DÖNEM : 22 CİLT : 87 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
112 nci Birleşim
15
Haziran 2005 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
Yaka'nın, Çevre Koruma Kurumunun çalışmaları ile Muğla İli çevresindeki özel
çevre koruma alanları içinde kalan yerleşim bölgelerindeki sorunlara ve bu
konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.- Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit
Yetkin'in, Şanlıurfa İli 2004-2005 eğitim-öğretim yılını değerlendirmesine
ilişkin gündemdışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen'in, İstanbul Sarıyer İlçesinde hazine arazileri
üzerindeki tapu tahsis belgeli bina sahipleri ile kooperatif üyelerinin
sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu ve 40 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/290)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/850)
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonları
Raporları (1/984) (S. Sayısı: 911)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (1/1052) (S. Sayısı: 941)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı ile
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye
Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma
Komisyonları Raporları (1/1002, 1/351, 1/960) (S. Sayısı: 891)
5.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile
2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S.
Sayısı: 934)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
bakanlık ve bağlı kuruluşlarında vekâleten ve asaleten görev yapan idarî
personele ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/5790)
2.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'da bir yat turunda meydana gelen bazı olaylara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6031)
3.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6032)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına,
2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
2003-2004 yıllarında Nevşehir İline
yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6033, 6037, 6038, 6039)
5.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin Sincan-Saraycık Köyündeki arsa ve arazilere
uyguladığı düzenleme ve ortaklık payına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6040)
6.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
polislerin terör tazminatına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/6042)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, kalkınmada öncelikli illerdeki polis sayısına ve eksik personel
olup olmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/6043)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Aksaray İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına,
2003-2004 yıllarında Erzurum İline yapılan
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6176, 6178)
9.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, koruculuk sistemine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6226)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bartın İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek
miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/6228)
11.- Şanlıurfa Milletvekili Turan
TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa'nın enerji ihtiyacına ve tarımsal sulama yapan çiftçilerin
elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6343)
12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TÜPRAŞ'ın, belli bir kısmının blok olarak satılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/6360)
13.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Tekele bağlı İzmir Çamaltı Tuz İşletmesi Müdürlüğünün tuz yıkama tesisi ve
iyileştirme yatırımı ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/6377)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturumlar
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, buğday ve
soğan tarımı ile üreticilerinin içinde bulunduğu sorunlara,
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin,
ülkemizdeki çay üretiminin son durumu ile üreticilerinin sorunlarına ve kaçak
çayın sektör için olumsuz etkilerine,
Ve bu konuda alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in,
kayıtdışı ekonominin boyutları ile toplum üzerindeki etkilerine ve bu konuda
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan cevap verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 5356 sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu
maddesine göre bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in
(6/1387) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu,
sorunun geri verildiği bildirildi.
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 20
milletvekilinin, kaçak işçi çalıştırılmasıyla ilgili iddiaların (10/287),
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 milletvekilinin, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattının geçtiği illerde yaşayan vatandaşların sorunlarının (10/289),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
Macaristan'a,
Rusya Federasyonuna,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun, İsviçre'ye,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün:
Kırgız Cumhuriyetine,
Ukrayna'ya,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, Rusya
Federasyonuna,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan, Tarım Sigortaları
Kanunu Tasarısının (1/865) (S. Sayısı: 879) görüşmelerine devam olunarak geçici
madde 1'e kadar kabul edildi, geçici madde 1 üzerinde bir süre görüşüldü.
Saat 20.00'de toplanmak üzere, İkinci
Oturuma 19.00'da son verildi.
|
|
Ali
Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram
Özçelik |
|
Mehmet
Daniş |
|
Burdur |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Ahmet Gökhan
Sarıçam |
|
|
|
Kırklareli |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Üçüncü ve
Dördüncü Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
2 nci sırasında bulunan, Tarım Sigortaları
Kanunu Tasarısının (1/865) (S. Sayısı: 879) görüşmeleri tamamlanarak,
elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,
3 üncü sırasında bulunan, Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman ile 5 milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin
Karaotlak Köyü Tapulama Alanı Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç, Seldek,
Yeşilözen ve Karaotlak Köylerinin Halfeti İlçe Belediyesine Mahalle Olarak
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili M. Vedat Melik ile 23
milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti İlçesinin Karaotlak Köyü Tapulama Alanı
Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç ve Karaotlak Köylerinin Halfeti İlçe
Belediyesine Mahalle Olarak Bağlanması Hakkında Kanun Teklifi ve Şanlıurfa
Milletvekili Mahmut Kaplan ile 6 milletvekilinin, Şanlıurfa İli Halfeti
İlçesinin Karaotlak Köyü Tapulama Alanı Dışına Nakledilen Bölümü ile Argaç,
Karaotlak ve Yeşilözen Köylerinin Halfeti İlçe Belediyesine Mahalle Olarak
Bağlanması Hakkında Kanun Teklifinin (2/395, 2/341, 2/396) (S. Sayısı: 837), görüşmelerini
müteakiben,
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
4 üncü sırasında bulunan, Kentsel Dönüşüm
ve Gelişim Kanunu Tasarısının (1/984) (S. Sayısı: 911), tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
15 Haziran 2005 Çarşamba günü, alınan
karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.02'de son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram
Özçelik |
|
Ahmet
Küçük |
|
Burdur |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Mehmet
Daniş |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 156
II.- GELEN
KÂĞITLAR
15 Haziran
2005 Çarşamba
Tasarı
1.- Malî Suçları Araştırma Kurumunun
Teşkilat ve Görevleri ile Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı (1/1053) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.6.2005)
Teklifler
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli
ile 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/534) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.6.2005)
2.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/535)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)
3.- Bingöl Milletvekilleri Abdurrahman
Anik, Mahfuz Güler ile 24 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/536) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)
4.- Amasya Milletvekilleri Akif Gülle ile
Hamza Albayrak'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Cetvellerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/537) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2005)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; Sıvılaştırılmış Petrol Gazları
(LPG) Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/538)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.6.2005)
Raporlar
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/995) (S. Sayısı: 940)
(Dağıtma tarihi: 15.6.2005) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 104 ve 175 inci Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) )
(S. Sayısı: 941) (Dağıtma tarihi: 15.6.2005) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU ve 40 Milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.6.2005)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
15 Haziran
2005 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
112 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Özel Çevre Koruma
Kurumu hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur Yaka'ya aittir.
Buyurun Sayın Yaka.
Süreniz 5 dakika.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Muğla
Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Çevre Koruma Kurumunun çalışmaları ile Muğla
İli çevresindeki özel çevre koruma alanları içinde kalan yerleşim bölgelerindeki
sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; özel çevre konusuna geçmeden önce, kendi
yöremi çok yakından ilgilendiren bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz, Rusya'nın aldığı bir
kararla, Rusya'ya yaptığımız yaş sebze ve meyve, ayrıca kesmeçiçek ihracatı
durmuş durumdadır. Fethiye ile Hatay arasındaki bütün turfanda sebze yetiştiricileri,
bu karardan etkilenmişlerdir ve şu anda, çok kötü durumdadırlar. Rusya'nın
alımı durdurmasından sonra geçen süre içerisinde, bugüne kadar, bu soruna bir
çözüm bulunamamıştır. Bulunamamış olmasından dolayı da, üretici, şu anda 25
kilogramlık bir kasa domatesi 500 000 liraya satmaktadır; hatta, bazen
satamamaktadır, evine geri götürmektedir. Üreticimizin, nakliyecilerimizin,
ihracatçımızın ve tüm bu yörede ortakçılık yapan, bu hizmet sektöründe, üretim
sektöründe çalışan arkadaşlarımızın bir an önce mağduriyetlerinin giderilmesi
için de hükümetten acil çözüm beklemekteyiz.
Sayın Başkanım, herhalde, biraz fazla
gürültü var değil mi!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, zaten çok
kısa süre veriyoruz hatiplere. O kısa süre içinde söylemek istediklerini açık,
net bir şekilde hem biz dinleyebilmeliyiz hem genel kamuoyu, Türkiye
dinleyebilmeli, halkımız dinleyebilmeli. Bunun için, lütfen, sükûneti
sağlayalım, Muğla Milletvekilimiz Sayın Ali Cumhur Yaka'yı dikkatle dinleyelim.
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Yaka.
ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
geçtiğimiz haftalarda, Dünya Çevre Haftası kutlandı. Dünya ve Türkiye'deki
çevre korumasıyla ilgili etkinlikleri yapan tüm gönüllü kuruluşları ve kamu kuruluşlarını
kutluyorum, kendilerine başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de çevre
korumasıyla ilgili olarak, 1989 yılında, 383 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle, Özel Çevre Koruma Kurumu kurulmuştur. Bu kurum daha kurulmadan
önce, Bakanlar Kurulu kararıyla, Muğla İlimizde üç alan, üç bölge özel çevre
alanı ilan edilmiştir; Fethiye-Göcek, Gökova ve Dalyan-Köyceğiz; daha sonra,
bunlara Bozburun, Datça Yarımadası da eklenmiştir ve şu anda, Muğla'da dört
çevre koruma alanı bulunmaktadır. Bu kurumun görevleri arasında, vatandaşı en
çok ilgilendiren ve bu konuda da, onbeş yıldır vatandaşın gerçekten çok
zorluklar çektiği, koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını
yapmak, mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek ve resen
onaylamak vardır. Yani, bu kurum, özel çevre alanlarındaki bütün imar
planlarını yapmaya resen yetkili bir kurumumuzdur.
1989 yılından bugüne kadar -bu çevre
içerisinde, Muğla İlinde, 41 adet köy yerleşim birimi bulunmaktadır- bu
köylerimizde imar planı işlerliğe geçememiştir; yapılan imar planları, 18
uygulamasından dolayı hiçbir zaman yürürlüğe girememiştir. Ne olmuştur daha
sonra; bu alanlar içerisinde yaşayan bütün vatandaşlarımız cezaî hükümlere
maruz kalmışlardır. Şu anda köy yerleşim biriminde oturan vatandaşlarımızın
yüzde 60'ı kaçak inşaattan cezalı durumdadır.
Daha sonra, bu yıl içerisinde, Çevre
Koruma Kurumunda bir yönetim değişikliği olmuştur. Bu kurumun başkanlığına
getirilen arkadaşımız -daha önce bu kurumda yıllarca çalışmış, bilgili, tecrübeli
bir arkadaşımızdır- bugüne kadar uygulanan yerleşim ve imar planı
doğrultusundan vazgeçerek yeni bir uygulama ortaya koymuştur. Ben, önce, bu
uygulamadan dolayı başkanımıza teşekkür ediyorum. Nedir bu uygulama; köy
yerleşim birimlerindeki imar planlarında 18 uygulamasını kaldırarak, dokuyu
bozmadan yapılaşmaya geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Size 2 dakika eksüre veriyorum
gürültü nedeniyle; 2 dakika içerisinde tamamlayın lütfen.
ALİ CUMHUR YAKA (Devamla) - Bu,
sevindirici bir olaydır. Bu köylerde yaşayan yerli vatandaşlarımıza da, bir
parsel içerisinde, kadastrolu parsel içerisinde ikinci defa konut yapma,
çoluğuna çocuğuna, evlenen çocuklarına konut yapma olanağı sağlanmıştır. Bundan
önce tuvalet dahi yapamayan vatandaşlarımızın, bu karardan sonra bir miktar
rahatlayacağına inanıyorum; ancak -Sayın Bakanım da burada, kendisine teşekkür
ediyorum- Özel Çevre Koruma Kurumunun teknik personel sayısı gerçekten çok
yetersizdir. Alanları bugüne kadar genişlemiş olmasına rağmen teknik personel
sayısında bir artış olmamıştır. Burada çalışan teknik personelin desteklenmesi
ve ayrıca, bu personelin özlük haklarındaki sorunların da giderilmesi
gerektiğine inanıyorum; bunu da Sayın Bakanımdan rica ediyorum.
Özel Çevre Koruma Kurumunun, Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluyla ilgili olan, bu kurum ile kurul
arasındaki problemlerin de bir an önce çözülerek doğal SİT alanları ilanında
bugüne kadar kurulun yaptığı hataların giderilmesi, vatandaşımızın kendi tapulu
tarlası içerisindeki meyve bahçelerinin, zeytin bahçelerinin, badem
bahçelerinin birinci derecede doğal SİT alanı ilan edilmesinin vatandaşa olan
zararlarının giderilmesi, mağduriyetlerinin giderilmesi için Sayın Bakanımdan,
Sayın Kurul üyelerinden gerçekten çok önemli bir konu olarak rica ediyorum.
Zira, kadastro geçmemiş olan yerlerde birinci derecede doğal SİT alanı ilan
edilen zeytin tarlalarının tapusunu vatandaş alamamıştır. Vatandaş büyük hak
kaybına uğramıştır. Bu adaletsizliğin giderilmesini diliyor, tüm heyetinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Muğla Milletvekili Ali Cumhur
Yaka'nın konuşması üzerine, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Pepe de konuşacak.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muğla İlindeki özel çevre koruma
alanlarıyla alakalı, planlamayla alakalı, köylerimizin sıkıntılarıyla alakalı
söz almış olan değerli milletvekili arkadaşım bölgedeki tabloyu ortaya koydu.
Bakanlığımızın ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının buradaki geliştirmiş
olduğu inisiyatifi de bizlerle birlikte paylaştı. Biz, çözümden yana
olduğumuzu... Talimatlarımıza uyan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanı arkadaşımız
bugüne kadar bölgedeki çözümsüzlüklerin kaynağına inerek, olayın tam özüne
parmağını basmış ve de meseleyi -değerli milletvekili arkadaşımın da ifade
ettiği gibi- önemli ölçüde çözüme kavuşturmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Muğla il sınırları içerisinde kalan özel çevre koruma
bölgelerinde 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, kurum tarafından
onaylanan 1/25 000 ölçekli çevre düzeni planları doğrultusunda hazırlanan alt
ölçekli planların uygulanması aşamasında aşağıdaki sebeplerden dolayı uygulama
sorunları yaşanmaktadır:
Kıyı Kanunu ve kanunun uygulanmasına dair
yönetmelik hükümleri gereğince, sahil şeridinin ilk 50 metresinde herhangi bir
yapılaşma söz konusu olamamaktadır. İkinci 50 metre içerisinde kalan,
günübirlik kullanımlar için yapılması zorunlu olan alan içinde kalan mevcut köy
yerleşiminde de, buralarda, ancak, konut yapılarına mevzuata uygun olması
halinde müsaade edilmektedir. Bölge içindeki kırsal yerleşimlerin büyük
kısmının doğal arkeolojik ve kentsel SİT alanları olmasıyla... Bu doğal
SİT'lerle alakalı birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekili
arkadaşım da bu konunun üzerinde durdular.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'nin
önemli sorunlarından biri de doğal SİT'lerdir. Bu doğal SİT'lerin, şu anda
Kültür ve Turizm Bakanlığının tasarrufunda olan doğal SİT'lerin doğal SİT
olarak ilan edilmesi sürecine baktığımızda, işin uzmanlarının yeterince bu işin
içerisinde olmadığının, kararlarının verilmesi aşamasında gerekli incelemelerin
yapılmadığının, konunun ihtisasını yapmış insanlar olmaması münasebetiyle de
çok ciddî sıkıntıların ülkemizin dörtbir tarafında olduğunun, burada değerli
milletvekili arkadaşlarım ve kamuoyu tarafından bilinmesinde fayda vardı.
Bu, son derece hassas bir konudur; çünkü,
bu konuyla alakalı o kadar şikâyet alıyoruz ki, doğal SİT'lerle alakalı,
bilhassa, ülkemizin güney sahilleri ve Ege sahillerinde bu konuyla alakalı o
kadar yoğun bir sıkıntı var ki, bu, öyle zannediyorum ki önümüzdeki uzun
olmayan bir süre içerisinde, yapmış olduğumuz çalışmalarla kalıcı bir çözüme
kavuşacaktır.
Ancak, burada, Özel Çevre Koruma Kurumunun
Muğla'da yapmış olduğu uygulamalarla alakalı birkaç hususu sizlerle daha geniş
olarak paylaşmak istiyorum.
Geçiş dönemi yapılanma koşullarına göre verandalar
ve müştemilat hariç, en fazla TAKS'ın 0,20; en fazla bina yüksekliğinin 6,50
olması ve 2 kat koşulunun sağlanması şartıyla, bir parselde her bir yapı taban
alanı maksimum 85 metrekare olmak üzere, en fazla 2 yapıya izin verilecektir.
Bununla şunu hedefliyoruz... Müteaddit
defalar bölgeye gittiğimizde görüyorduk ki, köydeki tarlasını ekerek, biçerek,
çoluk çocuğunun nafakasını kazanmak durumunda olan yöre halkının, askerden
gelen çocuğunu evlendirmesi için, evinin penceresinin doğraması çürümüş olmasına
rağmen değiştirmek istediği halde, koruma kurulları müdahale ediyor ve vatandaş
-yeni bina yapmayı şöyle bir tarafa koyun- eskimiş, çürümüş penceresinin
çerçevesini dahi değiştiremiyordu. Mahalline gittiğimizde, gördüğümüzde,
incelediğimizde, vatandaşın taleplerinin son derece yerinde olduğunu gördük.
İşte, bu, yerinde yapmış olduğumuz
tespitler doğrultusunda da, bugün burada, Özel Çevre Koruma Kurumunun,
öncelikli olarak Muğla bölgesinde ve de diğer illerimizde, benzer sıkıntılarla
halkımızın daha fazla boğuşmaması için böyle önemli bir kararı aldık. Ancak,
özel çevre alanlarıyla alakalı size birkaç hususu daha bu vesileyle ifade etmek
istiyorum.
Özel çevre alanları, gelişmiş ülkelerin
üzerinde hassasiyetle durmuş oldukları bir husustur. Çünkü, biyolojik
çeşitliliğin sürdürülmesi açısından, endemik türlerin korunması ve gelecek
kuşaklara sağlıklı bir şekilde intikal ettirilmesi açısından, mutlaka ve
mutlaka korunması gereken alanların sürekliliğinin temin edilmesi açısından,
özel çevre alanları son derece önemlidir. Bu konuda Bakanlığımızın, ülkemizin
dörtbir tarafında yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki, tek başımıza sorunun
bizde başlayıp bizde bitmediğini, bizim dışımızda kurullardan geçmesi
gerektiğini, planların belli bir süreci takip etmesi gerektiğini, bu sürecin de
bizi, doğrusu, zorladığını… Çünkü, bizim dışımızda çözümün adresi olan
kurumlarda tasdik süresinin uzaması, vatandaş ile kurumumuzu ve Bakanlığımızı
çoğu kez karşı karşıya getirmektedir.
Elbette ki, burada kurumu da suçlayacak değilim;
ancak, şu realiteyi de ifade etmekte fayda görüyorum: Gelişmişliğin önemli bir
parametresi, ülkenin yüzde kaçının korunan alanlardan ibaret olduğuyla çok
yakından alakalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde... Millî parklar, tabiat
parkları veyahut da özel çevre alanlarıyla korunan alanlar ülkenin yüzde 2,
yüzde 3, yüzde 5'lerini buluyorsa, o ülkenin endemik türlerini ve biyolojik
çeşitliliğini sürdürmesi açısından gelişmiş bir ülke formatına sahip olduğunun,
aksi halde, bu imkândan mahrum olacağının da herkes tarafından bilinmesini arzu
ederim. Ancak, öyle zannediyorum ki, kalıcı bir çözüm için önümüzdeki yasama
döneminde… Çünkü, şu anda bu yasama dönemine yetiştiremediğimiz bir kanun
hazırlığımız vardı; kanunu önümüzdeki yasama döneminde çıkararak çok daha
kalıcı ve köklü bir çözümü, inşallah, gerçekleştireceğiz.
Ben bu vesileyle bu konuyu bilhassa Muğla
özelinde gündeme getiren değerli milletvekili arkadaşımı ve bizlere bu fırsatı
veren Değerli Başkanı ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyor, hepinize başarılı çalışmalar diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, 2005
eğitim ve öğretim yılının değerlendirilmesi hakkında söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Ali Müfit Yetkin'e aittir.
Buyurun Sayın Yetkin.
Süreniz 5 dakika.
2.-
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin'in, Şanlıurfa İli 2004-2005
eğitim-öğretim yılını değerlendirmesine ilişkin gündemdışı konuşması
A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa İlimizin 2004-2005 eğitim yılının
değerlendirilmesiyle ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, eğitim yılının sona ermesiyle
birlikte tatile giren bütün öğrencilerimize iyi tatiller diler ve başarıyla
yürütmekte olan öğretmenlerimize de vefakâr çalışmalarından dolayı şükranlarımı
sunarım. Ayrıca, bu hafta sonu üniversite imtihanına girecek öğrencilerimize de
başarılar dilerim.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem ve
memleketim olan Şanlıurfa İlinde, 2004-2005 öğretim yılında eğitim alanında
büyük atılımlara imza atılmıştır. Yıllarca geri kalmışlığa sebep olan
eğitimsizlik, insanların refah düzeyinin alt seviyede kalmasına ve toplumsal
kalkınmanın gelişmemesine neden olmuştur. Şanlıurfa İlimizde, iktidarımız
dönemi ve öncesiyle ilgili eğitim alanında yapılanları mukayese ettiğim zaman,
gerçekten büyük başarılara imza atılmıştır. Bu anlamda, bazı rakamlar vermek
istiyorum.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan 3 Kasım
2002'ye kadar ilimiz Şanlıurfa'da toplam 4 400 derslik yapılmıştır;
iktidarımızın ikibuçuk yıllık döneminde ise, 1 500 derslik yaptırılmıştır;
yani, sekseniki yılda 4 400 derslik, ikibuçuk yılda ise 1 500 derslik yapımı
gerçekleştirilmiştir. Rakamları daha iyi incelersek, cumhuriyetimizin
kuruluşundan 2002 yılına kadar ortalama her yıl 55 derslik yapılmışken,
ikibuçuk yıllık iktidarımız döneminde derslik yapım sayısı ortalama 600
dersliğe yükselmiştir. Bu da, otuz yılda eğitim alanında yapılan derslik sayısı
kadar, ikibuçuk yılda derslik yapıldığını göstermektedir.
Bakanlığımız ve hükümetimiz, ilimizin
eğitim alanındaki bu eksikliklerini çok iyi tespit ettiğinden, 2005 yılı
yatırım bütçesinde İstanbul'dan sonra en büyük bütçe ilimiz Şanlıurfa'ya tahsis
edilmiştir.
Ayrıca, eğitime yüzde yüz destek
kampanyası çerçevesinde, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Millî Eğitim
Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'in girişimleri sonucu, ilimizde kampanya
çerçevesinde okul yaptıran Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Özlek ve diğer
hayırseverler ve yardımda bulunan vatandaşlarımızın sayesinde eğitimde
yapılanlar daha da ivme kazanmıştır. İlimiz adına teşekkürlerimi ve
şükranlarımı sunuyorum.
Bilindiği üzere "Haydi Kızlar
Okula" kampanyasının, 2004-2005 eğitim yılında, startı Şanlıurfa İlimizin Harran
İlçesinde verildi. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan
Hanımefendinin başlatmış olduğu Haydi Kızlar Okula kampanyasında büyük başarı
elde edilmiştir. Bir önceki yıla göre kızların okula devam etmesi yüzde 222
artış göstermiştir. İl genelinde kız öğrencilerde artış oranı ise yüzde 30
olarak gerçekleşmiştir.
Bir başka başarı ise, eğitime verilen önem
sonucunda, 2004 yılı fen liseleri ve anadolu liseleri sınavı birincisi, yani,
Türkiye şampiyonu Şanlıurfa'dan çıkmıştır. Yine -2004 yılında -özel okullar
sınavı Türkiye ikincisi de Şanlıurfa'dan çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün yapılanlara rağmen, eğitim alanında yaptıklarımız yeterli midir; hayır.
Halen, derslik sayısı bakımından çok gerilerdeyiz. Burada da bazı rakamlarla
dikkatinizi çekmek istiyorum.
2003-2004 eğitim yılında ilimizde
ilköğretimindeki öğrenci sayısı 263 954 iken, 2004-2005 eğitim yılında bu rakam
289 489'a yükselmiştir. Artış oranı yüzde 9,5 olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye istatistiklerine baktığımızda,
öğrenci sayısındaki artış oranında Şanlıurfa birinci sırada yer almaktadır.
İstanbul yüzde 6, diğer iller ise yüzde 3 veya 4 artış oranlarıyla devam
etmektedir.
Derslik başına düşen öğrenci sayımız ise
60 civarındadır. Burada da, Türkiye genelinde, istatistikî verilere göre,
derslik başına düşen öğrenci sayısı bakımından en yüksek olan ve dersliğe en
çok ihtiyaç duyan il olmamız bizleri üzmektedir.
Geçmişte yapılan plansız ve yanlış
yatırımlar sonucu oluşan bir tablodan örnekler sunmak istiyorum: Derslik başına
düşen öğrenci sayısı Şanlıurfa'da 60'ken, Artvin'de 17, Isparta'da 18, Çankırı
ve Tunceli'de 19'dur. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Doğru planlama ve
koordinasyon yapılmamasından ötürü, 1 derslikte 60 öğrenci okurken, diğerinde
16-17 öğrenci eğitim görmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
A. MÜFİT YETKİN (Devamla) - İşte, bu
dengesiz yatırım ve planlamalar ülkemizdeki dengeli kalkınmaya engel olmuş ve
kaynaklarımız israf edilmiştir. Görülüyor ki, ilimizin eğitim sorunları
geçmişten gelen büyük bir problemdir ve çözümü için büyük gayret ve dikkat
göstermeliyiz.
Değerli arkadaşlar, ilimizde eğitim
alanında yapılan bu çalışmaları kısaca sizlerle paylaşmak istedim. Eğitim
alanında bu ciddî yatırım, planlama ve hassasiyetlerinden dolayı, başta Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'a, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin
Çelik'e ve Başbakanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendiye ve emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz,
İstanbul'un Sarıyer İlçesinde hazine arazileri üzerindeki tapu tahsis belgeli
bina ve kooperatifler hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Sevigen'e aittir.
Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, İstanbul Sarıyer İlçesinde hazine
arazileri üzerindeki tapu tahsis belgeli bina sahipleri ile kooperatif
üyelerinin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sevgili milletvekilleri, çok sevdiğim bir
Bakan arkadaşımın seçimler öncesi yaptığı bir konuşmayı sizlere 1 dakika
dinletmek istiyorum... Çok önemli bir konu; eğer, lütfedip dinlerseniz beni çok
mutlu edersiniz.
Yer, İstanbul Sarıyer Fatih Sultan Mehmet
Mahallesi Muhtarlığı. Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'in bir
konuşması…
(İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen,
dizüstü bilgisayarı açarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in yaptığı bir konuşmayı dinletiyor)
"Mehmet Ali Şahin - ...Mahallemizin
pek muhterem sakinlerini, siz değerli kardeşlerimizi sevgiyle, muhabbetle
selamlıyorum. Nasılsınız efendim? (Alkışlar)
…için, 19 Temmuz tarihinde yürürlüğe giren
yasayla Türkiye'de ciddî bir düzenlemeyi gerçekleştirdik ve Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bununla neyi kastettiğimi en iyi sizler
bilirsiniz. (Alkışlar)
…Sizler artık rahat uyuyabilirsiniz…
(Alkışlar)"
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Perde
olsa daha iyi görünürdü…Slayt gösterisi olsa daha iyi gözükür…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bir saniye,
bitiyor…
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Böyle bir
usul var mı Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Başkanım,
buyurun.
BAŞKAN - Şimdi, konuşma yapmak üzere söz
aldınız. Bu, usulde yok; fakat, usulde olmamasına rağmen, bütün milletvekili
arkadaşlarımızın teknik yardımına rağmen ses duyulmuyor. O yüzden, siz, mealen,
Sayın Bakan ne söylediyse, konuşmanızda dile getirin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Tamam.
Ben, burada…
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Tavşan mı
çıkacak, tavşan?..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Tavşan da
çıkar; eğer vatandaşa… Laf atarsanız, konuşuruz uzun uzun. Konuşalım…Laf atma
yok; ben, sadece, burada…
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin lütfen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - ...çok sevdiğim
bir arkadaşımın, seçim konuşmasında vatandaşa ne söz verdi ve seçimden sonra vatandaşa
neler yaptığını anlatmak istiyorum.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ona ne gerek
var?..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ama,
inanmazsınız diye, ben de görüntüsünü getirdim.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Niye
inanmayalım?! İnanırız canım.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Peki;
inanıyorsanız, özür dilerim; mesele yok. İnandınızsa, mesele yok. İnandınızsa
mesele yok zaten; kızmaya da, darılmaya da gerek yok ki…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)- Hayır
yani…Gösteri…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben, yanlış bir
şey söylemiyorum; sadece gösteri yaptım. Doğrudur; şov yapılabilir, öyle
dersiniz; ama, bilin ki, bu konuda, sakın, siyaset yapmadım; vatandaşlar bilir,
benim arkadaşlarım bilir, Mustafa Baş da bilir, burada tanıyan; aynı bölgenin
milletvekilleriyiz; vatandaşı ilgilendiren hiçbir konuda şimdiye kadar siyaset
yapmamışımdır. O mahalledekiler de dinliyorlarsa, bilirler; her gittiğim yörede
demişimdir ki, burada siyaset olmaz. İnsanın eviyle, ekmeğiyle, aşıyla siyaset
olmaz. Siyaset yapan adamlar yanlış yaparlar diye düşünüyorum.
Sevgili milletvekilleri, biliyorsunuz…
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Siyaset yapmak ayıp
bir şey değil ki…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ekmekle siyaset
olmaz. Ekmeğiyle, aşıyla siyaset olmaz; onu söylüyorum. Siyaset ayrı bir şey;
ama, bunun üzerinden siyaset yapılmaz, rant kazanılmaz, onu anlatmaya
çalışıyorum.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen hatibi
dinleyelim.
Mehmet Bey, siz de Genel Kurula hitap
edin, şahıslara hitap etmeyin.
Buyurun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sağ olun Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, son
zamanlarda İstanbul'da ciddî oyunlar oynanıyor. Sayın Tayyip Erdoğan Ankara'yı
bıraktı, İstanbul'da Köşk'te kendisine bir ofis kurdu -Üsküdar'dan karşıya
geçmek için... Beşiktaş eski Kaymakamlığının yeri- İstanbul'u oradan idare
ediyor. Yani, İstanbul'da belediyeleri, İstanbul'da Valiliği, İstanbul'da görev
yapan bürokratları by-pass etti, bir kenara attı. Bu bir tarafa, bu birinci iş…
A. YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - İstanbul
Türkiye'nin şehri değil mi?! O da Türkiye'nin Başbakanı!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - İstanbul'u
yönetecek belediye başkanları var. Aslan gibi belediye başkanı var, kendi
belediye başkanınız; güvenmiyor musunuz?.. İnsan kendi atadığı valiye güvenmez
mi de, kalkacak İstanbul'da saltanat kuracaksın, saltanat kayığıyla evinden
Üsküdar'a geçeceksin, gelenleri sarayda ağırlayacaksın!.. Devletin o kadar
yerleri var, öyle bir şey var; bütün İstanbul biliyor, ben de biliyorum. Ben bu
yönünü bir tarafa bırakıyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir şey yok.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Lütfen,
kızmayın, darılmayın; ben size bir gerçeği saptamaya çalışıyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Hizmet ayağa
gidiyor!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)- O da doğru.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, müdahale
etmeyin; hatibi dinleyemiyoruz, duyamıyoruz. Lütfen dinleyin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)- Sevgili
milletvekili arkadaşlarım, Baltalimanı diye bir semt var; oranın eski ismi
Küçükarmutlu. Fatih Sultan Mehmet Mahallesi diye bir semtimiz var,
Büyükarmutlu... Reşitpaşa diye bir mahallemiz var Sarıyer'de. Bunlar, rantın en
güzel, en önemli olduğu yerler. Yani, denize yakın, Boğaza yakın, yeşillikler
içerisinde bir semt. Buralarda çeşitli oyunlar oynanıyor, değişik rant peşinde
koşan işadamları, şirketler, kuruluşlar… Oralarda yaşayan vatandaşlara, siz
fakirsiniz, fukarasınız, burada yaşayamazsınız kardeşim, burada zenginler
yaşar, bu Boğazı ancak zenginler seyreder, siz, tamam, yanlış yapmışsınız, kırk
yıl evvel, elli yıl evvel gelmişsiniz, hazine arazisi üzerine ev yapmışsınız;
doğru değil, yanlıştır. Belki de hazine arazisini size, bazı kötü, menfaatdar
insanlar emlakçılıkla size satmışlar diyebilirsiniz. Bu insanlar buralara kırk
elli yıldır yerleştirilmişler; en son "Teknokent Projesi" adı
altında, bu bölgede, altyapısı yapılmış, suyu, elektriği, camii, okulları olan
mahalleler teker teker elden çıkarılıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sayın Başkan,
özür dilerim...
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Üniversite
arazisinin üzerine yapılmış, mahkemelere gitmiş, ama bunlar en az elli altmış
yıllık tapu tahsis belgesi olan insanlar. Üniversite mahkemeyi kazanmış.
Yalnız, üniversite mahkemeyi kazandıktan sonra, Sayın Başbakan Yardımcısı
-Gülsüm Sağlamer, eğer bizi duyuyorsa kulakları çınlasın- Sayın Mehmet Ali
Şahin gidiyor -keşke burada olsa da yüz yüze konuşsaydık, kendi bölgemin
milletvekili, olmadığı zaman arkasından konuşmaktan üzülüyorum- sayın rektörüm,
önümüzde seçim var, mahkeme kararlarını göndermeyin seçime kadar diyor ve
arkadan, sanayicilere gidiyor farklı konuşuyor, halka gidiyor farklı konuşuyor.
Bunun yanında, seçimden önce... Yine,
Derbent diye bir mahallemiz var. Bu Derbent Mahallesinde elli, altmış, yetmiş
yıldır yaşayan insanlarımız var, Sarıyer'de. Çok kısa geçiyorum; 5 dakika
olduğu için bu gündemdışı konuşma. Oto Sanayii Yapı Kooperatifi diye bir
kooperatif, bu yerleşmiş bulunan insanların evlerinin bulunduğu arsaları, gidip
Hazineden satın alıyor; ama, bu insanlar, elli yıl, altmış yıl, yetmiş yıl orada
oturmuşlar, elektrik paraları, su paraları vermişler, orada büyümüşler, orada
bir aile olmuşlar; Türkiye'nin her tarafından gelen bir mozaik; Kürdü, Türkü,
Lazı, Çerkezi, Türkiyeli olmuş, bir vatandaş olmuş, birbirine sahip çıkmışlar,
beraber ağlamışlar, beraber gülmüşler, mücadele etmişler hükümetlerle,
bakanlarla; paralarını vermişler, biz talibiz arkadaş, bize satın diye feryat
ediyorlar; biz diyoruz ki, yok arkadaş, orasını başkasına satacağız, sen
yoksulsun, fakir fukara oturamaz.
Bu arkadaşlarım... Sayın Bakanımız Mehmet
Ali Şahin, Dernek Başkanımız Ahmet Beyin evine gidiyor -kulakları çınlasın
ikisinin de- Ahmet Beye, size tapu sözü veriyorum, rahat uyuyun, başınızı
yastığa rahat koyun, bu tapular sizin olacaktır diyor. Bu kooperatifin üyeleri,
onlar da -Oto Sanatkârlar Yapı Kooperatifi üyeleri mağdur olmasınlar diye
düşünüyorum- birinci dairelerini alıyorlar, bir kısmı... Başkanları da eski bir
profesör, bir üniversitede profesörlük yapıyor başkanı. İşadamları üyeleri. Bu
sanatkârlar, oto sanayiinde çalışan tamirciler, otocular birinci evi alıyorlar,
ikinci evi alıyorlar; daha kooperatif arsasının üçte 1'ini alarak; üçte 2'si
daha geride duruyor. Artık ranta dönmeye başladı. Yani, kooperatifler niye
kurulur; mağdur oldukları için, yuva için kurulur; ama, birinci yuva bitmiş,
ikinci yuva bitmiş, artık üçüncü evi almak için çaba sarf ediyorlar; o
mahallede yaşayan garibanlara, fakirlere, fukaralara, siz çıkın diyorlar.
Mahalle halkı da diyor ki, buraları beğenmiyorsanız, bunu ben yaparım diyor,
bırakın diyor…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın
Sevigen, dileğiniz gerçek oldu; Sayın Şahin geldi.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Geldiyse çok
memnun olurum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Buradayım.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Hoşgeldiniz.
Siz yoktunuz, sizin arkanızdan konuşmak istemedim; çok mutlu oldum geldiğinize.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Oradaki
üniversite arazisi kimin?
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Üniversitenin.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Kamu alanı...
MEHMET SEVİGEN (Devamla) -Alıyor
Hazineden.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Çözümünü de
söyleyin.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Başka şey
söylüyorum; çözümlerini de söylüyorum şimdi; dinlerseniz, çözümünü de
söylüyorum.
BAŞKAN - Mehmet Bey, biz, sizin
konuşmanızı, Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısına zaten ilettik; hangi
konuyu konuşacağınızı biliyor o.
Siz devam edin, tamamlayın.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Burada,
kooperatifin üzerinde 160 dönüm… Evler yapılmış, arsalarını, evlerini almışlar
kooperatif sahipleri; artık, ikinci, üçüncü rantı almaya çalışıyorlar. O
yöredeki insanlar da diyor ki, bunu satacaksanız, bu arsa gerçekten bu
kooperatifinse, belediyenin yerleri var, hazinenin yerleri var onların yanında,
bize oraları verin ya da vermeyecekseniz, zaten bu insanlar alacaklarını
almışlar, birinci evi almışlar -300 000 - 400 000 dolar eder arkadaşlar,
dikkatinizi çekiyorum- ikinci evi de almışlar. Bundan sonra, bu yapıları
beğenmiyorsanız -bizim evlerimizin imarsız yapılanmasını, zorla yaptığımız
evleri- bize söyleyin, biz yıkalım, sosyeteye uyduralım, bunlara uyduralım.
