BIM 2 7 2005-07-12T11:59:00Z 2005-07-12T11:59:00Z 59 41971 239237 TBMM 1993 478 293799 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22       CİLT : 87                YASAMA YILI : 3

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

112 nci Birleşim

15 Haziran 2005 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Çevre Koruma Kurumunun çalışmaları ile Muğla İli çevresindeki özel çevre koruma alanları içinde kalan yerleşim bölgelerindeki sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

2.- Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in, Şanlıurfa İli 2004-2005 eğitim-öğretim yılını değerlendirmesine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, İstanbul Sarıyer İlçesinde hazine arazileri üzerindeki tapu tahsis belgeli bina sahipleri ile kooperatif üyelerinin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu ve 40 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/290)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/850)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonları Raporları (1/984) (S. Sayısı: 911)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) (S. Sayısı: 941)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1002, 1/351, 1/960) (S. Sayısı: 891)

5.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bakanlık ve bağlı kuruluşlarında vekâleten ve asaleten görev yapan idarî personele ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5790)

2.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'da bir yat turunda meydana gelen bazı olaylara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6031)

3.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6032)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

2003-2004 yıllarında Nevşehir İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6033, 6037, 6038, 6039)

5.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Sincan-Saraycık Köyündeki arsa ve arazilere uyguladığı düzenleme ve ortaklık payına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6040)

6.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, polislerin terör tazminatına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6042)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kalkınmada öncelikli illerdeki polis sayısına ve eksik personel olup olmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6043)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Aksaray İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

2003-2004 yıllarında Erzurum İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6176, 6178)

9.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, koruculuk sistemine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6226)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Bartın İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6228)

11.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa'nın enerji ihtiyacına ve tarımsal sulama yapan çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6343)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TÜPRAŞ'ın, belli bir kısmının blok olarak satılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6360)

13.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Tekele bağlı İzmir Çamaltı Tuz İşletmesi Müdürlüğünün tuz yıkama tesisi ve iyileştirme yatırımı ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6377)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturumlar

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, buğday ve soğan tarımı ile üreticilerinin içinde bulunduğu sorunlara,

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin, ülkemizdeki çay üretiminin son durumu ile üreticilerinin sorunlarına ve kaçak çayın sektör için olumsuz etkilerine,

Ve bu konuda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in, kayıtdışı ekonominin boyutları ile toplum üzerindeki etkilerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan cevap verdi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 5356 sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in (6/1387) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği bildirildi.

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 20 milletvekilinin, kaçak işçi çalıştırılmasıyla ilgili iddiaların (10/287),

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattının geçtiği illerde yaşayan vatandaşların sorunlarının (10/289),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

Macaristan'a,

Rusya Federasyonuna,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, İsviçre'ye,

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün:

Kırgız Cumhuriyetine,

Ukrayna'ya,

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, Rusya Federasyonuna,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan, Tarım Sigortaları Kanunu Tasarısının (1/865) (S. Sayısı: 879) görüşmelerine devam olunarak geçici madde 1'e kadar kabul edildi, geçici madde 1 üzerinde bir süre görüşüldü.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, İkinci Oturuma 19.00'da son verildi.

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Mehmet Daniş

 

Burdur

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

 

 

Kırklareli

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

2 nci sırasında bulunan, Tarım Sigortaları Kanunu Tasarısının (1/865) (S. Sayısı: 879) görüşmeleri tamamlanarak, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,

3 üncü sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman ile 5 milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin Karaotlak Köyü Tapulama Alanı Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç, Seldek, Yeşilözen ve Karaotlak Köylerinin Halfeti İlçe Belediyesine Mahalle Olarak Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili M. Vedat Melik ile 23 milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin Karaotlak Köyü Tapulama Alanı Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç ve Karaotlak Köylerinin Halfeti İlçe Belediyesine Mahalle Olarak Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi ve Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan ile 6 milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin Karaotlak Köyü Tapulama Alanı Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç, Karaotlak ve Yeşilözen Köylerinin Halfeti İlçe Belediyesine Mahalle Olarak Bağlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/395, 2/341, 2/396)      (S. Sayısı: 837), görüşmelerini müteakiben,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

4 üncü sırasında bulunan, Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısının (1/984) (S. Sayısı: 911), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.

15 Haziran 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.02'de son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Ahmet Küçük

 

Burdur

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Mehmet Daniş

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

      No.: 156

II.- GELEN KÂĞITLAR

15 Haziran 2005 Çarşamba

Tasarı

1.- Malî Suçları Araştırma Kurumunun Teşkilat ve Görevleri ile Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/1053) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.6.2005)

Teklifler

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/534) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)

2.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/535) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)

3.- Bingöl Milletvekilleri Abdurrahman Anik, Mahfuz Güler ile 24 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/536) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)

4.- Amasya Milletvekilleri Akif Gülle ile Hamza Albayrak'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılması ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/537) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/538) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.6.2005)

Raporlar

1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940) (Dağıtma tarihi: 15.6.2005) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Anayasanın 104 ve 175 inci Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) ) (S. Sayısı: 941) (Dağıtma tarihi: 15.6.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU ve 40 Milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.6.2005)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

15 Haziran 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Özel Çevre Koruma Kurumu hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur Yaka'ya aittir.

Buyurun Sayın Yaka.

Süreniz 5 dakika.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Çevre Koruma Kurumunun çalışmaları ile Muğla İli çevresindeki özel çevre koruma alanları içinde kalan yerleşim bölgelerindeki sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özel çevre konusuna geçmeden önce, kendi yöremi çok yakından ilgilendiren bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz, Rusya'nın aldığı bir kararla, Rusya'ya yaptığımız yaş sebze ve meyve, ayrıca kesmeçiçek ihracatı durmuş durumdadır. Fethiye ile Hatay arasındaki bütün turfanda sebze yetiştiricileri, bu karardan etkilenmişlerdir ve şu anda, çok kötü durumdadırlar. Rusya'nın alımı durdurmasından sonra geçen süre içerisinde, bugüne kadar, bu soruna bir çözüm bulunamamıştır. Bulunamamış olmasından dolayı da, üretici, şu anda 25 kilogramlık bir kasa domatesi 500 000 liraya satmaktadır; hatta, bazen satamamaktadır, evine geri götürmektedir. Üreticimizin, nakliyecilerimizin, ihracatçımızın ve tüm bu yörede ortakçılık yapan, bu hizmet sektöründe, üretim sektöründe çalışan arkadaşlarımızın bir an önce mağduriyetlerinin giderilmesi için de hükümetten acil çözüm beklemekteyiz.

Sayın Başkanım, herhalde, biraz fazla gürültü var değil mi!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, zaten çok kısa süre veriyoruz hatiplere. O kısa süre içinde söylemek istediklerini açık, net bir şekilde hem biz dinleyebilmeliyiz hem genel kamuoyu, Türkiye dinleyebilmeli, halkımız dinleyebilmeli. Bunun için, lütfen, sükûneti sağlayalım, Muğla Milletvekilimiz Sayın Ali Cumhur Yaka'yı dikkatle dinleyelim.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Yaka.

ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda, Dünya Çevre Haftası kutlandı. Dünya ve Türkiye'deki çevre korumasıyla ilgili etkinlikleri yapan tüm gönüllü kuruluşları ve kamu kuruluşlarını kutluyorum, kendilerine başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de çevre korumasıyla ilgili olarak, 1989 yılında, 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Özel Çevre Koruma Kurumu kurulmuştur. Bu kurum daha kurulmadan önce, Bakanlar Kurulu kararıyla, Muğla İlimizde üç alan, üç bölge özel çevre alanı ilan edilmiştir; Fethiye-Göcek, Gökova ve Dalyan-Köyceğiz; daha sonra, bunlara Bozburun, Datça Yarımadası da eklenmiştir ve şu anda, Muğla'da dört çevre koruma alanı bulunmaktadır. Bu kurumun görevleri arasında, vatandaşı en çok ilgilendiren ve bu konuda da, onbeş yıldır vatandaşın gerçekten çok zorluklar çektiği, koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek ve resen onaylamak vardır. Yani, bu kurum, özel çevre alanlarındaki bütün imar planlarını yapmaya resen yetkili bir kurumumuzdur.

1989 yılından bugüne kadar -bu çevre içerisinde, Muğla İlinde, 41 adet köy yerleşim birimi bulunmaktadır- bu köylerimizde imar planı işlerliğe geçememiştir; yapılan imar planları, 18 uygulamasından dolayı hiçbir zaman yürürlüğe girememiştir. Ne olmuştur daha sonra; bu alanlar içerisinde yaşayan bütün vatandaşlarımız cezaî hükümlere maruz kalmışlardır. Şu anda köy yerleşim biriminde oturan vatandaşlarımızın yüzde 60'ı kaçak inşaattan cezalı durumdadır.

Daha sonra, bu yıl içerisinde, Çevre Koruma Kurumunda bir yönetim değişikliği olmuştur. Bu kurumun başkanlığına getirilen arkadaşımız -daha önce bu kurumda yıllarca çalışmış, bilgili, tecrübeli bir arkadaşımızdır- bugüne kadar uygulanan yerleşim ve imar planı doğrultusundan vazgeçerek yeni bir uygulama ortaya koymuştur. Ben, önce, bu uygulamadan dolayı başkanımıza teşekkür ediyorum. Nedir bu uygulama; köy yerleşim birimlerindeki imar planlarında 18 uygulamasını kaldırarak, dokuyu bozmadan yapılaşmaya geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size 2 dakika eksüre veriyorum gürültü nedeniyle; 2 dakika içerisinde tamamlayın lütfen.

ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Bu, sevindirici bir olaydır. Bu köylerde yaşayan yerli vatandaşlarımıza da, bir parsel içerisinde, kadastrolu parsel içerisinde ikinci defa konut yapma, çoluğuna çocuğuna, evlenen çocuklarına konut yapma olanağı sağlanmıştır. Bundan önce tuvalet dahi yapamayan vatandaşlarımızın, bu karardan sonra bir miktar rahatlayacağına inanıyorum; ancak -Sayın Bakanım da burada, kendisine teşekkür ediyorum- Özel Çevre Koruma Kurumunun teknik personel sayısı gerçekten çok yetersizdir. Alanları bugüne kadar genişlemiş olmasına rağmen teknik personel sayısında bir artış olmamıştır. Burada çalışan teknik personelin desteklenmesi ve ayrıca, bu personelin özlük haklarındaki sorunların da giderilmesi gerektiğine inanıyorum; bunu da Sayın Bakanımdan rica ediyorum.

Özel Çevre Koruma Kurumunun, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluyla ilgili olan, bu kurum ile kurul arasındaki problemlerin de bir an önce çözülerek doğal SİT alanları ilanında bugüne kadar kurulun yaptığı hataların giderilmesi, vatandaşımızın kendi tapulu tarlası içerisindeki meyve bahçelerinin, zeytin bahçelerinin, badem bahçelerinin birinci derecede doğal SİT alanı ilan edilmesinin vatandaşa olan zararlarının giderilmesi, mağduriyetlerinin giderilmesi için Sayın Bakanımdan, Sayın Kurul üyelerinden gerçekten çok önemli bir konu olarak rica ediyorum. Zira, kadastro geçmemiş olan yerlerde birinci derecede doğal SİT alanı ilan edilen zeytin tarlalarının tapusunu vatandaş alamamıştır. Vatandaş büyük hak kaybına uğramıştır. Bu adaletsizliğin giderilmesini diliyor, tüm heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın konuşması üzerine, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Pepe de konuşacak.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muğla İlindeki özel çevre koruma alanlarıyla alakalı, planlamayla alakalı, köylerimizin sıkıntılarıyla alakalı söz almış olan değerli milletvekili arkadaşım bölgedeki tabloyu ortaya koydu. Bakanlığımızın ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının buradaki geliştirmiş olduğu inisiyatifi de bizlerle birlikte paylaştı. Biz, çözümden yana olduğumuzu... Talimatlarımıza uyan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanı arkadaşımız bugüne kadar bölgedeki çözümsüzlüklerin kaynağına inerek, olayın tam özüne parmağını basmış ve de meseleyi -değerli milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi- önemli ölçüde çözüme kavuşturmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Muğla il sınırları içerisinde kalan özel çevre koruma bölgelerinde 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, kurum tarafından onaylanan 1/25 000 ölçekli çevre düzeni planları doğrultusunda hazırlanan alt ölçekli planların uygulanması aşamasında aşağıdaki sebeplerden dolayı uygulama sorunları yaşanmaktadır:

Kıyı Kanunu ve kanunun uygulanmasına dair yönetmelik hükümleri gereğince, sahil şeridinin ilk 50 metresinde herhangi bir yapılaşma söz konusu olamamaktadır. İkinci 50 metre içerisinde kalan, günübirlik kullanımlar için yapılması zorunlu olan alan içinde kalan mevcut köy yerleşiminde de, buralarda, ancak, konut yapılarına mevzuata uygun olması halinde müsaade edilmektedir. Bölge içindeki kırsal yerleşimlerin büyük kısmının doğal arkeolojik ve kentsel SİT alanları olmasıyla... Bu doğal SİT'lerle alakalı birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekili arkadaşım da bu konunun üzerinde durdular.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'nin önemli sorunlarından biri de doğal SİT'lerdir. Bu doğal SİT'lerin, şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığının tasarrufunda olan doğal SİT'lerin doğal SİT olarak ilan edilmesi sürecine baktığımızda, işin uzmanlarının yeterince bu işin içerisinde olmadığının, kararlarının verilmesi aşamasında gerekli incelemelerin yapılmadığının, konunun ihtisasını yapmış insanlar olmaması münasebetiyle de çok ciddî sıkıntıların ülkemizin dörtbir tarafında olduğunun, burada değerli milletvekili arkadaşlarım ve kamuoyu tarafından bilinmesinde fayda vardı.

Bu, son derece hassas bir konudur; çünkü, bu konuyla alakalı o kadar şikâyet alıyoruz ki, doğal SİT'lerle alakalı, bilhassa, ülkemizin güney sahilleri ve Ege sahillerinde bu konuyla alakalı o kadar yoğun bir sıkıntı var ki, bu, öyle zannediyorum ki önümüzdeki uzun olmayan bir süre içerisinde, yapmış olduğumuz çalışmalarla kalıcı bir çözüme kavuşacaktır.

Ancak, burada, Özel Çevre Koruma Kurumunun Muğla'da yapmış olduğu uygulamalarla alakalı birkaç hususu sizlerle daha geniş olarak paylaşmak istiyorum.

Geçiş dönemi yapılanma koşullarına göre verandalar ve müştemilat hariç, en fazla TAKS'ın 0,20; en fazla bina yüksekliğinin 6,50 olması ve 2 kat koşulunun sağlanması şartıyla, bir parselde her bir yapı taban alanı maksimum 85 metrekare olmak üzere, en fazla 2 yapıya izin verilecektir.

Bununla şunu hedefliyoruz... Müteaddit defalar bölgeye gittiğimizde görüyorduk ki, köydeki tarlasını ekerek, biçerek, çoluk çocuğunun nafakasını kazanmak durumunda olan yöre halkının, askerden gelen çocuğunu evlendirmesi için, evinin penceresinin doğraması çürümüş olmasına rağmen değiştirmek istediği halde, koruma kurulları müdahale ediyor ve vatandaş -yeni bina yapmayı şöyle bir tarafa koyun- eskimiş, çürümüş penceresinin çerçevesini dahi değiştiremiyordu. Mahalline gittiğimizde, gördüğümüzde, incelediğimizde, vatandaşın taleplerinin son derece yerinde olduğunu gördük.

İşte, bu, yerinde yapmış olduğumuz tespitler doğrultusunda da, bugün burada, Özel Çevre Koruma Kurumunun, öncelikli olarak Muğla bölgesinde ve de diğer illerimizde, benzer sıkıntılarla halkımızın daha fazla boğuşmaması için böyle önemli bir kararı aldık. Ancak, özel çevre alanlarıyla alakalı size birkaç hususu daha bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Özel çevre alanları, gelişmiş ülkelerin üzerinde hassasiyetle durmuş oldukları bir husustur. Çünkü, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi açısından, endemik türlerin korunması ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde intikal ettirilmesi açısından, mutlaka ve mutlaka korunması gereken alanların sürekliliğinin temin edilmesi açısından, özel çevre alanları son derece önemlidir. Bu konuda Bakanlığımızın, ülkemizin dörtbir tarafında yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki, tek başımıza sorunun bizde başlayıp bizde bitmediğini, bizim dışımızda kurullardan geçmesi gerektiğini, planların belli bir süreci takip etmesi gerektiğini, bu sürecin de bizi, doğrusu, zorladığını… Çünkü, bizim dışımızda çözümün adresi olan kurumlarda tasdik süresinin uzaması, vatandaş ile kurumumuzu ve Bakanlığımızı çoğu kez karşı karşıya getirmektedir.

Elbette ki, burada kurumu da suçlayacak değilim; ancak, şu realiteyi de ifade etmekte fayda görüyorum: Gelişmişliğin önemli bir parametresi, ülkenin yüzde kaçının korunan alanlardan ibaret olduğuyla çok yakından alakalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde... Millî parklar, tabiat parkları veyahut da özel çevre alanlarıyla korunan alanlar ülkenin yüzde 2, yüzde 3, yüzde 5'lerini buluyorsa, o ülkenin endemik türlerini ve biyolojik çeşitliliğini sürdürmesi açısından gelişmiş bir ülke formatına sahip olduğunun, aksi halde, bu imkândan mahrum olacağının da herkes tarafından bilinmesini arzu ederim. Ancak, öyle zannediyorum ki, kalıcı bir çözüm için önümüzdeki yasama döneminde… Çünkü, şu anda bu yasama dönemine yetiştiremediğimiz bir kanun hazırlığımız vardı; kanunu önümüzdeki yasama döneminde çıkararak çok daha kalıcı ve köklü bir çözümü, inşallah, gerçekleştireceğiz.

Ben bu vesileyle bu konuyu bilhassa Muğla özelinde gündeme getiren değerli milletvekili arkadaşımı ve bizlere bu fırsatı veren Değerli Başkanı ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyor, hepinize başarılı çalışmalar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, 2005 eğitim ve öğretim yılının değerlendirilmesi hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ali Müfit Yetkin'e aittir.

Buyurun Sayın Yetkin.

Süreniz 5 dakika.

2.- Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in, Şanlıurfa İli 2004-2005 eğitim-öğretim yılını değerlendirmesine ilişkin gündemdışı konuşması 

A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa İlimizin 2004-2005 eğitim yılının değerlendirilmesiyle ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, eğitim yılının sona ermesiyle birlikte tatile giren bütün öğrencilerimize iyi tatiller diler ve başarıyla yürütmekte olan öğretmenlerimize de vefakâr çalışmalarından dolayı şükranlarımı sunarım. Ayrıca, bu hafta sonu üniversite imtihanına girecek öğrencilerimize de başarılar dilerim.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem ve memleketim olan Şanlıurfa İlinde, 2004-2005 öğretim yılında eğitim alanında büyük atılımlara imza atılmıştır. Yıllarca geri kalmışlığa sebep olan eğitimsizlik, insanların refah düzeyinin alt seviyede kalmasına ve toplumsal kalkınmanın gelişmemesine neden olmuştur. Şanlıurfa İlimizde, iktidarımız dönemi ve öncesiyle ilgili eğitim alanında yapılanları mukayese ettiğim zaman, gerçekten büyük başarılara imza atılmıştır. Bu anlamda, bazı rakamlar vermek istiyorum.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan 3 Kasım 2002'ye kadar ilimiz Şanlıurfa'da toplam 4 400 derslik yapılmıştır; iktidarımızın ikibuçuk yıllık döneminde ise, 1 500 derslik yaptırılmıştır; yani, sekseniki yılda 4 400 derslik, ikibuçuk yılda ise 1 500 derslik yapımı gerçekleştirilmiştir. Rakamları daha iyi incelersek, cumhuriyetimizin kuruluşundan 2002 yılına kadar ortalama her yıl 55 derslik yapılmışken, ikibuçuk yıllık iktidarımız döneminde derslik yapım sayısı ortalama 600 dersliğe yükselmiştir. Bu da, otuz yılda eğitim alanında yapılan derslik sayısı kadar, ikibuçuk yılda derslik yapıldığını göstermektedir.

Bakanlığımız ve hükümetimiz, ilimizin eğitim alanındaki bu eksikliklerini çok iyi tespit ettiğinden, 2005 yılı yatırım bütçesinde İstanbul'dan sonra en büyük bütçe ilimiz Şanlıurfa'ya tahsis edilmiştir.

Ayrıca, eğitime yüzde yüz destek kampanyası çerçevesinde, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'in girişimleri sonucu, ilimizde kampanya çerçevesinde okul yaptıran Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Özlek ve diğer hayırseverler ve yardımda bulunan vatandaşlarımızın sayesinde eğitimde yapılanlar daha da ivme kazanmıştır. İlimiz adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.

Bilindiği üzere "Haydi Kızlar Okula" kampanyasının, 2004-2005 eğitim yılında, startı Şanlıurfa İlimizin Harran İlçesinde verildi. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendinin başlatmış olduğu Haydi Kızlar Okula kampanyasında büyük başarı elde edilmiştir. Bir önceki yıla göre kızların okula devam etmesi yüzde 222 artış göstermiştir. İl genelinde kız öğrencilerde artış oranı ise yüzde 30 olarak gerçekleşmiştir.

Bir başka başarı ise, eğitime verilen önem sonucunda, 2004 yılı fen liseleri ve anadolu liseleri sınavı birincisi, yani, Türkiye şampiyonu Şanlıurfa'dan çıkmıştır. Yine -2004 yılında -özel okullar sınavı Türkiye ikincisi de Şanlıurfa'dan çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün yapılanlara rağmen, eğitim alanında yaptıklarımız yeterli midir; hayır. Halen, derslik sayısı bakımından çok gerilerdeyiz. Burada da bazı rakamlarla dikkatinizi çekmek istiyorum.

2003-2004 eğitim yılında ilimizde ilköğretimindeki öğrenci sayısı 263 954 iken, 2004-2005 eğitim yılında bu rakam 289 489'a yükselmiştir. Artış oranı yüzde 9,5 olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye istatistiklerine baktığımızda, öğrenci sayısındaki artış oranında Şanlıurfa birinci sırada yer almaktadır. İstanbul yüzde 6, diğer iller ise yüzde 3 veya 4 artış oranlarıyla devam etmektedir.

Derslik başına düşen öğrenci sayımız ise 60 civarındadır. Burada da, Türkiye genelinde, istatistikî verilere göre, derslik başına düşen öğrenci sayısı bakımından en yüksek olan ve dersliğe en çok ihtiyaç duyan il olmamız bizleri üzmektedir.

Geçmişte yapılan plansız ve yanlış yatırımlar sonucu oluşan bir tablodan örnekler sunmak istiyorum: Derslik başına düşen öğrenci sayısı Şanlıurfa'da 60'ken, Artvin'de 17, Isparta'da 18, Çankırı ve Tunceli'de 19'dur. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Doğru planlama ve koordinasyon yapılmamasından ötürü, 1 derslikte 60 öğrenci okurken, diğerinde 16-17 öğrenci eğitim görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

A. MÜFİT YETKİN (Devamla) - İşte, bu dengesiz yatırım ve planlamalar ülkemizdeki dengeli kalkınmaya engel olmuş ve kaynaklarımız israf edilmiştir. Görülüyor ki, ilimizin eğitim sorunları geçmişten gelen büyük bir problemdir ve çözümü için büyük gayret ve dikkat göstermeliyiz.

Değerli arkadaşlar, ilimizde eğitim alanında yapılan bu çalışmaları kısaca sizlerle paylaşmak istedim. Eğitim alanında bu ciddî yatırım, planlama ve hassasiyetlerinden dolayı, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'a, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'e ve Başbakanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendiye ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, İstanbul'un Sarıyer İlçesinde hazine arazileri üzerindeki tapu tahsis belgeli bina ve kooperatifler hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen'e aittir.

Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, İstanbul Sarıyer İlçesinde hazine arazileri üzerindeki tapu tahsis belgeli bina sahipleri ile kooperatif üyelerinin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sevgili milletvekilleri, çok sevdiğim bir Bakan arkadaşımın seçimler öncesi yaptığı bir konuşmayı sizlere 1 dakika dinletmek istiyorum... Çok önemli bir konu; eğer, lütfedip dinlerseniz beni çok mutlu edersiniz.

Yer, İstanbul Sarıyer Fatih Sultan Mehmet Mahallesi Muhtarlığı. Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'in bir konuşması…

(İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, dizüstü bilgisayarı açarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in yaptığı bir konuşmayı dinletiyor)

"Mehmet Ali Şahin - ...Mahallemizin pek muhterem sakinlerini, siz değerli kardeşlerimizi sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Nasılsınız efendim? (Alkışlar)

…için, 19 Temmuz tarihinde yürürlüğe giren yasayla Türkiye'de ciddî bir düzenlemeyi gerçekleştirdik ve Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bununla neyi kastettiğimi en iyi sizler bilirsiniz. (Alkışlar)

…Sizler artık rahat uyuyabilirsiniz… (Alkışlar)"

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Perde olsa daha iyi görünürdü…Slayt gösterisi olsa daha iyi gözükür…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bir saniye, bitiyor…

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Sevigen…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Başkanım, buyurun.

BAŞKAN - Şimdi, konuşma yapmak üzere söz aldınız. Bu, usulde yok; fakat, usulde olmamasına rağmen, bütün milletvekili arkadaşlarımızın teknik yardımına rağmen ses duyulmuyor. O yüzden, siz, mealen, Sayın Bakan ne söylediyse, konuşmanızda dile getirin.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Tamam.

Ben, burada…

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Tavşan mı çıkacak, tavşan?..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Tavşan da çıkar; eğer vatandaşa… Laf atarsanız, konuşuruz uzun uzun. Konuşalım…Laf atma yok; ben, sadece, burada…

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin lütfen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - ...çok sevdiğim bir arkadaşımın, seçim konuşmasında vatandaşa ne söz verdi ve seçimden sonra vatandaşa neler yaptığını anlatmak istiyorum.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ona ne gerek var?..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ama, inanmazsınız diye, ben de görüntüsünü getirdim.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Niye inanmayalım?! İnanırız canım.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Peki; inanıyorsanız, özür dilerim; mesele yok. İnandınızsa, mesele yok. İnandınızsa mesele yok zaten; kızmaya da, darılmaya da gerek yok ki…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)- Hayır yani…Gösteri…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben, yanlış bir şey söylemiyorum; sadece gösteri yaptım. Doğrudur; şov yapılabilir, öyle dersiniz; ama, bilin ki, bu konuda, sakın, siyaset yapmadım; vatandaşlar bilir, benim arkadaşlarım bilir, Mustafa Baş da bilir, burada tanıyan; aynı bölgenin milletvekilleriyiz; vatandaşı ilgilendiren hiçbir konuda şimdiye kadar siyaset yapmamışımdır. O mahalledekiler de dinliyorlarsa, bilirler; her gittiğim yörede demişimdir ki, burada siyaset olmaz. İnsanın eviyle, ekmeğiyle, aşıyla siyaset olmaz. Siyaset yapan adamlar yanlış yaparlar diye düşünüyorum.

Sevgili milletvekilleri, biliyorsunuz…

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Siyaset yapmak ayıp bir şey değil ki…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ekmekle siyaset olmaz. Ekmeğiyle, aşıyla siyaset olmaz; onu söylüyorum. Siyaset ayrı bir şey; ama, bunun üzerinden siyaset yapılmaz, rant kazanılmaz, onu anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.

Mehmet Bey, siz de Genel Kurula hitap edin, şahıslara hitap etmeyin.

Buyurun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, son zamanlarda İstanbul'da ciddî oyunlar oynanıyor. Sayın Tayyip Erdoğan Ankara'yı bıraktı, İstanbul'da Köşk'te kendisine bir ofis kurdu -Üsküdar'dan karşıya geçmek için... Beşiktaş eski Kaymakamlığının yeri- İstanbul'u oradan idare ediyor. Yani, İstanbul'da belediyeleri, İstanbul'da Valiliği, İstanbul'da görev yapan bürokratları by-pass etti, bir kenara attı. Bu bir tarafa, bu birinci iş…

A. YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - İstanbul Türkiye'nin şehri değil mi?! O da Türkiye'nin Başbakanı!..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - İstanbul'u yönetecek belediye başkanları var. Aslan gibi belediye başkanı var, kendi belediye başkanınız; güvenmiyor musunuz?.. İnsan kendi atadığı valiye güvenmez mi de, kalkacak İstanbul'da saltanat kuracaksın, saltanat kayığıyla evinden Üsküdar'a geçeceksin, gelenleri sarayda ağırlayacaksın!.. Devletin o kadar yerleri var, öyle bir şey var; bütün İstanbul biliyor, ben de biliyorum. Ben bu yönünü bir tarafa bırakıyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir şey yok.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Lütfen, kızmayın, darılmayın; ben size bir gerçeği saptamaya çalışıyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Hizmet ayağa gidiyor!

MEHMET SEVİGEN (Devamla)- O da doğru.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, müdahale etmeyin; hatibi dinleyemiyoruz, duyamıyoruz. Lütfen dinleyin.

MEHMET SEVİGEN (Devamla)- Sevgili milletvekili arkadaşlarım, Baltalimanı diye bir semt var; oranın eski ismi Küçükarmutlu. Fatih Sultan Mehmet Mahallesi diye bir semtimiz var, Büyükarmutlu... Reşitpaşa diye bir mahallemiz var Sarıyer'de. Bunlar, rantın en güzel, en önemli olduğu yerler. Yani, denize yakın, Boğaza yakın, yeşillikler içerisinde bir semt. Buralarda çeşitli oyunlar oynanıyor, değişik rant peşinde koşan işadamları, şirketler, kuruluşlar… Oralarda yaşayan vatandaşlara, siz fakirsiniz, fukarasınız, burada yaşayamazsınız kardeşim, burada zenginler yaşar, bu Boğazı ancak zenginler seyreder, siz, tamam, yanlış yapmışsınız, kırk yıl evvel, elli yıl evvel gelmişsiniz, hazine arazisi üzerine ev yapmışsınız; doğru değil, yanlıştır. Belki de hazine arazisini size, bazı kötü, menfaatdar insanlar emlakçılıkla size satmışlar diyebilirsiniz. Bu insanlar buralara kırk elli yıldır yerleştirilmişler; en son "Teknokent Projesi" adı altında, bu bölgede, altyapısı yapılmış, suyu, elektriği, camii, okulları olan mahalleler teker teker elden çıkarılıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sayın Başkan, özür dilerim...

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Üniversite arazisinin üzerine yapılmış, mahkemelere gitmiş, ama bunlar en az elli altmış yıllık tapu tahsis belgesi olan insanlar. Üniversite mahkemeyi kazanmış. Yalnız, üniversite mahkemeyi kazandıktan sonra, Sayın Başbakan Yardımcısı -Gülsüm Sağlamer, eğer bizi duyuyorsa kulakları çınlasın- Sayın Mehmet Ali Şahin gidiyor -keşke burada olsa da yüz yüze konuşsaydık, kendi bölgemin milletvekili, olmadığı zaman arkasından konuşmaktan üzülüyorum- sayın rektörüm, önümüzde seçim var, mahkeme kararlarını göndermeyin seçime kadar diyor ve arkadan, sanayicilere gidiyor farklı konuşuyor, halka gidiyor farklı konuşuyor.

Bunun yanında, seçimden önce... Yine, Derbent diye bir mahallemiz var. Bu Derbent Mahallesinde elli, altmış, yetmiş yıldır yaşayan insanlarımız var, Sarıyer'de. Çok kısa geçiyorum; 5 dakika olduğu için bu gündemdışı konuşma. Oto Sanayii Yapı Kooperatifi diye bir kooperatif, bu yerleşmiş bulunan insanların evlerinin bulunduğu arsaları, gidip Hazineden satın alıyor; ama, bu insanlar, elli yıl, altmış yıl, yetmiş yıl orada oturmuşlar, elektrik paraları, su paraları vermişler, orada büyümüşler, orada bir aile olmuşlar; Türkiye'nin her tarafından gelen bir mozaik; Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Türkiyeli olmuş, bir vatandaş olmuş, birbirine sahip çıkmışlar, beraber ağlamışlar, beraber gülmüşler, mücadele etmişler hükümetlerle, bakanlarla; paralarını vermişler, biz talibiz arkadaş, bize satın diye feryat ediyorlar; biz diyoruz ki, yok arkadaş, orasını başkasına satacağız, sen yoksulsun, fakir fukara oturamaz.

Bu arkadaşlarım... Sayın Bakanımız Mehmet Ali Şahin, Dernek Başkanımız Ahmet Beyin evine gidiyor -kulakları çınlasın ikisinin de- Ahmet Beye, size tapu sözü veriyorum, rahat uyuyun, başınızı yastığa rahat koyun, bu tapular sizin olacaktır diyor. Bu kooperatifin üyeleri, onlar da -Oto Sanatkârlar Yapı Kooperatifi üyeleri mağdur olmasınlar diye düşünüyorum- birinci dairelerini alıyorlar, bir kısmı... Başkanları da eski bir profesör, bir üniversitede profesörlük yapıyor başkanı. İşadamları üyeleri. Bu sanatkârlar, oto sanayiinde çalışan tamirciler, otocular birinci evi alıyorlar, ikinci evi alıyorlar; daha kooperatif arsasının üçte 1'ini alarak; üçte 2'si daha geride duruyor. Artık ranta dönmeye başladı. Yani, kooperatifler niye kurulur; mağdur oldukları için, yuva için kurulur; ama, birinci yuva bitmiş, ikinci yuva bitmiş, artık üçüncü evi almak için çaba sarf ediyorlar; o mahallede yaşayan garibanlara, fakirlere, fukaralara, siz çıkın diyorlar. Mahalle halkı da diyor ki, buraları beğenmiyorsanız, bunu ben yaparım diyor, bırakın diyor…

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Sevigen, dileğiniz gerçek oldu; Sayın Şahin geldi.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Geldiyse çok memnun olurum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Buradayım.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Hoşgeldiniz. Siz yoktunuz, sizin arkanızdan konuşmak istemedim; çok mutlu oldum geldiğinize.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Oradaki üniversite arazisi kimin?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Üniversitenin.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Kamu alanı...

MEHMET SEVİGEN (Devamla) -Alıyor Hazineden.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Çözümünü de söyleyin.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Başka şey söylüyorum; çözümlerini de söylüyorum şimdi; dinlerseniz, çözümünü de söylüyorum.

BAŞKAN - Mehmet Bey, biz, sizin konuşmanızı, Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısına zaten ilettik; hangi konuyu konuşacağınızı biliyor o.

Siz devam edin, tamamlayın.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Burada, kooperatifin üzerinde 160 dönüm… Evler yapılmış, arsalarını, evlerini almışlar kooperatif sahipleri; artık, ikinci, üçüncü rantı almaya çalışıyorlar. O yöredeki insanlar da diyor ki, bunu satacaksanız, bu arsa gerçekten bu kooperatifinse, belediyenin yerleri var, hazinenin yerleri var onların yanında, bize oraları verin ya da vermeyecekseniz, zaten bu insanlar alacaklarını almışlar, birinci evi almışlar -300 000 - 400 000 dolar eder arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum- ikinci evi de almışlar. Bundan sonra, bu yapıları beğenmiyorsanız -bizim evlerimizin imarsız yapılanmasını, zorla yaptığımız evleri- bize söyleyin, biz yıkalım, sosyeteye uyduralım, bunlara uyduralım. Böyle feryat ediyorlar; ama, bunları da kulakardı ediyoruz. Ama, seçimden önce geliyoruz, diyoruz ki "başınızı yastığa rahat koyun -bunlar sizin sözleriniz değil mi Sayın Bakanım- rahat uyuyun, benim ne demek istediğimi anlıyorsunuz; tapularınızı alacaksınız." Seçimden önce böyle söyleyip, seçimden sonra oralara dozer göndererek veyahut da, bir gecede, Poligon Caddesi üzerinde, bir gecede… Burada, bakın, tebligatı da okuyorum size... Sevgili arkadaşlarım, cumartesi akşamı saat 10, cumartesi gecesi saat 10 yahu! Üniversite çocukları imtihana girecekler pazar günü! Diyor ki tebligat "salı günü evini yıkmaya geliyorum, hazır ol." Gece 10'da gidiyor polis. Gönderiyor bu tebligatı. Okumak isteyen varsa, okuturum, burada, bütün arkadaşlarımıza… 7 dönüm arazi; turizm alanı ilan etmişiz, belediyeyi by-pass etmişiz, projeyi Turizm Bakanlığı yapmış, burada yaşayan insanlar beş katlı altı katlı evlerini yapmışlar; pazar günü çocuklar imtihana girecek… Haa, doğru, parası olan Amerika'ya da gönderiyor, arkadaşlarından burs da alıyor; ama, o çocuklar, evleri yıkılacak korkusuyla sabahlara kadar, pazar günü, hayatlarının, belki de geleceklerinin günü olan pazar günü, o çocukların, o fakir fukaranın, garip gurebanın günahı kimin boynuna gidecek?!. Allahaşkına, rica ediyorum sizden!.. Hepiniz babasınız!.. "İki günde yıkın" diyor, iki günde!.. Cumartesi günü gece saat 10'da -sanki onlar kaçıyormuş gibi- götürüyorlar oraya tebligatı "salı günü saat 12.00'de geliyorum, salı günü saat 14.00'te evlerinizi yıkacağım" diyor.

BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Özür dilerim.

Sağ olsun, orada emniyet müdürü arkadaşımız var; onlara, bir gün evvelden, o gece haber veriyor, diyor ki "bu tebligatı alın, salı günü halkla karşı karşıya gelmeyelim." İnanın, orası 7 dönüm. Yahu, satacaksanız orasını… Hazine de diyor ki, biz orasını yıkarak daha rahat satarız. Yıkılıp satıldığı zaman 2,5 trilyon para elde ediyor hazine; o 7 dönümün üzerinde, 7 trilyon değerinde, devletin ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının rantı var.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - 10 dakika oldu!

BAŞKAN - Sayın Sevigen, teknik aksaklıklardan dolayı size zaten tolerans tanıdık; ama, son cümlelerinizi kullanın ve bitirin lütfen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Son cümlem…

Oradaki yaşayan insanlar diyorlar ki, yahu, satıyorsanız, lütfen satın; ama, bize satın diyor ya. Başkasına satacaksanız; 7 dönüm çıkardınız, kooperatif alanı mı yapacaksınız; evler bizim, biz yapalım; turizm alanı mı yapacaksınız, turizm alanı mı ayırdınız, yine mi satacaksınız; ama, bize satın, biz burada yıllardır, elli yıldır, altmış yıldır oturuyoruz; feryat ediyorlar. Ya, ille de holdinglere mi satmak zorundayız allahaşkına arkadaşlar bunları; milletvekili arkadaşlarım, size söylüyorum ya; ille de parası olanlara mı satmamız lazım?! Orada yaşayan insanlar aynı parayı veriyorlar, onların da verdiği Türkiye Cumhuriyetinin Yeni Türk Lirası, sizin de verdiğiniz Türkiye Cumhuriyetinin Yeni Türk Lirası!.. Satacaksanız, fakir fukaraya satın; aslan gibi çıkarız, alırız, çocuklarımızı da orada büyütürüz diyorlar.

Benim sizden ricam o; o yörede yaşayan insanları çağırın, devletin kademesini çağırın, yerel yönetim belediye başkanını -sizin- çağırın, oturtun onları bir araya devlet olarak. Baba değil misiniz; otur şuraya kardeşim diyeceksin, bu sorunu çözelim. Yoksa, inanın, samimî olarak söylüyorum buradan, 100 000 kişiyle Ankara'ya yürüyecekler; bakın, ben size söylüyorum milletvekilleri olarak, 100 000 kişiyle, Sarıyer halkı Ankara'ya gelecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Geç kaldılar, geç…

BAŞKAN - Toparlayalım…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben sizin bir arkadaşınız, dostunuz olarak bir uyarı yapıyorum; insanları birbirine kırdırmayalım, halk ile polisi, devleti birbirinin arasına düşürmeyelim. Sizden rica ediyorum, hükümet olarak, lütfen, verdiğiniz sözde durun, bu sorunu çözün!

Hepinize sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın Sevigen'in, İstanbul'da ve Türkiyemizin farklı bölgelerinde üstünde toplu yapılaşma bulunan vakıf ve hazine arazileriyle ilgili bir konuyu gündeme getirmiş olmaları nedeniyle kendisine teşekkür ederim.

İstanbul'da, Beyoğlu Okmeydanı'nda, Eyüp'te, Alibeyköy'de, Antalya'da, Kâğıthane'de, Sarıyer'in bir bölümünde, benim Bakanlığıma bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğünün arsaları var, yerleri var, bunların üzerinde de toplu yapılaşmalar var. Mesela, Beyoğlu'nun Okmeydanı Semtinin önemli bir bölümü vakıf arazisidir ve üstünde birkaç katlı binalar vardır. Bu vatandaşlarımızın tapuları yoktur; çünkü, vakıf arazileri özel mülkiyete konu olamamaktadır.

Biz, seçimlerden önceden beri, acaba, üstünde toplu yapılaşma bulunan bu yerlerle ilgili mülkiyet sorununu nasıl çözebiliriz, nasıl vatandaşlarımızın bu sıkıntılarını halledebiliriz diye düşündük ve burada, Maliye Bakanlığınca hazırlanan çeşitli kanunlarda değişiklik öngören bir yasa görüşülürken bir madde ekledik. Üzerinde toplu yapılaşma bulunan vakıf arazileri hazine arazileriyle trampa edilir. Böylece, o vakıf arazileri hazine arazisi haline gelir; hazine arazileri de bu yerleri ilgili belediyeye devreder; ilgili belediye de orada plan ve proje geliştirerek vatandaşların mülkiyet sorununu çözmek suretiyle, hem oraları uygun bir fiyatla vatandaşlara satarak oradan gelir elde eder hem de vatandaşların tapularını verir diye bir yasal düzenleme yaptık.

Peki, yaptınız da ne oldu? Yaptık, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Millî Emlak Genel Müdürlüğü bir çalışma yaptılar. Okmeydanı'yla ilgili protokolü, Maliye Bakanımız ile bendeniz, bundan aylar önce imzaladık, Antalya'yla ilgili de imzaladık. Şimdi, Eyüp Alibeyköy'le ilgili imza aşamasına gelindi; çünkü, vakıf arazilerinin değerini tespit etmeniz, Vakıflar Genel Müdürlüğüne o ilin veya ilçenin başka bir yerinde verilecek olan arsa değerleri ile onların birbirini tutması gerekir; yani, biz, bir arazi veriyoruz, hazine de buna karşılık bize bir arazi veriyor, Vakıflara; ama, bunların değerlerinin de tutması gerekiyor. Alibeyköy'de bununla ilgili bazı sorunlar yaşandığı için, şu anda protokolü imzalamak mümkün olmadı.

Şimdi, Sarıyer'e gelmek istiyorum. Sarıyer Reşitpaşa Mahallesi... Biraz önce Sayın Sevigen'in… Ben izleyemedim, arkadaşlar söylediler, benim bir konuşmamı burada sizlere dinletmiş; kendisine teşekkür ediyorum, reklamın iyisi kötü olmaz. Evet, o konuşmayı ben yapmıştım. Reşitpaşa Mahallesidir Sarıyer'de. Gerçekten, Sayın Sevigen'in de ifade ettiği gibi, orada birkaç katlı binalar vardır; yani, gittiğinizde, orası bir gecekondu bölgesi görünümünde değildir; ancak, orası yapıldığında hazine arazisi iken, daha sonra orası İstanbul Teknik Üniversitesinin mülkiyetine geçmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi de orada mülkü bulunan vatandaşlara karşı dava açmıştır. Mehmet Bey, bu davalar sonuçlandı; biliyorsunuz değil mi?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Biliyorum Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bitti, Yargıtay sürecinden geçti. Şu anda dosyalar icradadır.

Peki, bu sorunu nasıl çözebiliriz?.. Şimdi, bir dozer, greyder göndererek bu yapıları yıkmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Biz bir değişiklik daha yaptık bundan birkaç ay önce, farkında değilsiniz; dedik ki, trampa, yani, diyelim ki, trampayı yaptık, ilgili bakanlar imzaladı, bu bir anlam ifade etmiyor; çünkü, mahkemeyi ve icrayı durdurmuyor. Olsun, elinde bir trampa belgesi var. Avukatı alır, icraya harcını yatırır, yıkmak için gidebilir. Biz bir cümle daha koyduk. "İlgili bakanlar trampayla ilgili, takasla ilgili protokolü imzaladığında açılmış olan davalar durur, başlamış olan icra takipleri durur." Bu hükmü de koyduk. Şu anda hükümde bu var. Bunları hep ben takip ediyorum. Niye; yıllar önce o insanlara yardımcı olacağıma söz verdiğim için bunu da yaptım. Belki birçok milletvekili arkadaşım o cümlelerin ne anlama geldiğini bile bilmez; ama, ben, o cümlelerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum; çünkü, o insanların sorunlarını ve sıkıntılarını ben bizzat yaşıyorum.

Şimdi, peki durum ne; şimdi, Millî Emlak Genel Müdürlüğünden, Reşitpaşa'daki o yerlerle ilgili takas karşılığında yapılacak işlemde, İstanbul Teknik Üniversitesine acaba hangi Millî Emlak arazisini önerebiliriz ki -İstanbul Teknik Üniversitesi de bizim bir kurumumuzdur- o da eğitim ve öğretim hizmetleri için burayı kullanabilsin.

Kartal taraflarından bir hazine arazisi listesi geldi, Kilyos taraflarından geldi. Millî Emlak Genel Müdürlüğümüz bu konuda bir çalışma yapıyor. Şimdi, tabiî, ilgili bakanlıklar -biliyorsunuz Teknik Üniversitenin, Millî Eğitim Bakanlığıdır, Hazine de Maliye Bakanlığımıza bağlıdır- iki bakanımız oranın değeri ile kendilerine önerilecek hazine arazisinin değeri tespit edildiğinde, bir protokole bağlandığında, bir protokol imzalanacak.

Şimdi, benim masamın üstünde -şimdi, Mehmet Bey sizinle gidelim- bu çalışma dosyası var. En son, Reşitpaşa Mahallesindeki binaların hem uzaktan hem yakından çekilmiş fotoğraflarını istedim, iki gün önce geldi, masamın üstündedir; çünkü, ilgili bakan arkadaşlara da göstereceğim bunu, diyeceğim ki: Bakın, eğer bu sorunu çözmezsek, şu apartmanlar yıkılacak. Son derece modern binalar. Gelin, şu sorunu çözelim. Tabiî, Millî Eğitim Bakanımızdan istirhamım şudur: İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörümüzle de görüşerek, bu konunun sulh yoluyla çözülmesi konusunda yardımcı olmasını istemektir.

Yani, bu, sadece benim imzamla olacak bir şey değil; ama, ben, bunun hallolması için, şu ana kadar... Arkadaşlarım bilir, Sayın Mustafa Baş da biliyor, Ekrem Erdem de çok yakinen bilir, bu konudaki çalışmaları birlikte yaptık. Şimdi, protokol imzalama aşamasına doğru gidiyoruz. İmzalandığında ne olacak; imzalandığında ve mahkeme dosyasına o protokol ibraz edildiğinde, yasa gereği, son yaptığımız değişiklik gereği, o mahkemeler, olduğu yerde dosyalar durur, icra dosyaları da durur.

Şimdi, binlerce insanın yaşadığı bir yeri yıkmanın veya yıktırmanın, ben Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak, İstanbul Milletvekili olarak, şu anda da hükümet sorumluluğu üstlenmiş bir kişi olarak, doğru olmadığı kanaatindeyim. Bunun için bu adımları attık. Ben, bu konuyu gündeme getirdiğiniz için, size, gerçekten, hassaten teşekkür ediyorum Mehmet Bey.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Teşekkür ederim, sağ olun.

Özür dilerim Sayın Bakan; bakın, bu elimdeki yıkım emri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biliyorum, bunlardan benim her gün haberim var. Dün, üstelik, ilgili arkadaşları ikna edebilmek için fotoğraflarını getirttim. Dün geldi daha, iki gün önce geldi…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Affedersiniz Sayın Başkan; özür dilerim…

Sayın Bakan, bakın, dün gitti bu yazı, "çıkın, yıkacağız" diyorlar… Dünkü emir bu… Ben size vereyim isterseniz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, alacağım, alacağım… Sabırlı ol, sabırlı ol, sabırlı ol… Alırım ben şimdi… Sabırlı ol…

Bu konuyu gündeme getirdiniz. Ben, öteden beri takip ediyorum. Bu konunun çözümü konusunda birlikte hareket edebiliriz. Parlamentonun, bu konuda, iktidar-muhalefet, sorunun çözümü konusunda birlikte hareket ediyor görüntüsünün sorunun çözümüne ciddî katkı sağlayacağına da inanıyorum. O bakımdan Mehmet Beye teşekkür ediyorum.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Ben de teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu konuların çözümü hususunda, yasal bazda yapılması gereken her şey yapıldı; uygulama konusunda demin söylediğim noktadayız. Biraz sonra, anayasa değişikliği oylamamız var; ondan sonra, fırsat bulursanız, beraber Başbakanlığa gideriz, size, yapılan çalışmaları da, orada bizzat gösterebilirim. Ben, onu da ayrıca alayım.

Arkadaşlar, durum bundan ibarettir; ama, Sayın Sevigen, Sevgili Milletvekili Arkadaşımız, Sayın Başbakanımıza da atfen bazı beyanlarda bulunmuş, ben dinleyemedim; biraz önce Bakan arkadaşım ifade etti. Tabiî, siyasette bir üslup var; bu üslubu biz kaybetmemeliyiz. Bu üslup herkese lazım.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Başbakana da lazım…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Birbirimizin yüzüne bakamayacak kelimeleri hiçbir yerde söylememeliyiz Mehmet Bey.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Başbakan da söylemeyecek, biz de söylemeyeceğiz; hep beraber söylemeyeceğiz; ama, ben, kötü bir şey söylemedim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu cümle, önce kendim içindir. Yani, söylediğim bu cümlenin muhatabı önce benim, sonra hepimiz…

BAŞKAN - Sayın Bakan, karşılıklı konuşmayalım... Siz, Genel Kurula hitap edin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, tabiî…

İstanbul'da, Dolmabahçe'de yıkılmaya yüz tutmuş bir yer ihya edilmiştir. Sayın Başbakan, İstanbul'a gittiğinde, randevularını orası için vermekte. Mesela, İtalyan Başbakanıyla da orada görüşme yaptı. Orada Başbakanlığa ait bir çalışma mekânının bulunmuş olmasının bana göre hiçbir sakıncası yok; üstelik bu yararlı. Bugün, Sayın Tayyip Erdoğan Başbakandır, orayı kullanır; yarın bir başka arkadaşımız, sizden bir arkadaşımız başbakan olur, o kullanır. Bunlar, kimsenin tapulu malı falan değildir; devletimiz için, hükümet için, Başbakanlık için, üyeleri için yapılmış bir mekândır. Bu mekânın varlığının bize sadece zenginlik kazandırması lazım, bunu başka yerlere çekmenin de hiçbir âlemi yoktur. Üstelik, ben de zaman zaman gidiyorum, İstanbul'daki seçmenlerimize, vatandaşlarımıza orada görüşmek için randevu veriyorum. Mehmet Bey, sizi de oraya davet edelim, bir çayımı içersiniz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkanım, bir soru soracağım...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, şunu da hemen söyleyeyim; Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara'dır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, karşılıklı konuşmayalım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Başkentin Ankara olmasını değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmez. O anlama gelecek ifadeler duyduğum için söylüyorum. O nedenle, İstanbul'daki bu çalışma mekânı sadece işlerimizi kolaylaştırmak içindir.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir soru soracağım...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan.

Mehmet Bey, Sayın Bakanın konuşması bittikten sonra, yıkımla ilgili karar metinlerinin kopyalarını verirsiniz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bir soru soracağım.

BAŞKAN - Sayın Bakan konuşmasını bitirsin, ondan sonra…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben konuşmamı tamamlayayım Sayın Başkan.

Biliyorsunuz, milletvekillerinin soru sorma hakkı var; ama, kanunun geneli ve maddeleri üzerinde konuşulurken 5'er dakika soru sorma hakkı var; yani, kürsüde konuşurken böyle bir usul de yok.

Ben, Sayın Başkana teşekkür ediyorum toleransı sebebiyle. Yeniden, Sayın Mehmet Sevigen'e de teşekkür ediyorum, önemli bir konuyu gündeme getirdiği için; ben de bu açıklamaları yapma fırsatı buldum böylece.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sevigen, siz, Sayın Bakana bütün o belgeleri verebilirsiniz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Tabiî, vereceğim; ama, bir soru sorabilir miyim...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul yok.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yerimden…

BAŞKAN - İçtüzüğe göre, size, yerinizden kısa açıklama hakkı verebilirim, soru sorma hakkı veremem.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Açıklama yapacağım...

BAŞKAN - Oturduğunuz yerden… Mikrofonunuzu açıyorum.

Bu arada, Sayın Bakan, bölge milletvekillerinden sadece Sevigen'i değil, diğer milletvekilerini de davet ediyorsunuz herhalde, konuyu yerinde incelemek için.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sevigen.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir şey yok!..

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.

Ben, Sayın Bakanıma çok teşekkür ediyorum; eksik olmasın, bir açıklama fırsatı bulduk. Yalnız, o bir mahalle değil, biliyorsunuz, Fatih Sultan Mehmet'in yanında… Mesela, Poligon Mahallesine dün tebligat gitmiş "salı günü çıkın, yıkacağız" diye. Tebligat elimde, takdim edeceğim size. O insanlar tedirginlik içerisinde bekliyorlar. 7 dönüm yer...

Devlet Mahallesinde kooperatif alacağını almış, yine vatandaşın üzerine gidiliyor. Bunu, ben, çok iyi niyetli olduğu için Sayın Bakan, hükümetin başı olarak, o bölgenin milletvekili, Başbakan Yardımcısı, hepimizin bakanı olarak, o insanları -biz, bağcıyı dövmek istemiyoruz, üzüm yemek istiyoruz- tarafları toplar, bir çözüm bulursa; çünkü, kendi yöresinin insanları. Yoksa, inanın, milletvekili olarak, Parlamento olarak insanların güveni kalmayacak.

Benim ricam, Sayın Başbakan Yardımcısı, bizi de çağırsın, milletvekili arkadaşlarımızı da çağırsın; gideriz, tarafları çağırırız, hep beraber çözeriz bu sorunu diye düşünüyorum; çünkü, sorunları hükümet çözer; yani, kaçmakla bu iş olmaz diye düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kaçmıyoruz efendim; tamam.

BAŞKAN - Anlaşıldı, belgeleri verin siz.

Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcısı ve bölge milletvekilleri hep beraber gidip konuya yerinde çözüm bulmaya çalışacaklar. Tartışmalar bazen pratik sonuç da veriyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, artık gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Divan Kâtibi arkadaşımızın oturarak okuması hususunu da öncelikle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu ve 40 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/290)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin önemli bir meyve üretim alanını oluşturan muz üretiminin sorunlarının kapsamlı bir biçimde tartışılması ve çözümler aranması gerekmektedir.

Anavatanı Güney Çin, Hindistan ve Hindistan ile Avustralya arasındaki adalar olan muz, daha sonra Akdeniz kıyılarına ve 18 inci Yüzyılda da bir süs bitkisi olarak ülkemizde yayılmıştır. Muz, 1930'lu yıllarda meyvesi için yetiştirilmeye başlanmıştır.

Türkiye'de, bugün muzun ülkemizdeki yetiştirilme bölgesi, Akdeniz kıyılarımızdaki Alanya, Gazipaşa, Anamur, Bozyazı İlçeleri ile çevresindeki alanlardan oluşmaktadır.

Ülkemizde yıllık muz üretimimiz 150 000 ton olarak gerçekleşmektedir. Ancak, 300 000 tona yaklaşan tüketimin yarısı ithalat yoluyla ve çokuluslu şirketlerin kontrolündeki dünya muz piyasasından karşılanmaktadır. Muz üretimimizin ülke gereksinimimizi karşılayamadığı görülmektedir.

1- Muz üretimindeki temel sorunlar, "mevcut potansiyelimizin tam olarak değerlendirilmemesi, ülkemiz muz tüketiminin tamamını yerli üretimle karşılamak ve giderek tüketim fazlasını ihracata yöneltmek, üretimde yeni ve çağdaş yöntemleri geliştirmek, muzun saklama koşullarının iyileştirilmesi, yurt içinde pazarlama ve taşıma olanaklarının geliştirilmesi, muzun ülkemizde organik üretim olarak öne çıkarılması vb" olarak sıralanmaktadır.

2- Yerli muz üreticisinin ithal muz karşısındaki konumu da araştırılması gereken önemli bir konu olarak önümüze çıkmaktadır. Ancak, ithal muzla rekabet edebilmesinin temel şartı üretim maliyetlerini düşürecek yöntemleri bulmaktan geçmektedir. Devletin yerli muzu koruması bir düşünce olarak gelişmektedir.

Gümrük vergileri nedeniyle geçici nefes alabilen yerli muz üreticisi için önümüzdeki dönemde gümrük vergilerinin düşürülmesi yeni sorunlar getirebilir.

3- Muz üretiminde;

a) Gübreleme,

b) İşleme teknolojisi,

c) Sera teknolojisi,

d) Pazarlama,

Konularında yeterli bilimsel araştırma bulunmamaktadır. Araştırma enstitüleri, muz üretimi konusunda yeni ve bilimsel araştırmalarla üreticiye destek vermelidir. Üniversitelerde, özellikle ziraat fakültelerinde muz üretimiyle ilgili bölümler kurulmalıdır.

Muz araştırma istasyonları kurulması konusu incelenmeli ve çözüm üretilmelidir.

Muz üreticilerinin birliğini sağlayacak, üretici birliklerinin kurulmasını kolaylaştıracak düzenlemeler getirilmelidir.

4- Kaçak muz sorunu da izlenmesi gereken bir tehdit oluşturmaktadır. Gümrüğe girmeden limandan çıkış yapan araçlarla kaçak muzun ülkeye girişinin önlenmesi konusu araştırılmalıdır.

Bu gerekçelerle, ülkemizin önem taşıyan bir ürünü olan muzun, Akdeniz Bölgemizdeki üreticilerinin sorunlarının araştırılarak, nedenlerinin saptanması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması konusunda gereğini saygılarımla arz ederim.

1- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

2-Nail Kamacı                                (Antalya)

3- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

4- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

5- Osman Özcan                                (Antalya)

6- Osman Kaptan                                (Antalya)

7- Atila Emek                                (Antalya)

8- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

9- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

10- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

11- Kemal Demirel                                (Bursa)

12- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

13- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

14- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

15- Nuri Çilingir                                (Manisa)

16- Tacidar Seyhan                                 (Adana)

17- Mehmet Küçükaşık                                 (Bursa)

18- Gökhan Durgun                                 (Hatay)

19- Mehmet Boztaş                                 (Aydın)

20- Mehmet Semerci                                 (Aydın)

21- Mehmet Mesut Özakcan                                 (Aydın)

22- Mehmet Ali Arıkan                                 (Eskişehir)

23- Mehmet Vedat Yücesan                                 (Eskişehir)

24- Yavuz Altınorak                                 (Kırklareli)

25- Mustafa Yılmaz                                 (Gaziantep)

26- Nejat Gencan                                 (Edirne)

27- Muharrem İnce                                 (Yalova)

28- Ali Oksal                                 (Mersin)

29- Nurettin Sözen                                 (Sivas)

30- Türkân Miçooğulları                                 (İzmir)

31- Ahmet Yılmazkaya                                 (Gaziantep)

32- Vahit Çekmez                                 (Mersin)

33- Mehmet Ziya Yergök                                 (Adana)

34- Mehmet Işık                                 (Giresun)

35- Bülent Baratalı                                 (İzmir)

36- Fahrettin Üstün                                 (Muğla)

37- Nezir Büyükcengiz                                 (Konya)

38- Ufuk Özkan                                 (Manisa)

39- Erdoğan Kaplan                                 (Tekirdağ)

40- Erdal Karademir                                 (İzmir)

41- Hasan Ören                                 (Manisa)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/850)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 26-27 Mayıs 2005 tarihlerinde Kazakistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

LİSTE

Mevlüt Coşkuner                                 (Isparta)

Gürol Ergin                                 (Muğla)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 156                                Tarihi: 15.6.2005

15.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 941 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli 5356 Sayılı Kanun ve Anayasanın 104 ve 175 inci maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, gündemin 4 üncü sırasında yer alan 891 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 14.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 934 sıra sayılı kanun teklifinin, 48 saat geçmeden, 5 inci sırasına, gündemin 284 üncü sırasında yer alan 932 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 839 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 871 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 15.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 940 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, 9 uncu sırasına, 280 inci sırasında yer alan 927 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Sadullah Ergin               Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurul önerisiyle ilgili olarak, iki üye lehte, iki üye aleyhte söz alabilir ve 10'ar dakikalık söz süreleri var.

Lehte söz alan bir kişi var; Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin. Aleyhte söz alan iki milletvekilimiz var; Adana Milletvekili Recep Garip ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Lehte söz talebinde bulunan Sayın Sadullah Ergin; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulu Önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisi, 30 Haziran 2005 tarihinde, mümkün olursa tatile sokmak istiyoruz ve önümüzdeki temmuz, ağustos ve eylül aylarına yönelik olarak üç aylık bir tatil öngörüyoruz. Dolayısıyla, bu hafta hariç, önümüzde iki çalışma haftası olacak kısmet olursa. Bu açıdan, Meclis gündeminde bulunan tasarı ve teklifleri öncelik sırasına göre yeniden düzenleme ihtiyacı hâsıl oldu. Bu konuda Mecliste grubu bulunan değerli anamuhalefet partimizle görüşerek, bugün huzurlarınıza getirdiğimiz Danışma Kurulu Önerisini hazırladık.

Burada bu hazırlığı yaparken, Cumhurbaşkanımızın, yeniden görüşülmek üzere Meclise iade etmiş olduğu anayasa değişiklik teklifiyle ilgili görüşmeleri ön sıraya aldık. İlk sıradaki kanun tasarısı, anayasa değişikliğiyle ilgili görüşmelerdir. Hemen arkasından, 891 sıra sayılı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda değişiklik öngören ve askerî hastanelerden sivil vatandaşlarımızın da istifadesini öngören çok faydalı bir tasarı var. Bunun da tatil süresinde âtıl kalmaması açısından ve tatilde de sivillerin askerî hastanelerin boş kapasitesinden istifade etmesini sağlayacak böyle bir tasarıyı öncelikle görüşme ihtiyacı olduğundan bu sıraya aldık.

Yine, 3 üncü sıraya düşündüğümüz 934 sıra sayılı Trabzon Milletvekilimiz Cevdet Erdöl ve 2 milletvekili arkadaşımızın hazırladığı bir kanun teklifi var. Kamuoyunda mecburî hizmet diye bilinen ve şu ana kadar Sağlık Bakanlığımızın almış olduğu tedbirlerle her ne kadar yardımcı sağlık hizmetleri alanında personel girişi yeterince sağlanmış ise de, pratisyen hekim ve uzman hekim temin etme noktasında ciddî sorunlar yaşanmaktadır ve üç aylık tatil süresinde de birçok mahrumiyet bölgesinde Doğuda, Güneydoğuda veya Ortaanadolu çanağındaki illerimizin sapada bulunan ilçelerinde pratisyen hekim ve uzman ihtiyacını karşılayabilmek açısından önem arz eden bir teklif olduğu için onu da öncelikli olarak görüşmeyi arzu ediyoruz.

Yine, 4 üncü sırada 932 sıra sayılı Kütahya Milletvekilimiz Soner Aksoy ve arkadaşlarının vermiş olduğu bu kanun teklifi var. Burada da Doğalgaz Piyasası Kanununda değişiklik yapılması öngörülüyor. Anadolu'da birçok ilimize doğalgaz götürülüyor şu anda. Bunların projeleri tatbikat sahasına geçti ve inşaatları devam ediyor. Ancak, birçok il merkezine doğalgaz götürmek cazip iken, bu illerin kendi sınırları içerisindeki ilçelere müstakil olarak ihale yapılarak o ilçelerin de doğalgaz almasını sağlayacak projeler yatırımcılar açısından çok cazip olmuyor. Bu sıkıntıyı gidermek açısından ve güzergâh üzerindeki bu ilçelerin de doğalgaz nimetinden istifade edebilmesini de sağlayacak bu önemli değişikliğin de tatilden önce görüşülmesini arzu ettik.

Diğer konulardaki, lisanslı harita kadastro mühendislik tasarısı zaten gündemde mevcut idi. Çevre Kanunu yine sıra sayısı almış gündemde olan bir tasarı. 7 nci sırada 940 sıra sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var.

Değerli arkadaşlar, malumunuz, Türkiye, havacılık noktasında son yıllarda önemli atılımlar sağladı. Özel şirketlerin de seyrüsefere başlamasından sonra, gerçekten, sivil havacılık alanında, önemli yetki kargaşası ve teknik imkânsızlıklar dolayısıyla hava uçuş güvenliğini sağlama noktasında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün daha da güçlendirilmesi, kadro bakımından, teşkilat açısından, mevzuat açısından takviye edilmesi gereği ortaya çıktığı için, tatil öncesinde bu hususta uçuş güvenliğini birinci derecede ilgilendirdiğinden, ön plana çekilmek için huzurlarınıza getirilmiş durumda.

8 inci sırada 927 sıra sayılı Evrensel Hizmetin Sağlanması Hakkında Kanun Tasarımız var ve 9 uncu sırada da Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısı.

Hülasa, bu Danışma Kurulunu hazırlarken, huzurunuza getirdiğimiz listedeki tasarı ve teklifler, Meclisin iki hafta sonra tatile girmesi tezi üzerine ve tatil süresince de hizmetlerin mümkün olduğunca geniş alana, en geniş şekilde ulaştırılması maksadıyla hazırlanmıştır.

Bu Danışma Kurulu önerimize desteklerinizi bekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip.

Buyurun Sayın Garip.

Recep Bey, süreniz 10 dakika.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulunun önerileri doğrultusunda aleyhte söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İkibuçuk yıllık geçmiş döneme bakıldığı zaman, AK Parti Hükümetinin ciddî noktada hizmet ettiğini yakalıyoruz; çok ciddî katkılarda bulundu. Öndeki sıkıntıları aşmak için yoğun çalışmalar yaptı gruplarımız. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ile AK Parti Grubu, mutlak surette, her zaman birlik ve beraberlik ruhunu yakalamış değildir; ama, zaman zaman ayrı, zaman zaman da birlikte ortak kararlarla devam ettiğimiz birçok çalışmayı da gerçekleştirdik. Elbette ki, bu konuyu, bizi izleyen bütün Türk Ulusu, bunu, çok yakinen bilmekte ve görmektedirler.

Elbette ki, iktidarın bir şekilde muhalefet tarafından denetlenmesi ya da bir şekilde tanzim edilmesi çok mantıklı. Ancak, bugün, haftanın gündemindeki bu değişiklik, gönül isterdi ki olmasın.

941, 891, 934, 932, 839, 871, 940, 927, 878 sıra sayılı kanun tasarıları gündeme alınmıştır. Sanki, bu kanun tasarılarını gördüğümde, acaba, daha kanun tasarıları var mı, gelecek haftaki kanun tasarılarını da bugünlere taşımış olsaydık diye düşündüm.

Bu kadar yoğunluk içerisinde gece saat 23.00'e kadar çalışacak olan Genel Kurul, keşke, bu kadar sıkboğaz edilmeseydi diye düşünüyorum. Ancak, elbette ki, gruplar mademki böyle bir beraberliği sağlamışlar, 23.00'e kadar çalışacağız.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen ikinci milletvekilimiz, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Sizin de süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerileri aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Yalnız, benden önce bu önerinin aleyhinde konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekilinin, bir hakkı nasıl kötüye kullandığını, hem milletvekili olarak bizler hem de Yüce Milletimiz ibretle izlemişlerdir.

Uzun zamandan beri Parlamentoda, muhalefeti konuşturmama, muhalefetin düşüncelerini engelleme noktasında çok ciddî girişimler var. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek olan kanunların sıra sayısını alıp, matbaadan çıkışını o kadar seri bir şekilde takip ediyorum; ancak, bunlara yetişmem mümkün olmuyor. Sebep; muhalefetin sesini nasıl engelleyebiliriz, nasıl kısabiliriz. İşte, biraz önceki konuşma da, tam bunun tipik bir örneği olmuştur; konuşan milletvekili, bu önerinin niçin aleyhinde olduğunu tek bir somut cümleyle Meclisin gündemine getirebildi mi, sizlerin takdirlerine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta perşembe günü, yine burada bir öneri geldi; ilk defa, bir hafta sonraki gündemle ilgili bir öneriydi ve ondan mutlu olduğumu ifade ettim. Bizler de, milletvekilleri olarak, bir hafta sonraki programın ne olduğunu, en azından önümüze getirilmesinden memnun olduğumuzu ifade ettik; ancak, bugün, yeni bir öneri, hem de iki grubun anlaşarak verdikleri bir öneri; yine gündem altüst!.. Ve öyle enteresan ki, bu gündemde, 48 saat geçmeden görüşülmek üzere öneri halinde önümüze getirilen 3 kanun tasarısı ve teklifi var.

Değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 52 nci maddesi böyle bir imkân veriyor; ama, bu, istisnaî hallere münhasır olarak verilmiş olan bir yetki; ama, bu yetki, artık öyle güncel hale getirildi ki, geçmiş 2 dönemde 22 kanun teklifi ve tasarısı 48 saat geçmeden Meclis gündemine getirilirken, toplam, ikibuçuk yıllık dönemde, 35 civarında kanun teklifi ve tasarısı 48 saat geçmeden Meclis gündemine getiriliyor. İşte, bunlardan bir tanesi de, RTÜK'le ilgili yapılan anayasa değişikliği. Ben, 24 Mayıs günü, buradan RTÜK'le ilgili bir konuşma yapmış ve o konuşmamda, getirilen bu düzenlemenin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderileceğini ifade etmiştim; tutanaklardan okuma imkânınız var. Şimdi ne oldu; aradan yirmi gün geçti, biz, RTÜK'le ilgili anayasa değişikliğini, yeniden, Meclis gündemine getirip, yeniden görüşüyoruz; hem diyoruz ki çok yoğun çalışıyoruz, çok kanun çıkarıyoruz; ancak, yine, 22 nci Dönemde, tam 36 kanun, bakınız, ikibuçuk yıllık dönemde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş oranda, tam 36 kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmiş. Bu RTÜK'ün geri geleceği de belliydi; ancak, ne gariptir ki, Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanından geri dönme noktasında çok duyarlı olan ve bu konuda, bu konuları devamlı Meclis gündemine taşıyan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerine de, ben, o zaman hitap etmiştim. Niçin bunu destekliyorsunuz?! Bu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmesi kuvvetle muhtemel olan bir anayasa değişikliğidir… Hem Cumhuriyet Halk Partisinin şöyle bir iddiası vardı: Biz, dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği gündeme gelmeden, bir kez daha, anayasa değişiklikleriyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisiyle ortak hareket etmeyeceğiz; sözünüz vardı; ama, RTÜK üyelerinin seçimi noktasında, 3 tane RTÜK üyesinin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından seçilmesi imkânını getiren bir anayasa değişikliği olunca, Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte, beraber, bu anayasa değişikliğinin Mecliste kabul edilme noktasında birlikte oy kullanmanızdan da büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Hem anayasa değişikliklerinde uzlaşma komisyonu kurulsun, uzlaşma komisyonu kurulmadan anayasa değişikliklerini yapmayacağız diyeceksiniz; ancak, RTÜK'le ilgili bir anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, uzlaşma komisyonu kurulmasını aramadan, birlikte, bu anayasa değişikliğini Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edip, geçireceksiniz. Hani, sizler, AK Parti milletvekilleri, Grubu, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, hep diyordunuz ki, burada, kürsüye gelip; bir uzlaşma komisyonu kurulsun, bir uzlaşma komisyonu kurularak bunun nasıl yapılacağı, hangi noktalarda değişiklik yapılacağı hususuna birlikte karar verelim. Yoksa, bu dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi olmaz diyordunuz. Ancak, RTÜK meselesi geldiğinde, uzlaşma komisyonunu bir kenara bırakıyorsunuz.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Ne alakası var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çok alakası var Sayın Milletvekili; bu da anayasa değişikliği, öbürü de anayasa değişikliği. Anayasa değişikliklerinde sizler uzlaşma komisyonu kuralım diyorsunuz. Şimdi RTÜK'te niye kurmadınız?! Niye RTÜK değişikliğinde uzlaşma komisyonu kurulmadı?!

