DÖNEM:
22 CİLT: 85 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
103 üncü Birleşim
26 Mayıs 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sakarya Milletvekili Süleyman
Gündüz'ün, TBMM Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve Yeryüzü Doktorları Yardım
Kuruluşu olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, Türkiye tarımının temel sorunlarına ve bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya'nın, İstanbul'un fethinin 552 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894 ve 894'e 1 inci ek)
4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2
milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)
5.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
6.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı : 819)
7.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri
Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve
Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/930) (S.Sayısı: 740)
8.- TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile
Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor
Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan
Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/929) (S. Sayısı: 741)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ile vergi numarası
uyumlaştırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/5552)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
bakanlık ve bağlı kuruluşlarında vekâleten ve asaleten görev yapan idarî
personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/5695)
3.- Isparta Milletvekili Mevlüt
ÇOŞKUNER'in, Isparta-Gelendost İlçesi Sağlıkocağının kapatılma ve Devlet
Hastanesi inşaatının durdurulma nedenlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5793)
4.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, bazı ilaç firmalarının yaptığı fiyat indirimine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5795)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/5801)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlinin kalkınmasına yönelik yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5802)
7.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın,
turizm gelirleriyle ilgili basında yer alan açıklamalarına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5813)
8.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
LİVANELİ'nin, Gökova ve Bodrum koylarının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5814)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Uludağ'daki bitki türlerinin korunmasıyla ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5824)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
SSK'lı bir hastanın tedavisi için gerekli işitme cihazının temin edilmemesine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun
cevabı (7/5879)
11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Buca Kadın Doğum Hastanesi ve Çocuk Bakımevinin hizmete açılmasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5900)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İline ayrılan yatırımlara ve ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5946)
13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
AİHM'de açılan köy boşaltma davalarına ve "Köye Dönüş Projesi"ne
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5966)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İline yapılacak yatırımlara ve ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5977)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
beş oturum yaptı.
Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu,
doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle, Necip Fazıl Kısakürek'in edebî
kişiliğine ve eserlerine,
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin,
ekmek israfının nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün,
süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap
verdi.
Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi
Başkanı Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM
Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Muğla Milletvekili Orhan Seyfi
Terzibaşıoğlu'nun, Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifini (2/364) geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Adalet Komisyonunda
bulunan teklifin geri verildiği bildirildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851),
7 nci sırasında bulunan, Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/452) (S. Sayısı: 901),
8 inci sırasında bulunan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S.
Sayısı: 904),
10 uncu sırasında bulunan, Mahallî İdare
Birlikleri Kanunu Tasarısının (1/798) (S. Sayısı : 819),
11 inci sırasında bulunan, Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan
Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/930) (S.Sayısı: 740),
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa
Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193
Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin (2/435) (S. Sayısı: 894) ikinci görüşmesine, birinci
görüşmenin bitiminden itibaren en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği
açıklandı.
4 üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine
devam olunan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid
Aslan'ın, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/451) (S. Sayısı: 902);
5 inci sırasında bulunan, Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adlî Sicil Kanun Teklifinin (2/444) (S. Sayısı:
899),
6 ncı sırasında bulunan, Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/453) (S. Sayısı: 903),
9 uncu sırasında bulunan ve
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 16.3.2005 Tarihli ve
5317 Sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun (1/999) (S. Sayısı: 900);
Görüşmelerini müteakiben;
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
26 Mayıs 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 19.46'da son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram Özçelik |
|
Yaşar Tüzün |
|
Burdur |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Mehmet Daniş |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Harun Tüfekci |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Konya |
|
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 142
II.- GELEN KÂĞITLAR
26 Mayıs 2005 Perşembe
Rapor
1.- Bilgi Edinme Hakkı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/955) (S. Sayısı: 914) (Dağıtma tarihi: 26.5.2005) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy EROL'un, 22 nci Dönemde yurt dışına giden milletvekilleri ile işe alınan
personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/3794) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2004)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlinin toplu konut projelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6293) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır için planlanan konut projelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6296) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6297) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
5.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Başbakanlıkta açılan spor salonuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6298) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
6.- İzmir Milletvekili
Bülent BARATALI'nın, Atatürk'ün eşi Latife Hanımın vefatıyla mühürlenen arşivin
TTK Başkanı tarafından okunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6299) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
7.- İzmir Milletvekili
Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir İlinde devam eden kamu yatırımlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6300) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Doğu ve Güneydoğuda terör ve çeşitli sebeplerden
dolayı boşaltılan köy ve mezralara ve kapalı okul sayısına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6301) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
9.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İli ve bölgenin kalkınmasındaki
hedeflere ve bu doğrultuda yapılanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6302) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
10.- Antalya Milletvekili
Atila EMEK'in, İmar Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinden sonra
mudilere ödenen mevduata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
11.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, İran ve Irak'tan gelen Doğalgaz Projesi kapsamına
Diyarbakır'ın alınıp alınmayacağına ve yarım kalmış projelerin tamamlanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6304) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2005)
12.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Boğaziçi alanında Millî Savunma Bakanlığına
tahsisli savunma amacı dışındaki gayrimenkullere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6305) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
13.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, pirinç ithalatı tahsislerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6306) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
14.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İl ve ilçelerindeki elektrik
dağıtımında yaşanan sorunlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6307) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
15.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'nin tam kapasiteli olarak
tekrar hizmete açılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6308) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
16.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6309) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
17.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6310) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
18.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Kumru-Yukarı Damlalı Beldesi ilköğretim okulu
duvarının DSİ tarafından yaptırılmamasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6311) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
19.- Şanlıurfa
Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, akaryakıt kaçakçılığına ve ithal edilen
akaryakıtın sevkiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6312) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
20.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6313) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
21.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6314) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
22.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, PKK terör örgütünün büyük kentlerde ve
turistik yörelerde eylem hazırlığında olduğu iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6315) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
23.- Antalya Milletvekili
Osman ÖZCAN'ın, Siirt-Eruh-Akmeşe Köyünün Çizmeli Köyü korucuları tarafından
kiraya verildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6316) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
24.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, köye dönüş projesi ile köy korucularına ve faili
meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
25.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6318) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
26.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların sosyal tesislerden
yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6319) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
27.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların çocuklarının eğitimine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6320) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
28.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, AB'ye üyelik sürecinde hâkim ve savcıların özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6321) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
29.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcılarla ilgili ücret sistemine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6322) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
30.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların 1 inci sınıfa ayrılma
sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6323) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.5.2005)
31.- Manisa Milletvekili
Hasan ÖREN'in, hâkim ve savcı sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6324) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, köy grup teknisyenliği binalarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6325) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.5.2005)
33.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki besiciliğe ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6326) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2005)
34.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki çiftçilere ödenecek destekleme
primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6327)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
35.- Antalya Milletvekili
Osman ÖZCAN'ın, Alanya bölgesinde yaşanan susuzluk sorununa ve muz üretimine
etkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6328)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
36.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6329) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
37.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki bir yüzme havuzu ve atletizm
sahası inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6330)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
38.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, okullarda yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6331) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2005)
39.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6332) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
40.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, THY'nın Adnan Menderes Havalimanından doğrudan yurtdışı
seferinin olmamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6333)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
41.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, Onur Air uçaklarına bazı Avrupa ülkelerince uçuş yasağı konmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6334) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.5.2005)
42.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6335) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
43.- Aydın Milletvekili
Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, Atatürk Havalimanıyla ilgili bazı ihalelere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6336) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2005)
44.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Fener-Rum Patrikhanesinin restorasyon
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6337)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
45.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır surlarının temizlenmesi ve Sur İçini
Geçmişiyle Buluşturma Projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6338) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
46.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6339) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
47.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır sur içindeki tarihi yapıların
korunmasına yönelik projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6340) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
48.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki belediyelerin oto, araç ve
makine dağılımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6341) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
49.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6342) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
50.- Şanlıurfa
Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa'nın enerji ihtiyacına ve tarımsal
sulama yapan çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6343) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
51.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6344) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
52.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6345) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
53.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, şoförlerin sosyal güvenliği ile ilgili çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
54.- İstanbul
Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, yurt dışında çalışan vatandaşların
Türkiye'de emekli olabilmek için ödedikleri emeklilik primlerinin
arttırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6347) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
55.- İzmir Milletvekili
Bülent BARATALI'nın, bölünmüş yol yapımı amacıyla kamulaştırılan arazilerin
bedellerinin ödenme durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6348) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
56.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6349) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
57.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, THY'nın Adnan Menderes Havalimanından doğrudan yurt dışı
seferinin olmamasına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru
önergesi (7/6350) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)
58.- Aydın Milletvekili
Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, 2004 yılındaki büyümenin ve cari açığın finansmanına
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/6351)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
59.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/6352) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.5.2005)
60.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6353) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
61.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulunun iki öğrencisinin okullarından
ilişiğinin kesilme gerekçesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6354) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
26 Mayıs 2005 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve "Yeryüzü Doktorları" yardım kuruluşu
olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretle ilgili, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman
Gündüz'e aittir.
Buyurun Sayın Gündüz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sakarya
Milletvekili Süleyman Gündüz'ün, TBMM Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve Yeryüzü
Doktorları Yardım Kuruluşu olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretlerdeki
izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nisan ve mayıs aylarında Afrika'da
Sudan ve Ortaamerika'da Küba'ya yaptığımız ziyaretlerde elde ettiğimiz bilgi ve
tecrübeleri sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
18-27 Nisanda bir grup
doktor arkadaşımla, Sudan'da iç sorunun yaşandığı Batı Darfur'un Başkenti El
Geniena'ya giderek orada sağlık hizmeti sunduk. Burada bir parantez açarak;
Hartum Büyükelçimiz Sayın Ali Yakıtal ve Sudan'ın Ankara Büyükelçiliğine
teşekkür ediyorum. Onlar, ziyaretimizin başarıyla sonuçlanması için büyük emek
verdiler.
Ayrıca, bir hatırşinaslık
yaparak "Yüryüzü Doktorları" ekibimiz, Prof. Dr. Harun Cansız, Op.
Dr. Erhan Sarışın, Uz. Dr. Ali Murat Yılmaz ve Op. Dr. Mehmet Sait Özsoy'a,
yaptıkları kutlu çalışmadan dolayı, adlarını anarak bir teşekkürle birlikte
kayıt düşmek istedim. Nerede ve nasıl olursa olsun, ülkemizi başarıyla temsil edenlere
bir teşekkür borcumuz var.
Öncelikle, Sudan'da Dış
Yardım Bakanı ve Sağlık Bakanıyla görüştük, ardından El Geniena'ya gidip, El
Geniena Hastanesinde sağlık hizmeti sunduk. Bölgede iç çatışmalar sonucu
oluşmuş olan kampları ziyaret ederek aziz milletimizin gönderdiği yardımları
dağıttık.
Bir anı anlatmalıyım.
Hasta muayenemiz esnasında o kadar yoğun bir başvuru oldu ki, hastane önü
miting meydanı gibi insanla doldu. Düzeni sağlamak için asker çağırmak zorunda
kaldık. Bu durum karşısında hastane başhekimi Dr. Abdüllatif Bey "sizden
önce burada birçok gönüllü kuruluş hizmet verdi. Fransızların Sınır Tanımayan
Doktorları da dahil olmak üzere; izdiham oluşturacak bir kalabalık olmadı.
Kalabalığın nedeni sizin Türkiye'den geliyor olmanızdır" dedi.
Sudan ziyaretimizin
ardından Türk-Küba Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak 29 Nisan-4 Mayıs
tarihleri arasında Küba'ya bir ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretimizde, Küba
Halkın Gücü Ulusal Meclisi Başkan Yardımcısı ve Türk-Küba Dostluk Grubu
Başkanı, hükümetten Ticaret Bakanı ve Dışişleri Bakan Yardımcısı, Komünist
Parti Başkan Yardımcısı ve üyeleri, Küba Halklarla Dostluk Enstitüsü Müdürüyle
görüşmeler yaptık. En önemlisi, bir devlet organizasyonu olması dolayısıyla 1
Mayıs gösterilerini izledik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Küba'da 1 Mayıs işin ruhuna uygun kutlanmakta. Belirli bir
ideolojik çerçevede dahi olsa, dünyanın gündemindeki sorunların açık bir forum
gibi konuşulması ve tartışılması anlamlıydı. Jose Marti meydanında, devlet
organizasyonuyla toplanmış 1 300 000 insan tek bir sloganı öne çıkarmaktaydı.
Bu slogan: "Esta Humanidad Teine ansias de Justicia." "Bu
insanlık adalet istiyor."
Bu söz Küba Devlet
Başkanı Fidel Castro Ruz'a ait ve onun ifadesiyle kitlelerde bir karşılık
bulmaktaydı. Şüphesiz, bu söz, kuzey-güney ekseninde güney ülkelerinin
talebinin de bir yankısıydı. Bunu anlamak için yeryüzündeki gelişmelere bakmak
yeterlidir.
Ve adalet talebine hiçbir
ülke ve birey bigâne kalamaz. Yeryüzünde kral sarayları üzerine "bir anlık
adalet dağıtımı 70 yıllık ibadetten hayırlıdır" sözünü yazan ve bu sözü
kendine rehber edinmiş bir milletin mensubu olarak ben bigâne kalamam.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afrika ve Latin Amerika'da (Afro-Amerikan ekseninde) önemli
siyasî ve entelektüel gelişmeler olmakta. Afrika Birliği, Arap Ligi ve Amerika
Ülkeler Birliği toplantılar düzenlemekte. Biz siyasetçiler bu gelişmeleri yakın
takip etmeliyiz ve bu bölgelerdeki siyasetçilerle ilişki kurmalıyız.
Hükümetimiz 2005 yılını Afrika yılı ilan etti. Sayın Başbakanımız Etopya ve
Güney Afrika'yı ziyaret etti. Muhalefet Partimizin Genel Başkanı Sayın Deniz
Baykal iki gün önce İsrail'de toplanan Sosyalist Enternasyonal toplantısına
katıldı. Son derece başarılı ziyaretlerdi; kendilerini tebrik ediyorum.
TİKA, Balkanlar,
Kafkaslar ve Ortaasya'nın yanı sıra Afrika'da başarılı çalışmalarda
bulunmaktadır.
Küba Halkının Gücü Ulusal
Meclis Başkan Yardımcısı Jaime Crombet "Türkiye bizim için çok önemli.
Avrupa Konseyi üyesi ve AB üyeliği için müzakere sürecindesiniz. Türk ve İslam
dünyası üzerinde önemli etkinliğiniz var. İslam Konferansı Genel Sekreterliği
sizde. Doğu-batı, kuzey-güneyin merkezinde yer alıyorsunuz. Avrupa Birliği
içinde güneyin sesi olmalısınız ve bizim haklarımızı ve bizim gibi ülkelerin
haklarını, üyesi olduğunuz ittifaklar içerisinde savunabilmelisiniz"
diyor.
Dünyada araştırılan,
tartışılan ve konuşulan konular Parlamentomuzda da araştırılmalı, tartışılmalı
ve konuşulmalıdır, her şey özgürce ifade edilmelidir. Bu çatı aziz milletimizin
bize vekâletini vererek kendini özgürce ifade edebildiği tek yerdir. Ayrıca,
her yerde, her düşünce ve inanç kendini özgürce ifade edebilmelidir. Düşünce ve
inancı ifade özgürlüğünün önünde hiçbir yasak olmamalıdır. Bu, anayasal bir
teminattır; lakin, hiçbir düşünce ve inanç, bir başka düşünce ve inanç üzerinde
baskı ve şiddet uygulamamalıdır. Devletin görevi hâkimlik değil hakemlik
olmalıdır. Yasamanın da görevi, birey hak ve özgürlüklerini artırmak olmalıdır.
Buna böyle inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Akbankın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen "Medeniyetler
Çatışması" teziyle 1990'dan beri dünyayı yönlendiren Amerikalı ünlü
siyasetbilimcisi Samuel P. Huntington'un konferansında, Avrupa kapısında
aşağılanan Türkiye artık bu hevesten vazgeçmeli ve dünyadaki yerini yeniden
düşünmeli. Türkiye'nin AB üyeliğini unutmasını, zaten bunun bir hayal olduğunu,
İslam dünyasının ihtiyacı olduğu liderliğe oynamasını öneriyor, "Atatürk sağ
olsaydı iradesi bu doğrultuda olurdu" diyor. Bunu konuşabilmeliyiz,
tartışabilmeliyiz. Uygulama ayrı, konuşmak ve tartışmak ayrı bir şeydir.
Siyasetin usul ve esaslarını yeniden tartışabilmeliyiz. Merkez sağ ve sol
kavramlarını, muhafazâkarlığı, liberalliği ve sosyal demokrasiyi
tartışabilmeliyiz. Türkiye'de bir siyaset anomalisi var. Merkez sağda yer almış
olan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren bir siyasî parti
var, AK Parti var. AK Parti, Avrupa Birliği için Türkiye'de değişim talep
etmekte ve reformları yapmakta, ülkemizin önünde çözülmez gibi görünen
sorunları çözmek için bir irade ortaya koymaktadır. Ülkemizde siyasette sosyal
demokrat konumsa, statükoyu muhafaza etmek üzere kurulu. Oysa, siyaset
sosyolojisinde, muhafazakârlık böyle bir rolü üstlenmekte. Ama, burada, AK
Partinin muhafazakârlığı, bu milleti millet yapan değerleri üstlenmektir.
Bu ülkede -Prof. Dr. Mete
Tuncay'ın ifadesiyle söylemek gerekirse- herkes "sol, dine karşıdır, onu
ortadan kaldırmayı amaçlar" diye düşünüyor. Sol parti denince akla CHP
geliyor. Bunun, mutlaka giderilmesi gerekir. CHP'nin de bu milletin
kutsallarını paylaştığını herkes bilmelidir.
Merkez sağın
alternatifleri, genelde merkez sağda aranmıştır. Sağın alternatifi sol
olmalıdır. Dünyada, bu böyledir. Türkiye'de siyaset anomalisinin düzeltilmesi
için, AK Partiyi merkez sola, CHP'yi de merkez sağa çekmemiz gerekmektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gündüz.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, Türkiye tarımının temel sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili söz
isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik'a aittir.
Buyurun Sayın Melik.
Süreniz 5 dakikadır.
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Türkiye tarımının temel
sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, mayıs
ayının son günlerine geldiğimiz bugünlerde, 22 nci Dönem Parlamentosu, üçüncü
hasat dönemini yaşamaktadır; ama, tarlada izi olmadığı için, harmanda da yüzü
yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan bugüne kadar, herhalde
hiçbir dönemde, tarım bu kadar konuşulmamış ve tarım sektörüyle ilgili bu kadar
çok sayıda yasa çıkarılmamıştır; ama, buna karşılık, tarım sektörü ve bu işle
uğraşan insanların durumu da, o derece kötüye gitmemiştir.
Şu anda, ülkemizin birçok
yerinde hububat hasadı başlamıştır. Urfa İlinin birçok bölgesinde arpa biçimi
bitmek üzeredir ve yakında, buğdaylara girilecektir; ancak, arpa, piyasada 200 000 ilâ 230 000 lira arasında
satılabilmektedir. Bu sabah, Urfa'da satılan 9 kilo arpayla 1 litre mazot
alınabilmektedir; geçen yıl ise 4 kilo arpayla 1 litre mazot alınabilmekteydi.
Yine, geçen sene, hepinizin bildiği gibi, 320 000 lira olan üre gübresi, bu
sene 580 000 liradır. Geçen yıl 1 dekarın biçim fiyatı 3 000 000 lirayken -ben
bunu Urfa İli için söylüyorum elbette ki- bu yıl, yüzde 33 artarak, 4 000 000
liraya yükselmiştir. Aynı durum, Çukurova için de söz konusudur; ancak, bunun
tek nedeni, Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yapmamasıdır. Toprak Mahsulleri
Ofisi alım yapmadığı ve tabanfiyatı belirlemediği için, arpa ve Çukurova'da
buğday yok pahasına satılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
hükümet, bu yıl, buğday için tabanfiyat açıklamama kararındadır, arpadan ise
hiç bahsetmemektedir. Sayın Başbakan, buğdayın piyasa fiyatının bu yıl 350 000
lira olarak tahmin edilebileceğini söylemekte ve bu fiyata ilave olarak 30 000
lira prim ödeneceğini belirtmektedir. Halbuki, buğdayın çiftçiye kilo başına
maliyetinin 400 000 lira olduğu, zaten, bütün uzmanlar tarafından da
belirtilmektedir. Ayrıca, bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi depolarına dökülecek
ürün karşılığında alınacak ürün senediyle, bankalardan kredi alınabileceği de
belirtilmektedir. Peki, piyasa fiyatı nasıl oluşacaktır?.. Hangi banka, hangi
çiftçiye ürün senedi karşılığında para verecektir?
Ülkemizdeki gerçekleri
hepimiz bilmekteyiz değerli arkadaşlar. Eğer Ofis tabanfiyat açıklamazsa, Ofis
alıma başlamazsa, o ürün yerlerde sürünecek, yok pahasına çiftçinin elinden
çıkacaktır. Bu durum, geçen yıl da yaşanmıştır. Hükümet, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ile Çukurova bölgesinde -2004 yılından bahsediyorum- hububat hasadı
hemen hemen bittikten sonra, 25 Haziran 2004 günü buğday fiyatlarını açıklamış
ve Ofis de alımlara bu tarihten sonra başlamıştır; yani, güneydoğu ve Çukurova
çiftçisinin elinde mal bittikten sonra alımlar başlamış, dolayısıyla, bugün
güneydoğu ve Çukurova'da yaşanan olaylar geçen yıl da yaşanmıştır. Bu tarihten
sonradır ki, piyasada buğday fiyatları Ofis fiyatları altına düşmemiş, Ofis de
fazla mal almaktan kurtulmuştur; ama, Toprak Mahsulleri Ofisinin geçen yıl
sezonun ortasında alımı durdurmasından sonra piyasa fiyatları tekrar aşağıya
düşmüştür. Tekrar ediyorum; şu anda güneydoğuda ve Çukurova'da hasat devam
etmektedir, ama, Toprak Mahsulleri Ofisleri açık değildir.
Değerli arkadaşlar,
hükümet yetkilileri, sık sık, dünya piyasalarından bahisle, ülkemizde buğday
fiyatlarının çok pahalı olduğunu, bu nedenle buğday ürünleri ihracında da başka
ülkelerle rekabet edemediğimizi, Toprak Mahsulleri Ofisinin ve Ziraat
Bankasının görev zararlarının tek nedeninin de çiftçiyi destekleyen tarımsal
politikalar olduğunu söylemektedirler. Amerikan çiftçisi ton başına 100 dolar
kazanırken bizim çiftçimizin 260 dolar kazandığını söylemektedirler. O halde ya
bizim çiftçilerimiz -madem 260 dolar kazanıyorlar, Amerikan çiftçisinden fazla
kazanıyorlar- gerçekleri söylememektedirler ya da kazandıkları paraları
saklıyorlar veya traktör ve tarlalarını keyif için satıyorlar!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik,
lütfen tamamlayın efendim.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, gerçekler, hepinizin bildiği gibi, hiç de öyle
değildir. Amerika'daki 100 dolarlık fiyat, buğdayın Chicago borsasındaki
fiyatıdır. Bunu söyleyenler, borsaya gelinceye kadar buğday çiftçisinin aldığı
desteklerden hiç bahsetmemektedirler. Eğer, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Amerika
Birleşik Devletlerinde buğday üreticisi bizim çiftçimizden daha az kazanıyorsa,
neden bu ülkelerde tarımla uğraşan insanlar ile diğer iş kollarında
çalışanların yaşam seviyeleri arasında çok önemli bir farklılık yoktur?..
Çünkü, gelişmiş ülkelerdeki mantık, Sayın Başbakanımızın dediği gibi, toplumun
bir kesiminden haksızca alınıp diğer bir kesimine farklı gerekçelerle verme
mantığı değildir.
