DÖNEM: 22 CİLT: 88 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
114 üncü Birleşim
21 Haziran 2005 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR
1.- Edirne Milletvekili Ali Ayağ'ın, 644
üncü tarihî Kırkpınar yağlı güreşleri
ile bu çerçevede gerçekleştirilen sosyal etkinliklere ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın,
Zonguldak'ın düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümü ile kömür
havzasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
3.- Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in,
Federal Almanya Parlamentosunun, Birinci Dünya Savaşı esnasında, 1915 yılında
cereyan eden Ermeni olaylarıyla ilgili aldığı karara ilişkin gündemdışı
konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'ün,
Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek
Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifini (2/465) geri aldığına ilişkin önergesi (4/306)
2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un
Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/854)
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/855)
4.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in
Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/856)
5.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in
Finlandiya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/857)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van Milletvekili Hacı Biner ve 51
milletvekilinin, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki yolsuzluk ve usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)
2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Avrupa Birliği müzakerelerine
başlamadan önce imzalanacak uyum protokolü konusunda bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/22)
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (1/1052) ) (S. Sayısı: 941 ve 941'e 1 inci Ek)
3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile
2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/506) (S. Sayısı: 934)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
kırmızı bültenle aranan bir şahsın Türkiye'ye iadesine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5822)
2.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un,
yeni Türk Ceza Kanunuyla basın özgürlüğünün kısıtlandığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5919)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlinde gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5920)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
adlî sicil affı öngören kanun teklifine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/5921)
5.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinde iş akti sona erdirilen işçilere
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6041)
6.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya-Karapınar Belediyesinde işten çıkarılan işçilere ve bazı iddialara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6044)
7.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün,
öğretmen ve hizmetli ihtiyacı ile öğretmenlerin ekonomik sıkıntılarının
giderilmesine ve kapalı okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/6057)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan Şehit Er Serhat Şanlı Ticaret Lisesinde yapılan deprem tadilatına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6062)
9.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın,
yurt dışındaki vatandaşlarımızın seçimlerde bulundukları ülkelerde oy
kullanmaları için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/6106)
10.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya-Selçuklu'da Zümrüt Apartmanının çökmesinde sorumluluğu bulunan belediye
yetkilileri hakkında soruşturma izni verilip verilmeyeceğine ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6129)
11.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya Büyükşehir Belediyesinde görev yapan bir bürokratla ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6175)
12.- Kırşehir Milletvekili Mikail
ARSLAN'ın, belediyelerin borçlarına ve personel giderlerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6177)
13.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Denizli-Acıpayam İlçe Millî Eğitim Müdürlüğündeki bazı atamalara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6183)
14.- Yalova Milletvekili Muharrem
İNCE'nin, Polatlı İmam-Hatip Lisesi eski müdür vekiline ve bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/6184)
15.- Antalya Milletvekili Tuncay
ERCENK'in, "Çevre ve Orman 2004" isimli kitaba ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6187)
16.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, ar-ge için ayrılan paya ve ülkemizin dünya sıralamasındaki yerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/6206)
17.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Kumluca-Büyükalan Köyündeki heyelan alanıyla ilgili rapora ve alınacak
önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6221)
18.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Konya kent kanalizasyonunun ve sanayi atıklarının Tuz Gölüne
döküldüğü iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin
cevabı (7/6230)
19.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bir soru önergesine verilen cevaba ve Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Projesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6233)
20.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Tuz Gölündeki kirliliği inceleyen Meclis araştırması komisyonu raporuna ve Tuz
Gölü İşletmelerinin özelleştirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6234)
21.- Şanlıurfa Milletvekili Turan
TÜYSÜZ'ün, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilen kredilerin geri
ödenmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/6240)
22.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İli çevresindeki plajlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın
cevabı (7/6247)
23.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
BALANDI'nın, faizlere ve borç miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali
BABACAN'ın cevabı (7/6292)
24.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Başbakanlıkta açılan spor salonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6298)
25.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır surlarının temizlenmesi ve Sur İçini Geçmişiyle Buluşturma
Projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı
(7/6338)
26.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki belediyelerin oto, araç ve makine dağılımına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/6341)
27.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya-Gündoğmuş-Çamlıalan Köyü ile Köprülü arasındaki yolun
yeniden yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/6369)
28.- Kırşehir Milletvekili Mikail
ARSLAN'ın, hazine arazilerine ve satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/6374)
29.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın,
kamu yararına iş yapan kurumlar listesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6397)
30.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Vatandaşlık Kanununda yapılacak değişikliklere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6405)
31.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Bartın İlinde bir çocuk yuvasında görev yapan bazı öğretmenlerin
başka illere tayinlerine,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2005 yılında Düzce İlinde yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/6440,6441)
32.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6446)
33.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
pirinç ithalat kontenjanında İzmir'e ayrılan paya ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/6449)
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6489)
35.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı
(7/6490)
36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6491)
37.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kütahya İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6492)
38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlinde 2005 yılı için planlanan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
Gümüşhane İlinde 2005 yılı için planlanan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
Kütahya İlinde 2005 yılı için planlanan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
Sakarya İlinde 2005 yılı için planlanan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/6508, 6509, 6510, 6511)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü,
Dördüncü ve Beşinci Oturumlar
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar
İli Başmakçı İlçesindeki tavuk ve yumurta üreticilerinin sorunlarına ve bu
konuda alınması gereken tedbirlere,
Samsun Milletvekili Mustafa Çakır, fındık dikim alanlarının
tespitine dair Bakanlar Kurulu kararına,
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, küreselleşmeye ve yarattığı
toplumsal sorunlara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık
bulunan Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Mehmet Kılıç'ın seçildiğine
ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi,
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un TBMM Anayasa
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için, Aydın Milletvekili Semiha Öyüş,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Gaziantep Milletvekili Fatma
Şahin,
Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut,
Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul Milletvekili Güldal Akşit,
Seçildiler.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, Moğolistan'a,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Birleşik Arap
Emirliklerine,
Yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 149 uncu sırasında yer alan 568'e 1 inci ek
sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına ilişkin CHP
Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Tokat Milletvekili Zeyid
Aslan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
ertelendi.
2 nci sırasında bulunan, Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu
Tasarısının (1/984) (S. Sayısı: 911), tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak
5 inci maddesine kadar kabul edildi.
Saat 19.15'te toplanmak üzere, Beşinci Oturuma 18.16'da son
verildi.
|
Ali Dinçer |
|
|
Başkanvekili |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Mehmet Daniş |
Kırklareli |
|
Çanakkale |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
Harun Tüfekci |
|
|
Konya |
|
|
Kâtip
Üye |
|
Altıncı
Oturum
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
2 nci sırasında bulunan, Kentsel Dönüşüm
ve Gelişim Kanunu Tasarısının (1/984) (S. Sayısı: 911) görüşmeleri
tamamlanarak, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edildiği ve
kanunlaştığı,
3 üncü sırasına alınan, Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 5356 Sayılı Kanunun (1/1052) (S.Sayısı:
941) görüşmelerine, birinci görüşmeden itibaren 48 saat geçmediğinden başlanamadığı,
Açıklandı.
4 üncü sırasında bulunan, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin; Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun
ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/506) (S. Sayısı:
934),
7 nci sırasında bulunan, Çevre Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/322) (S. Sayısı: 871),
8 inci sırasında bulunan, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/995) (S.
Sayısı: 940),
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy ile Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in; Doğal Gaz
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/484) (S.
Sayısı: 932),
6 ncı sırasında bulunan, Lisanslı Harita
Kadastro Mühendislik Bürolarının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/902) (S. Sayısı: 839),
Görüşmelerini müteakiben;
9 uncu sırasında bulunan, Evrensel
Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının (1/1035) (S. Sayısı: 927) görüşmeleri tamamlanarak, elektronik
cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
bildirildi.
21 Haziran 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 23.25'te son verildi.
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
|
Ahmet
Küçük |
|
Kırklareli |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
No.: 158
II.- GELEN KAĞITLAR
17 Haziran 2005 Cuma
Tasarı
1.- Vakıflar Kanunu
Tasarısı (1/1054) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.6.2005)
Teklifler
1.- Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/539) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
2.- Bursa Milletvekili M.
Altan Karapaşaoğlu'nun; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/540) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.6.2005)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili
Canan ARITMAN'ın, yoksul öğrencilere yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5967)
2.- İstanbul Milletvekili
Bihlun TAMAYLIGİL'in, Kilis'te Telekom bayiliği iptal edilen bir şahsın intihar
ettiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5971)
3.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Düzce İline yapılacak yatırımlara ve ödenek miktarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5990)
4.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'ın gaz kontrat devri ihalesinin ertelenmesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5991)
5.- Şanlıurfa
Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Harran Ovası sulama çalışmalarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5992)
6.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin zarara uğratıldığı
iddialarına ve sorumlularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5993)
7.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Emniyetin tabanca alım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5994)
8.- Zonguldak
Milletvekili Harun AKIN'ın, TKİ'nin Hazineden tahsil edemediği alacağına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5996)
9.- İzmir Milletvekili
Bülent BARATALI'nın, Emekli Sandığına ait Büyük Efes Oteline ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5997)
20 Haziran
2005 Pazartesi
Raporlar
1.- Asya Karayolları Ağı Hükümetlerarası
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1016) (S.
Sayısı: 937) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005) (GÜNDEME)
2.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem
Cantimur ile 13 Milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Geçici Maddeler Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/501) (S. Sayısı: 942) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005) (GÜNDEME)
3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile
Uşak Milletvekili Alim Tunç'un; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/503) (S. Sayısı: 943) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005) (GÜNDEME)
4.- Belediye Kanunu Tasarısı; Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Belediye Kanununa ve Büyükşehir
Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanuna Birer Bend Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Kemal Anadol ile 37 Milletvekilinin; 5434 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması ile 506 Sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu ile 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunlarına Birer Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1038, 2/272,
2/482) (S. Sayısı: 944) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005) (GÜNDEME)
5.- Çorum Milletvekili Agah Kafkas ile 9
Milletvekilinin; Sendikalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/500) (S. Sayısı: 946) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının 2005 Yılı Ocak, Şubat ve Mart Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/15) (S. Sayısı: 947) (Dağıtma tarihi: 20.6.2005)
(GÜNDEME)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
yatırım teşviki uygulamasının neden olacağı sorunlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6025)
2.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
TPAO'ya borcu nedeniyle doğalgazı kesilen firmaya, Başbakanın talimatıyla gaz
kullandırıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6029)
3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
İsrail gezisiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6030)
4.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un,
Haydar Baş'a ait bazı vakıf ve dernekler hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6036)
5.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün
DAĞCIOĞLU'nun, Uzan Grubunun SSK'ya borcu olup olmadığına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6046)
6.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
SİRMEN'in, yaşlı aylığından yararlanan vatandaşlara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6054)
7.- Sivas Milletvekili Orhan TAŞ'ın,
Cumhuriyet Üniversitesiyle ilgili basında yer alan bazı iddialara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6055)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6056)
9.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un,
Haydar Baş'ın profesörlük unvanı hakkındaki iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6058)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6059)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Nevşehir İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6060)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6061)
13.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
Birecik Hidroelektrik Santralı ve Barajı nedeniyle vatandaşlara ödenecek
istimlak bedellerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6063)
14.- Eskişehir Milletvekili Cevdet
SELVİ'nin, Kütahya-Gediz-Gökler Beldesi kömür ocağında meydana gelen kazaya
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6064)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6065)
16.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TPAO'ya borcu nedeniyle doğalgazı kesilen firmaya, Başbakanın talimatıyla gaz
kullandırıldığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6066)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6067)
18.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun gelirlerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6068)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Nevşehir İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6069)
20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6070)
21.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, kalkınmada öncelikli illerdeki sağlık personeline ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6076)
22.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya-Meram Devlet Hastanesi başhekim yardımcılarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6077)
23.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un,
Haydar Baş'ın sahibi olduğu şirketlere ve denetimine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6079)
24.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
2004 yılındaki vergi kaçaklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6080)
25.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
2004 yılındaki kayıt dışı istihdam maliyetine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6081)
26.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
2003-2004 yılları gelir ve kurumlar vergisi miktarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6082)
27.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın,
Kahramanmaraş'ta uzlaşma oranının düşüklüğüne ve sebeplerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6083)
28.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6085)
29.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6088)
30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Nevşehir İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6089)
31.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6090)
32.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Merkez Hakem Kurulu seçimlerinin iptaline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/6097)
33.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
ülkemizin bir tanıtım envanteri hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/6118)
34.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, 1995 yılında AB'yle ilgili yaptığı bir konuşmaya ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/6119)
35.- Malatya Milletvekili Muharrem
KILIÇ'ın, sözde Ermeni soykırımını kabul eden ülkelere karşı yapılan işlemlere
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/6120)
No.: 160
21 Haziran
2005 Salı
Tasarılar
1.- Tehlikeli Malların Karayolu İle
Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1055) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm; Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.6.2005)
2.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (Millî
Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2005)
Teklifler
1.- Tekirdağ Milletvekilleri Tevfik
Ziyaeddin Akbulut ile Ahmet Kambur'un; 28.3.1983 Tarihli ve 2809 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/541) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.6.2005)
2.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç
ile 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/542) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.6.2005)
3.- Eskişehir Milletvekilleri Mehmet Ali
Arıkan; Cevdet Selvi ve Mehmet Yücesan'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/543) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.6.2005)
4.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün;
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/544) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.6.2005)
5.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın;
Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/545)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2005)
6.- Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.6.2005)
Raporlar
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/997) (S. Sayısı: 945) (Dağıtma
tarihi: 21.6.2005) (GÜNDEME)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile Bursa Milletvekili Sedat
Kızılcıklı'nın; Büyükşehir Belediyesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/436) (S. Sayısı: 948) (Dağıtma
tarihi: 21.6.2005) (GÜNDEME)
3.- Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz
ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin; Devlet Planlama Teşkilatı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/499) (S. Sayısı:
949) (Dağıtma tarihi: 21.6.2005) (GÜNDEME)
4.- Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1025) (S. Sayısı:
950) (Dağıtma tarihi: 21.6.2005) (GÜNDEME)
5.- Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/1039) (S. Sayısı: 951) (Dağıtma tarihi: 21.6.2005) (GÜNDEME)
Genel
Görüşme Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına,
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ, İzmir Milletvekili K.
Kemal ANADOL ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Avrupa Birliği müzakerelerine
başlamadan önce imzalanacak uyum protokolü konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi. (8/22) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2005)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Van Milletvekili Hacı BİNER ve 51
Milletvekilinin, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki yolsuzluk ve usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/291) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.6.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
21 Haziran
2005 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
114 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, 644 üncü tarihî Kırkpınar yağlı
güreşleri münasebetiyle, Edirne Milletvekilimiz Sayın Ali Ayağ'a aittir.
Buyurun Sayın Ayağ.
Süreniz 5 dakika. (Alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Edirne
Milletvekili Ali Ayağ'ın, 644 üncü
tarihî Kırkpınar yağlı güreşleri ile bu çerçevede gerçekleştirilen
sosyal etkinliklere ilişkin gündemdışı konuşması
ALİ AYAĞ (Edirne) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Edirnemizin ve Yüce Milletimizin muhteşem değerlerinden tarihî
Kırkpınar yağlı güreşlerinin 644 üncü yıldönümü münasebetiyle söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Serhat şehri Edirnemiz, nice cihan
imparatorluklarına şahitlik etmiş, bunlardan en şanlısı yüce devletimize doksaniki
yıl başkentlik yapmış, Türkiye'nin Batı'ya açılan en önemli kapısıdır. Tarihe
damgasını vurmuş köprüleri ile mucizenin vücut bulduğu Selimiyesi ile
yüzyıllara meydan okuyan kervansararayları ile tarihe nam salmış ölümsüz
pehlivanları ile yiğitliğin can bulduğu muhteşem bir şehir, yaşayan bir müzedir
Edirne.
Edirne'nin temsil ettiği kültür,
insanımızın yüksek karakteri, şerefi, vatan sevgisi ve millet bilincinin
özetidir. Bu yüksek kültürün yapı taşlarından biri de, geleneğinin başlangıcı,
kahraman ordumuzun Rumeli'nin fethiyle başlayan tarihî Kırkpınar yağlı
güreşleridir. Dünyanın en eski spor organizasyonlarından biri olan Kırkpınar
güreşleri, fetih ruhunun en önemli sembollerinden biridir.
Edirne'de, er meydanında, sadece yiğitler
güreşmez. Orada akıtılan ter, bir milletin direniş ve özgürlük ruhunun saklı
olduğu mücadele azminin sembolüdür.
Kırkpınar, yalnızca bir coğrafyanın değeri
değil, orada vücut bulan bir milletin, Müslüman Türk Milletinin yiğitlik
destanının yazıldığı paha biçilemez bir kültür mirasıdır.
Değerli milletvekilleri, yiğit
pehlivanlarımızın spor tarihimize kazandırdığı şanlı sayfalar, kuşaktan kuşağa
aktarılan ve aktarılacak övünç abideleridir. Köklü ve ulusal kimliğimizi
yansıtan gelenekleriyle Kırkpınar'ın başarı destanları, Türk gencinin her zaman
daha büyük hedeflere koşmasını sağlayacak övünç kaynağıdır. Bizim kültürümüzde,
er meydanında güreş tutan pehlivan, sadece bir sporcudan ibaret değildir.
Pehlivan, yiğitliğin, mertliğin, dürüstlüğün, üstün şahsiyet sahibi olmanın,
saygınlığın, dayanışma ve ahlakın, kişiselleşmiş biçimidir. "Ben,
güreşirken arkamda daima Türk Milletinin olduğunu ve milletin şerefini
düşünürüm" diyebilen, Ulu Önderimiz Atatürk'ün övgüsüyle şereflendirdiği
Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın, çıkardığı güreşlerle Avrupa ve Amerika'da
"Sultanın Aslanı" unvanını alan Adalı Halil'in, güreşe minderin tam
ortasında başlayan ve bir adım dahi gerilemeyen "gökte nasıl bir güneş
varsa, güreşte de sadece Yusuf vardır" sözleriyle takdir edilen, Türkün
yenilmezliğinin simgesi Cihan Pehlivanı Koca Yusuf'un millî kimliğimize
yaptıkları katkıları unutmamalıyız.
Güreşin muhteşem kültürümüzle birleştiği
Kırkpınar yağlı güreşleri hak ettiği şekilde yaşatılmalıdır. Yeni nesillere
gerekli bilgiler aşılanmalı; hayat mücadelesinin, kuru gürültüden pay kapma
savaşından ibaret olmadığı, hayatın da, aslında, bir er meydanı olduğu
benimsetilmelidir. Kırkpınar bir efsanedir. Efsaneleri ise duymak yetmez,
dillere destan mirası yaşamadan bilemezsiniz. Kırkpınar'ı, ancak Sarayiçi'ndeki
o havayı soluyarak, o tarihi yaşayarak, hissederek anlayabilirsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
yıl, tarihî Kırkpınar güreşlerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız
Sayın Bülent Arınç ve diğer devlet büyüklerimiz şereflendireceklerdir. Sayın
Başkanımız, onbinlerce izleyici ve 1 000'i aşkın pehlivanın katılımıyla, bu
hafta 644 üncü kez gerçekleşecek olan Kırkpınar'da baş ve başaltında dereceye
giren pehlivanlarımıza Cumhuriyetimizin 85 inci Kuruluş Yıldönümü plaket ve
ödüllerini verecektir. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Türk Milletinin mensubiyet şuurunu
yaşatmak kolay bir iş değildir. Bu milletin mensubu olabilmek için, tarihiyle,
kültürüyle, örf, âdet ve gelenekleriyle bir bütün olan mozaiğe sahip çıkmak ve
onu korumak mesuliyetimiz vardır. Edirneli hemşerilerim adına, siz değerli
milletvekili arkadaşlarımı ve Yüce Milletimizi bu geleneğe hizmet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayağ, mikrofonu açıyorum;
tamamlayın efendim.
Buyurun.
ALİ AYAĞ (Devamla) - Edirneli hemşerilerim
adına, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve Yüce Milletimizi, bu geleneğe
hizmet vermiş eski bir Kırkpınar Ağası olarak, yiğitler harmanı, er meydanına
24, 25, 26 Haziranda Edirne Sarayiçi'nde yapılacak Türkiye Başpehlivanının
seçileceği 644 üncü tarihî Kırkpınar yağlı güreşlerine davet ediyorum.
Bu yılki güreşlerin hayırlı ve uğurlu
olmasını dileyerek, sizlerden, bizim olan ve nice milletlerin gıptayla baktığı
muhteşem kültür abidemizi şereflendirmenizi bekliyorum.
Tekrar, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayağ.
Gündemdışı ikinci söz isteği, Zonguldak
İlinin düşman işgalinden kurtarılış yıldönümü münasebetiyle, Zonguldak
Milletvekili Sayın Harun Akın'a ait.
Buyurun Sayın Akın.
Süreniz 5 dakika.
2.-
Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, Zonguldak'ın düşman işgalinden
kurtarılışının 84 üncü yıldönümü ile kömür havzasında yaşanan sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in
cevabı
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Zonguldak'ın kurtuluşunun 84 üncü yıldönümü nedeniyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan
evvel, 16.6.2005 Perşembe günü TTK Karadon Müesseselerine bağlı ocakta meydana
gelen kazada metan gazından zehirlenerek yaşamanı yitiren 6 yiğit kardeşimiz
İsmail Yavaşçı, Durmuş Dereli, Baki Veren, Erkan Çengel, Mehmet Çoban, Erol
Gökbayrak şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Genel
Maden İşçileri Sendikası Başkanlığında tüm işçilerimize başsağlığı dileklerimi
iletirken, bugüne kadar hayatını kaybetmiş tüm madenci şehitlerimizi saygıyla
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, Birinci Dünya
Savaşından sonra, Türkiye toprakları her taraftan düşman işgali altına girmiş,
düşman askerleri karış karış ülkeyi zaptetmeye başlamışlardır. Zonguldak da
aynı tarihlerde stratejik açıdan önemli bir maden olan taşkömürünün varlığı
nedeniyle istila edilmiştir. Fransızlar, Mondros Antlaşmasının 7 nci
maddesindeki, özel güvenlik nedeniyle herhangi bir strateji noktasını işgal
etme hakkına sahip olma yetkisine dayanılarak, 8 Mart 1919 tarihinde, 125 inci
taburuyla Zonguldak'a girmiştir. 3 Nisan 1919'da, Fransızlar, paralı Tunuslu
müstemleke askerleriyle şehirdeki askerî güçlerini takviye etmişlerdir. Daha
sonra Anadolu'da başlatılan ulusal özgürlük ve bağımsızlık eylemi, Fransa ile
Türkiye'yi anlaşmaya yöneltti. 1921 yılı haziran ayında başlayan görüşmeler
sonucunda Fransızlar, 8 Mart 1919 tarihinde asker çıkardıkları Zonguldak'tan,
iki yıl üç ay oniki gün sonra, Osmanlı bandıralı Giresun Vapuruyla, 21 Haziran
1921 tarihinde ayrıldılar. Böylece, ülke için son derece önemli olan bölge
düşman işgalinden kurtulmuş oldu. Taşkömürü olduğu için işgal edilen bölge bu
şekilde terk edilmiş oldu.
Ülkeyi kalkındırmak, sanayiini büyütmek
için taşkömürü çıkarmak, demir çelik işlemek için doğayla yaptığı savaşa 4 500
şehit veren Zonguldak Şehrinin bugünlerde stratejik önemi unutulmuş, şehrin
üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlamıştır. Şehrin oluşmasına sebep olan
taşkömürünün önemi unutulduğu gibi, taşkömürü olduğu için o yörede kurulan
Erdemir blok satışla yabancılara peşkeş çekilmeye çalışılıyor; ancak, bunun bu
kadar kolay olmayacağını, Ereğli ve Zonguldak halkının mücadelesinden sonra
göreceklerine inanıyoruz.
Türkiye Taşkömürü Kurumuna gelince,
1983'lü yıllardan sonra izlenen hükümet politikalarıyla yatırım yapılmaması,
işçi sayısının azalması ve hazırlıkların yetişmemesi nedeniyle küçülmüş, zarar
eden bir kurum haline getirilmiştir. AKP Hükümeti, Zonguldak halkına TTK'yı
büyütmek ve eski günlerine kavuşturma sözleri vererek oyları almasına rağmen,
verdiği tüm sözleri unutup bundan önceki politikaların daha da kötüsünü
uygulayarak, ne yatırım yapmış ne de işçi almıştır. Yaklaşık bir yıl önce
çıkarılan Maden Kanunundan sonra Zonguldak'ta çok şey değişeceğini söyleyen AKP
yetkilileri, geçen bir yıl boyunca hiçbir şey yapmadıkları gibi, şehri,
Kurtuluş Savaşındaki kumpanyalar dönemine, yasadışı kaçak üretimine doğru
sürüklemektedirler. TTK'nın ocaklardaki bütün iş birimleri ihaleye veriliyor.
Değerli arkadaşlar, en sona bir kazmacı kalmıştı, şimdi, onu da nasıl ihale
ederiz diye çalışmalar yapıyorlar.
TTK'nın sonuçlarını izlediğimiz, henüz ne
olacağı belli olmayan özelleştirme furyası, büyük bir zafer edasıyla halka
yansıtılmaya çalışılıyor. Elbette, ciddî yatırımcıların Zonguldak'a gelip
yatırım yapmasına kesinlikle karşı değiliz; ancak, bu özelleştirmeler, yeraltı
kömür işletmeciliğinin gerçekleri, maliyet ve zorluğu gözönünde bulundurulmadan
yapılıyor. Zonguldak ve TTK bir karanlığa doğru gidiyor; bunun sonucunda,
kurumda çalışanların motivasyon bozukluğu, personel azlığı, bizi derin
üzüntülere boğan iş kazalarına neden oluyor.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta, yine bu
Meclis kürsüsünden 3 arkadaşımızı kaybetmenin üzüntüsünü sizlerle paylaşmıştım.
Bu hafta da, 6 arkadaşımızı daha kaybettik.
Sonuçta Zonguldak'ta olanlara gelmek
istiyorum. Bilindiği gibi, Erdemir yabancı şirketlere satılmak üzere. TTK'nın
gözler önünde eriyen bir hasta gibi görülüp, bu hastanın iyileştirilmesi
yerine, onun mirasından ne koparırsak kârdır deniliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) - Toparlıyorum
Başkanım.
Geçtiğimiz günlerde KEDAŞ Genel
Müdürlüğümüz kapatıldı. Köy Hizmetleri kapatıldı, il özel idarelerine bağlandı.
Zonguldak'ın büyükşehir olması istenmiyor; Kozlu, Kilimli ilçe yapılmıyor;
Çatalağzı'nın, Beycuma'nın önü kapanıyor. Zonguldak, 5084 sayılı Teşvik
Yasasının dışında bırakılıp, özel sektörün önü kapatılıyor. Çaycuma, Ereğli
Organize Sanayi Bölgeleri kaderine terk ediliyor. Şehirde devlet adına ciddî
bir yatırım yapılmadığı gibi, cesaretli birkaç Zonguldaklı işadamının yaptığı
özel yatırımlar sanki AKP İktidarının icraatıymış gibi gösterilip, siyasî rant
kapılmaya çalışılıyor.
Biz, şehrimiz adına yapılacak her iyi şeyi
ayakta alkışlamaya hazırız; bundan kıskançlık değil, gurur duyarız. Siyaset
adına, yapılanları görmemek gibi alışkanlığımız yoktur; ancak, yapılmayanları
ve yapılması gerekenleri söylemek gibi de şehrimize borcumuz vardır. Biz bu
olumsuzlukları anlattıkça, günleri kurtarmaya çalışan AKP yöneticileri hayali
projelerle ayakta durmaya çalışıyorlar.
Bundan seksendört yıl önce Zonguldak
düşman işgalinden kurtulmuş ve taşkömürünün varlığı nedeniyle ülke sanayiinin
temeli olmuş, Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasına öncülük etmiş. Bugün, 21
Haziran 2005; Zonguldak üzerinde kara bulutlar dolaşıyor, şehir yok olma süreci
yaşıyor. Bugün işbaşında olan hükümet, Zonguldak'a ülke ekonomisinin kamburu
gibi bakıyor. Ülkemizin en önemli ve stratejik illerinden olan Zonguldak'taki
Erdemir yabancılaştırılmaya, TTK ise elden çıkarılmaya çalışılıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Zonguldak üzerinde oyunlar oynamaya çalışanlara şunu söylemek istiyorum:
Cumhuriyeti kuran atalarımız, Zonguldak'ın önemini bilip ona nasıl sahip
çıktılarsa, Kuvayi Milliye ruhu taşıyan torunları da Zonguldak'a sahip çıkıp
koruyacaklar. Zonguldak'ı konuşan herkes, Zonguldak'ın Türkiye için ne kadar
önemli olduğunu kavrayarak, haddini bilerek konuşmalı diye düşünüyorum.
Zonguldak, Türkiye Cumhuriyetinin ilk illerindendir. Zonguldak, yük değildir,
Türk sanayiinin lokomotifidir. Zonguldak, 1991 yılındaki şanlı direnişiyle
tescillenmiş emeğin başkentidir.
Son söz olarak, İlimiz Zonguldak'ın 84
üncü Kurtarılış Yıldönümünü bir kez daha kutluyor, emeğin karşılığını almış bir
Zonguldak dileklerimle, özlemlerimle, tüm bölge halkına saygılar sunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akın.
Hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanımız Sayın Hilmi Güler cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, böyle bir cevabı vermeyi hiç
düşünmüyordum; ama, Harun Akın Bey, bu cevabı vermeye beni zorladı; çünkü, kendisiyle
ikili görüşmelerimizde çok daha farklı şeyler konuşuyoruz, mikrofona geldiği
zaman, belki de seçmene selam mıdır yahut Zonguldaklılara selam olsun diye
midir, farklı bir görüntü sergiliyor.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Hangi konuda
Sayın Bakanım?!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ben, olayı kendisine anlattım; çünkü, diğer
toplantılara da hep kendisini davet ettim; o toplantılarda da kendisine izah
ettim "evet, haklısınız Sayın Bakanım" diyor; ama, burada da farklı
bir görüntü veriyor.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yapmayın Sayın
Bakanım; hangi konuda "haklısınız" dedim?!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ben, en azından, milletimize, burada, hem size, belki,
hafızanızı tazelemek bakımından, bir defa daha söylememde yarar olacak; öyle
anlıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) - TTK'yla ilgili
hiçbir konuda haklısınız demedim size Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - O zaman, izah edin. İzah edin…
BAŞKAN - Sayın Akın, böyle bir geleneğimiz
yok.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ama, böyle bir
gelenek de yok!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - O zaman, şöyle ifade edeyim...
BAŞKAN - Ben, size, bu kürsüde gerekli
toleransı gösterdim. Siz, dinleyeceksiniz; sonunda, gerekirse, bir talebiniz
olursa, değerlendiririm.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ben, Sayın
Bakanın ismini kullanmadım…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şimdi, şöyle ifade edeyim… Ola ki, unutmuş olabilirsiniz…
Belki, yoğun gündemlerinizden, bu, unutkanlık şeklinde gelişmiş olabilir.
Şimdi, şöyle söyleyeyim. Zonguldak'ta,
biz, gerçekten, farklı bir politika takip ediyoruz. Bu farklı politika da
şöyle: Senelerin bir TTK'sı var orada ve orada da dünyanın en iyi kömürlerinden
bir tanesi var; taşkömürü var ve taşkömürü de, başta metalurjik kok olmak
üzere, demir-çelik sektörünün önemli girdilerinden bir tanesi; fakat,
senelerdir ihmal edilmiş; hatta, o kadar ihmal edilmiş ki, en sonunda, burada
somon balığı yetiştirelim de, burayı kapatalım diye, böyle enteresan projeler
geliştirildi, hatta bunu da uygulamaya kalktılar. Yani, taşkömürü oradayken,
TTK'nın tecrübeli işçileri, mühendisleri oradayken ve bir kömür kültürü orada
oluşmuşken, bir zaman, onu herkes hatırlayabilir, burada somon balığı
yetiştirelim de burayı kapatalım diye, böyle alternatif projeler üretilmiştir
ve geldiğimizde, iktidarı devraldığımızda da, burası, yılda 320 000 000-350 000
000 dolar civarında zarar eden bir kurumdu. Biz, burayı, tabiî ki, kapatmayı
düşünmedik. Başta Başbakanımız olmak üzere, oraya gittik, incelemelerimizi
yaptık, daha evvelden de hazırlığımız vardı. Ben de, hasbelkader, bu sektörün
içinden gelmiş birisi olarak, demir-çelik sektöründe çalışmış birisi olarak,
kömürü, taşkömürünü tanıyan birisi olarak, o bölgeyi tanıyan birisi olarak da,
oraya özel bir proje uyguladık.
