DÖNEM:
22 CİLT: 88 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
116 ncı Birleşim
23 Haziran 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Sakarya Milletvekili Süleyman
Gündüz'ün, Bosna-Hersek Srebrenica katliamının 10 uncu yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Sevigen'in, emekli, dul ve yetimler ile memurların sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağ'ın, Federal Almanya Parlamentosunun 1915 yılında cereyan eden Ermeni
olaylarıyla ilgili aldığı karara ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi
Uyanık'ın Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/309)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve
22 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının tespiti ile etkin idare ve
koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292)
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı
ve 22 milletvekilinin, Erzurum Atatürk Üniversitesi 2004-2005 öğretim yılı
mezuniyet töreninde bir velinin salona alınmaması olayının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/293)
V.-
ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940)
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kastamonu Milletvekili Musa
Sıvacıoğlu'nun, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Aksaray İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
GÜLER'in cevabı (7/6147)
2.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün,
Büyükşehir Belediye Ankara Spor Kulübünün gelir ve giderleri ile iktisadî
işletmelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/6179)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Aksaray İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/6181)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Erzurum İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/6182)
5.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
BALANDI'nın, Kütahya-Gediz-Gökler Beldesindeki bir kömür ocağında meydana gelen
grizu patlamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/6198)
6.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
YALÇINBAYIR'ın, Sivas-Yıldızeli-Yakacık Çavuşlu Köyü İlköğretim Okulunda
zehirlenen öğrencilere ve sorumlularına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6236)
7.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
sağlık liselerinin devriyle personelin özlük haklarında meydana gelen sorunlara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6238)
8.- Kırşehir Milletvekili Mikail
ARSLAN'ın, ÖSYM'nin ilan ettiği sözleşmeli personel sınavına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6241)
9.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, sözleşmeli ve ücretli öğretmenler ile öğretmen ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6243)
10.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, görevden alınan öğretmen ve yöneticilere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6244)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bartın İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/6245)
12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/6314)
13.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, köy grup teknisyenliği binalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/6325)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/6332)
15.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
pirinç ithalatına ve üretimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/6357)
16.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, görev yeri değiştirilen bir öğretmene ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6386)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/6409)
18.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya kıyılarındaki trolle kaçak avlanmanın engellenmesine yönelik tedbirlere
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/6410)
19.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
hububat alım kararnamesinin açıklanma tarihine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/6411)
20.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
çeltik üreticilerinin sorunlarına,
- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
hayvancılık sektörünün sorunlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/6408, 6412)
21.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, yeşilkart sahiplerinden ilaç katılım payı alınmasıyla ilgili
düzenlemeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6426)
22.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
işsizlik sigortası kapsamında toplanan primlere ve yapılan ödemelere ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı
(7/6461)
23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/6485)
24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına,
Sakarya İlinde 2005 yılı için planlanan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/6486, 6488)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kütahya İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/6487)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
altı oturum yaptı.
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya,
üniversitelerde yılsonu mezuniyet törenlerinde yaşanan son olaylar ile
jakobenizmin geldiği son duruma,
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, tarım
sektörünün son durumu ile çiftçilerimizin içinde bulunduğu sorunlara ve
alınması gereken önlemlere,
İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu,
Babalar Gününe,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
2005 yılı Ocak, Şubat ve Mart Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/15) (S. Sayısı: 947);
Adana Milletvekili A. Zeynep Tekin
Börü'nün,
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın,
KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiklerine,
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 25
milletvekilinin, Mercedes Benz Türk AŞ'nin "Travego" adıyla ürettiği
yolcu otobüslerinde teknik kusurların bulunup bulunmadığı konularının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına (10/288),
İlişkin önergeleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis
araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün Bahreyn'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi, kabul edildi.
21.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve Genel Kurulun aynı tarihli 114 üncü birleşiminde okunmuş bulunan
(8/22) esas numaralı Avrupa Birliği Müzakerelerine Başlamadan Önce İmzalanacak
Uyum Protokolü konusundaki genel görüşme önergesinin, İçtüzüğün 102 nci maddesi
gereğince yapılacak öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 22.6.2005 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği,
Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 951 sıra sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 3 üncü sırasına, gündemin 279 uncu sırasında yer alan 930
sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına, 191 inci
sırasında yer alan 821 sıra sayılı T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı (TİKA) ile Moğolistan Maliye ve Ekonomi Bakanlığı Arasında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
6 ncı sırasına, 241 inci sırasında yer alan 855 sıra sayılı Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 7 nci sırasına, 257 nci sırasında yer
alan 890 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanunu Tasarısının 8 inci sırasına, 289
uncu sırasında yer alan 944 sıra sayılı Belediye Kanunu Tasarısının 9 uncu
sırasına, 269 uncu sırasında yer alan 918 sıra sayılı 4.5.2005 tarihli ve 5344
sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına;
Genel Kurulun 24.6.2005 Cuma, 25.6.2005 Cumartesi ve 27.6.2005 Pazartesi
günlerinde de 14.00-23.00 saatleri arasında kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmek üzere çalışmasına; 28.6.2005 Salı günü 15.00-23.00, 29.6.2005 Çarşamba
ve 30.6.2005 Perşembe günleri de 14.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine; 28.6.2005 Salı günkü birleşimde sözlü soruların ve diğer denetim
konularının; 29.6.2005 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildiği,
Açıklandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Meclis
çalışmalarında iktidar kanadının, söz talepleriyle İçtüzükteki konuşmacı
sayısını doldurarak muhalefetin söz hakkını kısıtlama girişimlerine Başkanlık
Divanının himaye göstermemesi gerektiğine ilişkin,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan,
Çankırı Milletvekili Tevfik Akbak'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle,
Bir açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/995) (S.
Sayısı: 940), tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlandı, 11 inci maddesine kadar
kabul edildi.
23 Haziran 2005 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.03'te son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Harun Tüfekci |
|
|
Bilecik |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Mehmet Daniş |
|
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
No.: 162
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Haziran 2005 Perşembe
Teklif
1.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un;
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/548) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.6.2005)
Rapor
1.- Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
ve Adalet Komisyonları Raporları (1/992) (S. Sayısı: 953) (Dağıtma tarihi:
23.6.2005) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU ve 22 Milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının tespiti ile
etkin idare ve koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)
2.- Erzurum Milletvekili
Mustafa ILICALI ve 22 Milletvekilinin, Erzurum Atatürk Üniversitesi 2004-2005
öğretim yılı mezuniyet töreninde bir velinin salona alınmaması olayının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/293) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
23 Haziran 2005 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 116 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Bosna-Hersek Srebrenica'da yapılan soykırımın 10 uncu yıldönümü münasebetiyle
söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz'e aittir. (Alkışlar)
Buyurun Sayın Gündüz.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Sakarya
Milletvekili Süleyman Gündüz'ün, Bosna-Hersek Srebrenica katliamının 10 uncu
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temmuz ayında büyük bir ihtimalle
Meclisimiz kapalı olacağından, Bosna-Hersek Srebrenica katliamının 10 uncu yılı
olması dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu konu, önümüzdeki ay
dünyada en çok tartışılacak bir konu olacak; dolayısıyla, hepinizin bunu
ilgiyle dinlemesini istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Alman Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımı tasarısını kabul
ederek Avrupa'da birçok parlamentonun uygulamasına katılmasını, bu kararı
şiddetle kınayarak başlıyorum.
Yugoslavya'nın dağılma
sürecine, Bosna-Hersek'te masum halka yönelik Sırp saldırılarını ve bunun
sonucunda çekilen acıların tümünü yaşayan bir arkadaşınız olarak
huzurlarınızdayım.
11 Temmuz 2005 tarihinde,
Bosna-Hersek'in Srebrenica Kentinde Sırp saldırganların saldırıları sonucu
soykırımına uğramış 8 000 Boşnak'ın katledilmelerinin 10 uncu yılını anacağız.
Avrupa kıtasının İkinci Dünya Savaşında Nazi Almanyasının Yahudilere uyguladığı
soykırımın dışında gördüğü en büyük soykırım, şüphesiz Bosna-Hersek'te
yaşananlardır. Uluslararası Kızılhaç Örgütünün verilerine göre, 1992-95
tarihleri arasında Sırp saldırıları sonucu Bosna-Hersek'te 312 000 kişi
ölmüştür. Savaş esnasında Srebrenica süreci nasıl oluştu; kısaca bunu
anlatmalıyım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1991'de Yugoslavya sorunu başladığı andan itibaren, bölgede
olası Alman nüfuzuna karşı Fransa, İngiltere ve Rusya Sırpların yanında yer
aldılar; bunu, Bosna-Hersek savaşında da sürdürdüler. Bosna-Hersek'te 27 Şubat
- 1 Mart 1992'de yapılan bağımsızlık referandumunda halkın yüzde 64'ü
bağımsızlığı oylarken, 4 Nisan günü, Yugoslavya Federal Ordusu desteğinde Sırp
Çetnik saldırganlar Başkent Sarajevo başta olmak üzere, Bjeljina, Foca, Zvornik
ve Banja Luka gibi diğer kentlere saldırarak savaşı başlattılar.
Savaşın durdurulması için
Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç -onu, burada, rahmetle yâd
ediyorum- Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı ve Amerika Birleşik Devletlerinden ısrarla müdahale talep etmekteydi.
Boşnaklar, Sarajevo kuşatmasını yarmak ve havaalanını kontrol altına almak
üzere oldukları bir anda; 28 Haziran 1992'de Fransa Cumhurbaşkanı François
Mitterrand -ki, o gün Kosova Meydan Muharebesinin (1389) yıldönümüydü-
Sarajevo'ya bir ziyarette bulunarak, kuşatma altındaki şehri gezdi; Sarajevo'da
savaşı hissetmediğini, dolayısıyla müdahaleye gerek olmadığını açıkladı.
Uluslararası müdahalenin tartışıldığı bir ortamda ziyaretin yapılması savaşın
gidişatını etkiledi. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand'ın gelişinin ertesi günü
Sarajevo Havaalanı Birleşmiş Milletler Barış Gücünün kontrolüne verilerek,
Boşnakların eline geçmesi engellendi. Bu, Sarajevo kuşatmasının dört yıl
sürmesine ve 312 000 kişinin ölümüyle sonuçlanan büyük bir trajedinin
yaşanmasına sebebiyet verdi.
21 Nisan 1993'te
Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNPROFOR) Komutanı Fransız General Phillip
Morillion'un girişimiyle Srebrenica silahtan arındırılarak Birleşmiş Milletler
tarafından korunan 6 güvenlikli bölgeden biri ilan edildi. Güvenlikli bölge
olmasına rağmen Sırp saldırganlar zaman zaman ağır silahlarla kente
saldırmaktaydılar. 5-11 Temmuz 1995'te Doğu Bosna'yı tamamen ele geçirmek için
saldırıya geçen Sırplar, Birleşmiş Milletler Barış Gücünden, Hollandalı
askerlerin koruması altında bulunan ve silahtan arındırılmış Srebrenica'yı 11
Temmuz günü ele geçirerek 8 000 kişiyi katletmenin yanı sıra 40 000 kişinin de
kenti terk etmesine yol açtılar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Washington'da askerî konularda araştırma yapan BASIC adlı
kuruluş tarafından yayımlanan bir raporda, çeşitli kaynak, belge ve New
York'taki Birleşmiş Milletler Merkezine çekilen kriptolara dayanılarak
"Srebrenica katliamının Fransa'nın tutumu sonucu yaşandığı" görüşü
savunuldu. Katliamların sorumlusu Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac olduğu
savunulan raporda, UNPROFOR komutanı
Fransız General Bernard Janvier'in, 24 Mayıs 1995'te Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin kapalı oturumunda, Bosna'da güvenlikli bölge ilan edilen
Srebrenica, Zepa ve Gorazde'nin, Sırplara karşı artık savunulmaması görüşünü
ortaya attığı ifade edildi.
Bu gizli oturumdan bir ay
sonra, Fransa istihbaratının, Sırpların Srebrenica ve Zepa'ya saldırı için
hazırlandığını öğrendiği bildirildi. Bu bilgilerin General Janvier'e, UNPROFOR
komutanı olarak değil, Fransa'nın subayı olarak iletildiği bildiriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla)
- 5-11 Temmuz tarihleri arasında, Srebrenica'yı korumakla görevli UNPROFOR'un
Hollandalı askerlerinin komutanı, UNPROFOR Komutanı Fransız General
Janvier'den, 5 kez NATO'nun duruma müdahale etmesini istediler. UNPROFOR
Komutanı Fransız General Bernard Janvier bu taleplerin tümünü geri çevirdi.
Ayrıca, raporda, General
Janvier'in Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tan gelen talimat sonucu,
NATO'nun müdahalesinin reddedildiği kaydedildi. Bu bilgiye kaynak olarak,
Fransa ve BM yetkilileri gösterildi.
Raporda, Lahey'de, 11
Temmuz 1995'te çok gizli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda, UNPROFOR'da
görevli Hollandalı subaylar, Sırpların kısa süre içerisinde başta Srebrenica
olmak üzere, bu bölgeye saldıracaklarını ilettiler. Toplantının yapıldığı günün
akşamı, General Janvier'in, saat 20.15'te, Paris'ten bir telefon aldığı
belirtildi. General Janvier telefon görüşmesi yapıp döndükten sonra, Sırp
kasabı Ratko Mladic'in kenti ele geçirmeyi planlamadığını ve NATO'nun müdahalesine
gerek olmadığını bir kez daha söyledi; ancak, Srebrenica onaltı saat sonra
Sırpların eline geçti. Ardından, iki gün sonra da Zepa düştü ve Sırplar
Gorazde'ye dayandılar.
BM'nin o günkü Genel
Sekreteri B. Butros Ghali, UNPROFOR komutanlarının kendi emirlerini
dinlemediğini, sadece kendi başkentlerinden aldıkları talimatlara göre hareket
ettiklerini söylemişti. BASIC'in ele geçirdiği, Srebrenica düşmeden haftalar
önce, BM'nin eski Yugoslavya eski Özel Temsilcisi Yasuşi Akaşi'nin, New
York'ta, merkeze, Genel Sekreter Yardımcısı (şimdiki Genel Sekreter) Kofi
Annan'a çektiği 1 Haziran 1995 tarihli kriptoda, NATO'nun müdahalesiyle ilgili
kararın Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a ait olacağı ve Chirac'ın da
müdahaleye karşı olduğu yolundaki düşüncelerini iletti.
Raporda, Fransız resmî
kaynaklarına dayanılarak, 11 Haziran 1995 günü, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques
Chirac ile Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç arasında telefon
görüşmeleri yapıldığı kaydedildi. Bu görüşmelerden sonra, Sırpların bir NATO
saldırısı halinde insan kalkanı olarak kullanma amacıyla rehin tuttuğu 40
Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerini serbest bıraktığı ifade edildi. Fransa
Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Slobodan Miloseviç'e, NATO'nun müdahalesi
konusunda Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton'ın da Fransa'nın
istediği şekilde hareket edeceğini kabul ettiğini söyledi. Srebrenica'da toplu
mezarlar ortaya çıkarken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan
"Srebrenica'da sadece Birleşmiş Milletler değil, insanlık ailesi iflas
etti" yorumunu yaptı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Srebrenica Sırp saldırganların eline geçmeden önce, Dayanışma
Vakfı olarak bizler, o devrin Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Dışişleri Bakanını,
Türkiye Büyük Millet Meclisini ve tüm siyasî partilerini ve Batılı devlet
adamlarını, 5 Temmuz 1995'te gönderdiğimiz mektuplarla uyarmıştık.
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
lütfen tamamlayın efendim.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Mektuplardan bir bölümünü
sunmak istiyorum: "21 inci Yüzyıla girerken son yüzyılın en dramatik
olaylarının yaşandığı Bosna-Hersek'te dört yıldır dünyanın müthiş bir
kayıtsızlıkla izlediği etnik temizlik, bugün Srebrenica'da etnik temizliğin de
ötesinde, uluslararası etikten uluslararası hukuka, bütün güvenlik, barış ve
diplomasi kurumlarına kadar topyekûn uluslararası sistemin çöküşünü sergiliyor.
Srebrenica'da bir soykırım yaşanmaktadır. Uygar dünya bu soykırımı
engellemelidir, hemen, şimdi…"
Srebrenica'da katledilen
8 000 kişinin hesabını kim verecek? Katliamları yapan, ama henüz yakalanmayan
ve himaye edilen Radovan Karadzic, Ratko Mladic, katliamlardan haberdar olan
Lahey'de Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanan patron Slobodan
Miloseviç mi, göz yuman ve müdahaleyi engelleyen Fransa Cumhurbaşkanı Jacques
Chirac mı? İstifa eden Hollanda Hükümetinin ve Hollandalı Birleşmiş Milletler
askerlerinin yargılanmasına ne zaman başlanacak?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 11 Temmuz 2005, Srebrenica katliamının 10 uncu yılı. Tüm
insanlığı, Bosna'da işlenen soykırıma karşı görevlerini yerine getirmeye davet
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gündüz.
Gündemdışı ikinci söz,
emekli, dul, yetim ve memurların sorunları hakkında, İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen'e ait.
Buyurun Sayın Sevigen.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Orada her şey gösterilmez, biliyorsun.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, emekli, dul ve
yetimler ile memurların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Erbakan…
Haklısın Başkanım;
yasakları deleceğiz inşallah, el ele verip.
Sayın Başkanım, önce size
çok teşekkür ediyorum, Sayın Gazalcı'ya teşekkür ediyorum.
Sevgili milletvekili
arkadaşlarım, gündemdışı konuşma yapıyoruz bugün; ama, hiç gündemden kopmayan
bir olayı size anlatmak istiyorum.
Yaşıyorsunuz; sizler,
bizler, çoğumuz, Türkiye bunu yaşıyor. Türkiye'nin iki yüzü var; bir,
gerçekten, televizyonlarda, gazetelerde gördüğümüz bir yüzü, insanların refah
içinde, varlık içinde yaşadıkları bir yüz; bir de, yoksul bir yüz, Türkiye'nin
fakir tarafı, Televole Türkiyesinin dışındaki Türkiye; yani, memuru, emeklisi,
polisi, öğretmeni, kısacası, maaşla geçinen insanların yaşadığı bir Türkiye,
dargelirli bir Türkiye, insanların çoğunun kuyruklarda öldüğü, geceleri
pazarlardan yiyecek topladıkları bir Türkiye. İzin verirseniz, Nazım'ın
"mutluluğun resmini çizer misin Abidin" dediği gibi, ben de size o
Türkiye'nin, yoksulluğun bir resmini göstermek istiyorum. Eğer bunu
göstermediğimiz zaman, ne kadar konuşsak, hep buralarda, raflarda kalıyor. İzin
verirseniz, ben bu resmi size göstermek istiyorum, hatıra kalması açısından.
Genç bir öğrenci
kardeşimiz, emekli bir öğretmenimiz, pazarın bitiminden sonra kendini
geçindirmek için topladıkları, domatesler, biberler, salatalıklar ve bu
Türkiye'nin gerçek yüzü...
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - Çöpe atılanlar!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Burada bir resim daha var. Emeklimiz, dul ve yetimimizin gerçek yaşamı. Kim
ne derse desin, Türkiye bu.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - İş, aş bulamayanlar.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Türkiye bu.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Alışkanlık haline geldi.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Hangisi?
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Görsel pozisyonlarla bir şey anlatmak.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Yani, inşallah getirirsiniz. Başka türlü çıkmıyor, başka türlü insanlar
duymuyor…
BAŞKAN - Sayın Sevigen…
Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Basın yazmıyor, medya yazmıyor; Yani, bu insanların derdini kim dile
getirecek. Siz getirmezseniz, ben getirmezsem kim getirecek…
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
bir dakikanızı rica ediyorum.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Estağfurullah Başkanım.
BAŞKAN - Bakın,
İçtüzüğümüze göre, burada, kürsüde hitap usullerimiz var. Siz, lütfen Genel
Kurula hitap edin; bu usulümüze uygun olmayan herhangi bir davranış içerisinde
bulunmayalım; sizden rica ediyorum. Bu imkânı Başkanlık size vermiştir.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Doğru söylüyorsunuz. Yani, insan üzülüyor.
Sevgili arkadaşlarım, ben
niye milletvekili oldum diye kendime sorarım bazen. Genelde baktım
milletvekillerinin ailelerine, hepinizin babaları ya çiftçi ya öğretmen
-sizlerin de bizlerin de- dargelirli insanlar. Şöyle bir etrafınıza bakın dönün
allahaşkınıza, hanginizin ailesinde ciddî, bir ferah, milletvekilli
olduğunuzdan dolayı zenginlik var. Bir bakıyor musunuz kendinize? Bir dönün
bakın bakalım, deyin ki, sülalenizde… Kendiniz için söylüyorum. Ama, bir de
bakıyorsunuz, devleti yönetenlerin bütün etrafı zenginliklerle dolu. Her dönem
bu böyle olmuş. Birileri gelmiş, yönetenler zenginleşmiş, yönetilenler, oy
verenler fakirleşmiş, yoksullaşmış. İnsanlar intihar ediyor, insanlar ölüyor;
inanın samimî olarak söylüyorum, bunu dile getirmek için üzülerek söylüyorum.
Diyor ki arkadaşlar:
"Biz seçtik Adalet ve Kalkınma Partisini, biz oy verdik." Bana feryat
ediyor cuma günü. Eyüp'teki cuma namazından çıktıktan sonra, imza kampanyası
yapıyorduk, orada bir emekli öğretmen "babam öldü, lütfen bunu açıklayın…"
"Biz, Tayyip Erdoğan'a oy verdik; bizim içimizden birisiydi; ama, o, şimdi
bizi unuttu, zengin sofralarından kalkmıyor" dedi. "Allahaşkına, rica
ediyorum, bunu, lütfen, feryatla duyur" dedi.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Bugüne kadar Tayyip Erdoğan'dan başka hiçbir Başbakan fakir
sofrasına oturdu mu?!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- "Şimdi Tayyip Erdoğan, yoksulun, fakirin fukaranın içinden çıkacak,
gelecek, zengin sofralarından kalkmayacak(1)" dedi; bunu söyledim ben.
Vatandaşın feryatı bu, feryadı!.. (CHP sıralarından alkışlar) Yoksulun, fakirin
fukaranın feryadı bu!..
Şimdi, Türkiye'de 10 000
000 insanımız işsiz…
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Başbakanın hakkını yeme!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Fahrettin, sonra konuşuruz be seninle. Senin de yoksulun var, senin de baban
öğretmen, emekli, işçi, senin de bunları savunman lazım. Bunlardan başka bizim
kimimiz var. Allahaşkına, rica ediyorum ya! Bu insanlar namuslu, şerefli
insanlar, devletine vergisini veren insanlar. Bu insanların tek istediği
insanca, onurunca yaşamak; başka bir şey istemiyorlar "onurumuzca
yaşayalım" diyorlar. "Bize bakın" diyorlar. Biz bunlara
bakmadıktan sonra, bizim burada milletvekili olmamızın ne anlamı var; onu
anlatmaya çalışıyorum. Biz, fakirimize fukaramıza, emeklimize, dulumuza,
yetimimize sahip çıkmadıktan sonra, buralardan milletvekili olmuşuz, ne anlamı
var Fahrettin, allahaşkına, rica ediyorum ya?!.. Bunun için milletvekili olduk.
1991'de milletvekili
olduğum dönemlerde, samimî olarak söylüyorum arkadaşlar, diyordum ki, yöreme
bir hastane yaptırayım, yöreme bir sağlıkocağı getireyim, yöremdeki insanları
kalkındırmak için çaba sarf edeyim. Gün geçtikçe yapamıyorsunuz iktidar olunca;
ama, siz iktidarsınız, siz iktidarsınız; başka ne yapacaksınız?! İktidar olarak
da yapamazsanız, yarın, bizim gibi, buralarda, muhalefette feryat edeceksiniz.
Ben diyorum ki, şimdi
iktidardayken, fırsatınız varken, lütfen, bu insanlara sahip çıkın; başka bir
şey istemiyorum. Sizin seçmenleriniz, sizi seçen insanlar, yüzde 90'ı size oy
vermiş. Yürekten söylüyorum, samimî olarak söylüyorum. "Ama, şimdi, Tayyip
Erdoğan senede bir gün hatırlıyor bizi; o da ramazanda" diyor.
Sevgili arkadaşlarım,
senede bir gün ramazanda. Ramazan günleri gidiyor fakirlere, geri onbir ay
zenginlerin sofrasında. Yalan mı söylüyorum?! Onbir ay zenginlerle beraber,
Halis Toprakların uçaklarında onbir ay; ama, bir ay ramazanda fakir fukaranın
sofrasında. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
konuşmanızı toparlar mısınız.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Hiç gördünüz mü arkadaşlar, samimî olarak söylüyorum, yürekten söylüyorum,
hiç gördünüz mü; şu onbir aydan sonra, ramazandan sonra, Tayyip Erdoğan bir
işçi emeklisi sendikasına gitti, bir yoksula gitti, bir fakir fukaraya gitti,
duydunuz mu, gördünüz mü?!
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Görmezsiniz. Kızmayın ya…. Ne olacak, konuşuyoruz, siz de gelir konuşursunuz
arkadaş ya.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Yanlış yerde yanlış konuşuyorsun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Siz de gelir konuşursunuz kardeşim, burası serbest kürsü. Burada niye laf
atıyorsun?! Burada gelip konuşursun. Burası kürsü, gelir konuşursunuz ya.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Yalan yanlış konuş orada!
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin Sayın Sevigen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Maliye Bakanımız diyor ki: "Açlık sınırının altında maaş alan kimse
yok." Bakın, açlık sınırı 575 000 000 lira, SSK emeklisinin aldığı para
450 000 000 lira, Bağ-Kur 309 000 000 lira, Emekli Sandığı 520 000 000 lira.
Sayın Maliye Bakanı hesap bilmiyorsa, gitsin de o emeklilerle bir gün beraber
olsun da, otursun onlarla konuşsun da, sofralarına gitsin de misafir olsun.
Maalesef, Türkiye böyle
işte arkadaşlar, bunu anlatmaya çalışıyorum. Yoksulun bağrından çıkacaksın
geleceksin, sonra zengin sofralarında oturarak yoksulu unutacaksın. Böyle bir
düzen olmaz. Bu düzen olduğu zaman, Türkiye'de kavga eksilmez. Açlıkla politika
olmaz, yoksullukla politika olmaz. Sahip çıkın o insanlara. Benim feryadımı bir
milletvekili olarak, o yoksulluktan gelen, yoksulluğu olan yerlerden gelen bir milletvekili
olarak söylüyorum. Fakire, fukaraya, yetime, garip gurebaya sahip çıkın. Sahip
çıkmazsanız, "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" diye bir söz
var. "Zalimin zulmü varsa, garibin Allah'ı var" derler.
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - CHP'liye yakışmıyor.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bir dörtlükle bitirmek istiyorum izin verirseniz.
"Yoksulun sırtından
doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl
dayana.
Yiğit muhtaç olmuş
kurusoğana,
Bilmem söylesem mi,
söylemesem mi."
Söylemeden duramıyoruz
özür diliyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Söyle… Söyle…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Sizi üzdümse kusura bakmayın; söylemeden duramıyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sevigen.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, Federal Almanya Parlamentosunun 1915 yılında yaşanan Ermeni olaylarıyla
ilgili aldığı karar hakkında, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Mustafa
Elekdağ'a aittir.
Buyurun Sayın Elekdağ.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Federal
Almanya Parlamentosunun 1915 yılında cereyan eden Ermeni olaylarıyla ilgili
aldığı karara ilişkin gündemdışı konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Almanya Federal Parlamentosu 16 Haziranda Ermeni iddiaları hakkında bir karar
kabul etmiştir. Bu karar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı
İmparatorluğunu yöneten Jöntürk rejimini, Ermenilere karşı, imha etmek
amacıyla, sürgün ve kitle katliamları uygulamakla suçlamaktadır. Karar, ayrıca,
Osmanlı İmparatorluğunu dolaylı olarak başkalarının ağzından soykırımıyla
suçluyor. Gerekçesiyle birlikte dört sayfalık bir metin olan bu karar
incelendiğinde, tek yanlı olduğu, hiçbir nesnel yönü bulunmadığı, tarihsel
gerçekleri çarpıttığı, asılsız ve mesnetsiz suçlamalar içerdiği görülüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
talihsiz davranış, Almanya gibi bir ülkenin parlamentosuna yakışan ciddiyet ve
sorumluluktan maalesef uzaktır. Kararın özellikle gerekçe bölümünde, hiçbir
yargı kararına dayanmadan ve hiçbir karşı görüş dikkate alınmadan sadece bazı
parlamentoların kararlarına ve bazı yazarların sübjektif eserlerine istinaden
soykırımı iddiasına yer vermiş olması büyük bir adaletsizlik ve haksızlık
olduğu gibi, Alman Parlamentosunun da
bu konuda önyargılı ve taraf tutan tutumunu yansıtmaktadır. Ayrıca, karar, bir yandan gerçeklerin ortaya çıkması
için tarihçilerin bir araya gelmesini öneriyor, bir yandan da Türkiye'yi
suçluyor; tabiatıyla bu da çelişkili ve
mantıktan yoksun bir yaklaşımdır.
Alman Parlamentosuna bu
kararla ilgili önergenin sunulması sırasında bunun nedenleri medyada
tartışılmıştı. Bu tartışma, önergenin, sırf, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunu
kesmek için yapıldığını; yani, esas amacının siyasî nitelikte olduğunu, hiçbir
kuşkuya meydan vermeyecek şekilde ortaya koymuştur değerli arkadaşlarım.
Bu durumda, bir müttefik
devletin parlamentosunun, sırf siyasî amaçlarla Türkiye'nin tarihini
karalamaya, tahrif etmeye yeltenmesinin çok yakışıksız, adaletsiz ve etik
değerlerle bağdaşmayan bir hareket tarzı olduğunu da bu kürsüden belirtmek
durumundayım.
Değerli arkadaşlarım, bu
adaletsizlik, bize, ister istemez, 1921 yılında bir Alman mahkemesinin, eski
Türk Sadrazamı Talat Paşayı Berlin'de öldüren Ermeni militanını beraat
ettirerek bir hukuk skandalına yol açması olayını anımsatıyor. Dünya Savaşından
sonra, Batı basını, Alman Genelkurmayını, Ermeni tehcirini Osmanlı Devletine
sadece önermekle değil, aynı zamanda yönetmekle suçlamıştı. Bu ithamlar,
savaştan yenik çıkan Almanya'yı derinden etkilemiş ve psikolojik baskı altında
savunmaya geçen Alman Dışişleri Bakanlığı, Türk düşmanlığıyla ün yapmış din
adamı Lepsius'e "Almanya ve Ermenistan 1914-1918" adlı, propaganda
amaçlı, Almanları temize çıkaran, Osmanlıları ise suçlayan bir kitap
yazdırtmıştı. İşte böyle bir ortamda cereyan eden Talat Paşa mahkemesini, Alman
hâkimler, maktul Talat Paşayı suçlu, Ermeni katil Teilirian'ı da kurban
sandalyesine oturtacak şekilde kurgulayarak, Alman Devletini temize çıkarmayı amaçladılar.
Mahkeme kararıyla, Alman Devleti de, o zamanki Alman Hükümetinin görüşüne göre
beraat ettirilmiş ve hakkındaki ithamlardan kurtulmuş oluyordu.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de yaşamış olan ve olayları yakinen bilen Alman subayları, önce
mahkemeye tanık olarak çağrıldılar; fakat, sonradan, bunların tanıklığına
başvurulmadı. Mahkeme, olayları görenleri, bilenleri, yaşayanları tanık olarak
çağırmadı. Sadece olaylar hakkında ikinci elden bilgi sahibi olanları ve Ermeni
yanlısı kişileri dinledi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Örneğin, 1915 olaylarını
Türkiye'de bizzat yaşayan; fakat, görgü tanığı olarak mahkeme tarafından
kasıtlı olarak dinlenmeyen Alman Generali Bronsart, 24 Temmuz 1921 tarihli
Deutsche Allgemeine Zeituntg Gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle diyordu:
"Eli silah tutan bütün Müslümanlar Türk Ordusunda silah altında oldukları
için, Ermenilerin savunmasız kalan halka karşı korkunç bir katliam yapmaları
kolay oldu; çünkü, Ermeniler, Ruslar tarafından sıkıştırılan Osmanlı ordusuna
yandan ve arkadan saldırılar gerçekleştirmekle kalmayıp, bu bölgelerde yaşayan
Müslüman halkın kökünü kuruttular, yok ettiler. Bu gaddarlık, daha sonra,
Türklerin Ermenilere karşı yaptıkları iddia edilen zulümden çok daha kötü
idi." Mahkemenin taraf tutan davranışına, General Bronsart gibi Türkiye'de
görev yapan ve görgü tanığı olmak isteyen Almanlar itiraz etti; ama, mahkeme bu
itirazları dikkate almadı ve verdiği kararla, katili serbest bıraktı. O zaman,
Almanya'da yayımlanan önde gelen gazeteler, bu olayı tam bir hukuk skandalı
olarak nitelendirdiler. Adaletin, hak ve hukukun siyasî nedenlerle
katledildiğini ve bunun Almanya için utanç verici olduğunu belirttiler. Talat
Paşa mahkemesine benzeyen bir skandal ve adaletsizliğin seksendört sonra Alman
Federal Parlamentosunda vuku bulması büyük bir talihsizliktir.
Değerli arkadaşlarım,
Alman Parlamentosunun kararında "Osmanlı İmparatorluğunda görev yapan
Alman büyükelçilerinin ve konsoloslarının raporlarına dayanan Alman Dışişleri
Bakanlığı dosyaları, katliamların ve sürgünlerin planlı bir şekilde
düzenlendiğini belgelemektedir" deniliyor. Bu iddialar, tamamen
gerçekdışıdır. Bu husus, Türk Tarih Kurumunun 2004 yılında yayımladığı
"Sürgün ve Göç" adlı kitapta açıkça ortaya konulmaktadır. Türk Tarih
Kurumu, 1915 olayları sırasında Türkiye'de görevli Alman Büyükelçisi ile
başkonsolosların orijinalleri Alman arşivlerinde bulunan raporlarının
metinlerini, bu kitapta ayrıntılı bir incelemeye tabi tutmuştur. Bu raporlar,
Osmanlı Devletinin planlı bir katliam düzenlediği iddiasının bir iftira
olduğunu ve Osmanlı Ermenilerinin devlet eliyle imhasının planlandığı savının
tamamen temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Peki, değerli
arkadaşlarım, o zaman, Alman Parlamentosu böyle fahiş bir hatayı nasıl yapıyor;
bunu soracaksınız. Bunun nedeni, Alman Parlamentosunun, 1915 olaylarına, Alman
din adamı Johannes Lepsius'ün 1919'da yayımlanan "Deutschland und Armeniens
1914-1918" (Almanya ve Ermenistan 1914-1918) adlı kitabındaki görüşler
perspektifinden bakmasından ileri geliyor.
Sizlere, tam bir
propaganda ürünü olan Lepsius'ün kitabının hangi koşullarda yazıldığını izah
edersem, konuya açıklık getirilmiş olacak.
Biraz önce değindiğim
gibi, Birinci Dünya Savaşından sonra, Osmanlı Hükümetinin, tehcir kararını,
Alman Genelkurmayının desteğiyle aldığı ve uyguladığı hususunda, Batılı
ülkelerde yerleşmiş derin bir kanaat vardı. Nitekim, Almanya'nın Ermeni tehcir
ve kırımının başmimarı olduğu, 1914-1916 yıllarında İstanbul'da görevli
Amerikan Büyükelçisi Morgenthau tarafından iddia ediliyordu. Morgenthau, yazmış
olduğu anılarında, Ermenilerin tehcir edilmesini Türklere, Almanların
önerdiğini, Alman Amirali Usedom'un kendisine bizzat söylediğini yazmıştır.
Amerikalı tarihçi ve misyoner Gibbons da Ermenilerin yok edilmesinden Almanları
sorumlu tutar.
İşte, savaştan yenik
çıkmış olmanın ezikliği altındaki Alman Hükümeti de, bu suçlamaların yarattığı
psikolojik baskıya karşı durabilmek, tehcirde ve uygulamasında hiçbir
sorumluluğu olmadığını belirtmek ve sorumluluğun sırf Osmanlılara ait olduğunu
ortaya koyabilmek amacıyla, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulunan,
sadece işine gelen bazı belgeleri yayımlatma yoluna gitmiştir. Bu görev, biraz
önce belirtmiş olduğum gibi, Ermeni dostu olarak tanınan Protestan Papazı
Lepsius'e verilmiştir. Lepsius'ün yazmış olduğu "Almanya ve Ermenistan
1914-1918" kitabını hangi amaçla hazırlamış olduğunu diğer bir Alman
tarihçi Gotthard Jaschke şu şekilde açıklıyor: "Lepsius, ikibuçuk yıldan
beri bulunduğu Hollanda'nın Lahey Şehrinden 1918 Kasımından sonra geri döndü.
Döner dönmez Alman Dışişleri Bakanı Dr. Solf'la bir görüşme yaptı. Bu
görüşmeden sonra, Dr. Solf'un izniyle, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivindeki
Ermeni sorunuyla ilgili belgeleri gözden geçirdi ve Mayıs 1919'da, seçtiği
belgeleri yayımladı. Lepsius, bu çalışmasıyla, Alman Hükümetinin, Osmanlı
İmparatorluğundaki konsolosları aracılığıyla Ermenilerin durumunu iyileştirmek
ve kolaylaştırmak için her şeyi yaptığını ve dolayısıyla, Almanya'nın bu konuda
tamamen masum olduğunu kanıtlama uğraşı içindeydi."
Gerçek şu ki, Lepsius,
çalışmaları sırasında, belgeleri, Osmanlı Devletini suçlayacak ve Almanları
aklayacak şekilde özenle seçmişti. İngiliz tarihçi Ulrich Trumpener yayınladığı
orijinal… O da bir kitap yazmıştır. "Almanya ve Osmanlı
İmparatorluğu" adlı kitabında esas sahtekarlığın bundan da öte olduğunu
belirtiyor Ulrich Trumpener. Trumpener, Lepsius'ün yayınladığı orijinal belgelerdeki
bazı önemli pasajların, birisi -birisi diyor- tarafından değiştirildiğini ya da
silindiğini önemle kaydediyor.
Fritz T. Epstein adlı
Alman tarihçisi de, bu konudaki bir yayınında Lepsius'ün kitabındaki orijinal
belgelerin tahrif edildiğini doğruluyor.
Gerçek şu ki değerli
arkadaşlarım, çok adette Alman yayını da, Lepsius'ün "Almanya ve
Ermenistan 1914-1918" isimli kitabının olayları bir Müslüman-Hıristiyan
çatışması olarak değerlendiren bir görüşle yazıldığını, bu eserde sadece Türk
düşmanlığı yapıldığını ve eserin tarihî bir değeri olmayıp, propaganda vasıtası
olduğunu belirtiyor.
Bir örnek vereyim: Alman
araştırmacı yazar olan Barth'ın "Türke, Wehre Dich" (Türk Kendini
Savun) adlı kitabında "Türk yiyicisi" (Türkenfresser) adıyla
tanımladığı Lepsius için kullandığı şu sözler, Lepsius'ün kitabının güvenilecek
bir tarihî kaynak olmadığını ortaya koyuyor. Barth şunları söylüyor:
"Lepsius, Almanya'da uzun bir mücadele ve çalışmadan sonra, Türkler
aleyhine bir kamuoyu oluşturmakta başarılı olmuştur. Hatta, bugün bile, birçok
araştırmacı, onun roman özelliği taşıyan yayınlarından faydalanmaktadır. Bir
defa, Lepsius, 1 inci Asırlardan kalma kopkoyu Haçlı düşüncelere sahip bir
papazdır. Bu Haçlılık ruhunu ve düşüncesini, her fırsatta, hem de açıkça ortaya
çıkarıp işlemektedir." Alman tarihçi Barth şu şekilde devam ediyor:
"Lepsius, bütün Türk olanlara karşı, vahşi, körü körüne acımasız bir kin
sergilemekte, katliamın politik, ahlakî ve sosyal sebeplerini tamamen örtbas
etmekte ve keyfî sahte vahşet olayları sunmaktadır."
Değerli arkadaşlarım, bu
söylediklerim, tarafsızlığı son derece kuşkulu, Türkler ile Müslümanlar
hakkında önyargılı bir din adamı olan Lepsius'ün ve tarihî kaynak olarak
güvenilir olmayan yayınlarının Alman Parlamentosunun kararıyla yüceltilmiş
olmasının ne denli bir talihsizlik olduğunu ortaya koyuyor.
Anılan kararda,
Lepsius'ün 1915 Temmuz-Ağustos aylarında İstanbul'da yürüttüğü araştırmaların
sonucunda Ermenilerin durumu hakkında yazmış olduğu; fakat, o dönemde askerî
sansür nedeniyle Almanya'da yasaklanmış olan raporuna da atıfta bulunuluyor.
Lepsius'ün İttihat ve Terakki hükümetinin Ermeni azınlığına karşı bir
toplukıyım tasarlayıp uyguladığını iddia ettiği bu rapor, savaşın sona
ermesiyle birlikte, 1918'de, Paris'te "Dr. Johannes Lepsius'ün Ermeni Katliamı
Hakkındaki Gizli Raporu" adıyla yayımlandı. Alman Parlamentosunun dikkate
almadığı husus, Lepsius'ün, kitabında, İstanbul'da ziyaret ettiği Amerikan
Büyükelçisi Morgenthau'nun kendisine verdiği Amerikalı Protestan misyonerlerin
uyduruk ve düzmece iddialarına dayalı raporlarını temel kaynak olarak
almasıdır.
Bakınız, şimdi,
Lepsius'ün, bu kitabını nasıl yazmış
olduğu hususunda Amerikalı tarihçi profesör Heath Lowry'nin "Büyükelçi
Morgenthau'nun Öyküsünün Perde Arkası" adlı eserinde çok ayrıntılı
bilgiler vardır değerli arkadaşlarım. Heath Lowry söz konusu eserini,
Morgenthau'nun Amerikan Dışişleri Bakanlığına gönderdiği resmî rapor ve
yazılara, tuttuğu günlüğe ve özel mektuplarına dayalı sağlam ve sağlıklı
bilgilere istinat ettirmiştir. Bu bilgiler ışığında, Heath Lowry şunları
söylüyor: "Lepsius, İstanbul'da 31 Temmuz 1915'te Amerikan Büyükelçisi
Morgenthau'yu ziyaret ederek, büyükelçiye, Türkleri tehcire ve katliama son
vermeye zorlamak amacıyla dünya çapında bir protesto hareketi başlatmak
istediğini, bu amaçla, Cenevre'ye giderek, Uluslararası Kızılhaç Örgütünden,
Papadan ve tarafsız devletlerin başkanlarından yardım isteyeceğini belirtmiştir
ve Büyükelçi Morgenthau'dan yapacağı bu girişimlerde kullanılmak üzere Osmanlı
vahşetine ilişkin bilgi talebinde bulunmuştur. Bu ziyaretten sonra Morgenthau
ile birçok görüşme yapan Lepsius, istediği belge ve bilgileri Büyükelçi
Morgenthau'dan almıştır. Lepsius bu bilgilere dayanarak, sonradan Paris'te
kitap halinde yayımlanan raporunu yazmıştır.
Bu konuda Amerikalı
tarihçi Profesör Lowry'nin değerlendirmesi şöyledir: "Morgenthau'ya
Amerikan konsolosları ve Amerikan misyonerleri tarafından gönderilen
raporlardaki verilerin basitçe karşılaştırılmasından Lepsius'ün kitabı için ana
kaynağın Morgenthau olduğu ortaya çıkmaktadır. Lepsius'ün savaş sırasında
Osmanlı başkentinde sadece bir ay kaldığı ve Anadolu'da nispeten az sayıda
Alman misyoneri bulunduğu gözönüne alınınca, elindeki Ermeni sürgünlerle ilgili
malzemenin çoğunun, Amerikalı misyoner kaynaklardan sağlanmış olması şaşırtıcı
değildir."
Profesör Lowry'nin
araştırmaları, Morgenthau'nun Lepsius'e verdiği bilgileri aynı zamanda İngiliz
Savaş Propaganda Bürosu tarafından 1916'da yayımlanan "Mavi Kitap"ın
editörü konumundaki Viscount Bryce'a da verdiğini göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
yani, bugün artık tam bir savaş propaganda malzemesi olduğu ortaya çıkan Mavi
Kitap ile Lepsius'ün savaş sonrası Paris'te kitap olarak yayımlanan raporu ve
Büyükelçi Morgenthau'nun anılarının dayandığı bilgilerin kaynağı aynıdır. Bu
bilgi kaynağı da tümüyle yalan veya yarı gerçek verileri nakleden ve çarpıcı
tutarsızlıklar içeren Amerikalı misyonerlerin raporlarıdır. Amerikan
konsolosluk raporlarının da misyoner raporlarına dayandığı bilinmektedir. Bu bağlamda,
misyonerlerin Protestanlaştırmak istedikleri Ermenileri himayelerine almış
olduklarını ve Osmanlıyı da başdüşman olarak gördüklerini burada anımsayalım.
Değerli arkadaşlarım,
Alman Parlamentosu kararında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13 Nisan
tarihinde oybirliğiyle kabul etmiş olduğu bildiriye ve içerdiği öneriye en ufak
bir atıfta bulunmamaktadır. Bu da son derece hayret verici ve düşündürücüdür.
