul edilmiştir.
Dünyada yaklaşık 10 000
hektarda zeytin tarımı yapılmaktadır. Bu alan üzerindeki 900 000 000'u aşan
zeytin ağacının yüzde 98'i Akdenize kıyı ülkelerdir. Ülkemizde ise, Ege ve
Marmara sahillerimiz başta olmak üzere tüm sahil şeridimizde ve Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde toplam 35 ilimiz sınırları içinde zeytin yetiştirilmektedir.
Ülkemiz zeytinciliği ve
zeytinyağı sektörü, tarımdan sanayie, sanayiden pazarlamaya bir zincir
içerisinde, yan ürünleriyle beraber sanayi ve ticaret sektöründe önemli bir
ağırlığa sahiptir. 400 000 ailenin geçimini de doğrudan sağlamaktadır.
Zeytin ve özellikle
zeytinyağı, insan sağlığı ve beslenme açısından üstün nitelikler taşımaktadır.
Buna rağmen, fiyatının yüksek olması, bölgesel bir ürün olması ve tanıtım
eksikliği nedeniyle yeterince tüketilmemektedir. Zeytin ve yan ürünleri olan
pek çok ürünün tanıtımı nasıl yapılmalıdır? Sağlık açısından önemi nasıl
vurgulanabilir? Zeytin ve zeytinyağının pazarlanması konusundaki sıkıntılar
nelerdir? Aşılması için neler yapılmalıdır? Tanıtım ve reklam aşamasında ne
gibi sorunlar yaşanmaktadır ve nasıl bir destek sağlanabilir? Üretim ve daha
sonraki aşamalarda kullanılan kimyasal ve fiziksel şartların insan sağlığı
açısından zararlı bir yönü var mıdır? Asgarîye indirilmesi için neler yapılmalıdır?
Petrolden sonra en büyük
ithalat kalemimiz sıvıyağdır. Dünyadaki en kaliteli zeytinyağı ülkemizde
üretilmektedir. Diğer bitkisel yağların fiyat yönlü güçlü rekabetine nasıl
karşı konulabilir? İnsanlara bu ürünün faydaları ve diğer ürünlerden farkının
anlatılması için neler yapılmalıdır?
Zeytin tarımında en
önemli sorunlardan biri de arazi konusudur. Miras yoluyla topraklar bölünmekte
ve zeytin sahaları daralmaktadır. Tarımsal yönde ikamesi olmayan bu ağaçların
ve arazilerin korunması için ne gibi önlemler alınmalıdır?
Dünyada zeytin yetişen
bütün ülkeler, zeytin dikilmesi ve ağacının daha verimli hale getirilmesi
çalışmalarını teşvik etmektedirler. Ülkemizde ihmal edilen bu konu üzerinde
çalışmalar yapılmalı, zeytin genleri araştırılmalıdır. Marmara Bölgesindeki
dünyanın en kaliteli sofralık zeytini olan Gemlik, Mudanya, İznik ve Orhangazi
yörelerindeki kalitenin korunması ve yaygınlaştırılmasını temin etmek için
neler yapılmalıdır?
Dünya piyasalarındaki
rekabet karşısında zeytin üreticisi yalnız bırakılmamalıdır. Dünyanın en güzel
zeytinyağının ülkemizde olmasına rağmen, ihracatımız çok azdır. İhracatın
önündeki engeller nelerdir? İhracatın artması için ne gibi önlemler
alınmalıdır?
Zeytin üretiminin ve
işletmeciliğinin çok özel bir konumu vardır. Sektörün geleceği açısından
üreticinin gelir seviyesinin korunması için neler yapılmalıdır? Sürekli artan
girdi fiyatlarına karşı ne gibi önlemler alınmalı ve üretici nasıl
desteklenmelidir? Gıda denetiminde yaşanan büyük problemlerin çözümü için neler
yapılmalıdır?
Yukarıda zikretmeye
çalıştığım ve daha pek çok problemleri olan zeytin ve zeytinciliğin
sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1. Mehmet Altan Karapaşaoğlu |
(Bursa) |
|
|
2. Mehmet Emin Tutan |
(Bursa) |
|
|
3. Ali Osman Sali |
|
(Balıkesir) |
|
4. Hamit Taşcı |
|
(Ordu) |
|
5. Abdulmecit Alp |
|
(Bursa) |
|
6. Mustafa Dündar |
|
(Bursa) |
|
7. İsmail Özgün |
|
(Balıkesir) |
|
8. Mustafa Öztürk |
|
(Sinop) |
|
9. Ertuğrul Yalçınbayır |
(Bursa) |
|
|
10. Faruk Anbarcıoğlu |
(Bursa) |
|
|
11. Şevket Orhan |
|
(Bursa) |
|
12. Niyazi Pakyürek |
(Bursa) |
|
|
13. Zafer Hıdıroğlu |
(Bursa) |
|
|
14. Sedat Kızılcıklı |
(Bursa) |
|
|
15. Sabahattin Yıldız |
(Muş) |
|
|
16. Mehmet Sekmen |
(İstanbul) |
|
|
17. Şükrü Önder |
|
(Yalova) |
|
18. Veli Kaya |
|
(Kilis) |
|
19. Cemal Uysal |
|
(Ordu) |
|
20. Yahya Akman |
|
(Şanlıurfa) |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi
okutuyorum:
2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin,
kamu kurum ve kuruluşlarına verilen danışmanlık hizmetlerinin araştırılarak
çözüm önerileri oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/296)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilindiği gibi,
özellikle, özelleştirme uygulamalarının başladığı 1985 yılından bu yana
ülkemizde çok sayıda yabancı danışmanlık şirketi hizmet vermektedir. Bu
şirketler, yalnız özelleştirme alanında değil, bakanlıkların, kurum ve
kuruluşların yeniden yapılanmaları ve işlevleriyle ilgili olarak da
çalışmaktadırlar.
Bu şirketlerin
çalışmalarıyla ilgili olarak, kamuoyuna şimdiye kadar kapsamlı ve düzenli bilgi
verildiği söylenemez.
Danışmanlık
şirketlerinin:
1. Seçimlerinin nasıl yapıldığı; yani, hangi ihale mekanizmalarıyla
görevlendirildikleri;
2. Hangi kamu kurum ve kuruluşlarına danışmanlık hizmeti verdikleri;
hizmet süreleri;
3. Verilen hizmetlerin
içeriği;
4. Ara ve sonuç raporlarının nasıl değerlendirildiği;
5. Danışmanlıklarla ilgili olarak, varsa, ortaya
çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve yargı süreçleri;
6. Aynı hizmetin parasal karşılığının uluslararası ölçülere
ne ölçüde uygun bulunduğu;
7. Bu hizmetlerin karşılığında yapılan toplam ödemeler
ve kamu danışmanlığı konusundaki diğer noktaların araştırılarak kamuoyunun
bilgilendirilmesi ve gerekliyse bu konuda yeni yasal düzenlemeler yapılması
amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını istiyor ve bilgilerinize sunuyoruz.
1- Yakup Kepenek |
(Ankara) |
2- Tacidar Seyhan |
(Adana) |
3- Hüseyin Ekmekcioğlu |
(Antalya) |
4- Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
5- Feramus Şahin |
(Tokat) |
6- Feridun Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
7- Kemal Sağ |
(Adana) |
8- Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
9- Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
10- Türkân Miçooğulları |
(İzmir) |
11- Nail Kamacı |
(Antalya) |
12- Tuncay Ercenk |
(Antalya) |
13- Erol Tınastepe |
(Erzincan) |
14- Şevket Gürsoy |
(Adıyaman) |
15- İzzet Çetin |
(Kocaeli) |
16- Ali Arslan |
(Muğla) |
17- Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
18- Hakkı Ülkü |
(İzmir) |
19- Erdal Karademir |
(İzmir) |
20- Mehmet Sefa Sirmen |
(Kocaeli) |
21- Muharrem Kılıç |
(Malatya) |
22- Ahmet Yılmazkaya |
(Gaziantep) |
23- Mustafa Yılmaz |
(Gaziantep) |
24- Mehmet Vedat Melik |
(Şanlıurfa) |
25- Harun Akın |
(Zonguldak) |
26- Mehmet S. Kesimoğlu |
(Kırklareli) |
27- Yüksel Çorbacıoğlu |
(Artvin) |
28- Ali Kemal Deveciler |
(Balıkesir) |
Gerekçe:
Ülkemizde çok sayıda
yabancı danışmanlık firması hizmet vermektedir. Danışmanlık firmaları
özellikle, bankalar, özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, bakanlıkların ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden yapılanmaları ya da uyguladıkları
programlara danışman olarak katkı yapmaktadırlar.
Ancak, danışmanlık
firmalarının gerek seçiminde gerekse çalışmalarında ortak kurallara uyulduğu
söylenemez. Hiç kuşkusuz, danışmanlık hizmeti satın alan kamu kuruluşunun
özelliklerine göre farklılık gösterecektir.
Bununla birlikte hangi
gereksinimlerden kaynaklandığından, alınan hizmetin getirisinin saptanmasına
kadar bu konunun tüm yönleriyle irdelenmesi ve gerekli önlemlerin alınması
vazgeçilmez bir toplumsal zorunluluktur.
Bu bağlamda;
Yabancı danışmanlık
firmalarının nasıl seçildiğini;
Danışma işinin ihale
süreci;
Finansman ve istihdam
kaynaklarının neler olduğu;
Çalışmalarının niteliği
ve vardıkları sonuçların nasıl kullanıldığı;
Hizmeti satın alan kamu
kuruluşunun, satın aldığı bu hizmetin nasıl değerlendirildiği ve ödemeleri
nasıl yaptığı,
Araştırılması gereken
önemli noktalardır.
Yine, bilinmektedir ki,
danışmanlık firmalarının kimileri işlerini eksiksiz yapmalarına karşılık,
kimileri de aynı ölçüde başarılı değillerdir. Yine, kimileriyle uyuşmazlıklar
yargı konusu olmaktadır. Örneğin, kendi ülkelerinde yolsuzluklara karıştıkları
için iflasa sürüklenenler bulunmaktadır.
Tüm bu noktaların Meclis
araştırmasına konu edilmesi, yalnız geçmişin yanlışlarının görülmesini
sağlamakla kalmayacak asıl bundan sonra yapılması gerekenlerin saptanmasına da
yardımcı olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın
Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve Litvanya Parlamento Başkanı Arturas
Paulauskas'ın davetlerine beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabet etmek
üzere Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/860)
24
Haziran 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Estonya Parlamento Başkanı Ene Ergma ve
Litvanya Parlamento Başkanı Arturas Paulauskas'ın davetlerine icabet etmek
üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Estonya ve Litvanya'ya resmî ziyarette
bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Tekilfi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
1 inci sırada yer alan
kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır.
Komisyon raporu 951 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteği vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı çok önemli bir tasarı; yargının yükünü taşıyan hâkim ve savcılarımızı
ilgilendiren çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu tasarıyı önemsiyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, bu tasarı,
özellikle hâkim ve savcılarımızın özlük hakları yönünden eksik bir tasarı;
hâkim ve savcılarımızın özlük hakları, bu tasarıda yeterince
değerlendirilmemiş, yeterince yer almamış. Bu tasarının bu ayağı noksan; ancak,
bu tasarının geneli üzerinde görüşürken, tüm maddelerini değil de önemli
gördüğüm birkaç maddeyi Yüce Heyete değerlendirmek istiyorum.
Bu tasarının 1 inci
maddesi, idarî yargı hâkim adayları için ihtiyaç oranında hukuk fakültesi
mezunu olmayan adayların da alınacağını belirtiyor. Bence, bu düzenleme yeterli
değil. Şöyle yeterli değil; belki, geçmişte, Hâkimler ve Savcılar Kanunu
çıkarıldığında normal bir düzenlemeydi; çünkü, yeteri kadar hukuk fakültesi
yoktu, yeteri kadar talep yoktu. Bu durumda, idarî yargıda hâkim ve savcıların
bir kısmı hukuk kökenli olmayanlardan, siyasal bilgilerden, idarî bilimlerden,
iktisat ve maliye alanında öğrenim görmüş olan gençlerimizden alınmış olabilir;
bunu da normal karşılıyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, bugün, idarî yargıda görev
yapan hâkim ve savcılarımızın yüzde 75'i, hukuk fakültesi mezunlarının dışında
olan hâkim ve savcılarımızdan oluşuyor, büyük bir ağırlığı hukukdışı
kaynaklardan. Değerli arkadaşlar, hukuk ayrı bir alan, hukuk yargının temeli.
Böyle bir alanda, hukukdışı kaynaklardan bu kadar yoğun hâkim alımını, hâkim ve
savcı alımını gerçekten doğru bulmuyoruz.
Tasarı geldiğinde, bu,
yüzde 20'lik dilimle sınırlandırılmıştı; ancak, bu yüzde 20'lik dilim de
yeterli görülmemiş olacak ki, komisyonda yüzde 20'lik dilim de kaldırıldı. Şu
anda, ihtiyacı oranında, bu alanlara hâkim ve savcı adayı alınabilir duruma
geldi.
(x) 951 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, bir
insan, okula başladığında, o okulun eğitimini aldığında, onunla ilgili bir
formasyon geliştirir. Hukuk fakültesine giren bir öğrenci, bilir ki, bu okulu
bitirince, ileride hâkim olacaktır, savcı olacaktır, avukat olacaktır, noter
olacaktır; yani, yargıyla ilgili bir alanda çalışacaktır. Bu gençlerimiz, hukuk
fakültelerinde, hukukun dışındaki bazı alanlarda da birtakım dersler alıyorlar;
örneğin, ekonomi dersi alıyoruz, sosyoloji dersi alıyoruz hukuk fakültelerinde,
felsefe dersi alıyoruz kısmen. Peki, ben o okulu bitirince ekonomi alanında
uzman mı oluyorum?! Ben yıllarca avukatlık yaptım, ekonomiyle ilgili hiçbir
alanda, ekonomiyle ilgili hiçbir konuda görüş beyan etmedim; iyi bildiğim
ekonomistlerden, iyi bildiğim muhasebecilerden, iyi bildiğim malî müşavirlerden
görüş aldım; çünkü, benim alanım değil. Okulda gördüğüm ekonomi dersi, benim,
ekonomi alanında uzman olmamı gerektirmez.
Şimdi, siyasal
bilgilerde, idarî bilimlerde, iktisat ve maliye bölümlerinde de, belki bu
gençlerimiz, birkısım hukuk derslerini görüyorlardır; ancak, birkısım hukuk
derslerini görüyor olmaları, bunların hukukçu nosyonu, hukukçu kimliği
almalarını gerektirmez. Bu nedenle,1 inci maddedeki bu düzenlemenin
değiştirilmesinde yarar olur diye düşünüyoruz.
Yine, 1 inci maddede,
avukatlık mesleğinden hâkim ve savcılığa geçişle ilgili bir düzenleme var. Bu
düzenlemeyle, en az üç yıl avukatlık yapmış, 35 yaşını doldurmamış ve kendi
aralarında yapılacak sınavla, hâkim ve savcı adayı alınacak. Buradaki düzenleme
de bence yeterli değil. Avukatlık ve savcılık, hâkimlik, hepsi de bir yargı
bütünlüğü içinde değerlendirmeli; hâkimlikten, savcılıktan avukatlığa geçişte
beş yıllık bir süreç vardır; beş yıl hâkimlik ve savcılık yapanlar, daha sonra,
avukatlık stajını yapmadan avukat olabilirler. Peki, buradaki eşitsizlik
nereden kaynaklanıyor; burada, üç yıl çalışmış avukatları, kendi aralarında
yapılacak bir sınavla, hâkimlik, savcılık mesleğine geçireceğiz, hem de bunları
üç ay gibi… Gerçi, altı aylık bir staj süresi öngörülüyor ama, burada, 3 üncü
maddede bu sürenin üç aya kadar indirilebileceği belirtiliyor. Bu nedenle, bu
düzenleme yeterli değil diyorum.
Bir de, bu, hukuk
fakültesi dışından alınan hâkimlerle ilgili düzenleme, tasarının gerekçesine de
uygun değil. Tasarının gerekçesinin birinci sayfasının son cümlesine
baktığımızda "hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları
olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve savcılar eliyle
yürütülür" deniyor. Yani, tasarının metni ile gerekçesi birbirine uymuyor.
Değerli arkadaşlar, bu
kanundaki başka bir düzenleme; kanun tasarısında, 2 nci maddede, alınacak hâkim
ve savcı adaylarının nasıl alınacağı belirtiliyor. "Adayların yarışma
sınavı ve mülakatı ile 8 inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına ilişkin
hususlar yönetmelikle düzenlenir" deniliyor.
Değerli arkadaşlar,
yazılı sınava bir diyeceğimiz yok. Türkiye'de, 1999'dan bu yana, kamu personeli
alımlarında yazılı sınavda bir denge oluştu. O dengeyi oluşturanlara, o zamanki
iktidarda bulunan hükümetlere ve oradaki bu düzenlemeyi yapan o zamanki
milletvekillerine teşekkür ediyorum. Gerçekten çok güzel bir düzenleme. Tüm
gençler, eşit şartlarda, ÖSYM tarafından sınava alınıyorlar. Herkes bilgisini,
becerisini ortaya koyuyor. Yazılı sınavda belli bir ölçüyü tutturanlar sınavı
kazanmış oluyor. Ancak, mülakata ne diyeceğiz değerli arkadaşlar? Bu mülakat
nasıl yapılıyor? Bu mülakatı kimler yapıyor? Bu mülakatın yapılmasında hangi
kıstaslar ele alınıyor? Burada yönetmelikten bahsediliyor.
Değerli arkadaşlar, şu
anda da bir yönetmelik var, hâkim ve savcıların alınmasıyla ilgili. Şu anki
yönetmeliğe baktığımızda, mülakat kurulunu okuyorum sizlere, değerli
arkadaşlar, hâkim ve savcıların alınmasındaki mülakat kurulu: "Müsteşar
veya görevlendireceği müsteşar yardımcısının başkanlığında, teftiş kurulu
başkanı, ceza işleri genel müdürü, hukuk işleri genel müdürü, personel genel
müdüründen oluşur" diyor. Yani, mülakat kurulunun tamamı Sayın Adalet
Bakanının bürokratlarından oluşuyor. Sayın Adalet Bakanı tarafsız olabilir;
ancak, siyasî bir kişiliği var, siyasî bir partiye dahil. Siyasî bir kişiliği
olduğu için de kendi partisinden ayrı, kendi partisinin kurumlarından ayrı
düşünmesi çok zordur. Kendisi başka türlü düşünebilir; ancak, Sayın Başbakandan
veyahut partinin yetkili kurullarından bir talimat aldığı zaman bunu da yerine
getirmek durumunda. Bunun en son örneğini 31 Mart 2005 tarihinde gördük. Sayın
Bakanımız NTV'de hararetli bir şekilde Türk Ceza Kanununu savunuyordu, Türk
Ceza Kanununun mutlaka 1 Nisanda yürürlüğe gireceğini söylüyordu, engelleme
yapılmayacağını söylüyordu; ancak, Sayın Başbakanın yurt dışından bir
beyanatıyla "biz bunu erteleyeceğiz" şeklindeki beyanatıyla… Sayın
Bakanımız da Başbakanın beyanına karşı mı gelecek; öyle bir şansı olabilir mi
bir bakanın?! Karşı gelirse, bakanlıktan ayrılması gerekir; siyasî nezaket bunu
gerektirir. Öyleyse, bu kurullardaki,
siyasî kişiliği olan, Sayın Bakanın talimatına bağlı olan, buradaki
bürokratlardan oluşan bir mülakat kurulunun bağımsız davranma şansı yok değerli
arkadaşlar. Bu nedenle, biz, buradaki bu düzenlemeye kesinlikle karşı çıkıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu
anki uygulama da pek çok sorunlara yol açıyor. Bir mağdurun bende mektubu var;
komisyonda da okumuştum. 2003 yılı şubat ayında Adalet Bakanlığınca açılan
sınava giriyor, yazılıyı başarıyla geçiyor, iyi de not alıyor. Bir yıl sonra
yine 2004'ün şubat ayında yine sınava giriyor, yine yüksek not alıyor;
mülakatta eleniyor. 2004 yılının ekiminde yine sınava giriyor, yine yüksek not
alıyor, yine eleniyor. Peki, bu gencimizin ne kusuru var? Hâkimlik ve savcılık sınavına
girerken bunlardan heyet raporu alıyoruz; akıl sağlığı yerinde mi, ruh sağlığı
yerinde mi, fizikî durumu hâkimliğe, savcılığa elverişli mi diye. Raporu
sağlam, notları yüksek; peki, hangi kıstaslarla bu genci eliyoruz?!
Geçen gün, yine, bir
öğrenci velisi yanıma geldi. Çocuğu iki kez sınava girmiş, kazanmış, yüksek
puan almış, girememiş. Bir genç, kendisi geldi, okulu bitirmiş, çalışkan,
başarılı; ancak, yazılı sınava girmeye korkuyor. "Sayın milletvekilim, ben
niye gireyim; girsem bile, yüksek not alsam bile, benim ilimi soracak, ilçemi
soracak, annemi babamı soracak, ona göre de ben hâkim ve savcılığa
alınmayacağım; niye gireyim ki" diyor. Yani, insanlar, sınava girmekten
korkar duruma gelmişler.
Biz, komisyonda, bu
mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili olarak birtakım önerilerde bulunduk;
dedik ki, arkadaşlar, gelin, bunu siyasî makamların etkisinden kurtaralım,
mülakat kuruluna, Anayasa Mahkememizden, Yargıtaydan, Danıştaydan birer üye
girsin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan seçilmiş bir üye girsin, yine,
Adalet Bakanlığından görevlendirilecek bir üye bulunsun, Türkiye Barolar
Birliğinden bir üye bulunsun, YÖK'ten bir üye bulunsun, bunların oluşturacağı
bir kurul, objektif ölçüler içinde mülakatı yapsın; ancak, komisyonda bu
talebimiz uygun görülmedi.
Eğer bu uygun görülmezse
değerli arkadaşlar, şu anda, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu var. Anayasamızın 159 uncu maddesine göre,
hâkim ve savcıların ataması, yer değiştirmesi, yükselmesi, tüm özlük hakları
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı. Gelin, bu mülakatı o kurul yapsın.
Ona da varız; çünkü, o kurulun başkanı şu anda... Yine de, siyasetin içinde
olan Adalet Bakanı yapsa bile, o kuruldaki... Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu objektif ölçüler içinde bunu yapacaktır diye düşünüyoruz.
Bu düzenlemelerle,
değerli arkadaşlar -bu yönetmelik yeni bir yönetmelik değil; bu hükümet yapmış
demiyoruz- geçmişten bu yana birtakım yanlış uygulamalar olmuş olabilir; ancak,
buna bir nokta koymamız gerekiyor. Nasıl ki, 1999'da yazılı sınavlara ait genel
bir kural getirilmişse, gelin, bu mülakat olayına da bu Yüce Meclis karar
versin, bu Yüce Meclisin kararıyla bu sorunu da hep beraber çözelim.
Değerli arkadaşlar, diğer
ülkelerde mülakatlar nasıl yapılıyor; örneğin -İtalya'da, İngiltere'de,
İsveç'te- İsveç'te kurul şu üyelerden oluşuyor: Yüksek Temyiz Mahkemesi
Başkanı, Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, 1 adlî istinaf mahkemesi başkanı, 1
idarî istinaf mahkemesi başkanı, 2 adlî yargı mahkemesi başkanı; yani, yüksek
yargı organlarının başkanlarından oluşan bir kurul var. Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, bu sorunu bence bu Meclisin mutlaka çözmesi gerekir diye
düşünüyoruz.
Sayın Başkanım, şahsım
adına konuşma isteğimi de birleştirecek misiniz?
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
sizden önce talepler var; onun için birleştiremedim.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında, bu tasarının en büyük noksanlığının
hâkim ve savcılarımızın özlük haklarında olduğunu söylemiştim. Gerçekten, hâkim
ve savcılarımızın özlük hakları bir rezalet diyorum. Bugün gazetelerde okudum,
gazetelerde bir büyük memur sendikasının araştırması yayımlandı. Bu araştırmaya
göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 1 807 YTL. Bir kişinin açlık
sınırı ise 674 YTL.
Değerli arkadaşlar,
Adalet Bakanlığından almış olduğum verilere göre yeni başlayan bir hâkimin
aldığı para 1 047 YTL, 1 000 YTL… Yine, adliyede çalışan memurların aldığı maaş
563 YTL, zabıt kâtibinin aldığı maaş 605 YTL, mübaşirin aldığı maaş 650 YTL,
birinci sınıfa ayrılmış; ama, yüksek hâkimlik tazminatı almaya hak kazanamamış
hâkimin aldığı maaş bile 1 702 YTL. Yani, bir hâkimin, bir savcının eşi
çalışmıyorsa, iki de çocuğu varsa, bu hâkimin, savcının almış olduğu maaş yoksulluk
sınırının altında. Yine, adliyelerimizde çalışan memurlarımızın, zabıt kâtiplerinin,
mübaşirlerin almış olduğu maaş da açlık sınırının altında.
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Kim o aç olanlar?!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, siz sanırım, açlığın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.
Sayın hükümetinizin döneminde, sayın iktidarınızın döneminde, insanlar,
çöplüklerden ekmek toplar duruma geldiler, pazarlarda atılmış domates
topluyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Eskiden toplanmıyor muydu?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yani devam mı etsin!
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- "Devrinizde" diyor.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sorunu çözmek için geldiniz.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız yargının temel taşlarıdır. Hâkim ve
savcı kendi geçim kaygısına düşerse, bu ülkenin yargı sorununu çözmemiz mümkün
değil.
Hâkim ve savcılarımız çok
büyük bir iş yükü altında çalışıyorlar. Bakabilecekleri dosyanın belki iki
katı, üç katı, beş katı dosyaya bakıyorlar.
Şu anda, Parlamentoda
yasaların büyük çoğunluğunu elden geçirdik. Bu yasalara, hâkim ve
savcılarımızın uyum sağlaması gerekiyor. Bunlarla ilgili, belki, eski
çalıştıklarının iki katı daha büyük bir performans harcamaları gerekiyor. Ancak,
ne karşılığında; yoksulluk sınırının altında, açlık sınırına yakın bir parayla
biz, hâkimlerimizi, savcılarımızı çalıştırmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
birkaç veri okumak istiyorum. Örneğin, İstanbul'da, bir asliye ceza
mahkemesinin ortalama dava sayısının 700-800 olması gerekirken, İstanbul'da bir
asliye ceza mahkemesinin şu anda baktığı dava sayısı ortalama 4 800; bu kadar
yoğun çalışıyorlar. Üstelik İstanbul'da bu hâkim ve savcılarımızın bir kısmının
oturacağı lojmanları da yok. Bunlar ne yapıyorlar; gidiyorlar, buldukları,
kendi bütçelerine uygun evlerde oturuyorlar. Peki, o evlerin sahipleri
kimlerdir; bunlar yargılama yapıyorlar; kaçakçı mıdır, hırlı mıdır hırsız
mıdır, uğursuz mudur; bu hâkim ve savcılar hangi şartlar altında oralarda
barınıyorlar; bunları kimse düşünmeyecek mi?! İş yoğunluğu haddinden fazla, aldığı
ücret…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, son
cümleniz... Size süre vermiştim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Şimdilik, bu düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Kalan bölümü
de, şahsım adına alacağım konuşmamda bitireceğim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü konuşacaktır.
Buyurun Sayın Külcü. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte
olduğumuz 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz aldım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anayasamızın da belirttiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk
devletidir ve bir hukuk devletinin olmazsa olmaz üç unsurundan birisi de yargı
olarak belirlenmiştir. Bu yargı yetkisi ise, yine Anayasamızın 9 uncu
maddesinde belirtildiği üzere, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılıyor.
Değerli arkadaşlar,
mevcut mahkemelerimizin ve dolayısıyla, o mahkemelerimizde davalara bakan
hâkimlerimizin ve savcılarımızın üzerindeki iş yükü, ne yazık ki, çok
ağırlaşmış bir durumdadır ve bir de, bu ağır iş yükünün üzerine, her yıl artan
nüfusumuzu ve bu artan nüfusun doğurduğu iş yükünü dikkate aldığımızda, mevcut
hâkim, savcı sayısıyla ve bunların sahip oldukları özlük haklarıyla, adaletten
beklenen sonuç olan, yargıdan beklenen sonuç alan adaleti gerçekleştirmek, ne
yazık ki, mümkün olamamaktadır. Hukukçu olan arkadaşlarımız, avukatlıktan,
hâkimlikten, savcılıktan gelen arkadaşlarımız, şu konuşmaya çalıştığımız,
anlatmaya çalıştığımız mevzuları çok güzel bir şekilde biliyorlar; çünkü, onlar,
bu anlattıklarımızı tecrübeyle yaşamış ve acısını, sancısını çekmiş olan
arkadaşlarımız.
Değerli arkadaşlar,
yıllar sonra biten davalar, hatta bitirilemeyen davalar -kendi meslek
hayatımdan biliyorum- iki üç kuşak avukat değişmiş ve bize gelmiş olan elli
yıllık davalar!.. Bunlara ben şahit oldum genç yaşımda ve kalın kalın dosyalar,
o dosyaların içerisinde kaybolan bilgiler, belgeler, büyük şehirlerimizde üç
ayda bir verilen duruşmalar ve çok uzun süreler sonra, çok büyük uğraşlar
sonra, belki, sahip olduğunuz, kavuştuğunuz bir hakkınız! Adalet belki tecelli
ediyor; ama, geç kalan bir adalet, geç gelen bir adalet de, ne yazık ki, adalet
olmaktan çıkıyor.
Bakınız, ikibuçuk yıldır
müktesebatına, mevzuatına uyum çalışmaları yaptığımız Avrupa Birliği 2003 Yılı
İlerleme Raporunda, yargıyla ilgili değerlendirme kısmında ne deniliyor;
öncelikle, ifade ettiğim bu olumsuz tabloya dikkat çekiliyor, iş yükünün
doğurduğu olumsuzluk tespit ediliyor ve daha sonra, yargının işleyişi
bakımından, bu ağır iş yükünün, adaletin sağlanmasının önüne geçtiği ve o
adaleti yakalama konusunda yeterli fırsatın doğurulmadığına dikkat çekiliyor.
Özellikle büyük kentlerdeki duruşmaların çok uzun aralıklarla yapılmasına,
dosyaların yeteri kadar tartışılamamasına ve yine, özellikle, ceza hukuku
bakımından vazgeçilmez bir hak olan savunma hakkının yeteri kadar
kullanılamadığına ilişkin tespitler çok net bir şekilde ortala konuluyor.
Yine, 2003 yılında,
Avrupa Birliği Komisyonundan gelen uzmanların, yargı sistemimize ilişkin
hazırlamış oldukları istişarî bir rapor var. Bakınız, bir hâkim bir yıl boyunca
423 davaya bakmak zorunda ve bir savcı da 669 hazırlık soruşturmasını
incelemek, araştırmak ve tamamlamak zorunda. Bu ne demek biliyor musunuz;
değerli arkadaşlarım, bu, hâkim ve savcılarımız, hafta sonu tatilleri hariç,
dinî tatilleri, millî tatilleri, yıllık izinlerini hiç kullanmasalar ve iş yükünün
de adil bir şekilde bütün Türkiye'ye dağıldığını hesap etsek, her hâkimimiz
günde 2 dosyayı, her savcımız da günde 3 dosyayı bitirmek zorunda. Büyük
kentlerdeki yığılmaları ve sairlerini hiç hesaba katmadan, sadece, adil bir iş
dağıtımı olsa ne olur diye hesap ettiğimizde bu tablo çıkıyor; bir, tablonun
bir tarafı.