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Alakası yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çok alakası var, hepsi anayasa değişikliğidir Sayın Milletvekili.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın Cumhurbaşkanın bu geri gönderme gerekçesini lütfen şöyle bir dikkatlice okuyalım. Ben, bir milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanının bu geri gönderme gerekçesindeki bazı cümlelerinden dolayı çok büyük üzüntü duyuyorum. Bunun Cumhurbaşkanından geri döneceğini iddia etmiş olmama rağmen, bazı cümlelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bir milletvekili olarak, beni nasıl derinden yaraladığını ifade etmek istiyorum. Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca yapılan seçimde, genellikle siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği bilinen bir gerçektir…" Sayın milletvekilleri, bir daha okuyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan seçimde, genellikle siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği bilinen bir gerçektir…" Peki, bu cümle sizleri yaralamıyor mu sayın milletvekilleri?!

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Cumhurbaşkanı nasıl seçilmiş?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben bundan büyük ölçüde üzüntü duyuyorum; ama, bunun zeminini, fırsatını Sayın Cumhurbaşkanına veren de sizlersiniz. Ben yalvardım, rica ettim, istirham ettim burada yapmayın, bunu geçirmeyin dedim, bu, çok büyük bir yanlışlık dedim, bu seçilen RTÜK üyelerinin, artık bundan sonra, sırtını, kendilerini oraya getiren partilere dayayacağını ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanı da, benzer ifadelerle bunu, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderiyor. Bakınız, bu özelliği nedeniyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun statüsünün özerk, bağımsız ve yansız olması gerekmektedir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, bizim yaptığımız değişikliklerle, bağımsız, özerk ve yansız olmasını sağlayabiliyor muyuz; tam tersine, bundan sonra Türkiye'de şöyle bir şey olacak, RTÜK'ün verdiği kararlarla ilgili olarak, vatandaş, kamuoyu şuna bakacak: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunca önerilip seçilen RTÜK üyeleri bu konuda hangi kararı vermiş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca önerilip Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçilen RTÜK üyeleri bu konuyla ilgili hangi kararı vermiş diye…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ancak sen yaparsın...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekili, Sayın Burdur Milletvekilimiz, bakınız, bunu Sayın Cumhurbaşkanı da söylüyor, kamuoyu da söylüyor; bulunduğunuz yerden o basit cümleleri söyleyerek benim susacağıma inanıyorsanız, ben susmayacağım, bunları hep burada söylemeye devam edeceğim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz Genel Kurula hitap edin.

Değerli arkadaşlar, siz de hatibe müdahale etmeyin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, RTÜK'le ilgili olarak, 3984 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi ne diyor: "Siyasal partiler ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği sağlayacak içerikte olması gerekmektedir." Neyin; yayınların.

Peki, şimdi, böyle bir uygulamadan sonra, Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği ve sakıncalarını dile getirdiği bu hükmün uygulanması nasıl olacaktır? Bunu nasıl sağlayacağız?

Bakınız, biz, Sayıştay üyelerini de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak seçtik, ancak, Sayıştay üyelerini seçerken, onun belli bir prosedürü vardı, o prosedür uygulanarak Plan ve Bütçe Komisyonunda, Komisyona gelen üyelerin yarısı indirildi ve diğer yarısını da, biz, burada seçerek Sayıştay üyelerini belirledik ve son derece uygun ve mantıklı bir seçim tarzı; ancak, o gün, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımız Burhan Kuzu, o günkü konuşmasında…(AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

Hatibe karışmayın, müdahale etmeyin arkadaşlar.

Siz de Genel Kurula hitap edin ve toparlayın lütfen; süreniz doldu.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …dünyada da böyle uygulamaların olduğunu ifade etti; ancak, verdiği örneği, ben sizlere sunmak istiyorum.

Bakınız, Fransa'dan bir örnek veriyor Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı. Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu var, 9 üyeli bir kurul; 3'ü Cumhurbaşkanı, 3'ü Senato Başkanı, 3'ü Millet Meclisi Başkanı tarafından seçiliyor. Efendim, İtalya örneğini veriyor. İtalya örneği de, Türkiye'de getirilen bu sistemle hiç uyuşmuyor; yani, dünyada bunun örneği yok.

Benim, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi noktasında hiçbir itirazım yok. Bunun üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini son derece makul ve mantıklı görüyorum; ancak, parti grupları tarafından aday önerilmesine karşı bir itirazım var ve o itirazımın da arkasındayım.

Yine, bugün getirilen Danışma Kurulu önerisinde, dün görüştüğümüz ve Türkiye'nin çok önemli bir gündem maddesini oluşturduğu genel gerekçede ve madde gerekçelerinde yer alan ve dün, geneli üzerindeki görüşmelerin tamamlandığı kentsel dönüşüm ve gelişimle ilgili kanun tasarısı nereye gitti; buharlaştı, uçtu. Bu kadar önemliydi kanun tasarımız, dün tümü üzerindeki görüşmeler yapıldı; ama, bakın, bugün yok! Geçen hafta, ben, buradan, sayın grup başkanvekiline sordum; SSK ve Bağ-Kur prim aflarıyla ilgili hazırlanmış olan kanun tasarısı nerede dedim Sayın Fatsa'ya, Sayın Fatsa buraya geldi, konuştu "göreceksiniz, önümüzdeki hafta bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine kesinlikle girecek" dedi.

Şimdi bakıyorum, Sayın Fatsa, nereye gitti?..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana ne?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geçen hafta buraya geldiniz, kürsüden dediniz ki…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 2 dakika geçti; lütfen toparlayın. Son cümleleriniz lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamam efendim.

… SSK ve Bağ-Kurla ilgili olarak hazırlanan o kanun tasarısının da, Meclis gündemine geleceğiyle ilgili ifadeleriniz, beyanlarınız var.

Değerli milletvekilleri, her hafta, artık haftayı da bıraktık her gün, Meclisin gündeminin nasıl değiştiğini sizlerin takdirine bırakmak istiyorum. Bir Meclis gündemine bile hâkim olamamanın faturasının ne kadar ağır olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Meclis, gündemine hâkimdir.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 3 dakikayı geçti, lütfen toparlayın.

Son cümleleriniz için söz veriyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Konuşmalar tamamlanmıştır.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma kurulu önerisi kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonları Raporları (1/984) (S. Sayısı: 911)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Anayasanın 104 ve 175 inci Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) (S. Sayısı: 941) (x)(xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 941 sıra sayılı olarak bastırılmış ve dağıtılmıştır.

Kanunun tümü üzerinde gruplar adına söz istemi yok.

Şahısları adına söz isteyenler: Manisa Milletvekili İsmail Bilen, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, Samsun Milletvekili Haluk Koç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Adana Milletvekili Ziya Yergök.

Şahısları adına ilk söz, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen'in.

Sayın Bilen, süreniz 10 dakika.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişikliğiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu anayasa değişikliği, zorunluluktan kaynaklanan, mecburiyetten kaynaklanan bir değişiklik. Değerli arkadaşım, biraz önce, bu değişikliğin Cumhurbaşkanı tarafından kabul görmediğini ve geri gönderildiğini söylemişlerdi; doğrudur, Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilmişti; ama, geri gönderme gerekçelerinde, Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis tarafından seçilen RTÜK üyesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin Parlamento tarafından seçildiğinde siyasallaşabileceğini veya siyasal iktidara veya siyasal partilere daha yakın durabileceğini söylemişti. Doğrusunu isterseniz, bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Bakın, hemen arkamda yazılı olan "Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir" ifadesinden hareketle, Sayın Cumhurbaşkanı da, yine, siyasal olabileceğini söylediği bu Parlamento tarafından seçilmiştir ve geçmişte kendisini seçen arkadaşlarımızın hiçbiri, belki, bugün bu Yüce Parlamentoda da yoktur. Sayın Cumhurbaşkanının da siyasal iktidarlara veya o düşünce yapısına sahip insanlara yakın olduğunu iddia etmek yanlış olur. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, siyasal iktidarın ve muhalefet partisinin, Mecliste grubu bulunan partilerin göstereceği 9 üyeli RTÜK üyelerinin 6'sının iktidar partisi, 3'ünün de muhalefet partisi tarafından seçilmesi geçmişte yasal bir zorunluluktu ve on yıl boyunca bu zorunluluk da uygulandı. On yıl boyunca fiilen uygulanan bu kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve Anayasada, Parlamentonun, Yüce Meclisin bu seçimi yapamayacağı, böyle bir yetkisinin olmadığı ifade edilmiştir. Sayın Kuzu, Prof. Dr. Sayın Kuzu konuşmasında bunu belirtmiştir. Anayasada yazılı olmasa bile, bu yetkilerin, Sayın Cumhurbaşkanını da dahil olmak üzere seçme yetkilerinin Parlamentoya ait olduğunu belirtmişlerdir; ancak, bu fiilî durumu gidermek, olumsuzluğu ortadan kaldırmak, doğan boşluğu doldurmak üzere bir anayasa değişikliği teklifi getirilmiş ve bu teklif de, iktidarıyla muhalefetiyle, anlaşmalı olarak, mutabakat sağlanarak Genel Kurulun huzuruna gelmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanının birçok ifadesine burada katılmak mümkün değildir. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı veya bir başka kurum veya kuruluş tarafından seçilen RTÜK üyelerinin de siyasal görüşleri, dünya görüşleri olacaktır. Bu seçimlerde oraya gelenler, bu siyasal görüşlerini veya dünya görüşlerini bulundukları kurumda verecekleri kararlara yansıtmamak durumundadırlar. Bunun altyapısını hazırlayacak, Anayasaya uygun kanunu da Parlamento yapacaktır. Bu hususta da Sayın Bakanın, yine geçen Anayasa oylamasında Meclisin huzuruna gelerek ifadesi zabıtlara geçmiş ve bendeki mevcut dokümanlarda da vardır. Dolayısıyla, bu yapılacak değişiklikle, geçmişte kullanılan, Meclise ait olan, Yüce Parlamentonun kullanmış olduğu bu yetkiyi Anayasada da güvence altına alarak, Parlamentonun bu hakkı, seçim eliyle, seçimleriyle kullanma hakkı Anayasaya da derc edilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Üst Kurul üyelerinin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından belirtilen iade gerekçelerinde "bağımsız ve yansız olması zorunludur" ifadesine aynen iştirak ediyoruz. Parlamento tarafından da seçilecek veya gösterilecek 2 katı aday arasından seçilecek arkadaşların da aynen bu hassasiyeti gözeteceğini ve geçmişte de bunu gözettiğini teyit etmek istiyorum.

Evet, siyasal kişiler tarafından bu organlara seçilecek kişilerin siyasal organa daha yatkın, daha yakın durabileceği, etkilenebileceği ifadesine de katılmıyorum; çünkü, konuşmamın başında da söylemiştim, Sayın Cumhurbaşkanı da, daha önceki cumhurbaşkanları da yine Parlamento tarafından seçilmiştir. Devletin en başındaki, en üst kademesindeki bir insanı seçme hakkı Parlamentoya aitken, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna seçilecek üyelerin Parlamentodan kaçırılması veya Parlamento dışında bir başka kurum veya kuruluşa seçtirilmesi de, doğrusunu isterseniz, anlaşılabilir gibi değildir. Dolayısıyla, bu teklifin, bu anayasa değişikliğinin, Parlamentoya ait olan yetkinin, geçmişte de kanunla kullanılmış bulunan yetkinin anayasa değişikliğiyle kabulünü olumlu buluyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci söz hakkı, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan'da.

Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 tarihli ve 5356 sayılı Kanun ve Anayasanın 104 ve 175 inci maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerine baktığımızda, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin iktidar ve muhalefet partileri tarafından gösterilecek adaylar arasından Meclis tarafından seçiminin yansızlığı, tarafsızlığı ortadan kaldıracağı; RTÜK gibi bir üst kurumun, bağımsız bir kurumun siyasallaşacağı yönündeki endişeleri taşıdığını hepimiz görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, şu anda ülkemizde çok sayıda üst kurul var; bu kurulların hepsi de bağımsız olarak faaliyet gösteriyor. Hepimiz biliyoruz ki, üst kurul üye seçimi, Bakanlar Kurulu kararıyla ve Cumhurbaşkanının onayıyla olmaktadır. Bakanlar Kurulu, bugün, Türkiye'de 25 kişiden oluşuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise 550 kişiden oluşuyor. Yani, şu anda faaliyet gösteren diğer üst kurullar , ki, hükümet ve Bakanlar Kurulu da nihayetinde siyasî nitelik taşıyan, siyasî parti grupları içerisinden oluşan ve siyasî parti mensuplarından oluşan bir kurumdur; hükümet tarafından atanan, hükümet tarafından Bakanlar Kurulu kararıyla atanan bağımsız kurul üyelerinde siyasî nitelik, yansızlık, tarafsızlık olduğunu iddia etmeyeceğiz; ama, çok daha geniş bir kesimi, millî iradenin tecelli ettiği, millî iradenin yansıdığı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen kurul üyelerinin yansızlığı ve tarafsızlığı zedelediğini iddia edeceğiz. Ben, burada, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir çelişki içerisinde olduğunu düşünüyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Allah allah!..

HASAN AYDIN (İstanbul) - Allah allah!..

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Evet. Yani, burada, tabiî, çok açık bir çelişki var; çünkü…

HASAN AYDIN (İstanbul) - Okumayı öğren!..

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Hasan Bey, Hasan Bey, bakın, siz, ya beni dinlemiyorsunuz ya kafanızda bir şey kurdunuz onu söylüyorsunuz.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Bir oku!..

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Üst kurul üyelerinin tamamı, bütün üst kurul üyeleri, Bakanlar Kurulu kararıyla atanıyor birçok yerde.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Burası birçok yer değil, önemli bir yer.

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Hayır, yani, Türkiye'deki kurumlar arasında önemli önemsiz ayırımını yapmak da yanlış. Türkiye'deki tüm kurumlar önemlidir, Türkiye'deki en üstünden en altına kadar kamu kurumu olarak çalışan, kamu kurumu niteliğinde çalışan tüm kurumlar, bizim açımızdan önemlidir; bu, sizin açınızdan önemli olmayabilir.

Bir hususu daha belirtmek istiyorum, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerinde bir çelişkiyi daha ifade etme açısından. Diyor ki: "Böyle bir seçim yapılması, siyasî partilerde bu kurula girme şeklinde bir yarışı hızlandıracaktır."

Değerli arkadaşlar, burası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Daha önce de, on yıl boyunca, buraya, yine aynı şekilde, aynı yöntemle, aynı sistemle kurul üyeleri seçildi. RTÜK'e seçilecek üyeler, herhalde sokaklardan ya da siyasî partilerin yönetim kurullarından alınıp, getirilip, üye olarak atanmayacak. Bu sektörde, radyo ve televizyon sektöründe, basın sektöründe, medya sektöründe, gerek kamuda gerekse özel sektörde çalışmış, deneyim kazanmış, yetenek sahibi olmuş, ehliyet ve liyakat sahibi olmuş insanlar arasından bu seçim yapılacaktır; yani, burada, elbette, sokaktaki herhangi bir insanı ya da bir siyasî partinin yönetim kurulundaki bir insanı alıp, getirip, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üye olarak kimse teklif etmeyecek. Zaten, bu teklif gerçekleştiğinde de hepimiz bunu göreceğiz. Ben, aynı şeyin, gerek muhalefet partisi açısından gerek İktidar Partisi açısından, özellikle RTÜK'ün önemine binaen bu hassasiyetin gösterileceğini biliyorum. Bugüne kadar, zaten, üst kurullardaki atamalar, kendi uzmanlık alanları içerisinde kamu ve özel sektörde kendini ispatlamış insanlar bu atamalara maruz kalmıştır; aynı şey RTÜK'te de olacaktır.

Ben kısaca şunu söylemek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerinin çok doğru ve isabetli olmadığına inanıyorum. Cumhurbaşkanı da bu Meclis tarafından seçiliyor, neticede bu Meclis de tüm milletin iradesinin temsil edildiği ve tüm milletimiz tarafından seçilmiş bir meclistir. Millî iradeye saygı duymak lazım. Millî iradenin kararlarını hepimiz bir şekilde kabul etmek ve içimize sindirmek lazım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Anayasa değişikliğine dair kanunun tümü üzerindeki görüşmeleri bitirince, kanun maddelerine geçilmesine sıra geldi. Bu görüşmeler sırasında oylama yapıldığı zaman, gizli oylama yapacağız.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar -Denizli dahil- ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul dahil- hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar -Mardin dahil- ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dahil- adı okunan milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun maddelerine geçilmesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanunun (S. Sayısı: 941) maddelerine geçilmesiyle ilgili yapılan gizli oylamanın sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:              431

Kabul                    :                        373

Ret                       :                          48

Çekimser               :                            3

Boş                       :                            5

Geçersiz                :                            2

Bilgilerinize sunulur.

Kanunun maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ

HAKKINDA KANUN

MADDE 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 133 üncü maddesinin kenar başlığı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

F. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu dokuz üyeden oluşur. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev süreleri kanunla düzenlenir.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, maddeyle ilgili olarak Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay bir açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Atalay. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tekrar konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istedim ben, kayıtlara da geçsin diye; çünkü, Danışma Kurulu raporu üzerinde de bir sayın milletvekili konuştu, ama, özellikle bu konu üzerinde durdular. Biraz da o vesileyle tekrar konuyu şöyle bir net şekilde ben bilginize sunmak istiyorum. Bu süreç 1994 yılından beri nasıl gelişti ve sonra da bugünkü anayasa değişikliğini getirişimizin, daha doğrusu bu teklifin getirilişinin gerekçesi üzerinde bir iki cümleyle durmak istiyorum.

Burada ifade edildi; ama, tekraren şunu ifade edeyim: Biliyorsunuz, radyo ve televizyonların yayınlarını düzenleyen ilk kanun 1994 yılında çıkarılmıştır ve bu kanuna göre, RTÜK üyelerinin seçimi Türkiye Büyük Millet Meclisine görev olarak verilmiştir ve on yıl süreyle, Yüce Meclis, RTÜK üyelerini seçmiştir. Yine, siyasî parti kontenjanları çerçevesinde adaylar gösterilmiş ve bu adaylar içinden Genel Kurul seçimi yapmıştır ve bugüne kadar Yüce Meclis bu yetkiyi kullanmıştır. Önce, bunu ifade edeyim. Peki, sonra ne olmuş; 2002 yılında RTÜK Kanununun bazı maddeleri değiştirilmiş Meclis tarafından. Bu yeni değişiklik Sayın Cumhurbaşkanı tarafından önce veto edilmiş, sonra da Anayasa Mahkemesine götürülmüş. Orada Anayasa Mahkemesine götürülen hususlardan birisi, RTÜK üyelerinin bir kısmının Meclis tarafından seçilme yetkisidir. Götürme gerekçesi nedir; "Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisine böyle bir görev verilmemiştir" deniliyor; gerekçe bu. Gerçi bu konuda da tartışmalar var; ama, neticede gerekçe bu ve Anayasa Mahkemesi henüz kararının gerekçesini açıklamamakla birlikte, tek bu gerekçeyle oraya götürüldüğü için -biz de öyle tahmin ediyoruz- bunun önce yürütmesini durdurmuş, sonra da bu maddeyi, maddenin ilgili kısmını iptal etmiştir.

Şimdi, tabiî, değerli milletvekilleri, üç yıldır RTÜK tıkanmış durumdadır; ne yeni bir üye atanabilmekte ne üyeler değiştirilebilmekte ne orada bir değişiklik yapılabilmektedir. Süresi biten üyelerimiz vardır. Üyeler yeniden atanamıyor; çünkü, yasal boşluk var ve biz de hükümet olarak ve Meclis olarak bu sorunu çözelim istiyoruz. Bu sorunun çözümünün birkaç yolu var değerli milletvekilleri. Bunlardan birisi, bir kanunda Anayasa Mahkemesi kararını da gözönüne alarak şöyle bir düzenleme yapmak: Bakanlar Kuruluna, RTÜK üyelerini atama yetkisi vermek. Nitekim, hepinizin bilgisi dahilinde, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda üst kurullarla ilgili zaten bir tasarı var ve orada bütün üst kurulları standart hale getiriyor, bazı farklılıkları gideriyor ve bütün üst kurul üyelerinin atamasını da Bakanlar Kuruluna veriyor. Esasen, uygulamada da, RTÜK haricinde bütün üst kurulların üyelerini şu anda Bakanlar Kurulu atıyor, işin doğrusu; fakat, bu tasarı Meclise geldiğinde ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, öncelikle Anamuhalefet Partimiz olmak üzere, itirazlar geldi. "RTÜK farklı bir üst kuruldur, dolayısıyla, bunu Bakanlar Kurulu atamasın, bu uygun olmaz" şeklinde itirazlar geldi. O zaman, Partimiz, Meclisteki Parti Grubumuz konu üzerinde çalıştı ve buraya bir teklif getirdi. O zaman ne yapalım; yine, eskiden olduğu gibi Meclis seçsin ve bu tasarı bu şekilde getirildi. Anamuhalefet Partisinin de desteği oldu. Bir mutabakatla burada oylamalar yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanına gönderildi ve oradan da, işte, gerekçesi de burada okunan bir iade geldi.

Şimdi, şöyle: Önce Anayasa Mahkemesine Sayın Cumhurbaşkanının göndermesinin tek gerekçesi, Meclis seçemez; çünkü, Meclise Anayasada böyle bir görev verilmemişti. Yüce Meclis ne yaptı; bu gerekçeyi karşılamış oldu. Anayasaya, efendim "RTÜK üyelerini Meclis seçer" şeklinde bir küçük ekleme yaptı, 133 üncü maddeye.

Peki, şimdi gerekçe ne; şimdi, siyasî partiler aday göstermesin. Peki, şöyle düşünelim değerli arkadaşlar. Burada konuşma yapan arkadaşları özellikle biraz da kastediyorum. Şöyle düşünelim: Meclis seçsin. Nasıl seçsin Meclis; insanlar, bireyler, aday olmak isteyenler bağımsız olarak Meclise başvursunlar, bunun içinden Meclis seçsin. Bu, bir yoldur. O zaman ne olur değerli arkadaşlar; sadece bugünü kastetmiyorum, her zaman, Mecliste çoğunluğu olan parti 9 üyeyi de seçer. 9 üyenin tamamını çoğunluğu olan grup seçer. Bugünkü konumda, eğer bireysel başvuru olsun, siyasî parti grupları aday göstermesin dersek, bireysel aday olur ve bu adaylar içinden, bugünkü şartlarda, AK Parti Grubu daha büyük bir grup olduğu için kendi istediği 9 kişiyi seçer ve Meclis seçmiş olur. Halbuki, bu arzu edilmedi; bu teklifi veren Grubumuz, milletvekillerimiz, bunu arzu etmediler ve Yüce Meclis, bunu böyle arzu etmedi. Neyi arzu etti; siyasî partilerimiz, buradaki üye oranları çerçevesinde aday göstersinler ve iki misli aday göstersinler, bunlar arasından Genel Kurul seçsin. Seçimler de o siyasî partilerimizin, yine, buradaki milletvekili sayıları oranına tekabül etsin; yani, bu düzenleme odur. Bununla ne düşünüldü; daha önce olduğu gibi, yani, on yıl uygulandığı gibi, bir adalet tesis edilsin. Toplumumuzun bütün geniş yelpazesi nasıl Meclise yansıyorsa bu kuruma da yansısın; bir parti, tek parti seçmiş olmasın. Mecliste grubu bulunan bütün partilerimizin burada katkısı olsun ve toplumun genel yelpazesini yansıtan bir kurul çıksın. Buradaki teklifin özü budur.

Şimdi, değerli arkadaşlarımız, burada konuşma yapan bir arkadaşımız, bir milletvekilimiz şöyle söyledi: "Efendim, bu olmaz, siyasî parti grubu burada nasıl aday gösterir?" Bir anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde de bu var. Efendim, siyasî parti aday göstermesin.

Arkadaşlar, siyasî parti dediğimiz nedir peki? Siyasî partiyi niye bu kadar küçümsüyoruz? Siyasî parti, demokratik sistemin en aslî kurumu değil mi, demokrasiyi yürüten mekanizma değil mi?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Sizler, buraya gelen milletvekillerimiz, bu toplumun seçtiği milletvekilleri değil misiniz?!

Bakın, değerli arkadaşlar, hepiniz bunu biliyorsunuz; her ülkede en önemli kararlar Meclise verilir; yani, sadece yasama görevi olarak da kastetmiyorum, anayasa değişikliği ve kanunlar olarak kastetmiyorum; en önemli kurumların seçiminde takdir hakkı Meclise verilir -belirlemesinde-ve bu Mecliste de öyledir aslında. İşte, ülkenin Cumhurbaşkanını seçiyor; ama, radyo ve televizyonları düzenlemekle ve denetlemekle sorumlu bir kurumun yönetimini seçemiyor, seçemesin deniliyor. Böyle bir şey olamaz.

Onun için, değerli milletvekilleri, burada tereddüt edecek bir şey yok ve bu, adaletli bir tasarıdır. Eğer, şu deniliyorsa; Meclis seçmesin veya siyasî partiler aday göstermesin; bunun çözümü vardır, başka yollar; ama, biz istiyoruz ki, Yüce Meclis bu otoritesini terk etmesin, on yıldır elinde kullandığı bu yetkiyi vermesin ve Meclisimiz, demokratik sistemin en üst otoritesi olarak, bu konulara hiç de bu kadar takılmasın, bu kadar yorulmasın.

Şimdi, tabiî, Yüce Meclis seçerken de, bugüne kadar olduğu gibi, adaylar gösterilirken de, RTÜK nedir, hangi görevi yapar, hangi liyakatte insanlar buraya seçilir; bunları gözetecektir. Zaten bir kanun düzenlemesi yapılacak, hemen bunun peşinden kanundaki bir madde düzenlenecek, RTÜK üyelerinin özellikleri ve diğer şartlar orada belirlenecek ve Meclis de seçerken, bu göreve layık insanları getirecek.

Esasen, ülkemizde, belki biraz da üzülerek insan ifade ediyor, kişilerin liyakatinden çok, o kurumda o işi nasıl yürüteceğinden çok, şeklî boyutu, o kişilerin o göreve getiriliş boyutu önplana çıkıyor. Sanki bütün liyakati o belirleyecek, bütün tarafsızlığı o belirleyecek... Halbuki, önemli olan, kişilerin liyakatli seçilmesidir ve gittiği kurumun kendi şartlarına uygun, orada adaletli, ehliyetle o işini, görevini yapmasıdır. Burada da Yüce Meclisin buna en büyük titizliği göstereceğine, ben, yine, inanıyorum, hiçbir tereddütüm yok ve hiç tereddütsüz, biz Hükümet olarak da bu tasarıyı destekliyoruz, iade gerekçelerine katılmıyoruz, Yüce Meclisin böyle bir kurulu seçmesinden daha tabiî bir şey de görmüyoruz. Hele hele siyasî partilerimizin, siyasî parti gruplarımızın, demokrasinin esas unsuru, olmazsa olmazı ve toplumumuzun bütün yelpazesini temsil eden siyasî partilerimizin burada rol almasını, grupların rol almasını da gayet doğal karşılıyoruz, çok olumlu karşılıyoruz.

Tekrar, desteğiniz için, katkınız için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde, şahısları adına söz isteyenleri sunuyorum: Manisa Milletvekili İsmail Bilen, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, Samsun Milletvekili Haluk Koç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın.

Buyurun Sayın İsmail Bilen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşmamda da belirtmiştim, millî iradenin tecelligâhında Anayasayı değiştirme, Cumhurbaşkanını -ki, Türkiye'nin en büyük, en üst kurumu olan, makamı olan yeri- seçme yetkisini haiz Yüce Meclisten, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üyelerin seçilmesini sakınmak kanaatimce yanlıştır.

Bu gerekçelerle de Yüce Meclise bu hakkın fazla görülmesi veya Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde buna benzer ifadelere yer vermesi de üzücüdür. Yüce Meclisin bu yetkiyi haiz olmasının arkasından daha basit konumdaki bir makama bir kuruluşa üyeler seçmesi veya teklif etmesi, kanaatimce, daha doğru olacaktır. Aslında, sorunumuz, o kurumlara seçeceğimiz insanların dünya veya siyasal görüşlerinden çok, o kurumların kurumsallaşıp kurumsallaşamadığıyla ilgili olmalıdır; dolayısıyla, elbette ki, o kurumların veya diğer üst kurulların tamamında bulunan insanların bir dünya görüşü veya siyasal tercihi mutlaka olacaktır; önemli olan, o dünya görüşünü veya siyasal tercihini, yetkisini kullandığı kuruma yansıtmamasıdır.

Dolayısıyla, Meclisin, bu hassasiyeti gözeteceğini ve iki katı aday arasından liyakatli, ehliyetli insanları seçeceğini düşünüyor, bu düşüncemi, bu kanunun, bu anayasa değişikliğinin olumlu olduğu yönünde ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanunun 1 inci maddesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun üyelerinin oluşumu ve seçimiyle ilgili hususları düzenlemektedir. Madde metnine baktığımızda, hepimizin de gördüğü gibi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin 9 kişiden oluşacağı ve Mecliste grubu bulunan siyasî partilerin gösterecekleri adaylar arasından seçileceği hükmü düzenlenmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki geri gönderme tezkeresi içerisinde yer alan gerekçelerle ilgili düşüncelerimi kanunun tümü üzerindeki konuşmamda belirtmiştim. Bunun çok doğru olmadığını, biraz önce Sayın Bakanımızın da belirttiği gibi, siyasî partilerin, demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu olduğunu, bir ülkede demokrasinin iyi işlediğinin siyasî partilerin varlığıyla eşanlamlı olduğunu burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Siyasî partiler bir toplumun en büyük sivil toplum örgütleridir. Siyasî partilerin temsil edildiği, millî iradenin temsil edildiği yer ise Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini öngören bu yasanın çok çağdaş, çok fazlasıyla demokratik bir yasa olduğuna inanıyorum.

Bu vesileyle, bu yasanın, Türkiye'nin çağdaşlaşmasına, Türkiye'nin demokratikleşmesine ciddî anlamda katkıda bulunacağı inancımı tekrar ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine, Devlet Bakanı Beşir Atalay; Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, oy sayım işlemi devam ediyor, bitince sizi bilgilendireceğiz.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde oylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına söz isteyenlerin isimlerini okuyorum: Erzurum Milletvekili M. Nuri Akbulut, Adana Milletvekili Abdullah Torun, Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Erzurum Milletvekili Sayın Nuri Akbulut, buyurun.

Süreniz 5 dakika

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 1 maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olan ve Cumhurbaşkanınca veto edilen yasa üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yapılması düşünülen değişiklik bir ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bildiğiniz gibi, 3894 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun ilk halinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun üyelerinin tamamını -ki, 9 kişiden oluşuyor- Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyordu. Daha sonra, 2002 yılında 4756 sayılı Kanunda bir değişiklik yapıldı ve bu değişiklikle 9 üyeden oluşan Kurulun 5 üyesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca -4 üyeden 2'si Yükseköğretim Kurulunun göstereceği adaylar arasından, Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi tarafından gösterilecek 2 ortak aday arasından 1 kişi; 1'i de asker üye olmak üzere- 4'ü ise Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyordu; ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılacak üye seçimiyle ilgili olarak, yasanın 6 ncı maddesinin (a) fıkrası, Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmak üzere götürüldü.

Anayasa Mahkemesinin yaptığı inceleme sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasada sayılan görev ve yetkileri arasında Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üye seçme yetkisi olmadığından dolayı iptal edildi. 1 üye de... Biliyorsunuz, asker üyelerin üst kurullarda ve bazı kurumlarda bulunmamasıyla ilgili olarak yapılan düzenlemede, o da çıkarıldı; yani, şu anda, mevcut yasa, 9 kişiden 1'i asker kişiliği nedeniyle iptal edildi; 8 kişiden oluşuyor Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 5 kişinin Meclis tarafından seçilebilmesiyle ilgili hüküm de iptal edildi; şu anda kilitlenmiş durumda.

Yapılacak iki şey vardı: Birincisi, tekrar, 9 üyenin, ilgili yasada değişiklik yapılmak suretiyle seçimini Bakanlar Kuruluna bırakmak; ikincisi ise, Anayasada bir değişiklik yapılması suretiyle, bu kurulun tüm üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesine imkân sağlamak. Yapılması düşünülen değişiklik budur, hakkaniyete uygunluğu, seçilecek üyelerin tarafsızlığı, özerkliği noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilmesi gerçekten doğru bir karar olacaktır; bu nedenle, yapılması düşünülen değişiklik haklı ve doğru bir değişikliktir; ancak, Sayın Cumhurbaşkanımızca, asla bir milletvekili olarak katılamayacağım şekilde yasa veto edilmiştir.

Veto gerekçesinde, kanaatimce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına da gölge düşürür şekilde bir ifade kullanılmıştır. Bu ifade "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilecek üyeler, genellikle yandaşlığıyla bilinen üyelerdir" şeklinde bir ifadedir. Bu, demin de söylediğim gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin otoritesiyle, saygınlığıyla ve tarihî geçmişiyle asla kabul edilemez bir düşüncedir. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı bu Meclisçe seçilmektedir. Şayet bu düşünce doğruysa, Sayın Cumhurbaşkanımızın da, seçildiği tarihte kendilerini Cumhurbaşkanı olarak önerenlere yandaşlığını kabul etmek gerekir; ki, bir milletvekilinin demin burada söylediği "cumhuriyet tarihinin en çok veto edilen Meclisi bu" şeklindeki düşüncesine o zaman haklılık vermek gerekir.

Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilen üyelerin tarafsızlığı, bu Yüce Kurul tarafından değerlendirilir, yetkin oluşları, kabiliyetleri, kendilerini seçenlere karşı değil de özellikle yapacakları görevle ilgili olarak medya kuruluşlarına karşı yansız ve tarafsız olmalarının sağlanması önemlidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bu işi Sayın Cumhurbaşkanından çok daha iyi takdir edecek durumdadır. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemeye göre, Yüksek Denetleme Kurulu üyelerini, Yükseköğretim Kurulu üyelerini, üniversite rektörlerini, Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte 1'ini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını, Başsavcı Vekilini ve daha birçok kişiyi seçmektedir. Acaba, Cumhurbaşkanının seçtiği bu kişiler ile Cumhurbaşkanı arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir; şayet Meclisin seçtiklerinde siyasî yandaşlık aranıyorsa?! Bu sualler de açıkta kalmaktadır.

Bu nedenle, veto gerekçeleri yerinde değildir. Asla katılmadığımı bir kere daha belirtiyorum.

Yapılan düzenlemenin, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:              410

Kabul                    :                        384

Ret                       :                           24

Çekimser               :                            1

Boş                       :                       Yok

Geçersiz                :                            1

Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, şahsı adına, Adana Milletvekili Abdullah Torun; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ABDULLAH TORUN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 2 nci maddesi üzerinde şahsî düşüncelerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, Anayasa Komisyonunda da ifade ettiğim, her ne kadar demin, komisyon üyesi arkadaşım, değerli milletvekilimiz ifade ettiyse de ben burada tekrarında fayda gördüğüm, Sayın Cumhurbaşkanımızın iade gerekçesi üzerinde serdedilen bir cümle beni gerçekten üzdü ve ben o cümleyi şu anda sizin de dikkatinize sunmak istiyorum.