Böyle feryat ediyorlar; ama, bunları da kulakardı ediyoruz. Ama, seçimden önce
geliyoruz, diyoruz ki "başınızı yastığa rahat koyun -bunlar sizin
sözleriniz değil mi Sayın Bakanım- rahat uyuyun, benim ne demek istediğimi
anlıyorsunuz; tapularınızı alacaksınız." Seçimden önce böyle söyleyip,
seçimden sonra oralara dozer göndererek veyahut da, bir gecede, Poligon Caddesi
üzerinde, bir gecede… Burada, bakın, tebligatı da okuyorum size... Sevgili arkadaşlarım,
cumartesi akşamı saat 10, cumartesi gecesi saat 10 yahu! Üniversite çocukları
imtihana girecekler pazar günü! Diyor ki tebligat "salı günü evini yıkmaya
geliyorum, hazır ol." Gece 10'da gidiyor polis. Gönderiyor bu tebligatı.
Okumak isteyen varsa, okuturum, burada, bütün arkadaşlarımıza… 7 dönüm arazi;
turizm alanı ilan etmişiz, belediyeyi by-pass etmişiz, projeyi Turizm Bakanlığı
yapmış, burada yaşayan insanlar beş katlı altı katlı evlerini yapmışlar; pazar
günü çocuklar imtihana girecek… Haa, doğru, parası olan Amerika'ya da
gönderiyor, arkadaşlarından burs da alıyor; ama, o çocuklar, evleri yıkılacak
korkusuyla sabahlara kadar, pazar günü, hayatlarının, belki de geleceklerinin
günü olan pazar günü, o çocukların, o fakir fukaranın, garip gurebanın günahı
kimin boynuna gidecek?!. Allahaşkına, rica ediyorum sizden!.. Hepiniz
babasınız!.. "İki günde yıkın" diyor, iki günde!.. Cumartesi günü
gece saat 10'da -sanki onlar kaçıyormuş gibi- götürüyorlar oraya tebligatı
"salı günü saat 12.00'de geliyorum, salı günü saat 14.00'te evlerinizi
yıkacağım" diyor.
BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın
Sevigen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Özür dilerim.
Sağ olsun, orada emniyet müdürü
arkadaşımız var; onlara, bir gün evvelden, o gece haber veriyor, diyor ki
"bu tebligatı alın, salı günü halkla karşı karşıya gelmeyelim."
İnanın, orası 7 dönüm. Yahu, satacaksanız orasını… Hazine de diyor ki, biz
orasını yıkarak daha rahat satarız. Yıkılıp satıldığı zaman 2,5 trilyon para
elde ediyor hazine; o 7 dönümün üzerinde, 7 trilyon değerinde, devletin ve
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının rantı var.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - 10 dakika
oldu!
BAŞKAN - Sayın Sevigen, teknik
aksaklıklardan dolayı size zaten tolerans tanıdık; ama, son cümlelerinizi
kullanın ve bitirin lütfen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Son cümlem…
Oradaki yaşayan insanlar diyorlar ki,
yahu, satıyorsanız, lütfen satın; ama, bize satın diyor ya. Başkasına
satacaksanız; 7 dönüm çıkardınız, kooperatif alanı mı yapacaksınız; evler
bizim, biz yapalım; turizm alanı mı yapacaksınız, turizm alanı mı ayırdınız,
yine mi satacaksınız; ama, bize satın, biz burada yıllardır, elli yıldır,
altmış yıldır oturuyoruz; feryat ediyorlar. Ya, ille de holdinglere mi satmak
zorundayız allahaşkına arkadaşlar bunları; milletvekili arkadaşlarım, size
söylüyorum ya; ille de parası olanlara mı satmamız lazım?! Orada yaşayan
insanlar aynı parayı veriyorlar, onların da verdiği Türkiye Cumhuriyetinin Yeni
Türk Lirası, sizin de verdiğiniz Türkiye Cumhuriyetinin Yeni Türk Lirası!..
Satacaksanız, fakir fukaraya satın; aslan gibi çıkarız, alırız, çocuklarımızı
da orada büyütürüz diyorlar.
Benim sizden ricam o; o yörede yaşayan
insanları çağırın, devletin kademesini çağırın, yerel yönetim belediye
başkanını -sizin- çağırın, oturtun onları bir araya devlet olarak. Baba değil
misiniz; otur şuraya kardeşim diyeceksin, bu sorunu çözelim. Yoksa, inanın,
samimî olarak söylüyorum buradan, 100 000 kişiyle Ankara'ya yürüyecekler;
bakın, ben size söylüyorum milletvekilleri olarak, 100 000 kişiyle, Sarıyer halkı
Ankara'ya gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Geç kaldılar, geç…
BAŞKAN - Toparlayalım…
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben sizin bir
arkadaşınız, dostunuz olarak bir uyarı yapıyorum; insanları birbirine kırdırmayalım,
halk ile polisi, devleti birbirinin arasına düşürmeyelim. Sizden rica ediyorum,
hükümet olarak, lütfen, verdiğiniz sözde durun, bu sorunu çözün!
Hepinize sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılar sunuyorum.
İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın
Sevigen'in, İstanbul'da ve Türkiyemizin farklı bölgelerinde üstünde toplu
yapılaşma bulunan vakıf ve hazine arazileriyle ilgili bir konuyu gündeme
getirmiş olmaları nedeniyle kendisine teşekkür ederim.
İstanbul'da, Beyoğlu Okmeydanı'nda,
Eyüp'te, Alibeyköy'de, Antalya'da, Kâğıthane'de, Sarıyer'in bir bölümünde,
benim Bakanlığıma bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğünün arsaları var, yerleri var,
bunların üzerinde de toplu yapılaşmalar var. Mesela, Beyoğlu'nun Okmeydanı
Semtinin önemli bir bölümü vakıf arazisidir ve üstünde birkaç katlı binalar
vardır. Bu vatandaşlarımızın tapuları yoktur; çünkü, vakıf arazileri özel
mülkiyete konu olamamaktadır.
Biz, seçimlerden önceden beri, acaba,
üstünde toplu yapılaşma bulunan bu yerlerle ilgili mülkiyet sorununu nasıl
çözebiliriz, nasıl vatandaşlarımızın bu sıkıntılarını halledebiliriz diye
düşündük ve burada, Maliye Bakanlığınca hazırlanan çeşitli kanunlarda
değişiklik öngören bir yasa görüşülürken bir madde ekledik. Üzerinde toplu
yapılaşma bulunan vakıf arazileri hazine arazileriyle trampa edilir. Böylece, o
vakıf arazileri hazine arazisi haline gelir; hazine arazileri de bu yerleri
ilgili belediyeye devreder; ilgili belediye de orada plan ve proje geliştirerek
vatandaşların mülkiyet sorununu çözmek suretiyle, hem oraları uygun bir fiyatla
vatandaşlara satarak oradan gelir elde eder hem de vatandaşların tapularını
verir diye bir yasal düzenleme yaptık.
Peki, yaptınız da ne oldu? Yaptık,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Millî Emlak Genel Müdürlüğü bir çalışma yaptılar.
Okmeydanı'yla ilgili protokolü, Maliye Bakanımız ile bendeniz, bundan aylar
önce imzaladık, Antalya'yla ilgili de imzaladık. Şimdi, Eyüp Alibeyköy'le
ilgili imza aşamasına gelindi; çünkü, vakıf arazilerinin değerini tespit
etmeniz, Vakıflar Genel Müdürlüğüne o ilin veya ilçenin başka bir yerinde
verilecek olan arsa değerleri ile onların birbirini tutması gerekir; yani, biz,
bir arazi veriyoruz, hazine de buna karşılık bize bir arazi veriyor, Vakıflara;
ama, bunların değerlerinin de tutması gerekiyor. Alibeyköy'de bununla ilgili
bazı sorunlar yaşandığı için, şu anda protokolü imzalamak mümkün olmadı.
Şimdi, Sarıyer'e gelmek istiyorum. Sarıyer
Reşitpaşa Mahallesi... Biraz önce Sayın Sevigen'in… Ben izleyemedim, arkadaşlar
söylediler, benim bir konuşmamı burada sizlere dinletmiş; kendisine teşekkür
ediyorum, reklamın iyisi kötü olmaz. Evet, o konuşmayı ben yapmıştım. Reşitpaşa
Mahallesidir Sarıyer'de. Gerçekten, Sayın Sevigen'in de ifade ettiği gibi,
orada birkaç katlı binalar vardır; yani, gittiğinizde, orası bir gecekondu
bölgesi görünümünde değildir; ancak, orası yapıldığında hazine arazisi iken,
daha sonra orası İstanbul Teknik Üniversitesinin mülkiyetine geçmiştir.
İstanbul Teknik Üniversitesi de orada mülkü bulunan vatandaşlara karşı dava
açmıştır. Mehmet Bey, bu davalar sonuçlandı; biliyorsunuz değil mi?
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Biliyorum
Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bitti, Yargıtay sürecinden geçti. Şu anda dosyalar
icradadır.
Peki, bu sorunu nasıl çözebiliriz?..
Şimdi, bir dozer, greyder göndererek bu yapıları yıkmanın doğru olmadığı
kanaatindeyim. Biz bir değişiklik daha yaptık bundan birkaç ay önce, farkında
değilsiniz; dedik ki, trampa, yani, diyelim ki, trampayı yaptık, ilgili
bakanlar imzaladı, bu bir anlam ifade etmiyor; çünkü, mahkemeyi ve icrayı
durdurmuyor. Olsun, elinde bir trampa belgesi var. Avukatı alır, icraya harcını
yatırır, yıkmak için gidebilir. Biz bir cümle daha koyduk. "İlgili
bakanlar trampayla ilgili, takasla ilgili protokolü imzaladığında açılmış olan
davalar durur, başlamış olan icra takipleri durur." Bu hükmü de koyduk. Şu
anda hükümde bu var. Bunları hep ben takip ediyorum. Niye; yıllar önce o
insanlara yardımcı olacağıma söz verdiğim için bunu da yaptım. Belki birçok
milletvekili arkadaşım o cümlelerin ne anlama geldiğini bile bilmez; ama, ben,
o cümlelerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum; çünkü, o insanların
sorunlarını ve sıkıntılarını ben bizzat yaşıyorum.
Şimdi, peki durum ne; şimdi, Millî Emlak
Genel Müdürlüğünden, Reşitpaşa'daki o yerlerle ilgili takas karşılığında
yapılacak işlemde, İstanbul Teknik Üniversitesine acaba hangi Millî Emlak
arazisini önerebiliriz ki -İstanbul Teknik Üniversitesi de bizim bir
kurumumuzdur- o da eğitim ve öğretim hizmetleri için burayı kullanabilsin.
Kartal taraflarından bir hazine arazisi
listesi geldi, Kilyos taraflarından geldi. Millî Emlak Genel Müdürlüğümüz bu
konuda bir çalışma yapıyor. Şimdi, tabiî, ilgili bakanlıklar -biliyorsunuz
Teknik Üniversitenin, Millî Eğitim Bakanlığıdır, Hazine de Maliye Bakanlığımıza
bağlıdır- iki bakanımız oranın değeri ile kendilerine önerilecek hazine
arazisinin değeri tespit edildiğinde, bir protokole bağlandığında, bir protokol
imzalanacak.
Şimdi, benim masamın üstünde -şimdi,
Mehmet Bey sizinle gidelim- bu çalışma dosyası var. En son, Reşitpaşa
Mahallesindeki binaların hem uzaktan hem yakından çekilmiş fotoğraflarını
istedim, iki gün önce geldi, masamın üstündedir; çünkü, ilgili bakan
arkadaşlara da göstereceğim bunu, diyeceğim ki: Bakın, eğer bu sorunu çözmezsek,
şu apartmanlar yıkılacak. Son derece modern binalar. Gelin, şu sorunu çözelim.
Tabiî, Millî Eğitim Bakanımızdan istirhamım şudur: İstanbul Teknik Üniversitesi
Rektörümüzle de görüşerek, bu konunun sulh yoluyla çözülmesi konusunda yardımcı
olmasını istemektir.
Yani, bu, sadece benim imzamla olacak bir
şey değil; ama, ben, bunun hallolması için, şu ana kadar... Arkadaşlarım bilir,
Sayın Mustafa Baş da biliyor, Ekrem Erdem de çok yakinen bilir, bu konudaki
çalışmaları birlikte yaptık. Şimdi, protokol imzalama aşamasına doğru
gidiyoruz. İmzalandığında ne olacak; imzalandığında ve mahkeme dosyasına o
protokol ibraz edildiğinde, yasa gereği, son yaptığımız değişiklik gereği, o
mahkemeler, olduğu yerde dosyalar durur, icra dosyaları da durur.
Şimdi, binlerce insanın yaşadığı bir yeri
yıkmanın veya yıktırmanın, ben Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak,
İstanbul Milletvekili olarak, şu anda da hükümet sorumluluğu üstlenmiş bir kişi
olarak, doğru olmadığı kanaatindeyim. Bunun için bu adımları attık. Ben, bu
konuyu gündeme getirdiğiniz için, size, gerçekten, hassaten teşekkür ediyorum
Mehmet Bey.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Teşekkür
ederim, sağ olun.
Özür dilerim Sayın Bakan; bakın, bu
elimdeki yıkım emri…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biliyorum, bunlardan benim her gün haberim var. Dün,
üstelik, ilgili arkadaşları ikna edebilmek için fotoğraflarını getirttim. Dün
geldi daha, iki gün önce geldi…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Affedersiniz
Sayın Başkan; özür dilerim…
Sayın Bakan, bakın, dün gitti bu yazı,
"çıkın, yıkacağız" diyorlar… Dünkü emir bu… Ben size vereyim
isterseniz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, alacağım, alacağım… Sabırlı ol, sabırlı ol,
sabırlı ol… Alırım ben şimdi… Sabırlı ol…
Bu konuyu gündeme getirdiniz. Ben, öteden
beri takip ediyorum. Bu konunun çözümü konusunda birlikte hareket edebiliriz.
Parlamentonun, bu konuda, iktidar-muhalefet, sorunun çözümü konusunda birlikte
hareket ediyor görüntüsünün sorunun çözümüne ciddî katkı sağlayacağına da
inanıyorum. O bakımdan Mehmet Beye teşekkür ediyorum.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Ben de
teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu konuların çözümü hususunda, yasal bazda
yapılması gereken her şey yapıldı; uygulama konusunda demin söylediğim
noktadayız. Biraz sonra, anayasa değişikliği oylamamız var; ondan sonra, fırsat
bulursanız, beraber Başbakanlığa gideriz, size, yapılan çalışmaları da, orada
bizzat gösterebilirim. Ben, onu da ayrıca alayım.
Arkadaşlar, durum bundan ibarettir; ama,
Sayın Sevigen, Sevgili Milletvekili Arkadaşımız, Sayın Başbakanımıza da atfen
bazı beyanlarda bulunmuş, ben dinleyemedim; biraz önce Bakan arkadaşım ifade
etti. Tabiî, siyasette bir üslup var; bu üslubu biz kaybetmemeliyiz. Bu üslup
herkese lazım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) -
Başbakana da lazım…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Birbirimizin yüzüne bakamayacak kelimeleri hiçbir
yerde söylememeliyiz Mehmet Bey.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Başbakan da
söylemeyecek, biz de söylemeyeceğiz; hep beraber söylemeyeceğiz; ama, ben, kötü
bir şey söylemedim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu cümle, önce kendim içindir. Yani, söylediğim bu
cümlenin muhatabı önce benim, sonra hepimiz…
BAŞKAN - Sayın Bakan, karşılıklı
konuşmayalım... Siz, Genel Kurula hitap edin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, tabiî…
İstanbul'da, Dolmabahçe'de yıkılmaya yüz
tutmuş bir yer ihya edilmiştir. Sayın Başbakan, İstanbul'a gittiğinde,
randevularını orası için vermekte. Mesela, İtalyan Başbakanıyla da orada
görüşme yaptı. Orada Başbakanlığa ait bir çalışma mekânının bulunmuş olmasının
bana göre hiçbir sakıncası yok; üstelik bu yararlı. Bugün, Sayın Tayyip Erdoğan
Başbakandır, orayı kullanır; yarın bir başka arkadaşımız, sizden bir
arkadaşımız başbakan olur, o kullanır. Bunlar, kimsenin tapulu malı falan
değildir; devletimiz için, hükümet için, Başbakanlık için, üyeleri için
yapılmış bir mekândır. Bu mekânın varlığının bize sadece zenginlik kazandırması
lazım, bunu başka yerlere çekmenin de hiçbir âlemi yoktur. Üstelik, ben de
zaman zaman gidiyorum, İstanbul'daki seçmenlerimize, vatandaşlarımıza orada
görüşmek için randevu veriyorum. Mehmet Bey, sizi de oraya davet edelim, bir
çayımı içersiniz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, bir soru soracağım...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, şunu da hemen söyleyeyim; Türkiye
Cumhuriyetinin Başkenti Ankara'dır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, karşılıklı
konuşmayalım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Başkentin Ankara olmasını değiştirmeye hiç
kimsenin gücü yetmez. O anlama gelecek ifadeler duyduğum için söylüyorum. O
nedenle, İstanbul'daki bu çalışma mekânı sadece işlerimizi kolaylaştırmak
içindir.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sayın Başkanım,
bir soru soracağım...
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan.
Mehmet Bey, Sayın Bakanın konuşması
bittikten sonra, yıkımla ilgili karar metinlerinin kopyalarını verirsiniz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bir soru
soracağım.
BAŞKAN - Sayın Bakan konuşmasını bitirsin,
ondan sonra…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben konuşmamı tamamlayayım Sayın Başkan.
Biliyorsunuz, milletvekillerinin soru
sorma hakkı var; ama, kanunun geneli ve maddeleri üzerinde konuşulurken 5'er
dakika soru sorma hakkı var; yani, kürsüde konuşurken böyle bir usul de yok.
Ben, Sayın Başkana teşekkür ediyorum
toleransı sebebiyle. Yeniden, Sayın Mehmet Sevigen'e de teşekkür ediyorum,
önemli bir konuyu gündeme getirdiği için; ben de bu açıklamaları yapma fırsatı
buldum böylece.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sevigen, siz, Sayın Bakana
bütün o belgeleri verebilirsiniz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Tabiî,
vereceğim; ama, bir soru sorabilir miyim...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir usul
yok.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yerimden…
BAŞKAN - İçtüzüğe göre, size, yerinizden
kısa açıklama hakkı verebilirim, soru sorma hakkı veremem.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Açıklama
yapacağım...
BAŞKAN - Oturduğunuz yerden… Mikrofonunuzu
açıyorum.
Bu arada, Sayın Bakan, bölge
milletvekillerinden sadece Sevigen'i değil, diğer milletvekilerini de davet
ediyorsunuz herhalde, konuyu yerinde incelemek için.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sevigen.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir şey
yok!..
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Çok teşekkür
ederim.
Ben, Sayın Bakanıma çok teşekkür ediyorum;
eksik olmasın, bir açıklama fırsatı bulduk. Yalnız, o bir mahalle değil,
biliyorsunuz, Fatih Sultan Mehmet'in yanında… Mesela, Poligon Mahallesine dün
tebligat gitmiş "salı günü çıkın, yıkacağız" diye. Tebligat elimde,
takdim edeceğim size. O insanlar tedirginlik içerisinde bekliyorlar. 7 dönüm
yer...
Devlet Mahallesinde kooperatif alacağını
almış, yine vatandaşın üzerine gidiliyor. Bunu, ben, çok iyi niyetli olduğu
için Sayın Bakan, hükümetin başı olarak, o bölgenin milletvekili, Başbakan
Yardımcısı, hepimizin bakanı olarak, o insanları -biz, bağcıyı dövmek
istemiyoruz, üzüm yemek istiyoruz- tarafları toplar, bir çözüm bulursa; çünkü,
kendi yöresinin insanları. Yoksa, inanın, milletvekili olarak, Parlamento
olarak insanların güveni kalmayacak.
Benim ricam, Sayın Başbakan Yardımcısı,
bizi de çağırsın, milletvekili arkadaşlarımızı da çağırsın; gideriz, tarafları
çağırırız, hep beraber çözeriz bu sorunu diye düşünüyorum; çünkü, sorunları
hükümet çözer; yani, kaçmakla bu iş olmaz diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kaçmıyoruz efendim; tamam.
BAŞKAN - Anlaşıldı, belgeleri verin siz.
Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcısı ve bölge
milletvekilleri hep beraber gidip konuya yerinde çözüm bulmaya çalışacaklar.
Tartışmalar bazen pratik sonuç da veriyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi, artık
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Divan Kâtibi arkadaşımızın oturarak okuması
hususunu da öncelikle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu ve 40 milletvekilinin, muz üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/290)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin önemli bir meyve üretim alanını
oluşturan muz üretiminin sorunlarının kapsamlı bir biçimde tartışılması ve
çözümler aranması gerekmektedir.
Anavatanı Güney Çin, Hindistan ve
Hindistan ile Avustralya arasındaki adalar olan muz, daha sonra Akdeniz kıyılarına
ve 18 inci Yüzyılda da bir süs bitkisi olarak ülkemizde yayılmıştır. Muz,
1930'lu yıllarda meyvesi için yetiştirilmeye başlanmıştır.
Türkiye'de, bugün muzun ülkemizdeki
yetiştirilme bölgesi, Akdeniz kıyılarımızdaki Alanya, Gazipaşa, Anamur, Bozyazı
İlçeleri ile çevresindeki alanlardan oluşmaktadır.
Ülkemizde yıllık muz üretimimiz 150 000
ton olarak gerçekleşmektedir. Ancak, 300 000 tona yaklaşan tüketimin yarısı
ithalat yoluyla ve çokuluslu şirketlerin kontrolündeki dünya muz piyasasından
karşılanmaktadır. Muz üretimimizin ülke gereksinimimizi karşılayamadığı
görülmektedir.
1- Muz üretimindeki temel sorunlar,
"mevcut potansiyelimizin tam olarak değerlendirilmemesi, ülkemiz muz
tüketiminin tamamını yerli üretimle karşılamak ve giderek tüketim fazlasını
ihracata yöneltmek, üretimde yeni ve çağdaş yöntemleri geliştirmek, muzun
saklama koşullarının iyileştirilmesi, yurt içinde pazarlama ve taşıma
olanaklarının geliştirilmesi, muzun ülkemizde organik üretim olarak öne
çıkarılması vb" olarak sıralanmaktadır.
2- Yerli muz üreticisinin ithal muz
karşısındaki konumu da araştırılması gereken önemli bir konu olarak önümüze
çıkmaktadır. Ancak, ithal muzla rekabet edebilmesinin temel şartı üretim
maliyetlerini düşürecek yöntemleri bulmaktan geçmektedir. Devletin yerli muzu
koruması bir düşünce olarak gelişmektedir.
Gümrük vergileri nedeniyle geçici nefes
alabilen yerli muz üreticisi için önümüzdeki dönemde gümrük vergilerinin
düşürülmesi yeni sorunlar getirebilir.
3- Muz üretiminde;
a) Gübreleme,
b) İşleme teknolojisi,
c) Sera teknolojisi,
d) Pazarlama,
Konularında yeterli bilimsel araştırma
bulunmamaktadır. Araştırma enstitüleri, muz üretimi konusunda yeni ve bilimsel
araştırmalarla üreticiye destek vermelidir. Üniversitelerde, özellikle ziraat
fakültelerinde muz üretimiyle ilgili bölümler kurulmalıdır.
Muz araştırma istasyonları kurulması
konusu incelenmeli ve çözüm üretilmelidir.
Muz üreticilerinin birliğini sağlayacak,
üretici birliklerinin kurulmasını kolaylaştıracak düzenlemeler getirilmelidir.
4- Kaçak muz sorunu da izlenmesi gereken
bir tehdit oluşturmaktadır. Gümrüğe girmeden limandan çıkış yapan araçlarla
kaçak muzun ülkeye girişinin önlenmesi konusu araştırılmalıdır.
Bu gerekçelerle, ülkemizin önem taşıyan
bir ürünü olan muzun, Akdeniz Bölgemizdeki üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak, nedenlerinin saptanması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması konusunda gereğini saygılarımla
arz ederim.
1- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
2-Nail Kamacı (Antalya)
3- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
4- Tuncay Ercenk (Antalya)
5- Osman Özcan (Antalya)
6- Osman Kaptan (Antalya)
7- Atila Emek (Antalya)
8- Sedat Uzunbay (İzmir)
9- Abdurrezzak Erten (İzmir)
10- Ahmet Küçük (Çanakkale)
11- Kemal Demirel (Bursa)
12- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
14- İzzet Çetin (Kocaeli)
15- Nuri Çilingir (Manisa)
16- Tacidar Seyhan (Adana)
17- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
18- Gökhan Durgun (Hatay)
19- Mehmet Boztaş (Aydın)
20- Mehmet Semerci (Aydın)
21- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
22- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
23- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
24- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
25- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
26- Nejat Gencan (Edirne)
27- Muharrem İnce (Yalova)
28- Ali Oksal (Mersin)
29- Nurettin Sözen (Sivas)
30- Türkân Miçooğulları (İzmir)
31- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
32- Vahit Çekmez (Mersin)
33- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
34- Mehmet Işık (Giresun)
35- Bülent Baratalı (İzmir)
36- Fahrettin Üstün (Muğla)
37- Nezir Büyükcengiz (Konya)
38- Ufuk Özkan (Manisa)
39- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
40- Erdal Karademir (İzmir)
41- Hasan Ören (Manisa)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kazakistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/850)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 26-27 Mayıs 2005 tarihlerinde Kazakistan'a yaptığım resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
Gürol Ergin (Muğla)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 156 Tarihi:
15.6.2005
15.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 941 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli 5356 Sayılı Kanun ve Anayasanın 104
ve 175 inci maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, gündemin 4
üncü sırasında yer alan 891 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına,
14.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 934 sıra sayılı kanun teklifinin,
48 saat geçmeden, 5 inci sırasına, gündemin 284 üncü sırasında yer alan 932
sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 839 sıra
sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 871 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 15.6.2005 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan 940 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, 9 uncu
sırasına, 280 inci sırasında yer alan 927 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu
sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Sadullah Ergin Ali
Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurul önerisiyle ilgili
olarak, iki üye lehte, iki üye aleyhte söz alabilir ve 10'ar dakikalık söz
süreleri var.
Lehte söz alan bir kişi var; Hatay
Milletvekili Sayın Sadullah Ergin. Aleyhte söz alan iki milletvekilimiz var;
Adana Milletvekili Recep Garip ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Lehte söz talebinde bulunan Sayın Sadullah
Ergin; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulu Önerisinin lehinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclisi, 30 Haziran 2005 tarihinde, mümkün
olursa tatile sokmak istiyoruz ve önümüzdeki temmuz, ağustos ve eylül aylarına
yönelik olarak üç aylık bir tatil öngörüyoruz. Dolayısıyla, bu hafta hariç,
önümüzde iki çalışma haftası olacak kısmet olursa. Bu açıdan, Meclis gündeminde
bulunan tasarı ve teklifleri öncelik sırasına göre yeniden düzenleme ihtiyacı
hâsıl oldu. Bu konuda Mecliste grubu bulunan değerli anamuhalefet partimizle
görüşerek, bugün huzurlarınıza getirdiğimiz Danışma Kurulu Önerisini
hazırladık.
Burada bu hazırlığı yaparken,
Cumhurbaşkanımızın, yeniden görüşülmek üzere Meclise iade etmiş olduğu anayasa
değişiklik teklifiyle ilgili görüşmeleri ön sıraya aldık. İlk sıradaki kanun
tasarısı, anayasa değişikliğiyle ilgili görüşmelerdir. Hemen arkasından, 891
sıra sayılı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda değişiklik öngören ve
askerî hastanelerden sivil vatandaşlarımızın da istifadesini öngören çok
faydalı bir tasarı var. Bunun da tatil süresinde âtıl kalmaması açısından ve
tatilde de sivillerin askerî hastanelerin boş kapasitesinden istifade etmesini
sağlayacak böyle bir tasarıyı öncelikle görüşme ihtiyacı olduğundan bu sıraya
aldık.
Yine, 3 üncü sıraya düşündüğümüz 934 sıra
sayılı Trabzon Milletvekilimiz Cevdet Erdöl ve 2 milletvekili arkadaşımızın
hazırladığı bir kanun teklifi var. Kamuoyunda mecburî hizmet diye bilinen ve şu
ana kadar Sağlık Bakanlığımızın almış olduğu tedbirlerle her ne kadar yardımcı
sağlık hizmetleri alanında personel girişi yeterince sağlanmış ise de,
pratisyen hekim ve uzman hekim temin etme noktasında ciddî sorunlar
yaşanmaktadır ve üç aylık tatil süresinde de birçok mahrumiyet bölgesinde
Doğuda, Güneydoğuda veya Ortaanadolu çanağındaki illerimizin sapada bulunan
ilçelerinde pratisyen hekim ve uzman ihtiyacını karşılayabilmek açısından önem
arz eden bir teklif olduğu için onu da öncelikli olarak görüşmeyi arzu
ediyoruz.
Yine, 4 üncü sırada 932 sıra sayılı
Kütahya Milletvekilimiz Soner Aksoy ve arkadaşlarının vermiş olduğu bu kanun
teklifi var. Burada da Doğalgaz Piyasası Kanununda değişiklik yapılması
öngörülüyor. Anadolu'da birçok ilimize doğalgaz götürülüyor şu anda. Bunların
projeleri tatbikat sahasına geçti ve inşaatları devam ediyor. Ancak, birçok il
merkezine doğalgaz götürmek cazip iken, bu illerin kendi sınırları içerisindeki
ilçelere müstakil olarak ihale yapılarak o ilçelerin de doğalgaz almasını
sağlayacak projeler yatırımcılar açısından çok cazip olmuyor. Bu sıkıntıyı
gidermek açısından ve güzergâh üzerindeki bu ilçelerin de doğalgaz nimetinden
istifade edebilmesini de sağlayacak bu önemli değişikliğin de tatilden önce
görüşülmesini arzu ettik.
Diğer konulardaki, lisanslı harita
kadastro mühendislik tasarısı zaten gündemde mevcut idi. Çevre Kanunu yine sıra
sayısı almış gündemde olan bir tasarı. 7 nci sırada 940 sıra sayılı Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var.
Değerli arkadaşlar, malumunuz, Türkiye,
havacılık noktasında son yıllarda önemli atılımlar sağladı. Özel şirketlerin de
seyrüsefere başlamasından sonra, gerçekten, sivil havacılık alanında, önemli
yetki kargaşası ve teknik imkânsızlıklar dolayısıyla hava uçuş güvenliğini
sağlama noktasında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün daha da güçlendirilmesi,
kadro bakımından, teşkilat açısından, mevzuat açısından takviye edilmesi gereği
ortaya çıktığı için, tatil öncesinde bu hususta uçuş güvenliğini birinci
derecede ilgilendirdiğinden, ön plana çekilmek için huzurlarınıza getirilmiş
durumda.
8 inci sırada 927 sıra sayılı Evrensel
Hizmetin Sağlanması Hakkında Kanun Tasarımız var ve 9 uncu sırada da Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısı.
Hülasa, bu Danışma Kurulunu hazırlarken,
huzurunuza getirdiğimiz listedeki tasarı ve teklifler, Meclisin iki hafta sonra
tatile girmesi tezi üzerine ve tatil süresince de hizmetlerin mümkün olduğunca
geniş alana, en geniş şekilde ulaştırılması maksadıyla hazırlanmıştır.
Bu Danışma Kurulu önerimize desteklerinizi
bekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip.
Buyurun Sayın Garip.
Recep Bey, süreniz 10 dakika.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulunun önerileri doğrultusunda
aleyhte söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İkibuçuk yıllık geçmiş döneme bakıldığı
zaman, AK Parti Hükümetinin ciddî noktada hizmet ettiğini yakalıyoruz; çok
ciddî katkılarda bulundu. Öndeki sıkıntıları aşmak için yoğun çalışmalar yaptı
gruplarımız. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ile AK Parti Grubu, mutlak surette, her
zaman birlik ve beraberlik ruhunu yakalamış değildir; ama, zaman zaman ayrı,
zaman zaman da birlikte ortak kararlarla devam ettiğimiz birçok çalışmayı da
gerçekleştirdik. Elbette ki, bu konuyu, bizi izleyen bütün Türk Ulusu, bunu,
çok yakinen bilmekte ve görmektedirler.
Elbette ki, iktidarın bir şekilde
muhalefet tarafından denetlenmesi ya da bir şekilde tanzim edilmesi çok
mantıklı. Ancak, bugün, haftanın gündemindeki bu değişiklik, gönül isterdi ki
olmasın.
941, 891, 934, 932, 839, 871, 940, 927,
878 sıra sayılı kanun tasarıları gündeme alınmıştır. Sanki, bu kanun
tasarılarını gördüğümde, acaba, daha kanun tasarıları var mı, gelecek haftaki
kanun tasarılarını da bugünlere taşımış olsaydık diye düşündüm.
Bu kadar yoğunluk içerisinde gece saat
23.00'e kadar çalışacak olan Genel Kurul, keşke, bu kadar sıkboğaz edilmeseydi
diye düşünüyorum. Ancak, elbette ki, gruplar mademki böyle bir beraberliği
sağlamışlar, 23.00'e kadar çalışacağız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen ikinci
milletvekilimiz, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Sizin de süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerileri aleyhinde söz almış
bulunuyorum.
Yalnız, benden önce bu önerinin aleyhinde
konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekilinin, bir hakkı nasıl kötüye
kullandığını, hem milletvekili olarak bizler hem de Yüce Milletimiz ibretle
izlemişlerdir.
Uzun zamandan beri Parlamentoda,
muhalefeti konuşturmama, muhalefetin düşüncelerini engelleme noktasında çok
ciddî girişimler var. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek olan
kanunların sıra sayısını alıp, matbaadan çıkışını o kadar seri bir şekilde
takip ediyorum; ancak, bunlara yetişmem mümkün olmuyor. Sebep; muhalefetin
sesini nasıl engelleyebiliriz, nasıl kısabiliriz. İşte, biraz önceki konuşma
da, tam bunun tipik bir örneği olmuştur; konuşan milletvekili, bu önerinin
niçin aleyhinde olduğunu tek bir somut cümleyle Meclisin gündemine getirebildi
mi, sizlerin takdirlerine sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, geçen hafta
perşembe günü, yine burada bir öneri geldi; ilk defa, bir hafta sonraki
gündemle ilgili bir öneriydi ve ondan mutlu olduğumu ifade ettim. Bizler de,
milletvekilleri olarak, bir hafta sonraki programın ne olduğunu, en azından
önümüze getirilmesinden memnun olduğumuzu ifade ettik; ancak, bugün, yeni bir
öneri, hem de iki grubun anlaşarak verdikleri bir öneri; yine gündem altüst!..
Ve öyle enteresan ki, bu gündemde, 48 saat geçmeden görüşülmek üzere öneri
halinde önümüze getirilen 3 kanun tasarısı ve teklifi var.
Değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 52 nci
maddesi böyle bir imkân veriyor; ama, bu, istisnaî hallere münhasır olarak
verilmiş olan bir yetki; ama, bu yetki, artık öyle güncel hale getirildi ki,
geçmiş 2 dönemde 22 kanun teklifi ve tasarısı 48 saat geçmeden Meclis gündemine
getirilirken, toplam, ikibuçuk yıllık dönemde, 35 civarında kanun teklifi ve
tasarısı 48 saat geçmeden Meclis gündemine getiriliyor. İşte, bunlardan bir
tanesi de, RTÜK'le ilgili yapılan anayasa değişikliği. Ben, 24 Mayıs günü,
buradan RTÜK'le ilgili bir konuşma yapmış ve o konuşmamda, getirilen bu
düzenlemenin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderileceğini ifade etmiştim;
tutanaklardan okuma imkânınız var. Şimdi ne oldu; aradan yirmi gün geçti, biz,
RTÜK'le ilgili anayasa değişikliğini, yeniden, Meclis gündemine getirip,
yeniden görüşüyoruz; hem diyoruz ki çok yoğun çalışıyoruz, çok kanun
çıkarıyoruz; ancak, yine, 22 nci Dönemde, tam 36 kanun, bakınız, ikibuçuk
yıllık dönemde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş oranda, tam 36 kanun,
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gönderilmiş. Bu RTÜK'ün geri geleceği de belliydi; ancak,
ne gariptir ki, Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanından geri dönme
noktasında çok duyarlı olan ve bu konuda, bu konuları devamlı Meclis gündemine
taşıyan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerine de, ben, o zaman hitap
etmiştim. Niçin bunu destekliyorsunuz?! Bu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri
gönderilmesi kuvvetle muhtemel olan bir anayasa değişikliğidir… Hem Cumhuriyet
Halk Partisinin şöyle bir iddiası vardı: Biz, dokunulmazlıklarla ilgili anayasa
değişikliği gündeme gelmeden, bir kez daha, anayasa değişiklikleriyle ilgili,
Adalet ve Kalkınma Partisiyle ortak hareket etmeyeceğiz; sözünüz vardı; ama,
RTÜK üyelerinin seçimi noktasında, 3 tane RTÜK üyesinin Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tarafından seçilmesi imkânını getiren bir anayasa değişikliği olunca,
Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte, beraber, bu anayasa değişikliğinin
Mecliste kabul edilme noktasında birlikte oy kullanmanızdan da büyük üzüntü
duyduğumu ifade etmek istiyorum. Hem anayasa değişikliklerinde uzlaşma
komisyonu kurulsun, uzlaşma komisyonu kurulmadan anayasa değişikliklerini
yapmayacağız diyeceksiniz; ancak, RTÜK'le ilgili bir anayasa değişikliği
gündeme geldiğinde, uzlaşma komisyonu kurulmasını aramadan, birlikte, bu
anayasa değişikliğini Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edip,
geçireceksiniz. Hani, sizler, AK Parti milletvekilleri, Grubu,
dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasa değişikliği gündeme
geldiğinde, hep diyordunuz ki, burada, kürsüye gelip; bir uzlaşma komisyonu
kurulsun, bir uzlaşma komisyonu kurularak bunun nasıl yapılacağı, hangi
noktalarda değişiklik yapılacağı hususuna birlikte karar verelim. Yoksa, bu
dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi olmaz diyordunuz. Ancak, RTÜK meselesi
geldiğinde, uzlaşma komisyonunu bir kenara bırakıyorsunuz.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Ne alakası var?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çok alakası var
Sayın Milletvekili; bu da anayasa değişikliği, öbürü de anayasa değişikliği.