Bu projenin birkaç yönü vardı; bunlardan
bir tanesi yasal yönüydü. Maden Kanununu değiştirdik; çünkü, havzai fahmiyye
diye, Osmanlı döneminden kalma bir yasayla, bu bölge, bir yerde, bir statüko
içine düşmüştü. Yani, ne bir şey yapabiliyordunuz ne bir değişiklik
yapabiliyordunuz. Bu Maden Yasasını, Cumhuriyet Halk Partili değerli
milletvekillerimizin de katkılarıyla, gayet güzel bir şekilde, oturduk,
kaldırdık ve Maden Yasasında yaptığımız değişiklikle, havzai fahmiyyenin
etkisini ortadan kaldıracak düzenlemeler yaptık ve bu bölgedeki kömürleri,
rödövansla özel sektöre verme imkânını aradık ve bunda da başarılı olduk.
Zaten, orada, herkesin bildiği bir oyun oynanıyordu; yani, millet, bahçesinde,
arsasında, arazisinden kömür çıkarıyordu, çıkardığı kömürü de satıyordu.
Çıkardığı kömür ile satılan kömürü topladığımız zaman da, burada, hem millî
servet olarak hem vergi olarak ülkenin kaybı oluyor. Biz, bunu resmîleştirdik;
burada 22 bölgeyi ihale ettik ve genellikle işleten kişiler aldı bunları.
Hiçbir sıkıntı olmadan, memnuniyet verici bir döneme girildi ve bu dönemde
kömür çıkarılmaya başlandı. Çıkan kömürü, şöyle söyleyeyim size -bakınız,
lütfen, rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum- bunların bir yılda üreteceği
miktar 270 000 tondu, üç ayda 200 000 ton çıkardılar. Yani, çıkaran kişileri
kontrol altına aldık, 270 000 tonluk yıllık üretimin, üç ayda 200 000 tonunu
çıkardılar; bunu 4'le çarparsanız, yıllık, 270 000 ton beklenirken, 800 000 ton
üretim olarak gösterebiliriz. Yani, burada iyi bir iş yaptığımızı görüyoruz ve
bundan dolayı da hem istihdam arttı hem üretim kontrol altına alındı hem üretim
arttı; bu, memnuniyet verici bir çalışma olarak ortaya çıktı. Geri kalan 4
büyük sahayı da ihale ettik. Bu ihale neticesinde de, özel sektör, yine, bunun
projelerini hazırlamaya başladı ve tabiî ki, bu sıfırdan başlanan bir çalışma
olduğu için de belli bir zaman alacak. Bunun neticesinde, hem bölgenin istihdam
sorunu çözülecek hem üretim meselesi çözülmüş olacak hem de direkt ve endirekt
olarak bölgeye faydalar sağlayacak. Direkt faydası şu: Ereğli Demir-Çelik
buraya 46 kilometre uzaklıkta. Ereğli Demir-Çelik, 46 kilometre uzaklıktaki
Zonguldak'tan kömürünü almıyor, 16 000 kilometre uzaklıktaki Avustralya'dan
kömür alıyor; bu olacak şey değil. Arkadaşlar, yani, burada biz oyun
oynamıyoruz, burada rakamlarla konuşuyoruz ve hepimizin de memnun olacağı bir
şey yapıyoruz; yani, burada, biz, şu seçmen, bu seçmen, şu vilayet, bu vilayet
diye bir şey yapmıyoruz; millî bir politikadan bahsediyoruz.
Senelerdir -siz de milletvekiliydiniz, siz
de o bölgenin çocuğuydunuz- burası, 46 kilometre uzaklıktaki Ereğli'ye kömürü
satmıyordu, 16 000 kilometre uzaktan, Avustralya'dan alıyordu; siz de
hayattaydınız yani.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Şimdi ne oldu,
alıyor mu?!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. 105 trilyon, zararını
düşürdük; bundan daha güzel ne olabilir. 105 trilyon düşürdük; üretim de
artmaya başladı.
NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Kurumu nasıl
rehabilite edeceğiz?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şöyle yapacağız: Şimdi, netice itibariyle, bunu ya kamu
yapacak ya özel yapacak; aydan, başka bir yaratık getirmeyeceğiz buraya; yani,
gelecek yapacaklar. Kanunu değiştirdik, herkesin gözü önünde ihaleleri yapıldı,
her türlü şey yapıldı, törenini yaptık; sizleri de davet ettik. Neticede, bu
yatırım yapılacak.
Şimdi, bizim burada yapmak istediğimiz şey...
Tabiî ki, maliyetler yüksek olduğu için satamıyordu, Ereğli de bunu almıyordu;
dolayısıyla, taa 16 000 kilometre uzaktan, Avustralya'dan veya Venezüela'dan,
Güney Afrika'dan kömür alıyordu. Şimdi, biz, bunu yapabilir miyiz diye bu
düzenlemeleri yaptık; dediğim gibi, zararı azalttık.
Şimdi, bundan sonra yapılacak şey, 1 000
kişi alacağız; 500 kişi bir ay çalışacak, 500 kişi bir ay çalışacak; bunun
sözünü verdik. Bana bunu sordunuz; kanunları çıkarırken ilave sorular
sorduğunuzda cevabını verdim. Bütün bunları söylememize rağmen; yani, yok şu
olacak, bu olacak, şanlı direnişimiz, bilmem ne... Nereye mesaj vermek
istiyorsunuz? Şanlı direniş kime karşı olacak? Şanlı direnişi verimsizliğe
karşı yapalım, şanlı direnişi pahalılığa karşı yapalım, şanlı direnişi
bilgisizliğe karşı yapalım; bunu hepimiz yapalım; ama, neye karşı şanlı direniş
yapıyorsunuz?
HARUN AKIN (Zonguldak) - Millet ölüyor
orada Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) -Ölüyor işte, ben de söylüyorum; ben de millete
söylüyorum; size söylüyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) - 3 kişi öldü, ondan önce 6 kişi öldü; yapmayın...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ölür; madenciliğin doğasında, maalesef...
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yerin altında 5
kişinin işini 3 kişi yapıyor! Konuşuyorsunuz burada! Böyle şey olur mu?!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Yani, daha evvel siz varken bunlar ölmüyor muydu?!
Burada ne yapmak istiyorsunuz Allahaşkına?!
HARUN AKIN (Zonguldak) - Elli yıllık
durumu şimdi söylüyorsunuz!..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Gelin, birlikte düzeltelim bunları.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ben böyle bir
siyaset yapmıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakikanızı
rica ediyorum; sözünüzü kesiyorum. Lütfen siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın Akın, sizi, İçtüzüğe göre ikaz
ediyorum; son defa; eğer ikazımıza uymazsanız, gereğini yapacağım! Lütfen...
Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, burada, biz, ayrıca, bir metot daha
uyguluyoruz. Bu da metan gazı denen gaz, aslında, doğalgazın yaklaşık yüzde
96-98'ini oluşturan bir gazdır. Bu gaz, aynı zamanda, üretim sırasında istenmeden
ortaya çıkarsa, grizu dediğimiz patlamalara sebep oluyor.
Şimdi, biz bunun da ihalesini yaptık;
yani, can alan bir gazın, hayat veren bir yakıt türü olarak da ihalesine
çıktık. Bunu da, şimdi, eğer, fazla miktarda çıkarabilirsek… Bizim yaptığımız
hesaplara göre, TTK'nın yaptığı hesaba göre, bu 60 milyar metreküp gözüküyor.
Alan müteahhidin ifadesine göre, bu çok daha büyük bir rakam. Ben, yine, bunu,
en az rakam olarak söylüyorum. 40 milyar metreküp bile olsa, biz bu gazı
alacağız. Bunu, biz, üretimde kullanacağız. İhalesi yapıldı. Yani, bu,
patlamaları da bir miktar önleyecek.
Ayrıca, Ukrayna'ya 10 adam gönderiyoruz.
Ukrayna'nın, aynı zamanda, bizim Zonguldak'ın jeolojik yapısına da benzer bir
şekilde bir hattı gösteren -her ne kadar, denizin öbür tarafında ama-
yeraltında aynı özelliği gösteren bir yapısı var. Ukraynalılarla da ortak
çalışma yapacağız. Hatta, genel müdürüne de söyledim; dünyanın en iyi uzmanları
neredeyse, onları da getirelim, eğitimlerini verelim.
Zaten, buna ağırlık vermiştik. Bu
olaylardan dolayı değil; zaten, ağırlık veriyoruz, yatırımlarını yapıyoruz.
Elemansa, alacağız; bunun da iznini bekliyoruz. O da yapıldı.
NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Ne zaman Sayın
Bakanım?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - İznini yazdık. Neticede, tek başına olmuyor bu işler;
yani, bakanlar tek başına bunlara karar vermiyor; bizim bir hükümet politikamız
var, izin alacağımız makamlar var. Ben yazısını yazdım. 500 kişi bir ay
çalışacak, 500 kişi bir ay çalışacak. Çıkan elemanların yerine bunu da
alacağımızı söyledik.
Onun dışında, üretim artışını söylüyoruz,
105 trilyon düştüğünü söylüyoruz, Ereğli Demir-Çelik yanındayken buraya kömür
satsın diye çalışmalarını yapıyoruz. Üretim artışında, yılda 270 000 ton üretim
hedeflenirken, üç ayda 200 000 tonunu ürettik. Üç ayda 200 000 ton üretmek
demek, hesap ederseniz, projeksiyon olarak, yılda 800 000 ton yapar.
Daha ne istiyorsunuz; yani, bütün bunları
yapıyoruz. Bunları yapmaktan da mutluyuz. Bu mutluluğu sizlerle paylaşmak için
tören yaptık, o törene sizleri davet ettik. Sayın Nadir Saraç Bey geldi. Sayın
Saraç'a, burada anlatmadığım diğer konuları anlattım. Size de aynı şeyleri
anlatabilirim. Bizim bir ayrımız gayrımız yok. Yani, bu bir millî mesele,
Zonguldak meselesi, yüzelli yıllık bir konu ve burası zarar eden bir yerken,
şimdi zararını azaltan bir trende girdi. İnşallah kâr edecek duruma da gelir ve
biz, burada, başkaları gibi, somon balığı üretelim de, burayı kapatalım diye
düşünmedik. Keşke, o şanlı direnişinizi de, somon balıkçılarına karşı
gösterseydiniz!.. Ama, o zaman, böyle bir şey düşünmediniz. Bu şanlı direnişi
gelin de üretim artışına karşı yapalım.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yaptık Sayın
Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ereğli'ye mal verecek, maliyet seviyesini düşürmede yapalım, teknoloji
getirmede yapalım, çalışkanlıkta yapalım. Dediğim şey bu.
Dolayısıyla, Zonguldak bölgesi başta olmak
üzere o bölgedeki herkesin, biz, mutluluğu için, yüzünün gülmesi için
çalışıyoruz ve bunun için de hakikaten elimizden geleni yapıyoruz, şu ana kadar
denenmemiş yolları, denenmemiş teknolojileri getiriyoruz ve bu konuda çok
başarılı da bir ekip çalışıyor. Zaten, burada, öyle bir siyasî farklılık falan
da yok; yani, biz, hiç kimsenin siyasî şeyine de bakmıyoruz. Kim bu işi iyi
yapıyorsa, kim biliyorsa, bu işi en iyi yapacak kimlerse, onlara da veriyoruz.
O bakımdan, ben bu konuşmayı yapmayı
düşünmüyordum; ama, mademki, konu bu şekilde açıldı; Zonguldak'ın üzerinde ne
öyle kara bulutlar var, ne şanlı direnişe sebep olacak, yürüyüşleri oluşturacak
ortam var. Harikulade bir çalışma sürdürülüyor. İnşallah, bu bölge, aynı
zamanda bir enerji merkezi olacak. Sadece demir-çelik sektöründe değil,
elektrik üretiminde de, mevcut taşkömürü dışındaki üretimde de, Çatalağzı'na ek
olarak yeni yatırımları da düşünüyoruz; ama, bu yatırımları yaparken, kamudan
dolayı değil, bunu, daha çok özel sektörün yapmasını düşünüyoruz.
Zaten, ben bu çalışmaları birkaç kere
anlattım. Ayrıca, bölge televizyonlarında, ortak yayın yaparken anlattım,
beyanatlarımızda bunları ifade ettik. Ama, bana, bu fırsatı tekrar verdiğiniz
için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkanım,
İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereği... Sayın Bakan, benimle görüştüğünde, hak
verdiğimi söyledi. Onu düzeltmek için söz istiyorum. Katılmadığım bir şeye
katıldığımı söyledi, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum.
BAŞKAN - 69 uncu maddeye göre söz
istiyorsunuz?
HARUN AKIN (Zonguldak) - Söz istiyorum.
Katılmadığım bir şeye katıldığımı söyledi Sayın Bakan.
BAŞKAN - Tamam, bakalım, talebinizi aldık,
hakkınız baki.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü
söz isteği, Federal Almanya Parlamentosunun 1915 yılında yaşanan Ermeni
olaylarıyla ilgili kararı sebebiyle, Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem'e
ait.
Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
3.-
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem'in, Federal Almanya Parlamentosunun, Birinci
Dünya Savaşı esnasında, 1915 yılında cereyan eden Ermeni olaylarıyla ilgili
aldığı karara ilişkin gündemdışı konuşması
VAHİT ERDEM (Kırıkkale)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Federal Almanya Parlamentosu, 16 Haziran 2005 günkü
birleşiminde, Parlamentoda temsil edilen partilerin ortak olarak sunduğu,
Birinci Dünya Savaşı esnasında 1915 yılında cereyan eden Ermeni olaylarıyla
ilgili bir kararı kabul etmiştir. Bu konudaki düşüncelerimi Yüce Meclisimizle
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, pek çok
Avrupa parlamentosunda olduğu gibi, Federal Almanya Parlamentosu da, tarihî ve
bilimsel verilere dayanmayan, tek yönlü ve siyasî bir karara imza atmıştır.
Kabul edilen karar, ciddî yanlışlıklar, bilgi eksikliği ve tek taraflı hükümler
içermektedir. Esasen, tarihî olaylarla ilgili karar vermek parlamentoların
görevi de değildir.
Kararda, Anadolu'daki Ermenilerin
neredeyse tamamen imha edilmelerine yol açıldığı ve Ermenilerin örgütlü bir
şekilde sürülmeleri ve imha edilmeleri amaçlandığı gibi, doğru olmayan ithamlar
yer almaktadır. Avrupa hatırlama kültüründen bahisle, ulusal tarihin karanlık
sayfalarıyla açık bir şekilde yüzleşilmesi istenmektedir. Bu bağlamda,
Türkiye'de 1915'te meydana gelen olaylar hakkında kapsamlı bir tartışmanın hâlâ
mümkün olmadığı, konuyu ele alan bilim adamları ve yazarların cezaî takibata
maruz kaldıkları ileri sürülmekte ve Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenmesi
öngörülen Ermeni Konferansının engellenmesine yer verilmektedir. Bu arada,
Avrupa hatırlama kültürü anlamında, Türkiye'nin bazı olumlu adımlar atmaya
başladığı da vurgulanmaktadır.
Ayrıca, kararda, 20 nci Yüzyıl tarihinde,
meydana gelen etnik sorunların bir parçası olarak Ermenilerin sürülüp yok
edilmesinin, Almanya'da eğitim politikasının gereği olarak ele alınması
istenmektedir. Bu ithamlardan sonra Alman Parlamentosu, Federal Hükümetten,
Türkler ve Ermeniler arasında barışma ve tarihî suçun affedilmesi, özür
dilenmesi suretiyle anlaşmaya varılmasının sağlanması için yardımcı olunmasını,
Türkiye Parlamentosu, Hükümeti ve toplumunun Ermeni Halkına karşı tarihte ve
günümüzde oynadıkları rolün, kayıtsız, şartsız ele almaları için çaba sarf
edilmesini, Türk ve Ermeni bilim adamlarının yanı sıra uluslararası uzmanların
da katılacağı bir "tarihçiler komisyonu" kurulmasının
desteklenmesini, konu hakkında sadece Osmanlı İmparatorluğu belgelerinin değil,
aynı zamanda Almanya'nın Türkiye'ye de iletmiş olduğu Federal Dışişleri
Bakanlığı arşiv belgelerinin de kamuoyuna açılması için çaba sarf edilmesini,
İstanbul'da yapılması planlanan; fakat, devlet baskısı nedeniyle ertelenen
konferansın gerçekleştirilmesi için çaba sarf edilmesini, Türkiye ile
Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine yardımcı olunmasını
talep etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Federal Almanya
Parlamentosunun bu kararıyla ilgili olarak değerlendirmemi, bu sınırlı süre
içinde, Yüce Meclisimize kısaca arz etmek istiyorum:
1- Kararda sözü edilen "Avrupa
hatırlama kültürü" kavramını objektif ve tarafsız olması kaydıyla saygıyla
karşılıyorum; ancak, "Avrupa hatırlama kültürü" nedense, 1915
olaylarının nasıl ve kimin tarafından başlatıldığını, Doğu Anadoludaki Osmanlı
vatandaşı Ermenilerin isyan çıkardıklarını, köyleri yakıp yıkarak, masum çoluk
çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden, yüzlerce yıl beraber yaşadıkları halkı
katletmeye giriştiklerini ve olayların böyle başladığını hatırlamamaktadır.
Avrupa hatırlama kültürü, Osmanlı tebaı Ermenilerin o zamanın bazı
devletlerince Doğu Anadoluda bir devlet kurduracakları aldatmacasıyla, Osmanlı
Ordusunu, savaş esnasında, o zamanın düşman ordusuyla işbirliği yaparak arkadan
vurduğunu gözardı etmektedir.
2- Avrupa hatırlama kültürü, Osmanlı tebaı
Ermeniler tarafından yukarda belirtildiği gibi başlatılan ve zamanla karşılıklı
katliama dönüşen olayları önlemek üzere, o günün şartlarında Osmanlı Devletinin
tedbir almak zorunda kaldığına vurgu yapmayı ihmal etmektedir. Tehcir de bu
tedbirin bir parçasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdem.
VAHİT ERDEM (Devamla) - 3- Kaldı ki,
tarihte, bununla mukayese edilemeyecek çok tehcir örnekleri mevcuttur. Kararda,
sanki durup dururken Osmanlı Devleti bu tedbirleri almış gibi tek taraflı bir
yaklaşım sergilenmektedir.
4- Anadolu'daki Ermenilerin neredeyse
tamamen imha edildikleri gibi bir hüküm, tarafsız yabancı tarihçileri bile
hayrete düşürecek mesnetsiz bir iddiadır. Eğer öyle olsaydı bugün Türkiye'de
Ermeni kökenli Türk vatandaşı kalmayacağı gibi, Türkiye orijinli, tehcir
yoluyla göç eden, dışarıda da, Ermeni nüfusu olmayacaktı.
5- Kararda yer alan, 1915'te meydana gelen
olaylarla ilgili kapsamlı bir tartışma sürdürülmesinin hâlâ mümkün olmadığı ve
Türk tarihinin bu bölümünü ele alan bilim adamları ve yazarların cezaî takibata
maruz kaldıkları yolundaki hüküm abartılı ve asılsızdır.
Boğaziçi Üniversitesinde tertiplenmesi
düşünülen konferansa tek taraflı Ermeni tezini savunan kişilerin davet
edilmesine tabiî olarak iki milletvekilimiz ve Adalet Bakanımız tepki
göstermişlerdir. Bunu bahane ederek böyle bir hükme varmak son derece hatalı ve
yanlıştır; ancak, bu vesileyle şunu ifade edeyim ki, dünyaca meşhur Amerikalı
bilim adamı ve tarihçi Prof. Bernard Lewis'in, sırf Ermeni soykırım
iddialarının asılsızlığını ortaya koymasından dolayı tehditlere maruz kaldığı
ve bir Avrupa mahkemesince cezaya çarptırıldığı ve benzer şekilde Prof. Heathy
Lowry, Prof. Stanfort Shaw, Prof. Justine Mc Carthy gibi tarihçi ve bilim adamlarının
yine aynı sebeplerden dolayı Ermenilerce tehdit edildiği, bir kısmının evlerinin bombalandığı bilinen gerçeklerden
bazılarıdır. Geçen yıllarda "Osmanlının Son Döneminde Ermeniler"
kitabını hazırlatırken, ben, bizzat, Fransa, Almanya ve diğer bazı ülkelerdeki
Osmanlı tarihçilerine mektup yazdım, makale istedim; başta kabul ettiler
-bilhassa bir Fransız avukat- sonra, korkudan ve Ermeni tehdidinden dolayı, bu
makalelerden, bazıları, maalesef vazgeçtiler. Son olarak da, Türk tezini
savunan, savunuyor gerekçesiyle Prof. Yusuf Halaçoğlu'na bir İsviçre mahkemesi
tutuklama kararı çıkarmıştır. Bu da Avrupa tarafından görmezlikten
gelinmektedir.
6- Alman Parlamentosunun, Alman
Hükümetine, Ermenilerin sürülüp yok edilmesini eyalet eğitim politikasına dahil
etmesi tavsiyesi, Türk düşmanlığının ders kitaplarında işlenmesi anlamına
gelmektedir. Bu, son derece yanlış ve tehlikeli sonuçlar doğuracak ve karşılıklı düşman üreten bir eğitim
anlayışına yol açacaktır.
7- Karar, bir taraftan peşin fikirle Türk
tarihini suçlarken, bir taraftan da tüm arşiv belgelerinin açılarak Türk ve
Ermeni bilim adamlarının yanı sıra, uluslararası uzmanların da katılacağı bir
tarihçiler komisyonu kurulmasının desteklenmesini istemektedir. Böylece, bu
olayın, tarafsız, uluslararası bir bilim heyetince henüz açıklığa
kavuşturulmadığını da zımnen kabul etmektedir bu karar. Böylece, karar, bu
şekliyle de bir çelişki teşkil etmektedir. Esasen, Türkiye bu tezi savunmuştur
ve Viyana'da, Türk ve Ermeni tarihçiler karşılıklı belge değişimleri
çalışmasını başlatmışlardır; ama, son anda Ermenilerin çekilmesiyle bu akim
kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan'ın da, yine,
Ermenistan Başbakanına bir çağrıda bulanarak, aynı öneriyi götürdüğü hepimizin
malumlarıdır.
8- Karar, Türkiye Cumhuriyetinden
Ermenistan'la ilgili istekleri sıralarken, Ermenistan'ın Türkiye'nin sınırını
tanımadığını, Türkiye'den toprak talebinde bulunduğunu, Ermenistan Anayasasında
bu konularda hükümlerin yer aldığını, Ermenistan'ın Azeri topraklarının yüzde
20'sini işgal altında tuttuğunu, işgal esnasında onbinlerce Azeriyi
katlettiğini ve 1 000 000'dan fazla Azeriyi sürgün ettiğini dikkate almamakta
ve Avrupa hatırlama kültürünün dışında bırakmaktadır.
Ayrıca, bu kararda atıfta bulunulan
Dr.Johannes Lepsius bir Protestan misyonerdir. Kararda, bu Protestan misyonerin
kitabının unutturulmamasına da atıfta bulunuluyor. Bu kitap, aynen, Mavi Kitap
gibi, İngiltere'de yayımlanan Mavi Kitap gibi, belgelerin tahrif edildiği, Ermenistan lehine
değiştirildiği yanlışlarla doludur. Bu, tarihçiler tarafından tespit
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri -galiba uzadı, son
kısmını takdim edeyim- adil ve objektif olmak kaydıyla, son yüzyılın Avrupa ve
Osmanlı tarihinin Avrupa hatırlama kültürü çerçevesinde irdelenmesine ve
sorgulanmasına hazır olduğumuzu beyanda hiçbir sakınca olmadığı hepimizin
malumudur. Hiçbir zaman hatırlanmayan, Balkanlarda ve Kafkasya'da, milyonlarca,
katledilen ve göç ettirilen Osmanlı Türk halkları, belki, bu vesileyle
hatırlanmış olur.
Yine, Prof. Stanfort Shaw'un Osmanlı
tarihiyle ilgili kitabında, Balkan Savaşları esnasında öldürülen Türkün sayısı
5 000 000, göç ettirilen Türklerin sayısı ise 5 500 000'dir. Maalesef, Avrupa
hatırlama kültürü bunların hiçbirini hatırlamamaktadır.
Biz, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan
beri, güvenlik dahil pek çok konularda beraber hareket ettiğimiz Avrupa'yla,
hasmane tutum yerine ortaklık anlayışına dayalı bir politika izlenmesi
taraftarıyız. Ancak, Avrupa da Türkiye'yi, artık, karşı taraf olarak değil,
ortak olarak görmelidir.
2 000 000'un üzerinde Türkün yaşadığı
Almanya'dan da bunu beklemek hakkımızdır.
Tekrar, hepinizi, en derin saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erdem.
Konuyla ilgili, Sayın Haluk Koç'un bir açıklama
isteği var.
Kendisine, yerinden, açıklama için söz
veriyorum.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Sayın Vahit Erdem'in yaptığı konuşma için
de teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
biliyorsunuz, 1915 yılında yaşanan olaylarla ilgili olarak Alman
Parlamentosunun 16 Haziran 2005 tarihinde aldığı, tek yanlı, haksız ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu konuda oybirliğiyle benimsediği görüşü hiçe sayan
kararını, şiddetle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de kınıyoruz; fakat,
bir gerçeği de sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Erdem'e bir kez daha
teşekkür ederek devam ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, nisan ayının
ortasında, Sayın Yaşar Yakış başkanlığında Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
heyetinde, ben de…
BAŞKAN - Sayın Koç, bir dakikanızı rica
ediyorum.
Sayın milletvekilleri… Sayın
milletvekilleri… Sayın Baş… Arkadaşlar, yerimize oturalım; lütfen.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Yaşar Yakış'ın
başkanlığında bir heyetle, nisan ayında, bu karar tasarısı Alman
Parlamentosunda görüşülmeden önce, Almanya'da grubu bulunan siyasî partilerin
tümünü ziyaret ettik. Bir gözlemimi sizlere anlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada
Hıristiyan Birlik CDU/CSU partileri temsilcilerinin, olaya son derece katı,
hatta yanlarında danışman olarak bir Ermeni teologun bulunduğu bir toplantıda,
karşı tezi, Türkiye'nin savunduğu noktaları hiç dinlememe gibi bir gayretin
içinde bulunduklarında -ben burada huzurlarınızda Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a
da teşekkür ediyorum- yakın zamanda eğer Merkel seçimi kazanırsa Alman
Dışişleri Bakanı olacak olan Flügel'in yanından, toplantıyı terk ettik ikimiz.
Şimdi, şunu söylemek istiyorum: Almanya'da
bu karar tasarısı çok net bir şekilde, tek yanlı olarak, Sayın Erdem'in
belirttiği, yarın büyük bir ihtimalle Sayın Şükrü Elekdağ'ın da belirteceği
gerçeklerin tamamen dışında, sanki tarihte kendilerinin yaptıklarına Türkiye'yi
ortak etme gayreti varmışçasına bir amaç taşıyor. Burada üzüldüğüm nokta şu
-Sayın Başkan -sözlerimi toparlıyorum- bize ifade edilen, bunu, biz,
altkomisyona göndereceğiz, Şansölye'nin, Sayın Schröder'in Türkiye'ye yapacağı
mayıs ayı başındaki ziyaretten sonra Parlamentoda oylayacağız bilgisi olmasına
rağmen, Sayın Schröder Türkiye'ye geldiğinde Sayın Başbakanın konuğu olarak, bu
konu hakkında çok net bir tutum sergilendi mi sergilenmedi mi? Basına yansıyan kısmıyla söyleyeyim;
sergilenmedi; yani, Türkiye, böyle bir kararın, Schröder'in ziyaretinden sonra
Alman Parlamentosunda onaylanacağını bile bile, Sayın Schröder'e boynu eğik
davrandı. Bu yanlışı ifade etmek istiyorum. Eğer, bir hak peşinde koşuyorsak,
birtakım tezlerimizi ifade etme gayretinde bulunuyorsak -burada, iktidar
muhalefet ayırımı yapmıyorum- burada, bunun muhatabı olan ülkelerin sayın başbakanları
Türkiye'ye geldiğinde, en sert şekilde, en katı şekilde, bu gerçek onlara ifade
edilmeliydi diyorum. Bu yapılmamıştır Şansöyle'nin Türkiye'yi ziyaretinde;
büyük bir hatadır. Şimdi, Dışişleri Bakanımız Sayın Gül'ün, Türkiye'de, bu
karar çıktıktan sonra, omurgasız davrandılar, şöyle yaptılar, böyle yaptılar
demesinin hiçbir anlamı yok; demir tavında dövülür. Bu zaman dilimi, Türkiye
açısından, Almanya karşısında, bir koz olarak kaçırılmıştır. Ben, bunu gündeme
getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarıma da, bununla ilgili bilgi vermek
istedim. Sayın Erdem'e, tekrar, teşekkür ediyorum, düşüncelerini aynen
paylaştığımı, bir kere daha, huzurlarınızda ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Hükümetten bir söz isteği?.. Yok.
HARUN AKIN (Zonguldak) -Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akın, şimdi, aslında, en
geniş şekilde, milletvekillerimizin düşüncelerini aktarmalarını arzu ediyorum.
Bu konuda da, tatbikatım bu yönde, anlayışım da bu yönde. Yalnız, 69 uncu
maddeyi zorlayarak size söz vereceğim, bunu da bilin. Neden; 69 uncu maddeye
göre, sizin, burada, kürsüde yaptığınız konuşmayı, daha sonra, Bakanın, bir
başkasının çıkıp, yanlış değerlendirmesi… Bakan, anladığımız kadarıyla, sizin
başka görüşmelerinizdeki bir ifadenizden bahsediyor…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Hayır… Sayın
Başkan, ben anlatamıyorum ki…
BAŞKAN -
…ama, sizin de Bakanın da yanlış anlaşılmaması için, hassas bir konudur;
lütfen, iki cümleyle, yerinizden…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Efendim…
BAŞKAN - Öyle bir usulümüz yok efendim,
yerinizden, iki cümleyle lütfen, açıklayın. Hangi konu yanlış anlaşılıyor…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim bugünkü gündemdışı konuşmam,
Zonguldak'ın kurtarılış yıldönümüyle ilgili. Haliyle, Zonguldak'la ilgili bir
değerlendirme yaparken TTK'dan bahsettik, TTK'sız Zonguldak olmaz; ama, Sayın
Bakanım, cevabında, kendi düşüncelerine bizi de katarak ve özellikle bizimle
ayaküstü konuştuğunu ve benim de katıldığımı söylediği için ben İçtüzük gereği
bu hakkı istedim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım burada ise, ben söylemek
istiyorum Sayın Bakanım: Ben, Mecliste göreve başladığımdan beri, sizinle TTK
konusunda, Meclis içinde ayaküstü birçok kere sohbet ettik; ama, hiçbir konuda
katılmadığımızı size defalarca söyledik. Maden Kanununda "bu işi
Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber yaptık" diyorsunuz. Maden Kanunu bir
bütündür, Maden Kanununun TTK'yı ilgilendiren maddelerinde bizim ret oyumuz
vardır. Yani, biz Maden Kanunuyla bu işin çözülmesine karşıyız; bunu da ifade
ettik. Biz, havzai fahmiyyenin devamından yanayız. Sayın Bakanım, bu kadar
önemli bir kırılma noktasını, bu kadar önemli bir gerçeği nasıl "sizinle
birlikte yaptık" diyebiliyorsunuz?! Siz, bugüne kadar hiç beni işaret
ederek cevap vermediniz; demek ki, beni ancak ciddîye almaya başladınız. Ben
size şunu söylüyorum Sayın Bakanım: Zonguldak'a gidiyorsunuz, Zonguldak'ta
büyülü bir protokolle -her bakanın olduğu gibi- dolaşıyorsunuz. İnanın, ben
size sataşma yaratsın diye söylemiyorum, Zonguldak'ta durum iyi değil Sayın Bakanım.
Yani, siz Maden Kanunu için nasıl "birlikte yaptık" diyebilirsiniz?
Nasıl bu kadar kayıtsız olabilirsiniz? Biz Maden Kanununda, TTK'da havzai
fahmiyyenin devamını söyledik. Sayın Bakanım, geçen hafta aynı buna benzer bir
iş daha yapıldı , bunu da bilin de, yine burada aynı şekilde karşılaşmayalım bu
konuda.
BAŞKAN - Sayın Akın, anlaşılmıştır;
teşekkür ederim.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bir konu daha var
ama Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Anlaşıldı...
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ama Başkanım, iki
konu… Şimdi, KİT Komisyonunda aynı şekilde kazmacının ihalesi…
BAŞKAN - Asgarî 2 dakikalık bir süre,
Tüzük böyle diyor; ama, ben gerekeni yapıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Başkanım, ama
niye böyle yapıyorsunuz?! Sayın Bakanım, bizimle…
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yani, ben kendi
hakkımı kullanamayacak mıyım Sayın Başkanım?!
BAŞKAN- Kullanıyorsunuz işte, kullandırdım
hakkınızı.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Ama efendim, niye
müsaade etmiyorsunuz. Yani, ben boşuna konuşmuyorum ki.
BAŞKAN - Efendim, siz bir konuya çok uzun
bir zaman ayırdığınız için, ikinci konuya giremediniz.
HARUN AKIN (Zonguldak) -Efendim, Sayın
Bakanın söylediklerini not aldım, cevap vereceğim.
BAŞKAN - Başka bir imkânda inşallah...
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkanım,
siz mi karar veriyorsunuz benim cevap hakkımı başka bir zamanda vermeme?!