Ben dikkatlice okudum bu iade gerekçesini; orada, şu şekilde bir cümle geçiyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca yapılan seçimde, genellikle, siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği bilinen bir gerçektir." Bu ifadeye katılmadığımı belirtmek istiyorum. Gerçekten, bu şekildeki bir ifade, üyesi bulunduğum bu Meclisin bir üyesi olarak beni ziyadesiyle üzmüştür. Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin alacağı kararlar üzerinde bu şekilde bir genelleme yapmak büyük bir haksızlıktır diye düşünüyorum. Nitekim, son cumhurbaşkanlığı seçiminde de, o gün, burada bulunan siyasî parti gruplarının ortak adayı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız aday gösterildi ve bizden önceki dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımız Yüce Mecliste seçilerek gitti. Şu anda hiçbir arkadaşımın ve benim de aklıma, Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman bir siyasal yandaşlığı vardı da ondan mı seçildi yahut da bir siyasî partinin düşüncesiyle aynı düşüncedeydi de ondan mı seçildi diye bir düşünce gelmiyor. İşte, iade gerekçesinde bu şekilde bir cümlenin olması beni üzmüştür, bunu sizlerle de paylaşmak istedim.

Herkesin bir siyasî düşüncesi olabilir. Nitekim, bu Meclisin Üst Kurula seçeceği üyelerin de siyasî düşünceleri olabilir; ama, burada aslolan, bakılması gereken, liyakatli, ehliyetli kişiler seçildiği zaman görev yaptığı anda, yani, o Üst Kurulda yahut da tarafsız ve özerk olması gereken o kurulda görev yaptığı anda görevini tarafsız ve objektif olarak yapabiliyor mu yapamıyor mu; aslolan budur, bizim bakmamız gereken budur. Yoksa, seçimi üzerinde, şeklî olarak, önceden bu şekilde bir genelleme yaparak Meclisimizi itham altında bırakmak, sanıyorum, belki, Sayın Cumhurbaşkanımızın da dikkatinden kaçmıştır. Yine söylüyorum bu kürsüden; bu Meclise güvenmemiz lazım. Gerçekten, 22 nci Dönem Parlamentosu, iktidar milletvekilleriyle, muhalefet milletvekilleriyle, bugüne kadar, siyasetin kredisinin, itibarının düşmesi noktasında hiçbir adım atmamıştır. Bilakis, biz, seviyeli bir siyaset yapılması noktasında, siyasetin ve siyasetçilerin itibarının yükselmesi noktasında, işte, otuz ayı geçkin bir zamandır, ben, en dürüst ve en ileri seviyede bir çalışma yapıldığına inanıyorum.

Ayrıca, şu anda görev yapmakta olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri de yine Meclisimiz tarafından seçilen üyelerden oluşmakta. Bugüne kadar yapılan icraatlarına baktığımız zaman da herhangi bir siyasallaşma yahut da bir siyasal karar aldıkları görülmemektedir. Bilakis, Sayın Başkanı olsun, diğer üyeler olsun, her siyasî partiden, yaptıkları objektif çalışmalarla takdir almış insanlar ve ben şunu tekrar ifade etmek istiyorum: Bu Meclise güvenmemiz lazım. Bu Meclis, milletin seçtiği, verdiği oylarla buraya gelen milletvekilleri tarafından oluşturulmakta ve temsilî demokrasilerde siyasî partilerin gösterdiği adaylar millet tarafından seçilmekte ve millet adına bu yüce çatı altında karar almaktadırlar.

Onun için, Meclise güvenmemiz gerektiğini tekrarlıyor, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından)

BAŞKAN - 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, aynı usulle maddenin gizli oylamasını Adana İlinden başlatıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 2 nci maddenin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:              420

Kabul                    :                        397

Ret                       :                          20

Boş                       :                            3

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun birinci görüşmeleri tamamlanmıştır; ikinci görüşmeye en az 48 saat geçtikten sonra başlanabilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Bu arada, 4 saat hiç ara vermeden çalıştık.

Şimdi, saat 19.00'a kadar ara veriyoruz.

Kapanma Saati:17.56

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.05

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

4 üncü sıraya alınan, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1002, 1/351, 1/960) (S. Sayısı: 891) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 891 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU, TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU, GÜLHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ KANUNU VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE KARA, DENİZ VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIKLARINA BAĞLI KURUMLARDA DÖNER SERMAYE TEŞKİLİ VE İŞLETİLMESİNE İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (c) fıkrasının ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tedavi süresi altı ayı geçtiği takdirde ilgili yabancı sağlık kurumundan alınan ve tedavinin devamı zaruretini gösteren rapor, dış temsilciliklere Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığına gönderilir. Müteakip altı ayda bir, aynı işlem tekrarlanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 211 sayılı Kanunun 69 uncu maddesine aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.

"d) Subay, askerî memur, astsubay ve uzman jandarmaların çalışan veya emekli olup da mensubu oldukları kamu kurum ve kuruluşlarının veya sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden istifade eden eşleri ile anne ve babaları, askerî kimlik kartı ve sahip oldukları sağlık karneleri ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kamu kurum ve kuruluşları ya da bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumları tarafından ve kendi mevzuatı çerçevesinde ödenir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 211 sayılı Kanunun 70 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Subay, askerî memur, astsubay ve uzman jandarma emeklilerinin 69 uncu madde kapsamındaki büyük ebeveynleri ile erkek ve kız kardeşleri, evlat edinen ve evlatlıkları ile üvey çocuklarının muayene ve tedavileri sadece askerî sağlık kurum ve kuruluşlarında bu Kanun hükümlerine göre yapılır. Bunlara ait askerî sağlık kurum ve kuruluşlarındaki tedavi giderleri Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinden ödenir. Birinci fıkrada belirlenenlerin çalışan veya emekli olup da diğer sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden istifade eden eşleri ile ana ve babaları, askerî kimlik kartı ve sahip oldukları sağlık karneleri ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kamu kurum ve kuruluşları ya da bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumları tarafından ve kendi mevzuatı çerçevesinde ödenir."

"Türk Silâhlı Kuvvetlerinden emekli olduktan sonra emeklilik hakkı tanınan başka bir kamu kurum ve kuruluşunda çalışan emekli personelin bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri, çalışmakta oldukları kamu kurum ve kuruluşunun sağlık karneleri ve askerî kimlik kartları ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kurumlar tarafından, çalıştıkları kurumlarca ödenmesinin mümkün olmadığı hallerde ise, bu çalışmaları sebebiyle ilişkilendirilmiş oldukları sosyal güvenlik kurumu tarafından ve kendi mevzuatı çerçevesinde ödenir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 211 sayılı Kanunun 105 inci maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Bu kampların ne zaman ve nerede açılacağı ve devam süresi; Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca belirlenir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 211 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) Hastalık ve vefat hallerinde Devlet memurları hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır. Bununla birlikte, Devlet memurları ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri; bunlardan harp ve vazife malulü olanlar ile bakmakla yükümlü bulundukları aile fertleri; harp ve vazife malullüğünü gerektiren nedenlerden dolayı vefat edenlerden aylığa müstahak dul ve yetimleri; bu Kanunun 66 ncı maddesinin (a) ve (b) fıkraları ile 67 nci maddesi ve 69 uncu maddesinin (d) bendi hükümlerinden de aynen istifade ederler. Bu maddenin tatbikatında aile fertleri tabiri içinde gösterilen eş, usul, füru, erkek ve kız kardeşler, evlat edinen ve evlatlıklar ile üvey çocuklardır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 38 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) Üstün başarılı üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların terfi esasları: Üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların bu rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce bu rütbelere ait her yılki sicil notu, sicil tam notunun yüzde doksanbeş ve daha yukarısı ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan subaylardan, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun, muharip sınıflar için yüzde sekizi, yardımcı sınıflar için yüzde dördü oranında bir üst rütbeye yükseltilebilirler."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 926 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Düzenlenen bu miktarlara göre terfi sırasına giren albaylardan tuğgeneral-tuğamiral olacakların yıl kontenjanının kara, deniz ve hava kuvvetlerindeki sınıflara ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığındaki dağılımı, kadro ve hizmet gerekleri esas alınarak Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine Yüksek Askerî Şûraca tespit edilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 926 sayılı Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin (3) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"3) Bütün şartlar aynı ise, mensup olduğu kuvvete göre sıra ile; kara, deniz, hava, jandarma, sahil güvenlik,"

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 926 sayılı Kanunun 85 inci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Üstün başarılı üstçavuş, kıdemli üstçavuş ve başçavuşların terfi esasları: Üstçavuş, kıdemli üstçavuş ve başçavuşların bu rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce üstçavuşların kıdemli çavuşluk ve üstçavuşluk, kıdemli üstçavuşların üstçavuşluk ve kıdemli üstçavuşluk, başçavuşların ise başçavuşluk rütbesine ait her yılki sicil notu, sicil tam notunun yüzde doksanbeş ve daha yukarısı ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan astsubaylardan, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle kuvvet komutanı veya Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun; muharip sınıflar için yüzde sekizi, yardımcı sınıflar için yüzde dördü oranında bir üst rütbeye yükseltilebilirler."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- 926 sayılı Kanunun 126 ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"d) Türk Silâhlı Kuvvetlerinde gerekli uzmanlık dallarında ve ihtiyaç duyulan branşlarda yurt içinde öğrenim için, general ve amirallere; Genelkurmay Başkanlığınca, bu Kanun kapsamına giren diğer personelden; Genelkurmay Başkanlığına bağlı olanlara Genelkurmay Başkanlığınca, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olanlara Millî Savunma Bakanlığınca, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı olanlara ise kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca, özlük hakları saklı kalmak şartıyla, öğrenim süresi kadar izin verilebilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- 17.11.1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 47 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 69 uncu maddesinin (d) bendi ile 70 inci maddesi kapsamındaki hak sahiplerinin muayene ve tedavi giderlerinin sosyal güvenlik kurumlarınca veya ilgili kurum ve kuruluşlarca karşılanacağı belirtilen hak sahiplerine ilişkin ödenecek karşılıklar, yapılacak bağış, yardım ve vasiyetler ile muayene ve tedavi edilecek sivil kişilerden yönetmelikte belirtilen esaslara göre alınacak ücretler döner sermayeye gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- 10.6.1985 tarihli ve 3225 sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 1.- 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 69 uncu maddesinin (d) bendi ile 70 inci maddesi kapsamındaki hak sahipleri ve boş yatak olması koşulu ile mevcut yatak miktarının yüzde onunu geçmemek üzere her yıl Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirlenecek oran veya miktarda sivil hastalar, döner sermaye teşkil edilmiş askerî hastanelerde muayene ve tedavi olabilirler.

Hastaların, döner sermaye teşkil edilmiş askerî hastanelerde yapılan muayene ve tedavilerine ait giderlerin karşılığı, askerî hastane döner sermayelerine ödenir.

Kurumları tarafından askerî hastanelere sevk edilen hastaların muayene ve tedavi ücretleri ise, muayene ve tedavi giderlerine ilişkin belgelere dayanılarak, askerî hastanelerin döner sermayelerine kurumlarınca ödenir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

891 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonları raporları üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay, askerî memur, assubay ve uzman jandarmalar ile 657 sayılı Kanuna tabi memurların, aile fertlerinin ve bunların emeklileri ile aile fertlerinin sağlık hizmetleri, bildiğiniz gibi, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda düzenlenmiştir.

Buna göre, çalışan muvazzaf personel ve aile fertleri askerî sağlık kuruluşlarından, olmayan yerlerde ise diğer resmî sağlık kurum ve kuruluşlarından hizmet alır.

Emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve bakmakla yükümlü aile fertleri ise, resmî sağlık kurumları ile Emekli Sandığının anlaşmalı olduğu özel sağlık kurumlarından sağlık hizmeti almaktadır.

Muvazzaf ve emekli veyahut ölen personelin çalışan veya emekli eşleri ile anne ve babaları, kurumlarının sağlık karnesiyle, GATA'da, ancak, yüzde 5'lik kontenjandan faydalanırlardı daha önce; yani, bunlar, sivil hasta muamelesi görüyorlardı, sadece GATA'da yüzde 5'lik kontenjandan faydalanıyorlardı; bunun dışında bir faydalanmaları olamıyordu. Aynı zamanda, malul, muhtaç, erkek ve kız kardeşleriyse, hiç faydalanamazdı. Getirilen yasayla bunlar ortadan kaldırıldı.

Ayrıca, dönersermayesi bulunmayan diğer askerî hastanelerde de Genelkurmay Başkanlığınca yüzde 10 kontenjanı geçmemek üzere verileceği oranlarda faydalanma hakkı sivil hastalara yine getirilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair bu Kanunla, gerçekten bu imkânlar yeniden getirildi ve iyi de oldu.

Bu yasayla, subay ve assubayların özlük haklarını düzenleyen 926 sayılı Silahlı Kuvvetler Personel Kanununda, değişen ve gelişen ihtiyaçlara göre gerekli değişikliklerin yapılması mecburiyeti doğmuştur daha önce yapılan değişikliklerden dolayı.

Subayların kıta hizmetleri, teğmen ile yüzbaşı rütbeleri arasında sekiz yıl olarak düzenlenmiştir. Bunun iki yılını teğmen, kalan altı yılını ise üsteğmen veya yüzbaşı rütbelerinde tamamlamaları gerekirdi. Binbaşı ve daha üst rütbedekilerin kıta görevi zorunluluğu ise yoktur.

Aynı şekilde, assubaylarda da başçavuş olmadan karargâhlarda ve idarî işlerde görevlendirilemezler. Süre olarak kıta hizmeti şartı kalmamıştır yine bununla.

Ayrıca, üstün başarıları nedeniyle terfi edebilmek için kıta hizmeti zorunluluğu vardır. Subaylarda, üsteğmen ve yüzbaşılarda aranıyor; binbaşılarda ise bu aranmıyor.

Assubaylarda ise üsçavuş ve kıdemli üsçavuş ve kıdemli üstçavuşlarda kıta hizmeti şartı var, başçavuşlarda yoktu.

Daha önce kıta hizmeti sayılmayan bazı yerleri kıta hizmeti olarak kabul etme zorunluluğu doğmuştur. Çalışma koşulları daha zor olmasına rağmen, terfi edebilmesi için, kıta hizmeti olarak değerlendirilemeyen yerlerde çalışan yüzbaşı rütbesindeki bir personel, 1/3 oranında kıta hizmeti olmadığından terfi edememekteydiler. Daha önce böyle bir şart vardı. Bu durum başarılı personelin aleyhine olduğundan, sekiz yıllık kıta hizmeti zorunluluğu mevcut haliyle yine muhafaza ediliyor; ancak, başarı nedeniyle terfide 1/3'ü kadar kıta hizmeti şartı aranması bu yasayla kaldırılmıştır.

Aynı konu, muharip sınıf üsçavuşlardan kıdemli çavuş ve üsçavuş, kıdemli üsçavuşlardan üsçavuş ve kıdemli üsçavuş rütbesinde rütbe bekleme süresinin 1/3'ü kadar veya daha fazla kıta hizmeti görevi, üstün başarılı olanlardan, yine aynı şekilde kaldırılmakta. Daha önce ise bu mecburdu; yani, kıta hizmeti yapmayan bir kişi, ne kadar başarılı olursa olsun, bu şarttan faydalanamıyordu.

Ancak, üstün başarılı üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların terfi esasları, bu sürelerinin bitiminden bir yıl önce bu rütbelere ait her yılki sicil notu sicil tam notunun yüzde 95 ve daha yukarısı ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde 90 ve daha yukarısı olanlardan, en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanarak, rütbelerine göre, kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar.

Aynı durum, üstün başarılı üsçavuş, kıdemli üsçavuş ve başçavuşların terfi esaslarında da yine bu hususlar geçerli kılınmaktadır. İlgili personel, kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun görülenler, muharip sınıflar için yüzde 8'i, yardımcı sınıflar için yüzde 4'ü oranında bir üst rütbeye yükselebilirler hükmü getirilmiştir burada.

Değerli arkadaşlar, bu paket yasayla, terfi sırasına giren albaylardan tuğgeneral, tuğamiral olacakların yıllık kontenjanının Kara, Deniz, Hava kuvvetlerindeki sınıflara ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığındaki dağılımı, kadro ve hizmet dağılımları esas alınarak Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine Yüksek Askerî Şûraca yine tespit edilir.

Yine bu yasayla, gerekli uzmanlık dallarında ve ihtiyaç duyulan branşlarda yurt içinde öğrenim için general ve amirallere Genelkurmay Başkanlığınca, diğer personel için ise ilgili kuvvet komutanlıklarınca ve Millî Savunma Bakanlığınca, özlük hakları saklı kalmak kaydıyla süresi kadar izin verilebilir hükmü getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu yasa paketiyle, Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına bağlı kurumlarda dönersermaye teşkili ve işletilmesiyle, askerî hastanelerde mevcut yatak miktarının yüzde 10'unu geçmemek üzere her yıl Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirlenecek oran veya miktarda sivil hastaların tedavilerinin yapılması için kontenjan ayrıca ayrılmıştır. Daha önce sadece Gülhane'de yüzde 5'ti, başka yerlerde muayene de yapılamıyordu. Şimdi bütün askerî hastanelere bu getirildi.

Değerli arkadaşlar, yine, bildiğim kadarıyla, gerçekten dönersermaye sadece Gülhane'de vardı. Bundan sonra diğer askerî hastanelerde de bu dönersermaye kurulacaktır. Bu nedenle, getirilen yasa tasarısı grubumuzca da olumlu olarak görülmüştür.

Ben, bu nedenle, hepinize saygılarımı sunarım. Bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Değerli.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte Adana Milletvekili Sayın Ziyattin Yağcı; buyurun.

ZİYATTİN YAĞCI (Adana) - Saygıdeğer Başkanım ve sevgili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, çok da alışık olmadığımız tarzda bir kanun görüşmesi yapıyoruz. Bazen, görüştüğümüz kanunlarda çok lüzumsuz sayılabilecek tartışmaların olduğunu görüp, bıkkınlık gösterdiğimiz oluyor; ama, bugün de hiç kimsenin söz almaması, biraz hayreti mucip gibi görünebilir.

Bu, bize bir şey hatırlatıyor. Milletimiz, her fikrin sahibi insanlarıyla beraber, bazı konularda müttefiktir; daha ziyade dış konularda ve askerî konularda siyasî kanaatlerini bir tarafa bırakarak, hep beraber bir hedefe doğru yönelirler, oylarını da o istikamette kullanırlar.

Yalnız, bu kanun tasarısının hazırlanışında komisyonlarda görüşülürken, bilgi sahibi olan arkadaşlarımızın yanında ekranlarının başında bizi takip eden milyonların da olduğunu hepimiz biliyoruz. Biraz bilgi arz etmek için söz aldım; çünkü, baktım ki, gerekli şekilde bilgi de verilmedi. Tartışma olmasın, o güzel; ama, bilgi verilsin diye düşünüyorum. İsmail Bey arkadaşımın söz alacağını bilsem, belki söz de almazdım.

Sayın arkadaşlarım, 14 maddeden müteşekkil bu kanun tasarısında, daha çok teknik konular olmakla birlikte, 12 nci maddesi, epeyce bir insanımızın beklediği, olmasını arzu ettiği bir şey getirmektedir. Yani, inkılap çapında desek, belki biraz mübalağa olur; ama, çok ciddî değişiklikler oluyor o maddeyle.

Gelişimini tamamlamamış bizim gibi ülkelerde kamu hizmetlerinin görüleceği mekânlar, çoğu zaman kapasite yetmezliğiyle karşı karşıyadır; yani, kapasite az, ihtiyaç fazladır. Öyleyse, bunların rantabl kullanılması esastır. Bunun için, bu iki noktada, bilhassa, millî eğitimde ve sağlıkta çok ciddî bir kapasite yetmezliğinin yaşandığını biliyoruz. Bunun için de sağlıkta, işte, SSK hastaneleri ve başka diğer hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredilerek tek elden kullanılması ve kapasiteyi sonuna kadar değerlendirme imkânını getirdik hep beraber. Şimdi, istisna edilen bazı hastaneler vardı, bunların en başındakiler askerî hastanelerdi. Tabiî, askeriyenin özelliği vardır; bunu hepimiz biliriz. Ancak, bu getirdiğimiz maddeyle askerî hastaneleri de, dönersermaye ihdas ederek, yüzde 10'una kadar sivil halkımızın hizmetine açıyoruz. Bu şimdiye kadar var mıydı? 3 yerde vardı; İstanbul Haydarpaşa Askerî Eğitim Hastanesi ve Ankara'daki Gülhane Askerî Hastanesinde yüzde 5 nispetinde bir kontenjan vardı sivile tanınan; bir de Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezinde de yüzde 30 civarında sivil hastalara bir kontenjan tanınıyordu. Ancak, diğer hastanelerde bu imkân yoktu. Şimdi getirdiğimiz bu kanunla bu imkânı halkımızın emrine açıyoruz.

Peki nedir bu, ne kadardır? Saygıdeğer arkadaşlarım, askeriyenin her birliğinde, küçük de olsa, revirlerin olduğunu hep beraber biliyoruz. Bu küçük revirleri, yani, 10 yataktan 50 yatağa kadar olanları geçiyorum; ama, 100 yatak ve üzeri yatak kapasitesi olan hastane sayımız 42'dir ve toplam 18 000 yatak sayısına sahiptir. Bunun 3 000 kadarı, işte, bu GATA'ya bağlı, 15 000'i de diğer hastanelerdir. Şimdi, burada getirdiğimiz şey, zaten, o 3 000'lik kısımda üç aşağı beş yukarı bir sivil kontenjan vardı; bu 15 000'lik yeni kapasitenin de yüzde 10'u kadarını, Genelkurmayın takdir edeceği ölçüler içerisinde sivile açıyoruz. Açamadığımız üç hastane kalıyor. İkisi jandarmaya bağlı; aynı zamanda İçişleri Bakanlığına da bağlı olduğu için o kaldı. Bir de Girne'deki askerî hastanemiz sivile açılamıyor; o, daha ileriki bir kademede olacak inşallah. Peki, buradan ne sağlanır acaba?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yağcı, 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ZİYATTİN YAĞCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

2004 yılı verilerine göre, askerî hastanelerimizde, yaklaşık olarak 6 000 000 poliklinik yapılmış; yatan hasta sayısı 100 000 civarında; ameliyat 50 000 ve laboratuvar teknik sayısı 15 000 000, ağız diş sağlığı da 500 000 civarında. Bunun yüzde 10'unun sivile tahsis edileceğini varsayarsak, ne derece verimli bir hizmet olacağını hep beraber takdir ederiz.

Çok faydalı olduğuna inandığım bu kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 5 inci sıraya alınan, alan Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 934 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Uşak Milletvekili Alim Tunç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan; şahısları adına, Ankara Milletvekili Recep Garip, Ordu Milletvekili Cemal Uysal, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Sayın Alim Tunç?..

Sayın Ali Arslan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, oldukça uzun bir adı olan 934 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasayla… Başlığı çok uzun; ama, üç dört alanda düzenleme yapan bir kanun. Birisi, iki yıl önce, yaklaşık yirmiüç ay önce bu Meclis tarafından kaldırılan, 12 Eylül yasalarından birisi olan, 12 Eylülün daha bir yıl dolmadan çıkardığı, 1981 yılının sekizinci ayında çıkan, hekimlere zorunlu hizmet getiren yasayı, biliyorsunuz, yirmiüç ay kadar önce kaldırmıştık ve hepimiz çok sevinmiştik. Bu yasayla, hekimlere, maalesef, bu Meclis, sevinerek kaldırdığı zorunlu hizmet görevini yeniden vermek üzere karar alacak biraz sonra. Dilerim almaz; ama, öyle görünüyor.

Bir diğeri, nöbet tazminatı verilmesiyle ilgili, sağlık çalışanlarına, nöbet tazminatı verilmesiyle ilgili, ki, biz de son derece olumlu karşılıyoruz.

Bir diğeri de, il sağlık müdür ve yardımcılarının, başhekimlerin ve başhekim yardımcılarının muayenehanelerini kapatmalarıyla ilgili; yani, tamgün çalışmalarıyla ilgili bir düzenleme. Ne derece doğru, tartışılabilir. Gerçi bu konuda birtakım sıkıntılar var; ama, düşünün ki, siz, başhekim yaptığınız ya da il sağlık müdürü yaptığınız bir doktor arkadaşımıza muayenehanesini kapattırdınız, üç ay sonra da, size göre kişnemedi, "at sahibine göre kişner" derler, size göre tavır almadı ve "haydi kardeşim, başhekimliği bıraktırıyorum sana" dediniz; ne yapacak o başhekim?! Doğruluğu tartışılabilir bir yasa.

Bir diğeri de, acil teknisyen ve teknikerlerin acil durumlarda, hastaneye gelene kadar hastalara, yaralılara müdahale etme hakkının verilmesini düzenliyor.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, konuşmamın başında da söylemeye çalıştım; bu yasanın aslında en çok tartışılan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'deki hekimler olarak, Türkiye'deki hekim örgütleri olarak bizi isyana sürükleyen, bu yasaya itirazımızı yükselten bölümü, hekimlere zorunlu hizmet getiren düzenlemeler.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, insan, bir dram mıdır, bir komedi midir, karar vermekte zorlanıyor. Biraz sonra, yasa kaldırılırken kimler, neler söylemiş, sizlere tutanaklardan okumaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, bundan iki yıl kadar önce, 24.7.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4924 sayılı Kanunla, 2514 sayılı 12 Eylül ürünü kanunun kaldırılmasına, hep birlikte, coşkuyla, o dönemde söz alan değerli meslektaşlarımız Nurettin Sözen, Mustafa Özyurt Hocamız, Cevdet Erdöl Hocamız, sevgili doktorumuz Muzaffer Kurtulmuşoğlu, hepsi müjdeyle Sayın Bakana teşekkürlerini iletmişler, şükranlarını iletmişler, tüm hekimler, meslektaşlarımız adına; Sayın Bakan da... Gerçekten, o dönem için övünülecek bir yasaydı o; biz de kendisini takdir etmiştik. Mesela, daha yasa komisyonda görüşülürken, Türk Tabipler Birliği Kongresine gidiyor. Türk Tabipler Birliği Kongresinde, başkan, bir konuşma yapıyor ve henüz yasalaşmadığı için zorunlu hizmeti kaldıran bu yasadan bahsetmiyor; Sayın Bakan, başkana sitem ediyor. Konuştukları aynen şöyle: "Hizmeti yerine ulaştıramadığımız bölgelerde 'zorunlu hizmet' diye bilinen uygulamalar yerine 'gönüllü hizmet' esasını getirmeye çalışıyoruz" diyor Sayın Bakan. "Değerli Meslektaşlarım, Sayın Birlik Başkanımızın, 59 uncu Cumhuriyet Hükümetimizin, hekimlerimiz için uygulanmakta olan mecburî hizmetin kaldırılmakta olduğu müjdesini vermesini beklerdim; o vermediği için ben veriyorum." Müjde veriyor Sayın Bakan, iki yıl önce. "Sağlık Komisyonundan geçirdiğimiz yasa tasarısında, şu anda, Türk hekimlerinin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz bir uygulama olarak süren zorunlu hizmeti kaldırıyoruz." Müthiş, gerçekten müthiş!..

Bu yasa görüşülürken, komisyonda -ben de o komisyon üyesiyim- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, bu zorunlu hizmet kaldırıldı; ama, kısaca adıyla "çakılı personel" denen sözleşmeli personel uygulaması yerine getirildi... Biz o dönemde öneri getirmiştik. Ben 1978 mezunuyum. Mezun olunca, o dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Sayın Mete Tan döneminde bir yasa getirilmişti. Yasa, "tam gün yasası" diye bilinen bir yasa. Mezun olan bütün doktorlar -ki, hekim arkadaşlarımız bilir; hocam bilirsiniz, o dönemde doktorluk yaptınız. Sayın Bakan 1960 doğumlu, benden 5 yaş küçük, sanıyorum o döneme yetişemediği için olayı bilmiyor; ama, bilen hekim arkadaşlarımız vardır- o dönemde, tıp fakültelerini bitiren bütün doktor meslektaşlarımız, tam gün yasasıyla görev alabilmek için, doğuda, güneydoğuda, nereye gönderirlerse görev alabilmek için sıraya girmişlerdi. Ben öyle biliyorum, yaşadım bunu, kendim de olayın içindeydim. O dönemde, Muş milletvekili… Sayın Bakan, bu olayı şeyde anlatıyor, komisyonda geçen konuşmaları, Türk Tabipler Birliği Merkez Kurultayında anlatıyor. Cumhuriyet Halk Partililer olarak "kardeşim, biz eleman temininde güçlük olan yerlerde, geçmişimizde, işte, Mete Tan döneminde, tamgün uygulamasıyla sorun çözülmüştü, başka reçete aramaya gerek yok. Mete Tan'ın getirdiği yasaya benzer yasayla, yani Tamgün Yasasına benzer bir yasayla bu sorunu çözersiniz" demiştik. O sırada Muş Milletvekili olan komisyon üyesi bir arkadaşımız…

Bakanın Kurultaydaki konuşmalarından okuyorum. CHP'lilerin itirazı üzerine "hangisini getirelim dedik" diyor. Biz de demişiz ki: "Türkiye'de Tamgün Yasası vardı 1980 öncesi, o zaman bu mesele çözüldü." Bugün milletvekili olan arkadaşlarımızdan birisi, son derece ilginç bir tespitte bulundu. Bu arkadaşımız Muş Milletvekili ve doktor. Diyor ki: "1980 yılında bu Tamgün Yasası yürürlükte iken, ben Muş'ta hizmete başladım." Üçüncü hekim olarak hizmete başlamış arkadaşımız. "Hastanede mi üçüncü hekim" diye sorduk, "hayır, Muş'ta üçüncü hekimim" demiş. Tabiî, gülüşmeler ve Cumhuriyet Halk Partili bu öneriyi getiren arkadaşımızla da hafif alay etmeler oldu o dönemde, iyi hatırlıyorum. "Yani, geçmişte yapılan uygulamalarla başarılı olduk dediğimiz noktalar bunlardır. Aslında, itiraf edelim ki, bugüne kadar bu bölgelerde hiç başarılı olamadık. Zorlamalarla herkese, çalışana da çalışmayana da aynı şeyi uyguladık" diyor Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu konuşmayı ben iki yıl sonra öğrendim; keşke orada olsaydım.

Bugün, Muş Sağlık Müdürlüğünü aradım; dedim ki: Muş'ta, 1978'de Tamgün Yasası çıkmadan önceki hekim sayısı ile 1981'e kadar, Tamgün Yasasının uygulamasıyla hekim sayısında bir artış oldu mu olmadı mı? Yani, 1980 yılında Muş'ta, sevgili arkadaşımız göreve başladığında gerçekten 3 doktor mu vardı?..

Biliyorum, Sayın Bakan, gerçekten, çok enerji harcıyor. Eline Dünya Bankasının hazırladığı bir reçete verildi, bu reçeteyi Türkiye'ye adapte edebilmek için gecesini gündüzüne katıyor, bürokratlarıyla bir çözüm bulmaya çalışıyor. Bu açıdan kendisini takdirle karşılıyorum; ancak, Muş Sağlık Müdürlüğünün bana verdiği bilgi çok enteresan. Sağlık Müdürlüğünde çalışan yetkili arkadaşlarımız "1981 yılında Muş'ta 19 sağlıkocağı vardı, 19'unda da doktor vardı" diyor. İçinizde Muş Milletvekili arkadaşımız, henüz bu salonda var mı yok mu, bilmiyorum; ama, bana, devletin bugün görev yapan resmî görevlilerinin verdiği bilgi bu.

1981 yılında Tamgün Yasası kalktığında, o yasayla hekimlere, iş güvencesini engelleyen bir hüküm yoktu; o yasayla hekimlere, gerçekten geçinebilecekleri, onurluca yaşayabilecekleri bir ücret veriliyordu ve 657'ye tabi devlet memurlarının yasal güvencelerine sahipti bu arkadaşlarımız ve yine, Muş'taki Sağlık Müdürlüğündeki görevlinin bana verdiği bilgiye göre, hiçbir sağlıkevinde ve sağlıkocağında, 1981 yılında, Tamgün Yasası kaldırıldığında, ebe eksiğimiz yoktu, hepsinde ebemiz vardı.

Sayın Bakan büyük gayret sarf ediyor bildiğim kadarıyla, dünyanın her ülkesini neredeyse dolaştı; Küba, Finlandiya, Bulgaristan; gitmediği ülke kalmadı; sağlıkta dönüşümü Türkiye'ye uyarlamaya çalışıyor.

Benim Sağlık Bakanına buradan bir önerim var: Ne olur, şu Tamgün Yasası uygulamasının sonuçlarını bir araştırsın; taa Küba'lara kadar gitmesine gerek yok, Muş'a kadar bir gitsin. 1981 yılında Tamgün Yasasına son verildiğinde, bugün eleman temin etmek için yasa üstüne yasa çıkardığımız, zafer edalarıyla, zafer nidalarıyla çıkardığımız yasaları, iki yıl sonra, yeniden geriye götürmek zorunda olduğumuz bir dönemde, Sayın Sağlık Bakanı ülke ülke dolaşacağına, şu Muş'a kadar bir gitsin, Tamgün Yasası olayı nasıl çözmüş, bugün eleman temin etmek için çıkardığımız yasalara hiç gerek kalmayacağını, Tamgün Yasasına benzer bir yasayla, hekimlere, iş güvencesi olan, insan gibi yaşayacakları ücret verebilen bir yasayla, bugün doktor, hemşire, sağlık çalışanı gönderemediğimiz yerlere nasıl hekimlerin akın akın gideceğini görsün.

Değerli arkadaşlarım, yani, elimize bir ithal reçete verilmiş, tam bir şaşkınlık içinde, ne yapacağımızı şaşırdık. Acemi fırıncı misali, su katıyoruz cıvık oluyor, un katıyoruz katı oluyor, tekrar su katıyoruz, bize üç ekmek lazımken, oluyor üçyüz ekmek elimizde; buna benzer bir model bu.

Bakın, yine, geçtiğimiz günlerde… Bir başka saptamam da var benim. Sağlık Bakanlığı bir âdet haline getirdi -geçtiğimiz gün komisyonda da söyledik- Meclis tam kapanma noktasına geldiğinde, Sağlık Bakanlığı, alelacele, yangından mal kaçırırcasına, konuyla ilgili sivil toplum örgütleriyle görüşme gereği bile duymadan, duymaya vakti de yok -mutlaka vardır- bütün yasaları neredeyse temmuz ayının başında ya da haziran ayının sonunda getiriyor. Geçtiğimiz yıl, biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığının kullanılmayan binalarının satışıyla ilgili bir yasa vardı. Yasanın kendisi, iki üç satırlık bir yasaydı. Sağlık Bakanlığı -kaç sayfa olduğunu şimdi hatırlamıyorum; ama- neredeyse bir kitap kalındığındaki Aile Hekimliği Yasasını ekledi arkasına ek madde olarak, son günlerde Meclisten çıkarmaya çalıştı. Allah'tan, Meclis, son derece duyarlı davrandı- AKP'li arkadaşlarımıza teşekkür ederim- o yasa, o dönem, yani, tartışılmadan bu olmaz, bir tartışalım, bize zaman verin dediler, geri çekildi; ama, sonra, geçtiğimiz aralık ayında -Düzce İlinde- bir ilde pilot uygulama yapılmak üzere Aile Hekimliği Yasasını çıkardık. Acele çıkardık yine; aralık ayının son günleriydi, uygulama tarihi 2005'in ocağında başlayacaktı. Yani, Düzce'de, 2005 yılının başında pilot uygulama başlayacaktı aile hekimliğiyle ilgili, 2005 yılında bu il sayısı, yanılmıyorsam, 5'e çıkarılacaktı, 2006 yılında da hedef bütün Türkiye'de aile hekimliğini uygulamaktı.

Değerli arkadaşlarım, araştırma yaptım, ne oldu, ne âlemde, acaba Düzce'deki aile hekimliği uygulamaları ne oluyor diye -belki, içinizde bilenler vardır- bir kere, aile hekimliği pilot uygulamasının adı değişmiş. Biz, buradan, pilot uygulama diye çıkardık "prepilot" olmuş "prepilot uygulama" olmuş; ama, uygulama yok gene ortada, sadece, adıyla ilgili bir çalışma yapılmış. Düzce'de uygulanacak aile hekimliği pilot uygulamasının adı "prepilot uygulama" olmuş. Sanıyorum, Düzce'nin bir sokağında falan uygulanacak; öyle gibi görünüyor, prepilot uygulama olduğuna göre…

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin AKP'si üzerinde değişik spekülasyonlar yapıldı, işte alacakaranlıklar, AKP midir, AK Parti midir falan filan diye; ama, AKP'den şu sağlıktaki uygulamalara baktığımızda, herhalde "aklı karışık parti" anlamı çıkıyor. Gerçekten, dram mıdır, komedi midir, ben karar veremedim; ama, şunu biliyorum, o açıdan üzülüyorum da; Sağlık Bakanı, gerçekten, gece-gündüz çalışıyor, gece saat 2'de 3'te, bakıyorsunuz, Sağlık Bakanlığının ışıkları yanıyor; ama, ne için uğraşıyorlar, boşu boşuna… İşte, bakın, iki sene önce, Sağlık Bakanının, Mecliste, bu yasayla ilgili söylediklerini tutanaklardan okuyayım size…

AHMET YENİ (Samsun) - Alacakaranlıktan aydınlığa çıkacak, her konumda.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Sağlıkta karışık aklınız, gerçekten karışık.