Anayasa değişikliklerinde sizler uzlaşma komisyonu kuralım diyorsunuz. Şimdi
RTÜK'te niye kurmadınız?! Niye RTÜK değişikliğinde uzlaşma komisyonu
kurulmadı?!
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Alakası yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çok alakası
var, hepsi anayasa değişikliğidir Sayın Milletvekili.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanın bu geri gönderme gerekçesini lütfen şöyle bir dikkatlice
okuyalım. Ben, bir milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanının bu geri gönderme
gerekçesindeki bazı cümlelerinden dolayı çok büyük üzüntü duyuyorum. Bunun
Cumhurbaşkanından geri döneceğini iddia etmiş olmama rağmen, bazı cümlelerinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bir milletvekili olarak, beni nasıl
derinden yaraladığını ifade etmek istiyorum. Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı ne
diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca yapılan seçimde,
genellikle siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği bilinen bir gerçektir…"
Sayın milletvekilleri, bir daha okuyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda yapılan seçimde, genellikle siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği
bilinen bir gerçektir…" Peki, bu cümle sizleri yaralamıyor mu sayın
milletvekilleri?!
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın
Cumhurbaşkanı nasıl seçilmiş?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben bundan
büyük ölçüde üzüntü duyuyorum; ama, bunun zeminini, fırsatını Sayın Cumhurbaşkanına
veren de sizlersiniz. Ben yalvardım, rica ettim, istirham ettim burada
yapmayın, bunu geçirmeyin dedim, bu, çok büyük bir yanlışlık dedim, bu seçilen
RTÜK üyelerinin, artık bundan sonra, sırtını, kendilerini oraya getiren
partilere dayayacağını ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanı da, benzer ifadelerle
bunu, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderiyor. Bakınız, bu özelliği
nedeniyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun statüsünün özerk, bağımsız ve
yansız olması gerekmektedir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, bizim
yaptığımız değişikliklerle, bağımsız, özerk ve yansız olmasını sağlayabiliyor
muyuz; tam tersine, bundan sonra Türkiye'de şöyle bir şey olacak, RTÜK'ün
verdiği kararlarla ilgili olarak, vatandaş, kamuoyu şuna bakacak: Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunca önerilip seçilen RTÜK üyeleri bu konuda hangi kararı
vermiş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca önerilip Türkiye Büyük Millet
Meclisinde seçilen RTÜK üyeleri bu konuyla ilgili hangi kararı vermiş diye…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ancak sen
yaparsın...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Milletvekili, Sayın Burdur Milletvekilimiz, bakınız, bunu Sayın Cumhurbaşkanı
da söylüyor, kamuoyu da söylüyor; bulunduğunuz yerden o basit cümleleri
söyleyerek benim susacağıma inanıyorsanız, ben susmayacağım, bunları hep burada
söylemeye devam edeceğim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz Genel Kurula
hitap edin.
Değerli arkadaşlar, siz de hatibe müdahale
etmeyin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
RTÜK'le ilgili olarak, 3984 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi ne diyor:
"Siyasal partiler ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği
sağlayacak içerikte olması gerekmektedir." Neyin; yayınların.
Peki, şimdi, böyle bir uygulamadan sonra,
Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği ve sakıncalarını dile getirdiği bu
hükmün uygulanması nasıl olacaktır? Bunu nasıl sağlayacağız?
Bakınız, biz, Sayıştay üyelerini de
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak seçtik, ancak, Sayıştay üyelerini seçerken,
onun belli bir prosedürü vardı, o prosedür uygulanarak Plan ve Bütçe
Komisyonunda, Komisyona gelen üyelerin yarısı indirildi ve diğer yarısını da,
biz, burada seçerek Sayıştay üyelerini belirledik ve son derece uygun ve
mantıklı bir seçim tarzı; ancak, o gün, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımız
Burhan Kuzu, o günkü konuşmasında…(AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
Hatibe karışmayın, müdahale etmeyin
arkadaşlar.
Siz de Genel Kurula hitap edin ve
toparlayın lütfen; süreniz doldu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …dünyada da
böyle uygulamaların olduğunu ifade etti; ancak, verdiği örneği, ben sizlere
sunmak istiyorum.
Bakınız, Fransa'dan bir örnek veriyor
Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı. Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu var, 9 üyeli
bir kurul; 3'ü Cumhurbaşkanı, 3'ü Senato Başkanı, 3'ü Millet Meclisi Başkanı
tarafından seçiliyor. Efendim, İtalya örneğini veriyor. İtalya örneği de,
Türkiye'de getirilen bu sistemle hiç uyuşmuyor; yani, dünyada bunun örneği yok.
Benim, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilmesi noktasında hiçbir itirazım yok. Bunun üyelerinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini son derece makul ve mantıklı
görüyorum; ancak, parti grupları tarafından aday önerilmesine karşı bir
itirazım var ve o itirazımın da arkasındayım.
Yine, bugün getirilen Danışma Kurulu
önerisinde, dün görüştüğümüz ve Türkiye'nin çok önemli bir gündem maddesini
oluşturduğu genel gerekçede ve madde gerekçelerinde yer alan ve dün, geneli
üzerindeki görüşmelerin tamamlandığı kentsel dönüşüm ve gelişimle ilgili kanun
tasarısı nereye gitti; buharlaştı, uçtu. Bu kadar önemliydi kanun tasarımız,
dün tümü üzerindeki görüşmeler yapıldı; ama, bakın, bugün yok! Geçen hafta,
ben, buradan, sayın grup başkanvekiline sordum; SSK ve Bağ-Kur prim aflarıyla
ilgili hazırlanmış olan kanun tasarısı nerede dedim Sayın Fatsa'ya, Sayın Fatsa
buraya geldi, konuştu "göreceksiniz, önümüzdeki hafta bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine kesinlikle girecek" dedi.
Şimdi bakıyorum, Sayın Fatsa, nereye
gitti?..
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana ne?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geçen hafta
buraya geldiniz, kürsüden dediniz ki…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 2 dakika geçti;
lütfen toparlayın. Son cümleleriniz lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamam efendim.
… SSK ve Bağ-Kurla ilgili olarak
hazırlanan o kanun tasarısının da, Meclis gündemine geleceğiyle ilgili
ifadeleriniz, beyanlarınız var.
Değerli milletvekilleri, her hafta, artık
haftayı da bıraktık her gün, Meclisin gündeminin nasıl değiştiğini sizlerin
takdirine bırakmak istiyorum. Bir Meclis gündemine bile hâkim olamamanın
faturasının ne kadar ağır olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Meclis, gündemine
hâkimdir.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 3 dakikayı geçti,
lütfen toparlayın.
Son cümleleriniz için söz veriyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Konuşmalar tamamlanmıştır.
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma kurulu önerisi kabul
edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Kentsel Dönüşüm ve
Gelişim Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Kentsel
Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile İçişleri Komisyonları Raporları (1/984) (S. Sayısı: 911)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 Tarihli ve 5356
Sayılı Kanun ve Anayasanın 104 ve 175 inci Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005
Tarihli ve 5356 Sayılı Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1052) (S. Sayısı: 941)
(x)(xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 941 sıra sayılı olarak
bastırılmış ve dağıtılmıştır.
Kanunun tümü üzerinde gruplar adına söz
istemi yok.
Şahısları adına söz isteyenler: Manisa
Milletvekili İsmail Bilen, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, Samsun Milletvekili
Haluk Koç, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Adana Milletvekili Ziya Yergök.
Şahısları adına ilk söz, Manisa
Milletvekili Sayın İsmail Bilen'in.
Sayın Bilen, süreniz 10 dakika.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; anayasa değişikliğiyle ilgili şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu anayasa
değişikliği, zorunluluktan kaynaklanan, mecburiyetten kaynaklanan bir
değişiklik. Değerli arkadaşım, biraz önce, bu değişikliğin Cumhurbaşkanı
tarafından kabul görmediğini ve geri gönderildiğini söylemişlerdi; doğrudur,
Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilmişti; ama, geri gönderme gerekçelerinde,
Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis tarafından seçilen RTÜK üyesi, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu üyelerinin Parlamento tarafından seçildiğinde siyasallaşabileceğini
veya siyasal iktidara veya siyasal partilere daha yakın durabileceğini
söylemişti. Doğrusunu isterseniz, bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Bakın,
hemen arkamda yazılı olan "Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir"
ifadesinden hareketle, Sayın Cumhurbaşkanı da, yine, siyasal olabileceğini
söylediği bu Parlamento tarafından seçilmiştir ve geçmişte kendisini seçen
arkadaşlarımızın hiçbiri, belki, bugün bu Yüce Parlamentoda da yoktur. Sayın
Cumhurbaşkanının da siyasal iktidarlara veya o düşünce yapısına sahip insanlara
yakın olduğunu iddia etmek yanlış olur. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
siyasal iktidarın ve muhalefet partisinin, Mecliste grubu bulunan partilerin
göstereceği 9 üyeli RTÜK üyelerinin 6'sının iktidar partisi, 3'ünün de
muhalefet partisi tarafından seçilmesi geçmişte yasal bir zorunluluktu ve on
yıl boyunca bu zorunluluk da uygulandı. On yıl boyunca fiilen uygulanan bu
kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve Anayasada, Parlamentonun,
Yüce Meclisin bu seçimi yapamayacağı, böyle bir yetkisinin olmadığı ifade
edilmiştir. Sayın Kuzu, Prof. Dr. Sayın Kuzu konuşmasında bunu belirtmiştir.
Anayasada yazılı olmasa bile, bu yetkilerin, Sayın Cumhurbaşkanını da dahil
olmak üzere seçme yetkilerinin Parlamentoya ait olduğunu belirtmişlerdir;
ancak, bu fiilî durumu gidermek, olumsuzluğu ortadan kaldırmak, doğan boşluğu
doldurmak üzere bir anayasa değişikliği teklifi getirilmiş ve bu teklif de,
iktidarıyla muhalefetiyle, anlaşmalı olarak, mutabakat sağlanarak Genel Kurulun
huzuruna gelmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanının birçok ifadesine
burada katılmak mümkün değildir. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı veya bir
başka kurum veya kuruluş tarafından seçilen RTÜK üyelerinin de siyasal
görüşleri, dünya görüşleri olacaktır. Bu seçimlerde oraya gelenler, bu siyasal
görüşlerini veya dünya görüşlerini bulundukları kurumda verecekleri kararlara
yansıtmamak durumundadırlar. Bunun altyapısını hazırlayacak, Anayasaya uygun
kanunu da Parlamento yapacaktır. Bu hususta da Sayın Bakanın, yine geçen
Anayasa oylamasında Meclisin huzuruna gelerek ifadesi zabıtlara geçmiş ve
bendeki mevcut dokümanlarda da vardır. Dolayısıyla, bu yapılacak değişiklikle,
geçmişte kullanılan, Meclise ait olan, Yüce Parlamentonun kullanmış olduğu bu
yetkiyi Anayasada da güvence altına alarak, Parlamentonun bu hakkı, seçim
eliyle, seçimleriyle kullanma hakkı Anayasaya da derc edilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Üst Kurul üyelerinin
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından belirtilen iade gerekçelerinde "bağımsız ve
yansız olması zorunludur" ifadesine aynen iştirak ediyoruz. Parlamento
tarafından da seçilecek veya gösterilecek 2 katı aday arasından seçilecek
arkadaşların da aynen bu hassasiyeti gözeteceğini ve geçmişte de bunu
gözettiğini teyit etmek istiyorum.
Evet, siyasal kişiler tarafından bu
organlara seçilecek kişilerin siyasal organa daha yatkın, daha yakın durabileceği,
etkilenebileceği ifadesine de katılmıyorum; çünkü, konuşmamın başında da
söylemiştim, Sayın Cumhurbaşkanı da, daha önceki cumhurbaşkanları da yine
Parlamento tarafından seçilmiştir. Devletin en başındaki, en üst kademesindeki
bir insanı seçme hakkı Parlamentoya aitken, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna
seçilecek üyelerin Parlamentodan kaçırılması veya Parlamento dışında bir başka
kurum veya kuruluşa seçtirilmesi de, doğrusunu isterseniz, anlaşılabilir gibi
değildir. Dolayısıyla, bu teklifin, bu anayasa değişikliğinin, Parlamentoya ait
olan yetkinin, geçmişte de kanunla kullanılmış bulunan yetkinin anayasa
değişikliğiyle kabulünü olumlu buluyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İkinci söz hakkı, Tokat Milletvekili
Sayın Zeyid Aslan'da.
Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005 tarihli ve 5356 sayılı Kanun ve Anayasanın
104 ve 175 inci maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerine baktığımızda, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu üyelerinin iktidar ve muhalefet partileri tarafından
gösterilecek adaylar arasından Meclis tarafından seçiminin yansızlığı,
tarafsızlığı ortadan kaldıracağı; RTÜK gibi bir üst kurumun, bağımsız bir
kurumun siyasallaşacağı yönündeki endişeleri taşıdığını hepimiz görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu anda ülkemizde çok
sayıda üst kurul var; bu kurulların hepsi de bağımsız olarak faaliyet
gösteriyor. Hepimiz biliyoruz ki, üst kurul üye seçimi, Bakanlar Kurulu
kararıyla ve Cumhurbaşkanının onayıyla olmaktadır. Bakanlar Kurulu, bugün,
Türkiye'de 25 kişiden oluşuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise 550 kişiden
oluşuyor. Yani, şu anda faaliyet gösteren diğer üst kurullar , ki, hükümet ve
Bakanlar Kurulu da nihayetinde siyasî nitelik taşıyan, siyasî parti grupları
içerisinden oluşan ve siyasî parti mensuplarından oluşan bir kurumdur; hükümet
tarafından atanan, hükümet tarafından Bakanlar Kurulu kararıyla atanan bağımsız
kurul üyelerinde siyasî nitelik, yansızlık, tarafsızlık olduğunu iddia
etmeyeceğiz; ama, çok daha geniş bir kesimi, millî iradenin tecelli ettiği,
millî iradenin yansıdığı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen kurul
üyelerinin yansızlığı ve tarafsızlığı zedelediğini iddia edeceğiz. Ben, burada,
Sayın Cumhurbaşkanımızın bir çelişki içerisinde olduğunu düşünüyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Allah allah!..
HASAN AYDIN (İstanbul) - Allah allah!..
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Evet. Yani,
burada, tabiî, çok açık bir çelişki var; çünkü…
HASAN AYDIN (İstanbul) - Okumayı öğren!..
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Hasan Bey, Hasan
Bey, bakın, siz, ya beni dinlemiyorsunuz ya kafanızda bir şey kurdunuz onu
söylüyorsunuz.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Bir oku!..
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Üst kurul
üyelerinin tamamı, bütün üst kurul üyeleri, Bakanlar Kurulu kararıyla atanıyor
birçok yerde.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Burası birçok yer
değil, önemli bir yer.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Hayır, yani,
Türkiye'deki kurumlar arasında önemli önemsiz ayırımını yapmak da yanlış.
Türkiye'deki tüm kurumlar önemlidir, Türkiye'deki en üstünden en altına kadar
kamu kurumu olarak çalışan, kamu kurumu niteliğinde çalışan tüm kurumlar, bizim
açımızdan önemlidir; bu, sizin açınızdan önemli olmayabilir.
Bir hususu daha belirtmek istiyorum, Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerinde bir çelişkiyi daha ifade etme
açısından. Diyor ki: "Böyle bir seçim yapılması, siyasî partilerde bu
kurula girme şeklinde bir yarışı hızlandıracaktır."
Değerli arkadaşlar, burası Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu. Daha önce de, on yıl boyunca, buraya, yine aynı şekilde,
aynı yöntemle, aynı sistemle kurul üyeleri seçildi. RTÜK'e seçilecek üyeler,
herhalde sokaklardan ya da siyasî partilerin yönetim kurullarından alınıp,
getirilip, üye olarak atanmayacak. Bu sektörde, radyo ve televizyon sektöründe,
basın sektöründe, medya sektöründe, gerek kamuda gerekse özel sektörde
çalışmış, deneyim kazanmış, yetenek sahibi olmuş, ehliyet ve liyakat sahibi
olmuş insanlar arasından bu seçim yapılacaktır; yani, burada, elbette,
sokaktaki herhangi bir insanı ya da bir siyasî partinin yönetim kurulundaki bir
insanı alıp, getirip, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üye olarak kimse teklif
etmeyecek. Zaten, bu teklif gerçekleştiğinde de hepimiz bunu göreceğiz. Ben,
aynı şeyin, gerek muhalefet partisi açısından gerek İktidar Partisi açısından,
özellikle RTÜK'ün önemine binaen bu hassasiyetin gösterileceğini biliyorum.
Bugüne kadar, zaten, üst kurullardaki atamalar, kendi uzmanlık alanları
içerisinde kamu ve özel sektörde kendini ispatlamış insanlar bu atamalara maruz
kalmıştır; aynı şey RTÜK'te de olacaktır.
Ben kısaca şunu söylemek istiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerinin çok doğru ve isabetli
olmadığına inanıyorum. Cumhurbaşkanı da bu Meclis tarafından seçiliyor,
neticede bu Meclis de tüm milletin iradesinin temsil edildiği ve tüm milletimiz
tarafından seçilmiş bir meclistir. Millî iradeye saygı duymak lazım. Millî
iradenin kararlarını hepimiz bir şekilde kabul etmek ve içimize sindirmek lazım
diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandı. Anayasa değişikliğine dair kanunun tümü üzerindeki görüşmeleri
bitirince, kanun maddelerine geçilmesine sıra geldi. Bu görüşmeler sırasında
oylama yapıldığı zaman, gizli oylama yapacağız.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan
Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak Denizli'ye
kadar -Denizli dahil- ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul
dahil- hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar
-Mardin dahil- ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dahil- adı
okunan milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve
solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da,
yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı
kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten
sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın
içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy
verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı
kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul
ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden
başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra
sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun maddelerine
geçilmesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine
Devlet Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında 27.5.2005
Tarihli ve 5356 Sayılı Kanunun (S. Sayısı: 941) maddelerine geçilmesiyle ilgili
yapılan gizli oylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 431
Kabul : 373
Ret : 48
Çekimser : 3
Boş : 5
Geçersiz : 2
Bilgilerinize sunulur.
Kanunun maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASASININ BİR MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ
HAKKINDA
KANUN
MADDE 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 133 üncü maddesinin kenar başlığı aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
F. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo
ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları Radyo ve
televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu dokuz üyeden oluşur. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye
sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı olarak gösterecekleri
adaylar arasından, her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak
suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri,
seçim usulleri ve görev süreleri kanunla düzenlenir.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, maddeyle
ilgili olarak Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay bir açıklama yapacaklar.
Buyurun Sayın Atalay. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tekrar konuyla ilgili kısa bir açıklama
yapmak istedim ben, kayıtlara da geçsin diye; çünkü, Danışma Kurulu raporu
üzerinde de bir sayın milletvekili konuştu, ama, özellikle bu konu üzerinde
durdular. Biraz da o vesileyle tekrar konuyu şöyle bir net şekilde ben
bilginize sunmak istiyorum. Bu süreç 1994 yılından beri nasıl gelişti ve sonra
da bugünkü anayasa değişikliğini getirişimizin, daha doğrusu bu teklifin
getirilişinin gerekçesi üzerinde bir iki cümleyle durmak istiyorum.
Burada ifade edildi; ama, tekraren şunu
ifade edeyim: Biliyorsunuz, radyo ve televizyonların yayınlarını düzenleyen ilk
kanun 1994 yılında çıkarılmıştır ve bu kanuna göre, RTÜK üyelerinin seçimi
Türkiye Büyük Millet Meclisine görev olarak verilmiştir ve on yıl süreyle, Yüce
Meclis, RTÜK üyelerini seçmiştir. Yine, siyasî parti kontenjanları çerçevesinde
adaylar gösterilmiş ve bu adaylar içinden Genel Kurul seçimi yapmıştır ve
bugüne kadar Yüce Meclis bu yetkiyi kullanmıştır. Önce, bunu ifade edeyim.
Peki, sonra ne olmuş; 2002 yılında RTÜK Kanununun bazı maddeleri değiştirilmiş
Meclis tarafından. Bu yeni değişiklik Sayın Cumhurbaşkanı tarafından önce veto
edilmiş, sonra da Anayasa Mahkemesine götürülmüş. Orada Anayasa Mahkemesine
götürülen hususlardan birisi, RTÜK üyelerinin bir kısmının Meclis tarafından
seçilme yetkisidir. Götürme gerekçesi nedir; "Anayasada Türkiye Büyük
Millet Meclisine böyle bir görev verilmemiştir" deniliyor; gerekçe bu.
Gerçi bu konuda da tartışmalar var; ama, neticede gerekçe bu ve Anayasa
Mahkemesi henüz kararının gerekçesini açıklamamakla birlikte, tek bu gerekçeyle
oraya götürüldüğü için -biz de öyle tahmin ediyoruz- bunun önce yürütmesini
durdurmuş, sonra da bu maddeyi, maddenin ilgili kısmını iptal etmiştir.
Şimdi, tabiî, değerli milletvekilleri, üç
yıldır RTÜK tıkanmış durumdadır; ne yeni bir üye atanabilmekte ne üyeler
değiştirilebilmekte ne orada bir değişiklik yapılabilmektedir. Süresi biten
üyelerimiz vardır. Üyeler yeniden atanamıyor; çünkü, yasal boşluk var ve biz de
hükümet olarak ve Meclis olarak bu sorunu çözelim istiyoruz. Bu sorunun
çözümünün birkaç yolu var değerli milletvekilleri. Bunlardan birisi, bir
kanunda Anayasa Mahkemesi kararını da gözönüne alarak şöyle bir düzenleme
yapmak: Bakanlar Kuruluna, RTÜK üyelerini atama yetkisi vermek. Nitekim,
hepinizin bilgisi dahilinde, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda üst kurullarla
ilgili zaten bir tasarı var ve orada bütün üst kurulları standart hale
getiriyor, bazı farklılıkları gideriyor ve bütün üst kurul üyelerinin atamasını
da Bakanlar Kuruluna veriyor. Esasen, uygulamada da, RTÜK haricinde bütün üst
kurulların üyelerini şu anda Bakanlar Kurulu atıyor, işin doğrusu; fakat, bu
tasarı Meclise geldiğinde ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, öncelikle
Anamuhalefet Partimiz olmak üzere, itirazlar geldi. "RTÜK farklı bir üst
kuruldur, dolayısıyla, bunu Bakanlar Kurulu atamasın, bu uygun olmaz"
şeklinde itirazlar geldi. O zaman, Partimiz, Meclisteki Parti Grubumuz konu
üzerinde çalıştı ve buraya bir teklif getirdi. O zaman ne yapalım; yine,
eskiden olduğu gibi Meclis seçsin ve bu tasarı bu şekilde getirildi.
Anamuhalefet Partisinin de desteği oldu. Bir mutabakatla burada oylamalar
yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanına gönderildi ve oradan da, işte, gerekçesi de
burada okunan bir iade geldi.
Şimdi, şöyle: Önce Anayasa Mahkemesine
Sayın Cumhurbaşkanının göndermesinin tek gerekçesi, Meclis seçemez; çünkü,
Meclise Anayasada böyle bir görev verilmemişti. Yüce Meclis ne yaptı; bu
gerekçeyi karşılamış oldu. Anayasaya, efendim "RTÜK üyelerini Meclis seçer"
şeklinde bir küçük ekleme yaptı, 133 üncü maddeye.
Peki, şimdi gerekçe ne; şimdi, siyasî
partiler aday göstermesin. Peki, şöyle düşünelim değerli arkadaşlar. Burada
konuşma yapan arkadaşları özellikle biraz da kastediyorum. Şöyle düşünelim:
Meclis seçsin. Nasıl seçsin Meclis; insanlar, bireyler, aday olmak isteyenler
bağımsız olarak Meclise başvursunlar, bunun içinden Meclis seçsin. Bu, bir
yoldur. O zaman ne olur değerli arkadaşlar; sadece bugünü kastetmiyorum, her
zaman, Mecliste çoğunluğu olan parti 9 üyeyi de seçer. 9 üyenin tamamını
çoğunluğu olan grup seçer. Bugünkü konumda, eğer bireysel başvuru olsun, siyasî
parti grupları aday göstermesin dersek, bireysel aday olur ve bu adaylar
içinden, bugünkü şartlarda, AK Parti Grubu daha büyük bir grup olduğu için
kendi istediği 9 kişiyi seçer ve Meclis seçmiş olur. Halbuki, bu arzu edilmedi;
bu teklifi veren Grubumuz, milletvekillerimiz, bunu arzu etmediler ve Yüce
Meclis, bunu böyle arzu etmedi. Neyi arzu etti; siyasî partilerimiz, buradaki
üye oranları çerçevesinde aday göstersinler ve iki misli aday göstersinler,
bunlar arasından Genel Kurul seçsin. Seçimler de o siyasî partilerimizin, yine,
buradaki milletvekili sayıları oranına tekabül etsin; yani, bu düzenleme odur.
Bununla ne düşünüldü; daha önce olduğu gibi, yani, on yıl uygulandığı gibi, bir
adalet tesis edilsin. Toplumumuzun bütün geniş yelpazesi nasıl Meclise
yansıyorsa bu kuruma da yansısın; bir parti, tek parti seçmiş olmasın. Mecliste
grubu bulunan bütün partilerimizin burada katkısı olsun ve toplumun genel
yelpazesini yansıtan bir kurul çıksın. Buradaki teklifin özü budur.
Şimdi, değerli arkadaşlarımız, burada
konuşma yapan bir arkadaşımız, bir milletvekilimiz şöyle söyledi:
"Efendim, bu olmaz, siyasî parti grubu burada nasıl aday gösterir?"
Bir anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde de bu var. Efendim,
siyasî parti aday göstermesin.
Arkadaşlar, siyasî parti dediğimiz nedir
peki? Siyasî partiyi niye bu kadar küçümsüyoruz? Siyasî parti, demokratik
sistemin en aslî kurumu değil mi, demokrasiyi yürüten mekanizma değil mi?! (AK
Parti sıralarından alkışlar) Sizler, buraya gelen milletvekillerimiz, bu
toplumun seçtiği milletvekilleri değil misiniz?!
Bakın, değerli arkadaşlar, hepiniz bunu
biliyorsunuz; her ülkede en önemli kararlar Meclise verilir; yani, sadece
yasama görevi olarak da kastetmiyorum, anayasa değişikliği ve kanunlar olarak
kastetmiyorum; en önemli kurumların seçiminde takdir hakkı Meclise verilir
-belirlemesinde-ve bu Mecliste de öyledir aslında. İşte, ülkenin Cumhurbaşkanını
seçiyor; ama, radyo ve televizyonları düzenlemekle ve denetlemekle sorumlu bir
kurumun yönetimini seçemiyor, seçemesin deniliyor. Böyle bir şey olamaz.
Onun için, değerli milletvekilleri, burada
tereddüt edecek bir şey yok ve bu, adaletli bir tasarıdır. Eğer, şu
deniliyorsa; Meclis seçmesin veya siyasî partiler aday göstermesin; bunun
çözümü vardır, başka yollar; ama, biz istiyoruz ki, Yüce Meclis bu otoritesini
terk etmesin, on yıldır elinde kullandığı bu yetkiyi vermesin ve Meclisimiz,
demokratik sistemin en üst otoritesi olarak, bu konulara hiç de bu kadar
takılmasın, bu kadar yorulmasın.
Şimdi, tabiî, Yüce Meclis seçerken de,
bugüne kadar olduğu gibi, adaylar gösterilirken de, RTÜK nedir, hangi görevi
yapar, hangi liyakatte insanlar buraya seçilir; bunları gözetecektir. Zaten bir
kanun düzenlemesi yapılacak, hemen bunun peşinden kanundaki bir madde
düzenlenecek, RTÜK üyelerinin özellikleri ve diğer şartlar orada belirlenecek
ve Meclis de seçerken, bu göreve layık insanları getirecek.
Esasen, ülkemizde, belki biraz da üzülerek
insan ifade ediyor, kişilerin liyakatinden çok, o kurumda o işi nasıl
yürüteceğinden çok, şeklî boyutu, o kişilerin o göreve getiriliş boyutu önplana
çıkıyor. Sanki bütün liyakati o belirleyecek, bütün tarafsızlığı o belirleyecek...
Halbuki, önemli olan, kişilerin liyakatli seçilmesidir ve gittiği kurumun kendi
şartlarına uygun, orada adaletli, ehliyetle o işini, görevini yapmasıdır.
Burada da Yüce Meclisin buna en büyük titizliği göstereceğine, ben, yine,
inanıyorum, hiçbir tereddütüm yok ve hiç tereddütsüz, biz Hükümet olarak da bu
tasarıyı destekliyoruz, iade gerekçelerine katılmıyoruz, Yüce Meclisin böyle
bir kurulu seçmesinden daha tabiî bir şey de görmüyoruz. Hele hele siyasî
partilerimizin, siyasî parti gruplarımızın, demokrasinin esas unsuru, olmazsa
olmazı ve toplumumuzun bütün yelpazesini temsil eden siyasî partilerimizin
burada rol almasını, grupların rol almasını da gayet doğal karşılıyoruz, çok
olumlu karşılıyoruz.
Tekrar, desteğiniz için, katkınız için
hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde, şahısları adına söz isteyenleri sunuyorum: Manisa Milletvekili İsmail
Bilen, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, Samsun Milletvekili Haluk Koç, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın.
Buyurun Sayın İsmail Bilen. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşmamda da belirtmiştim,
millî iradenin tecelligâhında Anayasayı değiştirme, Cumhurbaşkanını -ki,
Türkiye'nin en büyük, en üst kurumu olan, makamı olan yeri- seçme yetkisini
haiz Yüce Meclisten, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üyelerin seçilmesini
sakınmak kanaatimce yanlıştır.
Bu gerekçelerle de Yüce Meclise bu hakkın
fazla görülmesi veya Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde buna
benzer ifadelere yer vermesi de üzücüdür. Yüce Meclisin bu yetkiyi haiz olmasının
arkasından daha basit konumdaki bir makama bir kuruluşa üyeler seçmesi veya
teklif etmesi, kanaatimce, daha doğru olacaktır. Aslında, sorunumuz, o
kurumlara seçeceğimiz insanların dünya veya siyasal görüşlerinden çok, o
kurumların kurumsallaşıp kurumsallaşamadığıyla ilgili olmalıdır; dolayısıyla,
elbette ki, o kurumların veya diğer üst kurulların tamamında bulunan insanların
bir dünya görüşü veya siyasal tercihi mutlaka olacaktır; önemli olan, o dünya
görüşünü veya siyasal tercihini, yetkisini kullandığı kuruma yansıtmamasıdır.
Dolayısıyla, Meclisin, bu hassasiyeti
gözeteceğini ve iki katı aday arasından liyakatli, ehliyetli insanları
seçeceğini düşünüyor, bu düşüncemi, bu kanunun, bu anayasa değişikliğinin
olumlu olduğu yönünde ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tokat Milletvekili Sayın Zeyid
Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
kanunun 1 inci maddesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun üyelerinin oluşumu ve
seçimiyle ilgili hususları düzenlemektedir. Madde metnine baktığımızda,
hepimizin de gördüğü gibi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin 9 kişiden
oluşacağı ve Mecliste grubu bulunan siyasî partilerin gösterecekleri adaylar arasından
seçileceği hükmü düzenlenmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki geri
gönderme tezkeresi içerisinde yer alan gerekçelerle ilgili düşüncelerimi
kanunun tümü üzerindeki konuşmamda belirtmiştim. Bunun çok doğru olmadığını,
biraz önce Sayın Bakanımızın da belirttiği gibi, siyasî partilerin,
demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu olduğunu, bir ülkede demokrasinin iyi
işlediğinin siyasî partilerin varlığıyla eşanlamlı olduğunu burada bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Siyasî partiler bir toplumun en büyük
sivil toplum örgütleridir. Siyasî partilerin temsil edildiği, millî iradenin
temsil edildiği yer ise Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini
öngören bu yasanın çok çağdaş, çok fazlasıyla demokratik bir yasa olduğuna
inanıyorum.
Bu vesileyle, bu yasanın, Türkiye'nin
çağdaşlaşmasına, Türkiye'nin demokratikleşmesine ciddî anlamda katkıda
bulunacağı inancımı tekrar ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 1 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana
İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra
sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine,
Devlet Bakanı Beşir Atalay; Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlanıldı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, oy sayım
işlemi devam ediyor, bitince sizi bilgilendireceğiz.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde oylanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına
söz isteyenlerin isimlerini okuyorum: Erzurum Milletvekili M. Nuri Akbulut,
Adana Milletvekili Abdullah Torun, Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Erzurum Milletvekili Sayın Nuri Akbulut,
buyurun.
Süreniz 5 dakika
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 1 maddesinin değiştirilmesiyle
ilgili olan ve Cumhurbaşkanınca veto edilen yasa üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yapılması
düşünülen değişiklik bir ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bildiğiniz gibi, 3894
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun ilk
halinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun üyelerinin tamamını -ki, 9 kişiden
oluşuyor- Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyordu. Daha sonra, 2002 yılında 4756
sayılı Kanunda bir değişiklik yapıldı ve bu değişiklikle 9 üyeden oluşan
Kurulun 5 üyesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca -4 üyeden 2'si
Yükseköğretim Kurulunun göstereceği adaylar arasından, Gazeteciler Cemiyeti ve
Basın Konseyi tarafından gösterilecek 2 ortak aday arasından 1 kişi; 1'i de
asker üye olmak üzere- 4'ü ise Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyordu; ancak,
Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılacak üye seçimiyle ilgili olarak, yasanın
6 ncı maddesinin (a) fıkrası, Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmak üzere
götürüldü.
Anayasa Mahkemesinin yaptığı inceleme
sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasada sayılan görev ve yetkileri
arasında Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üye seçme yetkisi olmadığından dolayı
iptal edildi. 1 üye de... Biliyorsunuz, asker üyelerin üst kurullarda ve bazı
kurumlarda bulunmamasıyla ilgili olarak yapılan düzenlemede, o da çıkarıldı;
yani, şu anda, mevcut yasa, 9 kişiden 1'i asker kişiliği nedeniyle iptal
edildi; 8 kişiden oluşuyor Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 5 kişinin Meclis
tarafından seçilebilmesiyle ilgili hüküm de iptal edildi; şu anda kilitlenmiş
durumda.
Yapılacak iki şey vardı: Birincisi,
tekrar, 9 üyenin, ilgili yasada değişiklik yapılmak suretiyle seçimini Bakanlar
Kuruluna bırakmak; ikincisi ise, Anayasada bir değişiklik yapılması suretiyle,
bu kurulun tüm üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesine
imkân sağlamak. Yapılması düşünülen değişiklik budur, hakkaniyete uygunluğu,
seçilecek üyelerin tarafsızlığı, özerkliği noktasında, Türkiye Büyük Millet
Meclisince seçilmesi gerçekten doğru bir karar olacaktır; bu nedenle, yapılması
düşünülen değişiklik haklı ve doğru bir değişikliktir; ancak, Sayın
Cumhurbaşkanımızca, asla bir milletvekili olarak katılamayacağım şekilde yasa
veto edilmiştir.
Veto gerekçesinde, kanaatimce, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin itibarına da gölge düşürür şekilde bir ifade
kullanılmıştır. Bu ifade "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca
seçilecek üyeler, genellikle yandaşlığıyla bilinen üyelerdir" şeklinde bir
ifadedir. Bu, demin de söylediğim gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
otoritesiyle, saygınlığıyla ve tarihî geçmişiyle asla kabul edilemez bir
düşüncedir. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı bu Meclisçe seçilmektedir. Şayet bu düşünce
doğruysa, Sayın Cumhurbaşkanımızın da, seçildiği tarihte kendilerini
Cumhurbaşkanı olarak önerenlere yandaşlığını kabul etmek gerekir; ki, bir
milletvekilinin demin burada söylediği "cumhuriyet tarihinin en çok veto
edilen Meclisi bu" şeklindeki düşüncesine o zaman haklılık vermek gerekir.
Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca seçilen üyelerin tarafsızlığı, bu Yüce Kurul tarafından
değerlendirilir, yetkin oluşları, kabiliyetleri, kendilerini seçenlere karşı
değil de özellikle yapacakları görevle ilgili olarak medya kuruluşlarına karşı
yansız ve tarafsız olmalarının sağlanması önemlidir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu bu işi Sayın Cumhurbaşkanından çok daha iyi takdir edecek
durumdadır. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemeye göre, Yüksek Denetleme
Kurulu üyelerini, Yükseköğretim Kurulu üyelerini, üniversite rektörlerini,
Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte 1'ini, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısını, Başsavcı Vekilini ve daha birçok kişiyi seçmektedir.
Acaba, Cumhurbaşkanının seçtiği bu kişiler ile Cumhurbaşkanı arasında ne tür
bir bağlantı kurulabilir; şayet Meclisin seçtiklerinde siyasî yandaşlık
aranıyorsa?! Bu sualler de açıkta kalmaktadır.
Bu nedenle, veto gerekçeleri yerinde
değildir. Asla katılmadığımı bir kere daha belirtiyorum.
Yapılan düzenlemenin, ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 410
Kabul : 384
Ret : 24
Çekimser : 1
Boş : Yok
Geçersiz : 1
Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi, şahsı adına, Adana Milletvekili
Abdullah Torun; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ABDULLAH TORUN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 2 nci maddesi üzerinde şahsî
düşüncelerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün, Anayasa Komisyonunda da ifade
ettiğim, her ne kadar demin, komisyon üyesi arkadaşım, değerli milletvekilimiz
ifade ettiyse de ben burada tekrarında fayda gördüğüm, Sayın Cumhurbaşkanımızın
iade gerekçesi üzerinde serdedilen bir cümle beni gerçekten üzdü ve ben o
cümleyi şu anda sizin de dikkatinize sunmak istiyorum.
Ben dikkatlice okudum bu iade gerekçesini;
orada, şu şekilde bir cümle geçiyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca yapılan seçimde, genellikle, siyasal yandaşlığı olanların yeğlendiği
bilinen bir gerçektir." Bu ifadeye katılmadığımı belirtmek istiyorum.