BAŞKAN - Şimdi, zabıt da geldi, ben size
açıklayayım. Sizin takıldığınız cümleyi aynen okuyorum; bakın, diyor ki:
"…kendisiyle ikili görüşmelerimizde, çok daha farklı şeyler konuşuyoruz..."
Konuşuyorsunuz demiyor. "…mikrofona geldiği zaman, belki de seçmene
selam(...) farklı bir görüntü sergiliyor." Devam ediyor "…o
toplantılarda da kendisine izah ettim 'evet, haklısınız Sayın Bakanım'
diyor."
HARUN AKIN (Zonguldak) - İşte, Sayın
Başkan!
BAŞKAN - Hah, burada var; ama, burada
farklı bir görüntü var. İşte, siz bunu açıkladınız.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Efendim, müsaade
etmediniz ki, yarısını açıkladım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır.
Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir
önerge var, okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl'ün, Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi
Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini (2/465) geri aldığına
ilişkin önergesi (4/306)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/465 esas sayılı Ödeme Gücü Olmayan
Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından
Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimi
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri alıyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 20.6.2005
Cevdet Erdöl
Trabzon
BAŞKAN - Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarında bulunan bu teklif geri verilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van Milletvekili
Hacı Biner ve 51 milletvekilinin, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki yolsuzluk
ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
YÖK'ün objektif olmayan uygulamalarından
istifade ederek birçok üniversitede olduğu gibi, Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde de büyük haksızlıklar, kanunsuzluklar, keyfî uygulamalar
meydana gelmiş, birçok öğretim üyesi üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde uzman doktor kalmamış,
bölge halkı sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Üniversitede, Sayıştay denetçileri ile
Maliye Bakanlığı denetim elemanları tarafından yapılan denetimler sonucunda,
birçok usulsüzlük ve yolsuzluklar tespit edilmiş olmasına rağmen, söz konusu
keyfî uygulamalar halen devam etmektedir. Üniversite, eğitim-öğretim kurumu
olmaktan çıkmış, âdeta keyfî uygulamalar alanı haline getirilmiştir.
Neticede, kamu kaynakları amaçdışı
kullanılmakta ve bunu denetleyecek mekanizma da görevini yapmamaktadır.
Bu sebeplerle kamu vicdanını yaralayan,
basının gündeminden düşmeyen iddiaları araştırmak üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddesine göre bir Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1-Hacı Biner (Van)
2-Cüneyit Karabıyık (Van)
3-Yekta Haydaroğlu (Van)
4- Halil Kaya (Van)
5- Mehmet Kurt (Samsun)
6- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
7- Ali Öğüten (Karabük)
8- Abdurrahim Aksoy (Bitlis)
9- Mevlüt Çavuşoğlu (Antalya)
10- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
11 - Osman Aslan (Diyarbakır)
12- Halil Özyolcu (Ağrı)
13 - Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı)
14- Mehmet Altan
Karapaşaoğlu (Bursa)
15- Mustafa Ünaldı (Konya)
16- Ahmet Uzer (Gaziantep)
17- Şemsettin Murat (Elazığ)
18- Mehmet Sarı (Gaziantep)
19- Recep Yıldırım (Sakarya)
20- Zülfü Demirbağ (Elazığ)
21- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
22- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
23- Veli Kaya (Kilis)
24- Mehmet Mustafa
Açıkalın (İstanbul)
25- İsmail Katmerci (İzmir)
26- A. Edip Uğur (Balıkesir)
27- Orhan Erdem (Konya)
28- Ziyattin Yağcı (Adana)
29- Mehmet Sarı (Osmaniye)
30- Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
31- İbrahim Çakmak (Tokat)
32- Eyüp Ayar (Kocaeli)
33 - Asım Aykan (Trabzon)
34- Zeyid Aslan (Tokat)
35- Afif Demirkıran (Batman)
36- Halil Ürün (Konya)
37- Abdulkadir Kart (Rize)
38- Murat Yıldırım (Çorum)
39- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
40- Kenan Altun (Ardahan)
41- Mehmet Sekmen (İstanbul)
42- Cavit Torun (Diyarbakır)
43- Hanefi Mahçiçek (Kahramanmaraş)
44- Abdullah Çalışkan (Adana)
45- Mikail Arslan (Kırşehir)
46- Ahmet Münir Erkal (Malatya)
47- Fuat Geçen (Hatay)
48- Faruk Koca (Ankara)
49- Harun Tüfekci (Konya)
50- Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
51- Hasan Anğı (Konya)
52- Hamit Taşcı (Ordu)
Gerekçe:
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Doğu
Anadolumuzda eğitim, öğretim ve kültür adına önemli bir boşluğu doldurmak,
yükseköğretimi yaygınlaştırmak, bölgede hüküm süren cehaletin önüne geçmek,
tefrikaları ortadan kaldırmak gibi toplumsal sorunlara bir ışık yayma misyonu
üstlenmesi gerekirken, maalesef, son yıllarda gayesinden uzaklaşmış, kanunsuz,
keyfî uygulamalarla bölge halkını ve öğrencilerini, personelini tedirgin eden
bir kurum haline gelmiştir.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi yönetim kadrosu
tarafından gerçekleştirilen insan hakları ve hukuka aykırı uygulamalar artarak
devam etmektedir.
Rektör Prof. Dr. Yüce Aşkın, göreve
başladığı 26.4 1999 tarihinden bugüne kadar akademik, malî ve idarî alanlarda
yaptığı taraflı, hatalı icraatlarla üniversitedeki huzur ve barış ortamını
bozmuş, bundan, öğretim elemanı, idarecisi, özetle tüm üniversite mensupları
rahatsız olmuşlardır. Sonuçta, bilimsel çalışmalarla ilk 20 üniversite arasına
giren Yüzüncü Yıl Üniversitesi, bugün son sıralara düşmüştür.
YÖK Kanununun 13 ve 21 inci maddelerinde
yer alan açık hükümler ihlal edilerek başka üniversitelerden geçici
görevlendirmelerle getirilen öğretim üyeleri, rektör yardımcısı, bilim başkanı
yapılmış, kurullar oluşturulmuştur. Bu konu idare mahkemesine götürülmüş ve
mahkeme, kanuna aykırı olduğu için, bu yapılanmayı iptal etmiştir.
Öğretim elemanları alımı ilanlarında ve
sınav jürilerinin oluşturulmasında da kanunsuz uygulamalara devam edilmiştir.
Yüksek lisans ve doktora yapmış elemanlar daha işin başında, müracaat
safhasında elenmiş, sonuçta ilan edilen kadrolara, ilandaki alanlarla ilgisi
olmayanlar alınmıştır.
Rektör, yönetim kurullarını etkileyerek
hedeflediği yönde kadrolaşmayı sağlamak için, bilim jürilerini, talimatlarına
eksiksiz uyan ve bilim alanıyla ilgisi olmayan öğretim üyelerinden
oluşturmuştur. Özel açıklamalar ihtiva eden ilanlarla önceden belirlenen
kişiler alınmıştır.
Yüzüncü Yıl Üniversitesinde belli görüşte
kadrolaşmanın diğer bir örneği de öğretim üyesi görevlendirmelerinde
yaşanmaktadır. Başka üniversitelerden geçici görevlendirmelerle öğretim üyeleri
getirilirken, üniversitenin kendi kadrolu öğretim elemanları haklı ve geçerli
bir sebep olmadan değişik yollarla üniversiteden uzaklaştırılmakta, ayrılmaya
zorlanmakta ve atılmaktadır. Bu uygulamalar neticesinde sadece Tıp
Fakültesinden 26 öğretim üyesi görevden ayrılmıştır.
Birçok öğretim görevlisinin sicilleri,
hiçbir somut gerekçe gösterilmeden kanunsuz bir şekilde bozdurulmuş, sicilleri
bozulan öğretim görevlileri idarî mahkemelere
müracaat ederek, haklarını savunmuşlardır. Neticede mahkeme öğretim
görevlilerinin lehine karar vermiştir.
Maliye Bakanlığı müfettişlerince yapılan
denetleme neticesinde, üniversite dönersermayesinden yasal olmayan usullerle
2003 yılında 84 kişiye 222 milyar lira haksız ödeme yapıldığı, keza,
dönersermaye katkı payından, yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı bir biçimde
ödeme yapılmıştır.
Rektörün kanun ve kural tanımaz
uygulamaları, üniversite lojmanlarının dağıtımında da devam etmiş, lojman
tahsislerinde esas alınan hükümler çiğnenerek hak etmeyen kişilere lojman
tahsis edilmiştir.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Vakfı, daha
önceki yönetim kurulları döneminde çok büyük kârlar elde ederken ve yüzlerce
öğrenciye burs verir durumda iken, şu andaki rektör döneminde âdeta iflasın
eşiğine getirilmiş ve vakıf genel sekreterliğine getirilen şahıs, zimmetine
milyarlarca lira geçirerek, geride yüklü bir borç bırakıp ortadan kaybolmuştur.
Dış proje kredisi ile Tıp Fakültesi
Hastanesi makine-teçhizat alımında da, alıcı ve satıcı arasında aktedilen
sözleşmenin şartlarına uyulmadığı, satıcıya 10 472 664,12 ABD Doları ödenmesi
gerekirken, 13 635 670 ABD Doları ödendiği iddia edilmektedir.
Üniversiteler, bütün dünyada bilimsel
anlayış ve özgür düşüncenin en yoğun olarak yaşandığı, temel hukuk ilkelerine
en çok riayet edildiği kurumlar olarak bilinir. Halbuki, Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde bunun aksi bir tablo sergilenmiştir. Üniversitede son beş
yılda, çeşitli alanlarda yapılan ihale ve satın almalar hakkında yolsuzluk
iddiaları vardır. Tüm bu konuların araştırılması ve günışığına çıkarılması
zorunludur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir genel görüşme önergesi vardır;
okutuyorum:
2.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, Avrupa Birliği müzakerelerine başlamadan önce imzalanacak uyum
protokolü konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/22)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Anayasasının Fransa ve Hollanda'da
düzenlenen referandumlarda reddedilmesi, Avrupa Birliğinin gelecekte alacağı
yapı konusunda ciddî kuşkular uyandırmıştır. Ortaya çıkan belirsizliğin AB'nin
genişleme sürecini de etkileyeceği anlaşılmaktadır. Başta Fransa ve Almanya
olmak üzere AB'nin önde gelen devlet adamları, Türkiye'nin üyeliği konusunun
yeniden düşünülmesi gerektiğini açıkça ifade etmişler ve ülkemiz için tam
üyelik yerine imtiyazlı ortaklık verilmesi kavramını Avrupa'nın gündemine
yerleştirmişlerdir. 16-17 Haziran tarihlerinde düzenlenen AB zirvesinin sonuç
belgesinin genişleme bölümünde, uzun yıllardan beri ilk defa Türkiye'nin adı
açıkça yer almamıştır.
Esasen 17 Aralık kararlarıyla, sonucu
belirsiz, ucu açık müzakereler düzenlenmesi ilkesini kabul etmiş bulunan
AB'nin, yakın gelecekte bu tutumunu değiştirmesi ihtimali zayıftır.
Bu ortamda, Türkiye'nin, insan hakları ve
demokrasinin derinleştirilmesi gibi hem AB hukukunun gereği olan hem de
ülkemizin uzun vadeli çıkarlarına hizmet etmesi beklenen alanlardaki reform
çalışmalarını sürdürmesi; ancak, başta Kıbrıs olmak üzere önemli millî
davalarda geri dönülemeyecek adımlar atmaktan ve tek taraflı tavizler vermekten
kaçınması en isabetli yol olacaktır.
17 Aralık 2004 tarihli AB zirvesinde,
Türkiye, 1963 tarihli Ankara Antlaşmasını yeni üyelere uyarlamak için 3 Ekim
2005 tarihinde müzakerelerin başlamasından önce bir protokol imzalamayı vaat
etmiştir. CHP o tarihte de böyle bir taahhüdün sakıncalı sonuçlar
verebileceğini açıklamıştı. AB içindeki son gelişmeler bu kaygılarımızı daha da
arttırmış ve protokolün imzalanmasının ileride telafi edilemeyecek sakıncalar
yaratması ihtimalini kuvvetlendirmiştir. Türkiye'nin tanımadığı ve meşru
saymadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, bu protokolün imzalanmasından sonra
Türkiye'den diğer AB ülkeleriyle eşit muamele talebinde bulanacağının
işaretleri şimdiden ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, 17 Aralık zirvesi sırasında
Türkiye böyle bir taahhütte bulunmamış olmakla birlikte, Rum gemilerinin
Türkiye limanlarına, Rum uçaklarının da Türkiye havaalanlarına gelmesine izin
verilmesinin talep edileceği anlaşılmaktadır. 25 Nisan 2005 tarihinde
düzenlenen Türkiye-AB Ortaklık Konseyine sunulan AB Ortak Tutum Belgesinde
AB'nin bu konudaki beklentisi açık bir biçimde belirtilmiştir.
Bütün bu nedenlerle, CHP olarak, içinde
bulunduğumuz koşullarda hükümetin uyum protokolünü imzalamaktan kaçınmasının
ülke çıkarları açısından zorunlu olduğunu düşünüyoruz.
Bu konunun bütün boyutlarıyla
görüşülebilmesi için TBMM'de ivedilikle bir genel görüşme düzenlenmesini arz ve
teklif ediyoruz.
|
Ali Topuz |
Kemal Anadol |
Haluk Koç |
|
İstanbul |
İzmir |
Samsun |
|
CHP Grup Başkanvekili |
CHP Grup Başkanvekili |
CHP Grup Başkanvekili |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve genel
görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın
Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 4 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Birinci tezkereyi okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/854)
15.6.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un,
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 22-25 Mart 2005 tarihlerinde
Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Kemal Demirel (Bursa)
Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
Nusret Bayraktar (İstanbul)
Nimet Çubukçu (İstanbul)
Halide İncekara (İstanbul)
Erdal Karademir (İzmir)
Mustafa Demir (Samsun)
Asım Aykan (Trabzon)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
3.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/855)
20.6.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle
birlikte 7-11 Haziran 2005 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletlerine yaptığım
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Telat Karapınar (Ankara)
İsmail Ericekli (Çankırı)
Cevdet Selvi (Eskişehir)
Egemen Bağış (İstanbul)
Birgen Keleş (İstanbul)
İnci Gülser Özdemir (İstanbul)
Orhan Erdem (Konya)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
4.- Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen'in Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/856)
20.6.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, Türkiye
ile Bulgaristan arasında ticarî ve ekonomik ilişkilere dair temaslarda bulunmak
üzere, bir heyetle birlikte 11-13 Nisan 2005 tarihlerinde Bulgaristan'a yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
İbrahim Köşdere (Çanakkale)
Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
Yavuz Altınorak (Kırklareli)
Cemal Uysal (Ordu)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Dördüncü tezkereyi okutuyorum:
5.- Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen'in Finlandiya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/857)
20.6.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, ticaret
heyeti programına başkanlık etmek ve görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle
birlikte 18-20 Mayıs 2005 tarihlerinde Finlandiya'ya yaptığı resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Oya Araslı (Ankara)
Osman Nuri Filiz (Denizli)
Özkan Öksüz (Konya)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:157 Tarihi: 21.6.2005
Genel Kurulun 21.6.2005 Salı günkü
birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu
birleşimde de kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesinin, 22.6.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesinin, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alan 940
sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 272 nci sırasında yer alan 920
sıra sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınmasının, Genel Kurulun 21.6.2005 Salı
günü 15.00-23.00; 22.06.2005 Çarşamba ve 23.6.2005 Perşembe günleri de
14.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Kemal
Anadol
AK
Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN - Öneri üzerinde aleyhte söz isteği
var.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Mutat olduğu üzere, her salı, çarşamba ve
perşembe günleri Danışma Kurulları toplanıyor; o haftanın gündemiyle ilgili
ortak bir mutabakata varıyorlar veya anlaşamıyorlar. Bu haftaki Danışma Kurulu
önerisi üzerinde AK Parti Grubu ile Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
anlaştığını görüyoruz. Bugünkü toplantıda görüşülecek olan kanun tasarı ve
teklifleri yer almış; ancak, çarşamba ve perşembe günleri, bugün, görüşmede, bu
kanun tasarı ve teklifleri bitirilebilirse, çarşamba ve perşembe günleri
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hangi kanun tasarılarının ve tekliflerinin
görüşüleceğiyle ilgili, yine, herhangi bir bilgi elimizde mevcut değil.
Herhalde, yarın veya perşembe günü yeni Danışma Kurulu toplanacak, çarşamba ve
perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde hangi kanun tasarılarının ve
tekliflerinin konuşulacağı yeni bir Danışma Kurulu önerisi olarak Meclis
gündemine gelecek.
Değerli milletvekilleri, onlarca kez
burada söylüyoruz; Danışma Kurulu önerileri açık olsun, anlaşılır olsun; o
hafta hangi kanun tasarıları ve teklifleri görüşülecekse, çok net bir şekilde
huzurlarımıza gelsin, bizler de milletvekilleri olarak bu kanun tasarı ve
teklifleri üzerinde araştırma yapabilecek, inceleme yapabilecek ve Mecliste
katkı yapabilecek gerekli zamanı bulabilelim.
Şimdi, Danışma Kurulu önerisinin girişinde
"sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek" ibaresi
var. Aylardan beri -dikkatinizi çekmek istiyorum- bu Mecliste sözlü soru
önergelerinin görüşülmesi yapılamadı, aylardan beri Meclis araştırmalarıyla
ilgili bu Mecliste bir çalışma yapılamadı. Ancak, İçtüzüğümüzün 96 ncı ve 115
inci maddeleri arası, Meclisin denetim konularına ayrılmış. Denetimin nasıl
yapılacağı, 96 ncı ve 115 inci maddeler arasında yer almış. İçtüzüğün bu amir
hükmü ortada dururken… İçtüzüğün bu amir hükmünü de okumak istiyorum müsaade
edersiniz: "Sözlü soruların cevaplandırılması için; Anayasa, kanun ve
İçtüzük gereği zorunluluklar hariç olmak üzere, haftanın en az iki gününde,
birleşimin başında ve birer saatten az olmamak şartıyla…" Çok açık ve net
bir hüküm. Salı ve çarşamba günleri, birleşimin başında, birer saatten az
olmamak şartıyla bu Meclisin denetim çalışması yapacağı, İçtüzüğün 98 inci maddesinin
ikinci fıkrasında kayıt altına alınmış. O zaman, ben, her iki grubumuza sormak
istiyorum; 98 inci maddenin ikinci fıkrası ortada dururken, haftanın her iki
gününde birer saatten az olmamak üzere sözlü soruların ve denetim konularının
görüşülmesi 98 inci maddenin ikinci fıkrasında yer almış olmasına rağmen,
aylardan beri 98 inci maddenin ikinci fıkrasının uygulanmamasının sebebini
gelip, her iki grubun, bu kürsüden, hem bizlere hem de milletimize izah etmesi
gerekmektedir.
Yine, 99 uncu maddenin ikinci fıkrasında
"yazılı sorular, Başbakanlığa veya ait olduğu bakanlığa gönderildiği
tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde cevaplandırılır. Bu süre içerisinde
cevaplandırılmazsa, Başkan tarafından Başbakanın veya ilgili bakanın dikkati
çekilir ve yine cevaplandırılmazsa, bu husus gelen kâğıtlar listesinde ilan
edilir" deniliyor.
Şimdi, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bir soru önergesi verdim. Soru önergemde... Bugüne kadar
-dikkatinizi çekmek istiyorum sayın milletvekilleri- 1 564 sözlü soru önergesi
verilmiş; bunlardan cevaplananı 761; bir kısmı geri çekilmiş; ancak, şu anda,
sözlü soru önergelerinden 396 tanesine cevap verilmemiş. Bu sözlü soru
önergeleri, çok basit meseleleri ihtiva eden soru önergeleri değil ki; değerli
milletvekillerimizin o gün gündemde olan, Türkiye'nin önemli meseleleriyle
ilgili, Başbakanlığa veya ilgili bakanlıklara sormuş olduğu ve mutlaka cevabını
istediği çok önemli konular. Eğer…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kamuoyu biliyor!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kamuoyunun
bilmesi bizi bağlamaz ki Sayın Milletvekili. Eğer İçtüzükte bu amir hüküm
konulmuşsa ve bunun cevaplandırılması için yeterli süre verilmiş ve bu süre
sonunda yapılmayan işlemlerle ilgili hükümler belli ise, Türkiye'nin bildiği
konular diyerek, milletvekillerinin bu konudaki çalışma sahasını nasıl
sınırlandırabilirsiniz?! Bu cümleleri burada nasıl sarf edebilirsiniz?!
Bakınız, 7 087 adet yazılı soru önergesi
verilmiş, bunlardan 1 171'ine hâlâ cevap verilmemiş. Eğer, bunları yok
sayıyorsanız, bunları önemsiz addediyorsanız, bunları lüzumsuz kabul
ediyorsanız, bunlara söyleyecek bir sözümüz yok; ancak, burada dikkatinizi
çekmek istiyorum, yazılı soru önergelerini cevaplandırmayanların başında
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı geliyor değerli milletvekilleri. Şu
ana kadar, Sayın Başbakan, kendisine yöneltilen yazılı soru önergelerinden,
süresi geçmiş olmasına rağmen ve Başkanlıkça da ikaz yazısı yazılmış olmasına
rağmen, tam 271 tanesine cevap vermemiştir. Buradan, şöyle bir değerlendirme
yapmak istiyorum: Demek ki, Sayın Başbakan, bu 271 soruya makul ve mantıklı bir
cevap veremeyeceğini düşündüğü için, bu soru önergelerine cevap vermeyi
herhalde gerçekleştirememiştir diye düşünüyorum.
İkinci sırada, İçişleri Bakanı geliyor;
128 adet yazılı soru önergesini, yine, süresi içerisinde cevaplandırmayan
bakanların başında. Şimdi, bu milletvekilleri, İçişleri Bakanına hangi
konularda soru soruyorlar?.. Hiç gündemde olmayan, Türkiye'yi ilgilendirmeyen,
lüzumsuz konular değil ki! Eğer, bir milletvekili İçişleri Bakanına soru
soruyorsa, mutlaka, bunlar, Türkiye'nin gündeminde olan, Türk insanını
ilgilendiren, Türk Milletinin dertlerini ilgilendiren konularda sorulmuş olan
sorulardır.
Bütün bunları yapmayacaksınız, bütün
bunları cevaplandırmayacaksınız, sonra da, geleceksiniz, bir Danışma Kurulu
önerisiyle, yine, denetim konularını görüşmeden, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi bölümüne geçeceksiniz.
Bu soru önergelerinde neler var mesela;
cari açıkla ilgili soru önergeleri var. Cari açığın, Türkiye'de, dünyada emsali
görülmemiş ölçüde arttığını ifade eden sorular var. Geçen sene hükümet 7,6
milyar dolar hedef göstermişken -2004 yılı hedefi 7,6 milyar dolar ifade
edilmiş olmasına rağmen- yıl sonunda 15,6 milyar dolar olmuş ve bu sene bu
rakamın 20 milyar dolara ulaşması söz konusu. Bunu sormuş milletvekilleri.
Dışticaret açığını sormuşlar. Bu sene 40 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilen
ve yine dünyada çok az ülkenin ulaştığı bir rakam olan bu dışticaret açığının
sebeplerini sormuşlar. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2002 yılında yüzde
70,3 iken, bugün niye yüzde 63'lere düştüğünü sormuşlar. Doğrudan yabancı
yatırımın, bu kadar söylenmesine rağmen, niye, 2004 yılında, sadece + 350 000
000 dolar olduğunu sormuşlar. Toplam borcun 2004 yılında 235 milyar dolara
ulaşmasının sebeplerini sormuşlar. Yatırım açısından niye en riskli yedinci
ülke olduğunu sormuşlar. İşsizlik oranlarının her geçen gün artmasının
sebeplerini sormuşlar. 2002 yılında 10,3 olan işsizlik, 2005 yılında yine 10,3;
ama, 2005'in ilk dört ayında 11,7'nin sebebinin izah edilmesini istemişler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Gelir
dağılımının her geçen gün niye bozulduğunu ve bunun sebeplerini sormuşlar. En
üst gelir grubu ile en alt gelir grubu arasındaki uçurumun her geçen gün niye
artmakta olduğu sorulmuş. 2002 yılında yoksulların genel nüfusa oranı yüzde
26,96 iken, 2003 yılında bu niye yüzde 28,12'ye ulaşmıştır diye sorulmuş.
Kırsal kesimde 9 429 000 yoksul varken 2002 yılında, bu rakamın 2003 yılında 10
081 000'e niye çıktığı sorulmuş. Tarımın 2002 yılında gayri sâfi millî
hâsıladan aldığı pay yüzde 14 iken, bugün yüzde 10'lara niye düştüğü sorulmuş
ve bunun cevabı öğrenilmek istenmiş. Tarımdaki destekler, Avrupa Birliği
ülkelerinde 491 dolar iken, Türkiye'de bu rakamın niye 100 doların altında
olduğu öğrenilmek istenmiş.
Buna benzer birhayli soru sorulmuş; ama,
bunların büyük çoğunluğuna cevap verilmemiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümle Sayın
Başkan, bir teşekkür edeceğim...
Değerli milletvekilleri, bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi selamlıyorum.
Bu Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde
olduğumu ifade ediyor, sizleri, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.40
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik).
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyoruz ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356
Sayılı Kanunun ikinci görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005
Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) ) (S. Sayısı: 941 ve
941'e 1 inci Ek) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, kanunun birinci
görüşmeleri 15 Haziran 2005 Çarşamba günü saat 17.55'te tamamlanmıştı.
Bilindiği gibi, anayasa değişiklik
teklifinin ikinci müzakerelerinde, gerek teklifin tümü üzerinde gerekse
maddeleri üzerinde görüşme açılmamakta, yalnızca maddeler üzerinde verilmiş
değişiklik önergeleri görüşülmekte, birinci görüşmede üzerinde değişiklik
teklifi bulunmayan bir madde hakkında ikinci görüşmede önerge verilememektedir.
Kanunun birinci görüşmelerinde hiçbir
madde üzerinde önerge verilmediğinden, maddeleri sırasıyla okutup, gizli oya
sunacağım.
Şimdi, kanunun 1 inci maddesini
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASININ BİR MADDESİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ
HAKKINDA KANUN
(İKİNCİ GÖRÜŞMEYE ESAS OLACAK METİN)
MADDE 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 133 üncü maddesinin kenar başlığı aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
F. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo
ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları
Radyo ve televizyon faaliyetlerini
düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu dokuz
üyeden oluşur. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında
belirlenecek üye sayısının ikişer katı olarak gösterecekleri adaylar arasından,
her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev
süreleri kanunla düzenlenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekileri, anayasa
değişikliğiyle ilgili, bu teklifle ilgili üç ayrı oylama yapacağız; 1 inci
madde, 2 nci madde ve tümü üzerinde. Bu bakımdan, sayın milletvekillerimizin,
bu üç oylamanın da yapılacağı süre içerisinde Genel Kuruldan ayrılmamalarını
rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bir açıklama
yapacağım. Oylamaya başlamadan önce oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı
açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Anayasanın 175 inci ve İçtüzüğün 94 üncü
maddeleri gereğince, anayasa değişiklik tekliflerinin maddelerinin ve tümümün
kabulü, üye tamsayısının, en az, beşte 3 çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür;
yani, teklifin maddelerinin ve tümünün kabulü için, en az, 330 kabul oyu
gerekmektedir.
1- Genel Kurulun 5.7.1995 tarih ve 134
üncü Birleşiminde oylanarak kabul edilen başkanlık tezkeresi uyarınca, anayasa
değişiklik teklifinin ikinci görüşmesinde yapılan oylamada 330'un altında oy
alan madde, birinci oylamada aldığı oy ne olursa olsun, kesin olarak
reddedilmiş olacak ve düşecektir.
2- Yapılan oylamada, 330'un üzerinde oy
alan maddeler, birinci oylamada aldığı oy 330'un altında da olsa, kabul edilmiş
olacaktır.
3- Yapılan oylamada, maddeler 330'un ve
367'nin üzerinde oy almış olsalar da, tümünün oylamasında 330'un altında oy
alırsa, teklifin tümü kesin olarak reddedilmiş olacak ve düşecektir.
4- Yapılan oylamada maddelerin bir kısmı
330'un üzerinde; fakat, 367'nin altında oy almış olsa, bir kısmı da 367'nin
üzerinde oy almış olsa, tümünün oylamasında teklif 367'nin üzerinde oyla kabul
edilirse Kanunun hiçbir maddesi kendiliğinden halkoylamasına sunulmayacaktır. Aynı
durumda, tümünün oylamasında teklif 367'nin altında oyla kabul edilirse Kanunun
tümü kendiliğinden halkoylamasına sunulacaktır.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum: Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon
sırasındaki Kâtip Üyeler Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar -Denizli dahil-
ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul dahil- hükümet
sırasındaki Kâtip Üyeler ise, İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar -Mardin
dahil- ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dahil- adı okunan
milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ile zarf verilen milletvekilinin
adı defterinde işaretlenecektir.
Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün
sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oy kullanmayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerlerine oy kullanacakları bakanın ilinin
bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olan
kabul, kırmızı olan ret, yeşil olan ise, çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden 3
yuvarlak pul ile mühürlü oy zarfını aldıktan ve adını ad defterine
işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı
pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna
atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu
zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul
ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi Kâtip Üyeler öncelikle yerlerini
alsınlar.
Gizli oylamayı Adana İlinden başlatıyorum.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan, Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu'nun yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç'un yerine Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım'ın yerine Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in yerine Devlet Bakanı
Mehmet Aydın, Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün yerine Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Hilmi Güler, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak'ın yerine Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ vekâleten oy kullanacaklardır.
Genel Kurulun bilgilerine sunarım.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine, Bayındırlık ve İskân
Bakanımız Sayın Faruk Özak oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005
Tarihli ve 5356 Sayılı Kanunun 1 inci maddesinin yapılan gizli oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 456
Kabul : 399
Ret : 51
Çekimser : 2
Geçersiz : 4
Böylece, madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde oylanır.
Şimdi, 2 nci maddenin gizli oylamasına
Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla Koç'un yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Adalet Bakanı
Cemil Çiçek'in yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ
vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 2 nci
maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 441
Kabul : 402
Ret : 37
Çekimser : 2
Böylece, madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi, kanunun
tümünün gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç'un yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Özak'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine Sağlık Bakanı Recep
Akdağ oy kullanacaklardır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Oylama işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun tümünün
gizli oylama sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 421
Kabul : 397
Ret : 23
Çekimser : 1
Böylece, kanun kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.00
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2
milletvekilinin; Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Şimdi, 4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.-Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte il sağlık müdürlüğü, il
sağlık müdür yardımcılığı, başhekimlik ve başhekim yardımcılığı görevini yürütenlerden
mesleklerini serbest olarak icra etmekte olanlar, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren üç ay içinde serbest meslek faaliyetlerine son vermek veya
bulundukları görevlerden ayrılmak zorundadırlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 934 sıra sayılı yasa
teklifinin 4 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum.
Az evvel yasanın okunmasından da
anladınız; hastane başhekimleri, bildiğim kadarıyla, sağlık müdürleri, sağlık
müdür yardımcılarının tamgün çalışması isteniyor. Bana göre, bu, tabiî, hiç hoş
olmayan bir şey. Bu kişilerin hiçbir garantisi yok. Bu kişilere, tamgün
diyorsunuz, her şeyinizi bir kenara bırakın, gelin, bu işi tamgün yapacaksınız
diyorsunuz; ama, üç gün sonra da bu kişileri veya bilemediniz bir ay sonra da
bu kişileri görevden alıyorsunuz, hadi başının çaresine bak diyorsunuz.
Arkadaşlar, şöyle bakıyorum, içimizde
hekim olanlar var; muayenehane açmak, öyle, bildiğiniz kadar çok kolay bir
işlem değildir. Hele, büyük masrafla açılan bir muayenehaneyse, örneğin bir
radyoloji uzmanıysanız veya bir göz uzmanıysanız, çok büyük yatırıma gereksinim
olan bir işlemdir. Hatta, bir büro tutmanız, o büroyu döşemeniz, her şeyini
yerli yerine yapmanız, apayrı masrafı gerektiren işlemlerdir. Bunları
yapmışsınız, işyerinizi kurmuşsunuz, Parlamento bir gece bir yasa çıkarıyor ve
diyor ki, arkadaşlar, siz, bugünden sonra tamgün çalışmak zorundasınız.
"Ne garanti veriyorsunuz bana" demeye hakları yok bu kişilerin. Var
mı bir garantisi bu insanların; yok. Peki diyorsunuz, tamgüne geçtim, ben
tamgün çalışayım; ama, ondan sonra, üç ay sonra, sizi görevden aldım, başınızın
çaresine bakın, ofisinizi tekrar açın, olurdu olmazdı… Böyle tutarsızlık olmaz
arkadaşlar.