AHMET YENİ (Samsun) - Orası da aydınlığa çıkacak.

ALİ ARSLAN (Devamla) - İnşallah, temennimiz o.

Bakın, iyi şeyler yaptığınızda teşekkür ediyoruz biz. Yine, isterseniz, Sayın Bakandan önce, milletvekili arkadaşlarımızın bu yasayla ilgili söylediklerini tutanaklardan okuyayım size; doğru olanları takdir ediyoruz biz.

Bakın, Nurettin Sözen Hocamız ne demiş; demiş ki: "Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı irdelerken, öncelikle uzun zamandan beri iptalini beklediğimiz 21.8.1981 tarihli 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun iptal edilmesi dolayısıyla Sağlık Bakanımıza teşekkürlerimizi sunuyorum." Yani, biz, güzel şeyler yaptığınızda teşekkür ediyoruz. Sadece Nurettin Hoca değil, biraz önce isimlerini söyledim, o yasa üzerinde söz alan bütün arkadaşlarım, Sevgili Mustafa Özyurt, Sevgili Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Sevgili Mehmet Neşşar, hepsi de teşekkür etmişler.

Bakın Cevdet Erdöl de bir konuşma yapmış. Sevgili Başkanımız Cevdet Erdöl'ün, Sağlık Komisyonu Başkanımızın kendisini seviyorum, takdir ediyorum; ama, kusura bakmasınlar, siyasette bazen böyle oluyor işte; konuştuğunuz bir laf, ki, Sayın Sağlık Bakanının çok sık yaptığı bir şey; işte, Deniz Baykal nerede ne demiştir, çıkarır gelir, onun üzerine siyaset yapmaya çalışır. Ama, bu, Meclis tutanakları, yani, öyle ezbere şey olanlar değil.

Sayın Erdöl diyor ki: "Bizler, kırk yıl gerisini değil -ne güzel, geriye bakmıyor yani- yüzkırk yıl ilerisini düşünen bir toplum istiyoruz ve bunları bize bu kanunla sağlayan Sayın Bakanı, bürokratlarını ve emeği geçen herkesi kutluyorum." Sayın Erdöl, yüzkırk yıl ilerisini görmeyi amaç edinen parti, iki yıl sonrasını göremiyor, iki yıl sonra, yaptığınız şeyden vazgeçiyorsunuz! Düğünle, bayramla kaldırdığınız mecburi hizmeti, bugün, yaz günlerinde, bugünlerde, hekimlerimiz, çocuklarımız okullarını bitirmek üzereyken, daha bitirmesine bir hafta on gün kala, tekrar geri getiriyorsunuz. Nerede yüzkırk yıl ilerisini görmek?! Keşke, iki yıl ilerisini görebilseydiniz de, bu yasayı o zaman kaldırıp, insanlara, hiç olmazsa, bir umut vermeseydiniz!

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın vekilim, söyleyin de, şu fikirlerinizden istifade edelim!

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen…

ALİ ARSLAN (Devamla) - Onu ayrıca söylerim. Söyledik, çok söyledik, dinlemediniz herhalde.

BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Cevdet Erdöl de Sayın Bakana teşekkürlerini, şükranlarını sunuyor. Sayın Bakan da, çok enteresan bir şekilde, iyi görememiş herhalde "bugün görüşeceğimiz tasarı, dönüşüm sürecimizde, bize hangi değişiklikleri sağlıyor" diyor, onları inceliyor. Sayın Bakan diyor ki: "Bunlardan birincisi, zorunlu hizmetin kaldırılmasıdır. Benden önceki konuşmacılar, bu husustaki takdir hislerini ifade ettiler -ben de ediyorum; gerçekten, o zaman için takdir etmiştim- kendilerine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan 2514 ve 4576 sayılı Kanunlar, bugün, siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla tarihe karışmış olacak."

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bundan iki yıl önce tarihe gömdüğü bu yasayı, bugün, siz, oylarınızla tekrar hortlatmak üzeresiniz, tekrar hortlatmak üzeresiniz, haberiniz olsun. Yapmayın, hekimlerimize, 12 Eylül döneminde çıkarılan bu insanlıkdışı uygulamayı reva görmeyin.

Çözümlerle ilgili, bir sevgili arkadaşımız soru yöneltti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi sağlıktaki çözümleriyle ilgili görüşlerini her platformda sunuyor, bu platformda da defalarca dile getirdi. Ancak, binbir güçlükle, yurdun dörtbir tarafında hizmet yapan, zorluklarla görev yapan sağlık çalışanlarıyla ilgili politikasında da, iş güvencesi olan -sözleşmeli, her an işine son verilebilir, bir siyasetçinin iki dudağı arasındaki iş güvencesi olmayan- ve yaşayabilir ücret -bunu, performansa dayalı, bugün var yarın yok, emekliliğine yansımayan ücretlerle değil- gerçekten emekliliğine de yansıyan ücretiyle, alacağı tazminatlarla, insan gibi yaşayabileceği -bırakın Avrupa'daki meslektaşlarını, Avrupa'daki meslektaşlarının yarısı kadar ücretle bile geçinmeye razı bu insanlar- bu ücreti verebildiğimiz bir sağlık sistemi.

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi -sayın konuşmacı, soruyu soran arkadaşımız, sanıyorum biraz geç geldi- bunu 1978 yılında yaptı. O zamanki hekimler de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Peki, ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç.

Sayın Tunç, bir saniyenizi rica edeyim.

Bundan sonra konuşacak olan hatip arkadaşlardan, grup adına veya şahısları adına konuşacak olan arkadaşlara sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim ve konuşmaları kesinlikle uzatılmayacaktır; onun için, Genel Kurula hitap ederek konuşmalarını zamanında tamamlamalarını istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşımız, Muğla Milletvekilimiz Ali Bey, biraz önce, bazı konulara açıklık getirdi.

Bugün getirdiğimiz bazı düzenlemeler var; ama, bunlar içinde en can alıcı noktalardan biri, mecburî hizmet dediğimiz, hekimlerin zorunlu hizmet süresinin tekrar gündeme gelmesi ve bugün tekrar bunu konuşuyor olmamız, bizler açısından da çok makbul olan bir durum değil.

Ancak, yıllarca mecburî hizmet yapmış bir hekim olarak, yıllarca pratisyen hekim olarak çalışan birisi olarak, şunu söylemek isterim ki, biz, ülkemizde sağlık sorunlarının ortadan kaldırılması ve halkımıza olan hizmetin sunumundaki kaliteyi artırabilmek için, Anayasada verilen hakların yerine getirilebilmesi için bunları burada konuşup ve halkımızın menfaatına sunmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, sağlıklı yaşama ve sağlık hizmetine ulaşma hakkı, insanın sahip olduğu en temel haktır. Kişinin ihtiyaç duyduğu tıbbî yardımı alamaması, telafisi imkânsız sonuçları ortaya çıkarabilecektir. Devletin sunmakla yükümlü olduğu sağlık hizmeti, acil ve geciktirilemez, ertelenemez ve ikame edilemez niteliktedir. Anayasamızda böyle deniliyor. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinin önemi ve önceliği nedeniyle, ihtiyaç duyulan personelin istihdamı, zorunluluk arz etmektedir.

Değerli arkadaşlar, gönül isterdi ki, iki yıl önce getirdiğimiz sözleşmeli personel istihdamıyla birlikte, bütün bölgelerimizde, istenilen ölçülerde hekim istihdamı sağlansın; ancak, iki yıl geçmesine rağmen, açılan kadrolarda -biraz sonra rakamlarını da vereceğim- istediğimiz… Belki, yardımcı sağlık personelinde istediğimiz sonucu aldık; ama, özellikle uzman hekimde ve kısmen de pratisyen hekimde, bu konuda başarılı olamadık.

Peki, biz bu sözleşmeli istihdamla neyi getirmiştik? Ben, yıllardır, hekim olarak çalıştığım dönemde de, sürekli olarak bunu savundum; yani, çalışan ile çalışmayanın ayırt edilmesini, çalışanın daha fazla ücret almasını ve bölgelerarası farklılıkların, en azından, ekonomik olarak ya da özlük haklarına yansıtılmasını savundum. Biz, gönüllülük esasına göre, ihtiyaç sahibi arkadaşlarımızın mutlaka bu bölgelere giderek çalışmalarını sağlamak ve böylelikle, o bölgedeki insanlarımızın da anayasal hakları olan sağlık hizmetlerinden faydalanmalarını sağlamak istedik. 4924 sayılı Kanunla birlikte, sözleşmeli olarak atanan pratisyen hekimlere ve uzman hekimlere bazı maaşlar verdik. Tabiî ki, bunlar çıplak maaşları değildi. Biz, yine, bu hükümet zamanında, gerçekten, sağlık çalışanlarına ekonomik yönden büyük bir katkı sağladık. Bu da, performans sistemiyle, dönersermayeden pay almalarıydı.

Bununla birlikte, istihdamı zor olan bu bölgelerde sağlık personelinin istihdamını sağlamakla ilgili yasayla birlikte iki yılda bazı hekimlerimizin aldıkları maaşları söylemek istiyorum sizlere. Özellikle pratisyen hekimler ortalama 3 000 YTL, yani, 3 milyar maaş almaktalar. Bu 2 500 000 000 ile 5 000 000 000 arasında değişmekte. Bu, tabiî ki, dönersermaye katkısıyla birlikte, çıplak maaş değil. Yine, uzman hekimler ortalama 6 600 YTL, yani, 6 600 000 000 ücret alabilmekteler; yani, 10 milyarla 4 milyar arasında ücret almakta bu arkadaşlarımız. Geçenlerde komisyonda da söyledim, hatta isim vererek söyledim, Diyarbakır'ın Bismil İlçesinde bir göz hekimi, yaklaşık                 9 900 000 000 ücret alıyor. Ama, baktık ki, buna rağmen, 1 081 tane sözleşmeli uzman tabip pozisyonuna ancak 200 kişi atanmış ve bunların yüzde 36'sı göreve başlamış. Yine, pratisyen hekimlerden 3 500 kadroya 2 191 kişi yerleşmiş ve 1 565 kişi göreve başlamış.

Değerli arkadaşlar, ekonomik yönden güçlendirilmiş ve ihtiyacı olan hekimlerimizin bu kutsal görevi; çünkü, hekimlik, gerçekten, çok kutsal bir görevdir, geceli gündüzlü çalışmak gerektirir, fedakârlık gerektirir. Bu bölgelerimizde hem vatandaşımızın ihtiyacı olan sağlık hizmetlerini vermek hem de kendilerinin ekonomik olarak hak ettiklerini alabilmeleri için böyle bir imkân sağladık; ancak, maalesef, bunda, bu hekimlerimiz buraya gitmekte tereddüt ettiler ya da gitmediler. Sonuç ortada. 1 088 tane kadro açıyoruz, ancak 200 kişi müracaat ediyor, bunun yüzde 36'sı başlıyor. Yine, pratisyen hekimlerde 3 500 kadro var, 2 700 kişi müracaat ediyor ve biraz önce de söylediğim ekonomik şartlar gözönünde tutulursa...

Tabiî ki, gönül, gönüllü olarak gitmekten yana; ancak, bu sağlanmadığına göre, biz, AK Parti olarak, anayasal hak olarak vatandaşımızın sağlık hizmetleri alım hakkını korumak zorundayız ve bir şekilde, devlet olarak, hükümet olarak, bu sağlık hizmetini vermek zorundayız. Bu -biraz önce Ali Bey söyledi- kalkarken bir hekim olarak ben de çok sevindim. Mecburî olarak!.. Yani, ismi bile çok güzel değil. Bir hizmeti zorla bir kişiye yaptırmak çok uygun bir durum değil. Ancak, eğer geçmişteki gibi bir durum olsaydı, doğudaki bir hekim arkadaşımız ile batıdaki bir hekim arkadaşımız aynı ücreti alıyor olsa da bu şekilde karşılaşsaydık bunu anlayabilirdim. Ama, bu kadar ekonomik olarak güçlendirilmiş bir durum varken hekim arkadaşlarımızın buralara gitmemesi ve bizim de, hükümet olarak, devlet olarak buralara sağlık hizmetini verme zorunluluğumuzdan dolayı şu anda bu kanun gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunla birlikte, biraz önce verdiğim örneklerde, yine, devlet memuru olarak 657'ye tabi de 386 hekim arkadaşımız ve 855 de pratisyen hekim arkadaşımızın belirli bölgelere tayinleri yapılmıştır. Ama, 2000 yılına ait veriler var benim elimde. Hekim başına düşen insan sayısında, bugün baktığımda, çok fazla bir fark yok, belki bir 50-60 düşme var. Hekim sayısında da bir değişme yok. Çok çarpıcı bir durum var. Geçen yıl, 2004 yılında tıp fakülteleri 4 500 mezun vermiş -4 500 pratisyen hekim- ve pratisyen arkadaşlarımızdan da uzmanlığa giden 5 000 kişi olmuş. Yani, biz yıllardır, bizim tabip odalarımız veya çeşitli sivil toplum kuruluşlarımız, işte "tıp fakülteleri açılmasın, tıp fakültelerinden çok fazla mezun veriliyor, hekim istihdamı zorluğu oluşacak, işsiz hekimler ordusu oluşacak…" Demek ki bu istatistikler doğru değil. Şimdi baktığımızda, doğru değil. 2000 yılında yaklaşık 85 000 hekim görev yapıyor ülkemizde. Bugün baktığımızda, yaklaşık 90 000; ama…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yurt dışına gidiyor.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Hayır, mezunlarımız var. Bunun dışında, emekli olanlarımız ya da ayrılanlarımız, bu mesleği yapmayanlarımız da var; ama, şunu görmemiz gerekiyor: Ülkemizde hekim başına düşen sayıyı Avrupa Birliğine uyarlamak için ya da Avrupa Birliğindeki gibi bir hekimin günde 20 hasta muayene etmesi için ya da aile hekimlerinin belirli sayıda hastalara hizmet verebilmesi için, bizim hekim sayımız az. Şu anda, her yıl 4 500 kişi mezun veriyoruz; ama, bir o kadar da uzmanlığa giren arkadaşımız var.

Yani, şu, çok çarpıcı bir örnek: 2000 yılındaki verilere göre -bunu net olarak da verebilirim-   38 064 uzman ve 47 000 pratisyen hekim olmak üzere, 85 000 civarında hekimimiz var. Şu anda da bu sayı 89 000 küsur.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayıda bir yanlışlık var.

ALİM TUNÇ (Devamla) - O nedenle, yaklaşık beş yıl geçmesine rağmen, hekim sayısında bir artış olmamış ve sivil toplum kuruluşlarımızın ve birtakım kurumların söylediği gibi, ülkemizdeki hekim sayısı, tıp fakültelerinin sayısı fazla değil. Daha nitelikli ve bütün bölgelerimize hitap edebilecek hekimlerimize ihtiyacımız var.

Değerli arkadaşlar, mecburî hizmetle ilgili kanunda eskisi gibi gelmemekte. Burada, Devlet Planlama Teşkilatımızın belirlemiş olduğu 6 bölge seçilmekte ve bu altı ay ile iki yıl arasında çeşitli kademelendirilmiş şekilde hekimlerimiz o bölgenin vatandaşlarına da hizmet etmesiyle ilgili bir yürürlük oluşacaktır, bir kanun oluşacaktır. Ben, bir hekim olarak, hekimlerimizin mecburî hizmet şeklinde gönderilmelerini kabul edemiyorum belki; ama, şunu da söylemek gerekir ki, bu kadar imkânı sağlamamıza rağmen o bölgelere eğer gönüllülük esasına ve ekonomik olarak rahat edecek şekilde gitmediklerine göre, bu ülkenin de her karışının sağlık hizmetini almaya hakkı vardır. O nedenle de, bunu bu şekilde çözmekten başka şu an için bir çare yok.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu kanunda, yönetici vasfında olan hekim arkadaşlarımız, il sağlık müdürü, müdür yardımcıları, başhekim ve başhekim yardımcılarının da -serbest çalışan arkadaşlarımızın- bu konunun ciddiyeti ve bütün zamanlarını bu yöneticilik ve bulundukları yerin, makamın hakkını verebilmeleri için, serbest çalışmalarını engelleyen bir düzenleme var. Burada da bizim amacımız, bu arkadaşlarımızın dönersermaye ya da performansına bağlı olarak ekonomilerini biraz daha iyi duruma getirmek; ama, bulundukları yerde bu makamları kullanmadan çalışmalarını sağlamak.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Onbeş gün sonra görevden alınırsa ne yapacaksınız?

ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine, bir başka, bu kanunun getirdiği, Sağlık Bakanlığımızın özellikle denetimini artırabilmek ve bütün ihtiyaçları karşılayabilmek için buradaki sıkıntının temeli de şudur: Biz, biliyorsunuz ki, yine, bu AK Parti Hükümeti zamanında yapılmış en önemli olaylardan birisi, hastanelerin birleştirilmesi ve halkımızın istediği hastaneye ve istediği hekime gitme şansını verdiğimiz bir dönemdir. Bunu, bu hükümet gerçekleştirdi ve bunun sonucu olarak da Sağlık Bakanlığına bir ek yük geldi. Bu hastanelerin ve sağlık tesislerinin, sağlıkocaklarının denetimini sağlayabilmek için ek denetim elemanlarına ihtiyaç doğdu. O nedenledir ki, bugün, bu kanunla birlikte, Sağlık Bakanlığının daha iyi bir denetim yapabilmesi ve sorunların daha çabuk çözülebilmesi için, müfettiş yardımcısı ya da diğer kurumlardan müfettiş alımına ilişkin bir düzenleme yapıldı. Bir müfettişin yetişmesi, sıfırdan alındığında, üç yılda oluşmakta; ama, hastanelerin birleşmesiyle beraber sağlık tesislerinin artması ve bunların bir an önce ihtiyaçlarının karşılanması, denetimlerinin yapılabilmesi için buna ihtiyaç duyuldu; o nedenle bunu getirdik.

Değerli arkadaşlar, yine, yıllardır hekimlerimizin çalışmalarında ve diğer yardımcı sağlık personelinin çalışmasında "icapçı nöbet" diye bir durum vardır. Bu nöbetler, genellikle, özellikle tek hekim çalışan yerlerde… Bir beyin cerrahı mesela -en fazla karşılaştığım- veya genel cerrah veya kadın doğumcu ve diğer hekimler, acil bir hasta olduğunda en hızlı ulaşan kişilerdir; ama, tek olmalarından dolayı 24 saat çalışmak zorundadırlar ve bunlar, sadece maaşlarını ve bizim şu anda çıkardığımız kanunla döner sermayelerini almaktaydılar; ama, Anayasaya göre angarya yüklenemez. İşte, bunu, şu anda düzeltiyoruz. Bugüne kadar eksik olan, bütün hekim, yardımcı sağlık personeli, şoför, memur, hepsi, icapçı olarak çalıştıkları sürece ücretlerini artık alabilecekler. Bu eksikliği de giderdiğimiz için, AK Parti Hükümetine ve Sağlık Bakanlığına teşekkür ediyorum.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Teşekkürü sonra geri almayın!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Neden alalım?! İcapçı nöbetlerinin ücretinin verildiği için mi geri alalım?!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - O güzel, almayın…

ALİM TUNÇ (Devamla) - Neden alalım yani?! Bugüne kadar bir eksiklikti bu.

BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen Genel Kurula hitap edelim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Tandoğdu; lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Tunç.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dönüşüm ve değişimler şüphesiz ki kolay değildir. Dönüşüm, yerleşik alanı rahatsız eder; değişim, alışılmış olanı terk etmeye zorlar. Zorlukları bilerek gelen bir iktidar olarak, yılların biriken sorunlarını çözmek, halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirmek için, sağlık alanında kırk yıldır hiçbir hükümetin cesaret edemediği Sağlıkta Dönüşüm Programını adım adım gerçekleştirmekteyiz.

Ülkemizde, sağlıkta çalışanların sorunları gerçekten çok büyük ve özveriyle çalışmaktalar. Gerek ekonomik yönden gerekse saygınlıklarının azalması, özellikle sağlıkocaklarındaki hekim arkadaşlarımızın, sevk zinciri ya da RPT dediğimiz reçete yazmakla görevli memur gibi çalışmaları kabul edilemezdi ve şu anda, bu iktidarla birlikte yapılan laboratuvar çalışmalarının desteklenmesi, dönersermaye… Yaptıkları işin performansa bağlı olarak karşılığını alabilmeleri neticesinde, hem bu arkadaşlarımızın mesleklerini yapmadaki saygınlığı artırılmıştır hem de bu mesleği yapma lezzetine sahip olmuşlardır hem de koruyucu sağlık hizmetleri bir o kadar daha iyileştirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, biz, hükümet olarak, milletvekili olarak, seçimlerde verdiğimiz… Bağ-Kur, SSK, yeşilkart, Emekli Sandığı farklılıklarını ortadan kaldıracağız dedik ve yeşilkartla ilgili yaptığımız düzenlemeler, bugün, takdire şayan; ama, bunun en önemli ayağı, Genel Sağlık Sigortası ve kurumların tek çatı altında birleştirilmesidir.

Çok büyük adımlar attık, hastaneleri birleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Hekimlerimizin özlük hakları emekliliklerine yansımasa da, inşallah, bu da birkaç gün sonra gelecek kanunla sağlanacak. En azından ekonomilerini iyileştirdik, kendilerini hizmette yarışır bir hale getirdik ve karşılıklarını almaya başladılar; ama, şunu söylüyorum, bu kadar yaptıklarımızın son noktası, genel sağlık sigortası ve sosyal güvenlik alanındaki reform olacaktır. Bunu da, şu anda komisyonumuzda görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde inşallah bu Meclisten bunu da geçireceğiz ve sağlıkta yıllardır yapılamayan reformu bu hükümet ve AK Parti yapmış olacak.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Tasarının tümü üzerinde şahısları adına, Sayın Recep Garip?.. Yok.

Sayın Cemal Uysal?.. Yok.

Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan evvel hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Bundan birbuçuk yıl evvel, ülkeye doktor dağıtımı yapacağız, bazı yerlere doktor gitmiyor diye, sözleşmeli personel olarak, yani çakılı kadro olarak, buradan bir kanun çıkardık. O zamanlar; Sayın Bakan, yanlış yapıyorsunuz, yasalar günübirlik olmaz, yasalar uzun vadeli olur, çözüm getirmez bu dedim, "getirir" denildi; hatta, bazı doğu milletvekili arkadaşlarım, haklı olarak -çünkü, onlar da güvenmişlerdi böyle olacağına, doktor bulacağız diye- "doktor hoca, sen niye öyle diyorsun; benim ilçemde, kazamda, vilayetimde doktor bulamıyorum" diyordu; doğruydu tabiî ki o milletvekili arkadaşlarımın söyledikleri. Bunu yapmayın dedim. Peki, bunu yapmayın dediğimde, acaba, hiç mi yol göstermedim?.. O günler, böyle yaparsanız doktor bulamazsınız dedim. Onbir ay sonra performansına bakacaksınız doktorun, ona göre karar vereceksiniz. Kim verecek o ilçede; ilçe yönetimi verecek; bu, yanlış olur -yani, buradan, bir tarafa gelmek istiyorum- bu yanlışı yapmayın dedim. Peki, o zaman ne yapmak lazımdı; söyledim, yine de söylüyorum: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tutalım; ücretlendirmeyi de, Siirt'in falan köyündeki doktora, sağlık personeline şunu veririm, Siirt'in merkezinde bunu veririm… Hani diyoruz ya şimdi, performansa göre para vereceğiz, alacağız vereceğiz; 8 milyar, 9 milyar verdik, halen doktor gitmedi diyorlar. O, kitapta kalır dedim; ama, Ankara'da şunu veririm, İzmir'de bunu veririm; işte, buyur, önüne senin liste, bu listede kendine yer bul dersen, o doktor, o sağlık personeli, kendini garantide hissederek, bal gibi de oraya gider diye söylemiştim; dinlenmedi…

Sevgili arkadaşlarım, tecrübenin çok önemi var. Kanun yapmak kolay. Hele, böyle bir çoğunlukta kanun yapmak o kadar kolay ki; üç bürokrat arkadaşım sayın bakanlarımın önüne getirir tasarıyı "biz bu işi bu şekilde hallediyoruz" derler. O bürokrat arkadaşlarıma, sen hiç falan yerde çalıştın mı, sen şurayı gördün mü diye sorduğunuzda -sorabilseydiniz- onlar o zaman duracaklardı. Yani, benim bürokrat arkadaşlarım, ülkeyi tozpembe gösterirler. Hiç kimse alınmasın. Öyle, adam yönetmek, ülke yönetmek, profesör oldum demek, bu işi çok iyi biliyorum demek değildir. Hiç kimse alınmasın. Ben tıbbiyeyi bitirdiğimde, dünyayı ben yarattım zannediyordum; ama, ne zaman ki işin içine girdim, otuz beş senedir hiçbir şey olmadığımı gün geçtikçe öğreniyorum; ama, hep ders alıyorum.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Fena adam değilsin!

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Tecrübe ayrı şey. Bir işin ehli olursunuz, o iş nedir; mesela, ben radyoloji uzmanıyım, belki ehliyimdir; ama, benden iyi bilen de vardır, o ayrı şey. Ama, yönetim yapmak, Türkiye'yi, yetmiş milyon insanı yönetmek, o yetmiş milyon insana cevap verebilmek kolay değildir.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Biz başardık ama.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İşte "biz bunu yaparız" dediniz, yaptınız. Keşke bu sefer, bugün karşıma "biz bu işi yapamadık" diye çıkmasaydınız, ben utansaydım.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kaza oldu, düzeltiyoruz.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben deseydim ki yine buradan size: Sayın Bakan, sayın hükümet, ben size geçen gün teşekkür etmiştim, yine teşekkür ediyorum, bakın neler yaptınız derdim; ama, edemiyorum; çünkü, doğruya doğru, yanlışa yanlış demek, benim vazifemdir. Eğer bu işi yapıyorsam, eğer bu ülkede ben otuz küsur senedir yöneticilik yapıyorsam, bu ülkenin batısında, doğusunda çalışmış bir adam olarak söylüyorsam, gönderemezsiniz bu doktorları.

Ne oldu; kimse gitmedi. 2 000 küsur doktordan, 136 veya 150 doktor gitti, o da mecburen, nasıl olursa olsun diye gidiverdi. Hani, benim doğuya gidecek doktor arkadaşlarım, personellerim, ne oldu; olmadı. Olmadı, şimdi döndük başa. Zaten, Mecburî Hizmet Yasası antidemokratik bir yasaydı, Anayasaya da aykırıydı; Sayın Bakan geldi, bu kürsüden, "ben, bu Mecburî Hizmet Yasasını kaldırıyorum" dedi. Zaten yirmi yıldır uygulanan Mecburî Hizmet Yasası, onüç sene bilfiil uygulandı, başarısız olmuştu; burada da geldi Sayın Bakan "ben bunu kaldırıyorum" dedi. Doğru idi, ben de o gün Sayın Bakana teşekkür ettim. Evet; ama, doğru idi, ettim teşekkürü; şimdi, artık halka bırakıyorum, size bırakıyorum, onu geri almak mecburiyetinde kaldım.

Devlet ciddiyeti öyle kolay mıdır; devlette süreklilik vardır. Yasalar günlük yapılmaz. İşte, günlük yaparsanız, birileri "bu böyle olsun" dediler diye başlarsanız, sonuçta böyle olursunuz. O da, kime zarar veriyor; topluma zarar veriyor, ülkeye zarar veriyor. Doğrudur tabiî ki, yanlıştan dönmek kadar güzel bir şey yoktur; ama, o yanlışı yapmamak çok daha güzeldir.

Sevgili arkadaşlarım, yine söylüyorum, burada "nöbet paraları verilecek" deniliyor; doğrudur, verilsin, teşekkür ederim, o doğrudur. Sağlık müdürlerinin ve başhekimlerin muayenehanesini kapatıyorsunuz; yanlıştır, yanlıştır, söylüyorum. Bu adamı, beğenmediniz, altı ay sonra aldınız; bu adam ne yapacak; muayenehaneyi kapadı, yine kaldı açıkta. Nasıl bir garanti bu; başhekimlere, sağlık müdürlerine, şunu yapacağım diye nasıl garanti veriyorsun. Burası bir siyasî kadrodur, siyasî kadrolarda hiç kimsenin böyle uzun vadeli garantisi yoktur; bu da yanlıştır.

Nöbet paraları; doğrudur, doktorlar adına, hemşireler adına, sağlık personeli adına bunun doğru olduğunu söylüyorum; ama, yanlışı da söylüyorum. Bu yanlışı yapmayacağız; yine yapıyoruz.

Performans diye tutturduk "performans olmaz" dedim, olmaz, halen olmaz. Üç beş hastanede çalıştır devamlı doktorları, günde 70 hasta bakmakla performans mı olur, o hastaya fayda mı olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bu, hastaya fayda mıdır acaba 70 ilâ 100 hasta baktırmak bir doktora. Ne hizmeti alan memnundur ne de hizmeti veren memnun olur. Kim ne derse desin, vermeden almak Allah'a mahsustur. Doktora, sağlık personeline, insanca yaşayacağı şekilde bir ücret, Personel Yasasında olduğu gibi ücret skalasını uygulamak mecburiyetindesiniz. Başka türlü yapamazsınız. Gönüllü olmadığı bir yerde hiç kimseyi tutamazsınız.

Bu mecburî hizmet çıktıktan sonra çoğu doktorluk yapmayacak, istifa edecekler; yine olmadı olacak, size söyleyeyim.

Gelin, bunu 657 sayılı Yasaya tabi tutarak, özendirerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin tümü üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet hizmetinde, devleti yönetirken iddialı olmak son derece güzel bir şey. İddialı olmak, o meseleyi çok iyi bir şekilde bilmenin neticesidir. O hizmeti en iyi şekilde verebilme azim ve kararlılığıdır. O bakımdan, bu tür iddialı sözleri yaparken, sözlerin, ayaklarının yere çok sağlam basması gerekmektedir. Söylenen sözlerin hayat bulabilmesi Türkiye şartlarına ve gerçeklerine uygun olması gerekmektedir. İşte, biraz önce görüşmeye başladığımız bu kanun teklifini… Bizler, ikibuçuk yıl önce, çok iddialı sözlerle ortaya koyduğumuz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirdiğimiz bir kanun tasarısında bu cümleleri buralarda duyduk. Türkiye'de, sağlık alanında müthiş bir dönüşüm ve gelişimin başladığı, başlayacağı ve her şeyin sıfırdan başladığı ifade edildi ve AK Parti İktidarı döneminde getirilen bu kanunla, sağlık hizmetlerinin çağ atlayacağı ifade edildi; ama, gelinen noktada, ikibuçuk yıl sonra geldiğimiz noktada, çok süslü sözlerle, çok iddialı sözlerle Meclis gündemine getirilen ve ikibuçuk yıldan beri yürürlükte olan bir kanunun değiştirilmesiyle ilgili bir kanun teklifini bugün görüşüyoruz ve gerekçesine baktığımızda da, ikibuçuk yıldan beri sağlık alanında ne kadar büyük yanlışlıklar yapıldığı, ne kadar büyük eksiklikler ortaya çıktığı ve o uygulanan kanun tasarısıyla, kanunlaşan o hükümlerle iki yıldan beri Türkiye'de sağlık alanında ne kadar ciddî problemlerin ortaya çıktığı, genel gerekçede çok açık ve net bir şekilde ifade ediliyor.

Bakınız, 1 081 sözleşmeli uzman kadrosu açılmış; müracaat eden sadece 200 ve göreve başlayan 136 kişi. 1 081 kadronun sadece 136'sı doldurulabilmiş ve iki yıldan beri, 900 küsur kadro boş bir şekilde duruyor ve yine, pratisyenlerle ilgili olarak 3 524 kadro açılmış, 2 191 müracaat olmuş ve 1 565 kişi göreve başlamış; 2 000 kadro boş vaziyette. O zaman, ben, Sayın Sağlık Bakanıma, buradan, sormak istiyorum: Bu kadar boş uzman kadrosuyla, bu kadar boş pratisyen hekim kadrosuyla, sizler, iki yıldan beri, Anadolu'nun en ücra noktalarında bu sağlık hizmetini nasıl sağlıklı bir şekilde verebildiniz?! Bunun hesabını, şimdi gelip, bu kürsüden, hem milletvekillerine hem de aziz milletimize vermek durumundasınız. O gün büyük alkışlarla kabul edilen ve iktidar ve muhalefet milletvekillerinin tamamına yakın kısmının oybirliğiyle kabul ettiği bir kanundan iki yıl sonra böyle bir kanun teklifine geçiyoruz. Evet, biz de kabul ettik; ama, görünen o noktada, bunun, ayakları yere sağlam basmayan, üzerinde ciddî bir şekilde durulmadığı bugün açık bir şekilde ortaya çıkmıştır; 2 000 pratisyen kadrosu Türkiye'de boş kalmış, 900 uzman kadrosu, getirilen o sistemle Türkiye'de boş kalmıştır. Şimdi, bunun…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sağlık sistemlerinin hepsini…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çerçi, sizin konuşmalarınız da burada. Bakın, o gün, o kanun görüşülürken sizin yaptığınız konuşma da elimde; ama, bugün, iki yıl sonra gelinen noktaya bakınız. Sayın Sağlık Bakanı da o gün kürsüden şunları söylüyor: "Benden önceki konuşmacılar bu husustaki takdirlerini ifade ettiler; kendilerine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan 2514 ve 4576 sayılı Kanunlar, bugün, siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla tarihe karışmış olacak." Demokles'in kılıcı gibi üzerinde sallandırılan bu hüküm, bugün, tekrar, yeniden, bu kanun teklifiyle, Sayın Bakanın ifadeleriyle, Demokles'in kılıcı gibi, sağlık personeli üzerinde sallandırılacaktır. Sayın Bakanım, sizin ifadeleriniz bu, ben herhangi bir şey ilave etmiyorum.

Bakınız, yine Sayın Bakanın ifadeleri: "21 inci Yüzyılda böyle bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldırıyoruz. Bu kanunun yirmiiki yıllık uygulaması sonucunda sağlık personelinin yurt sathında dengeli ve adil dağılımının zorlamalarla sağlanamayacağı da ortaya çıkmıştır." Siz, zorlamalarla bu olmuyor diyorsunuz, bugün getirilen bu kanun teklifinin de zorlamalarla, yine eski uygulamaya geçiş olduğu çok açık ve net bir şekilde ortada Sayın Bakanım.

Yine, Sayın Bakan devam ediyor: "Hizmette aksamalara meydan vermemek ve ülkemiz göstergelerinin gelişmiş ülkeler seviyesine gelmesini bir an önce gerçekleştirmek için sözleşmeli personel istihdamına ilişkin bu tasarıyı önünüze getirmiş bulunuyoruz." Ne diyor; çağdaş ve gelişmiş ülkeler seviyesine Türkiye'yi de ulaştırmak için biz bu kanun tasarısını getirdik diyor. Şimdi gelinen noktada, demek ki, çağdaş ve gelişmiş bir ülke olmaktan vazgeçip, geri kalmış ülkeler pozisyonuna girmek söz konusu. Sayın Bakanın sözlerinin mefhumu muhalifiyle anlaşılması bu şekilde olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, elbette, yanlışlar, hatalar olabilir; ama, sağlık alanında, çok dikkatli ve ölçülü bir şekilde değişimleri ve gelişimleri yapmak mecburiyetindeyiz ve yine bu kanun teklifiyle, il sağlık müdürleri, sağlık müdür yardımcıları, hastane baştabipleri ve hastane baştabip yardımcılarının, özel muayenehanelerini, üç ay içerisinde -eğer bu görevleri sürdüreceklerse- kapatmaları getiriliyor.