Bu durum, taslağı hazırlayan kişilerin bazı hususları Alman Parlamentosunun
dikkatinden bilinçli olarak kaçırdıkları izlenimini yaratmaktadır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu bildirisinde, akıl ve mantığın Türkiye ile
Ermenistan'ın ortak bir girişimle tabuları yıkmaktan korkmamalarını ve
ortaklaşa yaşadıkları beşeri facianın tüm yönlerini açığa çıkararak
tarihleriyle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya hazır olmalarını emrettiğini açıklamış
ve ortaya koyduğu bu siyasî iradeyi fiiliyata intikal ettirmek üzere şöyle bir
öneride bulunmuştu: "Türkiye ile Ermenistan, kendi tarihçilerinden
oluşacak ortak bir komisyon kurmalı, ulusal arşivlerini kısıtlamaya tabi
tutmadan araştırmaya açmalı, ilgili diğer arşivlerde de sürdürülecek ortak
araştırmaların sonuçları dünya kamuoyuna açıklanmalı ve bahis konusu komisyonun
kuruluş ve çalışma yöntemleri iki ülke arasında saptanmalıdır." Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önerisine, bugüne kadar Ermenistan'dan bir yanıt
gelmemiştir.
Bu bakımdan, Alman
Parlamentosu, kararında belirttiği gibi, gerçekten ve samimiyetle Türkiye-
Ermenistan ilişkilerinin düzelmesini içtenlikle istiyor idiyse, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önerilerine atıfta bulunarak, Ermenistan'a "tarihiyle
yüzleşmekten ve hesaplaşmaktan korkmamasını" ve Türkiye'nin akılcı ve
uzlaşıcı ortak tarih değerlendirmesi önerisini kabul etmesini tavsiye etmesi
gerekirdi.
Aklın ve basiretin yolu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önerdiği şekilde, taraflar arasında bilimsel
nitelikte ortak bir tarih değerlendirmesinden geçmektedir. Tarihin yükünden ve
önyargılarından kurtulmanın yolu budur.
Alman Parlamentosunun 16
Haziranda aldığı kararın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 13 Nisan
Bildirisinde açıklanan şu yaklaşım çerçevesinde değerlendireceğini bilmesi
gerekir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı Ermenilerinin tarihi gibi
dünya tarihçileri arasında tartışmalı olan bir konuda, bazı parlamentolar
tarafından siyasî amaçlarla karar alınmasını ve aydınlığa kavuşturulmamış bir
tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar verilmesini,
yakışıksız, anlamsız, keyfî ve adaletsiz bir uygulama olarak görerek kınamakta
ve bu tür karar ve yasaların Türkiye açısından hiçbir geçerliliği olmadığını
ilan etmektedir."(Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
burada soykırımı teriminin, belirli tanımı olan bir suça ilişkin olduğunu ve
suçun tanımı ile varlığının nasıl saptanacağının, İkinci Dünya Savaşından sonra
hazırlanarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1948 günlü kararıyla
onaylanıp 11 Ocak 1951'de yürürlüğe giren Soykırımın Önlenmesine ve
Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile yapılmış olduğunu da belirtmek isterim.
Bu itibarla, belirli bir
yasal hükme istinaden, yetkili yargı organı tarafından karara bağlanmamış bir
suç iddiası hususunda uluslararası, ulusal ve yerel parlamentoların karar
almaları veya yasa çıkarmaları hukukdışıdır ve geçersizdir. (Alkışlar)
Bu açıdan, Alman
Parlamentosunun kararında yer alan "çok sayıda tarihçi, parlamento ve
uluslararası kuruluş, Ermenilerin sürgün edilmesini ve katledilmesini soykırımı
olarak tanımlamaktadır" ifadesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Diğer
bir deyişle, bu ifadeler hukukdışıdır ve geçersizdir.
Değerli arkadaşlarım,
baştan sona kadar Türkiye'ye karşı hasmane duygu ve düşüncelerle kaleme
alındığı görülen bu kararın Alman Meclisinde temsil edilen bütün siyasî
partilerin oybirliğiyle kabul edilmesini, esefle karşılıyorum ve bunu, tarihî
Türk-Alman dostluğuna indirilmiş büyük bir darbe olarak görüyorum. Alman
Parlamentosunun bu kararı, Türk Milletinin ve onun Almanya'daki temsilcisi olan
2 500 000 Türk'ün millî duygularını rencide etmiştir. Yakın tarihte işlenen en
büyük soykırımın sorumluluğunu taşıyan Almanya'nın, kendi vicdanını temizlemek
için dost bir milletin tarihini haksız ve asılsız iddialarla kirletmeye
kalkması hazindir. (Alkışlar)
Alman parlamenterleri,
benim bu konuşmamla Türk Milletinin duygularına tercümanlık yaptığımı ve onlar
namına Alman Parlamentosunun bu kararını şiddetle protesto ettiğimi
bilmelidirler.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Elekdağ.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Komisyondan istifa
önergesi var; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık’ın Millî
Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/309)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Millî Savunma Komisyonu
üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim. 22.6.2005
Mehmet Fehmi Uyanık
Diyarbakır
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
2 adet Meclis araştırma
önergesi vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının
tespiti ile etkin idare ve koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/292)Ê
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Küresel ısınmanın sonucu
ülkemizde, yakın gelecekte yaşanılması muhtemel kuraklık ve çölleşmeye karşı
tedbir olarak, ulusal su politikamıza katkı amacıyla; yurdumuz su kaynaklarının
tespiti; etkili idare ve koruma yöntemlerinin belirlenmesi; uygun bitki
örtüsünün korunması, zenginleştirilmesi ve vatandaşların su kullanımı hakkında
eğitilmesi amaçlarıyla, Anayasa ve İçtüzüğümüz gereğince, Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Atilla Başoğlu (Adana)
2- Ahmet Büyükakkaşlar (Konya)
3- Abdullah Torun (Adana)
4- Abdullah Çalışkan (Adana)
5- Erdoğan Özegen (Niğde)
6- Recep Özel (Isparta)
7- Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
8- Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)
9- Azmi Ateş (İstanbul)
10- Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
11- Murat Yıldırım (Çorum)
12- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
13- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
14- Mehmet Sarı (Gaziantep)
15- Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
16- Orhan Erdem (Konya)
17- Yüksel Coşkunyürek (Bolu)
18- Reha Denemeç (Ankara)
19- Alaettin Güven (Kütahya)
20- Mehmet Emin Murat
Bilgiç (Isparta)
21- Mustafa Duru (Kayseri)
22- Ali Küçükaydın (Adana)
23- Veli Kaya (Kilis)
Gerekçe:
Modernleşmenin doğayı,
üzerinde hâkimiyet kurulacak bir hedef olarak göstermesi "sürdürülebilir
kalkınma" yaklaşımının ortaya atılmasına kadar, önemli tahribata yol
açmıştır. Bu hor kullanımın küresel ısınmayla sonuçlanması, yurdumuzda,
çölleşme endişelerini yükseltmiş, eriyen buzullar felaket senaryolarına konu
edilmiştir.
Artan nüfus, sulu tarım
ve sanayileşme, hayatiyet için temel element suya talebi yükseltmiş, su
talepleri yönetiminin daha bilinçli ve sistematik bir şekilde ele alınmasını
zorlamış, özellikle Akdeniz Havzasındaki birçok ülke, ulusal-bölgesel
hidrolojik planlar uygulamışlardır.
1 430 metreküp kişi başı
su miktarıyla su zengini sayılamayacak olan Türkiye'de konutlar, endüstri
kuruluşları, termik santrallar,
gübreler, kimyasal mücadele araçları, sanayi atıkları, toprak erozyonu su
kirliliğinin başlıca kaynaklarıdır. Bu kirlenmeler doğadaki canlı-cansız
varlıklara zarar vermekte, nüfustaki artışla birleştirildiğinde, mevcut su
kaynaklarımızın gelecek nesillere aktarımını sağlayacak politikalar
izlenmesinin zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.
Birçok coğrafyada
uygulanmış projeler, basit tedbirlerle su tüketiminde tasarruf
sağlanabileceğini göstermiştir. Singapur, hesaplanamayan su miktarını,
1989-1995 yılları arasında yüzde 10,6'dan yüzde 6,2'ye düşürmüş ve sızıntıları tespit
ve tamir ederek, boruları yenileyerek ve yüzde 100 ölçümleme yaparak,
tesislerin büyütülmesi sırasında gözden kaçan kayıplarda 26 000 000 dolardan
fazla tasarruf sağlamıştır. 2003 yılında hesaplanamayan su kayıplarını yüzde
52'ye düşürmüştür. Doğru faturalanmayı sağlamak ve ölçülemeyen su kayıplarını
en aza indirmek için tesislerdeki sayaçlar her dört yılda bir, evlerdeki
sayaçlar ise yedi yılda bir değiştirilmektedir. Singapur, ayrıca, halk
eğitimini, okul programlarını, su denetimlerini ve içilemez durumdaki suların
sanayi tesislerinde yeniden kullanımını teşvik etmektedir. Su borularına
yasadışı bağlantılar 50 000 dolar para cezası veya üç yıl hapisle
cezalandırılmaktadır. 1995 yılında, Singapur'da yaşayan 3 000 000 nüfus, günde
ortalama 1,2 milyon metreküp su kullanıyordu. 2003 yılında ise, nüfusun yüzde
40 artışla 4,2 milyona ulaşmasına karşın, toplam su talebi yalnızca yüzde 8
artmıştır. Su koruma bilincine sahip olarak tanınan Fukuoka, Japonya'daki en
düşük sızıntı düzeyine sahip sistemlerden birini kullanmaktadır ve kentte kişi
başına düşen su tüketimi, aynı büyüklükteki diğer kentlerden yaklaşık yüzde 20
azdır. Fukuoka, bu su tasarrufunu etkin bir sızıntı tespit ve tamir sistemi,
gelişmiş ölçme teknikleri, yağmur suyunun toplanması, tuvaletlerde kullanılmış
suların tekrar kullanılması, evlerin yüzde 90'ından fazlasında verimli
muslukların bulunması ve su sorunlarıyla ilgili olarak halkın
bilinçlendirilmesi sayesinde elde etmiştir.
Ülkemizde karşılaşmakta
olduğumuz su kaynaklarında azalma ve kirlenme tehlikelerine karşın ivedilikle
tedbir alınması, ilgili mevzuatın bu nazarla gözden geçirilmesi, halkın
bakışında bir dönüşüm yaşatılması amacıyla, okulda, televizyonda, ibadethanelerde,
kadınlara, çocuklara, gençlere vb eğitim ve bilinçlendirme kampanyalarını
içeren bir entegre proje paketinin uygulanması gereklidir.
Entegre proje paketinin
uygulamasının takibi, eylemlerin takvime göre sıralanması, sonuç ve ara
sonuçların değerlendirilmesi ve işleyişteki sorunların tetkiki açısından zaman
ve mekânla sınırlandırılması gerekli görülmektedir. Komisyon üyeleri tarafından
tespit edilen bir yahut iki bölgenin pilot uygulamaya konu olması sonrasında
alınan sonuçların yurt genelinde
uygulanması ve Anadolu'yu geleceğine hazırlamak büyük bir önem taşımaktadır.
Komisyon çalışmaları sonucunda çıkacak aksiyon planı, Avrupa Birliği ve Dünya
Bankası ilkeleriyle örtüştüğü için birçok hibeyi cezp edecek potansiyele
sahiptir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis açılıp açılmaması konusunda öngörüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi
okutuyorum:
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ve 22
milletvekilinin, Erzurum Atatürk Üniversitesi 2004-2005 öğretim yılı mezuniyet
töreninde bir velinin salona alınmaması olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/293)
17.6.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Erzurum Atatürk
Üniversitesinin 2004-2005 yılı öğretim yılı mezuniyet töreninde başörtülü
veliler törenin yapıldığı salona alınmamışlardır. Erzurum, Büyük Önder Mustafa
Kemal Atatürk'ün millî mücadeleyi başlattığı, şehitler ve gaziler diyarı olan
ve her bir ferdinin, inanç değerleriyle, millî ve manevî değerlerine sımsıkı
bağlı olduğu ve halkının, bu yaşam biçimini yüzyıllardır sürdürdüğü bir
şehirdir.
Bir velinin ömründe bir
kez yaşayabileceği, evladının mutlu gününde tören salonuna alınmaması ve salona
alınmayan bir velinin de bu vatana evladını şehit vermiş bir anne olması, bizi,
Erzurum halkını ve milletimizi derinden üzmüştür.
Bir hukuk devletinde,
idarenin bütün eylemleri hukuka uygun olmak zorundadır. O şehit annesini ve
diğer bayan vatandaşlarımızı bir-iki saatliğine katılacağı bu anlamlı törenden
alıkoymak hukuka aykırı keyfî bir uygulamadır.
Atatürk Üniversitesi
Rektörlüğünün başörtülü velileri üniversiteye almamasının yeni Türk Ceza
Kanununun 4 ayrı maddesine göre aykırı olduğu yönünde kamuoyunda yaygın görüş
mevcut olup, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının harekete geçerek rektör
hakkında soruşturma başlatması gerektiği ifade edilmektedir.
Son bir haftadır
kamuoyunun gündemine oturan ve toplumun hemen hemen her kesimi tarafından tepkiyle
karşılanan bu olayın, sağlanmış olan birlik ve beraberlik ortamımızın
bozulmaması ve halkı tahrik edebilecek benzer olayların yaşanmasının önlenmesi,
üniversitelerimizin yürütülen çalışmalardaki başarılarıyla, uluslararası
camiada takdir toplayan buluşlarıyla ve yapılan teknik çalışmaların
teknolojinin biçimsel ürünlerine dönüştürülerek ülke kalkınmasına yapacakları katkılarıyla
hatırlanmalarının gerektiği düşüncesiyle yapılan bu keyfî uygulamanın açıklığa
kavuşturulması için ekte sunulan gerekçeler ışığında Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1 - Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
2 - Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
3 - Fikret Badazlı (Antalya)
4 - Halil Özyolcu (Ağrı)
5 - Alim Tunç (Uşak)
6 - Mehmet Ceylan (Karabük)
7 - Mehmet Özyol (Adıyaman)
8 - Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
9 - Hacı Biner (Van)
10 - Ali Er (Mersin)
11 - Fehmi Hüsrev Kutlu (Adıyaman)
12 - Mehmet Sarı (Osmaniye)
13 - Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
14 - Nihat Eri (Mardin)
15 - Alaettin Güven (Kütahya)
16 - Mehmet Ali Suçin (Batman)
17 - Sabahattin Yıldız (Muş)
18 - Yüksel Coşkunyürek (Bolu)
19 - Enver Yılmaz (Ordu)
20 - Halil Kaya (Van)
21 - Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)
22- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
23 - Mücahit Daloğlu (Erzurum)
Gerekçe:
Erzurum, Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk'ün Millî Mücadeleyi başlattığı, şehitler ve gaziler
diyarı olan ve her bir ferdinin inanç değerleriyle, millî ve manevî değerlerine
sımsıkı bağlı olduğu ve halkının bu yaşam biçimini yüzyıllardır sürdürdüğü bir
şehirdir. Erzurum'da yaşayan bayanlarımızın çoğunluğunun giyim tarzı, yüzyıllar
öncesine uzanmaktadır.
Yaklaşık elli yıl önce
bölgenin kalkınmasına katkı sağlamak amacıyla kurulan Atatürk Üniversitesinin,
yine yaklaşık kırkbeş yıldır sürdürülen mezuniyet törenlerine katılan
onbinlerce kişinin giyim tarzı da aynı geleneğin bir ürünüdür. Geçmiş birkaç yıl dışında, mezuniyet törenlerine,
velilerimiz özgürce katılmışlar ve öğrencilerin hayatlarında bir kere
yaşadıkları bu sevinçlerini paylaşmışlardır.
Atatürk Üniversitesi
Erzurum halkı için çok önemli olup, geçmişte, ülkemizin birlik ve bütünlüğünün
bozulmasına yönelik olaylarda, Erzurum halkı ile üniversitemiz bütünleşmiş,
gereken cevap ilk olarak buradan verilmiştir.
İçinde bulunduğumuz
bilişim çağında, ilimde ve teknikte dünya ülkelerinin kıyasıya bir yarış içinde
olduğu günümüzde sunî olarak sonradan ortaya çıkarılan ve hukuka uygun olmayan
bir uygulamayı mezuniyet töreninde de sürdürmeye çalışmak, özgür düşüncenin
yeşererek gelişeceği ve geliştirileceği yerler olması gereken üniversite
anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Üniversiteler, ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşmasında, eğitim, öğretim, araştırma ve uygulamalarıyla lokomotif görevi
yapması gereken kurumlardır.
Üniversitelerimiz, en
temel insan haklarından olan din ve vicdan hürriyetine konulan birkaç saatlik
yasaklarla değil, yürütülen çalışmalardaki başarılarıyla, uluslararası camiada
takdir toplayan buluşlarıyla ve yapılan teknik çalışmaların teknolojinin
biçimsel ürünlerine dönüştürülerek ülke kalkınmasına yapacakları katkıları ile
hatırlanmalıdır. Olağanüstü dönemlerin yasakçı anlayışı temel insan hakları,
özgürlükler ve hukuk devleti anlayışı karşısında yok olmaya mahkûmdur.
Ülkemiz, uzun yıllardan
beri özlediğimiz huzur ve güven ortamına kavuşmuş, bölgesel kalkınmışlık
yönünden çok geride olan bölgemiz, ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasına
fırsat verecek birçok şansı günümüzde yakalamıştır.
Sürekli ve dengeli bir
kalkınmanın yaşandığı, yarınlarımız için endişe duymadan ve aydınlık bir
geleceğe gururla baktığımız günümüzde, hiç kimsenin yaşanan huzur ve güven
ortamını bozmaya hakkı yoktur.
Son bir haftadır
kamuoyunun gündemine oturan ve toplumun hemen hemen her kesimi tarafından
tepkiyle karşılanan bu olayın, sağlanmış olan birlik ve beraberlik ortamımızı
bozmasına izin verilmemelidir.
Vergisini ödeyen,
askerliğini yapan, vatanın bütünlüğü için evladını şehit veren, vatandaşlık
görevini harfiyen yerine getiren halkımızın, gerek sağlığına kavuşmak için bazı
üniversitelerimizin bir bölümü olan hastanelerine müracaatlarında gerekse
ileride katılacakları benzer anlamlı mezuniyet törenlerinde sıkıntı
yaşamamaları mutlaka sağlanmalıdır.
Özetle, halkımızı tahrik
edebilecek benzer durumlara meydan vermemek amacıyla, konunun TBMM'de ayrıntılı
olarak incelenerek açıklığa kavuşturulmasının büyük yarar sağlayacağı
düşünülmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu Önerisi
23.6.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
23.6.2005 Perşembe günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk Koç
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 173 üncü sırasında yer alan 592'ye 1 inci ek sıra
sayısının, bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Grup önerisi
lehinde, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dokunulmazlık,
milletvekillerine yerine getirdikleri fonksiyon nedeniyle tanınmış olan özel
bir koruma, özel bir konumdur. Tüm parlamenter demokratik rejimlerde
milletvekillerine bu tür özel bir korumanın sağlandığını görmekteyiz. Bu
koruma, milletvekillerine, kürsüde konuştuklarından dolayı hiçbir şekilde,
yaşamlarının hiçbir döneminde görevleri bittikten sonra bile cezaî takibata
uğramama imkânını getirmektedir. Buna biz kürsü dokunulmazlığı diyoruz; ama, milletvekillerine
sağlanan özel korumanın bir başka türü daha var ki, bu da, milletvekillikleri
sürdüğü sürece bir suç isnadı nedeniyle cezaî takibata uğramamalarını sağlıyor
milletvekillerinin. Buna da nispî dokunulmazlık adını veriyoruz ve bu
dokunulmazlık kaldırılabiliyor veya belli bazı durumlarda
sınırlandırılabiliyor. Milletvekillerine böyle bir özel koruma sağlamanın
elbette ki bir amacı var. Kürsü dokunulmazlığı, milletvekilinin görevini tam
anlamıyla yerine getirmesine, herhangi bir korku, herhangi bir baskı etkisi
altında kalmadan rahatlıkla sözlerini söyleyerek bu görevi yerine getirmesine imkân sağlıyor. Herhangi
bir suç isnadı nedeniyle görevi süresince cezaî takibata uğramamasını sağlayan
dokunulmazlık, yani, nispî dokunulmazlık ise, milletvekilinin yasama
çalışmalarına devamının engellenmesini ortadan kaldırma amacına yönelik. Çünkü,
İngiltere'de, demokratik rejimin gelişmeye başladığı dönemlerde, ilk örülüş
adımlarının atılmaya başladığı dönemlerde, özellikle muhalefete mensup
milletvekillerine, önce bir suç isnat edilmesi, daha sonra da bundan
yargılanmasına başlanması, gözaltına alınması, hapsedilmesi gibi birtakım yollara
başvurularak yasama organına devamının ve böylece olumsuz oy kullanmasının
önüne geçilmesine çalışılmış. Bu tür olaylar birbirini izleyince,
milletvekillerine böyle bir koruma sağlanması ihtiyacı duyulmuş ve İngiltere'de
başlayan bu uygulama, daha sonra tüm parlamentolu rejimler tarafından kabul
edilmeye başlanmış anayasalarında.
Tabiî, bu özel korumanın
belli bir amacı var burada izah ettiğim; ama, bunun birtakım eleştirilere
uğradığı da yadsınamaz bir gerçek. Kürsü dokunulmazlığının değil, ama, nispî
dokunulmazlığın pek çok eleştiriye hedef olduğunu görüyoruz; çünkü, bu nispî
dokunulmazlık, suçun takibini belli bir süre ertelemiş oluyor. Geç gelen adalet
adalet değildir diye, bütün toplumlarda ortak bir yargı var. Adaletin
gerçekleştirilmesini geciktiriyor; bir kere, böyle bir olumsuz yanı var.
İkincisi, sade vatandaşa tanınmayan bir ayrıcalık milletvekiline tanınmış
oluyor. Bu, toplumdaki eşitlik duygusunu zedeleyen bir husus olarak
görülebiliyor ve toplumlar diyorlar ki, mademki suç işlendiği zaman bunun
takibi ve yaptırıma bağlanması toplum düzenini ilgilendiren bir husustur, o
zaman sade bir vatandaş ne türlü bir muameleyle karşılaşıyorsa, toplum düzeni,
milletvekilinin de aynı muameleyle karşılaşmasını gerektiriyor; çünkü, şaka
değil, konu olan, bir suçun işlenmiş olması kuşkusudur; eğer işlenmişse, bunu
işleyen kimse, her halükârda yaptırıma bağlanmalı. Dokunulmazlık, bu nedenle,
günümüzde, demokrasilerde çeşitli kısıntılara, sınırlandırmalara uğramıştır.
Anayasalara veya yasalara baktığımız zaman, başlangıçtaki kadar kapsamlı
olmadığını görüyoruz; süre bakımından sınırlandırılmış, suçlar nedeniyle
sınırlandırılmış, hukuk devleti anlayışı gerçekleşmiş, demokrasinin kurumları
yerleşmiş. Onun için, böyle, keyfî suç isnatlarıyla milletvekilliğinin
devamının önlenmesi diye bir olay kalmadığı için sınırlandırılmış; ama,
Türkiye'ye baktığımız zaman, bunun en geniş kapsamıyla var olduğunu görüyoruz.
Bu, toplumsal adalet duygusunu rencide ediyor, adaletin geç gerçekleşmesine yol
açıyor ve özellikle, yolsuzlukların alabildiğine kol gezdiği günümüzde, Türkiye
açısından, temiz toplum beklentilerinin gerçekleşmesinin önünde bir engel
olarak görülüyor toplumumuzda ve toplumumuz "eğer hukuk düzeni
kurulacaksa, ilkönce, hukuku yaratanlar, kanunları yapanlar ona uyar konuma
gelsinler" diyor.
Şimdi, bu durumda,
hepimizin görevi, dokunulmazlıkları, toplumun beklentisi doğrultusunda
sınırlandırmak için adım atmaktır. Bu, bir anayasa değişikliği işi. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun sayısı böyle bir değişiklik önerisi vermeye yetmiyor;
ama, sayıca bu işi yapabilecek konumdaki Adalet ve Kalkınma Partisinde ise, bu
konuya bir kararlılık olmadığını görüyoruz üzüntüyle. O zaman, yapılacak bir
tek şey var; toplumdaki huzursuzluğu gidermek, hukuk devletinin demokrasinin
anlamına uygun nitelikli bir biçimde gerçekleşmesini sağlayabilmek için,
Anayasanın Meclis olarak bize vermiş olduğu bir yetkiyi, konunun öneminin
gerektirdiği aciliyetle kullanmak; ama, bakıyoruz, dokunulmazlık dosyaları Meclise
geliyor, gündeme giriyor; fakat, görüşülmesi, gereken hızla yapılamıyor. Şu
anda verilmiş olan öneri, bunu sağlamaya yöneliktir. Bunu gerçekleştirmediğimiz
zaman… Herkes diyebilir ki, bu, Meclisin bir yetkisidir, geç görüşürüz, erken
görüşürüz; ama, bu konuda Anayasanın ve İçtüzüğün, bize, bunu, bu denli
rahatlıkla söyleyebilecek takdir imkânını bırakmadığını düşünüyorum; çünkü, bu,
kamu düzenini ilgilendiren bir husustur, özellikle bazı arkadaşlarımız için,
eğer hüküm giyerlerse, milletvekilliğinin, üyeliklerinin düşmesine neden
olabilecek, yol açabilecek birtakım suçlarla ilgili birtakım isnatlar vardır.
Bunların sonuçlandırılmasını önlemek, bunların Mecliste görüşülmesini
ertelemek, daha arka planlara bırakmak, en azından, Anayasanın 84 üncü
maddesinin işlerlik kazanmasına engel olmak anlamını taşır ve bunun mantığı da
yoktur.
Hüküm giyerse
milletvekilliği düşecek olan bir insanın, dokunulmazlık zırhı arkasına sığınıp,
bu durumu geciktirmesine alet olmanın, yardımcı olmanın mantıkî bir izahı
olmadığı gibi, Mecliste yerine getirmemiz gereken görevle de bir uyumu yoktur.
Bu görevi yerine getirirken, içinde bulunduğumuz, bulunmamız gereken ciddîyetle
de bunu bağdaştırmak mümkün değildir.
O nedenle, getirilmiş
olan bu öneriyi, milletvekilliği görevimizi, bu konuda tam anlamıyla yerine
getirmek için bir vesile görüyorum ve o nedenle, bu öneriye olumlu oy verilmesi
gerektiğine inanıyorum. Eğer, milletvekilliği onurunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığını korumak istiyorsak, bu dosyaları bir an önce
görüşmeliyiz; çünkü, milletvekillerine isnat edilen suçlar, toplumun dilinden
düşmüyor ve bu, yalnız, isnat altında bulunan milletvekilini değil, Meclisi de
yıpratıyor. Demokrasi, birtakım kurumlar üzerinde yükselen, işleyen bir
rejimdir. Ona dayanak olan temel kurumlar zedelendiği zaman, saygınlığını
kaybettiği zaman, demokrasiyi istediğimiz yüksek düzeyde, kalitede yürütmemiz
de mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Demokratik rejim bunalıma girer, tehlikelerle karşı karşıya kalır. Bunu
söylediğimiz zaman, bazı arkadaşlar, bir askerî rejimi anımsatıyormuşuz gibi
bir algılamaya düşüyorlar. Burada bizim kastettiğimiz askerî rejim filan değil.
Bu çatının altında her milletvekili demokrasiye gönül vermiştir. Bu rejimin
kısıntıya uğratılmasından herkes en az benim kadar rahatsız olur diye
düşünüyorum. Bu sözleri söylerken bizim kastettiğimiz başka bir şey.
Bakınız, çağdaşlık,
demokrasinin ileri niteliklerle sürdürülmesini gerektiriyor. Dünyadaki bütün
demokrasiler aynı kalitede, aynı düzeyde değil. Demokrasi bir süreçtir, kimi
bunun en üst noktasına ulaşır, kimi alt noktalarında emekler; ama, biz
istiyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde var olan demokrasi, o üst düzey
demokrasilerden biri olsun. Rejimimizi hırpalatacak birtakım olaylara,
demokrasinin dayandığı kurumların zedelenmesine yol açacak birtakım durumlara göz
yumarsak, bu amacımıza hiçbir şekilde ulaşmamız mümkün değildir. Bu amacı
gerçekleştirmek hepimizin hedefidir. Ben buna inanıyorum ve bu hedef hepimiz
için candan benimsenen, benimsenmesi gereken bir hedefse, bu öneriyi de
desteklememizin bir görev olduğunu düşünüyorum.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Araslı.
Lehte ikinci söz isteği
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'ın.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
Danışma Kuruluna sunulan ve gündeme alınması kabul edilmeyen öneri hakkında
lehte konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün gündeme getirdiğimiz dosya, geçen hafta olduğu gibi, yine, Düzce
Milletvekili Sayın Fahri Çakır'la ilgili bir başka dosya. Hemen ifade ediyorum,
belli kişileri hedef alan bir uygulama içinde değiliz, böyle bir uygulamanın
içinde olmadık; belli suç türlerini öne çıkaran, kamuoyunu bu noktada
bilgilendirmeyi hedef alan bir uygulama içindeyiz. Dokunulmazlıkların
sınırlandırılması olayında siyasî iktidarın neden bu kadar tutarsız davrandığını
anlatmak amacıyla, suç türleri ölçüsüne ağırlık veriyoruz.
Sayın Fahri Çakır
hakkındaki geçen hafta gündeme getirdiğimiz dosya, Düzce depreminde çöken ve 20
kişinin ölümüne yol açan olayla ilgili bir dosyaydı. Bu hafta gündeme
getirdiğimiz dosya ise, standartlara uygun olmayan akaryakıt ürünlerini
uygunmuş gibi satmak iddiasını içermektedir.
Hemen ve önemle ifade
ediyorum, değerli arkadaşlarım, biz, burada, yargılama mercii olmadığımız gibi,
iddia makamı da değiliz, biz, yargısal denetim mekanizmalarının işlemesini
sağlamaya çalışıyoruz. Bu sebeple de, dosyadaki delilleri ayrıca tartışmanın
yanlış olduğunu, sübut veya beraat anlamında değerlendirme yapmanın son derece
yanlış ve yersiz olduğunu ifade ediyorum.
Delilleri tartışmak bizim
görevimiz değildir. Bu sebeple, siyasî iktidar mensubu sözcülerin
"efendim, bu suçlamadaki delillerin önemi yok; bunun içindir ki, ilgili
bölge halkı, bu kişiyi milletvekili seçmekte sakınca görmemiş" yolundaki
savunmalarının milletvekilliği göreviyle bağdaşmadığı açıktır. Bu savunmaları
ilgili mahkemelerde savunma avukatları yapabilir. Biz, bu savunmaların
yapılmasına imkân ve fırsat tanınmasından söz ediyoruz. Bırakın, delilleri ilgili
mahkeme tartışsın, biz, bunun önünü kesmeyelim diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
anayasa değişikliği yapılması gereğini, bu yöndeki teklifimizin, bu yöndeki
çalışmalarımızın kale alınmamasını, bunu
ihtirazî kayıtla bir tarafa bırakıyorum.
Meclis İçtüzüğünün
amacına uygun bir şekilde uygulanmasından söz ediyoruz. Meclis İçtüzüğünü
organize bir şekilde neden ihlal ediyoruz; bunu sorguluyoruz, bunu sorgulamaya
devam edeceğiz. Meclis İçtüzüğünü, bu şekilde ihlal etmeye devam ettiğimiz
zaman, ne gibi ağır sonuçlar ve hukuk ihlalleri doğuyor, bunları, bugün de,
anlatmaya devam edeceğiz.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Meclis ve karma komisyon olarak, bugüne kadar, dün karma komisyonda görüşülen
19 dosyayla birlikte, 194 dosya hakkında erteleme kararı verdik. 194 dosyanın
tamamı hakkında nasıl erteleme kararı verilebilir; bunu herhalde
değerlendirmemiz gerekiyor, herhalde sorgulamamız gerekiyor. Bu dosyalardaki
suçlamaların hepsi aynı nitelikte olan suçlamalar değil ki, hepsi için erteleme
kararı veriyoruz. Bu dosyaların içinde, bakın, değerli arkadaşlarım, trafik
kazaları var, seçim yasağını ihlal ederek saat 17.00'den sonra konuşma yapmak
var, savunma sınırını aşarak hakaret etmek var, bu ve benzeri suçlar, takdir
edersiniz ki, aynı grup içinde mütalaa edilebilir. Bu grup dışında kalan,
sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma, zimmet, nitelikli dolandırıcılık gibi
sayıları 100'e ulaşan dosyalar var değerli arkadaşlarım. Bu suçlamaların, yani
bu ikinci grupta okuduğum suçlamaların, herhalde yasama faaliyetiyle hiçbir
ilgisi söz konusu olamaz. Bu iki grup dosyayı, hangi insaf sahibi, hangi hak ve
hukuk sahibi, hangi adalet ve hakkaniyet sahibi olan birileri aynı kefeye
koyabilir? Bu sebepledir ki, İçtüzüğün 133 üncü maddesi, hazırlanan rapora ve
dosya içeriğine göre ya dokunulmazlığın kaldırılması ya da erteleme kararı
verilmesinden söz ediyor. Biz ne yapıyoruz; organize bir şekilde bütün dosyalar
yönünden erteleme kararı vermeye devam ediyoruz.
Bakın, bunu yaptığımız
zaman, yasama yetkisini ve gücünü kötüye kullanarak Meclis İçtüzüğünü bu
suretle amacı dışında kullandığımız içindir ki, ne tür hukuk ihlalleri ve kamu
zararları meydana geliyor, bunları izninizle birkaç örnekle anlatacağım.
Bakın değerli
arkadaşlarım, Türkiye, 1996 yılında bulguları ortaya çıkan Susurluk olayıyla ve
gerçeğiyle karşı karşıya geldi. Bu olay bugüne kadar ciddî bir şekilde ve bütün
unsurlarıyla bir türlü yargılama mercilerinde tartışılamadı. Hep kıyısından ve
köşesinden dolanarak bir şeyler anlatılmaya çalışıldı. Bu mekanizmayla
bağlantılı olarak oluşan yeni suç yapılanmaları aradan geçen dokuz on yıla
rağmen ülkemizin gündemini halen meşgul ediyor. Daha da üzücü olanı, gerçeklere
halen ulaşılabilmiş değil. Bir siyasî partinin sayın genel başkanı hakkında
çuvallar dolusu dosyalar iki kat yukarıda bekliyor değerli arkadaşlarım ve
ilgili genel başkan "ben yargılanmak istiyorum" diyor. O genel başkan
"ben yargılanmak istiyorum" diyor, biz bunu Meclis olarak
engelliyoruz. Biz ne yapıyoruz -tekrar ifade ediyorum- yukarıdaki ihlallerin
dışında, tamamen kişisel ve siyasî kaygılarımızla bu süreci engellemeye devam
ediyoruz. Bunu engellediğimiz içindir ki, aynı zamanda, kamuoyunun bilgilenme
ve gerçekleri öğrenme hakkını da aslında bu Meclis ihlal ve iğfal etmiş oluyor.
Üzülerek bu ifadeyi kullanıyorum; ama, çıplak gerçek budur değerli
arkadaşlarım.
Bitmiyor.
Milletvekillerinin, karma komisyon üyelerinin, yargılama mercileriyle
bağlantılı olan dokunulmazlık dosyalarını, doğrudan, bu dosyaları
incelemelerini; milletvekillerinin, bizlerin, sizlerin, karma komisyon
üyelerinin, şu anda görev yapmakta olan karma komisyon üyelerinin, yargılama
dosyalarını incelemelerini engelliyoruz değerli arkadaşlarım. Lütfen, bunları
sorgulayın. Bu dosyaları biz incelemeyeceksek kim inceleyecek değerli
arkadaşlarım. Ondan sonra da kalkıyoruz, değerli arkadaşlarım, Bilgi Edinme
Yasası adıyla, Meclis olarak yasal düzenlemeler yapıyoruz. Sizleri ciddiyete,
tutarlı olmaya, inandırıcı olmaya bir defa daha davet ediyorum.
İsmet Paşanın meşhur
söyleminin tam söyleneceği bir süreç işte bu süreç. Bu süreci herhalde bundan
daha iyi tanımlayacak bir ifade bulamazsınız
Bakın değerli arkadaşlarım,
İçtüzüğün ihlalinin ikinci sonucu ise -haftalardır anlatıyorum, haftalardır
anlatıyoruz- kamu zararlarına, suç ilişkileri veya hukukî sorumluluk içinde yol
açanlar, yani sadece suç ilişkileri değil, kusur sorumluluğu içinde yol açanlar
hakkında da yasal işlem yapılmaması ve böylece hazine zararının tazmin
edilememesi… Bu sonuca yol açıyoruz. Haftalardır anlatıyoruz.
Bakın, İstanbul
Büyükşehir Belediyesiyle bağlantılı 3 dosya: Maliye Bakanının 150 000 000
dolarlık hayalî ihracat dosyası ve kayıp trilyon dosyası. Bakın, 400 000 000
dolar değerli arkadaşlarım hazine zararı. Bakın, haklarında kesinleşen
mahkûmiyet kararları var bu dosyalarda. Kim bunlar; Sayın Başbakanın son derece
yakın olduğunu kamuoyunun gayet iyi bildiği bir gruptan söz ediyorum. Bu grup
hakkında, bakın, soruyorum, burada tekrar soruyorum; lütfen, birileri çıksın
cevap versin: Kesinleşen mahkûmiyet kararına rağmen, Borçlar Kanununun 60 ıncı
maddesindeki ek süre geçmiş olmasına rağmen, neden tazminat davaları açılmıyor
değerli arkadaşlarım? Neden, kusur sorumluluğuna göre tazmin sorumluluğu olanlar
hakkında dava açılmıyor; bu grup hakkında neden dava açılmıyor? Birileri çıksın
şurada dürüstçe, demagoji yapmadan, saptırma yapmadan cevap versin değerli
arkadaşlarım ve kamuoyunu aydınlatsın.
Devam ediyoruz; üçüncü
bir sonuçtan söz ediyorum, üçüncü sonuç: Bakın, Sayın Tarım Bakanı hakkında,
bürokrat olduğu dönemde delidana hastalığıyla ilgili bir dosya için ne yaptık
biliyor musunuz; dün karma komisyonda, yine eller kalktı, yine erteleme kararı
verildi değerli arkadaşlarım.
Bu dosyada, Sayın Sami
Güçlü dışındaki -geçmiş dönem bakanlarını kastederek söylüyorum- geçmiş dönem
bakanlarından 4 bakan hakkında ve o olay ortaya çıktığı zaman…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayın efendim.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…Bakanlık bünyesindeki en
üst düzey bürokrat olan, şu anda Tarım Bakanı olarak görev yapan Sayın Bakan
hakkında ve geçmiş dönem bakanları hakkında, aradan aşağı yukarı on yıl geçmiş,
bugüne kadar hiçbir yargılama sürecini işletememişiz.
Ondan sonra neyi
araştırıyoruz, toplumu nasıl oyalıyoruz, toplumu nasıl kandırıyoruz; ortada bir
delidana hastalığı var, bir vakıa var, olayın faili yok. Faili meçhul bir
olaylar silsilesiyle karşı karşıyayız. Birbirimizi kandırmayalım.
Ciddiyetle görev yapmaya,
bir defa daha bu Meclisi davet ediyorum. Bunu yapmadığımız zaman ne oluyor;
dördüncü sonucu söylüyorum ve ondan sonra, olayı bir defa daha takdirlerinize
sunacağım.
Bunu yapmadığımız zaman
ne oluyor biliyor musunuz; Sayın Grup Sözcüsü diyor ki, efendim, geçen Mecliste
500 milletvekili hakkında kimler
hakkında dava açılmış? Bakın, değerli arkadaşlarım, olayın hassasiyeti zaten burada.
Milletvekili doğrudan bu ilişkilerin içine girmez Sayın Kapusuz;
milletvekilinin etrafında, bakanların etrafında ticarî dehalar oluşur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Onların dokunulmazlığı yok.
ATİLLA KART (Devamla) -
Ulaştırma sektöründe, turizm sektöründe, mısır ithalatında, hemen, ticarî
dehalar oluşur değerli arkadaşlarım. Bu ticarî dehaların oluşmasına yol açan o
mekanizmaları engelleyelim diyoruz, bunları anlatıyoruz size değerli
arkadaşlarım.
Onun için, diyorum ki,
gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, o ticarî dehaların oluşmasını
engelleyecek mekanizmaları hep birlikte işletelim diyorum ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi aleyhine, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce de belirttiğimiz gibi, her
hafta dokunulmazlık konusunu tartışmaya devam ediyoruz; ama, tabiî, bugün,
diğer haftalardan, diğer günlerden farklı bir şeyi yaşadık. Ben, kendi adıma
bundan büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum; çünkü, ben, geçen hafta
da, burada, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin dokunulmazlıkla ilgili buraya
çıkan arkadaşların, tamamıyla aynı konuyu, aynı hususu, neredeyse kelimesi
kelimesine aynen tekrar ettiklerini, olaya farklı bir boyutta yaklaşmadıklarını
söylemiştim. Ben, Sayın Araslı'ya teşekkür ediyorum; bugün, gerçekten,
dokunulmazlık konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde felsefî boyutuyla,
siyasal boyutuyla, sosyal boyutuyla tartışmaya açtı ve ben, bundan sonra da
devam edecek olan bu dokunulmazlık konusunun, bu boyut etrafında, felsefesiyle,
siyasal tarafıyla, sosyal tarafıyla tartışılmasının çok daha ciddî katkılar
sağlayacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
süreden beridir tartışmaya devam ettiğimiz bu hususta, özellikle çarşamba ya da
perşembe günleri Meclis huzuruna gelen konuda, ben, Cumhuriyet Halk Partisinin
çok fazla samimî olduğuna inanmıyorum.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Nereden biliyorsun?!
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Şu açıdan inanmıyorum; bizler, defalarca burada tekrar ettik, yine tekrar
ediyoruz; bu konu, taraflar arasında, gruplar arasında, Meclis tarafından
oluşturulacak bir komisyonla enine boyuna, tarihsel süreciyle, geçmişte yaşanmış
deneyimlerle tartışılsın, dokunulmazlığın başladığı ve bittiği yer konusunda
ciddî anlamda bir uzlaşma olsun. Bunu yaparken de, tabiî ki böyle bir konuda
siyasal tercihlerimizi, ideolojilerimizi mutlaka bir kenara bırakacağız; olayı,
olması gereken tarafıyla tartışmaya açıp sonuçlandıracağız ve sonunda, hep
birlikte, yani bu Meclis çatısı altında bulunan siyasal partilerin grupları,
ortaklaşa verecekleri bir anayasa değişikliğiyle, bu konuyu sonuçlandıracağız;
ama, dediğim gibi, önce, bu konuda gerçekten samimî olmak lazım. Bu konuyu,
günübirlik siyaset malzemesi yapmaktan, bu konuyu polemik malzemesi yapmaktan,
bu konuyu, her hafta buraya gelip, olayı İstanbul Büyükşehir Belediyesine
kilitlemekten dışarı çıkarıp, olayı, yasamanın saygınlığı, yasama görevini ifa
eden insanlar bu görevi ifa ettikleri süreç içerisinde baskı ve tehditlerden
uzak nasıl bu görevi ifa edebilirler, bu hususları, çok geniş bir şekilde
tartışalım, konuşalım ve nihayetinde, genel bir anayasa değişikliğiyle,
ortaklaşa yapacağımız bir anayasa değişikliğiyle çözüme kavuşturalım. Ben, hep…
ATİLLA KART (Konya) -
Anayasa değişikliğinden evvel, İçtüzüğü uygulayın!..
ZEYİD ASLAN (Devamla)
- Ben hep şunu söylüyorum: Değerli
Kart, Sayın Kart, burada, bir arkadaşın dokunulmazlığını kaldırıp yargıya
göndermekle dokunulmazlık konusunu çözmüş olmazsınız.
ATİLLA KART (Konya) -
Mesafe alırız.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
- Burada, 194 tane dosyadan
bahsettiniz. 194 dosya, yaklaşık 100-120 kişi etse, 120 kişiyi yargıya
göndermekle de dokunulmazlık konusunu çözmüş olmazsınız…
ATİLLA KART (Konya) -
Topluma örnek oluruz.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
- Yani, burada, Mecliste, Meclisin
iradesiyle, milletvekilinin o dosyaya mahsus dokunulmazlığını kaldırıp yargıya
gönderdiğiniz zaman, sadece o dosyaya mahsus olarak yapılacak bir yargılama, milletvekili
ya da yasama dokunulmazlığının özünü çözümleyen bir konu değildir.
ATİLLA KART (Konya) -
Topluma mesaj vermiş oluruz.
ZEYİD ASLAN (Devamla)
- Biz diyoruz ki, biz, bu konuyu özden
tartışalım, bu konuyu özüyle konuşalım ve özüyle çözüme kavuşturalım; ama,
kavuştururken, bunu tartışırken, bunu konuşurken, parlamenter rejimin üç ayağı
olan, yargı, yürütme ve yasamayı, hep birlikte ele alalım; yani, parlamenter
rejimin ana unsuru olan, demokrasinin ana unsuru olan, yargı, yürütme ve
yasamanın birbirinden bağımsız şekilde çalışacağı hükmünü, çalışacağı
düşüncesini, gerek yargısal açıdan gerek yasama faaliyeti açısından gerekse
yürütme açısından dokunulmazlıkları ve yargılamaları eş düzey içerisinde
tartışalım ve doğrusu neyse, bunu, tartışarak ortaya çıkaralım. Yani, daha önce
de söyledim, efendim, yasama dokunulmazlığını kaldıralım; burada,
milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıralım, peki, yargının dokunulmazlığını
ne yapalım?! Bürokrasinin dokunulmazlığını ne yapalım?! Yürütmenin
dokunulmazlığını ne yapalım?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Hiç alakası yok!
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
En fazla demokrasinin ve parlamenter rejimin üzerine konulduğu yasama
faaliyetini, bu iki gücün karşısında, yürütmenin ve yargının karşısında
savunmasız ve güçsüz bırakmak suretiyle demokrasiye ya da parlamenter rejime
çok fazla iyilik yapmış olmayız.