Bir de, geçen yıl
kuruluşuna karar verdiğimiz ve iki yıllık süre tanıdığımız bölge adliye
mahkemelerinin, haziran ayından itibaren o iki yıllık süresi işlemeye başladı;
ki, buradan doğan bir ihtiyacımız daha var. Bu mahkemeler, istinaf mahkemeleri,
bölge adliye mahkemeleri, temyiz mahkemeleri statüsündedirler ve bu
mahkemelerde görev yapacak olan hâkim ve savcılarımız ya birinci sınıfa
ayrılmış ya da birinci sınıf olmuş hâkim ve savcılarımız arasından
belirlenecektir.
Değerli arkadaşlar, adlî
yargı için söylüyorum; bugün itibariyle
toplam 1 344 hâkimimiz var birinci sınıf olmuş ve birinci sınıfa ayrılmış;
bunlardan 937'si Ankara, İstanbul ve İzmir'de görev yapıyorlar. Geriye kalan
407 hâkimimiz ise, bütün Türkiye'ye yayılmış ve orada adalet hizmetini, yargı
hizmetini yerine getirmeye çalışıyorlar. Peki, elde 1 344 var; sıkıntımız var,
o bir.
İki; bölge adliye
mahkemeleri kurulacak; orada, birinci sınıf olmuş ve birinci sınıfa ayrılmış
hâkim ve savcılara ihtiyacımız var, bunların sayısı kaç; 1 460, ihtiyaç olan
yeni sayı. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanununda yaptığımız değişiklikten sonra,
bundan sonraki dönemde savcılarımıza daha fazla görev düşecek ki, buradan da,
ayrıca, bir ihtiyacın doğacağı apaçık ortadadır.
Bakınız, şimdi, size, 3
Avrupa ülkesinin nüfusuna, sahip oldukları hâkim, savcı sayısına ve kişi başına
düşen hâkim, savcı sayısının ne olduğuna ilişkin bilgiler verip, daha sonra
Türkiye'ye ilişkin bir bilgi vereceğim.
Almanya: 80 000 000
nüfusu var, 26 051 hâkim ve savcısı var; yani, 3 070 kişiye 1 hâkim ya da savcı
düşüyor.
İngiltere: 60 000 000
nüfusu var, 36 906 hâkim ve savcısı var; 1 657 kişiye 1 hâkim ya da savcı
düşüyor.
İsveç: 9 000 000 nüfusu
var, tam 9 317 hâkim ve savcısı var; 966 kişiye 1 hâkim ya da savcı düşüyor.
Türkiye: 70 000 000
nüfusu var, 8 906 hâkim ve savcımız var, 7 860 kişi başı ortalamasıyla yargı
hizmetini, adalet hizmetini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu hâkim ve savcı
yetersizliği Türkiye'nin her tarafında problem; ama, özellikle büyük
kentlerimizde, artık, mutlaka çözülmesi gereken ve gerekli adımlar atılmazsa,
gerekli açılımlar gerçekleştirilmezse, yargıyı, içinden çıkılmaz, dosyaların
açıldığı, fakat kapanmadığı müesseseler haline dönüştürecek.
Bakınız, 1981 yılında
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir ilke kararı almış -az önce CHP sözcüsü
Muharrem Kılıç Bey asliye cezaya ilişkin bilgiler verdi, ben de başka
mahkemelerin dosya sayılarını söyleyeyim- alınan ilke kararı gereğince
"ağır cezada bir yılda 300 dosyaya bakılabilir" denmiş, 1 nolu
mahkemenin sayısı 1 136; yani, tam 4 katı "ticaret mahkemesinde 300
dosyaya bakılabilir" denmiş, 5 429; tam 15 katı "icra ceza
mahkemesinde ise 1 000 dosyaya bakılabilir" denmiş; ki, 1 nolu mahkemenin
ulaştığı sayı 10 000'dir, tam 10 katı.
Değerli arkadaşlar, işte,
bu ağır iş yükü ve yetersiz hâkim, savcı sayısı, adalet dağıtma konusunda her
geçen gün işimizi biraz daha zorlaştırmaktadır. İşte, bunun için, bu yaşanan
sıkıntıların önüne geçmek için, gerek yeni hâkim, savcı alma yoluyla gerek
mevcut hâkim ve savcılarımızın niteliğini yükseltmek yoluyla gerekse her ne
kadar eksik görülse de, eleştirilse de özlük haklarına ilişkin birtakım
düzeltmeler, iyileştirmeler yapma yoluyla adaleti, ya hiç gelmeyen ya da geç
gelen bir kurum olmaktan "devletin kestiği parmak acımaz" diyecek
kadar bir teslimiyeti, bir samimiyeti yaşayan insanımızı da hayal kırıklığından
kurtarmak üzere, bugün, bu çalışmayı yapıyoruz. Şüphe yok ki, bu tasarı, önemli
bir tasarı, önemli bir çalışma. Niye önemli; çünkü, yargıyı konuşuyoruz,
adaleti konuşuyoruz, herkesin güvenmek konusunda, inanmak konusunda en ufak bir
tereddüt yaşamak istemediği bir müesseseyi konuşuyoruz ve tabiî, bu konuya ilişkin tartışmalar yapılırken, değerlendirmeler yapılırken birtakım görüş
ayrılıkları, bakış açısında birtakım farklılıklar ortaya çıkabiliyor. Elbette
olacak, bu tartışmalar yapılabilir; ama, bir hususa dikkat çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
adaletin siyaseti olmaz, hukukun siyaseti olmaz; onun için -komisyon
çalışmalarında da buna dikkat ettik- dünyadaki örnekler nedir, Türkiye'nin
gerçekleri nedir, Türkiye'nin ihtiyaçları nedir; sadece bu zemin üzerinde, bu
çizgi üzerinde bu çalışmaları tamamlamak istedik.
Tabiî ki, birtakım görüş
ayrılıkları çıktı, olabilir. Nerede yoğunlaştı; daha çok, tasarının 1 inci ve 2
nci maddesindeki düzenlemeye ilişkin. Az önce, Muharrem Bey de buna işaret
etti, ki, yargı dünyasında, gerçekten doğrudur, hep tartışılan bir konu
olmuştur; yani, siyasal bilgiler mezunları, idarî bilimler mezunları, iktisat
ve maliye mezunları idarî yargıç olarak görev yapsınlar mı yapmasınlar mı,
hâkimliğe alınsınlar mı alınmasınlar mı? Elbette, Türkiye'nin, yirmi yıl
önceki, otuz yıl önceki ihtiyacı ve otuz yıl sonra bugün yetiştirdiği hâkim,
savcı adayı sayısı; yani, hukuk fakültesi mezunu sayısı ve Türkiye'nin bugünkü
ihtiyaçları çok farklı. Ben de, bireysel olarak, komisyon üyesi arkadaşlarımın
birçoğu gibi, idarî yargıçlık da olsa hukuk fakültesi mezunlarından alınması
gerektiği kanaatindeyim. Ben de öyle düşünüyorum; ama, daha öncesinde, tamamen eşit
şartlarda değerlendiriliyorken, bugün bir düzenleme getiriyoruz. Bugün
itibariyle, belki, tamamen önüne geçmek, sadece hukuk fakültesi mezunlarına
teksif etmek mümkün olmadı; ama, bir sınırlama getirdik. Tasarının ilk
hazırlandığı aşamada yüzde 20'ydi, daha sonra, biz, bunu "ihtiyaç
oranında" diye değiştirdik; ama -komisyon tutanaklarında var bu- yüzde 20
yeterli değil, daha fazla ihtiyacınız olabilir diye değil -o değişiklik
komisyon tutanaklarında var- eğer, böyle bir kısıtlama yasayla getirilirse, Anayasaya
aykırılık iddiası ortaya sürülebilir; gerçekten aykırı olduğu da düşünülebilir;
bunun için, bunu "ihtiyaç oranında" şeklinde değiştirelim denildi ve
o şekilde bir düzenleme yapıldı; bu bir.
İki; bu yüzde 20 nereden
çıktı diye bakarsak, 2000 yılından beri alınan bütün hâkim ve savcı
sınavlarında hep yüzde 20'ler oranında alınmış. Yani, artık fiilen de bu işin
önüne geçilmeye başlanmış. Bundan dolayı böyle bir kısıtlama yapıldı. Belki
kısmen idare mahkemelerindeki davaların niteliği ve özellikle vergi
mahkemelerindeki ihtilaf konuları, bu tür arkadaşların değerlendirilmesini,
çalıştırılmasını gerektirebilir; ama, bunu, oradaki heyete bir üye katarak
yahut da tamamen dışarıdan bilirkişi yoluyla da halledebilmek, pekâlâ bence de
mümkündü; ama, ancak bu şekilde bir değerlendirme yapılabildi; bugünkü
değişiklik de böyle, yeter görüldü.
Başka; avukatlık
mesleğinden hâkim ve savcılığa geçişe ilişkin bir düzenleme yapıyoruz ve bu
düzenleme -esasında şekil değişiyor biraz; ama- daha öncesinde de var olan; fakat,
işletilmeyen bir müesseseyi hayata geçiriyor. Bu tasarıyla ne getiriyoruz, bu
geçiş nasıl olacak, bunu nasıl düzenleyeceğiz:
1- Avukat arkadaşlarımız
en az üç yıl fiilen avukatlık yapmış olacaklar.
2- 35 yaşını doldurmamış
olacak.
3- Kendi aralarında
yapılacak olan bir sınava tabi olacak.
4- Mülakatta başarı
gösterecek ve altı aylık bir staja da tabi tutulacak gibi. Bu, yine,
düzenlemesini geçen yıl yapmış olduğumuz Adalet Akademisinde verilecek olan bir
eğitim sürecini içermektedir.
Değerli arkadaşlar,
avukatlıkta geçen süre üç yıl yerine beş yıl ya da dört yıl olsun denilebilir;
yaş 35 yerine 30 olsun, 40 olsun denilebilir; ama, bu tartışmaları yaparken,
başka kişi ya da kurumları da rencide etmemeye dikkat etmek zorundayız.
Bunu niye söyledim; şunun
için: Komisyon tartışmalarında, avukatların üç yılda hiçbir şey
öğrenemeyecekleri, sadece icra takibi yaparak ekmek parası kazanmaya
çalıştıkları bir dönem olarak değerlendirildi; ki, ben, kesinlikle bu değerlendirmeye
katılmıyorum, o arkadaşlarımız da, en az hâkim ve savcı arkadaşlarımız kadar
mesleğini öğrenmek için gayretli olan, gerekli çabayı, hırsı, özveriyi gösteren
arkadaşlarımızdır ve onlar da bu konuda yeteri kadar tecrübe sahibi olmuşlardır
diye inanıyorum.
Kaldı ki, hâkim ve
savcılarımız iki yıllık bir staj süresine tabiler. Bu avukat arkadaşlarımız
önce bir yıllık bir staj dönemine tabi. Onu tamamladıktan sonra üç yıl da
fiilen avukatlık yapacaklar ve üstüne altı ay daha bir staj süresi ekliyoruz
ki, takdir edersiniz, bu sürenin sonunda hâkim ve savcı arkadaşlarımız kadar,
direkt, doğrudan o kuruma geçen arkadaşlarımız kadar bunlar da tecrübe sahibi
olmuşlardır.
Altı aylık süreye ilişkin
bir itiraz söz konusu; ki, bu, Adalet Akademisinin bir adaya verebileceği
eğitim süresinin en son haddidir. Tasarının ilk halinde dört ay olarak
düşünülmüşken, daha sonra altı ay olarak değerlendirilmiş.
Üçüncüsü; kendi
aralarında sınav yapılması konusuna bir itiraz geldi.
Değerli arkadaşlar, bu
sınavın kendi aralarında yapılacak olması, bir kere, peşin peşin bir
haksızlığın, adaletsizliğin doğacağı gibi değerlendirilmeye kesinlikle tabi
tutulamaz.
Biz bununla ne yapıyoruz;
hâkim ve savcı kaynağımızı çeşitlendiriyoruz. Sadece fakülteyi bitirip gelmiş
olanların yerine, şu andaki açık hâkim ve savcı pozisyonumuzu kapatabilmek için
kaynağımızı çeşitlendiriyoruz. Bunun için de, böyle, alternatif bir durumu
değerlendirmek, şu anda kaçınılması mümkün olmayan bir ihtiyacımız. Bunu
mutlaka yapmamız lazım.
Şimdi, bu Meclis, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin üniversitelilik oranı en yüksek Meclisidir. Yani, teori
ile pratiğin, kitabî bilgi ile uygulamanın ne demek olduğunu en kolay, en rahat
şekilde ayırabilecek olan arkadaşlarımız. Henüz üniversiteyi yeni bitirmiş
birisiyle, yani, hiç cüppe giymemiş, hiç kürsü yüzü görmemiş, bir dava
dilekçesi yazmamış, bir temyiz dilekçesi yazmamış birisi ile üç yılını fiilen
meslekte ve bir yıllık staj süresini de dahil ederseniz, dört yılını meslekte
geçirmiş bir arkadaşımız, mutlaka farklı bir uygulamaya tabi olmalıydı. Yoksa,
bunu yapmadıktan sonra, böyle bir uygulama da getirmedikten sonra, zaten var
olan bir müesseseyi kanunla yeniden düzenlemek gibi bir durumu yaşamış oluruz.
Kaldı ki, ayrı bir sınav yapılacak olması, bunlara daha kolay sorular
sorulacağı anlamına gelmez, daha zor soru sorulacağı anlamına da gelmez yahut
da bunların şu anda yapılan sınavdan, yani, henüz fakülteyi bitirip sınava
girenlerden, ÖSYM'nin yaptığı o sınavdan farklı bir usule de tabi olacakları
şeklinde değerlendirilmemelidir.
Değerli arkadaşlar,
mülakata ilişkin yapılan bir eleştiri, getirilen bir eleştiri var. Bu, sadece
Türkiye'de mi böyle diye baktık; yani, başka yerlerde mülakat yok mu? Yazılı
sınav yapalım, yazılı sınavla herkes girsin denildi. Biz de başka ülkelere
baktık. Bakınız, Almanya'da kimler yapıyor; federal yargıçların tamamını yasama
organı atıyor. İngiltere'de, belli kademedeki hâkim ve savcıları adalet bakanı
tek başına doğrudan atıyor; yani, yasama organı da yok, tek başına doğrudan
atıyor ve atanan o hâkim ve savcıların, böyle 60-65 yaşlarına kadar anayasal
teminatları vesaire de yok. Bunlar, belli sürelere tabiler, performans ölçümüne
tabi tutuluyor ve bir süre sonra yeniden atanmayabiliyorlardı. Bu, her ülkenin
kendine özgü bir uygulaması; bu, Türkiye'de de yıllardan beri uygulanan ve şu
anda da, devamında sakınca görülmeyen bir durum ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Külcü, sürenizi uzattım.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…her ülkenin kendine
ilişkin ihtiyaçlarından doğmuştur ve Türkiye'de de, ben, şu anda, bunun
tartışılan bir durum olduğunu, doğrusu, düşünmüyorum; çünkü, belli dönemler
hariç yahut da birkaç istisnası hariç, bu hâkim ve savcılık mesleğine alıma
ilişkin sınavlarda, hiç tartışma, hiç polemik konusu olmamıştır.
Değerli arkadaşlar, kaldı
ki, bu sınavı başkalarına verdiğimizi düşünelim; yani, Hâkimler ve Savcılar
Kuruluna verdiğimizi yahut da yüksek mahkemelerden birer kişi alarak, bu
heyetle bu sınavların yapıldığını düşünelim. Şimdi, biz şöyle mi düşünmeliyiz:
Türkiye'de 550 kişi siyaset yapıyor, 70 000 000'un içinde başka siyaset yapan
kimse yok ve bunlar nasıl olduysa yan yana gelmişler, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde toplanmışlar... Türkiye'de -bütün dünyada böyle- herkesin bir siyasî
görüşü var ve Türkiye'de herkes siyaset yapıyor, herkes siyaset yapıyor. Biz
başka birisine verdiğimiz zaman, o arkadaşlar, siyasî düşüncelerini çantalarına
kapatıp, evlerine bırakıp mı bu heyetlere girecekler?! Bunu nasıl düşünebiliriz biz?.. Bunu
düşünebilmek mümkün değil. Kaldı ki, bizim farkımız, değerli arkadaşlar,
siyaseti açıktan yapıyoruz. Esas, siyaseti kapalı kapıların arkasında
yapanlardan korkmak lazım. Eğer, bu mülakatın üzerine bir siyasî gölge düştüğünden
endişe edilecekse, esas endişelerin oralarda toplanması lazım. Yani, Sayın
Bakanımız da komisyon toplantısında çok veciz bir şekilde ifade etti
"siyaseti kayıtiçi yapanlardan değil, kayıtdışı yapanlardan korkmak
lazım" dedi. Biz, her şeyi açıktan yapıyoruz. Milletin önündeyiz ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Külcü, son
cümlelerinizi alıyorum.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Peki Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biz, siyaseti açıktan
yapıyoruz ve birbirimize güvenmek zorundayız. Siyaset yapan insanlar olarak
özellikle birbirimize güvenmek zorundayız; çünkü, millete hesap vermek zorunda
olanlar, milletin huzuruna çıkıp milletten yetki istemek durumunda olanlar
sadece siyasetçilerdir.
Eğer, biz, bu konuda
birbirimizi eleştirirsek, elimizdeki yetkiyi şu ana kadar da istismar etmeden
kullanmışsak, bundan sonra da bunun bu şekilde kullanılabilmesinin mümkün
olduğunu ve bu şekilde devam etmesinin de bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum
değerli arkadaşlar.
Tasarının hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor; Yüce Heyetinize, tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Külcü.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; belirteceğim asıl hususa girmeden önce,
arkadaşımızın mülakatla ilgili sözlerine birkaç kelimeyle değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şu
anda yapılan uygulama, gerçek anlamda Anayasaya aykırı bir uygulama. Anayasanın
159 uncu maddesi açık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevlerini
sayarken "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve idarî yargı hâkim ve
savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme yetkisine sahip" diyor.
Yani, mesleğe kabul etme yetkisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, şu anki
Anayasaya göre de; ancak, uygulamada diyorlar ki, efendim, bunlar henüz hâkim
ve savcı değiller. Peki, bunlar ne; bunlar komisyoncu mu, bunlar zabıta mı?..
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Aday, aday…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bunları nereye alıyorlar? Peki, aday olduktan sonra bunlar ne oluyorlar?
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Şimdiye kadar nasıl alındı?
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Şimdiye kadarki uygulamada… Değerli arkadaşlar, yanlışa devam etmek doğru bir
olay değil; yanlış, yanlıştır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
AK Parti gelince mi yanlış oluyor?!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yanlış ne kadar yapılıyor olursa olsun, o, yanlışı doğru yapmaz.
Anayasamızın 159 uncu
maddesi çok açık. Hâkimliğe ve savcılığa alma yetkisi Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluna aitse, bizim önerdiğimiz yüksek yargı organlarının vereceği
temsilcilerden oluşan bir kurul oluşturulmazsa, mutlaka, bunu, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun alması gerekir diyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa maddelerine değinirken, burada, 6 ncı maddede güzel bir düzenleme
getirildi; hâkimlerimizin, savcılarımızın özlük haklarında bir iyileştirme
yapılıyor. "Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile
başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş hâkim
ve savcılar birinci sınıf olurlar" deniliyor. Geçmişte bu süre altı yıldı,
şu anda üç yıla iniyor. Ancak, Maliye Bakanlığının önerileriyle, bu hâkim ve savcılarımız
birinci sınıf olsalar bile, birinci sınıfa ayrılmadan dolayı alacakları yüksek
hâkimlik tazminatını vermeme gibi bir durum söz konusu olduğunu dillendirdiler.
Eğer, bu yapılırsa çok vahim bir durum olur. Siz, o hâkimleri, savcıları
birinci sınıfa ayrılmış kabul edeceksiniz; ancak, birinci sınıfın gereği olan
yüksek hâkimler tazminatını vermekten imtina edeceksiniz! Peki, bu aceleniz
neydi değerli arkadaşlar? Bu hâkim ve savcıları siz niye şu anda birinci sınıfa
ayırmak istiyorsunuz; çünkü, bir zorunluluktan kaynaklanıyor şu anda getirilen
düzenleme; çünkü, bölge adliye mahkemeleri kurulacak ve bölge adliye
mahkemelerine birinci sınıf hâkim gerekiyor, onları temin edeceksiniz. Ancak,
diyeceksiniz ki, sizi birinci sınıfa ayırdık, sizi bölge adliye mahkemelerinde
görevlendiriyoruz; ancak, eski maaşınızı almaya devam edeceksiniz. Böyle bir
kandırmaca olur mu?.. Ümit ediyorum ki, böyle bir düzenlemeye gidilmez; bu insanlara
yapılacak en büyük haksızlık olur.
Yine, bu tasarının 25
inci maddesinde, hâkim ve savcılarımıza, nöbet tutmalarıyla ilgili birtakım
iyileştirmeler getirilmişti; ne denilmişti; "her ay için yılı bütçe kanunu
ile belirlenen memur maaş katsayısının yedibinbeşyüz rakamı ile çarpımı sonucu
bulunacak miktar kadar nöbet tazminatı ödenir" denilmişti. Yine, adlî
personele de bu rakamın üçte iki oranında nöbet tazminatı ödenir denilmişti.
Değerli arkadaşlar, hâkim
ve savcılarımız, adlî personel, yıllar yılı nöbet tuttular, yıllar yılı fazla
mesai uyguladılar. Hâkimlikte, savcılıkta mesai mefhumu olmaz, duruşma bitmez
"ben, mesaim doldu, gidiyorum" diyemez; keşfe gider, keşifte mesai
mefhumu olmaz; keşif ne zaman biterse, hâkim-savcı o zaman döner, adlî personel
o zaman döner. Ancak, biz, bunlara, bu nöbetten dolayı veya fazla mesaiden
dolayı, yıllar yılı bu insanların çalışmalarını görmezlikten geldik. Bununla
ilgili, komisyonda verdiğimiz öneriyle, nispeten bir düzenleme gelmişti.
Sanırım, yapılacak bir öneriyle -yine, dün, bürokratlarla yapılan görüşmeleri
aktardılar- bu düzenlemedeki, hâkim ve savcılarımıza verilecek olan nispî
iyileştirmenin de geri alınma gayreti içinde olunduğunu duydum. Bunu da ümit
ediyorum ki, getirmezler; yani, bu, hâkimlerin, savcıların yaptığı çalışmayla,
verdikleri mesaiyle, emin olun, bu verilecek cüzi rakamları kıyaslamak bile
mümkün değil.
Bu insanlar, Türkiye'nin
en büyük davalarına bakıyorlar, trilyonluk davalarına bakıyorlar; ancak, biz,
çok cüzi bir parayla bu insanları çalıştırmaya çalışıyoruz, bu insanlara
angarya yüklemeye çalışıyoruz! Oysa, Anayasamızın 18 inci maddesine göre,
angarya yasaktır. Bir kişi çalışıyorsa, hizmet süresinden fazla olarak, mesai
saatlerinin dışında çalışıyorsa, nöbet tutuyorsa, onun karşılığında da,
mutlaka, bunun bedelinin ödenmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Demin de belirtmiştim, bu
tasarının en büyük noksanlıklarından bir tanesi özlük hakları demiştim. Özlük
hakları yönünden, mutlaka, bu tasarının iyileştirilmesi gerekir. Bununla
ilgili, zamanı geldiğinde, ödeneklerle ilgili, tazminatlarla ilgili, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, hâkim ve savcılarımızın durumlarını iyileştirecek
önerilerde de bulunacağız. Ümit ediyorum ki, Yüce Meclisimiz bu önerilerimize
destek verir.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarının 14 üncü maddesi lisansüstü eğitimi düzenliyor, "lisansüstü
öğrenim ve uzmanlık eğitimi" deniliyor. Burada, hâkimlerimizin,
savcılarımızın, lisansüstü öğrenim ve uzmanlık eğitimi için izin almaları zorunluluğu
getiriliyor.
Değerli arkadaşlar,
gelin, izin alma değil de, bu hâkimlerimizi, savcılarımızı teşvik edelim. Hangi
hâkim ve savcımız yüksek lisans yapmak istiyorsa, hangi hâkim ve savcımız Türkiye
ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsüne devam etmek istiyorsa, bırakalım etsinler.
Hâkim ve savcılarımızın kalitesinin yükselmesi ülkemiz için büyük bir katkıdır.
Bunu teşvik edelim; kim bu alanlarda uzmanlık eğitimi yapmak istiyorsa, bu
konuda destek verelim. Gerekirse maddî destek verelim, imkân tanıyalım ki, bu
alanlarda eğitim görecek veya bu alanlarda yükselmek isteyecek diğer hâkim ve
savcılarımıza da örnek teşkil edelim. Biz bunları engellemeye çalışırsak, biz
bunları izin zorluğu içine sokarsak, ülkemizin geleceğiyle ilgili kararları da
tehlikeye atmış oluruz; çünkü, bir hâkim ve savcı, kendi alanında ne kadar iyi
uzmanlaşırsa, o kadar sağlıklı kararlar verir. Artık, dünyamız küçüldü. Kendi
kabuğumuzun içinde değiliz. Dünya ailesinin içindeyiz, AB süreci içindeyiz.
Hâkim ve savcılarımız, sadece, bizim kaynaklarımızı değil, Avrupa kaynaklarını
da öğrenmek durumunda kalacaklar. Bu nedenle, hâkim ve savcılıkta, eğitime çok
önem vermek durumundayız. Teşvik etmeliyiz, hem uzmanlık alanında hem dil alanında.
Oysa, buradaki madde bunu izin şartına bağlıyor, sadece adayken öğrenime
başlayanlar, adayken öğrenime başlamışsa, adayken lisansüstü öğrenime
başlamışsa, bunlar için izin gerekmiyor; ama, diğerleri için izin gerekiyor;
yani, Malatya'da hâkim çalışıyorsa, yüksek lisansa girmişse, Erzurum'da hâkim
çalışıyorsa, yüksek lisansa girmişse, efendim, orada kadro yetersiz, sana izin
vermiyoruz, öğrenme, demek, insan haklarına aykırıdır, ülkemizin de geleceği
için iyi bir uygulama olmayacaktır diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, yargının sorunları anlatmakla bitecek gibi değil.
Yargının sorunları kanayan bir yara. Yargıya, maalesef, hem bu hükümet hem de
geçmişteki hükümetler yeteri kadar önem vermediler, vermiyorlar, yargıya
gerekli kaynaklar da aktarılmıyor. 2003 yılında Adalet Bakanlığının bütçesi
binde 7,5 idi, 2004 yılında Adalet Bakanlığının bütçesi binde 9 idi. Bu
kaynaklarla, bu bütçe kaynaklarıyla yargının sorunlarını, adaletin sorunlarını
çözmemiz mümkün değil. Yargıyla ilgili diğer görüşlerimi ilerdeki maddelerde
bildirmek istiyorum.
Yüce Heyete en derin
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıç.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben, her şeyden önce, bu kanun tasarısının genel gerekçesinin çok iyi bir
şekilde kaleme alındığını ve Türkiye'deki hukuk sistemi ile adliye sisteminin
bir fotoğrafının buraya yerleştirildiğini görmekten büyük bir mutluluk
duymaktayım. Özellikle Türkiye'deki adliye teşkilatlarının içinde bulunduğu
durumun çok açık bir şekilde ve bir yerde de özeleştiri yapılarak bu gerekçenin
bizlere sunulmasını hazırlayanlara da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Bu gerekçeden bazı
alıntılar yapmak istiyorum. Örneğin, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına
Dair Temel Prensiplerde şöyle bir hüküm var denilmiş: "…Hâkimlerin görev
süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları,
emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli biçimde güvence altına
alınır…" Altını çizmek istiyorum. Burada, alacakları yeterli ücretin
kanunda yeterli bir biçimde güvence altına alınacağı hüküm altına alınmış.
Ve yine Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin bir kararında da "Hâkimlerin görev süreleri ve
maaşları kanunla teminat altına alınmalıdır…" Bakınız, yine burada da aynı
hüküm; adliyede çalışanların maaşlarının kanunla teminat altına alınması hüküm
altına alınmalıdır.
Ve yine "Hâkimlerin
statüsü ve maaşlarının görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun olması
sağlanmalıdır" deniliyor. Burası da çok önemli; hâkimlerin statüsü ve
maaşlarının, görev onuru ve yüklendikleri sorumluluklara uygun olması
sağlanmalıdır. Ve yine devam ediyor: Adlî olmayan görevlerin diğer kişilere
verilmesi hususunda uygun önlemler alınmalıdır. Ve yine bu konularla ilgili
değişik raporlardan alıntılar var.
Değerli
milletvekillerimiz de biraz önce bahsettiler; Türkiye'de bir hâkimin bir yılda
423 davayı sonuçlandırması gerektiğini ifade ettiler. Savcılarda da bu rakam,
669 hazırlık soruşturması dosyasının tamamlanması ve yine bunun dünya
rakamlarıyla karşılaştırılmasında, Türkiye'deki rakamlarımızın, hâkim ve
savcılarımızın aleyhinde çok bariz bir fark olarak ortaya çıktığı da yine bu
raporlarda yer almaktadır.
Türkiye'de olması gereken
adliye sayısı 6 161; ama, şu anda Türkiye'de mevcut 3 703 mahkeme bulunmakta ve
açık olan mahkeme sayısı da 2 458'dir.
İşte, bizim, bu kanun
vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunları tartışıyor olmamız lazım.
Eğer, şu anda 2 458 mahkeme açığı Türkiye'de mevcutsa, mevcut olan
mahkemelerimizin hangi şartlar içerisinde çalıştığı, hepimizce çok iyi tahlil
edilmelidir ve yine, Türkiye'de olması gereken hâkim sayısı 7 603, mevcut hâkim
sayısı 4 303, ihtiyaç 3 300.
İşte, bütün bunları
değerlendirdikten sonra, gerekçede bunları güzel bir şekilde tahlil ettikten
sonra yapılması gereken iş, bu mevcut durumun süratle iyileştirilebilmesi için
hangi tedbirlerin alınması lazım gelmektedir? Adlî teşkilatlarda çalışmak
isteyen arkadaşlarımızın nasıl özendirilmesi gerekmektedir ki, buralardaki
açıklarımızı kapatmak durumunda kalalım?
Ben, meslek hayatım
boyunca adliye teşkilatında görev yapan arkadaşlarımla hep omuz omuza olmaya
gayret eden birisiyim. Yıllarca içimde hep bir yara olarak kalmıştır. Çok zor
adliye binalarında, mahkeme salonlarında, uygun olmayan alanlarda, uygun
olmayan şartlarda görev yapan hâkim ve savcılarımızı hep üzülerek izlemişimdir
ve yıllarca herhangi bir ilçenin bir adliye teşkilatında bir tek binek aracının
bile bulunmadığını hep üzülerek müşahede etmişimdir. İnanın, kaymakamlığımın
imkânlarıyla, adlî teşkilatta görev yapan arkadaşlarımın hep yanında ve
yardımcısı olmuşumdur.