Gerçekten, bu şekildeki bir ifade, üyesi bulunduğum bu Meclisin bir üyesi
olarak beni ziyadesiyle üzmüştür. Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
alacağı kararlar üzerinde bu şekilde bir genelleme yapmak büyük bir
haksızlıktır diye düşünüyorum. Nitekim, son cumhurbaşkanlığı seçiminde de, o
gün, burada bulunan siyasî parti gruplarının ortak adayı olarak Sayın
Cumhurbaşkanımız aday gösterildi ve bizden önceki dönemde, Sayın
Cumhurbaşkanımız Yüce Mecliste seçilerek gitti. Şu anda hiçbir arkadaşımın ve
benim de aklıma, Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman bir siyasal yandaşlığı vardı da
ondan mı seçildi yahut da bir siyasî partinin düşüncesiyle aynı düşüncedeydi de
ondan mı seçildi diye bir düşünce gelmiyor. İşte, iade gerekçesinde bu şekilde
bir cümlenin olması beni üzmüştür, bunu sizlerle de paylaşmak istedim.
Herkesin bir siyasî düşüncesi olabilir.
Nitekim, bu Meclisin Üst Kurula seçeceği üyelerin de siyasî düşünceleri
olabilir; ama, burada aslolan, bakılması gereken, liyakatli, ehliyetli kişiler
seçildiği zaman görev yaptığı anda, yani, o Üst Kurulda yahut da tarafsız ve
özerk olması gereken o kurulda görev yaptığı anda görevini tarafsız ve objektif
olarak yapabiliyor mu yapamıyor mu; aslolan budur, bizim bakmamız gereken
budur. Yoksa, seçimi üzerinde, şeklî olarak, önceden bu şekilde bir genelleme
yaparak Meclisimizi itham altında bırakmak, sanıyorum, belki, Sayın Cumhurbaşkanımızın
da dikkatinden kaçmıştır. Yine söylüyorum bu kürsüden; bu Meclise güvenmemiz
lazım. Gerçekten, 22 nci Dönem Parlamentosu, iktidar milletvekilleriyle,
muhalefet milletvekilleriyle, bugüne kadar, siyasetin kredisinin, itibarının
düşmesi noktasında hiçbir adım atmamıştır. Bilakis, biz, seviyeli bir siyaset
yapılması noktasında, siyasetin ve siyasetçilerin itibarının yükselmesi
noktasında, işte, otuz ayı geçkin bir zamandır, ben, en dürüst ve en ileri
seviyede bir çalışma yapıldığına inanıyorum.
Ayrıca, şu anda görev yapmakta olan Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri de yine Meclisimiz tarafından seçilen
üyelerden oluşmakta. Bugüne kadar yapılan icraatlarına baktığımız zaman da
herhangi bir siyasallaşma yahut da bir siyasal karar aldıkları görülmemektedir.
Bilakis, Sayın Başkanı olsun, diğer üyeler olsun, her siyasî partiden,
yaptıkları objektif çalışmalarla takdir almış insanlar ve ben şunu tekrar ifade
etmek istiyorum: Bu Meclise güvenmemiz lazım. Bu Meclis, milletin seçtiği,
verdiği oylarla buraya gelen milletvekilleri tarafından oluşturulmakta ve
temsilî demokrasilerde siyasî partilerin gösterdiği adaylar millet tarafından
seçilmekte ve millet adına bu yüce çatı altında karar almaktadırlar.
Onun için, Meclise güvenmemiz gerektiğini
tekrarlıyor, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından)
BAŞKAN - 2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, aynı usulle maddenin gizli
oylamasını Adana İlinden başlatıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 941 sıra
sayılı Anayasanın Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun 2 nci
maddesinin gizli oylamasında, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in yerine
Devlet Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yerine Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu vekâleten oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 2 nci
maddenin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 420
Kabul : 397
Ret : 20
Boş : 3
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun birinci
görüşmeleri tamamlanmıştır; ikinci görüşmeye en az 48 saat geçtikten sonra
başlanabilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Bu arada, 4 saat hiç ara vermeden çalıştık.
Şimdi, saat 19.00'a kadar ara veriyoruz.
Kapanma
Saati:17.56
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.05
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
4 üncü sıraya alınan, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî
Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı
Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Millî Savunma Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve
Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına
Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1002,
1/351, 1/960) (S. Sayısı: 891) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 891 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK
SİLÂHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU, TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU,
GÜLHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ KANUNU VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE KARA, DENİZ
VE HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIKLARINA BAĞLI KURUMLARDA DÖNER SERMAYE TEŞKİLİ VE
İŞLETİLMESİNE İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı
Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (c) fıkrasının
ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Tedavi süresi altı ayı geçtiği
takdirde ilgili yabancı sağlık kurumundan alınan ve tedavinin devamı zaruretini
gösteren rapor, dış temsilciliklere Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığına gönderilir. Müteakip altı ayda
bir, aynı işlem tekrarlanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 211 sayılı Kanunun 69 uncu
maddesine aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.
"d) Subay, askerî memur, astsubay ve
uzman jandarmaların çalışan veya emekli olup da mensubu oldukları kamu kurum ve
kuruluşlarının veya sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden istifade
eden eşleri ile anne ve babaları, askerî kimlik kartı ve sahip oldukları sağlık
karneleri ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların
muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kamu kurum ve kuruluşları ya da bağlı
oldukları sosyal güvenlik kurumları tarafından ve kendi mevzuatı çerçevesinde
ödenir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 211 sayılı Kanunun 70 inci
maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Subay, askerî memur, astsubay ve
uzman jandarma emeklilerinin 69 uncu madde kapsamındaki büyük ebeveynleri ile
erkek ve kız kardeşleri, evlat edinen ve evlatlıkları ile üvey çocuklarının
muayene ve tedavileri sadece askerî sağlık kurum ve kuruluşlarında bu Kanun
hükümlerine göre yapılır. Bunlara ait askerî sağlık kurum ve kuruluşlarındaki
tedavi giderleri Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçelerinden ödenir. Birinci fıkrada belirlenenlerin
çalışan veya emekli olup da diğer sosyal güvenlik kurumlarının sağlık
hizmetlerinden istifade eden eşleri ile ana ve babaları, askerî kimlik kartı ve
sahip oldukları sağlık karneleri ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da
yararlanırlar. Bunların muayene ve tedavi giderleri çalıştıkları kamu kurum ve
kuruluşları ya da bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumları tarafından ve kendi
mevzuatı çerçevesinde ödenir."
"Türk Silâhlı Kuvvetlerinden emekli
olduktan sonra emeklilik hakkı tanınan başka bir kamu kurum ve kuruluşunda
çalışan emekli personelin bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri, çalışmakta
oldukları kamu kurum ve kuruluşunun sağlık karneleri ve askerî kimlik kartları
ile askerî sağlık kurum ve kuruluşlarından da yararlanırlar. Bunların muayene
ve tedavi giderleri çalıştıkları kurumlar tarafından, çalıştıkları kurumlarca
ödenmesinin mümkün olmadığı hallerde ise, bu çalışmaları sebebiyle
ilişkilendirilmiş oldukları sosyal güvenlik kurumu tarafından ve kendi mevzuatı
çerçevesinde ödenir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 211 sayılı Kanunun 105 inci
maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Bu kampların ne zaman ve nerede
açılacağı ve devam süresi; Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı
veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 211 sayılı Kanunun 116 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Hastalık ve vefat hallerinde
Devlet memurları hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri
uygulanır. Bununla birlikte, Devlet memurları ve bakmakla yükümlü olduğu aile
fertleri; bunlardan harp ve vazife malulü olanlar ile bakmakla yükümlü bulundukları
aile fertleri; harp ve vazife malullüğünü gerektiren nedenlerden dolayı vefat
edenlerden aylığa müstahak dul ve yetimleri; bu Kanunun 66 ncı maddesinin (a)
ve (b) fıkraları ile 67 nci maddesi ve 69 uncu maddesinin (d) bendi
hükümlerinden de aynen istifade ederler. Bu maddenin tatbikatında aile fertleri
tabiri içinde gösterilen eş, usul, füru, erkek ve kız kardeşler, evlat edinen
ve evlatlıklar ile üvey çocuklardır."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı
Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 38 inci maddesinin ikinci fıkrasının
(c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Üstün başarılı üsteğmen, yüzbaşı
ve binbaşıların terfi esasları: Üsteğmen, yüzbaşı ve binbaşıların bu
rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce bu rütbelere ait
her yılki sicil notu, sicil tam notunun yüzde doksanbeş ve daha yukarısı ve
sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı
olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden
sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak
olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi
sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan subaylardan,
sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle kuvvet komutanı,
Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun
görülenler, kendi sınıf mevcudunun, muharip sınıflar için yüzde sekizi,
yardımcı sınıflar için yüzde dördü oranında bir üst rütbeye
yükseltilebilirler."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 926 sayılı Kanunun 49 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Düzenlenen bu miktarlara göre terfi
sırasına giren albaylardan tuğgeneral-tuğamiral olacakların yıl kontenjanının
kara, deniz ve hava kuvvetlerindeki sınıflara ve Jandarma Genel Komutanlığı ile
Sahil Güvenlik Komutanlığındaki dağılımı, kadro ve hizmet gerekleri esas
alınarak Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine Yüksek Askerî Şûraca tespit
edilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 926 sayılı Kanunun 84 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin (3) numaralı alt bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"3) Bütün şartlar aynı ise, mensup
olduğu kuvvete göre sıra ile; kara, deniz, hava, jandarma, sahil
güvenlik,"
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- 926 sayılı Kanunun 85 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Üstün başarılı üstçavuş, kıdemli
üstçavuş ve başçavuşların terfi esasları: Üstçavuş, kıdemli üstçavuş ve
başçavuşların bu rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden bir yıl önce
üstçavuşların kıdemli çavuşluk ve üstçavuşluk, kıdemli üstçavuşların
üstçavuşluk ve kıdemli üstçavuşluk, başçavuşların ise başçavuşluk rütbesine ait
her yılki sicil notu, sicil tam notunun yüzde doksanbeş ve daha yukarısı ve
sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı
olanlardan; bu rütbelerde en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden
sicil notu alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak
olanlar, sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre
kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan
astsubaylardan, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle
kuvvet komutanı veya Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanı
tarafından uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun; muharip sınıflar için
yüzde sekizi, yardımcı sınıflar için yüzde dördü oranında bir üst rütbeye
yükseltilebilirler."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- 926 sayılı Kanunun 126 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"d) Türk Silâhlı Kuvvetlerinde
gerekli uzmanlık dallarında ve ihtiyaç duyulan branşlarda yurt içinde öğrenim
için, general ve amirallere; Genelkurmay Başkanlığınca, bu Kanun kapsamına
giren diğer personelden; Genelkurmay Başkanlığına bağlı olanlara Genelkurmay
Başkanlığınca, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olanlara Millî Savunma
Bakanlığınca, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil
Güvenlik Komutanlığına bağlı olanlara ise kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca, özlük hakları saklı kalmak
şartıyla, öğrenim süresi kadar izin verilebilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11.- 17.11.1983 tarihli ve 2955
sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 47 nci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
İç Hizmet Kanununun 69 uncu maddesinin (d) bendi ile 70 inci maddesi
kapsamındaki hak sahiplerinin muayene ve tedavi giderlerinin sosyal güvenlik
kurumlarınca veya ilgili kurum ve kuruluşlarca karşılanacağı belirtilen hak
sahiplerine ilişkin ödenecek karşılıklar, yapılacak bağış, yardım ve vasiyetler
ile muayene ve tedavi edilecek sivil kişilerden yönetmelikte belirtilen
esaslara göre alınacak ücretler döner sermayeye gelir kaydedilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12.- 10.6.1985 tarihli ve 3225
sayılı Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine
İlişkin Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ek Madde 1.- 211 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 69 uncu maddesinin (d) bendi ile 70 inci maddesi
kapsamındaki hak sahipleri ve boş yatak olması koşulu ile mevcut yatak
miktarının yüzde onunu geçmemek üzere her yıl Genelkurmay Başkanlığı tarafından
belirlenecek oran veya miktarda sivil hastalar, döner sermaye teşkil edilmiş
askerî hastanelerde muayene ve tedavi olabilirler.
Hastaların, döner sermaye teşkil edilmiş
askerî hastanelerde yapılan muayene ve tedavilerine ait giderlerin karşılığı,
askerî hastane döner sermayelerine ödenir.
Kurumları tarafından askerî hastanelere
sevk edilen hastaların muayene ve tedavi ücretleri ise, muayene ve tedavi
giderlerine ilişkin belgelere dayanılarak, askerî hastanelerin döner
sermayelerine kurumlarınca ödenir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
891 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu ve Millî Savunma Bakanlığı
ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner
Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Millî Savunma Komisyonları raporları üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli subay, askerî memur, assubay ve uzman jandarmalar ile 657
sayılı Kanuna tabi memurların, aile fertlerinin ve bunların emeklileri ile aile
fertlerinin sağlık hizmetleri, bildiğiniz gibi, 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda düzenlenmiştir.
Buna göre, çalışan muvazzaf personel ve
aile fertleri askerî sağlık kuruluşlarından, olmayan yerlerde ise diğer resmî
sağlık kurum ve kuruluşlarından hizmet alır.
Emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli
ve bakmakla yükümlü aile fertleri ise, resmî sağlık kurumları ile Emekli
Sandığının anlaşmalı olduğu özel sağlık kurumlarından sağlık hizmeti
almaktadır.
Muvazzaf ve emekli veyahut ölen personelin
çalışan veya emekli eşleri ile anne ve babaları, kurumlarının sağlık
karnesiyle, GATA'da, ancak, yüzde 5'lik kontenjandan faydalanırlardı daha önce;
yani, bunlar, sivil hasta muamelesi görüyorlardı, sadece GATA'da yüzde 5'lik
kontenjandan faydalanıyorlardı; bunun dışında bir faydalanmaları olamıyordu.
Aynı zamanda, malul, muhtaç, erkek ve kız kardeşleriyse, hiç faydalanamazdı.
Getirilen yasayla bunlar ortadan kaldırıldı.
Ayrıca, dönersermayesi bulunmayan diğer
askerî hastanelerde de Genelkurmay Başkanlığınca yüzde 10 kontenjanı geçmemek
üzere verileceği oranlarda faydalanma hakkı sivil hastalara yine
getirilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair bu Kanunla, gerçekten bu imkânlar yeniden getirildi
ve iyi de oldu.
Bu yasayla, subay ve assubayların özlük
haklarını düzenleyen 926 sayılı Silahlı Kuvvetler Personel Kanununda, değişen
ve gelişen ihtiyaçlara göre gerekli değişikliklerin yapılması mecburiyeti
doğmuştur daha önce yapılan değişikliklerden dolayı.
Subayların kıta hizmetleri, teğmen ile
yüzbaşı rütbeleri arasında sekiz yıl olarak düzenlenmiştir. Bunun iki yılını
teğmen, kalan altı yılını ise üsteğmen veya yüzbaşı rütbelerinde tamamlamaları
gerekirdi. Binbaşı ve daha üst rütbedekilerin kıta görevi zorunluluğu ise
yoktur.
Aynı şekilde, assubaylarda da başçavuş
olmadan karargâhlarda ve idarî işlerde görevlendirilemezler. Süre olarak kıta
hizmeti şartı kalmamıştır yine bununla.
Ayrıca, üstün başarıları nedeniyle terfi
edebilmek için kıta hizmeti zorunluluğu vardır. Subaylarda, üsteğmen ve
yüzbaşılarda aranıyor; binbaşılarda ise bu aranmıyor.
Assubaylarda ise üsçavuş ve kıdemli
üsçavuş ve kıdemli üstçavuşlarda kıta hizmeti şartı var, başçavuşlarda yoktu.
Daha önce kıta hizmeti sayılmayan bazı
yerleri kıta hizmeti olarak kabul etme zorunluluğu doğmuştur. Çalışma koşulları
daha zor olmasına rağmen, terfi edebilmesi için, kıta hizmeti olarak
değerlendirilemeyen yerlerde çalışan yüzbaşı rütbesindeki bir personel, 1/3
oranında kıta hizmeti olmadığından terfi edememekteydiler. Daha önce böyle bir
şart vardı. Bu durum başarılı personelin aleyhine olduğundan, sekiz yıllık kıta
hizmeti zorunluluğu mevcut haliyle yine muhafaza ediliyor; ancak, başarı
nedeniyle terfide 1/3'ü kadar kıta hizmeti şartı aranması bu yasayla
kaldırılmıştır.
Aynı konu, muharip sınıf üsçavuşlardan
kıdemli çavuş ve üsçavuş, kıdemli üsçavuşlardan üsçavuş ve kıdemli üsçavuş
rütbesinde rütbe bekleme süresinin 1/3'ü kadar veya daha fazla kıta hizmeti
görevi, üstün başarılı olanlardan, yine aynı şekilde kaldırılmakta. Daha önce ise
bu mecburdu; yani, kıta hizmeti yapmayan bir kişi, ne kadar başarılı olursa
olsun, bu şarttan faydalanamıyordu.
Ancak, üstün başarılı üsteğmen, yüzbaşı ve
binbaşıların terfi esasları, bu sürelerinin bitiminden bir yıl önce bu
rütbelere ait her yılki sicil notu sicil tam notunun yüzde 95 ve daha yukarısı
ve sicil notu ortalaması da sicil tam notunun yüzde 90 ve daha yukarısı
olanlardan, en az iki ayrı birinci veya ikinci sicil üstünden sicil notu
alanlar veya rütbe bekleme süresinin bitiminden bir yıl önce alacak olanlar,
sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanarak, rütbelerine göre, kendi
sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar.
Aynı durum, üstün başarılı üsçavuş,
kıdemli üsçavuş ve başçavuşların terfi esaslarında da yine bu hususlar geçerli
kılınmaktadır. İlgili personel, kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya
Sahil Güvenlik Komutanı tarafından uygun görülenler, muharip sınıflar için
yüzde 8'i, yardımcı sınıflar için yüzde 4'ü oranında bir üst rütbeye
yükselebilirler hükmü getirilmiştir burada.
Değerli arkadaşlar, bu paket yasayla,
terfi sırasına giren albaylardan tuğgeneral, tuğamiral olacakların yıllık
kontenjanının Kara, Deniz, Hava kuvvetlerindeki sınıflara ve Jandarma Genel
Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığındaki dağılımı, kadro ve hizmet
dağılımları esas alınarak Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine Yüksek Askerî
Şûraca yine tespit edilir.
Yine bu yasayla, gerekli uzmanlık
dallarında ve ihtiyaç duyulan branşlarda yurt içinde öğrenim için general ve
amirallere Genelkurmay Başkanlığınca, diğer personel için ise ilgili kuvvet
komutanlıklarınca ve Millî Savunma Bakanlığınca, özlük hakları saklı kalmak
kaydıyla süresi kadar izin verilebilir hükmü getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu yasa paketiyle,
Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına
bağlı kurumlarda dönersermaye teşkili ve işletilmesiyle, askerî hastanelerde
mevcut yatak miktarının yüzde 10'unu geçmemek üzere her yıl Genelkurmay
Başkanlığı tarafından belirlenecek oran veya miktarda sivil hastaların
tedavilerinin yapılması için kontenjan ayrıca ayrılmıştır. Daha önce sadece
Gülhane'de yüzde 5'ti, başka yerlerde muayene de yapılamıyordu. Şimdi bütün
askerî hastanelere bu getirildi.
Değerli arkadaşlar, yine, bildiğim
kadarıyla, gerçekten dönersermaye sadece Gülhane'de vardı. Bundan sonra diğer
askerî hastanelerde de bu dönersermaye kurulacaktır. Bu nedenle, getirilen yasa
tasarısı grubumuzca da olumlu olarak görülmüştür.
Ben, bu nedenle, hepinize saygılarımı
sunarım. Bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Değerli.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarının
tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte Adana Milletvekili
Sayın Ziyattin Yağcı; buyurun.
ZİYATTİN YAĞCI (Adana) - Saygıdeğer
Başkanım ve sevgili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, çok da alışık olmadığımız tarzda
bir kanun görüşmesi yapıyoruz. Bazen, görüştüğümüz kanunlarda çok lüzumsuz
sayılabilecek tartışmaların olduğunu görüp, bıkkınlık gösterdiğimiz oluyor;
ama, bugün de hiç kimsenin söz almaması, biraz hayreti mucip gibi görünebilir.
Bu, bize bir şey hatırlatıyor. Milletimiz,
her fikrin sahibi insanlarıyla beraber, bazı konularda müttefiktir; daha ziyade
dış konularda ve askerî konularda siyasî kanaatlerini bir tarafa bırakarak, hep
beraber bir hedefe doğru yönelirler, oylarını da o istikamette kullanırlar.
Yalnız, bu kanun tasarısının
hazırlanışında komisyonlarda görüşülürken, bilgi sahibi olan arkadaşlarımızın
yanında ekranlarının başında bizi takip eden milyonların da olduğunu hepimiz
biliyoruz. Biraz bilgi arz etmek için söz aldım; çünkü, baktım ki, gerekli
şekilde bilgi de verilmedi. Tartışma olmasın, o güzel; ama, bilgi verilsin diye
düşünüyorum. İsmail Bey arkadaşımın söz alacağını bilsem, belki söz de
almazdım.
Sayın arkadaşlarım, 14 maddeden müteşekkil
bu kanun tasarısında, daha çok teknik konular olmakla birlikte, 12 nci maddesi,
epeyce bir insanımızın beklediği, olmasını arzu ettiği bir şey getirmektedir.
Yani, inkılap çapında desek, belki biraz mübalağa olur; ama, çok ciddî
değişiklikler oluyor o maddeyle.
Gelişimini tamamlamamış bizim gibi
ülkelerde kamu hizmetlerinin görüleceği mekânlar, çoğu zaman kapasite
yetmezliğiyle karşı karşıyadır; yani, kapasite az, ihtiyaç fazladır. Öyleyse,
bunların rantabl kullanılması esastır. Bunun için, bu iki noktada, bilhassa,
millî eğitimde ve sağlıkta çok ciddî bir kapasite yetmezliğinin yaşandığını biliyoruz.
Bunun için de sağlıkta, işte, SSK hastaneleri ve başka diğer hastanelerin
Sağlık Bakanlığına devredilerek tek elden kullanılması ve kapasiteyi sonuna
kadar değerlendirme imkânını getirdik hep beraber. Şimdi, istisna edilen bazı
hastaneler vardı, bunların en başındakiler askerî hastanelerdi. Tabiî,
askeriyenin özelliği vardır; bunu hepimiz biliriz. Ancak, bu getirdiğimiz
maddeyle askerî hastaneleri de, dönersermaye ihdas ederek, yüzde 10'una kadar
sivil halkımızın hizmetine açıyoruz. Bu şimdiye kadar var mıydı? 3 yerde vardı;
İstanbul Haydarpaşa Askerî Eğitim Hastanesi ve Ankara'daki Gülhane Askerî
Hastanesinde yüzde 5 nispetinde bir kontenjan vardı sivile tanınan; bir de
Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezinde de yüzde 30 civarında sivil hastalara bir kontenjan
tanınıyordu. Ancak, diğer hastanelerde bu imkân yoktu. Şimdi getirdiğimiz bu
kanunla bu imkânı halkımızın emrine açıyoruz.
Peki nedir bu, ne kadardır? Saygıdeğer
arkadaşlarım, askeriyenin her birliğinde, küçük de olsa, revirlerin olduğunu
hep beraber biliyoruz. Bu küçük revirleri, yani, 10 yataktan 50 yatağa kadar
olanları geçiyorum; ama, 100 yatak ve üzeri yatak kapasitesi olan hastane
sayımız 42'dir ve toplam 18 000 yatak sayısına sahiptir. Bunun 3 000 kadarı,
işte, bu GATA'ya bağlı, 15 000'i de diğer hastanelerdir. Şimdi, burada
getirdiğimiz şey, zaten, o 3 000'lik kısımda üç aşağı beş yukarı bir sivil
kontenjan vardı; bu 15 000'lik yeni kapasitenin de yüzde 10'u kadarını,
Genelkurmayın takdir edeceği ölçüler içerisinde sivile açıyoruz. Açamadığımız
üç hastane kalıyor. İkisi jandarmaya bağlı; aynı zamanda İçişleri Bakanlığına
da bağlı olduğu için o kaldı. Bir de Girne'deki askerî hastanemiz sivile
açılamıyor; o, daha ileriki bir kademede olacak inşallah. Peki, buradan ne
sağlanır acaba?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yağcı, 1 dakikalık sürenizi
başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ZİYATTİN YAĞCI (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
2004 yılı verilerine göre, askerî
hastanelerimizde, yaklaşık olarak 6 000 000 poliklinik yapılmış; yatan hasta
sayısı 100 000 civarında; ameliyat 50 000 ve laboratuvar teknik sayısı 15 000
000, ağız diş sağlığı da 500 000 civarında. Bunun yüzde 10'unun sivile tahsis
edileceğini varsayarsak, ne derece verimli bir hizmet olacağını hep beraber
takdir ederiz.
Çok faydalı olduğuna inandığım bu kanunun
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 5
inci sıraya alınan, alan Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin,
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma
Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun
ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 934 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına Uşak Milletvekili Alim Tunç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Ali Arslan; şahısları adına, Ankara Milletvekili Recep Garip, Ordu
Milletvekili Cemal Uysal, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Alim Tunç?..
Sayın Ali Arslan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, oldukça uzun bir adı olan 934 sıra
sayılı kanun teklifi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan
yasayla… Başlığı çok uzun; ama, üç dört alanda düzenleme yapan bir kanun.
Birisi, iki yıl önce, yaklaşık yirmiüç ay önce bu Meclis tarafından kaldırılan,
12 Eylül yasalarından birisi olan, 12 Eylülün daha bir yıl dolmadan çıkardığı,
1981 yılının sekizinci ayında çıkan, hekimlere zorunlu hizmet getiren yasayı,
biliyorsunuz, yirmiüç ay kadar önce kaldırmıştık ve hepimiz çok sevinmiştik. Bu
yasayla, hekimlere, maalesef, bu Meclis, sevinerek kaldırdığı zorunlu hizmet
görevini yeniden vermek üzere karar alacak biraz sonra. Dilerim almaz; ama,
öyle görünüyor.
Bir diğeri, nöbet tazminatı verilmesiyle
ilgili, sağlık çalışanlarına, nöbet tazminatı verilmesiyle ilgili, ki, biz de
son derece olumlu karşılıyoruz.
Bir diğeri de, il sağlık müdür ve
yardımcılarının, başhekimlerin ve başhekim yardımcılarının muayenehanelerini
kapatmalarıyla ilgili; yani, tamgün çalışmalarıyla ilgili bir düzenleme. Ne
derece doğru, tartışılabilir. Gerçi bu konuda birtakım sıkıntılar var; ama,
düşünün ki, siz, başhekim yaptığınız ya da il sağlık müdürü yaptığınız bir
doktor arkadaşımıza muayenehanesini kapattırdınız, üç ay sonra da, size göre
kişnemedi, "at sahibine göre kişner" derler, size göre tavır almadı
ve "haydi kardeşim, başhekimliği bıraktırıyorum sana" dediniz; ne
yapacak o başhekim?! Doğruluğu tartışılabilir bir yasa.
Bir diğeri de, acil teknisyen ve
teknikerlerin acil durumlarda, hastaneye gelene kadar hastalara, yaralılara
müdahale etme hakkının verilmesini düzenliyor.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce,
konuşmamın başında da söylemeye çalıştım; bu yasanın aslında en çok tartışılan,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'deki hekimler olarak, Türkiye'deki
hekim örgütleri olarak bizi isyana sürükleyen, bu yasaya itirazımızı yükselten
bölümü, hekimlere zorunlu hizmet getiren düzenlemeler.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, insan,
bir dram mıdır, bir komedi midir, karar vermekte zorlanıyor. Biraz sonra, yasa
kaldırılırken kimler, neler söylemiş, sizlere tutanaklardan okumaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, bundan iki yıl kadar
önce, 24.7.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4924 sayılı Kanunla, 2514 sayılı 12
Eylül ürünü kanunun kaldırılmasına, hep birlikte, coşkuyla, o dönemde söz alan
değerli meslektaşlarımız Nurettin Sözen, Mustafa Özyurt Hocamız, Cevdet Erdöl
Hocamız, sevgili doktorumuz Muzaffer Kurtulmuşoğlu, hepsi müjdeyle Sayın Bakana
teşekkürlerini iletmişler, şükranlarını iletmişler, tüm hekimler,
meslektaşlarımız adına; Sayın Bakan da... Gerçekten, o dönem için övünülecek
bir yasaydı o; biz de kendisini takdir etmiştik. Mesela, daha yasa komisyonda
görüşülürken, Türk Tabipler Birliği Kongresine gidiyor. Türk Tabipler Birliği
Kongresinde, başkan, bir konuşma yapıyor ve henüz yasalaşmadığı için zorunlu
hizmeti kaldıran bu yasadan bahsetmiyor; Sayın Bakan, başkana sitem ediyor.
Konuştukları aynen şöyle: "Hizmeti yerine ulaştıramadığımız bölgelerde 'zorunlu
hizmet' diye bilinen uygulamalar yerine 'gönüllü hizmet' esasını getirmeye
çalışıyoruz" diyor Sayın Bakan. "Değerli Meslektaşlarım, Sayın Birlik
Başkanımızın, 59 uncu Cumhuriyet Hükümetimizin, hekimlerimiz için uygulanmakta
olan mecburî hizmetin kaldırılmakta olduğu müjdesini vermesini beklerdim; o
vermediği için ben veriyorum." Müjde veriyor Sayın Bakan, iki yıl önce.
"Sağlık Komisyonundan geçirdiğimiz yasa tasarısında, şu anda, Türk
hekimlerinin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz bir uygulama olarak süren
zorunlu hizmeti kaldırıyoruz." Müthiş, gerçekten müthiş!..
Bu yasa görüşülürken, komisyonda -ben de o
komisyon üyesiyim- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, bu zorunlu hizmet
kaldırıldı; ama, kısaca adıyla "çakılı personel" denen sözleşmeli
personel uygulaması yerine getirildi... Biz o dönemde öneri getirmiştik. Ben
1978 mezunuyum. Mezun olunca, o dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında,
Sayın Mete Tan döneminde bir yasa getirilmişti. Yasa, "tam gün
yasası" diye bilinen bir yasa. Mezun olan bütün doktorlar -ki, hekim
arkadaşlarımız bilir; hocam bilirsiniz, o dönemde doktorluk yaptınız. Sayın
Bakan 1960 doğumlu, benden 5 yaş küçük, sanıyorum o döneme yetişemediği için
olayı bilmiyor; ama, bilen hekim arkadaşlarımız vardır- o dönemde, tıp
fakültelerini bitiren bütün doktor meslektaşlarımız, tam gün yasasıyla görev
alabilmek için, doğuda, güneydoğuda, nereye gönderirlerse görev alabilmek için
sıraya girmişlerdi. Ben öyle biliyorum, yaşadım bunu, kendim de olayın
içindeydim. O dönemde, Muş milletvekili… Sayın Bakan, bu olayı şeyde anlatıyor,
komisyonda geçen konuşmaları, Türk Tabipler Birliği Merkez Kurultayında
anlatıyor. Cumhuriyet Halk Partililer olarak "kardeşim, biz eleman
temininde güçlük olan yerlerde, geçmişimizde, işte, Mete Tan döneminde, tamgün
uygulamasıyla sorun çözülmüştü, başka reçete aramaya gerek yok. Mete Tan'ın
getirdiği yasaya benzer yasayla, yani Tamgün Yasasına benzer bir yasayla bu
sorunu çözersiniz" demiştik. O sırada Muş Milletvekili olan komisyon üyesi
bir arkadaşımız…
Bakanın Kurultaydaki konuşmalarından
okuyorum. CHP'lilerin itirazı üzerine "hangisini getirelim dedik"
diyor. Biz de demişiz ki: "Türkiye'de Tamgün Yasası vardı 1980 öncesi, o
zaman bu mesele çözüldü." Bugün milletvekili olan arkadaşlarımızdan
birisi, son derece ilginç bir tespitte bulundu. Bu arkadaşımız Muş Milletvekili
ve doktor. Diyor ki: "1980 yılında bu Tamgün Yasası yürürlükte iken, ben
Muş'ta hizmete başladım." Üçüncü hekim olarak hizmete başlamış
arkadaşımız. "Hastanede mi üçüncü hekim" diye sorduk, "hayır,
Muş'ta üçüncü hekimim" demiş. Tabiî, gülüşmeler ve Cumhuriyet Halk Partili
bu öneriyi getiren arkadaşımızla da hafif alay etmeler oldu o dönemde, iyi
hatırlıyorum. "Yani, geçmişte yapılan uygulamalarla başarılı olduk dediğimiz
noktalar bunlardır. Aslında, itiraf edelim ki, bugüne kadar bu bölgelerde hiç
başarılı olamadık. Zorlamalarla herkese, çalışana da çalışmayana da aynı şeyi
uyguladık" diyor Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu konuşmayı
ben iki yıl sonra öğrendim; keşke orada olsaydım.
Bugün, Muş Sağlık Müdürlüğünü aradım;
dedim ki: Muş'ta, 1978'de Tamgün Yasası çıkmadan önceki hekim sayısı ile 1981'e
kadar, Tamgün Yasasının uygulamasıyla hekim sayısında bir artış oldu mu olmadı
mı? Yani, 1980 yılında Muş'ta, sevgili arkadaşımız göreve başladığında
gerçekten 3 doktor mu vardı?..
Biliyorum, Sayın Bakan, gerçekten, çok
enerji harcıyor. Eline Dünya Bankasının hazırladığı bir reçete verildi, bu
reçeteyi Türkiye'ye adapte edebilmek için gecesini gündüzüne katıyor,
bürokratlarıyla bir çözüm bulmaya çalışıyor. Bu açıdan kendisini takdirle
karşılıyorum; ancak, Muş Sağlık Müdürlüğünün bana verdiği bilgi çok enteresan.
Sağlık Müdürlüğünde çalışan yetkili arkadaşlarımız "1981 yılında Muş'ta 19
sağlıkocağı vardı, 19'unda da doktor vardı" diyor. İçinizde Muş
Milletvekili arkadaşımız, henüz bu salonda var mı yok mu, bilmiyorum; ama,
bana, devletin bugün görev yapan resmî görevlilerinin verdiği bilgi bu.
1981 yılında Tamgün Yasası kalktığında, o
yasayla hekimlere, iş güvencesini engelleyen bir hüküm yoktu; o yasayla
hekimlere, gerçekten geçinebilecekleri, onurluca yaşayabilecekleri bir ücret
veriliyordu ve 657'ye tabi devlet memurlarının yasal güvencelerine sahipti bu
arkadaşlarımız ve yine, Muş'taki Sağlık Müdürlüğündeki görevlinin bana verdiği
bilgiye göre, hiçbir sağlıkevinde ve sağlıkocağında, 1981 yılında, Tamgün
Yasası kaldırıldığında, ebe eksiğimiz yoktu, hepsinde ebemiz vardı.
Sayın Bakan büyük gayret sarf ediyor
bildiğim kadarıyla, dünyanın her ülkesini neredeyse dolaştı; Küba, Finlandiya,
Bulgaristan; gitmediği ülke kalmadı; sağlıkta dönüşümü Türkiye'ye uyarlamaya
çalışıyor.
Benim Sağlık Bakanına buradan bir önerim
var: Ne olur, şu Tamgün Yasası uygulamasının sonuçlarını bir araştırsın; taa
Küba'lara kadar gitmesine gerek yok, Muş'a kadar bir gitsin. 1981 yılında
Tamgün Yasasına son verildiğinde, bugün eleman temin etmek için yasa üstüne
yasa çıkardığımız, zafer edalarıyla, zafer nidalarıyla çıkardığımız yasaları,
iki yıl sonra, yeniden geriye götürmek zorunda olduğumuz bir dönemde, Sayın
Sağlık Bakanı ülke ülke dolaşacağına, şu Muş'a kadar bir gitsin, Tamgün Yasası
olayı nasıl çözmüş, bugün eleman temin etmek için çıkardığımız yasalara hiç
gerek kalmayacağını, Tamgün Yasasına benzer bir yasayla, hekimlere, iş
güvencesi olan, insan gibi yaşayacakları ücret verebilen bir yasayla, bugün
doktor, hemşire, sağlık çalışanı gönderemediğimiz yerlere nasıl hekimlerin akın
akın gideceğini görsün.
Değerli arkadaşlarım, yani, elimize bir
ithal reçete verilmiş, tam bir şaşkınlık içinde, ne yapacağımızı şaşırdık.
Acemi fırıncı misali, su katıyoruz cıvık oluyor, un katıyoruz katı oluyor,
tekrar su katıyoruz, bize üç ekmek lazımken, oluyor üçyüz ekmek elimizde; buna
benzer bir model bu.
Bakın, yine, geçtiğimiz günlerde… Bir
başka saptamam da var benim. Sağlık Bakanlığı bir âdet haline getirdi
-geçtiğimiz gün komisyonda da söyledik- Meclis tam kapanma noktasına
geldiğinde, Sağlık Bakanlığı, alelacele, yangından mal kaçırırcasına, konuyla
ilgili sivil toplum örgütleriyle görüşme gereği bile duymadan, duymaya vakti de
yok -mutlaka vardır- bütün yasaları neredeyse temmuz ayının başında ya da
haziran ayının sonunda getiriyor. Geçtiğimiz yıl, biliyorsunuz, Sağlık
Bakanlığının kullanılmayan binalarının satışıyla ilgili bir yasa vardı. Yasanın
kendisi, iki üç satırlık bir yasaydı. Sağlık Bakanlığı -kaç sayfa olduğunu
şimdi hatırlamıyorum; ama- neredeyse bir kitap kalındığındaki Aile Hekimliği
Yasasını ekledi arkasına ek madde olarak, son günlerde Meclisten çıkarmaya
çalıştı. Allah'tan, Meclis, son derece duyarlı davrandı- AKP'li arkadaşlarımıza
teşekkür ederim- o yasa, o dönem, yani, tartışılmadan bu olmaz, bir tartışalım,
bize zaman verin dediler, geri çekildi; ama, sonra, geçtiğimiz aralık ayında
-Düzce İlinde- bir ilde pilot uygulama yapılmak üzere Aile Hekimliği Yasasını
çıkardık. Acele çıkardık yine; aralık ayının son günleriydi, uygulama tarihi
2005'in ocağında başlayacaktı. Yani, Düzce'de, 2005 yılının başında pilot
uygulama başlayacaktı aile hekimliğiyle ilgili, 2005 yılında bu il sayısı,
yanılmıyorsam, 5'e çıkarılacaktı, 2006 yılında da hedef bütün Türkiye'de aile
hekimliğini uygulamaktı.