Değerli milletvekilleri,
bizler, ülkenin genel durumunu ve başta tarım sektörü olmak üzere, sorunların
çok kısa bir sürede çözümlenemeyeceğini ve bütün bu olumsuzlukların da bir
günde ortaya çıkmadığını çok iyi biliyoruz. Bizim karşı çıktığımız, önce,
sorunlara bakış açısı ve algılama mantığıdır. Hükümet, mazot fiyatını
düşürmediği, Avrupa Birliği ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletlerinin kendi
çiftçisine verdiği her türlü desteği sağlamadığı sürece, hububatta her yıl
tabanfiyatı belirlemesi, Toprak Mahsulleri Ofisleriyle destekleme alımları
yapması gerekir. Güneydoğu ve Çukurova hububat üreticileri Toprak Mahsulleri
Ofislerinin derhal alıma geçmesini beklemektedir. Ayrıca, bütün Türk çiftçisi
de, Sayın Başbakanın en son 14 Mayısta
Şanlıurfa'da Harran Üniversitesinde de belirttiği gibi, mazot fiyatlarında
ciddî anlamda, ne kadar ve ne zaman indirim yapılacağını merakla beklemektedir.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Melik.
Hükümet adına, Tarım ve
Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Urfa
Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'in buğday politikamız ağırlıklı gündemdışı
konuşmasına ben de hükümetimizin bu konuda uygulayacağı politikaları
açıklayarak cevap vermek istiyorum; bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum.
Evvela, konunun girişinde
söylediği ifadelere ben de katılıyorum. Bunun iki sebebi var; bir, tarım
sektörüne önem veriyoruz, onların sorunlarını çözme konusunda bir gayretin içerisindeyiz;
aynı zamanda, dünyadaki gelişmeler de tarımı gündeme taşımaktadır bu iki
sebeple birlikte ve dolayısıyla, Meclisimizde de, tarımı büyük ölçüde
düzenleyecek, tanzim edecek, geleceğe taşıyacak yasal çalışmalar devam ediyor.
Bunların içerisinde, birkaç gün önce grup başkanvekilleriyle görüşerek mutabık
kaldığımız bir husus da, tarım ürünleri sigorta yasasının, inşallah, Meclis
temmuzda tatile girmeden önce çıkarılarak, Türk çiftçisine, 2005 yılında, bu
önemli kanunla Meclisimizin bir hizmet sunmuş olmasıdır. Bunu gerçekleştirirsek,
diğer temel sorunlar yanında, bu da, inşallah, çok önemli bir hizmet olacak. AK
Parti Grup Başkanvekilinin ifadesi, önümüzdeki hafta gündeme geleceğidir. Ben,
grup başkanvekillerine, buradan, tekrar, saygılarımı sunuyorum.
Efendim, gündemimiz
tahıl. Dolayısıyla, tahılla ilgili konuda bir durum tespiti yapmak istiyorum.
Bu konudaki çalışmalarımıza her zaman davet ettiğimiz, Tarım Komisyonumuzun
üyesi, onun dışında, Bakanlığımızda yaptığımız çalışmalara da genellikle
katılan ve çalışmalarımızı takip eden, eleştirilerini aldığımız ve kıymet
verdiğimiz saygıdeğer milletvekilimiz, buğdayla ilgili, tahılla ilgili
konularda değerlendirmelerini yaptı. İlkönce genel bir değerlendirme yapmak
istiyorum.
Arkadaşlarım, son iki
yılda, yani, 2003-2004 yıllarında, tahılla ilgili uyguladığımız fiyat
politikası, diğer ürünlerin aleyhine, buğday ve tahıl lehine paritede bir
değişme ortaya koymuştur ve bunun sonucu olarak, gerek Trakya'da gerekse Ege
Bölgesinde- o bölgemizin milletvekilleri de defalarca bunu dile getirmişlerdir-
ayçiçeği ve pamuk ekim alanlarında bir azalmanın olduğunu ve bunun yerini de
buğdayın aldığını söylemektedirler.
Yalnız, bu gelişmenin
yanında diğeri de şudur: Biz, 2003 yılında yüzde 41,5 oranında bir fiyat artışı
verdik; enflasyonu çıkardığımızda, reel olarak, tahıla yüzde 15 artış demektir
bu. Bu, çok önemli bir artıştır; ancak, 2003 yılında, hatırlayın, Türkiye'deki
arz-talep dengesi buğday fiyatlarını çok daha yukarıda teşekkül ettirdi ve bize
üreticimiz buğdayını getirmedi ve biz almadık, 1 000 000 ton ancak tahıl geldi.
2004 yılını hatırlayın, yüzde 15 oranında bir fiyat artışı verdik, başfiyat 370
000 lira oldu. Bu defa da 2 000 000'a kadar buğday aldığımız halde ortalama
fiyatlar aşağı düştü. Şunu demek istiyorum: Piyasa mekanizması içerisinde eğer
biz, bir tabanfiyat politikası uygulayıp, bu fiyatın altına düşmeyeceğini kesin
olarak açıklarsak, o zaman gelecek olan buğday miktarının 6-7 milyon ton
olabileceğini düşünmeliyiz. Piyasa mekanizması içerisinde kamunun böyle bir
rolü giderek azalmaktadır; dolayısıyla, piyasayı düzenleyici bir rol
oynamalıyız. Böyle yapınca da, piyasa mekanizmasına uygun olarak politikalar
geliştirmeliyiz; fakat, şunu hiç ihmal etmeden yapmalıyız, bütün bunları
geliştirirken: Birincisi, evvela, Türkiye'de kırsal ve şehir gelir dağılımı
bakımından üçte 1 oranından daha düşük gelire sahip olan kırsal kesimin
durumunu göz önünde tutmalıyız; yani, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini
kastediyorum. İkincisi, Türkiye'de 25 000 000'a kadar yaklaştığını söylediğimiz
çok yüksek bir dargelirli kesimi vardır; bu kesimin en temel gıdası olan ekmek
fiyatlarını da dikkate almalıyız. Üçüncüsü, tarım ürünlerinin fiyat paritesini
bozmamalıyız, çok aleyhe geliştirmemeliyiz; çünkü, biz buğday üretimini daha
çok artırma konusunda bir şey
taşımıyoruz, yani, ihracat imkânımız çok sınırlı olduğu için
maliyetlerimiz açısından. Yani, buğday üretiminin yerine, biz, ihtiyaç
duyduğumuz yağlı tohumların üretimini artırmalıyız. Dördüncüsü de, kamuoyunu
tatmin etmeliyiz biz bu konuda.
Şimdi, dört tane
ahenkleştirilmesi gereken unsur var. Buna göre yaptığımızda, 2005 yılında
yapmamız gereken; geçmişteki gibi enflasyonun üzerinde bir fiyat vererek yaptığımız takdirde, biz, piyasa fiyatının
yine 320'lerde, 330'larda teşekkül
edeceğini ve dolayısıyla çiftçimizin bundan mağdur olacağını düşündük.
Şimdi, burada, sizlere
çok net olarak açıklayacağım husus şudur: Efendim, biz, bu yıl, Türkiye'de
tarım kesiminin yüzde 50'sini oluşturan tahıl üreticilerinin içerisinde yine
60'ını oluşturan 61 dekar ve aşağısındaki bir araziye sahip olan, küçük çiftçi
diye nitelediğimiz insanların durumlarını asgarî olarak bir seviyede korumayı
hedefliyoruz. Politikamızın esası küçük çiftçiyi korumaya yöneliktir ve
dolayısıyla burada verdiğimiz, piyasada oluşacak fiyatın üzerinde 30 000 lira
primi, bütün ülkede, ister kamuya, yani Toprak Mahsulleri Ofisine, isterse özel
sektöre, yani fabrikaya, tüccara veya başka bir birime ürününü satsın, 30 000
lira prim vereceğimizi açıkladık.
Bunun 10 tonunu Toprak
Mahsulleri Ofisine getirene peşin olarak ödeyeceğiz. Ancak, bir sınırlama
getirdik, Toprak Mahsulleri Ofisi çiftçi başına maksimum 30 ton buğday alacak.
Geri kalan 20 ton için ise bir ay vadeli bir ödeme yapacağız. Dolayısıyla, biz
ilkönce 10-15 tonluk bir üretime sahip olan, toplam tahıl üreticisinin yüzde
50'sinin ihtiyacını istediği gün ve istediği saatte karşılayacağız. Bu, şimdi
genel olarak baktığımızda, Türkiye'de küçük çiftçinin, yani, mahsulünü hasat
ettiği anda satmak durumunda kalan, mecbur olan, insanların bir sıkıntı
çekmeyeceğini gösteriyor. Bu çok önemli bir gelişme.
Bunun ötesinde, 30 tondan
fazla ürün sahibi olandan Toprak Mahsulleri Ofisi ürün almayacak; ama, bu
insanlar piyasada ürünlerini sattıklarında prim alabilecekler. Dolayısıyla,
orada da amacımız şudur: Büyük çiftçimiz de depolama imkânını düşünsün, dikkate
alsın, zamanlamasını planlasın, fiyat düşükse satmasın. Yani, arzı çok dar bir
zamanda çok yükseltirsek, büyütürsek, fiyatların aşağıya düşeceği
kaçınılmazdır. İktisadî hayatın bir kuralıdır bu. Dolayısıyla, büyük çiftçimize
de şunu söylüyoruz: Menfaatını dikkate al, koru, bu alıcılar karşısında
gerekirse örgütlen ve iktisadî faydanı artır. Biz de size şu konuda yardımcı
olabiliriz: Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarını ücretsiz olarak ve piyasadaki
cari fiyat seviyesinde alım garantisi veriyoruz; ancak, bunu bize yatırdığınız
zaman bir ürün senedi vereceğiz, bununla da götürüp bankalardan kredi
alabileceksiniz.
Şimdi, burada
kastettiğimiz iki nokta var: Bir, büyük üretici malını bugün satmıyor, depolama
imkânı yok; gelsin bizim depolarımızdan faydalansın. İki, bu işin ticaretini
yapan insanın krediye ihtiyacı var, bir limiti var. Bu dolduktan sonra, tekrar,
mal alım için piyasaya giremiyor; ama, Toprak Mahsulleri Ofisine ürününü
getirdi, ürün senedi aldı ve bunu yüzde 18-20 oranında bankada bir faizle
kırdırdığı zaman, tekrar piyasaya alıcı olarak girebilecek; depolama sorunu
yok, yine bize getirebilecek. Hatta, vadeli ve yüksek fiyatla aldığı zaman,
düşünün, bize getirmesi ve bunu muhafaza etmesi çok kolay ve dolayısıyla,
ekkredi imkânlarına kavuşacak. Kastettiğimiz şu, arzu ettiğimiz şu: Piyasa
mekanizmasına işlerlik kazandırıp talebi artırmak.
Onun dışında, bizim,
Toprak Mahsulleri Ofisine gelecek miktarın kontrolü bakımından da çiftçi kayıt
sistemimiz var. Zaten, biz, çiftçilerin ne kadar bir arazi büyüklüğüne sahip
olduğunu ve her bir bölgenin ortalama veriminin ne olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla, buna uygun olarak da hareket edeceğiz.
Şimdi, burada, amacımız şudur:
2004 yılında, ortalama olarak 325 000 lira civarında oluşan -ortalama fiyattan
bahsediyorum, buğdaydan bahsediyorum- fiyatı, 370 000 lira civarında bir
ortalama fiyata yükselttiğimiz anda, aldığımız bütün sinyal, çiftçilerimizin
bundan memnun olacağı şeklindedir.
Maliyetlere gelince;
maliyetler konusunda, elbette, baktığımız yerden çok farklılık vardır. Buğday
maliyetleriyle ilgili olarak bizim yaptığımız hesap, normal kâr dahil,
çiftçinin emeği dahil, makinenin amortismanı dahil, tarlanın makul bir kira
bedeli dahil olmak üzere yaptığımız hesapta, 300 000 liradır maliyeti, bütün
bunlar dahil; yani, iktisadî anlamda söylersek, normal kâr dahil, çiftçinin
kendi emeğini, hesabını da katmak üzere bulduğumuz fiyat budur; ama, arkadaşlarım,
hepimiz biliyoruz ki, bugün, kırsal kesimde, emeğin, amortismanın, tarlanın
kirasının dahil edilerek yapıldığı bir hesap çok da gerçekçi değildir.
Dolayısıyla, fiilî harcama miktarı bunun çok altındadır; ama, iktisadî olarak
da doğru olanın ötekisi olduğunu düşünüyorum, biliyorum. Dolayısıyla, 370 000
lira ortalama bir fiyata ulaştığımız takdirde, bu konuda, çiftçimizin 2005
yılında bu sonuçtan memnun olacağını düşünüyorum.
Burada, bütün kritik
nokta şudur: Uygulama nasıl olacak? Çok net söylüyorum, küçük çiftçimizin, 2005
yılında, tahılını değerlendirme konusunda bir sorunla karşılaşmaması için
elimizden gelen her gayreti göstereceğiz. Küçük çiftçinin, yani 10 ton buğdayı
olan tüm çiftçilerin buğdayını alacağız ve bedelini peşin ödeyeceğiz; geri
kalan kısmı için, 20 ton için de bir aylık bir vade yapacağız. Bu, bu kesimin
büyük ölçüde himaye edildiğini gösteriyor. Dolayısıyla, bir müddet sonra, bir
prim ödemesini de gerçekleştireceğiz.
Alımlara gelince; Toprak
Mahsulleri Ofisi, geçen yıllarda, üçte 1 oranında küçüldü, daha uzak yerlere
ürünlerini satmak zorunda kaldılar; ama, biz 2,5 milyon ton tahıl aldık
2004'te. Bu yıl, bu politikamızın daha etkili olabilmesi için, alımla ilgili
çalışmalarımız şu anda sürüyor. Üretimin yoğun olduğu yerlerde, bu yıl, Toprak
Mahsulleri Ofisine gelebilecek olan bölgelerde, alım yelpazesini
genişleteceğiz, vaktinde gireceğiz. Çukurova ve Güneydoğu Anadoluda hasadın devam
ettiğini, özellikle, bu bölgelerde şu anda meydana gelen gelişmeyi takip
ettiğimizi, üreticimizin çok aleyhine bir durumun olmadığını ifade ediyorum.
Geçen sene, Toprak Mahsulleri Ofisinin 22-25 Haziranda alıcı olarak girmesi
konusunda, genellikle olumsuz bir sonuç ortaya çıktığını ve bunun mahzurlu
olduğunu söylüyor birkısım arkadaşlarımız, zaman zaman da çiftçilerimiz.
Arkadaşlar, çok net
söylüyorum: 2004 yılı 25 Haziranında piyasaya girdiğimiz gün, ikinci sınıf
ekmeklik buğdaya vereceğimiz fiyat ile piyasa fiyatı çakışmıştı. 25 Haziranda,
Çukurova'ya bakın, güneydoğuya bakın, 352 000 liraya düştü. 352 000 liraya
düştüğü gün, biz girdik. Bunun anlamı şu: Bir hafta önce, piyasa fiyatları 360
000 lira idi, onbeş gün önce, 370 000 lira idi. Biz, 370 000 lira olduğu gün,
352 000 lirayla piyasaya girdiğimiz anda, ani bir düşme olacak diye düşündük ve
girmedik piyasaya ve girmediğimiz için de, o dönemde isabetli oldu; ama, bir
kanaat hâsıl oldu, geç girdi ve fiyatlar düştü; ama, fiyatlar, biz girdikten
sonra da düşmeye devam etti; yani, biz alıma girdiğimiz halde düştü. Dolayısıyla,
aslında burada yanlış olan bir şey yoktu; ama, toplam arz artınca, İç
Anadoludaki hasat başlayınca piyasaya gelen ürün miktarı arttı, kalitenin iyi
olduğu ortaya çıkınca ve toplam üretim miktarının da yüzde 11 oranında fazla
olacağı anlaşılınca, bu defa, sanayici ve tüccar kesimi istediği an, istediği
nitelikte buğdayı bulma ümidi karşısında alımını yavaşlattı ve bu hale geldi.
2005 sezonuna, Toprak
Mahsulleri Ofisi minimum stokla giriyor, bütün stoklarımız boş, sadece güvenlik
stoklarımız var. Dolayısıyla, küçük çiftçi dediğimiz kesimin getireceği
ürünleri almak zorundayız ve daha yaygın bir alım yapacağız. Sayın Milletvekilimizin,
Vedat Melik'in dikkat çektiği kaygılar, bizim de kaygılarımızdır ve onları
giderme konusunda çalışacağız. Çukurova ve Güneydoğu Anadolu için söylüyorum,
çok kısa bir süre içerisinde, orada, gerekirse emanet usulü alıma birkaç gün
içinde geçeceğiz. Dolayısıyla, çiftçilerimizin 2005 sezonunda daha rahat, daha
sakin ve kendi lehlerine bir gelişmeyi ortaya koyma konusundaki gayretlerimizin
inşallah olumlu sonuçlar vereceğini düşünüyorum.
Bu vesileyle, başta
çiftçilerimize saygılarımı sunuyorum ve sizlere aktarmaya çalıştığım bu
bilgiler hususunda gösterdiğiniz anlayış ve ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Saygılarımla efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz,
İstanbul'un fethinin 552 nci yılı münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Sayın
Alaattin Büyükkaya'ya ait.
Buyurun Sayın Büyükkaya.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya'nın, İstanbul'un fethinin 552 nci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İstanbul'un fethinin 552 nci yılı
münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce
Heyetinizi en kalbî sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Milleti, bilinen dörtbin yıllık tarihi boyunca birçok
zaferler ve başarılar kazanmıştır. Elbette ki, bunlar içerisinde en önemli
olanlarından biri de İstanbul'un fethidir. Zira, bütün dünyanın kabul ettiği
gibi, İstanbul'un fethi, Türk ve dünya tarihini değiştiren, bir çağı kapatıp
yeni bir çağ açan olaydır; dolayısıyla, İstanbul'un fethi, sadece askerî zafer
olarak düşünülmemelidir. Önemli olan, o dönemde bu zaferi hazırlayan sebeplerin
iyi bilinmesidir.
Bu fetih, bana göre, beş
temel esasa dayanmaktadır:
Devletin yönetim
anlayışı,
İnsana olan saygı, sevgi
ve adalet duygusu,
Manevî motivasyon,
Bilgi ve teknolojik
üstünlük,
Türk topraklarının
birleştirilmesi arzusu.
Önce, isterseniz,
devletin yönetim anlayışına bir bakalım. 21 yaşında genç bir hakan. Beş yabancı
dil biliyor. Hukuk, fen, dinî konularda eğitim görmüş, bilgelere ve bilgiye
saygılı bir lider. Fetih Suresi okunurken dünyaya gelen, hocası Molla Gürani
tarafından sık sık Fetih Suresi okutulan, günlük oyunlarında bile İstanbul'un
fethine kilitlenmiş, bu fethe inanan, onun için manen hazırlanmış ve yeterli
müspet ilimlerle donatılmış bir yüce sultan. Bu sultanın ülkesinde Yaradanın
yarattıklarına saygı esasına dayanan, insan haklarının, adaletin, mülkiyet
hukukunun bulunduğu, bu özellikleriyle diğer ülkeleri sarsan mükemmel bir
yönetim sistemi. İşte, bu sebepledir ki "Türk sarığı görmek, Latin serpuşu
görmekten evladır" sözü her yerde söylenmekte, insan hakları ve adalet
duygusuyla tüm toplumlara örnek olmaktadır.
Diğer taraftan, toplum da
bu fethe manen hazırdır. Sultan Mehmet'in, Fetih Suresi okunurken doğması gibi,
o dönemde Müslüman Türkler de İstanbul'u almak için yanıp tutuşmaktadır; zira,
Hazreti Peygamber, İstanbul'u fethedecek komutan için müjdeler vermektedir.
Nitekim, şehrin alınması için sahabeler de dahil olmak üzere, İstanbul'u
fethetmek üzere 28 sefer yapılmış; ancak, ilahi bir hikmetle, Fetih Suresinin
29 ayetten oluştuğu gibi, İstanbul'un fethi de 29 Mayıs 1453 tarihinde, 29 uncu
teşebbüste Müslüman bir Türk evladına, Türk hakanına nasip olmuştur.
Son olarak, fethi
hazırlayan önemli sebeplerden biri de, Anadolu ve Rumeli'deki topraklara sahip
devletimizin İstanbul'un fethiyle birleştirilmesi ve imparatorluğun bir bütün
halinde tesisi arzusu olmuştur. İstanbul'un fethiyle, Osmanlı Hanedanının
yönetiminde büyük bir Türk imparatorluğu kurulmuştur.
Ayrıca, bütün bu sebepler
kadar, bilgi ve teknolojide çağın en ileri devleti olunması, devleti yöneten
Fatih'in müspet ilimlere verdiği önem de bu başarının hazırlayıcısıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, bu gerekçelerle, artık, İstanbul'un fethi, sadece askerî
bir zafer olarak kutlanmamalıdır. Dünya kültürüne, medeniyetine, insan
haklarına getirdiği yeniliklerle, hukukun üstünlüğü ve adalet üzerine hükmetmek
anlayışımızın kutlandığı bir gün olarak
değerlendirip, kutlamalıyız. Bu fethin insan haklarına getirdiklerini
tartışmalıyız, Türk Milletinin dünya siyasetine, kültürüne hediye ettiği
hoşgörü ve insanlık dersini anlatmalıyız; zira, fethin asıl anlamı budur, bu
olmalıdır. Böyle olmasaydı, Osmanlı dağılırken, 632 yıllık beraberlikten sonra,
30'dan fazla millet kendi dilini, kültürünü, inancını yaşıyor olabilir miydi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun;
tamamlayın sözlerinizi.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla)- Bütün dünyaya sormamız gereken soru budur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yapmış olduğum bu değerlendirmelerden sonra, şimdi sizleri
farklı bir İstanbul için düşünmeye davet ediyorum. İstanbul, özellikle 1960'tan
sonra başlayan göç dalgasıyla plansız, programsız kaçak yapıların ve keşmekeşin
hâkim olduğu kimliksiz bir şehir haline gelmiştir. Yapıların yüzde 60'ından
fazlası kaçak olup, mülkiyet en önemli problemdir. Altyapı, yol, su, elektrik,
eğitim gibi yüzlerce sorunla karşı karşıyadır. Fethettiğimiz İstanbul böyle mi
olmalıdır?! Barbaros Hayrettin Paşa'nın tabiriyle cihanın başşehri İstanbul'a
bu tablo yakışıyor mu?! Elbette ki, hayır.
Her şeye rağmen,
İstanbul, yine de, Türk Milletine vefasını eksik etmemektedir. Nitekim,
Türkiye'deki vergi gelirlerinin yüzde 44'ü, ticaret kapasitesinin yüzde 45'i,
sanayi tesislerinin yüzde 38'i, Türkiye'deki işyeri sayısının yüzde 36'sı,
çalışanların yüzde 34'ü, nüfusumuzun yüzde 20'si bu şehre aittir. Buna
karşılık, devletin kaynaklarından yararlanma yönünde ise, verdiklerinden çok
daha az almakta ve yararlanmaktadır.
Bu Yüce Meclisten, siz
değerli milletvekillerine, yetkililerimize, yöneticilerimize, mimarlarımıza,
sanatkârlarımıza, edebiyatçılarımıza, ilim adamlarına, kısaca, tüm
entelektüellerimize seslenmek istiyorum: Gelin, dünyadaki benzer şehirlerde
olduğu gibi, İstanbul'u, İstanbul yapacak özel bir kanunla yönetelim.
İstanbul'un cadde ve sokaklarını, parklarını, mabetlerini, binalarını bizim
kimliğimize, bizi biz yapan değerlerimize göre tanzim edelim. Ecdadımızın
yaptığı gibi, hangi döneme ait olursa olsun tarihî mirası koruyalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 552 yıldır bizim olan, bir taşına Acem mülkünün feda edildiği
güzel İstanbul'a, cihanın başşehrine, bizim mührümüzle, artık, sahip çıkalım,
koruyalım. Bu vesileyle, bir kez daha, fethi gerçekleştiren ecdadımız başta
olmak üzere, İstanbul'a bugüne kadar hizmet edenleri minnet ve şükranla
anıyorum, Allah onlardan razı olsun.
Sözlerimi tamamlarken,
İstanbul'un fethini kutlar, Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Büyükkaya.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
No.: 153 Tarih: 26.5.2005
Genel Kurulun 27.5.2005
Cuma günkü birleşiminin saat 11.00'de başlamasının; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28.5.2005 Cumartesi günü çalışmamasının ve 31.5.2005 Salı günü Genel
Kurulun saat 14.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı
Vekili |
|
Faruk
Çelik |
|
Ali
Topuz |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
|
CHP
Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Kâtip Üyenin oturarak sunumunu yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf
ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894 ve
894'e 1 inci ek)
BAŞKAN - 3 üncü sırada
yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile
193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin
bitiminden itibaren 48 saat geçmediğinden, başlayamıyoruz.