Yine, buradan, şu anda
Kilis'te Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan Sayın Erol Tosun'u da
saygıyla anmak istiyorum. Çünkü, biz, bu değerli kardeşimizle, Ünye'de,
hakikaten Türkiye'de eşi ve benzeri olmayan bir adliye binasını birlikte,
beraberce yapmış ve keşif bedelinin yaklaşık dörtte 1'ine mal ederek bu adliye
binasını hizmete sunmuş ve ancak, ne yazık ki, bu başsavcımız, bütün bu
hizmetlerden sonra bir de soruşturma geçirmek mecburiyetinde kalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısıyla ilgili olarak, arkadaşlarımız, hukuk fakültesi dışından
idarî yargıya alınanlarla ilgili görüşlerini belirttiler. Elbette, öncelikli
olarak hukuk fakültesinden mezun olan arkadaşlarımızın idarî yargıda görev
yapması asıldır, esastır, olması gereken de budur; ancak, biz, bu açığı, hukuk
fakültesi mezunlarıyla doldurabilmek için, biraz önce söylemiş olduğum gibi,
adlî teşkilatta görev yapan, idarî teşkilatta görev yapan arkadaşlarımızın
özlük haklarının mutlaka iyileştirilmesi gerektiği inancındayım. Yoksa, bu kadar
açık bulunan bir teşkilatta hâkim ve savcı bulmakta hakikaten ciddî manada
zorluklarla karşılaşırız.
6 ncı maddede, birinci
sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süreyle başarılı görev yapmış
olanların birinci sınıfa geçmelerini de son derece olumlu bir gelişme olarak
görüyorum ve bu getirilen hükümle de hâkim ve savcılarımızın onore edildikleri
inancındayım ve iki yılda bir derece almalarıyla ilgili hükmün de geçmişte
olduğu gibi yeniden devam etmesinin de son derece sağlıklı olduğu inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
22 nci maddede bir husus var. Üç aydan fazla yurt dışında kalanların herhangi
bir nedenle Bakanlık tarafından veya değişik kanallarla yurtdışına gönderilen
arkadaşlarımızın üç aydan fazla kalmaları halinde, üç ay bir gün yurt dışında
kalmaları halinde dönüşte beş yıl süreyle mecburî hizmete tabi tutulmalarını da
anlamakta zorluk çekiyorum. Eğer, bu arkadaşlarımızın meslekten ayrılmamalarını
düşünüyorsak, yurt dışında bilgi ve beceri elde etmelerinden sonra hâkim ve
savcı olarak bu meslekte kalmalarını sağlamak istiyorsak yapılması gereken iş,
böyle beş yıl süreyle mecburî hizmete tabi tutmak değil, bunların meslekte
devam etmelerini sağlayacak bir şekilde özlük haklarının, maddî haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir ve bunun
arkasında getirilen hükümlerin de eksik kalan kısmın 2 kat, orantılı olarak,
ödemekle yükümlü olarak tutulmalarını da hâkim ve savcılarımız açısından kabul
edilebilir bir hüküm olmadığı inancındayım ve yine nöbetle ilgili, biraz önce
arkadaşlarımız da söylediler, getirilen… Ben bu arkadaşlarımızı mesleğimden
dolayı biliyorum, hakikaten çok zor şartlar altında mesai mefhumu düşünmeden
çalışan arkadaşlarımız, bu arkadaşlarımıza ödenecek olan mesai ücretlerinin
maaş katsayısının 7 500 rakamıyla çarpılmasından elde edilecek bir rakam 300 000
000-350 000 000 lira civarındadır; ancak, aldığımız bir bilgiye göre
getirilecek bir önergeyle bu rakamın da verilmemesi düşünülmektedir. Bu kadar
zor şartlar altında mesai mefhumu düşünmeden çalışan bu arkadaşlarımızı onore
etmek gerekirken…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- … getirilen bu hükümden de geri adım atılması yönündeki bir önerge
değişikliğinin kabul edilmemesi yolunda Meclis iradesinin ortaya çıkması
gerektiği inancındayım.
29 uncu maddede
"meslekten çıkarma cezası alanların cezaları kesinleşinceye kadar
aldıkları aylık ve ödeneklerin yarısı ödenir" hükmü var.
Değerli milletvekilleri,
bu hüküm, bütün diğer devlet memurlarında görevden uzaklaştırılmaları halinde,
görevden uzakta kaldıkları süre içerisinde maaşlarının üçte 2'si oranındaki
olan bölümü almaya devam ederler; bütün devlet memurlarına uygulanan kural
budur. Ancak, adlî teşkilattaki herhangi bir sebeple başına böyle bir hadise
gelen arkadaşımızın tekrar geriye dönme ihtimali de söz konusu olduğuna göre,
bu zor şartlar altında aylık ve ödeneklerinin yarısının kesilmesinin de yanlış
olduğu inancındayım. Zaten çok fazla bir maaş elde edemeyen bu arkadaşlarımızın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem…
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- … almış oldukları ödeneklerinin, en azından üçte 2'sini, diğer bütün devlet
memurlarında olduğu gibi almalarının faydalı olduğu inancındayım.
Burada, yalnız, şikâyetle
ilgili bir hüküm bulunmaktadır; 35 inci madde. Burada, bu maddenin (b)
fıkrasında, hâkim ve savcılar hakkında herhangi bir şikâyette bulunanların
başvuru sahibinin adı, soyadı, imzası ile iş veya yerleşim yeri adresi ve
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
bulunmayanların işleme konulmayacağıyla ilgili bir hükümdür. Bu Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarasının, Türkiye şartları içerisinde vatandaşlarımız
tarafından, büyük çoğunluğu tarafından kullanılmayacağını da gözönüne alacak
olursak, böyle şikâyetlerin işleme konulmaması söz konusu olacaktır. Ben,
metinden bu bölümün de çıkarılmasını özellikle istirham ediyorum. Ancak, altta,
somut delillere dayanırsa bu tür dilekçelerin de işleme konulabileceği şeklinde
bir hüküm var; ancak, bu somut delillerin kişiden kişiye de değişebileceği
düşüncesindeyim.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen Adalet Bakanımıza,
bürokratlarımıza, komisyon üyelerimize teşekkür ediyorum; ancak, eleştiri
noktasında dikkatlerinize sunduğum hususların da, bu maddeler görüşülürken,
sizler tarafından dikkate alınacağı inancımı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı …
BAŞKAN - Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Maddelerine geçilmesini
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır, maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 24.2.1983
tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci maddesinin (c)
bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; (h) bendinde geçen
"ağır hapis veya" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye (j)
bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.
"İdarî yargı
adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk
fakültesini bitirip de Türkiye'de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik
kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak, hukuk fakültesinden
mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından, her dönemde ihtiyaç
oranında, hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal
bilgiler, idarî bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek
öğrenim yapmış veya bunlara denkliği
kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak,"
"k) Avukatlık
mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; (ı) bendi hariç diğer şartları
taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az üç yıl çalışmış, otuzbeş yaşını
doldurmamış ve kendi aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavı ve
mülâkatta başarılı olmak,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli parlamenterler; Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 951 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1983
yılında yürürlüğe giren 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda, 50 maddenin
üzerinde bir değişiklik yapan kapsamlı bir yasa tasarısını bugün görüşüyoruz.
Bu değişikliklerle sorunların çözüleceğine inanıyor muyuz; hayır. Bağımsız
yargıya ulaşabilmek için, Anayasamızdan kaynaklanan bazı hükümlerde değişiklik
yapılması kaçınılmazdır.
Bu yasa tasarısı da, hep
olduğu gibi, aceleye getirilen, kamuoyunda tartışılmayan, birtakım kurumların
düşünceleri paylaşılmayan bir yasa tasarısı. Bu yasa tasarısı, Başbakanlıkça,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, 1 Haziran 2005 günü geldi. 7 Haziranda
Komisyonumuz toplandı ve o gün alt komisyona sevk edildi. Altkomisyon, sıkı bir
çalışmayla, 16 Haziranda bu raporunu hazırlayarak komisyona sundu, komisyonda
görüşüldü ve bugün 25 Haziran. Yani, sanki bir yerlere mesaj verme gibi, sanki
bu yasayı koşarak çıkarma yükümlülüğündeyiz gibi bir ortamda, Yüce Mecliste
çalışıyoruz. Belki, aklıma şu da geliyor: IMF Genel Direktörünün bu hafta
içinde söylediği "şu şu yasalar Parlamentodan şu tarihe kadar çıkmazsa
tatile giremezsiniz; o, belirtilen dilimdeki paraları nakletmem, aktarmam"
sözü… Bize, bir yerlerden bir telkin mi geliyor?! Sayın Başbakan 1 Temmuzda
Parlamentonun tatile girmesini belirten konuşmasını yaptıktan sonra, Başka birisi,
sanki Sayın Başbakanın üzerindeymiş gibi "bu yasalar şu tarihe kadar
çıkmazsa, kredi dilimini işletmem…" Bu Meclis Polatlı'da top sesleri duyururken
kimseden talimat almadı. Bugün, birileri, bir direktör, bize "şunları da
çıkaracaksınız" diye bir yönlendirmeye gidiyorsa, bunun ezikliğini, ben,
bir parlamenter olarak hissediyorum. Biz, özgür irademizle karar verebilmeliyiz
diye düşünüyorum. İşte, böyle bir ortamda, bu yasayı Yüce Mecliste görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
yargının çalışma koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün ağırlığından, hâkim,
savcı ve yardımcı adalet personelinin yetersizliğinden, azlığından, yargı
bağımsızlığının sağlanamamış olmasından hep yakındık, eleştiri konusu yaptık.
Benden önce düşüncelerini açıklayan değerli arkadaşlarım, bugünkü
adliyelerimizdeki iş kapasitesini yeterince açıkladılar. Yük, ağır; bir
yargıcın altından kalkabileceği bir ortam değil. Mahkeme sayısı, iş kapasitesine
göre az. Türkiye genelinde 3 703 civarında mahkeme bulunurken -ki, bunların
tümü de bugün açık değil- halihazırda bugünkü mahkeme ihtiyacı 6 161 mahkemenin
görev yapması gerekiyor, mahkeme sayısı. Eksiklik, 2 458 yeni mahkemenin
kurulmasına ihtiyaç olduğudur. Peki, yargıç sayısı yeterli mi; hayır. Zaten,
yeni dönemde 4 000'e yakın bir yargıcın alınacağını biliyoruz. Peki, bu yargıç
sayısı da buna yeterli midir; bana göre, yeterli değildir; çünkü, bölge
mahkemelerinin kurulması, aile mahkemelerinin, çocuk mahkemelerinin de
kurulacağını düşünürsek, önümüzdeki dönemde Borçlar Yasası ve Türk Ticaret
Yasasının görüşülmesi sırasında yeni yapılanmaları da dikkate alırsak, bu
alınacak yargıç sayısının da yeterli olmayacağını söylemek kehanet değildir.
Peki, bugün için ihtiyaç duyulan yargıç sayısı 3 300; ama, demin söylediğim
mahkemelerin açılması konumunda bu eksikliğin giderilmesi olanaklı değildir.
Peki, Avrupa Birliğine
girmek istediğimiz ülkelerdeki hâkim sayısı nedir diye baktığımızda, iş
kapasite oranları elbette çok düşük. Örneğin, Almanya'da 20 901 hâkim,
Türkiye'de ise bugün 4 303 veya bize göre eşdeğerde olan İngiltere'de hâkim
sayısı 28 500. Dolayısıyla, bu yapılanmada ciddî birtakım eksiklilerimizin
olduğunu söyleyebiliriz.
Sevgili arkadaşlar, hukuk
devletinin temel özelliklerinden biri bağımsız yargıdır. Demokratik hukuk
devleti üç ayağa bağlıdır kuvvetler ayrılığı sistemine göre; yani, yasama,
yürütme ve yargı. Anayasamızda bu kuvvetler ayrılığı sistemi kabul edilmiştir.
Anayasamızın 7 nci maddesinde yasama, 8 inci maddesinde yürütme, 9 uncu
maddesinde de bağımsız yargı işlenmiştir, her birine ayrı bir maddeyle,
konumları açıklanmıştır. Bu 9 uncu maddede aynen şu denilmektedir; Türk Milleti
adına bağımsız yargı organlarınca kullanılacağı hüküm altına alınmıştır; yani,
yargıda Anayasa teminatı altında olan bir bağımsız yargı organı.
Keza, Anayasamızın 138
inci maddesine de baktığımızda, orada da hâkimlere yargısal görevleri nedeniyle
talimat verilemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunulamayacağı hüküm altına
alınmıştır. Peki, bunların hüküm altına alınmasına rağmen hukuk sistemimizde
yargı bağımsızlığıyla ters düşen hukuk kurallarının da bulunduğunu kabul etmek
zorundayız. Yargı bağımsızlığı, yargı görevinin yerine getirilmesinde, hem
yasama meclisinden hem de yürütmeden yargıya müdahale edilmemesi olarak
anlaşılmalıdır; yani, mahkemelerin, hem yasama meclisinden hem de yürütmeden
bağımsız olmasıdır.
Demokrasi, bir yönetim
biçimi olmasının yanı sıra bir yaşam biçimidir de. Yasama ve yürütme
organlarının hukuka uygunluğunun sağlanması bakımından en etkili yöntem
yargısal denetimdir. Yargısal denetimin sağlıklı ve etkin olabilmesi, yargı
bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve adil yargılama olanaklarının sağlanmasına
bağlıdır. Zaman zaman çoğunluğun yönetimi kolayca keyfîliğe kaçabilmektedir.
Bu, demokrasi hayatımızda görülmüştür. Ne var ki, çağdaş demokrasiler, siyasî
iktidarın sınırlandırılması konusuyla yakından ilgilenmekte ve hukuk devleti
anlayışını, siyasal iktidarı sınırlandıracak temel unsurlardan biri olarak
algılamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
1 inci maddede yaptığımız en önemli değişiklik (k) bendinde şudur: İdarî
yargıda ihtiyaç oranında iktisat ve maliye alanlarından, siyasaldan mezun
olanların idarî yargıda değerlendirilmesi. Bu tasarı Meclise geldiğinde, bu
oran, yüzde 20'ye düşürülmüştü. Şimdi, her dönemde "ihtiyaç oranında"
diye belirtilmektedir. Bu ihtiyaç oranının tespiti izafîdir.
Şimdi, idarî yargıda
yargıçların tamamen hukuk fakültesi mezunlarından giderilmesi, hukuk devleti
olmanın gereklerinden biridir. İhtiyacı karşılayabilecek miktarda hukuk
fakültesi ve buradan mezun olan insan kaynağı vardır. İdarî yargıda davaların
bir kısmının teknik özellikleri olabilir -örneğin, vergi boyutu olabilir- ama,
teknik nitelikteki bir değerlendirme için bilirkişilik yolunun açık olduğu
bilinmektedir. Yargıçlık kurulu arasına, bir anlamda, bilirkişilik kurumunu da
yerleştirmiş bulunuyoruz.
Yargının bütün
unsurlarıyla bağımsızlığının sağlanabilmesinin önşartı, nitelikli hukuk
eğitimidir. Hukuk fakültesindeki eğitimin nitelik kaybı bir tarafa, hukuk
formasyonu edinmeyen ve başka fakültelerden mezun olan kişilerin yargıç misyonu
ve inisiyatifini kazanmaları mümkün olamaz. Hukukçu olmayan hâkim uygulaması
yargının işlevini kaybetmesine ve
hiyerarşik ilişkilerin doğmasına yol açmaktadır. Bu şuna benziyor: Hukuk
fakültelerinde öğrencilere bütçe okutulmasına, hukuk fakültesinde öğrencilere
adlî tıp okutulmasına, sosyoloji, felsefe dersi okutulmasına benziyor. Peki,
adlî tıp okuyunca, hukuk fakültesi öğrencileri adlî tıp alanında uzman olarak
değerlendirilebilir mi?! Şimdi, ciddî bir sıkıntının içindeyiz. Anayasamızın
140 ıncı maddesi -açık ve net söylediği- meslekten hukukçu olma koşulunu
getiriyor. Bir hukuk fakültesini bitirmiş olmak zorunluluğunu getiriyor. Gerçi burada benden önce Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız da -ki, grup adına
konuştu, grubunun düşüncesi- bizim gibi dedi, meslekten hukukçuların idarî
yargıda görev almasını. Dilerim, grup adına konuşan arkadaşımızın düşüncesi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu da bağlar. Bu değişiklik, bu hukuk garabeti
ortadan kaldırılır diye düşünüyorum.
Yasanın mevcut hükmü,
idarî yargıda görev yapacak yargıçlar için hukuk fakültesinden mezun olma
şartını aramamakta. Bu idarî yargı önemli bir yargıdır; çünkü, kişi ile kamu
otoritesi arasındaki uyumsuzlukları çözecek olan bir makamdır. Şimdi ise biz,
başka bir yöntemi uygulamaya gidiyoruz ki, bu, ciddî sıkıntılar yaratacaktır;
dilerim, bu yanlışlıktan dönülür.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, bir şey daha, bu (k) bendinde avukatlıktan savcı ve yargıçlık mesleğine
geçişte bir teklif getiriliyor; buradaki koşullar da şudur: Fiilen üç yıl
avukatlık yapmak. Otuzbeş yaşını doldurmamış olmak, yazılı yarışmada kazanmak ve
mülakatta kazanmak.
Elbette, biraz önce de
söylediğim gibi, Türkiye'de bir yargıç ihtiyacı vardır. Yargıç ihtiyacının
giderilmesi gerekir; ama, biz yargıç ihtiyacını gidereceğiz derken, ehliyetsiz
şoförlerle yola çıkma gibi bir durumla karşı karşıya kalmayalım. Hukuktaki
oynama, hukuktaki yanlışlıklar, toplumda büyük hastalıklar getirir, büyük
sıkıntılar getirir. Bu nedenle, Türkiye'deki staj sisteminin aksaklığı ve
gerekli denetiminin yapılamaması; iki, mesleğe yeni başlayan genç arkadaşlarımızın
daha ziyade icra dairelerinde ve o alanlarda çalışmış olması, bu alandaki bu
sürenin azlığını ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Toparlıyorum.
Bu, hâkimler ve savcılar
için, avukatlık mesleğine geçişte beş yıllık süre aranıyorsa, silahların
eşitliği prensibi gereği de, aynı kuralın avukatlar için de gerekeceği
kanaatindeyim.
Ayrıca, avukatın konumunu
en iyi takip eden meslek odasıdır. Üç yıllık bir süre içinde mesleğe uyumu,
disiplin altında olup olmadığı ve meslekle ilgili çalışmalarının karnesi kendi
birliğinde, baroda bulunacaktır. Bu tür geçişlerde, baronun da düşüncesinin
alınmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tüm sorunları gidermemektedir; ama, bu yasa, birtakım ihtiyaçları
da karşılamaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasaya, deminki
koyduğumuz çelişkilerin dışında olumlu bakıyoruz. Yeterli değil, ama, bir
ilerlemedir.
Ben, bu 1 inci madde
üzerinde düşüncelerimi Sayın Genel Kurulla paylaşma ihtiyacını duydum. Beni
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Koç'un, bir,
yerinden açıklama…
HALUK KOÇ (Samsun) - Soru
soracağım.
BAŞKAN - Soru mu efendim?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Evet.
BAŞKAN - Soru ondan
sonra…
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben,
maddeyle ilgili soru soracağım.
BAŞKAN - Yeniden isminizi
girer misiniz.
Bir talep var, ondan
sonra…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tamam.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir
önerge vardır; önergeyi okutuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, önergeden önce olacak soru sorma hakkı. Soru-cevap hakkı, İçtüzüğün 81
inci maddesine göre önergeden önce.
BAŞKAN - O hak baki.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Önergeden önce bana soru sorma hakkını vermeniz lazım.
BAŞKAN - Efendim, eğer bu
önerge kabul edilirse, tekrar görüşüleceği için, soru-cevap en sondur.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Peki.
BAŞKAN - Önergeyi
okuyalım efendim:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951
sıra sayılı tasarının ve 1 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok
aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca bu
maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla
arz ederiz.
Muharrem
Kılıç |
Feridun
Ayvazoğlu |
Halil
Ünlütepe |
|
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
|
Haluk
Koç |
Ziya
Yergök |
Atilla
Kart |
|
Samsun |
Adana |
Konya |
|
|
Bayram
Meral |
|
|
|
Ankara |
|
BAŞKAN - Gerekçeyi
okuyalım:
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 140 ıncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî
ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar ve bu görevleri
meslekten hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler"
hükmüne yer verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin
etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak
sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine
özendirilmesi gerekir.
Hâkim ve savcılarla
ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da
''hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret,
hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı, kanunda yeterli biçimde
güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve deneyim
gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin
bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir
adımı atmamalıdır'' şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz
hakkında açıkladığı 2003 Yılı İlerleme Raporunun, yargı sistemine ilişkin
bölümünde; yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı
görülmektedir; ancak, bugün, Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin
tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir
düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı
değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar
kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda
görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ilişkin söz konusu kanun tasarısı, içerdiği
kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil
yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince
karşılık vermemektedir.
Özellikle, tasarıda yer
alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa
kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat
kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan
yönetmeliğe göre, mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu,
yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı
organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek
oluşturulması daha uygun olacaktır.
Şimdiki halde, Adalet
Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan teftiş kurulunun, buradan
alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır .
Diğer taraftan, çalışma
koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık
mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli,
kalıcı ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir.
Bu önemli noktada, adlî
yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve savcıların
mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız
nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz önce dinlediğiniz ve gerekçesini de okuttuğum önergenin
dayanağı olan İçtüzüğün 72 nci maddesini okuyarak Genel Kurula bilgi vermek
istiyorum öncelikle.
İçtüzüğün 72 nci
maddesine göre; "Tüzükte başkaca bir hüküm yoksa, her konuda, her siyasî
parti grubunun grupları adına ve iki üyenin kendileri adına birer defa konuşma
hakları vardır. Bu konuşmalar yapıldıktan sonra görüşmelerin devam etmesine
dair önerge verilmemişse, Başkan görüşmelerin tamamlandığını bildirir.
Görüşmelerin devam
etmesine dair önerge verilmiş -şu andaki önerge- ve bu önerge de Genel Kurulun
işaret oyuyla kabul edilmiş ise, birinci fıkra gereğince siyasî parti
gruplarına ve milletvekillerine ikinci defa konuşma hakkı doğar."
Sayın Cumhuriyet Halk
Parti Milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesinin kendilerine verdiği bu hakka
dayanarak bu önergeyi vermişlerdir. Önerge okunmuştur.
Şimdi, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Soru-cevap 10 dakika; 5
dakika soru, 5 dakika da cevap.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla, Sayın Bakana, deminki
önergenin gerekçesini de oluşturan temel bir husus hakkında soru yöneltmek
istiyorum.
Ben, şahsen, Sayın Adalet
Bakanının demokrat kişiliğini saygıyla karşılayan ve ona inanan bir insanım,
bir yasama organı üyesiyim. Bu çerçevede, ben, Sayın Bakana şunu yöneltmek
istiyorum: Şimdi, Anayasamızın 159 uncu maddesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun oluşumunu ve görev, yetki kapsamını tanımlamakta. Burada, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanının Adalet Bakanı olduğu, Adalet Bakanlığı
Müsteşarının da Kurulun tabiî üyesi olduğunu ifade ediyor. Aynı zamanda,
Kurulun üç asıl, üç yedek üyesinin Yargıtay Genel Kurulunun iki asıl, iki yedek
üyesinin de Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, maddede
belirtilen mekanizma içinde seçilmesini ve daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından
bu seçimin tamamlanmasını öngörüyor.
Şimdi, burada, 159
içerisinde, Sayın Bakanım, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri var;
bunlar, önergede de değişik yönleriyle ifade edildi. Siz, aynı zamanda,
yürütmenin içindesiniz ve Hükümet Sözcüsüsünüz. Sayın Müsteşar da, dolayısıyla,
yine, bir üst düzey bürokratımız olmasına rağmen, bir siyasî kadronun
tercihiyle orada görev yapacak bir arkadaşımız.
Şimdi, Anayasanın 140
ıncı maddesine baktığımızda da, burada da hâkimlik ve savcılık mesleğinin nasıl
yürütüleceğini ifade ediyor. "Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür." Şimdiki cümle çok önemli: "Hâkimler,
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa
ederler."
Şimdi, Sayın Bakanım,
siz, hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olarak, Anayasanın 159'unun
öngörüsüyle, emriyle hem de yürütmenin bir siyasî misyonla size yüklediği
görevi yapan kişi olarak, acaba, hâkimler ve savcıların Anayasanın 140 ıncı
maddesinde kendilerine verdikleri bu bağımsız yargıyı oluşturan unsurlar
olabilmelerini etkiliyor mu etkilemiyor mu bu? Sizin demokrat kişiliğinize
inandığımı söylemiştim. Acaba, tüm bu söylemler içerisinde, bu Anayasa değişikliğiyle,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığından sizin ve Sayın Müsteşarın
çıkması yönünde -yargının bağımsızlığı önündeki, bence, en büyük sıkıntılardan
bir tanesi- bunu kaldırma yönünde bir girişiminiz olacak mı? Bu, birinci sorum.
İkinci sorum da, başka
söz hakkı olmadığı için sormak istiyorum: Şimdi, emekli olmamış kıdemli hâkim
ve savcılarımız arasından, çok yüksek ücretlerle, birtakım özel büyük
şirketlere danışman, hukuk müşaviri olarak, ayrılarak, meslekten ayrılıp, kendi
deneyimlerinden, kendi birikimlerinden, ulaştıkları noktadan Türk yargısını bu
şekilde bir eksiltmeye uğratan ne kadar arkadaşımız var? Bunun hakkında da bir
rakamsal bilgi alabilir miyim?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Başka soru
sormak isteyen var mı?.. Yok.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMiL ÇiÇEK
(Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; evvela, Sayın Koç'a, benimle ilgili düşüncelerinden dolayı çok
teşekkür ederim. Ümit ederim, sizi yanıltacak da, bu anlamda, bir davranış
içerisinde olmam.
Şimdi, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili, Adalet Bakanlığı bütçesi
görüşülürken veya Yargıtayda veya başkaca platformlarda zaman zaman bu husus
gündeme geliyor. Tabiatıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında,
61 Anayasından bugüne gelinceye kadar muhtelif değişiklikler yapıldı, kurulun
teşkil tarzıyla ilgili, seçimleriyle ilgili; 82 Anayasasına geldiğimizde de, o
günden bugüne böyle bir yapı var.
Şimdi, Avrupa Birliği
ülkelerine baktığımızda, hâkim ve savcıların atanmaları, özlük hakları, mesleğe
kabulleriyle ilgili yeknesak bir uygulama yok -bunu evvela belirtmiş olmam
Iazım- her ülke kendi şartlarına göre, kendi ihtiyaçlarına göre bu konuyu
düzenliyor. Bu konuyu düzenlerken, eğer, şöyle bir düzenleme yaparsak, bu,
hâkimlik teminatına, bağımsızlığına aykırıdır diye herkesin kabul edebileceği
tek tip bir uygulama da yok. En az 5 tane model var. Bunlardan bir kısmı,
mesela, bazı yerlerde -İsviçre bunlardan bir tanesidir- bazı kantonlarda
hâkimleri halk seçiyor; belediye başkanı seçer gibi, milletvekili seçer gibi,
pekâla, hâkimleri halk seçebiliyor. Bazı yerlerde, bazı ülkelerde -bunların
hepsi Avrupa Birliği ülkeleri ya da o coğrafyada olan ülkeleri kastederek
söylüyorum- bazılarında, bizdekine benzer herhangi bir kurum da yok. İlk derece
mahkemelerine Adalet Bakanının tek başına atadığı yerler de var, ülkeler de
var. Nitekim, bizde, cumhuriyetin ilk yıllarında Adalet Bakanı atıyordu; sonra,
şartlar değişti, değişik atama usulleri getirildi.
İstinaf mahkemelerini
ise, bazı ülkelerde, Adalet Bakanının teklifi, başbakanın ve kraliçenin ya da
kralın onaylaması tarzında uygulamalar da var. Bazı ülkelerde, yüksek
mahkemelerin tamamının parlamento tarafından, aynen RTÜK usulüne benzer,
geçtiğimiz günlerde kabul ettiğimiz RTÜK usulüne benzer bir usulle
parlamentonun seçtiği yerler de var. Bazı ülkelerde, tümüyle bu tasarrufları
hükümetin yaptığı yerler de var.
Biz ise, umumiyetle,
Anayasadaki kurumları, birçok noktada bize benzediğini kabul ederek ya da
eskiden beri karşılıklı fikir alışverişinde daha çok bulunduğumuz düşünülerek,
Fransız modelini birçok konuda örnek almışız. Orada da, aynen böylesine benzer
bir kurul var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna benzer bir kurul, onun
başkanı cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı kurulun başkanvekili, müsteşarı ve benzeri
başkaca üyelerle birlikte böyle bir kurul oluşuyor. Bütçesi Adalet Bakanlığı
bütçesidir, sekretaryasını Adalet
Bakanlığı yapıyor.
Şimdi, bütün bunlara
baktığımızda, şu an Anayasamızda mevcut olan uygulama bize mahsus, yalnız bizde
olan. Bizde olduğu için de hâkimlik teminatına aykırıdır demek, bence,
dünyadaki uygulamalara baktığımızda da, çok doğru gözükmüyor. Onun için... Haa,
buna rağmen, yargı bölümüyle ilgili bir düzenleme ihtiyacı yok mu Türkiye'de,
Anayasada? Hatırlarsanız, benim sayısız konuşmam vardır bu kürsüden. Biz, her
defasında dedik ki; bu Anayasada yapılması gereken başkaca değişiklikler var;
en az bir 20-25 maddelik değişiklik yapmak gerekir, bunda yargı bölümü de dahil
olmak üzere.
Dolayısıyla, Sayın Koç'un
sorduğu soru, doğrudan doğruya Anayasayla alakalı bir konudur. Eğer, Anayasa
değişikliği konusunda bir irade orta yere çıkıyorsa, yalnız bunda değil
bakınız, tümünü birden… Artık, teker teker, iki maddelik, üç maddelik değişiklikler
Anayasayı da bütünlükten yoksun bıraktı. Mümkünse…
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz
düşünün…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Ben düşünebilirim, ben bunu ifade ettim; ama, neticede... Benim
birçok düşüncem var; fakat, arz talep meselesidir. Biz arz ettik; ama, yeteri
kadar talep de bulunamadı. Bunu görmemiz lazım. Hatta, benim, hem Plan ve Bütçe
Komisyonunda hem de burada başka bir teklifim daha oldu; dedim ki: Gelin, şu
yargının sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verin de, şu yargının
sorunlarını tepeden tırnağa bir konuşalım.