İşte, Cumhuriyet Halk
Partisiyle anlaşamadığımız nokta burada başlıyor. Biz diyoruz ki, bu konuyu
tümüyle ele alalım, Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki, yok arkadaş, ferdî olarak
burada dosyası bulunan insanları yargıya gönderelim, yargıda ne yapacaklarsa
yapsınlar. Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin samimî olmadığını ifade ederken, bu
düşünceden hareketle ifade ediyorum; yoksa, hiç kimseyi samimiyetsizlikle ya da
samimiyetle, bir şekilde suçlamak istemiyorum; özünü, burada, bu şekilde ifade
etmek istiyorum.
Hep ifade ettim, yine
tekrar ediyorum: Yasama dokunulmazlığındaki esas amaç, milletvekillerinin
yasama faaliyetinde görev yaptıkları süreç içerisinde, özgürce, her türlü
baskıdan, tehditten, şantajdan uzak bir şekilde, birtakım alıkonulmalara,
birtakım engellemelere karşı, rahatça bu görevi ifa edebilmeleridir.
Değerli arkadaşlar,
hepimiz milletvekilliği yapıyoruz. Bölgelerimize gidiyoruz. Bölgelerimizden ya
da ülkemizin değişik köşelerinden, Meclise, günde, yaklaşık 15 000, bazen 20
000-30 000'e varan insanlar geliyor. Bu insanların birçoğunun sorunu, ya
yürütmede ya yargıda karşılaştıkları birtakım sıkıntılar, birtakım
olumsuzluklar karşısında, netice itibariyle siyaset kurumundan, siyasetçilerden
bir yardım istiyorlar.
Yetmişiki milyon insanın
en son nokta olarak yardım istediği, yasama faaliyeti yapan Millet Meclisinden
yardım istediği noktada, bu kurumu, bu müesseseyi, sizin müdahale etme değil;
ama, en azından o vatandaşın sorununu çözme noktasında yardımcı olacağınız
kurumlar nezdinde güçsüz bırakmak, demokrasinin gelişmesine bir katkıdan
ziyade, demokrasinin gelişmemesine bir katkı olacağına inanıyorum.
Ben, bu konuda, dokunulmazlıkların yeniden
ele alınması, dokunulmazlıkların yeniden konuşulması, dokunulmazlıkların tüm
kurumları kapsayacak şekilde yeniden masaya yatırılması, her kurumun
dokunulmazlığının ya da sorumsuzluğunun nerede başlayıp nerede biteceği
hususunun bir uzlaşma konusu olduğunu, bir tartışma konusu olduğunu; bu
konunun, tarihsel süreciyle birlikte ele alınarak, mutlaka yeniden
yapılandırılması gerektiğini daha önce de ifade ettim, yine ifade ediyorum;
bizim siyasî partimizin, AK Partinin görüşü de bunun üzerine kuruludur.
Dokunulmazlıkların içerisinde sadece yasama kısmını ele alıp, diğer kısımların
bu kapsamın dışında bırakılmasının da doğru olmadığını ifade ediyorum. Bunun,
yasama faaliyetleri açısından ciddî sakıncalar doğuracağını, yasama faaliyeti
yapan milletvekilleri açısından ciddî sakıncalar doğuracağı inancımı burada bir
kez daha tekrar etmek istiyorum.
Kaldı ki -geçen hafta da
söyledim, belki sürem yetmedi- dünyada, yasama dokunulmazlığına baktığınız
zaman, Türkiye'deki uygulamanın, aslında, gerek Avrupa ülkelerinde gerek
Amerika'da gerekse diğer ülkelerde değişik şekilleriyle var olduğunu görüyoruz.
Yani, bu, sadece Türkiye'de, sadece bizim ülkemizde var olan bir olay değil.
Bugün, Avrupa ülkelerinde -13 tanesinde- Türkiye'de uygulanan
dokunulmazlığın çok yakın benzeri uygulanıyor; hatta, Türkiye'de uygulanan dokunulmazlığın
çok ötesinde, hukuk dokunulmazlığının uygulandığı Avrupa ülkeleri de var. Bazı
ülkelerde -ki, bunlar çok sınırlı- İngiltere gibi, özellikle Anglosakson
hukukunun uygulandığı ülkelerde, bu 5 tane ülkede, sadece hukuk açısından,
hukuk davaları açısından dokunulmazlık var; ama, bunun karşısında kalan
yaklaşık 23 ülkede, cezaî dokunulmazlıklar uygulanmaktadır. Yani, bu, sadece
bizim sorunumuz değildir.
Bir de,
dokunulmazlıklarla, özellikle yasama dokunulmazlığı ile yolsuzluğu aynı çerçeve
içerisinde değerlendirmenin çok da doğru bir değerlendirme olmadığını ifade
etmek istiyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Biz yalnız yolsuzluk yapanları yargılayalım, öbürleri kalsın.
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Şimdi, eğer, ben, biraz önce, belki…
Sanıyorum, Kumkumoğlu,
siz yeni geldiniz; yeni geldiğiniz için konuşmanın başını dinleyemediniz. Biz,
burada, eğer, samimî olduğunuzu iddia ediyorsanız, dokunulmazlık konusunu genel
çerçeve içerisinde tüm kurumlarla birlikte ele alınması gerektiğini söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Yani, burada, sadece bir dosyası olan insanları yargıya gönderip yargının
huzuruna çıkarmakla dokunulmazlıkların özünü, dokunulmazlıkların felsefesini
çözemeyeceğinizi söyledim. Bu konuyu, belki, siz geç geldiğiniz için size bir
kez daha burada söylemekte fayda görüyorum.
Bu nedenle, Cumhuriyet
Halk Partisinin getirmiş olduğu bu önerinin samimî olmadığını, bunun
dokunulmazlıklarının çözümüne bir katkıda bulunmayacağı inancımı tekrar ediyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslan.
Öneri aleyhinde ikinci
söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz…
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum.
Doğrusu, değerli
konuşmacıları dikkatle dinledim. Önemli konulara da işaret edildi; ancak, bu
görüşmelerin, bu tartışmaların, Anadolu tabiriyle, kabak tadı vermemesi lazım.
Evet… Neden; açıkçası şu: Siz, yasa, İçtüzük, Anayasa gereği Parlamentonun bir
iradesi çıkmış orta yere; beğenseniz de çıkmış, beğenmeseniz de. Karma
komisyonda tartışılmış, Genel Kurulda bu konu gündemdeki yerini almış; ama,
siz, İçtüzüğün verdiği bir hakkı kullanarak buraya sürekli bunu taşıyorsunuz,
tartışmaya açıyorsunuz, sonuç itibariyle de farklı bir şey söylemiyorsunuz.
OYA ARASLI (Ankara) - Siz
de her gün öneri getiriyorsunuz!..
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Ben, açıkçası şunu söylemek istiyorum, daha ne konuşarak, söylemek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, elbette, biz, konuşmalarınızdan filan rahatsızlık
duyduğumuz için değil; ama, içinde bulunduğunuz müesseseyi, kurumu, kafaları
karıştıracak bir üslupla konuları birbirine karıştırarak takdim etmenin doğru
olmadığı kanaatini taşıyorum. Yeri geliyor, bağımsız yargıdan bahsediyorsunuz,
yargıya müdahaleden bahsediyorsunuz; yeri geliyor,müdahale etmekten kendiniz de
hiç geri durmuyorsunuz.
Açıkçası şunu söylemek
istiyorum: Evet, değerli arkadaşlar, konuşulan konu milletvekilliği
dokunulmazlığı değildir, yasama dokunulmazlığıdır, bir müessesedir. Bu, sadece
Türkiye'ye münhasır bir şey de değil. Biraz önce değerli konuşmacılardan Araslı
söyledi; bütün dünya ülkelerinde var; cezaî olanı var, hukukî olanı var; hem
cezaî hem hukukî olanları var.
OYA ARASLI (Ankara) -
Ama, bu boyutta değil; bu boyutta olmadığını da söyledim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Bunlar bilinen şeyler; ancak, bizim ülkemizde yaklaşık yüzotuz yıllık bir
geçmişi var bunun, bırakın başka ülkeleri. Bu süre içerisinde, bu, var olmuş,
bunun bir ihtiyaç olduğu kabullenilmiş, hatta, uzun müddet Cumhuriyet Halk
Partisinin tek başına iktidar olduğu, her şey olduğu dönemlerde bile bu
tartışılmamış…
HALUK KOÇ (Samsun) - 1950
öncesini anlatıyorsun!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
…ama, öyle bir döneme geliyor ki, son iki yıldır, AK Parti İktidarı döneminde,
âdeta bu konudan bir sonuç çıkarır mıyız çaba ve gayreti içerisinde, olmayan
şeyleri buraya taşıyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Neden acaba, neden?!.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız, ben çok şey söylemek istemiyorum; birkaç cümleyle
sözümü kapatacağım.
Bakınız, çok güzel bir
söz var: "Tecrübe, çok zalim bir öğretmendir, insanı önce sınavdan
geçirir, sonra dersini öğretir." Evet, bu, yıllardır elde edilmiş
tecrübeler sonucu oluşmuş müesseseleri, siz, sadece kişisel olarak veyahut da
siyasî amaçlı olarak birtakım yerlere çekmeye kalkarsanız, hem kendinize hem
ülkenize hem de içinde bulunduğunuz müesseseye çok katkı vermezsiniz.
Bakınız, Sayın Hocam
Yakup Kepenek -aramızda yok galiba- bir önerge verdi, Meclis kabul etti, bu
konuyu tartıştı, nihaî olarak da bir rapor verdi. Bu rapor da burada görüşüldü.
Burada önerilenler mevcut. Bunlar, uzun bir çalışmadan sonra ortaya çıkan
sonuçlar. Bütün bunlar orta yerde dururken, sadece ama sadece bu amaca yönelik
sizin çaba ve gayretlerinizi, ben, doğrusu yerinde bulmuyorum.
Sonra, özü itibariyle
farklı düşündüğümüz noktalar olduğu gibi, buluştuğumuz yerleri de çoğunlukta
görüyorum. Siz, başından beri söylediğimiz bir şeyi bir daha tekrar etmek
üzere… Şunu ifade edeceğim.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa değişikliği konusunda, buyurun, çalışmalar yapılsın; hatta başlangıç
bununla yapılsın, devam edilsin denildiğinde "hayır, bunun dışında değil,
sadece bu" diyorsunuz.
Diğer taraftan, deniliyor
ki: "Bu konuyla ilgili olarak kürsü masuniyeti var, yasama dokunulmazlığı
var. Dolayısıyla, konuşmalarından, eylemlerinden, buradaki yaptığı
çalışmalardan dolayı kimse mahkûm edilip, cezaî müeyyideye çarptırılmaz."
Bakın, iki tane örnek
vermek istiyorum. Geçen dönemlerde Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmadan
dolayı siyasî yasaklı arkadaşlarımız var; isim olarak da ifade ederim. Sırf
buradaki konuşmasından dolayı yasaklanmış, ceza çekmiş arkadaşlarımız var.
Bırakın onu, aramızda halen milletvekili olan bir arkadaşımız var;
konuşmalarında -nerede konuşmuş; Plan ve Bütçe Komisyonunda- Yargıtayla ilgili,
bütçesi konuşulurken bir değerlendirme yapmış; arkadaşımız mahkûm oldu.
Demek ki, yürütme, yargı
ve yasama dengesi ve kurulmuş olan bu müessesenin kendi iç dengelerini yerinde
uygun şartlar içerisinde değerlendirerek uygun olmayan bir tarza çekerseniz, bu
dengeleri bozacak, bu ince ayarı farklı noktalara taşıyacak bir yola
girerseniz, korkarım ki, o müessesenin kendisini tahrip etmek için bir vesile
olabilir. Elbette, dokunulmazlık konuşulur, tartışılır ve değiştirilebilir. Bu
yapılacak şeyin ise bir bütünlük içerisinde yapılmasını başından beri savunduk,
savunmaya devam ediyoruz.
Onun için, önergenin
aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kapusuz.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önergesini oyunuza
sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Ancak, toplantı
yetersayısı isteği var.
Şimdi, bu yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim. İsmini
okuduğum arkadaşımız oturursa daha iyi anlaşılır.
Sayın Koç, Sayın Aslan,
Sayın Tiryaki, Sayın Atalay, Sayın Keleş, Sayın Kart, Sayın Sözen, Sayın
Ayvazoğlu, Sayın Özyurt, Sayın Meral, Sayın Coşkuner, Sayın Gazalcı, Sayın
Araslı, Sayın Yücesan, Sayın Küçük, Sayın Çilingir, Sayın Saygun, Sayın Bayındır,
Sayın Saraç, Sayın Kumkumoğlu, Sayın Anadol, Sayın Ergin, Sayın Baratalı.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için 4 dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini rica ediyorum.
Adlarını okuduğum sayın
üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ (devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940)
BAŞKAN - Komisyon?..
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 15.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.59
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail Alptekin
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
940 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 11 inci
maddesini okutuyorum:
Hava Alanları Daire
Başkanlığı
MADDE 11.- Hava Alanları
Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) İnşa edilecek sivil
hava alanları, helikopter iniş-kalkış alanları, deniz hava tesisleri ve sivil
havacılıkta kullanılacak her türlü iniş kalkış pistlerinin yer seçimine ait
kriterleri belirlemek, uygulamaları denetlemek.
b) Mevcut sivil hava
alanları ile helikopter iniş-kalkış alanları ve deniz hava tesislerinin
işletilmesine ve geliştirilmesine ait esasları belirlemek ve uygulamaları
denetlemek.
c) Sivil hava trafiğine
açık hava alanlarının sertifikalandırılma esaslarını belirlemek ve uygulamaları
denetlemek.
d) Sivil hava alanlarının
mania planlarını hazırlamak, planlara uyulması konusunda ilgili kuruluşlar ile
iş birliği yapmak, yerel yönetimlerin mania planı kapsamında hazırlayacakları
imar planlarına uygun görüş vermek.
e) Sivil hava alanlarının
diğer amaçlarla kullanılmasına ilişkin esasları belirlemek, ilgili kuruluşlara
bildirmek ve iş birliği sağlamak.
f) Hava alanlarında görev
alacak hizmet sağlayıcılarının yetkilendirilmesi ile ilgili düzenlemeleri
yapmak, ulusal mevzuat hükümlerine uygun olarak emniyetli ve güvenli bir
şekilde yürütülmesini sağlamak üzere gerekli önlemleri almak veya aldırtmak,
denetlemek ve uygulamaları takip etmek.
g) Hava alanı
kolaylıkları konusunda uluslararası standartların uygulanmasını sağlamak ve
takip etmek.
h) Hava kargo
acentelerinin yetkilendirilme usûl ve esaslarını belirlemek ve denetimler
yapmak.
i) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün örgütlenme ve görevlerini düzenleyen yasa
tasarısının 11 inci maddesi üzerinde, Grubum adına ve kişisel olarak söz aldım;
tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
11 inci madde,
Havaalanları Daire Başkanlığının görevlerini düzenliyor.
Değerli arkadaşlar, sivil
havacılıkla ilgili, burada, uzman arkadaşlar, iktidardan ve muhalefetten,
çeşitli konuşmalar yaptılar. Gerçekten de havacılık geleceğimizdir ve
Atatürk'ün "gelecek göklerdedir" sözü, gelişmişliğin ölçüsü havaalanlarını,
gökleri kullanmaya bağlıdır.
Bu 11 inci maddede,
havaalanlarının yer seçimi bu Daire Başkanlığına verilmektedir. Bu yer
seçiminde ölçütlerin neler olacağı ve uygulamaların denetlemeleri, uçakların,
helikopterlerin inişleri kalkışları düzenlenmektedir. Havaalanlarına yakın yapıların
ruhsatlarının verilmesiyle, planlarıyla ilgili, yerel yönetimler ile bu
Dairenin işbirliğini görev olarak bu Daire Başkanlığına vermektedir.
Uluslararası ölçütlerin uygulanıp uygulanmadığı bu maddeyle belirlenmektedir.
Özetle, tasarının 11 inci maddesinde, uçakların inmesi kalkması, yer seçimiyle
ilgili birtakım ölçütlerin nasıl belirleneceği söylenir.
Ne yazık ki, ülkemizde
havaalanlarının yer seçiminde çok özenli davranılmamıştır bugüne değin.
Bilimsel ölçütler, uluslararası ölçütler yerine, havacılığın gelişmesi yerine
siyasal kaygılar öne geçmiştir. Cumhurbaşkanının hatırına, Bakanın, Ulaştırma
Bakanının hatırına, kullanılması olanaksız yerlere, maalesef, havaalanları
yapılmıştır. Ulaştırma Bakanı Sayın Yıldırım, 29.3.2005 tarihinde, bu konuda,
Özdere'de katıldığı bir parti toplantısında, yanlış kamu yatırımları nedeniyle
birçok tesisin yapıldığı halde kullanılamadığını, bunun da ekonomiyi olumsuz
yönde etkilediğini belirterek "70 havaalanı yapmışlar, 5 milyar dolar
harcanmış; ama, birçoğu kullanılmıyor" diyor, gazetelerin yazdığı. Kullanılmamasıyla
ilgili olarak, havaalanlarının tamamlanmamış olması, uçuş güvenliğine uygun
olarak yapılmamış olması, gerekli elektronik donanımın eksikliği, yeterli yolcu
bulunmaması, kent merkezinden uzak olması gibi birçok neden var. Türkiye'deki
havaalanlarının kullanımı yüzde 90'ıyla büyük kentlerde. Özellikle, İstanbul,
Ankara, İzmir, Antalya, Adana, biraz, Bodrum, Milas ve Trabzon Havalimanları
neredeyse yüzde 90'ını kapsamakta, öteki havaalanları yeterince kullanılmamaktadır.
Öyle havaalanları var ki, hiç kullanılmamaktadır.
Geçen gün, sizin de
dikkatinizi çekmiştir, bir gazetede haber vardı; İstanbul Atatürk Havalimanına
3 kilometrelik bir ekpist yapıldığı; fakat, çevresindeki 700 bina inişe engel
olduğu için, bu ekpiste uçakların inemediği söylenmiştir. Şimdi, bu 700 binanın
yıkımında 5-6 trilyondan söz edilmektedir. Bu havaalanına ekpist yapılırken bu
binalar yok muydu ya da o alan planlanmışsa bu yüksek binalara nasıl izin
verildi, insanın anlaması olanaksız.
Zaman zaman, gazetelerde,
buna benzer -hayvanların otladığı, otların bittiği- ulusal servetlerin
havaalanı olarak yapıldığını; ama, kullanılmadığını görüyoruz. Öbür yanda da,
çok gereksinim var, yeterli havaalanı yok. Yine, geçen gün, bir gazetede, İzmir
Havalimanının yetersizliği nedeniyle uluslararası toplantının yapılamadığı ve
bu yüzden de İstanbul'a gittiği, belki başka ülkelere gittiği yazılıyordu.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, bilimsel ölçütlerle havaalanlarının yapılması ve göklerin kullanılması
gerekir ve bunun için de, ulusal bir havacılık politikamızın olması gerekir;
ama, ne acı ki, bu politika oluşturulamamış, hatta, baltalanmıştır. Kurtuluş
Savaşımızda birkaç uçağın bile çok önemli görevler yaptığını biliyoruz.
Bundan ellibeş altmış yıl
önce, Ankara'da, Makine Kimya Endüstrisine bağlı bir uçak fabrikasının
kurulduğunu bilmiyorum biliyor musunuz? Etimesgut'ta, Türkkuşunun hemen
yanında, yapılan uçakların hemen de test edilebilmesi için bir uçak fabrikası
kuruluyor. Bence, sivil havacılığın çok önemli bir adımı. Hatta, 9 tane uçak
yapılıyor, Polonya'ya dışsatımı gerçekleşiyor Sayın Bakan. Sonra, ne oluyorsa,
birden, uçak fabrikası tekstil fabrikası oluveriyor. Yani "neden uçak yapılıyor"
denildi sanıyorum. 1970'li yıllarda, belki uluslararası telkinlerle, tekstil
fabrikası oluyor o uçak fabrikası. O da iyi. Yani -tabiî, uçak fabrikasının
devam etmesi gerekir- mekiksiz tezgâh yapılıyor. Biliyorsunuz, Denizli, bir dokuma
kentidir; Uşak, Gaziantep, daha birçok yerlerimiz... İtalyan firmasıyla
birlikte yapılıyor; ama, maalesef, o da kapanıyor.
Değerli arkadaşlar,
Makine Kimya Endüstrisi uçak fabrikasının müdürü -burada saygıyla anayım, ünlü
sanatçı Melike Demirağ'ın amcası Nuri Demirağ- gerçekten, canla başla, bu uçak
fabrikasında çalışmış; büyük bir makine parkına da sahip bir yer.
Değerli arkadaşlar, bu
uçakların yapımı... Stratejik olarak siyasal birtakım sonuçları da ülkemizden
alıp götürdüğünü biliyoruz; çünkü, uçaklar öyle büyük paralara gidiyor ki,
helikopterler öyle büyük paralara gidiyor ki, uluslararası siyasetlerde birer
pazarlık oluyor. Zaman zaman gazetelere de yansıdığını biliyoruz. Başbakan,
İtalyan Başbakanıyla, Alman Başbakanıyla görüşecek, şu kadar uçak, bu kadar
helikopter alınacak, şununla şu yapılacak, helikopterin adı Erdoğan olacak...
Değerli arkadaşlar, biz,
sivil havacılığı konuşuyoruz. Tabiî, askerî alanda bu konuda daha birikimli bir
çalışma var. Örneğin, Kayseri'de, bu konuda, Hava Kuvvetlerinin ,motorunu
yaptığı, gerçekten, uçaklar yaptığı bir çalışma var. Türkiye'nin, ulusal
havacılığı asker-sivil birikimi ve geçmişinin birikimini de alarak, elbette,
uluslararası yeniliklerden, ölçütlerden de yararlanarak, en iyisini yapması
gerekir; ama, hayır, biz, bu konuda, zaten geriyiz canım, bir şey de yapamayız
anlayışı bizde olursa, biriktirdiğimiz bütün paraları, köylünün, işçinin
alınterini, emeğini götürür, hep dışta birkaç uçak alımında kullanırsak üzüntü
vericidir. Tabiî, son yıllarda savaş uçakları için bir proje sürmektedir. O da
güzel bir şey. ABD ile Türkiye'nin yaptığı bir anlaşma var TAİ AŞ diye. O,
Ankara Mürted'de kuruldu. Ama, sivil havacılığın da ulusal olarak
geliştirilmesi gerekir; çünkü, stratejik bir konu havaalanı ve bir de turizmi
çok yakından ilgilendiriyor. Burada da arkadaşlarım söylediler. Turizm
taşımacılığını yapanlar, aynı zamanda o uçakları işletenler. Yani, turizminizin
de bir ölçüde -en azından- kaymağını teslim etmiş olursunuz eğer havacılığınıza
egemen değilseniz, havaalanlarına egemen değilseniz.
Bir kere, Türk Hava
Yolları son yıllarda bir büyük ve olumlu iz bırakmıştı yurt içindeki ve yurt
dışındaki insanlar üzerinde. Ne oldu da onu birden özelleştirme kapsamına aldık
değerli arkadaşlar?! Adı Türk Hava Yolları; yani, Türkiye'nin havayolları. Siz
bunu özelleştirdiğiniz zaman… Zaten özel havayolları bütün dünyada var,
Türkiye'de de bir ölçüde gidiyor. Ama, Türk Hava Yollarının 90'lı yıllara
gelinceye kadar çalışanıyla binbir emek verdiği, olumlu iz bıraktığı yerde, siz
onu birden alıyorsunuz, canım, burayı da satalım, burası da iyi kazanç getirir…
Ama, geleceğinizi de götürür, göklerinizi de götürür.
Değerli arkadaşlar, yeri
kullanmak için de gökleri iyi kullanmak gerekir ve barışçıl kullanmak gerekir.
Yalnız kendi göklerinizi değil, dünya göklerinin üzerlerinden bomba yağsın,
savaş uçakları geçsin istemiyorsanız, füzeler yağsın istemiyorsanız ve insanlar
taşınsın, yükler daha iyi taşınsın istiyorsanız, havacılığın gerçekten, ulusal
bir politikayla ele alınması gerekir ve bunun böyle geliştirilmesi gerekir.
Şimdi, Denizli
Havaalanından da biraz söz etmek istiyorum izninizle. Denizli -burada, dün, bir
Denizli milletvekili arkadaşım da söz etti- yıllardır bir havaalanına
kavuşamadı. Var; askerî bir havaalanını kullanıyor. Ek yapılar var orada; üç
yıldır, iz yatırım diye… Sayın Bakana bir soru önergesi vermiştim ben bu
Denizli Havaalanıyla ilgili. 63 kilometre ötede askerî bir havaalanı; sivil
uçaklar inemiyor, Denizli'den Ankara'ya uçak yok.
Denizli, Türkiye'nin en
büyük dışsatımını yapan, turizm kenti, dokuma kenti, tarih zenginliği olan bir yer.
Üç yıldır para ayrılmıyor. Bakan da diyor ki, bizim şu anda… Yüzde 40'ı
tamamlanmış, paralar yatmış; ama, duruyor. İşadamları görüşme yapamıyorlar,
insanlar gelip gidemiyorlar; yani, Ankara'ya bir gün bile bir uçuşu yok.
İstanbul'a, yalnız bir sefer var, haftada altı gün.
Sürekli -siz,
işadamlarından oy aldınız- bağırıyorlar, çağırıyorlar, durmadan raporlar
gönderiyorlar. Niçin ele almıyorsunuz? Bakın, başarıyı cezalandırıyor musunuz?
Bir potansiyel var, öbür tarafta hiç kullanılmayan yerler var. Sayın Bakana
dedik ki, buraya sivil uçakların inmesi için de bir şeyler yapın; ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tamam Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
havaların, göklerin barışçıl amaçlarla kullanılması gerekir. Ben, bir başka
bakana sorduğum bir soruma aldığım bir yanıtı sizlerin bilgisine sunarak
huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
Burada Savunma Bakanlığı
bütçesi görüşülürken, bir soru sormuştum Sayın Bakana. Soru şuydu:
"ABD'nin Irak saldırısı sırasında bizim ülkemizde hükümetin Meclise
getirmediği, hükümet ile ABD arasında, İncirlik dahil, başka alanları kullanma
anlaşması yapılmış mıdır? Şu anda bu anlaşma gereği Irak'a ABD için uçaklar
kalkmakta mıdır ya da bu alanlar kullanılmakta mıdır?" Amerika Birleşik
Devletleri tarafından...
Sayın Vecdi Gönül, 24
Şubat 2005'te bir yanıt vermiş: "ABD'nin Irak'ta yürüttüğü harekât
sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD yönetimi arasında, Genelkurmay
Başkanlığı ilgi ve sorumluluk alanı itibariyle, İncirlik veya diğer tesis ve
üslerin kullanımına ilişkin herhangi bir anlaşma imzalanmamıştır." Gene
arada bir şeyler var, zamanım bitti. "Ancak, İncirlik, ABD uçaklarınca
Irak'a askerî malzeme veya personel nakli amacıyla kullanılmamaktadır."
demektedir. Meclise gelmediği için söylüyorum, bakın burada diyor ki Sayın
Bakan, ben bir soru soruyorum milletvekili olarak "İncirlik, askerî amaçla
Amerikalılar tarafından Irak savaşında kullanılıyor mu? Hepimizin yüreği dağlı,
her gün insanların öldüğünü, öldürüldüğünü, Irak'ta görüyoruz. Bizim ülkemizden
kalkıp, eğer… Birtakım ikmal nedeniyle o üs kullanılıyor mu diye sormuşum,
hayır denmiş. Sonra, gazetelerde bir anlaşma yapıldığını okuduk ve yayımlandı.
Değerli arkadaşlar,
havaalanlarımız, göklerimiz, yineliyorum, barışçıl amaçlarla kullanılmalıdır ve
bu konuda ulusal bir politikamız olmalıdır, güçlerimizi bir bütün halinde,
parçalamadan, havacılığımızı geliştirmeliyiz diyorum.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
son cümlenizi alıyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tümünüze saygılar sunuyorum.
Sağ olun Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Şahsı adına Sakarya
Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Konuşmayacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
Teşekkür ediyorum.
11 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Havacılık Güvenliği Daire
Başkanlığı
MADDE 12 . - Havacılık
Güvenliği Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Sivil havacılık
güvenliğini tehdit eden yasa dışı müdahaleler ile diğer tehlikelerin önlenmesi
için gerekli tedbirleri almak.
b) Uluslararası güvenlik
standartlarının sivil havacılık sektöründe
uygulanması için gerekli tedbirleri almak, takip etmek ve denetlemek,
uluslararası standartlara uygun nitelikte "Temel Havacılık Güvenliği"
eğitimlerinin periyodik olarak verilmesini sağlamak, uygulanmasını takip etmek.
c) Kuraldışı ve kabul
edilmeyen yolcuların taşınması ile ilgili düzenlemeler yapmak ve denetlemek.
d) Tehlikeli maddelerin
hava yolu ile taşınması ile ilgili düzenlemeler yapmak ve denetlemek.
e) Hava alanı giriş
kartlarının usul ve esaslarını belirlemek, basımını yapmak veya yaptırmak,
ücreti karşılığında dağıtımını sağlamak.
f) Hava kargo
acentelerinin güvenlik kurallarına uymaları konusunda gerekli düzenlemeleri ve
denetimleri yapmak.
g) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Hüseyin Ekmekcioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 12 nci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sivil havacılık
faaliyetlerine 1912-1913 yıllarında İstanbul-Yeşilköy Havaalanında başlayan
ülkemiz uzun yıllar Avrupa ülkelerinin önünde uçak sayısı ve yolcu
taşımacılığında büyük gelişmeler içinde bulunmuştur. 1925 yılında, daha sonra
Türk Hava Kurumu adını alan Türkiye Teyyare Cemiyetinin kurulmasıyla Türk
havacılığının kurumsal temelleri atılmıştır. 1933 yılında 5 uçaklı küçük bir
filoyla Türk Hava Postaları adıyla ilk sivil hava taşımacılığımız başlamıştır.
Cumhuriyetimizin 10 uncu yılında Millî Savunma Bakanlığına bağlı olarak kurulan
Hava Yolları Devlet İdaresi ülkemizde sivil havayolları kurmak ve bu yolda
taşıma yapmak üzere görevlendirilmiş bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
İkinci Dünya Savaşından sonra, 1980'li yıllara kadar süren bir duraklama
devresi içine girmiştir.
1983 yılında yayımlanan
2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanun ile özel sektöre de hava taşımacılığı ve
havaalanı işletmeciliği hakkı verilmesi suretiyle, Türk sivil havacılığında
yeni bir dönem başlamıştır.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün, taraf olunan uluslar arası mevzuat, yabancı ülkelerle ilişkiler,
bu ülkelerin hava taşıyıcılarının ticarî hak ile uçuş faaliyetlerinin
belirlenmesi ve denetlenmesi gereklidir. Bununla birlikte, uçuş ve can
güvenliğinin istenen düzeyde sağlanması, uygun yaptırım gücüne sahip yeni bir
yapılanma içine girmesi mutlaka gereklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, bu yasa tasarısına karşı değiliz, bu tasarı Meclisimizden
geçmelidir. Ancak, şu şekliyle ihtiyacı karşılamayacağı da açıktır. Bu
tasarıyla, sadece, teşkilat iyileştirilmektedir. Oysa, sivil havacılığın içinde
bulunduğu sıkıntılara köklü bir çözüm getirmek gerekmektedir.
Tasarıyla birlikte,
mevcut personel sayısı bir nebze artırılıyor; fakat, bu kesinlikle yeterli
olmayacaktır. Sorun sadece personel sayısı da değildir. Personellerin gerekli
nitelikleri taşıyıp taşımadıklarıdır. Nitelikli personelleri bu koşullarda
kurumda tutmak mümkün değildir. Aynı işi, özel sektörde yaklaşık 4-5 katı fazla
ücretle yapma olanağı bulan personeller kurumdan ayrılarak özel sektöre kayma
göstermektedirler. Bunun önüne mutlaka geçilmesi gereklidir; çünkü, yapılan iş,
yüksek teknik beceri gerektirmektedir. Bununla birlikte, eğitimin de yeterli
düzeyde yapılmadığını söyleyebiliriz.
Bu sorunları ortak bir
noktada toplayabiliriz.Halihazırdaki malî ve idarî yapı, sivil havacılık
sektörünün gelişmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Bu yapının
kesinlikle değişmesi gereklidir.
Ulaştırma Bakanlığına
bağlı bir genel müdürlüğün bu sorunları çözmesi mümkün değildir. Onun yerine,
sivil havacılık sektörüne özerk bir üst kurul olması gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak, bu koşullarda gelir-gider dengesi sağlanarak, nitelikli personel elde
tutulabilir.
Tasarıda malî yapının
kısmen değiştirilmesi öngörülmektedir. Bütçenin özel bütçe olacağı
belirtiliyor; fakat, bu bütçe açık verirse ne olacak biliyor musunuz; oluşan
fark genel bütçeden karşılanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; havacılık imalat sanayii, yüksek ve ileri teknolojiler ile
ar-ge çalışmalarına dayanmaktadır. Bu alanda yürütülen çalışmalar birçok sanayi
dalında veri teşkil ederek, bu sektörde de gelişmenin itici gücü olmaktadır. Bu
nedenle, gelişmiş ülkeler, ulusal bilim, teknoloji, yineleme ve sanayileşme
politikalarında havacılık sektörüne özel önem vermektedirler.
Üniversitelerden her yıl
150'den fazla uçak ve havacılık mühendisi mezun olmaktadır. Bununla birlikte,
havacılık sektöründe, toplam mezun sayısının en çok yüzde 20'sine istihdam
olanağı sağlanabiliyor; diğerleri ise, meslek alanları dışında düşük ücretlerle
çalışarak, süreç içinde meslekî yabancılaşma yaşamaktadırlar.
Havacılık bakım
hizmetlerinde dünya çapında tekelleşme yaşanıyor; bu tekellerin dünyanın
çeşitli bölgelerinde kurdukları büyük bakım merkezleri bulunuyor. Türk Hava
Yollarının özelleştirilmesi durumunda, ülkemizde gerçekleştirilmekte olan bakım
ve dolayısıyla mühendislik faaliyetleri, yurt dışına yönelecektir.
Diğer yandan, sportif
havacılık, uçuş okulları, hava ambulans, havadan yangın söndürme gibi alanlarda
faaliyet gösteren kuruluşların uçak ve havacılık mühendisi istihdam etmesi
yönünde herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum, uçuş güvenliği
açısından da önemli bir sorun oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ulusal birikimimiz olan Türk Hava Yolları, tüm dünya sivil
havacılığını sarsan 11 Eylül saldırıları sonrasında derinleşerek yaşanan krizde
bile zarar etmeyen az sayıdaki havayolu kuruluşlarından biridir; ancak, IMF'yle
yapılmış borç anlaşmalarında, bu ulusal değerin özelleştirileceği taahhüt
edilmiştir. Bu kapsamda uygulamaya konulan Açık Gökler Anlaşmasıyla, Türkiye,
ABD'nin havayollarına ve ABD havayollarının küresel ittifaklarında yer alan
Avrupalı ve diğer büyük havayollarına sınırsız uçuş hakkı vermiştir. 2000'den
2003'e kadar uçuş haklarını kademeli olarak serbestleştiren bu anlaşmanın
sonuçları bugün açığa çıkmakta ve yabancı havayollarının Türkiye havacılığındaki
ağırlığı artmaktadır. Havacılık alanında Türkiye'nin nasıl kuşatıldığını,
Avrupa Birliğinin Türkiye'den havacılıktaki taleplerinden bir kez daha
anlayabiliriz. Avrupa Birliği, 2004 yılı İlerleme Raporunda, Türkiye'den, sivil
havacılık alanında önemli taleplerde bulunmaktadır; dışhatlarını, ABD'yle
yaptığı anlaşmayla serbestleştirmiş olan Türkiye'den, içhatlarını da Avrupa
havayollarına açmasını, kabotaj haklarının kaldırılmasını talep etmektedir;
yani, Avrupa havayollarının iç hatlarımızda uçabilmeleri, Avrupa sermayesinin
de Türkiye'deki havayollarını satın alabilmesi istenmektedir. Bu ve benzeri
yaklaşımlara gerekli ulusal direnç gösterilmezse, Türkiye'de zaten cılız bir
yapıya sahip olan sivil havacılık tamamen küçülecek ve uluslararası tekellerin
eline geçecektir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tüm sektörlerde ulusal politikalarımız oluşturularak uygulamaya
sokulması gerekmektedir. Ülkemizin geleceğini planlama yeniden hız kazanmalı,
tüm ulusal kaynaklarımız bu amaçlara seferber edilmelidir. Havacılık sektörüne
de aynı anlayışla yaklaşılmalıdır. Havacılık sanayimiz yalnızca savunma
sanayiiyle sınırlı tutulmadan, ulusal ölçekte belirlenecek yeni bir
stratejiyle, planlı olarak geliştirilmelidir. Bu sektörün eğitiminden üretimine
kadar, tüm bileşenleriyle birlikte çalışılmalı ve bu çalışmalar, kısa, orta ve
uzun vadeli hedefler doğrultusunda planlanmalıdır.
Sektörün temel
sıkıntılarını şu şekilde sıralayabiliriz: Son on yılda meydana gelen kazaların
yüzde 80'inin insan faktöründen kaynaklandığı görülmüştür. Demek ki, personel
yeterli düzeyde değildir ya da hizmetiçi eğitim yetersizdir. Hava
meydanlarındaki yetersizlikler çoktur ve bunlar, uçuş güvenliğini tehdit
etmektedir. Euro kontrol standartlarına tam olarak ulaşılamamıştır. Özel radyo
istasyonları ve televizyon verici istasyonları kurulmuş olup, bunların, kontrol
edilemeyen frekans kirliliği ciddîdir ve henüz sağlıklı bir önlem
alınamamıştır. Havaalanları çevresinde kontrol edilemeyen yapılaşma, sistemin
güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Havaalanlarında güvenlik sorunu da
çözülmemiştir. Emniyet Genel Müdürlüğünün -polislerin- zorunluluk görülen
kontrol noktaları ve pasaport kontrolü hariç, uluslararası standartlara sahip
yeni bir güvenlik modeliyle çözülmesi gereklidir. Uçuş güvenliğiyle ilgili
konularda çalışan personelin sayısal yetersizliği, hizmetiçi eğitimde büyük
sıkıntılar yaratmaktadır.
Havayolu işletmelerinde
kim işletme lisansı verir? Uçakları kim tescil eder? Uçağın uçabilirliğini kim
onaylar? Pilotlara ticarî havayolu pilotu lisansını kim verir? Uçak bakımlarını
kim denetler? Pilot ve kabin memurlarının lisanslarını kim onaylar? Pilot ve
kabin memurlarının ayda kaç saat uçtuğunu, kaç saat dinlendiğini kim denetler?
Uçuş ekiplerinin sağlık muayenelerinin tam yapılıp yapılmadığını kim onaylar?
Hangi pilotun hangi hastanelerde lisans alabilme koşullarını haiz olduğunun
kanıtlanmasına kim karar verir? Kazaları kim araştırır, kim önlem alır? Uçuş
ekiplerinin, teknisyenlerinin gerekli eğitimleri alıp almadığını kim denetler?
Bu ülkede uçuş
güvenliğinden, havayolu işletmelerinden önce en önemli tek sorumlu, Türkiye
Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığının ilgili kuruluşu Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğüdür. Bu kurum özerk olmadığı sürece, bu denli önemli ve kritik işleri
bürokrasiyi aşarak yapması mümkün değildir. Bu, her yönüyle ciddî olarak
sorgulanması gereken bir konudur.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarı, diğer tasarılarda olduğu gibi aceleye getirilerek hazırlanmış bir
yasa tasarısıdır. Sektörün sorunlarını çözecek nitelikte değildir. Sektör
temsilcilerinin bu kurumun özerk olmasını talep etmelerine rağmen, Bakanlığın,
halen genel müdürlük olarak kalmasında ısrar etmesini anlamış değiliz.
İktidar Partisi
tarafından bu yasama döneminde mutlaka çıkarılacak denilen, altkomisyona da
gönderilmeden, işin bilenlerine sorulmadan, araştırılmadan yasa çıkarmak,
sektörün sorunlarını çözmekten uzak olacaktır.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, sivil havacılığın sorunlarını kökten çözmekten yana
olduğumuzu belirtir; bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekmekcioğlu.
Başka söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - 12 nci maddeyi
oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Madde 12'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
940 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 12 nci
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım. 12 nci maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Danışma Birimleri
Danışma birimleri
MADDE 13.- Genel
Müdürlüğün danışma birimleri şunlardır:
a) Strateji Geliştirme
Daire Başkanlığı.
b) Hukuk Müşavirliği.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi
iletmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu nedenle, Sayın Başkanı ve değerli
milletvekillerini tekrar selamlıyorum. Sayın Başkanın çok nazik davranışı için
de çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 13 üncü maddesi, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün alt kurumlarını, daire başkanlığını düzenleyen
maddelerden bir tanesi. 13 üncü maddeyle iki danışma birimi oluşturuluyor;
bunlardan bir tanesi Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, diğeri Hukuk
Müşavirliği. 14 ve 15 inci maddede de, oluşturulan bu danışma birimlerinin;
yani, hem Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı hem Hukuk Müşavirliğinin görevleri
ve yetkileri sayılıyor. 14 ve 15 inci maddeler de bunu içeriyor. Ben, 13 üncü
maddede görüşlerimi belirtmeye çalışacağım.
Şimdi, Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı, sivil havacılık teşkilatının, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğünün en önemli daire başkanlığından bir tanesi; çünkü, sivil
havacılık, yalnız Türkiye coğrafyasındaki kuralları koyan, o kurallarla sivil
havacılık trafiğini ve diğer işlemlerini götüren, örten bir teşkilat değil. Bu
teşkilat, tabiî, konumu gereği, uluslararası diğer teşkilatlarla beraber görev
yapabilecek olan bir teşkilat. O nedenle, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı
çok önemli. Bunun görevleri sayılmış (a)'dan (h) maddesine kadar, 14 üncü
maddede. Bunlardan en önemlisi de, ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile
yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde Genel Müdürlüğün orta ve uzun
vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını oluşturmak üzere
gerekli çalışmaları yapmak.
Şimdi, hepimizin bildiği
gibi, strateji, performans planlaması, ulusal kalkınma planları, çok önemli ve
çok etkili programlar. Tabiî, planlama derken, hangi tür planlamalar var;
bunlar, bu hükümet döneminde, bu iktidar döneminde çok yaygınlaştı. İşte, 1/50
000 düzeyindeki planlar, 25 000'lik, 5 000'lik, 1 000'lik planlar, 1/250 000
düzeyindeki bölge planları ve onların üzerinde olması gereken ulusal planlar ve
bunlara bir de nedense performans planlaması altında yeni planlar eklendi.
Özellikle performans, verimlilik, prodüktivite ve buna benzer etkinlik gibi
kavramlar bu dönemde ortaya çıkarıldı ve şu anda, Sayın Cumhurbaşkanından geri
dönen ve Meclisin gündeminde bekleyen Kamu Yönetiminin Temel Esasları veya Kamu
Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi Hakkında Kanun bunları getirdi. Bu kanunla,
Türkiye'nin kamu yönetimi, yani, 1919'larda kurulmuş olan sistem, seksen yıl
sonra tekrar değiştirilecek ve yeni kavramlar ortaya konacak. Bu kavramlar,
tamamen bizim Anadolu coğrafyasından veya daha önce constitution dediğimiz,
Fransa'dan aldığımız sistemlerle pek örtüşen kavramlar değil. Bu kavramlar,
daha çok küreselleşmenin, neoliberal ekonomin ülkemize getirdiği ve dayatmaya
çalıştığı kavramlardır. Nedir bunlar; performans ölçütleri, stratejik planlama,
verimlilik, prodüktivite, etkinlik gibi, subsidiary gibi kavramlar. Tamamen
Anglosakson sisteminin, daha doğrusu yeni dünyanın, Amerika Birleşik
Devletlerinin, IMF başta olmak üzere, hizmet-ticaret anlaşmalarının, GATT'ın
Türkiye'ye dayatmak istediği kavramlardır.
Şimdi, bu kavramları,
tekrar, biz, iç hukukta görmeye başlıyoruz. Görmeye başladığımız kavramlardan
bir tanesi, şimdi görüşmekte olduğumuz yasa.
Şimdi, performans
ölçütlerini de belirleyecek bu daire başkanı, ama, Kamu Malî Yönetimi ve
Denetimi Kanunu daha henüz yürürlüğe girmedi, bu yıl sonunda yürürlüğe girecek;
fakat, ülkede performans ölçütleri belli değil. Peki, nasıl ölçülecek bu
performans; bu da belli değil, yavaş yavaş yapılıyor. Nasıl olsa önümüzde zaman
var, işte, tatil içinde bunlar düzenlenir deniyor. Sayın İçişleri Bakanımıza
sorduk, siz, performansı nasıl ölçeceksiniz, kriterleriniz nedir, ölçütleriniz
nedir, neye benzer, şekli nedir, kaç tanedir bunlar; onlar şimdi ölçmeye
çalışmışlar, alt alta koymuşlar, 300 tane ölçüt ortaya çıkmış. Yani, ben, sivil
havacılıkta bu daire başkanının hakikaten çok çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Diğeri, bu daire başkanımızın çok bilgili olması gerekiyor, mesleğinde ehil
olması gerekiyor; yani, buraya tayin edilecek olan bu daire başkanının, bir
defa sivil havacılık içinden, bu örgütün içinden, bu teşkilatın içinden gelmesi
gerekiyor. Yani, daha önce başka işler yapmış, diyelim ki çok önemli bir
holdingin yiyecek-içecek müdürlüğünü yapmış, satın alma müdürlüğünü yapmış,
işte Nevşehir'in patatesini, Ödemiş'in patatesini pazarlamış, Salihli'nin
domatesini iyi pazarlamış bir insanı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde
Strateji Geliştirme Daire Başkanlığına getiremezsiniz. Neden getiremezsiniz;
şimdi, bu çok önemli olaydır veya bir belediyeci de getirmemeniz gerekiyor.