Beni bu yasa teklifinde esas üzen, bu yasa
teklifini hekim arkadaşlarımın yapmış olmasıdır. Eğer hükümet getirseydi bunu
bir tasarı olarak, derdim ki, bu bir hükümet tasarrufudur, hükümet böyle
istiyor, olur; ama, çok da yakından tanıdığım bir meslektaşımın böyle bir
teklifle gelmesi beni üzdü, hekim camiasını da üzdü. Aradan yıllar geçer, hepimiz
burada kalmayız, bu ceylan derisi koltuklar bize baki değildir; bunlar bir gün
altımızdan çekilir ve yine o hekim toplumunun içine gireriz. O hekim toplumunun
içine girdiğimizde de derler ki: "İşte, bizi tamgüne sokup da üç gün sonra
görevden aldıran arkadaşlarım, bu arkadaşlarım." Bunu özellikle Sağlık
Bakanına söylemek istiyorum. Bu getirilen yasayla, mecburî hizmet denilen… Bu,
bir zulümdür aslında arkadaşlar, onu söyleyeyim. Bunu getiren Sağlık Bakanı,
savunan komisyon üyeleri, yarın, hekim toplumunun içine giremezler; girdikleri
zaman, bir kenarda, bir köşede kalacaklardır; bunu bilsinler. Hekim toplumu,
birbirine çok iyi sarılan bir toplumdur. İçinizde hekim pek fazla yok. Biz,
birbirimizi iyi tutan insanlarızdır, onu söyleyeyim ve bize zulüm yapan, bize
eziyet eden insanları kolay kolay da affetmeyiz. Hele, bu, içimizden birisiyse,
bizim derdimizi bilen, nöbetin ne olduğunu, asistanlığın ne olduğunu, tıp
fakültesine girmenin ne kadar zor bir işlem olduğunu, bunun üstüne, TUS
sınavına girmek için nasıl çalışılıp da TUS sınavından sonra dört veya beş yıl
ihtisas yapıldığını, hangi koşullarda ihtisas yapıldığını bilen komisyon üyesi
arkadaşlarım ve Sağlık Bakanı arkadaşım, dediğim gibi, hekim toplumunun içine
giremezsiniz; ayağınızı denk alın.
Bu teklif görüşülmeye başlandığından beri
beni hem öğrencilerim hem de asistan arkadaşlarım aradılar; hocam, nasıl
gidiyor bu diye. Ben de dilimin döndüğü kadar bunları anlattım. Onların da
söyledikleri aynen böyledir: "Bu hekim arkadaşlarımız bizi hiç düşünmediler
mi?" Hadi diyeceksiniz ki daha evvel vardı. Tabiî, doğru söylüyorsunuz,
vardı tabiî. 1981 yılında çıkan 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet
Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanun 24.7.2003 tarihine kadar uygulandı. Bu,
biliyorsunuz, askerî yönetimin getirmiş olduğu bir yasaydı ve kimse de bunun
için bir şey söylemedi "asker getirdi, işte böyle, idare edelim"
dedi.
Sayın Sağlık Bakanı yaklaşık olarak iki
yıl önce bu kürsüden yine çıktı ve dedi ki: "Bu eziyeti biz
sonlandırıyoruz, bu işi bitiriyoruz; hekim toplumuna güzel bir haber vermek
istiyorum." Hatta, daha başka bir yerde, bildiğim kadarıyla Türk Tabipler
Birliğinin bir toplantısında, Tabipler Birliği Başkanına sitem ederek
"gerçi başkan söylemedi; ama, ben size müjde vereyim" demiştir; ama,
iki yıl geçtikten sonra aynı Sağlık
Bakanı arkadaşım böyle bir teklifi burada savunmaya başlamıştır. Ne değişmiştir
iki yıl içinde; çok mu şey değişti?!
Her şey değişti de, buna mı kaldı?!
Geçen haftaki konuşmalarında Sağlık Bakanı
arkadaşım şöyle bir cümle kullandı "siyaset, gerçekler üzerine
kurulur" dediler. Çok doğru söylüyorsunuz; ama, siyaset, biraz da
uzakgörüşlülük işidir. Uzağı göremiyorsanız, gerçekleri de görmezsiniz
arkadaşım. İşte, Sayın Sağlık Bakanım, iki yıl ötesini göremeyecek kadar
gözleri bağlıdır, basiretsizdir ve hekim toplumuna da bu zulmü getirmiştir. Bu,
bir zulümdür.
Değerli arkadaşlarım, geçen haftaki
konuşmalarında Sağlık Bakanı yine bazı örnekler verdi; işte, dedi ki: "Şu
kadar kadro açtık, bu kadarına şu kadar başvuran oldu, bu kadarı vazgeçti,
gelmedi." Doğrudur; çünkü, yanlış yolda yürümüşsünüz. Yanlış yolda
yürüyenin arkasından yürümezler arkadaşlarım. Hekimler aptal değiller. Dediğim
gibi, en zor sınava giriyorlar. Biraz evvel buraya gelmeden önce gazetelerden
birine baktım, diyor ki: "Vakıf üniversitelerinde en çok para istenilen
fakülteler, tıp, diş hekimliği ve mühendislik fakülteleri." 26 000 dolar
istiyor yıllığına arkadaşlar -burada isim vermeyeyim- bir vakıf üniversitesi,
tıp fakültesi için 26 000 dolar istiyor. Buraya girmek istiyor bu insanlar, bu
mesleği almak istiyorlar; herhalde aptal değiller. Onun için de, sizin
getirdiğiniz sözleşmeli yasaya uymamışlardır ve sizin arkanızdan da
gitmemişlerdir. Bunun suçu onların değil, sizin, siz suçlusunuz ve bunun
vebalinin de altından kalkamazsınız.
Arkadaşlar, hekim toplumu, hekimler,
eğlenmek için gittiğiniz yerler değildir; en zor günlerinde, en zor
anlarınızda, yakınlarınızın, sizin en zor zamanlarınızda yanlarınızdadır.
Ağrınız vardır, kaza geçirmişsinizdir, hekim yanınızdadır. Eğlenceye
gitmiyorsunuz hekimin yanına giderken. Onun için, lütfen, bu teklife oylarınızı
verirken, diğer arkadaşlarıma söylemek istiyorum, AKP'li arkadaşlarıma, bu
teklife oylarınızı verirken elinizi vicdanınıza koyun, er veya geç bir hekimle
karşılaşacağınızı hiç unutmayın ve
bunlarla en zor gününüzde, en zor anınızda karşılaşacağınızı da unutmayın.
SELAMİ UZUN (Sivas) - 100 tane de
vatandaşla karşılaşıyoruz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - 500 tane de
vatandaşla karşılaşın; ama, o hekimlerden bir tanesinin karşısına geçip de,
ben, parlamenterim, sizin mecburî hizmete gitmenizde oy kullandım diyemezsiniz
ve diyemeyeceksiniz; onu söyleyeyim. Bunu söyleyemeyeceksiniz…
RECEP KORAL (İstanbul) - Niye?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Burada laf
atmak kolay; yiğitseniz, buraya çıkarsınız, burada dersiniz ki, ben, zorla
gönderiyorum dersiniz.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Hekimlere
hakaret ediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın hatip, siz, Genel Kurula
hitap edin.
Lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sayın Başkanım,
lütfen, o arkadaşım da konuşmasının ölçüsünü bilsin.
Ben, otuzsekiz senelik hekimim; hekimlere
hakaret ettirmem. Sizin gibi ne söylediğini bilmeyene laf attırmam; derli toplu
konuşun.
BAŞKAN - Sayın Özyurt, lütfen…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Arkadaşlar,
dediğim gibi, bu bir zulümdür. İşte, 12 Eylülün getirdiği zulmü, siz, evirip
çevirip getiriyorsunuz tekrar, iki yıl sonra. Ondan sonra da bunu savunmaya
kalkıyorsunuz. Bunun savunulacak tarafı yoktur. Bunu savunamazsınız. Hiçbir
meslek grubuna bunu yapmıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt, konuşmanızı
tamamlayın.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tabiî efendim,
tamamlayayım.
Hiçbir meslek grubuna bunu yapma
cesaretini gösteremiyorsunuz. Hekimlere bunu yapmaya çalışıyorsunuz; ama,
dediğim gibi, hiçbiriniz bir gün hekimin karşısına çıktığınızda, zor anınızda
"ben o yasaya oy verdim" deme cesaretini gösteremeyecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Şahsı adına söz istekleri var.
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip?..
Yok.
Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal?..
Yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, ben de Hükümet adına konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Mustafa
Özyurt.
Sayın Özyurt, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına konuşmamı sürdürmeye
çalışacağım.
Hekim kin tutmaz, bunu bilin. Bazı
arkadaşlarım "bakmayacak mı" diye söylediler. Hekim dargın olduğu
insana da bakar, konuşmadığı insana da bakar, herkese bakar; ama, dediğim gibi,
siz o cesareti gösterip de "ben seni iki yıl veya beşyüz gün falan yere
gönderen yasaya oy verdim" deme yürekliliğini gösteremezsiniz. O zaman
şunu soracaktır: Neden başka bir meslek grubunda bunu yapmadınız?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Herkes gidiyor.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Kim gidiyor
efendim?!
Dediğim gibi, konuşmak istiyorsanız,
Başkan burada, söz istersiniz, kürsü burada, istediğiniz gibi konuşursunuz
arkadaşlar. Ben konuşmamı bitireyim, lütfen…
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - O zaman doğudaki
hastaneleri, sağlıkocaklarını kapatalım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır efendim…
Zaten doğudaki hastaneleri, sağlıkocaklarını…
BAŞKAN - Sayın Özyurt, bir dakikanızı rica
edeyim.
Sayın milletvekilleri; İçtüzüğümüzde
karşılıklı konuşma diye bir usul yok. Özellikle iktidar grubunun, kürsüde
konuşan hatibi daha sakin bir şekilde dinlemesi bir genel teamül. Rica ediyorum
size… Bize zaman kaybettiriyorsunuz tartışmayla.
Buyurun Sayın Özyurt.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Alternatif
çözüm…
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Evet,
arkadaşlarım çözüm istiyorlar; söyleyeyim. Daha önce getirilen yasada anlaşmalı
yapıyorsunuz bu insanları; onun için gitmediler arkadaşlar. 657 sayılı Kanununa
tabi, Personel Kanununa tâbi kadro
vermediniz. Bunlara dediniz ki, anlaşmalı… Size bol para vereceğiz, gelin, ama
anlaşma yapalım; onun için gitmediler. Ayrıca bakın, dünyanın hiçbir yerinde
yoktur; iki yıl pratisyenken mecburî hizmet yapmış insanlara diyorsunuz ki, bu
yasa çıktığı tarihten itibaren uzman olanlara yaklaşık olarak bir iki yıl daha
mecburi hizmet koyuyorsunuz. Bu nereye gelir arkadaşlar, yani, mecburî hizmet…
Zorunlu mecburî hizmet diye bir şey olmaz arkadaşlar; böyle şey mi olur?!
Bazı avantajlar sağlarsınız, bir tanesini
söyleyeyim; dersiniz ki, pratisyen olan, fakülteden mezun olanlardan, şu, şu
koşullara uyanlar TUS sınavında 5 puan, 10 puan önde olacaksınız. Bunlar ufak
tefek şeyler. Kadrolu yaparsınız; ama, siz anlaşmalı yapıyorsunuz, canım
istediği zaman alırım diyorsunuz.
Hekim arkadaşlarım diyor ki:
"Efendim, gittiğimiz yerde bir stetoskop -yani dinleme aleti- ve bir
tansiyon aleti var; başka hiçbir şey yok. Benden hizmet isteniyor." Cerrah
olarak, yani, operatör olarak gönderdiğiniz yerlerde ameliyathane yok. Bu
arkadaşlarım dört sene, beş sene operatör olmak için uzmanlık çalışması
yapmışlar, gidiyorlar boş bir yer. Nedir; operatör gönderdik...
Arkadaşlar, bu getirilen teklif tamamen
popülist politikadır. Biz size hekim gönderdik, bakın işte ayağınıza kadar
getirdik daha ne istiyorsunuz... Bunu söylemek için yapıyorsunuz. Bunlar
gerçekler değil; gerçek, yaptığınız şeyler değil. Üstelik şunu da söyleyeyim,
yalnız bunlarla da o iş olmaz. Halkın sosyal seviyesini yükseltemedikten sonra,
ekonomik seviyesini yükseltemedikten sonra ayağına hekim göndermişsiniz, ben
size işte doktor gönderdim baktırıyorum demeniz; bunlar yeterli şeyler değil.
Avrupa Birliğine girmek istiyoruz
diyorsunuz; Avrupa Birliğine bu koşullarda giremezsiniz, onu söyleyeyim. Bu
şeyle bile, şu saydığım koşullarda bile Avrupa Birliğine girmeniz mümkün
değildir. Biraz gerçekçi olun arkadaşlar. Hekimleri gönderirken, bazı cazip
teklifler sürün ortaya, çekici şeyler gösterin, bir şeyler yapın.
Bu, iktidarın işi, benim değil. Ben
eleştirmek zorundayım, onu söyleyeyim. Bunu siz üreteceksiniz, getireceksiniz,
ben iyisini kötüsünü ortaya koyacağım. Siz bana diyorsunuz ki, bunu yapın.
Yanlış yerdesiniz. Ben muhalefetim, ben size yanlışı ve doğruyu gösteririm;
ama, yapma işi, sizin işiniz. Bunu yapamıyorsanız, yarın halkın karşısına
çıktığınızda "ben size zorla hekim gönderdim" demekle bu iş olmaz ve
bir yere zorla hekim gitmez.
Gönderirsiniz, gider o hekim. İşini de
yapar, onu da söyleyeyim, gecesini gündüzüne katar, işini yapar; çünkü, bu
fakülteye girerken buna karar vermiştir "ben hekim olacağım, hastama
bakacağım" diye. Gecesi de belli değildir gündüzü de belli değildir. Sizin
en iyi uyuduğunuz saatlerde hekimin telefonu çalar ve hiç aklınıza gelmeyecek
olan bir şey sorarlar. Hiç bundan da rahatsız olmayız; burada üç beş hekim
arkadaşım var, görüyorum; bundan rahatsız olmayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt tamamlayın
konuşmanızı.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bitiriyorum
Başkanım.
Dediğim gibi, biz bundan rahatsız olmayız;
ama, siz bundan rahatsız olursunuz, hekim toplumunun karşısına çıkamazsınız.
Kafanızı sallamakla bir şey olmaz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Hükümet adına, Sayın Sağlık Bakanımız
Akdağ söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; benden önce konuşmalar yapan Sayın Özyurt, konuşmalarında
zulümden, bizim hekimlerin içine giremeyeceğimizden, hekim toplumunun birbirini
çok tuttuğundan, kolay kolay affetmeyeceğinden, ayağımızı denk almamız
gerektiğinden bahsetti. Şimdi, bir defa, bu, apaçık bir tahrik. Bu tahrikle,
bir defa, kendisini, kendi tahrikiyle baş başa bırakıyorum; ancak, Sayın
Özyurt, Türk hekimlerini tanımamış, hem de hiç tanımamış. Ona, Türk hekimlerini
tanımasını, biraz daha tanımaya çalışmasını öneriyorum.
Şimdi, bir defa, biz, hekimler olarak,
hiçbir zaman böyle ayağı denk aldıracak davranışlar içine girmeyiz; çünkü,
bunlar öyle enteresan ifadeler ki, işte "yarın hekimin karşısına
çıkacaksınız, dikkat edin" falan ne anlama geliyor bunlar yani. Elbette
hekimin karşısına hepimiz ihtiyacımız olduğunda çıkacağız ve şerefli Türk
hekimleri de, bize, bütün tarihleri boyunca olduğu gibi, büyük bir şefkatle
bakacaklar, bize hizmet edecekler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, resmin bütününü görmemiz lazım.
Biz, iki sene önce, devlet hizmeti yükümlülüğüyle ilgili yasayı kaldırırken de
bunu konuştuk; daha sonra da kamuoyuna defeatle konuştuk. Biz, gönüllü bir
biçimde, teşvik edilmiş bir biçimde, hekimlerimizin de ihtiyaç bölgelerinde
elbette çalışmalarını arzuluyoruz. Bunun için de gerekenleri yaptık. Şimdi hep
deniliyor ki "Siz 657'yle gönderseydiniz giderlerdi, sözleşmeli
gönderiyorsunuz da, onun için gitmediler."
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ihtiyaç
bölgelerimize, biz, çok değerli hekim arkadaşlarımızı, hem sözleşmeli statüyle
hem de 657'yle göndermeye, bunun için sürekli olarak bu bölgelere kadrolar
açmaya devam ettik ve hakikaten, hekimlerimize ve diğer sağlık çalışanlarımıza
çok ciddî katkı payları ödemeye de başladık. Özellikle bu bölgeler için katkı
paylarının üst limitlerden verilmesini sağlamak üzere bir merkezî dönersermaye
oluşturduk ve bu merkezî dönersermayeyle de bu bölgelerin hastanelerini
güçlendirdik, güçlendirmeye de devam edeceğiz; ama, bakınız, biz, mutlaka,
vatandaşımızın ihtiyacı olduğu hekim arkadaşlarımızı, onların ihtiyaçları
olduğu bölgelerde istihdam etmek zorundayız.
Bugüne kadar, AK Parti Hükümetleri, hiçbir
zaman popülist politika yapmadılar, bundan sonra da yapmayacağız. Aslında,
popülizm, burada, hekimlere selam göndermeye çalışırken, halkın ihtiyaçlarını
gözardı etmenin adıdır. Biz, bunu yapmıyoruz, elbette yapmayacağız ve şunu
özellikle ifade etmek istiyorum: Hekimlik, elbette, zor bir meslektir,
fedakârlık isteyen bir meslektir. Öğrenciliğinin ilk gününden itibaren, bütün
öğrencilik hayatı boyunca, eğer uzman olmuşsa bir hekim arkadaşım, bu uzmanlık
eğitimi boyunca çok ciddî bir çalışma dönemi geçirmiştir ve fedakârca, o
dönemde de fedakârca çalışmıştır, hekimliğinde de fedakârca çalışacaktır.
Bir defa, şunu açık ve net olarak ifade
ediyorum ki, şu anda, birlikte Mecliste yaptığımız yasa, görüştüğümüz yasa,
daha önceki mecburî hizmet yasasından çok büyük farklılıklar arz etmektedir.
Bir kademelendirme sistemi getirmiş durumdayız. Hep, 500 günden bahsediliyor;
oysa, bildiğiniz gibi, 300 günle başlıyor devlet hizmeti yükümlülüğü. Yani,
ihtiyaç bölgesi ne kadar mahrumiyet bölgesi ise, o kadar kısa süreyle devlet
hizmeti yükümlülüğü yapmak ve bu süre içerisinde bunu bitirmek mümkün olacak.
Ayrıca, bu bölgelerde çalışacak hekim arkadaşlarımıza, sözleşmeli pozisyonunda
çalışmak kaydıyla, çok daha yüksek ücretler ödemeye de devam edeceğiz.
Ben, bir defa, şuna kesinlikle inanıyorum:
Bu ülkenin hekimleri, geçmişte olduğu gibi bundan böyle de hiçbir hoşgörüsüzlük
tavrı göstermeden, ülkemizin insanlarına hizmete devam edeceklerdir. Biz, belli
zaruretler sonucunda, kolaylaştırılmış ve teşvik edilmiş bir devlet hizmeti
yükümlülüğü getiriyoruz. Bu ülkenin, nasıl ki Silahlı Kuvvetler mensupları,
nasıl ki savcıları, hâkimleri, polisleri mahrumiyet bölgelerinde çalışmışlar
ise, şerefli Türk hekimleri de bu bölgelerde, bu millete, bu halka elbette
hizmet edeceklerdir ve bundan da yüksünmeyeceklerdir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Eraslan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
24.7.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4924
sayılı Kanun, emsallerine göre daha yüksek ödeme yapmak suretiyle sözleşmeli
sağlık personeli çalıştırılmasını öngörmüş bir kanundu. Yani, iki yıl önce,
2514 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış ve yerine 4924 sayılı Kanun
getirilmişti; zorunlu hizmet kaldırılmış ve yerine, sözleşmeli personel, çakılı
personel dediğimiz personel atama sistemi, personel istihdam etme sistemi
getirilmiştir. Bunun uygulamasına baktığımız zaman, çok farklı sonuçlarla
karşılaştık. Daha önce, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, yeterli düzeyde
hekim, doktor bulunamama noktasında sıkıntılar yaşandı. 2003 yılında bu kanun
çıkarılırken, yani, zorunlu hizmet, zorunlu çalıştırma metodunu kaldırıp,
sözleşmeli personel çalıştırma, istihdam etme metodunu getiren 4924 sayılı bu
kanunu yaparken, Sayın Bakanımız şöyle demişti: "21 inci Yüzyılda böyle
bir uygulamayı hep beraber Mecliste yapıyoruz ve bunu kanunlaştırıyoruz. Bu
uygulama, yani, zorunlu hizmet uygulaması yanlış bir uygulamadır." Bu
kanunun yirmiiki yıl boyunca uygulandığını; fakat, sonuçta, ülke sathında,
dengeli ve adil bir şekilde zorlamalarla sağlık personelini
çalıştıramayacağımızı ve bunun zorlamalarla olmayacağını, Sayın Bakan, yine
kendisi ifade etti o zaman. Sayın Bakanımız, o zaman "mevcut kanun -hangi
kanun; 2514 sayılı, zorunlu hizmet getiren kanun- hekimlerimizin ve diğer
sağlık çalışanlarının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan bir kanundur ve
bu uygulama yirmiiki yıl boyunca ülkemize, milletimize etkin sağlık hizmeti
verme noktasında işe yaramamıştır; dolayısıyla, bunu değiştiriyoruz" dedi
ve çağ atlama niteliğinde bir kanun olduğunu o zaman bizlere ifade etti.
Şimdi, arkadaşlar, ne değişti; yani, davul
zurna eşliğiyle yasalaştırdığımız 4924 sayılı Kanunu överken, göklere
çıkarırken, şimdi, tekrar eski uygulamaya -iki yıl önce uygulanan 2514 sayılı
Kanunun uygulamasına; yani, zorunlu hizmet uygulamasına- yeni baştan tekrar
dönmüş olduk. Yani, ileriye doğru bir adım atma değil, geriye doğru bir adım
atma söz konusu burada.
Sağlık sektöründe uygulanacak politikalar
çok önemli; insan sağlığını, insan hayatını çok yakından ilgilendiren
politikalardır. Yazboz tahtası şeklinde bir politika mantığı olamaz; aynı
zamanda, deneme yanılma yoluyla da sağlık sektöründe sağlık politikaları hiçbir
şekilde belirlenemez. Haa, bu olmadı, haydi bir başka… Peki, iki yıl aradan
geçti; Sayın Bakanım, şimdi sizlere soruyorum: İki yıldan beri neredeydiniz?
Yani, eğer uygulanmıyorsa çıkardığınız kanun, iki yıl boyunca niye beklediniz?
Bakın, gerekçenizde siz açıklamışsınız; 1
081 sözleşmeli uzman kadrosu açılmış, 136'sı, sadece 1 081 kadronun 136'sı
doldurulabilmiş ve 900 küsur kadro, maalesef, boşta kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Yine, 3 524
pratisyen hekim kadrosu açılmış bu iki yıl zaman zarfı içerisinde, maalesef, 1
565 kişi ancak istihdam edilmiştir ve 2 000 kadro, tam 2 000 kadro iki yıldan
beri boş, atıl durmaktadır ve Türkiye'nin her bir yerinde ebe eksiği de vardır,
hemşire eksiği de vardır, pratisyen hekim eksiği de vardır, uzman doktor eksiği
de vardır. Siz, buralara istihdam edemediyseniz, iki yıldan beri ne yaptınız?
İki yıldan beri bu kadroları yaklaşık 2 900 - 3 000 kadroyu dolduramadıysanız,
istihdam edemediyseniz, niye şimdiye kadar beklediniz? Aradan iki yıl geçtikten
sonra, şimdi, yeni, bir kanunla, daha doğrusu, iki yıl önce uygulanan bir
kanunla meseleyi geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Bu da, çok ayrı bir sorun.
Değerli arkadaşlar, insan sağlığından
bahsediyoruz, sağlık sektöründeki sorunlardan bahsediyoruz; ama, bu sorunlar
yazboz şeklinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür ediyorum.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, daha ciddî politikalarla, daha düzgün politikalarla ve düzgün
mantaliteyle sağlık sektörünü masaya yatırıp, yeniden düşünmemiz gerektiğini
savunuyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 3 önerge var.
Önergeleri, önce geliş sırasına göre
okutacağım; sonra, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 4 üncü maddesi ile 2368 sayılı Kanuna eklenen geçici 1 inci maddede
geçen ",il sağlık müdür yardımcılığı," ve "ve başhekim
yardımcılığı" ibarelerinin çıkarılmasını ve "il sağlık müdürlüğü"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Mustafa Tuna |
Ayhan Sefer Üstün |
|
Ankara |
Ankara |
Sakarya |
|
Mustafa Ataş |
Nur Doğan Topaloğlu |
|
|
İstanbul |
Ankara |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 4 üncü maddesiyle düzenlenen geçici madde 1'deki "üç ay
içinde" ibaresinin "bir yıl içinde" olarak değiştirilmesini
öneriyoruz.
|
Sami Tandoğdu |
Muzaffer Kurtulmuşoğlu |
Feridun Baloğlu |
|
Ordu |
Ankara |
Antalya |
|
Mustafa Özyurt |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Osman Özcan |
|
Bursa |
Antalya |
Antalya |
|
Gürol Ergin |
|
|
|
Muğla |
|
|
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 4 üncü maddesinin kanun metninden çıkarılmasını öneriyoruz.
|
Mustafa Özyurt |
Ali Arslan |
Feridun Baloğlu |
|
Bursa |
Muğla |
Antalya |
|
Feridun Ayvazoğlu |
Tuncay Ercenk |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
Çorum |
Antalya |
Ankara |
BAŞKAN - Bu son okunan önerge, en aykırı
önergedir. Şimdi, bu önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz
Değerli Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyurt, gerekçesini
okuyalım mı?
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İl sağlık müdürlüğü, yardımcılığı ve
başhekimlik ve yardımcılığı görevleri, idarî görevlerdir. Tercihe zorlanmaları
ve üç ay içinde meslek faaliyetine son vermeleri halinde güvencelerini
kaybetmiş olacaklardır. Bu düzenleme, devlet memuru konumundaki doktorları
baskı altında bırakacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
III.- Y O K
L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Yoklama yapılmasını
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -Yoklama isteyen arkadaşlarımı
ismen arayacağım:
Sayın Koç?.. Burada.
Sayın Deveciler?.. Burada.
Sayın Aslanoğlu?.. Burada.
Sayın Çakır?.. Burada.
Sayın Çetin?.. Burada.
Sayın Neşşar?.. Burada.
Sayın Arslan?.. Burada.
Sayın Özyurt?.. Burada.
Sayın Kamacı?.. Burada.
Sayın Eraslan?.. Burada.
Sayın Yücesan?.. Burada.
Sayın Arıkan?.. Burada.
Sayın Diren?.. Burada.
Sayın Durgun?.. Burada.
Sayın Özkan?.. Burada.
Sayın Akyüz?.. Burada.
Sayın Ülkü?.. Burada.
Sayın Araslı?.. Burada.
Sayın Küçük?.. Burada.
Sayın Akdemir?.. Burada.
Sayın Ayvazoğlu?.. Burada.
Sayın Baratalı?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklama için 5
dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için
elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Cihaza giremeyip de pusula gönderen
arkadaşlarımı Genel Kurulda arayacağım, Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 4 üncü maddesiyle düzenlenen geçici madde 1'deki "üç ay
içinde" ibaresinin "bir yıl içinde" olarak değiştirilmesini
öneriyoruz.
Sami Tandoğdu (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Doktorlara idarî görevi sürdürme konusunda
karar verebilmeleri için makul bir süre verilmelidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 4 üncü maddesiyle 2368 sayılı Kanuna eklenen geçici 1 inci maddede
geçen ",il sağlık müdür yardımcılığı," ve "ve başhekim
yardımcılığı" ibarelerinin çıkarılmasını ve "il sağlık
müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
3 üncü maddede kabul edilen önerge
doğrultusunda paralellik sağlamak amacıyla önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
934 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 5 inci maddesini okutuyorum:
MADDE 5.-14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına "eczacılık" ibaresinden
sonra gelmek üzere "köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik,"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 934 sıra sayılı -adı çok uzun, adını okursam
herhalde sürem biter- üç değerli milletvekili arkadaşımızın verdiği kanun
teklifinin 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken,
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi, gerçekten -hangi
maddesine dokunsanız dökülüyor demeye dilim varmıyor; ama- insanı derin
üzüntülere gark eden bir teklif. Komisyonda, tasarı mıdır, teklif midir çok
tartıştık.
Sayın Bakan, mesela, doktorlara getirilen mecburî hizmeti
kaldıran yasayı getirirken tasarı şeklinde getirmişti ve gerçekten de,
geçtiğimiz günlerde geneli üzerinde yaptığım konuşmada da belirttim, o dönemde
söz alan bütün arkadaşlarımız Sayın Bakana teşekkür etmişlerdi; doktorlara, 12
Eylül döneminde dayatılan zorunlu hizmeti kaldıran yasayı, hep beraber,
sevinçle kaldırmıştık ve o, tasarıydı. Sayın Sağlık Bakanı -ki, kendisini
gerçekten seviyoruz, sayıyoruz, çalışkanlığını biliyoruz- o, yasayı, tasarı
halinde getirmişti. Şimdi, bu, Sayın Komisyon Başkanımız Cevdet Erdöl, Sayın
Agâh Kafkas ve Sayın Alim Tunç'un imzalarıyla teklif halinde getirildi. İyi
şeyler getirirken Sayın Bakan kendisi getiriyor; ama, beğenilmeyen, toplumun
tepki göstereceği bir şey varsa, teklif halinde getiriyor.
Bu bir teklif. Bunun, teklif veya tasarı olması bile, neyi
içerdiği konusunda ipuçları vermeye elverişli.
Değerli arkadaşlarım, bu maddede, 657 sayılı devlet
memurlarına bir düzenleme yapılıyor; ebelerin ve hemşirelerin sözleşmeli olarak
çalışmasını sağlayan bir teklif. Yani, tartışılabilir, olabilir; ancak,
devletin anayasal görevi, sağlık hizmetlerini her yere götürmek, talebi olan
herkese sağlık hizmetini vermek. O açıdan, bir düzenleme yaparken, bunu
sözleşmeli, geçici, çakılı, başka bir türlü değil; devletin göreviyse sağlığı
herkese götürmek, sürekli olarak oraya devletin elemanı olarak giden, kadrolu,
devletin hemşiresini, devletin orada görevli doktorunu, yardımcı sağlık
personelini oraya götürecek yasal düzenlemeler yapması lazım. Yama şeklinde,
işte, bugünlük, geçici olarak gönderelim… Hayır kardeşim; siz, buraya, sağlık
personelini götürmek zorundasınız; bu, sizin anayasal göreviniz.
Niye sözleşmeli; bakın, hekimlerde de geçtiğimiz yıl
sözleşmeli personelle ilgili bir düzenleme yapıldı. Şimdi, bir sağlıkocağını
düşünelim; üç doktor arkadaşımız, üç pratisyen hekim arkadaşımız, işi
bitirmişler, öğle yemeğinde kahve içiyorlar. Bakın, bir tanesi, normal, 657
sayılı Yasaya tabi, eskiden bizim bildiğimiz, devletin memuru olan, güvencisi
olan pratisyen hekim; bir diğeri, geçtiğimiz yıl yasayla zorunlu hizmeti
kaldırdıktan sonra, onun yerine ikame etmeye çalıştığımız; ama, bugün başarılı
olmadığı Sayın Bakan tarafından da itiraf edilen -genel gerekçede sayılar var-
sözleşmeli personel, ikinci doktor tipi; üçüncü doktor tipi de, bugün, burada
yasalaştıracağımız -maalesef- Sayın Bakanın deyimiyle, Demokles'in kılıcı gibi
yıllarca hekimlerin üzerinde sallanıp, iki sene önce sevinerek kaldırdığımız
mecburî hizmetle o sağlıkocağına gönderilmiş pratisyen hekim; üç tane… Üç
çeşit, devletle akti üç ayrı özellik taşıyan, maaşları birbirinden farklı,
sorunları birbirinden farklı; birisi 200 gün için gelmiş -ki, burada onu da
artırdık, 300 güne çıkardık- bir pratisyen hekim; birisi, sözleşmeli olarak
akit yapmış, on sene oradan kıpırdayamayacak olan pratisyen hekim; birisi de,
normal, 657 sayılı Yasayla gelmiş pratisyen hekim. Üç çeşit, bir sağlıkocağında
pratisyen hekim var; ama, bunların üçünün de derdi aslında aynı. Ne, biliyor
musunuz; sağlıkta dönüşüm ile sağlığın özelleştirilmesinin önünü açan
çıkardığımız yasalar; aile hekimliği. Bunların bir süre sonra üçünün de görevi
değişecek, üçünün de sağlığı özelleştirme sonucunda vardığımız noktadaki hekim
olacaklar. İşte, aile hekimi olabilirlerse aile hekimi olacaklar, olamazlarsa
da, işte, bir özel sağlık kurumunda çalışan hekim olacaklar. Üçünün de derdi
aslında aynı; ama, bugünden bunun farkında değiller.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu yasayla, sözleşmeli, iki
sene önce çakılı eleman temininde güçlük olan yerlerde sözleşmeli hekim
bulunmasıyla ilgili yasayı çıkarırken kaldırdığımız, 1981 yılında, o zamanki
Millî Güvenlik Konseyince -21 Ağustos yanılmıyorsam tarihi- çıkarılan
-21.8.1981- doktorlara zorunlu hizmet getiren yasayı yeniden getirmiş olacağız.