Acaba, yargının sorunu,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başkanının, Anayasa gereği, Adalet Bakanı
ile onun müsteşarının orada bulunması mıdır? Sizi temin ederim ki, yargının
sorunları karşısında, bu, devede kulak kabilinden kalır, nokta kadar bir
problemdir; ama, ben, şuna kesinlikle inanıyorum: Yargı bağımsızlığı, tek
başına bir yasal düzenleme meselesi değildir; doğrudan doğruya insan
meselesidir, eğitim meselesidir. Bunu tek başınıza yasayla çözemezsiniz. O
zaman, eğer öbür problemleri görmediğimiz takdirde, hukuk devletini hâkim
devleti haline getiririz, o da bir başka problem teşkil eder.
Onun için, böyle bir şeyi
tartışarak, olgunlaştırarak, tabiatıyla, belli bir noktaya kadar getirebiliriz;
ama, yargının sorunlarını bir bütün halinde görmemiz lazım, bir yerden
başlamamız lazım. Biz, bir yerden başladığımızı düşünüyoruz. Bakınız, bundan
sonraki tartışmalara da belki ışık tutmak adına, biz, şu tasarıyı önünüze
getirinceye kadar -bazı arkadaşlarımız aceleye geldi filan diyor- tam birbuçuk
sene çalıştık. Yani, 50 maddelik bir tasarı için birbuçuk sene az zaman değil.
Eğer, böyle bir tasarı için beş sene, on sene çalışacaksak, Türkiye, içinden
çıkılmaz bir hal alır. birbuçuk sene çalışmışız, konunun tarafı olan bütün
kurumlara göndermişiz, görüşlerini almışız. Onun sonucunda, karşınıza böyle bir
yasa tasarısıyla geldik. Üzerinde tartıştığımız 1 inci madde, senelerdir
uygulanan bir konudur, biz getirmiyoruz. Yani, şu an uygulama neyse, 70'te,
72'de, 75'te, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olduğu dönemlerde de -ister
büyük ortak olarak, bazen de ikili üçlü koalisyonlarda, öyle söyleyeyim veya
bağımsızlarla olan koalisyonları döneminde- mesleğe bu insanları nasıl
alıyorsa, biz, bugün, aynen aldık, almaya çalışıyoruz. Yani, 1934'ten beri
yapılan bir uygulamadır ve üstelik, bu uygulamalarda görev yapan insanların
hepsi, bu Anayasanın bağımsızlık teminatını elde etmiş olan insanlardır; yani,
bir Ulaştırma Bakanlığındaki, bir İçişleri Bakanlığındaki bürokrat gibi
bürokrat değil. Bunlar, bağımsız hâkimlerdir, her türlü anayasal teminatları
vardır ve vicdanî kanaatlerine göre bunlar hüküm verirler. Eğer, bu insanlar
yaptıkları imtihandan dolayı haksızlık, hukuksuzluk yapacaklarsa, bunlar yarın
kürsüye döndüklerinde, orada da yapacaklar demektir. Bunların hiçbirisi bence
doğru değil.
Kaldı ki, bir şey daha
var. Sayın Koç, bu önemli. Arkadaşlarımız, belki, Anayasa hükmünü tam şey
yapmadı. Biraz uzattım cevabı, biliyorum; ama, bundan sonra tekrar tekrar
buraya dönmemek için, son açıklamayı yapacağım.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Halbuki, bizim
yaptığımız imtihanlarda, bunlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre
namzet insanlardır, adaylardır bunlar. İki yıllık stajın sonunda eğer mesleğe
kabulü hak ettilerse, ondan sonradır ki hâkim ve savcı olacaklardır, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun Anayasadaki yetkileri çerçevesinde işlemleri
yapılabilecektir. Ondan evvel, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun özelliklerini
taşımaktadır ve yargı denetimine açıktır. Dolayısıyla, 1 inci maddeyle ilgili
getirilen düzenleme yargı denetimine açık bir düzenleme olması hasebiyle
kişiler adına da bir önemli teminattır diye düşünüyorum. Meseleye böyle
bakarsak, 1 inci maddeyi değerlendirmek daha kolay olacaktır.
Anayasa değişikliği veya
yargının sorunlarıyla ilgili her meseleyi samimiyetle konuşmaya, tartışmaya,
olabildiğince de bir çözümü birlikte bulmaya ben hazırım.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
ikinci sorusu kaldı. Zamanımız doldu; ama…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Evet, o konu… Maalesef, o türlü istatistikler bizde bulunmuyor.
Genellikle, özel kuruluşlarda görev yapanların bir kısmı yüksek yargıdan
ayrılanlar. Bununla ilgili, zaman zaman bana da… Burada biz düzenlemedik;çünkü,
bu,, biraz farklı bir durum. Acaba, özgürlükleri de, çalışma özgürlüğü de
kısıtlanabilir mi diye, bazen, yüksek yargıdan, geçtiğimiz dönemlerde, birkısım
başka mesleklerden emekli olanların banka yönetim kurullarına veya bazı yerlere
yönetim kurulu olarak atanmalarından doğan sakınca sebebiyle, onlar, başka bir
formül buldu gibi gözüküyor. Burada da, özellikle yüksek yargı mensuplarının,
emekli olduktan sonra, büyük holdinglerde hukuk müşaviri olarak görev yapmış
olmalarının yargı bağımsızlığı… İşte, bir problem diyorsanız, bu da bir
problemdir. Yani, her işi yasayla mı çözsek; şöyle mi dememiz lazım:
Yargıtaydan, Danıştaydan emekli olan bir üye, bundan sonra hiçbir şirkette
görev alamaz diye her şeyi yasaklamamız mı lazım; yoksa, bu, başka bir konu
mudur? Bu noktada talebi olanlar da oldu, bana geldiler, bunu rahatsız edici
bulduklarını da ifade ettiler; ama, sayıyı bilmiyorum. Bana sorarsanız, bu,
gerçekten, tartışılabilecek ve üzerinde durulması gereken bir konudur.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 2802 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin birinci ve son fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Her yıl alınacak
aday sayısı, avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte Türkiye Adalet
Akademisinin görüşü alınmak suretiyle, kadro ve ihtiyaç durumuna göre Adalet
Bakanlığınca tespit edilir."
"Adayların yarışma
sınavı ve mülâkatı ile 8 inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına ilişkin
hususlar yönetmelikte düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 951 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu 2 nci maddesiyle de,
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 9 uncu maddesinin birinci ve son
fıkralarında değişikliğe gidilmektedir; bu da, avukatlık mesleğinden
alınacaklarla birlikte, Türkiye Adalet Akademisinin de düşüncesi alınarak,
kadro ve ihtiyaç durumunun Adalet Bakanlığınca tespit edileceği; ikincisi de,
yarışma sınavı ve mülakatın da yönetmelikle düzenleneceği belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ben, biraz önce, bu yasanın aceleye getirildiğini, hızlı bir şekilde Meclisten
geçirilmeye çalışıldığını söylemiştim. Sayın Bakan, haklı olarak, bu yasa
üzerinde birbuçuk yıla yakın bir dönemdir bir çalışma yapıldığını,
hazırlıkların uzun bir döneme yayıldığını; bu nedenle, bu yasanın erkene
getirildiğini, aceleye getirildiğini söyleyebilmenin haksızlık olduğunu
söyledi. Sayın Bakana, bu açıklamasından dolayı teşekkür ediyorum; ama, sevgili
arkadaşlar, Anayasanın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkilerini belirtiyor. Kanun yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî
görevi. Siz, bu yasa tasarısını yirmi gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisine
göndermişsiniz, yirmi günde aslî görevini yapmasını istiyorsunuz. Bu, acaba,
yürütmenin, şimdiye kadar olduğu gibi, yasama organını by-pass etmesinin bir
göstergesi mi? Yani, deminden beri kuvvetler ayrılığı sisteminin güzelliğinden
ve özelliklerinden bahsediyoruz. Yasama yürütmeye, yürütme yargıya, yargı
yasamaya, belirli bir sacayak oluşmuş, bu oluşum ahenkli bir şekilde yürüyecek.
Eğer, sizin düşündüğünüzü kabul edecek olursam -bağışlayın Sayın Bakan- yirmi
günlük süreyi yeterli görüyorsunuz. O çalışma mutfaktır, asıl çalışmayı burası
yapacaktır. Meclisin aslî görevidir. Meclis, o zaman dilimi içinde bunu
yeterince tartışabilmelidir diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, hukuk
devleti, hukukun üstünlüğü sağlanarak güçlendirilebilir. Yasama ve yürütmenin
hukuka uygunluğunun sağlanması bakımından en etkili yöntem, yargısal
denetimdir; bu konuda kuşku yoktur. Yargısal denetimin sağlıklı ve etkin bir
şekilde yapılabilmesinin önkoşulu, yargının bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve
adil yargılanmadır. Yargı bağımsızlığıyla kastedilen, biraz önce de söylediğim
gibi, yargının yasama ve yürütmeden hem organik hem de işlevsel açıdan bağımsız
olmasıdır, yasama ve yürütmenin etki ve müdahalelerinden uzak tutulmasıdır.
Burada, sav, savunma ve karar öğelerinden oluşan yargının bağımsız olabilmesi
için, savunmanın da bağımsız olması gerekmektedir.
Şimdi, hukuk devleti
ilkesiyle yönetilen demokratik bir toplumun temeli, bağımsız yargıdır. Yargı
bağımsızlığı, yargı görevinin yerine getirilmesinde hem yasamanın hem de
yürütmenin yargıya müdahale etmemesini gerektirir. Bağımsızlık unsuru,
mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olması gerektiği
anlamında yorumlanmalıdır. Bu bağımsızlık, biraz önce de söylediğim gibi, hem
kurumsal hem de işlevsel açıdan olmalıdır. Bir mahkemenin bağımsızlık koşullarının
karşılanıp karşılanmadığını tetkik etmek için, mahkeme hâkimlerinin atanma
koşulları ve görev sürelerinin belirlenme tarzına iyi bakmak gerekir.
Yargıç güvencesi ise,
yargıçların, herhangi bir baskı, tehdit veya müdahale olmaksızın, tam bir
serbestlik ve tarafsızlıkla yargı işlevini yerine getirebilmesidir. Yürütme ve
yasamanın yargıçların meslekî yaşamları ve özlük hakları üzerinde etkili olmalarının
önlenmesi gerekmektedir.
Anayasanın 9 uncu maddesi
gereği, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız yargı organlarınca
kullanılmaktadır. 138 inci maddesinde de, biraz önce de belirttiğim gibi,
yargıçlara, görevleri nedeniyle telkinde bulunulamaz, talimat verilemez,
genelge gönderilemez. Bunun da ötesinde, görülmekte olan bir dava hakkında,
Yasama Meclisinde, yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili görüşme yapılamaz;
hem yasama hem de yürütme organları, mahkeme kararlarını gecikmeksizin uygulamak
yükümlülüğündedir.
Bir yargı sisteminin
gerçek anlamda bağımsızlığından söz edebilmek için, bu yargının kurumsal ve
işlevsel açıdan bağımsız olması gerektiği belirtilmişti. Yargıçların yargısal
işlerini yapıp yapamadıklarını kontrol yetkisi, bizatihi yargıçlara tahsis
edilmelidir. Türk yargısının kabul edilemeyecek oranda Adalet Bakanlığına
siyasal açıdan bağlı olduğu bilinen bir
gerçektir. Türk Anayasasının 140 ıncı maddesinin
altıncı bendinde -elbette, bu söylediğim şeyler anayasal
değişlikleri de içeriyor- "hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden
Adalet Bakanlığına bağlıdırlar" denilmektedir. Dolayısıyla, yargı
bağımsızlığında, yargıç güvencesinde ciddî bir sıkıntıya düştüğümüzü söyleyebilirim.
Yargının bağımsızlığına
saygı göstermek, hem hükümetin hem diğer devlet organlarının aslî bir
görevidir. Türk Anayasasının 140 ıncı maddesinin altıncı bendi
değiştirilebilmelidir. Yargıçların idarî işlemlerini devletin yürütme erkine
açıkça bağlamak suretiyle, yargıç bağımsızlığının önemli bir derecede haleldar
olduğunu söylemek, herhalde doğru olacaktır. Bu nedenle, öncelikle, bu madde
hakkındaki düşüncelerimi de paylaşma ihtiyacı duyduğumu belirtmek istiyorum.
Yargıç güvencesini ve
yargının bağımsızlığını tehlikeye düşüren bu sakıncaları gidermenin yoluysa,
Anayasada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yargı organlarının seçeceği
üyelerden oluşan, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarına oy hakkı sahibi
doğal üye olarak yer almak imkânının tanınmadığı bir yapıya kavuşturulmasıdır.
Adalet Bakanı ile Bakanlık Müsteşarının, kurulda, oy hakkına sahip doğal bir
üye olarak katılması ve Adalet Bakanı da bu kurulun başkanıdır. Bu yapı,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, yürütmenin etkilerine açık hale
gelmesine ve bağımsız bir konumdan uzaklaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye'de yürürlükte
bulunan yargı mesleğiyle ilgili sistem, hukukun temel prensiplerine uygun
değildir. Bu sistem, kimin hâkim adayı olacağı, kimin olamayacağı hususunda
verilecek karar üzerinde siyasal bir birim olan Adalet Bakanlığına önemli
derecede etkin olma olanağını sağlamaktadır. Kaç kişinin alınacağını, sınavdan
önce, Adalet Bakanlığı belirlemektedir. Adalet Bakanlığı yetkililerince
yürütülen sözlü sınav yapılmaktadır. Aynı zamanda, adayların güvenlik soruşturmaları
da yapılmaktadır.
Hâkim adaylarının
seçimine Adalet Bakanlığının müdahil olması, yargının bağımsızlığıyla
çelişmektedir. Hâkim adaylarının seçiminin, en azından, kısmen de olsa, siyasal
bir birime bırakılmasının, mesleğe kabulle ilgili kararlarda politik sebeplere
dayalı tarafgirlik ve peşin hükümlülüğe götürücü potansiyel bir tehlike meydana
getirdiği söylenebilir.
Anayasanın 144 üncü
maddesinde, hâkim ve savcılar hakkındaki soruşturmaların, Kurula değil, Adalet
Bakanlığına bağlı müfettişler eliyle yürütüleceğinin ifade edilmesi,
yargı-yürütme etkileşiminin yoğunlaşmasına neden olabilecek başka bir husus
olarak da karşımıza çıkmaktadır. Hâkimler ve savcılar hakkındaki
soruşturmaların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı müfettişler eliyle
yürütülmesi daha doğaldır, daha uygundur diye düşünüyoruz. Adalet müfettişleri "Teftiş
Kurulu Başkanlığı" diye bilinen ve Adalet Bakanlığının merkez teşkilatı
içinde çalışan sivil memurlardır. Müfettiş raporları, hâkimlerin mesleklerinde
yükselmelerinde, atamalarında, nakillerinde, disiplin soruşturmalarında ve
hatta, meslekten ihraçlarında temel bir etkiye sahiptir. Müfettişlerin böyle
bir ortamda Bakanlık bünyesinde çalışıyor olmalarının yargı bağımsızlığı
ilkesiyle uyum göstermeyecek derecede olduğu tartışmasızdır.
Yargıçlığa giriş
sınavları da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılmalıdır.
Türkiye'de görev yapan 8 000-9 000 civarında yargıç ve savcımız vardır. Bölge
adliye mahkemelerinin kurulmuş olmasıyla birlikte, önümüzdeki günlerde bu
sayının daha da artacağı bilinmektedir ve
4 000'e yakın yeni hâkim ve savcı alınacağı da bilinmektedir. Üzerinde
görüşme yaptığımız kanun tasarısı yeterince ihtiyaçları karşılamaktan uzak.
Yazılıyı kazanan adaylar, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik gereği,
mülakata tabi tutulmaktadırlar. Mülakata katılanlar, Adalet Bakanlığının yüksek
dereceli personelidir. Bakanlığa bağlı personelce yapılan mülakattan
vazgeçilmelidir. İtalya'da, bu tür işlem, 23 kişilik bir kurulca yapılmaktadır.
Kurulun yüzde 80'i yargıçlardan oluşmaktadır; mahkeme yargıçlarından
oluşmaktadır, yüksek yargı organları başkanlarından oluşmaktadır.
Mesleğe alınmada, mülakat
sisteminde objektif kriterleri getirmek zorundayız bugün. Mülakat kurulunun
yönetmeliğe bırakılmaması gerekir, yasada belirlenmesi ve olabildiğince de
objektif kriterlere bağlanması gerekir. Hâkim ve savcı alımında yetkili olan,
mülakat kurulu; biraz önce de söylediğim gibi, Adalet Bakanlığına hiyerarşik
olarak bağlı olan Bakanlık bürokrasisi yapmaktadır. Mevcut hâkim ve savcı
sayısının yarısı kadar hâkim ve savcının yeniden alınması söz konusudur.
Yargının adil, etkin ve yansız olmasını istiyorsak, göreve alınma kriterlerinin
objektif kriterlere bağlanmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
Bu yasa Komisyonda
görüşülürken Yargıtay adına düşüncelerini belirten değerli yargıç, bu sınavın,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılmasını; Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyesi düşüncesini açıklarken, bu sınavın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca yapılması gerektiğini belirtiyor. Danıştay ise, bu mülakat sisteminin
Anayasaya aykırı olduğunu, Danıştay İdarî Dava Daireler Kurulunun Anayasa
Mahkemesinde dava açtığını belirtiyor.
Şimdi, üç yüksek yargıcın
düşünceleri, bu sistemin uygun olmadığı yönünde birleşiyor. Açıkçası, bunun
anlamı, yargıçların Bakanlığın baskısı altında olduğunun bir ifadesidir. Bunu
daha açık bir şekilde nasıl söyleyebilirler?! Hele hele, Danıştay gibi yüksek
bir kurulun mülakat sistemini Anayasa Mahkemesine götürmüş olması, bizim, bu
yeni düzenlemede daha dikkatli ve daha özenli davranmamız gerektiğini
belirtmektedir ve öyle düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, hâkim
ve savcıların sorumluluklarını üstlenmede tamamen yetersiz veya isteksiz
olmaları hallerinde hukuk devleti…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- ... sürdürülemez ve insan haklarını uygulayamazsınız.
Böyle bir ortamda,
yargının yürütmeyi de yargılayabileceğini düşünürsek, o zaman bu mülakat
sisteminden ivedilikle uzaklaşmanın gerektiğini daha açık bir şekilde
söyleyebiliriz.
Bu nedenle, burada, ya
bizim önerdiğimiz sistemde olduğu gibi, yüksek mahkemelerden alınan üyelerden
kurulan bir kurulca yargıç ve savcıların imtihanı yapılabilir veya Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca bu imtihan yapılabilir veya Adalet Akademisi
kurulmuştur, bu Akademik Kurulca da bu yapılabilir.
Doğrusu budur diyorum ve
bunu birlikte yaratmak bize güç verecektir. Bunu eğer bugün kabul edebilirsek
demokrasinin bir açılımını daha birlikte yerine getirmiş olacağımızı
düşünüyorum.
Bu duygularla, Yüce
Parlamentoyu selamlıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz
Sayın Ünlütepe.
Sayın Meral, sorunuz mu
var efendim?
BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara)- Evet.
BAŞKAN- Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara)- Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, Sayın Bakanımdan birkaç konuyu
öğrenmek istiyorum.
Malumlarınız, ülkemizin
birçok bölgesinde, genelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde savcılar ve
hâkimler çok zor şartlar altında çalışmaktadır. Yani, suçluya da yaranamıyor
suçsuza da yaranamıyorlar. Malumlarınız, kazalarımızda bir de kaymakamlarımız
var. Bunların lojmanı var, makam arabası var; ama, savcılarda, hâkimlerde böyle
bir hak yok. Acaba, bu mağduriyet bölgelerinde çalışan savcılarımız için,
hâkimlerimiz için Sayın Bakanımız lojman düşünüyor mu? Bir.
İkinci bir olay… Sayın
Bakanımız "yargının sorunlarını görüşmek için bir genel görüşme açılmasını
istedim" diye buyurmuşlardır. Acaba, İktidar Partisinin böyle bunu
açamayacak kadar bir engeli mi var? Veya Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
açmak istersek, AK Parti tarafından böyle bir destek görecek miyiz?
Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, diğer bir sorum şu: Bir yargı yılının açılışında bir yüksek yargı
sorumlusu, yargıçların cüzdan ile vicdan arasında sıkıştıklarını söylediler.
Hakikaten, bu bizi son derece üzdü. Ben, yine, bir yargıçla konuşurken, işçi
arkadaşlarımız ile yargıçların aldıkları ücretleri mukayese ettim, çok üzüldüm.
Acaba, yargıçlarımızı,
savcılarımızı, hâkimlerimizi cüzdan arasından çıkarıp da vicdanlarıyla baş başa
bırakılmasını düşünüyorlar mı?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Meral.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
lojman konusu, yalnız doğu, güneydoğu bakımından değil, Ankara, İstanbul,
özellikle İstanbul başta olmak üzere bazı il ve ilçelerimizde bir sorundur.
Bununla ilgili, hem Toplu Konut İdaresiyle çalışmalarımız var, bağlantılarımız
var hem de onun dışında, özellikle kamu kuruluşlarının, belediyelerin bazı
yerlerde yaptıkları lojmanlar var; bunlarla birkısım bağlantılarımız var. Bu
sıkıntıyı gidermek için ciddî bir çaba içerisinde olduğumuzu meslektaşlarımız
da biliyor.
Ben, yargının
sorunlarının araştırılması meselesini bir parti meselesi olarak görmediğim
için, bunu, herkesin huzurunda ifade etmeye çalıştım. Tabiatıyla, bir araştırma
önergesi 20 milletvekilinin talebiyle verilebilir, imzasıyla verilebilir; ama,
burada herkes, özellikle Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız, hep beraber
biliyoruz ki, biz buraya getirdiğimiz tasarıları, şu partinin görüşü diye, bu
partiye göre diye değil, hukukçu kimliğimizle olabildiğince objektif olarak
değerlendirmeye çalıştık.
Ben, o bakımdan, meseleyi
bir parti meselesi olarak anlamadığımız, algılamadığımız için ve her işe de
parti meselesini getirip ilişkilendirmeyi de çok doğru bulmadığımız için böyle
bir beyanda bulundum. O araştırmayı siz de verirsiniz, bizim Grubumuz da pekala
verebilir, hiçbir mahzuru yoktur. Neticede, bir gerçeği, olabildiğince, Meclis
çatısı altında tespit etmek, araştırmak istiyoruz.
Özlük hakları konusu,
araba ve sair ihtiyaçlar; şimdi bizi dinleyen başsavcılarımız, komisyon
başkanlarımız biliyor ki, şu dönemde, geldiğimiz günden beri, en fazla araç
tahsisi yapılan dönem, bu dönemdir. Yani, bu mesleğin mensupları, bu hükümetin
ve şahsımın, geceyi gündüze katarak bu konuları çözmek için çaba sarf
ettiğinden emindirler. Ben de o kanaatlerinden eminim. Dolayısıyla, elimizden
geldiği kadar bu sorunları çözmenin çabası, gayreti içerisindeyiz; ama, şunu da
ifade edeyim -teşekkür ederim Sayın Meral- bu getirdiğimiz düzenleme, bir özlük
hakları, maaşla ilgili bir düzenleme değil; onun için, onunla ilgili burada çok
fazla hüküm bulamazsınız. Çünkü, bu ayrı bir çalışma konusudur; o konu üzerinde
de zaten çalışıyoruz, hem tüm personel rejimi hem de yargının bu alandaki
beklentileriyle ilgili olarak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
2 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı…
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunarken, karar yetersayısı istenmiştir, karar yetersayısını
arayacağım. 2 nci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı
vardır ve madde kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, objektif olmuyor ama, her şekilde 100'ün altında!..
BAŞKAN - Birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.19
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 2802 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Adaylık süresi ve
eğitim
Madde 10.- Adaylık
süresi, 23.7.2003 tarihli ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu
hükümlerine tâbidir.
Adayların meslek öncesi
eğitimleri, 4954 sayılı Kanun hükümleri
uyarınca yapılır. Avukatlık mesleğinden adaylığa alınanların, altı ay süreli
meslek öncesi eğitimleri, Adalet Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenen esaslara
göre Türkiye Adalet Akademisi Eğitim Merkezinde yaptırılır.
Meslek öncesi eğitimini
tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek öncesi eğitimlerini tamamlayıp,
mesleğe kabul edildikten sonra meslek öncesi eğitim süresi kadar çalışmadan
görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında kendilerine ödenen
aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik
kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar.
Adlî yargı adaylarından;
meslek öncesi eğitimlerinin bir yılını, avukatlık mesleğinden adaylığa
geçenlerden meslek öncesi eğitimlerinin üç ayını tamamlayanlar, adlî yargı
teşkilâtının ihtiyaç durumu ile 11 inci madde gereğince doldurulan belge ve
raporlar esas alınarak, imkânlar ölçüsünde kendi istekleri göz önünde
bulundurulmak ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da görüşü alınmak
suretiyle, Adalet Bakanlığınca hâkimliğe veya Cumhuriyet savcılığına atanacak
şekilde ayrılırlar. Türkiye Adalet Akademisi, son eğitim döneminde öğretilecek
konuları bu ayrımı esas alarak belirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Küçükaşık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sürenizi birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi, sevgi ve
saygılarımla selamlarım.
Tasarının 3 üncü
maddesiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 10 uncu maddesi başlığıyla
birlikte değiştirilmiştir. "Adaylık süresi" olan başlığı
"Adaylık süresi ve eğitim" olarak değiştirilmiş, birinci fıkrada
yapılan düzenlemeyle, adaylık süresinin, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi
Kanunu hükümlerine tabi olacağı hükmü getirilmiştir. Bu süre, her iki
düzenlemede de yine iki yıl olarak belirlendi; sürede herhangi bir değişiklik
yok; ancak, 4954 sayılı Yasanın 28 inci maddesi bu süreyi iki yıl olarak
belirlediği gibi, 2820 sayılı Yasanın 9 uncu maddesi gereği, adlî yargı
adayları, stajlarını, adliye mahkemelerinde, cumhuriyet savcılıklarında, icra
dairelerinde ve sorgu hâkimliklerinde, idarî yargı adayları ise ilk bir yılını
Danıştayda, bir yılını da bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde
yapıyorlardı. Şimdi ise, 4954 sayılı Yasanın 28 inci maddesi gereği, hazırlık
eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi olmak üzere, bu staj süresi üçe
ayrılmış bulunmaktadır.
Burada geçmiş
düzenlemeden farklı olarak getirilen en önemli düzenleme ise, eğitim sonunda
adaylık için sınava ve mülakata tabiî olan adaylar, bu iki yıllık süre sonunda,
eğitim süresi içinde kendine öğretilen konularla ilgili olarak yazılı sınava
alınacak, sınavda başarılı olanların mesleğe kabulleri, yine, Hâkimler ve
Savcılar Kanununa göre yapılacaktır.
İkinci fıkrayla getirilen
düzenlemedeyse, avukatlıktan adaylığa geçenlerin de altı ay süreyle Adalet
Akademisi eğitim merkezinde eğitim görmeleri hükmü getirilmekte. Daha önceki
düzenlemede ise, beş yıl avukatlık yapan insanlar, direkt olarak, hâkimlik ve savcılık adaylığı için,
hâkim olarak atanıyorlardı. Şimdi ise, üç yıllık avukatlık yapanlar, altı ay
eğitim merkezlerinde eğitim gördükten sonra mesleğe başlayacaktır.
Şimdi, burada, Türkiye'de
en önemli meselelerden bir tanesi var; biz diyoruz ki, avukatlık ile hâkimlik
ve savcılık mesleği arasındaki en büyük çelişkilerden bir tanesi var ve sürekli
meslekte tartışılan konulardan bir tanesi -ki, özellikle avukatların genel bir
görüşü var; ki, dünyada uygulanan yöntemlerden bir tanesi de bu- hâkim ve savcı
olabilmek için belirli bir süre -ki, özellikle bazı ülkelerde onbeş yıl
süreyle- avukatlık yapanların, özellikle ceza ve hukuk hâkimliği dallarında ve
kendi barolarının görüşü alınmak suretiyle, hâkim ve savcı olarak atanması
öneriliyordu düzenlemede; dünyada bu tür düzenlemeler var, örnekler de var.
Biz, avukatlara altı ay süreyle yapılan yeniden bir staj öngörüyoruz; fakat, bu
staj esnasında hazırlanan yönetmeliklerde baroların görüşü ne kadar alınıyor?!
Üç yıl süreyle avukatlık yaptıktan sonra hâkim ve savcılığa geçecek bu insanlar
altı ay da staj görecekler; bu stajın konusu ne olacak, Avukatlık Kanunuyla
ilgili ne olacak?
Bence, temel sorunlardan
bir tanesi -ki, burada daha önce de tartışılmıştı, sürekli tartışılan
konulardan bir tanesi de bu- hâkim ve savcı adaylıkları için gerçekten de bir
hukukçunun öncelikle avukatlık yapması çok önemli; çünkü, her zaman
tartıştığımız bir konu var, kürsünün bu tarafı ile diğer tarafı arasındaki
tartışmaları sürekli yapıyoruz; çünkü, avukatlar, tüm meslek süreleri boyunca
hukukun değişik alanlarında değişik davalara girmeye çalışıyorlar, hem idarî yargıda
çalışıyorlar hem adlî yargıda dava alıyorlar. Adlî yargıda yaşanan
olumsuzluklarda, savunma makamı olması nedeniyle, yargının bir tarafında
kendisi hangi sorunlarla karşılaştıklarını çok daha iyi bilebiliyor; ama,
getirilen düzenlemeyle, özellikle yönetmeliklere bırakılan düzenlemelerde de,
hâkim ve savcı olabilmek için avukatlara getirilen düzenlemelerin ne olacağı
konusunda bir açıklık yok burada.
Aynı zamanda, daha
önceden tartıştığımız, 1 inci maddede tartıştığımız bir konu daha var; yani,
idarî yargıda hâkimlik yapacak olanlar için aranan koşullarda, siyasal, maliye
ve iktisat fakültelerinden mezun olanlardan hukuk dersi almış olanların da
hâkimliğe atanmasıyla ilgili, idarî yargıda görevlendirilmesiyle ilgili
düzenlemeye geldiğimizde, bu tartışmaların tümünün biteceğine inanıyorum. Yani,
bir insanın avukatlık yapabilmesi için hukuk fakültesi mezunu olması şartı
aranıyor; en temel sorunlardan bir tanesi bu. Eğer, biz, bu düzenlemeyi
getirirsek, daha önceki düzenlemede, tasarının ilk maddesinde yüzde 20 oranında
idarî yargıda görev alacak olan hâkimlerle ilgili kontenjan vardı; şimdi
ihtiyaca göre alınacak. Hepimizin de bildiği gibi, idare mahkemeleri ve bölge
idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerine baktığımızda, vergi mahkemelerini bir
ayrıntı olarak koysak dahi, artık, ne yazık ki, bölge idare mahkemelerinde, neredeyse
3 hâkimden 2'si, hukuk fakültesi mezunu olmayan, diğer fakültelerden gelen
insanlarla doldurulmaya başlandı. Evet, iktisatçıların da, idare
mahkemelerinde, özellikle vergi mahkemelerinde etkin olmasına herhangi bir
diyeceğim yok; ama, bölge idare mahkemesinde görülen her türlü davada,
özellikle yürütmenin durdurulması istemiyle ilgili davalarda, ne yazık ki,
mahkemelerin bu yapısı nedeniyle zamanında karar verilememekte; özellikle
ihtiyatî tedbir kararları açısından baktığımızda ise, kararlar tamamen
gecikmeye neden olabilmekte, bu ise yargının aksamasına ve hukukun gecikmesine
neden olmaktadır. Adalet, bu anlamda, çok büyük oranda yara almaktadır.