Değerli arkadaşlarım, araştırma yaptım, ne
oldu, ne âlemde, acaba Düzce'deki aile hekimliği uygulamaları ne oluyor diye
-belki, içinizde bilenler vardır- bir kere, aile hekimliği pilot uygulamasının
adı değişmiş. Biz, buradan, pilot uygulama diye çıkardık "prepilot"
olmuş "prepilot uygulama" olmuş; ama, uygulama yok gene ortada,
sadece, adıyla ilgili bir çalışma yapılmış. Düzce'de uygulanacak aile hekimliği
pilot uygulamasının adı "prepilot uygulama" olmuş. Sanıyorum,
Düzce'nin bir sokağında falan uygulanacak; öyle gibi görünüyor, prepilot
uygulama olduğuna göre…
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisinin AKP'si üzerinde değişik spekülasyonlar yapıldı, işte
alacakaranlıklar, AKP midir, AK Parti midir falan filan diye; ama, AKP'den şu
sağlıktaki uygulamalara baktığımızda, herhalde "aklı karışık parti"
anlamı çıkıyor. Gerçekten, dram mıdır, komedi midir, ben karar veremedim; ama,
şunu biliyorum, o açıdan üzülüyorum da; Sağlık Bakanı, gerçekten, gece-gündüz
çalışıyor, gece saat 2'de 3'te, bakıyorsunuz, Sağlık Bakanlığının ışıkları
yanıyor; ama, ne için uğraşıyorlar, boşu boşuna… İşte, bakın, iki sene önce,
Sağlık Bakanının, Mecliste, bu yasayla ilgili söylediklerini tutanaklardan
okuyayım size…
AHMET YENİ (Samsun) - Alacakaranlıktan
aydınlığa çıkacak, her konumda.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sağlıkta karışık
aklınız, gerçekten karışık.
AHMET YENİ (Samsun) - Orası da aydınlığa
çıkacak.
ALİ ARSLAN (Devamla) - İnşallah,
temennimiz o.
Bakın, iyi şeyler yaptığınızda teşekkür
ediyoruz biz. Yine, isterseniz, Sayın Bakandan önce, milletvekili
arkadaşlarımızın bu yasayla ilgili söylediklerini tutanaklardan okuyayım size;
doğru olanları takdir ediyoruz biz.
Bakın, Nurettin Sözen Hocamız ne demiş;
demiş ki: "Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı irdelerken, öncelikle uzun
zamandan beri iptalini beklediğimiz 21.8.1981 tarihli 2514 sayılı Bazı Sağlık
Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun iptal edilmesi dolayısıyla
Sağlık Bakanımıza teşekkürlerimizi sunuyorum." Yani, biz, güzel şeyler
yaptığınızda teşekkür ediyoruz. Sadece Nurettin Hoca değil, biraz önce
isimlerini söyledim, o yasa üzerinde söz alan bütün arkadaşlarım, Sevgili
Mustafa Özyurt, Sevgili Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Sevgili Mehmet Neşşar, hepsi de
teşekkür etmişler.
Bakın Cevdet Erdöl de bir konuşma yapmış.
Sevgili Başkanımız Cevdet Erdöl'ün, Sağlık Komisyonu Başkanımızın kendisini
seviyorum, takdir ediyorum; ama, kusura bakmasınlar, siyasette bazen böyle
oluyor işte; konuştuğunuz bir laf, ki, Sayın Sağlık Bakanının çok sık yaptığı
bir şey; işte, Deniz Baykal nerede ne demiştir, çıkarır gelir, onun üzerine
siyaset yapmaya çalışır. Ama, bu, Meclis tutanakları, yani, öyle ezbere şey
olanlar değil.
Sayın Erdöl diyor ki: "Bizler, kırk
yıl gerisini değil -ne güzel, geriye bakmıyor yani- yüzkırk yıl ilerisini
düşünen bir toplum istiyoruz ve bunları bize bu kanunla sağlayan Sayın Bakanı,
bürokratlarını ve emeği geçen herkesi kutluyorum." Sayın Erdöl, yüzkırk
yıl ilerisini görmeyi amaç edinen parti, iki yıl sonrasını göremiyor, iki yıl
sonra, yaptığınız şeyden vazgeçiyorsunuz! Düğünle, bayramla kaldırdığınız
mecburi hizmeti, bugün, yaz günlerinde, bugünlerde, hekimlerimiz, çocuklarımız
okullarını bitirmek üzereyken, daha bitirmesine bir hafta on gün kala, tekrar
geri getiriyorsunuz. Nerede yüzkırk yıl ilerisini görmek?! Keşke, iki yıl
ilerisini görebilseydiniz de, bu yasayı o zaman kaldırıp, insanlara, hiç
olmazsa, bir umut vermeseydiniz!
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın vekilim,
söyleyin de, şu fikirlerinizden istifade edelim!
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Onu ayrıca
söylerim. Söyledik, çok söyledik, dinlemediniz herhalde.
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen, Genel
Kurula hitap ediniz.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Cevdet Erdöl de
Sayın Bakana teşekkürlerini, şükranlarını sunuyor. Sayın Bakan da, çok
enteresan bir şekilde, iyi görememiş herhalde "bugün görüşeceğimiz tasarı,
dönüşüm sürecimizde, bize hangi değişiklikleri sağlıyor" diyor, onları
inceliyor. Sayın Bakan diyor ki: "Bunlardan birincisi, zorunlu hizmetin
kaldırılmasıdır. Benden önceki konuşmacılar, bu husustaki takdir hislerini
ifade ettiler -ben de ediyorum; gerçekten, o zaman için takdir etmiştim-
kendilerine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık
çalışanlarımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan 2514 ve 4576
sayılı Kanunlar, bugün, siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla tarihe
karışmış olacak."
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bundan
iki yıl önce tarihe gömdüğü bu yasayı, bugün, siz, oylarınızla tekrar
hortlatmak üzeresiniz, tekrar hortlatmak üzeresiniz, haberiniz olsun. Yapmayın,
hekimlerimize, 12 Eylül döneminde çıkarılan bu insanlıkdışı uygulamayı reva
görmeyin.
Çözümlerle ilgili, bir sevgili arkadaşımız
soru yöneltti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, 1 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Cumhuriyet Halk
Partisi sağlıktaki çözümleriyle ilgili görüşlerini her platformda sunuyor, bu
platformda da defalarca dile getirdi. Ancak, binbir güçlükle, yurdun dörtbir
tarafında hizmet yapan, zorluklarla görev yapan sağlık çalışanlarıyla ilgili
politikasında da, iş güvencesi olan -sözleşmeli, her an işine son verilebilir,
bir siyasetçinin iki dudağı arasındaki iş güvencesi olmayan- ve yaşayabilir
ücret -bunu, performansa dayalı, bugün var yarın yok, emekliliğine yansımayan
ücretlerle değil- gerçekten emekliliğine de yansıyan ücretiyle, alacağı
tazminatlarla, insan gibi yaşayabileceği -bırakın Avrupa'daki meslektaşlarını,
Avrupa'daki meslektaşlarının yarısı kadar ücretle bile geçinmeye razı bu
insanlar- bu ücreti verebildiğimiz bir sağlık sistemi.
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi -sayın konuşmacı,
soruyu soran arkadaşımız, sanıyorum biraz geç geldi- bunu 1978 yılında yaptı. O
zamanki hekimler de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Peki, ben teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç.
Sayın Tunç, bir saniyenizi rica edeyim.
Bundan sonra konuşacak olan hatip
arkadaşlardan, grup adına veya şahısları adına konuşacak olan arkadaşlara
sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim ve konuşmaları kesinlikle uzatılmayacaktır;
onun için, Genel Kurula hitap ederek konuşmalarını zamanında tamamlamalarını
istirham ediyorum.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık
Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu
ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşımız, Muğla Milletvekilimiz
Ali Bey, biraz önce, bazı konulara açıklık getirdi.
Bugün getirdiğimiz bazı düzenlemeler var;
ama, bunlar içinde en can alıcı noktalardan biri, mecburî hizmet dediğimiz,
hekimlerin zorunlu hizmet süresinin tekrar gündeme gelmesi ve bugün tekrar bunu
konuşuyor olmamız, bizler açısından da çok makbul olan bir durum değil.
Ancak, yıllarca mecburî hizmet yapmış bir
hekim olarak, yıllarca pratisyen hekim olarak çalışan birisi olarak, şunu
söylemek isterim ki, biz, ülkemizde sağlık sorunlarının ortadan kaldırılması ve
halkımıza olan hizmetin sunumundaki kaliteyi artırabilmek için, Anayasada
verilen hakların yerine getirilebilmesi için bunları burada konuşup ve
halkımızın menfaatına sunmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, sağlıklı yaşama ve
sağlık hizmetine ulaşma hakkı, insanın sahip olduğu en temel haktır. Kişinin
ihtiyaç duyduğu tıbbî yardımı alamaması, telafisi imkânsız sonuçları ortaya
çıkarabilecektir. Devletin sunmakla yükümlü olduğu sağlık hizmeti, acil ve
geciktirilemez, ertelenemez ve ikame edilemez niteliktedir. Anayasamızda böyle
deniliyor. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinin önemi ve önceliği nedeniyle,
ihtiyaç duyulan personelin istihdamı, zorunluluk arz etmektedir.
Değerli arkadaşlar, gönül isterdi ki, iki
yıl önce getirdiğimiz sözleşmeli personel istihdamıyla birlikte, bütün
bölgelerimizde, istenilen ölçülerde hekim istihdamı sağlansın; ancak, iki yıl
geçmesine rağmen, açılan kadrolarda -biraz sonra rakamlarını da vereceğim-
istediğimiz… Belki, yardımcı sağlık personelinde istediğimiz sonucu aldık; ama,
özellikle uzman hekimde ve kısmen de pratisyen hekimde, bu konuda başarılı
olamadık.
Peki, biz bu sözleşmeli istihdamla neyi
getirmiştik? Ben, yıllardır, hekim olarak çalıştığım dönemde de, sürekli olarak
bunu savundum; yani, çalışan ile çalışmayanın ayırt edilmesini, çalışanın daha
fazla ücret almasını ve bölgelerarası farklılıkların, en azından, ekonomik
olarak ya da özlük haklarına yansıtılmasını savundum. Biz, gönüllülük esasına
göre, ihtiyaç sahibi arkadaşlarımızın mutlaka bu bölgelere giderek çalışmalarını
sağlamak ve böylelikle, o bölgedeki insanlarımızın da anayasal hakları olan
sağlık hizmetlerinden faydalanmalarını sağlamak istedik. 4924 sayılı Kanunla
birlikte, sözleşmeli olarak atanan pratisyen hekimlere ve uzman hekimlere bazı
maaşlar verdik. Tabiî ki, bunlar çıplak maaşları değildi. Biz, yine, bu hükümet
zamanında, gerçekten, sağlık çalışanlarına ekonomik yönden büyük bir katkı
sağladık. Bu da, performans sistemiyle, dönersermayeden pay almalarıydı.
Bununla birlikte, istihdamı zor olan bu
bölgelerde sağlık personelinin istihdamını sağlamakla ilgili yasayla birlikte
iki yılda bazı hekimlerimizin aldıkları maaşları söylemek istiyorum sizlere.
Özellikle pratisyen hekimler ortalama 3 000 YTL, yani, 3 milyar maaş
almaktalar. Bu 2 500 000 000 ile 5 000 000 000 arasında değişmekte. Bu, tabiî
ki, dönersermaye katkısıyla birlikte, çıplak maaş değil. Yine, uzman hekimler
ortalama 6 600 YTL, yani, 6 600 000 000 ücret alabilmekteler; yani, 10 milyarla
4 milyar arasında ücret almakta bu arkadaşlarımız. Geçenlerde komisyonda da
söyledim, hatta isim vererek söyledim, Diyarbakır'ın Bismil İlçesinde bir göz
hekimi, yaklaşık 9 900
000 000 ücret alıyor. Ama, baktık ki, buna rağmen, 1 081 tane sözleşmeli uzman
tabip pozisyonuna ancak 200 kişi atanmış ve bunların yüzde 36'sı göreve
başlamış. Yine, pratisyen hekimlerden 3 500 kadroya 2 191 kişi yerleşmiş ve 1
565 kişi göreve başlamış.
Değerli arkadaşlar, ekonomik yönden
güçlendirilmiş ve ihtiyacı olan hekimlerimizin bu kutsal görevi; çünkü,
hekimlik, gerçekten, çok kutsal bir görevdir, geceli gündüzlü çalışmak
gerektirir, fedakârlık gerektirir. Bu bölgelerimizde hem vatandaşımızın
ihtiyacı olan sağlık hizmetlerini vermek hem de kendilerinin ekonomik olarak
hak ettiklerini alabilmeleri için böyle bir imkân sağladık; ancak, maalesef,
bunda, bu hekimlerimiz buraya gitmekte tereddüt ettiler ya da gitmediler. Sonuç
ortada. 1 088 tane kadro açıyoruz, ancak 200 kişi müracaat ediyor, bunun yüzde
36'sı başlıyor. Yine, pratisyen hekimlerde 3 500 kadro var, 2 700 kişi müracaat
ediyor ve biraz önce de söylediğim ekonomik şartlar gözönünde tutulursa...
Tabiî ki, gönül, gönüllü olarak gitmekten
yana; ancak, bu sağlanmadığına göre, biz, AK Parti olarak, anayasal hak olarak
vatandaşımızın sağlık hizmetleri alım hakkını korumak zorundayız ve bir
şekilde, devlet olarak, hükümet olarak, bu sağlık hizmetini vermek zorundayız.
Bu -biraz önce Ali Bey söyledi- kalkarken bir hekim olarak ben de çok sevindim.
Mecburî olarak!.. Yani, ismi bile çok güzel değil. Bir hizmeti zorla bir kişiye
yaptırmak çok uygun bir durum değil. Ancak, eğer geçmişteki gibi bir durum
olsaydı, doğudaki bir hekim arkadaşımız ile batıdaki bir hekim arkadaşımız aynı
ücreti alıyor olsa da bu şekilde karşılaşsaydık bunu anlayabilirdim. Ama, bu
kadar ekonomik olarak güçlendirilmiş bir durum varken hekim arkadaşlarımızın
buralara gitmemesi ve bizim de, hükümet olarak, devlet olarak buralara sağlık
hizmetini verme zorunluluğumuzdan dolayı şu anda bu kanun gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu kanunla birlikte,
biraz önce verdiğim örneklerde, yine, devlet memuru olarak 657'ye tabi de 386
hekim arkadaşımız ve 855 de pratisyen hekim arkadaşımızın belirli bölgelere
tayinleri yapılmıştır. Ama, 2000 yılına ait veriler var benim elimde. Hekim
başına düşen insan sayısında, bugün baktığımda, çok fazla bir fark yok, belki
bir 50-60 düşme var. Hekim sayısında da bir değişme yok. Çok çarpıcı bir durum
var. Geçen yıl, 2004 yılında tıp fakülteleri 4 500 mezun vermiş -4 500
pratisyen hekim- ve pratisyen arkadaşlarımızdan da uzmanlığa giden 5 000 kişi
olmuş. Yani, biz yıllardır, bizim tabip odalarımız veya çeşitli sivil toplum
kuruluşlarımız, işte "tıp fakülteleri açılmasın, tıp fakültelerinden çok
fazla mezun veriliyor, hekim istihdamı zorluğu oluşacak, işsiz hekimler ordusu
oluşacak…" Demek ki bu istatistikler doğru değil. Şimdi baktığımızda,
doğru değil. 2000 yılında yaklaşık 85 000 hekim görev yapıyor ülkemizde. Bugün
baktığımızda, yaklaşık 90 000; ama…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yurt dışına
gidiyor.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Hayır, mezunlarımız
var. Bunun dışında, emekli olanlarımız ya da ayrılanlarımız, bu mesleği
yapmayanlarımız da var; ama, şunu görmemiz gerekiyor: Ülkemizde hekim başına
düşen sayıyı Avrupa Birliğine uyarlamak için ya da Avrupa Birliğindeki gibi bir
hekimin günde 20 hasta muayene etmesi için ya da aile hekimlerinin belirli
sayıda hastalara hizmet verebilmesi için, bizim hekim sayımız az. Şu anda, her
yıl 4 500 kişi mezun veriyoruz; ama, bir o kadar da uzmanlığa giren arkadaşımız
var.
Yani, şu, çok çarpıcı bir örnek: 2000
yılındaki verilere göre -bunu net olarak da verebilirim- 38 064 uzman ve 47 000 pratisyen hekim
olmak üzere, 85 000 civarında hekimimiz var. Şu anda da bu sayı 89 000 küsur.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayıda bir yanlışlık
var.
ALİM TUNÇ (Devamla) - O nedenle, yaklaşık
beş yıl geçmesine rağmen, hekim sayısında bir artış olmamış ve sivil toplum
kuruluşlarımızın ve birtakım kurumların söylediği gibi, ülkemizdeki hekim
sayısı, tıp fakültelerinin sayısı fazla değil. Daha nitelikli ve bütün
bölgelerimize hitap edebilecek hekimlerimize ihtiyacımız var.
Değerli arkadaşlar, mecburî hizmetle
ilgili kanunda eskisi gibi gelmemekte. Burada, Devlet Planlama Teşkilatımızın
belirlemiş olduğu 6 bölge seçilmekte ve bu altı ay ile iki yıl arasında çeşitli
kademelendirilmiş şekilde hekimlerimiz o bölgenin vatandaşlarına da hizmet
etmesiyle ilgili bir yürürlük oluşacaktır, bir kanun oluşacaktır. Ben, bir
hekim olarak, hekimlerimizin mecburî hizmet şeklinde gönderilmelerini kabul
edemiyorum belki; ama, şunu da söylemek gerekir ki, bu kadar imkânı sağlamamıza
rağmen o bölgelere eğer gönüllülük esasına ve ekonomik olarak rahat edecek
şekilde gitmediklerine göre, bu ülkenin de her karışının sağlık hizmetini
almaya hakkı vardır. O nedenle de, bunu bu şekilde çözmekten başka şu an için
bir çare yok.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu kanunda,
yönetici vasfında olan hekim arkadaşlarımız, il sağlık müdürü, müdür
yardımcıları, başhekim ve başhekim yardımcılarının da -serbest çalışan
arkadaşlarımızın- bu konunun ciddiyeti ve bütün zamanlarını bu yöneticilik ve
bulundukları yerin, makamın hakkını verebilmeleri için, serbest çalışmalarını
engelleyen bir düzenleme var. Burada da bizim amacımız, bu arkadaşlarımızın
dönersermaye ya da performansına bağlı olarak ekonomilerini biraz daha iyi
duruma getirmek; ama, bulundukları yerde bu makamları kullanmadan çalışmalarını
sağlamak.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Onbeş gün sonra
görevden alınırsa ne yapacaksınız?
ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
yine, bir başka, bu kanunun getirdiği, Sağlık Bakanlığımızın özellikle
denetimini artırabilmek ve bütün ihtiyaçları karşılayabilmek için buradaki
sıkıntının temeli de şudur: Biz, biliyorsunuz ki, yine, bu AK Parti Hükümeti
zamanında yapılmış en önemli olaylardan birisi, hastanelerin birleştirilmesi ve
halkımızın istediği hastaneye ve istediği hekime gitme şansını verdiğimiz bir
dönemdir. Bunu, bu hükümet gerçekleştirdi ve bunun sonucu olarak da Sağlık
Bakanlığına bir ek yük geldi. Bu hastanelerin ve sağlık tesislerinin,
sağlıkocaklarının denetimini sağlayabilmek için ek denetim elemanlarına ihtiyaç
doğdu. O nedenledir ki, bugün, bu kanunla birlikte, Sağlık Bakanlığının daha
iyi bir denetim yapabilmesi ve sorunların daha çabuk çözülebilmesi için,
müfettiş yardımcısı ya da diğer kurumlardan müfettiş alımına ilişkin bir
düzenleme yapıldı. Bir müfettişin yetişmesi, sıfırdan alındığında, üç yılda
oluşmakta; ama, hastanelerin birleşmesiyle beraber sağlık tesislerinin artması
ve bunların bir an önce ihtiyaçlarının karşılanması, denetimlerinin
yapılabilmesi için buna ihtiyaç duyuldu; o nedenle bunu getirdik.
Değerli arkadaşlar, yine, yıllardır
hekimlerimizin çalışmalarında ve diğer yardımcı sağlık personelinin
çalışmasında "icapçı nöbet" diye bir durum vardır. Bu nöbetler,
genellikle, özellikle tek hekim çalışan yerlerde… Bir beyin cerrahı mesela -en
fazla karşılaştığım- veya genel cerrah veya kadın doğumcu ve diğer hekimler,
acil bir hasta olduğunda en hızlı ulaşan kişilerdir; ama, tek olmalarından
dolayı 24 saat çalışmak zorundadırlar ve bunlar, sadece maaşlarını ve bizim şu
anda çıkardığımız kanunla döner sermayelerini almaktaydılar; ama, Anayasaya
göre angarya yüklenemez. İşte, bunu, şu anda düzeltiyoruz. Bugüne kadar eksik
olan, bütün hekim, yardımcı sağlık personeli, şoför, memur, hepsi, icapçı
olarak çalıştıkları sürece ücretlerini artık alabilecekler. Bu eksikliği de
giderdiğimiz için, AK Parti Hükümetine ve Sağlık Bakanlığına teşekkür ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Teşekkürü sonra
geri almayın!
ALİM TUNÇ (Devamla) - Neden alalım?!
İcapçı nöbetlerinin ücretinin verildiği için mi geri alalım?!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - O güzel,
almayın…
ALİM TUNÇ (Devamla) - Neden alalım yani?!
Bugüne kadar bir eksiklikti bu.
BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen Genel Kurula
hitap edelim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Tandoğdu;
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Tunç.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dönüşüm ve değişimler şüphesiz ki kolay değildir. Dönüşüm,
yerleşik alanı rahatsız eder; değişim, alışılmış olanı terk etmeye zorlar.
Zorlukları bilerek gelen bir iktidar olarak, yılların biriken sorunlarını
çözmek, halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirmek için, sağlık alanında kırk
yıldır hiçbir hükümetin cesaret edemediği Sağlıkta Dönüşüm Programını adım adım
gerçekleştirmekteyiz.
Ülkemizde, sağlıkta çalışanların sorunları
gerçekten çok büyük ve özveriyle çalışmaktalar. Gerek ekonomik yönden gerekse
saygınlıklarının azalması, özellikle sağlıkocaklarındaki hekim
arkadaşlarımızın, sevk zinciri ya da RPT dediğimiz reçete yazmakla görevli
memur gibi çalışmaları kabul edilemezdi ve şu anda, bu iktidarla birlikte
yapılan laboratuvar çalışmalarının desteklenmesi, dönersermaye… Yaptıkları işin
performansa bağlı olarak karşılığını alabilmeleri neticesinde, hem bu
arkadaşlarımızın mesleklerini yapmadaki saygınlığı artırılmıştır hem de bu
mesleği yapma lezzetine sahip olmuşlardır hem de koruyucu sağlık hizmetleri bir
o kadar daha iyileştirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, biz, hükümet olarak,
milletvekili olarak, seçimlerde verdiğimiz… Bağ-Kur, SSK, yeşilkart, Emekli
Sandığı farklılıklarını ortadan kaldıracağız dedik ve yeşilkartla ilgili
yaptığımız düzenlemeler, bugün, takdire şayan; ama, bunun en önemli ayağı,
Genel Sağlık Sigortası ve kurumların tek çatı altında birleştirilmesidir.
Çok büyük adımlar attık, hastaneleri
birleştirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tunç, 1 dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Hekimlerimizin özlük
hakları emekliliklerine yansımasa da, inşallah, bu da birkaç gün sonra gelecek
kanunla sağlanacak. En azından ekonomilerini iyileştirdik, kendilerini hizmette
yarışır bir hale getirdik ve karşılıklarını almaya başladılar; ama, şunu
söylüyorum, bu kadar yaptıklarımızın son noktası, genel sağlık sigortası ve
sosyal güvenlik alanındaki reform olacaktır. Bunu da, şu anda komisyonumuzda
görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde inşallah bu Meclisten bunu da geçireceğiz ve
sağlıkta yıllardır yapılamayan reformu bu hükümet ve AK Parti yapmış olacak.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Tasarının tümü üzerinde şahısları adına,
Sayın Recep Garip?.. Yok.
Sayın Cemal Uysal?.. Yok.
Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan evvel hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım.
Bundan birbuçuk yıl evvel, ülkeye doktor
dağıtımı yapacağız, bazı yerlere doktor gitmiyor diye, sözleşmeli personel
olarak, yani çakılı kadro olarak, buradan bir kanun çıkardık. O zamanlar; Sayın
Bakan, yanlış yapıyorsunuz, yasalar günübirlik olmaz, yasalar uzun vadeli olur,
çözüm getirmez bu dedim, "getirir" denildi; hatta, bazı doğu
milletvekili arkadaşlarım, haklı olarak -çünkü, onlar da güvenmişlerdi böyle
olacağına, doktor bulacağız diye- "doktor hoca, sen niye öyle diyorsun;
benim ilçemde, kazamda, vilayetimde doktor bulamıyorum" diyordu; doğruydu
tabiî ki o milletvekili arkadaşlarımın söyledikleri. Bunu yapmayın dedim. Peki,
bunu yapmayın dediğimde, acaba, hiç mi yol göstermedim?.. O günler, böyle
yaparsanız doktor bulamazsınız dedim. Onbir ay sonra performansına bakacaksınız
doktorun, ona göre karar vereceksiniz. Kim verecek o ilçede; ilçe yönetimi
verecek; bu, yanlış olur -yani, buradan, bir tarafa gelmek istiyorum- bu
yanlışı yapmayın dedim. Peki, o zaman ne yapmak lazımdı; söyledim, yine de
söylüyorum: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tutalım; ücretlendirmeyi
de, Siirt'in falan köyündeki doktora, sağlık personeline şunu veririm, Siirt'in
merkezinde bunu veririm… Hani diyoruz ya şimdi, performansa göre para
vereceğiz, alacağız vereceğiz; 8 milyar, 9 milyar verdik, halen doktor gitmedi
diyorlar. O, kitapta kalır dedim; ama, Ankara'da şunu veririm, İzmir'de bunu
veririm; işte, buyur, önüne senin liste, bu listede kendine yer bul dersen, o
doktor, o sağlık personeli, kendini garantide hissederek, bal gibi de oraya
gider diye söylemiştim; dinlenmedi…
Sevgili arkadaşlarım, tecrübenin çok önemi
var. Kanun yapmak kolay. Hele, böyle bir çoğunlukta kanun yapmak o kadar kolay
ki; üç bürokrat arkadaşım sayın bakanlarımın önüne getirir tasarıyı "biz
bu işi bu şekilde hallediyoruz" derler. O bürokrat arkadaşlarıma, sen hiç
falan yerde çalıştın mı, sen şurayı gördün mü diye sorduğunuzda
-sorabilseydiniz- onlar o zaman duracaklardı. Yani, benim bürokrat
arkadaşlarım, ülkeyi tozpembe gösterirler. Hiç kimse alınmasın. Öyle, adam
yönetmek, ülke yönetmek, profesör oldum demek, bu işi çok iyi biliyorum demek
değildir. Hiç kimse alınmasın. Ben tıbbiyeyi bitirdiğimde, dünyayı ben yarattım
zannediyordum; ama, ne zaman ki işin içine girdim, otuz beş senedir hiçbir şey
olmadığımı gün geçtikçe öğreniyorum; ama, hep ders alıyorum.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Fena adam
değilsin!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Tecrübe ayrı şey. Bir işin ehli olursunuz, o iş nedir; mesela, ben radyoloji
uzmanıyım, belki ehliyimdir; ama, benden iyi bilen de vardır, o ayrı şey. Ama,
yönetim yapmak, Türkiye'yi, yetmiş milyon insanı yönetmek, o yetmiş milyon
insana cevap verebilmek kolay değildir.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Biz başardık
ama.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - İşte
"biz bunu yaparız" dediniz, yaptınız. Keşke bu sefer, bugün karşıma
"biz bu işi yapamadık" diye çıkmasaydınız, ben utansaydım.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kaza oldu,
düzeltiyoruz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben
deseydim ki yine buradan size: Sayın Bakan, sayın hükümet, ben size geçen gün
teşekkür etmiştim, yine teşekkür ediyorum, bakın neler yaptınız derdim; ama,
edemiyorum; çünkü, doğruya doğru, yanlışa yanlış demek, benim vazifemdir. Eğer
bu işi yapıyorsam, eğer bu ülkede ben otuz küsur senedir yöneticilik
yapıyorsam, bu ülkenin batısında, doğusunda çalışmış bir adam olarak
söylüyorsam, gönderemezsiniz bu doktorları.
Ne oldu; kimse gitmedi. 2 000 küsur
doktordan, 136 veya 150 doktor gitti, o da mecburen, nasıl olursa olsun diye
gidiverdi. Hani, benim doğuya gidecek doktor arkadaşlarım, personellerim, ne
oldu; olmadı. Olmadı, şimdi döndük başa. Zaten, Mecburî Hizmet Yasası
antidemokratik bir yasaydı, Anayasaya da aykırıydı; Sayın Bakan geldi, bu
kürsüden, "ben, bu Mecburî Hizmet Yasasını kaldırıyorum" dedi. Zaten
yirmi yıldır uygulanan Mecburî Hizmet Yasası, onüç sene bilfiil uygulandı,
başarısız olmuştu; burada da geldi Sayın Bakan "ben bunu
kaldırıyorum" dedi. Doğru idi, ben de o gün Sayın Bakana teşekkür ettim.
Evet; ama, doğru idi, ettim teşekkürü; şimdi, artık halka bırakıyorum, size
bırakıyorum, onu geri almak mecburiyetinde kaldım.
Devlet ciddiyeti öyle kolay mıdır;
devlette süreklilik vardır. Yasalar günlük yapılmaz. İşte, günlük yaparsanız,
birileri "bu böyle olsun" dediler diye başlarsanız, sonuçta böyle
olursunuz. O da, kime zarar veriyor; topluma zarar veriyor, ülkeye zarar
veriyor. Doğrudur tabiî ki, yanlıştan dönmek kadar güzel bir şey yoktur; ama, o
yanlışı yapmamak çok daha güzeldir.
Sevgili arkadaşlarım, yine söylüyorum,
burada "nöbet paraları verilecek" deniliyor; doğrudur, verilsin,
teşekkür ederim, o doğrudur. Sağlık müdürlerinin ve başhekimlerin
muayenehanesini kapatıyorsunuz; yanlıştır, yanlıştır, söylüyorum. Bu adamı,
beğenmediniz, altı ay sonra aldınız; bu adam ne yapacak; muayenehaneyi kapadı,
yine kaldı açıkta. Nasıl bir garanti bu; başhekimlere, sağlık müdürlerine, şunu
yapacağım diye nasıl garanti veriyorsun. Burası bir siyasî kadrodur, siyasî
kadrolarda hiç kimsenin böyle uzun vadeli garantisi yoktur; bu da yanlıştır.
Nöbet paraları; doğrudur, doktorlar adına,
hemşireler adına, sağlık personeli adına bunun doğru olduğunu söylüyorum; ama,
yanlışı da söylüyorum. Bu yanlışı yapmayacağız; yine yapıyoruz.
Performans diye tutturduk "performans
olmaz" dedim, olmaz, halen olmaz. Üç beş hastanede çalıştır devamlı
doktorları, günde 70 hasta bakmakla performans mı olur, o hastaya fayda mı
olur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bu,
hastaya fayda mıdır acaba 70 ilâ 100 hasta baktırmak bir doktora. Ne hizmeti
alan memnundur ne de hizmeti veren memnun olur. Kim ne derse desin, vermeden
almak Allah'a mahsustur. Doktora, sağlık personeline, insanca yaşayacağı
şekilde bir ücret, Personel Yasasında olduğu gibi ücret skalasını uygulamak
mecburiyetindesiniz. Başka türlü yapamazsınız. Gönüllü olmadığı bir yerde hiç
kimseyi tutamazsınız.
Bu mecburî hizmet çıktıktan sonra çoğu
doktorluk yapmayacak, istifa edecekler; yine olmadı olacak, size söyleyeyim.
Gelin, bunu 657 sayılı Yasaya tabi
tutarak, özendirerek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür
ediyorum.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, şahsı
adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin tümü üzerinde söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet hizmetinde, devleti yönetirken
iddialı olmak son derece güzel bir şey. İddialı olmak, o meseleyi çok iyi bir
şekilde bilmenin neticesidir. O hizmeti en iyi şekilde verebilme azim ve
kararlılığıdır. O bakımdan, bu tür iddialı sözleri yaparken, sözlerin,
ayaklarının yere çok sağlam basması gerekmektedir. Söylenen sözlerin hayat
bulabilmesi Türkiye şartlarına ve gerçeklerine uygun olması gerekmektedir.
İşte, biraz önce görüşmeye başladığımız bu kanun teklifini… Bizler, ikibuçuk
yıl önce, çok iddialı sözlerle ortaya koyduğumuz ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirdiğimiz bir kanun tasarısında bu cümleleri buralarda
duyduk. Türkiye'de, sağlık alanında müthiş bir dönüşüm ve gelişimin başladığı,
başlayacağı ve her şeyin sıfırdan başladığı ifade edildi ve AK Parti İktidarı
döneminde getirilen bu kanunla, sağlık hizmetlerinin çağ atlayacağı ifade
edildi; ama, gelinen noktada, ikibuçuk yıl sonra geldiğimiz noktada, çok süslü
sözlerle, çok iddialı sözlerle Meclis gündemine getirilen ve ikibuçuk yıldan
beri yürürlükte olan bir kanunun değiştirilmesiyle ilgili bir kanun teklifini
bugün görüşüyoruz ve gerekçesine baktığımızda da, ikibuçuk yıldan beri sağlık
alanında ne kadar büyük yanlışlıklar yapıldığı, ne kadar büyük eksiklikler
ortaya çıktığı ve o uygulanan kanun tasarısıyla, kanunlaşan o hükümlerle iki
yıldan beri Türkiye'de sağlık alanında ne kadar ciddî problemlerin ortaya
çıktığı, genel gerekçede çok açık ve net bir şekilde ifade ediliyor.
Bakınız, 1 081 sözleşmeli uzman kadrosu
açılmış; müracaat eden sadece 200 ve göreve başlayan 136 kişi. 1 081 kadronun sadece
136'sı doldurulabilmiş ve iki yıldan beri, 900 küsur kadro boş bir şekilde
duruyor ve yine, pratisyenlerle ilgili olarak 3 524 kadro açılmış, 2 191
müracaat olmuş ve 1 565 kişi göreve başlamış; 2 000 kadro boş vaziyette. O
zaman, ben, Sayın Sağlık Bakanıma, buradan, sormak istiyorum: Bu kadar boş
uzman kadrosuyla, bu kadar boş pratisyen hekim kadrosuyla, sizler, iki yıldan
beri, Anadolu'nun en ücra noktalarında bu sağlık hizmetini nasıl sağlıklı bir
şekilde verebildiniz?! Bunun hesabını, şimdi gelip, bu kürsüden, hem
milletvekillerine hem de aziz milletimize vermek durumundasınız. O gün büyük
alkışlarla kabul edilen ve iktidar ve muhalefet milletvekillerinin tamamına
yakın kısmının oybirliğiyle kabul ettiği bir kanundan iki yıl sonra böyle bir
kanun teklifine geçiyoruz. Evet, biz de kabul ettik; ama, görünen o noktada,
bunun, ayakları yere sağlam basmayan, üzerinde ciddî bir şekilde durulmadığı
bugün açık bir şekilde ortaya çıkmıştır; 2 000 pratisyen kadrosu Türkiye'de boş
kalmış, 900 uzman kadrosu, getirilen o sistemle Türkiye'de boş kalmıştır.
Şimdi, bunun…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sağlık
sistemlerinin hepsini…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çerçi,
sizin konuşmalarınız da burada. Bakın, o gün, o kanun görüşülürken sizin
yaptığınız konuşma da elimde; ama, bugün, iki yıl sonra gelinen noktaya
bakınız. Sayın Sağlık Bakanı da o gün kürsüden şunları söylüyor: "Benden
önceki konuşmacılar bu husustaki takdirlerini ifade ettiler; kendilerine
gerçekten çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarımızın
üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan 2514 ve 4576 sayılı Kanunlar,
bugün, siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla tarihe karışmış olacak."
Demokles'in kılıcı gibi üzerinde sallandırılan bu hüküm, bugün, tekrar,
yeniden, bu kanun teklifiyle, Sayın Bakanın ifadeleriyle, Demokles'in kılıcı
gibi, sağlık personeli üzerinde sallandırılacaktır. Sayın Bakanım, sizin
ifadeleriniz bu, ben herhangi bir şey ilave etmiyorum.
Bakınız, yine Sayın Bakanın ifadeleri:
"21 inci Yüzyılda böyle bir uygulamayı bugün birlikte ortadan
kaldırıyoruz. Bu kanunun yirmiiki yıllık uygulaması sonucunda sağlık
personelinin yurt sathında dengeli ve adil dağılımının zorlamalarla
sağlanamayacağı da ortaya çıkmıştır." Siz, zorlamalarla bu olmuyor
diyorsunuz, bugün getirilen bu kanun teklifinin de zorlamalarla, yine eski
uygulamaya geçiş olduğu çok açık ve net bir şekilde ortada Sayın Bakanım.