Yani, iyi bir belediyeci olabilir; ne bileyim, Haliç'teki ana kolektörü alır,
tekrar Yenikapı'ya doğru götürür, terfi merkezleri yapar, işte, onun eğimlerini
falan düzenler; bunu yapamazsa, yeniden yapar; ama, sivil havacılıkta böyle bir
insanı getirirseniz uluslararası büyük sıkıntılarla karşı karşıya gelirsiniz.
Onun için, ne bir holdingden ne de bir belediyecinin bu daire başkanlığına
gelmemesi gerekiyor; çünkü, bu insanın, buraya gelecek olan kamu görevlisinin,
bir defa deregülasyonun ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Deregülasyon; yani,
Türkçesi kuralsızlaştırma. Peki, nedir kuralsızlaştırma; işte, açık gökleri
ortaya çıkaran bir olaydır. Nedir açık gökler; açık göklerde önemli bir olay
var. Açık göklerde kural yok. Bu insan bunları
bilmek durumunda; yani, ABD ile Hollanda'nın yaptığı anlaşmaları ve
karşılıklı birbirlerine koydukları kuralları ortadan kaldırma olayını bilmesi
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi
bu deregülasyonla başlayan, George Bush'la devam eden ve Clinton'la devam eden
bu sistem, 30 tane ülkeyle deregülasyon anlaşması yapmış; yani, göklerdeki
kuralları kaldırmış ve gökleri free haline getirmiş. Kuralı kim koyuyor; kuralı
kuvvetli olan koyuyor. Oysa, uluslararası ilişkilerde, devletlerarası
ilişkilerde hukuk kuralları geçerliydi. Hayır diyorlar iki tane kalkınmış ülke,
göklerdeki kuralları biz koyarız. Peki,
diğer ülkeler ne yapacak; diğer ülkeler de eğer kuvvetli ülkelerse, ekonomisi
düzgün ülkelerse ve bunu yapmaları gerekiyorsa, ya 1970'li yıllarda ortaya
çıkan neoliberal sisteme karşı koyacaklar... Yani, nedir neoliberal sistem;
vahşi bir sistemdir, hukuk falan yoktur. Neoliberal sistemin tek amacı kârdır
değerli arkadaşlar.
Bizim buraya
getireceğimiz arkadaşımızın işte bunları bilmesi gerekiyor, ramp'i bilmesi
gerekiyor, cathering işlerini bilmesi gerekiyor ve hemen hemen bu alanda
tekelleşmiş, holdingleşmiş olan 2 tane -Airbus başta olmak üzere- önemli firmayla
karşı karşıya gelmesi gerekiyor.
Yani, bu insanın, sonuç
olarak buraya gelecek olan bu insanın, bir defa, çok iyi yetişmesi gerekiyor,
stratejiyi bilmesi gerekiyor, düzen koyması gerekiyor; yani, deregülasyonla
ortadan kalkan düzen… Deregülasyonun kuralsızlaştırma olduğunu söylemiştik,
bunu belki Türkiye'de "racon kesme" olarak da söyleyebiliriz; yani,
bu işin raconunu bilecek. Uluslararası sistemlerle uğraşacak ve bu konuları
bilecek.
Bir de, değerli
arkadaşlar, şimdi elimde olan ve Sayın Çanakkale Milletvekilimiz Ahmet Küçük'ün
büyük araştırmalar sonucu elde ettiği bu raporu da bilecek. Yani, ileride böyle
bir atama olursa, bu raporu kendisine verebiliriz.
Bakınız, sivil havacılığı
bekleyen tehlikeleri, 11 sayfalık bu rapor nasıl izah ediyor: 3348 sayılı
Ulaştırma Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla ana hizmet birimi
olarak faaliyet gösteren Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün imkân ve
kabiliyetlerinin, Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatının (ICAO) minimum
standartlarını karşılayacak seviyede olmadığı, hızla ilerleyen dünya
havacılığının uluslararası ve ulusal gereklerine tam anlamıyla cevap verecek
yapıda, statüde ve güçte olmadığı, gerek uluslararası müzakere ve
denetlemelerde gerekse beş yıllık kalkınma planları özel ihtisas komisyonu
raporlarında belirtilmiştir. Yani, bizim sivil havacılık teşkilatımızın, henüz
uluslararası diğer otoritelerle yarışmadığı, yarışamayacağı, performansını
yükseltmesi gerektiğini, değerli arkadaşlar, bu rapor bildirmiş.
Şimdi, küreselleşme
olgusu elbette çok önemli. Az önce söylediğim gibi, neoliberalizmin en büyük
amacı kârdır değerli arkadaşlar. Şimdi, bu alanda da büyük bir küreselleşme
yaşanıyor. Bu küresel dünyada, küreselleşme olgusunun bu sektörü derinden
etkilediğini söylüyor bu rapor. 1980'li yıllardan itibaren sektörde
liberalizasyon -serbestleşme anlamında- rekabet, denetimlerin kaldırılması,
özelleştirme, açık gökler, alliance, yani yoğun tekelleşmeler gibi kavramlar
artık belirleyici sihirli kelimeler olmuştur. Ancak, sivil havacılık sektörünün
ülkeler açısından stratejik önemi her yönden giderek artmaktadır. Jeopolitik
olanakları benzersiz olan bizim ülkemiz için hayatî önemi ise hiçbir ülkeyle
karşılaştırılmayacak kadar stratejiktir.
Tekrar stratejiye
dönersek değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bir defa, buraya gelecek
olan daire başkanının Türkiye'nin jeopolitiğini de bilmesi gerekmektedir, yani,
Batum'dan başlayan, Karadeniz'den gelip de Marmara'dan ve Çanakkale'den, Kuzey
Ege'den ve Kıbrıs'ın kuzeyinden Filistin'den dönen, Kızıldeniz'den Hint
Okyanusuna geçen çizginin ne kadar önemli olduğunu bilmesi gerekmektedir.
Bakınız, Batum Limanı önemli olduğu kadar, İskenderun Limanı da bu konuda çok
önemlidir. Bir defa, jeopolitikle uğraşanlar ve strateji uzmanları, özellikle
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri eski Bakanı, Musevî kökenli Brezinski ve
danışmanları, dünyaya hâkim olabilmek için, değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri,
Avrasya'ya egemen olmak gerektiğini ifade etmiştir. Avrasya neresidir; Avrasya
hemen bizim sınırımız ve burnumuzun dibidir. Yani, bu sayın daire başkanının
hem Avrasya'yı hem stratejiyi hem jeopolitiği bilmesi gerekmektedir. İskenderun
Limanının önemini bilmesi gerekmektedir. Neden, değerli arkadaşlar; İskenderun
Limanı Türkiye için çok önemlidir. Bakınız, Irak için gelen Amerikalılar,
İskenderun Limanını kullanmak istemişlerdir ve Türkiye Cumhuriyetinin karşı
koymasına rağmen; ama, liman kullanılmıştır. Oysa, Mustafa Kemal, Yıldırım
Ordularını geri çekerken, önemli bir telgraf çekmiştir Genelkurmaya; bu
telgrafta "bunu geciktirenin idamı
gerektir" diye yazmıştır ve İskenderun Limanının ne kadar önemli olduğunu
söylemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yani, illiyet bağını kurarsak, sonuç olarak, strateji bilen,
jeopolitik bilen ve sivil havacılık teşkilatı içinde en az, ama en az beş yıl
deneyimli bir daire başkanının buraya gelmesi ve bu görevi alması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
tekrar, Sayın Başkan ve Sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Baratalı.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Strateji Geliştirme Daire
Başkanlığı
MADDE 14.- Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Ulusal kalkınma
strateji ve politikaları ile yıllık program çerçevesinde Genel Müdürlüğün orta
ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını oluşturmak
üzere gerekli çalışmaları yapmak.
b) Genel Müdürlüğün görev
alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek ve bu
kapsamda verilecek diğer görevleri yerine getirmek.
c) Genel Müdürlük
bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak; Genel Müdürlük
faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
d) Genel Müdürlüğün
yönetimi ile hizmetlerin geliştirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve
verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve yıllık faaliyet raporlarını
hazırlamak.
e) Genel Müdürlük üst
yönetiminin iç denetime yönelik işlevinin etkililiğini ve verimliliğini
artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak,
f) Genel Müdürlüğün görev
alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dış faktörleri incelemek, kurum
içi kapasite araştırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini
analiz etmek ve genel araştırmalar yapmak.
g) Yönetim bilgi
sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek.
h) Genel Müdürlük hizmet
ve faaliyetleri ile ilgili gerekli verileri, istatistik teknik ve yöntemleri
çerçevesinde toplamak, geliştirmek, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmelerini
yapmak, ileriye dönük tahminlerde bulunmak ve elde edilen sonuçları ilgili mercilere göndermek ve yayınlamak.
i) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET
KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 14
üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ulaşım, yani taşıma, çok önemli bir üretim faaliyetinin çok önemli bir parçası.
Ulaşım, tabiî, hepimizin bildiği gibi, kara, deniz ve havayoluyla
yapılabiliyor. Kara ulaşımı, temel olarak, karayolları ve demiryollarıyla;
denizyolları da, yine, yük ve insan taşımacılığı olarak çeşitli araçlarla
gerçekleştiriliyor. Tabiî, bu ulaşım faaliyetlerini ne kadar hızlı, ne kadar
güvenli, ne kadar sağlıklı, ne kadar ucuz yapabilirse bir ülke, üretimde,
ürettiklerinin dünya pazarlarına sunulmasında o kadar önemli bir avantajı
yaratmış oluyor ve dolayısıyla, ülkesinde de, olabildiğince çok yüksek bir
katmadeğeri bırakmış oluyor. Demek ki, ulaşımı yapabilmek için, mümkün
olduğunca hızlı yapmak, emniyetli yapmak ve ucuz yapmak durumundayız. Bu işi en
hızlı yapmanın da yolu, elbette havayolu. Tabiî, havayolu hızlı bir ulaşım
yöntemi; ama, elbette ki çok yüksek teknoloji gerektiren, çok iyi bir
organizasyonu ve stratejiyi gerektiren ve büyük sermayeyi ve yatırımı da
gerektiren bir ulaşım işkolu, havayolu taşımacılığı.
Havayolu taşımacılığı,
gerek insan taşımacılığında gerekse kargo hizmetlerinde ve bu hizmetlerin
verilmesiyle ilgili organizasyonlar ve lojistik hizmetleriyle çok teknik bir
konu. Bu teknik konuyu iyi organize edenler ve bu konuyu avantaj olarak,
teknolojiyi de işin içine sokarak, kendine iyi uygulayanlar, kendi avantajına
uygulayanlar bu dünya rekabet ortamı içerisinde kendilerine önemli avantaj
sağlıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
havayolu taşımacılığının temel unsurları nelerdir? Tabiî, önce, taşıyacak insan
lazım; yani, önemli bir nüfusu barındırmak lazım ve havayolu gibi pahalı
sayılabilecek taşımacılıktan yararlanabilecek kaliteli ve zengin bir sınıf
oluşması lazım; yani, bundan yararlanabilecek bir insan yapısı, toplum yapısı
oluşturmak lazım. Tabiî, bunu sunmanın en temel aracı havaalanları lazım. Öyle,
hava taşımacılığı, canımızın istediği yere, istediğimiz şekilde, kara taşımacılığının
avantajları gibi değil; yani, demek ki, taşımacılığın yapılabilmesi için
havaalanı lazım. Bu da önemli bir yatırım. Havaalanlarında bu ulaşımın
emniyetli yapılmasını sağlayacak teknik ve fizikî altyapının oluşturulması
lazım. Bu ulaşımı yapacak uçak lazım. Uçak, demin de söylediğim gibi, önemli
fiyatı olan ve çok büyük bir teknolojik birikimi üzerinde toplayan önemli bir
ulaşım aracı; dolayısıyla, uçak lazım. Tabiî, bir de, bu havaalanlarını
avantajlı kılacak bir coğrafya lazım; yani, küçücük bir ülkeniz varsa,
havaalanlarını, en azından, yurt içinde avantajlı bir sektör haline
getiremezsiniz.
Şimdi, ülkemiz,
gerçekten, taşımacılık anlamında üç temel taşımacılık yöntemini de avantajlı
kılacak çok önemli bir fizikî altyapıya sahip. Bir defa, fiziksel olarak
dünyada hatırı sayılır bir coğrafya büyüklüğüne sahibiz ve önemli bir coğrafyadayız,
dünyanın kilit bir noktasındayız ve üç tarafımız denizlerle çevrili olduğu için
denizyolları açısından da, aslında, önemli bir coğrafyaya sahibiz. Karayolu
taşımacılığı açısından ise, aslında, çok avantajlı bir konuma sahip değiliz.
Neden; karayolu taşımacılığının en temel aracı olan karayollarını yapmakla
ilgili olarak, aslında, birçok dezavantajımız var. Neden; çünkü, bir defa,
coğrafyamız çok yüksek bir coğrafya. Örneğin, Avrupa coğrafyasının yüksekliği
ortalama 400 metreyken, Türkiye'de 800 metrelik ortalama bir coğrafya
yüksekliğine sahibiz. Bu da, karayolu yapımını zorlaştıran, pahalı kılan bir
coğrafya yapısı ortaya sunuyor.
Tabiî, bu durumda, biz,
karayolu taşımacılığından ziyade, önemli olan, denizyollarımızı ve
havayollarımızı avantajlı şekle getirerek kullanmanın yollarını mutlaka bulmalı
ve bu planlamayı da kesinlikle çok iyi yapmalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, havayolu taşımacılığı gibi teknik bir konu çok yüksek bir teknoloji
kullandırmayı gerektiriyor. Bir defa, uçakların kendileri teknolojinin en son
buluşlarının uygulandığı araçlar. Tabiî, bunu uygulayacak, ar-ge çalışmalarını
yapacak yatırımları yapmanız lazım. Bu uçakların bakımını, varsa imkânımız,
yaratabiliyorsak, imalatını yapacak bir teknik olanağa sahip olmak lazım. En
önemlisi, bizim, havaalanlarımızı, uçakların emniyetli olarak inip kalkabileceği
bir yapıya kavuşturmamız lazım.
İşte, bütün bu olanakları
bünyesinde barındırmak için de, sivil havayolu taşımacılığında çok yüksek
sermaye birikimine sahip olan şirketler veya millî yapılar oluşturmak
zorundayız. Bu konudaki millî şirketimiz, hepimizin bildiği gibi, Türk Hava
Yolları. Türk Hava Yolları, bugün, dünyanın sayılı önemli, rekabet edebilir,
yarışabilir bir havayolu haline gelmiş, hepimizin gurur duyduğu belli bir
fiziksel büyüklüğe ulaşmış durumdadır. Bir defa, Türk Hava Yollarının rekabet
edebilirliğini hiçbir şekilde zedelemeyecek bir Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
stratejisi çalışması yapmalıyız. Türk Hava Yollarımız, bizim bayrağımızı
gösteren ve bizim millî onurumuzu da temsil eden bir havayoludur; yani, bu
zamanda bu işlerin millîsi filan kalmadı... Özelleştirme adı altında her şeye
açık olmak bence doğru değil.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, 11 Eylül saldırısı neden ortaya çıktı; eğer, havaalanlarında ve
havayollarında özel sektörün acımasız kâr hırsı olmasaydı, gerekli emniyet
tedbirleri alınsaydı, gerekli teknoloji bu alanda da kullanılabilseydi
yolcuların emniyetini almak adına, 11 Eylül saldırısı acaba olabilir miydi?!
Demek ki, bu işi, sadece özel sektörün kâr hırsına terk etmek ve devletin
buradaki kontrolünü, hâkimiyetini ve egemenliğini ortadan kaldırmak kesinlikle
doğru değildir. Devlet mutlaka bu işin içinde olmalı, belirleyici unsurunu
devam ettirmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, sivil havacılıkta özel sektör de olmalı; ama, sivil havacılık, biraz
önce arkadaşımın da anlattığı gibi, küresel rekabetin acımasız şartları
içerisinde, süratle diğer küçük şirketleri yok eden bir görünüm arz etmektedir.
Dünyanın önemli havacılık şirketleri birer birer yok oluyor. Nerede Pan-Am
arkadaşlar, nerede? Birçok havayolu şirketi yok oldu, birbirlerini yutuyor
şirketler. Kim yutuyor; küresel sermayenin meydana getirdiği şirketler. Nasıl
yutuyor; deregülasyonlarla, kuralsızlaştırmanın getirdiği ortamla ve açık
gökler mantalitesi içerisinde yutuyor. O zaman bizim ne yapmamız lazım; bir
defa, sivil havacılık şirketlerimizin varlığını, millîliğini devam ettirebilecek
altyapıyı kuracak ve onların devam edilebilir, sürdürülebilir bir taşıma
imkânını yaratacak altyapıyı strateji genel müdürlüğümüzün mutlaka oluşturması
lazım. Bu konuda başarılı mıyız; hayır. Şöyle geriye dönüp bir bakalım, en az
10 tane batmış sivil havacılık şirketimiz var. Neden; deneyimsizlik var,
bilgisizlik var; ama, en önemlisi, doğru desteklenmeme, teşvik edilmeme var,
sermayesizlik var, rekabet edebilmekle ilgili millî olanakları onlara sunamamış
olmamız var. O zaman, strateji genel müdürlüğümüz, bence, tabiî ki, bütün bu
organizasyonları havacılık ve uçuşun emniyetini sağlayacak, lojistik desteğini
sağlayacak organizasyonlarını yaparken, esas olarak, sivil havacılığımızın
küresel sermayeyle rekabetini, hiç olmazsa, içhatlarımızda rekabetini
sağlayacak imkânları yaratacak donanımda ve kararlılıkta olmalıdır. Mutlaka
bunu gözden kaçırmamalıyız değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
biz, bugüne kadar, plansız bir havaalanı yapma anlayışı ortaya koyduk. 27 tane
havaalanı var ülkemizde sivil havacılığa açık; 16 tanesi açık, çoğu
çalışmıyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Çoğu şu anda hizmet veremez konumda ve atıl yatırım durumunda kalmış vaziyette.
Plansız yaptığımız bu havaalanlarını, hiç olmazsa, olabildiğince planlı
kullanarak, onları, iç havacılık hizmetlerimizin planlı bir şekilde hizmetine
sokarak, mutlaka, millî havayolumuzun ve kendi millî sermayeyle oluşturduğumuz
özel havayollarının rekabet şansını ayakta tutar bir anlayışı ortaya koyan
siyaset anlayışını önde tutmalıyız diye söylüyorum ve bu yasayı
desteklediğimizi; ama, bu anlayış doğrultusunda bu yasanın uygulanması
gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Küçük.
Şahsı adına, Ankara
Milletvekili Sayın Mustafa Tuna?.. Yok.
Şahsı adına, Çanakkale
Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Değerli arkadaşlarım, ben, süremin tamamını, 15 dakikayı kullandığımı
zannediyordum, meğerse, şahsım adına olanı kullanamamışım. Ben görüşlerimi
açıklamaya devam etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
anlayış çerçevesinde, ben, biraz da bu havaalanlarını ve hava ulaşımında
yararlanmamız gereken veya oluşturmamız gereken personel politikası üzerinde
durmak istiyorum; işin belki de en önemli tarafı.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, hepimizin bildiği gibi, sivil havacılık potansiyelimiz hızla artıyor.
Birkaç yıl öncesine göre yüzde 100 bir potansiyel artışı yakalamış durumdayız.
Tabiî, bu, yeni birtakım teknik elemanları, yeni pilotları, yeni hostesleri ve
yeni birtakım teknik altyapıları gerektiriyor.
Değerli arkadaşlarım,
bugün için, Türkiye'de, üniversitelerimizde, bir yılda ortalama 150 civarında,
uçak mühendisi, havacılık mühendisi ve uzay mühendisi adı altında, konuyla
ilgili mühendis yetiştiriyoruz; ama, maalesef, birçok şeyde başaramadığımız
gibi, bu konuda da gerekli planlamaları yapıp, bu arkadaşlarımızı sektörün
hizmetine doğru bir şekilde sunamamaktan
dolayı, bu konuda, bu arkadaşlarımızın ancak yüzde 20'sini işlendirebiliyoruz.
Maalesef, bu konuda çok büyük emeklerle eğitim almış ve çok büyük paralar
harcayarak yetiştirdiğimiz bu elemanları ya yurtdışına kaptırıyoruz ya da bu
arkadaşlarımızın birçoğu, esas işleriyle ilgili olmayan birtakım hizmet
sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Mesela, ben Makine Mühendisleri Odası
kayıtlarına baktım, Makine Mühendisleri Odasına, şu anda, 666 tane, konuyla
ilgili mühendis arkadaşımız kayıtlı. Yani, biz yılda 150 tane yetiştiriyorsak,
demek ki, ne kadar atıl bir kapasitenin olduğu veya bu bilgi altyapımızı, bu
bilgi verilerimizi ne kadar kötü kullandığımız da ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunu da ifade ettikten sonra, bir de, tabiî, bu havacılık ve havayolu
işletmeciliğinin en kârlı, en önemli yeri, hepimizin bildiği gibi, yer
hizmetleri. Küresel sermayenin baskısı ve etkisi, yer hizmetlerinde de bu
baskıyı en derinden hissettiriyor. Bugün, yer hizmetlerinde yaklaşık 27 milyar
dolarlık bir pazar var ve bu pazar da, maalesef, küresel sermayenin etkisine
girmiş ve bugün, Türk Hava Yolları da, bu hizmetlerin çoğunu, dışarıdan ve uluslararası
sermayenin oluşturduğu yapılardan alıyor ve bu en önemli, en iyi
yapabileceğimiz, en iyi yaptığımız imkândan da, maalesef, biz, küresel
sermayeyi yararlandırıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
biz, süratle, millî menfaatlarımızı ve millî ekonomimizin çıkarlarını öne alan
bir anlayışla, en iyi yapabileceğimiz bu işlerde, bırakın kendi ülkemizde bu
yapıyı yabancılara terk etmeyi, bu en iyi yapabileceğimiz işlerde, başka
ülkelerde nasıl etkinlik kurabiliriz destekleme anlayışını, yer hizmetlerinin
temel politikası yapmalıyız; yani, uçak yapamıyoruz, böyle bir şansımız yok,
böyle bir sermaye birikimimiz yok; ama, biz, yer hizmeti verebilecek bir hizmet
anlayışını en iyi şekilde yapabileceğimizi, turizm sektöründe göstermiyor
muyuz? Bugün, turizm sektörümüz, dünyanın en rekabet edebilir yapısına
kavuşmuşken, yer hizmetleri verme anlayışında, bunu yabancılara terk etmek doğru
bir anlayış mıdır? Mutlaka, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığımız, bu konuda
da çalışma yaparak, ülkemizin, millî hava yollarında da bu hizmeti, yerel
sermayenin yapması ve bu hizmetin yüksek katmadeğerinin ülkemizde kalması anlayışıyla
politika oluşturmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, 27 tane havaalanı var dedik. Bu havaalanlarının, maalesef, birçoğu
atıl. Şimdi, bakıyorsunuz, Türkiye'de, aklı başında çalışan 5 tane havaalanı
var. İşte, hepimiz biliyoruz: İstanbul Atatürk Havalimanı, İzmir Adnan Menderes
Havalimanı, Ankara Esenboğa Havalimanı, Dalaman ve Antalya. Başka yok.
Gerisi... Hiçbir şekilde yararlanamıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
mutlaka, gerek turizm potansiyelimizi öne alan, gerek ülkemiz içindeki ekonomik
koordinasyonu öne alan, doğru destekleme araçlarıyla destekleyerek, diğer
havaalanlarımızı rantabl kullanabilecek bir altyapıyı oluşturmalı ve popülist
bir anlayışla da havaalanı yapmaktan bundan sonra vazgeçmeliyiz; ama, olanları
da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Yapmış olduklarımız da, en planlı bir şekilde kullanabilecek ve onlardan en iyi
şekilde yararlanabilecek bir anlayışla, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığımız
çalışmalıdır diye düşünüyorum. Bu vesileyle, sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Küçük.
Madde üzerindeki…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Affedersiniz…
Şahsı adına, Isparta
Milletvekili Sayın Emin Bilgiç; buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta)- Sayın Başkan, değerli üyeler; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, böylesine
önemli bir kanun tasarısını ortaya getirdiği için Sayın Bakanı ve Bakanlığı
tebrik ediyorum. Çünkü, Türkiye'de sivil havacılığın gelişimi son ikibuçuk
yılda önceki döneme kıyasla belki 2-3 kat artmıştır hem yolcu sayısı açısından
hem fiilen faaliyette olan sivil havacılık şirketleri, yolcu taşıma şirketleri
açısından ve bu gelişmeye paralel olarak da kanunî düzenlemelerin
geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Burada tartışılan
konulardan bir tanesi şudur: Özerklik. Niçin burası özerktir, değildir gibi bir
tartışma yürütülüyor. Bu tartışmanın zait olduğu düşüncesindeyim. Bunun sebebi
de şudur: Özerk olmadan önce de bu kurum yönetilebilir bir kurumdu; fakat, daha
önceki hiçbir hükümet, siyasî partiler, hükümet etmiş bakanlar bu konuda bir
öncülük görevini üstüne almamıştır ve bu kurumu daha iyi yönetme ve Türkiye'de
sivil havacılığı geliştirme yönünde de herhangi bir çalışma göstermemiştir.
Bizim hükümetimiz döneminde bu gayret sonuna kadar gösterilmektedir ve bu
gayretin sonucu olarak da böylesine bir kanun tasarısı önümüze gelmiştir.
Burada önemli olan,
hükümetlerin, yaptıkları işin siyasî sorumluluğunu almasıdır. Siyasî
sorumluluğu alabilecek cesarete sahip olan bir hükümete sahibiz ve sonuna kadar
da bu çalışmaların başarısı için hükümet elini taşın altına koymuştur ve bunun
da sonucunu göğüslemeye, üstlenmeye hazırdır.
Aksi bir örneğe bakarsak;
özellikle, Aria isimli yabancı bir telefon operatörünün, cep telefonu
operatörünün Türkiye'ye gelmesinde, roaming anlaşmasındaki bu anlaşmanın
sağlanması konusu, zamanın Ulaştırma Bakanı tarafından -hepiniz hatırlayacaksınız-
Telekom Üst Kuruluna bırakılmıştı. Anlaşmada bu da açıkça yer alıyordu; fakat,
Telekom Üst Kurulu bunu başaramadı. Bunun maliyeti bize ne oldu; Aria ile
Aycell'in birleştirilerek meselenin çözümlenmesi suretiyle, ancak bir çözüm
üretebildik; ama, bunun, zannediyorum Türkiye'ye de bir maliyeti oldu özellikle
uluslararası yükümlülüklerimiz açısından.
O zaman, çıkarmamız
gereken sonuç nedir; özerk kurumlar, zannettiğimiz gibi her sorunun çözümü
değildir, her çözümü sağlayamamaktadır. Buralarda siyasî irade, eğer o tarihte
olsaydı, bu sorumluluğu üstüne alır, roaming anlaşmalarının yerine
getirilmesini ve bütün şirketlerin bu anlaşma çerçevesinde birbirlerine servis
verebilmesini sağlardı. Demek ki, özerk kurum bütün meselelerin ilacı değildir,
çözümü değildir.
Yine aynı şekilde,
Bakanlık, ilk defa bir strateji dairesi kurmakta, bu maddede tartıştığımız
üzere. Sadece tüketimi değil, tüketimin düzenlenmesini, yönetmeliklerle
belirlenmesini değil, üretimi de hedeflemektedir ve bu anlamda da son derece
övgüye layık bir çalışma sürdürülmektedir ve desteklenmesi gereken bir
çalışmadır.
Yine, birtakım popülizm
gayretleri çerçevesinde, VIP gibi şeylerin kaldırılıp kaldırılamayacağının
tartışması yapılıyor. Dünyanın her tarafında olan bir uygulama; ama, bunun daha
ötesini söyleyeyim ben size. Havayolları CIP uygulaması yapıyorlar; sürekli
uçan kendi yolcularına özel muamele yapıyorlar. VIP'den yararlananlar da,
sürekli, bu tür özel, kısa sürede hareket etmek mecburiyetinde olan üst düzey
kamu görevlileridir ve bu tartışmanın da, doğrusu, zait olduğu kanaatindeyim.
Bunların da, popülizmle üzerine gidilmemesi gereken kavramlar olduğu
kanaatindeyim.
Yine, Bakanlığımızın son
derece övgüye değer çalışmalarından bir tanesi de, sivil uçuş eğitimi
konusundaki gayretlerdir. Türkiye'nin, bölgesinde bir sivil uçuş eğitim merkezi
haline getirilmesi çalışmalarıdır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu
konudaki çalışmaları son derece övgüye layıktır. Özellikle, Isparta konusunda
Bakanlığımızın daha önce almış olduğu karar çerçevesinde faaliyetlerini sivil
uçuş eğitiminin güçlendirilmesi yönünde ve Isparta bölgesinin bir sivil uçuş
eğitim merkezi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Isparta bölgesinin daha önce taahhüt edildiği şekilde sivil uçuş
eğitim merkezi olarak geliştirilmesi yönündeki çabalarının hızlandırılması
gerektiğini ben buradan hatırlatmak istiyorum. Özellikle, 11 Eylül olaylarından
sonra dünyada sivil uçuş eğitimi anlamında hizmet verecek yeni kurumlara
ihtiyaç vardır. Amerika'da Müslüman kimlikli insanlara sivil uçuş eğitimi
verilmemektedir. Dünyanın en büyük uçuş eğitim merkezleri Amerika'dadır.
Türkiye, o bölgede ortaya çıkan boşluğu daha ucuz maliyetleriyle doldurabilecek
durumdadır. Bakanlığın strateji çalışmaları çerçevesinde de daha fazla bu
konuya eğileceğini umuyorum.
Gene, son olarak,
özellikle yer hizmetleri alanında gördüğüm bir sıkıntıya da değinmek istiyorum.
Türkiye'deki, demin bahsedilen, 27 havaalanında büyük ölçüde, eğer, uçak
gelirse yer hizmeti verilmektedir, daimî bir yer hizmeti imkânı yoktur. Bu
nedenle, Antalya'nın hemen yanı başında olan Isparta'da, özellikle, tur
operatörleri de yer hizmetlerinin daimî olmaması bahanesiyle sıkıntılar
doğurabilmektedirler. Özellikle, yurt dışından gelmek isteyen yabancı havayollarını
tur operatörleri engelleyici tavırlar geliştirebilmektedirler. Antalya'da
ikinci bir pist yapılmıştır; ancak, yüzde 25 bir kapasite artışı
sağlayabilecektir. Özellikle, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün hem yer
hizmetleri noktasında hem de yabancı havayolu şirketlerinin Antalya'nın ikamesi
olarak yapılmış olan Isparta Havaalanının, daha fazla kullanıma doğru yabancı
havayolları şirketlerini ve tur operatörlerini yönlendirmede mutlaka daha etkin
bir rol üstlenerek 50 000 000 dolar harcanmış ve yılda 1 000 000 dolara kadar
maliyeti bulunan bir havaalanının yaşatılması yönünde mutlaka çok daha üstün
gayretler göstermesini bekliyoruz.
Ben, şimdiden bu yasanın
Ulaştırma Bakanlığımıza ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bilgiç.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Hukuk Müşavirliği
MADDE 15. - Hukuk
Müşavirliğinin görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün görev
alanına giren konulardaki mevzuatı hazırlamak, Genel Müdür, Genel Müdürlük
birimleri ve Bakanlık tarafından gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik
tasarıları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek.
b) Genel Müdürlüğün
menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında
almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı
olmak.
c) Adli ve idari
davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu davalarda ve icra
takiplerinde Genel Müdürlüğü temsil etmek veya Genel Müdürlükçe hizmet satın
alma yoluyla temsil ettirilen dava ve icra işlemlerini takip ve koordine etmek.
d) Genel Müdürlük
personeli hakkında düzenlenip gönderilen inceleme ve soruşturma raporlarını
inceleyerek mevzuat gereği kovuşturmalarla ilgili işlemleri yapmak.
e) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
Genel Müdürlük lehine
sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan
tahsil olunan vekalet ücretlerinin hukuk müşaviri ve avukatlara dağıtılmasında,
2.2.1929 tarihli ve 1389 sayılı Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye
Verilecek Ücreti Vekalet Hakkında Kanun hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın
Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekranları başında
bizi izleyen yurttaşlarımızı ve Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum;
ancak, 15 inci maddeyi değil, tasarıyı bir bütünüyle değerlendirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
havacılık sektörü, yapısı gereği, son teknolojik gelişmelerin takip edilmesi,
yetişmiş ve kalifiye personel ihtiyacını, denetim ve uluslararası standartlara
uyumu gerektiren stratejik bir sektördür. Böylesine önemli bir sektörün
merkezine oturan tüm ve gerekli altyapı, düzenleme ve denetleme görevlerini
koordine etmekle görevli bir kurumu tartışıyoruz bugün; teşkilat yapısı, görev
ve yetki alanlarını şekillendiriyoruz.
Sanırım, bugün, sivil
havacılığın sorunlarının tespiti konusunda hemfikiriz. Zira, kanun tasarısının
gerekçelerine de büyük oranda katılıyoruz, hepsi de sivil havacılığımızın acil
sorun ve ihtiyaçlarını dile getiriyor. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu yasa tasarısının ele alınma, Meclis Genel Kuruluna getirilme biçiminin
altında, sivil havacılığın problemlerini bütün olarak çözmediği kanaatini
taşıyoruz.
Bu yasa tasarısını son
birkaç güne sığdırmaya çalışmamızı anlamakta da güçlük çekiyoruz. Neden, daha
detaylı, donanımlı bir şekilde, sektörün bütün sorunlarını çözen ve de eksik
kaldı denmeyecek bir kanun tasarısını iktidar ve muhalefet birlikte yapmayalım.
Biz, burada, bütün Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar olarak, yasa tasarısının
eksiklerini sizlerle paylaşmaya ve kamuoyuna anlatmaya çalışıyoruz.
Hava ulaşımı, ulaşım
sektörünün atardamarıdır. Yüce Atatürk "istikbal göklerdedir" derken
bunu kastetmiştir. Hava ulaşım sektöründe gücü olan bir ülkenin karayolu
ulaşımında da denizyolu ulaşımında da ve demiryolu ulaşımında da güçlü olması
mümkündür. Bu sektörde altyapı eksiklerini devletimiz ve gerekiyorsa özel
sektörün gücünü kullanarak yap-işlet-devret modelini uygulayarak gidermek
mecburiyetindeyiz. Bugün, Türk Hava Yolları, dünyayla yarışacak, ayyıldızlı bayrağımıza
yakışır bir şekilde, gerek hizmet gerekse donanım bakımından iftihar edeceğimiz
bir noktaya gelmiştir. Sektörün bu kurumunu, özelleştirme baskısı altında
tutmayarak, Türkiye'nin iftihar ettiği özerk bir kurum olarak geliştirmemiz,
pilotundan yer hizmetlerini veren çalışanlarına kadar tüm personeli güvence
altına almamız gerektiğini düşünüyorum ve bu kurumda çalışan elemanları ve
Bakanlık çalışanlarını da başarılarından dolayı kutluyorum.
Elbette ki, bu sektörde
sadece Türk Hava Yolları yetmemektedir; özel sektörün de önünü açmak gerekir.
Bununla önemli adımlar atılmıştır, yeni yeni firmalar kurulmaktadır, yeni
uçaklar alınmaktadır; ancak, uçakları kullanacak, sektörde hizmet verecek
pilotlara ihtiyaç vardır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan
pilotlarımızdan karşılanmakta olan pilot ihtiyacı, yeni kurulacak ve
desteklenecek eğitim kurumlarından da sağlanmalıdır. Ayrıca, emekli olup gelen
pilotlarımızın da sosyal güvenceleri yeniden düzenlenmeli. Nasıl mı; Türk
Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan bir pilot subay, Türk Hava Yolları veya özel
sektörde çalışmaya başlıyor, sigorta ettiriliyor; Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sağladığı güvencelerden mahrum kalıyor ve diğer bir deyişle, sağlık karnesi
iptal ediliyor. Bunun, yanlış bir uygulama olduğunu düşünüyor ve bunun
düzeltilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu konu, Sayın Kürşad Tüzmen'le
Moğolistan'a yapmış olduğumuz seyahatte pilotlarımızın sorunu olarak tarafımıza
iletilmiştir. Bunu, burada aktarmayı, bize güvenli bir uçuş sağlayan
pilotlarımıza ve ekip personeline karşı bir milletvekili olarak görevimi yerine
getirmeyi düşünüyor, Yüce Meclisin bilgisine ve Sayın Bakanımıza da buradan arz
etmeyi düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, seçim
bölgem Kastamonu'nun sorunlarını da burada aktarmadan geçemeyeceğim. Kastamonu,
tarihi, kültürü, doğası, insanları ve evliyalar diyarı. Dört mevsim turizme
elverişli; kış turizmi için Ilgaz Dağı, yaz turizmi için yaylaları. Araç
İlçemizdeki Munay yaylaları, Tosya'nın Dipsiz Gölü ve Ilgaz Dağı yaylaları,
Azdavay İlçemizde Küre Dağlarımız ve Pınarbaşı İlçemizde eşsiz kanyonlarımız,
şelalelerimiz ve mağaralarımız, Cide İlçemizde güzel sahilimiz ve Gideros
Koyumuz, İstiklal madalyalı İnebolu İlçemizde denizimiz, Evrenyemiz, İlişimiz,
Bozkurt İlçemiz, Karadenizimizin incisi Abanamız, Çatalzeytinimiz, Taşköprü
İlçemiz, Hanönü İlçemizde Elekdağı yaylalarımız; Kastamonu merkezinde 600'ün
üzerinde tarihî konaklarımız, hanlarımız, inanç turizmi için evliyalarımız,
Daday İlçemizde yaylalarımız, binicilik için turistlik tesislerimiz, Seydiler,
Ağlı, Şenpazar, Devrekani ve Küre İlçelerimizde yaylalarımız, görmeye değer
tarihî yapılarımız ve konaklarımız; ama, gel gör ki… Havaalanı yapmışız, bunu
dünyaya sergilemek, Kastamonu'nun güzelliklerini tanıtmak ve ulaşıma açmak
istiyoruz.
Havaalanımızın 3 000
metre pist uzunluğu var, daha uzatma imkânı var. Havaalanının Ilgaz Kayak
Merkezine uzaklığı 35 kilometre, denize ve yaylalara uzaklığı 90 kilometre.
Neden bizim hava ulaşımı sektöründen mahrum bırakıldığımızı, bu havaalanının
işletmeye açılmadığını, bir kule yapılarak kullanılmadığını merak ediyoruz.
Sayın Bakandan ve hükümetten bunu bekliyorum.
Sayın Bakana vurmak
istiyorum; ama, vuramıyorum. Sayın Bakanla soyadı akrabalığımız var; onun
soyadı da Yıldırım, benim soyadım da Yıldırım. Daha ilerisi, Sayın Bakana
Kastamonu'dan kız vermişiz; yani, oğlu, bizim eniştemiz. Onun için de vurma
imkânı yok. Yanı başında Sayın Müsteşar oturuyor. O da, benim güzel Taşköprümün
yıllar yılı kaymakamlığını yaptı. Ona da vurmak istiyorum; ama, Kastamonu'ya
karşı da görevlerinizi yapmanızı, o
havaalanını işletmenizi, sizden, Kastamonu halkı adına talep ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkenin sorunları büyük, Kastamonu'nun sorunları büyük. Bakın, Kastamonu Valisi
Sayın Mustafa Kara'nın desteğiyle, Belediye Başkanımız Sayın Turhan
Topçuoğlu'nun desteğiyle Göznuru Kooperatifi kuruldu. Kooperatifi, Fikri Yazan,
Ata Erdoğdu, Basri Yavuz, Günal Genç sağladı. Avrupa İşkur Projesiyle 285 000
euro hibe kredi aldı. Bu krediyle, 11 köyde, Kastamonu tarzı taş baskısı
sofrabezi, masa örtüsü ve yazma baskısı yapılıyor, elsanatları geliştiriliyor,
Kastamonu'nun en yoksul köylerinde çalışma yapılıyor ve çalışanlara, hem
öğretiliyor hem de günde 5 euro gündelik ödeniyor. Bayanlar için yazlık, kışlık
taş baskı elbiseler üretiliyor.
Burada çalışan kızımızın
babasına devletin gönderdiği bir belgeyi sizlere sunmak istiyorum. Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığından bu belge. İsmi Ziya Yazıcı. Tarlatepe Köyü.
"2022 sayılı Yasa
uyarınca yapmış olduğunuz 17.11.2004 tarihli müracaatınız üzerine düzenlenen
belgeleriniz incelenmiştir.
Kastamonu İli ilçelerinde
idare kurulu 18.1.2005 tarih ve şu yazıyla maddî durumunuzun iyi olduğu, ayda
100 YTL geçiminiz için paranız olduğu anlaşılmıştır."
Değerli milletvekilleri,
sevgili arkadaşlarım, sevgili Türkiye; bakın, ayda kazancı 100 YTL; yani, eski
parayla 100 000 000 lira, yılda 1 200 YTL, evinde yaşayan insan sayısı 5 kişi.
Türkiye manzarası bu.
Şimdi, bu vatandaşın
kızı, Sayın Turizm Bakanı da Kastamonu'ya geldiği gün, elsanatlarında, bu
kooperatif, Avrupa Birliğinin kooperatife verdiği destekle, elsanatları
yapıyor, 5 eurodan aldığı para, bir ayda 200 000 000 Türk Lirasıydı; babası,
sanki çiftetelli oynuyor.
Değerli arkadaşlar, bunu
çözmek istiyoruz. Bunun için, Sevgili Bakanım, Kastamonu'yu -mademki Avrupa
Birliğinden biz destek aldık- bizim ekonomimizin gelişmesine katkı veren
Avrupalıların gelip görmeleri için, uçağa binip Kastamonu'ya ulaşmaları,
denetlemeleri için, bizim de ürettiklerimizi alıp, Kastamonu'nun ekonomisine
katkı vermeleri için, Kastamonu'ya havaalanının açılmasını talep ediyoruz. Bu
havaalanında, geçmişte uçuş vardı; ama, düzenlemeli değildi, gündüzdü. Sayın
Genel Başkanımız Deniz Baykal da o havaalanına inmiştir, eski başbakanlar da
gelmiştir; hatta, Sayın Bakan Ekrem Pakdemirli, kendi kullandığı uçakla,
Ulaştırma Bakanı olarak o havaalanına inmiştir, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan
da uçakla Kastamonu'ya gelmiştir; ama, geçen yıl, Kastamonu'yu, Abana'yı
ziyaretinde, Sayın Baykal'ı Kastamonu'ya uçakla getirmek istedik, havaalanının
uçuş güvenliği olmadığı için, uçakla indiremedik.
Demek ki, bu konunun
çözülmesi lazım. Bunun çözümü iki: Havaalanının uçuşa açılması için gerekli
kulenin yapılmasını, altyapının gerçekleştirilmesini talep ediyorum; bir. Eğer
bu olmazsa, inşallah, 22 nci dönemde üniversiteler kanunu çıkacaktır, Kastamonu
da buradan nasibini alacaktır. Kastamonu'da, geçmişte, Prof. Atilla Toçkay ve
General Nurettin Gül, Dr. Atıf Uğurlu ve eski Başkan, bizim Yurdanur Tiftik
arkadaşlarımız bir çalışma yapmışlardır, fizibilitesi vardır. Kastamonu'nun, bu
üniversite kapsamı içerisine çıkarken, sivil havacılık yüksekokulu olarak,
oranın eğitim amaçlı kullanılmasını ve bu konuda görüş verilmesini ve bu konuda
Millî Eğitim Bakanlığının, gerekli katkıların sağlanması için, Sayın Bakan ve
Sayın Müsteşar, gelininin memleketine ve seni kaymakam yapan ve sana büyük
katkı veren Taşköprülülere borcunuzu ödemenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakın, burada, yaklaşık olarak 285 000 euro, daha sonra da 42 000 euro Avrupa
Birliğinden para almışız ve elsanatlarını geliştirmişiz. Bu konuda katkı veren
kooperatif başkanlarına ve Sayın Mustafa Kara'ya, Belediye Başkanına ve hepsine
ben teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dedik
ya, özelleştirmeye karşı mısın Mehmet Yıldırım; evet, karşıyım arkadaşlar;
çünkü, içim yanıyor. Taşköprü Sigara Kâğıdı Fabrikası satıldı, şimdi üretimden
yok oldu. Bakın, burada... Şuna bakın; bu tarih, Kastamonu tarihi.
"Kendirin altın günleri" diyor. "Kendirin altın günleri… Kendir
mahsulü hakkında talimatnameler…" Şimdi, Türkiye'de üretilen kendirden
yapılan sigara kâğıdı fabrikası; Taşköprü'de üretiliyordu, SEKA Taşköprü Sigara
Kâğıdı Fabrikasında ve Türkiye'ye satılıyordu. Tekel alıyordu ve Türkiye'deki
sigara kâğıdının hammaddesi olarak kullanılıyordu. Amasya'da üretiliyordu,
Çorum'da üretiliyordu, Kargı'da üretiliyordu, Gümüşhacıköy'de üretiliyordu ve
Vezirköprü'de üretiliyordu Samsun'da. Şimdi, MOPAK'ın burayı almasıyla geçen
yıl 13 000 000 dolar Tekele mal sattı. Şimdi, bu sene Tekel ihaleden vazgeçti
ve 15 000 000 dolar olarak ihale edeceği malı almayınca, üretim de gitti,
kendir elyafı da yok oldu. Zaten 1 200 dolara satılan, yaklaşık 1 600-1 700
liraya sattığımız 1 kilo kendirin fiyatını firma özelleştirildikten sonra 400
liraya alacağını söyledi ve Kastamonu-Taşköprü'den 15 000 000 dolar para
kayboldu.