O nedenle, yapılacak
düzenlemede -bence tartışılması gereken, hepimizin tartışması gereken
konulardan birisi bu- hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş için aranan
şartlarda, daha önce belirli bir süre avukatlık yapmış olmak şartının, temel
şart olarak alınması gerektiği kanısındayım. Türkiye'nin tartışması gereken en
büyük konulardan birisi bu, tartışıyoruz sürekli; ama, hukuk camiasında
tartışılan bir konu, ne yazık ki, gerek bizim Bakanlığımız içerisinde gerekse
bu Mecliste yeteri kadar tartışılmıyor. Bunu, bir meslek şovenizmi olarak
yapmıyorum; gerçekten de, bir avukat olarak da bunu yapmıyorum; ama,
Türkiye'deki yargının sorunlarını en iyi yaşayan insanlardan birisi avukatlar;
hangi eksiklikler olduğunu dışarıdan daha net bir gözle görebiliyoruz biz.
O açıdan, evet, Sayın
Bakanımız, biraz önce "bir Meclis araştırması yapılarak, yargının
sorunlarını, hukukun sorunlarını, adaletin sorunlarını tartışalım" dedi.
Gerçekten, bu konuda düşüncesine ben de katılıyorum; ama, artık, Türkiye'de, bu
tarz yeniden yapılanmaların da düşünülmesi ve bunların tartışılması gerektiği
inancını taşıyorum.
Üçüncü fıkrada yapılan
düzenlemede ise, eğitim süresinde görevden ayrılanlar ile zorunlu hizmet
süresini tamamlamadan görevden ayrılanlar için tazminat öngörülmektedir. Adalet
Akademisi Kanununun 28 inci maddesi "adlî ve idarî yargı hâkim ve savcı
adayları, meslek öncesi eğitim süresi kadar mecburî hizmetle yükümlüdürler. Bu
konuda Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır" hükmünü içermekteydi.
Şimdi ise, üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle, ödenecek ceza miktarı da
belirlenmektedir.
Şimdi yaptığımız
düzenlemeyle, meslek öncesi eğitimi tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek
öncesi eğitimlerini tamamlayıp, mesleğe kabul edildikten sonra, meslek öncesi
süresi kadar çalışmadan görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında
kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin mecburî
hizmetin eksik kalan kısmıyla orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar."
Bir tazminat getiriyoruz artık, görevden ayrılanlara; yani, hâkimlik ve
savcılık mesleğini gerçekten de yapmak isteyen insanların bu işi gönüllü olarak
yapmaları; ben işsiz kaldım veya ben hukuk fakültesinden mezun oldum, avukatlık
mı, hâkimlik mi arasında bir tercih yapma süreci içerisinde, önündeki, hemen
tek bulduğu iş olanağına atılmasını engellemeye çalışmak için bir hüküm
getiriyoruz ve hâkim-savcı açığımız var, hepimizin kabul ettiği, çok büyük
oranda hâkim ve savcı açığımız var. Bu hâkim ve savcı açığının da, böylelikle,
eğitim süresini tamamlamış ve göreve atanan insanların, özellikle Türkiye'nin
koşulları da gözönüne alındığında, uygun olmayan yerlere atamaları yapılması
karşısında, meslekten ayrılmalarını engellemeye çalışıyoruz.
Bu tazminat miktarına pek
söyleyecek bir şey yok; çünkü, Türkiye'deki hâkim ve savcı açığı devam ettiği
müddetçe, gerçekten de, hâkim ve savcıların görevde kalmalarını zorlamak
zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki, hep önümüze çıkan bir sorun var burada da; biz,
hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesini talep ediyoruz; ama,
hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesi talep edildiğinde,
karşımıza da Türkiye'nin ekonomik sorunları ve bütçenin genel sorunları
çıkıyor. Biraz önce Sayın Bayram Meral'in sorduğu soru gibi; evet, gerçekten
de, Türkiye'nin neresine bakarsanız bakınız, hangi kuruma giderseniz gidin,
millî eğitim müdüründen halk eğitim merkezi müdürüne kadar, herkesin altında
bir makam arabası var; ama, bizim cumhuriyet savcılarımız ve hâkimlerimiz bir
keşfe gitmeye kalktıklarında, ne yazık ki, araba bulamıyorsunuz. Bu hizmeti,
dışarıdan, değişik insanlarla beraber bulmak zorunda kalıyorsunuz ve öyle bir
zor duruma geliyorsunuz ki, 100 liraya gidilecek bir keşif, ne yazık ki, özel
taksiler tutmak zorunda kaldığınız zamanda 200-300 liraya mal olmakta, bu da, o
konuda, özellikle keşfe götürmekle zorunlu olan davacıların ekonomik yönden
sıkıntıya uğramasına neden olmaktadır.
Dördüncü fıkrada yapılan
düzenlemeyle, daha önce adlî yargıda görev yapan hâkim ve savcılar için iki
yıllık staj süresi ikiye bölünmüş ve "adlî yargı adaylarından meslek
öncesi eğitimlerinin bir yılını doldurmuş olanların hâkim ve savcı olarak
ayrılmasına ve kalan eğitim süresini hâkim ve savcı atanacak şekilde
tamamlarlar" hükmü yer almaktadır; bu, olumlu bir gelişme; çünkü,
uygulamada bunun sakıncaları birçok şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Hukuk
öğrenimi esnasında, bir insan, idealist olarak gerçekten de bir hâkim olarak
atanmak isteyebilir. Tüm benliğini, yetişme tarzını, o, yıllık eğitim süresi
içerisinde kendisini bir hâkim olarak görmek isteyen bir insan, ne yazık ki,
mevcut düzenleme içerisinde, adaylık eğitimi bittikten sonra çekilecek kurayla
hâkim ve savcı olarak atanıyorlardı ve kendisini hâkim olarak yetiştiren veya
savcı olarak beynini hazırlayan bir insan, mesleğe bu şekilde idealist bakan
bir insanın ise hâkim veya savcı olamaması nedeniyle meslekten kopmalara neden
olmaktaydı.
İkincisi, aynı eğitimi
almış olmaları nedeniyle, birçok uygulamada gördüğümüz gibi, savcı olarak
atandığında ya da yargıç olarak atandığında, savcı olarak beynini hazırlamış
bir insan uygulamada birçok sorunu da beraberinde getiriyordu. Bu konuda bu
düzenlemenin çok daha uygun olduğuna inanıyorum; ama, sadece bu yetmemekte.
Yine, insanlara, aslında, daha da -Adalet Akademisindeki, o konudaki hazırlanan
yönetmeliklerin ve eğitimin nasıl olacağını bilemediğimizden bir şey
söyleyemiyoruz şu anda ama- hukuk hâkimi ve ceza hâkimi olarak da aynı şekilde
bu insanlara eğitim verilmesi gerekir; yani, meslek öncesi eğitimin verilmesi
gerekir. Sonraki meslekiçi eğitim esnasında bu eksiklikleri giderebilmek ne
kadar mümkün?! Çünkü, Türkiye'nin şartlarını gözönüne aldığımızda pek mümkün
olmadığını da çok açık şekilde görüyoruz.
Yine, avukatlıktan
mesleğe geçenler için ise eğitim süresinin, bu altı aylık sürenin üç ayını
tamamlayanlar hâkim veya savcı olarak atanmak üzere ayrılacaklar hükmü var.
Ben, biraz önce avukatlarla ilgili düşüncelerimi belirttim. Ben, gerçekten de,
hâkim ve savcıların avukatlık mesleğini yaptıktan sonra hâkim olarak
ayrılmalarına inanıyorum. Bu anlamda, avukatların, üç aylık sürenin şu veya bu
şekilde belirginleşmiş olması pek onlar için fark etmiyor; çünkü, hem savcılıkta
hem diğer kalemlerde yapılan takipler ve aldıkları avukatlık eğitiminin onlara
bu imkânı verdiği kanısındayım.
İdarî yargıya alınacak
hâkim adayları için gerçekten de, bütün arkadaşlarımın söylediği gibi, her
dönemde, ihtiyaç oranında hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince
yer veren siyasal bilgiler, idarî bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az
dört yıllık yükseköğretim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı
öğretim kurumlarından mezun olmak şartı aranmaktadır; ancak, bugün, gerçekten
de samimî olarak söylüyorum, vergi mahkemeleri haricinde, iktisat mezunlarına
ne kadar yer var, bunu, çok iyi düşünmemiz lazım. Evet, 1 inci maddede bu hükmü
getirdik "ihtiyaç oranı" dedik; ama, bu ihtiyaç oranını, artık,
tedrici olarak, hukuk fakültesi mezunu olmayan insanların dışındaki insanlara
hâkim ve savcılık mesleğini yapmanın ortadan kaldırılmasına inanıyorum.
Bakınız, bugün,
Türkiye'de 30 hukuk fakültesi var. Bu 30 hukuk fakültesinde binlerce gencimiz
eğitim görüyor. Evet, bir kısmı devletin, bir kısmı vakıf üniversiteleri
burada; ama, bu insanlar kendilerini hukukçu olarak yetiştiriyorlar ve hukuk
mesleğini yapmak üzere o eğitimi alıyorlar; özel üniversitelerde okuyan
gençlerimiz ise, o masrafı, o paraları, 5 000 dolar olan, 10 000 dolar olan
yıllık paraları aileleri vermek zorunda kalıyor. Biz, bu imkânı, bu insanlara,
iş imkânını sınırlamakla onların geleceğe doğru bakışlarını da ve ümitlerini de
yok etmiş oluyoruz.
Şimdi, birtakım rakamlar
verilmişti. Bu rakamlara baktığımızda, Türkiye'de, 2003 yılı verilerinde -bu
tasarının gerekçesinde de- bir yılda bir hâkim 423 davaya bakıyor, bir savcı
669 hazırlık dosyası bakıyor. Yine, Türkiye'de, 2003 yılı verilerine göre, 3
703 mahkeme bulunuyor. Oysa, olması gereken, sayı olarak, 368 ağır ceza
mahkemesi, 1 047 asliye ceza mahkemesi, 497 sulh ceza mahkemesi, 76 çocuk
mahkemesi, 1 092 asliye hukuk
mahkemesi, 359 sulh hukuk mahkemesi, 161 iş mahkemesi, 959 icra mahkemesi, 277
ticaret mahkemesi; ülke genelinde kurulması gereken mahkeme sayısı.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun kararı doğrultusunda 6 161 mahkemeye ihtiyacımız var; ama, bu
durumda da, 2 458 yeni mahkemenin de Türkiye'de kurulmasına ihtiyaç belirtiyor
Adalet Bakanlığı burada, bu tasarıda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Bu durumda 2 458 yeni
mahkemenin Türkiye'de kurulmasına olanak var. Biz geçen yıl ne yaptık
arkadaşlar; görülmekte olan dava sayısı yeterli değil diye, esasa ulaşamayan,
300'e yakın Türkiye'deki ilçedeki adliyeleri kapattık.
Şimdi, biz, bir taraftan
diyoruz ki, hâkimlerin ve savcıların üzerindeki iş yükü, yoğunluğu çok fazla,
biz, bu yoğunluğu almak zorundayız, mesleğe yeni hâkimler ve savcılar getirmek
zorundayız; bir taraftan da iş yoğunluğu az olan küçük yerlerdeki adliyeleri
kapattık. Halbuki, o adliyeler, o ilçelerin, hem ekonomisine katkıda
bulunuyorlardı hem de o insanlar, o ilçelerde yaşayan insanların adalet
hizmetinden gününde ve zamanında yararlanmasını sağlıyorlardı.
Şimdi, bu duruma
baktığımızda, karşımıza bir sorun çıkıyor. Biz, hep Türkiye'de bir tek şey
söylüyoruz. Hâkim açığımıza baktığımızda son derece yüksek. Türkiye'de 4 303
hâkim görev almakta olup, gerekli olan hâkim sayısı 7 603, ihtiyaç olarak 3
300'dü; bu yıl 4 000 olarak yeni hâkim alacağız diyoruz.
Şimdi, özlük haklarına
baktığımızda, bu insanlara hiçbir şey veremediğimizi görüyoruz. Hâkimler ve
savcıların tümü hepimize fakslar çektiler, isteklerini belirttiler, taleplerini
belirttiler. Ne olursunuz, devletin temel hizmetlerinden, en temel
hizmetlerinden bir tanesi adalettir, hukuktur. Bu anlamda, kesinlikle, ekonomik
yetersizliklerin gözönüne alınmaması gerekir. Adaleti gerçekleştirmediğimiz
zaman, toplumdaki dayanışmayı ve devletin ve düzenin devamını sağlamak mümkün
değil. Hiçbir nedenle adalet hizmetlerinden para ayrılarak, az para verilerek,
orada çalışan hâkimleri ve savcıları insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşam
standardına ulaştıramadığımız müddetçe, adalette yaşadığımız sorunları çözmemiz
mümkün değildir.
Evet, Yargıtay Başkanının
dediği gibi, hiçbir hâkim ve savcımız, vicdanı ve cüzdanı arasında
kalmamalıdır.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Küçükaşık.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Mehmet Kurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KURT (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
951 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bu
maddeyle, 2802 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi başlığıyla birlikte
değiştirilmektedir. Daha önce, 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Yasasıyla,
hâkim ve savcı adaylarının meslek öncesi eğitimlerinin süresi ve bu eğitimin
nasıl uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, halen
yürürlükte olan yasada, meslekte beş yılını doldurmuş ve otuzbeş yaşını
geçmemiş olan avukatlar belli kriterlerle hâkimlik ve savcılık mesleğine,
adaylığına alınır hükmü mevcut olmasına rağmen, yedi veya sekiz yılı bulan bir
zaman içerisinde avukatlardan, hiçbir zaman, hâkimlik ve savcılık mesleğine
alınmadığını görüyoruz, ki, bu da mevcut yasanın tamamen işlemediğini,
işlerliğinin olmadığını bize gösteriyor.
İşte, şimdi getirilen
tasarıda, hâkimlik ve savcılık adaylığı için avukatlık mesleğinde üç yılını
doldurmuş ve 35 yaşını geçmemiş olan avukatlardan da, hâkimlik ve savcılık
mesleğine alınması söz konusudur ve burada gönül isterdi ki, bu 35 yaş değil
de, 40 yaş olmalıydı; çünkü, daha çok aday arasından seçme imkânı olabilirdi.
Burada şunu da görüyoruz ki, bilhassa bölge yargı mahkemelerinin kurulması
aşamasında çok sayıda, -ki, bu 5-6 binle telaffuz ediliyor- 8 000'lere ulaşan
hâkim ve savcı ihtiyacının olduğu böyle bir zamanda, mesleğe hevesli olan genç
avukatlardan, mesleğe alınmasında çok büyük yararlar olacağını düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine,
tasarının çerçeve 1 inci maddesindeki düzenlemeyle, avukatlık mesleğinden hâkim
ve savcı adayı olarak alınmaları söz konusu olduğundan, bunların eğitime tabi
tutulacağı ve sürenin altı ay olacağı belirtilmiştir.
Avukatlık mesleğinden
hâkim ve savcı adaylığına geçiş için Adalet Akademisinin görüşü alındıktan
sonra, kadro ihtiyaç durumuna göre Adalet Bakanlığınca tespit edilmesi isabetli
bir karar olmuştur.
Bu adaylar da, kendi
aralarında bir yazılı sınav ve mülakata tabi olacaklardır. Önceleri sadece bir
mülakatla alınabilir maddesi, burada, yazılı ve mülakat diye… Kendi aralarında
olması da güzel bir hadisedir.
Yine, avukatlık
mesleğinden adaylığa alınanların meslek öncesi eğitimlerinin de Türkiye Adalet
Akademisi tarafından yapılacağı ve süresinin de altı ay olduğu belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
hâkim ve savcı adaylarının yetiştirilmesi için devlet imkânları kullanılmakta
ve biliyoruz ki, birçok masraf da yapılmaktadır. Gerçi, 4954 sayılı Yasayla
hâkim ve savcı adaylarına meslek öncesi eğitim ve bu eğitim süresinden sonra
mecburî bir hizmet getirilmişti; fakat, bu yeterli olmamış ve bunun üzerine
zaman zaman hâkim ve savcı adaylarından mesleğe başlamadan ayrılmalar
görülmüştür. İşte, bunu biraz daha önlemek için burada tazminat getirilmekte
ki, bu da güzel bir hadisedir; çünkü, mesleğe hevesli olan, gerçekten bu
mesleği yapacak olan adaylara biraz daha imkân tanınmakta; tazminat
getirilmekle de, devlet tarafından yapılmış olan, ödenmiş olan bütün masraflar iki
katıyla alınmak suretiyle biraz daha caydırıcılık söz konusu olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, yine,
aynı bu maddede gözümüze çarpan ve en önemli bir konu olan hâkim ve savcı
adaylarının daha önceki, yani, şu andaki mevcut olan yasada, hâkim ve savcı
adayları, aday olarak eğitime başlıyor, eğitim sonunda kuralar çekiliyor ve
hâkim veya savcı olacağı belirleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET KURT (Devamla) -
Bitiriyorum.
Şimdi ise, bu getirilen
tasarıda, hâkim ve savcı adayları eğitime başladığından itibaren, avukatlık
mesleğinden gelenlerin üç ay içerisinde, doğrudan doğruya hâkim ve savcı
adaylığına başlayanların ise bir seneden sonra hâkim ve savcılık görevi
belirleniyor ki, bu çok isabetli bir görüştür ve isabetli bir karar olacaktır;
çünkü, her aday hangi mesleği daha fazla seviyor ve onu daha fazla güzel
yapabileceğine inanıyor ve neticede kendisini de bu şekilde hazırlaması
gerekiyor.
Benden önceki konuşmacı
arkadaşımın da ifade ettiği gibi, burada gönül ister ki, hâkimlerin kendi
aralarında da ceza hâkimi ve hukuk hâkimi veya branşlaşma şeklinde olması da
çok daha isabetli olurdu. İnşallah, önümüzdeki günlerde bunu da görebiliriz ki,
bu mesleğin daha da gelişmesi açısından, hâkim ve savcı adaylarının kendilerini
daha da geliştirmesi açısından çok daha güzel olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurt, son
cümleniz…
MEHMET KURT (Devamla) -
Yasanın adalet camiasına hayırlı olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kurt.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Dışarıdaki arkadaşlar geliyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, bu sefer de yapmayın artık… Çok açık ve sarih...
BAŞKAN - Sayalım efendim.
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime, 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü
maddesinin oylanmasında karar yetersayısının aranılması istenmiş ve
bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
3 üncü maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 2802 sayılı
Kanunun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "Yukarıdaki
fıkralarda" ibaresi, "Birinci fıkrada" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan
Durgun.
Buyurun Sayın Durgun.
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ülkemizde, önemli
bir yargıç ve savcı açığı olduğu, ilgililerce her ortamda ifade edilmektedir ve
bu rakamın yaklaşık 4 000 dolayında olduğu söylenmekte; çok ciddî bir rakam.
Çağdaş bir ülkede, hukuk devleti olan bir ülkede, sosyal hukuk devleti ilkesini
benimsemiş bir ülkede 4 000 hâkim ve savcı açığının olması, oldukça
düşündürücü. Tabiî, 4 000 açığın bir kısmı, yeni kurulacak mahkemelerle ilgili;
ama, yine de 4 000 hâkim ve savcı açığının olması çok ciddî bir eksiklik. Bu
rakam, cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamıdır. Bir ülkede, hukuk devleti
olan bir ülkede 4 000 hâkim ve savcı eksiği varsa, orada adalet nasıl işler,
adalet ne kadar sürede gerçekleşir?! Herkesin çok yakından bildiği bir deyiş
var "geç gelen adalet, adalet değildir." Adalet gecikince ne olur;
adalet gecikince, herkes kendi hakkını kendisi aramaya başlar; alacağı olan,
çek-senet tahsilatçısına gider, hasmı olan, tetikçiye gider ve adaleti bu
şekilde aramaya, yerine getirmeye çalışır; bu da, demokrasinin var olduğu bir
ülkede, anarşinin başlangıcı noktasına gelindiğini gösterir.
Tabiî, bu eksiğin
nedenleri nedir, onu bir irdelemekte yarar var. Bu eksiğin nedenlerinden bir
tanesi, ya o ülkede hukuk fakültesi yoktur, hukuk mezunu insan yoktur, bundan
dolayı bir açık vardır ya da başka sebepleri vardır; ama, bakıyoruz,
Türkiye'de, hemen hemen bütün üniversitelerimizde birer hukuk fakültesi var ve
her yıl binlerce gencimiz, öğrencimiz bu hukuk fakültelerinden diploma alarak
mezun olmakta ve böyle bir ortamda, yılda binlerce öğrencinin mezun olduğu bir
ortamda, yeterli savcı ve hâkim bulunmamış olmasının da anlaşılması güçtür;
ama, ne yazık ki, karşımızdaki gerçek de bu şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bununla birlikte, birçok
sayıda işsiz hukukçu olduğunu da görüyoruz. Sizin de, bizim de yanımıza her gün
yüzlerce insan iş aramak için geliyor, bunların içerisinde hukukçular da var.
Bir kısım arkadaşlarımız büro açmışlar, avukatlık yapıyorlar; onların da büyük
bir bölümü çok zor şartlarda yaşıyor. Bir kısmı bankaların kredi kartlarında
takibat işlemi yapmak için bizlere geliyor, ricada bulunuyor; bir kısmı,
yaşamını başka şekilde devam ettirebilecek şartları aramaya çalışıyor. Böyle
bir ortamda Adalet Teşkilatımıza hâkim bulamıyoruz, savcı bulamıyoruz.
Bunun nedenini
tartışırsak, karşımıza şu sorular çıkıyor: Acaba, hâkim ve savcılara yeterince
olanak verilmiyor mu? Bu çalışanların, adalet dağıtmaya çalışan bu insanların
maaşları ne kadardır? Aldıkları bu maaşla geçinebiliyorlar mı? Lojmanları var
mıdır? Onların, adaleti dağıtırken, çalıştığı şartlar ve ortamlar, binalar,
fizikî mekanlar hangi durumdadır? Çoğu ilçemize gittiğimizde görüyoruz, bir
hükümet konağının en küçük odasında, izbe bir köşede adalet dağıtmaya çalışan
hâkim ve savcılarımız var. Peki, bu insanlar, kendilerini geliştirme olanağını
bulabiliyorlar mı? Bu soruların cevaplanması lazım.
Hangi nedenle hukukçular,
savcı ya da yargıç olmak istemiyorlar? Ya da hâkim, savcı olmak istiyorlar da,
kabul ediliyorlar; ama, işe başlayınca, şartların ve yaşamın zorlaması
karşısında görevlerini sürdürme olanakları mı kalmıyor? O nedenle mi
görevlerinden ayrılıyorlar? Yoksa, sayısı hızla artan hukuk fakültelerimiz
yeterince eğitimli hukukçu yetiştiremediği için mi yargıç olmak, savcı olmak
isteyenler kabul edilmiyor?
Öyle anlaşılıyor ki,
Bakanlık açığı kapatamadığı için, avukat kaynağına yüzünü dönmüş, oradan savcı
ve yargıç sağlamak istemektedir. Bizce, bu kanunun en çok tartışılan ve
tartışılacak olan noktası da, bu hâkim ve savcıların nasıl alınacağı konusudur.
Türkiye Adalet Akademisinden sadece aday sayısı için görüş alınarak, her yıl
alınacak adayların sayısı belirlenecektir. Adayların, yarışma sınavı ile
mülakatla -yönetmeliklerle düzenlenerek- alınması söz konusudur. Bizim itirazımız
bu noktadadır. Mülakatın, adil, sonuçlarının şüpheden uzak olması, Bakanlığın
tartışılır hale gelmemesi için, mülakatı, mutlaka bağımsız bir kurula yaptırmak
gerektiğini düşünüyoruz. Bu kurulda Bakanlık temsilcisi olmalıdır, YÖK temsilcisi
olmalıdır, Türkiye Barolar Birliğinin temsilcisi olmalıdır, Yargıtay ve yüksek
mahkeme temsilcilerinin bulunmasında yarar, hatta zorunluluk vardır. Bizim, bu
konuda, komisyonlarda verdiğimiz önergeler de, ne yazık ki, reddedilmiştir. Çok
yanlış olmuştur. Biz, mülakat konusundaki endişelerimizin haklı olduğunu,
bugünkü Bakanlık yönetimiyle doğrudan ilgisinin olmadığını, sonraki
uygulamalarda da muhtemel büyük sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek istiyoruz.
Bir sınav nasıl
yapılıyor, onu da ifade etmek istiyorum. Hâkimlik sınavının yapılışını şöyle
bir incelersek, yazılı sınav, yaklaşık -şu andaki uygulama da bu şekildedir-
beş yıldır ÖSYM tarafından yapılıyor. Yazılı sınavı kazanmış kişilerin yazılı
sınavı kazanmış olması, tabiî ki, hâkim olması için yeterli değildir, bir
şekilde bu kişilerin yeterliliklerinin, konuşmasının, görünüşünün, geçmiş
yaşantısının hâkimliğe uygun olup olmadığının kontrol edilmesi gerekmektedir;
ancak, önemli olan nokta, bu kontrolün kimler tarafından ve nasıl yapıldığıdır.
Yeni kanuna göre mülakat
komisyonu üyeleri belirlenmiştir, bu kişilerin tamamı Adalet Bakanlığı
bürokratlarından oluşmaktadır. Görüldüğü üzere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda Bakanlık mensubu dışında hukukçu hiç kimse yoktur. Mülakat
komisyonundakiler Adalet Bakanının hiyerarşisi içinde olan kişilerdir. Mülakat
sırasında, genellikle hukukla ilgili sorular sorulmakta ve neticede, sınava
katılanlar 100 üzerinden mülakat notuyla değerlendirilmektedir. Daha sonra da
bir sıralama yapılmakta ve üstten alta doğru, kontenjan dahilinde, kazananlar
açıklanmaktadır. Yazılıyı kazananlar genellikle, alınacak kontenjandan fazla
olmaktadır. Yazılı sınavını yaklaşık beş yıldır yapan ÖSYM'nin objektif
olduğuna da inanıyorum. Hâkimlik sınavına girenler yazılı sınavda ne kadar
yüksek not alırlarsa alsınlar, mülakatta, matematiksel olarak elenmeyecek kimse
yoktur. Mülakat neticesi ilan yoluyla açıklanmaktadır ve şahsa herhangi bir
tebligat yapılmamaktadır; yani, mülakat sonucunda, sınava giren bir hukukçuya
sınavı neden kaybettiğine dair herhangi bir açıklamada bulunulmamaktadır. Ama,
kişiler de, haklı olarak merak etmektedir, bu mülakatı kaybetmesinin sebebinin
ne olduğunu öğrenmek istemektedir. Acaba, yazılı puanın yetmemesi mi, yoksa
başka, diğer nedenler mi?..
Yasal mevzuata göre,
idarenin, yaptığı işlemlerin gerçekleşmesini işlemin muhatabına belirtme
zorunluluğu yoktur; ama, Adalet Bakanlığının, hukuk devletinin bir gereği
olarak bunu açıklaması gerekir. Aksi takdirde, Bakanlığın, takdir hakkını yasal
çerçeve içinde kullanıp kullanmadığının belirlenmesi çok zor, hatta imkânsız
olmaktadır.
Sonuç olarak, yine,
mülakatta elendiğiniz konusunda kendi kendinize tahmin yürütürsünüz, başka
yapacağınız bir şey de yoktur. Acaba, vücut dilinden anladığım ya da
anlamadığım için mi kaybettim, acaba, aynı siyasal görüşe sahip olup olmadığım
için mi giremedim, kaybettim sorusu insanların kafasında şekillenmeye başlar.
Bu da, adalete, yargıya, hukuka güveni azaltır.
Sonuç olumsuz ise, zaten
hâkim olamazsınız; ama, olumlu ise, bu sefer, niye ben elendim diye
düşünürsünüz. Bunların hepsi bu yollardan geçmekle öğrenilecek şeyler. Fakat,
bir de, perdenin görünmeyen tarafı var; yani, mülakat komisyonundakiler
aralarında ne konuşuyorlar ve nasıl not veriyorlar? Mülakat komisyonundakiler
nasıl değerlendiriyor, bu konuda da bir açıklama yok, bir kriter yok. Gelen
tasarıda da bu konuda açık hiçbir ifade yok. Fizikî yeterliliğiniz zaten var;
çünkü, sağlık raporu alıp sınava giriyorsunuz. Geçmiş yaşantınız güvenlik
soruşturmasıyla ortaya çıkıyor. Geriye ne kalıyor ben de merak ediyorum.
Ayrıca, mülakat, ortalama
5 ilâ 10 dakika sürüyor. Bu kadar kısa sürede bir kişiyi tanıyıp, karar
verebilmek kolay olmasa gerekir.
Sonuç olarak, mülakat
sisteminin objektif olduğu şüphelidir; çünkü, kriterlerin ne olduğu tam olarak
belli değildir. Yasa, çok geniş bir takdir hakkı tanımış ve her şey görünürde
hukuka uygun. Adalet Bakanının, hukuk devletinin gereklerini öncelikle
kendisinin uygulaması ve şeffaf olan bir uygulamaya gitmesi gerekir. Yani,
gerekçesini açık bir şekilde ve somut olaylara dayandırarak sınav sonuçlarını açıklaması gerekir.
Hâkimlik mesleği,
adaletin temel unsurudur. Adalet dağıtan hâkimlerimiz, insanları, dinine,
ırkına, mezhebine, partisine göre ayıramaz; adı üstünde, yapılan iş adalet
dağıtmaktır; ama, şunu üzülerek görüyoruz ki, sizin burada yapmak istediğiniz...
Bu kanunla Bakanlığınıza vereceğiniz yetkiyle, bundan sonraki sınavlarda
alınacak hâkim ve savcıların, siyasetine, hatta başka özelliklerine göre
değerlendirileceği görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
adalet dağıtanlar adalet istiyor hale gelmiştir. Birçok sayıda faksla, hâkim ve
savcılar, sorunlarını, bu yasa tasarısı tartışılmaya başladığı günden bu yana
bize bildiriyorlar. Bakın, yargıçlar, savcılar bizden neler istiyorlar:
1- Teftiş kurulu,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı olmalı.
2- Özlük hakları
düzenlenmeli.
3- Meslek birliği
kurulmalı.
4- İdarî mahkemelerde
bundan sonra hukukçu üyeler olmalı.
5- Sayıştay meslek
mensuplarının, Sayıştay savcı ve savcı yardımcılarının birinci sınıfa ayrılma
süreleri Hâkimler ve Savcılar Yasasıyla düzenlenmeli ve altında da yazıyorlar;
hepimizin özlemi, adil yargılamadır, adalettir.