Bakın, o dönemde, konseyde, bu yasa çıkarken şöyle bir görüşme olmuş. Çok enteresan.
Başkan -sanıyorum, başkan Sayın Kenan Evren- "bu kanun tasarısını
hükümetin hazırlayıp göndermesinden biz de çok mutluyuz" diyor. Doktorlara
zorunlu hizmet getiren kanun tasarısını… "Bu kanunu daha evvel çıkarmak
istiyorduk; ama, kanunun noksan tarafları kalmasın, bazı aksaklıklar olmasın
diye bugüne kadar geciktirdik -hemen çıkarmak istiyormuş aslında, ama, bir sene
kadar gecikmiş, bir sene bile olmamış, 12 Eylülden sonra- gönül arzu ederdi ki
bunu daha evvel çıkaralım ve bu seneki mezunlara da uygulayalım." Değerli
arkadaşlarım, hepinize davetiye geliyordur. Bugünlerde tıp fakülteleri,
üniversiteler mezuniyet törenleri yapıyorlar ve önümüzdeki bir hafta içinde, on
gün içinde ya da belki de bu hafta içinde bazı fakültelerde, bazı
üniversitelerde bu öğrencilerimiz mezun olacaklar, doktor olacaklar. Sayın
Kenan Evren şunu diyor: "Bu seneki mezunlara uygulamamamız bir bakıma da
iyi oldu. Çocuklar birden bire şoke olurlardı." Gerçekten, çocuklar şoke
şu anda. Sayın Bakana da mutlaka tepki meilleri geliyordur, tepki telefonları
geliyordur, sizlere de geliyordur. Hakikaten, bu sene mezun olacak olan
çocuklar şoke oldu. Bunu, Kenan Evren Paşamız da o zaman tespit etmiş "iyi
ki bu sene uygulamadık" diyor.
"Çünkü, evvelce yoktu böyle bir şey. Ona göre
hazırlamışlardır kendilerini; ama, bundan sonra mezun olacaklar bazı tedbirler
almak lüzumunu hissedebilirler. Mesela, evlenecekse evlenmez çocuk…" Kenan
Evren söylüyor; bakın, ne kadar insancıl, ne kadar insanî bir duygu. Doğru;
ben, mesela, tıp fakültesini bitirdim, evlendim. 4 üncü sınıftan beri de
bitirince evleneceğimi planladım eşimle.
"Gidip şu mecburî hizmetimi tamamlayayım, ondan sonra
gidip evleneyim der" diyor Kenan Paşa. Hepimiz kızarız Kenan Paşaya değil
mi; bir askerî yönetimin başkanı. "Şimdi, evlenip nasıl götürüp
getireceğim çoluğumu çocuğumu
diyebilir; böyle faydaları da oldu gecikmesinin; zannediyorum, bu, memleket
yararına olacaktır" diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Kenan Evren ile Sayın
Bakanı aynı kefeye koymak istemiyorum; ama, yani, Kenan Evren Paşanın
gösterdiği duyarlılığı bu demokratik ortamda…
Biraz önce Mustafa Hocam "bu doktorların huzuruna nasıl
gideceksiniz" dediğinde Sayın Bakan büyük tepki gösterdi. Haklıdır belki
kendine göre; ama, 12 Eylül yönetiminin gösterdiği duyarlılığı eğer bu Meclis
göstermeyecekse, hiç olmazsa, bu işi, planlı, birden bire başlarına kâbus gibi
çöken, Sayın Bakanın deyimiyle Demokles'in kılıcı gibi çöken bu yasayı, bu
Meclis, eğer, bugün burada çıkaracaksa; yani, dilim varmıyor söylemeye, ne
söyleneceğini…
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sen Muğla Vekilisin!..
Doğudakilere söylemen lazım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, doğudakilerle ilgili
geçtiğimiz günlerde bir tartışma başlattım -sanıyorum, Sayın Bakanın bir cevabı
olur- Muş'ta. O geneli üzerindeki konuşmada olan arkadaşlarım var mı yok mu
bilmiyorum; bu işin çözümünü, biz, geçmiş tarihimizde bulduk. Eleman temininde
güçlük olan yerlerdeki sorunları Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri çözdü, çözmüş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bakın, sürem yeter mi bilmiyorum; ama, biraz sonra şahsım
adına da söz alacağım. Geçtiğimiz günlerde geneli üzerinde konuşma yaparken
Muş'u aradım, Muş'taki sağlık müdürlüğündeki bir elemanı aradım -ismini
vermiyorum şimdi- dedim ki: "Tamgün Yasası zamanında nasıldı, yani, Tamgün
Yasası başlamadan önce ile Tamgün Yasası 1981 yılında kaldırıldığı süreç içinde
Muş'taki sağlık personeli sayıları nasıldı?” Bana "1981'de Tamgün Yasası
kaldırıldığında, Muş'taki 19 sağlıkocağının 19'unda doktor vardı -bu, devletin
resmî görevlisinin bana verdiği ifade- ve bütün sağlıkevlerinde ebemiz,
hemşiremiz tamdı" dedi. 12 Eylül paşaları bunu kaldırdı, yerine mecburî
hizmeti getirdi. Tabiî, olay, mecburî, zorunlu olunca yine çözüldü; ancak, biz
kaldırınca da, bu sefer büyük boşluk doğdu; yeniden getirmek zorundayız.
Sayın Varan, tarihimizi incelediğimizde, bunu çözmüşüz biz;
yani, Muş'taki, Bitlis'teki, sizin Gümüşhane'deki sorunların nasıl çözüleceğini
bu ülkeyi yönetenler tarihî geçmişimizde çözmüşler.
Değerli arkadaşlarım, yine, geçtiğimiz gün, geneli üzerinde
konuşurken dedim ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin çeşitli açılımları oluyor;
işte, AK Parti midir, AKP midir, Alaca Karanlık mıdır falan diye; ama, bence,
sağlıkta bu AKP'yle ilgili şu şey çok uygun; Aklı Karışık Parti.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - CHP'yi yorumla…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın
Bakan…
BAŞKAN - Sayın Arslan, son cümlenizi rica ediyorum; çünkü, 2
dakikayı aştınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz sonra şahsım adına da bu maddeyle ilgili söz alacağım;
kaldığım yerden devam ederim.
Yüce Meclisi, şimdilik, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arslan.
Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip?.. Yok.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Anbarcıoğlu.
Buyurun Sayın Anbarcıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bazı kırsal yerlerde ebe ve hemşire
bulmakta zorlanıyoruz. Dolayısıyla, bu konularda hükümetimizin almış olduğu
tedbirler zaman zaman yetersiz kalabiliyor. Kadrolu arkadaşlarımız herhangi bir
sebeple, yıllardan beri, alışılagelmiş bir ortamın neticesi olarak, kendilerini
şehir merkezlerine, ilçe merkezlerine gönderebiliyorlar. Bu aynı uygulamayı
ilçe merkezlerindeki arkadaşlarımız da yapabiliyor. Bununla ilgili olarak
sözleşmeli personel kavramı geldi; ancak, arkadaşlarımız görev aldıkları
yerlere gidiyorlar -bilhassa kırsal yerlerde, köy ve beldelerden konuşuyorum,
sağlıkevlerinin olduğu yerlerden- bunlar, gittikleri yer, bakıyorlar, şehre
uzak, ilçeye uzak, o halde, ben, burada kalamam deyip, eğer maddî durumu da
iyiyse, burada görev almayıp, şehirde kendilerine uygun bir iş bulabiliyorlar.
İşte, biz de bunun önlenebilmesi için bir kanun teklifi verdik, bakanlığımızın
hazırlamış olduğu tasarıyla beraber bunlar birleştirildi. Kırsal kesimde,
sağlıkevlerinde görevli bulmakta zorlandığımız bölgelerde, vekil imamlık, vekil
öğretmenlik kadroları gibi, vekil ebelik ve vekil hemşirelik kavramıyla beraber
bu sorunu çözebilir miyiz diye...
Bakın, zaman zaman sizler de aynı sorunları yaşıyor
olabilirsiniz. İlçelere olan uzaklığı 30 kilometre, 40 kilometre, yapılacak
olan bir tek iğne için 30 kilometre yer gidecek olan hastalarımızın bu
sorunlarına çözüm bulabilme noktasında, bu getirilen tasarıyla, oradaki
yerleşim bölgesinde sıkıntı çeken, sağlık sorunu çeken arkadaşlarımızın
sorunları bir nebze olsun hafifleyecektir. Dolayısıyla, 5 inci maddeyle
getirilmiş olan vekil hemşirelik, vekil ebelik kavramı, şu an için sıkıntı
çeken bölgelerimizdeki halkımızı çok büyük rahatlatacaktır. Bu konuda
arkadaşlarımızın desteklerini bekliyoruz. Hepinize, bu konuda anlayışlı
davranacağınızdan dolayı şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca, bilhassa kırsal bölgelerde -yine öğretmen gibi-
sıkıntı çektiğimiz bölgelerimiz var; buralara da Bakanlığımızın yapmış olduğu
bu güzel tedbirlerle gerek eğitim noktasında gerek sağlık noktasında, artık,
ihtiyaçların karşılanabilir hale geldiğini de görmekten büyük mutluluk
duyuyoruz. Hükümetimizin bu güzel çalışmalarını yürekten tebrik ediyorum.
Bu konuda Sayın Bakanımızı ve personelini tekrar kutluyor,
hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Anbarcıoğlu.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, konuşmama kaldığım yerden devam
edeceğim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye, gerçekten,
sağlıkta büyük sıkıntı içinde. Sağlık
göstergelerine baktığımızda yüz kızartıcı boyutlarda bebek ölüm hızları, anne
ölüm hızları inanılmaz; OECD ülkelerini bırakın, dünyadaki diğer ülkelerle,
bizden çok daha geride gibi görünen ülkelerle karşılaştırdığınızda son derece
kötü. Sayın Bakanın, bazı platformlarda
söylediği gibi, gerçekten, mesela, hekim sayısında -yanılmıyorsam- 1 000
nüfusa düşen hekim sayısında, OECD ülkeleri içinde, 1,3'le -1 000 kişiye 1,3
hekim düşüyor Türkiye'de- 33 üncü sıradayız; bizim altımızda Kıbrıs Rum Kesimi ile Yugoslavya Federasyonu var.
Hastane yatağı sayısında… Hekim yetiştirmek belki bir süreç -işte üniversiteler
açacaksınız, yeterince hocanız olacak- gerektirebilir, yani, kolay bir iş değil
yeterli hekim sayısına ulaşmak. Gerçi, Türk Halkının hekime başvurma yüzdesi
diğer halkların alışkanlığı gibi değil. Bizim biraz daha hekime az başvurma
alışkanlığımız var; ancak, halkımız, bu konuda gerekli alışkanlığı kazanması
için eğitilebilir, teşvik edilebilir, yeterli sağlık muayenelerinin yapılması
için bir program başlatılabilir.
Ancak, bakın, 1 000 nüfusa düşen hastane yatağı sayısında da
OECD ülkeleri içinde 26 ncı sıradayız; 2,6 değeri; 1 000 kişiye 2,6 hastane
yatağı düşüyor. Bu, birazcık da para işi. Eğer, siz, bütçenizden sağlığa
yeterince pay ayıramazsanız, hastane yatağınız da elbette az olacak, düşük
olacak.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce konuşmamı bitirirken, aklı
karışık demiştim. Bakın, Sayın Bakan, Mustafa Özyurt Hocamıza hiddetlenerek
buraya çıktı ve "bizim çıkardığımız mecburî hizmet yasası, 12 Eylül
paşalarının çıkardığı yasayla aynı yasa değil" dedi. Şimdi, o dönemki yasa
şu, bilmeyen arkadaşlarım için söylüyorum: Bir pratisyen hekim okulu bitirince
bir yıl, ihtisas yapınca da bir yıl; ama, Türkiye'nin neresinde görev yaparsa
yapsın mecburî hizmet yapıyor değil mi?! Sayın meslektaşlarım bilir, bir yıl,
bir yıl…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - İkişer yıl; unutmuşsun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, bu yasa buraya
geldiğinde, gelişmişlik sırasına göre 200 gün ile 500 gün arasındaydı. Yani, en
az gelişmiş yerde 200 gün, en gelişmiş yerde de 500 gün zorunlu hizmet
yapacaktı hekim arkadaşlarımız; gene pratisyen hekimken, bir de ayrıca
uzmanken.
Şimdi, Sayın Bakan da bu sunuş konuşmasında bunu bu şekilde
söyledi. Sayın Bakan konuştuktan sonra, bizim Ordu Milletvekili arkadaşımız
Sayın Sami Tandoğdu konuştu ve bunu eleştirdi. Arkasından çok geçmedi, 10-15
dakika sonra bir önergeyle 200 gün, 300 güne… Sayın Bakan da kızdı
"kardeşim aynı değil. Bizim burada süreleme var; süre 200 gün ve 500 gün;
yani, en az gelişmiş yerde 200 gün, çok gelişmiş yerde de 500 gün" dedi.
Çok geçmedi, 10 dakika sonra, 200 gün, 300 güne çıktı, ki, aşağı yukarı bir
yıla tekabül eder çalışma yılı olarak, 500 gün de 600 güne çıktı; iki yıla
tekabül eder; aynı yere geldi. Sizin biraz önce iddiayla söylediğiniz, yani,
kardeşim bu yasa, Kenan Evren Paşaların çıkardığı yasayla aynı değil diye iddia
ettiniz; yasa, on dakika sonra aynı yasa haline geldi. Şimdi, bakın, Sayın
Bakan "biz, çakılı eleman yasasıyla zaten geri kalmış yöredeki ihtiyacı
çözdük; yani, oraya gitmekte bir sorun yok" dedi değil mi, sunuş
konuşmasında; yanlış anlamadıysam. "Eleman temininde güçlük çektiğimiz
yerlere, biz, sözleşmeli personel yasasıyla eleman gönderdik; zaten en çok da
oraya gitmişlerdi" diyor; ama, bakıyorsunuz, o zaman, eleman temininde
güçlük çekildiğini düşündüğünüz yerlerdeki insanları ödüllendiriyorsunuz bir
yerde. Ödüllendirmeniz gerekir oraya insan çekmek için, orayı daha cazip hale
getirmeniz gerekiyor; tam tersine...
Değerli arkadaşlarım, sorun büyük, sağlıkta sorun büyük; el
ele vermeliyiz. Biz, elimizden geldiğince katkı koymaya çalışıyoruz. Güzel
yaptığınız şeylere destek olmaya çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, son cümlelerinizi alalım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Ben, geneli üzerinde konuşurken de
söyledim, Sayın Bakan ve değerli bürokratları gerçekten çalışıyor. Biz de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, özellikle sağlık konusunda bilgisi olan
arkadaşlarımız katkı koymaya çalışıyor, eleştirilerini söylüyor; güzel yaptığınız
şeylerde de teşekkür ediyoruz. Ne olursunuz, Kenan Evren Paşaların bile reva
görmediği bu eziyeti, hiç olmazsa bu sene mezun olacak çocuklarımıza yapmayalım
diyorum.
Daha sağlıklı günlerde halkımızın refah içinde yaşadığı
günlerin uzak olmaması dileğimle, Yüce Meclisi ve yıllardan beri bütün
olumsuzluklara rağmen Türk Halkına sağlık dağıtma konusunda özveriyle çalışan
hekimlerimizi ve bütün sağlık personelini buradan saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek 33 üncü
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
İcap nöbeti tutan ve bu nöbet karşılığında kurumunca izin
kullanmasına müsaade edilmeyen sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı
personeline, her bir izin suretiyle karşılanamayan icap nöbeti saati için (her
bir icap nöbeti süresi kesintisiz oniki saatten az olmamak üzere), yukarıda
nöbet ücreti için belirlenen ücretin %30'u tutarında icap nöbet ücreti ödenir.
Bu şekilde ücretlendirilebilecek icap nöbeti toplam süresi, aylık yüzyirmi
saati geçemez.
Bu madde uyarınca yapılacak ödemeler, Sağlık Bakanlığına
bağlı sağlık kurumlarında döner sermaye bütçesinden ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun teklifinin 6
ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; öncelikle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yasanın özüne, bu maddenin özüne
girmeden önce, iki gözlemimi aktarmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi AKP
sözcüleriyle, diğeri de AKP yöneticileriyle ilgili.
Şimdi, AKP sözcüsü arkadaşlarımı izlediğim zaman, aynı
inanmışlık, aynı belagat içerisinde, iki sene önce tam tersini söyledikleri
şeyi bugün savunduklarını görüyorum. Bu, hakikaten enteresan bir olay. Bakana
gelince de, her zamanki çocuk doktoruna yakıştırdığım o sevecen üslubunu, zaman
zaman çocukları azarlayan baba görüntüsü içerisinde sertleştirerek, aynı şeyi,
iki sene önce söylediğini bugün reddettiğini, tam tersini söylediğini
görüyorum; bu, hakikaten içler acısı bir durum.
İkinci gözlemim ya da üçüncüsü -her neyse- bütün bu
yaşananlardan ne AKP Grubunun ne de Sayın Bakanın herhangi bir şekilde
yararlanmadıklarını görüyor olmak. Yani, iki sene önce söylediğiniz şeyi bugün
tamamen değiştiriyorsunuz, en azından, yanlış olduğunu, o zamanki istediğiniz
hedefe ulaşamadığınızı dile getiriyorsunuz, o kadarını kabul ediyorsunuz; ama,
o hiddetiniz ve her şeyi bilirliğinizde bir değişiklik olmuyor. Burada bir
yanlışlık var, bu yanlışlığın da özü, o konuşmalara neden olan esas gerekçeler.
O gerekçeler de, bu özün, kesinlikle, memleketin koşullarına göre üretilmemiş,
dış kaynaklı, Dünya Bankası, IMF programları doğrultusunda dayatılan,
dayatılması birtakım parasal yardımların verilmesi için şart koşulan bazı
uygulamalara geçmek.
Sayın Babacan da burada, gelmiş, sevindim; çünkü, IMF
deyince kendisinin de mutlaka dikkatle dinlediğini biliyorum.
Bunun arkasında yatan temel yanılgı, sağlığın
piyasalandırılabileceği; ben bir parça bunu açmak istiyorum, bu maddeyle
ilişkisi de bu. Bu maddeyle, hekimlere ve yardımcı sağlık personeline bir
miktar parasal katkı sağlanıyor. Bu, belki, bu yasanın hekimler lehine ya da
sağlık çalışanları lehine tek olumlu maddesi olabilir; ama, arkasında yatan
mantık, yine aynı mantık; yani, işleri parayla çözeceğiz mantığı. Sayın Bakan
da bilir -onun çok iyi bir doktor olduğundan hiç kuşkum yok- yıllarca, ne ben
hastaneye para için gittim ne de Sayın Bakan gitti. "Acil" dediler
mi, biz gittik, sabahlara kadar gerekiyorsa çalıştık, çoluğumuzu çocuğumuzu
ihmal ettik, gittik. Tabiî ki, bunun nispeten ödüllendirilmesi, bir miktar para
verilmesi, daha önce 657'yle verilmiş katkının, yataklı olmayan kurumlara da
yaygınlaştırılması, miktarının
artırılması, bunlar güzel şeyler; fakat, sağlığı düşünürken sadece parayla
düşünmek, bu, çok yanlış. Bu, iki sene önceki yanlışın dayandığı nokta; yani,
sağlığın parayla ifade edilmesi. Neydi o zamanlar; hatırlarsınız, ben,
toplantıların ilk başında yoktum, kusura bakmayın, belki, tekrar olacak; ama,
hepimiz iki sene önce, hatırlıyoruz, Sayın Başbakanın, televizyonlara çıkıp,
ellerini de şöyle kaldırıp "Allah'ın izniyle bunu biz kaldırdık" diye
konuştuğunu. Allah, bu yasayı kaldırıp kaldırmama konusunda Sayın Başbakana
izin verdi mi, onu sizin izanınıza bırakıyorum; ama, bugün, aynı yasayı iki
sene sonra geri getiriyorsunuz.
Yine, iki sene önce Sayın Sağlık Bakanının, o demin
anlattığım sevecen ifadesiyle, biraz da, belki, büyüklere masallar anlatır
gibi, televizyonlarda, çıkıp "biz, insanlara paralar vereceğiz, doktorlar
koşa koşa Doğu Anadoluya gidecekler, insanların gitmediği yerlere
gidecekler" diye konuştuğunu hatırlıyoruz. Dolayısıyla, bu, sonuç
vermemiştir; yani, paranın sağlıkla aynı anda yan yana kullanılması hiçbir
zaman sonuç vermemiştir, vermeyecektir; çünkü, sağlık, buzdolabı değildir,
parayla alınıp satılmaz; sağlık, temel bir haktır ve bu temel hakkı karşılamak
da devletin görevidir. Devletler de, bunu, kendi ulusal politikalarıyla
geliştirdikleri modellerle yaparlar.
Bir parça daha bu IMF politikalarının altına inmek
istiyorum; yani, AK Partinin iki senede sağlıkta duvara çarptığı ilk deneyimden
yola çıkarak, bu, vahşi kapitalizmin neoliberalizm adıyla yeniden
canlandırılmaya çalışıldığı yeni bir dönem. Aslında, bu, yeni yaşanmadı, daha
önce de yaşandı ve bununla ilgili yapılan hiçbir uygulama bugün için sonuç
vermedi. Buna itiraz edenler on yıllarca; yani, aşağı yukarı sağlığın
sosyalleştirilmesiyle ilgili yasa çıktıktan beri bu yasayı savunanlar, sağlığın
sosyalleştirilmesini savunanlar, sağlığın parayla yan yana anılmamasını
söyleyenler hep gericilikle, dinozorlukla ve çağdaş dünyayı anlamamakla
suçlandılar; ama, dünya değiştikçe, bu sözü edilen politikalar değişik
ülkelerde uygulandıkça bunların sonuç almadığı görüldü. Görülmesine rağmen,
hâlâ, bugün, ülkemizde uygulanmaya çalışılıyor.
Evet, sağlıkta dönüşümün bu mecburî hizmetle ilgili
kısmından başladık. Bu fırsatı, tabiî ki, genel anlamda, AKP'nin sağlık
politikalarını eleştirmek için değerlendirmek istiyorum.
Demin bir arkadaşım daha söyledi, sağlık, yazboz tahtası
değildir, gerçekten değildir -şu anda yapılan uygulama bunun bir acıklı
örneğidir- ve sağlık, o ülkenin koşulları yadsınarak, o ülkenin uzmanları
reddedilerek, inkâr edilerek yönetilemez ve yönetilemeyeceği de her geçen gün
bir kere daha görülmektedir. Çünkü, hem ülkenin koşulları, yani, ne Doğu
Anadoluyu İstanbul'la mukayese edebilirsiniz ne Güney Anadoluyu Karadenizle
mukayese edebilirsiniz, her yerde yaşayan insanların yerleşim yerlerinden tutun
da altyapı imkânları farklıdır ve sağlığı, sadece doktoru oradan oraya
göndermekle çözme olanağı yoktur. Sağlık, bir bütündür, birtakım bileşenlerden
meydana gelir. Bu bileşenlerin en üstünde, sadece, hekim ve sağlık çalışanları
vardır, bunun altında, altyapı, bazı sosyal mekanizmaların ülke çapında
adaletli, hakkaniyetli uygulanması yatar. Yani, siz, istediğiniz kadar doktoru
gönderin, eğer oradaki insanlar temiz içmesuyunu içemiyorlarsa, yani
-İskandinav ülkelerinden örnek vermeyi çok seviyor Sayın Bakan, İsveç'te bütün
musluk suları içiliyor, şişeyle su satın almıyorlar- altyapıyı
oluşturmadıysanız, doktoru göndermekle bir işi başaramazsınız. Doktorun yanına
hemşireyi gönderemiyorsanız, yine başaramazsınız. Kaldı ki, çok iyi
biliyorsunuz, yine, Sayın Başbakan hemşirelere güveniyor, doktorlara iğne bile
yaptırmıyor.
Dolayısıyla, sağlık, bir ekip çalışmasıdır. Bu ekibin
içerisinde, tüm sağlık çalışanları yanında, diğer araç gereçler de vardır.
Yani, eğer, doktoru gönderdiğiniz yerde tansiyon aleti yoksa… Sağlık Bakanının
arzu edip de bir türlü gerçekleştiremediği bir uygulamadan söz etmek istiyorum;
o da, eğitim hastanelerindeki uzmanları, Anadolu'nun hiçbir olanağı olmayan
yörelerine dağıtma arzusu; arkadan, sıra, herhalde, şeflere de geliyor. Şimdi,
siz, yıllarca, tüm olanaklarıyla çalışan bir hastanedeki bir uzmanı, on yıllık
bir uzmanı, bir cerrahı alır da, altyapısı olmayan bir Anadolu hastanesine
gönderirseniz ya da Sayın Bakanın daha iyi bildiği bir alanda, bir
yenidoğancıyı Anadolu'da hiçbir olanağı olmayan bir hastaneye gönderirseniz, bu
kişiden gerekli verimi, gerekli yardımı alamazsınız. Yapacağız, sadece, o
kişinin işgal ettiği kadronun sizin atayacağınız başka insanlar için
boşaltılması olur. Dolayısıyla, sadece doktor göndermekle sağlık sorunlarını da
çözemeyeceğiniz ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Neşşar, lütfen, tamamlayın.
Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sözlerimi bitiriyorum. Daha
sonra devam etme olanağım olacak.
Demek ki, beslenme, barınma, temiz içmesuyu, bütün bunları
sağlayamıyorsanız, sağlıkta yaptığınız uygulamalar, ister mecburî hizmetle
olsun ister iki sene önceki harika çözüm, çakılı sözleşmeli kadroyla olsun, bir
yere varamazsanız. Maalesef, bu yasada da, üzerinde konuştuğum maddenin,
hekimlere ve yardımcı sağlık personeline sağladığı bir miktar maddî kaynak
dışında pek fazla bir şey ben göremiyorum. Görüşlerimi aktarmaya devam
edeceğim.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu…
HALUK KOÇ (Samsun) - Onun yerine Sayın Neşşar konuşacaklar
eğer müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Devir hususunda bir şey yok burada.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan;
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifinin tümü üzerinde de söz almış ve
görüşlerimi açıklama imkânı bulmuştum; bu akşamki, bu maddeyle ilgili
konuşmamda ise, sadece, bu kanun teklifi görüşülürken Sağlık Bakanımızın yapmış
olduğu konuşmalardan alıntılar yapmak istiyorum.
Sayın Bakanımız şunları söylüyor: "Ülkemizin özellikle
eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelerinde, mahrumiyet bölgelerinde hekim
açığının kapatılmasını bekleyen vatandaşlarımızın yaralarına derman olmak üzere
bir kanun yapmaya çalışıyoruz." Yani, getirilen bu kanun teklifiyle
mahrumiyet bölgelerindeki vatandaşların dertlerine derman olmaya çalıştıklarını
ifade ediyor.
Yine, konuşmasının devamında diyor ki: "Biz, yaklaşık
olarak iki sene önce sizlerle birlikte bir kanun yaptık. Bu kanunun asıl
mantığında, özellikle eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelere, gönüllülük
esasına dayanan, teşvik esasına dayanan bir biçimde sağlık personeli sevk etmek
vardır." Yani, Sayın Bakanımız, iki yıl önceki kanun teklifinde bu hususları
dile getiriyor ve şimdi, bu kanun teklifinin görüşmelerinde yapmış olduğu
konuşmada da, yeniden, o bölgelerdeki hekim açığıyla ilgili olarak mahrumiyet
bölgelerindeki sıkıntının giderilmesine çalışıldığını ifade ediyor.
Bakınız, aradan iki yıl geçiyor, iki yıl içerisinde bu
konuyla ilgili, mahrumiyet bölgelerindeki doktor sayımızla ilgili bir
gelişmenin tam olmadığını ifade ederek bu kanun teklifinin getirildiğini
söylüyor.
Bunu, rakamlar da gösteriyor; iki yıl içerisinde 136 uzman,
1 565 pratisyen hekim; ama, 2002 yılında, bu kanun değişmeden önceki yılda 1
425 uzman ve 2 735 pratisyen hekim görev alıyor. Bakınız, 136 uzman, bunun
karşılığında, 2002'de 1 425 uzman. Pratisyen sayısında da 2 kat oranında bir
artış var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımızın bir
konuşmasındaki, şu ifadeler de, ibareler de beni son derece rahatsız etti.
Bakınız, Sayın Bakan ne diyor bu kanun teklifi üzerinde: "Şansınız eğer
iyiyse ülkenin sosyoekonomik açıdan daha rahat bir bölgesinde bu hizmeti
yapıyordunuz, eğer şansınız yaver gitmemişse, çok zor bir bölgede, zor şartlar
altında bu görevi yapıyordunuz." Yani, bir sağlık bakanının, bir görev
yerine gidecek bir doktorun, bir hekimin görev yaptığı yerle ilgili olarak,
şansının iyi olduğu veya şansının yaver gitmediği şeklindeki bir ifadeyi
şiddetle reddediyorum; çünkü, Sayın Bakanımızın benim bir soru önergeme verdiği
bir cevap elimde. Bakınız, burada, bir grafikle, Türkiye'nin değişik
bölgelerindeki kişi başına düşen doktor sayısını gösteriyor, Şırnak, Hakkâri,
Ağrı, Muş diye sıralanıp gidiyor. Şimdi, torbadan, şansınız iyiyse -bunu şans
olarak nasıl yorumluyorsunuz Sayın Bakanım, merak ediyorum- batıda, Egede,
Marmarada, şansınız yaver gitmemişse Şırnak'ta, Hakkâri'de, Van'da… Bunu bir
Sağlık Bakanı olarak sizin söylemeye hakkınız yok Sayın Bakanım. Lütfen, bu
ibarelerinizi, burada, bir açıklamayla, ben sizin düzeltmenizi özellikle sizden
istirham ediyorum.
Yine, Sayın Bakan, bakınız -konuşması elimde- şunu söylüyor:
"Biz, artık, değerli meslektaşlarım ve hekimler ile hastaları arasında
âdeta zorlanmış bir para ilişkisinin devam ettiği yılları geride bırakmak
istiyoruz." "Bıraktık" demiyor "bırakmak istiyoruz…"
Nedir bunun mefhumu muhalifiyle anlatımı; hâlâ, diyor ki, zorlanmış da olsa bir
para ilişkisi devam ediyor, onun için de hekimlerimize, aile hekimlerimize,
onların hakkı olan rakamları ödeyeceğiz. Sayın milletvekilleri, bir sağlık
bakanı nasıl böyle bir ifadede bulunabilir?!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne var bunda?! Gayet normal…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buradan, bir doktor
milletvekilimiz de bunun son derece normal olduğunu söylüyor. Yani, sizler,
Sayın Bakan ve doktor bir milletvekili olarak bunları normal görüyor ve sadece
maaşı artırmakla biz bunların önüne geçiyoruz derseniz...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne var; gayet normal bir ifade!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bütün hekim camiasını töhmet
altında bırakmış olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Öyle değil!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun, tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, siz de
hekimlik yaptınız. Bakınız, bu ifadeler, Sayın Bakanın, bu kanun teklifi burada
görüşülürken yapmış olduğu konuşmalar; ben kendimden söylemiyorum, tutanaktan
okuyorum. Tekrar ediyorum: "Hekimler ile hastalar arasında âdeta zorlanmış
bir para ilişkisinin devam ettiği yılları geride bırakmak istiyoruz."
"Geride bıraktık" demiyor "bırakmak istiyoruz" diyor.
AHMET IŞIK (Konya) - Nasıl olsun yani; nasıl olsun?!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne alakası var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Bırakmak istiyoruz"
demenin manası nedir; hekim ile hasta arasındaki bu ilişkiler devam ediyor; biz
bunların maaşını artırmakla bunun önüne geçmek istiyoruz şeklinde bir ifade
ortaya çıkıyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Öyle yorumlanamaz o!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben Sayın Sağlık Bakanının
ifadelerini burada size okuyorum. Onun için, çok açık...
Ben, özellikle Sayın Sağlık Bakanımızdan, bu konularla
ilgili burada gelip bir açıklama yapmasını, bu sözlerinin yanlış anlaşıldığını
ifade etmesini, özellikle kendilerinden istirham ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.
Şahsı adına, Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey;
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, hepinizi, saygılarımla
selamlıyorum.
Tabiî, biraz evvelki konuşmacı, herhalde Türkiye'de
yaşamıyor, herhalde hiç doktora gitmedi, hiç hastanelerde bulunmadı veya afakî
konuşuyor. Türkiye'de, hasta-hekim arasında para ilişkisi vardır; altını
çizerek söylüyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakana söyleyin; bana
söylemeyin.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, size de
söylüyorum, Bakanıma da söylüyorum; bu, Türkiye'nin gerçeği; ama, bunu
keseceğiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakana söyleyin.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Genel sağlık
sigortasını çıkarıyoruz yarın... Bakın, dikkat edin...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İki buçuk yıldır iktidardasınız,
Sayın Bakana söyleyin.