Kilis Milletvekili Hasan
Kara ile 2 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı:
901) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 901 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz istekleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri, değerli arkadaşlarım; 901 sıra sayılı kanun teklifinin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
(x) 901 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
bundan yaklaşık sekiz ay kadar önce, bir kod yaptık Meclis olarak. Kod diyorum,
bir yasa; ama, bir bütünlüklü yasa olduğu için bunu kod olarak adlandırıyoruz.
Türk Ceza Yasası yaptık. Şimdi, bir eğilim, bir rüzgâr başladı. Denildi ki:
"Avrupa Birliğine girebilmemiz için bu yasanın çıkması şart. Böyle bir
yasa çıkartmalıyız, Türk Ceza Kanununu toptan değiştirmeliyiz." Şimdi,
gerçek bu değil. Gerçek şuydu, bunu önce açıklamakta yarar var: Halen yürürlükte
bulunan ve 1 Haziran itibariyle yürürlüğü sona erecek olan 765 sayılı Türk Ceza
Yasasının 30-40 kadar maddesinde Avrupa Birliği müktesebatıyla çelişen hususlar
vardı, doğrusu buydu. Bizden de istenilen bu çelişkilerin giderilmesiydi, yeni
bir kod değildi. Benim, o zamanki düşüncem de bu çerçevedeydi, şimdi de ifade
etmeye çalışacağım.
O 30-40 maddelik
restorasyon yapılabilinirdi, 17 Aralığa yetiştirilebilinirdi; yani, rahat bir
biçimde yetiştirilebilinirdi, bu yapılmadı. Ne yapıldı; Türk Ceza Yasası çok
eskidi, 60'ın üzerinde değişiklik gördü, yenisini yapalım denildi.
Bu fikir yanlış mı;
temelde yanlış değil, doğru, değerli arkadaşlarım. Hakikaten, 765 sayılı Yasa
60'ın üzerinde değişiklik görmüştür, aşınmalar meydana gelmiştir, uygulamada
sıkıntılar doğmaya başlamıştır, çelişik hükümler de içermeye başlamıştır; bütün
bu eleştiriler doğru, yanlış değil. Bütün bu eleştiriler doğru, yeni bir ceza
yasasının da yapılması lazımdı, 78 senedir yürürlükteydi; ama, şimdi, bir şeyi
yapmaya niyet ederken bir hedef belirlemeliyiz; Türk Ceza Yasası yapacağız, bu
yasa, Türk toplumu için, Türkiye'yi daha iyi bir özgürlük ortamına, daha çağdaş
bir ortama taşıması için yapılmalı ve zaman sıkıntısı taşımamalıydı. Bunun için
diyorum 17 Aralık baskısıyla yapılmasa daha da doğru olurdu. 17 Aralıkta,
mevcut yasada 30-40 maddeyi restore ederek, o ihtiyacı savabilirdik; yani,
bizim yeni yasa yapmamızın AB tarafından bizden istenebilmesi bir şarta
bağlıdır, Türkiye AB'ye aday ülke olarak alınacak ve 10 yıllık bir süre verilecek.
Böyle bir şey yokken, kendi kendimize, yapmışken bunu yapalım dedik; ama, süre
yetersiz bir süreydi. Bu baskı altında, bir acelecilikle, bir ivecenlikle ceza
yasası hazırlandı. Bunun içinde, biz de, büyük bir iyi niyetle yer aldık ve
elimizden gelen gayreti de gösterdik; fakat, ceza yasası yapılma sürecinde,
biz, bir yandan da dünyada bu işler nasıl oluyor, öğreti bu alanda ne diyor onu
öğrenmeye, onu gözden geçirmeye başladık. Şimdi, dünyadaki örnekleri bizdekiyle
bağdaşmıyor; Almanya'da yirmi yılda yapılmış, Fransa'da onsekiz yılda yapılmış,
İspanya'da yirmiyedi yılda yapılmış, İtalyanlar, hâlâ, kırk yıla yakındır
uğraşıyorlar; böyle bir çalışmayla yapılıyor. Biz, bunu altı ay yirmi günlük
çalışma sonucu meydana getirdik değerli arkadaşlarım. Bu sürece riayet
etmememin getirdiği bütün olumsuzlukları da Ceza Yasası üzerinde taşıdı.
Kimsenin art niyetidir demiyorum, kötü niyetidir demiyorum.
Şimdi, ceza yasasının
diğer yasalardan bir farkı var; bu, bir temel kod, insanın ve toplumun tüm
hayatını kucaklıyor. Bir maddeyle milyonlarca ilişkiyi düzenliyorsunuz, bir
maddeyle. Bir madde milyonlarca ilişkiyi düzenliyor ve insan özgürlüklerini
hedef alan düzenleme yapıyor. Onun için, bu yasanın yapılmasında diğer
yasalardan farklı bir yol izliyor dünya, farklı bir yol izlenmesi gerekiyor.
Bunu, bu işi çok iyi
bilen Hocamız rahmetli Faruk Erem şöyle söylüyor; izin verirseniz ondan
aktarmak istiyorum: "Ceza kanunları uzun ve şuurlu bir teknik çalışmayla
hazırlanmalıdır. Ceza kanunu kadar kişi hürriyetiyle yakından hiçbir kanun
alakadar değildir. Neticeleri kişi hürriyetine müessir kanunların başında ceza
kanunları gelir. Bu sebeple, ceza kanunlarının hazırlanmasında hukuk tekniğinin
en üstün icaplarına sadakat göstermek lazımdır. Hukuk tekniği bir bakıma kişi
hürriyetlerinin teminatıdır." Şimdi, burada, kişi hürriyetlerinin
teminatını siyasîlerin tercihine bırakmıyor, hukuk tekniğine bırakıyor.
Değerli arkadaşlarım,
daha da ileri gidilerek "ceza kanunu milletvekillerinin hayat tecrübesine
ve tercihlerine bırakılamaz da" denilen yerler var; çünkü, bu, belli bir
şuurlu, bilinçli teknik içerisinde gerçekleştirilmezse, ihtimal ki, teknik
olarak aksak bir şey, sıkıntılı bir şey ortaya çıkar; bu da ileriki yıllarda
büyük problemler yaratır.
Yine aynı Faruk Hoca
şöyle devam ediyor: "Ceza kanunları çabuk değişmemelidir. Çabuk değişen
kanunlar, kusurlu, iyi hazırlanmamış kanunlardır. Kanunların sık değişmesi,
hukuk kaidesinin vatandaş vicdanında yerleşmesine, manevî otorite kurmasına
engel olur."
Şimdi, hep konuşuyoruz
kendi aramızda: "Ya, ne yapalım, hata yaptıysak, dönüverir, düzeltiriz;
yani, bu Allah yapısı değil ya." Doğru, değil; ama, şimdi, sık değişirse
ceza kanunu, hukuk kaideleri vatandaş vicdanına oturamıyor, öyle de bir sıkıntı
yaratıyor; yani, ceza kanununun bir amacı da, suçun önlenmesi gibi bir
fonksiyonu da olduğu düşünülürse, bunun da ehemmiyeti vardır.
Kaldı ki, bir felsefe,
bir öğreti çerçevesinde hazırlanan kanun, rasgele değişikliklerle bütünlüğünü
de kaybediyor. Bunun için, değişiklik konusu çok sıkça eleştiri konusu
edildiğinde "ne yapalım öyle olduysa, şimdi de böyle yaparız"
denilerek geçiştirme olanağı yok, değerli arkadaşlarım.
Ceza Kanununa, yine
merhum Hoca "menfi anayasadır" diyor. Yani, anayasa, özgürlüklerin
sınırını çizer, ceza kanunu da yasakları belirler. Bu anlamda, öyle de bir
fonksiyonu vardır.
"Genel kanun
niteliğinde olduğu için, hukuk düzeninin esasını ve sürekliliğini sağlayan bir
kanundur. Bu çeşit kanunlar, ekseriya, uzun bir öğreti çalışmasının
verilerinden faydalanılarak hazırlanır; bu bakımdan, daha mükemmeldirler teknik
anlamda" diyor Faruk Hoca.
Değerli arkadaşlarım, bu
ölçüleri getirdiğimizde, 5237 sayılı Yasa, ne yazık ki, bu ölçüler içerisinde
değildir; bunu kabul etmek durumundayız; yani, bir yanlışı sahiplenerek
"hayır, böyle değildir" demek durumunda değiliz; ama, artık, yapılacak
şeyler var şu aşamada. İki ay ertelendi yürürlüğü; eksiklikleri görüldü ve
birtakım eksiklikleri giderilerek, 1 Haziran itibariyle yürürlüğe girecek.
Yürürlüğe girmeden değişiklikler gündeme geldi. Yapılamayan değişiklikler de
var; burada onları da paylaşacağım sizinle, zamanımın elverdiği ölçüde.
Şimdi, bu yasa yürürlüğe
gireceği zaman görüldü ki, değerli arkadaşlarım, toplumun her kesimi; basını,
hekimleri, kadın örgütleri, hukuk çevreleri, fakülteler, barolar, yargıçlar, savcılar,
herkes feveran ediyor, bir şeyler söylüyor. Kuşkusuz, bunun hepsi doğru
değildir değerli arkadaşlarım. Doğrudur deme imkânına sahip değiliz, hepsi
doğrudur demiyorum; bir bölümü haklı da değildir belki, haksızdır da; ama, bir
şey var, menfi anayasa dediğimiz, o nitelikleri sağlayan yasa, 17 Aralık
takvimi nedeniyle yeterince toplumda tartışılamamış, benimsetilememiş ve o
veriler elde edilememiş, bilimin, öğretinin verilerinden istifade edilememiş.
Bu ortaya çıkıyor.
Burada şunu demek, doğru
yaptığımız anlamına gelmez: "Bin yere biz tasarıyı gönderdik, ne yapalım,
cevap verselerdi." Bunu demek, arkadaşlar, bu eleştirilerin önünü almak
değildir. Kaldı ki, bin yere tasarıyı gönderdikten sonra iyi ki cevap
vermediler, iyi ki cevap vermediler... Haziran başında bin yere tasarı
gönderildi, yirmi gün sonra, biz, tasarıyı görüşmeye başladık. Diyelim ki, bin
yerden 3'er sayfa cevap gelse, 3 000 sayfa ederdi değerli arkadaşlar; bizim,
onu, yirmi günlük bir süre içerisinde okuyabilme şansımız yoktu; dokuz günde de
bunu görüşerek bitirdik komisyonda.
Ne oldu? Neydi acelemiz?
Söyledim ben baştan beri; yasa 17 Aralığa endekslenince hata oldu,
endekslenmemeliydi. Doğru yol izlenemedi, bilimin, öğretinin verilerinden
yeterince yararlanılamadı, yasa toplumun geniş kesimlerinde açılamadı, bugün
sıkıntılar devam ediyor. Bundan sonra, bir tarafını yaparken, bir tarafını
bozma olanağınız da daha kuvvetli ihtimaldir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, ceza yasası yapmanın evrensel ölçüleri vardır. Bunlara da yeteri kadar
riayet olunabildiği kanısında değilim. Şimdi, ben o kurulun üyesiyim; ama, ben
açıkyüreklilikle, tüm dünyaya ilan ettim ve buraya yazdım. Biz, altkomisyon
olarak ceza kanunu yapma yeterliliğinde değiliz, bilimsel yeterliliğinde
değiliz. Böyle bir şeye hakkımız yok. Dünyada da bunun örneği yok. Yani, bu
ayrı bir iştir, ayrı bir şeydir; bu, öğretinin işidir birinci derecede ve
Türkiye'nin kolektif aklının kullanılması gerekir diye, bunu laf olsun diye
değil, Ceza Kanununun esas konuşması sırasında, tümü üzerindeki konuşmada da,
yine, bu kürsüden ifade ettim.
Şimdi, bu ilkelerin
hepsini bizim görmemiz, uygulayabilmemiz, milletvekillerinden -özel bir
ihtisası yoksa- ortalama bir hukukçu milletvekilinden beklenebilecek bir şey
değildir. Yerine getirmesi de düşünülebilecek bir şey değildir. Nitekim, böyle
de oldu. Komisyona danışmanlık yapan hocalar -kimse de kusura bakmasın, kimseyi
incitmek istemem- öğretide tartışılmayan görüşlere sahip; yani, öğretinin en
şeyi durumunda değiller. Kaldı ki, öğretide tartışılmayan da yoktur, herkes
tartışılıyor, en üstünden en şeyine... Böyle olunca da, birtakım sıkıntılar
oldu. Bakın, yasa yapmanın, evrensel ilkeleri neler ceza yasası açısından:
Kanunîlik ilkesi; yani, açıklık ilkesi.
Değerli arkadaşlarım,
"kanunsuz suç ve ceza olamaz kuralı, devletin ve yargıcın karşısında,
fertlerin kamu haklarının teminatıdır" diyor büyük üstat merhum Faruk
Erem. Cezaların alt ve üst sınırı arasındaki makasın fazlaca açık olmasının, belki
cezaların şahsîleştirilmesi açısından yarar sağlar gibi bir faydası varsa da,
bu denge tam tutturulamamıştır. Kanunîlik ilkesi açısından da sıkıntı yaşattığı
noktalar vardır, 2 yıl ile 15 yıl arasında ceza makası açık olan şeyler vardır.
Bunun açıklanması her zaman kolay değildir.
Şimdi, zarar ilkesi...
Değerli arkadaşlarım, her aklına gelen her aklına geldiği biçimde, ben şu işi
ceza kanununa suç olarak koyacağım, işte bunu bu şekilde düzenleyeceğim
diyemez. Öyle bir düzenleme, öyle bir kural koyma, "ben yaptım oldu"
olmaz. Ceza kanununda buna "zarar ilkesi" deniliyor. Ceza kanunu,
aslında, emir ve nehiyler vazetmez. Evvelce diğer hukuk kolları tarafından
vazedilmiş emirlere, kendine has ve daha şiddetli müeyyideler koyar. Yani, ceza
kanununda suç olarak benimsenen, belirlenen şeyler başka hukuk kolları
tarafından emir ve nehiy olarak getirilmiş şeylerdir; ceza kanunu bunları
müeyyidelendirir. Bu ölçü de tutturulamamıştır birçok bakımdan.
Bir başka, kusur
ilkesi... Değerli arkadaşlarım, suç, toplum halinde yaşamanın esas şartlarının
ihlalidir. Kusurlu olması gerekir suç işleyenin. Bizde, bilinen şekliyle kast,
taksir, ana kalıplar içerisinde. Burada da her zaman bunun tam
tutturulabildiğini söyleme olanağı yoktur.
Gerekli ve orantılı ceza
ilkesi. Evet, değerli arkadaşlarım, bu konuda da Ceza Kanununda önemli
gedikliklerin olduğunu, önemli yanlışlıkların olduğunu kabul etmek
durumundayız, suçlar skalasının doğru düzenlenmediğini kabul etmek durumundayız.
Bunların birçok örneği vardır. Size bir örnek vereyim: Yaralama, mesela,
basınla ilgili bir suçtan daha az cezaya çarptırılıyor. Şimdi, insanın
yaralanmasının... Müstehcenlik, devletin güvenliğinden daha fazla bir cezaya çarptırılıyor.
Bu şekilde bir dengesizliğin suçlar skalasında olduğu ortada.
Şimdi, bu, yürürlüğe
girecek kaçınılmaz olarak; ama, restorasyon ihtiyacı da var. Kriminolojinin ve
penolojinin verilerine dayanılmadığı. Dayanıldı derlerse doğru değildir
arkadaşlar. Yani, felsefesi de "ben yaptım oldu" felsefesidir. Doğrusunu
söyleyeyim; belli bir şeyde, bir felsefe bütünlüğünde olmadı.
Biz hep şunu düşündük,
söylediğimiz şey şuydu: İnsanı koruyalım. Niye insanı koruyalım?.. Şimdi,
765'te bir hata vardı. 765'teki hata şu: Zanardelli tasarısına, daha sonra,
Rocco'nun getirdiği değişiklikler eklendiği için, mala karşı suçların cezası,
insana karşı suçlardan daha ağırdı. Biz bunu yapmayalım, insana karşı suçlar
daha ağır olsun denildi; ama, bu bir felsefe bütünlüğü değil. Bunu kabul etmek
gerekir, iyi niyetle de söylemek gerekir; yani, bir şeyin hataları neyse onu
göstermek, onları belirtmek gerekir.
Şimdi, yasa teklifi,
teknik bakımdan sorunlu, cezalar orantısız, kadınlara bakışta hâlâ sorun var,
hekimlere bakışta sorun var, basına bakışta sorun var, yolsuzlukla mücadelede
yeterlilikleri yok. Bu noktada Yargıtayın birtakım teknik istekleri oldu ve
kimi siyasî tercihler de buna katılarak, bir teklif gelmiştir. Yani, böyle bir
koda teklifle değişiklik yapılması da ayrı bir tartışma konusudur teknik
manada, doğruluğu çok tartışılır; ama, bu teklifte yer almayan şeyler vardır
önemli olan, yer alanlardan daha çok yer almayanlar var, yer alması gerekenler
var. Mesela, nelerdir?
Zamanım yetmiyor;
bilemiyorum, şahsım adına olan süreyi ilave edebilecek mi Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sizden önce
konuşmacı olduğu için, veremiyorum; süreniz bitmek üzere.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Peki, sürem içerisinde...
Nazara alınmayanlar var
değerli arkadaşlarım; basın özgürlüğüyle ilgili nazara alınmayan düzenlemeler
olması gerekir, çocuklarla ilgili var, hekimlerle ilgili var. Birçok noktada,
değerli arkadaşlarım, bu tür sıkıntıları taşıyan bir değişiklik teklifiyle
gelinmiş bulunuyor. Bunları yapsak bile, Ceza Kanunu, istediğimiz ölçüler
içerisinde olmayacaktır.
Benim herhalde sürem
bitti. Şahsım adına söz aldığım kısımda, yapılması gerekenlerle ilgili sözleri
ifade etmek istiyorum. Sizleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
AK Parti Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ -şahsı adına da söz isteği var,
birleştiriyorum- buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
PARTİ GRUBU ADINA BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunundaki
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde altkomisyon
ve Adalet Komisyonunda görüşülürken, iyi hatırlıyorum, yapılan değişiklikler
kamuoyunda büyük bir olumlu havayla karşılandı ve övgüler yağdırıldı. Kanunun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinin akabinde de yine
aynı övücü sözler söylendi. Ancak, daha sonra, eleştiriler yapılmaya başlandı.
Değişik kişiler, kesimler, sivil toplum örgütleri tarafından bazı eleştiriler
yöneltildi. Vaktinde söylenmeyen şeylerin, bir zaman sonra dozajı daha da
artırılarak söylendiğini, geçmişte söylenmesi gerekenlerin daha sonra
söylendiğini gördük. Söylenenlere baktığımız zaman -ben bu teklif vesilesiyle
bazılarına huzurlarınızda değinmek istiyorum- bu kanunla ilgili yapılan en
büyük eleştirilerden birisi, bu işin aceleye getirildiği yönündedir. İşte,
başka ülkelerde, Batı ülkelerinde uzunca bir süre bunlar görüşüldükten sonra
kanunlaşırken, bizde sürecin kısa olduğu hep söylendi, hep duruldu. Buna biz de
cevaplar verdik; ama, belli ki anlaşılmamış. Bir kere daha altını çizmekte
fayda olduğu kanaatindeyim.
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, yürürlüğe girmesinden bugüne kadar geçen
zaman içerisinde 65 defa değişikliğe uğramıştır. Bakıyoruz, bu süreç
içerisinde, Ceza Kanununun tamamını değiştirmek düşüncesiyle siyasî partiler,
iktidarlar ve Adalet Bakanlığının büyük bir gayret içerisinde olduğunu, değişik
bilim komisyonları kurduğunu görüyoruz ve bu bilim komisyonlarının yaptığı
çalışmalar çerçevesinde, 1940 yılında birinci, 1958 yılında ikinci bir tasarı,
1987 yılında üçüncü bir tasarı, 1989 yılında dördüncü bir tasarı, 1997 yılında
beşinci, 2001 yılında altıncı, neticede, en son kanunlaşan 2003 yılı Türk Ceza
Kanunu Tasarısı...
Ben bunları şunun için
zikrettim değerli arkadaşlar: Ceza kanunları dünyanın bütün ülkelerinde
yasalaşma sürecine girerken uzun olan sürenin, bilim komisyonlarının, yani,
yasama organının dışında yapılan çalışmalardan oluştuğunu görüyoruz. Şimdi,
Avrupa'dan, Batı'dan, değişik yerlerden örnekler verilirken, şu kadar zamanda,
bu kadar zamanda görüşüldüğü ifade ediliyor; ama, bu zamanın ne kadarı yasama
organının çatısı altında geçmiş, ne kadarı da bilim komisyonları marifetiyle
dışarıda gerçekleştirilmiş, buna bakıldığı zaman, dünyanın her yerinde bu zaman
sürecinin büyük bir kısmının -nerede- yasama organı dışında, bilim komisyonları
tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz. Türkiye'nin bu sürecine baktığınız
zaman, 64 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Hemen hemen, 1985 yılından itibaren
başlanan çalışmalar baz alınarak, 1987 tasarısı da dikkate alınarak işte, onbeş
yirmi yıllık bir çalışma deniyor; ama, kayıtlarda var, 1958 Ceza Kanunu Tasarısı ve daha önceki 1940
Ceza Kanunu Tasarısı da var. Bunlara baktığınız zaman, sürecin uzun olduğunu
görüyoruz.
Öte yandan, Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevkinden sonra geçen aşamaya baktığımız zaman da, bu süreç,
belki biraz daha uzun olsa faydalı olabilirdi, ona katılıyorum; ama,
eleştirilerde söylendiği kadar da kısa olmadığını görüyoruz. 2003 yılının mayıs
ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen tasarı yaklaşık onyedi ay Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündeminde kalmış ve bu onyedi aylık sürecin sonunda
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek yasalaşmıştır.
Genel Kurulun bizatihi
kendisinin görüşme sürecinin kısalığı doğrudur, ona katılıyorum. Belki, burada
süreç biraz daha uzun olsa, daha faydalı, yararlı olabilirdi; ancak, buradaki
sürecin kısalığı da, iktidarıyla muhalefetiyle bunun backroundunda, mutfağında
yapılan çalışmalarda meydana getirilen konsensüsün bir doğal sonucudur buradaki
süredeki kısalık. Eğer orada uzlaşma olmasaydı, maddeler üzerinde büyük
kavgalar olmuş olsaydı, tabiî, bunun Genel Kurula yansıması ve Genel Kuruldan
da bunun uzunca bir tartışmanın sonucunda çıkması icap ederdi; oradaki
konsensüsün, oradaki anlaşmanın Genel Kurula yansımasının bir sonucudur.
Burada, toplumun
kesimlerinin görüşü olanların, kanaati olanların kanaatlerinin yeterince
alınmadığı eleştirisine ben katılmıyorum. Hakikaten bu tasarı 64 yıllık bir
çalışmanın eseriyken, o çalışmalarda değişik dönemdeki siyasal iktidarların,
bilim komisyonlarının, bu komisyonlarda da dönemin ceza hukuku alanında otorite
sayılan akademisyenlerinin, Yargıtayımızın değerli üyelerinin ve diğer katkı
verenlerin emekleriyle yoğrulmuş, yoğrulmuş, bugünlere kadar gelmiş ve ondan
sonra da, bunun somut hale dönüşmesi bu dönemde temin edilmiştir.
Meclisimize geldikten
sonra -Adalet Komisyonu Başkanımız Sayın Toptan da burada açıkladı- hükümet
tasarısı geldikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 400 tane değişik
kişiye veya kuruluşa gönderiliyor, 34 tane cevap var. Altkomisyonun raporu
geldikten sonra 1 000 değişik kişi veya kuruluşa gönderiliyor, bunlardan 50
tanesinde cevap var ve diğerlerinde de buna dair yönlendirilmiş bir cevap yok.