Adil yargılama için
yeterli yargıç olmalıdır, yeterli donanım olmalıdır, adalet örgütünün siyasal
etkinlikten uzak olması gerekmektedir; oysa ki, manzara bu şekilde değildir.
Yargı ne kadar bağımsız
olursa olsun, mutlaka yansız da olmalıdır. Yansız olmayan bir yargı bağımsız da
olamaz. Hâkim ve savcılar çok güç şartlarda çalışmaktalar. Bir de, bu şartların
ötesinde, siyasallaşan bir yargı, bazı güç odaklarına hâkim ve savcılarımızı
teslim etme noktasına gelir, bu da büyük bir sorun ve sıkıntı yaratır.
Tabiî, yine, bu yasa
tartışılırken, özlük haklarıyla ilgili konuşmalar ortaya çıktığında, Maliye Bakanımızın
karşı çıkmasıyla özlük haklarında bir düzenleme yapılamamıştır. Şimdi, özlük
haklarını çözemediğimiz mevcut hâkim ve savcılarımızın, aynı şartlarda, aynı
koşullarda, yanına bir 4 000 hâkim ve savcı daha aldığımız zaman acaba sorun
çözülecek mi? Acaba, bu şartlarda, bu koşullarda çalıştırabileceğimiz, sınava
müracaat edebilecek 4 000 hâkim ve savcı adayı bulabilecek miyiz?
Değerli arkadaşlarım, bu
eksiklerine karşın, bu yasanın adalet örgütümüze hayırlı olmasını diliyorum,
saygıyla hepinizi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Durgun.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 951 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hukuk üstünlüğünün temel alındığı devletlerin en büyük teminatı bağımsız
yargıdır. Günümüz dünyasının bütün alanlarında olduğu gibi, yargıda da insan
unsuru büyük önem taşımaktadır. Nitelikli ve çağdaş bilgi düzeyine erişmiş,
objektif davranmayı ilke edinmiş hâkim ve savcılar temel hak ve hürriyetlerin
en büyük güvencesidir. Hukuk devletinde adaleti tesis etmek üzere gerekli
yetkilerle donatılmış olan hâkim ve savcıların adil, dürüst ve titiz yargılama
yaparak toplumda adalete güven duygusunu daha da ileri taşımaları gerekir.
Yargılama faaliyetini yürüten hâkim ve savcıların meslekî ve bilimsel açıdan
gelişmeleri, adalet hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargılama faaliyetinin en temel unsurlarından olan hâkimlik ve
savcılık, kariyer mesleği olması nedeniyle, teorik ve pratik bakımdan yoğun bir
bilgi birikimini gerektirmektedir. Yargılama faaliyetinin etkin bir biçimde
sürdürülerek sonuçlandırılması, aylık ve ödeneklerin cazip hale getirilmesi
suretiyle, nitelikli ve yetkin kişilerin, hâkimlik ve savcılığa
özendirilmesiyle mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş Milletler yargı bağımsızlığına dair temel
prensibinde "hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları
yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı, kanunda,
yeterli biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri, yeterlilik,
dürüstlük ve deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Meslekî sıfatları
nedeniyle, bir hâkim hakkında yapılan bir suç isnadı veya bir şikâyet, uygun
bir usule göre, hızla ve adil bir şekilde takip edilir. Hâkimler, adil olarak
yargılanma hakkına sahiptir" denilmektedir.
Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin 13 Ekim 1994 tarihli ve 12 sayılı tavsiye kararında ise
"yasama ve yürütme organı, hâkimlerin bağımsızlığını sağlamalıdır ve
hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir adım atmamalıdır. Yeterli
sayıda hâkim çalıştırılmalı ve bu kişilere, gerek atanmaları öncesinde gerek
kariyerleri süresince mahkemeler ve mümkün olduğu takdirde diğer otorite ve
kurumlar nezdinde pratik eğitim verilmesi gibi uygun eğitim imkânları sağlanmalıdır"
şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizdeki hızlı nüfus artışına bağlı olarak, adliyedeki iş
yükünün artması yanında, yeni kurulan adliyeler ve birimlerde de görevde
bulunan hâkim ve savcı sayısının yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Günümüzde
meydana gelen sosyal, siyasal ve ekonomik değişiklikler, Avrupa Birliğine uyum
kapsamında yapılan yasal düzenlemelerle yeni kurulan müesseseler karşısında
yargı yetkisinin yerine getirilmesinde en önemli rolü üstlenen hâkim ve
savcıların niteliklerini, atanmalarını, hak ve ödevlerini hükme bağlayan Hâkim
ve Savcılar Yasasının bir bütün olarak gözden geçirilmesi ve gerekli
değişikliklerin yapılması da zorunla hale gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz işbu tasarının, başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere,
tüm milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
10 dakikalık soru-cevap
bölümünü başlatıyorum.
Buyurun, Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla, Sayın Bakana şunu sormak
istiyorum:
Sayın Bakan, geçtiğimiz
günlerde İzmir Adliyesindeydim, birçok kişiyle görüştüm, o adliyenin birçok
sorunu var sevgili Bakanım; gerek fizikî sorunları gerekse personel sorunları
var. Gerçi siz de çok sık geliyorsunuz İzmir'e, biliyorum, sizi takip ediyorum,
yakından ilgileniyorsunuz; ama, İzmir Adliyesinin gerek personel gerekse fizikî
sorunlarını gidermek için çok bekleyecek miyiz Sayın Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim.
İzmir Adliyesi yakın
zamanda bitmiş olan ve şu an itibariyle de, büyük ihtiyaçları karşılanmış olan
adliyelerimizin başında geliyor; ama, buna rağmen, İzmir, gelişmekte olan, yeni
göç alan ve dava sayısı da artan bir il; doğrusu, yeni ihtiyaçlar karşısında da
yeni imkânların tahsis edilmesi gerekiyor. Biz, Başsavcımızla, Komisyon
Başkanımızla geçtiğimiz günlerde görüştük, zaten, sizlerle de görüşüyoruz;
somut talepler geldikçe elimizden geldiği kadar da karşılamaya gayret ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) - 90
küsur kişi var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- 2802 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13.- Meslek
öncesi eğitim sonunda yazılı sınavda başarılı olan ve mani hâli olmayan,
erkekler için askerliğini yaptığını veya askerlikle ilişiği olmadığını
belgeleyen adayların mesleğe kabullerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
karar verilir.
Mesleğe kabullerine karar
verilen adayların, adlî ve idarî yargı teşkilâtının ihtiyacı ile eş durumu ve
diğer durumları göz önünde bulundurulmak suretiyle, adlî yargı adayları için
görev yerleri; idarî yargı adayları için görevleri ve görev yerleri Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca yapılacak ad çekme ile belirlenir.
Atamalar, ilgililerin
adaylığa giriş derece ve kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle
bulunacak derece ve kademeler üzerinden
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun atamaya ilişkin tüm kararları Resmî Gazetede yayımlanır.
Ayrıca hâkim adaylığında
geçen sürenin tamamı ile avukat adaylığında mahkemelerde yapılmış olan staj
süresi, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesinde değerlendirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın
Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tasarının 5 inci
maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 5
inci maddeye geçmeden önce, Sayın Bakanımızın vermiş olduğu cevaplara ilişkin
birkaç kelime etmek istiyorum. Sayın Bakanımız, vermiş olduğu cevabında, yargı
bağımsızlığının sağlanması noktasında anayasa değişikliğinin gerekli olduğunu,
bunu da milletvekillerinin teklif edebileceğini söyledi. Bu görüşü yeni değil
Sayın Bakanın, komisyon toplantıları sırasında da aynı görüşü dile getirmişti.
Yalnız, değerli
arkadaşlar, sizlerin de malumunuz, anayasa değişikliği teklifi için bir
milletvekilinin veya birkaç milletvekilinin imza atarak teklif vermesi mümkün
değil, bunun için 184 milletvekilinin o teklife imza koyması gerekiyor. Bu
nedenle, şu anki Meclisin aritmetik yapısı içinde, bunu ancak İktidar Partisi
ya teklif olarak veya tasarı olarak getirebilir. Ben, bu cevabın çok samimî
olduğu inancında değilim; çünkü, Sayın Bakan hükümetin bir üyesidir, hem de önemli
bir üyesidir, Hükümet Sözcüsü konumundadır. Kaldı ki, Parlamentoya
seçildiğimizden bu yana, Adalet Komisyonu çalışmalarında gördüğümüz kadarıyla,
Meclise gelen yasa çalışmalarının, Anayasa çalışmalarının tümü Adalet Bakanlığının
mutfağında hazırlanıyor. Adalet Bakanlığı bürokratlarının nezdinde,
akademisyenler ve ilgili sivil kitle örgütlerinin katılımıyla bu anayasa ve
yasa değişiklikleri getiriliyor. Bu nedenle, gerçekten, ben de katılıyorum;
anayasa değişikliği olmadan yargı bağımsızlığını sağlamak mümkün değil.
Özellikle Anayasanın 159 uncu maddesindeki Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan Sayın Adalet Bakanının ve Sayın Müsteşarının çıkarılması durumunda
ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, gerçek anlamda bağımsızlığına
kavuşacaktır diye düşünüyorum.
Yine Anayasamızda önemli
bir madde daha var; Anayasamızın 140 ıncı maddesi de yargı bağımsızlığına
düpedüz aykırı bir madde. 140 ıncı maddenin altıncı paragrafında "hâkimler
ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar"
deniyor; yani, Adalet Bakanlığı, idarî görevleri yönünden genelge
gönderebiliyor hâkimlere, savcılara; onlara birtakım idarî görevler
verebiliyor. Bence, bu maddenin ve 159 uncu maddenin, acilen, yeniden
yapılandırılması gerekir.
Yine Sayın Bakan, vermiş
olduğu cevapta "mülakatı yapan bağımsız hâkimlerdir" diyor. Değerli
arkadaşlar, biz, o mülakata katılan hâkimlerin sıfatlarına bir şey demiyoruz;
ancak, onlar, Adalet Bakanlığı bünyesinde hâkimlik sıfatıyla bulunmuyorlar;
oradaki, o kurumlardaki bulunma sebepleri bürokratlıktır; hiyerarşik yapı
içinde doğrudan Bakana bağlıdırlar; yani, Sayın Bakanın bir bürokratının, Hukuk
İşleri Genel Müdürünün, Ceza İşleri Genel Müdürünün, Sayın Bakanın talimatının
dışında bir icraat yapması mümkün müdür? Yani, devlet yapısı içinde, bir genel
müdürün, bir bakanın talimatını yerine getirmemesi düşünülecek bir şey midir?
Değerli arkadaşlar, öyleyse, birbirimizi kandırmayalım.
Yine Sayın Bakan
"657 sayılı Yasa kapsamında alıyoruz biz bu hâkim ve savcı
adaylarını" diyor.
Değerli arkadaşlar, adı
üzerinde, bunların adları, hâkim ve savcı adaylarıdır, devlet memuru adayları
değil. Bunların nosyonu... Staj biter bitmez, stajı başardıklarında hâkim ve
savcı olacaklardır; bunun başka bir anlamı yok. Bu nedenle, bunları normal bir
devlet memuru gibi nitelendirmek doğru değil.
Şimdi, Sayın Bakanımız
diyor ki: "Biz bunu yönetmelik gereğince alıyoruz, yönetmelik böyle."
Değerli arkadaşlar, peki,
yönetmeliği kim hazırlıyor, yönetmeliği hazırlayan makam kim; yönetmeliği
hazırlayan makam Adalet Bakanlığı. Peki, yönetmelik Anayasaya uygun mu; değil;
çünkü, Anayasanın 159 uncu maddesine göre, hâkimlerin atanmaları, yer
değiştirmeleri, diğer düzenlemeleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ait.
Peki, atanmaları, hâkim ve savcıların alımı Yüksek Kurulun görevi ise,
yönetmeliği hazırlarken niye Anayasaya uygun yönetmelik hazırlamıyoruz? Yönetmeliği
hazırlarken Yüksek Kurulun görüşünü niye almıyoruz? O yönetmeliğe "bu
mülakat kurulunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan da şu kadar üye
bulunur" veya "Yargıtaydan, Danıştaydan, yüksek mahkemelerden şu
kadar üye alınır" diye yazamaz mıyız? Yani, bunlar yönetmeliğe aykırı mı
olur? Aykırı olmaz. Hem hukuka uygun olur hem de Anayasaya uygun olur.
Yine, Sayın Bakan -iyi
niyetle olduğunu düşünüyorum- diyor ki: "Yargının sorunlarını saptamak
için Mecliste bir araştırma komisyonu oluşturulması gerekir."
Değerli arkadaşlar,
dikkatinizi çekmek istiyorum, bu sözü söyleyen Sayın Adalet Bakanı. Sayın
Adalet Bakanlığı yargının sorunlarını bilmiyor mu? Yargının sorunları belli
değil mi? Benim buraya geldiğimden bu yana, ikibuçuk yılı aşkın süredir, bu
kürsüden, yargının sorunları defeatle dile getirildi. Geçmiş tutanakları
inceleyin, bundan önceki iktidarlar dönemindeki tutanakları inceleyin, oralarda
da, yüzlerce kez, hukukçular, burada, gelmiştir, yargının sorunlarını
anlatmıştır. Yargının sorunları bellidir. Her şey açık ve nettir. İktidar, bu
sorunları biliyor olduğunu farz ederek, buraya gelmiştir. O sorunları
biliyorum, çözeceğim demiştir, çözüm önerilerini getirmiştir, halkda
kendilerine oy vermiş, bu ülkeyi yönetin, sorunları çözün demiştir. Bu sorunlar
yeni sorunlar değil, bu sorunlar yeni ortaya çıkıyor değil. İktidar da yakınma
yeri değil. İktidar, sorunları tespit etmiş olacak, çözüm önerilerini
saptayacak ve bunlara çözüm bulacak.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, yargıda büyük sorunlar var. Bu sorunlar nereden kaynaklanıyor;
Anayasamızın 159 uncu maddesinden kaynaklanıyor. Yargıya müdahale var, yargı
bağımsız değil. Oysa, Anayasamızın 9 uncu maddesinde "yargı yetkisi Türk
Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" deniyor; sadece,
mahkemeler demiyor, bağımsız mahkemeler diyor. Bağımsız mahkeme olmak için de,
bağımsız hâkim ve savcıdan bahsetmemiz gerekir. Hâkim ve savcı yürütmeye bağımlı
ise, idarî talimatları alabiliyorsa, atanmasında, terfisinde, disiplin
işlemlerinde, eğer, idare yetkiliyse, orada, bağımsız bir yargıdan bahsetmemiz
mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Adalet Bakanımızın, Yüksek Kurulun Başkanlığını yapması, yargıyı incitecek bir
olaydır. Ancak, bunu söylerken, Sayın Bakanımızın şahsına ait bir şey söylüyor
değilim. Uygulama bu şekilde geliyor. Ancak, biz bu uygulamaya uyacak mıyız?
Geldiğimizden bu yana
uyum yasaları çıkarıyoruz, yasalarımızdaki antidemokratik düzenlemeleri ortadan
kaldırmaya çalışıyoruz, ülkemize hukukun üstünlüğünü getirmeye çalışıyoruz,
hukuk normlarımızı yükseltmeye çalışıyoruz. Peki, öyleyse, o kadar yasa
hazırlanıyor; Ceza Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Ceza ve
Tedbirlerin İnfazı Kanunu… Şimdi de Ticaret Kanunu hazırlanıyor. Borçlar Kanunu
gelecek. Yani, çok kapsamlı yasalar hazırlanıyor. Peki, değerli arkadaşlar,
Sayın Bakanlık uyumla ilgili her şeyi yapıyor; ancak, kendisini ilgilendiren ve
Avrupa Birliğinin de defeatle eleştirmiş olduğu konularda hiçbir girişimde
bulunmuyor ve topu taca atıyor. Diyor ki: Bu konuda teklif hazırlayın getirin,
bunları düzeltelim. Yani, olmayacağını o da biliyor. Yani, muhalefetin kanun
teklifiyle Anayasanın değişmeyeceğini bildiği için topu taca atarak -deyim
yerindeyse- sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor. Bunun başka bir izahı yok.
Oysa, bu görev ve sorumluluk Sayın Bakanındır, Sayın Bakanın ekibinindir.
Bunlar çok rahatlıkla, yargının sorunlarını çözecek, bağımsız yargıyı
oluşturacak bir yapı oluşturabilirler.
Değerli arkadaşlar,
kuvvetler ayrılığı sisteminde kuvvetlerin hepsi tek bir kuvvette toplanacak
olursa, orada demokrasiden bahsedemeyiz. Şu anki Parlamentonun yapısına
baktığımızda, iktidarın Parlamentoda çok büyük bir ağırlığı var. Bu, kabul.
Bunun içinden hükümet oluşturulmuş. Bu da yürütmeyi oluşturuyor. Yürütme ile
yasama şu anda iç içe girmiş. Bir de bunun üzerine, yargının başına da Adalet
Bakanını getirip oturtursanız, artık, o sistemde kuvvetler ayrılığından
bahsetmenin mümkünü kalmaz. Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu sorunun mutlaka
çözülmesi gerekiyor.
Yargıda, bir de, teftiş
ve denetim sorunu var. Teftiş sistemi, yargıda Adalet Bakanına bağlı. Adalet
müfettişleri, Adalet Bakanının talimatıyla teftiş işlemlerini yapıyorlar,
soruşturmaları başlatıyorlar. Yani, teftiş, yargının üzerinde Demokles'in
kılıcı gibi duruyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Zamanında niye uygulamadınız?.. Seyfi Oktay vardı...
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Zamanı yok arkadaşlar; biz şu anda geldik, sorunları şu anda görüşüyoruz.
Yani, geçmişte sorunlar çözülmedi diye, sizin hükümetiniz sorunları çözmeyecek
mi?.. Böyle bir şey olabilir mi?.. Yani, geçmişteki hükümetler yanlış yaptı;
siz de mi yanlış yapacaksınız?..
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O
zaman niye dile getirmediniz?..
BAŞKAN - Sayın Özkan,
müdahale etmeyelim.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Hayır, yine dile getiriyoruz. Ben, hangi dönem olursa olsun, bir sorun varsa,
ortaya getirir…
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
Genel Kurula hitap edin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- O sorunlar iktidarlara göre değişmez, bunlar genel kurallardır, hukukun genel
kurallarıdır. Bu kuralların, partilere göre, hükümetlere göre değişmemesi
gerekir; çünkü, biz bir aşiret devleti değiliz. Türkiye Cumhuriyeti ciddî bir
devlet, ciddî bir hukuk devletidir. Ciddî bir hukuk devleti de hukukun gereğini
yapmak zorundadır. Yargı bağımsızlığını sağlamazsak, o zaman, diktatörlük
oluşur arkadaşlar; işin gerçeği bu. Yani, kuvvetlerin hepsi bir merkezde
toplanırsa, orada demokrasiden bahsedemeyiz. Yargı bağımsız olmazsa, ülkenin
sorunlarının çözümü de mümkün değil.
Şunu da belirtmek
istiyorum. Geneli üzerinde yaptığım konuşmada belirttim…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, komisyonda, hâkim ve savcılarımızın özlük haklarını
düzeltici, kısmen iyileştirmeler getirilmişti. Geneli üzerinde yaptığım
konuşmada da belirttim. Ancak, şu anda, ayrılacak hâkimlere yüksek hâkimlik
tazminatı verilmeyecek diye bir önerge hazırlanıyor iktidar tarafından. Yani,
şöyle düşünelim: Şube müdürünü, şartları tutuyor, genel müdür yapıyorsunuz;
ancak, genel müdürlüğün tazminatlarından faydalandırmıyorsunuz! Hâkimi birinci sınıfa ayıracaksınız, bölge
adliye mahkemesine üye yapacaksınız; ancak, o makamın tazminatını
vermeyeceksiniz! Böyle bir uygulama olamaz değerli arkadaşlar. Böyle bir
uygulama eşitlik ilkesine aykırı olur. Hem kanunla bunları birinci sınıfa
getireceğiz hem de o imkânlardan faydalandırmayacağız! Yani, bir elimizle
vereceğiz, başka bir elimizle, henüz daha vermeden geri alacağız. Bu
uygulamalardan vazgeçelim. Trilyonluk davalara bakan, Hazineye trilyonlarca
lira kaynak kazandıran yargı mensuplarımıza biraz daha toleranslı davranalım.
Onlar, hâkim gibi yaşıyorlar, hâkim gibi giyinmek zorundalar, her yere
giremezler…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, son
cümlelerinizi alayım.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesi
için elimizden geleni yapalım. Gerçekten, onlar bunu hak ediyorlar.
Bu düşüncelerle, Yüce
Heyete saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, maddeyle ilgili, İçtüzüğün 72 nci maddesine
göre verilmiş 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951
sıra sayılı yasanın ve 5 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok
aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca,
bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla
arz ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Feridun
Ayvazoğlu |
Halil
Ünlütepe |
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
|
Ziya
Yergök |
Haluk
Koç |
Atilla
Kart |
|
Adana |
Samsun |
Konya |
|
|
Bayram
Ali Meral |
|
|
|
Ankara |
|
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 140 ıncı maddesinde "hâkimler ve savcılar, adlî
ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten
hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer
verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin
etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de, çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak
sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine
önendirilmesi gerekir.
Hâkim ve savcılarla
ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da
"hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli
ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli
biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve
deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin
bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir
adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verildiği
görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz
hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin
bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı
görülmektedir; ancak, bugün Anayasamıza baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin
tam olarak sağlanmasına olanak bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir
düzenleme yapılarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı
değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana hiyerarşik bağla bağlı olan Müsteşar
kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda
görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin söz konusu kanun tasarısı, içerdiği kimi olumlu
değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil yargı
beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince karşılık
vermemektedir.
Özellikle, tasarıda yer
alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa
kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat
kurulunun yapısı yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan
yönetmeliğe göre mülakat kurulu Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu
yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı
organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek
oluşturulması daha uygun olacaktır.
Şimdiki halde Adalet
Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan Teftiş Kurulunun buradan
alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.
Diğer taraftan, çalışma
koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık
mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli,
kalıcı ve tatmin edici iyileştirmeler de yapılması gerekir. Bir önemli nokta
da, adlî yargıda olduğu gibi idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve
savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız
nedenlerle, konunun daha iyi anlaşılması bakımından maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş olan önergeyi ve
gerekçesini okuttum.
Şimdi, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi, soru-cevap kısmına
geçiyorum.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bilindiği
gibi, adalet dairelerinin tahsil etmiş olduğu paraların, adlî işlemler
sebebiyle tahsil etmiş olduğu paraların, 2000 yılında, 57 nci hükümet
dönemindeki bir genelgeyle Ziraat Bankasına yatırılması uygulaması var. Bu
uygulama, tarafınızdan, 23 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan genelgeyle de
doğrulanmış durumda. Bu şekilde toplanan paraların çok büyük miktarlara
ulaştığını biliyoruz. Ancak, her nedense, İcra-İflas Yönetmeliğinin 94 üncü
maddesine ve imzanızla yayımlanan genelgeye rağmen, 12 Mayıs 2005 tarihli bir
genelgeyle, bu şekilde toplanan paraların özel bankalardan bir bankaya
yatırılması yolunda genelge yayımlanmış durumda ve bu genelge, Maliye Bakanlığı
ile Bakanlığınız arasında da ciddî ihtilaflara yol açmış durumda. Bu konunun
önemine binaen, herhangi bir denetim sürecine sokmadan, doğrudan şahsınızdan bu
konuda bilgi almak istiyoruz. Bunun gerekçesi nedir? İcra-İflas Yönetmeliğine
ve genelgelerinize rağmen, daha evvelki genelgelerinize rağmen, böyle bir
uygulamaya neden ihtiyaç duyulmuştur? Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kart.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hiç
şüphesiz, biz, bir işlemi yaparken hukuka, yasalara aykırı olup olmadığına
bakarız. Eğer, yapılan işlemde yasaya aykırı bir durum söz konusu değilse,
bunun şu veya bu banka olması açısından çok fazla bir önemi yok; çünkü, bizim
Bakanlığımızda görev yapan arkadaşlarımızın tamamı, hâkimlik ve savcılık
mesleğinden gelen ve bu uygulamaları da yasalara uygun olarak yapan
insanlardır. Dolayısıyla, yapılan işlemde herhangi bir husus yok; paralar, Türkiye'deki
millî bankalara yatmaktadır; eğer, bunun dışında başka bir gerekçe aranıyorsa,
o, bizim bu tasarruflarımızın dışında bir husustur.
Bir de, soruyla bağlantılı
olmasa da, bir şeyi, daha sonraki tartışmalara meydan vermemek açısından ifade
edeceğim.
Sayın Kılıç, yürürlükteki
2802 sayılı Yasanın 7 nci maddesi aynen şöyle diyor: "Adaylar, Devlet
Memurları Kanunundaki genel idarî hizmetleri sınıfına dahil olup, hâkimlik ve
savcılığın sınıf ve derecelerine dahil değildirler ve haklarında, Devlet
Memurları Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır." Bununla
şunu söylemek istiyorum: Mülakat sonucu alınan arkadaşlarımız, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir, Hâkimler ve Savcılar Kanununa tabi
değildir; stajın sonucunda Yüksek Kurul karar verdiği andan itibaren 2802
kapsamına girmektedirler. Bunu da, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Soru-cevap faslı
tamamlanmıştır.
Şimdi, 5 inci maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısı…
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, 100 kişi civarında arkadaşımız var...
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
100-110 kişi civarında arkadaşımız var Sayın Başkan!..
BAŞKAN - 6 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6.- 2802 sayılı
Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 15.- Hâkimlik
ve savcılık mesleği; üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve
birinci sınıf olmak üzere dört sınıfa ayrılır.
Birinci sınıfa ayrıldığı
tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa
ayrılma niteliklerini yitirmemiş hâkim ve savcılar birinci sınıf olurlar.
Hâkim ve savcıların
kıdemleri, bulundukları sınıf ve dereceye göre belirlenir ve o sınıf ve
dereceye atandıkları tarihten itibaren hesaplanır. Bir üst sınıf veya derecede
bulunanlar alt sınıf veya derecede bulunanlardan kıdemli sayılırlar. Ancak, bu
hesaplama yapılırken, 9 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre adaylığa diğer kamu
görevlerinde iktisap ettikleri derece ve kademe üzerinden atananların, bu
derece ve kademeleri ile o görevlerde geçen süreleri dikkate alınmaz.
Bulunulan
sınıf ve derecenin aynı olması hâlinde sırasıyla, bu sınıf veya dereceye
yükselme tarihi, adaylığa başlama tarihi, mesleğe başlama tarihi, meslek öncesi
eğitim sonu yazılı sınav puanı dikkate alınarak kıdem durumu belirlenir. Bunların
da aynı olması hâlinde, doğum tarihi önce olan kıdemli sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri
Saygun; buyurun.
Sayın Saygun, sürenizi
birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Türkiye'nin ve demokratik hukuk devletlerinin tümünün üç önemli erkinden
birinin, hâkimler ve savcıların özlük haklarını ve idarî yapılanmalarını
ilgilendiren yasayla ilgili olarak bir görüşmeye başlamış bulunuyoruz; bu
vesileyle, şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, az evvel de
söylediğim gibi, demokratik hukuk devletlerinde, üç önemli erk vazgeçilmez
unsurlardır. Bunlardan bir tanesi yürütme, bir tanesi yasama iken üçüncüsü de
yargı erkidir; ancak, hukuk devleti ilkelerinin ciddî anlamda yerine
oturamadığı, sağlıklı bir hukuksal yapılanmanın gerçekleşemediği ülkelerde, ne
yazık ki, bu üç önemli erkten belki de en önemlisi, adalet dağıtan mekanizmanın
örgütleri, çalışanları ve kurumu, gereken gücü, hakkı ve yetkiyi bulamaz ya da
bulmasına izin verilmez.
Bugün, bu görüştüğümüz
yasa tasarısının düzenleniş şekli ve bugüne kadar ülkemizdeki hukuk erkine olan
saygı, bakış açısı ve değerlendirme gözönüne alındığında, bunlara bir bütün
olarak bakarsak, az evvel söylediğim sözleri, ne yazık ki, ülkemiz için de söylemek durumunda kalıyoruz; yani, üç
önemli erkten yargı erki, hak ettiği değeri, gücü ve imkânları bugüne kadar
bulabilme şansını elde edememiştir. Bunda, dönem dönem -daha önceki bir
konuşmamda da söylediğim gibi- kesintiye uğrayan demokrasinin, bu kesinti
dönemlerinde hukuka olan saygının kaybolmuş olmasının çok önemli payı var.
Özellikle 1980 12 Eylülünden sonra yönetimleri sürdüren kişilerin yargı erkine
karşı olan davranış ve tutumlarını bugün dahi unutmamız mümkün değil.
Şimdi, böylesine bir güce
sahip olması gereken yargı erkinin çalışanlarının durumu nedir?.. Değerli
milletvekilleri, ben, hâkim ve savcılarla ilgili değerlendirmeye başlamadan
önce, izin verirseniz, bir küçük hatırlatma yapmak istiyorum veyahut da bir
küçük konuyu dile getirmek istiyorum. Efendim, yıllar önce ülkemize İngiliz
Kraliyet Donanmasına ait bir gemi gelir ve geldiği limandaki kentin
protokolündeki herkes davet edilir gemi ziyaretine. Sadece, o kentin hâkimleri
bu davete dahil edilmezler ve bu işe bozulan hâkim arkadaşlarımız, oradaki
görevlilerimiz, bir duyuru yaparlar niye böyle oluyor diye. Kraliyet
Donanmasının Komutanından alınan cevap şudur: "Biz, hâkimleri davet edecek
kadar hak ve yetki sahibi değiliz."
Şimdi, uygar ülkelerde
hâkim ve savcılara, bulundukları makam itibariyle, yaptıkları görev itibariyle
böylesine büyük saygı duyulurken, ne yazık ki ülkemizde, hâkim ve
savcılarımızın, özellikle özlük haklarıyla ilgili, idarî haklarıyla ilgili ve
çalışma tempolarıyla ilgili gereken özen gösterilmez, gereken ilgi gösterilmez.
Bugün, burada, sanıyorum
biraz sonra, ilginç bir gelişme yaşayacağız. Komisyondan çıkan bu yasa
tasarısı, birkaç önergeyle bazı değişikliklere uğrayacak; ama, bu
değişikliklere uğramasındaki temel felsefe, yargı erkinde çalışanların, hâkimlerin
ve savcıların iyileştirilmeye çalışılan özlük hakları, önergelerle geriye
alınmaya çalışılacak.