Yine, Sayın Bakan devam ediyor:
"Hizmette aksamalara meydan vermemek ve ülkemiz göstergelerinin gelişmiş
ülkeler seviyesine gelmesini bir an önce gerçekleştirmek için sözleşmeli
personel istihdamına ilişkin bu tasarıyı önünüze getirmiş bulunuyoruz." Ne
diyor; çağdaş ve gelişmiş ülkeler seviyesine Türkiye'yi de ulaştırmak için biz
bu kanun tasarısını getirdik diyor. Şimdi gelinen noktada, demek ki, çağdaş ve
gelişmiş bir ülke olmaktan vazgeçip, geri kalmış ülkeler pozisyonuna girmek söz
konusu. Sayın Bakanın sözlerinin mefhumu muhalifiyle anlaşılması bu şekilde
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, elbette,
yanlışlar, hatalar olabilir; ama, sağlık alanında, çok dikkatli ve ölçülü bir
şekilde değişimleri ve gelişimleri yapmak mecburiyetindeyiz ve yine bu kanun
teklifiyle, il sağlık müdürleri, sağlık müdür yardımcıları, hastane
baştabipleri ve hastane baştabip yardımcılarının, özel muayenehanelerini, üç ay
içerisinde -eğer bu görevleri sürdüreceklerse- kapatmaları getiriliyor.
Ben, buradan, bir uyarı görevimi yapmak
istiyorum. Böyle bir teklif, böyle bir şey getirilebilir; ancak, bunun da
hesabının çok iyi yapılması lazım. Üç ay sonra, Türkiye'de, yetişmiş sağlık
müdürleri, sağlık müdür yardımcıları, hastane baştabipleri, baştabip
yardımcılarının toplu olarak "ben muayenehanemi kapatmak istemiyorum"
diyerek görevden ayrılmaları söz konusu olduğunda, bu kadar yetişmiş personelin,
üst seviyedeki yöneticilerin bulunmaması durumu ortaya çıkabilir; bu da sağlık
hizmetlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunun da üzerinde ciddî bir şekilde
durulması gerektiği inancındayım.
Yine, son maddede, Maliye Bakanlığında
muhasebat kontrolörü, bütçe kontrolörü, başmüfettiş, muhasebat başkontrolörü ve
bütçe başkontrolörü olanların, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kuruluna geçmeleriyle
ilgili bir hüküm...
Yine, Sayın Bakanım, bu konunun da çok
ciddî bir şekilde ele alınıp incelenmesinde fayda var; çünkü, bu tür geçişler,
geçiş yapılan kurumda bazı huzursuzluklara, sıkıntılara sebebiyet verebilir.
Dışarıdan gelen, hele teftişle ilgili olarak bakanlığa gelen bu tür
görevlilerin, bu tür müfettişlerin kontrolörlerin, o bakanlıkta mevcut, bu işi
yapan arkadaşlarımızla uyum problemi olabilir, bir tartışma söz konusu
olabilir. O bakımdan, ben, bunun da, üzerinde ciddî bir şekilde durulup
incelendikten sonra bu kanun teklifinin içerisinde yer almasının faydalı olduğu
inancındayım.
Yine, bu kanun teklifi 48 saat geçmeden
Meclis gündemine gelmiştir. Bunun bu şekilde olmasını da kanun teklifine
yansımasından anlıyoruz, görüyoruz. Mesela, bir maddede "her bir izin
suretiyle karşılanamayan icap nöbeti saati için" diye, hiç anlaşılmayan,
son derece bozuk bir Türkçeyle yazılmış olan…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Anlaşılıyor,
anlaşılıyor…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çerçi,
biraz sonra, bakacaksınız, orada bir düzeltme talebi Sayın Bakandan ve
ilgililerden gelecek. Lütfen… Bu konu, son derece bozuk ve anlaşılmayan bir ifadeyle
yer almıştır. Biraz sonra, göreceksiniz, o konuyla ilgili bir yetki
isteyeceklerdir.
Yine, son olarak "ihraz edenler"
diye bir ibare var. Ben, birçok milletvekili arkadaşımıza sordum ne demektir
ihraz edenler diye; inanın, ben de dahil olmak üzere birçok arkadaşımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Senin
bilmemen normal; ama, biz biliyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Milletvekilim, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden de 8-10 milletvekilimize
sordum...
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sen
bilmeyebilirsin canım…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bu kanun
teklifini hazırlayan Sayın Cevdet Erdöl Beye sordum; Sayın Erdöl de aynı
şekilde ifadede bulundu.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Erdöl
biliyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen… Yani,
bir kanun teklifi hazırlıyoruz, bir kanun yapıyoruz; bu "ihraz
edenler" ifadesini "kazananlar" diye bugünkü ifadeyle yazmanın
ne sakıncası olabilir?!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Bilmiyorsan
öğrenirsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, ne
sakıncası olabilir?!
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, Sayın Erdöl'le
konuştum. Lütfen, Sayın Erdöl'ü de zor durumda bırakacak ifadeler kullanmayın.
Ben, bunu buradan söylemek istemiyordum; ama, Sayın Erdöl de bana "lütfen,
bu konuyu, bu soruyu, bu kanun teklifini hazırlayan ilgili arkadaşımıza,
bürokrat arkadaşımıza sorar mısınız" dediler. Niçin, beni bu konuda
konuşma yapmaya zorluyorsunuz Sayın Milletvekili?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Mevcut
kanunda böyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
Milletvekili, elimizde imkân varken, bunun "kazananlar" diye bugünkü
karşılığını yazmanın ne sakıncası olabilir? Ne mahzuru olabilir yani?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu maddelerle ilgili eleştirilerimin gözönüne alınmasını
sizlerden istirham ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, söz alabilir miyim.
BAŞKAN - Tabiî.
Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep
Akdağ.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün,
burada, ülkemizin, özellikle, eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelerinde,
mahrumiyet bölgelerinde, hekim açığının kapatılmasını bekleyen
vatandaşlarımızın yaralarına derman olmak üzere bir kanun yapmaya çalışıyoruz.
Ben, öncelikle, kanunun geneli üzerinde görüşlerini bildiren değerli
milletvekili arkadaşlarımın, değerli fikirlerinden dolayı kendilerine teşekkür
ediyorum.
Şunu, özellikle, ifade etmek isterim
değerli arkadaşlarım; siyaset realite üzerine bina edilir. Bizler, siyasetle
ülkemize hizmet etmek isteyen insanlar olarak, bu Mecliste görev almış olan
milletvekilleri olarak, Hükümet olarak, Anamuhalefet partisi olarak, asıl
görevi halkının ihtiyaçlarını karşılamak olan bir işle meşgulüz. Kuşkusuz bunun
için günün şartlarını dikkate almalıyız ve bu şartlar çerçevesinde mevzuatlar
oluşturmalı, bu şartlar çerçevesinde de vatandaşımıza hizmete gayret etmeliyiz;
yani, aslolan, bağcı dövmek değil, üzüm yemek olmalıdır. Vatandaşımızın üzüm
yemesini kolaylaştırmak olmalıdır.
Biz, yaklaşık olarak iki sene önce,
sizlerle birlikte bir kanun yaptık. Bu kanunun asıl mantığında, özellikle,
eleman temininde güçlük çektiğimiz yörelere, gönüllülük esasına dayanan, teşvik
esasına dayanan bir biçimde sağlık personeli sevk etmek vardı. Bu iki sene
içerisinde sonuçlar ne oldu; kısaca onları ben size arz etmek isterim. Değerli
arkadaşlarım, bu iki sene içerisinde yaklaşık olarak 20 000'e yakın pozisyon
oluşturduk. Bu 20 000 pozisyondan 16 000'i dolduruldu ve doldurulan
pozisyonların çok önemli bir bölümü hekimdışı sağlık personeli olarak istihdam
edildi, edilebildi. Ve hakikaten özellikle doğu ve güneydoğu başta olmak üzere
Ortaanadolu, Karadeniz Bölgesi ve diğer bölgelerimizdeki merkezden uzak yerlere
bu şekilde gönüllülük esasına dayalı olarak sağlık elemanı sevk edebilmiş
olduk. Ve hakikaten, açtığımız kadroları istediğimiz oranlarda, yüzde 85-90
oranında doldurabildik. Gayet iyi de ücretler ödüyoruz. Burada çalışan sağlık
personelimiz, aynı zamanda, mutlu bir biçimde hizmet ediyor. Sağlık
personelinin olabildiğince mutlu bir biçimde vatandaşa hizmet etmesini çok
önemsiyoruz; çünkü, sonuç itibariyle, vereceği hizmete bu yansıyacaktır.
Peki, hekimler noktasında neyi
amaçlamıştık ve geldiğimiz nokta nedir. Değerli arkadaşlarım, şunu özellikle
ifade etmek isterim ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bugün itibariyle
iki sene öncesine göre daha fazla hekim sayısına sahibiz; hem pratisyen
hekimlerimiz açısından hem de uzman hekimlerimiz açısından. Ancak, aradaki açık
o kadar yüksekti ki, nispeten sayıyı artırmış olmamıza rağmen hâlâ büyük bir
açıkla karşı karşıyayız.
Uzman hekimler için 1 081 pozisyon
oluşturduk. Arkadaşlarım biraz önce de buna yakın rakamlar ifade ettiler.
Yalnızca 171'ini sözleşmeli olarak hekimlerimiz tercih ettiler ve buralara
gittiler.
Aynı iş, pratisyen hekimlerimiz açısından
da 3 524 pozisyon oluşturduk, 2 066'sı doldurulmuş oldu. Memurlarla ilgili
olarak, yani, 657'ye tabi olarak buralara giden hekimlerimizle ilgili
rakamlarla sizi yormak istemiyorum. Ama, sonuçta özellikle uzman kadrolarında,
hakikaten, arzuladığımız rakamlara ulaşamadık.
Peki, buna ulaşmak için, biz, Hükümet
olarak ne yaptık; yani, hani sözleşmeli diyoruz, teşvik edilmiş diyoruz,
gönüllü diyoruz; acaba, bunun için gerekenleri yaptık mı.
Değerli arkadaşlarım, elimde bazı rakamlar
var. Biz bu süreç içerisinde, pratisyen hekimlerimize -eleman temininde güçlük
çektiğimiz bu bölgelerde- ortalama olarak 3 milyar Türk Lirası -geçen yılın
rakamlarıyla söylüyorum- uzman hekimlerimize de ortalama olarak 6 500 000 000
Türk Lirası maaş ödüyoruz şu anda çalışanlara.
Alt ve üst sınırlarını da sizlere ifade
edeyim. Pratisyenler için, en düşük alanlar 2,5 milyar lira, en yüksek alanlar
da 4,5 milyar lira şu an kazanıyorlar. Uzmanlarımız için de, en düşük alanlar 4
milyar, en yüksek alanlar da 9 milyar Türk Lirası bir kazanca sahipler.
Bakınız, gönüllülük, teşvik edilmişlik derken, bunları kastediyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Parayla saadet olmaz
Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu ülkenin bu topraklarının bizim topraklarımız
olduğunu, lütfen, hiçbirimiz unutmayalım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Gönül işi bu,
gönül işi!..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Buralarda da yaşayan insanlarımız var ve buralarda yaşayan vatandaşlarımız,
bizden, devletten hizmet bekliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu Meclisin
birinci derecede görevi de, kuşkusuz ki, bunu sağlamaktır.
Şimdi, bu rakamları konuştuğumuz zaman, bu
rakamlara rağmen, hekimlerimiz, bu bölgelerde istediğimiz ölçüde istihdam
edilememiştir.
Peki, biz bugün bir değişiklik yaparken,
biraz önce muhalefet partisinden arkadaşlarımın söylediği gibi, tamamen,
yaptığımız işten geri mi dönüyoruz; hayır, yine sözleşmeliyle ilgili yasa
yürürlükte, yine bu şekilde eleman istihdamına devam edeceğiz.
Peki, devlet hizmeti yükümlülüğüyle ilgili
olarak şu anda getirdiğimiz yasa teklifi, acaba, daha önceki, yani, yürürlükten
kaldırdığımız yasa teklifinin aynısı mı?! Değerli arkadaşlarım, burada da, yeni
bir yasa getirirken, teşvik etmeyi ve kolaylaştırmayı esas alıyoruz. Daha
önceki mecburî hizmet yasası diye bilinen yasada, bütün hekimler için, nerede
çalışırsa çalışsın, aynı sürelerde bir devlet hizmeti yükümlülüğü vardı. Yani,
siz, Mardin'de de bu işi yapsanız bir sene yapıyordunuz, bir sene de
uzmanlığınızda yapıyordunuz, bu işi İzmir'de de yapsanız uzmanlığınızda da,
pratisyen hekimliğinizde de yine birer sene yapıyordunuz ve tamamen kuradan
size ne çıktığına bağlıydı, şansınıza bağlı bir şeydi; aldığınız ücretler de
aynıydı. Kuşkusuz ki, bu, bir adaletsizlik duygusuna da yol açıyordu. Siz, bir
torbaya elinizi sokuyorsunuz veya bilgisayar sizin için bir kura çekiyor,
şansınız eğer iyiyse, ülkenin sosyoekonomik açıdan daha rahat bir bölgesinde bu
hizmeti yapıyordunuz, eğer, şansınız yaver gitmemişse, çok zor bir bölgede zor
şartlar altında bu görevi yapıyordunuz.
Biz şunu getiriyoruz: 200 gün ile 500 gün
arasında değişen bir basamaklı sistem öngörüyoruz ve bu basamaklı sistemi de
Devlet Planlama Teşkilatımızın sosyoekonomik gelişmişlik kriterlerine göre
oluşturuyoruz. Yani, mahrumiyeti yüksek bir bölgede çalışıyorsanız, 200 gün bu
hizmeti yapmanız yetiyor; mahrumiyeti düşük bir bölgede, sosyoekonomik açıdan
gelişmiş bir bölgede bu hizmeti yapıyorsanız, o zaman bu işi 500 gün yapmanız
gerekir. Birincisi bu.
İkincisi de, yine, mahrumiyet bölgelerinde
bu hizmeti yerine getirdiğiniz zaman sözleşmeli çalışma imkânınız var ve biraz
önce söylediğim rakamları alma imkânınız da var. Dolayısıyla, bugün
getirdiğimiz yasanın ruhu, mantığı, kesinlikle bir önceki yasayla çok farklılık
arz etmektedir. Yine, bir teşvik edilmişlik, yine bir kolaylaştırılmışlık söz
konusudur getirdiğimiz yasada; ama, sonuç itibariyle, niçin acaba buna ihtiyaç
duyuyoruz Hükümet olarak; niçin Meclis olarak yeniden böyle bir yasa yapmanın
peşindeyiz. Değerli arkadaşlarım, kısa vadede bu şekilde meseleyi çözmeye çalışırken,
uzun vadede bu meselenin çözümünün, ülkede hekim sayısını artırmak olduğu
açıktır. Bunu gündeme getirdiğimizde de itiraz edenler oldu; ancak, biz
biliyoruz ki, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde 52 ülke var ve bu 52
ülke arasında, biz, maalesef, hekim sayısı itibariyle, kişi başına düşen hekim
sayısı itibariyle, sonuncuyuz; 52 nci sıradayız. Yalnızca Batı Avrupa'nın veya
Kuzey Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri bizden önde değil. Örneğin Kırgızistan,
Ermenistan, Arnavutluk, Polonya, Yunanistan gibi ülkeler de bu grubun
içerisinde var ve sonuç itibariyle, biz, sonuncu sıradayız. Yani, Türkiye'de,
hekim arzı, şu anda, ihtiyaçlarımıza yetmiyor. Dolayısıyla, biz, ne kadar
teşvik etsek, ne kadar gönüllülük esasına göre istihdamı oluşturmaya sağlamaya
çalışsak, iki yıllık tecrübemiz bize gösterdi ki, bu sefer, hekimlerimiz,
kamuya hiç gelmiyorlar.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, tekrarlamak
istiyorum: Bu süre içerisinde doğu ve güneydoğu başta olmak üzere, eleman
temininde güçlük çektiğimiz yerlerdeki hekim sayımız azalmamıştır; bilakis
artmıştır; ancak, arzu ettiğimiz rakamlara gelmiyor ve hekimlerimiz kamuda
çalışmamayı tercih ediyorlar; çünkü, biz, Hükümet olarak şöyle bir esas da
getirdik: Kamuya aldığımız, ilk defa atamasını yaptığımız bütün hekimlerimizi
ihtiyaç bölgelerine gönderiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümetleri
döneminde, tavassut ve torpil dönemi, birçok uygulamamızda olduğu gibi, Sağlık
Bakanlığının personel atamalarında da tamamen tarihe karışmış durumdadır.
Atanan personeli, kura yöntemiyle, tamamen şeffaf bir biçimde atıyoruz ve
söylediğim gibi, tamamen ihtiyaç bölgelerine atama yapıyoruz. Dolayısıyla,
hekimlerimiz, sayıları ülkenin ihtiyacına göre az olduğu için, kamu hizmetine
hiç gelmemeyi tercih ettiler. Bunu aşmak için, mutlaka, örneklerini
Finlandiya'da, Norveç'te ve benzeri bazı ülkelerde gördüğümüz gibi,
kolaylaştırılmış bir devlet hizmeti yükümlülüğü getirmek zorundaydık ve onun
için de huzurunuza gelmiş olduk bu yasa teklifiyle.
Şimdi, şunlara da kısaca değinmek isterim
değerli arkadaşlarım: Bizim elimizde herhangi bir uluslararası kuruluşun
verdiği bir reçete falan yok. Bir değerli milletvekilim böyle bir iddiada
bulundu. Bizim elimizde, gerçekten, çerçevesini çok iyi çizdiğimiz, iki sene
boyunca, gece-gündüz büyük bir ekiple, büyük bir özveriyle çalışarak
oluşturduğumuz ulusal sağlıkta dönüşüm programımız var.
Bu programımızın, daha önceki hükümetlerin
programlarıyla, hatta, şu anda, birlikte Meclisin çatısı altında olduğumuz
Anamuhalefet Partimizin programıyla da örtüşen birçok yönü var; tabiî olarak da
böyle olması gerekir; ama, kuşkusuz ki, biz, kendi anlayışımızı, kendi
programımızı, acil eylem planımızı da gözönüne alarak, dünya uygulamalarını
değerlendirerek, tamamen ulusal bir program oluşturduk.
Programımızın, daha önceki hükümetlerin
uygulamalarından en önemli farkı ise şudur değerli arkadaşlarım: Daha önceki
hükümetler, sadece temenni etmişler, yapmak istediklerini programlarına
yazmışlar, bunları, halkın karşısında "biz bunları gelince yapacağız"
diye halka vaatte bulunmuşlar; ama, bunların hiçbirini
gerçekleştirememişlerdir. Oysa, biz, bugün, hamdolsun, birer birer halkımıza
vaat ettiklerimizi yerine getiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, aile hekimliğiyle ilgili olarak
neler yaptık; değerli arkadaşlarım, bir sistemi değiştiriyorsunuz; bir sistemi
değiştirmek, bir kültürü değiştirmek öyle çok kolay bir iş değil, çocuk
oyuncağı falan da değil.
Biz, şimdi, bu işle ilgili bütün
yönetmelikleri tamamladık ve yol haritamızda da, 2005 yılı içerisinde Düzce'de
uygulamalarımızı başlatmak vardı, yine de öyle. 2006 yılının başlarından
itibaren de, 5 ilâ 10 ile -onu önümüzdeki çalışma dönemi gösterecek- uygulamayı
yaymak vardı, yine planımızda bu var. 2007'nin başından itibaren de, bütün
ülkeye aile hekimliğini yaygınlaştırmak var. Birçok gelişmiş ülkeye
baktığımızda, bu uygulamaların ortalama olarak 4 ilâ 8 yıl içerisinde
yaygınlaştırıldığını görüyoruz. Biz, hızlı bir yol haritası çizerek, bunun için
kendimize 3 yıllık bir dönem öngördük; ki, gerçekten bu da çok makul bir
süredir. Hiçbir zaman geriye dönmeyi düşünmedik, düşünmüyoruz; her zaman
ileriye bakıyoruz, bundan sonra da sürekli olarak ileriye bakacağız. Geriye
dönüşten bahseden değerli arkadaşlarım, geçmişte, burada, sağlıkta dönüşüm
programımız çerçevesinde bazı yasa tasarıları getirdiğimizde, 1960'lı yılların,
o gün için çok uygun mantıkla yapılmış olan yasalarına ısrarla dönmek
istediklerini, ısrarla onların o şekilde kalmasını istediklerini lütfen
hatırlasınlar.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Hâlâ aynı şeyi
söylüyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz,
hiçbir zaman geçmişe dönmeyi, söylediğim gibi, düşünmedik; mutlaka, geçmişin
bize getirdiklerinden, tecrübelerinden ders alıyoruz, bundan sonra da ders
almaya devam edeceğiz ve bu şekilde de yolumuza devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, tekrar şunu ifade
etmek istiyorum: Bu yasa teklifi, halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere
huzurunuza getirilmiş bir yasa teklifidir ve biz, mutlaka ülkenin Karsında da,
Ardahanında da, Mardininde de, tıpkı İzmirinde, Ankarasında, İstanbulunda
olduğu gibi yeterli sayıda hekim istihdam etmek zorundayız. Bu, hepimizin
boynundaki bir borçtur.
Şunu da hatırlatmak istiyorum: Acaba,
niçin, sözleşmeli yasasını yaptığımızda kendilerine 1 milyar Türk Lirası maaş
verdiğimiz ebelerimiz, hemşirelerimiz, sağlık memurlarımız koşa koşa büyük bir
sevinçle bu bölgelerde çalışmaya gitmişlerdir de, hekimlerimiz bu işe çok fazla
itibar etmemişlerdir?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Özel hastaneler
doldu!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Olay
çok açık; olay, ülkedeki hekimlerimizin sayısının yetersiz oluşudur. Bu, bütün
meslek sınıfları için, bütün işletmelerdeki istihdam için, aynı şekildedir;
yani, bir hizmetin arzı eğer yeteri kadar değilse, siz o hizmet için gerekli
personeli, istediğiniz ölçüde, istediğiniz şekilde istihdam edemeyebilirsiniz.
Şimdi, ben, buradan, değerli hekim
arkadaşlarıma, meslektaşlarıma seslenmek istiyorum: Onlar, lütfen, bu işi
yanlış bir mecraya sürüklemek isteyenlerin oyunlarına gelmesinler.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok ayıp oluyor
ama…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Hükümetimiz döneminde, hekimlerimiz, itibarlarına yeniden kavuştukları bir
süreç içerisine girmişlerdir. Aile hekimliği de, özellikle pratisyen
hekimlerimiz için, bunun taçlandırıldığı bir dönem olacaktır. Biz, artık,
değerli meslektaşlarım, hekimler ile hastaları arasında, âdeta, zorlanmış bir
para ilişkisinin devam ettiği yılları geride bırakmak istiyoruz. Onun için de,
hekimlerimize, aile hekimlerimize, hem onların hakkı olan rakamları ödeyeceğiz
hem de performans sistemimizle, bugün, başlattığımız gibi, bundan sonra da,
hekimlerimize, haklarını, emeklerinin karşılığını ödemeye devam edeceğiz.
Kuşkusuz ki, daha çok gayret eden, hastasını daha çok memnun eden, hizmet
anlayışı göreceli olarak daha yüksek olan hekimlerimiz, diğer meslektaşlarına
göre, daha fazla da kazanacaklardır; bunun böyle olması gereklidir. Bu işi
başarmış bütün ülkelerde de, bunun bu şekilde olduğunu, biz, gayet iyi
görüyoruz.
Performans sisteminden bahsedildi; bugün,
artık, hekimlerimiz kamudaki hastanelerde, kamudaki sağlık kuruluşlarında,
maaşlarının birkaç katı dönersermaye katkı payı alabilmektedirler. Değerli
arkadaşlarım, bundan ikibuçuk yıl önce 1 milyar Türk Lirası maaş ve 500 000 000
lira dönersermaye katkı payı alabilen bir uzman hekimimiz, bugün, 4 milyar, 5
milyar Türk Lirası katkı payı almaktadır ve hekimlerimiz de, bunu, mükemmel bir
biçimde değerlendirmektedirler.
Ben, bu yasayla, ülkemizdeki önemli bir
ihtiyacı, hep birlikte gidereceğimiz konusundaki kanaatimi tekrar Yüce
Heyetinize arz ediyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SAĞLIK
HİZMETLERİ TEMEL KANUNU, SAĞLIK PERSONELİNİN TAZMİNAT VE ÇALIŞMA ESASLARINA
DAİR KANUN, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE TABABET VE ŞUABATI SANATLARININ TARZI
İCRASINA DAİR KANUN İLE SAĞLIK BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
EK MADDE 3.- İlgili mevzuata göre yurt
içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan
dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her
eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralamasında yer alan;
Altıncı grup ilçe
merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde 200,
Beşinci grup ilçe
merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile altıncı grup ilçe merkezlerinde 250,
Dördüncü grup ilçe merkezlerine
bağlı yerleşim yerleri ile beşinci grup ilçe merkezlerinde 300,
Üçüncü grup ilçe
merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile dördüncü grup ilçe merkezlerinde 350,
İkinci grup ilçe
merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile üçüncü grup ilçe merkezlerinde 400,
Birinci grup ilçe
merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile ikinci grup ilçe merkezlerinde 450,
Birinci grup ilçe
merkezlerinde 500, gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen
diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.07.2003
tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet
hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının
teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında
fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan
sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük
süresine ilave edilir.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinde veya yurt dışında kendi nam ve hesabına okuyarak Devletten
öğrenci dövizi almadan tıp, tıpta uzmanlık veya yan dal uzmanlık öğrenimlerini
tamamlayanlar Devlet hizmeti yükümlülüğüne tâbi değildir. Ancak; Türk Silahlı
Kuvvetlerinde iki yıl görev yapmadan ayrılanlara da bu madde hükümleri
uygulanır. Türk Silahlı Kuvvetleri hariç, herhangi bir kamu kurum veya kuruluşu
adına öğrenim gören personelin bu Kanun hükümleri gereği yapacağı Devlet
hizmeti yükümlülüğü, mecburi hizmet süresinden düşülür.
BAŞKAN - Ek madde 3
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın
İdris Sami Tandoğdu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ
TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma
Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek madde 3 üzerinde söz almış bulunmaktayım,
görüşlerimi belirtmek için huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
böyle bir kanun teklifinin ismini bile söylemekte zorluk çekiyorum.
Doktorlarımıza yapılan yanlış ve haksız muameleyi nasıl anlatabileceğimi merak
ediyorum, kendi kendime sorular soruyorum, cevaplar arıyorum; şimdi, Sayın
Bakanıma ve yetkili kişilere de aynı soruları soracağım.
Her gün komisyonlara
kanun tasarı ve teklifleri geliyor; ancak, gerekli incelemeler yapılmadan,
yeteri kadar tartışılmadan hemen kanunlaşmasına çalışılıyor. Bunu
değerlendirmek çok zor. Ben, hukuk mezunu değilim, tıp doktoruyum. Kanun
teklifleri geldiği zaman, bunları, hiç olmazsa üç dört gün içinde inceleme,
araştırma ve yapabileceklerimizi kanun çerçevesi içerisinde hazırlamamız
gerekir; ama, bir günde geliyor, bir günde hemen neticelenip çıkması isteniyor.
Bunu değerlendirmemiz çok zor.
Sayın milletvekilleri,
önümüze gelen bu kanun teklifinin asıl amacı, pratisyen, uzman, yan uzmanlık
almış olan hekimlere mecburî hizmet dayatmalarından başka bir şey değildir,
mecburî hizmet dayatması yasasından başka bir şey değildir.
Sayın Bakanın 21 ve 22
Haziran 2003 tarihinde Türk Tabipler Birliği kongresinde, zorunlu hizmetin kaldırılmasıyla
ilgili yapmış olduğu bir açıklamayı burada hatırlatmak istiyorum. "Şu anda
Türk hekimlerinin üzerinde maalesef son derece olumsuz bir uygulama olan
zorunlu hizmeti kaldırıyoruz" dediğinde, sevincimden, neredeyse, gençlik
yıllarım gözönüne gelerek, gözyaşlarımı zor tuttum, gurur duydum.
Sayın Bakanımızın bu açıklamalarından
sonra neden bu değişimin olduğunu anlamak değerlendirmelerimizin dışında
kalıyor. Bu devlet ve geçmiş hükümetler, Türk doktorlarına, yirmiiki yıl zorla
mecburî hizmet yaptırmıştır. 2003 yılında, 4924 sayılı Kanunla, Sayın Bakanın
müjdesiyle ve benim de alkışlarımla mecburî hizmet kaldırılmıştı; ancak, yerine
sözleşmeli personel; yani, gönüllü kölelik sistemini getirdiler. Biz, bunu öyle
değerlendiriyoruz; ama, buna rağmen uzman ve pratisyen hekim açığını bir türlü
kapatamadılar. Bir yerde hata var. Yalnız parayla değil bu iş; bu iş, gönül
işi; bu işin sağlık politikasındaki yanlış uygulamalardan kaynaklandığını bir
türlü Bakanlık kabullenemiyor. Bunu onlara anlatmaya çalışıyoruz, bunu ortaya
koymaya çalışıyoruz, bunun muhalefetini yapmaya çalışıyoruz; ama, nedense,
kulakları tıkanıyor, nedense değerlendirilmiyor.
Kanun teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek
3 üncü maddesinde, yurtdışında kendi parasıyla okuyarak doktor olanlar, uzman
olanlar zorunlu hizmet dışında bırakılmaktadır. Lütfen… AKP Hükümeti,
Türkiye'de okuyup doktor olan gençlerimize açlık ve köleliliği dayatıyor,
mecburî hizmeti dayatıyor; ama, parası olan, dışarıda eğitim yapmış ve doktor
olmuş, uzman olmuş doktor arkadaşlarımıza, doktor hemşerilerimize, doktor
yurttaşlarımıza mecburî hizmeti koymuyor. Bunu anlamak mümkün değil.
Peki, Türkiye'de okuyup da, mecburî
hizmete gitmeyen doktorlarımızın durumu ne olacaktır; onlar için de, çıkarılan
yasada Türkiye sınırları içerisinde doktorluk yapamazsın deniyor, doktorluk
hizmetini veremezsin deniyor. Peki, bu doktorlar nereye gidecek? Bu durum
karşısında, doktorlar, ya Bakanlığın göstermiş olduğu yerlere gidecek,
gitmeyecekse kaçak doktorluk yapacak, sahtekârlığa teşvik edilecek. Eğer, onu
da beceremiyorsa veyahut da imkânları elveriyorsa yurtdışına gönderecek,
yurtdışına sürgüne gönderecek. Böyle bir mantığı, böyle bir anlayışı körpe
çocuklarımızın, körpe doktorlarımızın, çiçek gibi kız doktorlarımızın, bayan
doktorlarımızın kabul etmesi mümkün değil.
Türkiye'de 50'ye yakın tıp fakültesi var.
Tıp fakültesinde okuyan 32 000 tıp öğrencisi var ve yine, her yıl bu
fakültelerden 4 500 - 4 900 öğrenci mezun olmakta, 5 000 öğrenci de yeniden
kayıt yaptırmaktadır. Bu gençlerin geleceğini her gün çıkaracağınız yasalarla
karartamazsınız, bunalımlara sokamazsınız, buna hakkınız yoktur.
Ben, tıp doktoru olduğum halde
-çocuklarıma rica ettim- iki çocuğuma da doktor olmaları yolunda baskı yapmama
rağmen, benim doktorlukta çektiğim çileler ve sizlerin çıkardığı günlük yasalar
yüzünden hiçbirisi girmedi ve yandaşları, arkadaşları da girmediler. Her geçen
gün tıbba girecek elemanın, gençliğin azaldığını göreceksiniz, bugün, çok
görünen bu doktor, pratisyen hekim sayısının sekiz on sene sonra yoklara
varacağını, maalesef, gözlemekten herhalde utanç içerisine gireceğinizi tahmin
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, beş saniyenizi
rica edeyim.
Hükümetin ve Komisyonun oturduğu sıradaki
milletvekili arkadaşlarım ve bürokrat arkadaşlarım; lütfen, yerlerinize oturur
musunuz…
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben,
öncelikle, bir doktor milletvekili olarak, şunu söylemek istiyorum:
Doktorlarımız, hiçbir zaman, hizmetten kaçmazlar, mecburî hizmet de yaparlar;
ancak, bu, dayatmayla değil, sevgiyle ve gönülle olur. Sağlık Bakanlığının,
gerekli incelemeleri yapmalıdır, eksiklerini tespit etmelidir,
laboratuvarlarını, ameliyathanelerini düzeltmelidir. İllerdeki ve ilçelerdeki
doktorların, uzman veyahut da pratisyenlerin eksik kadrolarını tespit
etmelidir; gayet tabiî, etmiştir de; ama, öncelikle, Sağlık Bakanlığının,
zorunlu gönderemediğimiz dediği yerlerdeki doktor sayısında, ben, azlık
göremiyorum. Yapmış olduğumuz son incelemede, Muş, Bitlis, Van İllerinde,
birinci basamak sağlık hizmetleri için, hiçbir zaman doktor ihtiyacı yoktur,
hepsi tamamdır; ama, esas önemli sorun, İstanbul, Ankara ve İzmir'de birinci
basamak sağlık hizmetlerinde doktor eksikliği yaşanmaktadır.
Yine, benim seçim bölgem Ordu'da, Akkuş'ta
-devamlı söylemişimdir Sayın bakanlarıma ve yetkili kişilere, sayın
müsteşarlarıma; sağ olsunlar, ilgi de gösteriyorlar; ama, güçleri yetmiyor
göndermeye- 50-60 doktor kadrosu gerekli, uzman ve pratisyen hekim gerekli;
ama, beldelerde, ilçelerde, sağlıkevlerinde, sağlıkocaklarında, bırakın uzmanı,
doktor hiç yok, iğne yapacak bir doktor yok; burası Karadeniz…
Şimdi, güneydoğu dolmuştur… Orta derecede,
ekonomik durumu biraz düzgün olan yerlerde, büyük şehirlerde ve bilhassa benim
Karadenizimde, doktor sıkıntısı sonsuz boyuttadır. Bunu çözemiyorlar. Bir
muhalefet milletvekili olarak, belki, benim sözümü dinlemiyorlar, sözümüzü
geçiremiyoruz diyoruz; ama, Bakanımız var, 5 AKP milletvekili arkadaşım var;
onlar neden bu işi beceremiyorlar; onu da anlamak mümkün değil; hepsi kan
ağlıyor. Bölgeme gidiyorum, her gittiğim ilçede, kaymakamların, yetkili
kuruluşların, siyasîlerin ve vatandaşların şikâyeti, doktor şikâyeti bitmiyor;
anlamak mümkün değil.
Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifi,
AKP Hükümetinin popülist politikalarından sadece biridir; kusura bakmayın, açık
ve net söylüyorum. Halka "biz sizin ayağınıza kadar doktor getirdik"
demek, sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunların üstünü kapatmak için yapılmış
bir politikadır. Sağlık hizmetlerinde yaşanan sorun, doktor eksikliğinden çok,
yeterli ve sağlıklı bir sağlık politikasının uygulanmamasından
kaynaklanmaktadır. Öncelikle yapılması gereken ülkemiz koşullarına uygun sağlık
politikasını ele almak zorundadırlar.
Sayın Bakanım biraz evvel de söyledi, daha
önceki konuşmalarında da söylüyorlar, Finlandiya'yı misal gösteriyorlar,
Ekvador'u misal gösteriyorlar, 1 000 000 nüfuslu, 2 500 000 nüfuslu
devletlerdeki aile sağlık hekimliği uygulamasını ve sağlık politikalarını
anlatıyorlar. Burası Türkiye; 70 000 000'luk ülkede misal olarak 1 500 000'lik,
2 000 000'luk ülkeleri örnek gösteremezsiniz; lütfen… Oradaki kandırmayı buraya
sokamazsınız. "Aile hekimliği pilot uygulaması" dediniz, altı ay
evvel çıkardınız; pilot uygulaması için seçtiğiniz Düzce'de altı aydan beri
hiçbir şey yapılmamış. Şimdi bu yasadan vazgeçiyorsunuz, gururla söylediğiniz,
yirmi ay evvel veyahut da yirmiüç ay evvel söylemiş olduğunuz mecburî hizmet
yasasını tekrar geri getiriyorsunuz. Peki, altı ay sonra ne getireceğinizi çok
merak ediyorum. Bu çocuklarımız, şu anda bize devamlı telefon eden anneler,
babalar, son sınıf öğrencileri, ihtisasını bitirmek üzere olan çocuklarımız,
doktorlarımız "biz bu mecburî hizmete tabi miyiz, bizim durumumuz ne
olacak, biz gidecek miyiz gitmeyecek miyiz, ihtisasa başlayalım mı başlamayalım
mı" diye soruyorlar, cevap veremiyorum. Bir vekil olarak utanıyorum,
sıkılıyorum. Sizlere soruyorum, sizlerden cevap almak istiyorum, sizler de
bilmiyorsunuz. Lütfen, arkadaşlar…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz cevap
veriyoruz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ne
veriyorsunuz ki?! Hiçbir şey vermiyorsunuz. Sadece konuşuyorsunuz, sadece
politika yapıyorsunuz. Lütfen… Sağlık politikası diğer meslekler gibi değildir.
Sağlık politikası…
BAŞKAN - Sayın Çerçi, Sayın Tandoğdu,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben ve benim
gibi düşünen çok arkadaşım vardır, biz belirli bir gönül için tıbbiyeye girdik.
Tıp fakültelerine giren doktorların hepsi de öyledir. Para ikinci plandadır;
ama, sağlığı öyle özelleştiriyorsunuz ki, özel hastaneleri öyle artırıyorsunuz
ki, uzman hekimler taşraya gitmiyor. Lütfen -sizin durumunuzu da biliyoruz biz-
oturun oturduğunuz yerde. Bu olayları, sağlık politikasını yalnız paraya
bağlamak ayıptır ve günahtır da. 1980'li yıllarda zamanın Cumhurbaşkanı hekimlerle
uğraştı. 2000'li yıllarda da, üzülerek söylüyorum, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan "ben doktorlara iğne yaptırmam" diyor.
Nedir bu doktor düşmanlığı?! Doktorlara
karşı yapılan bu haksızlığı anlamak mümkün değil arkadaşlar. Ben bir doktor
olarak, çok büyük ümitlerle tıbbiyeye girmiş ve o okuldan mezun olmuş olan
arkadaşlarım için çok üzülüyorum.