BAŞKAN - Sayın Beyribey, siz Genel Kurula hitap edin.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Bakın, yarın, genel sağlık sigortasını
çıkarıyoruz ve genel sağlık sigortasıyla, hekim ile hasta arasındaki para
ilişkisini kesiyoruz. Peşin söylüyorum... (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Para ilişkisi varmış Sayın Bakan!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Yarın, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülecek sosyal güvenlik kanunu tasarısı içerisinde ve bununla
-genel sağlık sigortasıyla- bu para ilişkisi kesilecektir.
Ben, hekimlerle ilgili, bu doğrultuda konuşmayı da… Bütün
hekimleri, düzgün hekimleri, para ilişkisi olmayan hekimleri tenzih ediyorum;
ama, ben de bir hekimim ve biliyorum ki, Türkiye'nin gerçekleri arasında bu
vardır.
Türkiye'de sağlık hizmetleri iyi noktalara taşınıyor; ama,
sıkıntılarımız da var. Tabiî, batı illerimizde sıkıntılar olmayabilir; ama,
doğu illerimizde, benim ilimde, maalesef, tek doktorun olduğu ilçelerimiz var.
Sözleşme ücreti yüksek olmasına rağmen, hekimler, maalesef, bu bölgelere
gelmiyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Demek ki, politikanız yanlış.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, politikamız
doğru politikadır.
Gelmedikleri için de, daha cazip hale getireceğiz veya o
bölgelere hekimleri zorunlu olarak göndereceğiz; göndermek durumundayız.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Zorunlu olsa, gelir!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Muğla'da olduğu gibi,
İzmir'de olduğu gibi, oradaki insanların da hizmete ihtiyacı var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz sosyalizasyonu savunuyoruz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Oradaki insanların da,
İzmir'deki insanlar kadar, sağlık hizmeti alma hakları olduğunu ifade etmek istiyorum.
Ben, hekimlerle ilgili, özellikle 6 ncı maddede ifade edilen
icap nöbetleriyle ilgili… Hekimlerin sabahlara kadar evlerinde beklemelerinin
karşılığı yoktu. Ben, yirmi yıl hekimlik yaptım; bazen, bir gecede iki defa, üç
defa evimden hastaneye gittiğim olurdu ve bunların karşılığı olmazdı.
Onun için, ben, Sağlık Bakanlığına, böyle bir olayla ilgili,
böyle bir hadiseyle ilgili çıkarmış olduğu kanundan dolayı müteşekkir olduğumu,
hekimler adına, sağlıkçılar adına ifade etmek istiyorum; çok önemsediğimi
altını çizerek söylemek istiyorum. Her emeğin bir karşılığı olmalıdır diye
düşünüyorum. İcap nöbetlerinin karşılığını da AK Parti İktidarı geri veriyor.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kuliste öyle konuşmuyordun ama.
Kulislerde öyle konuşulmuyor ama.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, kuliste de
öyledir, burada da öyledir, siz müsterih olun. Sevgili arkadaşlarımız, müsterih
olun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Mecburi hizmeti ben kaldırdım(!)
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Bu yasayla, ben
inanıyorum ki, hekim gitmeyen noktalara; bu yasayla, hekimlerin gitmediği
noktalara ve sağlıkçıların gitmediği noktalara, hekimleri göndereceğiz. Bu
yasanın, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sayılı yasa teklifinin 6 ncı
maddesinde yer alan "Bu şekilde ücretlendirilebilecek icap nöbeti toplam
süresi aylık yüzyirmi saati geçemez" cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını öneriyoruz.
|
Feridun
Baloğlu |
Nuri
Çilingir |
Feridun
Ayvazoğlu |
|
Antalya |
Manisa |
Çorum |
|
Hasan
Ören |
Nurettin
Sözen |
İsmail
Değerli |
|
Manisa |
Sivas |
Ankara |
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Gerekçeyi okutalım,
angaryaya karşı olduğumuzu söylüyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasamız angaryayı yasaklamıştır. Sağlık personeline 120
saatin üzerindeki icap nöbeti için ödeme yapılmaması adaletsiz bir düzenleme
olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - ...Hükümetin katılmadığı, Komisyonun olumsuz görüş
beyan ettiği ve gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunarken, karar yetersayısı da arayacağım.
Önergeyi, şimdi, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, neyi kabul
etmediklerini sorar mısınız...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 7.- 11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Acil tıbbi yardım ve bakım ile sınırlı kalmak ve Sağlık
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliğinde belirtilmek kaydıyla acil tıp
teknikerleri ile acil tıp teknisyenleri hastaya müdahale edebilir, bu hususta
lazım gelen iş ve işlemleri yapabilirler. Hastane öncesi acil tıbbi yardım
veren personel özel tip kıyafet giyer.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz geç kaldım Sayın Başkan. Denizli'den doktor
arkadaşlarım arıyorlar tebrik etmek için(!)
Ben kaldığım yerden devam ediyorum. Ama, tabiî, bu arada
olan bir iki konuşma dolayısıyla AKP sözcüleriyle ilgili bir gözlemimi daha
dile getirmek istiyorum. O da, Sayın Bakanın mükemmel uygulamaları hakkında
kendisine övgü dolu sözler söylerken, şöyle, gözlüklerinin üzerinden Sayın
Bakana birer bakış gönderip, konuşmaları… O da çok ilgimi çeken bir gözlem. Bu,
her ilgili meslek alanındaki arkadaşlarımızın -tabiî, bu tarafta oturan herkes
için konuşmuyorum- kendi alanlarındaki bakanlara iltifat ederken kullandıkları
bir yöntem gibi geliyor bana. Sanıyorum, bunun karşılığını da arkadaşlarımız
alıyorlardır, öyle diyelim.
Yine, demin unuttuğum bir başka şey: Bir arkadaşım, 21 - 22
Haziran 2003'te, Sayın Bakanın, Türk Tabipler Birliği Büyük Kongresinde yaptığı
konuşmanın metniyle ilgili bir metin iletti bana; bunun yanında da bir şey
hatırlattı. Bakın, bu, 2003'teki konuşmasında Sayın Bakan ne demiş: "Ben
de mecburî hizmet yaptım; ama, bu iki sözcüğün bir arada nasıl telaffuz
edildiğine hâlâ şaşıyorum. Bu, benim, son derece mahzurlu gördüğüm bir ifade ve
uygulamadır."
Dolayısıyla, Sayın Ali Arslan'ın da demin belirttiği gibi,
Sayın Bakan, bu nedenle, herhalde o kadar bir mahcubiyet hissi taşıyor ki, bu
sefer, bu değişikliği tasarı olarak değil de, üç milletvekili arkadaşımızın
teklifi olarak getiriyor. Bu da, bu değerli milletvekili arkadaşlarımızın da
buna katıldıklarını, bu oyuna alet olduklarını gösteriyor gibi geliyor bana.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendi kalesine gol bu.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Şimdi, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bir de, şu, hekim - hasta - para ilişkisi; yani, şu, bıçak
parası meselesi… Bu, benim sevmediğim bir konu olduğu için gündeme getirmek
istemiyordum; ama, Sayın Bakan, ilk geldiği günden itibaren bunu gündeme
getirdi, bütün hekim camiasını çok güzel karşısına alarak "alo bıçak
hattı" falan açtı. Ama, deminki değerli arkadaşımın söylediği gibi, bu
bıçak parası, maalesef devam ediyor. SSK hastanelerinin kapatılması aşamasında,
bu, hep SSK'lılara yüklendi, hep SSK hastanelerinde bu uygulamaların olduğu
söylendi. Sayın Bakan, SSK'ları kapattınız, eksik olmayın; şu anda, devlet hastanelerinde
devam ediyor; siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ve ne sizin alo bıçak
hattınızla bu gerçek değişti ne de arkadaşımın dediği gibi, IMF
direktifleriyle, yani, stand-by'ın imzalanması için şart koşulan genel sağlık
sigortası yasasını Meclisten geçirip uygulamaya koyduğunuz anda bu kesilecek;
bunu da biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanımız, denenmişi denemek
istiyor. Neden denenmişi denemek istiyor; çünkü, üretilen model, uygulamaya
konulmak istenen model, Sağlık Bakanlığı uzmanlarının, Türkiye'de çalışan bilim
adamlarının ve Türkiye koşullarını bilen insanların bir ürünü değil, ulusal bir
model değil, bir şablonun Türkiye'ye uygulanması. Nereden geliyor emirler
dedik; Washington'dan geliyor, Brüksel'den geliyor. Peki, Washington'dan, Brüksel'den
emir verenler, kendileri ne yapıyorlar; ben, bunlarla ilgili de birkaç örnek
vermek, bilgi aktarmak istiyorum; yani, bize, bunu yapacaksınız diye
emredenler, kendileri ne yapıyorlar. Buna girmeden önce, demin bahsettiğim,
kapitalizmin, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere "neyin varsa sat ki,
sana dışsermaye yardımı gelsin" yalanının gerçek yüzünü söyleyerek
başlamak istiyorum bu konuya.
Bildiğiniz gibi, dünya üzerinde -ekonomiden çok iyi anlayan
AKP'li arkadaşlarımız var- 3 trilyon dolar kadar bir para, nedense, yatırımlara
gitmeden, o ülkenin borsasından öteki ülkenin borsasına, o ülkenin bankasından
öteki ülkenin bankasına aktarılıyor. Yani, siz, bu, elinizdeki tüm millî
değerlerinizi elden çıkardıktan sonra da bu paralar size yatırım olarak gelmeyecek.
Niye gelsin ki; yine kendi ayarladıkları, kendi oynadıkları borsalarla, çok
daha büyük paraları kazanıyorlar. Dolayısıyla, bu insanlar, size bunu dayatan
insanlar ve ülkeler, kendileri size dediklerinin aynısını yapmıyorlar. Örneğin,
Amerika Birleşik Devletleri, sağlığa gayri safî millî hâsılasının yüzde 14'ünü
ayırıyor. Kişi başına, bu, 4 000 doların üstünde. Yine, hatırlayacaksınız -ben
siyasette yeniyim, doktorlukta eskiyim ama; bugün bir toplantıda bir
arkadaşımın aktardığı bilgiden yararlanmak istiyorum- bu genel sağlık
sigortasını o dönemin Başbakanı 1999'da da getirmişti. Tarihte yanılıyor
olabilirim; ama, başbakan, Süleyman Demirel'di. Eğer, tarihlerde yanılıyorsam
onu siyasî acemiliğime verin. Aynı Süleyman Demirel, daha sonra, prim toplanamayacağı
için, ülkenin kişi başına düşen gelirinin prime dayalı bir sistemin işleme
konulmasına uygun olmadığı için geri çekmişti. Dolayısıyla, Amerika yüzde
14'ünü ayırıyor. Sağlık hizmetlerinin yarısını devlet karşılıyor Amerika'da ve
yine de devletin sigortalamak peşinde koştuğu, yani, özelleştirdiği
sigortaların sigortalılaştırmak peşinde koştuğu insanların yüzde 25'i, yani,
Amerikan toplumunun dörtte 1'i sigorta kapsamı dışında kalıyor.
İngiltere'de Thatcher'ın politikaları, o, sizin şimdi
uygulamaya çalıştığınız, çamur attığınız NHS'yi kaldırarak yerine şimdi
uygulamaya çalıştığınız Demir Leydi'nin özelleştirme politikaları iflas etti.
Bunu, çok sıcak, daha birkaç gün önce konuştuğum, Blair'in ilk dönemki sosyal
güvenlikten sorumlu bakanı Hugh Bailey'nin ağzından söylüyorum: İngiltere,
artık, yeniden, halk sağlığına devlet yatırımı yapmaya başlamış durumda. Yani,
sizin savunduğunuzu size dayatanlar kendileri uygulamıyorlar; uygulamış bile
olsalar geri dönmeye çalışıyorlar.
Sağlık Bakanı Küba'yı örnek veriyor, komünist Küba'yı!..
Nedense, iktidarda bu ara komünizme karşı bir ilgi artışı gözleniyor; ama,
uygulanan politikalar, eğer ekonomi tarihini incelerseniz, eğer kapitalizmin
ilk yükselişinin dünyada yarattığı sonuçları hatırlarsanız, komünizmin bile
gerisinde. Yani, isteseniz de, uğraşsanız da ölüyü diriltemezsiniz; bu, mümkün
değil.
Sağlık Bakanı Norveç'i örnek veriyor. Ben yine isim
vereceğim. Millî Savunma Bakanı Kristin Krohn Devold'un ağzından, Norveç'in
Millî Savunma Bakanının… Dünyanın üçüncü petrol ve doğalgaz ihraç eden ülkesi
Norveç, dünyanın üçüncü balık ihraç eden ülkesi, dünyanın üçüncü en büyük deniz
ticarî filosuna sahip ülkesi ve bu büyük petrol gelirinin de sadece yüzde 4'ünü
bütçeye katıyor, yüzde 96'sını gelecek kuşaklar için dışyatırım amacıyla
kullanıyor. Sağlık göstergeleri mükemmel; 4 000 000 insan -ben, 5 000 000 diye
daha önce dile getirmiştim, 4 000 000 olduğunu öğrendim- tüm sorunlarını aşmış.
Bu ülkeyi, bu geliri olan ülkeyi, bize, Sağlık Bakanı, örnek olarak gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, bence, bu, çok ciddî bir yanılgıdır.
Çok ciddî bir yanlışı, yanlış olduğunu bilerek piyasaya sürmek isteyen bir
anlayışın çaresizce arkasına sığındığı iki örnek. Yani, bir tarafta Küba'yı
örnek vereceksiniz, öteki tarafta Norveç'i örnek vereceksiniz, daha sonra
gideceksiniz NHS'nin iflas ettiğinden bahsedeceksiniz, özelleştirmenin mükemmel
olduğunu söyleyeceksiniz; ama, dünyada, bunu -kusura bakmayın- sizden başka
kabul eden ülke yok.
Şimdi, bir başka şey daha söyleyeceğim; neden özelleşiyoruz,
niye özelleşiyoruz; çünkü, sağlıkta kamusal alanın, kamusal sağlık hizmeti
sunumunun hantal, verimsiz, savurgan olduğunu iddia ediyoruz. Bu, doğrudur;
yani, kamusal sağlık hizmeti sunumu, dünyada, gerçekten, istenen düzeyde bir
sağlık hizmeti verememiştir; ama, kamusal sağlık hizmeti, hiç olmazsa, daha çok
ağırlığını altyapıya vermiştir, koruyucu hekimliğe vermiştir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
…halk sağlığına vermiştir ve hiç olmazsa, toplumun tümüne,
orta düzeyde de olsa, bir sağlık hizmeti ulaştırabilmiştir. Peki, özelleşmeye
gelince ne oluyor; özelleşme, çok kaliteli hizmet verebiliyor; özelleşme,
gerçekten en üstün teknolojileri size sunabiliyor; ama, çok küçük bir azınlığa
ve ancak bu hizmeti satın alabilecek yerde olan insanlara veriyor. Yani, sizin,
gidip, özel hastanenizi, hiç kimse, Beytüşşebap'ta kurmuyor. Zaten sağlığın
piyasa koşullarına teslim edilememesinin altında yatan temel gerçek de bu.
Dolayısıyla, çok kaliteli hizmet veriyorsunuz, sizler, bizler alıyoruz bu
hizmeti; ama, toplumun büyük kısmı bunu alamıyor. Toplumun büyük kısmı, kâr
getirmediği için, altyapı hizmetini de alamıyor. Toplumun büyük kısmı, koruyucu
hizmeti de alamıyor ve dahası, topluma özel sağlık sunumu sunduğunuz zaman,
arzın talebi patlatması sonucunda, sağlıktaki savurganlık, kamusal sağlık
hizmeti sunumu savurganlığını kat be kat katlıyor.
Ben, yine, izninizle, burada keseceğim. Hepinize
teşekkürlerimi sunuyorum. Birazdan, sanıyorum, konuşmama devam etme olanağım
olacak.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Şahsı adına söz istekleri var.
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip?.. Yok.
Muş Milletvekili Sayın Medeni Yılmaz; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEDENİ YILMAZ (Muş)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 934 sıra sayılı kanun
teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, birçok arkadaşım kanun teklifi
hakkında söz alarak konuştu. Tabiî, konu mecburî hizmet. Önce şunu söyleyeyim;
ben, yirmiiki yıl, şu anda zorunlu hizmetle hekim göndermek durumunda olduğumuz
bir bölgede gönüllü mecburî hizmet yapan bir hekim arkadaşınızım.
Sözlerime başlarken, Değerli Muğla Milletvekili arkadaşım
-şu anda bakıyorum, salonda yok- Ali Arslan Beyefendi, geçtiğimiz perşembe
günü, yine, aynı konuda yaptığı konuşmada ve bugünkü konuşmasında, ilimde ve
aynı zamanda, geçtiğimiz gün yaptığı konuşmada, iki yıl önce mecburî hizmet
yasasını kaldırdığımız ve sözleşmeli statüde sağlık personeli çalıştırılmasına
imkân sağladığımız yasa tasarısını görüşürken komisyonda yaptığım bir konuşmaya
atfen bir konuyu gündeme getirmişti. Ben, o zaman, komisyonda şunu
söylemiştim... Cumhuriyet Halk Partisinden değerli milletvekili arkadaşlarımın,
işte, ne gerek var, sosyalizasyon yasası iyi yürüyordu; işte, ne gerek var,
tamgün yasasıyla biz bu problemi çözmüştük; dolayısıyla, sözleşmeli statüde
hekim çalıştırma, çok gerekli bir yasa değil; bunları yürüterek sağlık
hizmetlerini sürdürebiliriz şeklinde beyanları olmuştu. Ben buna karşılık
demiştim ki, ben 1980 yılında tıp fakültesinden mezun olup Sağlık Bakanlığına
başvurduğumda Muş'a üçüncü hekim olarak gittim ve değerli arkadaşım, Muş Sağlık
Müdürlüğünden aldığı bilgiyi, burada, tutanaklardan okuyorum, "1981
yılında Muş'ta 19 sağlıkocağı vardı, 19'unda da doktor vardı" diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Ali Arslan Muş'ta yoktu,
bilgi aldığı arkadaşlarım da o zaman Muş'ta yoktu; ama, ben, o tarihte, evet,
üçüncü resmî hekim olarak Muş'ta çalıştım. 1 ve 2 nolu sağlıkocaklarında 2 tane
pratisyen hekim ve devlet hastanesinde sadece 1 genel cerrah vardı. Bunu ben
yaşadım; yani, şuradan veya buradan alınan bilgiler, doğruluğunu yanlışlığını
tartışmıyorum; ama, gerçek bu ve 1980 yılında sosyalizasyon yasası
yürürlükteydi, biraz önce arkadaşlarımın bahsettiği gibi "biz, Tamgün
Yasasıyla bu problemi çözmüştük" dedikleri o yasa da yürürlükteydi; ama,
Muş'taki hekim sayısı da 3'tü. Bu, yaşadığım bir örnektir. Farzedelim ki,
arkadaşımızın beyanı doğru; varsayalım ki, o zaman 19 tane hekim çalışıyordu
Muş'ta. Peki, 19 tane hekimle bir ildeki sağlık problemini nasıl çözebiliriz
arkadaşlar?.. Bunu çözdüğümüzü mü zannediyoruz?! Ben şimdi size başka rakam
vereceğim, bugün Muş'taki hekim sayısını söyleyeceğim size: Bugün Muş'ta 45
tane sağlıkocağımızda -devlet hastanelerinde çalışanlarla beraber söylüyorum-
toplam 77 tane pratisyen hekim, 77 tane de uzman hekim çalışıyor ve biz bununla
yetinmiyoruz arkadaşlar; çünkü, şunu biliyoruz; insanımız nitelikli, kaliteli
sağlık hizmetini alma hakkına sahiptir. Bu, her yöremiz için geçerlidir ve
devlet, bu yükümlülüğü yerine getirmek zorundadır.
Evet, mecburî hizmet çok sevimli bir şey değil. Bizim de
severek, isteyerek, alkışlayarak getirdiğimiz bir şey de değil; ama, adı
üstünde; bir ihtiyaçtan, bir zorunluluktan kaynaklanan bir olaydır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın konuşmanızı.
MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Siz mutlaka bu ülkenin her
yöresinde, her köşesindeki insana sağlık hizmeti götürmek zorundasınız. Tabiî,
başka şeyler söylenildi. Sağlık hizmeti sadece hekim götürmek değil; evet, doğru.
Bakınız, o bahsettiğiniz yasayla, bütün sağlıkocaklarımıza,
sağlıkevlerimize yardımcı sağlık personeli temin ettik. Daha önce var mıydı;
bilmiyorum -Ali Arslan arkadaşımız yok burada, ama- Muğla'da belki vardır; ama,
Muş'ta yoktu; çünkü, ben Muş'ta çalıştım, yirmiiki yıl boyunca Muş'ta çalıştım.
Bu sıkıntıları yaşayarak geldim.
Bakınız, Muş Devlet Hastanesinde, hormon tetkiki, sadece bir
hormon tetkiki, bir basit tiroit hormonu tetkiki yaptırmak için 250 kilometre
mesafeye gidiyordu insanlarımız. Ne zamana kadar; iki yıl öncesine kadar.
Sayın Neşşar'dı zannediyorum, bahsetti, yenidoğan ünitesine
hekim göndermekle ilgili… Ben şimdi kendisinden rica ediyorum, Muş Devlet
Hastanesinde yenidoğan ünitemize bir hekim arıyorum. Eğer, kendisinin tanıdığı
bir hekim arkadaşımız varsa, dört başı mamur bir yenidoğan ünitesini kendisine
sunmak üzereyiz. Onu rahatlıkla söyleyebilirim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Var, var…
MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Başka şeyler de söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir ilin devlet hastanesinde,
bırakınız yoğun bakım ünitesini, post-op yoğun bakım ünitesi bile yoktu. Daha
çarpıcı bir örnek vereyim isterseniz: Ben 1980 yılında Muş'ta göreve başladığım
zaman, sağlıkocağında reçete kâğıdı yoktu değerli arkadaşlarım, poliklinik
defteri yoktu. Bakın, ağır ceza reisinden aldığım mahkeme defterini, ben
poliklinik defteri olarak kullandım. Tamgün Yasasıyla sağlık hizmetlerini böyle
mi çözdüğünüzü zannediyorsunuz!..
Şu anda, Muş Devlet Hastanesinde yatak sayısını iki yıl içerisinde
300'den 500'e çıkardık. Yatak sayısından bahsettiniz. Yoğun bakım ünitesi,
genel yoğun bakım ünitesi açtık, pediatrik yoğun bakım ünitesi açıyoruz ve şu
anda, aşağı yukarı, bir üniversite hastanesinde yapılan bütün tetkikleri yapma
imkânına kavuştuk. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir stetoskop ve bir tansiyon aletini hekime teslim ederek
orada sağlık hizmeti yaptırmaya niyetimiz yok. Yardımcı sağlık personeliyle ve
bütün donanımlarıyla bir sağlık hizmeti sunmaya hazırlanıyoruz ve sağlıkta
dönüşüm projesiyle de -inşallah göreceksiniz- hep beraber Türkiye'de sağlıkta,
evet, gerçek anlamda bir reform yaşayacağız. Siz eleştirseniz de -kusura
bakmayın- eleştirmesiniz de, inşallah bu yapılacak.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri ve alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın
Mehmet Uğur Neşşar'ın.
Buyurun Sayın Neşşar.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben arkadaşıma teşekkür ediyorum. Muş'ta son iki yıllık yasa
uygulamalarıyla neler başardıklarını çok iyi anlattı. Peki, madem bu kadar
başarılısınız da, niye değiştiriyorsunuz iki sene önce koyduğunuzu?! (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
İki sene önce neydi; madem doktor gönderiyorsunuz…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sihirbaz bunlar, sihirbaz!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - …madem doktor göndermek için
ihtiyacınız yok başka bir yasaya, Muş'ta harikalar yaratmışsınız…
MEDENİ YILMAZ (Muş) - Siz 19 hekimle yetiniyorsunuz; ama,
biz 77 hekimle yetinmiyoruz!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bir dakika…
Siz bununla malzeme göndermiyorsunuz, siz oraya yenidoğan
ünitesini açmıyorsunuz, siz oraya…
BAŞKAN - Sayın Neşşar, lütfen efendim; siz, Genel Kurula
hitap edin.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Tamam Başkanım.
Siz oraya, gidip, yeniden mecburî hizmette doktor
gönderiyorsunuz. Madem geçtiğimiz iki senede Muş'u böyle harikalar yaratacak
hale getirdiniz, o zaman bu yasayı yeniden değiştirme ihtiyacınız nereden
doğuyor?!
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Yeterli bulmuyoruz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Evet, yani, diyorsunuz ki,
iki sene önceki… Ben, Genel Kurula konuşayım yine, Başkanı ikaz etmek durumunda
bırakmayayım…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Laf atanlar utansın!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - İki sene önceki
uygulamalarımızla mükemmel iyi şeyler yarattık, daha iyisini yaratmak
istiyoruz... Daha iyisini yaratmak için, çok kötü diye kaldırdığımız şeyi
yeniden getirelim, çok güzel olsun... Şimdi, bunun mantık neresinde; kusura
bakmayın, ben algılayamıyorum.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Onu anlayamazsınız!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Onun için…
Evet, biz anlayamıyoruz. Sizin ne kadar anladığınızı da, her
geçen gün, yeni yasa tekliflerinizle, yeni yasa tasarılarınızla göreceğiz; ama,
tekrar ediyorum; iki sene önce bu kadar başarıyla uyguladığınız
politikalarınız, bu kadar iyi sonuç veren politikalarınız dururken, neden,
beğenmeyerek kaldırdığınız, kötü diyerek kaldırdığınız bir uygulamayı yeniden
geri getiriyorsunuz; bunu anlamak mümkün değil. Çok şükür, her sefer, AKP
sözcüsü arkadaşlarım da bana bunu ortaya koyacak bazı ipuçları veriyorlar. Onun
için, kendilerine bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bu, bir çaresizlik ve bir tükenmişlik gösterisi; yani, iki yılda duvara
çarpıyorsunuz. Biz, bunu, her kürsüye çıkışımızda dillendirdik, dillendirmeye
devam edeceğiz. Dedik ki, Sağlık Bakanının uygulamalarının mahcubiyetini AK Parti
çekecektir. Bunu ben söyledim. Şu anda, bunun bir örneğini yaşıyoruz. Niye
böyle oluyor; çünkü, esas amacımız, yani Sağlık Bakanlığının esas amacı,
sağlığı çözmek değil. Neden mi, nasıl mı; çok güzel bir örnek vereceğim size: O
da, yine, büyük propagandalarla üç senedir söylediğimiz; ama, dağın fare
doğurduğu aile hekimliği projesi. Şimdi, aile hekimliğinin ne olduğunu, aile
hekimliğinin kimler tarafından yapılması gerektiğini, bunu -zamanımı düzgün
kullanmak istiyorum- sanıyorum, bundan sonraki konuşmada aktaracağım; ama, üç
yıldır yapılan, vitrine konulan, yine Sayın Bakanın o çok güzel, çok tatlı
dilli ifadeleriyle televizyon programlarında uzun uzun halkımıza anlattığı
güzel uygulama konusunda üç senedir ne yaptık?.. Üç seneye geliyoruz. Üç
senedir, bir pilot proje yaptık. Burada, bilim adamı arkadaşlarımız var -bunu
daha önce de söyledim- o kürsüde de birsürü bilim adamı var; bir pilot projeyi
yapmak beş on gün sürer, uygulamaya koymak, yine kısa bir zamanda
gerçekleşebilir; belki kanun bile geçirmeye gerek olmayabilir. Peki, niye
yapılır bir pilot proje; bir pilot proje, bir konuyu araştırıp, oradan bir
sonuç alıp, o sonucu uygulamak için uygulamaya konulur, gündeme getirilir. Siz,
daha bunu yapmadan, daha Düzce'de aile hekimliğine başlamadan, tutup, iki
senede bütün ülkeye bunu yaymaktan söz ediyorsunuz. Yani, bunun bir diğer
anlatımı şudur: Siz, o çok güzel aile hekimliği projenizin 81 ilde pilot proje
olarak uygulanmasından söz ediyorsunuz. Bunun ciddiyetle hiçbir alakası yok. Üç
senedir, AKP Hükümetinin sağlığın birinci basamağına hiçbir yatırım yapmadığını
da hepimiz biliyoruz. Sadece, aile hekimliği gelecek, her yer sütliman olacak,
hastalar doktoruna gidip sıra alacaklar, yazılacaklar; o doktorun 1 000 tane
yazılısı, bunun 5 000 tane yazılısı olacak; yıl sonunda alt alta toplanacak
-hep o para hesabımız var- şu kadar para alacak diye; ama, bu geçen üç senede,
sağlıkocaklarındaki hastalarımız, sağlıkocaklarındaki hekimlerimiz sıkıntı
çekmeye devam ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Niye; çünkü,
sağlıkocaklarındaki hekimler sevk memuru olarak çalışıyorlar.
Bir başka şeyimiz var -birazdan devam edeceğiz- o da
performans meselesi. Siz, deftere şu kadar hasta baktım diye performans
yazıyorsunuz, karşılığında para alıyorsunuz. Peki, Sayın Bakan, daha önce
birkaç yerde söyledim, siz yoktunuz, allahaşkına, şu performans kriterlerinin
içerisine sevk oranlarını da koysanız, o sağlıkocaklarındaki hekimler sevk
memuru gibi mi çalışırlar, yoksa sevk etmemek için mi çalışırlar?!
Değerli arkadaşlar, devam edeceğiz, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Neşşar.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 13.12.1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 10.- Bakanlıklar ve Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığında müfettiş ve Maliye Bakanlığında muhasebat kontrolörü veya bütçe
kontrolörü unvanını ihraz edenler Sağlık Bakanlığı müfettişliği kadrolarına,
aynı kurumlarda başmüfettiş ve muhasebat baş kontrolörü veya bütçe baş
kontrolörü unvanını ihraz edenler ise Sağlık Bakanlığı başmüfettişliği
kadrolarına, 18.7.1990 tarihli ve 90/671 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
yürürlüğe konulan Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünde belirlenen öğrenim
şartını taşımaları kaydıyla bir yıl içinde naklen atanabilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, birinci basamaktan, aile hekimliğinden söz
ettik. Yine, bu da, şimdiden, yani, aile hekimliğinden vazgeçtik,
sosyalizasyona geri dönüyoruz dese Sayın Bakan, inandırıcı olmayacak; bir başka
fiyaskodur; çünkü, bir ülkede aile hekimi yoktur, bir ülkede o bahsettiğiniz
harika sigorta sistemi yoktur, bir ülkede o bahsettiğiniz prime dayalı sağlık
sigortası sistemini oluşturacak ekonomik koşullar gelişmemiştir ve zaten, aile
hekimliği dediğiniz iş, sağlıkocaklarında pratisyen hekimlerin yaptığı iştir ve
bunu, Sayın Bakan yine defeatle bu kürsüden dile getirdi. 224 sayılı Yasada
yoksa bile, bu yasanın mimarı Nusret Fişek Hocanın kitabında, Sayın Bakanın
yine kendi ifadesiyle, aile hekimliğinin sağlıkocaklarında yapılacağı; yani,
aynen "aile hekimliğinin Türkiye'deki uygulamasının yeri
sağlıkocaklarıdır, uygulayacak hekimler de pratisyen hekimler" diye bir
ifade var.
Şimdi, bu gerçek ortadayken, siz, aile hekimliği diye ortaya
çıkarsanız, kaçınılmaz bir şekilde mahcup olursunuz ve yine bu olmuştur; hâlâ
Düzce'de pilot uygulama devam etse de ya da hiçbir zaman uygulanamayacak olan
Genel Sağlık Sigortası Yasası, IMF'nin stand-by anlaşmasını imzalamak için
Meclisten geçirilse de, bu aile hekimliği hiçbir zaman uygulanamayacaktır.
Nitekim, zaman içerisinde, Sayın Bakan, aile hekimliğinin zaten pratisyenlere
kursla verileceğini, kısa kurslarla onların aile hekimi olarak
yetiştirileceğini sıklıkla dile getirmektedir. Dolayısıyla, bu aile hekimliği projesi
ve bunun üç yıldır toplumu ikna etmek ve toplumu oyalamak için sürekli olarak
dile getirilmesi, bu hükümetin sağlık politikalarının yine iflas eden bir başka
boyutudur ve esas amacın, sağlığı çözmek değil, esas amacın, sağlığı birtakım
kişilere kaynak aktarmak için dönüştürmek olduğunun açık kanıtlarından bir
tanesidir; çünkü, emirler AB'den gelmektedir; çünkü, emirler ABD'den
gelmektedir.
Şimdi, bir başka konu, sağlığı düzeltmek niyetinde
olmadığınız... Biliyorsunuz, hepiniz çok iyi biliyorsunuz, programınızda
"ilaç kurumu" diye bir kavram var. Hatta, malzemeyle ilgili ayrı bir
kurum daha var. Bu, ısrarla gündeme gelmiyor. Çünkü, Sağlık Bakanlığı, ilaçtan
elde edilen ranttan bir türlü vazgeçemiyor.