Şimdi, Komisyon bu
şekilde düşünmedi, Bakanlık da bu şekilde düşünmedi; ama, ben, Adalet
Bakanlığının böyle düşünmüyor olmasını yeterli bir gerekçe olarak kabul edemem;
çünkü, Bakanlar Kurulu bir bütündür, ülke düzeyindeki tüm faaliyetlerini
yürütürken, birlikte, organize olarak yürütmeleri gerekir; ama, bugün
gözlemlediğimiz, ülkenin Hazinesini denetleyen, ülkenin kaynaklarını denetleyen
ve ülkede yapılacak harcamaları planlayan kurumun, yani Maliye Bakanlığının bu
konuda ciddî çekinceleri var. Maliye Bakanlığı, hâkim ve savcılara hak
ettikleri özlük haklarının verilmesinden yana değil. Şimdi, bunu böyle
söylerken haksızlık da etmeyelim. Maliye Bakanlığı bunların verilmesinden yana
değil; çünkü, böyle bir kaynak olmadığı iddiasında.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakanlık makamı bir ağlama makamı değil, bakanlık makamı bir
icraat makamıdır. Eğer Maliye Bakanı, kaynak bulamıyoruz, bu yüzden de hâkim ve
savcılara hak ettiklerini veremiyoruz diyorsa, bu, asla doğru bir iddia olamaz.
Maliye Bakanının görevi, kaynakları yaratmaktan geçmelidir. Eğer üç yıllık icraatımızda, hâlâ kapsamdışı
kalmış vergilendirmeyi temin edememişsek, gerçek, adil bir vergi yapısını
yaratamamışsak, hortumlamaları ve devlet içindeki israfları durduramamışsak,
kaynakların yanlış yerlere aktarılmasını önleyememişsek, ancak, bakan, o zaman,
bu ve benzeri bir sözü söyleme hakkını elde eder. Eğer bakan bu sözü
söylüyorsa, demek ki üç yıllık icraatında üzerine düşen görevleri layıkı
veçhile yerine getirememiştir. Yerine getirseydi, bugün, adaletin tevziini
sağlayan, çok önemli bir görevi ifa eden hâkim ve savcıların özlük haklarıyla
ilgili olan bu iyileştirmeye böyle bir anlayışla karşı çıkmazdı ve Adalet
Bakanlığını böylesine sıkıntılı bir konuma sokmazdı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bir kere, askerî yargıda var olan bir fiilî hizmet zammı var.
Biz, bu fiilî hizmet zammını vermekten yana değiliz, ekonomik gerekçelerle.
Oysaki, sosyal yaralara merhem olmaya çalışan ve adalet dağıtan, statüsü ve
maaşı, görev onuru ve yüklendiği sorumluluklara uygun olmayan bir yapılanmayı,
ciddî boyutta, sağlıklı, iyi işleyen bir makine olarak görme şansımız yoktur.
Biz, fiilî hizmet zammını
ayrık tutmaya çalışıyoruz. Bir nöbet karşılığı, nöbet tazminatı ödenmesi söz
konusu ve komisyondan çıkan düzenleme de bu mealde. Ancak, burada, yine gelecek
önergelerle, nöbet görevi ifa edecek olan yargı çalışanlarının bu görevden
alacakları ödence, ciddî anlamda tekrar kısıtlanacak.
Burada, bir de, yıllardır
adalet dünyasının yükünü sırtlayan, hâkim ve savcıların vazgeçilmez destekçisi
olan adlî personel de üçte 2 gibi bir nöbet tazminatı alacaklardı; sanıyorum,
gelecek olan önergeyle, bu da ½'ye indirilecek ve böylece, sadece hâkim ve
savcılarımıza değil, adlî personelimize de umdukları ve hak ettikleri ödence
verilmeyecek.
Konuşmaya başlarken, bu
şekilde, niye özlük haklarıyla ilgili başlamak gereğini hissettim arkadaşlarım;
bunu söylüyorum ki, biraz sonra gelmesi muhtemel önergeler, belki yeni bir
uzlaşma zemini yaratılmak suretiyle önlenebilir ve hâkim, savcı ve adliye
personeli hak ettiği imkânları elde eder.
Değerli arkadaşlarım, söz
aldığım 6 ncı madde, yani, eski 15 inci maddede, hâkimlerin birinci sınıfa
ayrılabilmeleri için, daha doğrusu, birinci sınıfa ayrılan hâkimlerin birinci
sınıf olmaları için, geçmişte, 6 yıllık bir hizmet süresi gerekiyordu;
değişiklikle, bunu 3 yıla indirdik. Bu, 3 yıla indirme çalışması son derece
hakkaniyetli ve özellikle, ülkemizin ihtiyaçları için kaçınılmaz bir şart.
Bakın, ceza mevzuatında
inanılmaz değişiklikler yaptık. Birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimlerimizin
önemli bir bölümü veya bir kısmı, böylesine değişen bu mevzuat nedeniyle,
görevlerinden ayrılıp, emekli olma düşüncesindeler ve bu nedenle de, birinci
sınıf hâkimlikte bir açığımız oluşacak. Buna ilave olarak, bölge adliye
mahkemelerini kurduk, burada da birinci sınıf hâkime ihtiyacımız var. Şimdi,
halen, birinci sınıfa ayrılmış olan hâkim sayımız 400, birinci sınıf hâkimimiz
de 1 000. Eğer bölge adliye mahkemelerinde kaç tane bu statüde hâkime
ihtiyacınız var derseniz, rakam 1 460. Yani, şu anda, zaten, ciddî oranda
açığımız var. 3 yılını dolduran da 600 hâkim ve savcımız var. Bunların da
ihtiyaca katkı sunacağını düşünüyoruz. Bölge adliye mahkemelerinin açılması
için daha önümüzde bir süre var. Bu süre içinde birinci sınıfa ayrılma imkânı
da doğacak; ama, bir bütün olarak baktığımızda, eğer, birinci sınıf hâkim
statüsünü, birinci sınıfa ayrılmış hâkimler için 6 yıl beklemek suretiyle
gerçekleştirmeye kalkarsak, bölge adliye mahkemelerine, statülerine uygun hâkim
bulamayız. Artan nüfusla birlikte oluşturulan ağır ceza mahkemeleri, yeni
birinci sınıf hâkimlere ihtiyaç duymaktadır. Buralara hâkim bulamayız.
Yasanın geneliyle ilgili
görüşme yapılırken, AKP adına konuşmasını ifade eden Muzaffer Bey, hâkim ve
savcılarımızın ve uygar ülkelerde, hukukun üstünlüğüne inanmış ülkelerdeki
hâkim ve savcıların sayılarını vermişti; aynı sayıları bir kez daha vererek,
tekrarlama yapmak istemiyorum; ama, şunu bilmemizde yarar var: Eğer, bir
ülkede, yeterince hâkim, yeterince savcı sayısını oluşturamazsak, o ülkenin
adlî mekanizmasında ciddî sıkıntılar oluşur. O ülkede, yargı, zamanında
kararını veremez. Eğer, adalet, zamanında verilen kararlarla gerçekleşirse
adalettir. Adalet zamanında tecelli etmezse, o zaman, o adaletin ne kadar adil
olup olmadığı hususunda herkesin kafasında ve toplumun kafasında soru işaretleri
oluşur. Bu yüzden, biz, hâkim ve savcı sayısını artırmak zorundayız, hâkim ve
savcıların eğitim yapılarını artırmak zorundayız; ama, bunları yaratabilmek
için, hâkim ve savcılarımızın, evvelemirde, özlük haklarını, yaşamsal haklarını
ve çocuklarına gelecek temin etmeye yönelik iddialarını gerçekleştirmeye imkân
tanımalıyız.
Bugün, yeni mezun olan
bir hâkim, 1 milyarın çok az üstünde veya 1 milyar lira maaş almaktadır.
Türkiye standartlarına bakarsanız, belki, asgarî ücretle kıyaslanmayacak ölçüde
yüksek olabilir; ama, şu gerçeği unutmayalım: Hâkimler ve savcılar, hâkim ve
savcılara yakışır bir şekilde davranmak, ona göre hareket etmek ve o anlamda da
yaşamlarını sürdürmek zorundadırlar. Şimdi, benim bir hâkim arkadaşımın
söylediği bir sözü hatırlıyorum: "Biz, saygınlığımızı ve yargının
bağımsızlığını koruyabilmek için bir yerden alışveriş ederken bile pazarlık
etme şansına sahip değiliz" demişti. Şimdi, böylesine hassas bir yapı
içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda olan insanlara, özlük haklarıyla ilgili
böylesine hasis, böylesine tutucu, onlara böylesine bu hakları vermemeye
yönelik davranış içinde bulunmayı, yargının bağımsızlığı adına ve yargının
ciddî anlamda doğru işlemesi adına sakıncalı bir düşünce olarak
değerlendiriyorum ve bu yüzden de yargı erkine gereken hassasiyeti göstermemiz
gerektiğini ve onlara elde olan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Saygun, tamamlayın konuşmanızı.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
…imkânları olabildiğince
sunmamız gerektiğine inanıyorum.
Bir kez daha tekrar
ediyorum değerli arkadaşlarım, ben, yargı dünyasının hak ettiği anlayışla
değerlendirilmesini istiyorum. Bu, onların hakkıdır. Hukuk, hepimize lazım.
Hukuk, sadece hukukçulara değil, bu ülkede haksızlığa uğrayan herkese lazım.
Hepimize lazım olan bir şeyin sağlıklı işlemesini istiyorsak, o zaman, bu
sağlıklı işlemeyi bize sunacak olan insanlara da, biz, üzerimize düşenleri
sunmak, onlara katkı vermek gerektiği düşüncesindeyim. Bu vesileyle, umarım,
gelecek önergeler, belki bir kez daha gözden geçirilir; umarım, yargı erki hak
ettiği hassasiyetle korunur, sahip çıkılır. Gelişmeleri zaman içinde hep
beraber izleyeceğiz.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saygun.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.04
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 19.10
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 6 ncı
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 2802 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesinin (a) bendinin sonuna "veya çalışmış
sayılmaları," ibaresi eklenmiş ve (b) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"b) Kademe
ilerlemesine engel kesinleşmiş mahkeme hükmü veya disiplin cezasının
bulunmaması,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 951 sıra
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunuyla ilgili tasarının 7 nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen tasarının genel gerekçesinde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatının gerçekleştirilmesi, hâkimlerin adil olarak yargılanmaları,
hâkimlerin özlük hakları ve görev sürelerinin güvence altına alınması, iş
yüklerinin azaltılması ve yeterli sayıda hâkim çalıştırılması ve benzeri
konularda iyileştirme yapılması amacıyla işbu tasarının getirildiğinden söz
edilmektedir. Özet ifadeyle, yargının işleyişinde etkin, adil ve seri bir yapılanmayı
sağlamak amacı, getirilen bu tasarının temel amaçları arasında görülüyor.
Peki, değerli
arkadaşlarım, bu yapılanmayı sağlayacak olan kim; bu yapılanmayı sağlayacak
olan tereddüt yok ki bizleriz, yani, yasama organı.
Değerli arkadaşlarım,
yargıçların özlük haklarının ve güvencelerinin gerçekleştirilmesini herhalde
muhalefet olarak en çok biz istiyoruz. Siyasî iktidarın hukukî denetim altına
alınması için en başta buna ihtiyaç olduğu, yani, hukukî denetime ihtiyaç
olduğu gayet açıktır.
Getirilen tasarı bu anlam
ve kapsamda neye hizmet ediyor; bunu sormamız ve değerlendirmemiz gerekiyor. Bu
amaca yönelik olarak görünür ve sınırlı birtakım düzenlemeler yapıp, öbür
taraftan ise kadrolaşma yoluyla yargıyı en az yirmi yirmibeş yıl ipotek altına
almaya yönelik bir amaç ve düzenleme söz konusu ise, burada, herhalde uzlaşma
içine girilmesi hiçbir şekilde söz konusu olamaz.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada, siyasî iktidarın yargıyla ilgili hususlardaki
temel anlayışını halen anlayabilmiş değiliz. Bu konudaki uygulama süreci nasıl
olacak, bu, halen belirlenmiş değil. Bu sorunları, yargının sorunlarını
gerçekten çözmek mi istiyoruz; yoksa, birtakım mevcut güç odaklarının, sosyal
ve ekonomik güç odaklarının siyasî iktidarların talep ve yönlendirmelerine mi
hizmet ediyoruz? Sorunlara esaslı çözümler mi getiriyoruz; yoksa, güncel ve
yüzeysel sonuçlarla kamuoyunu oyalamaya devam mı ediyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
yargıda, hâkim ve savcı eksikliğinin ve ağır bir iş hacminin bulunduğu bir
gerçek. Bunu, uzun boylu tartışmaya gerek yok. Yargının öncelikli ve acil
sorunları sadece bundan mı ibaret? Sorunun, yargıç, savcı eksikliği ve iş
hacminden ibaret olmadığını, sağduyu sahibi olan herkes kabul ve takdir eder.
Sorun şu, değerli
arkadaşlarım: Neden, yargıda yapısal değişimi sağlayacak süreci başlatmıyoruz?
Neden, statükocu yapıyı ısrarla korumaya ve kurumsallaştırmaya çalışıyoruz?
Sorunun esası burada düğümleniyor. Siyasî iktidar olarak, hukuka egemen olma,
hukuku kontrol altında tutma iradesinden neden vazgeçmiyoruz? Neden, hukuk
devleti yapılanmasındaki temel kavramları saptırmaya devam ediyoruz?
Değerli arkadaşlarım, bir
siyasî iktidarın hukuk devletinin gerçekleşmesini -burada önemle ifade
ediyorum: Hukuk devleti derken, yargıçlar devletinden söz etmiyorum, yargıçlar
devletini kastetmiyorum; bunu, konuşmamın ilerleyen bölümlerinde, daha alt
başlıklarıyla açıklayacağım- bu değişimi gerçekten isteyip istemediğinin temel
ölçüleri nedir? Bunlardan söz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, hayalci ve ayakları yere basmayan değerlendirmeler yapmayacağım.
Demokrat olmak kaygısı, demokrat olmak görüntüsü ve amacıyla, toplumsal
gerçekleri gözardı etmeden, demokrat görünme kompleksi içine girmeden gerçekçi
bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hukuk devleti yapılanmasında Türkiye'nin yaşadığı temel sorun,
yargı ve yargıcın bürokratlaşmasıdır. Bu süreci değiştirmediğimiz takdirde,
yapısal bir değişimi gerçekleştirmek söz konusu olamaz. 1982 Anayasasının,
faşist bir anayasanın yaratmış olduğu en büyük tahribat, yargı ve yargıcın
bürokratlaşması sürecidir değerli arkadaşlarım. Yargı ve yargıcın
bürokratlaşması sürecini değiştiremediğimiz takdirde, bu yolda bir çaba içine
girmediğimiz takdirde, yargıya müdahale ortamını sağlayacak altyapıyı da
hazırlıyoruz demektir. Yargının bürokratlaşması demek, yargı bağımsızlığı ve
yargıç teminatının ihlali demektir değerli arkadaşlarım.
Bürokratik yapının olduğu
yerde, doğal olarak, siyasî otoritenin söylemi etkili olur, yürütme organının
söylemi etkili olur. Bu sebeple, yargıya müdahale ortamı ve şartların doğması,
siyasî iktidarların işine gelir; bu, işin toplumsal gerçeğidir, bu, işin
felsefî gerçeğidir ve sosyolojik gerçeğidir. Bu, geçmişte de böyle oldu değerli
arkadaşlarım; ancak, bugün ise, bu müdahale süreci, geçmiş dönemlerle
kıyaslanmayacak ölçüde, çok daha ileri boyutlara ulaştı.
Yargıya müdahale sonucunu
yaratan bu sebepleri ortadan kaldırmadan, hukuk devletini inşa etmemiz söz
konusu olamaz.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
güncel olduğu için anlatmak gereğini duyuyorum: Bu müdahale sürecinin, bugün,
diğer birtakım özelleştirme işlemlerinin yanında, Seydişehir Eti Alüminyum
tesislerinin işletilmesiyle ilgili yargılama sürecinde de yaşandığını üzülerek
ve endişeyle görüyoruz. Bu müdahale süreci, hemen ve önemle ifade ediyorum,
elbette, doğrudan olmamaktadır, değişik yol ve yöntemlerle yapılmaktadır.
Hukukdışı ilişkiler iddiasıyla gelişen ve yasama denetiminin ihlali ve
engellenmesi pahasına gelişen bir süreçten sonra yapılan Seydişehir Eti
Alüminyum tesisleri olayından söz ediyorum. Olay, bir birbuçuk ay evvel yargıya
intikal ediyor. Sayın Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı, gerek Grup konuşmalarında
ve gerekse basına verdikleri demeçte, bu özelleştirme işleminin kendilerince
haklılığını ve zorunluluğunu anlatıyorlar. Bu anlatımı yaparken de hem
Anayasanın 138 inci maddesini ihlal ediyorlar hem de gerçeğe aykırı beyanlarda
bulunmaktan kaçınmıyorlar.
İşte, değerli
arkadaşlarım, bu süreç, tipik anlamda yargıya müdahale unsurlarını içeren bir
süreçtir. Biz, elbette, Sayın Başbakanın, Sayın Maliye Bakanının yaptığı
yanlışları burada yapmayacağız; burada, yargılama aşamasına intikal eden bir
süreç olduğu için, o özelleştirme işleminin doğruluğu, yanlışlığı, haksızlığı
veya yerinde olup olmadığı noktalarında bir görüş ifade etmeyeceğiz; onu,
yargılama mercilerini, yargı yetkisini etkilemeyecek şekilde, usulü dairesinde,
yeri geldiği zaman ayrıca ifade edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, her
yargıç ve mahkeme bu söylemlerden etkilenir demek istemiyorum; ama, şunu çok
açık olarak ifade ediyorum ki, bu söylemlerden ve gerçeği yansıtmayan
değerlendirmelerden etkilenecek olan yargıç ve mahkemeler de, maalesef,
olacaktır. Bu, biraz evvel anlattığım yargı ve yargıcın o bürokratlaşması
vakıasının kaçınılmaz bir sonucudur.
Peki, değerli
arkadaşlarım, niye ve neden olacaktır, niye bu süreç kaçınılmazdır; yani,
bürokratlaşan yargının, bürokratlaşan yargıcın dış müdahalelere açık olması,
hukukdışı müdahalelere açık olması neden kaçınılmaz olacaktır; bunları, biraz
sonra, yine, ayrıntılı olarak anlatacağım, anlatmaya devam edeceğim.
Bakın, bunu yaptığımız
zaman ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, bir örnek vereceğim.
Bunu, dokunulmazlık dosyaları sebebiyle, dört beş haftadır hep anlatıyorum,
yeri geldiği için, bağlantısı sebebiyle bir defa daha anlatacağım.
5 tane dokunulmazlık
dosyasından söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu 5 dokunulmazlık dosyasında
hazinenin doğmuş olan 400 000 000 dolarlık zararından söz ediyorum. Bunları
isim vererek, dosya ismi vererek, her dosyadaki uğranılan zararı ifade ederek
anlatıyorum ve İçişleri Bakanlığı bürokratlarını, Maliye Bakanlığı
bürokratlarını, ilgililer hakkında tazminat davaları açmaları noktasında
uyarıyorum; Maliye Bakanı ve İçişleri Bakanının kanunsuz emirleri olsa da, bürokratlar
olarak siz bu davaları açmak zorundasınız diyorum. Aslında, bu aşamada, hukuk
devletlerinde artık olması gereken nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım;
işte, o bürokratlaşan yargı olmadığı takdirde, böyle bir süreç olmadığı
takdirde; yani, işleyen bir hukuk mekanizması olduğu takdirde, artık, devreye
siyasîler girmiyorsa, İçişleri Bakanı ve Maliye Bakanı üstlerine düşen görevi
yapmıyorsa, Adalet Bakanının doğrudan veya dolaylı olarak, bu olayı, şu andaki
mevzuata göre, Teftiş Kurulu nezdinde dile getirmesi gerekir; çünkü, çok iyi
biliyoruz ki, Teftiş Kurulu Adalet Bakanının emrinde görev yapan bir kurumdur.
Tekrar ifade ediyorum,
ortada 400 000 000 dolarlık bir hazine zararı var. Uyarılarımıza rağmen davalar
açılmıyor. Savcılık makamı nerede değerli arkadaşlarım? Bu savcılar nerede
değerli arkadaşlarım? O savcıların idarî anlamda bağlı olduğu ve yine idarî
anlamda bakan emrinde görev yapan, yasadaki ifadesiyle söylüyorum, bakan
emrinde görev yapan o teftiş kurulları nerede? Niye bu davalar açılmıyor, niye
bu davaların açılması süreci işletilmiyor? Bunları soruyoruz, cevap alamıyoruz.
Aslında, bu soruların cevabı, biraz önce yaptığım açıklamaların içinde yatıyor.
İşte, o yargı ve yargıcın bürokratlaşması dediğimiz olayın esası bu, değerli
arkadaşlarım. Yargı ve yargıcı bürokratlaştırma sürecini böylesine acımasızca
geliştirdiğimiz zaman bunun sonucu nedir; bunun sonucu, yargının işlevini
kaybetmesidir, yargının fonksiyonu yitirmesidir. Türkiye'de, maalesef, bu
süreç, hızlanarak artmaktadır değerli arkadaşlarım.
Ben, tekrar ifade
ediyorum; yeri geldiği için ifade ediyorum; Adalet Bakanının şahsında, Teftiş
Kurulunu göreve davet ediyorum; bu hazine zararını tazmin noktasında göreve
davet ediyorum; bu mekanizmayı işletmesi için. Bu mekanizmayı bu devlet yapısı
içinde birilerinin işletmesi gerekiyor. Size bir vakıadan söz ediyorum; 400 000
000 dolar; isim veriyorum, dosya veriyorum, adres veriyorum; dördüncü, beşinci
defadır Genel Kurulda anlatıyorum değerli arkadaşlarım.
İçişleri Bakanına soru
önergesiyle soruyoruz, Sayın İçişleri Bakanı "efendim, ilgili şahıslar
beraat etmiştir, onun için, benim yapacağım bir iş yoktur" diyor.
Sayın Bakan, yanlış
konuşuyorsunuz, görevinizi yapmıyorsunuz; orada beraat etmiş olanlar olabilir;
ama, mahkûm olanlar da var; mahkûm olanlar da var değerli arkadaşlarım.
ZEYİD ASLAN (Tokat) -
Kim?! Kim?!
ATİLLA KART (Devamla ) -
Albayraklar Grubu değerli arkadaşlarım; mahkûm olmuşlar, 4. Ağır Ceza'da mahkûm
olmuşlar, 363 üncü maddeye muhalefetten; yani, ihaleye fesattan mahkûm
olmuşlar.
Bunun dışında, bu cezaî
sorumluların dışında, hukukî sorumluluğu olanlar var diyoruz, isim veriyoruz,
sıfat veriyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, cezaî sorumluluk ile hukukî sorumluluk
farklıdır değerli arkadaşlarım; bunların unsurları farklıdır.
ZEYİD ASLAN (Tokat) -
Konuyla ne ilgisi var?!
ATİLLA KART (Devamla ) -
Niye bu mekanizmayı işletmiyoruz, neden işletmiyoruz? Neden, neden cezaî
mahkûmiyete rağmen, Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesindeki o ek dava açma
süresi geçmiş olmasına rağmen...
BAŞKAN - Sayın Kart,
konuya döner misiniz?
ATİLLA KART (Devamla ) -
Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkanım.
Neden, 60 ıncı maddedeki
o süreler dolmuş olmasına rağmen, bu davaların, bu tazminat davalarının
zamanaşımına uğramasına yol açıyorsunuz diyoruz. Tekrar soruyoruz, bunun zemini
geldiği zaman, yine sormaya devam edeceğiz.
Bu noktada, Teftiş
Kurulunu ve Sayın Adalet Bakanını göreve davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla ) -
Değerli arkadaşlarım, bir cümleyle, bu maddedeki konuşmamı tamamlamak
istiyorum.
Üzüntü duyduğum -bunu,
gerçekten, içten duygularla söylüyorum- ve düşündürücü olan bir hususu ifade
etmek istiyorum. Sayın Adalet Bakanı, aslında, yargıda, hukuk devleti
yapılanmasında, biraz evvel kısmen anlattığım; ama, sonraki konuşmalarımda daha
ayrıntılı olarak anlatacağım o yapısal değişimi, o yapısal devrimi
gerçekleştirecek bilgi ve birikime sahip olmasına rağmen, bu yönde ciddî ve
kararlı bir gayretin içinde değildir. Bunun sebeplerini, tabiî, ayrıca sorgulayacağız,
ayrıca değerlendireceğiz; ama, bu noktada, kişisel olarak, bu anlamda bir
hayalkırıklığı yaşadığımı ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Sayın Koç, sorunuz var;
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
kısa bir soru.
Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakandan, ben, geçen maddede Sayın Kart'ın sorduğu soruya
verdiği cevap üzerine ufak bir açıklama istirham edecektim eğer uygun
görürlerse.
Sayın Bakan, kamu bankası
ile millî banka arasındaki farkı ben tam anlayamadım; çünkü, bahsedilen konu
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir denetim mekanizması içerisinde değerlendirilmeden
önce sizin görüşünüzü almak istedik hepimiz ortaklaşa. Kamu bankası ile millî
banka arasındaki fark?
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
benim söylemek istediğim şey şu: Biz, bir işlemi yaparken -ister bir para
yatırma işlemi veya başkaca bir işlem- eğer yürürlükteki mevzuat açısından bir
hukukî sakınca yoksa, bir kanunî engel yoksa, bu paranın kamu bankasına veya
bir millî bankaya -bu anlamda söyledim; yabancı banka da olabilir- yatırılması
arasında bir fark yoksa, bir yasal engel yoksa, yapılan işlem hukuka uygun bir
işlemdir. Benim de söylemek istediğim, burada hukuka aykırı herhangi bir durum
söz konusu değildir; onu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
ATİLLA KART (Konya) -
Mevzuat engeli var ama Sayın Bakan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
7 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
20.30'da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.30
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 20.30
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 8 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 8.- 2802 sayılı
Kanunun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 21.- Hâkimlik
ve savcılık mesleğinde bulunanların derece yükselmelerinin yapılabilmesi için;
a) Derecesi içinde iki
yıl bulunmuş veya bu Kanuna göre bulunmuş sayılmaları,
b) Yükselmeye engel
kesinleşmiş mahkeme hükmü veya disiplin cezalarının bulunmaması,
c) Ahlakî gidişleri,
meslekî bilgi ve anlayışları, gayret ve çalışkanlıkları, gördükleri işlerin
birikmesine sebep olup olmadıkları, çıkardıkları işlerin miktar ve mahiyetleri,
göreve bağlılıkları ve devamları, üst merciler ve müfettişlerce haklarında
düzenlenen hâl kâğıtları ve sicil fişleri, kanun yolu incelemesinden geçen iş
sayısı ve bu inceleme üzerine verilen notları, örnek karar ve mütalâaları ve
varsa meslekî eser ve yazıları ile
katıldıkları meslek içi ve uzmanlık eğitimleri göz önünde tutularak Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca ilân edilen derece yükselme ilkelerinde aranan
koşulları taşımaları,
Gerekir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Hâkimler
ve Savcılar Kanunuyla ilgili tasarının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada getirilen tasarının esası ve özü, hep ifade ettiğimiz üzere, sonuçta
hukuk devletini inşa etme amacına yönelik bir tasarı; bu iddiadaki bir tasarı.
Bu değişimi nasıl yapacağız, bu yapısal değişimi nasıl gerçekleştireceğiz;
sorunun esası bu, tartıştığımız konunun esası ve özü bu.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, tabiî, bunun tartışılmayacak boyutu, elbette ve öncelikle,
nitelikli hukuk eğitimi ve meslekî eğitim; buradan başlıyor. Ancak, kabul etmek
gerekir ki, bu süreç, bir anda gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Ben, bu
aşamada daha pratik şeylerden söz edeceğim değerli arkadaşlarım. Bu işin, yani,
hukuk devletini inşa etme işinin, kolluk yapılanmasından başladığını açıkça
itiraf etmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor. Kolluk yapılanmasında ise onbeş yıl
içinde, onsekiz yıl içinde oluşan kıdem ve liyakati esas alan, bunları gösteren
resmî belgeleri bir tarafa bırakıp, tamamen, sübjektif ve siyasî ilişkiler
içinde olunduğu takdirde, hukuk devleti yapılanmasının birinci ayağını sakat
inşa etmiş oluruz değerli arkadaşlarım. Kolluk güçlerinin yetkilerini daha da
artıralım; burada bir saplantı içinde değiliz, bir önyargı içinde değiliz.
Kolluk güçleri de yargının gerçeğe uygun olarak işlemesi için en önemli temel
ayaklardan birisi; bunu hep ifade ediyoruz. Onun için, kolluk güçlerinin
yetkisini daha da artıralım; ancak, idarî ve yasal yönden de savcı denetimine
tabi tutalım; yani, hukuk denetimine tabi tutalım. Böylece, yürütme organının
müdahalesinden uzaklaştıralım. Bunun yanında, elbette kolluk yapılanmasındaki
niteliksiz kadrolaşmaya son verelim.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu mesleğin içinde olan, bu uygulamanın içinde olan ve gerçekten
objektif bir çalışma içinde olan uzmanların hazırladığı bir bilgi notundan söz
etmek istiyorum. Aynen o bilgi notundaki ifadelerle aktarıyorum: "Mevcut
hâkim ve cumhuriyet savcısı kadroları karşısında, yargı hizmetlerinin
aksatılmaması için emniyet müdürlükleri içerisinde yargı hizmetlerinde görev
yapacak donanımlı ve emniyet müdürünün gözetiminde veya emniyet mensuplarının
hak ve yetkilerini taşıyan, yeni oluşturulacak, bu şekilde oluşturulacak ve
doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı, yargı hizmetlerine münhasır olmak üzere,
adlî kolluğun teknik donanıma kavuşturularak, savcının, idarî ve yasal yönden
denetimine tabi olması. Bunu yapamadığımız takdirde, tekrar ifade ediyorum,
kolluk yapılanmasında ve adlî hizmet yapılanmasında sağlıklı bir hiyerarşiyi
sağlamamız mümkün olamaz.
Bakın değerli
arkadaşlarım, bu hükümet döneminde bu noktada temel yanlışları gördüğümüz gibi,
ben daha ötesini ifade etmek istiyorum. Sağlıklı ve etkin bir yargılama
yapılabilmesi için idarenin, yürütme organının emniyet ve adlî tıp aşamalarında
delil toplama sürecine müdahale etmemesi gerekir; ancak ve maalesef, kolluk
yapılanmasındaki kıdem ve liyakat esası ihlal edilmekten öte altüst edildiği
gibi, adlî tıp kurumuna uzanan ve teknik nitelikteki bir kurumda niteliksiz
kadrolaşmaya yol açan süreç ve uygulamalar karşısında hangi düzenlemeyi
yaparsanız yapın hâkimlik ve savcılık mesleğinin verimli olmasını
bekleyemezsiniz. Gerçekçi olmak adına bu tespitleri yapmamız ve sürdürmemiz
gerekiyor.
Bakın, tekrar ifade
ediyorum, hukuk devleti yapılanmasında değişimi sağlayacak birinci ayak, kolluk
yapılanmasında kıdem ve liyakati esas alan, adlî tıp ve benzeri kurumlara
müdahaleyi engelleyen bir yaklaşım ve uygulamadan geçer. Kolluk yapılanmasında
bunu gerçekleştiremediğimiz zaman, asliye ceza ve özellikle ağır ceza
mahkemeleri, aradan bir yıl geçtikten sonra, birbuçuk yıl geçtikten sonra
kalkarlar, fiilen yeniden hazırlık soruşturması yapmak isterler, bu ihtiyacı
duyarlar; oysa, ortada toplanacak delil kalmamıştır. Böyle bir kısır döngünün
içine girmesi kaçınılmazdır yargının. Bir taraftan yargılama faaliyeti
yapıyorsunuz, yargılama faaliyeti aşamasında hazırlık soruşturması yapmak gereğini
duyuyorsunuz. Bu, takdir edersiniz ki, bir kısır döngüdür değerli arkadaşlarım.