Fakat, kıyamet ne zaman
kopuyor; kıyamet, yasa ortaya çıktıktan sonra kopuyor. Peki, neden?.. Yahu, şu
Ceza Kanununda ne var, 1 Nisanda yürürlüğe girecek, şunu bir açıp da okuyalım
deme gereği duydular bu işlerle yakından alakalı olanlar; o zamana kadar
vazifelerini yapmadılar, üzerlerine düşenleri yapmadılar, yarın mahkeme
huzurunda bu bize lazım, hocayız, talebelerimizin huzurunda bu bize lazım,
yazarız, yazdığımız yazıda bu bize lazım; yahu, bu yasa basın için ne
getiriyor, tabipler için ne getiriyor, falanlar için ne getiriyor, bizim için
ne getiriyor, ne götürüyor diye bir bakalım dediler, baktılar, orada birtakım
fiillerin suç olarak düzenlendiğini ve cezaî yaptırıma bağlandığını gördüler,
kıyamet koptu: "Bunlar yeni çıktı, neredeydi?!" Halbuki, eskisinde de
çoğu var. Neden; onu bilmediği için, sanki, o maddeler yokmuş da, ilk defa
konuyormuş gibi bir vehme kapıldılar ve feveranı bastılar. Aman Allah'ım,
kıyametler koptu! Şurada şu var, burada bu var, şurada şöyle, burada böyle...
Anlatıyorsunuz kendisine; kardeşim, bakın, Ceza Kanununda da aynı madde var,
özelliği de şu, yeni madde ile bunu yan yana koyduğunuz zaman arasındaki fark
da şu deyince "haa, öyle mi" diyorlar. Bunun çok somut bir örneği,
sarraflarla ilgili, Türkiye'de yaşandı. Biliyorsunuz, Türk Ceza Kanununun 165
inci maddesindeki "çalıntı malı alan" ifadesi geçerken "bilerek
alan" ifadesi geçmedi diye kıyamet kopmuştu. Neden; eski 512'de bilerek
almak suçtu, orada bu kelime geçmedi. Biz ne yapacağız; adlî sicil kaydı mı
soracağız, gelen bir altının akıbetini bir dedektif tutup araştırma mı
yapacağız, hepimiz cezaevlerinin kapısında mı duracağız?! Yok öyle bir şey!
Eskiden de çalıntı malı çalıntı olduğunu bilerek almak suçtu, şimdi de suç.
Peki, ne var, aradaki fark ne; bilerek kelimesi yok. Niye yok; Türk Ceza
Kanununun genel hükümleri var, orada kastın tanımı var. Suçun oluşması için
kasıt şart. Kasıt da, bir suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve
istenerek işlenmesidir. Burada var, buraya koymaya gerek yok; ama, Ceza
Kanununun genel hükümleri ile özel hükümlerini birlikte okuyarak
değerlendirmeyenler, sadece kendileri açısından lokal olarak kendilerini
ilgilendiren maddelere bakıp, o maddeyi de genel hükümlerden bağımsız
değerlendirdiği zaman, ortaya farklı bir tablo çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, ben,
Adalet Bakanımızın, bu kürsüden, Değerli Meclisimize ve sizin şahsınızda bu
konuyla alakadar olan herkese, 1 Nisan uygulama tarihinin ertelendiği
toplantıda şu sözleri söylediğini iyi hatırlıyorum: "Bugüne kadar
söylemediği olanlar varsa, eteğinde, beyninde, kalbinde, bilgisi, görgüsü olan
varsa, erteliyoruz, buyursunlar, getirsinler, kanaatlerini söylesinler..."
Ben biliyordum ki, bu iki aylık sürede de kimse kanaatini, getirip, doğru dürüst
söylemeyecektir ve hakikaten de öyle oldu; basınımızın değerli temsilcileri,
Türk Tabipler Birliği gibi bir iki tane duyarlı kesim hariç, bu konuda
söylenmesi gerekenleri getirip söyleyen de, maalesef, çıkmadı; bundan sonra da
çıkacağı kanaatinde değilim.
Öte yandan, bu konularla
ilgili konuşan pekçok kişi kanaatlerini söylerken... Esasında, bu kanunun
yapılış sürecinde söylenmesi lazımdı. Biz onlara danıştık, kanaatlerini sorduk,
o zaman söylemediler. Bundan sonra eleştirmek de lazım, şu yanlış oldu demek de
lazım; ama, bunun uygulamasında buraların şöyle anlaşılması lazım, böyle
anlaşılması lazım diye de o manada değerlendirmelerde bulunmakta fayda vardı.
Görevini dün yapmayanlar, bugün orada burada söylemeleri prim yaptığı için, bir
bakıyorsunuz, gazete gazete, televizyon televizyon dolanıyorlar. Ben, onların
vazifelerini yapmak için emek vermelerini beklerdim, gazete kupürleriyle
konuşmalarını değil.
Öte yandan, değerli
arkadaşlar, eleştirilerin arkasında ne yatıyor? Bir tanesinde şu yatıyor:
Milletin ezberi bozuldu. Nasıl ezberi bozuldu? Maddeler değişti. Siz, eskiden,
bir maddeyi söylediğinizde, ne yapıyordu, hemen o maddenin ne suçu
düzenlediğini biliyordu; şimdi değişti. Sistematik değişti, suçun cezaî
yaptırımlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler değişti, birtakım şeyler
farklılaştı. Birdenbire, bu kadar otorite olan kişinin ne oldu, yeniden
öğrencilik yapıp çalışmak gibi bir mecburiyeti doğdu. Bu doğmasın mı, doğsun;
iyi değil mi, iyi; herkesin kendini geliştirmesi lazım mı, lazım.
Bakın, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra, Türk Ceza Kanunu -İtalya'dan tercüme
suretiyle- ülkemizde yasalaştıktan sonra -o dönemde, bugünkü gibi modern hukuk
fakülteleri yok, böylesine bir Yargıtay örgütlenmesi, bir Anayasa Mahkemesi
örgütlenmesinden modern hukuk anlamında ortaya konulmuş içtihatlar falan da
yok, doğru dürüst bilen de yok, doğru dürüst medrese tahsili almış insanlar da
yok; tercüme edildi, bu yasa girdi -o günün hukukçuları, bunu uyguladılar,
büyük bir başarıyla da uyguladılar.
Ben, bugün de, yeni Türk
Ceza Yasasının 1 Hazirandan sonra, Türk hukukçuları tarafından, büyük bir
başarıyla uygulanacağına, 26'da seleflerinin yaptığından daha iyi yorumlarla
bunun daha güzel bir noktaya götürüleceğine inanıyorum. Zaten, Adalet
Bakanlığımızın verdiği eğitimlerde, bu noktadaki uygulayıcıların takdirlerini,
beyanlarını onlar da iletmişlerdir. Ben, uygulamayla daha güzel olacağına
inanıyorum.
Öte yandan, bir başka
konu -değerli arkadaşım da burada söyledi- yeni Türk Ceza Yasasının takdir
hakkıyla ilgili değerlendirmelerdir arkadaşlar. Yeni Türk Ceza Yasası, takdir
hakkını keyfîleştirmemiştir, genişletmemiştir; suçun cezayla olan orantısında,
orantılılık ilkesini çiğnememiştir; orantıyı getirmiştir, keyfî takdir hakkını
ortadan kaldırmıştır; makasları da, suçun niteliğine göre, dengeli bir hale
getirmiştir. Bunu, biz söylüyoruz değişik yerlerde; ama, maalesef, bunu kimseye
de anlatamadık.
Ben, konunun daha iyi
anlaşılması açısından, müsaade ederseniz, birkaç örnek vermek istiyorum. O da
şu: Türk Ceza Kanununun, şu anda yürürlükte olan 765 sayılı Kanundaki bazı
cezaları söylüyorum ve bununla yeniyi mukayese etmenizi sizlere öneriyorum ve
bir mukayesesini de kendim yapacağım.
Yabancı devletin
Türkiye'ye harp açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancıyla
anlaşan kişiyle ilgili cezayı düzenliyor 127 nci maddenin birinci fıkrası; ne
diyor: On seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis. Yukarısı nerede; yok. Hâkim
yukarıyı nerede tespit ederse, ora.
Peki, daha ne var; 129
uncu maddenin birinci fıkrası... Ne diyor; On seneden aşağı olmamak üzere ağır
hapis... İkinci fıkrasında, beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... 132
nci maddenin birinci fıkrasında, sekiz seneden aşağı olmamak üzere ağır
hapis... 135 inci maddenin birinci fıkrasında, onbeş seneden aşağı olmamak
üzere ağır hapis... Yukarı çıkıyorum; 149 uncu maddenin birinci fıkrasında,
yirmi seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... Biraz tanıdığınız maddelere gelmek
istiyorum; 158 inci madde, nedir; Reisicumhura karşı muvacehesinde hakaret ve
sövme fiillerinin işlenmesi halinde, üç seneden aşağı olmamak üzere ağır
hapis... Biraz daha tanıdık bir maddeye geliyorum, 168 inci madde; birtakım maddelerdeki
cürümleri işlemek için silahlı cemiyet veya çete teşkil etmek veya buralarda
yöneticilik, komutanlık yapmak, onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis...
Cezalardan da, iki seneden onbeş seneye kadar makaslar var, beş seneden onbeş
seneye kadar makaslar var.
Peki, ben soruyorum
değerli arkadaşlar. Eski Türk Ceza Kanunu, yukarı sınırı yok, hâkimin
vicdanına, hâkimin takdirine bırakılmış. Cumhurbaşkanının yüzüne siz hakaret ve
sövmede bulundunuz, alt sınırını koymuş, bunun altına inemezsin ha; ama, yukarı
serbest; on yıl, onbeş yıl, altı yıl, yedi yıl... Böylesi bir serbest takdir
hakkı verilmiş; onun için de, makas da adaletsiz tutulmuş ve uygulamada
bakıyorsunuz, Türk hâkimleri alt sınırdan cezayı tercih etmeye başlamışlar. Neden;
makas adil olmadığı için. Neden; takdir hakkı doğru yapılmadığı için.
Peki, biz ne yaptık
değerli arkadaşlar, hiçbir suçun cezasının üst sınırını belirlemeden geçmedik.
Bütün suçların cezasının alt sınırını belirleme noktasında takdire bıraktık.
Neden; suçun niteliği basit olabilir, hâkimin daha az ceza verebilme imkânını
da elde etsin diye bıraktık. Peki, daha ne yaptık; hâkim bu cezanın alt ve üst
sınırları arasında temel cezayı belirlerken uyması gereken kuralları de
belirledik. Yeni Türk Ceza Yasasının 61 inci maddesini okuyorum, birinci fıkrasını:
"Hâkim, somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde
kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve
değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya
taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saikı gözönünde
bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst
sınırları arasında temel cezayı belirler." Nerede burada keyfîlik?! Hâkime
hangi esaslara riayetle temel cezayı belirleyeceği, nasıl belirleyeceği tespit
edilmiş, kayda bağlanmış, cezanın üst sınırı, alt sınırı da konulmuş; ama,
eskisinde ise üst sınır yok. Ben hepsini almadım buraya, vaktinizi almayayım
diye hepsini tek tek zikretmedim. Ceza Kanununun maddelerinin pek çoğunda,
özellikle devlete karşı işlenen suçların ve bir kısmı da fikir suçlarının
bazılarında, az da olsa, cezanın üst sınırını tamamen açık tutmuş. Biz ne
yaptık; sınır koyduk. Kötü mü yaptık; iyi yaptık. Ne yaptık; takdiri birtakım
kurallara bağladık. Kötü mü yaptık; iyi yaptık. Ne yaptık; cezayı suçla
orantılı hale getirdik, orantılılık ilkesinin gereğini öne çıkardık. Kötü mü
oldu; iyi oldu.
Peki, değerli arkadaşlar,
en son, Ceza Kanunu değişiklik teklifi Adalet Komisyonunda görüşülürken bir
baromuzun değerli başkanı orada dedi ki: "Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir
ceza kanunu yapamaz." Tutanaklarda var ifadesi. Bu anlamda ifade kullandı.
Ne yapalım? "Bu Ceza Kanunu uygulanamaz!.." Peki, daha ne olur?
"Efendim, sıkıntı olur!.." Ne yapmak lazım? Arkasından onu da
söyledi: "İspanya Ceza Kanununu tercüme edelim, bunun yürürlüğünü
erteleyelim, ondan sonra onu uygulayalım..." Böyle bir kanaat, hem de bir
baronun başkanı tarafından seslendirilebiliyor. Ne zaman; 21 inci Yüzyılın
başında. Kendisini ceza kanunu yapma ehliyetinden yoksun gören bir anlayış,
bana, kurtuluş mücadelesi yıllarında Atatürk'ün verdiği kurtuluş ve özgürlük
mücadelesi sırasında manda zihniyetinde olanların anlayışını hatırlattı. Biz bu
işi yapamayız, biz bu işi beceremeyiz, birilerinin gölgesinde, birilerinin
güdümünde olayım anlayışı, kabul edilebilecek, izah edilebilecek bir anlayış
değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukukçuları, hukuk fakültelerindeki
akademisyenleri, Yargıtaydaki uygulayıcıları, siyasetin içerisinde bulunan
aktörleri, sivil toplum örgütleri ve bu konuya kafa yoranları, Türk Ceza Kanunu
yapabilecek ehliyet ve liyakate sahiptir ve Avrupa'daki muadillerinden de, ben,
bilgi ve birikim bakımından, çok çok daha ileri olduğunu düşünüyorum. Türk
Milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türk hukukçularına karşı yapılmış
olan bu saygısızlığı da, müsaadenizle, huzurlarınızda kınadığımı, lanetlediğimi
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer husus, Türk Ceza Kanununun özgürlüklerle ilgili boyutuyla alakalı. Zaman
zaman bu konularda konuşmalar yapılıyor; özellikle, son günlerde gündeme
getirilen yerler var; ama, dikkat ederseniz, gündeme getirilen maddeleri... Kaç
tane Türk Ceza Kanunu maddesi var; 346 tane. Bunların kaçı gündeme getiriliyor,
kaçı üzerinde fikir beyan ediliyor; baktığınız zaman, bunların sayısı, öyle
fazlaca da değil. Bir kesim iki üç madde üzerinde yoğunlaşıyor, bir başka kesim
de başka maddeler üzerinde yoğunlaşıyor; ama, değerli arkadaşlarım, burada
hakşinas olmak lazım, hakkı teslim etmek lazım. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu,
765 sayılı Türk Ceza Kanununa göre özgürlükler açısından ileri bir noktadadır,
geri bir noktada değildir ve Ceza Yasasının daha başlangıcı, amaç maddesini
düzenleyen 1 inci maddesi özgürlüklerle başlıyor. Orhan Bey söyledi burada,
eskiden devleti koruyan, kollayan, mala insandan daha çok önem veren, önemseyen
bir mantık, mantalite Türk Ceza Yasasında hâkimken, şimdi, yeni mantıkta insan
öne alınmış, ondan sonra mal ve devlet onun arkası sıra konulmuş. Bu, Ceza
Kanunundaki mantalite değişikliğinin, insana bakışın, ona verilen değerin somut
bir göstergesidir; ama, bu konularda farklı farklı eleştiriler yapıldı ve
bazıları da AK Partiyi eleştirmek sadedinde söylerken bazı ifadeler
kullandılar, "özgürlükleri kısıtlayan yasalar genellikle sağ iktidarlar
zamanında konulmuştur, böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır, neden bunlar
oluyor" diye söylenince, ben merak ettim, acaba bu düşünce özgürlüğüyle,
ifade özgürlüğüyle alakadar Türk Ceza Kanununda yer alan maddeler ne zaman
konulmuş diye. Ben, size sadece kanunların tarih ve sayılarını söylemek
istiyorum, takdiri de yüksek vicdanlarınıza bırakıyorum:
11.6.1936, 3038 sayılı
Kanun; 29.6.1938, 3531 sayılı Kanun; 20.9.1946, 4956 sayılı Kanun; 9.7.1953,
6123 sayılı Kanun; 20.11.1961, 121 sayılı Kanun; 6.7.1960, 15 sayılı Kanun;
5.1.1961, 235 sayılı Kanun; 28.9.1971, 1490 sayılı Kanun; 21.1.1983, 2787 sayılı
Kanun.
Şimdi, bunların
içerisinde kaç tane sağ iktidar var, kaç tane ararejim var, kaç tane normal
rejim var, siz onları kendiniz şey yapın; ama, bir konuyu eleştirirken, bazı
şeyleri söylerken, insafı elden bırakmamak lazım. Bizim yapmamız gereken bir
şey var. Nedir o; bu ara dönemlerde konan maddeleri Türk Ceza Kanunundan
mümkünse çıkarmak; ama, mümkün olmuyorsa da, bunları daha somut hale getirmek,
bireyin temel hak ve özgürlüklerini açacak bir biçimde değerlendirmeye tabi
tutmaktır.
İşte biz, Türk Ceza
Kanununun değerlendirilmesi, altkomisyon, üstkomisyon çalışmaları sırasında her
iki parti birlikte yaptığımız şey şu idi: İfade özgürlüğüyle alakadar, düşünce
özgürlüğüyle alakadar, bunları yayma özgürlüğüyle alakadar maddelerde hangileri
var ise, bunları bir bir ele aldık ve her birisini daha somut hale nasıl
getiririz... İşte eski 312 nci madde, canının yanmadığı insan kalmadı. 312 nci
maddenin şimdiki eşdeğeri 216 ncı madde.
Ben tekrar tekrar
dikkatlerinize arz etmek istiyorum, eski 312'de halkı birbirine karşı tahrik
vardı; yenisinde, halkın sosyal sınıf,
din, ırk, mezhep vesaire farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer kesim
aleyhine kışkırtmak, tahrik etmek hadisesi var; yani, "kesim" ile
"halkı birbirine" ifadesi birbirinin aynısı mı; değil. Biz ne yaptık;
kapsamı daralttık.
Eskisinde ne vardı; kamu
düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde bir ifade vardı. Kamu düzeni
kavramının genişliğini, darlığını ben sizin takdirinize bırakıyorum; ama, onun
devamında "tehlikeli olabilecek" ifadesi, ihtimali cezalandırıyor.
Tehlike yok ortada; ama, ben zannedersem ki, böyle bir tehlike doğabilir; ben
ihtimali var sayıp, ihtimali cezalandırıyorum... Öte yandan, "kin veya
düşmanlığa tahrik" vardı; "kin ve düşmanlık" oldu. Peki ne oldu;
iyi oldu.
Eskiden sadece birine
tahrik, düşmanlık oluştururken; yeni düzenlemede, ikisinin birlikte olması suçu
oluşturur hale geldi.
Peki daha ne oldu;
"kamu düzeni" kavramının yerine "kamu güvenliği" geldi ve
görüşmeler sırasında Yargıtayımızın bir temsilcisi "bu kamu güvenliği
maddesi daha dardır, kamu düzeni geniştir; bunu neden koyma gereği
duydunuz" diye ifadelerde bulundu. Kamu düzenine göre, orayı da biraz daha
somutlaştırıp, daralttık.
Peki daha ne yaptık;
arkasından bir şey daha koyduk, Genel Kurulda iki parti beraber "kamu
güvenliği için açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması halinde" ifadesini
koyduk. Şimdi, açık ve yakın tehlikenin varlığı yetmiyor, açık ve yakın tehlikenin
ortaya çıkması lazım; onun da biraz daha somutlaşmasının aranması gerektiğini
biz ortaya koyduk, onu biraz daha somutlaştırdık.
Daha ne yaptık; bakın, bu
teklifle de bir düzeltme yaptık, 218 inci madde. Bu 216 ncı maddedeki suçun
işlenmesi, basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, suçun belli oranda
artırılacağını öngörüyordu. Onu da değiştirdik; haberleşme ve ifade özgürlüğü,
eleştiri kapsamında yapılan şeylerin suç oluşturmayacağına -dikkat buyurun,
ceza oluşturmayacağına, suç oluşturmayacağına dair; yanlış ifade etmeyeyim,
zannedersem suç oluşturmayacağına- dair orada da bir ifade koyduk. Eskisinde ne
vardı; eskisinde de, buradaki suçun basın yayın yoluyla işlenmesi halinde 311
inci maddeye göre cezanın artırılması öngörülüyordu. Biz burada da ne yaptık
değerli arkadaşlar; bir iyileştirme yaptık.
Şimdi, Ceza Kanununun
özgürlüklerle ilgili kısmını, bütün maddeleri tek tek ele alıp, bundan önceki
Ceza Kanununda yer alan maddelerle yan yana koyup, oradaki değişmeler ile
buradaki değişmelerin kapsamı ve somutlaşma şekillerini birlikte
değerlendirdiğimiz takdirde ortaya şu çıkıyor: 5237 sayılı Ceza Kanunu, bazı
maddeleri ceza kanunu dışına atarken, ceza kanunu dışına çıkarılamayan birkısım
maddelerde suçun unsurlarını artırarak, suçun oluşmasını zorlaştırmış ve suçun
kapsamını daraltmış ve cezayı artırıcı birtakım nedenleri de ortadan kaldırmak
suretiyle özgürlüklerin önünü açma noktasında önemli bir mesafe kaydetmiştir.
Ancak, burada bir hususu
da yüksek huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Siz ne kadar ceza kanunlarını
özgürlükçü yazarsanız yazın, tehlike suçları dediğimiz suçlarla ilgili
değerlendirmeleri de yapmak, karar vermek, gene de yargının işine düşmektedir.
Zira, 216 ncı maddenin görüşmeleri sırasında değerli bir Yargıtay üyemiz
"siz buraya ne yazarsanız yazın, bu maddenin uygulamasında kanun yüzde 5,
uygulama yüzde 95'tir; ben, arzu ediyorum ki, siz kanunu yüzde 50 seviyesine
çekin" dedi ve uygulamanın yüzde 95 olduğunu söyledi. Ben, buradan, şunu
ifade etmek istiyorum: Türkiye'nin değişen konseptine, yapısına uygun bir
şekilde, düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün önünü, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çıkardığı yasalarla açarken, Yargıtay da bu noktada üzerine düşeni
yaptığı takdirde, ben inanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanlar,
bu noktada, kendilerini daha fazla demokratik, daha fazla hür bir ortamda
hissedeceklerdir; bunun kazancı da hepimize olacaktır.
Totaliter ve otoriter
rejimlerde kullanılan temel ifade bu noktada şu; Faruk Erem Hocamın dediğiyle,
Orhan Bey de oraya atıf yaptı, ben de yapayım; der ki: "İnsanlar hür
olmaya mecbur edilemez." Totaliter ve otoriter rejimlerin mantığı bu; ama,
demokratik rejimlerde mantık şu: İnsan, hür olmaya mecburdur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
mikrofonu açıyorum; ama, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tamam, bitiriyorum efendim.
Öyleyse, demokratik
ülkelerde temel espri şu: Demokratik hukuk devleti, insanlarının kendilerini
hür hissedebilmeleri için, hukukî ve demokratik anlamdaki bütün yasal
değişikliklerini yapmakla mükelleftir. Bunları ne kadar değiştirir, ne kadar
rahat bir ortam temin ederse, insanlar kendilerini daha hür hissedecekler,
düşüncelerini daha rahat ifade edebileceklerdir. Bunu yapmak, Meclis olarak
bizim görevimiz; ama, öte yandan, Meclisin yaptığı bu göreve muadil bir biçimde,
bunun önünü açmak da, diğer bir yandan, uygulayıcılarımızın görevidir. Ben
inanıyorum ki, uygulayıcılarımız, yeni yasanın, bu özgürlükçü, insana maldan
daha fazla önem veren, devletin önüne alan anlayışını ve 1 inci maddenin ve
devamındaki bu maddelerin, genel hükümlerde yer alan 2 nci, 3 üncü, 4 üncü
madde kapsamında özel hükümlerin yorumlanması çerçevesinde, bu maddelerin her
birini, biraz daha özgürlükçü, biraz daha ifade hürriyetinin önünü açıcı bir
biçimde yorumladıkları takdirde, Türkiye'nin, Ceza Kanunuyla kendini daha hür
hissedebileceği ortamlara geçeceğini inanıyorum.
Ben, bu vesileyle,
sözlerime son verirken, en son, kanun teklifiyle ilgili bir iki cümle söyleyip
ayrılmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
tamamlayın lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Bu kanun teklifi,
esasında, Orhan Beyin dediği gibi, 17 Aralığa da yetişebilirdi; ancak, o
dönemin sürecini gözünüzün önüne getirin ve o dönemde de, bu aksaklıklar yeteri
kadar konuşulmamıştı. Adalet Bakanlığımız, benim bildiğim kadarıyla, bu yasanın
yasalaşmasından sonra, Türkiye'deki hâkim ve savcılarımızı bir plan
doğrultusunda eğitimden geçirdi ve oradaki uygulayıcıların önerileri,
akademisyenlerin önerileri, başka kesimlerin önerileri de dikkate alınarak,
burada, genel itibariyle teknik birtakım düzenlemeler yapılmıştır, uygulamada
ortaya çıkabilecek muhtemel eksiklikleri gidermeye dönük düzenlemeler
yapılmıştır.