Burada, Sayın Bakanımın ve buradaki
arkadaşlarımızın sözlerine cevap vermek isterim; ama, zamanın buna
yetmeyeceğini bildiğim için, sadece şu öneriyi getirmek istiyorum, şöyle bir
teklifim var:
1- Bana göre, sağlık hizmeti, doktorluk
hizmeti, bir gönül işi olmalıdır. Kamu görevi gönül işinden sonra gelir. O
nedenle, sözleşmeli personel adıyla dayatılan güvencesiz çalışmaya bir son
vermeniz gerekir.
2- Tıp fakültesi öğrencilerine, okula
başladıkları andan itibaren, yüksek rakamda burs verilmeli ve bunun
karşılığında, o öğrencilerin eğitim sürelerinin üçte 1'ini mecburî hizmete tabi
tutmamız lazım. Mecburî hizmet süresinde de, TUS'da; yani, ihtisas sınavlarında,
ek puan verilmeli bu çocuklara.
Sayın Bakanım, bu önerimi, lütfen, iyi
dinlemenizi ve değerlendirmenizi istiyorum.
Mecburî hizmette geçen sürenin emekliliğe
iki kat olarak geçmesini istiyoruz. Mademki, mecburî hizmet yapıyor, o hizmetin
her 1 yılının, emekliliğe 2 yıl olarak geçmesini istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, yine kanun
teklifinin 1 inci maddesine bağlı ek madde 3'te, ilgili mevzuata göre yurt
içinde veya yurt dışında öğrenimlerini yapmış olan doktorların da mecburî
hizmete tabi tutulmalarını, burada, kesinlikle altını çizerek vurguluyorum.
Yine, doktorlarımızın, ne kadar eğitim
alırlarsa, o kadar mecburî hizmet yapmaları zorunluluğu doğuyor burada.
Pratisyen hekimken bir mecburî hizmet yapıyor. Tam mecburî hizmetini yaptığı
anda ihtisas imtihanına giriyor, ihtisası kazanıyor. İhtisasına devam ediyor,
dört yıl sonra ihtisası bitiyor. İhtisası bittikten sonra, bu sefer, ihtisas
mecburî hizmetine başlıyor. Pratisyen hekimlikteki açığını da, bu arada, uzman
hekimken devam ettirecek.
Yahu, bu, bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşına, yüksek tahsil yapmış ve hakikaten de çok büyük ideallerle
tıbbiyeye girmiş olan bir doktora yapılacak en büyük eziyettir. Eğer bu
sözlerimde bir yanlışlık varsa, Sayın Bakanım, kalksın, burada düzeltsin. Bu bir
eziyettir, bu bir işkencedir. Türk hekimi bunu hak etmiyor.
Kalkıyor, en büyük hizmetlerimizden birini
de idarecilere veriyoruz diyorlar. İdareci oluyor -idareci, başhekim, başhekim muavini- muayenehaneyi
kapatacaksın diyor, üç ay içerisinde kapatacaksın… Muayenehaneyi kapattı. Ben,
mesela, radyoloji uzmanıyım, tomografi merkezimi, radyoloji merkezimi kapattım,
cihazlarımı da sattım ve orada, büyük bir hırsla o bölgeye hizmet ediyorum,
sağlık politikasını devam ettiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, konuşmanızın bir
yerinde ben de size müdahale ettim; onun için, küsurat da olmadığı için, size 2
dakikalık süre veriyorum; buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bitiriyorum
Başkanım.
Ben muayenehanemi kapattım, arkasından
cihazlarımı sattım. İki ay sonra, üç ay sonra, bana, Sayın Bakanım, senin vücut
dilin ile benim vücut dilim uyuşmuyor, senin duruşun ile benim duruşum
tutmuyor, senin immünolojik yapın ile benim immünolojik yapım tutmuyor, seni
görevden alıyorum dedi. Ben ne yapacağım? Nasıl bir güvencem var? Nasıl bir
hizmet vereceğim? Peki, ben ne olacağım; çoluğum çocuğum, mesleğim ne olacak?
Bunları yapıyorsunuz. Yani, kadrolaşmada,
değiştirmedik başhekim bırakmadınız, değiştirmedik hastane müdürü bırakmadınız,
değiştirmedik klinik şefleri, klinik şef yardımcıları bırakmadınız. Peki, nasıl
güvenelim size?! Ben, kalktım, Fatsa Devlet Hastanesinde, Ünye Devlet
Hastanesinde başkhekim oldum, muayenehanemi kapattım.
Sayın Valim bunları daha iyi bilir.
Gülüyor…
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elazığ) - Sen de
gülüyorsun.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Allah güldürsün.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Şimdi,
efendim, Sayın Valim, çok ciddî bir konu.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen Genel
Kurula hitap edelim efendim, karşılıklı konuşmayalım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Hemen
bağlıyorum.
O nedenle, doktorların bu devletten
çektiği sıkıntıyı bir an evvel düzeltmemiz gerekir.
Ben, geçmişte, milletvekili olursam, bu
sorunları çözeceğim diye, kendime ve arkadaşlarıma söz verdim; fakat, maalesef,
Meclisteyim ve çözemiyorum. Sorunlar bir arapsaçına dönmüştür, çözülmesi için,
muhalefet olarak da yardımcı olmaya hazırız. Lütfen, doktorlarımızın önünü
açalım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 21.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
934 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 2 milletvekilinin, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun, Devlet
Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun
ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/506) (S. Sayısı: 934) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci
maddesiyle 3359 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 3 üncü maddenin birinci
fıkrasında yer alan "200" ibaresinin "300" olarak,
"250" ibaresinin "350" olarak, "300" ibaresinin
"400" olarak, "350" ibaresinin "450" olarak, "400"
ibaresinin "500" olarak, "450" ibaresinin "550"
olarak, "500" ibaresinin "600" olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Sadullah Ergin |
Mahfuz Güler |
Mustafa Tuna |
|
Hatay |
Bingöl |
Ankara |
|
Orhan Erdem |
Fetani Battal |
Telat Karapınar |
|
Konya |
Bayburt |
Ankara |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN- Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)-
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Asgarî 200, azamî 500 olarak öngörülen
devlet hizmeti yükümlülüğü süresinin ihtiyacı karşılamayacağı, bu sürenin
asgarî 300, azamî 600 olmasının daha uygun olacağı düşünüldüğünden böyle bir
düzenlemeye gidilmiştir.
BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda ek madde
3'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 1, ek madde 4'ü okutuyorum:
EK MADDE 4.- Tıp fakülteleri dekanlıkları
ve eğitim hastaneleri baştabiplikleri mezun olan veya uzmanlık ve yan dal
uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabip ve uzman tabiplerin isim ve adreslerini
onbeş gün içinde Sağlık Bakanlığına bildirmekle yükümlüdürler. Diploma ve
uzmanlık belgelerinin Sağlık Bakanlığınca tescil işlemlerini müteakip en geç
iki ay içerisinde, Devlet hizmeti yükümlülüğü olan personel, atama yerleri ve
atama işlemine ilişkin süreç internet sayfasında ilan edilir. Bu ilan tebligat
yerine geçer.
Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle
yapılacak atamalar hariç personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek
suretiyle kurayla belirlenir. Atama sonuçlarının internet sayfasında ilanını
müteakip, gerekli hallerde belgelerini tamamlamak üzere ilgili personele yirmi
gün süre verilir. Devlet hizmeti yükümlülük süresi, personelin atandığı yerde
göreve katılması ile başlar. Belge ile ispatı mümkün zorunlu sebepler
olmaksızın süresi içinde göreve başlamayanlar ile başladıktan sonra
ayrılanların görev yapmadıkları gün sayısı Devlet hizmeti yükümlülük süresine
ilave edilir. Ancak ilave edilen süre, atama yerine göre belirlenen asıl
süreden fazla olamaz.
Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki
personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADANI NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 934 sıra sayılı, üç yasa ve bir kanun
hükmünde kararnamede değişikliği kapsayan, üç milletvekili arkadaşımızın yasa
önerisi ve de konuyla ilgili Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon
raporu üzerinde, ek 4 üncü madde üzerinde Grubum adına görüşlerimi
bilgilerinize sunacağım; bu sunuşu yapmadan evvel, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa önerisi 5
konuyu içermektedir. Farklı yasalarda yer alan farklı amaçları içeren farklı
konulardır bunlar. Birincisi, zorunlu hizmet; ikincisi, bazı görevlerdeki
hekimlere tam gün çalışma zorunluluğu; üçüncüsü, bazı sağlık mensuplarının
icapçı nöbetinin ücretlendirilmesi; dördüncüsü, acil tıp teknisyenleri ve
paramediklerin -bu kelime bana ait değil, tasarıda var- temel acil yardım
müdahalelerini yapabilmesine imkân tanınması; beşincisi, bazı denetim elemanlarının
Sağlık Bakanlığı kadrolarına naklen atamalarının yapılması.
Şimdi, sizi, 21-22 Haziran 2003 tarihli
Türk Tabipler Birliğinin Büyük Kongresinde yapılan bir konuşmaya götürüyorum ve
buradan küçük bir bölüm okuyacağım: "Zorunlu hizmet diye bilinen uygulamalar
yerine gönüllü hizmet esasını getirmeye çalışıyoruz. 59 uncu cumhuriyet
hükümetimizin, hekimlerimiz için uygulanmakta olan mecburî hizmetin
kaldırılmakta olduğu müjdesini vermesini beklerdim ben. O vermediği için ben
veriyorum. Sağlık Komisyonumuzdan geçirdiğimiz yasa tasarısında, şu anda Türk
hekimlerinin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz bir uygulama olarak süren
zorunlu hizmeti kaldırıyoruz. Ben de mecburî hizmet yaptım; ama, bu iki
sözcüğün nasıl bir araya getirildiğine hâlâ şaşıyorum. Kavramsal olarak da son
derece mahzurlu gördüğüm bir ifade ve uygulamadır bu. Bunu kaldırıyoruz
arkadaşlar."
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
9.7.2003 tarihli oturum tutanağından kısa bir bölüm okuyorum: "Sadece şunu
söylemek isterim: Gerçekten 21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün
birlikte ortadan kaldıracağız." İsterseniz, bu cümleyi tekrar okuyalım:
"21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün birlikte ortadan
kaldıracağız." Bu kanunun yirmiiki yıllık uygulaması sonucunda hekimlerin
yurt sathında dengeli ve adil dağılımının zorlamalarla sağlanamayacağı -tekrar
ediyorum, zorlamalarla sağlanamayacağı- ortaya çıkmıştır. Gönüllülük esasına
dayalı bir istihdam politikasının benimsenmesinin, etkin ve kaliteli sağlık
hizmeti sunmak açısından daha uygun olacağı kanaatine varılmış, böylece bu
tasarı hazırlanmıştır." O tasarının hangi tasarı olduğunu biliyorsunuz. Bu
sözlerin kime ait olduğunu tahmin ettiğinizi sanıyorum.
Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarım;
yirmiiki ay önce Parlamento huzurunda bunları söyleyen, bir siyaset adamı, bir
bakan; şimdi, yirmidört yıl önce askerî yönetim döneminde çıkarılmış bir
yasayla ve daha geri, daha adaletsiz, daha yetersiz bir yasayla karşımızda.
Allah, hiçbir siyaset adamını bu duruma düşürmesin. Bakan, güya bu durumdan
kurtulmaya çalışarak, tasarıyı, üç değerli meslektaşımızın önerisi biçimine
dönüştürmeyi de başarmıştır. Bu eyleme, siyasette "parmağın arkasına
saklanmak" denir.
Bu öneri, yirmidört yıl önceki yasaya göre
geri ve yetersiz dedim. yirmidört yıl önceki yasada, her hekim, eşit süre
zorunlu hizmet yapmıştır. Şimdi ise, aynı dalda, aynı konumda hekimler 200 ile
600 gün arasında değişik sürelerle zorunlu hizmete tabi tutulacaklardır. 2005
yılında, bazıları 6, bazıları 10-12 yıl eğitimden geçen bir meslek sahibi,
farklı sürelerle zorunlu hizmet yapmak zorunda kalacaktır. Bu uygulama
çağdışıdır, adaletsizdir ve hukuksuzdur. Günümüzde, insanlar, kanun zoruyla,
istemeden bir görevde çalıştırılabilir mi? İnsan hakları, emeğin yüceliği ve
demokrasi içinde özendirme gibi çağdaş yöntemler varken, insanları zorunlu
hizmette çalıştırmak, çalışmadığı takdirde mesleğini icra etmekten menetmek
çağdaş uygulamalara uyar mı?!
Eski, yani, yirmidört yıl önceki yasada,
yan dallarda ileri ihtisas yapanlar yasa kapsamında değildi. Şimdi, onlar da
kapsam içine alındı; onun için daha geri dedim. Demokrasilerde, eski deyimle
makable şamil yani, geriye dönük yasa çıkarılamaz, kazanılmış haklara saygı
göstermek gerekir. Bu yasada bu anlayış da yer almıyor.
Mezuniyetine bir ay kalmış genç hekim,
beklemediği biçimde sürprizle karşılaşacak ve de tüm planları ve de hayalleri
altüst olabilecektir. Keza, ihtisasının bitimine bir ay kalanlar dahi bu yasa
gereği kapsama dahildir. Uygulama demokrasiye de, insan haklarına da, eşitliğe
de aykırıdır.
Görevlendirmeler, ilçelerin sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamalarına göre yapılacaktır. Bazı ihtisas dallarının ilçelerin
büyük çoğunluğunda bulunmadığı; yani, bazı dallardaki uzmanların ilçelerde
çalışma ortamı ve olanağı olmadığı açıktır. Örneğin, radyoterapi uzmanları,
nükleer tıp uzmanları, bazı ilçelerde radyoloji uzmanları ne görev yapacaktır
ilçelerde ve nasıl hizmet vereceklerdir?!
Daha da önemlisi, devlet
üniversitelerinden mezun olan hekimlere zorunlu hizmet getiriliyor. Aynı
üniversiteden mezun olan hukukçular, mühendisler, ekonomistler, eğitimciler,
onlara da zorunlu hizmet getiriliyor mu? Hele hele, vakıf üniversitelerinden,
daha çok ücretle, kendi olanaklarıyla eğitim gören hekim adayları da bu yasaya
göre zorunlu hizmet kapsamında; oysa, yurt dışında kendi hesabına okuyanlar
kapsamdışı. Bu da bir eşitliği bozmuyor mu, bu da adaletsiz bir uygulama değil
mi?!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan,
arkadaşlarla konuşuyorsunuz, dinlemiyorsunuz…
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bu yasa teklifini
hazırlayanlar "4924 sayılı Kanunun yaklaşık iki yıllık uygulamasında uzman
ve pratisyen hekim istihdamında istenen sonuç elde edilmemiş ve ihtiyaç
karşılanmamıştır" diyerek, bu itiraf ve mazeret arkasına
saklanmaktadırlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hem
öğrenmiyorsunuz hem dinlemiyorsunuz!
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Öğrenirler,
öğrenirler; merak etmeyin…
Niye 4924 sayılı Yasanın uygulamasında
başarılı olunamamıştır; çünkü, hekimlere güven verilmemiştir, hekimin ve
ailenin geleceği düşünülmemiştir, iş güvencesi verilmemiştir. Bu nedenle,
oraya, istenilen ölçüde ve sayıda hekim gitmemiştir.
Değerli arkadaşlarım, 9.7.2003 tarihli
Genel Kurul toplantısında yaptığım konuşmada aynen şöyle demiştim: Değerli
arkadaşlarım, bu tasarıyı irdelerken, öncelikle, uzun zamandan beri iptalini
beklediğimiz 21.8.1981 tarihli ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet
Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun iptal edilmesi dolayısıyla, Sağlık
Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Askerî yönetimin dayatmacı, demokrasiye ve
insan haklarına aykırı olarak yürürlüğe koyduğu ve maalesef, uzun yıllar
uygulamada kalan bu yasanın bu vesileyle ortadan kalkması, demokrasi adına,
insan hakları adına ve sağlık sistemimizde yeniden yapılanma adına olumlu bir
gelişmedir; bu gelişmeyi sağladığı için Sayın Sağlık Bakanımıza teşekkürlerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tüm bu
teşekkürlerimi geri almak zorundayım. Sadece ben değil, bu yasa önerisinin
altında imzası bulunan çok değerli arkadaşım Prof. Dr. Cevdet Erdöl de 9.7.2003
tarihli oturumda şöyle demişti: "Sayın Bakan, gerçekten, hekimlerimiz
adına, şahsınıza, hükümetinize teşekkürlerimi arz ediyorum; ki, hekimlere mal
olan, sadece hekimlere mahsus olan mecburî hizmet dayatmasından hekimleri
kurtardınız." Ben, teşekkürlerimi geri aldım, görevimi yaptım; acaba,
şimdi sevgili Erdöl ne diyecek; onu da merak ediyorum doğrusu. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bravo Hocam...
BAŞKAN - Sayın Sözen, 1 dakikalık eksüre
veriyorum size; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Çağımızda
insanları dayatmacı yöntemlerle veya yaşamına, vicdanına, yasayla da olsa baskı
yaparak çalıştırmak ve bu çalışmadan da verim almak olanaksızdır.
Hepinize saygılar sunuyorum, konuşmama
diğer maddelerde devam edeceğim.. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.
Sayın Recep Garip?..
Sayın Cemal Uysal?..
Madde üzerinde, şahsı adına, Iğdır
Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.
Sayın Akdemir, süreniz 5 dakika.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin ek 4 üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı,
mutlulukla kaldırdıklarını açıkladıkları mecburî hizmet uygulamasını,
gördüğümüz gibi, geri getirmektedir. Burada, hizmetin mecburî olması, doktorlar
için, hiç benimsenmeyecek ve sevilmeyecek bir kelimedir. Bu mecburî kelimesinin
kullanılmamasını önermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, mecburî
hizmeti getirirken, Türkiye'de eğitim görmüş olanlara "mecburî
hizmet" adı altında yükleniyorsunuz; ama, imkânı olanlara, yurt dışında
eğitim yapanlara, tıp fakültelerini okuyanlara ya da uzmanlık eğitimini yurt
dışında yapıyorlarsa, parası varsa, bunlara, yurt içinde mecburî hizmet yok!
Bu, insanlar arasında en önemli ayrıcalıktır ve eşitsizliği getirmektedir.
Bu konuya değindikten sonra, Türkiye'nin
genel durumuna şöyle bir bakmak istiyorum: Türkiye nüfusunun sağlık durumunun,
aynı gelir düzeyine sahip diğer ülkelerle kıyaslandığında, iyi düzeyde olmadığı
bir gerçektir. Bunu, geri kalmışlıkla açıklamamız mümkün değildir; çünkü,
ülkemiz, ekonomik bir güç olarak, dünya ölçeğinde 17 nci sırada yer alırken,
sağlık ve eğitimin içinde olduğu sosyal göstergelere göre hazırlanan insanî
gelişim endeksinde, maalesef, 86 ncı sıradadır. Birleşmiş Milletler Çocuklara
Yardım Fonunun durum raporunda, 187 ülke arasında, gene, ne yazık ki, 77 nci
sıradayız. Sağlık hizmetlerimiz, bu imkânsızlıklar yüzünden, dolayısıyla,
hastane ağırlıklı olduğu şeklinde yürümekte ve hastane doluluk oranı, maalesef,
yüzde 60'ların üzerine çıkarılamamaktadır. İşte, imkânlar bu şekilde heba
ediliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; şimdi söyleyeceğim şu gösterge bile, gelişmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında, ülkemiz insanlarının sağlık statüsünü göstermeye
yetmektedir. Gelişmiş ülkelere göre 10 yıl daha az yaşamaktayız. Bebek ölüm
hızı binde 32,6'dır. Gelişmiş ülkelerde bu rakam binde 6'dır. Kişi başına
sağlık harcaması bizde 150 dolar iken, OECD ülkelerinde 1 828 dolardır. Ben,
doktor olarak bu tablodan hicap duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, sağlık hizmeti
sunumu kalitesi de düşüktür. Sağlık kuruluşlarımıza müracaat eden
vatandaşlarımız mutsuzdurlar. Sevk sistemi bir türlü işlememektedir ve son
zamanlarda fotokopi kuyrukları moda olmuştur.
Bütün bu gerçekler ışığında, AK Parti,
iktidara geldiği günden bu yana sözünü ettiği sağlıkta değişim yerine, gelip
geçici ve birbirleriyle çelişen tedbirler almaktadır. Teklifin diğer bir ilginç
yanı, bu hükümet tarafından 24.7.2003 tarihinde çıkarılan yasayla uygulamasına
son verilen doktorlara yönelik mecburî hizmeti "devlet hizmeti" adı
altında geri getirmektedir hükümetimiz. Teklifin öteki ilginç yanı da, yasa
teklifinin gerekçesinde, yine hükümetin büyük ümitlerle çıkardığı Sözleşmeli
Personel Yasasının da işlemediğini yazmaktadırlar. Bu, çelişki değil midir?! Bu
hükümetin belirlenmiş bir sağlık politikasının olmadığının göstergesi değil
midir bunlar?!
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın
Bakanımız, bugün yeniden getirmeye çalıştıkları Mecburî Hizmet Yasasını
kaldırırken 4.9.2003 tarihinde övünerek neler söylemişti: "Geçtiğimiz
yasama döneminin son ayı içerisinde getirdiğimiz bir yasayla, Sözleşmeli
Personel Yasası çerçevesinde mecburî hizmeti kaldırdık. Hatta, en son yapılmış
mecburî hizmet kuralları içinde, dileyenin kura çektiği yere gidebileceğini,
dileyenin de gitmeyebileceğini söyledik. Şu anda mecburî hizmet adıyla bilinen,
bize göre çağımıza pek de yakışmayan bu uygulama tamamen kaldırılmıştır. Hiçbir
hekimimizin mecburî hizmet gibi bir zorunluluğu yoktur, tıp fakültesinden mezun
olduklarında diledikleri yerde çalışabileceklerdir" dedi. Bunlara, bu
söylediklerinize ne diyeceksiniz Sayın Bakanım şimdi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, konuşmanızı,
lütfen, tamamlayınız.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
Ne yazık ki hükümetin sağlık
politikasızlığı nedeniyle, insanlarımız hastane kapılarında sürünmeye devam
edecektir.
Sonuç olarak, hükümet, sağlık sistemimize
çözüm getirememesinin faturasını doktorlarımıza kesmiştir ve kesmeye devam
etmektedir. Halbuki, çözüm bellidir. Hastaneleri değil, vatandaşlarımızı
sübvanse etmeliyiz. Dolayısıyla, Aile Hekimliği Yasasını bir an önce genel
uygulamaya sokmalıyız, hastanelerin işletme haline dönüştürülmesine dair yasayı
çıkarmalıyız, sağlıkta mutlaka insangücü planlaması yapılmalıdır, bu kanun
çıkarılmalıdır ve bu değişimlere paralel olarak, Sağlık Bakanlığı Teşkilat
Yasası yeniden yapılandırılmalı; yani, Sağlık Bakanlığının görev tanımı yeniden
yapılmalıdır. Böylece "paran yoksa öl" sistemini değiştirmenin yolu
bulunmuş olacaktır.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.
Ek madde 4'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ek madde 5'i okutuyorum:
EK MADDE 5.- Tabipler, Devlet hizmeti
yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan dal
asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine başlayabilirler. Eksik
kalan Devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak
yapacakları Devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine
getirirler. Ancak, birden fazla uzmanlık veya yan dal uzmanlık eğitimine
başlanabilmesi için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şarttır.
Asistanlık, uzmanlık ve yan dal uzmanlık
eğitimi ile askerlikte geçen süreler Devlet hizmeti yükümlülüğünden sayılmaz.
BAŞKAN - Ek madde 5 üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Nurettin Sözen.
Sayın Sözen, buyurun.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bıraktığım yerden konuşmama devam ediyorum.
Bu yasa tasarısı da bir vâkî öneridir;
ama, komisyondan geçmiş bir öneridir. Yine, sivil toplum örgütlerinden,
odalardan, meslek odalarından, üniversitelerden kaçırılmış bir yasadır. Her ne
kadar komisyona Türk Tabipler Birliği davet edilmiş ise de, Türk Tabipler
Birliği, bir aydan beri Sağlık Bakanlığıyla görüşme talep etmektedir gündemdeki
maddeleri karşılıklı tartışabilmek için ve Sağlık Bakanlığı, en önemli ve en
üst düzeydeki meslek kuruluşu olan, kanunla kurulmuş bir kuruluş olan Türk Tabipler
Birliğine randevu vermemiştir. Dolayısıyla, çok önceden beri zorunlu hizmete
karşı olan bu üst kuruluşumuzun gerçek görüşleri tasarıya yansıyamamıştır. Aynı
şekilde, Parlamento çalışmaları olarak, biz, milletvekilleri olarak, hekim
milletvekilleri olarak, bugün gündeme alınacağını öğleye doğru gündem ilan
edildikten sonra gördük ve öğlenden bu saate kadarki süre içerisinde bu yasa
hakkındaki görüşlerimizi toparlamak zorunda kaldık. Bu kadar ciddî bir yasa
tasarısının, bana göre demokrasiyi, insan haklarını, kişilik haklarını bu kadar
yakından ilgilendiren ve uzun yıllara yönelik uygulaması söz konusu olan bir
yasanın, çok daha önceden düşünülmesi, konuşulması, tartışılması ve
dolayısıyla, konuşacak arkadaşların da yasa karşısında söyleyeceklerini hazırlaması
gerekirdi; ama, bu olanak tanınmamıştır, alelacele gündeme konulmuştur.
Biliyorsunuz, dün, başka bir yasayı, Kentsel Dönüşüm Yasasını tartışıyorduk,
bugün, o yasa yarım bırakılarak çıkarıldı, çok alelacele, her yasa gibi bu
sefer bu yasa gündeme konuldu. Bu da, Parlamenter çalışma sistemimiz
bakımından, düzenimiz bakımından doğru olmamıştır, doğru olmamaktadır. Bu işi
de, İktidar Grubu sık sık yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, demokrasimizin
önemli kuralları var. Bunlar özendirme, teşvik etme, ödüllendirme, caydırma
gibi kurallardır. Kuşkusuz bütün yasaların çıkarılmasında, bütün kararların
alınmasında özendirme ve caydırma yöntemleri mutlaka gözönünde
bulundurulmalıdır; yoksa, insanları kanun zoruyla, polis zoruyla bir yerden bir
yere göndermek ve bazı işlevleri yerine getirmeyi sağlamak olanaksızdır. Ancak,
özendirme, ödüllendirmede de adalet gibi, eşitlik gibi demokratik değerlere de
önem vermek, değer vermek ve bunları da gözönünde bulundurmak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu uygulama, yani, hekim
ihtiyacı olan yerlerin hekim ihtiyacının karşılanması uygulaması
cumhuriyetimizin kuruluşundan beri hep toplumumuzun ve yöneticilerin karşı
karşıya kaldığı bir sorun olmuştur. Tek parti döneminde, cumhuriyet döneminde
Dünya Sağlık Teşkilatının övgüyle söz ettiği sıtma mücadelesi, verem mücadelesi
Türk hekimlerinin özverili çalışmalarıyla gerçekleşmiştir ve o dönemde
uygulanan yöntem, tam manasıyla bir özendirme yöntemidir. O zaman İstanbul'da
-hocalarımızdan dinledik en azından bunu- hocalarımız üniversitelerde asistan
iken, 3 katı, 4 katı maaş alacaklarını düşündükleri için bir süre sıtma
mücadelesinde, verem mücadelesinde çalışmayı yeğlemişlerdir, tercih etmişlerdir
ve hizmet vermişlerdir. Türkiye bu savaşımları bu özveriyle ve bu yöntemlerle
kazanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, o zaman 1 veya 2 tıp
fakültesi vardı. Bu yasa, Zorunlu Hizmet Yasası 1981'de yasalaştığı zaman
Türkiye'de tıp fakültelerinin sayısı 10'un altındaydı. Peki, şimdi kaç tıp
fakültesi var; 50'ye yakın ve Sayın Bakan hekim açığımız olduğunu söylüyor.
Hayır, Türkiye'de hekim açığı yok, hekimin
adaletsiz dağılımı var. Peki, bu adaletsiz dağılım nasıl adaletli hale
dönüştürülebilir; işte, bu, yönetimin yapacağı, yönetimin yeteneğiyle,
idarecilik gücüyle yapabileceği bir şeydir; bunu yapamamıştır Bakanlık ve
aczini itiraf etmiştir, beceremedim demiştir.
Bu yasada tek takdir edilecek şey de, bir
devlet adamı olarak, evet, ben, iki yıl evvel bunları söyledim; ama, ben, daha
yeni geldim siyasete; bu işi bilmiyorum, yöneticiliği bilmiyorum, bakanlığı
bilmiyorum, sağlık hizmetlerini bilmiyorum; ben, Atatürk Üniversitesinde çocuk
hekimliği yaptım, bu işlerle ilgilenmedim, bilenlere de sormadım, tarihi de
karıştırmadım; onun için, bu duruma düştüm, demektir; belki de, tek takdir
edilecek taraf da işte burasıdır.
Değerli arkadaşlarım, tıp fakültelerine
yılda 5 000 öğrenci alınıyor. Bunların büyük bir kısmı da mezun oluyor. Bu
kadar, yılda 5 000 hekim yetişecek ve Türkiye'de, hekim açığı var denecek; bunu
kabul etmek olanaksız.
Her işimiz böyle. Bir deneyimden geçmeden,
bilenlere sormadan, aile hekimliği kararı çıkardık. Düzce'de, Türkiye'nin en
küçük ilinde aile hekimliğine başlanamadı; başlanamaz; çünkü, Türkiye'nin
ihtiyacını karşılayacak sayıda aile hekimliği yok. Türkiye'de, tıp fakültelerinde
aile hekimliği kürsüsü yok. 50 tıp fakültesinin sadece 5'inde belki aile
hekimliği ihtisası var. Dolayısıyla, eğer, aile hekimliğine dayalı bir sağlık
sistemi geliştireceksek, elli yıla ihtiyacımız var. Elli yıl sonra, Türkiye'nin
ihtiyacını karşılayacak, Batı ülkelerinin bazılarında iyi örneklerini
gördüğümüz aile hekimliği uygulaması hayata geçebilir; ama, bugünden bunu
ortaya atmanın, olanaklarımızı değerlendirmeden, hekimlerimizin, aile hekimi
sayısını düşünmeden, toplumumuzun eski uygulamalarını, tarihten gelen, örneğin,
sosyalizasyon uygulamalarını yok sayarak -yasası yürürlükte hâlâ- onun üzerine
yeni sistemleri monte etmeye çalışmak, beceriksizlikten başka hiçbir anlam
taşımaz.
Değerli arkadaşlarım -konuşmamın başında
ifade etmiştim- zorunlu hizmetin dışında, bazı görevlilere, tamgün veya serbest
çalışma olanağı tanımayan bir hüküm, bir unsur da bulunmaktadır. Yani, sağlık
müdürleri, sağlık müdür muavinleri, başhekimler ve muavinleri serbest
çalışamayacak. Buna ilke olarak katılırım, doğru olabilir; ama, bunu
uygulamanın yolu var, insanların kazanılmış hakları var, müktesep hakları var.
Makable şamil olmaz diyoruz; yani, geriye dönük yasa olmaz. Daha evvelki
yasaların kendilerine verdiği haklardan yararlanarak muayenehane açmış bir
başhekimi cezalandırmaya ne hakkınız var?! Tabiî, muayenehane çalışması
yapmamış, muayenehane görmemiş hekimlerin böyle karar almaları doğal. Bir
muayenehane nasıl açılır, nasıl kapanır; hele, bazı dallarda, göz gibi veya
elektronik aletler gerektiren röntgen gibi veya diğer dallarda muayenehanenin
nasıl açılıp kapanacağını bilmeyen insanlar böyle davranabilirler. Burada hiç
olmazsa müktesep hakkı tanıyarak, kazanılmış hakkı tanıyarak ve bundan sonra
atayacağınız müdürleri, müdür muavinlerini, başhekimleri tam gün çalışan,
muayenehanesi olmayan hekimler arasından seçin, buna itirazım yok; ama, lütfen,
daha evvelki yasalarla yasal haklarını kullanan hekimleri, bir yasayla, üç ay
içerisinde muayenehanesini kapatmak zorunda bırakmayı kabul etmek mümkün değil
bir hekim olarak; hem hukuka uygun değil hem insanlığa uygun değil hem gerçekçi
değil hem verimli değil ve birtakım insanların da zararlarına sebebiyet
veriyorsunuz.
İlke olarak, biz, bu görevde bulunanların
tamgün çalışmasının yararlı olacağını, doğru olabileceğini düşünüyoruz; ama,
bunun yolu, önce, kazanılmış haklara saygıdan geçer, daha sonra da,
atayacağınız insanları -atıyorsunuz, atadınız- tamgün çalışan arkadaşlar
arasından seçeceksiniz.
Bir başka olumlu unsur bu yasa tasarısı
içinde; daha evvel çıkardığınız birçok torba yasa gibi bu da birbirine benzer
hükümler içeriyor. Bu da son derece yanlış, yasa tekniği bakımından yanlış.
Bildiğim kadarıyla Anayasanın da katılmadığı bir kanun yapma yöntemi. Bir
taraftan atamaları içine koyuyorsunuz, bir taraftan tamgünü koyuyorsunuz, bir
taraftan zorunlu hizmeti koyuyorsunuz, bir taraftan nöbet tazminatını
koyuyorsunuz; bunların hepsi başka başka şeyler. Nitekim, üç dört kanunda
değişiklik yaparak, alelacele, bu yamalı yasa tasarısını gündeme getirdiniz. Bu
da öyle.
Şimdi, buna rağmen, sağlık personelinin, o
çilekeş sağlık personelinin nöbetlerinden dolayı tazminat almalarını tabiî,
yürekten destekliyoruz. Biraz evvel Bakanımız konuşurken, işte, uygulamada doğu
ve güneydoğuda ebeler, sağlık teknisyenleri kadroları doldurdular… Ne
yapsınlar; sayıları dünya kadar çoğalmış, iş bulamıyor, çoluk çocuğunun
ekmeğini sağlayamıyor, nerede bir olanak varsa oraya gidiyor. Hekim arkadaş
niye gitmiyor; hekim arkadaş da, yuvasına, çoluk çocuğuna daha iyi bir düzen
sağlamak için, çoluk çocuğunu daha refah içinde yaşatmak için, nerede iş
buluyorsa oraya gidiyor. Demek ki, oraya gitmekten daha fazla huzur duyuyor,
daha fazla para kazanıyor ki, oraya gitmiyor. Hani demokrasi, hani serbest
piyasa ekonomisi, hani kişi hakları?! İşinize geldiği zaman onlar yok; ama,
işinize gelmediği zaman, her türlü meselede, özlük haklarında, efendim,
müteahhide yaptırma, taşeronlara iş yaptırma, liberalleşme, piyasa ekonomisi
deyip duruyorsunuz; ama, orada, insanların çok doğal seçeneklerine saygı
göstermiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sözen, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün,
ağırlığı zorunlu hizmet olan bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Kanımca,
yasalara, kanuna, adalete, insan haklarına, kişi haklarına, hepsine aykırı bir
düzenlemedir.
Bu düzenleme hakkındaki, partimin ve
şahsımın görüşlerini bilgilerinize sundum.
Hepinize, tekrar saygılar sunuyorum, iyi
akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.
Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sağ olun Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; yasayı uzun uzun tanımlamayacağım; sıra sayısı 934 olan teklif
hakkında konuşmak istiyorum.
Beni üzen, esas, bunun, hekim milletvekili
arkadaşlarım tarafından buraya getirilmiş olmasıdır; hani, yaralayacak
derseniz, hekim milletvekili arkadaşlarımın bu teklifi getirmesidir.
Gönlüm isterdi ki, hükümet... Eğer
cesareti varsa, yüreği varsa, hükümet çıkar "ben hekimlere mecburî hizmet
getiriyorum" derdi, o zaman derdik ki, tamam. Ama, hükümet, iki hekim
arkadaşımızın arkasına sığınıp da bu teklifi getirmemeliydi; ayıp oluyor.
Bana sorarsanız, buraya kadar gelmişken,
şu teklifi, lütfen, geri çeksinler; çünkü, bu kadar derme çatma, bu kadar iler
tutar tarafı olmayan bir teklif olmaz arkadaşlar. İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor
arkadaşım. Yani, bir maddeye bakıyorsunuz, şu anda uzmanlık eğitiminin sonuna
gelmiş, belki onbeş gün sonra uzman olacak bir arkadaş Mecburî Hizmet Yasasına
yakalanıyor. Belki yarın veya onbeş gün içinde uzman olacak olan bir hekim bu
yasaya yakalanıyor. Halbuki, bu hekim, daha önce pratisyenken mecburî hizmetini
yapmış zaten.
Sayın Bakan "ben mecburî hizmetin ne
olduğunu bilirim" diyor. Vallahi, Sayın Bakanım, herhalde bilmiyorsunuz
mecburî hizmetin ne olduğunu; çünkü, pratisyenken mecburî hizmet yapmış bir
hekim arkadaşım şu anda uzmanlık eğitimini yapıyor ve uzmanlık eğitiminin de
sonuna gelmiş, tekrar yakalıyorsunuz ensesinden, diyorsunuz ki, sana bir
mecburî hizmet daha yaptırıyorum. Lütfen, bunları yapmayın. Ayıp oluyor! Bir
meslektaşım, hekim arkadaşlarıma, hekim toplumuna bu kadar kötülük yapmış
olamaz.
Askerî yönetim döneminde yapılmış
olabilir, ona kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur; ama, lütfen, burada, AKP
içinde bulunan hekim milletvekili arkadaşlarım bir araya gelsinler ve kusura bakmayın,
bu rezaleti bir an önce geri çeksinler arkadaşlar. Bu, olacak iş değildir. Lafa
geldiği zaman, demokrat, serbest ekonomiye dayanan; ama, işinize geldiği zaman
da, hekimi ensesinden tutup, şuraya gideceksin diyen bir düşünce olamaz
arkadaşlar.
Bunun neresi Anayasaya uyar, neresi insan
haklarına uyar, neresini hangi mesleklerle tartışabilirsiniz? Hukukçuya,
mühendise, iktisatçıya, hangisine böyle mecburî hizmet koyuyorsunuz? Diyorsunuz
ki, hekime mecburî hizmet koyuyoruz, hekim yapsın bu işi.