Ben, buradan, bir uyarı görevimi yapmak istiyorum. Böyle bir teklif, böyle bir şey getirilebilir; ancak, bunun da hesabının çok iyi yapılması lazım. Üç ay sonra, Türkiye'de, yetişmiş sağlık müdürleri, sağlık müdür yardımcıları, hastane baştabipleri, baştabip yardımcılarının toplu olarak "ben muayenehanemi kapatmak istemiyorum" diyerek görevden ayrılmaları söz konusu olduğunda, bu kadar yetişmiş personelin, üst seviyedeki yöneticilerin bulunmaması durumu ortaya çıkabilir; bu da sağlık hizmetlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunun da üzerinde ciddî bir şekilde durulması gerektiği inancındayım.

Yine, son maddede, Maliye Bakanlığında muhasebat kontrolörü, bütçe kontrolörü, başmüfettiş, muhasebat başkontrolörü ve bütçe başkontrolörü olanların, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kuruluna geçmeleriyle ilgili bir hüküm...

Yine, Sayın Bakanım, bu konunun da çok ciddî bir şekilde ele alınıp incelenmesinde fayda var; çünkü, bu tür geçişler, geçiş yapılan kurumda bazı huzursuzluklara, sıkıntılara sebebiyet verebilir. Dışarıdan gelen, hele teftişle ilgili olarak bakanlığa gelen bu tür görevlilerin, bu tür müfettişlerin kontrolörlerin, o bakanlıkta mevcut, bu işi yapan arkadaşlarımızla uyum problemi olabilir, bir tartışma söz konusu olabilir. O bakımdan, ben, bunun da, üzerinde ciddî bir şekilde durulup incelendikten sonra bu kanun teklifinin içerisinde yer almasının faydalı olduğu inancındayım.

Yine, bu kanun teklifi 48 saat geçmeden Meclis gündemine gelmiştir. Bunun bu şekilde olmasını da kanun teklifine yansımasından anlıyoruz, görüyoruz. Mesela, bir maddede "her bir izin suretiyle karşılanamayan icap nöbeti saati için" diye, hiç anlaşılmayan, son derece bozuk bir Türkçeyle yazılmış olan…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Anlaşılıyor, anlaşılıyor…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çerçi, biraz sonra, bakacaksınız, orada bir düzeltme talebi Sayın Bakandan ve ilgililerden gelecek. Lütfen… Bu konu, son derece bozuk ve anlaşılmayan bir ifadeyle yer almıştır. Biraz sonra, göreceksiniz, o konuyla ilgili bir yetki isteyeceklerdir.

Yine, son olarak "ihraz edenler" diye bir ibare var. Ben, birçok milletvekili arkadaşımıza sordum ne demektir ihraz edenler diye; inanın, ben de dahil olmak üzere birçok arkadaşımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Senin bilmemen normal; ama, biz biliyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden de 8-10 milletvekilimize sordum...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sen bilmeyebilirsin canım…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bu kanun teklifini hazırlayan Sayın Cevdet Erdöl Beye sordum; Sayın Erdöl de aynı şekilde ifadede bulundu.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Erdöl biliyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen… Yani, bir kanun teklifi hazırlıyoruz, bir kanun yapıyoruz; bu "ihraz edenler" ifadesini "kazananlar" diye bugünkü ifadeyle yazmanın ne sakıncası olabilir?!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Bilmiyorsan öğrenirsin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, ne sakıncası olabilir?!

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, Sayın Erdöl'le konuştum. Lütfen, Sayın Erdöl'ü de zor durumda bırakacak ifadeler kullanmayın. Ben, bunu buradan söylemek istemiyordum; ama, Sayın Erdöl de bana "lütfen, bu konuyu, bu soruyu, bu kanun teklifini hazırlayan ilgili arkadaşımıza, bürokrat arkadaşımıza sorar mısınız" dediler. Niçin, beni bu konuda konuşma yapmaya zorluyorsunuz Sayın Milletvekili?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Mevcut kanunda böyle.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli Milletvekili, elimizde imkân varken, bunun "kazananlar" diye bugünkü karşılığını yazmanın ne sakıncası olabilir? Ne mahzuru olabilir yani?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu maddelerle ilgili eleştirilerimin gözönüne alınmasını sizlerden istirham ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, söz alabilir miyim.

BAŞKAN - Tabiî.

Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, burada, ülkemizin, özellikle, eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelerinde, mahrumiyet bölgelerinde, hekim açığının kapatılmasını bekleyen vatandaşlarımızın yaralarına derman olmak üzere bir kanun yapmaya çalışıyoruz. Ben, öncelikle, kanunun geneli üzerinde görüşlerini bildiren değerli milletvekili arkadaşlarımın, değerli fikirlerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

Şunu, özellikle, ifade etmek isterim değerli arkadaşlarım; siyaset realite üzerine bina edilir. Bizler, siyasetle ülkemize hizmet etmek isteyen insanlar olarak, bu Mecliste görev almış olan milletvekilleri olarak, Hükümet olarak, Anamuhalefet partisi olarak, asıl görevi halkının ihtiyaçlarını karşılamak olan bir işle meşgulüz. Kuşkusuz bunun için günün şartlarını dikkate almalıyız ve bu şartlar çerçevesinde mevzuatlar oluşturmalı, bu şartlar çerçevesinde de vatandaşımıza hizmete gayret etmeliyiz; yani, aslolan, bağcı dövmek değil, üzüm yemek olmalıdır. Vatandaşımızın üzüm yemesini kolaylaştırmak olmalıdır.

Biz, yaklaşık olarak iki sene önce, sizlerle birlikte bir kanun yaptık. Bu kanunun asıl mantığında, özellikle, eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelere, gönüllülük esasına dayanan, teşvik esasına dayanan bir biçimde sağlık personeli sevk etmek vardı. Bu iki sene içerisinde sonuçlar ne oldu; kısaca onları ben size arz etmek isterim. Değerli arkadaşlarım, bu iki sene içerisinde yaklaşık olarak 20 000'e yakın pozisyon oluşturduk. Bu 20 000 pozisyondan 16 000'i dolduruldu ve doldurulan pozisyonların çok önemli bir bölümü hekimdışı sağlık personeli olarak istihdam edildi, edilebildi. Ve hakikaten özellikle doğu ve güneydoğu başta olmak üzere Ortaanadolu, Karadeniz Bölgesi ve diğer bölgelerimizdeki merkezden uzak yerlere bu şekilde gönüllülük esasına dayalı olarak sağlık elemanı sevk edebilmiş olduk. Ve hakikaten, açtığımız kadroları istediğimiz oranlarda, yüzde 85-90 oranında doldurabildik. Gayet iyi de ücretler ödüyoruz. Burada çalışan sağlık personelimiz, aynı zamanda, mutlu bir biçimde hizmet ediyor. Sağlık personelinin olabildiğince mutlu bir biçimde vatandaşa hizmet etmesini çok önemsiyoruz; çünkü, sonuç itibariyle, vereceği hizmete bu yansıyacaktır.

Peki, hekimler noktasında neyi amaçlamıştık ve geldiğimiz nokta nedir. Değerli arkadaşlarım, şunu özellikle ifade etmek isterim ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bugün itibariyle iki sene öncesine göre daha fazla hekim sayısına sahibiz; hem pratisyen hekimlerimiz açısından hem de uzman hekimlerimiz açısından. Ancak, aradaki açık o kadar yüksekti ki, nispeten sayıyı artırmış olmamıza rağmen hâlâ büyük bir açıkla karşı karşıyayız.

Uzman hekimler için 1 081 pozisyon oluşturduk. Arkadaşlarım biraz önce de buna yakın rakamlar ifade ettiler. Yalnızca 171'ini sözleşmeli olarak hekimlerimiz tercih ettiler ve buralara gittiler.

Aynı iş, pratisyen hekimlerimiz açısından da 3 524 pozisyon oluşturduk, 2 066'sı doldurulmuş oldu. Memurlarla ilgili olarak, yani, 657'ye tabi olarak buralara giden hekimlerimizle ilgili rakamlarla sizi yormak istemiyorum. Ama, sonuçta özellikle uzman kadrolarında, hakikaten, arzuladığımız rakamlara ulaşamadık.

Peki, buna ulaşmak için, biz, Hükümet olarak ne yaptık; yani, hani sözleşmeli diyoruz, teşvik edilmiş diyoruz, gönüllü diyoruz; acaba, bunun için gerekenleri yaptık mı.

Değerli arkadaşlarım, elimde bazı rakamlar var. Biz bu süreç içerisinde, pratisyen hekimlerimize -eleman temininde güçlük çektiğimiz bu bölgelerde- ortalama olarak 3 milyar Türk Lirası -geçen yılın rakamlarıyla söylüyorum- uzman hekimlerimize de ortalama olarak 6 500 000 000 Türk Lirası maaş ödüyoruz şu anda çalışanlara.

Alt ve üst sınırlarını da sizlere ifade edeyim. Pratisyenler için, en düşük alanlar 2,5 milyar lira, en yüksek alanlar da 4,5 milyar lira şu an kazanıyorlar. Uzmanlarımız için de, en düşük alanlar 4 milyar, en yüksek alanlar da 9 milyar Türk Lirası bir kazanca sahipler. Bakınız, gönüllülük, teşvik edilmişlik derken, bunları kastediyorum.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Parayla saadet olmaz Sayın Başkan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu ülkenin bu topraklarının bizim topraklarımız olduğunu, lütfen, hiçbirimiz unutmayalım.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Gönül işi bu, gönül işi!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Buralarda da yaşayan insanlarımız var ve buralarda yaşayan vatandaşlarımız, bizden, devletten hizmet bekliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu Meclisin birinci derecede görevi de, kuşkusuz ki, bunu sağlamaktır.

Şimdi, bu rakamları konuştuğumuz zaman, bu rakamlara rağmen, hekimlerimiz, bu bölgelerde istediğimiz ölçüde istihdam edilememiştir.

Peki, biz bugün bir değişiklik yaparken, biraz önce muhalefet partisinden arkadaşlarımın söylediği gibi, tamamen, yaptığımız işten geri mi dönüyoruz; hayır, yine sözleşmeliyle ilgili yasa yürürlükte, yine bu şekilde eleman istihdamına devam edeceğiz.

Peki, devlet hizmeti yükümlülüğüyle ilgili olarak şu anda getirdiğimiz yasa teklifi, acaba, daha önceki, yani, yürürlükten kaldırdığımız yasa teklifinin aynısı mı?! Değerli arkadaşlarım, burada da, yeni bir yasa getirirken, teşvik etmeyi ve kolaylaştırmayı esas alıyoruz. Daha önceki mecburî hizmet yasası diye bilinen yasada, bütün hekimler için, nerede çalışırsa çalışsın, aynı sürelerde bir devlet hizmeti yükümlülüğü vardı. Yani, siz, Mardin'de de bu işi yapsanız bir sene yapıyordunuz, bir sene de uzmanlığınızda yapıyordunuz, bu işi İzmir'de de yapsanız uzmanlığınızda da, pratisyen hekimliğinizde de yine birer sene yapıyordunuz ve tamamen kuradan size ne çıktığına bağlıydı, şansınıza bağlı bir şeydi; aldığınız ücretler de aynıydı. Kuşkusuz ki, bu, bir adaletsizlik duygusuna da yol açıyordu. Siz, bir torbaya elinizi sokuyorsunuz veya bilgisayar sizin için bir kura çekiyor, şansınız eğer iyiyse, ülkenin sosyoekonomik açıdan daha rahat bir bölgesinde bu hizmeti yapıyordunuz, eğer, şansınız yaver gitmemişse, çok zor bir bölgede zor şartlar altında bu görevi yapıyordunuz.

Biz şunu getiriyoruz: 200 gün ile 500 gün arasında değişen bir basamaklı sistem öngörüyoruz ve bu basamaklı sistemi de Devlet Planlama Teşkilatımızın sosyoekonomik gelişmişlik kriterlerine göre oluşturuyoruz. Yani, mahrumiyeti yüksek bir bölgede çalışıyorsanız, 200 gün bu hizmeti yapmanız yetiyor; mahrumiyeti düşük bir bölgede, sosyoekonomik açıdan gelişmiş bir bölgede bu hizmeti yapıyorsanız, o zaman bu işi 500 gün yapmanız gerekir. Birincisi bu.

İkincisi de, yine, mahrumiyet bölgelerinde bu hizmeti yerine getirdiğiniz zaman sözleşmeli çalışma imkânınız var ve biraz önce söylediğim rakamları alma imkânınız da var. Dolayısıyla, bugün getirdiğimiz yasanın ruhu, mantığı, kesinlikle bir önceki yasayla çok farklılık arz etmektedir. Yine, bir teşvik edilmişlik, yine bir kolaylaştırılmışlık söz konusudur getirdiğimiz yasada; ama, sonuç itibariyle, niçin acaba buna ihtiyaç duyuyoruz Hükümet olarak; niçin Meclis olarak yeniden böyle bir yasa yapmanın peşindeyiz. Değerli arkadaşlarım, kısa vadede bu şekilde meseleyi çözmeye çalışırken, uzun vadede bu meselenin çözümünün, ülkede hekim sayısını artırmak olduğu açıktır. Bunu gündeme getirdiğimizde de itiraz edenler oldu; ancak, biz biliyoruz ki, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde 52 ülke var ve bu 52 ülke arasında, biz, maalesef, hekim sayısı itibariyle, kişi başına düşen hekim sayısı itibariyle, sonuncuyuz; 52 nci sıradayız. Yalnızca Batı Avrupa'nın veya Kuzey Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri bizden önde değil. Örneğin Kırgızistan, Ermenistan, Arnavutluk, Polonya, Yunanistan gibi ülkeler de bu grubun içerisinde var ve sonuç itibariyle, biz, sonuncu sıradayız. Yani, Türkiye'de, hekim arzı, şu anda, ihtiyaçlarımıza yetmiyor. Dolayısıyla, biz, ne kadar teşvik etsek, ne kadar gönüllülük esasına göre istihdamı oluşturmaya sağlamaya çalışsak, iki yıllık tecrübemiz bize gösterdi ki, bu sefer, hekimlerimiz, kamuya hiç gelmiyorlar.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, tekrarlamak istiyorum: Bu süre içerisinde doğu ve güneydoğu başta olmak üzere, eleman temininde güçlük çektiğimiz yerlerdeki hekim sayımız azalmamıştır; bilakis artmıştır; ancak, arzu ettiğimiz rakamlara gelmiyor ve hekimlerimiz kamuda çalışmamayı tercih ediyorlar; çünkü, biz, Hükümet olarak şöyle bir esas da getirdik: Kamuya aldığımız, ilk defa atamasını yaptığımız bütün hekimlerimizi ihtiyaç bölgelerine gönderiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümetleri döneminde, tavassut ve torpil dönemi, birçok uygulamamızda olduğu gibi, Sağlık Bakanlığının personel atamalarında da tamamen tarihe karışmış durumdadır. Atanan personeli, kura yöntemiyle, tamamen şeffaf bir biçimde atıyoruz ve söylediğim gibi, tamamen ihtiyaç bölgelerine atama yapıyoruz. Dolayısıyla, hekimlerimiz, sayıları ülkenin ihtiyacına göre az olduğu için, kamu hizmetine hiç gelmemeyi tercih ettiler. Bunu aşmak için, mutlaka, örneklerini Finlandiya'da, Norveç'te ve benzeri bazı ülkelerde gördüğümüz gibi, kolaylaştırılmış bir devlet hizmeti yükümlülüğü getirmek zorundaydık ve onun için de huzurunuza gelmiş olduk bu yasa teklifiyle.

Şimdi, şunlara da kısaca değinmek isterim değerli arkadaşlarım: Bizim elimizde herhangi bir uluslararası kuruluşun verdiği bir reçete falan yok. Bir değerli milletvekilim böyle bir iddiada bulundu. Bizim elimizde, gerçekten, çerçevesini çok iyi çizdiğimiz, iki sene boyunca, gece-gündüz büyük bir ekiple, büyük bir özveriyle çalışarak oluşturduğumuz ulusal sağlıkta dönüşüm programımız var.

Bu programımızın, daha önceki hükümetlerin programlarıyla, hatta, şu anda, birlikte Meclisin çatısı altında olduğumuz Anamuhalefet Partimizin programıyla da örtüşen birçok yönü var; tabiî olarak da böyle olması gerekir; ama, kuşkusuz ki, biz, kendi anlayışımızı, kendi programımızı, acil eylem planımızı da gözönüne alarak, dünya uygulamalarını değerlendirerek, tamamen ulusal bir program oluşturduk.

Programımızın, daha önceki hükümetlerin uygulamalarından en önemli farkı ise şudur değerli arkadaşlarım: Daha önceki hükümetler, sadece temenni etmişler, yapmak istediklerini programlarına yazmışlar, bunları, halkın karşısında "biz bunları gelince yapacağız" diye halka vaatte bulunmuşlar; ama, bunların hiçbirini gerçekleştirememişlerdir. Oysa, biz, bugün, hamdolsun, birer birer halkımıza vaat ettiklerimizi yerine getiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, aile hekimliğiyle ilgili olarak neler yaptık; değerli arkadaşlarım, bir sistemi değiştiriyorsunuz; bir sistemi değiştirmek, bir kültürü değiştirmek öyle çok kolay bir iş değil, çocuk oyuncağı falan da değil.

Biz, şimdi, bu işle ilgili bütün yönetmelikleri tamamladık ve yol haritamızda da, 2005 yılı içerisinde Düzce'de uygulamalarımızı başlatmak vardı, yine de öyle. 2006 yılının başlarından itibaren de, 5 ilâ 10 ile -onu önümüzdeki çalışma dönemi gösterecek- uygulamayı yaymak vardı, yine planımızda bu var. 2007'nin başından itibaren de, bütün ülkeye aile hekimliğini yaygınlaştırmak var. Birçok gelişmiş ülkeye baktığımızda, bu uygulamaların ortalama olarak 4 ilâ 8 yıl içerisinde yaygınlaştırıldığını görüyoruz. Biz, hızlı bir yol haritası çizerek, bunun için kendimize 3 yıllık bir dönem öngördük; ki, gerçekten bu da çok makul bir süredir. Hiçbir zaman geriye dönmeyi düşünmedik, düşünmüyoruz; her zaman ileriye bakıyoruz, bundan sonra da sürekli olarak ileriye bakacağız. Geriye dönüşten bahseden değerli arkadaşlarım, geçmişte, burada, sağlıkta dönüşüm programımız çerçevesinde bazı yasa tasarıları getirdiğimizde, 1960'lı yılların, o gün için çok uygun mantıkla yapılmış olan yasalarına ısrarla dönmek istediklerini, ısrarla onların o şekilde kalmasını istediklerini lütfen hatırlasınlar.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Hâlâ aynı şeyi söylüyoruz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz, hiçbir zaman geçmişe dönmeyi, söylediğim gibi, düşünmedik; mutlaka, geçmişin bize getirdiklerinden, tecrübelerinden ders alıyoruz, bundan sonra da ders almaya devam edeceğiz ve bu şekilde de yolumuza devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, tekrar şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasa teklifi, halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere huzurunuza getirilmiş bir yasa teklifidir ve biz, mutlaka ülkenin Karsında da, Ardahanında da, Mardininde de, tıpkı İzmirinde, Ankarasında, İstanbulunda olduğu gibi yeterli sayıda hekim istihdam etmek zorundayız. Bu, hepimizin boynundaki bir borçtur.

Şunu da hatırlatmak istiyorum: Acaba, niçin, sözleşmeli yasasını yaptığımızda kendilerine 1 milyar Türk Lirası maaş verdiğimiz ebelerimiz, hemşirelerimiz, sağlık memurlarımız koşa koşa büyük bir sevinçle bu bölgelerde çalışmaya gitmişlerdir de, hekimlerimiz bu işe çok fazla itibar etmemişlerdir?

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Özel hastaneler doldu!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Olay çok açık; olay, ülkedeki hekimlerimizin sayısının yetersiz oluşudur. Bu, bütün meslek sınıfları için, bütün işletmelerdeki istihdam için, aynı şekildedir; yani, bir hizmetin arzı eğer yeteri kadar değilse, siz o hizmet için gerekli personeli, istediğiniz ölçüde, istediğiniz şekilde istihdam edemeyebilirsiniz.

Şimdi, ben, buradan, değerli hekim arkadaşlarıma, meslektaşlarıma seslenmek istiyorum: Onlar, lütfen, bu işi yanlış bir mecraya sürüklemek isteyenlerin oyunlarına gelmesinler.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok ayıp oluyor ama…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Hükümetimiz döneminde, hekimlerimiz, itibarlarına yeniden kavuştukları bir süreç içerisine girmişlerdir. Aile hekimliği de, özellikle pratisyen hekimlerimiz için, bunun taçlandırıldığı bir dönem olacaktır. Biz, artık, değerli meslektaşlarım, hekimler ile hastaları arasında, âdeta, zorlanmış bir para ilişkisinin devam ettiği yılları geride bırakmak istiyoruz. Onun için de, hekimlerimize, aile hekimlerimize, hem onların hakkı olan rakamları ödeyeceğiz hem de performans sistemimizle, bugün, başlattığımız gibi, bundan sonra da, hekimlerimize, haklarını, emeklerinin karşılığını ödemeye devam edeceğiz. Kuşkusuz ki, daha çok gayret eden, hastasını daha çok memnun eden, hizmet anlayışı göreceli olarak daha yüksek olan hekimlerimiz, diğer meslektaşlarına göre, daha fazla da kazanacaklardır; bunun böyle olması gereklidir. Bu işi başarmış bütün ülkelerde de, bunun bu şekilde olduğunu, biz, gayet iyi görüyoruz.

Performans sisteminden bahsedildi; bugün, artık, hekimlerimiz kamudaki hastanelerde, kamudaki sağlık kuruluşlarında, maaşlarının birkaç katı dönersermaye katkı payı alabilmektedirler. Değerli arkadaşlarım, bundan ikibuçuk yıl önce 1 milyar Türk Lirası maaş ve 500 000 000 lira dönersermaye katkı payı alabilen bir uzman hekimimiz, bugün, 4 milyar, 5 milyar Türk Lirası katkı payı almaktadır ve hekimlerimiz de, bunu, mükemmel bir biçimde değerlendirmektedirler.

Ben, bu yasayla, ülkemizdeki önemli bir ihtiyacı, hep birlikte gidereceğimiz konusundaki kanaatimi tekrar Yüce Heyetinize arz ediyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SAĞLIK HİZMETLERİ TEMEL KANUNU, SAĞLIK PERSONELİNİN TAZMİNAT VE ÇALIŞMA ESASLARINA DAİR KANUN, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE TABABET VE ŞUABATI SANATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN İLE SAĞLIK BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

EK MADDE 3.- İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan;

Altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde 200,

Beşinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile altıncı grup ilçe merkezlerinde 250,

Dördüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile beşinci grup ilçe merkezlerinde 300,

Üçüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile dördüncü grup ilçe merkezlerinde 350,

İkinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile üçüncü grup ilçe merkezlerinde 400,

Birinci grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile ikinci grup ilçe merkezlerinde 450,

Birinci grup ilçe merkezlerinde 500, gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.07.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave edilir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık öğrenimlerini tamamlayanlar Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi değildir. Ancak; Türk Silahlı Kuvvetlerinde iki yıl görev yapmadan ayrılanlara da bu madde hükümleri uygulanır. Türk Silahlı Kuvvetleri hariç, herhangi bir kamu kurum veya kuruluşu adına öğrenim gören personelin bu Kanun hükümleri gereği yapacağı Devlet hizmeti yükümlülüğü, mecburi hizmet süresinden düşülür.

BAŞKAN - Ek madde 3 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek madde 3 üzerinde söz almış bulunmaktayım, görüşlerimi belirtmek için huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, böyle bir kanun teklifinin ismini bile söylemekte zorluk çekiyorum. Doktorlarımıza yapılan yanlış ve haksız muameleyi nasıl anlatabileceğimi merak ediyorum, kendi kendime sorular soruyorum, cevaplar arıyorum; şimdi, Sayın Bakanıma ve yetkili kişilere de aynı soruları soracağım.

Her gün komisyonlara kanun tasarı ve teklifleri geliyor; ancak, gerekli incelemeler yapılmadan, yeteri kadar tartışılmadan hemen kanunlaşmasına çalışılıyor. Bunu değerlendirmek çok zor. Ben, hukuk mezunu değilim, tıp doktoruyum. Kanun teklifleri geldiği zaman, bunları, hiç olmazsa üç dört gün içinde inceleme, araştırma ve yapabileceklerimizi kanun çerçevesi içerisinde hazırlamamız gerekir; ama, bir günde geliyor, bir günde hemen neticelenip çıkması isteniyor. Bunu değerlendirmemiz çok zor.

Sayın milletvekilleri, önümüze gelen bu kanun teklifinin asıl amacı, pratisyen, uzman, yan uzmanlık almış olan hekimlere mecburî hizmet dayatmalarından başka bir şey değildir, mecburî hizmet dayatması yasasından başka bir şey değildir.

Sayın Bakanın 21 ve 22 Haziran 2003 tarihinde Türk Tabipler Birliği kongresinde, zorunlu hizmetin kaldırılmasıyla ilgili yapmış olduğu bir açıklamayı burada hatırlatmak istiyorum. "Şu anda Türk hekimlerinin üzerinde maalesef son derece olumsuz bir uygulama olan zorunlu hizmeti kaldırıyoruz" dediğinde, sevincimden, neredeyse, gençlik yıllarım gözönüne gelerek, gözyaşlarımı zor tuttum, gurur duydum.

Sayın Bakanımızın bu açıklamalarından sonra neden bu değişimin olduğunu anlamak değerlendirmelerimizin dışında kalıyor. Bu devlet ve geçmiş hükümetler, Türk doktorlarına, yirmiiki yıl zorla mecburî hizmet yaptırmıştır. 2003 yılında, 4924 sayılı Kanunla, Sayın Bakanın müjdesiyle ve benim de alkışlarımla mecburî hizmet kaldırılmıştı; ancak, yerine sözleşmeli personel; yani, gönüllü kölelik sistemini getirdiler. Biz, bunu öyle değerlendiriyoruz; ama, buna rağmen uzman ve pratisyen hekim açığını bir türlü kapatamadılar. Bir yerde hata var. Yalnız parayla değil bu iş; bu iş, gönül işi; bu işin sağlık politikasındaki yanlış uygulamalardan kaynaklandığını bir türlü Bakanlık kabullenemiyor. Bunu onlara anlatmaya çalışıyoruz, bunu ortaya koymaya çalışıyoruz, bunun muhalefetini yapmaya çalışıyoruz; ama, nedense, kulakları tıkanıyor, nedense değerlendirilmiyor.

Kanun teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek 3 üncü maddesinde, yurtdışında kendi parasıyla okuyarak doktor olanlar, uzman olanlar zorunlu hizmet dışında bırakılmaktadır. Lütfen… AKP Hükümeti, Türkiye'de okuyup doktor olan gençlerimize açlık ve köleliliği dayatıyor, mecburî hizmeti dayatıyor; ama, parası olan, dışarıda eğitim yapmış ve doktor olmuş, uzman olmuş doktor arkadaşlarımıza, doktor hemşerilerimize, doktor yurttaşlarımıza mecburî hizmeti koymuyor. Bunu anlamak mümkün değil.

Peki, Türkiye'de okuyup da, mecburî hizmete gitmeyen doktorlarımızın durumu ne olacaktır; onlar için de, çıkarılan yasada Türkiye sınırları içerisinde doktorluk yapamazsın deniyor, doktorluk hizmetini veremezsin deniyor. Peki, bu doktorlar nereye gidecek? Bu durum karşısında, doktorlar, ya Bakanlığın göstermiş olduğu yerlere gidecek, gitmeyecekse kaçak doktorluk yapacak, sahtekârlığa teşvik edilecek. Eğer, onu da beceremiyorsa veyahut da imkânları elveriyorsa yurtdışına gönderecek, yurtdışına sürgüne gönderecek. Böyle bir mantığı, böyle bir anlayışı körpe çocuklarımızın, körpe doktorlarımızın, çiçek gibi kız doktorlarımızın, bayan doktorlarımızın kabul etmesi mümkün değil.

Türkiye'de 50'ye yakın tıp fakültesi var. Tıp fakültesinde okuyan 32 000 tıp öğrencisi var ve yine, her yıl bu fakültelerden 4 500 - 4 900 öğrenci mezun olmakta, 5 000 öğrenci de yeniden kayıt yaptırmaktadır. Bu gençlerin geleceğini her gün çıkaracağınız yasalarla karartamazsınız, bunalımlara sokamazsınız, buna hakkınız yoktur.

Ben, tıp doktoru olduğum halde -çocuklarıma rica ettim- iki çocuğuma da doktor olmaları yolunda baskı yapmama rağmen, benim doktorlukta çektiğim çileler ve sizlerin çıkardığı günlük yasalar yüzünden hiçbirisi girmedi ve yandaşları, arkadaşları da girmediler. Her geçen gün tıbba girecek elemanın, gençliğin azaldığını göreceksiniz, bugün, çok görünen bu doktor, pratisyen hekim sayısının sekiz on sene sonra yoklara varacağını, maalesef, gözlemekten herhalde utanç içerisine gireceğinizi tahmin ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, beş saniyenizi rica edeyim.

Hükümetin ve Komisyonun oturduğu sıradaki milletvekili arkadaşlarım ve bürokrat arkadaşlarım; lütfen, yerlerinize oturur musunuz…

Buyurun Sayın Tandoğdu.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben, öncelikle, bir doktor milletvekili olarak, şunu söylemek istiyorum: Doktorlarımız, hiçbir zaman, hizmetten kaçmazlar, mecburî hizmet de yaparlar; ancak, bu, dayatmayla değil, sevgiyle ve gönülle olur. Sağlık Bakanlığının, gerekli incelemeleri yapmalıdır, eksiklerini tespit etmelidir, laboratuvarlarını, ameliyathanelerini düzeltmelidir. İllerdeki ve ilçelerdeki doktorların, uzman veyahut da pratisyenlerin eksik kadrolarını tespit etmelidir; gayet tabiî, etmiştir de; ama, öncelikle, Sağlık Bakanlığının, zorunlu gönderemediğimiz dediği yerlerdeki doktor sayısında, ben, azlık göremiyorum. Yapmış olduğumuz son incelemede, Muş, Bitlis, Van İllerinde, birinci basamak sağlık hizmetleri için, hiçbir zaman doktor ihtiyacı yoktur, hepsi tamamdır; ama, esas önemli sorun, İstanbul, Ankara ve İzmir'de birinci basamak sağlık hizmetlerinde doktor eksikliği yaşanmaktadır.

Yine, benim seçim bölgem Ordu'da, Akkuş'ta -devamlı söylemişimdir Sayın bakanlarıma ve yetkili kişilere, sayın müsteşarlarıma; sağ olsunlar, ilgi de gösteriyorlar; ama, güçleri yetmiyor göndermeye- 50-60 doktor kadrosu gerekli, uzman ve pratisyen hekim gerekli; ama, beldelerde, ilçelerde, sağlıkevlerinde, sağlıkocaklarında, bırakın uzmanı, doktor hiç yok, iğne yapacak bir doktor yok; burası Karadeniz…

Şimdi, güneydoğu dolmuştur… Orta derecede, ekonomik durumu biraz düzgün olan yerlerde, büyük şehirlerde ve bilhassa benim Karadenizimde, doktor sıkıntısı sonsuz boyuttadır. Bunu çözemiyorlar. Bir muhalefet milletvekili olarak, belki, benim sözümü dinlemiyorlar, sözümüzü geçiremiyoruz diyoruz; ama, Bakanımız var, 5 AKP milletvekili arkadaşım var; onlar neden bu işi beceremiyorlar; onu da anlamak mümkün değil; hepsi kan ağlıyor. Bölgeme gidiyorum, her gittiğim ilçede, kaymakamların, yetkili kuruluşların, siyasîlerin ve vatandaşların şikâyeti, doktor şikâyeti bitmiyor; anlamak mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifi, AKP Hükümetinin popülist politikalarından sadece biridir; kusura bakmayın, açık ve net söylüyorum. Halka "biz sizin ayağınıza kadar doktor getirdik" demek, sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunların üstünü kapatmak için yapılmış bir politikadır. Sağlık hizmetlerinde yaşanan sorun, doktor eksikliğinden çok, yeterli ve sağlıklı bir sağlık politikasının uygulanmamasından kaynaklanmaktadır. Öncelikle yapılması gereken ülkemiz koşullarına uygun sağlık politikasını ele almak zorundadırlar.

Sayın Bakanım biraz evvel de söyledi, daha önceki konuşmalarında da söylüyorlar, Finlandiya'yı misal gösteriyorlar, Ekvador'u misal gösteriyorlar, 1 000 000 nüfuslu, 2 500 000 nüfuslu devletlerdeki aile sağlık hekimliği uygulamasını ve sağlık politikalarını anlatıyorlar. Burası Türkiye; 70 000 000'luk ülkede misal olarak 1 500 000'lik, 2 000 000'luk ülkeleri örnek gösteremezsiniz; lütfen… Oradaki kandırmayı buraya sokamazsınız. "Aile hekimliği pilot uygulaması" dediniz, altı ay evvel çıkardınız; pilot uygulaması için seçtiğiniz Düzce'de altı aydan beri hiçbir şey yapılmamış. Şimdi bu yasadan vazgeçiyorsunuz, gururla söylediğiniz, yirmi ay evvel veyahut da yirmiüç ay evvel söylemiş olduğunuz mecburî hizmet yasasını tekrar geri getiriyorsunuz. Peki, altı ay sonra ne getireceğinizi çok merak ediyorum. Bu çocuklarımız, şu anda bize devamlı telefon eden anneler, babalar, son sınıf öğrencileri, ihtisasını bitirmek üzere olan çocuklarımız, doktorlarımız "biz bu mecburî hizmete tabi miyiz, bizim durumumuz ne olacak, biz gidecek miyiz gitmeyecek miyiz, ihtisasa başlayalım mı başlamayalım mı" diye soruyorlar, cevap veremiyorum. Bir vekil olarak utanıyorum, sıkılıyorum. Sizlere soruyorum, sizlerden cevap almak istiyorum, sizler de bilmiyorsunuz. Lütfen, arkadaşlar…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz cevap veriyoruz.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ne veriyorsunuz ki?! Hiçbir şey vermiyorsunuz. Sadece konuşuyorsunuz, sadece politika yapıyorsunuz. Lütfen… Sağlık politikası diğer meslekler gibi değildir. Sağlık politikası…

BAŞKAN - Sayın Çerçi, Sayın Tandoğdu, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben ve benim gibi düşünen çok arkadaşım vardır, biz belirli bir gönül için tıbbiyeye girdik. Tıp fakültelerine giren doktorların hepsi de öyledir. Para ikinci plandadır; ama, sağlığı öyle özelleştiriyorsunuz ki, özel hastaneleri öyle artırıyorsunuz ki, uzman hekimler taşraya gitmiyor. Lütfen -sizin durumunuzu da biliyoruz biz- oturun oturduğunuz yerde. Bu olayları, sağlık politikasını yalnız paraya bağlamak ayıptır ve günahtır da. 1980'li yıllarda zamanın Cumhurbaşkanı hekimlerle uğraştı. 2000'li yıllarda da, üzülerek söylüyorum, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan "ben doktorlara iğne yaptırmam" diyor.

Nedir bu doktor düşmanlığı?! Doktorlara karşı yapılan bu haksızlığı anlamak mümkün değil arkadaşlar. Ben bir doktor olarak, çok büyük ümitlerle tıbbiyeye girmiş ve o okuldan mezun olmuş olan arkadaşlarım için çok üzülüyorum.

Burada, Sayın Bakanımın ve buradaki arkadaşlarımızın sözlerine cevap vermek isterim; ama, zamanın buna yetmeyeceğini bildiğim için, sadece şu öneriyi getirmek istiyorum, şöyle bir teklifim var:

1- Bana göre, sağlık hizmeti, doktorluk hizmeti, bir gönül işi olmalıdır. Kamu görevi gönül işinden sonra gelir. O nedenle, sözleşmeli personel adıyla dayatılan güvencesiz çalışmaya bir son vermeniz gerekir.