Sağlık Bakanlığının son iki yıllık döneminde ilaç konusunda
ortaya çıkan, ayyuka çıkan yolsuzlukları hepimiz biliyoruz. Gazeteler, boy boy,
ilaçta yaşananları yazıyor. Bazı arkadaşlarımız bu konuda çok emek sarf
ediyorlar, bunu dile getirmek için.
Esas önemli olan, bunun basında tekrar tekrar dile getiriliyor
olmuş olması değil, bunu, konunun muhataplarının hiçbirisinin inkâr edememiş
olmasıdır veya da tekzip edememiş olmasıdır. Gazeteler her gün sağlıkta
yaşananları ve ilaç sektöründe yaşananları yazıyor. Bunu şeffaflaştırıp, Sağlık
Bakanlığının ruhsatlandırması konusunu, Sağlık Bakanlığının çatısı altından
çıkarıp bir özerk ilaç kurumuna devretmek, maalesef, bir türlü Sağlık
Bakanımızın aklına gelmemektedir. Niye; çünkü, bu demin bahsettiğim
evrenselleşmeyi bir sömürü mekanizmasına çeviren neoliberalizm altında piyasaya
sürülen vahşi kapitalizmin aktörleri, yani, o büyük sermaye sahipleri, yani,
demin dediğim, oradan oraya sermayeyi dolaştırıp, geri kalmış ülkelere yatırım
yapmayan büyük sermaye sahipleri bu konuda taraf olmaktadırlar, lobi yapmaktadırlar.
Ben, bu lobi lafına da bayılıyorum. Ne demekse lobi yapmak?! İnsanlar
birdenbire ikna oluveriyorlar!.. Dolayısıyla, Türkiye'de yaşanan, ilaçta
yaşanan bu olay, bizim yine sağlığı çözmek istememekte olduğumuzun bir başka
göstergesi.
Bir başka göstergesi; ben, size birsürü bilim adamı
getirebilirim, bunlar, biyogenetik ilaçların jeneriklerinin olduğu tartışmasını
son derece yetkin bir şekilde ortaya koyabilirler; ama, Sağlık Bakanlığı,
biyoteknoloji ürünü ilaçların jeneriğinin olmayacağı saplantısı içerisinde
yıllardır devam etmektedir. Demek ki, Bakanlığın emri ve Bakanlığın amacı,
sağlığı çözmek değildir. Bu ilaç konusunu en son AB'nin Brüksel'den verdiği
emir çerçevesinde, AB'nin daha bize kapılarını açmadığı, bugünkü kadar net
olmadığı zamanlarda bile, aniden, bir gecede işleme konulan -yani, veri
imtiyazından bahsediyorum, ki, bunun, açık bir kapitülasyon olduğu
düşüncesindeyim- veri imtiyazını bu hükümetin Başbakanının ve bu hükümetin
Sağlık Bakanının kabul etmiş olmasıdır. Şu anda, bizim o imtiyazı verdiğimiz
AB'nin bize kapılarını ne oranda açtığını hepimiz üzülerek görüyoruz.
İstediğimiz kadar, verilen direktifleri, verilen emirleri yerine getirelim;
ama, o kapılar bize açılmıyor. Şimdi, Sayın Bakan, kalkacak, diyecek ki, bu,
bizim, uluslararası anlaşmalarımızın gereğidir; kabul ediyorum. Buna karşı da
önerimiz oldu, kendisine dile getirdik. Dedik ki, AB bize kapıyı ne kadar
açıyorsa, biz de veri imtiyazını o kadar zamanda açalım; AB bize ne kadar
zamanda tam üyelik veriyorsa, biz de tam veri imtiyazına o kadar sürede
geçelim. Bu, mantıklıydı, son derece mantıklıydı; tıpkı, SSK'lı
yurttaşlarımızın eczanelerden yararlanmaları için önerdiğimiz alternatif çözüm
gibi.
Şu anda ortaya konulan model, günün birinde, geri ödemenin
yapılamadığı koşulda, bireysel eczacılığı çökertecek ve eczacılarımızı,
çokuluslu sermayenin açacağı eczaneler zincirinde sözleşmeli çakılı eczacı
olarak çalışmaya mecbur bırakacak bir düzenin altyapısını oluşturacak. Biz,
buna karşılık ne dedik; bırakın toplu ithal devam etsin, bırakın toplu ihale
yöntemi devam etsin, eczaneler, tıpkı bir bayi sistemi gibi çalışarak, hem
batma tehlikesi içine girmeden hem de komisyonlarını -aldıkları yüzde 10'lar,
yüzde 20'ler, her neyse, onları yatırırken- peşin tahsil ederek uygulama
içerisine girsinler. Bu, olmaz mıydı, yanlış mıydı?! Bu, Bakana teklif edilmedi
mi, bizim tarafımızdan değil, bürokratlar tarafından; teklif edildi; Sayın
Bakan ve Başbakan itiraz ettiler.
Gelelim tek çatı meselesine; tek çatı meselesi de bir
oyalamaydı, tıpkı, bugün, satılan değişik kurumların "işte, yıllarca
yatırım yapılmadan geri bırakılmış" ifadesinde olduğu gibi, yıllarca
yatırım yapılmadan geri bırakılmış SSK hastanelerinde, bugün de çürümeye terk
edilen SSK hastanelerinde, bugün de kapatılan SSK dispanserlerinde olduğu gibi,
tek çatı altında toplanması meselesine.
Şimdi, değerli arkadaşlar, SSK'ları devrettik ve
devrettiğimiz SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığının malı oldu; ama, nedense bu
hastanelerde hiçbir hareket yok, bütün hastalar Sağlık Bakanlığının eski
hastanelerine yığılmaya devam ediyorlar. Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
dönersermayeleri patlamış durumda; yani, en son aldığım rakamlara göre,
geçtiğimiz yıl, 2004 yılı hesaplarıyla 4 katrilyonluk bir dönersermaye geliri.
Şimdi, siz, eğer sağlığı özelleştirirseniz, ne kadar çok
hasta kaydedersen o kadar çok para alacaksın derseniz ve -kimseyi şahsen
suçlamıyorum; ama, bu tabiri kullanmak zorundayım- doktorlar, sağlık personeli
baktıkları kadar değil, kimi zaman bakmadıkları hastaları da defterlere kaydettikçe,
dönersermayeden para alabilmek için gerekli gereksiz bütün tahlilleri yaptıkça,
her gün 20-30 tane…
Bir tane anımı anlatayım: Hiçbir sosyal güvencesi olmayan
bir arkadaşım için bir devlet hastanesindeki bir hekim arkadaşa telefon ettim,
dedim ki: "Bu arkadaşımız parasını kendi cebinden ödeyecek, aman biraz
dikkat edelim…" "Haa, demek ki bugün ona tahlil yazmayacağım"
dedi; diyalog, konuşma aynen budur.
Her gün aynı tahliller tekrar tekrar yapılır ve
dönersermayeler patlar. Amaç nedir; amaç bu dönersermayenin tükettiği, bizim de
tümünü ithal ettiğimiz bu malzemeleri daha fazla tükettirmektir, bu tüketim
çarkını, bu sömürü çarkını beslemektir; dolayısıyla, bugün yapılan bu.
Peki, niye SSK hastanelerini insanlar terk ettiler? Şimdi,
ben, kendi ilimden örnek vermek istiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan;
kendi ilimin örneğini vereyim, bitiriyorum. Sanıyorum şahsım adına da söz
hakkım var; ondan sonra huzurlarınızdan çekileceğim.
Şimdi, kendi ilimin örneğini vereyim. Denizli'de, yan yana
iki tane hastane var. Belki, Bakan, bunu, önerim olarak da, naçizane, dikkate
alır. Bu iki hastane arasında sadece bir sokak var. Şu anda, yan yana iki tane
devlet hastanesi var ve de bir tane, yeni bitmiş olan SSK hastanesi açılacak.
Şimdi, ben olsam, bu iki hastane de Sağlık Bakanlığının hastanesiyse, ki,
Denizli'de yine bunun örneği var; yani, burada devlet hastanesi duruyor, hemen
arkasında doğumevi duruyor, yanında da bir başka hastane daha var. Bu üçünü,
nasıl doğumevi ile bu devlet hastanesi aynı çatı altındadır, ötekisini de
beraber alırım, derim ki, bu ikisi, bu üç ünite bir hale gelmiştir. Buradaki
doktorları bir araya getiririm, o hastanenin doktoru, bu hastanenin doktoru
ayırımı ortadan kalkar. Yeni açılan hastaneye de yeni hekimler atarım. Belki
de, bu hastanenin başhekimini -öteki hastane onbeş gün içinde inşallah
açılacak, zaten oranın başhekimi arkadaşım- oraya gönderirim, derim ki, burayı
kadrolaştıralım, oluşturalım. Bu yapıyı, hep birlikte, bir araya getiririm.
Mesela, bir düşünce bu. Böyle yapılmıyor, bu hastane devlet hastanesi
sabahlardan akşamlara kadar çalışıyor, bunun adı eski SSK hastanesi olduğu için
-benim oraya gönül borcum var, benim oraya bağlılığım var, oniki sene çalıştım
orada- o hastane şu anda kaderine terk edilmiş durumda. Bunu Sayın Bakanın
dikkatine sunuyorum bu kürsüden.
Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteği var.
Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Çerçi, süreniz 5 dakika.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli
arkadaşlarım; 934 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, şahsım
adına huzurlarınıza geldim; hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçen haftadan beri,
perşembe gününden beri, burada bu yasayı konuşuyoruz, tartışıyoruz. Muhalefet
partisinin çok değerli sözcüleri, değerli hekim arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşlarım, hocalarımız, değişik maddeler üzerinde, geldiler, görüşlerini
dile getirdiler.
Ben de yirmi yıllık bir hekim olarak, hem devletin değişik
kademelerinde çalışmış, mecburî hizmet yapmış hem de üniversitede, piyasada
çalışmış bir hekim olarak, yirmi yılı aşmış bir hekim olarak, gerçekten,
taaccüple, böyle, hayretle, bu arkadaşlarımızın dediklerini dinliyorum ve pek
çok sözlerini de buraya not aldım.
Şimdi, en son çıkan değerli arkadaşımızın bir sözünü
paylaşayım sizinle: "Bakanlığın amacı sağlığı çözmek değildir."
Arkadaşlar, bu lafı nereye koyacağız? Yani, bu kadar
irrasyonel, bu kadar akıldışı, mantıkdışı; yani, nereye koyacağımızı
bilemediğimiz bir sözü nasıl yorumlayacağız, nasıl tartışacağız?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kanunu yorumlayalım o zaman; mesele
orada.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Elbette kanunu yorumlayacağız.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, iki senedir, ikibuçuk
senedir, Türkiye, sağlık alanında -pek çok alanları konuşabiliriz; ancak, bugün
konumuz sağlıksa- yüzelli yıllık -hadi cumhuriyet tarihinden başlatalım- seksen
yıllık, seksenbeş yıllık sorunlarını, ikibuçuk yıl gibi çok kısa bir sürede
çözme noktasında çok büyük adımlar atmıştır. Bunu vatandaşımız görüyor,
yaşıyor; yani, allahaşkına...
Şimdi, arkadaşımız çıktı, diyor ki: "SSK'ları
birleştirdiniz, kötü oldu."
Yahu, arkadaşlar, bakınız, elimde rakamlar var. Bakınız,
iddia ediyorum, iki seneden beri, ikibuçuk seneden beri, Türkiye'de, bütün kamu
hastanelerinde; yani, SSK ve Sağlık Bakanlığı kurumlarını kastediyorum;
üniversiteleri bir kenara koyalım; bütün kamu hastanelerinde hasta sayısı
artmıştır; birleşmeden sonra da SSK'larda, eski SSK'larda da hasta sayısı
artmıştır, Sağlık Bakanlığının daha önceden beri yürüttüğü hastanelerde de
hasta sayısı artmıştır.
Ne kadar artmıştır biliyor musunuz; yüzde 20'lerden yüzde
300'lere, yüzde 500'lere varan oranlarda hasta sayısı artmıştır.
Bir şey daha söyleyeyim. Özel sektörde, piyasada… Bakınız,
Bakanlık, özel sektörü ve sistemi açacak bir dengeyi sağlayacak bazı tedbirler
aldı. Nedir o; memurların, emeklilerin vesaire, belli paketler çerçevesinde,
özel sektörde muayene, tetkik, tedavi olabilmeleri. Ve özel sektörün işleri,
bugün, eskisinden daha kötüdür.
Bakınız, tetkikler, sağlıkla ilgili rakamlar defalarca
ucuzlamıştır. Bir tetkikin fiyatı -hocalarım burada- hemogram tetkiki 15 000
000 idi iki sene önce. Bakınız, 2003 bütçe talimatnamesinde 15 000 000 idi, şu
anda 4 000 000'a bakılıyor; hem kamu hastanelerinde hem özel sektörde.
Arkadaşlar, bu bizim yaptıklarımızdan, özellikle sağlık
alanında, milletimiz istifade ediyor. Bu fakir fukara için, bu millet için…
SSK'lı, yeşilkartlı insanlarımız, gidiyor, ilaçlarını alıyor. Bunlar kötü mü
oluyor?
"Eczaneler batacak" dedi. Elbette, onun için de
tedbirler alınmalı. Eczanelerin bazı sıkıntıları var; bize de geliyor.
Yeşilkartlılar gidiyor ilaçlarını alıyor, SSK'lılar gidiyor -belki, 20 000'e
yakın eczaneyle sözleşme yapıldı- ilaçlarını alıyor. Kuyruklar bitti.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hikâye okuyorsun Mehmet Bey!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir hastanenin başhekimi ilan
veriyor. Bakınız, İstanbul'da bir hastanenin başhekimi -gazetelerde
okudum- diyor ki: "Ey vatandaşlar,
bizim hastanemiz akşam 4'e kadar, 5'e kadar açık. Eski alışkanlıkla, sabah
5'te, hastaneye, kuyruğa gelmenize gerek yok, günün her saatinde
gelebilirsiniz." Biliyorsunuz, SSK'lardaki eski alışkanlık, sabah 5'te
yığılırsanız, sanki, burada kuyruk oluşuyormuş gibi bir hava var. "Öğleden
sonra biz boşuz, boş oturuyoruz, buyurun, günün her saatinde gelin" diye
başhekimler ilan veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Rakamlar ortada, gerçekler ortada;
yani, halkımız bundan istifade ediyor. Yani, bunları nasıl değiştireceksiniz?
Allah sizden de razı olsun; siz gerçekten bu şekilde
muhalefet yaparsanız, bu bizim işimize yarar. Milletimiz bundan istifade
ediyor, milletin yararına olan şeyler bunlar. Eksiği yok mudur, kusuru yok
mudur; elbette, bu sistem, bu değişim modeli yavaş yavaş, kendi eksikliklerini
de gördükçe, yeni kanunlarla, yeni ilavelerle bunları düzelteceğiz; ama, biz,
yeni bir model, yeni bir sistem getiriyoruz. Kamu sektörünü bir işletme olarak
rasyonelleştirme, işletmeleri kâr amaç olmasa bile, devletin, kamunun işletmelerinde,
mutlaka amaç kâr olmamakla beraber, mutlaka oralarda, kasalarda para olmalı ve
sistem döndürülmeli. Şimdi, o hale gelmiştir.
Performans... Elbette, hekimler, ne kadar üretiyorsa, o
kadar çok kazanmalı. Bunun suiistimali varsa, onun da tedbirleri alınacaktır.
Birinci basamak sağlık hizmetleri, aile hekimliği...
Bakınız, arkadaşlar, dünyada pek çok ülkede, bu modele
geçiş, en az sekiz on senedir. Arkadaşım "onbeş günde bu pilot bölge
uygulaması yapılabilir" diyor. Olur mu böyle bir şey? Dünya buna beş
senede, on senede geçmiş. Birinci basamağı öne çıkarıyoruz. Özel sektörle, kamu
sektörünü rekabet içine sokmaya çalışıyoruz. Aile hekimliğini getiriyoruz.
Yani, genel sağlık sigortası bu sistemin olmazsa olmazı. İşte, komisyonda,
gündemimizdedir.
Türkiye, bu modern sağlık anlayışını, mutlaka, bu halka
yaşatmak zorunda. AK Parti bunu yapacak. Siz isteseniz de istemeseniz de biz
bunu getireceğiz.
BAŞKAN - Sayın Çerçi, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Tamamlıyorum.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, görünür kişinin rütbeyi
aklı eserinde diyor. Biz, az laf, çok iş... Bizim hedefimiz bu, bizim niyetimiz
bu. Milletimizi sağlık açısından da daha mutlu bir hale getireceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.
Şahsı adına, ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın
Mehmet Uğur Neşşar'ın.
Buyurun Sayın Neşşar. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Arkadaşım, sağ olsun, yine, bana konuşma fırsatı verdi.
Şimdi, biraz önce konuşan arkadaşım çok güzel bir şey söyledi. Dedi ki:
"Kamu hastanelerinin hasta sayısı artmıştır. SSK Hastanelerinin de hasta
sayısı artmıştır" Öyle değil mi?..
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Evet.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşım, yirmi senede, bazen insan bazı şeyleri
öğrenmiyor. Sağlık Bakanlığının görevi, hastanelere giden hasta sayısını
azaltmaktır, artırmak değildir. Sağlık Bakanlığının görevi, birinci basamakta
bu işi halletmektir.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)- Eskiden özele gidiyordu bunlar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)- Bir dakika, bir dakika… Bana
söylediniz, ben de size cevabını veriyorum.
Demek ki, Sağlık Bakanlığı sağlığı çözmek istiyorsa, bunu
birinci basamakta çözecektir. Dünyanın bütün kitapları bunu yazar. Önce bunu
söyleyeceğim.
İkincisi: Onbeş günde aile hekimliğini uygulayacak olan ben
değilim, Sayın Bakan; diyor ki: "Kısa kurslarla pratisyen hekimleri aile
hekimi yapıvereceğiz." Bir zaman yaptılar; onbeş günlük kurslarla
insanları anestezi teknisyenleri yaptılar. Cerrahlar onların sonunun ne
olduğunu gayet iyi bilir.
Yine arkadaşım çok güzel bir şey söyledi; dedi ki:
"Biz, özel sektörün aldığı paraları azalttık, onları çok daha küçük
paralarla çalıştırıyoruz." Evet, dönersermayelerinizi çok zengin ettiniz
devlet hastanelerinin. Ama, eğer özel sektörü de değerinin altında
çalıştırıyorsanız, eğer özel sektörü de, hizmetinin karşılığını almak için
birtakım usulsüzlükler yapmaya zorunlu bırakıyorsanız, o özel sektörün
arkasında da biz varız, hiç merak etmeyin. Çünkü, özeliyle, kamu sektörüyle
sağlık bir bütündür.
Son konuşmamda son kısmı da özel hastanelere ayırmıştım.
Bana girizgâh yapmak için çok güzel bir imkân sağladınız. Ayinesinin, kişinin işi
olduğunu da bu şekilde çok güzel ortaya koymuş oldunuz.
Şimdi özel hastanelere bir hasta aktarımı furyası başladı ve
dediğiniz gibi, sektör kimi yerde ederinin, bedelinin altında kullanılıyor.
Kullanıldığı zaman ne oluyor? Sayın Bakan yıllarca üniversitede çalıştı, bilir;
bazı tetkiklerin günde 140 tane yapıldığı faturalar vardır. Özel sektörde
fatura… Haa, ona diyecek ki: Paket program… Her şeyin alternatifi var.
Hastanelere gidiyorsunuz, SSK'lıların giriş kapısı ayrı, cebinde bol parası
olanların giriş kapısı ayrı. O zaman özel sektörü de sistemden para çekmeye
uygun bir yapılanmaya doğru çeviriyorsunuz.
Ve de ne oluyor? Siz bu özel sektörde... Birinci basamakta
olayı bitirmediğiniz için, yani -bir zaman ortadan kaldırdığınız aşıları- şimdi
Hindistan'dan, Küba'dan satın aldığınız, sağlam olup olmadığı belli olmayan
aşılarla aşılayamadığınız insanlarımız sizin o özel hastanelerinizin arka
sokaklarında veremden ölüyorlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Edirne'de çocuk fiyaskosu var.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Ama Sayın Başbakan, o özel hastanelerdeki hizmeti Avrupa'ya
satmaktan bahsediyor. Değerli arkadaşlar, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!..
Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur.
Daha önce de dile getirdim, tekrar söylüyorum: Eksik olmayın
"Küçük Amerika"yı yarattınız. Nasıl New York'un gökdelenleri arasında
insanlar açlıktan ölüyorlarsa, bizde de, özel hastanelerin, o son derece lüks
özel hastanelerin arka sokaklarında, insanlarımız, veremden ölüyor.
Türkiye, kendi aşısını kendi üretemiyor. Sayın Bakan, daha
önce söyledi "aşımızı biz üreteceğiz" diye; ama, henüz, bu konuda
hiçbir gelişim yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Amerika izin vermez.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Amerika'nın izin verip
vermemesini o arka sıralara danışmak gerekiyor; ama, Amerika, izin verse de
vermese de…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İzin vermez!..
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bir dakika… Size de bir
cevabım var Sayın Vekilim. Amerika izin verse de, vermese de, Amerika'ya karşı
hayır diyebilen ve ülkelerini sosyal yöntemlerle, sosyal politikalarla
kalkındırabilen ülkeler var. İsveç'i NATO'ya almak için Amerika diretiyor,
İsveç "hayır" diyor. Norveç'i AB'ye almak istiyorlar, Norveç
"hayır" diyor. İkisi de, dünyanın en sosyal politikalarıyla, insanlarına
en güzel sağlık hizmetlerini sunan modellerdir.
Türkiye Cumhuriyeti de, kurulduğunda, bütün emperyalist
güçlere karşı "hayır" diyebiliyordu. Maalesef, bu yeteneğimizi, gün
geçtikçe yitiriyoruz. Bunun ayıbını da, bu Parlamentonun bir üyesi olarak ben
de taşıyorum. Çok üzgünüm; ama, günün birinde, başkalarına "hayır"
diyebilen, kendi politikalarını üretebilen insanlar da bu koltuklara
gelecektir. Bunu da hep beraber göreceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Rüya görüyorsun, rüya!..
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 8 inci maddesiyle 181
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu maddesinde
yer alan "ve Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığında" ibaresinin
"ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Telat
Karapınar |
Mustafa
Tuna |
|
Hatay |
Ankara |
Ankara |
|
Azmi
Ateş |
Orhan
Erdem |
|
|
İstanbul |
Konya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlığın müfettiş ihtiyacının had safhada olması,
Bakanlıkların teftiş kurullarından Sağlık Bakanlığına naklen geçmek üzere
yeterli müracaatın olmayabileceği hususları gözönüne alınarak bağlı, ilgili
kuruluşların teftiş kurullarından da Sağlık Bakanlığına naklen müfettiş
alınabilmesi imkânı getirilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı talep ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun uygun görüşle
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Efendim, Kâtip Üyeler arasında ittifak sağlanamadığından, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 8 inci madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi bu saatten itibaren saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Evet, eski köye yeni âdet geldi; ne demek lazım?! Kulislerde
hep oturup konuşuyoruz; gerek siyasetçisi, siz milletvekilleri ve gerek
bürokrasi bu işin yanlış olduğunu söylüyor; ama, bugün bu Meclis kürsüsüne
geldiğimiz andan itibaren ise grup psikolojisi içerisinde bunu savunmanın
arayışı içerisine giriyoruz.
Savunulacak çok tarafı da yok. Evet, düne kadar devrim olarak
nitelediğiniz, reform olarak nitelediğiniz bir unsur iki yılda ne oldu; yerle
bir mi oldu?! Tabiî, bu, aynı zamanda, bir belge olarak da… Beceriksizlik
diyebilir miyiz; bilemiyorum. Evet, maddede söylenecek çok bir şey yok;
yürürlük tarihi… Ama, söylenecek çok şeyler var. Buradan hepimizin de inandığı
şeylerin savunmasını yapmak lazım; ama, gördüğüm kadarıyla, buraya çıkan AKP'li
arkadaşların inanmadığından dolayı söyleyecekleri çok da fazla bir sözü
göremedim. Bizler diyoruz ki…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Tam tersine, aslanlar gibi
savunuyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Yok, ben algılayamadım ve
inanıyorum ki, burada, birçok arkadaşınız da buna inanmadı, inanmaya da niyeti
yok.
Evet, zorla güzellik olmuyor. Benim ilk görev yerim
Adıyaman-Gölbaşı-Belveren. Zorunlu hizmete de tabi tutulmuş bir hekim
arkadaşınızım. Orada da zorla güzellik olmadığını gördük ve yaşamda mesleğimizi
icra ederken, hep, zorla değil de, üreteni teşvik eden, ama, bu doğrultuda ise
emeğin karşılığını alan bir anlayış. Ama, görünen ikinci bir yüz de var ki,
sistemin temel sağlık sorunlarından bir tanesi, hekimin görevden kaçma gibi bir
anlayışa sürülmesi. Burada bir hekim olarak da üzüldüm. Ülkemizde meslek
grupları içerisine baktığımız zaman, en çok özverili meslek gruplarından bir
tanesinin hekimlik olduğunu hepimiz biliyoruz ve ona bir kutsal misyon da
üstleniyoruz. Tıp doktoru olmak veya doktorluk kutsaldır ve burada birçoğunuzun
da eğitim süreci içerisinde hekim olmak istediğinizi de biliyoruz. Biz de
diyoruz ki, sağlık sisteminin aksayan yönlerini hekim camiasından çıkarmayalım,
bugün çalışma barışını bozmayalım.
Evet, kaç hekim arkadaşın burada kadro sıkıntısı var
olduğunu biliyor musunuz? Buradaki eğitim döneminin, gerek tıbbiyedeki eğitim
dönemiyle paralel, çıkan hekim sayısıyla, burada, aynı zamanda devletin
istihdam alanı olarak ayıracağı kadro olarak baktığımızda, o kadar da çok büyük
sorun yok. Zorunlu hizmet kanunu çıkarılacak. Gördüğüm kadarıyla, hepiniz
yürekten katılmasanız da, burada oybirliğiyle geçiriyorsunuz; ama, buna karşın,
hekim arkadaşlarımızın çoğu, boş kadro çekecek; biliyor musunuz bunları? Yılda
5 000 hekim mezun oluyor.
Dediğim gibi, söylenecek aslında çok da fazla bir şey yok.
Görünen tablo itibariyle, burada, bu kanunu çıkarmaya niyetiniz var. Biz de,
dilimizin döndüğünce, ifade ettiğimiz kadar, bu kanun, gerek hekim camiası
-şimdi çalışan personel açısından- gerek bunların temsilcisi Türk Tabipler
Birliği aracılığıyla gerekse biz siyasîler olarak diyoruz ki, bu, çalışma
hayatında dengeleri sarsar.
Tabiî, söylenecek çok söz var. En basit, bugün kısmen de
içerisinde katıldığımız, altına imza atabileceğimiz unsurlar da var. Çalışan
hekimin özellikle nöbette icap görevi yaparken emeğin karşılığını alması gibi,
bunun yanında, çalışan yönetici vasfındaki başhekim, başhekim yardımcılarının
böyle tek iş olurcasına özel muayenehanecilikten uzak tutulmasını ben de
anlayışla karşılıyorum ve kabul ediyorum; ama, bir bütünlük içerisinde
baktığımızda, bu zorunlu hizmetin çalışma barışını bozacağından hiç şüphem yok.
Burada, şu anda, tüm hekim camiamızın ve Türk Tabipler Birliğinin de bu
konudaki olumsuz tavrını hepiniz biliyorsunuz, bunlar ulaştırıldı; ama, ifade
ettiğim gibi, iki yılda ne oldu da bir anda böyle bir ihtiyaç duyuldu, bunu
vurgulamakta zorlanıyoruz.
Evet, saat ilerledi, ilerleyen saatlerde de bizler en iyi
şekilde bunun yanlış olduğunu, bu vesileyle -sizler karar aldınız çıkarmaya;
ama- kamuoyuyla paylaşacağız.
Evet, en son, sağlığın, bir bütünlük içerisinde
baktığımızda, bir boyutu daha var. Sözleşmeli personel kanunu çıkarken, bu
kanun da devrim olarak nitelendirildiği zaman, biz, sağlıkta özelleştirmenin
başlangıcı olduğunu vurguladığımızda, Sayın Bakan ve AKP'li arkadaşlar
"hayır, sağlıkta özelleştirme tam boyutuyla olmayacak" dediler; ama,
bugün en basitinden SSK'lı olanlara, Sosyal Sigortalar hastanelerinin Sağlık
Bakanlığına devrinden sonra, SSK'lılara bir özelleştirme veya özel hastanelere,
polikliniklere gitme şansı verildi; arada küçük bir nüans farkı var, katkı payı
adı altında para istendi. Zaten SSK'lıların bugün halk profilinin yüzde 35'inin
aç olduğu bir yerde, böyle bir katkı payının hasta profilinden özel sağlık
hastanelerine gitmeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz; ama, buna karşın
bunların tartışılmaya da niyeti yok. Böyle bir, ifade ettiğim gibi, hasta
profilini irdelediğimizde böyle katkı payını verecek hasta sayısı çok az.
SSK hekimiydim, çalışırken hasta profili bile değişti, acil
hastalara, ancak, zorunlu hastalar dışından gelmez oldular. Evet, yoğunluk çok
fazla, SSK'lı ve Sağlık Bakanlığına birleştirildikten sonra, bugün Mersin'de
birçok kadro sıkıntısı var, Mersin gibi yerde. Bugün başhekim arkadaşlarla
oturup sohbetimizde, bir hekim olarak birlikte çalışma döneminin vermiş olduğu
bir dostane muhabbet olarak bizlere, şu anda kadro ihtiyacı olduğunu
söylediler, Mersin gibi bir yerde. Ne oldu bu sözleşmeli personel kanununa?
Orada da…
BAŞKAN - Sayın Güler, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz dolmak üzeredir;
ancak, Sayın Hatibin konuşması bitmemiştir ve yasayı da bitirme noktasındayız…
HALUK KOÇ (Samsun) - 1 madde daha var efendim.
BAŞKAN - Yasa tamamlanıncaya kadar…
HALUK KOÇ (Samsun) - Saat 23.00 efendim; bu şekilde Danışma
Kurulu kararını aldık. Bu madde bitene kadar diyebilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bitene kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu madde bitene kadar değil mi?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, hayır; yasa bitimine kadar.
1 maddelik yasa canım…
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bugün, Mersin'de dahi sağlık sorununu çözemeyen bir siyasî
iradenin Güneydoğu Anadoludaki, daha mahrum bölgelerdeki sorunun
çözümlenmemesindeki sıkıntıları anlamakta da zorlanmıyorum.
Bir hekim olarak hep ifade ettiğimiz bir nokta, sağlığın bir
bütün, sistemin bir parçası olarak görülmesi gerektiğidir; ama, vurgulanan odur
ki, eski köye yeni âdet getirdiniz ve biz istemesek de, hekim camiası istemese
de siz çıkarmaya niyetlisiniz. Hayır uğurlu olsun diyemiyorum maalesef; ama,
çalışma hayatına başarılar ve katkıda bulunmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan;
buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MAHMUT DUYAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Sayın Bakana şunu sormam lazım: Bu Mecburî Hizmet
Yasası, bundan iki sene önce vardı. Bunu kim kaldırdı; siz kaldırdınız. Ne oldu
da kaldırdınız bunu? Yani, ben şimdi Bakanın yerinde olsaydım, bugün istifa
edecektim. Yani, dün, bu Mecburî Hizmet Yasası vardı ve çok insan bu hizmeti
yaptı. Şimdi, yeni gelen, yeni mezun arkadaşlar ne yapsın?! Burada, bir kere,
bir eşitsizlik doğmuştur.
Sayın Bakan, bir ara, aile hekimliğiyle ilgili yine gündeme
oturmuştu. Aile hekimliği şu anda Düzce'de; pilot bölge olarak ilan etmiştik,
bunu komisyonda da uzun uzun tartışmıştık. Biz, bu mecburî hizmet yasasını
kaldırdığımız zaman da uzun uzun konuşmuştuk; ama, ne aile hekimliği ne Mecburî
Hizmet Yasası, maalesef, balon. Yani, seçmeni kandırmaktan başka bir şey değil.
Şimdi, bu Mecburî Hizmet Yasası yine getirildi. Peki, bu
hastanelerin altyapıları müsait midir? Ben, kendi ilimde uzun süre başhekimlik
yapmış bir hekim arkadaşınızım. Geçenlerde de yine hastaneme uğramıştım. 2
çocuk cerrahisi uzmanı atanmış. Peki, bu çocuk uzmanının cerrahi seti yok, bir
ambu cihazı yok, bir anestezi cihazı yok, bu arkadaşlar ne yapsınlar?! Önce
bunun altyapısını hazırlayın da ondan sonra getirin. Yani, devlette sağlık ve
eğitim temeldir, esastır. Bu yazboz tahtası değil ki. Hele, sağlık gibi kutsal
bir branş, bir meslek, her gün yazboz tahtası, bugün bunu yapalım, yarın bunu
deneyelimle olmaz. Büyük bir hata yapıyoruz.