Teklifin, yerinde ve Ceza
Kanunumuzun daha iyi uygulanıp anlaşılmasını temin amacına dönük olduğunu
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ.
Şahsı adına, Malatya
Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; bugün, burada, toplumumuzun
sosyal hayatında, yaşama özgürlüğü alanında çok temel bir kanun olan Türk Ceza
Kanunu üzerinde yapılması gereken değişikliklerin kanun teklifini tartışıyoruz.
Ben, kamuoyunda bu
yasanın yeteri kadar tartışılmadan aceleye getirildiği fikrine katılanlardan
değilim. Zira, bu tasarı, bildiğiniz gibi, 1984'ten beri, rahmetli hocamız
Sulhi Dönmezer'in, kurulan bir komisyonda, Adalet Bakanlığımızın bürokratlarıyla
beraber uzun süredir tartıştıkları ve hakikaten, 1926'dan beri yürürlükte olan
eski Türk Ceza Yasamızın 65 defa değişikliğe uğramak suretiyle, maddeler
arasındaki kopukluk ve toplumda, artık, 2005 yılındaki sosyal yaşantıya, çağdaş
yaşantıya cevap veremez durumda olduğu kanaatiyle, böyle bir yasanın, temel bir
ceza yasası yapılması fikrinin demokratik bir fikir olduğuna inanıyorum. Bu
noktada, hizmeti geçen, başta Sayın Adalet Bakanım olmak üzere, Adalet Bakanlığı
bürokratlarına ve komisyonumuzun değerli üyelerine de teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
mesele, Ceza Kanunumuzun sistematiği değil; mesele, 1 Haziranda yürürlüğe
girecek kanunumuz üzerinde, toplumun değişik kesimlerinde ortaya çıkan
itirazların, sosyal barış içerisinde, tevazu içerisinde, hoşgörü içerisinde
yeniden ele alınıp, bu yasa yürürlüğe girmeden, aksaklık meydana getirecek
durumların gözden geçirilmesidir.
Sayın Bakanım Anavatan
Partisi kökeninden gelir, Sayın Turgut Özal'ın rahlesinde ders görmüştür; o,
mütevazılığın, hoşgörünün ne olduğunu gayet iyi bilir. Toplumun değişik
kesimlerinden gelen itirazlara en iyi cevap verecek noktada yapılması gereken
değişikliklerin de yapılacağı fikrinin, inşallah, ileride, uygulamada çıkacak
aksaklıkları da dikkate alarak, çok daha geniş kapsamlı, özgürlük alanlarını
genişleten değişiklikler yapılacağına da inanıyorum.
Ben, verilen teklifin
yeterli olmadığı kanaatiyle söz aldım. Zira, basın özgürlüğüyle ilgili birçok
maddede, özellikle de Türk Ceza Kanununun genel hükümlerini düzenleyen 5 inci
maddede bir aksaklık olduğu fikrindeyim; çünkü, 5187 sayılı Basın Yasamızda,
basın mensuplarının para cezalarının hapse çevrilmeyeceği hükmü olduğu halde,
Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesindeki genel ilkede "bu kanunun genel
hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlarda aksine hüküm
bulunmadıkça, o kanundaki suçlar hakkında da uygulanır" şeklinde bir
ifadeyle, özel hükümdeki "para cezası hapse çevrilemez" hükmünün ilga
edildiği, genel hükmün o kavramı ortadan kaldırdığı kanaatindeyim; bunun,
kesinlikle -Basın Yasasıyla ilgili bölümün- yeniden düzenlenmesi gerektiğini
düşünmekteyim. Keza, Türk Ceza Kanununun 132 nci maddesinde kişiler arasındaki
haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yoluyla açıklanması halinde cezanın
artırılarak uygulanacağına dair hükmün, 130 uncu maddedeki diğer kişilerin
rızası olmadan kayda alanların cezalandırılmasına ilişkin hükmün; keza, 134
üncü maddedeki özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa edenlerin
cezalandırılması, bunun basın ve yayın yoluyla yapılması durumunda cezanın
artırılmasına dair hükmün ve buna benzer, Türk basınının basın özgürlüğü
alanında ifade etmesini daraltan ve basın yoluyla işlenmesi durumunda cezayı
artırıcı hükümlerin çok çağdaş olmadığı kanaatini taşıyorum.
Yeni tasarının 30 uncu
maddesiyle getirilen etkili pişmanlık durumu da, aynı yöntemle yayınlanması
şartına bağlanmıştır; ki, bu, Anadolu basınını çok sıkıntıya sokacak bir durum.
Zira, Anadolu'da basın, maddî koşulları çok dar bir ortamda bu özgürlüğünü
kullanabilmektedir. Çıkan gazetenin bir sene sonra sahibinin değiştiği, çıkan
gazetenin bir sene sonra iflas ettiği durumlar vardır. Eğer, yayın yoluyla bu
pişmanlığı kullanma şartını koyduğumuz takdirde, bir yıl sonra kapanan bir
gazetenin muhabirinin, tekrar yayınlama imkânı, olanağı olmadığı için bu
pişmanlığı nasıl gidereceği belirlenmemiştir. Bu konuda da bir önergemiz var.
Eğer, basın mensubumuz hâkim huzuruna gider, pişman olduğunu açıkça beyan eder
ise, basın mensubumuzun bu beyanının yeterli görülmesi gerekir. Ayrıca,
yayınlanma imkânı olmayan durumlarda bu pişmanlıktan yararlanma imkânının
önünün kapatılmasın da doğru olmadığını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
çağdaş cezalandırma, bildiğiniz gibi, toplumun sosyal hayatına uyum
sağlayamayan kişilerin tekrar uyum sağlama noktasında uslandırılması
mantığından hareketledir. Cezaların üst niteliklerinin, alt niteliklerinin belirtilmiş
olması, hakikaten, hâkimin takdir alanının daraltılmış olması, önemli bir
yeniliktir; fakat, birkaç maddede var. Özellikle, iftira maddesindeki
"olgu isnadı" kavramı çok geniş bir kavramdır. Türk Halkı "olgu
isnadı" kavramının çok boyutlu... Örnek vereyim; mesela
"çirkinsiniz" demek bile, bir olgu isnadıdır ve hakaret suçunu
oluşturur ki, böyle geniş bir kavramın yargıcın elinde yorumlanmasının ve
özellikle, Yargıtayımızda unsurları itibariyle içtihat haline gelmesi uzunca
zaman alacağını ve birçok basın mensubunun bu geniş kavram kapsamında hapis
tehdidiyle karşı karşıya kalacağını düşünüyorum.
Türk Ceza Kanunundaki
ifadelerin çok net olması, unsurların çok belirgin olması gerekir. Mutlaka,
yaptığımız yasa ilahî bir yasa değil. Yaptığımız yasa, insanların yaptığı bir
yasadır, Meclisin yaptığı bir yasadır ve uygulamada aksaklıklar olduğu
takdirde, mutlaka, yeniden düzenlemeler, uygulamada çıkacak aksaklıkları
dikkate alan yeniden düzenlemeler yapılması gerekir. Ancak, hakikaten itiraf
etmeliyiz ki, 2005 yılında Türkiye Cumhuriyetinin yeni bir ceza yasasına ihtiyacı
var idi. Bu ihtiyaç bir nebze karşılanmıştır; ancak, eksik olan taraflarının
da, Sayın Bakanımın tevazuyla, hoşgörüyle, hiçbir siyasî argüman olmadan,
bürokratlarıyla oturarak, uygulamada çıkacak aksaklıkları da dikkate alarak,
yeniden şekillendirip, bu Meclisin önüne getireceğine inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu yasaya emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz
Sayın Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
Sayın Başkan, şahsım adına söz isteğim vardı.
BAŞKAN- Sayın Eraslan,
şimdi, şahısları adına üç söz vardı. Birincisi Bekir Bozdağ, ikincisi Süleyman
Sarıbaş, üçüncüsü zatı âliniz; o bakımdan veremedim. Çünkü, iki kişi söz
alabiliyor ve size de konuşmanız sırasında, sizden önce söz istekleri olduğunu
arz etmiştim. Maddelerde konuşuruz. Yani, İçtüzüğe göre iki kişiye
verebiliyorum.
Sayın Bakanın da,
maddelerine geçilmesinden önce bir açıklama isteği var.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, bu neviden
çokmaddeli yasalarla ilgili olarak geriye dönüp tutanaklara baktığınızda -bu
dönem dahil, geçmiş dönemler de dahil- her zaman söylenen genel bir şey vardır:
İşte, yeteri kadar tartışılmadı. Yeteri kadar tartışmak...
Aslında, Türkiye'nin bazı
konuları vardır ki, seksen yıldır tartışıyoruz, yetmiş yıldır tartışıyoruz,
elli yıldır tartışıyoruz, bir sonuca varamıyoruz. Mesele, işi çok uzun
tartışmak değil, mümkün olan süre içerisinde bunu tartışıp bir sonuca
bağlamaktır.
Bugün, ister üzerinde
çalıştığımız Ceza Kanunu isterseniz başkaca kanunlarla ilgili olarak çok uzun
zaman bu ülkede görev yapmış olan insanlar -ister ilim adamı olarak ister
uygulayıcılar olarak- gelmişler çalışmışlar, ortaya koymuşlar birçok eser,
birçok fikir, birçok tasarı. Yeni bir düzenleme yapılırken, bunlardan azamî
ölçüde istifade edilir; ama, bu tartışmaların zamanlaması önemlidir. Yasa
yapılmazdan evvel, bizim sitemimiz, zamanında niye göndermediniz, niye
yapmadınız; zamanında gönderseydiniz bunlar olmayacaktı; mademki göndermediniz,
biz, bundan sonra geri adım atmayız tarzındaki bir inatlaşma içerisinde değil,
tam tersine, olabildiğince herkesin taleplerini iyi niyetle karşılayarak bir
değerlendirme yapmaya çalıştık. Hatta, zaman zaman, bu, bazı çevrelerce
"ya, bu hükümet bir adım atıyor, sonra geri çekiliyor" tarzında,
özellik olması gereken, güzellik olması gereken bir husus, hükümetin ya da bu
partinin bir zaafı gibi de takdim edilmeye başlandı.
Şimdi, bir taraftan
deniliyor ki, herkesin katkısına açık olacaksınız, herkesin fikrini
dinleyeceksiniz, ona uygun bir uzlaşmayla bu işleri düzenleyeceksiniz; buyurun,
işte, şu zaman dilimi içerisinde bunları tartışalım denildiğinde, gerekli katkı
sağlanmayacak; yasa çıktıktan sonra, itirazlar yükseliyor; tabiatıyla, bir
serzenişimizi ifade ediyoruz. Bunları, yine de, iyi niyetle yapılmış tenkitler
olarak değerlendirip düzeltme yapmaya çalıştığımızda da, bu defa, demin
söylediğim gerekçe ortaya konulmaya çalışılıyor.
Şimdi, Türk toplumu, çok
değişen bir toplum. Bazı ülkelerde, bir tek gündem bir ay tartışılır. Bizde
ise, gündem, öğleden evvel farklı, öğleden sonra farklıdır. Gündemi böylesine
hızlı değişen bir ülkede, yasalarda bugün öngörmediğimiz hususların -bazı
eksiklikler, aksaklıklar- önümüzdeki günlerde ortaya çıkmış olması karşısında,
bunları -eğer hukuk alanıyla ilgiliyse- içtihatlarla düzelterek bu ihtiyacı
karşılayacaksınız; eğer ihtiyaçlar bunu karşılamıyorsa, o zaman da, bunu, yasa
değişiklikleriyle yapmaya çalışacaksınız.
Belki bu dönemin
getirdiği özelliklerle, alışılagelmiş usullerin dışında, biz bir şey yapmaya
çalıştık. 1 Nisanda yürürlüğe girecek yasalarla ilgili olarak, bütün yargı
mensuplarıyla çok geniş, çok kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. Bunun
içerisinde, Yargıtaydan üye arkadaşlarımız bulunmuş, bilim adamları bulunmuş ve
tabiatıyla, bu yasayı uygulayacak olanlar da, bir fikrî hazırlık içerisinde
olduğu için, acaba şöyle olursa daha mı iyi olur tarzındaki fikirlerini dile
getirmişlerdir. Yasa da 1 Hazirana kadar tehir edilence, bu boşluktan
istifadeyle, arkadaşlarımızla da konuşarak, bu neviden değişiklikler gündeme
getirilmiştir, olabildiğince, uygulamadaki aksaklıkları, eksiklikleri dikkate
almak adına. Bu, uzlaşmacı bir anlayışın tabiî sonucudur ve dolayısıyla, belki,
bu, bizim iktidarımızın da takdirle karşılanması gereken bir özelliği olması
icap eder diye düşünüyoruz.
Tabiatıyla, Türkiye'de,
çok sayıda mevzuat olduğu için, çok sayıda yasası olduğu için, bazı konularda
çelişkiler olabilir. Aslında, bize göre, bunların önemli bir kısmını, geniş bir
hukukî yorumla karşılamak mümkün; ancak, ne olur ne olmaz, bir hak kaybı
olmasın diye de, geçici maddeler getirdik -Sayın Sarıbaş buradan ayrıldı-
mesela, Basın Kanunuyla ilgili olarak, orada getirilen düzenlemelerin bir
kaybına sebebiyet vermeme adına ve başkaca kanunlarda, eğer, bu Ceza Kanunuyla
ilgili çelişen noktalar varsa, bunların bir ayıklanması gerekiyor. Bununla
ilgili olarak, zaten, Bakanlıkta sürdürülen bir çalışma var. En az 200 yasa,
Ceza Kanunuyla şu veya bu şekilde ilgilidir. Bunları da zaman içerisinde belli
bir noktaya getirmek adına, zaten, bir süre evvel çıkardığımız bir yasa var, bu
yasayla, farklılık arz eden hususlar 31 Aralık 2006 tarihine kadar, o yasalar
uygulanması suretiyle giderilecektir, böylece de, bir hak kaybına sebebiyet
verilmeyecektir. Onun için, bir bunu burada ifade etmek istiyorum.
İkincisi, tabiatıyla,
biz, Ceza Kanununda bu düzenlemeleri yaparken, olabildiğince Türkiye'ye mahsus
düzenleme yapmadık, Batı hukukunda benzer düzenlemeler varsa, Batı ülkelerinde,
onlara paralel düzenlemeler getirmeye çalıştık; ama, konu öylesine takdim
edildi ki kamuoyuna, sanki bu düzenlemeler Almanya'da yok, Fransa'da yok,
İspanya'da yok, İtalya'da yok; bunların hepsi bizde var. Eyvah, filanca kesim
için cezaevleri hazırlandı, falancalar... Böyle bir panik havası içerisinde
konu takdim edilmeye başlandı.
Bu neviden
değerlendirmelerin hukukî bir yanı yok esas itibariyle, daha çok propagandaya
yönelik ve bir de talep müesseseleri olması hasebiyle... Ben, geçmiş
hükümetlerde sendikacılık da yaptım. Mesela, yüzde 500 zam istenirdi. Biz onlarla
oturup, konuştuğumuzda "yahu, işte enflasyon bu kadar, hayat pahalılığı bu
kadar, devletin imkânları bu kadar, yüzde 500 zam olur mu" dediğimizde
"biz talep müessesesiyiz, biz isteriz..."
Şimdi, bu getirdiğimiz
değişikliklerle de, esas itibariyle, kendi aramızda yaptığımız
değerlendirmelerde önemli iyileştirmeler yapılmıştır, önemli ölçüde talepler de
karşılanmıştır. Daha fazlası olmaz mı? Daha fazlası da, netice itibariyle, ceza
siyasetidir. Bazı ülkeler bazı suçlara para cezası verir, bazı ülkeler hapis
cezası verir, bazı ülkeler bu ikisini bir arada verir. Her ülkenin şartları
kendine göre olacağı için, bunlar arasında bir tercih yapar. Türkiye'de böyle
bir tercih yapmıştır; ama, bunları yaparken de, bu yasayı yapanların temennisi,
keşke, insanlar, konuşurken, söylerken, yazarken, herhangi bir meslek ve sanatı
icra ederken, mümkün olsa da hiç suç işlemese; çünkü, hukuk adamları bakımından
en tercih edilen husus kimsenin adliyeye işi düşmemesidir, kimsenin bu
kanunlarla bir tezada düşmemesidir. Bunu hep temenni ederiz; ama, buna
karşılık, bir yanlışlık olursa, buna karşı kamu düzenini sağlamak da Ceza Kanununun
görevi olduğu için, hak ve özgürlükleri sağlamak da bu kanunların temel amacı
olduğu için bunları da belli bir dengede tutmak mecburiyetindedir; ama, şöyle
bir anlayışı da hep beraber görüyoruz: Eğer, birilerinin dediğini yaparsanız
mesele yok, yapmayıp da siz farklı bir şey söylediğinizde kıyamet kopuyor.
Sizin özgürlüğünüz var
da, muhatabınızın yok mu?! Sizin her şeyi yapma özgürlüğünüz var da,
mukabilinde, birilerinin bunu niye yapıyorsunuz deme özgürlüğü yok mu?! Yani,
bu ülkede birilerinin özgürlüğünün olup olmadığının mihenk taşı falancanın onayına
mı bağlı?!
Eğer, bu anlamda bir onay
gerekecekse, bütün Batı ülkelerinde ihtilaf ile madde arasındaki hususu ortaya
çıkaracak olan yargıdır, yargı sistemidir. Doğrudur yanlıştır, o, kendi
içerisinde bu yargılamaları yapar, kanun yollarından, derecattan geçmek
suretiyle de hukukî bir sonuca bağlar; dolayısıyla, biz, ihtilaflarımızı daha
çok, hukuk çerçevesinde tartışmak yerine, onunla irtibatlı bir değerlendirme
yapmak yerine "eğer benim söylediğim uygunsa mesele yok, değilse
farklı" anlayışı içerisindedir. Halbuki, biz, bu kanunda, mümkün olduğu
kadar eskisinden geriye gitmemeye çalıştık; ama, şunu, yeri gelmişken burada
ifade edeyim; sözlerimi de bitirmek istiyorum: Şimdi, Türkiye, uzunca bir
süreden beri, belki siyasetin de büyük ölçüde sorumluluğu sebebiyle, bir
kuralsızlıklar toplumu haline geldi, hiçbir şeyin kuralı yok.
Arsamıza inşaat yaparız,
en evvel belediyeyi dışlar, binayı çıkmaya çalışırız, sonra, belediye memurları
gelip inşaatın kaçak olduğu anlaşılınca, bunun adamını nereden buluruz, nasıl
buluruz da bu kaçak inşaatı kitabına uydururuz!..
Fabrika kurarız, devletin
kanununu, nizamını yok sayarız!
Falanca bir ticarî
faaliyeti yapmaya çalışırız, sonra, her defasında da seçimler vesilesiyle,
siyasetçinin zor anından istifadeyle, bunu nasıl yaparız da bir kitabına
uydururuz!..
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, içinden geçtiğimiz süreçte, bu kadar kuralsızlığa uygun bir
toplumda kurala dayalı bir sistemi gerçekleştirmekte, buna uygun düzenleme
yapmakta zorluk var. Gerçekten, biz, bunun zorluğunu bu dönemde çok açık olarak
gördük; İktidar olarak gördük, Parlamento olarak gördük. Herkes kendisini
yasaya uydurarak mücadelesini vermek yerine, yasayı kendine uydurma ve fiilî
durum meydana getirme çabası içerisinde, gayreti içerisinde. Bunların her
birini bir toplumsal talep olarak kabul edebiliriz, bunları anlayışla
karşılarız ve mümkün olanın da en doğrusunu yapmaya gayret ederiz; ama, şunu da
bilelim ki, artık, içinden geçtiğimiz süreç mahalle futbolu oynamaya
benzemiyor. İçinden geçtiğimiz süreçte kalenin ebadı da belli, sahanın ebadı da
belli, oyuncuların sayısı da belli, yasakları da belli, serbestlikleri de
belli. Şimdi, buna uygun bu futbolu oynayabilirsek bundan zevk alırız, değilse,
bu keyfîlikler, bu kuralsızlıklar, Türkiye'de, birkısım kırgınlıklara, birkısım
gerginliklere, birkısım yanlış anlaşılmalara, hatta ve hatta, kamplaşmalara ve
kutuplaşmalara sebebiyet veriyor.
Onun için, geriye doğru
bir çizgi çekip, ne olduysa olmuştur, bunların hepsini anlayışla karşılayıp,
belli bir noktaya getirmenin çabası ve gayreti içerisinde, iyi niyetle bu
düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz. Burada değerli arkadaşlarımızın ifade ettiği
gibi, bu yasayı hazırlayanların hiçbirisinin kötü bir niyeti yok. Ne yapıldıysa
iyi niyetle, bu ülkede işler yolunda gitsin, huzur ve barış sağlansın, insanlar
bu ülkede güven içerisinde, emniyet içerisinde özgürlüklerini yaşasın
anlayışından hareketle bu düzenlemeler yapılmıştır. Eksiklikler olabilir,
yanlışlıklar olabilir; ama, kimse, bunu, bir başkası için bir itham konusu, bir
isnat konusu, hatta ve hatta bir iftira konusu haline getirmeye çalışırsa, o,
insanî değerlerle de bağdaşmaz. Bunu burada ifade etmek istiyorum.
Bu değişikliklerin, bu
anlamda, arkadaşlarımızın gündeme getirdiği düzenlemeler olduğu kanaatindeyim.
Bunlar yapılır, icap ediyorsa yenileri yapılır. Bu değişiklikler ortaya
çıktıkça, hepimizin görevi, efendim, biz bunu daha yeni yaptık, bir sene oldu
deyip inatlaşmak yerine, günün şartlarına, toplumsal taleplere uygun olarak bu
değişiklikleri yapmamızın Türkiye'nin daha ileriye gidebilmesi açısından önemli
bir sorun çözme yöntemi olduğunu düşünüyorum; ama, artık, eski
alışkanlıklarımızdan da vazgeçmenin zamanının geldiğini de bu vesileyle ifade
etmek istiyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
Saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
901 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kilis Milletvekili
Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Teklifin 1 inci maddesini
okutuyorum:
TÜRK CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1.- 26.9.2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası
madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; 901 sıra sayılı yasa teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
görüşülmekte olan yasa teklifinin tümü üzerinde hem Grubum adına hem de şahsım
adına söz istemiştim; ilk konuşmacı ben olmama karşın, Grubum adına yaptığım
konuşmadan sonra şahsım adına konuşacaktım; ama, diğer grup sözcüsünün
konuşmasından sonraya ertelendi dediği için Sayın Meclis Başkanvekilimiz,
yerime geçtim. Daha sonra da, şahsı adına söz isteyen başkaları var denilerek,
ne yazık ki, konuşmamızın bütünlüğünü tamamlayabilme olanağımız bulunmamıştır.
Burada İktidar Partisi
Grubu adına konuşan sayın sözcüye hem şahsı adına hem de grubu adına konuşma
olanağı verilmiştir. Oysa, Sayın Meclis Başkanvekilimizin böyle bir tercihte,
tercihini muhalefet sözcüsüne kullanmasının şık düşeceğini, daha demokratik
anlayışa daha uygun düşeceğini düşünüyorduk; çünkü, şunun şurasında bu Mecliste
grubu bulunan 1 tane muhalefet partisi var, Anamuhalefet Partisi var. İktidar
adına, Sayın Bakanın, istediği zaman istediğini söyleme hakkı var. Böyle bir
kritik noktada tercihini İktidar Partisinden yana kullanması Sayın Meclis
Başkanvekilinin -eleştiri olarak, lütfen, gücenmeden almalarını diliyorum-
güzel olmamıştır, şık olmamıştır diyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
araya girebilir miyim.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Zamanı durdurun da girin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Size o süreyi
vereceğim.
Şimdi, o andaki talep
elimde. Grup adına birinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisinin, ikinci
konuşmacı AK Partinin. Geçiyoruz şahısları adına... Ben bunu anlatmak istedim
size. Şahısları adına söz isteklerinde birinci konuşma talebi Bekir Bozdağ'ın,
ikinci konuşma talebi Süleyman Sarıbaş'ın, üçüncü konuşma talebi Orhan
Eraslan'ın.