Bazen, Sayın
Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu'yla atışıyoruz. Musa Bey diyor ki: "Kendir
sigara kâğıdı fabrikasını sattırmayacaktın. Şimdi, sattık; sen ne
yapacaksın?"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
lütfen tamamlayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Ben de diyorum ki:
Sevgili Musa Bey, siz iktidar oldunuz, sattınız; diyecek bir şeyimiz olmadı.
Ben, bunu, bu yanlışı anlatmaya devam edeceğim. Halk, size, sandıkta hesap
soracak. Musalla taşında da, Musa'ya, Allah hesap soracak. Başka çare yok;
çünkü, milletin azığı elinden alındı. Sayın Bakanım, sizden rica ediyorum; Türk
Hava Yollarının özelleştirme baskısını elinden geri çekiniz, özelleştirme
kurumundan el alınız. Diyeceksiniz, uçakların parasını verecekler, çalışanlara
bir şey olmayacak. En azından, onu alan firma başındaki "Türk"
kelimesini alır; o da yazıklar olsun deriz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Yardımcı Hizmet Birimleri
Yardımcı hizmet birimleri
MADDE 16.- Genel
Müdürlüğün yardımcı hizmet birimleri şunlardır:
a) İnsan Kaynakları
Müdürlüğü.
b) Destek Hizmetleri
Müdürlüğü.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Ağrı Milletvekili Sayın
Naci Aslan…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, müsaade ederseniz, ben, grup adına konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 940 sıra
sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili olarak Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birçok konuşmacı arkadaşımız vurguladı; 1983 yılında 2920 sayılı Sivil
Havacılık Kanununun yürürlüğe girmesiyle, Türk sivil havacılık faaliyetlerinde
önemli bir dönüşüm süreci başladı. Bunu kabul etmek gerekiyor; bu, gerçekten,
önemli bir dönüm noktası. Havayolu trafiği, o tarihten itibaren, dünyadaki
gelişmelere teknoloji kullanımının da katılmasıyla, teknolojik küreselleşmeye
paralel olarak da yoğun bir şekilde artmış, yeni havayolu işletmeleri, yeni
havaalanları kurulmuş, genel havacılık faaliyetleri bu süreç içerisinde
canlanmış; tabiî, bununla da yetinilmemiş, havacılıkla ilgili bu gelişmeye
paralel çok sayıda da eğitim kurumu açılmış ve devreye sokulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu
durum, bizim, havacılık, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz, bu süreç
içerisinde… Bunu bir miktar bazı arkadaşlarım da eleştiri olarak dile
getirdiler; katılmamak mümkün değil; çünkü, topladığımız dokümanlarda ve geriye
baktığımız zaman, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüzün, teknolojik
küreselleşmenin dünyaya ve Türkiye'ye getirdiği bu yük karşısında, gelişmeleri
izlemede ve bunları Türkiye'ye yansıtmada bir miktar geri kaldığını ifade etmek
zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu şekilde süreçten biraz düşmüş
olması -bu tarih dilimi içerisinde- sivil havacılığımızı olumsuz yönde
etkilemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; havacılık faaliyetlerinde bugün de tüm dünya ölçeğinde dikkat
edilmesi gereken ya da en üst noktaya taşınması gereken husus, uçuş ve yer
emniyetinin belirli bir seviyenin üstünde, bugün ulaşılan seviyenin de üstünde
sağlanmasını güçlendirmeye yöneliktir.
Şimdi, sivil havacılık
faaliyetlerinde bu güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla gerekli önlemlerin
alınması da bir zorunluluktur. Bunun dışında kalma hiçbir zaman düşünülemez.
Nitekim, Uluslararası Havayolu Pilotları Derneği Başkanının yaptığı bir
açıklamada da, dünya sivil havacılık sistemi bugünkü altyapısını ve bu uçuş
güvenliği kültürünü değiştirmemesi halinde, 2005 yılından sonra her hafta büyük
bir kazanın meydana gelebileceğini ifade etmektedir; çünkü, o denli bir
yoğunluk yaşanmaktadır ki, buna bazen sizler de yurt içinde ve yurt dışında
bulunduğunuz zamanlarda tanık oluyorsunuzdur. Bilhassa, hava trafiğinin son
derece yoğun olduğu iniş ve kalkış zamanlarında, belirli kavşak havalimanlarında
uçuş için hazırlanan uçaklar, pistin başında uçuş sırası beklerler; yani, bu
yoğunluk bazı havayollarında o derece artmıştır ki, kapısını kapatıp uçuş için
hazır hale gelen bir uçak bile, pistin başında, sıra numarası alıp, uçuş için
sıra beklemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
diğer yandan bir başka gerçek daha var; Amerika Birleşik Devletlerinde küresel
terörün 11 Eylül 2001 tarihinde ortaya çıkardığı bir gerçek var. Tabiî, bu,
Amerika Birleşik Devletlerinin o tarihe kadar -biraz bununla ilgili mi
diyeceksiniz ama- dünya üzerinde kurduğu hegemonyanın, okyanusla çevrili kendi
refah kıtasında, kendisini ulaşılmaz zanneden Amerika'nın, 11 Eylül 2001
tarihinde uğradığı saldırılar sonrasında, havacılık güvenliğinin uçuş
emniyetini ne denli tehdit ettiği de, bütün dünya kamuoyunun gündemine taşınmış
bir husustur.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının genel gerekçesinde de belirtiliyor; ülkemizce taraf olunan
uluslararası çeşitli anlaşmalar çerçevesinde, yabancı ülkelerle ilişkiler, bu
ülkelerin hava taşıyıcılarının ticarî hak ile uçuş faaliyetlerinin belirlenmesi
ve denetlenmesi ile ülkemiz hava taşıyıcılarının ve havacılık şirketlerinin
kurulması, havacılık standartlarının belirlenmesi ve hepsinden önemlisi, uçuş
emniyetinin yeterli düzeyde sağlanmasına ilişkin faaliyetler, Ulaştırma
Bakanlığı ana hizmet birimlerinden birisi olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülmektedir. Vurguladığım gibi, tasarının genel gerekçe
bölümünde, bu, detaylı olarak bildirilmiştir.
Sivil havacılığın
sağlıklı gelişiminin sağlanması, temini ve sivil havacılık faaliyetlerinin
gerçekten güvenilir bir şekilde yürütülmesi için, düzenleme ve denetim görevini
etkin biçimde yerine getirebilecek başta teçhizat, personel ve idarî yapıya
sahip merkezî bir sivil havacılık otoritesi oluşturulması, günümüz
gereksinimleri karşısında vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının diğer maddelerinde söz alan arkadaşlarımızdan bazıları değindiler;
dünyada yaşanan çeşitli gelişmeler karşısında ülkemizde de sivil havacılık
hizmetlerinin -ben de konuşmanın ilk bölümünde değindim- daha etkin ve daha
güvenli bir ortamda verilebilmesi amacıyla, kamu tüzelkişiliğini haiz özel
bütçeli Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden teşkilatlanması amacıyla bu
tasarı hazırlanmıştır denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu
genel gerekçede de bahsedilen hususlar ve sorunların yalnız bugün yaşadığımız gerçeklerin değil, uzun
zamandan beri bugüne kadar devam eden sorunların bir bütün olduğunu kabul
etmemiz gerekiyor. Nitekim, bu sorunların belirlendiği ve çözüm yollarının
araştırıldığı, tartışıldığı havacılık şûraları ve sempozyumları çeşitli
tarihlerde düzenlenmiştir. Bunların hepsi birer vakıadır. Ayrıca, Yedinci ve
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planları -buna da itiraz edenleriniz olabilir;
belki, Sayın Başbakan da itiraz edebilir "artık, plan dönemi bitti. Artık,
plan dışında birtakım gelişmelere açık bir Türkiye oluşturmaya gayret
ediyoruz" diyor; ama- havacılık
özel ihtisas komisyonlarında sektörün sorunlarının masaya yatırıldığını ve
tespit edildiğini, raporlarda,
biliyoruz, görüyoruz. Buralarda, aynı
zamanda bu bahsettiğim konularla ilgili çözüm önerileri de dile getirilmiştir.
Bunlarla ilgili her türlü bilgi, gerek Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
gerekse şûra sonuç bildirilerinde yer almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Programı Özel İhtisas Komisyonları Havayolu
Altkomisyonu raporunda bir tespit yapılmakta. "Ulaştırma sektörünün önemli
bir alt sektörünün sivil havacılık olduğu bilinmektedir." Tespiti bu.
Nitekim, sivil havacılıkta yaşanan sorunlar ve bu sorunlarla ilgili çözüm,
sektörü, faaliyet konusu, faaliyeti yürüten kamu ve özel kurum ve kuruluşlar,
kullanılan yüksek teknoloji ürünü araçlar, donanım, özel altyapı ve haberleşme
sistemleri, nitelikli insangücü, hizmet veren insanlar, ulusal ve uluslararası
özelliğe sahip kurallar -ki, bu da çok önemli- ve mevzuat konularının
oluşturduğu önemli bir sistemdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu özellikleri taşıması nedeniyle havayolu ulaştırma
sektörünün bir bütün olarak ele alınması kaçınılmazdır. Sektöre bu şekilde
bakılmadığı sürece, altyapı, geciken yatırımlar, ihtiyaca cevap veremeyen yasal
düzenleme ve örgütlenme gibi sorunlarla karşı karşıya gelinecektir denilerek,
sektörün kompleks bir yapıya sahip olduğu gerçeği ve sorunların çözümünün de,
genel politikalarının da doğru belirlenmesine sıkı sıkıya bağlı olduğunun altı
da çizilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ancak, plan ve programlarda yapılan uygulamalar arasındaki
ilişkilere, ne yazık ki, ülkemizde bu konuda olumsuz örnekler yaşandığından,
yapılan doğru tespitler ile pratikte, eylemde, uygulamada gereken doğru
hedeflerin ilişkisi bir türlü bağdaştırılamamaktadır. Yani, planlamada doğru
tespitler yapılmaktadır; fakat, bunların uygulamasında, planlanmasında olduğu gibi
başarılı örnekler çıkmamaktadır, böylece hedef ilişkisi kopmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlıyorum.
Sivil havacılık,
uluslararası bir sektördür ve uluslararası uçuş operasyonu gerektiren akışı,
sistematiği nedeniyle, uluslararası kurallara bağlı dinamik bir sektördür.
Bunu, kendi kabuğumuz içerisinde, kendi kurallarımızla çözmemiz söz konusu
değildir. Ayrıca, hizmet sektörü olması nedeniyle, insanın tam merkezde olduğu
bir sektördür de. Bir yandan teknolojik boyutu var, bir yandan hizmet sektörü
penceresiyle de insan odaklı bir sektör olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Bu
merkezde olma, hem sektör çalışanları hem de tam güvenlik isteyen, bundan
sonrasında daha da güvenlik isteyen yolcular için de gereklidir.
Değerli arkadaşlarım,
sürem tamamlanmış oluyor. Sayın Başkanın müsamahasını aşmak istemiyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Koç.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Dün de, bu kanun
tasarısıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek için söz almış ve bu hazırlanan
kanun tasarısının, Genel Müdürlüğün teşkilat ve görevlerini çok iyi bir şekilde
ortaya koyduğunu ve uzun yıllar Türkiye'nin ihtiyacına cevap verebilecek olan
bir kanun tasarısı hazırlandığını ifade etmiştim. Ancak, hem Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerin hem de diğer muhalefet partilerinin milletvekillerinin
ve benim de ifade ettiğim bazı eleştirilerimin de gözönüne alınarak bunların
değerlendirilmesini istemiştik.
Dün burada konuşurken, ne
şanssızlık ki, yine Sayın Bakanımız burada yoklardı. Ben, Sayın Bakanımız
burada diye söz almıştım; ama, Sayın Adalet Bakanımıza dönüp, özellikle
Denizli'yle ilgili, Denizli Havaalanıyla ilgili bazı sıkıntıları dün dile
getirmiştim; ama, tamamlayamamıştım. Bugün, müsaadeniz olursa, bu eksikleri
gidermek istiyorum.
Dün de söyledim, Denizli,
tekstil ve sanayi açısından Türkiye'nin en önemli şehirlerinin başında geliyor.
Yıllardan beri, dünyanın 135 ülkesine Denizli'den ihracat yapılıyor ve tekstil
konusunda, Bursa, Gaziantep gibi şehirlerle, çok büyük hamle yapan bir şehir.
Böyle bir şehrin havaalanı, maalesef, Denizli'deki bu ekonomik canlılığa ayak
uydurabilecek durumda değil. Maalesef, Denizli'den sadece İstanbul'a, haftada 6
kez ve günde birer kez olmak üzere uçak seferleri düzenleniyor.
Denizli'ye, dünyanın her
yerinden, her gün, yüzlerce işadamı, sanayici geliyor ve Denizli'den de bir o
kadar insan dünyanın değişik ülkelerine uçuyor; ama, Denizli'den uçak seferleri
günde sadece 1 kez olmasından dolayı, işadamlarımız, sanayicilerimiz,
vatandaşlarımız, uçakla seyahatlerini büyük ölçüde İzmir üzerinden yapıyorlar
ve İzmir'e yaklaşık iki ikibuçuk saatlik bir karayolu ulaşımından sonra
ulaşabilmeleri mümkün oluyor. Halbuki, Çardak Havaalanımız, Denizli'ye 45
kilometrelik bir mesafede olup, ulaşımı da son derece müsaittir. Buradaki
dışhatlar ve içhatlarda hizmet veren terminalin bir an önce faaliyete
geçmesiyle, Denizlili vatandaşlarımızın İzmir'e gidip gelmelerinin önüne
geçilecek ve özel havayolu şirketlerinin de Denizli'ye uçak seferleri
düzenlemesi söz konusu olacak. Dört yıl önce ihale edilen, ancak, ödenek
yetersizliği nedeniyle hâlâ bitirilemeyen bu terminal binasının bir an önce
bitirilmesi halinde, Denizli'deki binlerce vatandaşımızın bu çok büyük
sıkıntısı giderilmiş olacak ve Denizli'ye bu hizmet getirildiği takdirde, dün
de ifade ettim, bu hizmeti kim getirmişse, Denizli halkı, bu hizmeti
getirenleri her zaman şükranla yâd edecektir.
Değerli milletvekilleri,
diğer illerimizin milletvekilleri de hep aynı şeylerden şikâyetçi oldular;
havaalanları meselesi, artık, günümüzde son derece önemli bir hale geldi. Biz,
hâlâ, son derece tehlikeli olan karayolu üzerinden vatandaşlarımızı taşımaya
devam edecek olursak, ortaya çıkacak can ve mal kaybının, Türkiye'de, her geçen
yıl ne kadar büyük boyutlara ulaşacağını hepimiz çok yakından biliyoruz.
Öyleyse, yapacağımız iş, demiryolu ulaşımını ve havayolu ulaşımını Türkiye'nin
değişik noktalarına ulaştırabilecek tedbirleri almak; bu tedbirleri aldığımız
takdirde, hem maliyetler düşecek hem ulaşım hızı nedeniyle süreler kısalacak
hem de can ve mal kaybı en alt seviyeye inecektir.
İnşallah, böyle güzel bir
kanunu çıkardıktan sonra, bunun altyapısını sağlayacak olan hizmetlerin de,
yatırımların da, ülkemizin dört bir köşesine ulaşacağına olan inancımı bir kez
daha ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Naci
Beyin şahsı adına konuşması olacaktı.
BAŞKAN - Sayın Aslan,
konuşmak istiyor musunuz?
NACİ ASLAN (Ağrı) - Evet
efendim.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Ağrı Milletvekili Naci Aslan.
Buyurun Sayın Aslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Grup Başkanvekilinin bana vermiş olduğu
görevlendirme, esasında 24 üncü maddeyle ilgiliydi; ama, herhalde bir yanlışlık
olmuş ki, ben yerimde otururken Naci Aslan anons edildi, apar topar, acele
geldim.
Dün, yine, burada 5 inci
madde üzerinde, bu yasa tasarısıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına açıklamalarda bulunmuştum; ama, ben yerime oturduktan sonra, Ağrı
Milletvekili Sayın Melik Özmen kürsüye çıkarak, gerçekten çok acı bir haber
verdi. Ben de, daha sonra Tugay Komutanımızı, Valimizi ve Kaymakamımızı
arayarak olay hakkında bilgi aldım. Telefonum bende yokken, Sayın Valimizin
bana haber vermek için çok uğraştığını öğrendim; ama, bu kürsüde, sanki, ben,
olayın farkındaymışım, olayı ifade etmeme noktasında bir eksikliğin var
olduğuna kendi kendime karar verdim. Onun için, bugün, gerçekten, dün ilimizde,
Taşlıçay İlçemizin Yukarı Toklu Köyü mevkiinde, kırsalında içgüvenlik
birimlerimiz hizmet verirken, yayla yolunda, teröristlerin, yolu daraltmak
suretiyle, her iki tarafa kaya yığmak kaydıyla -ki, gelen aracın hızının
kesilmesi noktasında- ve oraya mayın döşeyerek çektikleri kabloyla dağın
eteğine sığınıp, orada sigara ve çaylarını içip, gelen askerî aracımıza yönelik
uzaktan kumandayla mayını patlatma olayını meydana getirdiklerini, daha sonra
da silahlarla şehitlerimizi ve yaralılarımızı taradıklarını öğrenmiş
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, o bölgenin bir milletvekili olarak ve ellibeş yıldır o coğrafyada
yaşayan bir insan olarak, terör nereden gelirse gelsin, ister ırksal, ırk
niteliğinde ister mezhepsel, dinsel, hangi gruptan gelirle gelsin, bütün Türk
Milleti önünde lanetliyorum. (Alkışlar) Ve şehitlerimize Cenabı Allah'tan
rahmet diliyorum. Bizim 2 şehidimiz ve 7 yaralı erimiz var. 1 erimiz Erzurum
Araştırma Hastanesinde yoğun bakımda; Cenabı Allah'tan bütün şifaların ona
gönderilmesini diliyorum. Geri kalan 6 erimiz çeşitli hastanelerde tedavi
altındadır; inşallah, benim aldığım bilgilere göre, yani, herhangi bir hayatî
tehlikeleri söz konusu değildir. Ben, bu teröristlere Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünden sesleniyorum: Bırakın silahlarınızı, koşulsuz ve şartsız
olarak Türkiye Cumhuriyetinin yasalarına teslim olun. Sizin, o bölgede, o
coğrafyada yaşayan insanlara kazandıracağınız hiçbir şey yoktur. (Alkışlar)
Bu insanlar, Türküyle,
Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, millî sınırlarımız içerisinde, kardeşçe, dostça
ve kader birliği yaparak yaşıyor. Bizim herhangi bir sorunumuz mevcut değil;
aksine, bu halkı bu güzel devletimin gözünde küçük düşürmeye siz hizmet
ediyorsunuz. Bana göre, bu halka en büyük hakaret ve ihanet budur. Bu nedenle,
ben, bu konuşmayı da bir fırsat bilerek, gerçekten görevlerini yapan o pırıl
pırıl gençlerimizi, askerlerimizi, sivillerimizi, yerleşik olan halkımızı
tedirgin eden, huzursuz eden, böyle, art niyetli, bu tür terör olaylarını ve bu
terör olaylarına istersen bilimsel olarak ister fiziksel olarak katkı koyan
herkesi lanetliyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben,
demin de size arz etmiştim, 24 üncü madde üzerinde konuşma yapacağımı ifade
etmiştim. Komisyon üyesi olarak da, 24 üncü maddede, benim dikkatimi çeken
birkaç tane aksaklık söz konusu; onu arz etmek istiyorum.
24 üncü madde, havacılık
uzmanlığına ve havacılık uzman yardımcılığına atanacaklarla ilgili şartları
sıralarken, hükümetin teklif ettiği metindeki maddenin (a) fıkrasında "657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan şartlara ek olarak
en az dört yıllık eğitim veren yükseköğretim kurumlarının havacılık -orada bir
vurgu var, çok önemli bu- uçak/uzay, makine, elektrik-elektronik, mekatronik,
bilgisayar, endüstri, fizik mühendisliği dallarında veya bunlara
denkliği…"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslan, bir
dakika efendim.
Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
NACİ ASLAN (Devamla) -
Bunun gibi bir açıklık söz konusu olabilir. Ben, kısaca toparlayayım: Komisyon
metninde "havacılık" kelimesi geçmediği için bir açıklığın
olabileceği düşüncesi var bende.
Diğer taraftan, uzman ve
uzman yardımcılığına alınmak için sınava gireceklerin tez hazırlaması
gerekiyor.
Şimdi, bu tezin hangi
kriterlere göre hazırlanacağı belirtilmemiş; bir. İki; tezi hazırlayan ve
sınava girecek olan şahsın o tezini, acaba, birim amiri mi inceleyecek, yoksa,
akademik kariyeri olan üniversite hocalarından oluşan bilimsel bir komisyon mu
inceleyecek? Çünkü, tezlerin incelenmesi, üniversiteler bünyesindeki üniversite
hocalarından, profesörlerden müteşekkil komisyonlarca, bana göre, bilimsel
olarak yorumlanarak tespiti edilmesi, seviye tespiti yapılması… Diğer taraftan,
bu sınavlara girecek arkadaşlarımızın İngilizce dilbilgisi bakımından,
hükümetin teklif ettiği metinde 60 puan olarak, rakamsal, matematiksel olarak
reel bir değer ortaya konulmaktadır. Oysaki, komisyonumuzun metninde ise, bu,
60 değil, sadece (C) kategorisine göre bir İngilizce dilbilgisi tespiti
yapılacağı noktasında bir endişem var.
İnşallah, bu yasa
tasarısının sivil havacılık sektörümüze ve Türkiye Cumhuriyetindeki tüm
insanlarımıza hayırlı olacağına inanıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
İnsan Kaynakları
Müdürlüğü
MADDE 17.- İnsan
Kaynakları Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün insan
gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak.
b) Genel Müdürlük
personelinin atama, nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük
işlemlerini yürütmek.
c) Genel Müdürlüğün
eğitim planını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek.
d) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt
Coşkuner; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Coşkuner, süreniz
15 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEVLÜT
COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 940 sıra sayılı
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının insan kaynakları müdürlüğüyle ilgili 17 nci maddesi üzerinde,
Grubum Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bu yasa görüşülürken, arkadaşlarım, kendi düşüncelerini,
bölgelerindeki havaalanlarının sorunlarını aktardılar. Elbette ki her
milletvekilimin kendi bölgesindeki sorunları hep beraber dinledik; elbette ki
haklılardır.
Benim de, burada, bu
konum bittikten sonra, Isparta Havalimanı hakkında taleplerim olacak; ama,
dilerdim ki, beraber çalıştığım Sevgili Bakanım burada olsun; ama, yine de
mutluyum; Adalet Bakanımız var. Adalet Bakanı, adından aldığı gibi, adalet
dağıtır ve bu konuşmamda, Isparta Havaalanındaki taleplerimi de dile
getireceğim, bu izlediği konuyu da Sayın Bakanıma anlatır diye düşünüyorum.
Türkiye'de havayolu
ulaştırması sektörü, 1983 yılında, 2920 sayılı Sivil Havacılık Kanununun
yürürlüğe girmesiyle, belirgin bir gelişme sürecine girmiştir. Türk Hava
Yolları, bu dönemden sonra modernleşmeye yönelmiş ve hizmet standartlarını
yükselterek, içhatların yanında, ekonomik olarak daha avantajlı olan dışhatlara
yönelmiştir.
Yine, bu dönemde, özel
sektör havayollarının sayılarında, filo kapasitelerinde ve sektörden aldıkları
payda önemli artışlar gözlenmiştir; fakat, üzerinde konuştuğum maddeyle direkt
alakalı olan havayolları faaliyetlerinin her kademesinde, kalifiye personel
temininde, geçmişten bugüne kadar sıkıntı yaşanmış ve sektör, gerçek anlamda
desteklenmemiştir. 1980'lerin sonunda, muhtelif yörelere mahallî idarelerin de
katkılarıyla, stol tipte küçük havaalanlarının yapımı başlatılmış ve askerî
havaalanlarının sivil hava ulaşımına da açılması çalışmalarına hız verilmiştir.
Yıldan yıla istikrarlı
biçimde artış gösteren toplam gelen-giden yolcu ve uçak trafiğinin, başta
Atatürk Havalimanı olmak üzere, Antalya, Esenboğa, Adnan Menderes ve giderek
Dalaman Havalimanlarında yoğunlaştığı görülmektedir.
Sivil havacılığın teknik
konuları, gerçekten uzmanlık isteyen konulardır. Kurallar, hem Türkiye'de hem
Avrupa'da hem de Amerika'da hemen hemen aynıdır. Sivil havacılık kuralları,
yetkili personeli, yani, imza yetkisi olan uzman kişileri belirlemek için
birçok kuralları ihtiva etmektedir ve bunları yapabilecek konumda olanları da
imtihanla lisansiye etmektedir.
Türkiye'de şu anda
geçerli olan SHDT-35 lisansı, uçak üzerinde çalışacak teknisyenin vasıflarını
anlatmaktadır. Bu vasıftaki uçak teknisyeni olmak, her türlü uçağın bakım ve
arızasını yapabilmek de değildir. Yukarıdaki koşullara göre lisans alan uzman
teknisyen bile her tip uçakta çalışamaz. Bir uçakta çalışabilmek için, lisanslı
ve ilgili tip uçağın sertifikasına sahip olmak da gereklidir.
Yani, sivil havacılıkta
teknik olarak uzman sayılacak kişiler, yukarıda kısaca vasıflarını belirttiğim
kişilerdir. Bugün, Türk Hava Yolları, iddia edilenin aksine, dünya
şirketlerinin bile bakımlarını ve arızalarını yaptırdığı bir pozisyondadır.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünde, şu anda 95 personel çalışmaktadır. Havacılık şirketlerinin
kurulmasından uçakların ruhsatının verilmesine, pilotların sicilinden kabin
ekiplerinin sağlık kontrolüne, hava servis, sefer sisteminin takibinden tüm
uçuşların güvenliğine kadar her konuda tek otorite olan Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğüdür.
Halen, 2 genel müdür
yardımcılığından 1'i vekâleten atanmış, diğeri ise boştur. 4 daire başkanından
3'ünün de havacılıkla alakası olmadığı gözükmektedir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün genel bütçeye tabi bir kuruluş olmasından dolayı, maaşlar, başta
uçak mühendisleri olmak üzere çok düşüktür. Bu sebeple, kalifiye personel işe
başladıktan birkaç sene sonra, özel sektöre transfer olmaktadır. Böyle olunca
da, havacılık konusunda yeterli eğitime sahip olmayanlar, kurumda önemli
görevler üstlenmektedir.
Bu yasa, özellikle
kalifiye elemanın şartlarını düzeltmelidir ki, faydalı olabilsin. Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü eğer gerekli personel ihtiyacını karşılayamazsa, bir
süre önce Onur Airin yaşadığı ve yaşattığı sıkıntılara benzeyeceği görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sivil havacılık sektörü, aynı zamanda Türk turizminin de en
stratejik ayaklarından biridir. Döviz yaratan, bununla da kalmayıp, istihdam
yaratan, katmadeğeriyle de önemli oranda ekonomik artıları olan sivil havacılık
sektörü, ülkemizde, her nedense, üvey evlat muamelesi görmektedir. 11 Eylül
saldırılarından sonra Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri sivil havacılık
sektörüne büyük yatırımlar yapmış ve sektörü ayakta tutmuştur; fakat,
Türkiye'de, hiçbir dönemde, böyle bir devlet desteği söz konusu olmamıştır.
Bu yasanın bazı
maddeleriyle, Türk Hava Yollarının özelleştirilmesinin önü açılmak
istenmektedir. Biraz önce de belirttiğim gibi, sivil havacılığın stratejik bir
özelliği bulunmaktadır. Bu özelliği belirleme görevi, kamuya ait olmalıdır;
fakat, bu yasayla, Türkiye'nin uluslararası alanda imzaladığı birtakım
anlaşmalar bağlayıcı olmaktadır. Bu anlaşmalar gereğince de, hizmet kavramı tanımlanırken,
kamunun hizmet alanının dışında tutulması hedeflenmektedir. Örneğin, yine,
tasarının 9 uncu maddesinin (f) fıkrasında, ikili veya çok taraflı hava
ulaştırma anlaşmalarını yapmak ve anlaşma hükümlerine uyulup uyulmadığını
denetleme yetkisinin Genel Müdürlüğe verilmesi, bunu Dışişleri Bakanlığından bağımsız
olarak yapabileceğini göstermektedir. Bu da sıkıntı yaratacaktır.
Üzerinde konuştuğumuz 17
nci maddeyle, personel müdürlüğünün yerine insan kaynakları müdürlüğü
getirilmektedir. Tabiî, insan kaynakları, daha çok özel sektörün kullandığı bir
departmandır. Asıl mesele, müdürlüğün isminin değiştirilmesi değil, işlevin
nasıl olacağıdır. Bunun ne derece faydalı olacağını şu an için bilemiyoruz;
fakat, verimliliğin önplanda tutulması olumlu bir gelişme olabileceği gibi,
personelin nakil, atama, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri işlemlerinin
yürütülmesinde özel sektör mantığının uygulanmasının doğuracağı sonuçlar açık
değildir.
Daha önce çıkarılmak
istenilen kamu yönetimi reformundaki yanlışlıklara umarım ki düşmeyiz; bu
yasada da düşülmemesi hepimizin talebidir. Çünkü, tasarının tümüne
baktığımızda, kamu yönetimi alanında yapılmak istenen değişikliklerin yansımalarını
görmekteyiz. Bilindiği gibi, kamu yönetimi alanında yapılmak istenen
değişikliklerin en önemlisi personel sistemine ilişkindir. Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan personel sayısının azaltılması ve çalışan personelin
sürekliliğinin performansa bağlanmasının AKP Hükümetinin öncelikli amacı
olduğunu biliyoruz. Fakat, bu amaç verimliliği ne kadar artıracaktır ya da
artırmayacaktır, hep beraber göreceğiz.
Bu mantıkla çıkan tüm
yasalar, sosyal devleti topal bırakacak yasalardır. Bu mantığın yanlış olduğunu
dile getirmemize rağmen, bugün hükümetin bu konudaki ısrarı maalesef devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; biraz önce konuşmamın başında söylediğim gibi,
Isparta Havaalanından bahsetmeden önce, Isparta Havaalanı için, biraz önceki
konuşmacı Isparta Milletvekili arkadaşımız burada, geldi, sanki iktidar
partisinin milletvekili değil muhalefet partisinin milletvekili gibi, burada
konuştukları ile orada konuştuklarının birbirine uymadığını gördük; çünkü,
Isparta Havalimanının, daha önce sayın milletvekillerimiz tarafından, pilot
yetiştirmek için, eğitim için kullanılacağı söylenmişti. Hatta, gökyüzünde
uçakların şov yaptığı bir günde ben de o toplantıya katıldım; ama, maalesef,
Isparta'da söylenilenler ile bu kürsüde söylenilenler birbirine uymuyor. Ben
buradan, bu kürsüden şöyle sesleniyorum: Sen, muhalefet milletvekili değilsin,
talep eden değilsin ve işin çözüm mevkiindesin. Benim görevim de, muhalefet
milletvekili olarak talep etmek ve denetlemektir. Lütfen, siz, burada değil,
Sayın Bakanımı yerinde ziyaret edin ve Isparta Havaalanının ne durumda
olduğunu, içler acısı bir durumda olduğunu orada anlatın ki, o güzel yatırım
heder olup gitmesin diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda, Ispartamızda 46 personeli olan bir havalimanımız var.
Süleyman Demirel Havalimanımız, maalesef, atıl vaziyette beklemektedir.
Isparta'da son yıllarda öğrenci ve asker sayısı önemli boyutlara ulaşmıştır.
Isparta genelinde takriben 50 000 üniversite öğrencisi bulunmaktadır. Ayrıca,
havalimanımız, Afyon ve Burdur İllerimize de çok yakındır. Yani,
havalimanımızın çalışması için yeterli potansiyel mevcuttur.
Değerli milletvekilleri,
şöyle düşünün: Isparta yöresi, Afyon yöresi ve Burdur yöresi ve bunların
merkezinde bir havalimanı, her şeyiyle dört dörtlük bir havalimanı; bazı
eksiklikleri de var tabiî, yok değil; ama, maalesef, bir tane uçak inmiyor;
ama, Afyon'a baktığımız zaman, Afyon'un bütün köylerinde her aileden bir kişi
Avrupa'da çalışmaktadır ve Isparta'nın bütün köylerinde de, yine, her aileden
bir kişi Avrupa'da çalışmaktadır.
Orada, iki ilin organize
sanayii bulunmaktadır. Ayrıca da, Antalya'ya 1,5 saattir. Bu 1,5 saat olan
mesafede, eğer ki, gerçekten bu havalimanı çalışmış olsa, Antalya Havalimanının
sıkıntılarını giderecektir ve atıl halde olan bu havalimanımız da çalışır hale
gelecektir. Maalesef, Antalya Havalimanının yükünü çekeceğini söylediğimiz
zaman buna gülüp geçenler oluyor. O nedenle ben şöyle sormak istiyorum: Eğer
ki, bugün, gerçekten böyle bir merkezde olan havalimanı atıl halde ise bizim
kendi kendimize sormamız gerekir. Çünkü, Isparta'dan sadece bir günde
İstanbul'a 3 şirketin 12 otobüsü kalkıyor, Ankarası öyle, İzmiri öyle. 12 araba
kaldırdığımız zaman bugün 400 küsurlara varan insan Ankara'ya geliyor. Eğer,
siz 50 kişilik, 100 kişilik uçağı kaldıramıyorsanız, o zaman ekonominin düz ve
iyi gittiğinden bahsetme hakkınız yok diye düşünüyorum. Çünkü, Isparta
gerçekten bunu hak ediyor, Burdur gerçekten bunu hak ediyor, Afyon gerçekten
bunu hak ediyor. Çünkü, Isparta'nın bulunduğu konuma baktığımız zaman, sadece
Afyon'un bir ilçesi bize 24 kilometre ve Burdur ise, bize 36 kilometre,
havaalanının bulunduğu yere de 16-17 kilometre ve burada Avrupa'daki
insanlarımız ve işadamlarımız uçak seferi beklerken bizim mağdur edilmememiz ve
Antalya Havalimanının yükünü paylaşmamız herhalde ki hakkımızdır diye
düşünüyorum.
Ben, başında konuştuğum
gibi, Sevgili Bakanımın burada olmasını dilerdim; çünkü, Bakanımla beraber
çalıştık ve İstanbul Havaalanını da beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Ama, başında söylediğim gibi, Sayın Adalet Bakanım buraya da adalet dağıtır
ve Sevgili Bakanıma da bu konuları aktarır diye düşünüyorum. Isparta
milletvekillerimi tekrar uyarıyorum; artık, birazcık kendinize gelin,
Isparta'nın hak ettiği şeylerde, bu kürsüde ve Bakanlığımızda ve iktidar erkini
de kullanarak, hak ettiklerimizi verin, buradan seçmene selam göndermeyin;
çünkü, bunları gerçekleştiremezseniz ve bir yıl önce "burada pilot yetiştireceğiz,
eğitim okulu olarak kullanacağız" deyip gökyüzünde kaldırdığınız ve boy
gösterisi yaptığınız uçakları bir daha kendiniz Isparta semalarında
göremeyeceksiniz diyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkuner.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir'in.
Buyurun Sayın Özdemir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 17 nci maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce,
dün çok değerli hocamız Sayın Yakup Kepenek bir şeyden söz ettiler; konuyla
ilgili benim bilgim vardı; ancak, bir de tekrar Türk Hava Yollarından çek
ederek burada bir açıklık getirmek istedim, bilgiyi paylaşmak istedim.
"Uçaklardan Yüce
Atatürk'ün 'istikbal göklerdedir' sözü kaldırıldı; bunun nedenini merak
ediyorum" demişlerdi. Ben bunu öğrendim: "1991-1992 yıllarında Sayın
Tezcan Yaramancı'nın Genel Müdürlüğü döneminde yapılmış bir uygulamadır; bizim
dönemimizle hiçbir alakası yoktur" bilgilerine ulaştım. Bu bilgiyi hem
kendileriyle hem de sizlerle paylaşmış oluyorum.
İki gündür Sivil
Havacılık Yasa Tasarısını görüşüyoruz; zaman zaman Türk Hava Yollarının
eleştirildiğine şahit oldum konuşmacılar tarafından. Evet, belki her kurum gibi
Türk Hava Yollarının da eleştirilecek yönleri olabilir; ancak, çok uzun yıllarını
Türk Hava Yollarında geçirmiş bir arkadaşınız olarak, biraz da haklının hakkını
teslim etmek gerektiğini de söylemek üzere söz almış bulunuyorum esasen.
Hatırlayacaksınız, Türk
Hava Yollarının ikram konusunda özellikle dünya çapında çok büyük ödülleri var.
Bu, medyada oldukça geniş yer buldu ve yakın tarihlerde, yine, Türk Hava Yollarının
ikramıyla ilgili yurt dışında da çok güzel bilgiler aldım. Bunlar, bizler için
bir gurur vesilesi.
Ayrıca, teknik açıdan,
Türk Hava Yollarının, herhalde, dünyada bulunduğu nokta, yine, hepinizin
malumudur. Türk Hava Yolları, olağanüstü başarılı teknisyenlere, teknik
elemanlara sahiptir. Ben, buradan, bu başarılı arkadaşlarımı da ayrıca bir
kutlamak istiyorum.
Türk sivil havacılığı
uluslararası rekabette yerini alabilmelidir, bu zorunludur. Kısa, orta ve uzun
vadeli devlet politikaları oluşturulmalı ve ulusal bir master plan
rehberliğinde ulusal hava gücü politikası belirlenmelidir.
Ulusal havagücü
politikasının oluşturulması, sektörde kalite ve emniyet standartlarının etkin
uygulanması ve geliştirilmesi, maliyet politikaları oluşturulması, siyasî
mülahazalardan uzak, uluslararası gelişmeleri takip eden, bağımsız karar
alabilecek bir otoritenin varlığını gerektirmektedir.
Şirketlerimizin de,
yönetim, yapılanma sorunlarının çözümünde profesyonelleşmesi, etkin bir şekilde
denetlenmesi ve rasyonel fiyat politikalarına kavuşması gerekmektedir. Bu durum
da, yine, bir otoriteyi gerekli kılmaktadır.
Uçuş emniyeti, temel
direktiflerin uygulanması, işletmelerde bu uygulamaların denetlenmesi ve kalite
unsurunun sürekli geliştirilebilmesiyle sağlanabilir ve yabancı şirketlerle
rekabet edecek hale getirilebilir.
Sektörün devamlı
denetlenmesi, emniyet ve kalite olgusunu geliştirecek ve standartları beklenen
seviyeye çıkaracaktır.
Güçlü bir rekabet için
kalite artırılmalı, bunu teminen şirketlerimizin üzerindeki ağır ekonomik yük,
Avrupa Birliği destekleme kararları çerçevesinde azaltılmaya çalışılmalı ve
ayrıca da, şirketlerimizin güçlü birleşmelere yönelmesi mutlaka teşvik
edilmelidir.
Tur operatörlüğü,
taşımacılık, otelcilik sektörü kombinasyonu koordineli olarak ele alınarak,
aralarında koordinasyonsuzluktan kaynaklanan atıl kapasiteler ve maliyetlerin
düşürülmesine yönelik plan, programlar üzerine mutlak çalışma yapılmalıdır.
Çevre ve rakipler
gözönüne alınarak, optimum filo ve hava araçlarının seçimi için gereken teşvik
politikaları belirlenmeli ve kısa sürede de hayata geçirilmelidir. Başta
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve birçok ülkede başarılı örnekleri olduğu
gibi, ülkemizde de bölgesel hava taşımacılığının geliştirilmesi halinde büyük
gövdeli uçaklarla yurtiçi ve yurtdışı seferler yapan havayolu taşıyıcılarının
doluluk oranının da artması beklenmektedir.
Bütün bu beklentilere ve
yapılması gereken hayatî önemi haiz işlemlere cevap verebilmek için ciddî bir
yapılanma gereklidir diyor, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdemir.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Destek Hizmetleri
Müdürlüğü
MADDE 18.- Destek
Hizmetleri Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Genel Müdürlüğün
ihtiyacı olan her türlü yapım, satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv,
sağlık ve benzeri her türlü idarî ve malî hizmetleri yürütmek.
b) Taşınır ve taşınmaz
kayıtlarını tutmak.
c) Genel Müdürlüğün sivil
savunma ve seferberlik hizmetlerini planlamak ve yürütmek.
d) Genel Müdür tarafından
verilecek benzeri görevleri yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım
Türkmen; buyurun.
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir şeyi inanarak, ona
güvenerek yapmak kadar güzel bir şey yok; inanmadığınız şeyi burada müdafaa
ederken öyle zor durumda kalıyorsunuz ki, bunun farkında değilsiniz. Şimdi,
benden önce konuşan değerli AKP Milletvekili, kurmuş olduğumuz Türk
havacılığını burada oldukça methetti ve onlara teşekkür etti. O zaman, bu kadar
güzel çalışan, bu kadar güzel hizmetler veren böyle bir kurumu niye özelleştiriyorsunuz;
eğer, özelleştiriyorsanız, burada niye kendilerine teşekkür ediyorsunuz?!
Teşekkür ediyorsanız, biliniz ki, hem bu sektöre hem de Türkiye'ye yazık
ediyorsunuz. O bakımdan, inanmadığınız şeyin burada savunulmuş olmasını hem kendi
adınıza hem de ülke adına hiç hoş olmadığını belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
elbet ki, bu yasanın geneli hepimiz için önem taşıyor; ancak, bölgelerimiz için
de bu son derece önemlidir. Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, tüm Samsun
milletvekillerimizin olmasını isterdim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
buradayım Kâzım Ağabey.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Ordu'nun nüfusu 1 000 000'un üzerinde. Karayolları, 2004 yılında, bölünmüş yol
olarak açılacaktı; 2005 yılına kaldı. 2005 yılında açılması mümkün değil; 2006
yılında açılıp açılmayacağı da henüz belli değil. Bazı illerimiz çok şanslı
olabilir, bazı illerimizin milletvekilleri de çok şanslı olabilir. O
illerimizin insanlarına, burada, saygı da gösteriyorum; onlarla alıp
veremediğim hiçbir şey yoktur; ama, bakınız, şimdi, Ordu, 1 000 000 nüfusuyla
ve onun en yakın komşusu Samsun İlinin toplam nüfusu 1 200 000… Türkiye'de bir
büyük şehir yoktur ki, Ankara'dan o ile uçak kalkmasın. Bunu, her dönem, Plan
ve Bütçe Komisyonunda savunduk, bunun gerekliliğini ortaya koymaya çalıştık;
çünkü, Karadeniz, gerçekten, bir ucuyla boş, arkasını sıra dağlara dayamış,
Anadolu geçit vermiyor; havaalanı da yok. Peki, bu bölgenin insanları,
işverenleri, müteşebbisleri, nasıl gelişecekler, nasıl ülkenin ekonomisine
katkıda bulunacaklar?!
Tüm olanaklarımızla, Ordu
ve Giresun halkı ortaklaştık, özel idarenin, vatandaşın katkısıyla,
Fiskobirlik'e verilen paralardan kesintiyle, ortak havaalanı yapımına geçildi;
ama, sonradan denildi ki, bu fizibilite raporları uygun değil, burada havaalanı
olamaz. Peki, havaalanı yapılmasının koşulları nedir? Bugün, buradan Ordu'ya,
Giresun'a, gidiş geliş 650 kilometre. Hangi fiyat konulduğu zaman havaalanı
rantabl olur, hangisi konulmadığı zaman havaalanı rantabl olmaz?
Biz, sayın
milletvekilleri, Ordu'yu bıraktık, Giresun'u bıraktık; ama, Ankara'dan Samsun'a
gidebilmek için tam 7 saat zaman kaybediyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Olacak inşallah.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
İnşallah. Bundan hepimiz de mutlu oluruz. Tabiî, biz "bunlar olacak"
sözlerini, olduktan sonra görmek istiyoruz; yani, olursa bizi mutlu eder, sizi
de mutlu eder. Bizim de çabamız, buraya, Ankara'dan, hiç olmazsa haftada iki
seferin konulmuş olmasıdır; böylelikle, hem Samsunlu hem Ordulu hem de
Giresunlu işadamlarının Ankara'yla temaslarının çok daha sık yapılmış olmasının
gerekliliği vardır.
Bu temennimi yaptıktan
sonra, esas meseleme geliyorum. Tabiî, Türkiye'de sivil havacılıkla ilgili,
Türkiye'nin dünyayla olan tüm anlaşmalarıyla çok önemli bir yasayı burada
görüşüyoruz; çünkü, burada görüşmüş olduğumuz Türk havacılığı, 1912-1913
yıllarında, İstanbul Yeşilköy Havaalanında başlayan ülkemizdeki bu gelişme,
uzun yıllar Avrupa ülkelerinin önünde, uçak sayısı ve yolcu taşımacılığı ile
uçak imalatlarında büyük bir gelişme olmuş; ancak, daha sonra, İkinci Dünya
Savaşından sonra tam bir durgunluk çağına girerek, 1980'li yıllardan sonra
tekrar gelişme göstermiştir.
Sayın milletvekilleri,
son yıllarda sivil havacılık faaliyetlerinin mümkün olan her ilde
yaygınlaştırılması çalışmalarının etkisiyle, sivil hava taşımacılıkları, genel
havacılık işletmeleri, eğitim ve sportif amaçlı kuruluşlar ve uçak ve
helikopter, planör gibi hava araçları sayısındaki artışlar yanında,
havaalanlarımızın sayısında da hızla artış olmuş; ancak, bunların birçokları,
daha önce burada birçok milletvekilimizin de dile getirdiği gibi, rantabl
olmadığı gerekçesiyle durdurulmuştur.
1933 yılında, ülkemiz
sivil hava taşımacılık faaliyetlerinin düzenlenmesi için, bugünkü Türk Hava
Yolları ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü oluşumunda ilk adım
sayılan Hava Yolları Devlet İşletme İdaresini kurmuş ve hayata geçirmiştir.