Sayın Bakanım iki tane ülke örneği
gösterdi. O dediği ülkelerde mecburî hizmet yoktur arkadaşlar. Lütfen, bunu
düzeltsinler; çünkü, Sayın Bakanımın iki yıl evvel söyledikleri nasıl yanlış
olduğu gibi, bunu da lütfen düzeltsinler, ayıp oluyor, kayıtlara geçiyor ve
sonra Türkiye Cumhuriyetinin, Büyük Millet Meclisinin arşivine girecek bunlar.
Bakın, Sayın Bakanım, ikibuçuk sene evvel
"bununla son elli yıl içinde hatta daha da başlamamış bir iki başarmanın
peşindeyiz; yani, ülkemizde sağlık göstergelerinin en geri olduğu, sağlık
hizmetlerinin ne yazık ki, en az verilebildiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu
illerine, bu bölgelerimize hekim gönderiyoruz" diyor; yani, tamgün, yani
mecburî hizmet yasasını kaldırmakla.
Biraz evvel kendisi de söyledi, diyor ki:
"Mecburî hizmet yasasını kaldırdıktan sonra, Güneydoğu ve Doğu Anadolu
illerimizdeki hekim sayısı arttı." Bu çelişkiye bakın arkadaşlar. Mecburî
hizmet yasasından sonra, gelen yasayla hekim sayısı artıyor; ama, siz
diyorsunuz ki, yoo pardon, ben vazgeçtim, hekim sayısı arttı; ama, ben bu işten
geri dönüyorum, tekrar mecburî hizmet yasasına dönüyorum. Bu olmaz arkadaşlar,
bu çelişkiyi lütfen düzeltin.
Bir de, yurt dışında okuyanlarla yurt
içinde okuyanlar; yani, bunlar ayrı memleketin çocukları mı? Onlara diyorsunuz
ki, size mecburî hizmet yok, bunlara diyorsunuz ki, size mecburî hizmet var.
İnsanın içine bir kuşku düşüyor, kusura bakmayın. Acaba, bunlar IMF'nin
adamları mı da, onları koruyorsunuz, bu kadar onlara kol kanat geriyorsunuz da,
ülkemizdeki zorluk içinde, binbir güçlük içinde okuyan, tıp fakültelerinden
yetişen hekimlerimizi böyle yerden yere vuruyorsunuz?!..
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Bir hekim kaça mal
oluyor peki?
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Onlar, peki…
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Onlar babasının
parasıyla okuyor.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen.
Sayın Özyurt, siz de Genel Kurula hitap
ediniz efendim.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - O da, Genel
Kurula hitap eden arkadaş da, lütfen derli toplu konuşsun.
Arkadaşlar, hekim açığımız vardır; ama,
büyük değildir. Şu anda, 1 hekime düşen sayı 809 hastadır. Avrupa Birliği
ülkelerinde bu sayı 400'dür arkadaşlar.
AHMET IŞIK (Konya) - Doğuda ne kadar?
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Efendim,
doğuda, işte Bakanınız söyledi "bu yasayı değiştirdikten sonra hekim
sayısında artış oldu" dedi; ama, buna rağmen, diyorsunuz ki, buna rağmen,
artış oldu, yok, ben bundan, vazgeçiyorum... Öyleyse daha kötüye gitmek
istiyorsunuz. Lütfen bu çelişkiyi düzeltin. Böyle olacak iş değil arkadaşlar.
Şurada, dediğim gibi, benim kanıma en
dokunan şey, şurada ihtisasını bitirmeye üç gün kalmış, bir hafta kalmış olan
hekimin ensesine yapışıyorsunuz, seni ben mecburî hizmete gönderiyorum
diyorsunuz. Bu olmaz. Bu hekimler ihtisasa girdiklerinde derdiniz ki, sizin
mecburî hizmetiniz var, bunu yapacaksınız, kabul. Ama, öyle değil.
Ve bunun altından -söyleyeyim- şu üç beş
gün içinde birçok hekim uzman olacaktır. Zamanı gelmeden uzman olma yoluna
gidecektir. Bunlar yanlış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Özyurt, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)- 1 dakika
verecektiniz.
BAŞKAN- Verdim efendim.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)- Peki, ben
teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim nezaketinize.
Sayın milletvekilleri, ek madde 5'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ek madde 6'yı okutuyorum:
EK MADDE 6.- Devlet hizmeti yükümlülüğünü
yapmakta olan personel, mazeret ve zorunlu haller dışında başka yere atanamaz.
Ancak deprem gibi olağanüstü hallerde geçici olarak bir ayı aşmamak üzere
görevlendirilebilir. Mazeret, zorunluluk halleri veya tabip iken eksik kalan
yükümlülüğünü uzman tabip olarak tamamlama gibi nedenlerle başka yere atanan
personelin kalan yükümlülük süreleri, eski ve yeni görev yeri hizmet
sürelerinin oranına göre belirlenir.
Sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet
hizmeti yükümlülüklerini yerine getiren personelden sözleşmesi feshedilenler,
yükümlülüklerinin geri kalan kısmını Devlet memuru olarak tamamlarlar.
Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamında
yapılacak atamalar açıktan atama sayısına dahil edilmez.
Devlet memuru veya sözleşmeli sağlık
personeli olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlayanlar, talepleri halinde
sürelerle ilgili sınırlamalara tâbi olmaksızın ilgili mevzuata göre kurum içi
veya kurumlar arası naklen veya açıktan atamaya hak kazanırlar.
Devlet hizmeti yükümlüsü personel, bu
Kanun hükümleri dışında genel hükümlere ve ilgili Kurum mevzuatına tâbidir.
BAŞKAN- Ek madde 6'yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ek madde 3, 4, 5 ve
6'nın bağlı olduğu çerçeve madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2'yi okutuyorum:
MADDE 2.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa
aşağıdaki Geçici Madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte tıp fakültelerinde öğrenim görenler ile tıpta uzmanlık ve yan
dal uzmanlık eğitimi yapmakta olanlar bu Kanunun ek 3 üncü maddesi hükümlerine
göre Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu;
buyurun.
Sayın Kurtulmuşoğlu, sürenizi
birleştirerek kullandıracağım.
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinize, sözlerime
başlamadan evvel saygılarımı sunuyorum.
Biz burada neden konuşuyoruz, niçin
konuşuyoruz; acaba, iktidara, Sayın Bakana…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hiç dinlemiyor…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sayın Bakanım, lütfen, rica edeyim. Biz, sizin için konuşuyoruz. Biz, size bir
şeyler söylemeye çalışıyoruz. Yoksa, biz, kendi kendimize konuşuruz, seçmene de
mesaj veririz; o bir şeye yaramaz.
Sayın Bakanım, dikkatle izlemenizi
istiyorum. Belki, bizden bir şeyler alırsınız diye biz burada konuşuyoruz;
belki, bir faydamız olur diye konuşuyoruz. Yani, ben şunu öğrenmek istiyorum ve
söylerim her zaman. Herkesin birilerinden nasihat alma ihtiyacı vardır; ama, ne
yazık ki, iktidarların ve iktidarın bakanlarının bunlara hiç ihtiyacı yok gibi
gözüküyor. Dün de böyleydi, bugün de böyle devam ediyor. Sonuçta, iktidarlar,
ben yaptım oldu oluyor; o da yanlış. Ne kadar dinlersek, ne kadar eksiklerimizi
tamamlarsak, hepimiz faydalanırız bu işten.
SONER AKSOY (Kütahya) - Yok, öyle bir şey
yok, dinliyor sizi, merak etmeyin.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sayın Bakanım, bugüne kadar yardımcı sağlık personelinin yüzde 85'i doldu
dediniz; doğrudur. Çünkü, okullardan her sene yardımcı sağlık personeli mezun
oluyor, işe giremiyor, çoğu sokakta, işsiz güçsüz, ne yapsınlar, tabiî ki,
gidecekler; ama, halen şu anda, en az yine 40-50 bin kişi işsiz sağlık
personeli sokakta. Bunu yaptığınızda, niye yaptı demeye hakkımız var mı,
çocuklar tabiî ki iş bulacaklar, buna da teşekkür ederiz. Keşke hepsine iş
bulunsa. Çünkü, onlar meslek icabı olarak oraya gittiler, mesleğim var benim,
ben iş bulurum diye oraya gittiler; ama, doktoru gönderemediniz. Gitmedi… Niye
gitmedi; ben senin bu anlaşmalı kadronda sana güvenmiyorum dedi bu doktor. Bunun
bir başka izahı var mı? Güvenmedim dedi, gitmiyor. Eğer, güven verseydin, güven
duysaydı, niye gitmesin o doktor?! Niçin gitmesin?! Zaten ihtiyacı var o
adamın; ama, "ben seni oraya gönderdiğimde, onbir ay sonra ben senin
performansına bakacağım" dediğinde adam şaşırıverdi. "Ben, seni, üç
sene, oradan hiçbir yere göndermem" dedin. Bugünkü mecburî hizmetin başka
şeklini oraya getirdin. O zaman da, adam, gitmeyiverdi. Ne oldu; 2 000 küsur
doktorundan 186 doktorun gitti; diğerleri gitmedi. Ee, ne oldu? Efendim, bunlar
gitmedi. Peki ben ne yapayım o zaman? Bunların kafasına mecburî hizmeti
getireyim; zorla göndereyim. Ama, yine söylüyorum, bu mecburî hizmeti
getirmenize rağmen, çoğu doktor gitmeyecek, gitmez, gitmez sevgili
arkadaşlarım. Ben, bunları yaşadım. Önerimi de söylüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Öneri getiriverin.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Getiriyorum tabiî, öneri getiriyorum. O öneriyi geçen de getirdim, yine
getiriyorum; ama, dinleyen yok.
AHMET YENİ (Samsun) - Dinliyoruz şimdi…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)-
Çünkü, kuliste "bunlar söylesin dursun" diyorlardı. Sonuçta, ülke şey
oluyor, halk şey oluyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Heyecanla öneriyi
bekliyoruz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)-
Bakın, öneri ortada; özendid diyorum. Git arkadaşım şurada şunu yap, şu kadar
-madem ücret de veriyorsun ya- şurada şunu veriyorum, burada bunu veriyorum,
Ankara'da da işte bugünkü gördüğün ücreti veriyorum…
1964'lerde, ben, tıbbiye 4 üncü
sınıftayım. Doğuda arkadaşlarım çalışmışlar; gelirlerdi "doğuda, biz,
şöyle vazife yaptık, şunu yaptık, şu kadar ücret aldık, ev paramı kazandım,
düğün masrafımı kazandım, araba aldım" derlerdi. Biz de, mektebi bitirsek
de bir an evvel doğuya gitsek diye can atardık. Bunları yaşadık biz, gördük. O
zaman, doğuda fazla bir şey yoktu. Biliyorsunuz, tamgün çıktığında da
kaymakamlar ne dedi hemşireler için bile "ya, kaymakam olmaya lüzum
yokmuş, hemşire olsaydık bir TIR kadar..." dedi, TIR lafını çıkardı,
unutmuyorum. Hemşirelere "TIR" dediler o zamanlar, çok para alıyor
diye; ama, doğu doluydu.
Bakınız, ben mecburî hizmet yaptım.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Doğuya
gelmiyor kimse, ne yapalım?!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ama,
özendirmediğin için gelmiyor; özendirsen nasıl gelmez?!
AHMET YENİ (Samsun) - Öneri bekliyoruz,
öneri…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Mecburî hizmet yaptım ben. Tıbbiyeyi bitirdiğimde bana hocam dedi ki: "Ya,
gel seni asistan alalım." Nur içinde… Sağ ise Allah ömür versin. Prof. Ali
Uras dedi ki: "Gel seni asistan alayım." Hayır, olmaz, ben doğuya
gideceğim dedim ve gittim. Kimse beni zorla göndermiyordu o zaman, zor yoktu.
Sevgili arkadaşlarım, hasta olmayınca, hiç
kimse doktorun kıymetini bilmez ve derler ki "aman, paramla değil mi, o
olmazsa bu olur" ama, o doktoru ne zaman anlarlar; hasta olduklarında
"aman doktor, gözünü seveyim, ne olur bana çare bul" derler.
Peki, bu ülkede cezalandırma sadece
doktorlara mı oluyor? Bu ülkenin üniversitesinde sadece doktorlar mı okuyor,
başka kimseler okumuyor mu?
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Mühendis de
bulamıyoruz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, ben…
AHMET YENİ (Samsun) - Öneriyi alamadık…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Öneriyi alamadınsa çok üzüldüm.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
hatibin konuşmasına müdahale etmeyin.
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakınız, bir şeyi söyleyeyim: Ben, bu ülkemin her
tarafına doktor gitmesini, sağlık personeli gitmesini isteyen adamlardan bir
tanesiyim, belki çoğunuzdan da çok istiyorum. Benim babam hasta olmuş, ölüm
sebebi belli değil, zamanında doktor olmadığından. Rahmetli annem "baban
hasta oldu, öldü" dedi. Onun için, bir şeyi konuşurken veya laf atarken,
onları yaşamak lazım. Ben de onun için doktor oldum, bu halka hizmet etmek için
oldum; otuzüç sene de hizmet ettim bu ülkeye canı gönülden, çalıştığım yerlerde
de herkes bilir nasıl çalıştığımı; ama, burada, Meclis kürsüsünde birisi, hatip
konuşuyor diye oradan laf atmak kolaydır.
İşte, öneriyi tekrar getiriyorum,
anlamadınızsa tekrar söylüyorum. Önerim şu: Listeyi önünüze koyarsınız, ülkenin
hangi tarafında doktor eksikleri varsa, listeyi yaparsınız; sonra da dersiniz
ki, bugünkü söylediğiniz bu 8,5 - 10 milyar para verdim dediğiniz yere, şuraya
10 milyar veriyorum, şuraya 8 milyar veriyorum, buraya 5 milyar veriyorum diye
o skalayı getirirsiniz vatandaşın önüne hiçbir mecburî hizmet tutmadan ve
herkes size koşar, torpil ister "ben oraya gideceğim, beni doğuya
gönder" diye söyler sevgili arkadaşlarım. Biz, onları yaşadık, yaşadık.
Öyle, laf atmak kolay, hele benim gibi bir
adama laf atmak… Ben, onları yaşayarak geliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Laf değil, öneri
bekliyoruz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakın ne diyorum: Bu nöbet hizmetleri doğrudur,
yanlış değildir, ücretlendirmekte yarar vardır, mesai saatlerine göre
ücretlendirilmesi doğrudur; ama, başhekim ve başhekim muavinlerine
"muayenehaneleri kapat, sen bana hizmet et..." Etmez!.. Etmez!.. Ben,
bu ülkemin insanlarını biliyorum. Yapmayın!.. Yarın yönetici de
bulamayacaksınız; yönetici bulamazsınız. Şimdi, tabiî ki, belki bir dahiliye
mütehassısı arkadaşımın muayenehanesinin kapanması ona çok zarar vermeyebilir;
ama, bugünkü teknik o kadar ilerledi ki, onun da bütün alet ve edevatı var. Bir
radyoloji uzmanını düşünün, bir göz uzmanını düşünün; aldığı o aletleri
sattığını düşünün. Sonra, üç ay sonra da, beş ay sonra da "sayın başhekim,
ben seni beğenmedim, senin gülüşün bana yaramadı, senin bıyık şeklini
beğenmedim, saç tıraşını beğenmedim, seni görevden aldım…" Ben ne
yapacağım o zaman?!. Ne yapacağım?!. Alet edevatımı sattım, muayenehanemi
kapattım. Ee, aldım seni...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Performans var…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Aldın ya beni, daha performans mı kaldı?!
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, her ne kadar
söylerseniz söyleyin, ben bildiğimi söyleyeceğim. Bir gün de, geleceksiniz,
yine, buraya, o yanlışları, burada, birlikte düzelteceğiz; onu aklınıza koyun.
Tabiî ki, Sayın Sağlık Bakanı, hakikaten,
çok çalışan bir arkadaşımız, emek de veriyor. Bu emeği verdiği için, bu
emeklerinin boşa gitmemesi için söylüyorum zaten. Yani, yaparken bir şeyi… Bir
talebe çok çalışır -haberiniz olsun- ama, başarılı olamaz. Demek ki, bu çalışma
sisteminde bir eksiklik var demektir. O kadar çok çalışan bir adam neden
başarılı olamasın?! Şimdi, Sayın Sağlık Bakanı arkadaşıma, kimse, çalışmıyor
diyebilir mi? Hayır, çalışıyor ekibiyle birlikte; ama, eksikleri var. Ben de,
siyasetçi olarak, bir hekim olarak, bir ağabey olarak, bu yanlışları
söyleyeceğim. Ne zamana kadar söyleyeceğim; bu yanlışların düzelmesine kadar
söyleyeceğim. O doktorun özlük haklarını düzeltmediğiniz müddetçe, sağlık
personelinin özlük haklarını düzeltmediğiniz müddetçe, onların hayatlarını
garanti etmediğiniz müddetçe, çoğu yerde doktor bulamazsınız. Bunu söylemek
için kâhin olmaya lüzum yoktur ki; yaşanan bellidir, bugüne kadar yaşananlar
gösteriyor bunları.
Ben, Sayın Sağlık Bakanı arkadaşımın ve
ekibinin biraz daha düşünmesini istiyorum. Bu antidemokratik olan mecburî
hizmetin gönüllü hale getirilmesini temenni ediyorum. Bu yasayı çekip, bir an
evvel… Yarın getirsin, biz Sağlık Komisyonunda hemen başlayalım, gece
çalışalım, gündüz çalışalım, o gönüllü sistemi getirelim, çıkaralım. Zorla
hiçbir kimseye yemek yediremezsiniz, biz hastaya bile yediremiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı
lütfen tamamlar mısınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Tabldot yemeğini herkes yemez, mecbur olanlar yer. Bu mecbur olanlar da, çok
fazla sayı teşkil etmez. Şimdiki doktorların yapacağını size söyleyeyim:
Diplomayı vermeyeceğiz ya onlara, ne yapacaklar; almayacaklar diplomayı, özel
firmalarda çalışacaklar. Doktorluk yapmayacaklar, yöneticilik yapacaklar
-yaptılar çünkü, çok gördüm- ona sapacaklar. Ne zamana kadar; bu kanun değişene
kadar. O zaman niye o kadar uğraşalım bununla?! Değiştirelim, yapmayalım böyle
bir zorlamayı. Gönüllü olalım hepimiz. Ben size burada söylemiyor muyum sevgili
arkadaşlarım, şu grup başkanvekilleri bir araya gelin bir yasa çıkarken,
anlaşın, güzel bir yasa çıkarın da hep birlikte gönül huzuruyla, rahatlıkla
parmak kaldıralım demiyor muyum?! Ne var bunda?! Yetmiş milyon insan için
yapılan bir şey bu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bize niye
söylüyorsunuz, grup başkanvekillerine söyleyin.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sevgili arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için sabrınıza teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı teklifin
2 nci maddesiyle düzenlenen geçici madde 6'nın sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini öneriyoruz.
"Daha önce doktor olarak mecburî
hizmet görevini yerine getirenler, ayrıca uzmanlık eğitimini tamamladıkları
takdirde mecburî hizmete tabi değillerdir."
|
Mustafa Özyurt |
İsmail Değerli |
Feridun Fikret Baloğlu |
|
|
Bursa |
Ankara |
Antalya |
|
|
Ali Arslan |
|
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
|
Muğla |
|
Ankara |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Kanunun muhtevasına uygun olmadığı
için katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki.
Sayın Özyurt, konuşacaksınız galiba.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; daha evvel söylediğim bazı sözleri
tekrarlamak zorundayım. Hiç değilse, daha önce pratisyen olarak, yani, mezun
olduktan sonra mecburî hizmet yapmış olanları, uzmanlık eğitimi, yani, şu anda
ihtisas yapanları bu işten ayrı tutun. Hiç değilse bunu yapın. Yani, bu kadar
büyük eşitsizlik olmaz. Fakülteden mezun olmuş, pratisyen olarak ensesine
yapışmışız, mecburî hizmet yaptırmışız. O zaman demişiz ki, askerî yönetim var,
bu böyle olacak kardeşim. Şimdi, geldiniz, AKP İktidarı olarak diyorsunuz ki:
İşte, biz, hürriyetçi, demokrat, serbest ekonomiye dayanan, şöyleyiz, böyleyiz...
Lafa geldiği zaman, reform yapıyoruz diyorsunuz. Ne kadar ucuzmuş bu reform,
ben şaşırdım kaldım arkadaşlar. Yapmayın, bu insanlara bu kadar eziyet etmeyin.
Bu insanlara iki defa mecburî hizmet yaptırmayın. Hiç değilse deyin ki,
pratisyen olarak… Sayın Bakanım, dinlemiyorsunuz; ama, ben, yine de söyleyeyim.
Siz, hiç değilse, bu işin içinden gelmiş bir insansınız; hiç değilse, pratisyen
olarak mecburî hizmet yapmış olan arkadaşlara, uzmanlık eğitimi yapanlara deyin
ki, pratisyen olarak mecburî hizmet yapmış olanlar, uzmanlık eğitiminde olanlar
bu işten muaftır. Hiç değilse bunu yapın. Bu, hiç değilse bir insanlık
görevidir. Bir insana iki defa eziyet edilmez, bir kere eziyet edilir. Siz,
neredeyse insanı asacaksınız yani, elinizden gelse. Bu insanların suçu nedir;
hekim olmak…
Arkadaşlar, buraya kadar söylemek
istemediklerimi söyleyeceğim. Tıp fakültesi, en zor girilen fakültelerden
biridir, en uzun okunan fakültedir, altı sene okursunuz, en yüksek puanla
girersiniz, en zor fakültedir ve bitirdiğiniz zaman adınıza "doktor"
denir. Sayın Sağlık Bakanının deyimiyle, ensesine yapışırsınız "seni
mecburî hizmete gönderiyorum" dersiniz. Niçin bu insanlara bu kadar
eziyet, ne istiyorsunuz?! Yani, bunun vebalinin altından kalkamazsınız, onu
söyleyeyim. Sizin dinî duygularınıza hitap etmek istiyorum; bu vebalin altından
kalkamazsınız, bu insanlara bu kadar eziyet etmeyin.
Hadi, bir kere yaptınız; diyorum ki…
Uzmanlık eğitimi yapan çocuklara, şu anda son altı aylarına gelmiş, son bir
yıllarına gelmiş olan çocuklara sen bir daha mecburî hizmet yapacaksın
diyorsunuz. Bu, olmaz arkadaşlar, insaf edin! Hiç değilse, bundan vazgeçin
"pratisyen olarak fakülteyi bitirdikten sonra mecburî hizmet yapmış
olanlar bu Mecburî Hizmet Yasasından muaftır" deyin. Hiç değilse, bunu
yapın, bu insanlık görevinizi yapın. Bu bile yeter.
Sabrınız için teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 31.12.1980 tarihli ve 2368
sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanunun 4 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 4.- 1 inci madde kapsamına giren
personelden, il sağlık müdürlüğü, il sağlık müdür yardımcılığı, başhekimlik ve
başhekim yardımcılığı görevini yürütenler hariç olmak üzere özel kanunlarına
göre meslek ve sanatlarını serbest olarak icra etme hak ve yetkisine sahip
olanlar istedikleri takdirde, 1 inci maddede öngörülen tazminat hakkından
yararlanmamak şartı ile serbest olarak çalışabilirler. Bunlara iş güçlüğü, iş
riski ve teminindeki güçlük zamları veya bu mahiyetteki zamlar ödenmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili İsmail Değerli; buyurun.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; 934 sıra sayılı, 4 yasada ve kanun
hükmünde kararnamede değişiklik yapan kanun teklifiyle ilgili olarak 3 üncü
madde üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin en mühim
hizmet alanı sağlık, millî eğitim ve adalettir. Tabiî ki, diğer konuların da kendisine
göre önemli yanları var; ama, özellikle sağlık çok mühim. Bir ülkenin
kalkınması, gelişmesi, insanların mutlu olabilmesi, başarılı olabilmesi için
ruhen ve sağlık yönünden tam sağlam olması lazım ve bu hizmetin de uygun bir
şekilde verilmesi lazım. Ancak, böyle bir yasa hazırlanırken, ilgili meslek
kuruluşlarının fikirlerinin alınması gerekirdi. Ne yazık ki, hem mecburî hizmet
kaldırılıp Özendirme Yasası getirilirken hem de bu yasa tekrar getirilirken,
Türk Tabipler Birliği ve tabip odalarıyla ilgili olarak hiç kimsenin görüşü
alınmamış ve Sayın Bakan da, bir ay uğraşmalarına rağmen, gerçekten,
kendilerine randevu bile vermemiştir.
Değerli arkadaşlar, iki yıl önce, burada,
Sayın Bakan, hakikaten, çok büyük iddialarla bir yasa getirdi. Bu yasada, hatta,
kendi ağzıyla "Mecburî Hizmet Yasası, bu iki sözcük bir züldür" dedi,
"bunu telaffuz etmek bile çok zor" dedi ve bunu kaldırdı, biz de
destek olduk; ama, şimdi, bakıyoruz ki, bu iş olmamış ve gerçekten, bu işin
olmayışının sebepleri ortada. Yani, siz, 1 081 sözleşmeli uzman kadroya 136, 3
524 pratisyen hekim kadrosuna 1 565 kişiyi atamışsınız. Yani, niye insanlar
gitmiyor?..
Değerli arkadaşlar, siz, hekime -burada
maaş alan hekimle mukayese ettiğiniz zaman- 10 misli maaş verseniz bile, bazı
yerlere hekim gitmez. Siz, hekimi gönderiyorsunuz; doğru dürüst hastanesi yok.
Siz, hekimi gönderiyorsunuz; çatılar akıyor. Siz, hekimi gönderiyorsunuz;
tansiyon aleti yok, hasta muayene etmek için herhangi bir alet edevatı yok.
Siz, hekimi gönderiyorsunuz; ambulansı yok, yardımcı hizmet sınıfında çalışan
insanı yok, yardımcı hizmet sınıfındakiler yok, hemşiresi yok, çoğu yerde ebesi
yok.
MEMET ALİ SUÇİN (Batman) - Var, var, hepsi
var.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Yani, siz,
buraya hekimi gönderseniz de, ne kadar maaş verirseniz verin, o hekim yine
orada çalışmaz. Bununla ilgili olarak, Sayın Bakan, değişik kararnameler
çıkarmış, genelgeler yayımlamış, yazılar göndermiş, yönetmelikler göndermiş…
Bunların çoğu da yasaya aykırı ve bu gönderdiği tebligatların birçoğu da
Danıştay tarafından geri çevrilmiş; çünkü, bunlar, usulüne uygun olmayan
kararlar.
Değerli arkadaşlar, hekimleri
çalıştırabilmenin yollarını bilmek lazım. Eğer, o yolları bilemezseniz, o hekim
oraya gitmez. Daha önce, mecburî hizmette, çoğu hekim gitmedi; özendirme yasası
getirdiniz, gitmedi. Dönersermayeden pay vereceğiz dediniz, büyük adaletsizlik
yaptınız. Bakınız, namuslu, dürüst çalışan klinik şeflerine hiçbir diyeceğim
yok; ama, değerli arkadaşlar, burada, Numune Hastanesinde bile, bazı klinik şefleri,
hasta muayene fişlerini damgalayarak, imzalayarak, koymuştur polikliniklere,
asistanlar 24 saat çalışıyor, ay sonu geliyor, dönersermayeden ilgili şef
alıyor 8-10 milyar, orada 24 saat çalışan doktor alıyor 800 000 000 lira
veyahut dönersermayeden alıyor 500 000 000 lira. Bu nasıl adalet?! Evet,
hakikaten, bazı yerlerde 7, 8, 9 milyar lira para alan kişiler var; ama, acaba
kaç kişi alıyor bunu, kaç tane doktor alıyor bunu? Tıp fakültesini bitiren bir
doktor 800 000 000 maaşla işe başlıyor. Bir uzman hekimin aldığı para 1 milyar
civarında; yani, siz temelinden bunu çözemezseniz eğer, kaynağından bunu
çözemezseniz, o zaman, doktoru çalıştırma şansınız yoktur. Siz mecburî hizmet
de getirseniz bir, dönersermayeden pay verseniz de bir, sözleşmeli de getirseniz
bir. Her şeyden önce, doktor, yardımcı sağlık personeli ister, özlük haklarının
doğru dürüst verilmesini ister, çalışma ortamının uygun olmasını ister. Burada,
Ankara'da, gidiniz, çoğu hastanelerde 100 kişi kuyrukta, çoğu doktorun, üstünde
oturacak sandalyesi yok, doğru dürüst sedyesi yok. Ben bunu iddia ediyorum;
çünkü, gidip gözlerimizle görüyoruz. Siz bu şartları düzeltmezseniz, Ankara
gibi yerde bunlar böyle olursa, acaba, Doğu'da, Güneydoğu Anadoluda çalışan
hekim ne yapsın, nasıl yapsın?! Maaşını alır, oturur, doğru dürüst hizmet
vermez, çoğu sevk yapar, havale yapar, prim alır oradan. Bunları önlemek lazım,
özendirmek lazım. Mesela, Sayın Bakanımız, Erzurum'dayken iki senede doçent
oldu; ama, İstanbul'dakiler beş sene bekliyordu ve üstelik, Erzurum'da 3 misli
maaş alıyordu, İstanbul'daki asistandan daha fazla para alıyordu ve hakikaten…
BAŞKAN - Sayın Değerli, bir saniyenizi
rica edeyim, sürenize ilave edeceğim.
Sayın milletvekilleri, Hatibin
konuşmasının tamamlanması ve maddeyle ilgili diğer görüşmeler için 3 üncü
maddenin bitimine kadar Genel Kurulun görüşme süresinin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Değerli.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, mesela, o dönemde, Sayın Bakanımız, özendirme olduğu için, farklı
uygulamalar olduğu için Erzurum'da çalıştı. Eğer bu özendirme olmasaydı, o
zaman, Erzurum'da yapmazdı, İstanbul'da yapardı, Ankara'da, İzmir'de ihtisas
yapardı, bununla ilgili doçentliğini, profesörlüğünü orada hazırlardı ve
üstelik arkadaşlarından çok önce yurt dışına da gitti. Demek ki, bir özendirme
buraya getirmek lazım.
Gerçekten, doktorların hali, çoğu yerde
perişan. Ben daha önce de bu kürsüde söylemiştim. Dedim ki, hakikaten -basına
da çok konu oldu- doktorlara kız bile vermiyorlar bu dönemde. Altı sene, yedi
sene eğitim yapacaksın, geleceksin, altı yedi sene ihtisas yapacaksın; bunun
yanında üç sene, iki sene, dört sene okuyanlar, gidecek, mecburî hizmeti
olmayacak, dilediği yerde çalışacak; ama, siz, mecburî hizmet diye, Türkiye'nin
en ücra köşesine gideceksiniz. Tabiî ki gideceğiz; Türkiye'nin en ücra köşesine
de bizim gitmemiz gerekir; ama, giderken de, bunu metazori yapmamak lazım. Hani
demokrasi vardı; hani insan haklarına saygı vardı; hani bu madde 12 Eylül
ürünüydü; hani 12 Eylül ürünü olan Anayasaya karşıydık; ne oldu?! Yani, şimdi
ne oldu?
O zaman, Sayın Bakanın, çıkıp, burada,
vatandaştan özür dilemesi lazım ve şunu söylemesi lazım: Arkadaşlar, ben yanlış
düşünmüşüm; bu mecburî hizmet çok iyi bir şeymiş; keşke bunu o zaman
kaldırmasaydık... Yani, bunu dese anlarız. Şimdi, siz getiriyorsunuz, il sağlık
müdürleri ve yardımcılarının, başhekim ve yardımcılarının muayenehanesini
kapatıyorsunuz bu 3 üncü maddeye göre.
Değerli arkadaşlar, bu doğru bir karar
değil. Şimdi, siz, aynı hastanede çalışan başhekim ve başhekim muavininin
muayenehanesini kapatıyorsunuz, uzman olarak çalışan veyahut pratisyen olarak
çalışan doktorun muayenehanesini serbest bırakıyorsunuz. Bu, eşitlik ilkesine
uygun mu? Böyle bir şey olabilir mi yani?!
SADETTİN ERGİN (Hatay) - Çıkarıyoruz,
önerge veriyoruz.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Sonra,
gerçekten, muayenehanesini kapattı arkadaş, üç ay sonra görevden aldınız; ne
yapacak? İşte, İstanbul İl Sağlık Müdürünü görevden aldınız, birsürü yolsuzluğu
çıktı. Ankara İl Sağlık Müdürlüğüyle ilgili, ben, gerçekten, maddeleriyle,
delilleriyle soru önergesi verdim Sayın Bakana. Sayın Bakanım bana verdiği
cevapta, soru önergesine verdiği cevapta "ekleri 9 sayfa cevap
verilmiştir" diyor. Arkasına bir bakıyorum ki, bir cümle ilave edilmiş;
nedense, o 9 sayfalık cevap ortada yok ve verilen cevap da bir cümle:
"Bununla ilgili müfettiş ataması yapılmıştır, iş mahkemeye intikal
ettirilmiştir, müfettiş raporuna göre mahkemeye intikal ettirilecektir, mahkeme
sonucuna göre de sizin bu sorularınıza cevap vereceğiz." Allah Allah!..
Sayın Bakanım, ben, günlük olarak, size,
yapılan büyük bir yolsuzlukla ilgili olarak soru önergesi vermişim. Bu ilgili
arkadaşla ilgili olarak, siz, cevapları hazırlamışsınız, 9 sayfa cevap
demişsiniz ekleri; ama, arkasında verdiğiniz cevap bir cümle: "Müfettiş
atadık, iş mahkemeye intikal ettirilecek, mahkeme sonuçlarına göre size cevap
vereceğiz." Var mı böyle bir şey?!
Peki, siz atadınız, il sağlık müdürlerini
veya başhekimleri, başhekim yardımcılarını görevden aldınız. Ne yapacak bu
adamlar? Tekrar kendi düzenlerini nasıl kuracak bu insanlar? Onun için, burada
yapılması gereken, doktorlara düşmanlık değil.
Bir konu daha var. Türk Ceza Yasasına öyle
maddeler koydunuz ki, doktorlara öyle cezalar geliyor ki, bundan sonra, dört
dörtlük olmayan hastanelerde, kolay kolay, doktor ameliyat yapmayacaktır,
sezaryen yapmayacaktır. Eğer anestezi uzmanı yoksa, eğer teknisyeni yoksa,
eğer, gerçekten, bazı konularda, uzmanlık isteyen konularda yeterli elemanı
yoksa, siz o doktora ameliyat yaptıramazsınız ve bu Ceza Yasasıyla da,
doktorlar, ayrıca cezalandırılıyor. Yani, ben anlam veremiyorum. Ne yapmış bu
doktorlar; yani, kime, ne yapmış? En uzun tahsil, en zor tahsil, günlük okuması
gereken bir meslek, gelişimi gerektiren bir meslek... Her konuda, vur abalıya.
Ne oluyor; yani, bunun sonu?..
Değerli arkadaşlar, her türlü sıkıntıyı
doktorlar çekiyor. Doktorlar sıkıntı çektikçe, hastalar bu sefer sıkıntı
çekiyor. Eğer, yeterli teknik elemanı yanında yoksa, yeterli hemşiresi, aleti
edevatı yoksa, eğer ameliyat ortamı uygun bir durumda değilse, sıkıntıyı doktor
çeker, hemşire çeker, personel çeker, en çok da gelen vatandaş çeker; yani,
doktor, o zaman, 5 ameliyat yapacağına 1 tane yapar, 50 hasta bakacağına 10
tane bakar. Dolayısıyla, o kuyruklar yine bitmeyecektir. Bugün, gidin devlet
hastanelerine, muayenede yine kuyruk, eczane tasdiklerinde yine kuyruk, randevu
almada kuyruk, nereye giderseniz kuyruk!
Onun için, Türkiye'de sağlık politikalarının,
gerçekten, sağlam temellere oturtulması lazım. Medenî ülkelerde, Avrupa
ülkelerinde ne uygulanıyorsa, bugüne kadar neler yapılmışsa, Türkiye'de, 80
yıllık cumhuriyet döneminde nasıl uygulamalar yapılmışsa, hangileri iyi,
hangileri kötüyse, bunları ayıklayıp, Türkiye'ye, Türk Halkına yakışır bir
sağlık politikasının düzenlenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2
adet önerge vardır. Önergelerin ikisi de aynı mahiyettedir. Önce, önergelerin
ikisini de okutacağım, sonra tek önerge olarak işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934 sıra sayılı kanun
teklifinin 3 üncü maddesiyle
değiştirilen 2368 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinde geçen "il sağlık müdür yardımcılığı" ve "ve başhekim
yardımcılığı" ibarelerinin çıkarılmasını ve "il sağlık
müdürlüğü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
M.
Ali Suçin |
Alaettin
Güven |
|
Hatay |
Batman |
Kütahya |
|
Soner
Aksoy |
|
Ekrem
Erdem |
|
Kütahya |
|
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 934
sıra sayılı kanun teklifindeki 3 üncü maddesinde geçen "il sağlık müdür
yardımcılığı" ve "başhekim yardımcılığı" ibarelerinin
çıkarılmasını öneriyoruz.
|
Rasim
Çakır |
R.
Kerim Özkan |
Ali
Cumhur Yaka |
|
Edirne |
Burdur |
Muğla |
|
Mevlüt
Coşkuner |
Feridun
Baloğlu |
Erdal
Karademir |
|
Isparta |
Antalya |
İzmir |
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Sayın Başkanım, 2 önerge de aynı
mahiyette; fakat, cümlenin düzgün olması bakımından ilk okuduğunuz önergeyi
olumlu görüşle takdirlerinize bırakıyorum.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)-
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İlgili madde hükümlerinin başhekimler ve
il sağlık müdürleriyle sınırlı tutulması amaçlanmıştır.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, şu anda
okutmuş olduğum önerge diğer önergeden daha kapsamlıdır ve burada "il
sağlık müdürlüğü" ifadesinden sonra bir de "ve" kelimesi
eklenmiştir. Onun için, işleme alınacak olan önerge bu önergedir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 3 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
çalışma süremiz dolmuştur.
Alınan karar gereğince, 16 Haziran 2005
Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
saati: 23.01