Şimdi, burada, İçtüzüğe
göre, aslında, tatbikatta bu ayrı ayrı veriliyor; ama, biz, işin pratiği ve
konuşma insicamının bozulmaması bakımından, eğer, grubu adına söz isteyen
konuşmacı, şahısları adına söz isteyenlerin birinci sırasında ise, hemen onu
birbiriyle bağlıyoruz. Sizinki, üçüncü sırada olduğu için bağlama imkânı
olmadı; ama, dikkat ederseniz, son söz milletvekilimizin olduğu için, 61 inci
maddeye göre yine söz vereceğimi ifade etmiştim. Bu bakımdan, ben, İçtüzüğe
uydum, bugüne kadarki yönetimimde de böyle bir yanlışlık yapmamaya çalıştığımı
siz çok iyi takdir edersiniz. Lütfen, burada bu meseleyi bu şekilde anlayalım.
Herhangi bir yanlışlık değil, İçtüzüğe uydum. Teşekkür ederim.
Buyurun, Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Ben teşekkür ederim efendim. Benim Grubum ve şahsım adına söz isteklerim aynı
anda olmuştu. Neyse, demek ki, bir karışıklık olmuş. Artniyetli olmadığınıza
inanmak isterim, inanırım. Umarım uygulamalar da bunu gösterir.
Bu açıdan, değerli
arkadaşlarım, sabahki konuşmam yarı yerde kesilmişti. 30 dakika konuşacağımı
düşünerek, bir konuşma hazırlığı yapmıştım; böyle olunca yarı yerde kesildi.
İkibuçuk saat sonra o konuşmama kaldığım yerden devam etmeme izin verilmesini
Sayın Başkanlık Divanından diliyorum. Tabiî, bu konuşmanın bütünlüğü için bazı
şeyleri toparlamak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir Ceza Yasası yapıldı; bu Ceza Yasası önemli bir yasa, bir temel kod.
Buraya övgülerle, reklamlarla, propagandalarla başlangıçta gelindi; bu, doğru
değil, ben o zaman da söyledim. Hatırlatmak için, hafızaları tazelemek için
söylüyorum: Ceza Yasası, Godot değildir, her sorunu çözecek değildir, bu
şekilde yaklaşamazsınız meseleye denildi. Şimdi, bu noktayı, sanki...
"Zamanında eleştiriler söylenmedi." Efendim, böyle bir şey olamaz.
"Zamanında eleştiriye cevap verilmedi." Zamanı ne değerli arkadaşlar?
Şimdi, 765 sayılı Türk Ceza Yasasını yetmişsekiz yıl sonra eleştiriyoruz. Bunun
zamanı dolmuş mu oluyor ya da zamanı devam mı ediyor? Bu yasa uygulandığı
sürece ya da uygulanma iddiasını taşıdığı sürece elbette eleştirilecek. Doğru
olanı budur. Haa, şunu da söyleyeyim: Bu işin allamesi de olsa, hiç kimse, bir
temel kod olan Ceza Yasasındaki aksamaları bilebilme şansına sahip değildir
değerli arkadaşlar. Bazı aksaklıklar yirmi yıl sonra uygulanarak görülür. Yani,
biz, affedersiniz, iki yıl sonra bir aksaklık oldu, bu olmamış dediğimiz zaman
"yahu yaparken söyleseydin, ne münasebet, ne hakkın var " mı
denilecek? Böyle bir şey yok. Bu haklı bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar.
Bu, doğru değil. Bunu kafamıza koyalım evvela.
Şimdi, kısa sürede oldu
dediğimizin... Zaten sorun burada. Bu kadar kısa sürede -iyi niyetli ol
istediğin kadar- göremeyebilirsin hataları. Bütün mesele bu.
"Başka ülkelerde
bilim komisyonlarında tartışılıyor..." Elbette bilim komisyonlarında
tartışılacak. Kastedilen o. Parlamentonun aslında Ceza Yasasına katabileceği
çok fazla bir şey olmamalı. Elbette bilim komisyonlarında tartışılmalı. Yani,
bunda bir tereddüt yok. Aksi söylenmiş gibi bir şeyler söylenmesin. İkide bir
"uzlaşma, uzlaşma" deniliyor. Uzlaşmanın mantığını söyleyelim. Biz
burada bu sözleri söyledik ve uzlaşmayla ilgili ben şöyle bir açıklama yapmıştım:
"Ülke en az zarar görsün diye katkıda bulunduk. Protesto etmedik,
reddetmedik, yöntemi hatalı olduğunu bilmemize rağmen" dediğimizde,
İktidar Partisi adına konuşan arkadaşlarımız "bu Mecliste kimse ülkeye
zarar vermez" gibi bir demagojik yaklaşımda bulundu, ben ona cevap verdim.
O konuşmam, tesadüf, burada elimdeymiş. Söylediğim şey şu: Bu Mecliste kimse
ülkeye zarar verme niyetini taşır demiyorum. Ülkenin gündemine gelmiş bir ceza
kanunu tasarısında kodifikasyon yönteminin hatalı olduğunu bilmemize rağmen bu
çalışmanın hiç değilse ülkeye en az zarar verir şekilde sağlanması için çaba
sarf edilmesi gerekmiştir diye o konuyu açıklamıştım. Yani, uzlaşma
denildiğinde, biz, fikrî birlik içerisinde değil... Yani, çok kullanmak
istemiyorum, getirilen bir şey var; ama, bu, bilimsel verilere, bilimsel
donelere uygun değil, birtakım hataları taşıyor içinde. Buna bir şey yapmak
durumundasınız. Hiç olmazsa zararlı yönlerini törpüleme adına bu yapılmıştır.
Yine, bir ekleme yapmak
istediğim şey de şu: Maksadı aşan sözler sarf ediliyor ya da aşırı sözler sarf
ediliyor. Bir baro başkanımız şöyle bir düşence ileri sürdü: "Türkiye'de
bu yapı içerisinde bir ceza kanunu yapamıyoruz" dedi. Yani, İspanya falan
demedi aslında, ülke adı vermedi "en modern ceza kanunlarından birini
tercüme etsek olmaz mı" dedi. Bu onun düşüncesi, ben buna katılmıyorum,
ben aksi kanaatteyim; ama, bu düşünceyi ifade eden arkadaşımızın, bir baro
başkanımızın -bunu ifade eden bilim adamları da var ayrıca- burada, Meclis
kürsüsünde İktidar Partisi sözcüsü tarafından "kınıyorum,
lanetliyorum" gibi ağır bir lafla... Ne demek lanetlemek; ne hakla, kimi
lanetliyorsun, niye lanetliyorsun? Mandacılığı savunmakla suçlamak ne kadar
abes bir şeydir.
Arkadaşlar, herkes
kendine gelsin. Şu anda elimizdeki 765 sayılı Yasa, affedersiniz, İtalyan Ceza
Yasasından tercüme. Yani, bunu tercüme edenleri lanetliyor muyuz; hayır. Şu
anda 5237 sayılı Yasa olarak yürürlüğe sokmaya çalıştığımız yasanın kim diyor
yüzde yüz yerli imalat olduğunu, kim diyor? Bunun içinde Fransız Ceza
Kanunundan tercüme maddeler var -ben biliyorum, ben- Alman Ceza Kanunundan
tercüme maddeler var, Rus Ceza Kanunundan tercüme maddeler var, İspanya'dan
var, şuradan var buradan var. Ruhu yok dediğimin sebebi de o, bir disipline
bağlı değil dediğimin sebebi de o. Yani, böyle bir şey yok, bu doğru değil.
Arkadaşlar, bu, fikir
özgürlüğüne kıymet verilmedir. Ben o düşünceye katılmıyorum.
Bakın, Türk doktrini;
yani, Türk bilimi ve Türk uygulaması yeni bir ceza kodu yapabilir
düşüncesindeyim. Bunu belirtiyorum; ama, lanetleme yanlış bir düşünce.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, gelelim kaldığımız yerden devam etmeye.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
şimdi, şahsınız adına olanı ve ilave süreyi veriyorum.
Buyurun efendim.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Şimdi, bu tasarıda, Yargıtayımızın bu yasaya karşı çok eleştirileri oldu,
önemli eleştirileri oldu, büyük boyutta eleştirileri oldu. Bunlardan bir bölümü
alındı, getirildi; bir bölümü alınıp getirilmedi. Bazı siyasî tercihle
getirilenleri var, bunlar da var.
Getirilmeyen ne? Değerli
arkadaşlarım, getirilmeyen, çok önemli olanlardan bir tanesi basın özgürlüğüyle
ilgili olanı.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, herkes, kendince basın özgürlüğünü yorumluyor, buna da saygı duyuyorum;
ama, basın özgürlüğünde, benim kanaatime göre, 5237 sayılı Yasada iki önemli
sınırlama var: Birisi, 132, 133, 134 üncü maddeler kapsamındadır. Bu, haber
kaynağının yasaklanmasıdır, basının haber kaynağının yasaklanmasıdır, yok
edilmesidir, haber kaynağının kaldırılmasıdır. Bir diğeri de, gerçek olmayan
habere ceza verilmesi anlamına gelebilecek olan iftira maddesi ve onun etkin
pişmanlığıdır.
Şimdi, bunları, izin
verirseniz irdeleyelim. Değerli arkadaşlarım, 132, 133 ve 134 üncü maddeler,
mutlak surette Ceza Kanununda olmalıdır, olmamalıdır diye bir şey yok. Önceki
düzenlememizde de, bu, 195, 196, 197 nci maddeler olarak önceki kanunumuzda da
var. Fakat, burada, önceki kanundan farklı ifadeler kullanıldığı için sınırlamalar
meydana gelmiş. Hiç kimseye, biz demiyoruz ki, efendim, kişiler arasındaki
haberleşmenin gizliliğini ihlal etsin basın, basın gizli dinlesin onları,
telefon şeylerine girsin yahut mektuplarını açsın yahut özel hayatının
gizliliğini yok etsin... Böyle bir şey yok, söylenen bu değil. Demagojik bir
biçimde "Anayasanın 20 nci maddesinde bu var, kimseye vermemişiz..."
Hayır, bu değil kastedilen, hayır. Elbette, haberleşme gizli olacak, elbette
özel hayat gizli olacak; bunda bir tereddüt mü var, aksini söyleyen mi var?!
Ama, maddenin kuruluşunda hatalar var değerli arkadaşlarım, hatalar var; bu
hataları düzeltmek elimizde, bu hataları düzeltmek elimizde. Nitekim,
altkomisyonda, yeni bir madde ekleyelim bu noktalarda, yeni düzenlemeler
yapalım dedik; Basın Konseyi Başkanı Sayın Oktay Ekşi'nin önerileri vardı;
kendisinin de bulunduğu bir şeyde, biz o öneriden kaynaklanarak, onun önerdiği
biçimde değil; çünkü, onun önerdiği biçim bizim hoşumuza gitmedi; yani
"kamu yararı kavramı olursa bunlar uygulanmaz" denilmesini doğru
bulmadık; ama, dedik ki, 132 nci maddenin 3 ve 4 üncü fıkrası kalksın, 3 ve 4
üncü fıkraları ceza müeyyidesini kapsamasın; 133 üncü maddenin 2 nci fıkrası
kalksın; 134 üncü maddenin de 2 nci fıkrasının son cümlesi olan "basın ve
yayın yoluyla işlenmesi halinde (...) artırılır"ı kalksın. Bu konuda, bir
ölçüde de mutabık kaldık aslında İktidar Partisinden arkadaşımızın birisiyle;
yani, altkomisyonda yeni madde ekleyemediğimiz için, komisyona bunu öneri
olarak getirelim dedik; herkesin huzurunda olan bir olay; daha sonra, ne yazık
ki, komisyonda bunlardan rücu edildi.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, basın özgürlüğü deyince hiç kimse şöyle bir şey anlamasın: Gazetecinin
herkese yazma, çizme, hakaret etme özgürlüğü değil kastettiğimiz; basın
özgürlüğü, yurttaşın bilgi edinme özgürlüğüdür, haber alma özgürlüğüdür. Şimdi,
kaynağa yasak konulması anlamına gelebilen düzenlemede bu engelleri aşmamız
gerekir. Yani, size bir örnek vereyim: Ben, Sayın Bakana bir mektup yazarak bir
hususu sordum, diyelim ki adliye binasıyla ilgili, yazılı soru önergesi
demiyorum, o da cevap verdi; 132 nci madde var olduğu sürece, Sayın Bakanın
izni olmadan, ben bu cevabı memleketimdeki yerel basına açıklayamayacağım; suç
olacak... Bu, doğru değil; burada, hata var, maksadı aşan şeyler var; bunları
düzeltelim. Bunları düzeltelim; yani, maksadı aşan şeyler var. Değerli
arkadaşlarım, burada, basının haber kaynağı tüketiliyor, haber kaynağı yok
ediliyor.
Bir diğer nokta da
değerli arkadaşlarım, iftirayla ilgili düzenleme. Bu düzenlemede de değerli
arkadaşlarım, maksat aşılmıştır. Şimdi, kimsenin kimseye, elbette, iftira etme
özgürlüğü yoktur; ama, iftira, farklı bir suç. Şimdi, bizim kamuoyunda
anladığımız anlamda, kişiye yapılan suç değil; iftira, adliyeye karşı, bir suç
uydurarak, birisinin hakkında dava açtırmak, birini mahkûm ettirmektir. Önceki
Ceza Kanunumuzdaki düzenleniş biçimi de, iftiranın, adliyeye karşı cürüm
olmasıdır; yenisinde de adliyeye karşıdır. Şimdi, günlük kullanımımızdaki
kullandığımız iftira ile Ceza Kanunundaki iftira birbirinden farklı şeylerdir;
bunu karıştırarak... Yani, biraz sonra söyleyeceğim, diğer maddede -zamanım
tükeniyor- söz alacağım; bunu, anlatmak mecburiyetindeyim; konuyla
karıştırılmaması gerekir.
Şimdilik, devam etmek
dileğiyle, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Türk Ceza Kanununun
7 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(3) Hapis cezasının
ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz
rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Türk Ceza
Kanununun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
"(2) İkinci Kitap,
Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı
Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır."
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Niğde Milletvekili
Sayın Orhan Eraslan; buyurun.
Sürenizi birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; konuşmamı tamamlamaya çalışacağım mümkün olduğu kadar.
Basın özgürlüğünde
kalmıştık, iftira maddesi... Değerli arkadaşlarım, iftira, kamu efkârında
kullanıldığı şekilde düşünülmemelidir. Elbette iftira çok ağır bir şeydir; ama,
iftira hususi kasıtla işlenir, özel kasıtla işlenir, birisini mahkûm ettirmek
için işlenir. Buna iftira denir teknik anlamda, ceza hukukunda. O, günlük
kullanımındakinden farklıdır.
Bunun için, temel olarak,
gerek Yargıtayın bu suçlara bakan dairesinin görüşü gerekse öğretideki
ağırlıklı görüş, basın yoluyla iftira suçunun olamayacağı doğrultusundadır.
Basın yoluyla yapılan iftira hakaret niteliğini taşır; çünkü, iftirada bir özel
kasıt vardır. O kasıt, o kişiyi mahkûm ettirmektir.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, gazeteci basın yoluyla haberi yazdı. Bu haberden dolayı
cumhuriyet savcısı ihbar sayabilir bunu, dava açabilir, yargılama sonucu beraat
edebilir. O zaman, basına, iftira ettiği yargısına varılarak geri dönülmesi
lazım. Bu, vahim bir şeydir. Arkadaşlar, bu, gerçek olmayan haberin
cezalandırılması anlamına gelir. Bunu, öteden beri, eskiden beri siyasî
iktidarlar arzu ederler nedense. Bunun elli yıllık da bir öyküsü vardır; ama,
basında şöyle bir şey vardır: Haber günlük akar. Değerli arkadaşlar, haberin
tam doğru olup olmadığını teyit edebilme olanağınız yoktur. Üstünkörü, yaklaşık
bir incelemeyle doğru gibi gözüküyorsa haber yazarsınız. Kimi zaman yanlış da
çıkabilir. Bunu soruşturma zamanına, olanağına sahip değilsiniz.
Soruşturduğunuz anda o haber, haber olmaktan çıkar.
Değerli arkadaşlar,
önceki yasada da var iftira maddesi, 285'te. Açalım bakalım 285'i "basın
yoluyla" diye bir laf yok; yeni katılmış buraya. Bu da, basın özgürlüğü
açısından önemli bir sınırlamadır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bu sınırlamaları kaldırmamız gerekiyor. Kaldırmazsak; birincisi, gerçek
olmayan haber tehdidiyle bütün basını tazyik altına, baskı altın alırız,
özgürlükleri sınırlarız. İkincisi, haber kaynağını yok etme nedeniyle
özgürlükleri sınırlarız. Bu iki noktayı düzeltmemiz gerekiyor.
Ayrıca, 140 ıncı
maddedeki düzenlemede, 60 ıncı maddeyle birleştirdiğinizde, bu koşullara
uymayan tüm gazete, yayın kuruluşları, televizyonlara, hepsine devletin el
koyabilme olanağını veriyorsunuz; ki, çok vahim bir durum doğuruyor. Bunu
bilmemiz gerekir.
Basın özgürlüğünü esaslı
sınırlayan iki temel nokta vardır, ben diğerlerine çok katılmıyorum. Şimdi,
ikide bir önümüze getirilir; efendim, 305 inci madde, ifade özgürlüğünü çok
sınırlıyor, şöyle oluyor, böyle oluyor... Değerli arkadaşlar, ben, ilk günden
bugüne kadar 305 inci maddeyi ısrarlı bir biçimde savundum, halen de savunmayı
sürdürüyorum. 305 inci maddenin, yani "temel millî yararlar"
maddesinin fikir özgürlüğüyle, ifade özgürlüğüyle uzak yakın bir ilgisi yoktur.
Şimdi, 305 inci maddenin iki unsuru var; birisi, bir yabancı kişi ya da
kuruluştan para alacaksınız yahut maddî menfaat sağlayacaksınız. Diğeri,
ülkenin bağımsızlığı, ulusal bütünlüğü, millî güvenliği ve Anayasadaki temel
nitelikleri aleyhine çaba sarf edeceksiniz. Affedersiniz, yabancı bir ülkeden
para alarak ya da yabancı bir kuruluştan para alarak fikir nasıl oluyor? Nasıl
fikir olabiliyor böyle bir şey? Nasıl olabiliyor, bu, fikir? Yani, fikir,
insanların beyni kamyon da parayla yüklenen bir şey değil ki. Fikir, insanların
günlük yaşantısında edindiği kültürünün, şunun bunun ışığıyla dışarıdan
algıladıklarının beyninde oluşturduğu bir şeydir. Parayla alınmaz satılmaz
fikir, arkadaşlar. Fikir, parayla alınmaz satılmaz. Yani, yabancı verecek
parayı, sen fikir icat edeceksin! Hem de hangi konuda; ülkenin bağımsızlığı,
ulusal bütünlüğü, millî güvenliği ve Anayasadaki temel nitelikleri aleyhine. Ve
buna, biz, devlet olarak, sessiz kalacağız, seyirci kalacağız.
Arkadaşlar, nerede o; biz
de o ülkede yapalım. Var mı öyle bir şey? Dünyanın her ülkesinde benzer
maddeler vardır. Bu maddenin aynısı; hatta, daha geniş kapsamlısı Fransız Ceza
Kanununda vardır. Birtakım insanlar, basın özgürlüğü, fikir, ifade özgürlüğü
deyince, bunu ileri sürüyorlar. Hayır, bu doğru değil, bu tuzağa düşmeyin. Bu
konuda uyanık olmak gerekir iktidarıyla muhalefetiyle. Burada, 305 inci maddeyi
kendi haline bırakarak, bu maddenin işleyemez hale getirilmesine gönlümüz razı
değildir.
Üstelik, bir başka şeyi
söylemek istiyorum size. Bu madde, yeni vazedilmiş bir madde değil değerli
arkadaşlarım. 765 sayılı Ceza Kanununun 127 nci maddesinde de var böyle bir
şey. Üstelik, orada, temel millî yararlar tarif edilmemiş, millî menfaatlar
denilmiş; yani, asıl, nereye çekersen, orada çek. Burada, hiç olmazsa sayılmış,
şunları şunları millî menfaat sayıyorum, millî yarar sayıyorum diye.
Şimdi, herkese, önüne
geldiği şekilde, bu ülkenin bütünlüğüne, toprak bütünlüğüne, ulusal bütünlüğüne
karşı faaliyet gösterebilme hakkını tanımak mı oluyor demokrat olmak?! Böyle
bir şey yok değerli arkadaşlar!
Bu açıdan, Sayın Adalet
Bakanı, son günlerde gelişen olaylarla ilgili, benim kanımca da doğru bir laf
etmiştir; ama, ne yazık ki, İktidar Partisi, Bakanına sahip çıkmamıştır.
Buradan, biz, o noktada ettiği söze sahip çıkıyoruz, arkasında duruyoruz, o
noktada desteğimiz vardır. Yanlış ettiği sözler de vardır Sayın Bakanın başka
olaylarla ilgili; ama, o olayla ilgili ettiği sözler doğrudur. Size de
öneriyoruz; Bakanınıza, doğru söz ettiği noktadan dolayı sahip çıkın arkadaşlar.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Biz, Bakanımızın her sözüne sahip çıkarız Orhan Bey.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Mesele yok, mesele yok. Duyamadık da, duyulsun diye söylüyoruz; duyamadık sahip
çıktığınızı.
Yanlış yaptığı şeyler
oldu Sayın Bakanın, ben çok eleştirdim kendisini, sert de eleştirdim; o başka.
Adalet Bakanı olarak söylememesi gereken şeyler de oldu; o da başka. Ama, son
gelişen olaylarda, o 305'le ilgili nokta doğru bir noktadır arkadaşlar. Bu
ülkenin, ulusal güvenliğe, millî bütünlüğe, beraberliğe, toprak bütünlüğüne,
her şeye ihtiyacı var; yani, bunlar, öyle yabana atılıverecek, önüne gelene
"buyurun, biz kendimiz bilemeyecek durumdayız, yapın" diyebilecek bir
şey değil. Bu, basın özgürlüğü de değildir. Basınla ilgili sınırlamalar vardır;
ama, asla bu 305 değildir, asla değildir.
Değerli arkadaşlarım, 1
Haziran milat değildir. "Vay be, 1 Haziran geçti, bu artık olmaz"
değildir. Bunların altını çiziyorum, belirtiyorum. Bunları, ileride, yeniden...
İleride dediğim, çok ileride değil. Artık bu belli, 1 Haziranda yürürlüğe
girecek. Girmezse, maddî hukuka ilişkin olduğu için hak doğuracak; bunun
bilincindeyim. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu eksikliklere
rağmen teklifi engellemiyoruz. Niye engellemiyoruz; çünkü, 1 Haziranda bunun
yürürlüğe girmesi lazım; maddî hukuka ilişkin. Maddî hukuka ilişkin olunca, hak
doğuruyor. Giremezse, sıkıntı yaşar Türkiye. Girecek, eksiğiyle girecek.
Hatalarını bilmemize rağmen engelleme yapmayış nedenimiz bu.
Yani, bu noktada, bundan
sonraki çok kısa bir sürede, basın özgürlüğüyle ilgili ayrı bir paket
hazırlamamız gerekecek arkadaşlar. Biz varız buna, biz varız. Hiç kimse bizi
bahane etmesin, CHP razı gelmedi diye bahane etmesin; basın özgürlüğüne varız.
305 inci madde dışında, buyurun, konuşalım. 305 inci maddeyi basın özgürlüğü
saymıyoruz; hem, 305 inci maddede son yapılan değişikliği de doğru bulmuyorum,
onu da söyleyeyim, yabancı katılmasını. Yabancının yaptığına casusluk denir,
vatandaşın yaptığına hıyanet denir. Casusluk ile hıyanet aynı şey değil. Bir
yabancıya, bizim millî yararlarımıza bağlı kal diyemezsin; ama, vatandaşına
diyeceksin. Bu ülkenin havasını teneffüs eden, suyunu içen, ekmeğini yiyen,
yani, konforunu yaşayan insana, bu ülkeye bağlı kal deme hakkına, yurttaş
olarak hepimiz sahibiz. Yabancınınki bu değil; yabancınınki casusluk
kapsamındadır, eksiklik varsa oraya ilave edilir; ama, yurttaşınki hıyanet
kapsamındadır. Yani, orayı bir yana bırakırsak, 305'i, basın özgürlüğüyle
ilgili her düzenlemeye Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz varız. Olmalıdır;
açık taahhüdümüzdür, olmalıdır, buyurun. Hiç kimse bahane etmesin; bir.