1954 yılında, sivil
havacılık faaliyetlerinin düzenlenmesi, denetlenmesi ve yönlendirilmesi
amacıyla, Sivil Havacılık Dairesi Başkanlığı kurulmuştur. 1983 yılına kadar
sadece kamu kurumları tekelinde kalan sivil havacılık faaliyetlerinin, bu
tarihten sonra özel sektöre de açılması sonucu hızla artan sivil hava
taşımacılık işletmeleri, hava araçları ve havaalanları sayısına rağmen, bugünkü
adıyla Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün mevcut yapısı ve yetkilerinde bir
değişiklik olmamış ve ilerleme kaydetmemiştir. Bunun yanında, artan
sorumluluklarını karşılayabilecek yeterli deneyimli personel temininde
güçlükler nedeniyle de personel sayısında artış değil, giderek azalma olmuştur.
Bugünkü Sivil Havacılık Müdürlüğünün tüm personel sayısı 110 civarındadır ve
bunlar da, bugünkü görevlerinin tamamını yapacak sayısal bakımdan da yeterli
değildir.
Geçtiğimiz on yıllık
süreçte, sivil havacılık sektörünün sorunlarının tartışıldığı, çözüm yollarının
araştırıldığı çeşitli toplantılar yapılmış, paneller düzenlenmiş, şûralar
düzenlenmiş, hatta, en önemlisi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına esas
olacak, havacılık özel ihtisas komisyonu raporları hazırlanarak kamuoyuna
sunulmuştur. Bununla birlikte, hızla gelişmekte olan dünyamızda, ülkeler arasındaki sosyal, kültürel ve ekonomik
ilişkilerde önemli unsurlardan birisi, belki de en önemlisi, ülkelerarası
düzenli hava ulaşım olanağının sağlanmış olmuş olmasıdır; ülkemiz de bundan
yeterince faydalanmak zorundadır. Bugün için, Türkiye ile 80'e yakın ülke
arasında, sivil havacılıkla ilgili anlaşmalar yapılmış; ancak, havacılığımızın
yeterli gelmesi bakımından bu sayı yeterli değil; çok daha fazla ülkeyle bu
anlaşmaları yeniden yapmak ve yürürlüğe koymak zorundayız.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün, tarafı olduğu uluslararası mevzuat, yabancı ülkelerle ilişkiler,
bu ülkelerin hava taşıyıcılarının ticarî hak ve uçuş faaliyetlerinin
belirlenmesi ve düzenlenmesi, ülkemiz hava taşıyıcılarının ve havacılık
şirketlerinin kurulması, izlenmesi, denetlenmesi ve havacılık şartlarına uygun
hale getirilmesi, yenilenmesi ve denetlenmesi gibi temel faaliyetlerin
sürdürülmesi için ve hepsinden de önce uçuş ve can emniyetinin istenilen gerekli
düzeyde sağlanmasını teminen uygun yatırımın gücüne sahip yeni bir yapılanma
içine girmesi gerekliliği kesin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Nitekim, bunun
sonucu olarak da bu konu Sekizinci Beş Yıllık Planımızda yer almıştır.
Değerli milletvekilleri,
sizlere şûra kararlarından birkaç satır okumak istiyorum. Havacılığın
uluslararası bir karakter taşıması nedeniyle, globalleşen dünyada, uçuş
emniyetinin en üst seviyede temini bakımından ülkemiz havacılığının uluslararası
uygulamalarla tam bir paralelliğinin sağlanması şarttır. Öyleyse, bizim de
bugün getirdiğimiz bir yasayla bunu tam uygun hale getirmiş olmak, çıkan yasayı
en kısa zamanda hayata geçirmek zorundayız.
Değerli milletvekillerimiz,
sistemi oluştururken o sistemin bir bütününden uzak kalmamalıyız. Türkiye'deki,
bugün, sektörlerimizin en büyük sıkıntısının başında taşımacılık ve
taşımacılığa bağlı olarak çok pahalı olması gelmektedir. Türkiye'deki tüm
illerimizin eşit biçimde kalkınmasını sağlamak için yatırımları eşit biçimde
götürmek zorundayız. Biraz önce belirttiğim gibi, bakın, bugün -Isparta
diyoruz, Kastamonu diyoruz- birçok ilimize uçak kalkmıyor. Halbuki, bugün,
Sayın Başbakanın milletvekili olduğu Siirt'in toplam nüfusu 264 000. Asla,
oraya kalkmasın demiyorum, yanlış anlaşılma olmasın; ama, orası kadar benim
ilimin de, diğerinin de hakkıdır diyorum; çünkü, orada var. 1 000 000 nüfuslu
bir il düşünün…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kâzım Bey, koyacaklarmış…
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Samsun yetmiyor tabiî…
Bakın, şimdi, Karadenizde
Ordu İli sektörel bazda, sanayi bazında ilerici il olma niteliğine sahip şu
anda; ama, takdir edersiniz ki, en büyük sıkıntı, taşımacılık ve nakliye
meselesidir. Bunun giderilebilmesi için, o cennet gibi yerlere turizmin
gelebilmesi için, mutlak havaalanlarına ihtiyaç vardır. Sadece havaalanlarının,
yolculuğun pahalı olmuş olmasının hesabını yaparsak gerçek bir neticeye
varamayız; çünkü, diğer yan gelecek katmadeğeri dikkate aldığımızda, belki de
çok pahalı gibi görünen uçak seferleri Türkiye'ye getirmiş olduğu
katmadeğerlerle çok ucuza da gelebilir diye düşünüyorum. O bakımdan, ülkemizin
her yerine, ümit ediyorum ki, bir gün uçaklar kalkar.
Bu dilekle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Şahsı adına, ikinci söz
isteği, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun efendim.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 940 sıra sayılı kanun tasarısının 18
inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sivil havacılığın sağlıklı gelişiminin sağlanması ve sivil
havacılık faaliyetlerinin emniyetli bir şekilde yürütülebilmesi için düzenleme
ve denetim görevini etkin biçimde yerine getirebilecek teçhizat, personel ve
idarî yapıya sahip merkezî bir sivil havacılık otoritesi oluşturulması günümüz
ihtiyaçları karşısında bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Dünyadaki
gelişmiş ülkelerin hava ulaştırma sektörü üzerinde yapılan incelemelerde, sivil
havacılık otoritelerinin yatırım gücü daha yüksek bir yapıda örgütlendikleri
görülmektedir. Yaşanan gelişmeler karşısında, ülkemizde de sivil havacılık
hizmetlerinin daha etkin ve güvenli bir ortamda verilebilmesi amacı, işbu
tasarının hazırlanması zorunluluğunu ortaya koymuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı vesilesiyle, seçim bölgem Konya
İlimizle ilgili birkısım tespitleri ve talepleri de gündeme getirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Mevlana diyarı Konyamız, milattan önce 7000'li yıllardan başlayıp, yerleşim
merkezi haline dönüşerek değişik medeniyetlere zemin oluşturmuş, dünyanın en
eski yerleşim merkezleri arasında yer almaktadır. Konyamız, nüfus olarak
dördüncü, yüzölçümü olarak birinci büyüklükte olup, Anadolu Selçuklu Devletinin
iki asır başkentliğini yapmış, Osmanlı Devleti zamanında da etkinliğini korumuş
olan ilimiz, günümüz Türkiyesinde ise, ticaretiyle, sanayiiyle, kültür ve
turizmiyle, hububatta yüzde 10,5; pancarda yüzde 21, hayvancılıkta yüzde 9
olmak üzere, 2 750 000 hektar alandaki tarımıyla önemini ve anlamını gün be gün
artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konyamızın en büyük üç kızıl elmasından bir tanesi Konya
Ovaları Projesi, diğeri Konya-Ankara arası hızlı tren projesi, üçüncüsü ise
sivil bölge havaalanıdır. İlk iki projenin kısmen hayata geçtiği ve bu
gelişmelerle ilgili Konya insanımızın büyük bir mutluluk ve memnuniyet yaşadığı
bu dönemde, gerek sanayicimizin gerek ticaret erbabının ve Konya insanının
bölge sivil havaalanı noktasındaki taleplerini de Yüce Meclisin gündemine getirerek,
bu taleplerimizi Konya halkı adına yineleyerek, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısı…
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunarken…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yok, yok; karar yetersayısı var.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Nerede var, hani?!
BAŞKAN - Sayın Koç?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam.
18 inci maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısı yok efendim.
BAŞKAN - Saat 20.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
940 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 19 uncu
maddesini okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Sorumluluk, Yetki Devri,
Atama ve
Düzenleme Yapma
Yöneticilerin
sorumlulukları
MADDE 19.- Genel
Müdürlüğün her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan ve
programlara, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun
olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Nail
Kamacı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kamacı.
CHP GRUBU ADINA NAİL
KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının 19 uncu maddesi
üzerinde, şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, biraz önce AKP'den
konuşan arkadaşlarımın bazı açıklamaları vardı; onlarla ilgili bir yorum yapmak
istiyorum. Öncelikle, şunu söyledi: "Hükümet, cesaretle bu yasaları
getirebilmektedir ve çıkarabilmektedir." Tabiî ki, kendi gücüyle
getiriyorsa, cesaretle getiriyorsa, kendilerini kutlamak istiyorum; ancak,
sanıyorum, 2004 yılı İlerleme Raporuna bakmadı bu arkadaşımız; buna bakmadan,
Dünya Ticaret Örgütü raporlarına bakmadan bunu söyleme gereğini hissetti. Yalnız,
2004 yılı İlerleme Raporuna bakmış olsaydı "kara taşımacılığındaki
durumumuzda biraz ilerleme kaydedilmiştir, demiryollarına ilişkin bir miktar
ilerleme kaydedilmiştir, hava taşımacılığına ilişkin ise hiçbir ilerleme
kaydedilmemiştir" diye, raporu okumak mümkündür. Şimdi, bunun söylemi var
iken "biz, bunların cesaretle yasalaşmasını istiyoruz" demek, biraz
yanlış oluyor. Bu yasaların oluşması, uluslararası ilişkiler ve sözleşmelerle
gerçekleşen tasarılardır. Bu tasarılara öyle bakmak lazım, öyle değerlendirmek
lazım diye düşünüyorum. Bu, sadece, Avrupa Birliğine uyum yasaları içerisinde
değil, aynı zamanda, Dünya Ticaret Örgütü içerisindeki GATS'la, genel
hizmetlerle ilişkilendirilen bir yasa tasarısıdır. Bunu da dikkatimizden
kaçırmamak lazım.
Şimdi, özellikle, şu da
söylenebilir: Bu Sivil Havacılık Yasa Tasarısı, zaten gündeme gelmeliydi.
Biliyorsunuz, son dönemlerde, Onur Airle ilgili bir tartışma yaşandı. Bunların
önüne geçmek için, bu yasa tasarısını hemen getirdik diye söyleniyor. Aslında,
bunun gibi yasa tasarıları bundan sonra da gelmeye devam edecek. Zaten,
karayollarıyla ilgili, geçen günlerde, yönetmeliklerle ilgili değişiklikler
oldu, trafik yasalarıyla ilgili değişiklikler oldu, demiryollarıyla ilgili
tasarılar da önümüzdeki günlerde gelmeye devam edecek. Hatta, Dünya Ticaret
Örgütüne verdiğimiz 11 tane anabaşlık halindeki taahhüt listelerinden hepsini
31 Aralık 2005 tarihine kadar bitirmiş olacağız ve bu çerçeve içerisinde, başka
ulusların, Türkiye'de, bu sektör içerisinde görev alabilmesine, görev
yapabilmesine izin vereceğiz. Zaten, bu, uluslararası kuralların gereği,
geçmişte yaptığımız anlaşmaların gereği, bunu yapmış olacağız değerli
arkadaşlar.
Tasarıya üç açıdan
bakılabilir; bir, kamu yönetimi reformuyla bağlantısı; iki, GATS hükümlerinin
içhukuka aktarılması; üç, Türk Hava Yollarının özelleştirilmesi, böylece sivil
alanın regülasyonu şeklinde değerlendirilebilir. Tasarı hükümlerinin geneline
bakıldığında, son zamanlarda kamu yönetimi alanında gerçekleştirilen
değişikliklerin izlerini görebilmekteyiz; dolayısıyla, tasarıya bu gözle de
bakılması ve değerlendirilmesi lazımdır değerli arkadaşlar.
Kamu yönetimi alanında
yapılan değişikliklerin en önemli parçalarından biri, personel sistemine
ilişkindir. Bildiğiniz gibi, bütçeyle ilgi dönemler aşağı yukarı
tamamlanmıştır, kamu bütçesi reform çalışmaları sonuçlanmak üzeredir; kamu
personel rejimi ve daha sonra da idarî rejimler vardır.
Kamu yönetimi alanında
yapılan değişikliklerin en önemli parçalarından birisi, personel sistemine
ilişkindir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personel sayısının azaltılması
ve çalıştırılan personelin çalıştırılmasının devamının performans kriterlerine
bağlanması...
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 1980 sonrasında hep söylenen şu olmuştur: "Türkiye'de
kamu kesiminde olağanüstü derecede bir yığılma vardır. Bu yığılma dolayısıyla,
gelirimizin büyük bir kısmı kamuda çalışanlara gitmektedir, bu anlamda, yatırım
bile yapamamaktayız." Ancak, baktığımızda, bizim kamuda çalışanlarımızın
sayısının, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en az sayı olduğunu görmekteyiz.
Yani, eğer, kamuda çalışanlar yüzünden batmış olunsaydı, bugün, öncelikle
-Avrupa'daki- Almanya, İngiltere, Fransa batmış olurdu; çünkü, onlardaki sayı,
en azından, bizim 2 veya 3 katımız. O anlamda, bunları söylemek biraz bahane
gibi geliyor.
Zaten, bu tasarıda da
veya kamu temel kanunlarıyla ilgili tasarılarda da şu var; performans. Neyin
performansı, neye göre performans, kime göre performans; ona bakmak lazım. Son
yirmi yılın en güzel kelimelerinden bir tanesi; özelleştirme vardı,
küreselleşme vardı, istikrar vardı, bir de bu gündeme geldi. Özellikle
küreselleşme içerisinde, küreselleşmeyi daha yaygınlaştırabilmek için,
performansla ilgili bu gelişimi iyi anlayabilmek, iyi açıklayabilmek gerekir
değerli arkadaşlar.
Bu sistem, öncelikle, iş
güvencesini tehdit eden, yılların birikimiyle oluşturulmuş olan hakların
ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir sistemdir.
Tasarıyla, performans
ölçütlerini belirleme ve belirlenen stratejileri performans ölçütleri
doğrultusunda uygulamayı koordine etme görevi genel müdüre verilmekte ve genel
müdür de, strateji ve politikaların belirlenmesinde, üniversite, meslek
kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapmakla
görevlendirilmektedir.
Bu sistemin ismi,
bilindiği gibi, yönetişimdir. Sivil havacılık alanı çok stratejilik bir nitelik
taşımaktadır. Politika veya strateji belirleme görevi kamuya ait olmalıdır.
Özel sektör kuruluşlarının, günümüzde, sivil toplum örgütleri aracılığıyla
örgütlendiği bilinmektedir. Bu stratejik alanda politika belirleme konusunda,
uluslararası alanda etkin olan sivil toplum örgütlerinin rol alabileceği
dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir konudur.
Onur Havayolu şirketinin
yaşadığı sorunu hatırlatmakta yarar var. Başka firmaların da başına gelebilir.
Genel müdürlüğün, İstanbul ve Antalya gibi turizm açısından önem taşıyan iki
kentte örgütlenecek olması, dikkati turizm sektörüne yöneltmektedir. O halde,
Türk turizminin geleceği de bir bakıma buralarda belirlenecek. Acaba, tasarının
amacı, turizm politikasının belirlenmesi olabilir mi?
Performans kriterleri ve
standartlarının personele ilişkin kısmı 14 üncü maddede yer almaktadır. Bu
konuda yetkili kılınan, strateji geliştirme daire başkanlığıdır; yani,
performans kriterleri ve kalite ölçütleri geliştirmek, genel müdürlük bütçesini
stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak ve bu düzenlemeden sonra da
19 uncu maddede, yöneticilerin sorumlulukları belirtilmiş. Bir, mevzuata; iki,
stratejik plan ve programlara; üç, performans ölçütlerine; dört, hizmet kalite
standartlarına uygun olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur.
Birincisi, maddede anılan
mevzuat, kısaca, yürürlükte olan mevzuat, Türkiye'nin uluslararası alanda kabul
ettiği kimi anlaşmalar, sözleşmeler, ilke ve kurallardır. Bu konuyu
ilgilendiren ve akla gelen ilk anlaşma, Dünya Ticaret Örgütüyle yapılmış, 1995,
1997 ve 1998'de dönem dönem yenilenen anlaşmalardır. Bunun sonuncusu da, bu
senenin sonunda, tekrar taahhüt listesini onlara bildirerek, gelecek dönemlerde
hangi konularda onlarla işbirliği yapacağımız hükümet tarafından kendilerine
bildirilecektir.
Anlaşmada genel olarak
hizmet ticaretine ilişkin genel ilke, kural ve standartlar belirlenmekte;
ancak, hizmet kavramı tanımlanırken, kamunun hizmet alanı dışında tutulması
hedeflenmektedir. Anlaşmaya göre…
Şimdi, değerli
arkadaşlar, arkadaşlarımız bahsediyor burada; Türk Hava Yollarını korumak gerekir
diyorlar. Türk Hava Yollarını nasıl koruyacaksınız? Yaptığınız anlaşmalarla,
Dünya Ticaret Örgütüyle yaptığınız anlaşmalarla Türk Hava Yollarını nasıl
koruma hakkına sahip olacaksınız? Çünkü, demiştiniz ki... Ülkemizde, herhangi
bir yerde özel havayolunu açtığımız anda, başka ülkelerin bu ülke içerisindeki
taşımacılıkta önünü açmış olacağız diye imza atmışsınız. Şimdi, bir başka
ülkenin havayolları ile bizim hangi havayolumuz rekabet edebilecek?!
Bırakın onu, Hava
Yollarının kullandığınız uçaklarını, başka ülkelerin kaynaklarıyla alacaksınız.
Maddî kaynakları onlardan alacaksınız ve onlarla yarışacaksınız! Türk Hava
Yollarını bu şirketlerle yarıştırabilme şansına sahip misiniz? Mümkün değil!..
Yani, mümkün değil, buna ulaşmak mümkün değil.
Haa, ne yapacaksınız, efendim, Türk Hava
Yolları zarar ediyor... Aynı, diğerlerinde yaptığımız gibi, diğer KİT'lerde
olduğu gibi. Türk Hava Yolları zarar ediyor; o yüzden, ne yapacaksınız,
kamuoyuna Türk Hava Yolları zarar ettiği için bunu başka bir işletmeye, özellikle
uluslararası bir işletmeye verme gereği hissedeceksiniz. Zaten, bu konuda
yeterli kamuoyu da var. Yani, özelleşsin gitsin, elimizde kalmasın diye
düşünüyor olabilirsiniz ve böyle olacak. Hiç gülmenize gerek yok. Bunları on
yıl önce, onbeş yıl önce birileri buradan söylemiş olsaydı, birçokları güler
geçerdi.
Şu anda KİT'lerde bulunan
bütün kuruluşların hepsi özelleştirme kapsamında, bunların içinde Türk Hava
Yolları da var; buna "hayır" diyebiliyor musunuz?
Stratejik planlama
kavramı son düzenlemelerin en gözde kavramlarından biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. 1900'lü yılların ortalarında ilk kez Sayıştay tarafından uygulanan
ve ülke gündemine taşınan bu kavram, temel olarak önceki döneme ait planlama
kavramının yerine kullanıma sokulmuştur. Önceki planlama anlayışında, genel
politikalar belirlenmekte ve kısa, orta ve uzun vadeli planlama, bu anlayışa
uygun programlarla sistem işlemekteydi. Stratejik planlama ise, değişen
koşullara göre planlamayı hedefleyen, bütüncül olmayan, aynı amacı güden
kurumlararası rekabeti öngören, yani kurumlararası işbirliğini öngörmeyen,
parçalı yapı niteliğinde olan bir planlama biçimidir. Stratejik planlamada, en kritik
noktaların hesaba katılımı esas alınmakta ve diğer noktalar hesaba
katılmamaktadır. Türkiye'nin ABD'yle olan stratejik ortaklığı gibi de
algılayabilirsiniz; en güçlü olan, yani kendi çıkarlarını en uygun alanlarda
belirleyen; ancak, diğerinin önceliklerini kabul etmeyen bir anlayıştır.
Havacılık alanında
stratejik planlamayı da o halde, neye göre yapacaksınız; tabiî ki, en güçlü
olana göre. Türkiye bu alanda nerede duruyor diye baktığımızda, rekabet gücünün
hiç de stratejik planlamaya göre önceliklerini belirlemeye yetmediği bir yerde
olduğunu görmekteyiz.
Stratejik planlamada,
ilkönce vizyon ve misyon gibi muğlak ifadeler kullanılmakta, ardından kurumun
güçlü ve zayıf yönleri ile kuruma yönelebilecek olan tehditler ve kurumun sahip
olduğu fırsatlar belirlenmektedir. Bu noktada, sivil havacılık için fırsat
olarak belirlenen bir konu, Karayolları Genel Müdürlüğü ve belirlediği
stratejik planlama için bir tehdit olabilir. Bu yüzden de, stratejik planlama
hiçbir zaman bir bütünlüğe denk gelmez ve dar kavrayışa yol açar.
Türkiye'de stratejik
planlamanın uygulanması için pilot olarak seçilen 8 kamu kuruluşunun olduğu
bilinmektedir. Bunlar sırasıyla; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi, Denizli Valiliği İl Özel
İdaresi, İller Bankası Genel Müdürlüğü, Kayseri Büyükşehir Belediyesi. Bunlara
ilişkin sonuçlar henüz ortaya çıkmadı; ancak, en etkili olarak yürütülen
çalışma, Hacettepe Üniversitesinde yapılan stratejik planlama çalışmalarıdır.
Kaldı ki, felsefî temeli, rekabete ve güçlü olanın önceliğine dayandığı için,
bunların sonuçlarını şimdiden görmek olanaklıdır.
Stratejik planlamanın en
önemli bileşenlerinden biri performans kriterleridir. Bu kriterler, ancak, iş
güvencesinin olmadığı alanlarda uygulanabilir. Tasarıda, Genel Müdürlük bünyesinde
çalıştırılacak olan personelin önemli bir kısmının, idarî hizmet sözleşmesiyle
çalıştırılacağı belirtilmektedir. Personelin çalışması, performans
kriterleriyle ölçülecektir. Doğrudan sonuca odaklı olan, süreçlere odaklı
olmayan bu kriterler de, yine, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanmak
üzere ortaya çıkarılmıştır. Son zamanlarda, özellikle, sağlık sektöründe
yaşanan gelişmelerden örnek verilecek olursa, artık, doktorun kaç hastayı
iyileştirdiği değil, bu hastalardan kuruma ne kadar para kazandırdığı
performans kriteri olarak değerlendirilecektir; başarılı veya başarısız
sayılması da ona göre değerlendirilecektir. Şimdi, bu ölçütlerin, sivil
havacılık alanında çalışan personele uygulanması istenmektedir. Hizmet kalite
ve standartlarının ise, daha önceden zaten belirlendiğini, bizler tarafından
değil, başka uluslararası güçler tarafından belirlendiğini bilmekteyiz.
Standartlar bellidir; çünkü, GATS'ta yer almıştır. Hizmet kalitesi ise, bunun,
kamu tarafından sunulmamasıdır.
Sonuç: Türkiye'de sivil
havacılık alanının üst kurul mantığıyla yönetilmesi amacıyla hazırlanan bir
tasarıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi, yine, aynı
şekilde, personelle ilgili değerlendirmelere bakıldığı zaman, personelle ilgili
ilk değişmeler 1955 yılında başlamıştır ve 1960'ta kesintiye uğrayan personel
rejimiyle ilgili çalışmalar, 1985 yılında, sözleşmeli personelle yeniden
gündeme gelmeye başlamıştır. Kamunun bütünlüğünü bozan bir anlayış gütmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı
tamamlayın Sayın Kamacı.
NAİL KAMACI (Devamla) -
Hatta, o dönemlerde, dışarıdan, Amerika'dan, Avrupa'dan getirilen prenslerin,
bu ülkemizi hangi noktaya getirdiğini görme şansına da, yirmi yıl sonra sahip
olduk. Hatta, bunların birçoğu, şu anda, yurt dışında kaçak olarak yaşıyor ve o
dönem içerisinde, yine, bu personel rejimiyle ilgili, dışarıda çalışanların,
özel çalışma hayatlarının üçte 1'inin veya üçte 2'sinin kamuda çalışma
sayılması şeklinde, o dönemlerde getirilmiştir ve özel olarak o dönemde kamuda
iki tane bürokrat kesimi çıkmıştır; bir, sözleşmeli ve dışarıdan getirilenler,
yani prensler; Bir de, kamunun yıllarca kahrını çekmiş bürokratlardır. Siz
bürokratlarınıza güvenmiyorsanız, Türkiye Cumhuriyetinin ileri gitmesi mümkün
değildir. Ben inanıyorum ki, 1923 yılından beri Türkiye'de görev yapan gelmiş
geçmiş bütün bürokratlar -içlerinde sizlerden de var- bu ülkeye elinden gelen
emeği göstermişlerdir. Kendilerine şükranlarımı borç biliyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kamacı.
Şahsı adına söz isteyen
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 19
uncu maddesine ilişkin söz almış bulunuyorum.
Tabiî ki, 19 uncu maddede
"Genel Müdürlüğün her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata,
stratejik plan ve programlara, performans ölçütlerine ve hizmet kalite
standartlarına uygun olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur"
deniliyor. Doğru bir maddedir. Alt kademedeki bürokratlarımız, çalışmakla
yüksek bir performans göstererek etkin bir hizmet anlayışıyla, etkin bir
vazife, görev anlayışıyla, büyük bir heyecanla çalışmak durumundalar ve bu
çalışma performanslarından dolayı üst kademe yöneticilerine hesap vermek
durumundadırlar. Tabiî ki, üst kademe yöneticilerinin de sorumlulukları var
değerli arkadaşlar. Yani, bir bakanlığın, bir bakanın, bir müsteşarın, bir
genel müdürün de millete karşı, topluma karşı, halka karşı birtakım hizmetlerin
üretilmesi ve var olan yanlışlıkların ve aksaklıkların giderilmesi noktasında
da büyük sorumlulukları vardır.
Ben, dün, buradan bir
konuşma yaptım. Dedim ki, 2001 yılında yapımına başlanan Hatay Havaalanı, bugün
kronik bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bizim, Amik Ovamız, gerçekten,
tarım arazilerinin çok zengin olduğu bir ova ve bu tarım arazileri üzerinde bir
havaalanı inşaatı var ve bu havaalanı inşaatı, her kış sezonunda, her kış
mevsiminde, maalesef, sel altında, su altında.
Oradaki para kimin
parası; yine devletin parası. Özel idare bütçesinden yapılıyor o havaalanı
inşaatı; ama, bu, yine bizim paramız; genel bütçedeki para da bizim, il özel
idare bütçesindeki para da bu milletin, bu halkın parası.
Dolayısıyla, Sayın
Bakanımdan istirham ettim. Dedim ki, biz, özel idare bütçesinden bu havaalanını
bitiremiyoruz; yani, havaalanı bütçesi kısıtlı. Bu da bir havaalanı,
Türkiye'nin havaalanı, 1 253 000 nüfuslu Hatay halkına, Hatay İline hizmet
görecek olan bir devlet projesidir, bir devlet yatırımıdır ve maalesef,
bitirilememektedir ve bu havaalanımız, sürekli birtakım tehditler altındadır,
birtakım afetlere maruz kalmaktadır.
Bizim, bunu Sayın
Bakanımıza devretmemiz halinde; yani, Ulaştırma Bakanlığına devretmemiz
halinde, çok daha kısa sürede bitirilebileceğini ve bu tedbirlerin, güvenlik
açısından alınacak olan tedbirlerin daha etkin bir şekilde alınabileceğini
ifade ettim ve gerçekten, bizim için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ve Hatay
için çok önemli bir proje; ama, maalesef, aynı zamanda büyük sıkıntılarla
bekleyen bir proje.
Sayın Bakanımla konuşmam
bittikten sonra, ikili, ayaküstü bir görüşme yaptım. Sayın Bakanımız bana
dediler ki: "Bu, bizden önce başlamış." Dedim ki, doğru Sayın
Bakanım, 2001 yılında başlamış; fakat, neticede, bu bir devlet projesidir, ne yapabiliriz…
Dediler ki: "Bu havaalanı yapılırken Ulaştırma Bakanlığına müracaat
edilmiş; ama, Ulaştırma Bakanlığı, buna muvafakat vermemiş, onay
vermemiş." Bu yüzden Hatay Havaalanı inşaatının kontrollük hizmetlerinin
yapılması için, 15.9.2001 tarihinde Ulaştırma Bakanlığının DLH Genel
Müdürlüğüne, kontrollük hizmeti yapılsın diye, Hatay Valiliği müracaat ediyor;
fakat, Bakanlık bunu geri çeviriyor 2001 yılında. Yani, Türkiye'de bir
havaalanı yapılıyor ve bu havaalanının kontrollük hizmeti, maalesef, Bakanlık
tarafından görülmüyor, şu anda görülmüyor. 2002, 2003, 2004 ve geldiğimiz 2005
yılı itibariyle, DLH'nın görev alanı olan bu hizmet, maalesef görülmüyor. Bu da
üst yöneticilerin -işte, 19 uncu maddeye gelmek istiyorum- sorumluluk alanı,
sorumluluk görevi; dolayısıyla, bunu yapmaları gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, DLH Genel Müdürlüğü havaalanı-mızın kontrollük hizmetini
yapmayınca, kim yapıyor bunu; Hatay Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğü yapıyor.
Şimdi, size soruyorum: Bir havaalanı inşaatı, milletin kendi parasıyla yapılan
bir havaalanı inşaatının kontrollük hizmetini, bir bayındırlık il müdürlüğü
nasıl yapabilsin?! Onun teknik alanı değil, onun konusu değil; bu, tamamen,
Ulaştırma Bakanlığının ve DLH Genel Müdürlüğünün inisiyatifinde olması gereken
bir hizmet olacaktı ve maalesef, bugüne kadar havaalanı bitirilememiştir, özel
idare bütçesinden de bitirilmesi çok zordur. Hatay Havaalanının en kısa sürede
bitirilmesi için, Sayın Ulaştırma Bakanımızın, Binali Yıldırım Beyin, bu
inşaatı kendi bünyesine alması gerekmektedir ve özel idare bütçesi yetersizdir.
Özel idare bütçesi marifetiyle yapılması halinde, maalesef, havaalanı on yılda
da bitmeyecektir, onbeş yılda da bitmeyecektir ve diğer, az önce anlattığım
sorunlar da, sel, su sorunları da ve havaalanı inşaatının, havaalanının
güvenliğini oluşturan konular da çözülemeyecektir. Sayın Bakanımızdan bu
havaalanı inşaatının kendisi tarafından yürütülmesi, Bakanlık bütçesi
tarafından yürütülmesi ve en kısa zamanda bitirilmesi gerektiği inancındayım.
Bu konuda da bizlere yardımcı olacağına inanıyorum. 1 253 000 insan, Hatay
halkı, Hatay İli insanımız, hemşerilerimiz bunu canı yürekten bekliyor ve Sayın
Bakanımızdan bir müjdeli haber duymak istiyor diyerek saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Sayın Başkanıma da yüksek müsamahalarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunacağım; oylarınıza sunarken karar yetersayısı da ara-yacağım.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı
bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.46
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116 ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
940 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 19 uncu
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım. 19 uncu maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Yetki devri
MADDE 20.- Genel Müdür ve
her kademedeki Genel Müdürlük yöneticileri, sınırlarını açıkça belirtmek ve
yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki
devri, uygun araçlarla ilgililere duyurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal
Sağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 940 sıra
sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 20 nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Her ne kadar bu maddeyle
ilgili söz almışsam da, aslında, konuşmam 21 inci madde üzerinde olacaktır. 21
inci maddenin gerekçesinde, maddede belirtilen üst düzey görevlere
atanabilecekler arasına metalurji mühendislerinin ve en az dört yıllık eğitim
veren Hava Harp Okulundan mezun olanların da ilave edilmesi hususu
vurgulanarak, hükümetin teklif ettiği metne, komisyonca gerekçede sözü edilen
husus, yani "en az dört yıllık eğitim veren Hava Harp Okulundan mezun
olma" ibaresi eklenmiştir.
Gerekçedeki açıklamaya
göre, madde metnine bu ilaveyi yapma ihtiyacının nereden ve nasıl doğduğunu
bilemiyoruz; ancak "en az dört yıllık eğitim veren Hava Harp Okulu"
diyerek bu ilaveyi yapmış olan milletvekili arkadaşlarımız, Türkiye'de dört
yıldan daha az sürede eğitim veren herhangi bir Hava Harp Okulu mu biliyorlar
acaba?! Hadi bunu atlayabilirler. Peki, hükümetin teklif ettiği metnin
yüksekokulları genel olarak sıraladığını, dolayısıyla, Türk askerî
havacılığının olduğu gibi, sivil havacılığın da çok önemli bir pilot kaynağı
olan kara, deniz ve hava dahil, bütün Harp Okulları bu kapsamda iken,
komisyondan çıkan metinde, diğer sivil nitelikteki yükseköğrenim kurumları
sıralamasının ardından "en az dört yıllık eğitim veren Hava Harp Okulundan
mezun olduktan sonra" denilerek, bu suretle, Kara ve Deniz Harp Okulu
mezunlarının önünün kesilmiş olduğunu da mı atladılar?!
Devam edelim. İş
bilmezlik bu kadarla bitmiyor. Unutulan veya yok sayılan Kara ve Deniz Harp
Okulu mezunlarının bir bölümünün, kara ve deniz kuvvetlerinin kara havacılığı
ve deniz havacılığı branşlarının tecrübeli pilotları olduklarını, Hava Harp
Okulu mezunu helikopter pilotlarının Kara Havacılık Okulunda eğitim
aldıklarını, bu eğitimleri veren kara havacı pilotların, uçuş eğitmeni
misyonlarının yanı sıra, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde terörle
mücadelenin belkemiğini teşkil eden kritik ulaştırma hizmetleriyle birlikte,
sınıriçi ve sınırötesi operasyonları yürüten, adını belki marka olarak
bildiğiniz, Skorsky ve Cougar helikopterleri ile CASA ve Beachcraft uçaklarını,
bu maddede unuttuğunuz insanların kullandıklarını ve bu operasyonlar sırasında
birçoğunun pilotluk görevini ifa ederken şehit olduklarını da mı
bilmiyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım,
adını çok duymadığımız; fakat, Kara ve Deniz Harp Okulu mezunu askerî pilotlar
ile yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde Sayın Başbakanı uçuran Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün kıymetli pilotlarını da yetiştiren Kara Havacılık Okulu, son
yıllarda, Türkiye'nin adını uluslararası havacılık alanında gururla duyuracak
şekilde, dost ve müttefik bazı ülkelerin uçak ve helikopter pilotlarını da
yetiştirmeye başlamışlardır. Şimdi, tekrar sormak istiyorum; bu okul mezunu pilot
ve idareciler, bu kanun tasarısıyla Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kapsamında
istihdam edilmek bakımından bir istihdam yasağıyla karşı karşıya kalmıyorlar
mı?! Dolayısıyla, bu kanun tasarısıyla Hava Harp Okulu mezunları korunarak
diğer Harp Okulu mezunu pilotlara haksızlık yapılmış olmuyor mu? Önemli bir
kamu kurumu olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu tecrübeli insan
kaynağından faydalanma imkânlarını neden ve hangi amaçla kaldırıyoruz? Eğer, bu
bilinçli bir ihmal değilse, anlaşılıyor ki, bu alanda önemli bir bilgi
eksikliği bulunuyor ve bu eksikliği gidermek de galiba bu Genel Kurulda bize
düşüyor.
Türk sivil havacılığının
çok önemli bir pilot ve yönetici kaynağı olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu
emekli ve müstafi pilotlar, yani, askerî havacılar, bu kanun tasarısını
hazırlayanların zannettiği gibi sadece Hava Harp Okulu mezunları arasından
yetişmiyor. Bu yaygın kanaatin aksine Kara ve Deniz Harp Okullarımız da, Hava
Harp Okulunun dışında askerî pilotlarımızın lisans eğitimi aldıkları dört yıllık
yüksek öğrenim kurumlarındandır. Her kuvvet komutanlığı kendi havacılık
teşkilatının pilotlarını, kendi Harp Okulunda eğitip, müteakiben havacılıkla
ilgili meslekî branşlaşmaya ayrılan pilot adaylarını Hava ve Kara Kuvvetleri
bünyesinde bulunan uçuş okullarına göndererek yetiştirmektedirler. Bunlardan
sadece Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kara ve Hava Kuvvetleri gibi bünyesinde
uçuş okulu olmadığından, deniz havacılığı branşına seçilen pilot adaylarını,
Kara Kuvvetleri bünyesinde Ankara'da bulunan Kara Havacılık Okuluna ve Hava Kuvvetlerine
bağlı İzmir Çiğli'de bulunan 1 inci Ana Jet Üssü bünyesindeki uçuş okuluna
göndermektedir.
Bunun dışında, Kara ve
Hava Kuvvetlerimiz kendi teşkilatları için ihtiyaç duydukları pilotları,
uluslararası üne de sahip olan kendi uçuş okullarında yetiştirmektedirler.
Yani, sonuç olarak, Türk askerî pilotları, sadece Hava Harp Okulundan mezun
olanlar arasından seçilmemektedirler.
Ayrıca, her üç kuvvete
mensup bu subaylar, Türk Silahlı Kuvvetlerinde mecburî hizmetleri boyunca veya
emekli oluncaya kadar, kendi kuvvetleri bünyesindeki uçak ve helikopteri
kullanarak pilotluk icra edip tecrübe kazandıktan sonra, birkısmı Ordudan yasal
mevzuat çerçevesinde ayrılarak, meslekî yaşamlarını sivil havacılık alanında
sürdürmektedirler. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kazandıkları bu meslekî
tecrübeyi sivil havacılık endüstrisine taşıyarak, yine, ülkemiz için önemli
hizmetlerde bulunmaktadırlar. Askerî havacılık tecrübelerini sivil havacılıkta
kazandıkları tecrübeyle birleştirerek, birikimlerini, hem sivil havacılık
şirketleri bünyesinde pilot ve idareci olarak hem de havacılık alanında hizmet
veren Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü gibi kamu kurumlarımızda uzman, uzman
yardımcısı ve üst düzey yönetici olarak hizmet vermeye devam etmektedirler.
Bunlar arasından sadece Hava Harp Okulu mezunu olanları, anlayamadığımız
sebeplerle ayırır, korursanız, bu adım, bir kuşku gölgesinde atılmış anlamına
gelir.
Uluslararası Birleşik
Havacılık Otoritesi kuralları ve yasalarımız gereğince, bugüne kadar, pilot
olarak, ülkemizde olduğu gibi dünyanın dört bir yanında pilotluk yaparken, bu
insanları havacı saymamanın mantığını ve bu bilgi ve tecrübeye sahip bir
camiayı, münhasıran bu işle ilgili hizmet vermekte olan bir kamu kuruluşunun
dışında tutarak istihdam izni vermemek, uygulamanın adaletsizliği bir yana, en
hafif deyimiyle bilgisizliği bilgi addeden bir cehalet durumudur.
Değerli arkadaşlarım,
Kara Kuvvetleri bünyesindeki Kara Havacılık Okulu ve Hava Kuvvetleri
bünyesindeki Çiğli Temel Uçuş Okulu, Ulaştırma Bakanlığı adına ticarî pilotluk
lisansı verilmesiyle ilgili olarak oryantasyon eğitimini ve prosedürünü de
üstlenmekte ve bu eğitim sürecinin sonunda Ulaştırma Bakanlığı adına lisans
vermektedir. Ulaştırma Bakanlığı olarak, sivil havacılık alanında böyle bir
misyon verdiğiniz, sektörde pilotluk yaptırdığınız bu insanları kendi
kuruluşunuzda uzman, uzman yardımcısı olarak bile görevlendirmez ve üst düzey
yönetici ve uzmanlık seviyesinde personel seçerken sadece Hava Harp Okulu
mezunlarına yolu açar ve avantaj sağlarsanız, bu tutumu eleştirmenin ötesinde
kınamak gerektiğini düşünüyorum. Hava Harp Okulu mezunu her Hava Kuvvetleri
mensubu subayı, topçusunu, istihkâmcısını meslekten havacı kabul ederek Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde istihdam edeceksiniz; ama, görevi
münhasıran pilotluk olup binlerce saat uçuşu olan, bu konuda eğitim ve lisans
veren insanları bu kurumun kapısından içeri almayacaksınız!..
Değerli arkadaşlarım,
insaf gerektiren bu durumun, en azından hükümet teklifi çerçevesinde
değerlendirilerek, az sonra vereceğimiz önerge doğrultusunda, komisyon metninde
Harp Okullarıyla ilgili kaynağın daraltıldığı ve saydığımız kesimlere büyük
haksızlıkla sonuçlanacak olan bu adaletsizliğin 21 inci maddenin görüşülmesi
sırasında giderileceğini umuyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Sağ.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Atama
MADDE 21.- Genel
Müdürlüğe, Genel Müdür Yardımcılığına, Daire Başkanlığına ve Müdürlüğe atanmak
için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel şartlara ilave
olarak; en az dört yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının veya bunlara
denkliği kabul edilen yurt dışındaki
yüksek öğretim kurumlarının uçak/uzay, makine, elektrik-elektronik,
inşaat, mekatronik, bilgisayar, endüstri, fizik, metalurji, meteoroloji
mühendislikleri ile havacılık, mimarlık, hukuk, iktisat, uluslararası
ilişkiler, maliye, işletme ve kamu yönetimi bölümlerinden veya en az dört
yıllık eğitim veren hava harp okulundan mezun olduktan sonra havacılık alanında
en az beş yıllık deneyime sahip olmak ve İngilizce'den Kamu Personeli Yabancı
Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış olmak şartı
aranır.
Genel Müdürlüğün merkez
teşkilatında görevlendirilecek personelin atama, yer değiştirme, görevde
yükselme usûl ve esaslarına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Arıkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 21 inci maddesi hakkında görüşlerimi
sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, önce,
Başkanlığımızı, değerli milletvekillerimizi ve çok değerli Türk Milletini
buradan saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, sivil
havacılık hizmetlerine kalitenin ve verimliliğin, teknolojinin insanlarımızın
emrine daha bilinçli sunmamız için, bu kurumda görev yapacak genel müdür, genel
müdür yardımcılığı, daire başkanlığına ve müdürlüklere atanacak insanlarımızın
en az dört yıllık üniversite mezunu olmaları memnuniyet vericidir; ancak, ben,
Türk Hava Kurumunun geçmişinden başlayarak bazı bilgiler vermek istiyorum.
16 Şubat 1925'te, Mustafa
Kemal Atatürk'ün önerisiyle kurulan Türk Hava Kurumundan hiç
bahsedilmemektedir. Ben, bu kurumun, ülkeye olan yararlarından bahsederek ve
sizleri, geçmişi hakkında bilgilendirerek bu kanun kapsamına alınmasını teklif
ediyorum.
1925 yılında kurulan Türk
Hava Kurumu, Türk Milletine, havacılığın, askerî, siyasî, ekonomik, sportif ve
turistik önemini anlatmak, tanıtmak, sevdirmek, kaliteyi havacılık alanlarıyla
ilgilenmeye telkin ve teşvik etmek ve öğretmekle görevlendirilmiştir. Kurulduğu
günden bugüne kadar, devlet bütçesinden hiçbir pay almadan, verilen görevi en
iyi şekilde yerine getirmiş ve getirmeye çalışmaktadır.
Atatürk, kuruma
görevlerini yerine getirmek için ihtiyaç duyacağı maddî kaynağı sağlamak
amacıyla, birbirinden farklı alanlarda 21 değişik gelir kalemi yaratmıştır.
Bunlardan bazıları, millî piyango, cıva madenlerinin işletilmesi, fitre, zekât,
kurban derisinden elde edilen gelirlerdir. Bu gelirlerle donatılan kurum, ilk
yıllarında büyük atılımlar içine girmiş, Kayseri ve Etimesgut'ta uçak ve motor
fabrikaları kurmuş, yurt genelinde düzenlenen bağış kampanyalarıyla, 1925-1935
yılları arası 351 uçak satın alarak ya da imal ederek Hava Kuvvetlerine armağan
etmiştir; askerî, sivil, sportif havacılığın doğup geliştirilmesini, turizm
sektörüne son yıllarda hızla yaygınlaşan alternatif etkinlikler
kazandırılmasını sağlamıştır; 1985 yılından beri, orman yangınlarına havadan
uçakla müdahale, 1956 yılından beri, tarım alanlarının havadan ilaçlanması; her
yıl, binlerce gence ücretsiz havacılık eğitimi verilmesi gibi hizmetlerle devam
etmektedir. Bu kurum, böyle hizmetler vermesine rağmen, ne yazık ki, 80 inci
kuruluş yılını büyük zorluklarla kutlayabilmiştir.
1939 yılında, Millî
Piyango İdaresinin Başbakanlığa bağlanmasının ardından, yukarıda sıralanan
diğer gelir kalemleri de, geçen yıllar içinde birer birer elinden alınmış ve
kurum, kurban derisi, fitre, zekât gelirlerine mahkûm bir şekilde, desteksiz,
ilgisiz, kendi yağıyla kavrulmaya terk edilmiştir. Bununla kalmamış, 1990
yılından itibaren yasa ve yönetmeliklerle yapılan değişikliklerle, kurban
derisi toplama çalışmaları sekteye uğratılmış, başka kuruluşlara paylar
verilmiş ve kurum, Türk havacılığının gelişmesi yönündeki çalışmaları yerine
getiremez olmuştur; maddî imkansızlık içerisinde sürüklenmektedir.