Bir kere, Sağlık Bakanlığı, şu anda mevcut bütün devlet
hastanelerini, SSK'yı da devraldı. Peki, ne değişti? Biz bir hekim olarak
meslektaşlarımızla konuştuğumuz zaman, herkes bizimle alay ediyor, allahaşkına
siz ne yapıyorsunuz, hiç mi konuşmuyorsunuz... Sayın Bakanım, siz de bir
hekimsiniz; gerçi siz hep üniversitelerde ders anlattınız; ama, yani, bir
sağlıkocağında, bir devlet hastanesindeki çalışma şartlarını biliyor musunuz,
şu andaki hekim arkadaşların ne zor durumda olduğunu biliyor musunuz? Yani, bir
hastaneye girebilmeniz için güreşçi olmanız lazım; o kadar bir yığılma var ki.
Yani, oradaki hekim arkadaş 1 dakikada bir muayyene yapabilir mi?
Temel sağlık sorunları diz boyu. Ben kendi ilimden biliyorum,
geçen hafta oradaydım; yani, Kızıltepe Belediyesinin bütün atıksuları, lağım
suları Zergan Çayına akıyor ve oradaki 70-80 köy, her gün pis kokuyla,
hepatitle başbaşa Sayın Bakanım. Yani, ne çevre sağlık teknisyenleri ne Orman
Bakanlığı, hepsi burada duyarsız kalıyorlar. Bu, temel sağlığın esas görevidir.
Aşılama derseniz, aşılama yok; yani, sağlıktaki sorunlar diz boyu. Bence,
yapacağınız tek bir şey var; bunu, zaman zaman sizinle de konuştuk; bölge
ihtisas hastanelerini kurun. Şu anda, Ankara'daki bütün üniversite ve devlet
hastanelerine gidin, gelen hastaların yüzde 80'i taşradan gelen hastalardır.
Niye geliyorlar? Ben, kendi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimden
biliyorum. 5 tane tıp fakültemiz var bölgede. Bu tıp fakültelerinin hiçbirinde
kardiyovasküler cerrahisi, onkoloji, rehabilitasyon üniteleri yok. Kısa
geçiyorum… Peki, bu mecburî hizmetleri üniversitelere de getirsenize. Gidin,
Hacettepe'ye bakın, kardiyovasküler cerrahisine; 10-15 tane profesör var. Sizin
Sağlık Bakanlığına bağlı olan ihtisas hastanelerinde şefler var; bunları da
göndersenize. Van'a eğitim hastanesini kurmuşsunuz; gidin, bomboş…
Sayın Bakanım, Mecburî Hizmet Yasası çözüm değil. Bir an
evvel, bölge ihtisas hastanelerine geçin; yani, taşradaki hastaların büyük şehirlere
gelmesini önleyin. Bence, yapacağınız en kutsal iş budur. Yoksa, mecburî
hizmetle, zorunlu hizmetle… İki sene önce bu hizmet vardı; ne oldu da
kaldırdınız?! Size dedik de, kaldırmayın, yani, bir altyapısını yapın; ne
düşünüyorsunuz, Türk Tabipler Birliğini çağırın, buradaki değerli
meslektaşlarımız var, onların görüşünü alın. Siz, kendi kafanızla, alıyorsunuz,
kanunu çıkarıyorsunuz; yürü allah yürü!.. Nereye?.. Buyurun böyle, duvara
çarpılıyorsunuz işte. Bu tür kanunlarla, lütfen… Türkiye Büyük Millet Meclisi
büyük bir müessesedir. Türkiye'deki bütün vatandaşlar bizi izliyor. Hele
meslektaşlarımız... Bu Mecburî Hizmet Yasasına büyük bir tepki vardır.
Bu duyarlılıkla, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Duyan.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi, bu son maddede, Grubum ve şahsım adına söz aldığım
bu maddede saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, birçok arkadaşımız söz aldı, konuştu
-her iki partiden de genellikle hekim arkadaşlarımız- fakat, olayı bir
boyutuyla ele almanın gerekli olduğunu düşünüyorum. O boyut da şu: Sayın Çerçi
burada söylediler, sağlıkta bu kadar güzel şeyler oluyor dediler;
muhalefetteki, benim Parti Grubumdaki arkadaşlarım, birtakım aksaklıkları dile
getirdiler. Oysa, konuya bakışı önce özetlemek lazım; ondan sonra, oradan yola
çıkarak daha doğru bir analiz, değerlendirme yapabiliriz kanısındayım. O da şu:
Sağlığa nasıl bakıyorsunuz? Bunu, daha önce de, sağlıkla ilgili çeşitli
konularda söz aldığımda ifade ettim. Sağlığa, politika olarak nasıl
yaklaşıyorsunuz? Yani, sağlığı, yurttaşların dolaylı, dolaysız yollardan
ödedikleri vergiler karşısında devletin onlara sunması gereken bir kamu hizmeti
olarak mı alıyorsunuz, yoksa, sağlığı, artık dünya değişti, bu konular bitti,
Sayın Başbakanın deyimiyle "siz hangi çağda yaşıyorsunuz, kafalar biraz
geri kalmış" sözlerine muhatap olduğumuz şu dönemlerde, sağlığı bir kamu
hizmeti olarak değil de, zamanı gelince, devletin üzerinden atılması gereken
bir yük olarak alıp, sağlıktaki insangücü planlamasını, sağlıktaki hizmet
organizasyonunu ve sağlıkta finansman sunumunu elde etmesini ona göre mi
planlıyorsunuz? Yani, sosyal boyutta mı bakıyorsunuz, yoksa, bir piyasa hizmeti
olarak mı bakıyorsunuz? Aradaki fark bu. Çıkış noktasında, yani sağlıkla ilgili
AKP'nin… Reform diyemiyorum ben, söz konusu bile değil; çünkü, reform, sözlük
anlamı olarak yeniden yapılandırma demek. Kendileri çok daha güzel bir isim
buldular; "Sağlıkta Dönüşüm Programı..." Gerçekten bir şeyler
dönüşüyor sağlıkta; o da, henüz, Türkiye'de kurumsal bir sosyal devlet hizmeti
olarak sunulamayan sağlığın, tam bir dönüşümle, demin söylediğim sağ liberal
görüş çerçevesinde, bir hizmet olarak, bir piyasa hizmeti olarak oluşturulması
gayretleri var.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu noktada, efendim şöyleydi,
şurada şu doktor vardı, burada bu yoktu, şurada şu hizmet veriliyordu, özel
hastanede buydu; bunların hepsi, bunun altında tali faktörler olarak kalıyor.
Aradaki temel fark bu. Cumhuriyet Halk Partisinin genellikle bakış açısı, demin
söylediğim boyutta; sağlığın, tıpkı eğitim gibi, tıpkı sosyal güvenlik gibi,
devletin, vatandaşın ödediği vergiler karşısında ona sunması gereken bir sosyal
devlet hizmeti, bir kamu hizmeti olarak ele alınması ve politikalarının altının
bu şekilde doldurulması. Diğer taraftan, sizin, burada, bir dönüşüm programı
altında, topluma getirdiğiniz, değişik dönemlerde değişik çelişkilerle ortaya
koyduğunuz bir piyasa düzenine dayanan sağlık hizmeti organizasyonu.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu dönüşüm programı, AKP'nin,
İktidar Partisinin tek başına planladığı bir olay değil. Bakın, küreselleşme
dediğimiz olay, yani, dünyada bugün önüne geçilemeyen ve olumsuz etkilerinin
genellikle sağlıkta, eğitimde ve sosyal güvenlikte, artı -benim her zaman bir
duyarlılığım daha var- bizim gibi bulunduğu coğrafyanın stratejik olduğu
konusunda birleştiğimiz bir ülkede, başka boyutlarda da toplumumuzu tehdit eden
bu olumsuz etkilere karşı, devletin sosyal yapısını korumaya dönük programları
ortaya koymamız gereği. Eğer bunu yapabilirsek, bunu vücuda getirebilirsek,
bunu koruyabilirsek, sosyal barışımızı koruyabiliriz düşüncesindeyim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, doğrudan sizin gözetiminizde ve
yönlendiriciliğinizde bu düzenlemeler yapılmıyor; bunu kabul etmek
zorundasınız. İktidara geldiğinizde de, değişik dönemlerde girişimde bulunulan,
ama tam gerçekleştirilemeyen bu dönüşüm programını, maalesef, baktığınız zaman
-Sayın Çerçi bahsettiler- genel sağlık sigortası ve prime dayalı bir temel
teminat paketi, birinci basamak sağlık hizmetinde sağlıkocakları sisteminin yok
edilerek aile hekimliği, günü geldiğinde aile hekimliği işletmelerine dönecek
bir birinci kademe, birinci basamak sağlık hizmeti ve daha sonra da -işte, SSK
sağlık kuruluşlarında olduğu gibi- değişik sağlık kuruluşlarının da Sağlık
Bakanlığına devri, daha sonra yerelleştirilerek de bunların, hizmetlerin
özelleştirilmesi sürecini, birlikte -eğer iktidarınız devam ederse-
yaşayacağız, göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, sağlık çalışanlarıyla
ilgili bölüme geliyorum. Ben, temel tartışma noktasını ortaya koymaya çalıştım.
Siz bu görüşte olabilirsiniz, ben saygıyla karşılıyorum; ama, bu görüşün Türk
toplumu için, Türkiye'deki çarpık gelir dağılımı dengesizliği artık uçurum
noktasında olan bir toplumda, bu liberal politikaların topluma mutluluk
getirmeyeceğini bilmemiz gerekir; çünkü, bu temel hizmetlerin, günü geldiğinde,
kademeli olarak, para ödenerek alınabilecek olması, bu toplumun taşıyabileceği
bir yük değildir. Türkiye'nin bütününü düşünürseniz -doğu, batı, kuzey, güney-
bu hizmet dağılımının o kadar farklılığı var ki, yani, geneline bir şemsiye
olarak bakıp da, genel sağlık sigortası, prime dayalı bir… Sevgili kardeşim
"o geldiğinde hasta ile hekim arasında bu işler bitecek" dedi. Bunun
yolu buradan geçmiyor; çünkü, genel sağlık sigortasında getirdiğiniz sistem
-ki, o da tartışılacak- inanın, iki yıl içerisinde… Ben daha önce de bir örnek
vermiştim, Bağ-Kurlularla ilgili Boğaziçi Sosyal Etütler Enstitüsünün
Adıyaman'da yaptığı bir çalışmayı, saha çalışmasını örnek vermiştim "bunu
Türkiye'nin bütün illerine uyarlayabilirsiniz" demiştim. Adıyaman'da
yaklaşık yüzde 40 kadar insan Bağ-Kur primini ödeyemediği için sağlık
hizmetleri şemsiyesinin dışında bulunuyor. Prime dayalı bir sağlık hizmeti
sunma genel sağlık sigortasını oluşturacaksa, Türkiye, bir Adıyaman örneği
oluşturacaktır, küçük Adıyaman örneği Türkiye'de gerçekleşecektir. Bunu
görelim. İki yıl sonra, nüfusun yüzde 25'inden fazlası prim ödeyemediği için,
ödeme gücü olmasına rağmen başta, ödeyemediği için -gerçekleri biliyorsunuz,
esnafın durumunu biliyorsunuz, çiftçinin durumunu biliyorsunuz- bir ek sağlık
vergisini ödeyememe durumunda genel sağlık sigortası şemsiyesinin önemli bir
kısmı boşlukta kalacaktır. Yine, insanlar, ihtiyaçları olduğunda para ödeyerek
piyasadan sağlık hizmeti almak için koşturacaklardır. Yani, bu gerçekleri kabul
etmemiz gerekiyor. Buna göre iktidarın önlem alması gerekiyorsa, önlem alması
önemli bir koşul olarak gözüküyor.
Ben, Mecburî Hizmet Yasasını kaldırırken çok iddialı konuşan
Sayın Bakanın kulaklarını çınlatmak istiyorum. Burada tutanaklarda var, daha önce
söylendi; ama, altını çiziyorum. Bakın, siyasette, demek, çok iddialı
konuşmamak gerekiyor. Tarih, 9 Temmuz 2003. "Şimdi, burada, bugün
görüşeceğimiz tasarı, dönüşüm sürecimizde bize hangi değişiklikleri
sağlıyor" diyor Sayın Bakan. Lütfen, istirham ediyorum, Sayın Bakanın
sözlerini dinleyin. "Bunlardan birincisi, zorunlu hizmetin
kaldırılmasıdır." Tarih, 9 Temmuz 2003. "Benden önceki konuşmacılar,
bu husustaki takdir hislerini ifade ettiler. Kendilerine gerçekten çok teşekkür
ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarımızın üzerinde Demokles'in
kılıcı gibi sallandırılan şu şu sayılı kanunlar, bugün, siz değerli
milletvekillerimizin oylarıyla tarihe karışmış olacak."
Bu tarih iki yıllık mıydı Sayın Bakan? 9 Temmuz ve bugün
geldiğimiz nokta bu.
Şimdi, çok iddialı konuştuğunuz zaman, tutanaklarla
karşınıza çıkarlar. Bu, Sayın Bakanın ifadesi. Ben, bunu, sizlerin takdirine
sunuyorum. Demokles'in kılıcı gitti; kim geldi, ne geldi yerine, başka bir
giyotin mi geldi hekimlerin üzerine? Ne geldi, ne değişti? Ne değişti?
Değerli arkadaşlarım, bu çelişkileri de, lütfen, bir
özeleştiri olarak kabul etmenizi rica ediyorum.
Şimdi, hekimlerle ilgili değişik noktalar da konuşuldu.
Burada, Türkiye'deki temel sorun, demin söylediğim gibi, sağlıkta insangücü
kullanımını, sağlıkta hizmet sunumunun organizasyonunu ve sağlıkta finansmanı
bir bütün halinde ele almadığınız zaman, bunların hiçbirisini parça başına
çözemezsiniz. Yani, getirdiğiniz sistem aile hekimliğine dayalı birinci
kademenin kaldırılması ve aile hekimliği işletmeleri ve bunu finanse edecek,
demin söylediğim mahzurları taşıyacak olan daha geniş tartışılacak genel sağlık
sigortası kapsamı Türkiye'nin dokusu için uygun değil tezimi söyledim. Gelir
dağılımı çarpıklığı ve hizmet dağılımının yurt genelindeki farklılığı -sağlık
hizmetlerinin- bunun için değerlendirmeniz gereken iki temel örnek ve buna
dayalı bir finansman sisteminin devreye sokulması, sağlığı, maalesef, değerli
kardeşim, yine, alınıp satılabilen bir meta haline getirecektir.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Değil, öyle değil!
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, ben, kendi görüşlerimi
söylüyorum ve çok da nazik bir şekilde ifade ediyorum. Yani, bunları paylaşmak
istiyorum sizinle. Son maddede onun için söz aldım; çünkü, çok uç noktalarda
dolaşıldı, birtakım polemikler oldu; ama, temeli bu, temeli bu. Sağlığa nasıl
bakıyorsunuz? Biz, sağlığa, bir sosyal devlet hizmeti olarak bakıyoruz ve ana
ödeme kalemi devlet tarafından finanse edilmesi gereken, gücü olanın gücü
oranında katılacağı, zamanla toplum içerisindeki bu dengesizlikler azaldığında,
prim boyutunun artırılabileceği kademeli bir hizmet anlayışı olarak bakmak
gerekiyor. Türkiye gerçeklerinden kopmamamız gerekiyor. Çoğunuz -zaten, bu
saatlerde, büyük kentlerden milletvekili seçilenler pek olmuyor, Anadolu
illerinden seçilenler daha ağırlıklı oluyor- hepiniz, bu sıkıntıları kendi
bölgenizde yaşıyorsunuz.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Ben, İstanbul milletvekiliyim.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Biz de İstanbul
milletvekiliyiz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz istisna olabilirsiniz Sayın
Vekilim.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Öyle söylemeyin…
HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, siz istisna olabilirsiniz;
ben, genel olarak söylüyorum.
Şunu söylemek istiyorum: Yani, İstanbul'daki sağlık sorunu
ile Anadolu'nun bir ilindeki, bir ilçesindeki sağlık sorunları çok farklı,
değerli arkadaşlarım, çok farklı. Bu gerçeği görmek zorundayız. Bunu, değişik
vesilelerle anlattım.
Şimdi, mecburî hizmet konusu, Sayın Bakanın zorunlu kaldığı,
çok iddialı söylediği sözlerin… Yani, özendirme boyutuyla gerçekleştiremediği
rakamlar var -ben, onları tekrar etmek istemiyorum- bir boyutta karşımıza
çıkıyor ve maalesef, bu, büyük bir çelişkiler yumağı olarak karşımıza çıkıyor
ve şu popülist söylemi kabul etmiyorum: "Efendim, biz, bu yasayla
doğudaki, güneydoğudaki, Doğu Karadenizdeki, ulaşılması güç yerlerdeki
insanlarımızın ayağına doktor göndereceğiz; siz bundan rahatsız mı
oluyorsunuz?!" Bu söylemi bırakın, bu söylemi bırakın. Kimse bundan
rahatsız değil. Orada, gidenin hakkını aldığı, özendirici kademelerin devreye
girdiği, oradaki insanın da daha dengeli bir sağlık hizmeti organizasyonuyla
devletin karşısında bulunduğu bir ortamdan hepimiz mutluluk duyuyoruz; ama, bu
zorla olmaz. Zorla olmayacağı, 1980 askerî darbesinin -onun adını tam
söyleyelim- 12 Eylül faşizminin Türkiye'de yarattığı tahribatta, olmadığı
açıklandı. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
Değerli arkadaşlarım… Evet, herhalde, arkadaki arkadaş
alkışladı, Agâh Bey… Ben de kendime almıştım da, doğru bir şeyler söyledim
zannettim sizin için.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sizi alkışladık.
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, burada, yapay pansuman
tedbirlerle uğraşıyorsunuz. Çözüm bu değil. Pansuman tedbirler de,
biliyorsunuz, Sayın Erbakan'a ait bir deyim. Gerçekten, sağlığa, pansuman
tedbirlerle yaklaşıyorsunuz. İki sene önce söylediğinizi tersyüz ediyorsunuz.
Tutanaklarda bıraktığınız izler sizin çelişkinizi ortaya koyuyor. Lütfen,
özeleştiri yapın. Bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz, bir şeyleri yanlış
yapıyorsunuz. Yani, bu şekilde, sağlığı, Türkiye gibi bir ülkede tamamen
kademeli bir şekilde, ne kadar karşılığını, antitezini verecek olursanız verin,
devletin kanatlarından çıkarır…
Bu, özel sektöre karşı olmak değil. Özel sektör ile devlet,
kamu, her zaman birbirini tamamlayacaktır diğer hizmetlerde olduğu gibi. Sağlık
hizmetinde de bu şekilde olacaktır. Özel sağlık hizmetlerinin de yeri vardır.
Bir rekabete dayalı olacaktır, yardımlaşmaya dayalı olacaktır; ama, toplumun
talep ettiği, hakkı olan sağlık hizmetlerinin tümünü bu kademelerden
sağlayabilmenin imkânsız olduğunu da hepimiz kabul etmek zorundayız.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - O, sizin düşünceniz. Hiçbir
öneriniz yok!
HALUK KOÇ (Devamla) - Hayır, bunu söylemek istiyorum; yani,
çok özendirildi de, o şekilde değil.
En basiti, bakın; Bağ-Kur emeklisi benim bir akrabam,
teyzem, anjiyo olacak, randevu aldık, bir gece bir özel hastanede yatması için
230 000 000 lira ek para ödedi. Basit bir örnek. Yani, oradaki ara fark yine
vatandaşın cebinden alınan ücretlerle kapatılmaya çalışılıyor. Bu gerçeği
görelim, Türkiye gerçeğini gözden kaçırmayalım.
Ben, Sayın Bakanın sözlerini hatırlattım. Bunları bir
polemik olsun diye söylemiyorum. Sadece, bundan sonraki gidişte, bu sağlıkta
dönüşüm programının, Türkiye için, fethedilmesi gereken büyük tekellerin,
fethetmesi gereken…
Bunu, bir sol terminoloji, sol jargon içinde almayın. Sayın
Başbakanın bahsettiği o kafalar, şunlar, bunlar, artık, onlar geride kaldı,
Türkiye gerçeklerinden bahsediyorum. Türkiye gerçeğinin fotoğrafını çok iyi
çekmek zorundayız. Bu gerçeğe uygun, çok iddialı olmadan; ama, Sayın Bakan,
eğer, ekibinizle dönüp, tekrar, bu dönüşüm dediğiniz programın neresinde
hatalar var, neresinde kademe hataları var, neresinde birtakım dönüşler
yapabilirsiniz -doğru anlamda dönüşler yapabilirsiniz, Türkiye gerçeğine uygun-
bunları değerlendirmenizde, ben, fayda olacağını umuyorum.
Bu şekilde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kısa bir konuşma yapacağım. Şunu özellikle ifade etmek
istiyorum ki, biz, AK Partililer olarak, AK Parti Hükümeti olarak, sağlığı bir
sosyal devlet hizmeti olarak, hem de çok önemli bir sosyal devlet hizmeti
olarak görüyoruz, bundan böyle de böyle görmeye ve bütün politikalarımızı bu
yönde geliştirmeye kararlıyız. Bugüne kadarki uygulamalarımız bunun en iyi
delillerini oluşturmaktadır. Dönemimize kadar, aslında, Türkiye'de, büyük
ölçüde, maalesef, piyasalaştırılmış olan sağlığı, yeniden, kendi dönemimizde,
devletin şefkatli kollarına emanet ediyoruz, çalışmalarımız bu yöndedir.
İnsanımız, artık, hastane kapılarından geri çevrilmiyor; insanımız, artık, sen
SSK'lısın, şu hastaneden hizmet alamazsın, şu eczaneden ilacını alamazsın diye
geri çevrilmiyor; insanımız, artık, sen yeşilkartlısın, biz senin ilaç paranı
ödemeyiz diye hastane kapılarından, sağlıkocağı kapılarından geri çevrilmiyor.
Bir ulusal sağlıkta dönüşüm programı oluşturduk. Bu program,
gerçekten, büyük bir emeğin ürünüdür, hem teorik yönleriyle hem pratik
mülahazalarıyla dünyanın birçok ülkesi incelenerek ortaya konulmuş ulusal bir
programdır; kesinlikle, birilerinin dayatmasıyla uzaktan ve yakından alakası
yoktur; Hükümetimizin bu ülke için hazırladığı ulusal bir program olarak bundan
böyle de geliştirilecektir.
Çağdaş aile hekimliğini, evet, geliştirerek
yaygınlaştıracağız. Genel sağlık sigortasıyla, bütün insanımızı, 7'den 70'e,
sağlık hizmetini alabilir hale getireceğiz ve bu hususta vatandaşımız ile
hekimlerimiz arasındaki hepimizi sıkıntıya sokan para ilişkisini tamamen
ortadan kaldırmak için gayret edeceğiz; ama, bunun bir süreç olduğu
unutulmamalıdır. Mutlaka, neredeyse bir yarım yüzyıllık alışkanlıkları,
birlikte, sabırla değiştirebileceğimizi unutmamalıyız.
Sayın Erdöl ve arkadaşlarının bugün görüştüğümüz yasa
teklifiyle ilgili olarak ortaya koymuş oldukları mantığı tamamen benimsediğimi,
Sağlık Bakanı olarak, ifade ediyorum. Hükümet olarak, arkadaşlarımızın
getirdiği teklifin, tabiî ki, sonuna kadar arkasındayız.
Elbette, AK Parti olarak, politikalarımızı, Sağlık
Bakanıyla, Sağlık Komisyonu Başkanıyla birlikte geliştiriyoruz.
Yasa yapmanın usulleri bellidir; tasarıyla da getirilebilir
Meclis'e, teklifle de getirilebilir. Bu yasa, teklif olarak getirilmiştir ve
ben, umuyorum ki, sizlerin değerli oylarınızla da, Anadolumuzun en ücra
köşelerine, hekime ihtiyacı olan bütün vatandaşlarımıza, hekim hizmeti götürme
konusunda da çok yararlı bir sonuç oluşturacaktır.
Ben, bu itibarla, hem değerli Komisyon Başkanımız Sayın
Erdöl'e ve arkadaşlarına hem de Yüce Meclisinize teşekkürlerimi ifade ediyor,
saygılarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunacağım;
ancak, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, ne yönde oy kullanacağını belirtmek isteyen
2 milletvekilimizin söz isteği vardır.
Lehte oyunu belirtmek üzere söz isteyen, Manisa Milletvekili
Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Lütfen, çok kısa rica ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
sabrınızın sınırlarını zorlamadan, hepinize saygılar sunarak, birkaç kelime
etmek istiyorum. Lehte konuşuyorum.
Bu kanun teklifinin, ülkemize, sağlık camiasına hayırlar
getirmesini diliyorum.
Bu arada, değerli meslektaşım Sayın Koç çıktılar.
Türkiye, hakikaten, büyük bir değişim ve dönüşümü yaşıyor.
Biz, sağlığa nasıl bakıyoruz; bir cümleyle özetliyorum. Biz, sağlığa, Sayın
Bakanımın da dediği gibi, sosyal bir devletçiliğin, sosyal devletin gereği
olarak bakıyoruz. Bunun içerisinde, kamu kurumlarının, kamu hastanelerinin
verimli çalışması var; bunun içerisinde, çalışan personelin, sağlık
çalışanlarının daha fazla üreterek daha fazla kazanması var; bunun içerisinde,
birinci basamak sağlık hizmetlerinin öne çıkarılması var; bunun içerisinde, tüm
vatandaşlarımızın sosyal güvenceye, sağlık güvencesine kavuşturularak insanca
bir sağlık hizmeti alması var; bunun içerisinde, Türkiye'nin dinamizmi olan
özel sektörün sağlıktaki yatırımlarının da aynı şekilde kamuyla yarışması var.
Bu şekilde, önümüzdeki yıllarda, Türkiye'nin, sağlıkta büyük
bir değişimi, dönüşümü yaşacağını umut ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.
Aleyhte söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet
Eraslan; buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; oylamaya geçmeden önce birkaç hususu sizlerin ve Sayın
Bakanımızın bilgisine arz etmek istiyorum.
Kanunun tümüne baktığımızda bazı eksiklikler var. Doğrular
da mutlaka var; ama, eksiklikleri göstermeyi kendimize görev addediyoruz.
Daha önce pratisyen olarak mezun olan ve pratisyen olduktan
sonra mecburî hizmetini yapan genç kardeşlerimiz oldu. Bunlar, mecburî
hizmetlerini yaptılar ve şu an, mecburî hizmet bittikten sonra uzmanlık eğitimine
başladılar; ama, şimdi, biz, bu kanunla ne yapıyoruz; uzman olduktan sonra
ikinci defa onlara mecburî hizmeti getiriyoruz, iki defa mecburî hizmete tabi
olmuş oluyorlar. Bu da haksız bir uygulama. Sayın Bakanıma bunu ifade etmek
istiyorum.
Performansa dayalı dönersermaye uygulaması, maalesef, sağlık
personelini birbirine düşürmüş durumda; yani, maalesef, şu anda, adaletsiz bir
ücret sistemi tahakkuk etmiş durumda. Şöyle ki -mesela, örnek veriyorum- Ankara
Numune Hastanesinde bir klinik şefi 5 800 000 000 aylık ücret alırken
dönersermayeden, yine, aynı hastanede çalışan bir psikolog sadece 650 000 000
lira alıyor; arada hemen hemen 5 milyar küsur bir fark var. Bu da bir adaletsiz
durum diye Sayın Bakanımızın görüşlerine arz ediyorum.
Tabii ki, başka bir önemli konu da "icap nöbeti toplam
süresi, aylık 120 saati geçemez" deniliyor. Şimdi, değerli arkadaşlar,
biz, bir taraftan icap nöbetini 150 saat tutturacağız veya 160 saat
tutturacağız, nöbet tutacaklar, bir emek sarf edecekler; ama, biz, onlara, sadece,
120 saat karşılığını vereceğiz; fazla çalıştıracağız, az para vereceğiz! Bu da
adil bir ücret sistemi değil diye düşünüyorum.
Tabiî ki, maalesef, hasta ile doktor arasındaki para
ilişkisinden bahsedildi. Birtakım milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız da bunu
doğruladı. "Hasta ile doktor arasında bir para ilişkisi var denildi, bunu
kesmeye çalışıyoruz, bunu bitirmeye çalışıyoruz" denildi. Eğer, böyle bir
ilişki varsa, bu, rüşvettir; yani, bu rüşvet varsa, dolayısıyla, hekimler
töhmet altında da kalmıştır, böyle bir ilişki varsa… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bakın, itiraz etmenize hiç gerek yok, tutanakları çıkardım;
Selahattin Beyribey aynen şöyle dedi: "Türkiye'de hasta - hekim arasında
para ilişkisi vardır, altını çizerek söylüyorum."
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sistem geçecek onun
önüne.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - İkibuçuk yıldan beri varsa, böyle
bir para ilişkisi varsa, böyle bir rüşvet olayı varsa; ikibuçuk yıldan beri
bunun önüne niye geçmediniz? Niye bunu, şu ana kadar çözmediniz? Sayın
Bakanımız da aynı şeyi söyledi, Sayın Çerçi de aynı şeyi söyledi. Böyle bir
para ilişkisi varsa, böyle bir rüşvet ilişkisi varsa, ikibuçuk yıldan beri,
Bakanlığın, Sayın Bakanın ve çalışan bürokratlarının, bunu engellemiş olması
gerekirdi, bunun önüne geçmiş olması gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben, size söylüyorum;
İnsanımızın, Türk Milletinin, yetmişiki milyon ülke insanının, vatan evladının
en büyük sorunu ne biliyor musunuz; en büyük sorunu, hastanelere gittiği zaman,
hastanelerde bir muayene olana kadar müthiş çile çekiyor olmasıdır.
Sayın Bakanımız, az önce "biz, insanımızı hastane
kapılarından geri çevirme dönemlerini kapattık" diyorlar. Belki hastane
kapılarından geri dönmüyorlar; ama, hastane kapılarında muayene olana kadar,
reçeteleri yazılana kadar canları çıkıyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Eskidendi o.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Hayır; şu anda devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, iki yıl önce uygulamaya
soktuğumuz ve iki yıldan beri uygulanagelen yasayı iptal ederken yeni bir
düzenleme yapmıyoruz, yeni bir reform niteliğinde, yenilik adına bir şey
yapmıyoruz. İki yıl önce iptal ettiğimiz yasayı, mecburî hizmet anlayışını,
Mecburî Hizmet Yasasını, iki yıllık bir uygulamadan sonra, maalesef, yeni
baştan, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine kanunlaşmak üzere getiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümlenizi alacağım.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Sağlık sektörü diğer sektörlere benzemez. Sağlık sektörü,
direkt insan sağlığıyla, insan hayatıyla ilgili olduğu için önemsenmeli. Ciddî
reformlar, yenilik mülahaza eden, yenilik taşıyan ve Türkiye'de yaşayan
insanımızı onore eden ve sağlık noktasında problemlerle karşılaşmayacak
birtakım politikalara ihtiyacımız var, birtakım yeniliklere ve reformlara
ihtiyacımız var. Ben, Sayın Bakanımızdan, daha ciddî bir kanun, daha ciddî bir
yasa teklifi ve toplumun yarasına merhem olacak bir yasama çalışması, bir yasal
düzenleme bekliyordum; ama, yasanın milletimize hiçbir faydası olmadığı
gerekçesiyle, hiçbir yararı olmadığı gerekçesiyle ret oyumu kullanacağımı ifade
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkan, benim
ismimi kullanarak, söylemediğim bir sözü ifade etti.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Tutanaklardan okudum.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Tutanakları getirin;
benim ağzımdan "rüşvet" diye çıkan bir kelime yoktur.
BAŞKAN - Sayın Beyribey, ona lüzum yok; eğer bir açıklama
yapacaksanız, yerinizden, çok kısa olarak "ben bunu söyledim,
söylemedim" şeklinde yapın.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, Sayın
Konuşmacı, benim konuşmalarımda, hasta ile hekim arasında para ilişkisiyle
ilgili "rüşvet almıştır" veya "rüşvet alıyor" dediğim
doğrultusunda ifade kullandı. Bana ait böyle bir ifade yoktur.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Tutanakları okudum.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Tam tutanaklardakini
ifade ediyorum.
O zaman, Türkiye gerçeklerini bilmiyorsunuz dedim, Türkiye'de,
şu anda, hekimler ile hastalar arasında legal- illegal para ilişkisi var. Legal
illegal değil de, para ilişkisi olduğunu, ama bunu düzeltmek için de yolun
belli olduğunu, genel sağlık sigortasıyla bunu ortadan kaldıracağımızı, altını
çizerek ifade ettim.
Türkiye'de, nasıl diğer hadiselerde usulsüzlükler varsa,
hekimlik camiasında da usulsüzlük yapanlar olabilir; ama, bunlar, münferittir.
Bunlarla ilgili Bakanlığımız ciddî mücadele vermektedir, hükümetimiz ciddî
mücadele vermektedir. Bununla ilgili, yine, birçok davalar vardır, görevden
alınanlar vardır.
Bu arkadaşlarımız, Türkiye gerçeklerini bilmiyor.
Saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim; gerekli açıklamayı yaptınız.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 22 Haziran 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.37