Bu kısır döngü içinde, toplum, adaletin gerçekleştirileceği beklentisi içine
sokulur; ama, bütün bu beklentiler, maalesef, boşunadır. İşte bu süreç ve 1982
Anayasasıyla doğmuş olan bürokratik yapı, yargının iflası ve tıkanmasıdır. Bu
bürokratik yapı içinde üzücü ve düşündürücü olan bir diğer husus, savcılık
makamı da, âdeta ve maalesef, yetki ve sorumluluk üstlenmekten kaçınır hale gelmiştir.
Olayın bir diğer gerçekçi boyutu da budur değerli arkadaşlarım. Zira, fiilî
durum içerisinde hazırlık soruşturmasına savcı, savcılık makamı hâkim
olamamakta, bunun sonucu olarak da sorumluluk üstlenmekten kaçınan bir anlayış
ve uygulama içine girmektedir. İşte bu anlayış ve uygulamanın mutlaka
yıkılması, mutlaka kırılması gerekmektedir. Öncelikle, siyasî iradenin bu
anlayışı yıkması ve olayı emniyet-adliye çekişmesinin ve üstünlük arayışının
dışına çıkararak, savcının hâkimiyetini hukuk adına uygulamaya sokması
gerekmektedir. Savcının çalışma düzeninde etkinliği ve sekreteryayı
geliştirecek altyapı birimlerinin kurulması gereği, bütün çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır. Bu anlattığım süreç -tekrar ifade ediyorum- olayın birinci
ayağıdır.
Değerli arkadaşlarım,
olayın ikinci ayağı ise, yargıcı memur olarak görmek anlayışından vazgeçmekten
başlar. Değerli arkadaşlarım, önemle ifade ediyorum; yargıç memur değildir,
yargıç hiyerarşik yapı içerisinde görev yapmaz, yargıcın ast ve üstü yoktur;
yargıç, bağımsız görev yapar, hukukla bağlıdır, kimseye tabi değildir. Özlük
hakları, görev yerleri ve görev süreleri, görev bağımsızlığı konularında
yargıcın teminatı vardır, teminatlarının olması gerekir. İşte, öncelikle siyasî
irade olarak, yürütme organı olarak buna inanmanız gerekiyor. Yargıcın memur
olmadığını, apayrı bir statüsü olduğunu, siyasî iradenin diğer bürokratik
kademelere bunu anlatması gerekiyor. Siyasî iradenin, bu tavır ve kararlılığını
ortaya koyması gerekiyor.
Elbette, değerli
arkadaşlarım, yargıç dokunulmaz değildir. Yargıç olmak, imtiyazlı olmak
anlamına gelmez, yargıcın da hesap vereceği mekanizmalar olacaktır.
"Yargıçlar devleti" anlamında bürokratik yapıya elbette yol
açılmamalıdır.
Meslek taassubu ve
hâkimiyetine yol açılmadan, kıdem ve liyakati esas alan, teknik ve objektif bir
yapılanmayı esas alan bir değişimi ve içdenetimi gerçekleştirmek gerekmektedir,
bir otodenetim mekanizmasını gerçekleştirmek gerekmektedir. Türk yargı
sisteminde -kıvançla ifade ediyorum- bu anlattığımız mekanizmayı
gerçekleştirecek altyapı birikimi mevcuttur. Yeter ki, bu birikimi -siyasî
müdahale demiyorum, siyasî müdahaleyi de içine katacak şekilde ifade ediyorum-
dış müdahalelere maruz bırakmadan, bu altyapı birikimini yerinde ve gereğince
değerlendirelim, kullanalım.
Bunun ilk adımı ise,
değerli arkadaşlarım -hep ifade ediyoruz, her aşamada ifade ediyoruz- Hâkimler
ve Savcılar Kurulu yapılanmasının değişmesi, malî ve idarî özerkliğinin
sağlanması, Teftiş Kurulunun Adalet Bakanının emrinden çıkarılması, idarî
yargıdaki -yüzde 75 denildi ama hayır; soru önergesine cevaptaki Sayın Kılıç
yüzde 75 olarak ifade etti; ben, soru önergesine verilen cevaptan aktararak
ifade ediyorum- yüzde 80'e ulaşan hukukçu olmayan yargıç yapılanmasının, artık,
yasal olarak, yasal düzenlemeyle engellenmesi ve nihayet, yargıç alımındaki
sınav yöntemlerinin objektif esaslara bağlanması. Temel yapılanmalar, yapısal
değişimi gerçekleştirecek uygulamalar ve unsurlar buralardan geçer değerli arkadaşlarım.
Bakın, burada, hemen şu ifade ediliyor, hemen şu ortaya getiriliyor:
"Efendim, biz, siyasî iradeyiz; neden biz bu oluşumların içinde bulunmayalım?"
İşte, olayın hassasiyeti burada değerli arkadaşlarım. Bunları yapmak, bu dediğim
mekanizmaları yapmak, siyasî iradeyi dışlamak anlamına gelmez. Siyasî irade
yargı, yürütme, yasama dengesinin işlerliğini ve verimliliğini sağlamak
istiyorsa bunları yapmak zorundadır. Bunu yapmaya yanaşmadığınız zaman, çok
açık ifade ediyorum, bunun anlamı "ben, yürütme olarak, siyasî iktidar
olarak yargının alanını ve uygulamalarını kontrol altında tutmak
istiyorum" demekten başka bir anlama gelmez.
Değerli arkadaşlarım,
gelinen bu ikinci ayakta, maalesef, yapılan uygulamalarla, yapılmak istenilen
uygulamalarla, işte bugün getirilen tasarının özüyle de, statükocu yapının
ısrarla ve kararlılıkla devam ettirilmek istenildiğini; daha da ötesi, bu
statükocu yapının kurumsallaştırılmak istenildiğini üzüntüyle görüyoruz,
kaygıyla görüyoruz. Yürütme organı -tekrar ifade ediyorum, önemle ifade
ediyorum- maliye bürokrasisi ile yargı mensupları arasındaki, idarî yargı ile
adlî yargı arasındaki, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki, idarî ve adlî
yargı ile askerî yargı arasındaki meslekî çekişmeleri ve statü kavgalarını
ustalıkla ve maharetle kullanmaya devam ediyorsa, orada, hâkimlik ve savcılık
mesleğinin işleyişinde -daha doğru bir ifadeyle- hukuk devleti yapılanmasında
değişimi sağlamanız mümkün olamaz. Bunların adını çok açık bir şekilde, çok
dürüst bir şekilde, çok net bir şekilde, kavram saptırmalarına girmeden ortaya
koymamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bu değerlendirmelerimden
sonra, bir başka konuya girmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun sicillere ilişkin 23 üncü maddesinin
birinci fıkrasını değiştirdik. Böylece, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
Tavsiye Kararında sözü edilen şu düzenlemeyi yapmış olduk; onu, kısaca ifade
etmek istiyorum: "Hüküm verme süreci içerisinde hâkimler; bağımsız olmalı
ve her türlü çevreden, her türlü nedenle, doğrudan veya dolaylı olarak
gelebilecek müdahalelerden, tehditlerden, baskılardan, teşviklerden, uygunsuz
etkilerden ve sınırlamalardan uzak biçimde hareket edebilmelidir. Hâkimler,
davalarının esası hakkında, yargı organları dışında, hiç kimseye rapor vermek
zorunda bırakılmamalıdır" şeklinde belirtilen hükümle uyumlu bir düzenleme
yapılmak istenilmiştir; yani, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararına
uygun bir düzenleme yapılmak istenmiştir. Aslında, bu düzenleme, Anayasamızda
ifadesini bulan bağımsızlık ilkesinin de bir gereğiydi. Öte yandan, 1 Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5235 sayılı, bölge adliye mahkemelerinin
kuruluş, görev ve yetkilerini düzenleyen kanun hükümleri uyarınca, bu mahkemelerde
görev alacak cumhuriyet savcıları hakkındaki sicil fişlerinin kimler tarafından
düzenleneceği de, böylece, yeni bir düzenleme altına alınmış durumdadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
düzenleme, yukarıda çerçevesini anlattığım bu düzenleme, yine, biraz evvel
açıkladığım gerekçelerle, doğru, gerekli ve yerinde olan bir düzenlemedir.
Hükümeti, bu noktada kutluyorum.
Bu arada, yeri gelmişken,
iki yıl içerisinde kurulması söz konusu olan bölge adliye mahkemelerinin
kuruluşuyla ilgili ve hangi bölgelerde kurulacağıyla ilgili çalışmaların hangi
aşamada olduğu konusunda, kamuoyunun, net bir bilgiye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
tamamlayın konuşmanızı.
ATİLLA KART(Devamla) -
Son cümlemi ifade ediyorum Sayın Başkanım.
Kamuoyunun, bölge adliye
mahkemelerinin kuruluşu konusunda net bir bilgiye sahip olmadığını; bu sebeple,
bu mahkemelerin kendi illerinde kurulması konusunda, iller arasında âdeta bir
yarışın olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bu konudaki
değerlendirmelerimi de, müteakip maddelerde Genel Kurulla paylaşmaya devam
edeceğim.
Bu değerlendirmelerle,
Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, maddeyle ilgili, İçtüzüğün 72 nci maddesine
göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 951
sıra sayılı yasanın ve 8 inci maddesinin önemi nedeniyle, konunun daha çok
aydınlığa ve açıklığa kavuşması bakımından İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca,
bu maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini saygılarımızla
arz ederiz.
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
|
Ziya Yergök |
Haluk Koç |
Atilla Kart |
|
Adana |
Samsun |
Konya |
Gerekçe:
Görüşmekte olduğumuz
Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde de ifade edildiği gibi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 140 ncı maddesinde "Hâkimler ve savcılar, adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten
hâkim ve savcılar eliyle yürütülür. Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler" hükmüne yer
verilmiştir.
Yargılama faaliyetinin
etkin bir biçimde sürdürülerek sonuçlandırılması için de çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, iş yükünün azaltılması ve yargı bağımsızlığının tam olarak
sağlanması, nitelikli ve yetkin kişilerin hâkimlik ve savcılık mesleğine
özendirilmesi gerekir.
Hâkim ve savcılarla
ilgili olarak Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kaynaklarına bakıldığında da
"hâkimlerin görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli
ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı kanunda yeterli
biçimde güvence altına alınır. Hâkimlerin yükselmeleri yeterlilik, dürüstlük ve
deneyim gibi objektif nedenlere dayanır. Yasama ve yürütme organı, hâkimlerin
bağımsızlığını sağlamalı ve hâkimlerin bağımsızlığını tehlikeye sokan hiçbir
adımı atmamalıdır" şeklinde ifadelere ve ilkelere yer verdiği
görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ülkemiz
hakkında açıkladığı 2003 yılı ilerleme raporunun yargı sistemine ilişkin
bölümünde, yargının ağır iş yükünün olumsuz bulunan hususlar arasında saydığı
görülmektedir.
Ancak, bugün Anayasamıza
baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla yargı
bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin tam olarak sağlanmasına olanak
bulunmadığı açıktır. Öncelikle bu alanda bir düzenleme yapılarak Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Adalet Bakanı ve Bakana
hiyerarşik bağla bağlı olan müsteşar, Kurulda yer almamalıdır.
Hükümet tasarısı olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda
görüşülerek Genel Kurula gelen 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin söz konusu Kanun Tasarısı, içerdiği
kimi olumlu değişikliklere karşın, toplumumuzun bağımsız, etkin, hızlı ve adil
yargı beklentilerine, yargıç ve savcılarımızın haklı istemlerine yeterince
karşılık vermemektedir.
Özellikle tasarıda yer
alan mülakatın biçiminin ve kimler tarafından yapılacağı hususunun açıklığa
kavuşturulması, düzenlemenin yönetmeliklere bırakılmaması gerekir. Mülakat
kurulunun yapısı, yaşamsal önem taşımaktadır. Şimdi uygulanmakta olan
yönetmeliğe göre, mülakat kurulu, Bakanlık bürokratlarından oluşmaktadır. Bu,
yanlış bir yöntemdir. Mülakat kurulunda görev alacak kişilerin yüksek yargı
organlarından ve Türkiye Barolar Birliği gibi bağımsız organlardan seçilerek
oluşturulması daha uygun olacaktır.
Şimdiki halde Adalet
Bakanlığının bünyesinde Bakana bağlı olarak çalışan Teftiş Kurulunun buradan
alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanması daha doğru olacaktır.
Diğer taraftan, çalışma
koşullarının olumsuzluğu, iş yükünün ağırlığı ve aynı zamanda hâkim ve savcılık
mesleğinin özelliği de gözönüne alınarak, özlük hakları bakımından yeterli, kalıcı
ve tatmin edici iyileştirmelerin de yapılması gerekir. Bir önemli nokta da,
adlî yargıda olduğu gibi, idarî yargıda da görev yapacak olan tüm hâkim ve
savcıların mutlaka hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır.
Yukarıda açıkladığımız
nedenlerle konunun daha iyi anlaşılması bakımından, maddeyle ilgili
görüşmelerin devam etmesine karar verilmesini talep etmek zorunlu olmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş olan bu önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 2802 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Bölge adliye
mahkemeleri Cumhuriyet başsavcıları, bu mahkeme nezdindeki Cumhuriyet
başsavcıvekilleri ve Cumhuriyet savcıları;
b) Ağır Ceza Cumhuriyet
başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet başsavcıvekilleri ve Cumhuriyet savcıları
ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları;
Hakkında, 21 inci
maddenin (c) bendinde sayılan hususları göz önünde bulundurarak; kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlarından ve iddianamelerinden en az beşer adedinin tasdikli suretini de
ekleyerek, durumlarının değerlendirilmesine yönelik inceleme sürelerinin
bitiminden bir ay önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunacak şekilde düşüncelerini belirten bir
sicil fişi gönderirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Mesut Değer.
Buyurun Sayın Değer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MESUT
DEĞER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2802 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasıyla
getirilen değişiklik, sicil fişleriyle ilgili ve birinci sınıf hâkimler ve
savcılarımızın terfi şartlarının yanı sıra, önemli bazı sorunlar da hâkim ve
savcılarımızı yakından ilgilendirmektedir. Şöyle ki, hâkim ve savcılarımızın
son onbeş yılda dört çeşit ücret uygulamasına tabi tutulduğu bilinen bir
gerçektir. Arkadaşlarımızın da söylediği gibi, mesleğe yeni başlayan bir hâkim,
aylık 1 000 YTL civarında maaş almakta; ancak, on yılını doldurmuş bir hâkim ve
savcı birinci sınıfa ayrılmışsa, aylık 2 043 YTL, birinci sınıfa ayrılmamışsa 1
702 YTL civarında maaş almaktadır. Birinci sınıfa ayrılmış, on yılını bitiren
ve ondan sonra altı yıl daha meslekte süresini dolduranlar; yani, onaltı yılını
tamamlamış bir hâkim veya savcı, 2 861 YTL maaş almaktadır. Birinci sınıfa
ayrılmamış ve meslekte otuzbeş yılını dolduranlar ise, 1 700 YTL civarında maaş
almaktadır. Bugün emekli olan bir hâkim veya savcımız, birinci sınıfa
ayrılmamışsa, aylık 900 YTL civarında maaş almakta, birinci sınıfa ayrılmışsa
aylık 2 300 YTL maaş almaktadır. Hâkim ve savcılarımız, aylık maaşlarıyla
yaşamlarını büyük zorluklarla sürdürmektedirler. Günün yaklaşık 20 saatini
-cumartesi pazar da dahil- çalışmalarına rağmen, az maaşla yargı görevini
kararlılıkla götürdükleri için, hâkim ve savcılarımıza şükranlarımı arz ediyorum.
Eşit ücret sistemine
geçilmesi veya hâkim, savcı maaşlarının iyi düzeye getirilmesi ve dört çeşit
ücret uygulaması arasındaki farkın azaltılması için, Adalet Bakanlığının bu
yönde bir çalışmasının olmadığını ve eşit ücret sistemine geçilemeyeceğini ve
maaşlarda bir artış sağlanamayacağını tarafıma verilen yazılı cevapta da ifade
etmiştir. Bunun, Maliye Bakanının engeline takıldığı anlaşılmaktadır.
Eşit iş, eşit ücret.
Unutulmamalıdır ki, eşitlik ilkesinin gereği de budur. Şu andaki farklı ücret
uygulaması Adalet Bakanlığından başka hiçbir kurumda yoktur. Hâkim ve
savcılarımızın maaşlarının önemli bir şekilde artırılmasının zorunluluk
olduğunu ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15 inci maddesinin
birinci fıkrasında, hâkim ve savcılar mesleği üçüncü sınıf, ikinci sınıf,
birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır.
Hâkim ve savcılarımızın derece yükselmeleri için zorunlu kıstaslardan biri de
ahlakî gidişleri, sicil fişleri ve müfettişlerce haklarında düzenlenen hal
kâğıtlarıdır. Hâkimler ve savcılarımızın tutum ve davranışları, ahlakî
gidişleri özlük haklarına aykırı ise, soruşturmaya tabidir. Bu doğrudur; ancak,
bazı konularda soruşturmaya tabi tutulması ilginçtir. Örneğin, bir bayan
hâkimin düğünde oyun oynaması, erkek bir hâkimin kahvede tavla oynaması, hâkim
veya savcının sık sık restorana gitmesi veya güzel giyinmeleri, özellikle
imzasız ve isimsiz gönderilen ihbar mektupları ve bu mektuplara istinaden
gönderilen müfettişler ve yapılan tahkikatlar. Bu örnekler de hâkim ve savcının
ahlakî gidişleri yönünde sicillerine işlenmektedir. Hâkim ve savcılarımızın,
Türkiye'nin bazı geri kalmış yerlerinde, sosyal ve kültürel bir etkinliği
yaşamak şöyle dursun, konuşacağı kişi veya kişilerin de idarî yönden tahkikatı
söz konusudur. Hâkim ve savcılarımıza güvenmeliyiz. Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliği sürecinde bu tür tahkikatların yapılmasını da anlamak mümkün değildir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hâkimler ve savcılarımızı birinci sınıfa götüren uygulama adil
ve gerçekçi midir? Birinci sınıfa ayrılmada en önemli ölçü nottur. Hâkim ve
savcının verdiği karar ise -Yargıtayda inceleme konusu olan dosyalara, yani
kararlara- bir de meslekî beceri yönünden değerlendirilir; hâkim ve savcıya not
verilmektedir. Yargıtaydan geçmeyen dosyalar, yani temyiz edilmeyen kararlar
için hâkim not almamaktadır. Eğer, hâkimde, iyi not alırsan terfi edeceksin,
iyi not almazsan terfi etmeyeceksin ve yetersiz sayılacaksın ve ülkenin yokluk
ve mahrumiyet çeken yerlerinde görev yapacaksın, bir de, ücret yönünden
mahrumiyetin olacak düşüncesi hâsıl olursa, bu durumda, hâkim, kararını
verirken, haklıyı, adil olanı düşünmenin yanında, Yargıtaydan onayı geçecek bir
karar vermeye de çalışacaktır. Hukukta ret, cezada beraat kararlarının onanma
şansı yüksektir; yani, hâkim, üçüncü bir menfaat sahibi durumuna gelir. Oysa,
yargıda tam tarafsızlık bilinci şarttır. Yargıtaydan geçmeyen dosya not
getirmeyeceğine göre, hâkim ve savcı onu Yargıtaya götürmenin yollarını da
arayacak, bu yolda nüfuzunu da kullanacaktır. Bu durum yargıya olan güveni de
sarsmaktadır.
Ayrıca, iş çıkarma
ilkesine de bakalım. İş çıkarma ilkesinde
bazı aksaklıkların olduğu da aşikârdır. Bu aksaklıklar, bugün
adliyelerimizde dava dosyalarının sayısının çokluğu, dosyalarla ilgili
belgelerin toplanması uzun zaman almaktadır. Memur açığının bulunması,
tebligatların yapılmaması, sanıkların bulunmaması, adliye binalarının
yetersizliği, bugün, bir zabıt kâtibinin aylık 500-600 YTL civarında maaş
aldığı, mesai saatlerinin dışında bile çalıştıkları, hâkim ve savcıların sayı
olarak az bulunmaları, araç gereç eksikliği, adlî tabibin çoğu yerde
bulunmaması, kırtasiye ve demirbaş malzemelerinin eksikliği, bilgisayar
sistemine tam olarak geçilmemesi, ödenek sıkıntıları ve sair gibi gerekçeler
değerlendirildiğinde, hâkim ve savcıların bir yılda iş çıkarmadaki
karşılaştıkları zorlukları da hatırlatmak isterim.
Bir diğer önemli konuyu
da atlamak istemem; bir hâkim veya savcımızın, özlük haklarıyla ilgili bir
haksızlığa uğradığı zaman hak arayacağı bir yargı yolu da yoktur. Bu yargı
yolunun açılıp açılmayacağını, Sayın Adalet Bakanımız da buradadır, bu konuda
ne düşünmektedir, bunu da öğrenmek isterim.
Adalet Bakanlığı Eğitim
Daire Başkanlığından bir yetkilinin, hâkim adaylarının tespitindeki önerisini
de anlamak mümkün değildir. Öneri, hâkim adaylarının karakter yapıları da
tespit edilmelidir. Bu mantık, yargıdaki rüşvet iddialarının çözümü için
söyleniliyorsa, yargıdaki rüşvet iddiaları bu mantıkla çözülmez. Bu mantığın
diğer sakıncası da, yargının tümünün rüşvet iddiasıyla itham edilmesidir, buna
şiddetle karşı çıktığımı ifade etmek isterim.
Hâkim adaylarının
karakter yapıları, hangi kriterlere göre nasıl tespit edilecek? Yoksa,
kadrolaşma için bir kılıf mı?
Yine, Eğitim Daire
Başkanlığından yetkilinin açıklamasına baktığımız zaman, hâkim adaylarının
atanmasında çok seçici ve objektif tartışmaların uzağında bir yöntem
uygulanmalıdır demekte. Bu yöntem nedir, bu yöntem her halde kadrolaşma mıdır?
Hâkim ve savcılara nöbet
uygulaması başlarken, bir ayda -Sayın Bakanımız da açıkladı- ancak 315 YTL
nöbet tazminatı alınacak. Bu rakam, memur maaş katsayısının 7 500 rakamıyla
çarpımı sonucu bulunacaktır. Nöbetçi personele üçte 2 yansıyacak. Bu, olumlu
adımdır; ancak, nöbet tutan hâkim ve savcılara ödenecek nöbet tazminatının çok
düşük olduğunu da ifade etmek isterim.
Hâkim ve savcılar seçime
katılmaları durumunda eski görevlerine dönemeyecekler. Bir Türk vatandaşının
seçimlere katılması, seçme veya seçilme hakkı Anayasaca tanınmış anayasal bir
haktır ve ayrıca, seçilmemesi durumunda kamu görevlisinin belirli süre
içerisinde görevine iade hakkı tanınmıştır. Bu hak hâkim ve savcımızın elinden
alınmıştır. Bunun da Anayasamıza aykırı olduğunu belirteyim.
Hâkim ve savcı
adaylarının mesleğe kabulünden önce askerlik yapma koşulu da getirildi. Erkek
hâkim ve savcımızın hukuk fakültesini bitirdikten sonra hâkim ve savcı
olabilmeleri için uzun süre bu haktan da mahrum bırakılmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında, hâkim ve savcılarımız için meslekte
yıpranma kabul edilmiyor. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunda Adalet Bakanı
ve Müsteşarın yapısı korunmaktadır. Birinci sınıfa ayrılma kolaylaştırılıyor;
ancak, tatmin edici değildir. Meslektaşlar arasında büyük huzursuzlukların
doğmasına sebep olacak ve eşitsizlik yaratacak düzenlemeler olması sebebiyle
aynı durumdaki meslektaşlar için ayrı ve farklı düzenlemeler söz konusudur. Bu
da, Anayasamıza aykırıdır. Hukuk devleti olmanın temel öğelerinden biri ve en
önemlisi yargıdır. Hâkim ve savcılarımızın bu nebzede bağımsızlığı da
önemlidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 9 uncu madde üzerinde söz almıştım. Bu çerçevede hâkim ve
savcılarımız ve bu kanunda tespit ettiğim önemli hususları da gündeme getirdim.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değer.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru var.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Efendim, adlî işlemlerle
ilgili paralar konusunda, bunların hangi bankaya yatırılacağı konusunda Sayın
Bakan şu ifadeyi kullandılar: "Mevzuat engeli olmadığı takdirde…" Ki,
mevzuat engeli yok diye yorumladılar. Ama, çok açık olarak ifade ediyorum,
bakın, Sayın Bakanım, 8 Şubat 2000 tarihli Bakanlık genelgesi 57 nci hükümet
zamanında, 23 Ocak 2003 tarihli genelge, sizin imzanızla yayınlanmış olan bir
genelge ve İcra İflas Yönetmeliğinin 94 üncü maddesi; bu, bir mevzuat engelidir
efendim; bu, sizin imzanızı taşıyan bir değerlendirmedir, bir yorumdur. Bu
mevzuata rağmen, neden böyle bir tercih yapılmıştır? Bunu açıklamanızı talep
ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu soruya yazılı cevap vereceğim müsaade ederseniz; belki, bu
tartışmaları da, böylece, noktalamış oluruz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- 2802 sayılı
Kanunun 25 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Adalet Bakanlığı
merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında bulunanlar
Madde 25.- Adalet
Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında bulunanlardan birinci sınıf
olmayanlar hakkındaki siciller, hâkim sınıfından olan dairesi üstü tarafından
verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- 2802 sayılı
Kanunun 26 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 26.- Yargıtay
ve Danıştayda görev yapanlardan birinci sınıf olmayanlar hakkındaki siciller,
ilgisine göre Yargıtay Birinci Başkanı, Danıştay Başkanı, daire veya kurul
başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Danıştay Başsavcısı tarafından
düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- 2802 sayılı
Kanunun 28 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü ve altıncı fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yargıtay, Danıştay
ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri notları"
"Yargıtay ve
Danıştay daireleri; yaptıkları kanun yolu incelemeleri sırasında tek veya toplu
olarak karar veren hâkimler ile iddianameyi düzenleyen, hükmün verildiği
duruşmaya katılan ve kanun yoluna başvuran Cumhuriyet savcıları hakkında çok
iyi, iyi, orta ve zayıf olmak üzere not verirler. Not verilirken; kararda
sağlanan isabet, davanın hızlı yürütülmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılarak
gereksiz gecikmelere neden olunmaması, usûl hükümlerinin eksiksiz ve zamanında
yerine getirilmesi, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi, gerekçeli
kararın yazılış, tahlil ve sonuçlandırılmasında gösterilen başarı, emsal
kararların gözetilmesi, soruşturmanın niteliği, iddianame içeriğinin buna
uygunluğu gibi hususlar göz önünde tutularak değerlendirme yapılır ve buna göre
not belgesi doldurulur."
"İncelenen karar
hakkında, olumlu veya olumsuz kanaat edinilememesi hâlinde, sebepleri
belirtilmek suretiyle notsuz belge düzenlenir. Ayrıca, incelenen karara uygun
muhalefet şerhi bulunması hâlinde, olumsuz not verilmez."
"Bölge adliye
mahkemesi dairelerince yapılan incelemeler sırasında, hâkimler ve Cumhuriyet
savcıları hakkında hangi hâllerde ve ne surette not verileceği, yukarıdaki
ilkeler çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Doldurulan not belgeleri Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere bölge adliye
mahkemesi başkanlığına verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13.- 2802 sayılı
Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "Bu karar verildiği
tarihten itibaren uygulanır." cümlesi eklenmiş; üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Meslekten
çıkarılmayı gerektirmeyecek şekilde kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis veya
göreviyle ilgili bir suçtan dolayı adlî para cezasına mahkûm olanlar, bir
derecede iki veya bir sınıfta üç defa kınama cezasına uğrayanlar ile kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası alanlar, cezanın kesinleşmesini izleyen
inceleme tarihinden itibaren bir yıl süre ile; derece yükselmesini durdurma
veya yer değiştirme cezası almış olanlar ise, cezanın kesinleşmesini izleyen inceleme
tarihinden itibaren iki yıl süre ile kademe ilerlemesi ve derece yükselmesi
incelemesine tâbi tutulmazlar. Bu cezalar, kademe ilerlemesi döneminde
kesinleşmiş ve uygulanmış ise, derece yükselmesi incelemesi sırasında bir daha
dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14.- 2802 sayılı
Kanunun 31 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Lisans üstü öğrenim
ve uzmanlık eğitimi
Madde 31.- Meslekleriyle
ilgili konularda yüksek lisans veya doktora öğrenimi yapmak isteyenlerle
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsüne ve Türkiye Adalet Akademisinde
düzenlenecek uzmanlık programlarına devam etmek isteyen hâkim ve savcıların,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan izin almaları şarttır. Ancak, görevle
ilişiği kesilmeden ve görevini aksatmadan belirtilen öğrenimleri yapmak isteyen
hâkim ve savcıların, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bilgi vermeleri
yeterlidir.
Yukarıdaki fıkra
hükümlerine göre öğrenimini yapanların derece yükselmeleri, kademe
ilerlemeleri, birinci sınıfa ayrılma, aylık, ödenek, diğer malî ve sosyal
hakları devam eder ve mecburî öğrenim süresince izinli sayılırlar.
Ancak, bu şekilde
öğrenime devam edenler izinli sayıldıkları süre kadar mecburî hizmetle
yükümlüdürler. Bu yükümlülüğü yerine getirmeden görevlerinden ayrılanlar,
kendilerine verilen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin,
mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar.
Yüksek lisans öğrenimi
ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün yüksek lisans programını
bitirenlere bir kademe ilerlemesi, doktora yapanlara bir derece yükselmesi
uygulanır. Ancak, yüksek lisans öğrenimi ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsünün yüksek lisans programını bitirip bir kademe ilerlemesinden
yararlananlara, doktora yapmaları hâlinde bir kademe ilerlemesi uygulanır.
Türkiye Adalet Akademisinde düzenlenen uzmanlık programlarında başarı ile
geçirilen süreler, iki yılı aşmamak üzere, kademe ilerlemesi ve derece
yükselmesi incelemesinde değerlendirilir. Bu uygulamada alt derece ve kademede
geçen süre, üst derece ve kademede geçmiş sayılır.
Aday iken öğrenime
başlayanlar hâkimlik veya savcılığa atandıktan sonra bu madde hükümlerine göre
öğrenimlerine devam edebilirler."
BAŞKAN - 14 üncü madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 21.18
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118 inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
951 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1039)
(S. Sayısı: 951) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1036) (S. Sayısı: 930)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşmeleri
ertelenmiştir.
Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşmeleri
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
bundan sonraki işlerde de komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27
Haziran 2005 pazartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar.
Kapanma Saati : 21.20