İkincisi, değerli
arkadaşlarım, yasanın, sadece ondan ibaret olsa özrü, sıkıntı olmaz. Hekimler
geldi bize. İktidar Partisi Grubunun temsilcileriyle görüşmüşler, ondan sonra
bizlerle de görüştüler, sorunlarını anlattılar. Yazmışlar, çizmişler. Tabiî,
hukukçu değil bunlar, hekim; ama, ben aldım, baktım; Türk Tabipler Birliğinin,
çeşitli tabip odalarının, Türk Cerrahi Derneğinin, adlî tabiplerin hepsi
ayakta. Sıkıntıları var; bunları dinlemek lazım arkadaşlar. Yoktur bir şey, siz
bilmezsiniz demek, en çok ben bilirim demek, çok haklı değil. Nitekim, iki üç
maddedeki taleplerini, ilk incelememe göre çok haklı da buldum. Yani,
gözümüzden kaçabilme olasılığı var. Diyorlar ki, defansif hekimlik gelişecek;
tababet mesleği bir risk mesleğidir diyorlar. Biz, mucizeler yaratabiliriz
sağlıkocaklarında, ilkyardımlarda; ama, bu düzenlenişle elimizi hastaya
vuramayız, vurursak sıkıntı yaşarız; bunu düzeltin, Amerika'daki gibi defansif
hekimlik gelişmesin; bir üstümüze havale etmeyelim biz de diyorlar, zaman
geçebilir diyorlar. 83 üncü maddeyle ilgili bir sıkıntıları var. Doğru,
arkadaşlar; orada öyle de anlaşılabiliyor; öyle anlaşılmıyor diye söyleyemem.
Bunu düzeltelim; bunda bir şey yok; yani, bunu düzeltelim.
Şimdi, 278 ve 280 inci
maddelerde "suçu ihbar eder" demişiz. O kadar katılıkla ve o kadar
ağır cezayla söylemişiz ki, diyor ki hekim: "Ben, kanun ile hastanın
arasında kalıyorum, ceza tehdidi ile hastanın arasında kalıyorum. Hekim olarak
ulvî görevimi mi, hekimlik görevimi mi yapayım, hayata döndürmeyi mi yapayım,
öbürünü mü yapayım?.. Bu, bana sıkıntı veren bir durum; beni bu durumdan
kurtarmanız gerekir" diyor. Böyle, daha başka şeyleri de var.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bunlara çözüm bulmamız lazım. Bunlar, sorunlu maddeler. Sorunlu değil
dersek, yarın, yargılanacak ve bu sebeplerle mahkûm olabilecek insanların
arkasında durabilme şansımız olmaz. Yani, bunlar yolsuzluk yapsın, bir şey
yapsın değil, bunlar rahat çalışsın diye. Bakın, Atatürk demiş ki: "Beni
Türk hekimlerine emanet ediniz." Arkadaşlar, biz, Türk hekimlerinin elini
kolunu bağlarsak kendimizi kime emanet edeceğiz, kendimizi kime emanet edeceğiz?..
Burada ciddî sorunlar var. Bunu politika için söylemiyorum, ciddî sorunlar var.
O zaman gördük mü; hayır görmedik, itiraf edeyim; bunda hiçbir şey yok. Daha
göremediğimiz bir sürü şeyler olduğunu da her vesileyle söylüyorum arkadaşlar.
Hayatın bu kadar geniş alanını düzenleyen yasada göremediğimiz şeyler olur. Bu,
hep art niyetten değil. Göremezsiniz. Hayatın doğasının gereği bu. Sonra?..
Gördüğümüz zaman bunu düzeltmek lazım. İkinci noktada da bunu söylüyorum
değerli arkadaşlarım; gelin, bunu düzeltelim; hekimlerimiz de rahat etsin,
defansif hekimlik gelişmesin ülkemizde.
Bir üçüncü nokta, değerli
arkadaşlarım, çocuklarla ilgili ceza artırıldı; biraz sonra huzurunuza gelecek;
yani, o, çok doğru olmadı arkadaşlar. Evet, çocuk suçu yaygınlaşıyor; Çocuklar,
suçta, ülkemizde daha yaygın bir biçimde kullanılıyor. Bunda tereddüt yok; ama,
sosyal devleti tahrip ettiğimiz için, sosyal devlet tahrip edildiği için,
çocukları koruyamadığımız için bunu ceza yoluyla engelleyebiliriz mantığından
vazgeçmek gerekiyor. Çocuklar, cezalandırılmak yerine, korunmaya muhtaç
durumdadır, korunmaya muhtaç durumdadır. En başta da suçta kullanılan çocuklar
korunmaya muhtaç durumdadır. Gelin bunları düzeltelim değerli arkadaşlarım.
Bunların hepsinin düzeltilmeye ihtiyacı var ve istersek, bunları iyi niyetle
yapabiliriz, yapmamızın önünde bir engel yok. Yani, 1 Haziran oldu, o iş bitti,
şimdiye kadar neredeydiniz... Yok böyle bir şey, yok böyle bir şey. 1 Haziran
milat değil. Bunu da yaptık; en güzeli de değil; çok büyük eksiklikler olanı,
yanlış olanı olduğunu biliyoruz; ama, ok yaydan fırladı, ok yaydan fırladı. Hiç
olmazsa, verilen hasarı onarmak gibi bir görevle karşı karşıyayız diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Eraslan.
3 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Türk Ceza
Kanununun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(4)
İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen
kişi, cezalandırılmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Türk Ceza
Kanununun 31 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(2) Fiili işlediği
sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların
işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını
yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu
yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu
kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği
takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde
dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı
indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla
olamaz."
"(3) Fiili işlediği
sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler
hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde
onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde
oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte
biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan
fazla olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ayvazoğlu, şahsınız
adına da söz isteğiniz var; birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir gerek
Adalet Komisyonunda gerekse altkomisyonlarda görüşerek bugünlere kadar getirip
Yüce Meclisin huzurunda görüşmekte olduğumuz 901 sıra sayılı Türk Ceza
Kanunundaki değişiklik teklifinin 5 inci maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, Yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle, bu
maddeyle ilgili teknik bir bilgiyi, gerek Yüce Meclisin üyeleriyle gerekse
bizleri izlemekte olan kamuoyuyla paylaşmanın yine bizlere düşen bir görev
olduğunu belirtmek istiyorum. Değişiklik teklifine konu Türk Ceza Kanununun 31
inci maddesi; yani, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 31 inci maddesi, çocuklarla ilgili, daha doğrusu, 18
yaşından küçüklerle ilgili cezaî sorumluluğu hüküm altına almış bulunmaktadır.
Bu, daha önce 1 Hazirana kadar yürürlükte olacak olan ve yetmişdokuz yıldır
uygulanagelen 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü, 54 üncü ve 55 inci
maddelerinde hüküm altına alınan bir maddedir.
Şimdi, bugüne kadar
uygulanagelen 53, 54 ve 55 inci maddelerdeki cezalara bakıldığında, bu
cezaların, üç maddenin, sadece bu kanunda tek bir madde adı altında teknik
olarak huzurlarınıza getirilmesi ve kanunlaştırılmasının gerçekten isabetli
olduğunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, konu çocuklar
olunca, bütün toplumumuzun, özellikle analarımızın ve evlat sahibi olanların
üzerinde titrediği bu tür konuların, çocuklarla ilgili suçların, cezaların daha
da kapsamlı bir şekilde, daha da toplumumuzu ilgilendirir bir şekilde ele
alınmakta olduğundan dolayı memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum. Biz, gerek
bu kanun yapılırken gerekse kanundan sonraki değişiklik teklifinde komisyona
gelerek bizlere bilgiler veren, bu konuda çalışmalar yapan, Çocuk Adalet
Sistemi Yapılandırma Girişimi adı altındaki görevli arkadaşlarımıza gerekse
Türkiye Baroları Çocuk Hakları Merkez ve Komisyonları adına gelen
arkadaşlarımızın gösterdikleri ilgiden dolayı da teşekkürü borç biliyoruz.
Şimdi, elbette, gelen
teklifler, gelen öneriler, verilen bilgiler doğrultusunda, bizler, toplumumuz
ister ki, çocuklarımız hiçbir şekilde suça yönlendirilmesin, çocuklarımız
hiçbir şekilde suçlularla birlikte, alet olarak, suçlu durumuna düşürülmesin,
çocuklar suç işlemesin, çocuklar cezaevine konulmasın, ceza verilmesin,
yargılanmasın; hepimizin arzusu, bütün toplumun isteği ve beklentisi, amacı,
hedefi elbette budur.
Şimdi, işin gerçek
yönlerine bakıldığında ise, işin doğrusunun ve gerçeğinin bu noktalarda
olmadığını, olamadığını yaşantılardan görüyoruz. Elbette, çocuklarla ilgili
ceza sisteminin dışında, bir de çocukların, suç işlemeden önceki çocukların
korunmasına dönük olmak üzere, esaslı, bilimsel bir çalışma yapılmak suretiyle
bir kanun sistematiği getirilmesi vardır. Bir ikincisi de, bunun dışında, suç
işlemeye yönlenecek olan, yönlendirilmiş olan çocuklarla ilgili ceza sisteminin
de ele alınarak, bunun temelinde ıslahın önplana alınmak suretiyle, çocukların,
suç işleyen çocukların ıslahının bu şekilde ele alınmasında fayda olacaktır;
ama, biz, bugüne kadar yapılan çalışmalarda, çocukların suç işlemeden önceki
korunmalarına ilişkin yasaların, yasal çalışmaların yeterince getirilmediğini,
getirilemediğini gördük.
Peki, burada, öyle veya
böyle, az önce de belirttiğimiz gibi, toplumda yaşayan milyonlarca insanın
içerisinde yaş gruplarına bakıldığında, elbette 18 yaşın altındakilere çocuk
denildiğinin, çocuk denilmesi gerektiğinin, gerek Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Beyannamesinde gerekse Anayasamızda ve diğer kanunlarımızda çocuk adı
altında tarif edildiği de bir gerçektir. Peki, bu 18 yaş altında bulunan
çocukların suç işlemeleri halinde verilebilecek cezalar, uygulanabilecek
güvenlik tedbirleri ne olmalıdır, ne olması gerekir; elbette, böyle bir boşluğu
gidermenin yolu, Türk Ceza Kanunu gibi, Anayasadan sonra en temel bir kanun
olan Türk Ceza Kanununun yapılmasında böyle bir hususun açıkta bırakılması da
düşünülmezdi, düşünülemezdi. O doğrultuda olmak üzere, Türk Ceza Kanununun 53,
54 ve 55 inci maddesinde yer alan, çocuklarla ilgili ceza ve güvenlik
tedbirleri de, 5237 sayılı Yasanın 31 inci maddesinde, tek bir madde altında hüküm
altına alınmış bulunmaktadır.
Şimdi, bununla getirilen
yenilikler şunlar, değerli arkadaşlarım:
Madde 5 "fiili
işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış"
şeklinde başlıyor. Şimdi, buradaki bir yeniliği, 765 sayılı Yasaya göre
yeniliği hemen burada vurgulamak istiyorum: Daha önce onbir yaşa kadar çocuklar
tarafından işlenen eylem ve suçlarla ilgili herhangi bir soruşturma ve
kovuşturma açılamıyor idi. Bu yaşın oniki yaşa çıkarılmış olması çocuklar
yönünden lehe olan bir hükümdür, bunu altını çizmek istiyoruz. Yani, bize gelen
öneriler, bize getirilen bilgiler ve önergeler doğrultusunda bunun lehe olan
bir durum olduğunu da onlara biz söyledik, burada, bir de sizlerle bunu
paylaşmak istiyoruz.
Ancak, devamında, 5237
sayılı Yasa hazırlanırken getirilen indirimlerin daha fazla olmasına karşın, en
son getirilen değişiklik teklifinde çocukların işlemiş olduğu suçlara verilecek
cezaların indirimlerinin daha az olduğu, verilecek cezaların daha fazla olması
nedeniyle eleştirilere tabi olundu. Bunun gerçek payı vardır elbette.
Şimdi, 5237 sayılı
Yasada, şu anda teklif olarak "oniki yıldan onbeş yıla kadar" şeklinde
getirilen miktar, "dokuz yıldan oniki yıl" idi. Devamında,
"dokuz yıldan onbir yıl" şeklinde olan kanun metni değişiklik
teklifi, "yedi yıldan dokuz yıl" idi ve bunların ceza indirilmesinde,
cezaların üçte 2'si iken, şimdi "yarısı indirilir" diye daha fazla
ceza verilmiş oluyor.
Yine, ikinci fıkranın
devamında "yedi yıldan fazla olamaz" şeklindeki teklif, kanunda
"altı yıldan fazla olamaz" idi. Bu da, çocukların aleyhine
verilebilecek bir ceza miktarı olarak madde hükmüne getirilmek isteniyor.
Yine, üçüncü fıkrada,
aynı şekilde, onbeş yaş ile onsekiz yaş arasındaki çocuklara verilebilecek
cezaları tek tek saydığında, ağırlaştırılmış müebbet hapiste, kanunda
"ondört yıldan yirmidört yıla" iken, şimdi "onsekiz yıldan yirmidört
yıla" getiriliyor; ondört-yirmi yıl iken, onsekiz-yirmidört yıla
getiriliyor.
Yine, kanunda dokuz yıl
ile oniki yıl arasında ceza verilmesi gerekirken, teklifte bu miktar oniki yıl
ile onbeş yıla çıkarılıyor.
Yine, cezalarda, kanunda
1/2'si, yani, yarısı indirilir iken, şimdi, teklifte "üçte 1'i
indirilir" şeklinde yer alıyor ve en son da "ondört yıldan fazla
olamaz" şeklinde getirilen teklifte, kanunumuzda "sekiz yıl"
olarak öngörülmüş idi, hüküm altına alınmış idi. Bu, tabiî, komisyonda
görüşülürken, gelen eleştiriler doğrultusunda, en son "ondört yıldan fazla
olamaz" ibaresi" "oniki yıldan fazla olamaz" şeklinde iki
yıllık bir indirim söz konusu oldu.
Şimdi, bu, olayın teknik
açıklaması değerli arkadaşlarım. Elbette, bu miktarların, yerine göre
azaltılması, yerine göre fazlalaştırılması, lehe olduğunda, çocuklar lehine
olduğunda, birkısım sivil toplum örgütleri tarafından, çocukların haklarını
korumak adına uğraş veren, gerçekten sivil toplum emekçileri tarafından
önerilen miktarların, elbette, bizler tarafından da burada değerlendirilmesi
gerekir.
Önemli olan, burada, suç
işleyen çocukların, kim tarafından, kimler tarafından, hangi amaçlarla
kullanıldığını tespit etmek ve bunları azmettirenlere ne şekilde ceza
verebiliriz, bunların yolunu bulabilmektir. İktidarlara düşen, hükümetlere
düşen, siyasî iradeye düşen birinci derecedeki görev budur. Bundan sonra,
çocuklar suç işledikten sonra yapılacak işlem ve eylemler, birincisi çocukların
yargılanması, verilebilecek cezalar, uygulanabilecek güvenlik tedbirleri ve
bunların ıslahevleri veya infaz kurumlarındaki durumları ne olacaktır
şeklindeki iyileştirmeye dönük "ıslah" adı altındaki bu tedbirlerin
ne derece geçerli olup olamayacağıdır. Bu, ikinci plandadır. Elbette, her
ikisinde de, bütün siyasî iktidarlara düşen görev olduğu gibi, hepimize düşen,
Meclisin üyeleri olarak bizlere, Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk
Partisine düşen görev de budur. Bu konuda gereken uyarıları, gerek siyasî
iktidara, gerekse kamuoyuna iletmek suretiyle, bu konulardaki söylemlerimizi
paylaşabilmektir, gereken uyarıları yapabilmektir. Biz, bu görevi şimdiye kadar
yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.
Benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımızın genel olarak belirtmiş olduğu bu kanundaki sıkıntıları aynen
bizler de yaşıyoruz ve bundan sonra da, inanıyoruz ki, bu tereddütlerimiz ve
sıkıntılarımız yaşanacaktır. Bu sıkıntıların aşılabilmesi için, elbette, 1
Haziran 2005 tarihi milat olmaması gerekir, bundan sonra da ihtiyaca göre,
sosyal toplumun ihtiyaçlarına göre, elbette, bu yasaların değiştirilmesi
gereken noktaları ve maddeleri varsa, değiştirilecektir, bundan kaçınılmaz;
ancak, bu işlem ve eylemleri yaparken, ilgili kişilerin, ilgili kurumların,
ilgili sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin görüşlerinin de
değerlendirilmesi suretiyle, bu yasaların hazırlanmasında ve temel alınmasında
büyük fayda sağlanacaktır. Bugüne kadar yapılan görüşmelerde bütün sivil toplum
örgütlerinin buna katkıda bulunduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Bunun da
altını çiziyoruz; ancak, emek verip, bu işle gerçekten yakından ilgilenmek
isteyen sivil toplum örgütleri, özellikle basın mensupları adına gelen
temsilcilerimizin belirttikleri sıkıntıların da 5237 sayılı Yasada, en son
değişiklikle bir kısmını giderdiysek de, esas, basın özgürlüğüyle ilgili çoğu
maddelerin hâlâ bu yasamızda devam etmesinden dolayı sıkıntı çektiğimizi, basın
özgürlüğü adına sıkıntı çektiğimizi burada ifade etmek istiyorum.
Yine belirtilen bir konu
da şudur: Tabiplerimizin ve doktorlarımızın bizlere iletmiş olduğu sıkıntılar
sayfalar dolusu. Her gün, ayrı ayrı, tabip odalarından fakslar geliyor,
bizlere, yazılı veya sözlü uyarılarda bulunuluyor. Bunların da, mutlaka ve
mutlaka siyasî iktidar tarafından ele alınıp değerlendirilmesi ve yerine göre,
tabipler, yarın bir gün görev yapma aşkıyla, gerçekten, doğusundan batısına
kadar her yerde, en ücra köşelerde emek verip, insanları sağlığına kavuşturmak
isteyen doktorlar eğer bu sıkıntıları çekeceklerse -ki, görünen maddeler ve az
önce belirtilen sıkıntılar bunu göstermektedir- bunların da giderilmesi siyasî
iktidarın birinci derecede görevidir. Biz, bu konularda, gerek basın özgürlüğü
konusunda gerekse bütün sivil toplum örgütlerinin istekleri doğrultusundaki
makul seviyede gelebilecek önerilere, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, mutlaka
ve mutlaka samimî bir şekilde yaklaşacağımızı ve bugüne kadar yaklaştığımızı
ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Gerçekten, bir şeyin eleştirilmesi yapılırken, bu uğurda,
Cumhuriyet Halk Partisinin, şimdiye kadar, gerek komisyonlarda gerekse Meclis
kürsülerinde, basın özgürlüğünden tutunuz, özgürlüklerin genişletilmesi
hususundaki vermiş olduğu mücadeleyi, bazı basın mensuplarının, hakkın hakka
teslim edilmesi şeklindeki yapması gereken görevi de yapmadığını ve bunu
bilerek, Cumhuriyet Halk Partisinin adına hiç yakışmayacak şekilde suçlamalarda
bulunduğunu da, burada ifade etmeyi, Cumhuriyet Halk Partisi adına, kendimize
görev biliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
elbette, bu yasalar konuşulacak, eleştirilecek, sonuçta, bu topluma karşı
uygulanacak yasalardır ve temel yasaların başında da, Anayasadan sonra Türk
Ceza Kanunu vardır. Bir Borçlar Kanunu, İş Kanunu işçiyi, işvereni ilgilendirir,
alacaklıyı, borçluyu ilgilendirir; ama, Türk Ceza Kanunu bütün toplumu
ilgilendiren, toplumun bütün kesimlerini, yedisinden yetmişine kadar
ilgilendiren bir yasadır.
Bu doğrultuda olmak
üzere, Türk Ceza Kanununun önemini burada bir kez daha vurgulamak hepimize
düşen görevdir. Türk Ceza Kanununda yapılacak olan değişikliklerin daha titiz
bir şekilde, tekliften öte hükümet tasarıları şeklinde gelmesinin bizlere ve bu
kanunun amacına daha faydalı olacağı kanısını taşıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
Sayın milletvekilleri, 5
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Türk Ceza
Kanununun 43 üncü maddesinin birinci fıkrasına "Mağduru belli bir kişi
olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." cümlesi eklenmiş, üçüncü
fıkrasında geçen "cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı" ibaresi
madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Türk Ceza
Kanununun 61 inci maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkralar eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
"(7) Süreli hapis
cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen
sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
(8) Adlî para cezası
hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve
bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır.
Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği
miktarın çarpılması suretiyle bulunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- Türk Ceza
Kanununun 66 ncı maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(5) Aynı fiilden
dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin
kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan
işlemeye başlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- Türk Ceza
Kanununun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde geçen
"kolaylaştırmak" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ya da
yakalanmamak" ibaresi ile bu bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (i)
bendi eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
"(i) Bir suçu
işleyememekten dolayı duyduğu infialle,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.01
Açılma Saati: 15.13
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
901 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı:
901) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 10 uncu
maddesini okutuyorum:
MADDE 10.- Türk Ceza
Kanununun 84 üncü maddesinin başlığı "İntihara yönlendirme" şeklinde
değiştirilmiş ve maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın
Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıç, sürenizi
birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Türk Ceza Kanununda değişikliği öngören kanun teklifinin 10 uncu maddesiyle
ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
görüşmekte olduğumuz kanun, yeni çıkan bir kanun; yani, Ceza Kanununu, biz,
26.9.2004 tarihinde çıkarmıştık; henüz yürürlüğe de girmedi. Ancak, yürürlüğe
girmemiş bir kanun üzerinde, şu anda -teklif olarak- 36 maddelik bir değişiklik
teklifi vardı; komisyondaki eklemelerle de bu, 39 maddeye tekabül ediyor.
Değerli arkadaşlar,
demin, Bekir Arkadaşımız, geneli üzerinde yaptığı konuşmada "bu kanun
çıktığında, önce herkes bu kanunu övdü, göklere çıkardı; ancak, daha sonra da
eleştiriler başladı" dedi.
Değerli arkadaşlar, Türk
Ceza Kanunu çıkarılırken, toplum yeteri kadar bilgilendirilmedi, toplum ne olup
bittiğini yeteri kadar anlayamadı; bir oldubittiye geldi. Gerçi, Sayın
Bakanımız, bu hükümet tasarısını, Türk Ceza Kanunuyla ilgili hükümet
tasarısını, sivil kitle örgütlerine, üniversitelere, ilgili herkese
gönderdiğini söyledi; ancak, sanırım, bu hükümet tasarısını söylüyor; çünkü,
hükümet tasarısı, altkomisyonda, artık, hükümet tasarısı olmaktan çıkarıldı,
altkomisyondaki metin ile hükümet tasarısının fazla bir ilgisi de kalmadı.
Tasarı 502 maddeydi, altkomisyonda 346 maddeye indirildi. Asıl kanunlaşan
tasarı, altkomisyondan çıkan metindir. Altkomisyondan çıkan metin de belki
gönderilmiştir yine üniversitelere, barolara, ilgili diğer sivil kitle
örgütlerine; ancak, yaz döneminde bu gönderilen kuruluşlara tanınan süre en
fazla yirmi gündür. Yirmi gün içinde, bu kadar kapsamlı bir tasarıyı, bu
kuruluşların, inceleyip, görüş bildirmesi mümkün mü? Kaldı ki, sıkıştırılmış AB
takvimi içinde, altkomisyondan gelen metin, komisyonda sekiz günde tartışılarak
bitirildi. Ne kadar sıhhatli tartışıldığını dikkatlerinize sunuyorum.
İşte bu ortamda çıkan
Türk Ceza Kanununu, toplumun yeteri kadar bilmesi, eleştirmesi mümkün değildi;
ancak, kanun çıktıktan sonra, insanlar ne oluyor, ne bitiyor diye merak etmeye
başladılar, ondan sonra, bu Ceza Kanunundaki aksaklıklar görülmeye başlayınca
da, eleştiriler ortaya çıkmaya başladı.