2- Tıp fakültesi öğrencilerine, okula başladıkları andan itibaren, yüksek rakamda burs verilmeli ve bunun karşılığında, o öğrencilerin eğitim sürelerinin üçte 1'ini mecburî hizmete tabi tutmamız lazım. Mecburî hizmet süresinde de, TUS'da; yani, ihtisas sınavlarında, ek puan verilmeli bu çocuklara.

Sayın Bakanım, bu önerimi, lütfen, iyi dinlemenizi ve değerlendirmenizi istiyorum.

Mecburî hizmette geçen sürenin emekliliğe iki kat olarak geçmesini istiyoruz. Mademki, mecburî hizmet yapıyor, o hizmetin her 1 yılının, emekliliğe 2 yıl olarak geçmesini istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, yine kanun teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek madde 3'te, ilgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini yapmış olan doktorların da mecburî hizmete tabi tutulmalarını, burada, kesinlikle altını çizerek vurguluyorum.

Yine, doktorlarımızın, ne kadar eğitim alırlarsa, o kadar mecburî hizmet yapmaları zorunluluğu doğuyor burada. Pratisyen hekimken bir mecburî hizmet yapıyor. Tam mecburî hizmetini yaptığı anda ihtisas imtihanına giriyor, ihtisası kazanıyor. İhtisasına devam ediyor, dört yıl sonra ihtisası bitiyor. İhtisası bittikten sonra, bu sefer, ihtisas mecburî hizmetine başlıyor. Pratisyen hekimlikteki açığını da, bu arada, uzman hekimken devam ettirecek.

Yahu, bu, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, yüksek tahsil yapmış ve hakikaten de çok büyük ideallerle tıbbiyeye girmiş olan bir doktora yapılacak en büyük eziyettir. Eğer bu sözlerimde bir yanlışlık varsa, Sayın Bakanım, kalksın, burada düzeltsin. Bu bir eziyettir, bu bir işkencedir. Türk hekimi bunu hak etmiyor.

Kalkıyor, en büyük hizmetlerimizden birini de idarecilere veriyoruz diyorlar. İdareci oluyor      -idareci, başhekim, başhekim muavini- muayenehaneyi kapatacaksın diyor, üç ay içerisinde kapatacaksın… Muayenehaneyi kapattı. Ben, mesela, radyoloji uzmanıyım, tomografi merkezimi, radyoloji merkezimi kapattım, cihazlarımı da sattım ve orada, büyük bir hırsla o bölgeye hizmet ediyorum, sağlık politikasını devam ettiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, konuşmanızın bir yerinde ben de size müdahale ettim; onun için, küsurat da olmadığı için, size 2 dakikalık süre veriyorum; buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Ben muayenehanemi kapattım, arkasından cihazlarımı sattım. İki ay sonra, üç ay sonra, bana, Sayın Bakanım, senin vücut dilin ile benim vücut dilim uyuşmuyor, senin duruşun ile benim duruşum tutmuyor, senin immünolojik yapın ile benim immünolojik yapım tutmuyor, seni görevden alıyorum dedi. Ben ne yapacağım? Nasıl bir güvencem var? Nasıl bir hizmet vereceğim? Peki, ben ne olacağım; çoluğum çocuğum, mesleğim ne olacak?

Bunları yapıyorsunuz. Yani, kadrolaşmada, değiştirmedik başhekim bırakmadınız, değiştirmedik hastane müdürü bırakmadınız, değiştirmedik klinik şefleri, klinik şef yardımcıları bırakmadınız. Peki, nasıl güvenelim size?! Ben, kalktım, Fatsa Devlet Hastanesinde, Ünye Devlet Hastanesinde başkhekim oldum, muayenehanemi kapattım.

Sayın Valim bunları daha iyi bilir. Gülüyor…

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elazığ) - Sen de gülüyorsun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Allah güldürsün.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Şimdi, efendim, Sayın Valim, çok ciddî bir konu.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen Genel Kurula hitap edelim efendim, karşılıklı konuşmayalım.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Hemen bağlıyorum.

O nedenle, doktorların bu devletten çektiği sıkıntıyı bir an evvel düzeltmemiz gerekir.

Ben, geçmişte, milletvekili olursam, bu sorunları çözeceğim diye, kendime ve arkadaşlarıma söz verdim; fakat, maalesef, Meclisteyim ve çözemiyorum. Sorunlar bir arapsaçına dönmüştür, çözülmesi için, muhalefet olarak da yardımcı olmaya hazırız. Lütfen, doktorlarımızın önünü açalım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.25

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.40

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

934 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci maddesiyle 3359 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 3 üncü maddenin birinci fıkrasında yer alan "200" ibaresinin "300" olarak, "250" ibaresinin "350" olarak, "300" ibaresinin "400" olarak, "350" ibaresinin "450" olarak, "400" ibaresinin "500" olarak, "450" ibaresinin "550" olarak, "500" ibaresinin "600" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Mahfuz Güler

Mustafa Tuna

 

Hatay

Bingöl

Ankara

 

Orhan Erdem

Fetani Battal

Telat Karapınar

 

Konya

Bayburt

Ankara

 

 

Bayram Özçelik

 

 

 

Burdur

 

 

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN- Hükümet?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Asgarî 200, azamî 500 olarak öngörülen devlet hizmeti yükümlülüğü süresinin ihtiyacı karşılamayacağı, bu sürenin asgarî 300, azamî 600 olmasının daha uygun olacağı düşünüldüğünden böyle bir düzenlemeye gidilmiştir.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda ek madde 3'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 1, ek madde 4'ü okutuyorum:

EK MADDE 4.- Tıp fakülteleri dekanlıkları ve eğitim hastaneleri baştabiplikleri mezun olan veya uzmanlık ve yan dal uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabip ve uzman tabiplerin isim ve adreslerini onbeş gün içinde Sağlık Bakanlığına bildirmekle yükümlüdürler. Diploma ve uzmanlık belgelerinin Sağlık Bakanlığınca tescil işlemlerini müteakip en geç iki ay içerisinde, Devlet hizmeti yükümlülüğü olan personel, atama yerleri ve atama işlemine ilişkin süreç internet sayfasında ilan edilir. Bu ilan tebligat yerine geçer.

Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle yapılacak atamalar hariç personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek suretiyle kurayla belirlenir. Atama sonuçlarının internet sayfasında ilanını müteakip, gerekli hallerde belgelerini tamamlamak üzere ilgili personele yirmi gün süre verilir. Devlet hizmeti yükümlülük süresi, personelin atandığı yerde göreve katılması ile başlar. Belge ile ispatı mümkün zorunlu sebepler olmaksızın süresi içinde göreve başlamayanlar ile başladıktan sonra ayrılanların görev yapmadıkları gün sayısı Devlet hizmeti yükümlülük süresine ilave edilir. Ancak ilave edilen süre, atama yerine göre belirlenen asıl süreden fazla olamaz.

Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADANI NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 934 sıra sayılı, üç yasa ve bir kanun hükmünde kararnamede değişikliği kapsayan, üç milletvekili arkadaşımızın yasa önerisi ve de konuyla ilgili Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon raporu üzerinde, ek 4 üncü madde üzerinde Grubum adına görüşlerimi bilgilerinize sunacağım; bu sunuşu yapmadan evvel, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa önerisi 5 konuyu içermektedir. Farklı yasalarda yer alan farklı amaçları içeren farklı konulardır bunlar. Birincisi, zorunlu hizmet; ikincisi, bazı görevlerdeki hekimlere tam gün çalışma zorunluluğu; üçüncüsü, bazı sağlık mensuplarının icapçı nöbetinin ücretlendirilmesi; dördüncüsü, acil tıp teknisyenleri ve paramediklerin -bu kelime bana ait değil, tasarıda var- temel acil yardım müdahalelerini yapabilmesine imkân tanınması; beşincisi, bazı denetim elemanlarının Sağlık Bakanlığı kadrolarına naklen atamalarının yapılması.

Şimdi, sizi, 21-22 Haziran 2003 tarihli Türk Tabipler Birliğinin Büyük Kongresinde yapılan bir konuşmaya götürüyorum ve buradan küçük bir bölüm okuyacağım: "Zorunlu hizmet diye bilinen uygulamalar yerine gönüllü hizmet esasını getirmeye çalışıyoruz. 59 uncu cumhuriyet hükümetimizin, hekimlerimiz için uygulanmakta olan mecburî hizmetin kaldırılmakta olduğu müjdesini vermesini beklerdim ben. O vermediği için ben veriyorum. Sağlık Komisyonumuzdan geçirdiğimiz yasa tasarısında, şu anda Türk hekimlerinin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz bir uygulama olarak süren zorunlu hizmeti kaldırıyoruz. Ben de mecburî hizmet yaptım; ama, bu iki sözcüğün nasıl bir araya getirildiğine hâlâ şaşıyorum. Kavramsal olarak da son derece mahzurlu gördüğüm bir ifade ve uygulamadır bu. Bunu kaldırıyoruz arkadaşlar."

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.7.2003 tarihli oturum tutanağından kısa bir bölüm okuyorum: "Sadece şunu söylemek isterim: Gerçekten 21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldıracağız." İsterseniz, bu cümleyi tekrar okuyalım: "21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldıracağız." Bu kanunun yirmiiki yıllık uygulaması sonucunda hekimlerin yurt sathında dengeli ve adil dağılımının zorlamalarla sağlanamayacağı -tekrar ediyorum, zorlamalarla sağlanamayacağı- ortaya çıkmıştır. Gönüllülük esasına dayalı bir istihdam politikasının benimsenmesinin, etkin ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak açısından daha uygun olacağı kanaatine varılmış, böylece bu tasarı hazırlanmıştır." O tasarının hangi tasarı olduğunu biliyorsunuz. Bu sözlerin kime ait olduğunu tahmin ettiğinizi sanıyorum.

Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarım; yirmiiki ay önce Parlamento huzurunda bunları söyleyen, bir siyaset adamı, bir bakan; şimdi, yirmidört yıl önce askerî yönetim döneminde çıkarılmış bir yasayla ve daha geri, daha adaletsiz, daha yetersiz bir yasayla karşımızda. Allah, hiçbir siyaset adamını bu duruma düşürmesin. Bakan, güya bu durumdan kurtulmaya çalışarak, tasarıyı, üç değerli meslektaşımızın önerisi biçimine dönüştürmeyi de başarmıştır. Bu eyleme, siyasette "parmağın arkasına saklanmak" denir.

Bu öneri, yirmidört yıl önceki yasaya göre geri ve yetersiz dedim. yirmidört yıl önceki yasada, her hekim, eşit süre zorunlu hizmet yapmıştır. Şimdi ise, aynı dalda, aynı konumda hekimler 200 ile 600 gün arasında değişik sürelerle zorunlu hizmete tabi tutulacaklardır. 2005 yılında, bazıları 6, bazıları 10-12 yıl eğitimden geçen bir meslek sahibi, farklı sürelerle zorunlu hizmet yapmak zorunda kalacaktır. Bu uygulama çağdışıdır, adaletsizdir ve hukuksuzdur. Günümüzde, insanlar, kanun zoruyla, istemeden bir görevde çalıştırılabilir mi? İnsan hakları, emeğin yüceliği ve demokrasi içinde özendirme gibi çağdaş yöntemler varken, insanları zorunlu hizmette çalıştırmak, çalışmadığı takdirde mesleğini icra etmekten menetmek çağdaş uygulamalara uyar mı?!

Eski, yani, yirmidört yıl önceki yasada, yan dallarda ileri ihtisas yapanlar yasa kapsamında değildi. Şimdi, onlar da kapsam içine alındı; onun için daha geri dedim. Demokrasilerde, eski deyimle makable şamil yani, geriye dönük yasa çıkarılamaz, kazanılmış haklara saygı göstermek gerekir. Bu yasada bu anlayış da yer almıyor.

Mezuniyetine bir ay kalmış genç hekim, beklemediği biçimde sürprizle karşılaşacak ve de tüm planları ve de hayalleri altüst olabilecektir. Keza, ihtisasının bitimine bir ay kalanlar dahi bu yasa gereği kapsama dahildir. Uygulama demokrasiye de, insan haklarına da, eşitliğe de aykırıdır.

Görevlendirmeler, ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamalarına göre yapılacaktır. Bazı ihtisas dallarının ilçelerin büyük çoğunluğunda bulunmadığı; yani, bazı dallardaki uzmanların ilçelerde çalışma ortamı ve olanağı olmadığı açıktır. Örneğin, radyoterapi uzmanları, nükleer tıp uzmanları, bazı ilçelerde radyoloji uzmanları ne görev yapacaktır ilçelerde ve nasıl hizmet vereceklerdir?!

Daha da önemlisi, devlet üniversitelerinden mezun olan hekimlere zorunlu hizmet getiriliyor. Aynı üniversiteden mezun olan hukukçular, mühendisler, ekonomistler, eğitimciler, onlara da zorunlu hizmet getiriliyor mu? Hele hele, vakıf üniversitelerinden, daha çok ücretle, kendi olanaklarıyla eğitim gören hekim adayları da bu yasaya göre zorunlu hizmet kapsamında; oysa, yurt dışında kendi hesabına okuyanlar kapsamdışı. Bu da bir eşitliği bozmuyor mu, bu da adaletsiz bir uygulama değil mi?!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, arkadaşlarla konuşuyorsunuz, dinlemiyorsunuz…

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bu yasa teklifini hazırlayanlar "4924 sayılı Kanunun yaklaşık iki yıllık uygulamasında uzman ve pratisyen hekim istihdamında istenen sonuç elde edilmemiş ve ihtiyaç karşılanmamıştır" diyerek, bu itiraf ve mazeret arkasına saklanmaktadırlar.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hem öğrenmiyorsunuz hem dinlemiyorsunuz!

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Öğrenirler, öğrenirler; merak etmeyin…

Niye 4924 sayılı Yasanın uygulamasında başarılı olunamamıştır; çünkü, hekimlere güven verilmemiştir, hekimin ve ailenin geleceği düşünülmemiştir, iş güvencesi verilmemiştir. Bu nedenle, oraya, istenilen ölçüde ve sayıda hekim gitmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, 9.7.2003 tarihli Genel Kurul toplantısında yaptığım konuşmada aynen şöyle demiştim: Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı irdelerken, öncelikle, uzun zamandan beri iptalini beklediğimiz 21.8.1981 tarihli ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun iptal edilmesi dolayısıyla, Sağlık Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Askerî yönetimin dayatmacı, demokrasiye ve insan haklarına aykırı olarak yürürlüğe koyduğu ve maalesef, uzun yıllar uygulamada kalan bu yasanın bu vesileyle ortadan kalkması, demokrasi adına, insan hakları adına ve sağlık sistemimizde yeniden yapılanma adına olumlu bir gelişmedir; bu gelişmeyi sağladığı için Sayın Sağlık Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tüm bu teşekkürlerimi geri almak zorundayım. Sadece ben değil, bu yasa önerisinin altında imzası bulunan çok değerli arkadaşım Prof. Dr. Cevdet Erdöl de 9.7.2003 tarihli oturumda şöyle demişti: "Sayın Bakan, gerçekten, hekimlerimiz adına, şahsınıza, hükümetinize teşekkürlerimi arz ediyorum; ki, hekimlere mal olan, sadece hekimlere mahsus olan mecburî hizmet dayatmasından hekimleri kurtardınız." Ben, teşekkürlerimi geri aldım, görevimi yaptım; acaba, şimdi sevgili Erdöl ne diyecek; onu da merak ediyorum doğrusu. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bravo Hocam...

BAŞKAN - Sayın Sözen, 1 dakikalık eksüre veriyorum size; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Çağımızda insanları dayatmacı yöntemlerle veya yaşamına, vicdanına, yasayla da olsa baskı yaparak çalıştırmak ve bu çalışmadan da verim almak olanaksızdır.

Hepinize saygılar sunuyorum, konuşmama diğer maddelerde devam edeceğim.. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.

Sayın Recep Garip?..

Sayın Cemal Uysal?..

Madde üzerinde, şahsı adına, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.

Sayın Akdemir, süreniz 5 dakika.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin ek 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı, mutlulukla kaldırdıklarını açıkladıkları mecburî hizmet uygulamasını, gördüğümüz gibi, geri getirmektedir. Burada, hizmetin mecburî olması, doktorlar için, hiç benimsenmeyecek ve sevilmeyecek bir kelimedir. Bu mecburî kelimesinin kullanılmamasını önermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, mecburî hizmeti getirirken, Türkiye'de eğitim görmüş olanlara "mecburî hizmet" adı altında yükleniyorsunuz; ama, imkânı olanlara, yurt dışında eğitim yapanlara, tıp fakültelerini okuyanlara ya da uzmanlık eğitimini yurt dışında yapıyorlarsa, parası varsa, bunlara, yurt içinde mecburî hizmet yok! Bu, insanlar arasında en önemli ayrıcalıktır ve eşitsizliği getirmektedir.

Bu konuya değindikten sonra, Türkiye'nin genel durumuna şöyle bir bakmak istiyorum: Türkiye nüfusunun sağlık durumunun, aynı gelir düzeyine sahip diğer ülkelerle kıyaslandığında, iyi düzeyde olmadığı bir gerçektir. Bunu, geri kalmışlıkla açıklamamız mümkün değildir; çünkü, ülkemiz, ekonomik bir güç olarak, dünya ölçeğinde 17 nci sırada yer alırken, sağlık ve eğitimin içinde olduğu sosyal göstergelere göre hazırlanan insanî gelişim endeksinde, maalesef, 86 ncı sıradadır. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonunun durum raporunda, 187 ülke arasında, gene, ne yazık ki, 77 nci sıradayız. Sağlık hizmetlerimiz, bu imkânsızlıklar yüzünden, dolayısıyla, hastane ağırlıklı olduğu şeklinde yürümekte ve hastane doluluk oranı, maalesef, yüzde 60'ların üzerine çıkarılamamaktadır. İşte, imkânlar bu şekilde heba ediliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi söyleyeceğim şu gösterge bile, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemiz insanlarının sağlık statüsünü göstermeye yetmektedir. Gelişmiş ülkelere göre 10 yıl daha az yaşamaktayız. Bebek ölüm hızı binde 32,6'dır. Gelişmiş ülkelerde bu rakam binde 6'dır. Kişi başına sağlık harcaması bizde 150 dolar iken, OECD ülkelerinde 1 828 dolardır. Ben, doktor olarak bu tablodan hicap duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sağlık hizmeti sunumu kalitesi de düşüktür. Sağlık kuruluşlarımıza müracaat eden vatandaşlarımız mutsuzdurlar. Sevk sistemi bir türlü işlememektedir ve son zamanlarda fotokopi kuyrukları moda olmuştur.

Bütün bu gerçekler ışığında, AK Parti, iktidara geldiği günden bu yana sözünü ettiği sağlıkta değişim yerine, gelip geçici ve birbirleriyle çelişen tedbirler almaktadır. Teklifin diğer bir ilginç yanı, bu hükümet tarafından 24.7.2003 tarihinde çıkarılan yasayla uygulamasına son verilen doktorlara yönelik mecburî hizmeti "devlet hizmeti" adı altında geri getirmektedir hükümetimiz. Teklifin öteki ilginç yanı da, yasa teklifinin gerekçesinde, yine hükümetin büyük ümitlerle çıkardığı Sözleşmeli Personel Yasasının da işlemediğini yazmaktadırlar. Bu, çelişki değil midir?! Bu hükümetin belirlenmiş bir sağlık politikasının olmadığının göstergesi değil midir bunlar?!

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Bakanımız, bugün yeniden getirmeye çalıştıkları Mecburî Hizmet Yasasını kaldırırken 4.9.2003 tarihinde övünerek neler söylemişti: "Geçtiğimiz yasama döneminin son ayı içerisinde getirdiğimiz bir yasayla, Sözleşmeli Personel Yasası çerçevesinde mecburî hizmeti kaldırdık. Hatta, en son yapılmış mecburî hizmet kuralları içinde, dileyenin kura çektiği yere gidebileceğini, dileyenin de gitmeyebileceğini söyledik. Şu anda mecburî hizmet adıyla bilinen, bize göre çağımıza pek de yakışmayan bu uygulama tamamen kaldırılmıştır. Hiçbir hekimimizin mecburî hizmet gibi bir zorunluluğu yoktur, tıp fakültesinden mezun olduklarında diledikleri yerde çalışabileceklerdir" dedi. Bunlara, bu söylediklerinize ne diyeceksiniz Sayın Bakanım şimdi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, konuşmanızı, lütfen, tamamlayınız.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ne yazık ki hükümetin sağlık politikasızlığı nedeniyle, insanlarımız hastane kapılarında sürünmeye devam edecektir.

Sonuç olarak, hükümet, sağlık sistemimize çözüm getirememesinin faturasını doktorlarımıza kesmiştir ve kesmeye devam etmektedir. Halbuki, çözüm bellidir. Hastaneleri değil, vatandaşlarımızı sübvanse etmeliyiz. Dolayısıyla, Aile Hekimliği Yasasını bir an önce genel uygulamaya sokmalıyız, hastanelerin işletme haline dönüştürülmesine dair yasayı çıkarmalıyız, sağlıkta mutlaka insangücü planlaması yapılmalıdır, bu kanun çıkarılmalıdır ve bu değişimlere paralel olarak, Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yasası yeniden yapılandırılmalı; yani, Sağlık Bakanlığının görev tanımı yeniden yapılmalıdır. Böylece "paran yoksa öl" sistemini değiştirmenin yolu bulunmuş olacaktır.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.

Ek madde 4'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek madde 5'i okutuyorum:

EK MADDE 5.- Tabipler, Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan dal asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine başlayabilirler. Eksik kalan Devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine getirirler. Ancak, birden fazla uzmanlık veya yan dal uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şarttır.

Asistanlık, uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi ile askerlikte geçen süreler Devlet hizmeti yükümlülüğünden sayılmaz.

BAŞKAN - Ek madde 5 üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Nurettin Sözen.

Sayın Sözen, buyurun.

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bıraktığım yerden konuşmama devam ediyorum.

Bu yasa tasarısı da bir vâkî öneridir; ama, komisyondan geçmiş bir öneridir. Yine, sivil toplum örgütlerinden, odalardan, meslek odalarından, üniversitelerden kaçırılmış bir yasadır. Her ne kadar komisyona Türk Tabipler Birliği davet edilmiş ise de, Türk Tabipler Birliği, bir aydan beri Sağlık Bakanlığıyla görüşme talep etmektedir gündemdeki maddeleri karşılıklı tartışabilmek için ve Sağlık Bakanlığı, en önemli ve en üst düzeydeki meslek kuruluşu olan, kanunla kurulmuş bir kuruluş olan Türk Tabipler Birliğine randevu vermemiştir. Dolayısıyla, çok önceden beri zorunlu hizmete karşı olan bu üst kuruluşumuzun gerçek görüşleri tasarıya yansıyamamıştır. Aynı şekilde, Parlamento çalışmaları olarak, biz, milletvekilleri olarak, hekim milletvekilleri olarak, bugün gündeme alınacağını öğleye doğru gündem ilan edildikten sonra gördük ve öğlenden bu saate kadarki süre içerisinde bu yasa hakkındaki görüşlerimizi toparlamak zorunda kaldık. Bu kadar ciddî bir yasa tasarısının, bana göre demokrasiyi, insan haklarını, kişilik haklarını bu kadar yakından ilgilendiren ve uzun yıllara yönelik uygulaması söz konusu olan bir yasanın, çok daha önceden düşünülmesi, konuşulması, tartışılması ve dolayısıyla, konuşacak arkadaşların da yasa karşısında söyleyeceklerini hazırlaması gerekirdi; ama, bu olanak tanınmamıştır, alelacele gündeme konulmuştur. Biliyorsunuz, dün, başka bir yasayı, Kentsel Dönüşüm Yasasını tartışıyorduk, bugün, o yasa yarım bırakılarak çıkarıldı, çok alelacele, her yasa gibi bu sefer bu yasa gündeme konuldu. Bu da, Parlamenter çalışma sistemimiz bakımından, düzenimiz bakımından doğru olmamıştır, doğru olmamaktadır. Bu işi de, İktidar Grubu sık sık yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, demokrasimizin önemli kuralları var. Bunlar özendirme, teşvik etme, ödüllendirme, caydırma gibi kurallardır. Kuşkusuz bütün yasaların çıkarılmasında, bütün kararların alınmasında özendirme ve caydırma yöntemleri mutlaka gözönünde bulundurulmalıdır; yoksa, insanları kanun zoruyla, polis zoruyla bir yerden bir yere göndermek ve bazı işlevleri yerine getirmeyi sağlamak olanaksızdır. Ancak, özendirme, ödüllendirmede de adalet gibi, eşitlik gibi demokratik değerlere de önem vermek, değer vermek ve bunları da gözönünde bulundurmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulama, yani, hekim ihtiyacı olan yerlerin hekim ihtiyacının karşılanması uygulaması cumhuriyetimizin kuruluşundan beri hep toplumumuzun ve yöneticilerin karşı karşıya kaldığı bir sorun olmuştur. Tek parti döneminde, cumhuriyet döneminde Dünya Sağlık Teşkilatının övgüyle söz ettiği sıtma mücadelesi, verem mücadelesi Türk hekimlerinin özverili çalışmalarıyla gerçekleşmiştir ve o dönemde uygulanan yöntem, tam manasıyla bir özendirme yöntemidir. O zaman İstanbul'da -hocalarımızdan dinledik en azından bunu- hocalarımız üniversitelerde asistan iken, 3 katı, 4 katı maaş alacaklarını düşündükleri için bir süre sıtma mücadelesinde, verem mücadelesinde çalışmayı yeğlemişlerdir, tercih etmişlerdir ve hizmet vermişlerdir. Türkiye bu savaşımları bu özveriyle ve bu yöntemlerle kazanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, o zaman 1 veya 2 tıp fakültesi vardı. Bu yasa, Zorunlu Hizmet Yasası 1981'de yasalaştığı zaman Türkiye'de tıp fakültelerinin sayısı 10'un altındaydı. Peki, şimdi kaç tıp fakültesi var; 50'ye yakın ve Sayın Bakan hekim açığımız olduğunu söylüyor.

Hayır, Türkiye'de hekim açığı yok, hekimin adaletsiz dağılımı var. Peki, bu adaletsiz dağılım nasıl adaletli hale dönüştürülebilir; işte, bu, yönetimin yapacağı, yönetimin yeteneğiyle, idarecilik gücüyle yapabileceği bir şeydir; bunu yapamamıştır Bakanlık ve aczini itiraf etmiştir, beceremedim demiştir.

Bu yasada tek takdir edilecek şey de, bir devlet adamı olarak, evet, ben, iki yıl evvel bunları söyledim; ama, ben, daha yeni geldim siyasete; bu işi bilmiyorum, yöneticiliği bilmiyorum, bakanlığı bilmiyorum, sağlık hizmetlerini bilmiyorum; ben, Atatürk Üniversitesinde çocuk hekimliği yaptım, bu işlerle ilgilenmedim, bilenlere de sormadım, tarihi de karıştırmadım; onun için, bu duruma düştüm, demektir; belki de, tek takdir edilecek taraf da işte burasıdır.

Değerli arkadaşlarım, tıp fakültelerine yılda 5 000 öğrenci alınıyor. Bunların büyük bir kısmı da mezun oluyor. Bu kadar, yılda 5 000 hekim yetişecek ve Türkiye'de, hekim açığı var denecek; bunu kabul etmek olanaksız.

Her işimiz böyle. Bir deneyimden geçmeden, bilenlere sormadan, aile hekimliği kararı çıkardık. Düzce'de, Türkiye'nin en küçük ilinde aile hekimliğine başlanamadı; başlanamaz; çünkü, Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak sayıda aile hekimliği yok. Türkiye'de, tıp fakültelerinde aile hekimliği kürsüsü yok. 50 tıp fakültesinin sadece 5'inde belki aile hekimliği ihtisası var. Dolayısıyla, eğer, aile hekimliğine dayalı bir sağlık sistemi geliştireceksek, elli yıla ihtiyacımız var. Elli yıl sonra, Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak, Batı ülkelerinin bazılarında iyi örneklerini gördüğümüz aile hekimliği uygulaması hayata geçebilir; ama, bugünden bunu ortaya atmanın, olanaklarımızı değerlendirmeden, hekimlerimizin, aile hekimi sayısını düşünmeden, toplumumuzun eski uygulamalarını, tarihten gelen, örneğin, sosyalizasyon uygulamalarını yok sayarak -yasası yürürlükte hâlâ- onun üzerine yeni sistemleri monte etmeye çalışmak, beceriksizlikten başka hiçbir anlam taşımaz.

Değerli arkadaşlarım -konuşmamın başında ifade etmiştim- zorunlu hizmetin dışında, bazı görevlilere, tamgün veya serbest çalışma olanağı tanımayan bir hüküm, bir unsur da bulunmaktadır. Yani, sağlık müdürleri, sağlık müdür muavinleri, başhekimler ve muavinleri serbest çalışamayacak. Buna ilke olarak katılırım, doğru olabilir; ama, bunu uygulamanın yolu var, insanların kazanılmış hakları var, müktesep hakları var. Makable şamil olmaz diyoruz; yani, geriye dönük yasa olmaz. Daha evvelki yasaların kendilerine verdiği haklardan yararlanarak muayenehane açmış bir başhekimi cezalandırmaya ne hakkınız var?! Tabiî, muayenehane çalışması yapmamış, muayenehane görmemiş hekimlerin böyle karar almaları doğal. Bir muayenehane nasıl açılır, nasıl kapanır; hele, bazı dallarda, göz gibi veya elektronik aletler gerektiren röntgen gibi veya diğer dallarda muayenehanenin nasıl açılıp kapanacağını bilmeyen insanlar böyle davranabilirler. Burada hiç olmazsa müktesep hakkı tanıyarak, kazanılmış hakkı tanıyarak ve bundan sonra atayacağınız müdürleri, müdür muavinlerini, başhekimleri tam gün çalışan, muayenehanesi olmayan hekimler arasından seçin, buna itirazım yok; ama, lütfen, daha evvelki yasalarla yasal haklarını kullanan hekimleri, bir yasayla, üç ay içerisinde muayenehanesini kapatmak zorunda bırakmayı kabul etmek mümkün değil bir hekim olarak; hem hukuka uygun değil hem insanlığa uygun değil hem gerçekçi değil hem verimli değil ve birtakım insanların da zararlarına sebebiyet veriyorsunuz.

İlke olarak, biz, bu görevde bulunanların tamgün çalışmasının yararlı olacağını, doğru olabileceğini düşünüyoruz; ama, bunun yolu, önce, kazanılmış haklara saygıdan geçer, daha sonra da, atayacağınız insanları -atıyorsunuz, atadınız- tamgün çalışan arkadaşlar arasından seçeceksiniz.

Bir başka olumlu unsur bu yasa tasarısı içinde; daha evvel çıkardığınız birçok torba yasa gibi bu da birbirine benzer hükümler içeriyor. Bu da son derece yanlış, yasa tekniği bakımından yanlış. Bildiğim kadarıyla Anayasanın da katılmadığı bir kanun yapma yöntemi. Bir taraftan atamaları içine koyuyorsunuz, bir taraftan tamgünü koyuyorsunuz, bir taraftan zorunlu hizmeti koyuyorsunuz, bir taraftan nöbet tazminatını koyuyorsunuz; bunların hepsi başka başka şeyler. Nitekim, üç dört kanunda değişiklik yaparak, alelacele, bu yamalı yasa tasarısını gündeme getirdiniz. Bu da öyle.

Şimdi, buna rağmen, sağlık personelinin, o çilekeş sağlık personelinin nöbetlerinden dolayı tazminat almalarını tabiî, yürekten destekliyoruz. Biraz evvel Bakanımız konuşurken, işte, uygulamada doğu ve güneydoğuda ebeler, sağlık teknisyenleri kadroları doldurdular… Ne yapsınlar; sayıları dünya kadar çoğalmış, iş bulamıyor, çoluk çocuğunun ekmeğini sağlayamıyor, nerede bir olanak varsa oraya gidiyor. Hekim arkadaş niye gitmiyor; hekim arkadaş da, yuvasına, çoluk çocuğuna daha iyi bir düzen sağlamak için, çoluk çocuğunu daha refah içinde yaşatmak için, nerede iş buluyorsa oraya gidiyor. Demek ki, oraya gitmekten daha fazla huzur duyuyor, daha fazla para kazanıyor ki, oraya gitmiyor. Hani demokrasi, hani serbest piyasa ekonomisi, hani kişi hakları?! İşinize geldiği zaman onlar yok; ama, işinize gelmediği zaman, her türlü meselede, özlük haklarında, efendim, müteahhide yaptırma, taşeronlara iş yaptırma, liberalleşme, piyasa ekonomisi deyip duruyorsunuz; ama, orada, insanların çok doğal seçeneklerine saygı göstermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sözen, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, ağırlığı zorunlu hizmet olan bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Kanımca, yasalara, kanuna, adalete, insan haklarına, kişi haklarına, hepsine aykırı bir düzenlemedir.

Bu düzenleme hakkındaki, partimin ve şahsımın görüşlerini bilgilerinize sundum.

Hepinize, tekrar saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.

Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; yasayı uzun uzun tanımlamayacağım; sıra sayısı 934 olan teklif hakkında konuşmak istiyorum.

Beni üzen, esas, bunun, hekim milletvekili arkadaşlarım tarafından buraya getirilmiş olmasıdır; hani, yaralayacak derseniz, hekim milletvekili arkadaşlarımın bu teklifi getirmesidir.

Gönlüm isterdi ki, hükümet... Eğer cesareti varsa, yüreği varsa, hükümet çıkar "ben hekimlere mecburî hizmet getiriyorum" derdi, o zaman derdik ki, tamam. Ama, hükümet, iki hekim arkadaşımızın arkasına sığınıp da bu teklifi getirmemeliydi; ayıp oluyor.

Bana sorarsanız, buraya kadar gelmişken, şu teklifi, lütfen, geri çeksinler; çünkü, bu kadar derme çatma, bu kadar iler tutar tarafı olmayan bir teklif olmaz arkadaşlar. İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor arkadaşım. Yani, bir maddeye bakıyorsunuz, şu anda uzmanlık eğitiminin sonuna gelmiş, belki onbeş gün sonra uzman olacak bir arkadaş Mecburî Hizmet Yasasına yakalanıyor. Belki yarın veya onbeş gün içinde uzman olacak olan bir hekim bu yasaya yakalanıyor. Halbuki, bu hekim, daha önce pratisyenken mecburî hizmetini yapmış zaten.

Sayın Bakan "ben mecburî hizmetin ne olduğunu bilirim" diyor. Vallahi, Sayın Bakanım, herhalde bilmiyorsunuz mecburî hizmetin ne olduğunu; çünkü, pratisyenken mecburî hizmet yapmış bir hekim arkadaşım şu anda uzmanlık eğitimini yapıyor ve uzmanlık eğitiminin de sonuna gelmiş, tekrar yakalıyorsunuz ensesinden, diyorsunuz ki, sana bir mecburî hizmet daha yaptırıyorum. Lütfen, bunları yapmayın. Ayıp oluyor! Bir meslektaşım, hekim arkadaşlarıma, hekim toplumuna bu kadar kötülük yapmış olamaz.

Askerî yönetim döneminde yapılmış olabilir, ona kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur; ama, lütfen, burada, AKP içinde bulunan hekim milletvekili arkadaşlarım bir araya gelsinler ve kusura bakmayın, bu rezaleti bir an önce geri çeksinler arkadaşlar. Bu, olacak iş değildir. Lafa geldiği zaman, demokrat, serbest ekonomiye dayanan; ama, işinize geldiği zaman da, hekimi ensesinden tutup, şuraya gideceksin diyen bir düşünce olamaz arkadaşlar.

Bunun neresi Anayasaya uyar, neresi insan haklarına uyar, neresini hangi mesleklerle tartışabilirsiniz? Hukukçuya, mühendise, iktisatçıya, hangisine böyle mecburî hizmet koyuyorsunuz? Diyorsunuz ki, hekime mecburî hizmet koyuyoruz, hekim yapsın bu işi.

Sayın Bakanım iki tane ülke örneği gösterdi. O dediği ülkelerde mecburî hizmet yoktur arkadaşlar. Lütfen, bunu düzeltsinler; çünkü, Sayın Bakanımın iki yıl evvel söyledikleri nasıl yanlış olduğu gibi, bunu da lütfen düzeltsinler, ayıp oluyor, kayıtlara geçiyor ve sonra Türkiye Cumhuriyetinin, Büyük Millet Meclisinin arşivine girecek bunlar.