Bütün bu zorluklara ve
yıldırımlara göğüs geren Türk Hava Kurumunun, kurban derisi, fitre ve zekât
gelirlerindeki yüzde 40'lık payının artırılmasına veya her kurumun kendi
imkânlarıyla kurban derisi toplaması için yeniden düzenlemeye gidilmesine,
ilaveten, spor loto, toto gibi şans oyunları, millî piyango ve at yarışları
gibi fonlardan Türk Hava Kurumuna pay verilerek yeni gelir kaynakları
yaratılmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece, Türk Hava Kurumu, yıllarca
gençliğe vermiş olduğu ücretsiz eğitimlere devam etme imkânını bulacak,
gençleri kahve köşelerinden kurtararak, düşünmeye ve araştırmaya sevk
edecektir.
Amatör, sportif ve ticarî
havacılık faaliyetlerinin tamamını bünyesinde toplayan tek kurum Türk Hava
Kurumu olup, Türkiye'de planör, paraşüt, yamaç paraşütü, yelkenkanat, model
uçak gibi sportif havacılık dallarında lisanslı eğitim veren tek kuruluştur.
Ayrıca, Türk Hava Kurumu
Türkkuşu Okulu, 1937 yılından bugüne kadar 5 291 pilot yetiştirmiş ve bu
pilotlarımız, ülkemize en büyük hizmetleri yapmışlardır. Türk Hava Kurumu Uçuş
Okulunun kapasitesi, yönetim, görevleri ve gelirleri belirli bir düzen
içerisine konulup, destek verilirse, bu kurumun, ülkemizin sivil havacılık
sektörüne büyük ölçüde katkıda bulunmak amacıyla üzerine düşen tüm görevleri yerine
getireceğine inancım sonsuzdur.
Genel müdürlük bu konuda
ve maddede yazılı, en az beş yıllık tecrübesi olan ve İngilizceden Kamu
Personeli Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış olma
şartına uyan eleman temininde başlangıçta zorluk çekeceği için, 21 inci
maddedeki bu cümlenin sonuna "bu husus yönetmelikle düzenlenir"
ibaresi konulur ise, genel müdürlüğümüz eleman temininde zorlanmamış olacaktır.
Bu düşünce ve duygularla,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Arıkan.
Sayın Tuna?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, maddeyle ilgili 6 önerge
vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup, en aykırı önergeden itibaren
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940 S.
Sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "kamu
yönetimi bölümlerinden" ibaresinden sonra gelen kısmın ve ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Faruk Koca |
Necati Çetinkaya |
|
Bursa |
Ankara |
Elazığ |
|
İsmail Bilen |
|
Alaettin Güven |
|
Manisa |
|
Kütahya |
"veya en az dört
yıllık eğitim veren harp okullarından veya polis akademisinden mezun olmak ve
ayrıca havacılık deneyimine sahip olmak şartı aranır. Harp okullarından veya
polis akademisinden mezun olanların havayolu nakliye pilotu lisansına sahip
olması gerekir."
"Genel Müdürlüğün
merkez teşkilatında ve temsilciliklerinde görevlendirilecek personelin atama,
yer değiştirme, görevde yükselme usul ve esasları ile Genel Müdür, Genel Müdür
Yardımcılığı, daire başkanlığı ve müdürlüğe atanacaklarda aranacak yabancı dil
seviyesine ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940 sıra sayılı "Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
"meteoroloji" ibaresinden sonra gelmek üzere, "harita ve
kadastro (jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri)" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ufuk Özkan |
Ali Kemal Deveciler |
Yaşar Tüzün |
|
Manisa |
Balıkesir |
Bilecik |
|
Erdal Karademir |
Mevlüt Coşkuner |
Gürol Ergin |
|
İzmir |
Isparta |
Muğla |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 21 inci maddesinde "… ve İngilizceden Kamu
Personeli Yabancı Dilbilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış
olmak şartı aranır…" ibaresinin "… İngilizce Dilini iyi derecede
bilmeleri şartı aranır. Genel Müdürlüğün merkez teşkilatında görevlendirilecek
personelin atama, yer değiştirme, görevde yükselme usul ve esasları ile Genel
Müdürlük, Genel Müdür Yardımcılığı ve Daire Başkanlığına atanacaklarda aranacak
yabancı dil seviyesine ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir…" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Gürol Ergin |
Feramus Şahin |
R. Kerim Özkan |
|
Muğla |
Tokat |
Burdur |
|
M. Mesut Özakcan |
M. Vedat Melik |
Mevlüt Coşkuner |
|
Aydın |
Şanlıurfa |
Isparta |
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 940 sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın "Atama" başlığını taşıyan
21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "en az dört yıllık eğitim veren
hava harp okulundan mezun olduktan sonra" şeklindeki ibarenin "harp
okullarından mezun olduktan sonra" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
M. Ali Arıkan |
Yaşar Tüzün |
Kemal Sağ |
|
Eskişehir |
Bilecik |
Adana |
|
Muharrem Kılıç |
Feridun Ayvazoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
Malatya |
Çorum |
Afyonkarahisar |
BAŞKAN - Beşinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Bilet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
"meteoroloji" ibaresinden sonra gelmek üzere "jeodezi ve fotogrametri
mühendisliği" ibaresi; "havacılık" ibaresinden sonra gelmek
üzere "kara harp okulu kara havacılığı" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Ahmet Ersin |
Orhan Sür |
R. Kerim Özkan |
|
İzmir |
Balıkesir |
Burdur |
|
Osman Kaptan |
Rasim Çakır |
Nail Kamacı |
|
Antalya |
Edirne |
Antalya |
BAŞKAN - Altıncı önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasının
kaldırılarak aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Gürol Ergin |
Mevlüt Coşkuner |
Ali Kemal Deveciler |
|
Muğla |
Isparta |
Balıkesir |
|
Erdal Karademir |
Ufak Özkan |
Yaşar Tüzün |
|
İzmir |
Manisa |
Bilecik |
Genel Müdürlüğe, Genel
Müdür Yardımcılığına, Daire Başkanlığına ve Müdürlüğe atanmak için, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel şartlara ilave olarak; en az dört
yıllık örgün eğitim veren yüksek öğretim kurumlarından mezun olduktan sonra,
havacılık alanında en az beş yıllık deneyime sahip olmak ve İngilizceden Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış
olmak şartı aranır.
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı
olan önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasının
kaldırılarak aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürol Ergin (Muğla) ve arkadaşları
Genel Müdürlüğe, Genel
Müdür Yardımcılığına, Daire Başkanlığına ve Müdürlüğe atanmak için, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel şartlara ilave olarak; en az dört
yıllık örgün eğitim veren yükseköğretim kurumlarından mezun olduktan sonra,
havacılık alanında en az beş yıllık deneyime sahip olmak ve İngilizceden Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış
olmak şartı aranır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Hükümet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin birinci
fıkrasında, Genel Müdürlüğe, Genel Müdür Yardımcılığına, Daire Başkanlığına ve
Müdürlüğe atanmak için birtakım üniversite bölümlerinin dikkate alınarak
uygulanması, eğitimde eşitlik ilkesi çerçevesinde çelişki yaratmaktadır.
Üniversitelerin diğer
bölümlerinden mezun olup ve yıllarca havacılık sektöründe çalışarak gerek
teknik gerek idarî açıdan tecrübe kazanmış çok sayıda personel bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle bu kişilerin mağdur edilmesi
önlenmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
"meteoroloji" ibaresinden sonra gelmek üzere "jeodezi ve
fotogrametri mühendisliği" ibaresi; "havacılık" ibaresinden
sonra gelmek üzere "kara harp okulu kara havacılığı" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Ersin (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sivil havacılığın en önemli insan
kaynaklarından biri, Hava Kuvvetleri ve Hava Harp Okulu kuşkusuz; ama,
Türkiye'de kara havacılığı da, Hava Kuvvetleri gibi tekamül etmiş, hem teknik
açıdan hem personel açısından tekamül etmiş ve sivil havacılığımıza da hem
teknik yönden hem de personel yönünden çok büyük destek olan bir kurumdur. O
bakımdan, Hava Harp Okulu mezunlarına tanınmış olan bu hakkın, Kara Harp Okulu
kara havacılığı bölümünden mezun olanlara da tanınması hem bir zorunluluktur;
çünkü, sivil havacılığın teknik personel donanımını artırmak bakımından hem de
bu eğitimi almış insanların haklarıdır. Biz, bu ayırımın olmaması düşüncesiyle,
Kara Harp Okulu mezunu olup da kara havacılığı eğitimi almış olan
subaylarımızın da Hava Harp Okulu mezunu subaylarımızla eşit koşullarda
değerlendirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz ve önergemizi de bu amaçla
verdik.
Önergemize Yüce Meclisten
destek bekliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı"nın "Atama" başlığını taşıyan 21 inci
maddesinin birinci fıkrasındaki "en az dört yıllık eğitim veren hava harp
okulundan mezun olduktan sonra" şeklindeki ibarenin "harp
okullarından mezun olduktan sonra" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini mi
okutayım?
KEMAL SAĞ (Adana) -
Konuşacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini,
önerge sahipleri adına, Sayın Sağ açıklıyor.
Buyurun.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
deminki konuşmam sırasında da bahsettiğim gibi, biz, burada, bir eşitsizliğin
giderilmesini öneriyoruz. Demin, Sayın Rasim Çakır Beyin de belirttiği gibi, şimdi,
gerçekten, biz kabul ediyoruz ki, Hava Harp Okulu mezunları, bu konuda, tamam,
uzmandır; ancak, şunu asla gözardı etmemeliyiz ki, Kara Havacılık Okulu,
Ankara'da, gerçekten, bu işte uzmanlaşmış başka bir eğitim kurumumuz. Kaldı ki,
bu eğitim kurumu, demin bahsettiğim gibi, yine, güneydoğuda ve Doğu Anadoluda,
PKK'yla mücadele sırasında, birçok helikopter ve uçakları kullanmış,
kullananları eğitmiş, Emniyet Genel Müdürlüğü pilotlarını da eğitmiş, bugün,
gerçekten kendini ispatlamış bir kurumdur. Bu arada, Deniz Kuvvetleri bünyesinde
de, bu okullarda yetişen Deniz Kuvvetleri mensubu olan pilotlar vardır.
Biz diyoruz ki, bu
maddeyi bu şekilde geçirirseniz doğru yapmamış olursunuz. Gerçi, Sayın Bakanım,
az sonra, belki AKP'nin vereceği bir önergeyle, bu değişikliği yapacaktır.
Eğer, öyle yapacaklarsa, yapılırsa, bir eşitsizlik giderilmiş, bir haksızlık
giderilmiş olacaktır. Bence, doğru olan da budur. Ben, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, bu önerimizin kabul edilmesini arz ediyorum; eğer, bizim
önergemizi değil de sizin önergenizi bu hüküm doğrultusunda kabul ederseniz
yine makbulümüzdür, fark etmez; ama, lütfen bu eşitsizliği ve haksızlığı
gidermenin yolunu bulalım.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Sağ.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 21 inci maddesinde "… ve İngilizceden Kamu Personeli
Yabancı Dilbilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde puan almış olmak
şartı aranır…" ibaresinin, "…İngilizce Dilini iyi derecede bilmeleri
şartı aranır. Genel Müdürlüğün merkez teşkilatında görevlendirilecek personelin
atama, yer değiştirme, görevde yükselme usul ve esasları ile Genel Müdürlük,
Genel Müdür Yardımcılığı ve Daire Başkanlığına atanacaklarda aranacak yabancı
dil seviyesine ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir…" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürol Ergin (Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Yalnızca KPDS sınavının
değerlendirilmesinin personel atama usulünde gereken sonucu sağlamayacağı,
personel temininde sıkıntı yaratacağı ve bu yasanın amacına ulaşamayacağı
nedeniyle önermekteyiz.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
"meteoroloji" ibaresinden sonra gelmek üzere, "harita ve
kadastro (jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri)" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle
Hava Alanları Daire Başkanlığı kurulmaktadır. Hava Alanları Daire Başkanlığının
görevleri ve sorumlulukları incelendiğinde "inşa edilecek sivil hava
alanları, hava tesisleri, mania planlarını hazırlamak, uygulamak ve
denetlemek" gibi görevler üstlendiği görülmektedir.
Ancak, kurumda görev
alacak konuyla ilgili bazı mühendislik birimlerinin, tasarının 21 ve 24 üncü
maddelerinde yer almadığının farkına varılması üzerine, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda ilgili mühendislik birimlerinin eklendiği
görülmektedir.
İlgili komisyonda bazı
eksikliklerin giderilmiş olmasına rağmen, Hava Alanları Daire Başkanlığının
görevleri ve sorumlulukları içinde görülen en önemli bir mühendislik alanının
unutulduğu görülmektedir.
Bu anlamda "inşa
edilecek sivil hava alanları, hava tesisleri, mania planlarını hazırlamak,
uygulamak ve denetlemek" gibi görevde yer alması zorunlu bulunan harita ve
kadastro mühendisleri (jeodezi ve fotogrametri mühendisleri)nin eklenmesi
zorunlu görülmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
unutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı "Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen
"kamu yönetimi bölümlerinden" ibaresinden sonra gelen kısmın ve
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları
"veya en az dört
yıllık eğitim veren harp okullarından veya polis akademisinden mezun olmak ve
ayrıca havacılık deneyimine sahip olmak şartı aranır. Harp okullarından veya
polis akademisinden mezun olanların hava yolu nakliye pilotu lisansına sahip
olması gerekir."
"Genel Müdürlüğün
merkez teşkilatında ve temsilciliklerinde görevlendirilecek personelin atama,
yer değiştirme, görevde yükselme usul ve esasları ile Genel Müdür, Genel Müdür
yardımcılığı, daire başkanlığı ve müdürlüğe atanacaklarda aranacak yabancı dil
seviyesine ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Üst düzey
personel olarak atanacak kimselerin durumlarına açıklık getirilmek üzere bu
düzenlemenin yapılması gerekli görülmüştür. Personelin yabancı dil bilme
seviyesinin yönetmelikle düzenlenmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 21
inci maddeyi, kabul edilen iki önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
Düzenleme görev ve
yetkisi
MADDE 22.- Genel
Müdürlük, bu Kanunun uygulanması ile ilgili yönetmelik çıkarmaya yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mesut Özakcan;
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, tasarının 22 nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sivil havacılık sektörünün gelişimi ve sorunlarıyla ilgili olarak tasarının
tümü üzerinde yapmış olduğum konuşmada ifade etmiştim, tekrar ifade ediyorum:
Bu tasarı hazırlanma aşamasında sektör temsilcilerinin görüşü hazırlanmıştır.
Eğer durum böyle olmasaydı, belki önümüzde daha sağlıklı, sivil havacılığın
sorunlarını çözecek, sektörü kucaklayacak bir tasarı olacaktı. Ülkemizin ve
sivil havacılığımızın buna ihtiyacı vardı.
Tasarı bu haliyle önümüze
geldiğinde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak,
olabildiğince eksiklikleri tamamlamaya, tasarının en azından daha sağlıklı bir
yapıya kavuşması adına katkı koymaya çalıştık. Tasarı bu haliyle yasalaştığı
durumda sıkıntıların devam edeceği konusunda ciddî endişeler taşıdığımızı bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
1983 yılında çıkarılan 2920 sayılı Sivil Havacılık Yasasıyla birlikte, bu yıla
kadar olan hava taşımacılığındaki boşluğun doldurulması çabalarıyla birlikte ve
aynı zamanda dünya ve Avrupa'daki gelişmeler doğrultusunda sektörün geçen on
onbeş yıllık sürede toplam büyüme oranı yüzde 700 civarında olmuştur. Havayolu
trafiği ciddî boyutlarda artmış, yeni havayolu canlanmış ve havacılıkla ilgili
eğitim kurumları açılmıştır; ancak, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu
gelişmelerin çok gerisinde kalmıştır. Bu durum sivil havacılığımızı olumsuz
yönde etkilemiştir.
Havacılık faaliyetlerinde
en önemli unsur, kuşkusuz, uçuş ve yer emniyetinin sağlanmasının
güçlendirilmesidir. Sivil havacılığımızın sorunlarına çözüm bulmak adına
Birinci Yüksek Havacılık Şûrası 1999 yılında toplanmış, ayrıca, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı Havacılık Sektörü Özel İhtisas Komisyonları
oluşturulmuştur. Bu toplantılardan çıkan ana sorunun ve çözümünün Türkiye'de
idarî ve malî yönden özerk bir sivil havacılık otoritesine ihtiyaç olduğu
gerçeğidir. Bu getirilen tasarının bunu karşılayacak durumda olmadığı, gerek
sektörün temsilcileri tarafından gerekse ilgili akademik çevreler tarafından
ifade edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarılarıyla ilgili
olarak Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesi görüşülürken, Bakanlığın bağlı kuruluşu
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak yaptığım konuşmada, bu Genel
Müdürlüğümüzün hizmet gerekçelerinde bile 19 ana başlık altında toplanmış
faaliyet alanı vardır; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, bu aktivitelerini 75
kadrolu, 25 sözleşmeli, 10 geçici görevli olmak üzere 110 personelle ve
Bakanlığın iki kat hizmet binasına sıkıştırılmış olarak faaliyetlerini
yürütmektedir. Peki, bu kuruluşumuzun bütün bunları ne kadar randımanlı ve
gereğince yapabildiği söylenebilir? Denilebilir mi ki, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü, bütün bunları, bu yapısıyla, bu kadrosuyla tam olarak yapabiliyor;
kesinlikle hayır. Eğer durum böyle olsaydı, yıllardır söylenen, ama, ne yazık
ki bir türlü gerçekleşmeyen sivil havacılık kurumunun özerk bir yapıya
kavuşmasına yönelik yasanın çıkması gerekirdi. Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünde, bugün, kaza kırım heyetinde görevli bir havacılık mühendisi 900
000 000 TL ücretle çalışıyor. Mevcut kurum kadrosunda 700 hava aracını, 5 000
uçucu personeli teknik ve eğitim yönünden denetlemekle görevli 2'si kadrolu,
4'ü sözleşmeli olmak üzere toplam 6 pilot bulunuyor; çünkü, özel sektörde 5 000
dolarla iş bulabilen pilotlar, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde, ancak uçuş
tazminatıyla birlikte 1,5 milyar TL civarında bir ücretle çalışıyor. Nitekim,
kurumda görev yapan, bugün, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu alanda faaliyet
gösteren tüm kurum ve kuruluşların denetimini yapan ya da yapması gereken bir
kurum olmasına rağmen, maalesef, bazı yetkilerini denetleme yapacağı kurumlara
devretmek durumunda kalıyor. Bu kurumumuzun malî ve idarî yönden özerk bir
kurum niteliğine kavuşması ihtiyacı güncelliğini korumaktadır ifadelerimi
kullanmıştım.
Öncelikle, şimdi
getirilen tasarının genel gerekçesinde yukarıda bahsettiğim ifadelerin ve
sorunların tespitinin yapılmış olmasından dolayı memnuniyetimi de ifade etmek
isterim; ancak, yeni getirilen tasarıda da kurumun faaliyet alanları, eskisinde
olduğu gibi, yine 19 ana başlık altında sıralanıyor. Burada kurumun faaliyet
alanlarının çok fazla olduğunu ifade etmekten ziyade, getirilen tasarıyla bu
Genel Müdürlüğümüzün işlevlerini yerine getirme konusunda sıkıntılar yaşanacağı
ve sorunların devam edeceği konusundaki endişelerimizi ifade etmek istiyorum;
çünkü, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, uygulayıcı bir kurum olmaktan daha çok,
düzenleyici ve denetleyici bir kurum kimliğinde olmalıdır. Bunu, gelişmiş
ülkelerin havacılık konusunda bu anlamda görev yapan kurumlarında görmek
mümkündür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıyla getirilen kurumun eski yapısından farklı olarak tek
göze çarpan nokta, özel bütçeli olmasıdır. Özel bütçeli olması dolayısıyla,
kurumun gelir ve giderlerini kendisinin karşılaması bekleniyor. Gelirlerin
giderleri karşılamadığı durumlarda da genel bütçeden katkı yapılacağı
belirtiliyor; yani, kurum üzerinde genel idarenin iradesi devam ediyor olacak.
Oysa, tasarısıyla getirilen tek farklılığın özel bütçeli ve malî yönden özerk
olması amaçlanıyordu. Genel Müdürlüğün özel bütçeli olması nedeniyle, nitelikli
personelin elde tutulması ya da Genel Müdürlük bünyesine dahil edilmesi
konusunda bir gelişme sağlanacağı düşünülüyordu. Bu konudaki endişeler devam etmektedir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün gelirleri arasında, Genel Müdürlük ile Devlet Hava Meydanları
arasında yapılacak bir protokol çerçevesinde Eurocontrol gelirlerinden alınacak
pay gösterilmektedir. Ülkemiz Eurocontrol kaynaklarından yılda 400-500 milyon
euro civarında pay almaktadır. Bilindiği gibi, bu pay, ülkemizde hava trafik
hizmetlerinin yürütülmesi ve bunlarla ilgili olarak yapılacak yatırımların ve
hava trafik hizmetlerinde görevli personelin ücretlerini ödemek üzere ortaya
çıkan maliyetin havayolu birim maliyetlerine yansıtılıp, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğüne ödenen paydır; çünkü, bu pay, Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne ödeniyor; çünkü, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi bu konuda icracı kuruluş.
Siz, şimdi, Eurocontrola
diyebilecek misiniz ki, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne de pay aktarın. Böyle
bir uygulama var mı? Diyelim ki, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü arasında protokol anlamında bir sıkıntı yaşandı. Ne
olacak; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün en büyük gelir elde edeceği
düşünülen bu kalemde sıkıntı yaşandığında, Genel Müdürlük, basılı evraklardan,
formlardan, yayınlardan, vereceği kurs ve seminerlerden elde edeceği gelirlerle
mi kurumun çalışmalarını yürütüp yönetecek?!
İkinci bir nokta da,
tasarıda, kurumun görev alanlarına giren konularda yeterli olamadığı durumlarda
hizmet alımlarından sıkça bahsedilmektedir. Böylelikle, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğüne, âdeta, her nokta da hizmet satın almak suretiyle görevlerini
dağıtmak gibi kolaycı bir yaklaşımın arkasına sığınacak bir durum
yaratılmaktadır. Tasarıya bakıldığında, bunu görmek kolaylıkla mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 10 uncu maddesinde, Hava Seyrüsefer Dairesi Başkanlığının görevleri
olarak sayılan birçok konuda bile Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu
görevlerini yapacak durumda değil, ihtiyaç duyulan gerek personel gerekse
donanım açısından yeterli değildir. 10 uncu maddenin (i) bendinde "sivil
hava araçlarının kamu ve uçuş emniyeti ile hava seyrüsefer güvenliği bakımından
uyması gereken düzenlemeleri yapmak, denetlemek, hava trafik yönetim hizmetleriyle
ilgili önlemler almak ve ilgili personelin lisanslandırılma esaslarını
belirlemek, takibini yapmak, yenilemek ve iptal etmek" ifadesi yer
almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Bu konularda da, daire başkanlığının, sayılan görevleri, yine
yukarıda saydığım gerekçelerle, yerine getirebileceği konusunda endişeler
vardır. 10 uncu maddede sayılan görevlerin hemen hepsi, bakanlığın diğer ilgili
kurum ve kuruşlarına devredilmiştir; çünkü, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, bu
sayılan görevleri, bünyesinde bulundurduğu personel yapısıyla
gerçekleştirememektedir. Aslında, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün görevleri
arasında uygulayıcı bir kurum olmaması gerektiği, sadece denetleyici ve
düzenleyici bir yapıda olması gerektiği düşüncesinden hareketle, bu durumu çok
yadsımamak gerekir.
Örneğin, yine aynı
maddenin (a) bendinde "sivil terminal ve kontrol sahaları, hava trafik
hizmetleri ile ilgili hava sahası düzenleme çalışmaları yapmak, ilgili sivil ve
askerî kurum ve kuruluşlar ile koordinasyonu sağlamak" ifadesi yer
almaktadır. Bu hizmetler, halen, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğü tarafından, gayet başarılı bir şekilde, uluslararası standartlarda
yapılmaktadır. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, bu anlamda, yeterli
altyapıya ve teknik elemana da sahiptir; doğru olanı da budur. Bu görevin,
halen uygulanmakta olduğu gibi, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğü tarafından yapılmasına devam edilmesinde yarar vardır; çünkü, Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, bu anlamda, uygulayıcı bir kurum
olma hüviyetindedir.
Yine, aynı maddenin (d)
bendinde de…
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
konuşmanızı tamamlamanızı rica edeyim.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, toparlayacağım.
"Uçuş operasyonuyla
ilgili personele herhangi bir havacılık kolaylığı, hizmeti, yöntemi ya da bir
tehlikenin varlığı, koşulları ve değişikliğine ilişkin bilgileri zamanında
duyurmak amacıyla Havacılık Bilgi Yayınının güncel olarak yayınlanmasını
sağlamak" şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifadeye karşılık gelen
hizmetler de yine Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Hava trafik
hizmetlerinin önemli ve vazgeçilmez birimi olan Hava Enformasyon Hizmetleri,
halen Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü bünyesinde
yapılanmıştır.
Sözümün bu noktasında,
hava enformasyon çalışanlarının, diğer gelişmiş ülke uygulamalarında olduğu
gibi, lisanslı personel olma konusundaki taleplerinin yerine getirilmesini ve
bu anlamda devam eden çalışmaların hızlandırılması ve sonuçlandırılması
konusundaki dileklerimi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
2004 malî yılı bütçelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmesi esnasında Ulaştırma Bakanlığına aynı konuda sorduğum
soruya şu ifadelerle cevap verilmiştir:
"Tasarının hayata geçirilmesiyle daha özerk yeni yapıya kavuşacak
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, artan ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda
uzman ve tecrübeli personel alımlarıyla daha güçlü bir yapıya
kavuşacaktır."
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
çok aştınız sürenizi; son cümlenizi rica ediyorum. Başka bir maddede devam
edersiniz.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - İzninizle, bitiriyorum Sayın Başkanım.
"Pilot, teknisyen,
hava trafik kontrolörü, hava enformasyon memuru ve benzeri kadroları, yönetici
olarak halen emekli olup hizmetlerinden istifade edilebilecek olanların da
bünyesine dahil olmasıyla, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, sivil havacılık
sektörüne paralel bir gelişim izleyecektir" denilmiştir; ancak, bu tasarı
içerisinde bu açıklama doğrultusunda bir yaklaşıma rastlanmamaktadır.
Tasarıda, personelin
eğitimi, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle ilgili bir durumdan bahsedilmemektedir. Bu durum çok ciddî bir
eksikliktir.
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
sözünüzü keseceğim, kusura bakmayın.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hayır efendim,
son cümlenizi rica ediyorum. Başka zaman devam edersiniz.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Tasarının ülkemize hayırlı olmasını dileyerek, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özakcan.
Şahsı adına, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 nci maddede şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sivil Havacılık Yasasının
22 nci maddesinde "Genel Müdürlük, bu Kanunun uygulaması ile ilgili
yönetmelik çıkarmaya yetkilidir" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu
yasanın ülkeye hayırlı olmasını diliyorum. Gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisi
ve Adalet ve Kalkınma Partisi birlikte bu yasayı çıkarıyoruz; ama, bir direniş
de sergiliyoruz.
MUSTAFA DEMİR (Samsun) -
Neden?
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sanıyorum, kendinizi bir sorgulamanız gerekiyor. Adalet ve Kalkınma
Partisinin Grup Başkanları, Ceza Yasasının 263 üncü maddesinde ve gene, Esnaf
Yasasının ek maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla anlaşarak ortak bir
yasa düzenlemesi yaptı; gece, son dakikada, hem esnafa gol attınız hem de
Cumhuriyet Halk Partisine gol attığınızı zannettiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Ofsayttan attılar.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlar, işte, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve
Grubu, destek verdiğimiz yasayı da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna
çıkarak, iki günde 22 madde… Destek veriyoruz bu yasaya!.. Yani, bu kadar
direnmeye gerek var mı; yok, bana göre yok; ama, direniyoruz, size nasihat
veriyoruz. Yani, bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla ortak olarak
anlaştığınız yasada, sakın ha son dakikada gol atmaya çalışmayın; yani, bunu
anlatmaya çalışıyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Şahsınız adına konuşuyorsunuz!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, bu yasanın Türkiye'de sivil havacılık sektörünün
ihtiyaçlarını karşılaması için bellibaşlı konuların kesin çözüme kavuşturulması
gerekiyor. Yönetim ve planlama açısından, insan kaynakları ve diğer bir deyişle
personel alımı ve personel eğitimi, uçuş güvenliği, uluslararası standartlara
uyum, planlama, altyapı, sistemi hayata geçirmesi gerekmektedir. Sektördeki
yetişmiş insangücü, özel sektörün cazip koşulları sayesinde birer birer
kurumdan kopmakta, kurumsa görevlerini ifa etmekte zorlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sivil havacılık alanının önemli problemlerinden iki sorun;
birincisi yönetim, ikincisi malî konulardır. Ancak, bunların yanı sıra, bir
diğer konu da personel eğitimidir. Şu anda, Türkiye'de, sektördeki yetişmiş
personel ihtiyacı, birkaç kurum hariç, askerî kaynaklardan sağlanmaktadır;
yani, yeni yeni oluşan sivil eğitim kurumları dışında, havacılık sektöründeki
yetişmiş personel asker kökenlidir. Burada, sektöre ayrılan altyapının, eğitim kaynaklarının
az olduğu görülmektedir. Devletin ve dolayısıyla milletin kaynaklarıyla ülke
savunması için milyonlarca dolar harcanarak yetiştirilen bu personel, bir süre
hizmet verdikten sonra emekli olmakta, eğitim ve yetiştirme sürecinde hiçbir
şekilde taşın altına elini sokmadan, özel sektör dahil olmak üzere, diğer kurumlarda
çalışmaktadır. Yapmamız gereken, havacılık yüksekokullarını geliştirmek, burada
Kastamonu'ya da pay almak ve burada da pilotumuzu kendimiz yetiştirmek; yani,
dışarıdan pilot ithal etmeye gerek yok. Uçak ithal edelim; ama, insan ithal
etmeye gerek yok diyorum.
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi bitirmeden önce, sizin bütün masalarınıza geldi, odalarınıza geldi;
yarın "Başkentte Kastamonu Günleri" var. Bütün milletvekillerimizi
-başta Sayın Bakanımız olmak üzere- ve bütün Türkiye'yi Kastamonu kültürünü, sanatını,
elsanatlarını, sanayiini, nereden nereye geldiğimizi görmeye, Altınpark'a davet
ediyoruz.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu'na aittir.
Buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 22 nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, muhalefet
partisine mensup değerli milletvekili arkadaşımın çağrısını, aynen bu şekilde,
ben de tekrarlıyorum sözlerimin başında. Altınpark'ta, yarın saat 14.00'ten
itibaren bir açılışımız olacak; tüm milletvekili arkadaşlarımızı oraya davet
ediyorum.
Tabiî, daha önceki bir
maddede söz alan değerli muhalefete mensup milletvekili arkadaşım, şahsımı da
hedef alarak bazı isnatlarda da bulundular; müsaadelerinizle, onlara kısaca
değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Kastamonu'nun,
Abana, Araç, Azdavay, Daday, Devrekani, Küre, İnebolu, Bozkurt, Çatalzeytin,
Taşköprü, Tosya, İhsangazi, Hanönü, Seydiler, Ağılı, Doğanyurt gibi 19 ilçesi
var. Kastamonu Merkez de dahil olmak üzere, biz, Kastamonu'da yatırımlara devam
ediyoruz. İlk defadır ki, bu iktidar döneminde, Kastamonu bambaşka bir veçheye
bürünmüştür. Yine, bu iktidarımız döneminde… Daha önceki iktidarlar döneminde,
âdeta taş taş üzerine konulmaz iken, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin tek
başına veya koalisyon halinde iktidar olduğu dönemlerde, patenti bu partiye ait
bir tane eser yoktur. İddialı olarak söylüyorum…
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - En büyük eser sensin; daha ne istiyorsun?!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Evet, onun için de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşım havaalanıyla ilgili olarak bazı şeyler söylediler. Bakın, 1989
yılında Kastamonu'da bir havaalanı inşaatına başlanmış, 1994 yılında da
tamamlanmış; ama, pistteki eksiklikler, diğer altyapı yatırımlarına ilişkin
eksiklikler nedeniyle, bugüne kadar da faaliyete geçmemiştir. Ben, özellikle
teşekkür ediyorum. Neden; şu anda, muhalefete mensup bir milletvekili
arkadaşım, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olmasından sonradır ki, bunları
gördüğü için "biz de istiyoruz, biz de istiyoruz, biz de istiyoruz"
diye, âdeta yalvarıyor. O nedenle, gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum.
Göznuru Kooperatifi diye
bir kooperatiften bahsedildi, 285 000 euro hibe almış. Emeği geçenlere,
huzurlarınızda ben de teşekkür etmek istiyorum. Yalnız, burada bir unsur var,
iş burada biraz farklı. Göznuru Kooperatifinin İşletme Müdürü, Adalet ve
Kalkınma Partisinin İl Başkan Yardımcısıdır, bu kooperatifin de İşletme
Müdürüdür. Anlaşılıyor ki, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup birisi oraya
geldiği zaman, iş ehil ellere verildiği zaman, durum bambaşka oluyor, Avrupa
Birliğinden de 285 000 euro gibi bir hibe Kastamonu'ya kazandırılmış oluyor.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Kastamonu'yu mu konuşacağız?
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Tabiî, burada, değerli arkadaşım, Avrupa Birliğinden bu şeyi aldıktan sonra
uçak konusuna değinerek diyor ki: "Avrupa yetkilileri de buraya kadar
gelsinler, Kastamonu'ya kadar ulaşsınlar, gerekli denetimlerini yapabilsinler;
bu nedenle biz havaalanı istiyoruz, hem de şiddetle buna ihtiyacımız var."
Doğru söylüyor, ben de destekliyorum, şiddetle ihtiyacımız var. Yalnız, şunu da
hatırlatmadan geçemeyeceğim. 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliğiyle
müzakereler devam ederken, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı da
"Sayın Başbakan, orada durma; uçağa bin, dön..." Neden?..
BAŞKAN - Sayın
Sıvacıoğlu, bakın, madde üzerinde söz aldınız. Bu kişisel noktalara da
girmeyelim. Lütfen, son cümlelerinizi madde üzerinde alayım.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım, uçakla ilgili olduğu için onu söylüyorum. Yani, Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimiz çerçevesinde, hem bir milletvekilimiz ona karşı
olacak, öbür taraftan da, Genel Başkanlarının tavırlarıyla bir çelişki var diye
zikretmek istiyorum.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Maddeye gel, maddeye!..
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Şu anda da, zaten, yine Avrupa Birliğinden söz açılmışken "ek protokolü
de imzalamayın" diyor. Buradaki milletvekilimiz ise "Avrupa
Birliğinden 285 000 euro hibe aldık; ne olur Kastamonu'ya uçak seferlerini başlatın"
diyor. Bu yönüyle de gündeme getirdiği için, ben, tebrik etmek istiyorum.
SEKA'yla ilgili olarak,
bakın, özelleştirme, 1983 yılında Sayın Turgut Özal'la başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Son cümlenizi
rica edeyim.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Evet, Kastamonu'da da birkaç yer özelleştirme kapsamına alınarak
özelleştirmeden nasibini almıştır. Bu, Türkiye'nin bir ihtiyacıdır, gereğidir.
Özelleştirilen birtakım kurumlar üzerinde spekülasyon yapıp, oradaki
insanlarımızı kışkırtmanın hiçbir manası da yoktur. Ülkemizin ekonomik
ihtiyaçları neyse bunun gereği yapılmaktadır. Sadece bizim iktidarımız
döneminde değil, biraz önce değindiğim gibi, 1983 yılından beri özelleştirme
kapsamında olan yerler, elbette ki özelleştirilecektir. Bu, zaten,
iktidarımızın ve bizden önceki dönemlerin de bir ilkesidir, gereğidir.
Sözlerimin sonunda,
aslında daha da fazla bu konuya girmek istiyorum; ama, Sayın Başkanın da
sabrını taşırmak istemiyorum. Kastamonu'da bu iktidarımız döneminde üniversite
kurulacaktır, doğalgaz gelecektir, toplukonut, evet, ihalesi yapılmıştır, 820
dairelik konutlar, duble yollar devam etmektedir, Kastamonu'da ticaret borsası
kurulmuştur. Bütün ilçeleriyle, âdeta, Teşvik Kanunu kapsamına da girmek
suretiyle bugün atağa kalkmıştır. Evet, tabiî ki, buradan muhalefet partilerimiz
de istifade edeceklerdir. Yalnız, benim şahsıma da yönelik Sayın Yıldırım şunu
söylediler: "Musalla taşında da onun hesabını Allah soracak." Evet,
"sandıkta millet hesabını sormuştur" dediler. Sandıkta…
BAŞKAN - Sayın
Sıvacıoğlu, sözünüzü keseceğim... Son cümlenizi… Son cümlenizi rica ediyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım, millet, hesabını sormuş,
muhalefete bunları oturtmuştur, bizi de iktidar koltuğuna oturtmuştur.
Teşekkür ediyorum, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sıvacıoğlu.
Sayın Yıldırım bana
şifahen müracaat ederek, Sayın Hatibin, yani, aynı bölge milletvekili
arkadaşının, kendisinden ve Cumhuriyet Halk Partisinden bahsederek, sataştığını
ifade etti. "Cumhuriyet Halk Partisi zamanında Kastamonu'ya yatırım
yapılmamıştır" dedi… Geçen, yani, dünkü oturumda da bahsettiğim, ifade
ettiğim gibi, değerli arkadaşlar, eleştiri ile sataşma sınırları az çok
birbirine yakın, girift; ama, ayırmamız lazım. Ben bunun bir sataşma olarak
söylenmediğini düşünüyorum. Başka bir zaman… Sayın Yıldırım, bu bakımdan size
söz veremiyorum.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Ama, Sayın Başkan "kışkırtıcılık yapıyorsun" dedi.
Yani, dikkat ederseniz, tutanaklara bakarsanız, ben kışkış değilim… (Gülüşmeler
ve alkışlar) Ben, sorunları anlatmaya çalışıyorum. Anlatınca da, Musa Beyi
"Yıldırım" çarpıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bir 5 dakika konuşsun Sayın Başkan.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - "Yıldırım" çarpıyor. Yani, Kadı Dağına gidiyor oksijen
çarpıyor, buraya geliyor "Yıldırım" çarpıyor. Burada çarpan, Binali
Yıldırım değil, Mehmet Yıldırım yani. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Ama, lütfen, anlatmak istiyorum efendim.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı…
BAŞKAN - Karar
yetersayısı istenmiştir.
22 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… (AK Parti sıralarından "Geliyorlar"
sesleri)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlar, doğrudur muhalefetin itirazı; yani, arkadaşlarımız oylama
sırasında, dışardan da takip ediyorlar, Genel Kurulda olmaları lazım.
Sayalım arkadaşlar.
Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Teknik Denetçiliğe
Görevlendirme, Havacılık Uzmanlığı, Personelin Statüsü
Teknik denetçiliğe
görevlendirme
MADDE 23.- Hava aracı
uçuşa elverişlilik, hava aracı bakım ve imalat, personel lisansları, hava
alanları, hava trafik yönetim hizmetleri, yer hizmetleri, sivil havacılık
güvenliği, havacılık işletmeleri, havacılık bakım, sağlık ve eğitim kuruluşları
ile havacılıkla ilgili diğer inceleme ve denetimleri yapmak üzere; havacılıkla
ilgili eğitim görmüş ve uluslararası geçerliliği olan sertifikaya sahip
Genel Müdürlük personelinden sivil
havacılık alanında en az üç yıl çalışmış olanlar teknik denetçi olarak
görevlendirilebilir.
Teknik denetçi olarak
görevlendirileceklerin görev ve yetkileri, çalışma usûl ve esasları Genel
Müdürlükçe çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın
Fahrettin Üstün; buyurun.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 23 üncü maddesi
üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde sivil havacılığın yeniden yapılanmasına yönelik politikaların nasıl
bir gelişme izleyeceği, yapılan 9 uncu Ulaştırma Şûrası ve bunun ardından
gündeme alınan 1 inci Yüksek Havacılık Şûrası toplantısında açıkça ortaya
çıkmıştır.
Ayrıca, mevcut Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden teşkilatlanmasına yönelik gerekçeli yeni
kanun tasarısı hazırlanmış ve Meclise gelmiştir ve süreç devam etmektedir.
Yine, Bakanlar Kurulu,
11.8.1997 tarihinde aldığı kararla, Türkiye'nin Havacılık Otoriteleri Birliğine
-yani, kısa adıyla JAA- üye olmasına ilişkin Ortak Havacılık Kurallarının
Geliştirilmesi, Kabulü ve Uygulanması Konusunda Anlaşmanın onaylanması kabul
edilmiştir.
Bu arada toplanan 1 inci
Yüksek Havacılık Şûrasının sonuç bildirgesinde, sivil havacılığımızın yeniden
yapılanmasıyla ilgili bir dizi kararlar da alınmıştır.
Diğer yandan, onaylanan
JAA anlaşmasının gereklerinin yerine getirilmesi anlamındaki toplu bir yeni
kurallar dizisi olan JAR'ların her ülke için nasıl uygulanacağı tartışılmaya
başlanmış, sivil havacılıkla ilgili otoriteler ve Avrupa Parlamentosu
çerçevesinde tartışmalar sürmektedir.
Sayın Başkanım, uğultu
var, konuşmamı isterseniz keseyim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim, aramızda konuşmayalım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Bu çalışmalar uçuş eğitimiyle ilgili, teknikeğitimle ilgili yeni düzen ve
standartlar getirmekte, pilot, kabin memuru, FEO, Load Master, Dispeçher ve
bakım teknisyenlerinin sertifikalarının, ulusal sivil havacılık otoriteleri
yerine JAA'lar tarafından verilmesi, kontrolü ve uygulamasını yakın gelecekte
mümkün kılacak yeni bir uluslararası sivil havacılık otoritesi yeniden
yapılanması hedeflenmektedir.
Bütün bu gelişmeler,
elbette ki, sivil havacılıkta, 1990 krizinden sonra uluslararası büyük havayolu
tekellerinin oluşturduğu liberalizasyon politikaları, ulusal havayollarının
tasfiyesi, denetimlerinin kaldırılması, istihdamda esneklik ve toplu iş
sözleşmelerinin etkisinin azaltılması için sendikasızlaştırmaların hızlanmasına
denk düşen bir süreçle çakışmıştır. Bu gelişmeler tesadüfî değil, birbirini
tamamlayan tek bir politikanın iki bileşenidir.
Gözlenen diğer bir önemli
gelişmeyse, bu acımasız rekabet koşullarında büyük havayollarının dayattığı
koşulların belirleyici olduğu Alliance, yani havayolları ittifaklarının hızla
oluşmaya başlamasıydı. Böylelikle, dünya pazarı 4-5 büyük hava tekeli arasında
yeniden paylaşılmaya başlandı. Bu gelişmelerle, küçük veya orta ölçekli ulusal
havayollarının taşeron şirketler durumuna düşürülmesi hedeflendi. Büyük
rezervasyon sistemleri oluşturularak bu tekellerin denetimine alındı;
böylelikle, pazar tamamen kontrol edilmeye başlandı.
Şimdi, aynı uygulamayı,
üyelik başvurusunda bulunduğumuz Havacılık Otoriteleri Birliği daha sıkı bir
şekilde yapmaya başlayacaktır. Avrupa uçuş noktalarımızın sayısı dikkate
alındığında, bu konunun ne kadar önemli olduğu ortadadır. Bu, ülkemiz sivil
havacılığında çözülmesi gereken en önemli krizdir; ancak, bu çözümlerde
alelacele hareket edilerek daha büyük yanlışlar yapılmıştır.
Sivil havacılığımızın
ikinci büyük krizi ise bugün iyice açığa çıkmıştır; piyasa ekonomisi
politikalarıyla plansız, programsız, yeni bir özel sektörü deyim yerindeyse
âdeta zorla yaratma çabalarının geldiği acı noktadır. Bir yandan aşırı teşviklerle
kurdurulup aynı yıl batan havacılık şirketleri, bir yandan ikram yer
hizmetlerinde özelleştirme adı altında bu hizmetlerin yabancılara devredilmesi,
sivil havacılığımızı iflas noktasına getirmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi
bu kuruluşların şimdi sahibi olan Swissair Alliance en güçlü şirketlerden biri
konumuna gelmiştir.
Son onbeş yıl içinde
batan özel sektör havacılık şirketlerini şöyle bir anımsayalım; bunlara
aktarılan teşvikler, kaynaklar nasıl heba edilmiştir? Ülkemiz için âdeta dolar
basan ikram kuruluşumuz USAŞ, blok olarak SAS'a satılmış, daha sonra tümünü
Swissair almıştır. Yer hizmetlerinde Avrupa'yla boy ölçüşebilecek kapasitedeki
HAVAŞ, yine özelleştirme adı altında yok pahasına ikram edilmiş, daha iki yıl
dolmadan şirketin hisselerinin büyük bölümü Swissaire devredilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
başta uçuş güvenliğimiz olmak üzere, Türk sivil havacılık sektörünü hemen her
konuda denetlemekle görevli Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü pilotsuzdur.