Bakın, Sayın Bakanım, ikibuçuk sene evvel "bununla son elli yıl içinde hatta daha da başlamamış bir iki başarmanın peşindeyiz; yani, ülkemizde sağlık göstergelerinin en geri olduğu, sağlık hizmetlerinin ne yazık ki, en az verilebildiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerine, bu bölgelerimize hekim gönderiyoruz" diyor; yani, tamgün, yani mecburî hizmet yasasını kaldırmakla.

Biraz evvel kendisi de söyledi, diyor ki: "Mecburî hizmet yasasını kaldırdıktan sonra, Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerimizdeki hekim sayısı arttı." Bu çelişkiye bakın arkadaşlar. Mecburî hizmet yasasından sonra, gelen yasayla hekim sayısı artıyor; ama, siz diyorsunuz ki, yoo pardon, ben vazgeçtim, hekim sayısı arttı; ama, ben bu işten geri dönüyorum, tekrar mecburî hizmet yasasına dönüyorum. Bu olmaz arkadaşlar, bu çelişkiyi lütfen düzeltin.

Bir de, yurt dışında okuyanlarla yurt içinde okuyanlar; yani, bunlar ayrı memleketin çocukları mı? Onlara diyorsunuz ki, size mecburî hizmet yok, bunlara diyorsunuz ki, size mecburî hizmet var. İnsanın içine bir kuşku düşüyor, kusura bakmayın. Acaba, bunlar IMF'nin adamları mı da, onları koruyorsunuz, bu kadar onlara kol kanat geriyorsunuz da, ülkemizdeki zorluk içinde, binbir güçlük içinde okuyan, tıp fakültelerinden yetişen hekimlerimizi böyle yerden yere vuruyorsunuz?!..

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Bir hekim kaça mal oluyor peki?

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Onlar, peki…

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Onlar babasının parasıyla okuyor.

BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen.

Sayın Özyurt, siz de Genel Kurula hitap ediniz efendim.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - O da, Genel Kurula hitap eden arkadaş da, lütfen derli toplu konuşsun.

Arkadaşlar, hekim açığımız vardır; ama, büyük değildir. Şu anda, 1 hekime düşen sayı 809 hastadır. Avrupa Birliği ülkelerinde bu sayı 400'dür arkadaşlar.

AHMET IŞIK (Konya) - Doğuda ne kadar?

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Efendim, doğuda, işte Bakanınız söyledi "bu yasayı değiştirdikten sonra hekim sayısında artış oldu" dedi; ama, buna rağmen, diyorsunuz ki, buna rağmen, artış oldu, yok, ben bundan, vazgeçiyorum... Öyleyse daha kötüye gitmek istiyorsunuz. Lütfen bu çelişkiyi düzeltin. Böyle olacak iş değil arkadaşlar.

Şurada, dediğim gibi, benim kanıma en dokunan şey, şurada ihtisasını bitirmeye üç gün kalmış, bir hafta kalmış olan hekimin ensesine yapışıyorsunuz, seni ben mecburî hizmete gönderiyorum diyorsunuz. Bu olmaz. Bu hekimler ihtisasa girdiklerinde derdiniz ki, sizin mecburî hizmetiniz var, bunu yapacaksınız, kabul. Ama, öyle değil.

Ve bunun altından -söyleyeyim- şu üç beş gün içinde birçok hekim uzman olacaktır. Zamanı gelmeden uzman olma yoluna gidecektir. Bunlar yanlış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Özyurt, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)- 1 dakika verecektiniz.

BAŞKAN- Verdim efendim.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)- Peki, ben teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim nezaketinize.

Sayın milletvekilleri, ek madde 5'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek madde 6'yı okutuyorum:

EK MADDE 6.- Devlet hizmeti yükümlülüğünü yapmakta olan personel, mazeret ve zorunlu haller dışında başka yere atanamaz. Ancak deprem gibi olağanüstü hallerde geçici olarak bir ayı aşmamak üzere görevlendirilebilir. Mazeret, zorunluluk halleri veya tabip iken eksik kalan yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama gibi nedenlerle başka yere atanan personelin kalan yükümlülük süreleri, eski ve yeni görev yeri hizmet sürelerinin oranına göre belirlenir.

Sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüklerini yerine getiren personelden sözleşmesi feshedilenler, yükümlülüklerinin geri kalan kısmını Devlet memuru olarak tamamlarlar.

Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında yapılacak atamalar açıktan atama sayısına dahil edilmez.

Devlet memuru veya sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlayanlar, talepleri halinde sürelerle ilgili sınırlamalara tâbi olmaksızın ilgili mevzuata göre kurum içi veya kurumlar arası naklen veya açıktan atamaya hak kazanırlar.

Devlet hizmeti yükümlüsü personel, bu Kanun hükümleri dışında genel hükümlere ve ilgili Kurum mevzuatına tâbidir.

BAŞKAN- Ek madde 6'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ek madde 3, 4, 5 ve 6'nın bağlı olduğu çerçeve madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 2'yi okutuyorum:

MADDE 2.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki Geçici Madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tıp fakültelerinde öğrenim görenler ile tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi yapmakta olanlar bu Kanunun ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.

Sayın Kurtulmuşoğlu, sürenizi birleştirerek kullandıracağım.

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinize, sözlerime başlamadan evvel saygılarımı sunuyorum.

Biz burada neden konuşuyoruz, niçin konuşuyoruz; acaba, iktidara, Sayın Bakana…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hiç dinlemiyor…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Bakanım, lütfen, rica edeyim. Biz, sizin için konuşuyoruz. Biz, size bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Yoksa, biz, kendi kendimize konuşuruz, seçmene de mesaj veririz; o bir şeye yaramaz.

Sayın Bakanım, dikkatle izlemenizi istiyorum. Belki, bizden bir şeyler alırsınız diye biz burada konuşuyoruz; belki, bir faydamız olur diye konuşuyoruz. Yani, ben şunu öğrenmek istiyorum ve söylerim her zaman. Herkesin birilerinden nasihat alma ihtiyacı vardır; ama, ne yazık ki, iktidarların ve iktidarın bakanlarının bunlara hiç ihtiyacı yok gibi gözüküyor. Dün de böyleydi, bugün de böyle devam ediyor. Sonuçta, iktidarlar, ben yaptım oldu oluyor; o da yanlış. Ne kadar dinlersek, ne kadar eksiklerimizi tamamlarsak, hepimiz faydalanırız bu işten.

SONER AKSOY (Kütahya) - Yok, öyle bir şey yok, dinliyor sizi, merak etmeyin.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Bakanım, bugüne kadar yardımcı sağlık personelinin yüzde 85'i doldu dediniz; doğrudur. Çünkü, okullardan her sene yardımcı sağlık personeli mezun oluyor, işe giremiyor, çoğu sokakta, işsiz güçsüz, ne yapsınlar, tabiî ki, gidecekler; ama, halen şu anda, en az yine 40-50 bin kişi işsiz sağlık personeli sokakta. Bunu yaptığınızda, niye yaptı demeye hakkımız var mı, çocuklar tabiî ki iş bulacaklar, buna da teşekkür ederiz. Keşke hepsine iş bulunsa. Çünkü, onlar meslek icabı olarak oraya gittiler, mesleğim var benim, ben iş bulurum diye oraya gittiler; ama, doktoru gönderemediniz. Gitmedi… Niye gitmedi; ben senin bu anlaşmalı kadronda sana güvenmiyorum dedi bu doktor. Bunun bir başka izahı var mı? Güvenmedim dedi, gitmiyor. Eğer, güven verseydin, güven duysaydı, niye gitmesin o doktor?! Niçin gitmesin?! Zaten ihtiyacı var o adamın; ama, "ben seni oraya gönderdiğimde, onbir ay sonra ben senin performansına bakacağım" dediğinde adam şaşırıverdi. "Ben, seni, üç sene, oradan hiçbir yere göndermem" dedin. Bugünkü mecburî hizmetin başka şeklini oraya getirdin. O zaman da, adam, gitmeyiverdi. Ne oldu; 2 000 küsur doktorundan 186 doktorun gitti; diğerleri gitmedi. Ee, ne oldu? Efendim, bunlar gitmedi. Peki ben ne yapayım o zaman? Bunların kafasına mecburî hizmeti getireyim; zorla göndereyim. Ama, yine söylüyorum, bu mecburî hizmeti getirmenize rağmen, çoğu doktor gitmeyecek, gitmez, gitmez sevgili arkadaşlarım. Ben, bunları yaşadım. Önerimi de söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Öneri getiriverin.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Getiriyorum tabiî, öneri getiriyorum. O öneriyi geçen de getirdim, yine getiriyorum; ama, dinleyen yok.

AHMET YENİ (Samsun) - Dinliyoruz şimdi…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Çünkü, kuliste "bunlar söylesin dursun" diyorlardı. Sonuçta, ülke şey oluyor, halk şey oluyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Heyecanla öneriyi bekliyoruz.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Bakın, öneri ortada; özendid diyorum. Git arkadaşım şurada şunu yap, şu kadar -madem ücret de veriyorsun ya- şurada şunu veriyorum, burada bunu veriyorum, Ankara'da da işte bugünkü gördüğün ücreti veriyorum…

1964'lerde, ben, tıbbiye 4 üncü sınıftayım. Doğuda arkadaşlarım çalışmışlar; gelirlerdi "doğuda, biz, şöyle vazife yaptık, şunu yaptık, şu kadar ücret aldık, ev paramı kazandım, düğün masrafımı kazandım, araba aldım" derlerdi. Biz de, mektebi bitirsek de bir an evvel doğuya gitsek diye can atardık. Bunları yaşadık biz, gördük. O zaman, doğuda fazla bir şey yoktu. Biliyorsunuz, tamgün çıktığında da kaymakamlar ne dedi hemşireler için bile "ya, kaymakam olmaya lüzum yokmuş, hemşire olsaydık bir TIR kadar..." dedi, TIR lafını çıkardı, unutmuyorum. Hemşirelere "TIR" dediler o zamanlar, çok para alıyor diye; ama, doğu doluydu.

Bakınız, ben mecburî hizmet yaptım.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Doğuya gelmiyor kimse, ne yapalım?!

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ama, özendirmediğin için gelmiyor; özendirsen nasıl gelmez?!

AHMET YENİ (Samsun) - Öneri bekliyoruz, öneri…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Mecburî hizmet yaptım ben. Tıbbiyeyi bitirdiğimde bana hocam dedi ki: "Ya, gel seni asistan alalım." Nur içinde… Sağ ise Allah ömür versin. Prof. Ali Uras dedi ki: "Gel seni asistan alayım." Hayır, olmaz, ben doğuya gideceğim dedim ve gittim. Kimse beni zorla göndermiyordu o zaman, zor yoktu.

Sevgili arkadaşlarım, hasta olmayınca, hiç kimse doktorun kıymetini bilmez ve derler ki "aman, paramla değil mi, o olmazsa bu olur" ama, o doktoru ne zaman anlarlar; hasta olduklarında "aman doktor, gözünü seveyim, ne olur bana çare bul" derler.

Peki, bu ülkede cezalandırma sadece doktorlara mı oluyor? Bu ülkenin üniversitesinde sadece doktorlar mı okuyor, başka kimseler okumuyor mu?

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Mühendis de bulamıyoruz.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, ben…

AHMET YENİ (Samsun) - Öneriyi alamadık…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Öneriyi alamadınsa çok üzüldüm.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibin konuşmasına müdahale etmeyin.

Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakınız, bir şeyi söyleyeyim: Ben, bu ülkemin her tarafına doktor gitmesini, sağlık personeli gitmesini isteyen adamlardan bir tanesiyim, belki çoğunuzdan da çok istiyorum. Benim babam hasta olmuş, ölüm sebebi belli değil, zamanında doktor olmadığından. Rahmetli annem "baban hasta oldu, öldü" dedi. Onun için, bir şeyi konuşurken veya laf atarken, onları yaşamak lazım. Ben de onun için doktor oldum, bu halka hizmet etmek için oldum; otuzüç sene de hizmet ettim bu ülkeye canı gönülden, çalıştığım yerlerde de herkes bilir nasıl çalıştığımı; ama, burada, Meclis kürsüsünde birisi, hatip konuşuyor diye oradan laf atmak kolaydır.

İşte, öneriyi tekrar getiriyorum, anlamadınızsa tekrar söylüyorum. Önerim şu: Listeyi önünüze koyarsınız, ülkenin hangi tarafında doktor eksikleri varsa, listeyi yaparsınız; sonra da dersiniz ki, bugünkü söylediğiniz bu 8,5 - 10 milyar para verdim dediğiniz yere, şuraya 10 milyar veriyorum, şuraya 8 milyar veriyorum, buraya 5 milyar veriyorum diye o skalayı getirirsiniz vatandaşın önüne hiçbir mecburî hizmet tutmadan ve herkes size koşar, torpil ister "ben oraya gideceğim, beni doğuya gönder" diye söyler sevgili arkadaşlarım. Biz, onları yaşadık, yaşadık.

Öyle, laf atmak kolay, hele benim gibi bir adama laf atmak… Ben, onları yaşayarak geliyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Laf değil, öneri bekliyoruz.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakın ne diyorum: Bu nöbet hizmetleri doğrudur, yanlış değildir, ücretlendirmekte yarar vardır, mesai saatlerine göre ücretlendirilmesi doğrudur; ama, başhekim ve başhekim muavinlerine "muayenehaneleri kapat, sen bana hizmet et..." Etmez!.. Etmez!.. Ben, bu ülkemin insanlarını biliyorum. Yapmayın!.. Yarın yönetici de bulamayacaksınız; yönetici bulamazsınız. Şimdi, tabiî ki, belki bir dahiliye mütehassısı arkadaşımın muayenehanesinin kapanması ona çok zarar vermeyebilir; ama, bugünkü teknik o kadar ilerledi ki, onun da bütün alet ve edevatı var. Bir radyoloji uzmanını düşünün, bir göz uzmanını düşünün; aldığı o aletleri sattığını düşünün. Sonra, üç ay sonra da, beş ay sonra da "sayın başhekim, ben seni beğenmedim, senin gülüşün bana yaramadı, senin bıyık şeklini beğenmedim, saç tıraşını beğenmedim, seni görevden aldım…" Ben ne yapacağım o zaman?!. Ne yapacağım?!. Alet edevatımı sattım, muayenehanemi kapattım. Ee, aldım seni...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Performans var…

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Aldın ya beni, daha performans mı kaldı?!

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, her ne kadar söylerseniz söyleyin, ben bildiğimi söyleyeceğim. Bir gün de, geleceksiniz, yine, buraya, o yanlışları, burada, birlikte düzelteceğiz; onu aklınıza koyun.

Tabiî ki, Sayın Sağlık Bakanı, hakikaten, çok çalışan bir arkadaşımız, emek de veriyor. Bu emeği verdiği için, bu emeklerinin boşa gitmemesi için söylüyorum zaten. Yani, yaparken bir şeyi… Bir talebe çok çalışır -haberiniz olsun- ama, başarılı olamaz. Demek ki, bu çalışma sisteminde bir eksiklik var demektir. O kadar çok çalışan bir adam neden başarılı olamasın?! Şimdi, Sayın Sağlık Bakanı arkadaşıma, kimse, çalışmıyor diyebilir mi? Hayır, çalışıyor ekibiyle birlikte; ama, eksikleri var. Ben de, siyasetçi olarak, bir hekim olarak, bir ağabey olarak, bu yanlışları söyleyeceğim. Ne zamana kadar söyleyeceğim; bu yanlışların düzelmesine kadar söyleyeceğim. O doktorun özlük haklarını düzeltmediğiniz müddetçe, sağlık personelinin özlük haklarını düzeltmediğiniz müddetçe, onların hayatlarını garanti etmediğiniz müddetçe, çoğu yerde doktor bulamazsınız. Bunu söylemek için kâhin olmaya lüzum yoktur ki; yaşanan bellidir, bugüne kadar yaşananlar gösteriyor bunları.

Ben, Sayın Sağlık Bakanı arkadaşımın ve ekibinin biraz daha düşünmesini istiyorum. Bu antidemokratik olan mecburî hizmetin gönüllü hale getirilmesini temenni ediyorum. Bu yasayı çekip, bir an evvel… Yarın getirsin, biz Sağlık Komisyonunda hemen başlayalım, gece çalışalım, gündüz çalışalım, o gönüllü sistemi getirelim, çıkaralım. Zorla hiçbir kimseye yemek yediremezsiniz, biz hastaya bile yediremiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Tabldot yemeğini herkes yemez, mecbur olanlar yer. Bu mecbur olanlar da, çok fazla sayı teşkil etmez. Şimdiki doktorların yapacağını size söyleyeyim: Diplomayı vermeyeceğiz ya onlara, ne yapacaklar; almayacaklar diplomayı, özel firmalarda çalışacaklar. Doktorluk yapmayacaklar, yöneticilik yapacaklar -yaptılar çünkü, çok gördüm- ona sapacaklar. Ne zamana kadar; bu kanun değişene kadar. O zaman niye o kadar uğraşalım bununla?! Değiştirelim, yapmayalım böyle bir zorlamayı. Gönüllü olalım hepimiz. Ben size burada söylemiyor muyum sevgili arkadaşlarım, şu grup başkanvekilleri bir araya gelin bir yasa çıkarken, anlaşın, güzel bir yasa çıkarın da hep birlikte gönül huzuruyla, rahatlıkla parmak kaldıralım demiyor muyum?! Ne var bunda?! Yetmiş milyon insan için yapılan bir şey bu.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bize niye söylüyorsunuz, grup başkanvekillerine söyleyin.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için sabrınıza teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı teklifin 2 nci maddesiyle düzenlenen geçici madde 6'nın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini öneriyoruz.

"Daha önce doktor olarak mecburî hizmet görevini yerine getirenler, ayrıca uzmanlık eğitimini tamamladıkları takdirde mecburî hizmete tabi değillerdir."

 

Mustafa Özyurt

İsmail Değerli

Feridun Fikret Baloğlu

 

 

Bursa

Ankara

Antalya

 

 

Ali Arslan

 

Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

 

 

Muğla

 

Ankara

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Kanunun muhtevasına uygun olmadığı için katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Sayın Özyurt, konuşacaksınız galiba.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; daha evvel söylediğim bazı sözleri tekrarlamak zorundayım. Hiç değilse, daha önce pratisyen olarak, yani, mezun olduktan sonra mecburî hizmet yapmış olanları, uzmanlık eğitimi, yani, şu anda ihtisas yapanları bu işten ayrı tutun. Hiç değilse bunu yapın. Yani, bu kadar büyük eşitsizlik olmaz. Fakülteden mezun olmuş, pratisyen olarak ensesine yapışmışız, mecburî hizmet yaptırmışız. O zaman demişiz ki, askerî yönetim var, bu böyle olacak kardeşim. Şimdi, geldiniz, AKP İktidarı olarak diyorsunuz ki: İşte, biz, hürriyetçi, demokrat, serbest ekonomiye dayanan, şöyleyiz, böyleyiz... Lafa geldiği zaman, reform yapıyoruz diyorsunuz. Ne kadar ucuzmuş bu reform, ben şaşırdım kaldım arkadaşlar. Yapmayın, bu insanlara bu kadar eziyet etmeyin. Bu insanlara iki defa mecburî hizmet yaptırmayın. Hiç değilse deyin ki, pratisyen olarak… Sayın Bakanım, dinlemiyorsunuz; ama, ben, yine de söyleyeyim. Siz, hiç değilse, bu işin içinden gelmiş bir insansınız; hiç değilse, pratisyen olarak mecburî hizmet yapmış olan arkadaşlara, uzmanlık eğitimi yapanlara deyin ki, pratisyen olarak mecburî hizmet yapmış olanlar, uzmanlık eğitiminde olanlar bu işten muaftır. Hiç değilse bunu yapın. Bu, hiç değilse bir insanlık görevidir. Bir insana iki defa eziyet edilmez, bir kere eziyet edilir. Siz, neredeyse insanı asacaksınız yani, elinizden gelse. Bu insanların suçu nedir; hekim olmak…

Arkadaşlar, buraya kadar söylemek istemediklerimi söyleyeceğim. Tıp fakültesi, en zor girilen fakültelerden biridir, en uzun okunan fakültedir, altı sene okursunuz, en yüksek puanla girersiniz, en zor fakültedir ve bitirdiğiniz zaman adınıza "doktor" denir. Sayın Sağlık Bakanının deyimiyle, ensesine yapışırsınız "seni mecburî hizmete gönderiyorum" dersiniz. Niçin bu insanlara bu kadar eziyet, ne istiyorsunuz?! Yani, bunun vebalinin altından kalkamazsınız, onu söyleyeyim. Sizin dinî duygularınıza hitap etmek istiyorum; bu vebalin altından kalkamazsınız, bu insanlara bu kadar eziyet etmeyin.

Hadi, bir kere yaptınız; diyorum ki… Uzmanlık eğitimi yapan çocuklara, şu anda son altı aylarına gelmiş, son bir yıllarına gelmiş olan çocuklara sen bir daha mecburî hizmet yapacaksın diyorsunuz. Bu, olmaz arkadaşlar, insaf edin! Hiç değilse, bundan vazgeçin "pratisyen olarak fakülteyi bitirdikten sonra mecburî hizmet yapmış olanlar bu Mecburî Hizmet Yasasından muaftır" deyin. Hiç değilse, bunu yapın, bu insanlık görevinizi yapın. Bu bile yeter.

Sabrınız için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 31.12.1980 tarihli ve 2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 4.- 1 inci madde kapsamına giren personelden, il sağlık müdürlüğü, il sağlık müdür yardımcılığı, başhekimlik ve başhekim yardımcılığı görevini yürütenler hariç olmak üzere özel kanunlarına göre meslek ve sanatlarını serbest olarak icra etme hak ve yetkisine sahip olanlar istedikleri takdirde, 1 inci maddede öngörülen tazminat hakkından yararlanmamak şartı ile serbest olarak çalışabilirler. Bunlara iş güçlüğü, iş riski ve teminindeki güçlük zamları veya bu mahiyetteki zamlar ödenmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili İsmail Değerli; buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; 934 sıra sayılı, 4 yasada ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapan kanun teklifiyle ilgili olarak 3 üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin en mühim hizmet alanı sağlık, millî eğitim ve adalettir. Tabiî ki, diğer konuların da kendisine göre önemli yanları var; ama, özellikle sağlık çok mühim. Bir ülkenin kalkınması, gelişmesi, insanların mutlu olabilmesi, başarılı olabilmesi için ruhen ve sağlık yönünden tam sağlam olması lazım ve bu hizmetin de uygun bir şekilde verilmesi lazım. Ancak, böyle bir yasa hazırlanırken, ilgili meslek kuruluşlarının fikirlerinin alınması gerekirdi. Ne yazık ki, hem mecburî hizmet kaldırılıp Özendirme Yasası getirilirken hem de bu yasa tekrar getirilirken, Türk Tabipler Birliği ve tabip odalarıyla ilgili olarak hiç kimsenin görüşü alınmamış ve Sayın Bakan da, bir ay uğraşmalarına rağmen, gerçekten, kendilerine randevu bile vermemiştir.

Değerli arkadaşlar, iki yıl önce, burada, Sayın Bakan, hakikaten, çok büyük iddialarla bir yasa getirdi. Bu yasada, hatta, kendi ağzıyla "Mecburî Hizmet Yasası, bu iki sözcük bir züldür" dedi, "bunu telaffuz etmek bile çok zor" dedi ve bunu kaldırdı, biz de destek olduk; ama, şimdi, bakıyoruz ki, bu iş olmamış ve gerçekten, bu işin olmayışının sebepleri ortada. Yani, siz, 1 081 sözleşmeli uzman kadroya 136, 3 524 pratisyen hekim kadrosuna 1 565 kişiyi atamışsınız. Yani, niye insanlar gitmiyor?..

Değerli arkadaşlar, siz, hekime -burada maaş alan hekimle mukayese ettiğiniz zaman- 10 misli maaş verseniz bile, bazı yerlere hekim gitmez. Siz, hekimi gönderiyorsunuz; doğru dürüst hastanesi yok. Siz, hekimi gönderiyorsunuz; çatılar akıyor. Siz, hekimi gönderiyorsunuz; tansiyon aleti yok, hasta muayene etmek için herhangi bir alet edevatı yok. Siz, hekimi gönderiyorsunuz; ambulansı yok, yardımcı hizmet sınıfında çalışan insanı yok, yardımcı hizmet sınıfındakiler yok, hemşiresi yok, çoğu yerde ebesi yok.

MEMET ALİ SUÇİN (Batman) - Var, var, hepsi var.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Yani, siz, buraya hekimi gönderseniz de, ne kadar maaş verirseniz verin, o hekim yine orada çalışmaz. Bununla ilgili olarak, Sayın Bakan, değişik kararnameler çıkarmış, genelgeler yayımlamış, yazılar göndermiş, yönetmelikler göndermiş… Bunların çoğu da yasaya aykırı ve bu gönderdiği tebligatların birçoğu da Danıştay tarafından geri çevrilmiş; çünkü, bunlar, usulüne uygun olmayan kararlar.

Değerli arkadaşlar, hekimleri çalıştırabilmenin yollarını bilmek lazım. Eğer, o yolları bilemezseniz, o hekim oraya gitmez. Daha önce, mecburî hizmette, çoğu hekim gitmedi; özendirme yasası getirdiniz, gitmedi. Dönersermayeden pay vereceğiz dediniz, büyük adaletsizlik yaptınız. Bakınız, namuslu, dürüst çalışan klinik şeflerine hiçbir diyeceğim yok; ama, değerli arkadaşlar, burada, Numune Hastanesinde bile, bazı klinik şefleri, hasta muayene fişlerini damgalayarak, imzalayarak, koymuştur polikliniklere, asistanlar 24 saat çalışıyor, ay sonu geliyor, dönersermayeden ilgili şef alıyor 8-10 milyar, orada 24 saat çalışan doktor alıyor 800 000 000 lira veyahut dönersermayeden alıyor 500 000 000 lira. Bu nasıl adalet?! Evet, hakikaten, bazı yerlerde 7, 8, 9 milyar lira para alan kişiler var; ama, acaba kaç kişi alıyor bunu, kaç tane doktor alıyor bunu? Tıp fakültesini bitiren bir doktor 800 000 000 maaşla işe başlıyor. Bir uzman hekimin aldığı para 1 milyar civarında; yani, siz temelinden bunu çözemezseniz eğer, kaynağından bunu çözemezseniz, o zaman, doktoru çalıştırma şansınız yoktur. Siz mecburî hizmet de getirseniz bir, dönersermayeden pay verseniz de bir, sözleşmeli de getirseniz bir. Her şeyden önce, doktor, yardımcı sağlık personeli ister, özlük haklarının doğru dürüst verilmesini ister, çalışma ortamının uygun olmasını ister. Burada, Ankara'da, gidiniz, çoğu hastanelerde 100 kişi kuyrukta, çoğu doktorun, üstünde oturacak sandalyesi yok, doğru dürüst sedyesi yok. Ben bunu iddia ediyorum; çünkü, gidip gözlerimizle görüyoruz. Siz bu şartları düzeltmezseniz, Ankara gibi yerde bunlar böyle olursa, acaba, Doğu'da, Güneydoğu Anadoluda çalışan hekim ne yapsın, nasıl yapsın?! Maaşını alır, oturur, doğru dürüst hizmet vermez, çoğu sevk yapar, havale yapar, prim alır oradan. Bunları önlemek lazım, özendirmek lazım. Mesela, Sayın Bakanımız, Erzurum'dayken iki senede doçent oldu; ama, İstanbul'dakiler beş sene bekliyordu ve üstelik, Erzurum'da 3 misli maaş alıyordu, İstanbul'daki asistandan daha fazla para alıyordu ve hakikaten…

BAŞKAN - Sayın Değerli, bir saniyenizi rica edeyim, sürenize ilave edeceğim.

Sayın milletvekilleri, Hatibin konuşmasının tamamlanması ve maddeyle ilgili diğer görüşmeler için 3 üncü maddenin bitimine kadar Genel Kurulun görüşme süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Değerli.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mesela, o dönemde, Sayın Bakanımız, özendirme olduğu için, farklı uygulamalar olduğu için Erzurum'da çalıştı. Eğer bu özendirme olmasaydı, o zaman, Erzurum'da yapmazdı, İstanbul'da yapardı, Ankara'da, İzmir'de ihtisas yapardı, bununla ilgili doçentliğini, profesörlüğünü orada hazırlardı ve üstelik arkadaşlarından çok önce yurt dışına da gitti. Demek ki, bir özendirme buraya getirmek lazım.

Gerçekten, doktorların hali, çoğu yerde perişan. Ben daha önce de bu kürsüde söylemiştim. Dedim ki, hakikaten -basına da çok konu oldu- doktorlara kız bile vermiyorlar bu dönemde. Altı sene, yedi sene eğitim yapacaksın, geleceksin, altı yedi sene ihtisas yapacaksın; bunun yanında üç sene, iki sene, dört sene okuyanlar, gidecek, mecburî hizmeti olmayacak, dilediği yerde çalışacak; ama, siz, mecburî hizmet diye, Türkiye'nin en ücra köşesine gideceksiniz. Tabiî ki gideceğiz; Türkiye'nin en ücra köşesine de bizim gitmemiz gerekir; ama, giderken de, bunu metazori yapmamak lazım. Hani demokrasi vardı; hani insan haklarına saygı vardı; hani bu madde 12 Eylül ürünüydü; hani 12 Eylül ürünü olan Anayasaya karşıydık; ne oldu?! Yani, şimdi ne oldu?

O zaman, Sayın Bakanın, çıkıp, burada, vatandaştan özür dilemesi lazım ve şunu söylemesi lazım: Arkadaşlar, ben yanlış düşünmüşüm; bu mecburî hizmet çok iyi bir şeymiş; keşke bunu o zaman kaldırmasaydık... Yani, bunu dese anlarız. Şimdi, siz getiriyorsunuz, il sağlık müdürleri ve yardımcılarının, başhekim ve yardımcılarının muayenehanesini kapatıyorsunuz bu 3 üncü maddeye göre.

Değerli arkadaşlar, bu doğru bir karar değil. Şimdi, siz, aynı hastanede çalışan başhekim ve başhekim muavininin muayenehanesini kapatıyorsunuz, uzman olarak çalışan veyahut pratisyen olarak çalışan doktorun muayenehanesini serbest bırakıyorsunuz. Bu, eşitlik ilkesine uygun mu? Böyle bir şey olabilir mi yani?!

SADETTİN ERGİN (Hatay) - Çıkarıyoruz, önerge veriyoruz.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Sonra, gerçekten, muayenehanesini kapattı arkadaş, üç ay sonra görevden aldınız; ne yapacak? İşte, İstanbul İl Sağlık Müdürünü görevden aldınız, birsürü yolsuzluğu çıktı. Ankara İl Sağlık Müdürlüğüyle ilgili, ben, gerçekten, maddeleriyle, delilleriyle soru önergesi verdim Sayın Bakana. Sayın Bakanım bana verdiği cevapta, soru önergesine verdiği cevapta "ekleri 9 sayfa cevap verilmiştir" diyor. Arkasına bir bakıyorum ki, bir cümle ilave edilmiş; nedense, o 9 sayfalık cevap ortada yok ve verilen cevap da bir cümle: "Bununla ilgili müfettiş ataması yapılmıştır, iş mahkemeye intikal ettirilmiştir, müfettiş raporuna göre mahkemeye intikal ettirilecektir, mahkeme sonucuna göre de sizin bu sorularınıza cevap vereceğiz." Allah Allah!..

Sayın Bakanım, ben, günlük olarak, size, yapılan büyük bir yolsuzlukla ilgili olarak soru önergesi vermişim. Bu ilgili arkadaşla ilgili olarak, siz, cevapları hazırlamışsınız, 9 sayfa cevap demişsiniz ekleri; ama, arkasında verdiğiniz cevap bir cümle: "Müfettiş atadık, iş mahkemeye intikal ettirilecek, mahkeme sonuçlarına göre size cevap vereceğiz." Var mı böyle bir şey?!

Peki, siz atadınız, il sağlık müdürlerini veya başhekimleri, başhekim yardımcılarını görevden aldınız. Ne yapacak bu adamlar? Tekrar kendi düzenlerini nasıl kuracak bu insanlar? Onun için, burada yapılması gereken, doktorlara düşmanlık değil.

Bir konu daha var. Türk Ceza Yasasına öyle maddeler koydunuz ki, doktorlara öyle cezalar geliyor ki, bundan sonra, dört dörtlük olmayan hastanelerde, kolay kolay, doktor ameliyat yapmayacaktır, sezaryen yapmayacaktır. Eğer anestezi uzmanı yoksa, eğer teknisyeni yoksa, eğer, gerçekten, bazı konularda, uzmanlık isteyen konularda yeterli elemanı yoksa, siz o doktora ameliyat yaptıramazsınız ve bu Ceza Yasasıyla da, doktorlar, ayrıca cezalandırılıyor. Yani, ben anlam veremiyorum. Ne yapmış bu doktorlar; yani, kime, ne yapmış? En uzun tahsil, en zor tahsil, günlük okuması gereken bir meslek, gelişimi gerektiren bir meslek... Her konuda, vur abalıya. Ne oluyor; yani, bunun sonu?..

Değerli arkadaşlar, her türlü sıkıntıyı doktorlar çekiyor. Doktorlar sıkıntı çektikçe, hastalar bu sefer sıkıntı çekiyor. Eğer, yeterli teknik elemanı yanında yoksa, yeterli hemşiresi, aleti edevatı yoksa, eğer ameliyat ortamı uygun bir durumda değilse, sıkıntıyı doktor çeker, hemşire çeker, personel çeker, en çok da gelen vatandaş çeker; yani, doktor, o zaman, 5 ameliyat yapacağına 1 tane yapar, 50 hasta bakacağına 10 tane bakar. Dolayısıyla, o kuyruklar yine bitmeyecektir. Bugün, gidin devlet hastanelerine, muayenede yine kuyruk, eczane tasdiklerinde yine kuyruk, randevu almada kuyruk, nereye giderseniz kuyruk!

Onun için, Türkiye'de sağlık politikalarının, gerçekten, sağlam temellere oturtulması lazım. Medenî ülkelerde, Avrupa ülkelerinde ne uygulanıyorsa, bugüne kadar neler yapılmışsa, Türkiye'de, 80 yıllık cumhuriyet döneminde nasıl uygulamalar yapılmışsa, hangileri iyi, hangileri kötüyse, bunları ayıklayıp, Türkiye'ye, Türk Halkına yakışır bir sağlık politikasının düzenlenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergelerin ikisi de aynı mahiyettedir. Önce, önergelerin ikisini de okutacağım, sonra tek önerge olarak işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesiyle

değiştirilen 2368 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde geçen "il sağlık müdür yardımcılığı" ve "ve başhekim yardımcılığı" ibarelerinin çıkarılmasını ve "il sağlık müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

M. Ali Suçin

Alaettin Güven

 

Hatay

Batman

Kütahya

 

Soner Aksoy

 

Ekrem Erdem

 

Kütahya

 

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun teklifindeki 3 üncü maddesinde geçen "il sağlık müdür yardımcılığı" ve "başhekim yardımcılığı" ibarelerinin çıkarılmasını öneriyoruz.

 

Rasim Çakır

R. Kerim Özkan

Ali Cumhur Yaka

 

Edirne

Burdur

Muğla

 

Mevlüt Coşkuner

Feridun Baloğlu

Erdal Karademir

 

Isparta

Antalya

İzmir

 

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Sayın Başkanım, 2 önerge de aynı mahiyette; fakat, cümlenin düzgün olması bakımından ilk okuduğunuz önergeyi olumlu görüşle takdirlerinize bırakıyorum.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İlgili madde hükümlerinin başhekimler ve il sağlık müdürleriyle sınırlı tutulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, şu anda okutmuş olduğum önerge diğer önergeden daha kapsamlıdır ve burada "il sağlık müdürlüğü" ifadesinden sonra bir de "ve" kelimesi eklenmiştir. Onun için, işleme alınacak olan önerge bu önergedir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur.

Alınan karar gereğince, 16 Haziran 2005 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 23.01