Gerekli denetlemeleri yapabilmek için 7 pilot kadrosuna sahip Genel Müdürlük,
pilotların başka şirketlere transferleriyle uçuş operasyon denetimi yapamayacak
duruma gelmiştir. Ekim 2003'ten itibaren, özel havayollarının sektöre
girmesiyle başlayan ve kaptan pilot, ikinci pilot, hostes ve teknisyen açığı
nedeniyle şirketler arasında başlayan transfer savaşı, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünü de vurmuştur. İç hatlarda "otobüs fiyatına uçak bileti"
uygulamasıyla yolcu sayısı her gün artarken, uçakların denetiminden sorumlu
teknik kadronun ihtiyaca cevap vermediği belirlenmiştir. Daha önce,
denetimleri, 5 mühendis ve 1 teknisyenle sürdürdüğü için tepki çeken Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, 7 kişi olması gereken pilot kadrosundaki son 2
pilotu da Kıbrıs Türk Hava Yollarına kaptırmıştır. Sektörü idarî ve teknik
yönden denetleyen Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, pilot açığını kapatmazsa,
yer işletmeciliği ve idarî denetimleri gerçekleştirebilecek; ancak, uçuş
operasyon denetimi yapmayacak. Böylece, sektörde görev yapan 4 000 pilot
denetlenemeyecek.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün yetkilileri, kalifiye personel açığı olduğunu belirterek, Genel
Müdürlükte 625 YTL maaş alan pilotlara, havayolları şirketlerinin 2 000 - 3 000
dolar maaş verdiğini kaydederek; yetkililer, pilot açığının, Onur Aire gelen
uçuş yasağına benzer olayların tekrar yaşanmasına zemin hazırlayabileceği
iddialarında bulunmuşlardır.
Havayolu ulaştırma
sektörü 14.10.1983 tarihinde kabul edilen 2920 sayılı Sivil Havacılık Kanununun
yürürlüğe girmesiyle, özellikle 1980'lerin ikinci yarısından itibaren belirgin
bir gelişme içine girmiştir. Bu dönemde Türk Hava Yollarının bir modernizasyon
ve standardizasyon programı çerçevesinde filosunu geliştirmeye başladığı,
hizmet standartlarını yükseltme çabasına girdiği ve yurtiçi hatlardan ziyade
ekonomik açıdan avantajlı dış hatlara yönelmekte olduğu görülmektedir. Aynı
dönemde özel sektör havayollarının sayılarında, filo kapasitelerinde ve
sektörden aldıkları payda önemli artışlar gözlenmiştir. İşletme sermayesi
sıkıntısı, nispeten yaşlı uçaklarla operasyon yapma dezavantajı, bakım-onarım
ve diğer altyapı imkânlarının yetersizliği, faaliyetlerin her kademesinde
kalifiye personel temininde karşılaşılan güçlükler ve sektörün yeteri kadar
desteklenmemesi, özel havayollarının genelde karşılaştıkları sorunlar olmuştur.
Havaalanları yatırımlarının, 1980'li yılların sonunda ve 1990'lı yılların
başlarında, yeni konvansiyonel havaalanı yapımından daha ziyade, mevcutların
standartlarının geliştirilmesi üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu arada, hava trafik
kontrol, haberleşme ve seyrüsefer hizmetleri, yer hizmetleri ve benzeri
hizmetlerin kalite ve güvenilirliğini artırmaya yönelik yatırımlar
sürdürülmüştür.
1980'lerin sonunda,
muhtelif yörelere, mahallî idarelerin de katkısıyla, STOLL tipte küçük
havaalanları yapımı başlatılmış ve askerî havaalanlarının sivil ulaşımına
açılması çalışmalarına hız verilmiştir.
Yıldan yıla istikrarlı
bir biçimde artış gösteren toplam gelen-giden yolcu ve uçak trafiğinin, başta
Atatürk Hava Limanı olmak üzere, Antalya, Esenboğa, Adnan Menderes ve giderek
Dalaman Havalimanlarında yoğunlaştığı görülmektedir.
Sektör, 1990'lı yıllara
da aynı gelişme içinde girmiştir; ancak, 1990 yılının ağustos ayında patlak
veren Körfez krizi sonrası yıllarda, turistik yörelerimizde meydana gelen terör
olayları, turizm sektörüne bağlı olarak havayolu ulaştırma sektörünü de o
yıllar içinde olumsuz yönde etkilemiştir; ancak, sektörün gelişimi, son onbeş
yılın bütünü itibariyle değerlendirildiğinde, gelişmenin halen sürdüğü
görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
havacılık, küresel ekonominin durumuyla yakından ilişkili bir sektördür. 20 nci
Yüzyılın son çeyreğinde yaşanan küresel ekonomik büyüme, ekonomik reformların,
serbest ticaret anlaşmalarının ve ekonomilerin bütünleşmelerinin bir sonucudur.
Uluslararası ekonomi ve ticaretin yapısında yaşanan değişikliklerle, ülke
ekonomileri büyürken hava trafiği de gelişmiştir.
1945 yılında 9 000 000
olan havayolu yolcu sayısı, bugün 2 milyarın üzerindedir. Son elli yılda
taşınan birikimli kümülatif yolcu sayısı ise, 25 milyarı bulmuştur.
Yine, son elli yılda
havayoluyla taşınan yük miktarı 350 000 000 tondur. 1944 yılında bir uçağın
hızı saatte 300 kilometre ve menzili 3 000 kilometre iken, 2005'li yıllarda
hız, yaklaşık olarak 912 kilometreye, menzil de 14 000 kilometrenin üzerine
çıkmıştır.
Dünyada bugün 40 000'e
yakın sivil hava meydanı bulunmakta ve bu meydanların yaklaşık 1 000 kadarı
uluslararası uçak trafiğine hizmet etmektedir. 1 200 adet tarifeli taşımacılık
yapan havayolu şirketi ve 380 000 sivil hava taşıtının kayıtlı bulunduğu
sektörde, 45 000 adet hava taşıtı ticarî amaçla kullanılmaktadır.
1960-1999 döneminde,
dünya gayri safî millî hâsılası yılda ortalama 3,6 oranında artmıştır. 1960-1970,
1970-1980, 1980-1990, 1990-2000 dönemleri için dönemsel artışlar ise, sırasıyla
4,8; 3,6; 3 ve 2,9 olmuştur.
1938 yılında yürürlüğe
giren bir kanunla, ABD'de Sivil Havacılık İdaresi havacılık sektörünün
düzenlenmesi amacıyla yetkilendirilmiştir. Bu yetkiyle, idare, hangi hatta
hangi havayolu şirketinin taşımacılık yapabileceğini ve taşıma ücretlerini
belirlemiş, birçok hatta en fazla 2, çoğu hatlarda da yalnızca tek şirketin
taşımacılık yapmasına izin vermiştir; ama, ülkemizde kaos ve karmaşa devam
etmektedir.
Rekabetin olmadığı bu
sistemde fiyatların çok yüksek olması ve verimlilik üzerine hiçbir iyileşmenin
yaşanmadığının anlaşılması üzerine, 1970 yılından itibaren sektörde
serbestleşme yapılanması düşünülmüştür. 1978 yılında içpazardaki serbestleşmeyi
sağlayan kural azaltma, birçok sektörü de bu yönde etkilemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki üye arkadaşlarımızın çoğu, bu tasarının altkomisyona
havale edilip gerekli düzenlemelerin yapılmasını istemelerine rağmen, nedense
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar, bu tasarının alelacele Meclise ve Genel
Kurula getirilmesini istemiş; bu tasarı Genel Kurula getirildikten sonra ve
yasalaştıktan sonra, şu anki sivil havacılıktaki mevcut yönetimin tamamının
görevlerinin sona ereceği ve bunun sonucunda da olumsuzlukların yaşanacağı
açıktır.
Değerli arkadaşlarım,
bundan iki yıl önce, 3.4.2003 tarihinde Mecliste yaptığım konuşmayı tutanaktan
okuyacağım. Biliyorsunuz, 65 yaştan 61 yaşa düşürme konusu vardı; devletin
tepesindeki kimi değerli bürokratı temizleyip, kendi istediklerinizi oraya
getirip, istediğiniz şekilde hareket etme ve davranma.
Orada demişim ki:
"Devlette belli hizmetlere gelmek için belli yıllar geçer. Bu 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve her bakanlığın görevde yükselme esaslarını içeren
yönetmelikleri vardır. Siz, gençleştireceğiz diye, 2 000 kişiyi tasfiye
ederseniz, yarın trenleri bile kaldıramaz hale gelirsiniz." Aradan geçen
ondört aydan sonra siz treni kaldırdınız, Pamukova'da 38 vatandaşımız hayatını
kaybetti.
Şimdi, yine bir
kadrolaşma gündemde bu tasarıyla; istediğinizi getirebilmek için, bu kanun
tasarısı yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, havacılıkla ilgili bütün üst
düzey bürokratların görevleri sona ermiş olacak.
Değerli arkadaşlarım,
hata yapmamanız için daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor?!
AHMET IŞIK (Konya) -
Konuyla ne alakası var?!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Bu konuda, özellikle geçici maddelerdeki düzenlemeyle ilgili, Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşlardan önergeleri bekliyoruz ve destekliyoruz; bizim
de, bu konuda önergelerimiz var.
Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Üstün.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ümit ediyorum ki, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleri hakkındaki bu kanun tasarısı
faydalı olacaktır ve bu sektörün, daha etkin, daha verimli çalışması noktasında
katkılar sağlayacaktır. Ülkemiz adına, milletimiz adına hayırlar getireceği
ümidindeyim.
Değerli arkadaşlar, az
önce, CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım Bey, konuşmasının başında
"biz, iki parti olarak, AK Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
kanun tasarısının kanunlaşması için çalışıyoruz" dedi. Tabiî ki, burada,
Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan var, ben de Doğru Yol
Partisi Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan olarak, gecenin bu saatlerine kadar
Genel Kuruldayız, gecenin bu saatlerine kadar Genel Kuruldayız, gecenin bu saatlerine
kadar katkı sağlamaya çalışıyoruz, yardımcı olmaya çalışıyoruz; bu yasama
faaliyetinde, Doğru Yol Partisi milletvekilleri olarak bizim de var olduğumuzu
ve gecenin bu saatlerine kadar çalıştığımızı Sayın Milletvekilimizin bilmesi
gerekir. Kendisi herhalde şu an ayrılmış, evin yolunu tutmuş gibi görünüyor
burada olmadığına göre.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Size de teşekkür ederiz.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletimizin sektörel bazda
bütün sorunlarının çözümü burada halledilecek. Bugün getirilen kanunun da,
işte, Sivil Havacılık Kanunu da, bu sektördeki birtakım sıkıntıları, birtakım
eksiklikleri bertaraf etmek, daha etkin, daha verimli ve daha yüksek bir
performansla çalışmak üzere yapılmış güzel bir düzenleme, güzel bir çalışma
olarak telakki ediyorum ve Sayın Bakanımıza, özellikle, kendisinin Ulaştırma
Bakanlığı bünyesiyle ilgili olduğu için ifade edeceğim; kara ulaştırma şube
müdürlüğüyle ilgili birkaç kısa şey ifade etmek istiyorum.
Kara Ulaştırma Şube
Müdürlüğü, Hatay İlimizin Merkez İlçesi olan Antakya'da, uzun yıllardan beri,
Sayın Bakanım, hizmet görmekteydi; fakat, maalesef, şu an, Kara Ulaştırma Şube
Müdürlüğümüz Adana'ya taşındı ve Adana'ya alındı.
Tabiî ki, Hatay İlimiz,
uluslararası taşımacılıkta Türkiye'de birinci Sayın Bakanım. 4 000 aracımız
var; uluslararası yük taşımacılığı yapan tam 4 000 aracımız var ve Türkiye'de
Hatay olarak, biz, bu sektörde birinci durumdayız ve yaş meyve-sebze ihracatında da Türkiye'de birinciyiz ve bu ticarî
faaliyetlerin ve uluslararası taşımacılığın çok yoğun yapıldığı Hatay
İlimizde, Kara Ulaştırma Şube
Müdürlüğümüz varken, uzun yıllardan beri varken, yapılan bir çalışmayla,
yapılan bir düzenlemeyle bu şube müdürlüğümüz, Kara Ulaştırma Şube Müdürlüğümüz
Adana'ya alınmış ve bu sektörde faaliyet gösteren binlerce vatandaşımız,
binlerce insanımız, maalesef, mağdur edilmiştir. Mersin İlimizde Kara Ulaştırma
Şube Müdürlüğümüz var, Adana'da zaten bölge müdürlüğümüz var, Antep İlimizde
yine bu şube müdürlüğümüz var ve bu üç ilin, Sayın Bakanım, üç ilin toplam
uluslararası taşımacılık yapan firma sayısı ve araç sayısı Hatay İlinin yarısı
bile etmiyor. Mersin'de, Antep'te ve Adana'da olması çok güzel bir olay; ama,
Hatay'ın potansiyeli onlardan çok daha fazla olduğu için, ben, bu şube
müdürlüğünün tekrar Hatay İline alınması gerektiğini ve bu noktada da bizlere
yardımcı olmanız gerektiğini ifade ediyorum ve yardımcı olacağınıza da
inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Adana-Hatay arası gidiş geliş 400 kilometre. Uluslararası yük taşımacılığı
yapan firmalar, Sayın Bakanım, bir C2 kartı alabilmek için Adana İlimize 200
kilometre gidiyorlar, 200 kilometre dönüyorlar, bir günlük mesailerini
harcıyorlar ve bu kartın 5-6 misli maliyeti ödüyorlar. Hem zaman açısından hem
de masraf açısından büyük bir sıkıntı çekiyorlar. 400 kilometrelik mesafeyi
katetmek zorunda kalıyorlar. Az önce de ifade ettiğim gibi, Hatay'daki bu sektör,
yoğunluk açısından ve işlevsellik açısından üç ilimizden de çok daha fazla. C2
yetki belgesi almak için, Sayın Bakanım, 40 milyar para veriyor insanımız.
Tabiî, 40 milyar çok büyük bir rakam; yani, bir C2 yetki belgesi alacak olan
bir firma 40 milyar gibi büyük bir parayı neden versin?! Yani, onları sübvanse
etme noktasında, onları destekleme noktasında, onlara yardımcı olma noktasında,
şirketlere, firmalara yardımcı olma noktasında; çünkü, bunlar, liberal serbest
ekonomide çok mükemmel bir görevi, güzel bir görevi icra ediyorlar; ekonomiye
ve millî gelire ciddî katkılar sağlıyorlar. Bu 40 milyarlık, bir C2 yetki
belgesi alma noktasında ödenen 40
milyarlık rakamın çok yüksek olduğunu düşünüyorum.
Sayın Bakanım, size
teşekkür ediyorum. Uluslararası kara taşımacılığında 16 yaş haddi uygulaması
vardı; onu, 2008 yılına ertelediniz. Ben, bütün uluslararası taşımacılık yapan
sektörümüz adına, kara ulaştırmada çalışan sektörümüz adına, bu yaş haddi
uygulamasını ertelediğiniz için ayrıca sizlere teşekkür ediyorum; ama, lütfen,
Adana'ya taşınan Kara Ulaştırma Şube Müdürlüğümüzü tekrar Antakya'ya, Hatay
İlimize gönderin; çünkü, sektörümüz bu noktada çok mağdur olmuştur. Bunu da
sizden istirham ederek Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "en az üç
yıl" ibaresinin kaldırılarak "en az beş yıl" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Gürol Ergin |
Mevlüt Coşkuner |
Ali Kemal Deveciler |
|
Muğla |
Isparta |
Balıkesir |
|
Erdal Karademir |
Yaşar Tüzün |
Ufuk Özkan |
|
İzmir |
Bilecik |
Manisa |
|
|
Mehmet Yıldırım |
|
|
|
Kastamonu |
|
BAŞKAN
- Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum…
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Önerge hakkında söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 23 üncü
maddenin birinci fıkrasında "üç yıl" ibaresinin, havacılık sektörünün
uçuş emniyetinde birinci derecede önemli olduğu bir sektör olması nedeniyle,
teknik denetçi olarak görev yapacak personelin üç yıllık görev süresinin beş
yıl olarak düzeltilmesini talep ettik; bunun için de anlatmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
yasaya, tekliflere destek olduğumuzu, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekilleriyle birlikte destek verdiğimizi ifade
ettiğimizde, Sayın Hatay Milletvekili, ismimden de bahsederek "Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım, Doğru Yol Partisi üyesi olan bizleri yok
saymaktadır" diyor.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Biz de varız, buradayız…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, öyle bir anlayışımız yok; ama, ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yemin ettiğim gün de çok iyi hatırlıyorum ki, o gün, bağımsız
milletvekili vardı burada, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri vardı
burada, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri vardı; ama, ne Doğru Yol
Partisi milletvekili ne Anavatan Partisi milletvekili ne de SHP'den
milletvekili yoktu. Hâlâ, demek ki, ilk açıldığı noktada ben duruyorum; çünkü,
Kastamonu'ya gittim, sordum, dedim ki -geçen gün müdahale etmişti Sayın Başkan
bana- Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletten vekillik görevini aldıktan
sonra parti değiştirme olayını doğru bulmadığımı söylemiştim bu kürsüde;
Taşköprü'nün Emekli İşçiler Derneğinin genel kurulunda bu konuyla ilgili görüş
bildirdim…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
önerge üzerinde lütfen…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.
Orada da bunu teyit
ettiler. Sizleri yok saymam söz konusu değil. Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Gruplarının çoğunluğunun kararıyla çıktığını ifade etmeye
çalıştım. İnşallah, gelecekte sizler de burada büyük grup oluşturmayı
başarırsınız.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Biz de buradayız Sayın Vekilim.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli milletvekili arkadaşlarım, az önce değerli milletvekili arkadaşım
Sayın Sıvacıoğlu -sakın ha, biz birbirimizi çok seviyoruz; Kastamonu
milletvekilleri, iktidar muhalefet bir çatışma içine giriyor diye bir algılama
içine girmeyiniz- Sayın Milletvekili, Kastamonu'ya geldiği zaman biraz güneş,
biraz da fazla oksijen alıyor, orada bir basın toplantısında biraz kendisiyle
itişir görünüyoruz, oradan buraya geldiğimizde de, burada da, Kastamonu'nun
sorunlarını kürsüye taşıyınca da değerli arkadaşımı "Yıldırım"
çarpıyor. Tabiî, Sayın Binali Yıldırım değil, Kastamonu Cumhuriyet Halk Partisi
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım çarpıyor. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Diyor ki arkadaşım: "Cumhuriyet Halk
Parti döneminde Kastamonu'ya bir çivi çakmadılar."
Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi 9 Eylül 1923 tarihinde kuruldu. Cumhuriyeti ilan eden,
Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partinin Genel Başkanı Mustafa Kemal
Atatürk. İstiklal mücadelesini İnebolu'da veren, Kastamonulularla birlikte
mücadele eden parti, Cumhuriyet Halk Partisi. Şapka inkılabını, kıyafet
devrimini yapan parti, Cumhuriyet Halk Partisi. 1974'lerde, 1977'lerde,
1978'lerde iktidar olduğumuz zaman, Cumhuriyet Halk Partisinin, devletin bir
bürokratı olarak, yol yapım başmühendisi olarak, bugünkü duble yollara
çevirdiğimiz yolları yapan, Cumhuriyet Halk Partisi. Daha öte, sizin
sattığınız, Taşköprü Sigara Kâğıdı Fabrikasının kuruluş harcını koyan,
Cumhuriyet Halk Partisi, satan siz!.. Satan siz!.. (CHP sıralarından alkışlar)
Taşköprü Kâğıt Fabrikasını satan siz ve Tekeli, devredilen Sümerbank
Fabrikasını kapatan siz!..
Değerli arkadaşlar,
bakın, kapattırdığın veya kapatılmasına engel olmadığın, Kastamonu Milletvekili
olarak destek verdiğin, işçiler 20 maddelik sorununu bize anlatmaya çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
affedersiniz, size… Bir selamlama rica ediyorum.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Musa Beyi aklı başında davranmaya davet ediyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi, seni buraya taşıyan partinin adıdır. Senin adını Musa koyan partinin
adıdır, adıdır Cumhuriyet Halk Partisi. Eğer, Cumhuriyet Halk Partisinin
felsefesi olmasaydı senin adın Yorgi olurdu, Yorgi! (CHP sıralarından alkışlar)
Siz yaptıklarınıza bir bakın…
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
mikrofonu kapatacağım, rica ediyorum…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim… Bitiriyorum Başkan…
Erdemiri
yabancılaştırarak, Seydişehiri satarak, petrol rafinerilerimizi, TÜPRAŞ'ı
satarak bir yere gidemezsiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
bu bizim Parlamento adabımıza uymuyor rica ediyorum…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) -
Ayıp… Ayıp…
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, sataşma var.
AHMET IŞIK (Konya) -
Hakaret var Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Değerlendireceğim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır canım... "Değerlendireceğim" olur mu Başkanım?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın Sıvacıoğlu, yeni
bir sataşmaya meydan vermemek kaydıyla size yerinizden bir açıklama hakkı
tanıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) İçtüzük öyle. İçtüzüğümüze göre
yerinizden Sayın Sıvacıoğlu…
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, bakın, emsal söyledi o. Geçenlerde Sayın Anadol bana cevap için
kürsüye çıktı. Ben sataşmışım Anadol'a, kürsüye çıktı. Olur mu öyle şey ya!
Grup Başkanvekili sataşmadan dolayı kürsüye çıktı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Kastamonu'da kapışsınlar.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, denge olması lazım.
BAŞKAN - Ama, İçtüzüğümüz
böyle gösteriyor.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) -
Hayır, Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika…
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Hayır, Sayın Başkan. Hayır, yok öyle şey. (CHP sıralarından "kürsüden,
kürsüden[!]" sesleri)
Bakın, CHP de hak
veriyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bakınız, yerinden müdahale eden arkadaşlarımız var, hem de
iktidar. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, müsaade eder
misiniz.
Biliyorsunuz ki,
İçtüzüğümüze göre, bu Genel Kurulu Başkanlık Divanı yönetiyor. İçtüzüğe göre
hareket ediyor. Mümkün olduğu kadar da, burada verimli çalışma yapmak
istiyoruz.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, sadece hatırlatmak için… Usul bakımından söz
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
Sıvacıoğlu, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere…
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Kesinlikle.
BAŞKAN - Kısa bir
açıklama. İçtüzük bu imkânı veriyor.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’nun, Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
sevgi, saygı, muhabbetle selamlıyorum.
Ben sataşmaya neden
olmayacağım. Siyasette bir seviyenin tutturulması lazım. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Tam sataşma budur!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Sataşma maksadıyla söylemiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Evet, anlaşıldı...
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Gerçekten, iktidar olalım muhalefet olalım… Neden; bu millet, bize, birine
diyor ki, sen iktidar ol, ben sana müsaade ediyorum memleketi yönet; öbürüne de
diyor ki, sen biraz daha dersini çalış, henüz olgunlaşmamışsın, hele bir daha,
bir ileriki seçimde belki sizi deneriz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Olgunlaşmamışsın demiyor, denetle diyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Muhalefete daha çok güveniyor.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Bu kanunların görüşülmesi sırasında tabiî ki, iktidar ve muhalefet kendi
bildiklerini söyleyecek. İktidar, milletin lehine olanları elbette ki gündemine
alacak ve bunları kanunlaştıracak.
Değerli milletvekili
arkadaşımız, hem seçim bölgesinde olsun hem de Yüce Mecliste olsun, bazı
davranışlarını ve alışkanlıklarını ileri bir aşamaya götürüyor. Şahsımıza
yönelik, hakaret derecesine varan birtakım konuşmalar içine giriyor.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Hakaret değil; asla. İstiklal mücadelesini kastettim.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Hem, bu, seçim bölgesinde böyle hem de burada, Mecliste, maalesef, bu
davranışlar içine giriyor.
Benim adım Musa'dır.
Soyadım Sıvacıoğlu'dur. Evet, bu bir peygamber adıdır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunun adı, hiçbir zaman, Yorgo, Yorgi gibi bir isimle
isimlendirilemez. Hem diyeceksiniz Cumhuriyet Halk Partisi sizin adınızı vermiştir
hem de diyeceksiniz ki, sizin adınız Yorgi'dir. Öyleyse, bunun tasvirini sizin
şahsınıza bırakıyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Görüşlerini çarpıtıyorsun!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Evet, tabiî, daha önceki dönemde de burada, Cumhuriyet Halk Partisine mensup
bir milletvekili arkadaşımız, benzer bir davranış içine girdi, ama, burada özür
dilemedi. Tabiî ki, özür dilemesi… Affetmek yüceliktendir; ben affederim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Affetme onları!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Yalnız, tabiî ki, burada mahkemelere gitmek, tazminat davası da açmak benim
en tabiî hakkımdır. Biraz önce ifade etmeye çalıştığım seviyeli, düzenli,
Meclisin mehabetine yaraşır bir şekilde… Bu millet bizi bekliyor, bu millet
bizi dinliyor, bu millet bizden hizmet istiyor. Bunu, kalkıp, sözle evelemenin,
gevelemenin…
Ben, bir de şunu
görüyorum; evet, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu andaki performansına, artık,
bizi geriden takip edenler kesinlikle yetişemiyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunun için de tezvirat, Hezeyanlar... Bir ifade kullandılar
"yıldırım çarpar, ben yıldırım çarpıyorum" dört beş kere bu ifadeyi
kullandılar. Evet, yıldırım çarparsa ölür gidersiniz, burada olmazsınız;
çarpmıyor ki biz buradayız, huzurdayız. Bunun izahı belki şöyle olabilir; ama,
cin çarpıyor; maalesef, bu cini de üzerinizden atamıyorsunuz demektir.
Sevgi, saygılar,
muhabbetler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sıvacıoğlu.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (Devam)
24 üncü maddeyi
okutuyorum…
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Ama Sayın Başkan, tamamen yanlış anlaşılmıştır. Ben, istiklal
mücadelesini kastederek "olurdu" diye ifade ettim; tamamen yanlıştır.
Havacılık uzmanlığı ve
havacılık uzman yardımcılığı
MADDE 24.- Genel
Müdürlükte, bu Kanunda belirtilen görevlerin yerine getirilmesinde havacılık
uzmanı ve havacılık uzman yardımcısı istihdam edilir. Havacılık uzmanı ve uzman
yardımcılığı pozisyonlarında görev alabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartlara ek olarak aşağıdaki
nitelikler aranır:
a) En az dört yıllık
eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının veya bunlara denkliği kabul edilen
yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarının uçak/uzay, makine,
elektrik-elektronik, inşaat, mekatronik, bilgisayar, endüstri, fizik, metalurji,
meteoroloji mühendislikleri ile havacılık, mimarlık, hukuk, iktisat,
uluslararası ilişkiler, maliye, işletme ve kamu yönetimi bölümlerinden veya en
az dört yıllık eğitim veren hava harp okulundan mezun olmak.
b) Yapılacak yarışma ve
yeterlik sınavında başarılı olmak.
c) Sınavın yapıldığı
yılın ocak ayının ilk gününde otuz yaşını doldurmamış olmak.
d) İngilizce Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından asgari (C) düzeyinde
puan veya uluslararası kabul görmüş yabancı dil seviye tespit sınavlarından bu
puana denk puan almak.
Havacılık uzmanları ve
havacılık uzman yardımcılarının mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri, yarışma
sınavı, tez konularının belirlenmesi, tez hazırlama, tez değerlendirme ve
yeterlik sınavı ile eğitimleri yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Arıkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 24 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi
sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuma geçmeden önce;
ben, Meclisimizin bir tarafı hata yaptığında, ikinci bir tarafın da yapması
gerekmediğini çok iyi biliyorum. Bu Yüce Millet, bizi, buraya kavga etmek için
göndermedi; onları yönetmek için çıkaracağımız kanunları çıkarmak ve bu
konularda bilgilerimizi birbirimize aktararak, düzenimizi kurmak için gönderdi.
Sevgili arkadaşlar, sivil
havacılık konusunu 23 madde olarak dinledim, birinde de ben konuştum. Hemen
hemen pek çok arkadaşım, yöresine havaalanı, belirli müdürlük, belirli bir
şeyler isteyerek geçirdi. Hatta, Hatay Milletvekili sevgili arkadaşım,
nakliyede de Hatay'ın Türkiye'de birinci olduğunu anlattı. Ben de, sivil
havacılıkta, Türkiye'nin dünyada nasıl birinci olacağının hesabını, sizlere
okumak istiyorum. Sevgili Bakanım da eğer bunları dinlerse, çok mutlu olacağım.
Sizler de biliyorsunuz
ki, bu cumhuriyeti bize emanet eden Mustafa Kemal Atatürk "istikbal
göklerdedir" diyerek, havacılık mesleğinin, bir milletin bölünmez
bütünlüğünü sağlıklı bir şekilde koruyacağının işaretini vermiştir.
Size, havacılığımızın
geçmişi hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi,
ülkemizde ilk havacılık çalışmaları, 1912 yılında, Sefaköy'de başlatılmıştır.
Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, 1925 yılında Türk Tayyare Cemiyeti adı
altında temeli atılmıştır. 1933 yılında, 5 uçaklık bir filoyla, Türk Hava
Postaları adıyla ilk sivil hava taşımacılığı başlatılmıştır. Cumhuriyetimizin
10 uncu yılında, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olarak kurulan, Havayolları
Devlet İşletme İdaresi iken, Türkiye sivil havayolları kurulmuştur. Dünya sivil
havacılığının hızlı bir gelişme göstermesi sonucunda, teknolojinin büyük önem
kazanması karşısında, ulusal çıkarlarımızın korunması, uluslararası
ilişkilerimizin düzenli bir şekilde yürütülmesi için, 1954 yılında, Ulaştırma
Bakanlığımızın bünyesinde kurulan Sivil Havacılık Dairesi Başkanlığı, 1987
yılında, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü şeklini almıştır. Bu yapılanma
sonucunda, havacılık sektörüne kaliteli hizmet verilebilmesi ve nitelikli personel
yetiştirmek için, Eskişehir Anadolu Üniversitesinde, 1986 yılında, Türk
Hükümeti ve Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonunun sağladığı
kaynaklarla, Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu açılmıştır.
Havacılıkta eğitim
standartlarının yükseltilmesi ve sektörde meydana gelen hukuksal ve teknolojik
gelişmeler nedeniyle, 1992 yılında Yükseköğretim Kanununda yapılan bir
değişiklikle, okulun adı, Sivil Havacılık Yüksekokulu olarak değiştirilmiş;
eğitim süresi, bir yıl İngilizce hazırlık olmak üzere, beş yıla çıkarılmıştır.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi bünyesinde bulunan Sivil Havacılık Yüksekokulu,
havacılık, elektrik, elektronik, uçak motor bakımı, gövde bakım, sivil hava ve
ulaştırma işletmeciliği bölümlerine öğrenci seçme sınavıyla, pilotaj, hava
trafik kontrol bölümlerine ise, özel yetenek sınavıyla öğrenci almaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün
dediği gibi, istikbalimizi göklerde arayacak isek, benim düşüncem de aynıdır
ki, bu okullarda çalışan bilim adamlarımıza ve okulumuzun teknolojik
yapılanmasına destek vererek, Yüce Türk Milletine, kaliteli, emniyetli hizmet
verme imkânlarını yaratmış olacağız.
Çok iyi biliyoruz ki,
uçak işletmeciliği, dünyada her gün büyük bir hızla artmaktadır. Türkiye
olarak, havacılık sektöründen pay alabilmek için, havacılık üniversite sayımızı
çoğaltmalıyız, uçak teknisyen okullarımızı açmalıyız, uçak bakım hangarlarımızı
yapmalıyız. Bu yaptırımları bilinçli bir şekilde yapar isek, dünya uçak bakım
piyasasını elimize geçirmiş oluruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ ARIKAN
(Devamla) - Sayın Başkanım, bir cümle…
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Devamla) - Dünya haritasına bakıldığında, coğrafik olarak, Rusya, Türk
cumhuriyetleri, Asya, Avrupa, Ortadoğu havacılık bakım onarım pazarının
merkezinde bulunan Türkiye, uçak bakımı konusunda dünya pazarını eline geçirmelidir.
Yani, ülkemizin domates, biber ihraç ederek döviz kazanması yerine, teknoloji
satarak ülkemize döviz kazandırmalıyız. Örneğin, Hindistan, bilgisayar
yazılımında ülkesine milyarlarca dolar kazandırmaktadır. Ben de iddia ediyorum
ki, dünya insanlarının zamana çok ihtiyaçları olması nedeniyle, dünyada hava
ulaşımı çok hızlı bir şekilde büyümektedir ve buna paralel olarak uçak
sayılarının çoğalması, uçak maliyetlerinin çok yüksek olması, dünyada uçak
bakımının büyük bir iş alanını kapsamasını, yani, bir iş alanını meydana
getirmiştir. Yeter ki, Türkiye olarak bu alanlarda, mantıklı, bilinçli, yüksek
teknolojiye dayalı yatırımlar yapalım.
Yapacağımız bu yatırımları bir daha söylemeye
ihtiyaç duyuyorum. Havaclık üniversitelerimizin sayısını artırıp, çocuklarımızı
pervaneli uçaklarla değil, yeni teknoloji kullanan uçaklarla eğiterek
yetiştirelim. Yapacağımız bakım ambarlarımızı da ileri teknolojiyle
donatmalıyız ki, dünya uçak bakım piyasası Türkiye'nin elinde olsun.
Bu düşünce ve duygularla,
tekrar, hepinize saygı ve sevgilerimi sunar, bu kanunun ülkemize nitelik ve
yücelik getirmesini dilerim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arıkan.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 940 sıra sayılı Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 24
üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az
önce 20 nci madde hakkında yapmış olduğum görüşme sırasında dile getirdiğim
hususları, Sayın Bakanın delaletiyle sizler kabul ettiniz ve böylece Kara, Hava
ve Deniz Harp Okulları arasındaki eşitlik sağlandı ve haksızlık giderildi. Ben,
sözlerime başlarken, Sayın Bakana, deminki anlayışı için teşekkür ediyorum.
Ancak, maalesef, benzeri
bir sorun bu defa bu maddede yer
alıyor. Hatta, bu madde hükmüyle deminki getirilmiş olan uygulamanın bir
sınırlaması da söz konusu oluyor. Harp Okullarına böyle bir imkân tanınırken bu
imkânın fiilen kullanılma şartlarının da sağlanmış olması gerekir değerli
arkadaşlar. Aksi takdirde, ya yaptığımızı bilememe ya da yaptığımız işe hâkim
olamama durumuna düşeriz. Bunu niye söyledim; çünkü, asgarî 22 yaşında Harp
Okulundan mezun olan gençler, 23 yaşından önce pilotluğa başlayamıyor ve tabiî,
dolayısıyla, en az onbeş yıl da mecburî hizmet olduğu için de 37 yaşından önce
de, yasal yollarla, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılması mümkün değil.
Şimdi, durum böyle
olduğuna göre, bu maddenin ( c) bendindeki 30 yaş sınırı da Harp Okulu
mezunlarına tanınmış istihdam imkânı ya da hakkının fiilen kullanılmaz hale
gelmesine neden oluyor. Öte yandan, bu madde kapsamına da Hava Harp Okulu
mezunlarının ilavesiyle amaçlanan, bu insanların meslekî tecrübelerinden
yararlanmak ise amaç, 21 inci maddenin tersine, burada meslekî tecrübe
öngörülmemiştir.
Ayrıca, madde
gerekçesinde, uzman ve uzman yardımcıları kadrolu olarak istihdam
edilemeyeceğinden ve bu unvanların pozisyon olarak ihdas edilmesi nedeniyle
"artırabilmek" ibaresinin "bu pozisyonlarda görev
alabilmek" şeklinde değiştirildiği hususuna yer verilmiştir. Personel
statüsüne ilişkin 25 inci maddeyle birlikte değerlendirildiğinde, bunun, yani
atama yerine görevlendirme şeklindeki tercihin ücret ve malî haklar bakımından
bir avantaj sağlamak üzere 657 sayılı Yasayla dolaylı bir ilgi kurulduğu
anlaşılmaktadır. Buna göre, sözünü ettiğim istihdam tercihiyle ilgili amacın
gerçekleşebilmesi için mevcut yaklaşımın iç tutarlılığını sağlamak üzere 30 yaş
sınırının değiştirilerek, Harp Okulları kaynağından gelecek olan personel için
ayrıca uygun süreli bir meslekî tecrübe şartı da konulması suretiyle yeniden
bir değerlendirme yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum.
Sektöre ilişkin
sorunların ele alınıp değerlendirilmesi, çözümlenmesi, mevzuat hazırlanması
gibi konularda çalışmak üzere, uzman niteliğinde personel istihdam etme
hedefinin sağlanması ve akılcı yaklaşımlarla çözümler üretilmesi bakımından
uzman niteliğinde personel çalıştırma düşüncesi ya da amacının tecrübeyle
desteklenmesi gerekmektedir.
Yaş ve mecburi hizmet
gibi nedenlerle bu madde hükmünün yürütülmesinde sorunlar yaşanacağına dair
belirttiğim görüşler doğrultusunda harp okulu kökenli personelden de
yararlanmak isteniyorsa, bu maddenin iç tutarlılığının sağlanması ve beklenen
amaçların gerçekleştirilebilmesinin, yaş sınırının yeniden değerlendirilmesi
ile meslekî tecrübe esasına bağlı olduğunun gözden kaçırılmamasında fayda
vardır.
Yüce Meclisten, Sayın
Bakandan ben istirham ediyorum: Deminki düzeltilen hata gibi, lütfen, bu
maddedeki hatanın da giderilmesinde yardımcı olurlarsa ben şükran duyarım ve
bütün bu insanlar adına da buradan teşekkürlerimi sunarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
KEMAL SAĞ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, bunun için de, Genel Müdürlük bünyesinde sınavla gelen
personele ve Harp Okulu bünyesinden gelen öğrencilere aynı yatırımı, aynı
eğitim yatırımını ayrı ayrı yapmak yerine, sivil havacılık tecrübeleri ile
askerî teknik nitelikli tecrübelerin akılcı bir şekilde birleştirilmesine
ihtiyaç bulunduğu düşüncesiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Sağ.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 24
üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Daha önceki
konuşmalarımda da bahsetmiş olduğum gibi, genel olarak, son derece olumlu
hazırlanmış olan bir kanun tasarısı. Verilen önergelerle, yapılan
değişikliklerle kanunun daha olgunlaştığını ve milletimiz için daha menfaatlı
bir hale geldiğini de görmüş olmaktan mutluluk duyuyorum.
Ancak, bu kanun tasarısı
görüşülürken, yapılan bazı konuşmalar nedeniyle ortamın zaman zaman gerilmiş
olmasından da üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.
İktidar Partisi
milletvekilimizin geçmiş dönemleri toptan yok farz eden "taş üstüne taş
konulmamış" ifadelerinin, siyasette çok fazla taraftar bulmadığının
bilinmesini de özellikle istirham ediyorum.
Sayın Yıldırım da şanssız
bir konuşma yaptı; özellikle bu Mecliste şu anda bulunan siyasî partileri
sadece Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüp,
diğer partileri yok saymasını da demokrasi açısından üzüntü verici bir
değerlendirme olarak görüyorum. Bu Mecliste şu anda bulunan bütün partiler,
Meclis çalışmalarında ellerinden gelen gayreti, yardımı ve desteği
gösteriyorlar; doğru bulduklarını ifade edip, yanlış gördükleri hususları da
belirtiyorlar, ifade ediyorlar. Bakınız, bu kanun tasarısı üzerinde, gecenin bu
saatinde, ben de, Doğru Yol Partisi milletvekili olarak katkı yapmaya
çalışıyorum Mecliste; bunun da özellikle altını çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tasarısı görüşülürken, çeşitli kereler özelleştirmelerle ilgili olarak
düşünceler ifade edildi; ben, öncelikle, özelleştirmeye karşı olmadığımızı,
özelleştirmelerin yeri ve zamanı geldiğinde yapılabileceğini, ancak Türkiye
için hayatî önemi haiz olan ve stratejik tesislerin, bu özelliklerinin gözönüne
alınarak özelleştirme konusunda karar alınmasının doğru olduğu inancındayım.
Örneğin, TÜPRAŞ, geçen sene 1 300 000 000 dolara satılmıştı. Biz, o zaman da,
bu satışın yanlış olduğunu, bu tesisisin hayatî bir tesis olduğunu ve yüzde
65'ine tekabül eden 1 300 000 000 doların çok komik bir rakam olduğunu ifade
etmiştik. Bakınız, bundan iki ay önce, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında
TÜPRAŞ'ın yüzde 14,65'i 465 000 000 dolara satıldı. Geçen sene yüzde 65,76'sı 1
300 000 000 dolara satılırken, yüzde 14,65'i yüzde 65'e yuvarlayacak olursak,
yüzde 14,65'in satışıyla bugünkü fiyatı, tam, geçen senenin, 1 milyar dolar
üzerine tekabül etmektedir. Geçen sene, babalar gibi satıldığını ifade edenler,
bir yıl içerisinde, devletin, eğer mahkeme o satışı bozmasaydı, durdurmasaydı,
engellemeseydi, 1 milyar dolar zarara uğradığını, hepimiz, büyük bir üzüntüyle
görüyoruz. Değerli milletvekilleri, yüzde 14,65'i 465 000 000 dolara satıldı ve
blok olarak satıldı. Borsada da, o günkü fiyatlardan, yüzde 10 ıskontolu olarak
satıldı ve 1 lot TÜPRAŞ hissesi 15 400 liraya geliyordu; üç gün içerisinde,
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki TÜPRAŞ hisselerinin fiyatı 22 000 liraya
çıktı ve yüzde 14,65'ini satın alan o yabancı şirketler, üç gün içerisinde, beş
gün içerisinde, tam 150 000 000 dolar para kazandılar değerli milletvekilleri.
Onun için, özelleştirmeler yapılırken, tesislerin gerçek kıymeti neyse ve orada
çalışanların gerçek hakkı neyse, onun savunulması, o hakların korunması son
derece önem arz etmekte ve yine, Türkiye için -demin de söylemiş olduğum gibi-
hayatî önemi haiz olan tesislerin, stratejik tesislerin satılmasından da
vazgeçilmesi son derece önem arz etmektedir.
Bakınız, TÜPRAŞ'la
ilgili, ihale hazırlıkları yeni başladığında, TÜPRAŞ ihalesine girebilmek için
yeterlilik belgesi alan, dünyanın değişik 4 ülkesinin 4 şirketinin yapısını
size anlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- O 4 şirketin içerisinde, kamunun payı
-dikkatinizi çekmek istiyorum- devletin payı, yüzde 27 ile yüzde 76 oranında
değişmektedir; altını çiziyorum, bu 4 şirket içerisinde kamunun payı yüzde 27
ile yüzde 76 arasında değişmektedir. Dünyanın değişik ülkelerinin şirketleri,
kamunun payının bu kadar olduğu şirketler, TÜPRAŞ'a sahip olmak için, TÜPRAŞ'ı
almak için, ihaleye katılmak için yeterlilik belgesi alırken, biz, böyle hayatî
önemi haiz olan bir tesisi, tamamen kamunun denetiminden, elinden çıkarıp,
hatta yabancı şirketlere dahi açmamızın çok iyi değerlendirilmesinin, hesabının
çok iyi yapılmasının gerekli olduğu inancımı ifade ediyor, bu kanun tasarısının
milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyor; sizleri saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
2 önerge vardır; geliş
sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 24 üncü maddesinin (a) bendine "meteoroloji"
ibaresinden sonra gelmek üzere "harita ve kadastro (Jeodezi ve
Fotogrametri Mühendislikleri)" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ufuk Özkan |
Ali Kemal Deveciler |
Gürol Ergin |
|
Manisa |
Balıkesir |
Muğla |
|
Mevlüt Coşkuner |
Erdal Karademir |
Yaşar Tüzün |
|
Isparta |
İzmir |
Bilecik |
BAŞKAN - İkinci önerge en aykırı önerge, okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 24 üncü maddesinin (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
a) En az dört yıllık
eğitim veren örgün yükseköğretim kurumlarının veya bunlara denkliği kabul
edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak.
|
Gürol Ergin |
Mevlüt Coşkuner |
Ali Kemal Deveciler |
|
Muğla |
Isparta |
Balıkesir |
|
Erdal Karademir |
Ufuk Özkan |
Yaşar Tüzün |
|
İzmir |
Manisa |
Bilecik |
BAŞKAN
- Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Havacılık uzmanlığı ve
havacılık uzman yardımcılığına atanmak için birtakım üniversite bölümlerinin
dikkate alınarak uygulanması, eğitimde eşitlik ilkesi çerçevesinde çelişki
yaratmaktadır. Bu anlamda, 4 yıllık örgün yükseköğretim kurumlarından mezun
olması, uzman ve uzman yardımcılığı için yeterlidir.
BAŞKAN - Efendim,
Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 24 üncü maddesinin a) bendine "meteoroloji"
ibaresinden sonra gelmek üzere "harita ve kadastro (Jeodezi ve
Fotogrametri Mühendislikleri)" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle
Hava Alanları Daire Başkanlığı kurulmaktadır. Hava Alanları Daire Başkanlığının
görevleri ve sorumluluklar incelendiğinde "inşa edilecek sivil hava
alanları, hava tesisleri, mania planlarını hazırlamak, uygulamak ve
denetlemek" gibi görevler üstlendiği görülmektedir.
Ancak, kurumda görev
alacak konuyla ilgili bazı mühendislik birimlerinin, tasarının 21 ve 24 üncü
maddelerinde yer almadığının farkına varılması üzerine, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda ilgili mühendislik birimlerinin eklendiği
görülmektedir.
İlgili komisyonda bazı
eksikliklerin giderilmiş olmasına rağmen, Hava Alanları Daire Başkanlığının
görevleri ve sorumlulukları içinde üstlendiği görev itibarıyla harita ve
kadastro mühendisleri (Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisleri)nin yer almadığı
görülmüştür.
Bu anlamda "inşa
edilecek sivil hava alanları, hava tesisleri, mania planlarını hazırlamak,
uygulamak ve denetlemek" gibi görevlerin yerine getirilmesinde harita ve
kadastro mühendisleri (Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisleri)nin varlığı inkâr
edilemez.
Değişiklik önergemizle bu
eksiklik giderilmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun uygun
görüş ifade ettiği, Hükümetin katıldığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz dolmuştur.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Haziran 2005 Cuma günü
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.58