Bir de, olayın başka bir
boyutu vardı; medya grupları, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği
dönemde kendilerinin reformcu bir parti olduğunu ileri sürdükleri için, biraz
da medyayla ilişkilerini iyi kurdukları için medya büyük ölçüde olayın gerçek
yönünü görmezden geldi, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin tüm yaptıklarını
göklere çıkarmakla meşguldü. Medya bu çalışmaları büyük ölçüde izledi; ancak,
bu izlemeler sırasında, ne yazık ki, basınla ilgili kısımları bile atladı.
Medya, o izlemeler sırasında, acaba bu komisyondan veya altkomisyondan
magazinlik bir haber bulabilir miyim açısından olaya yaklaştı. Gerçek anlamda,
halkın sorunlarıyla, toplumun sorunlarıyla ilgili konularda yeteri kadar
duyarlılık göstermedi.
Ne zaman bunun farkına
vardı; Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesine çok az zaman kala, nisan ayından
önce, mart ayında filan, bununla ilgili eleştirileri başlattı. Gerçi,
eleştirilerinde haksız da değildi. Bu eleştirilere büyük ölçüde katılıyoruz.
Hükümet de bu eleştirileri dikkate almış olacak ki, Türk Ceza Kanununun
yürürlüğe girmesi ertelendi, 1 Hazirana ertelendi. Bu süreç içerisinde, bu
eleştiriler dikkate alınacaktı, Türk Ceza Kanunu daha olumlu bir hale getirilecekti.
Ancak, bu süreç içerisinde yapılan değişiklikler, gerçi karşımıza kanun teklifi
olarak geldi; ancak, biz bunun kanun teklifi olmadığını çok iyi biliyoruz. Bu
bir hükümet çalışmasıdır, bu bir Adalet Bakanlığının mutfağında hazırlanan bir
düzenlemedir.
Basının çok ciddî
eleştirileri vardı; ancak, bu gelinen süreçte, bu eleştirilerin bir kısmı kabul
edilme yoluna gidilerek görüntü kurtarılmaya çalışıldı; bu getirilen basınla
ilgili düzenlemeleri olumlu buluyoruz. Görüşmekte olduğumuz intiharla ilgili bu
düzenlemeyi, yine hakaretle ilgili düzenlemeyi, adil yargılamayı etkilemeyle
ilgili düzenlemeyi, Cumhurbaşkanına hakaretle ilgili düzenlemeleri önemsiyoruz,
bunlar olumlu gelişmeler; ancak, Türk Ceza Kanununda, bunların dışında da
basını ilgilendiren, basın özgürlüğünü kısıtlayan daha pek çok madde var.
Değerli arkadaşlar,
Adalet ve Kalkınma Partisi, sanırım, giderek kendisine güvenini kaybetmeye
başladı. Başlangıçtaki özgürlükçü anlayışından, başlangıçtaki reformcu
anlayışından geriye gitmekte. Bunun en somut örneklerini, dün görüştüğümüz Ceza
Usul Kanununda yaşadık. Bu güvensizlik içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi,
bu geriye gidiş içerisinde basının kendisiyle ilgili eleştirilerini nasıl
susturabileceğinin, basını nasıl dizginleyebileceğinin arayışı içerisine girdi.
Nerede kaldı AKP'nin o
özgürlükçü anlayışı?! Bir taraftan basını susturacaksınız, bir taraftan yürütme
gücünü alabildiğine artıracaksınız, yargının yetkilerini kısıtlayacaksınız...
Bu anlayışla, ülkenin özgürlükçü bir yapıya kavuşması mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, Türk
Ceza Kanunundaki olumsuz düzenlemeler sadece basınla ilgili de değil. Yine,
basınla ilgili bir başka madde, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesi. Değerli arkadaşlar, biz, yine, Adalet ve
Kalkınma Partisinin hazırlayıp getirdiği bir Basın Kanununu görüştük. Bu Basın
Kanununu da 2004'ün haziranında kabul ettik ve Sayın Beşir Atalay, Basın
Kanununa övgüler düzen güzel bir konuşma yaptı. Ancak, ne yapıyoruz; Türk Ceza
Kanununda getirdiğimiz düzenlemelerle Basın Kanunundaki bu olumlu düzenlemeleri
de ortadan kaldırıyoruz. Bu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesinde, "Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda
yer alan adlî para cezasını ödemeyenler hapsedilir" deniyor. Ancak,
bununla ilgili Basın Kanununun 28 inci maddesi vardı. Basın Kanununun 28 inci
maddesinde, "bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen para cezaları
hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez" deniyordu. Yani, sizin devrinizde,
sizin iktidarınızda bu kanun yürürlüğe girdikten sonra basın mensuplarını sık
sık cezaevlerinde görmeye başlayacağız. Bu da Türkiye için hoş bir görüntü
olmayacak. Kaldı ki, değerli arkadaşlar, artık, içe kapalı bir toplum değiliz.
Anayasamızın 90 ıncı maddesini değiştirdik. Artık uluslararası sözleşmeler, uluslararası hukuk, iç
hukukumuzun bile önüne geçti. Yani, burada verdiğimiz cezalar, yarın ne olacak?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tek tek karşımıza çıkacak. Bunlarla ilgili,
Türkiye aleyhinde mahkûmiyet kararları verilecek. Bununla ilgili, Türkiye sık
sık yüklü para cezaları ödemek zorunda kalacak. Bu nedenle, değerli arkadaşlar,
bu kabil düzenlemelerden vazgeçmemiz gerekiyor.
Türk Ceza Kanununu AB
süreci içinde AB için zorunlu diye iktidarıyla, muhalefetiyle hep beraber
çıkarttık, biz de destek olduk; çünkü, AB sürecini engelleyen parti konumuna
düşmek istemedik. Ancak, bu mutabakatı sürdürmeliyiz. Nasıl sürdürmeliyiz;
yine, ortak bir heyetle, bu Türk Ceza Kanununun yeniden ele alınıp
antidemokratik, özgürlükçü olmayan hükümlerinin yeniden düzeltilmesi gerekir.
Örneğin, bu sorunlu maddelerden bir kısmı; bu kanunun 225 inci maddesi, hayâsızca
hareketler ve teşhircilik. Bu maddede "teşhircilik sadece cinsel
organların teşhiri değildir" deniliyor. Vücudun diğer kısımlarının açıkta
bırakılması teşhircilik sayılıyor.
Geçen hafta sonu
Antalya'daydık. Barolar Birliğinin toplantısı vardı. Peki, bu maddeyi orada
güneşlenen insanlara uygulayabilecek miyiz? Uygulayamazsak, uygulanmayan bir
madde ortaya çıkarmış oluyoruz; uygularsak, sorunlar yaşayacağız. Yine bunun
yanında, müstehcenlik... Ne olduğu belli değil. 280 inci madde, sağlık mesleği
mensubunun suçu bildirmemesi... Sağlık mesleği mensubu doktorlarımız, bu meslek
erbabı, birisi geldiğinde, o vatandaşın yarasını mı tedavi edecek, yoksa hemen
ihbarcılığa mı soyunacak? İhbar edeceğini bildirse, belki, yaralı hastaneyi
terk edecek veya muayenehanesini terk edecek, sağlığından olacak. Bu nedenle bu
kabil sıkıntıları ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Yine, basınla ilgili
düzenlemeler, dediğim gibi, göstermelik düzenlemeler. Üzerinde görüştüğümüz
intiharla ilgili 84 üncü maddedeki düzenlemeyi olumlu buluyoruz; ancak, bunlar
yeterli değil. Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesindeki "özel kanunlarda
aksine hüküm bulunmadıkça onlara da uygulanır" deniyor; yani, Basın
Kanununda "para cezaları hapse çevrilmez" deniyor; ancak, Türk Ceza
Kanununun 5 inci maddesinde "bu kanun onlara da uygulanır" diyoruz.
Yine, haberleşmenin
gizliliği, kişiler arasındaki konuşmaların basına yansıması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
konuşmanızı tamamlayın.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
Tamamlıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, özel
hayatın gizliliği çok önemli; ancak, basına bu şekilde çok katı kurallar
koyarak haber yapmasını engellerseniz basının vereceği haberlerden bu kamuoyu
yoksun kalır. Oysa, basın özgürlüğü sadece basında çalışanların özgürlüğü
değil, basın özgürlüğü Türk Halkının özgürlüğüdür, Türk Halkının haber alma
özgürlüğüdür. Olayı bu açıdan değerlendirmemiz gerekiyor. Biz bu olaya AB
süreciyle yaklaştık; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi, AB sürecinde sadece
işine gelen düzenlemeleri yapıyor, AB'nin birkısım dediklerini de hiç dikkate
almıyor. Örneğin, 2004 AB ilerleme raporunda yargı bağımsızlığıyla ilgili
biryığın eleştiriler var. Daha önce yaptığımız konuşmalarda, Sayın Adalet
Bakanımızdan, öncelikle, Adalet Bakanlığıyla ilgili, yargı bağımsızlığı
konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtmiştik; ancak,
Sayın Bakanımız, Sayın Bakanlık, nedense, bu alanlara el atmak istemiyor. Bunu
da şöyle düşünüyoruz; diyorlar ki: Biz -sanırım- sonuna kadar iktidarda
kalacağız; yargıyı güçlendirmeyelim, olayı yürütmeyle götürelim. Yürütme
nasılsa bizim elimizde; yargı da büyük ölçüde bizim maiyetimizde olursa...
BAŞKAN - Sayın Kılıç...
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Az kaldı, son bir cümle...
BAŞKAN - Sayın Kılıç, son
cümlenizi rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı, yine, toplumun bağımsızlığıyla ilgili
bir olay. Bu nedenle, yargının üzerindeki yürütmenin gölgesinin mutlaka ortadan
kaldırılması gerekiyor. Gerçi, bu, yeni olan bir olay değil, geçmişten beri bu
şekilde uygulanıyor; ancak, mademki reformcuyuz diyorsunuz, mademki yenilikleri
getireceğinizi söylüyorsunuz, yargı bağımsızlığının mutlaka sağlanması
gerektiğini belirtiyorum.
Bu düşüncelerle, beni
dinlediğiniz için, Yüce Heyeti saygıyla, Grubum ve şahsım adına selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıç.
AK Parti Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan teklifin 10 uncu maddesi üzerinde
AK Parti Grubunun görüşlerini takdim etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bundan önceki konuşmalarda bir değerli arkadaşımın ifadesine cevap vermek
istiyorum.
Ben, burada, teklifin
tümü üzerinde konuşmamı yaparken, bir baro başkanının ifadesinden hareketle bir
benzetmede bulunmuştum. Baro Başkanının ifadesi tutanaklarda var, Adalet
Komisyonu tutanaklarında aynen şöyle diyor: "Biz, baro olarak daha özenli
bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yasanın, yeni Türk Ceza
Yasasının, özellikle kısmî iyileştirmelerle düzeltilebilecek nitelikte
olmadığını düşünüyoruz. Bu yasa yerine, çağdaş uygarlığı yaşayan ülkelerdeki
ceza yasalarından birinin aynen iktibas edilmesinin daha uygun bir yöntem
olacağını Sayın Bakanıma, Sayın Komisyon Başkanıma, değerli komisyon üyelerine
saygıyla arz ederim."
Ben, bu düşüncenin ifade
tarzından hareketle, Erzurum Kongresi öncesinde, o dönemde de değişik fikir
sahibi olanların, bazı aydınların buna benzer birtakım düşünceleri vardı,
onunla bu düşünce arasında bir benzetmede bulundum, bu konudaki kanaatimi
açıkladım. Bana göre, bu zihniyet ile o günkü mandacı zihniyet arasında bir
fark yoktur.
Diğer husus, basın
özgürlüğüyle alakadar olarak Türk Ceza Kanunu yapılırken, önemli değişiklikler,
önemli düzenlemeler yapılmıştır. Ceza Kanununun özgürlüklerinin iki tane yönü
var: Bir tanesi, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve bireyin
kendisini demokratik bir hukuk devletinde daha özgür hissedebileceği bir
ortamda hayatını devam ettirebilmesi için yapılan düzenlemeler. Öte yandan,
bireyin haber alma hakkıyla, doğru bilgilenme hakkıyla alakalı basın hürriyetiyle
ilgili düzenlemeler ve bu hürriyetin içerisinde başka kesimlerle veya sivil
toplum örgütleriyle ilgili düzenlemeler bağlamında önemli değişiklikler
yapılmıştır. Basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar diye takdim edilen
maddeler bir demet halinde ele alındığında, esasında kısıtlanmak istenen bir
basın özgürlüğünün bulunmadığı, tamamıyla insan hak ve hürriyetlerini teminat
altına alma babı altında bir düzenleme yapılırken tercihin bireyin özgürlüklerinden
yana kullanıldığını ve bireye daha fazla özgür alan yaratma düşüncesinden
hareket edildiğini açıkça ifade etmek isterim.
Burada, basının sesini
kısma gibi bir gayret, basını susturma gibi bir düşünce, hiçbir zaman olmamıştır. Özellikle, Türk Ceza Yasasının
görüşmeleri sırasında, bugün, basın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olarak
değerlendirilen maddelerin altkomisyonda kabulü ve daha sonraki aşamalarda
kabulünden sonra, medyada çıkan haberleri gayet iyi hatırlıyorum. Bunlarla
ilgili, önemli ve övücü sözler söylenmişti; bireyin özgürlük alanı
genişletiliyor diye methüsena edilmişti. Yine, Ceza Kanununun kabul
edilmesinden sonra da aynı şeyler oldu. Biliyorsunuz, 5237 sayılı Yasa,
26.9.2004 tarihinde yasalaştı, 12.10.2004'te de Resmî Gazetede yayımlanıp
yürürlüğe girdi. O zaman da övücü sözler vardı; ancak, mart ayına gelindiği
zaman, mart ayının başından, şubatın sonu, martın başı ve mart ayı yoğunluklu
olarak, birdenbire, konu "AK Parti basını susturmak mı istiyor" diye
takdim edilmeye başlandı ve bu konu, farklı mecralara çekildi. Yani, şimdi,
Ceza Kanunu yaparken, AK Parti özgürlüklerin önünü açıyor, güzel şeyler
yapıyor, bireye daha fazla özgür alan tanıyor; Ceza Kanunu, 17 Aralık öncesi
çıkarken, biz, bu önşart falan değildir derken, özgürlükler alanında getirdiği
yenilikler nedeniyle çok önemli bir noktaya oturdu deniyor; gene, övgüler
diziliyor; ama, mart ayına gelir gelmez, birdenbire, ne yapılıyor, bu konular
farklı bir üslup ve usulle kamuoyuna takdim ediliyor.
O dönemde, Ceza Kanunu
değişiklikleri herkese açık oldu. Ben, demin de söyledim. Bu yapılırken,
kesinlikle, basını susturma diye bir düşünce, hiçbir zaman, ne bizim ne de
diğer arkadaşlarımızın aklından geçmiş değildir. Amaç, basını özgür kılmak;
ama, öte yandan, bireyin özgür alanını daha fazla teminat altına almak idi;
fakat, bu eleştirilerden sonra, biz, konuyu incelediğimizde şunu da gördük; onu
da, itiraf etmekte fayda var: Bireyin özgürlüğünü biraz daha teminatlı hale
getirelim derken, bazı noktalarda kantarın topuzunun da kaçmış olduğunu
müşahede ettik.
İşte bu teklif
çerçevesinde, bazı maddelerde düzeltmeler yaptık. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
ve Basın Konseyi, toplam 26 maddede ve 15 ana başlık altında Türk Ceza
Kanununda değişiklik yapılması teklifinde bulunmuşlardır. Bunlar 15 ana başlık
altında. Ben, bu tekliflerle ilgili neler yapıldığını huzurlarınızda arz etmek
istiyorum; ancak, bundan önce, CHP'den konuşan değerli arkadaşımın söylediği
iki tane şey vardı. Biri, Basın Kanunundaki hükümlerin akim kaldığıyla
ilgiliydi. Biliyorsunuz, biz, Türk Ceza Kanununun yürürlüğüyle ilgili kanun
teklifini geçen hafta Meclisimizde görüştük ve yasalaştırdık. Orada bir
düzenleme yapılmıştı. O da nedir, Ceza Kanununun genel hükümleri ile özel kanunun
münasebetini düzenleyen 5 inci maddenin yürürlük tarihi 31.12.2006 tarihine
kadar ertelenmişti. Dolayısıyla, onun ertelenmesi nedeniyle, Basın Kanununda
veya diğer kanunlarda, Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine aykırı
düzenlemelerin ortadan kalkması söz konusu değildir. Zannedersem, değerli
arkadaşım bunun farkında olmadan böyle bir beyanda bulundu. Onların yürürlüğü,
2006 yılının 31 Aralığına kadar devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu
konuda kabul edilen öneriler: Şu anda üzerinde konuştuğumuz 84 üncü madde,
intihar maddesinin ana başlığı değiştirildi ve basın yayın yoluyla bu suçun
işlenmesi halinde cezanın artırılması madde metninden çıkarıldı.
Öte yandan -biraz sonra
görüşeceğiz- yine hakarete ilişkin 125 inci maddede "basın" ve
"ya da yakıştırmalarda bulunmak" ifadesi çıkarıldı, suçun basın yayın
yoluyla işlenmesi halinde cezanın artırılacağı hükmü madde metninden çıkarıldı.
Öte yandan, özgürlüklerle
yakından ilgili olduğunu bildiğimiz, sabahleyin de biraz değindiğim, halk
arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit 213, suç işlemeye tahrik 214,
suç ve suçluyu övmek 215, halkı kin ve düşmanlığa karşı tahrik veya alenen
aşağılama 216, kanunlara uymamaya tahrik 217 nci maddelerindeki suçları
kapsayan fiillerin işlenmesi halinde cezanın artırılmasını öngören ortak hüküm,
218 inci maddede de bir iyileştirme yapıldı ve orada da "ancak haber verme
sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç
oluşturmaz" denildi. Eski Ceza Yasamızda bunlar suçtu; zira, 311 inci
maddeye atıf yapılarak, bu fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde,
cezayı artırıcı neden olarak düzenleniyordu. Burada da bir başka düzenleme
yapıldı.
Öte yandan, TCK'nın 269
uncu maddesinde bir düzenleme yapıldı. Etkin pişmanlıktan vazgeçme halinde,
basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden
yararlanılabilmesi için bunun aynı yöntemle yayımlanması gerektiği hükme
bağlandı. "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" başlıklı 288 inci
maddenin ikinci fıkrası madde metninden çıkarıldı. "Cumhurbaşkanına
hakaret" başlıklı 299 uncu maddenin ikinci fıkrasında yer alan "bu suçun
basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde" kısmı cezayı artırıcı olma
niteliğinden çıkarıldı. Ayrıca, "Devlete karşı savaşa tahrik"
başlıklı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
... 304 üncü maddenin
birinci fıkrası da madde metninden çıkarıldı. Temel millî yararlara aykırı
hareket suçunu düzenleyen 305 inci maddenin ikinci fıkrasında, basın ve yayın
yoluyla bu suçun işlenmesi halinde verilecek cezaya ilişkin artırıcı neden de
ortadan kaldırıldı.
Toplam 8 başlık altında;
ama, 13 tane maddede, basının talepleri doğrultusunda bir iyileştirme
yapılmıştır. Ben, diğer yapılanları, diğer maddeler üzerinde yapılacak
konuşmalarda sizlere arz edeceğim.
Sözlerime son verirken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır.
Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Burada, konuşmacılar, bu
tekliflerin dışında, Komisyona herhangi bir teklifte bulunulmadığını ifade
ettiler, belki, ben böyle anladım. Oysa, komisyon kayıtlarına bakıldığında, şu
anda görüşülmekte olan teklifle aynı gün, hatta, bir gün önce verilen teklifin,
Komisyonun gündemine alınmadığı, bu teklifin öncelikli gündeme alındığı, yine,
10 Mayıs tarihinde, iki ayrı teklifle, yürürlük ve yürütme maddeleri dışında
toplam 22 maddede, şahsen benim değişiklik teklifimin olduğunu arz etmek
istiyorum. Herhalde, başka arkadaşlarımızın da bu konuda katılımları olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
getirilen değişiklikle "İntihar" başlıklı 83 üncü maddede değişiklik
yapılıyor. İntihar, 4 fıkra halinde düzenlenmiş. Üçüncü fıkrada "bu fiilin
basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılır" cümlesi madde metninden çıkarılıyor.
Fıkra, alenen intihara
teşviki düzenliyor. Aleniyet unsuru basın yayın yoluyla işlendiğinde özel
olarak cezalandırılırken, bundan vazgeçiliyor.
Değerli milletvekilleri,
bu gerekçe fevkalade önemli. Maddenin gerekçesine bakıyorum. Diyor ki:
"Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşme
şekillerinden birini oluşturmaktadır." İntihara teşvik suçuyla ilgili
olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun
basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından, ayrı bir nitelikli unsur
olarak görülmemiştir. Bu gerekçeye aynen katılıyorum. Ancak, bu gerekçenin, bir
bütünlük içinde, benim yine aynı gün vermiş olduğum kanun teklifinde, o teklif
kapsamında yer alan, Ceza Kanununun 84, 125, 132, 133, 134, 213, 214, 215, 216,
217 ve ilanihaye... O kadar çok madde var ki! Burada biz, anılan maddelerde,
basın ve yayın yoluyla işlenen suçlarda -aleniyet unsuru zaten gerçekleşmiş;
ama- ekstra artırarak ceza veriyoruz.
Eğer, bir ilke
doğrultusunda hareket edilecek ise, bizim 15 maddelik teklifimiz, basın ve
yayın yoluyla işlenen suçlarla ilgiliydi. Bunun dikkate alınması gerekirdi.
Basın özgürlüğü gününde, 3 Mayıs 2005'te verilen teklif, bu özgürlükleri de
güvence altına alır nitelikte olmalıydı. Sadece birkaç maddeyle ilgili olarak
özel artırımdan vazgeçilmesi, aleniyet unsuru için de "zaten basın yayın
yoluyla işlenmesi tatmin edicidir, yeterlidir" denilmesi, diğer suçlar bakımından
da olmak gerekirdi. Bunun böyle olmaması, Anayasanın eşitlik kuralına
aykırıdır. Bu noktada, ben, her iki partinin grubunun da dikkatini çekiyorum,
bakanlığın da dikkatini çekiyorum. Gelin, basın ve yayın özgürlüğünü daha da
genişletecek, basın ve yayını özel suç kaynağı olarak gösterecek davranışlardan
kaçınalım ve basın ve yayın özgürlüğünün özüne dokunur nitelikteki bu
davranışlardan kaçınalım.
Ayrıca, o gün vermiş
olduğumuz teklifle biz, başkaca maddelerde de, kamu yararı bulunması durumunda
cezanın verilemeyeceğini de öngördük.
Değerli milletvekilleri,
bu vesileyle, basın ve yayın özgürlüğü, Türkiye'nin gündemine bir kere daha
gelmiştir. Basın ve yayın, sadece sizin veya halkın hoşuna giden veya zararsız
veya tepki yaratmayan haber ve düşünceleri açıklayacak değildir, bunları
yayacak da değildir; aksine, halkın veya/ve yöneticilerin bir kısmına ters
düşen...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın efendim.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - ...iktidara ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edecek
haberleri ve düşünceleri de açıklayabilecek ve yayabilecektir. Böyle olduğu
takdirde, o kalemlerden mürekkep damlar, yağ ve bal damlamaz. Çoğulculuk,
hoşgörü ve demokratik toplum gerekleri bunları gerektirir. Bizim yolculuk
yaptığımız evrensel standartlar bunları çözdü ve bunlarla ilgili, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin içtihatları, bizim de iç hukukumuzun bir ürünü haline
geldi.
Bunlarla çelişmeyecek
davranış içinde, bütünlük içinde olacağınızı umuyorum; hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçınbayır.
Sayın milletvekilleri, 10
uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- Türk Ceza
Kanununun 87 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında geçen
"ikinci" ibareleri "üçüncü" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- Türk Ceza
Kanununun 103 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(3) Cinsel
istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat
edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve
gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından
birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13.- Türk Ceza
Kanununun 105 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(2) Bu fiiller;
hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden
kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın
sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi
bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza
bir yıldan az olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14.- Türk Ceza
Kanununun 107 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2) Kendisine veya
başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar
verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde
bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün?.. Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15.- Türk Ceza
Kanununun 125 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "ya da
yakıştırmalarda bulunmak" ibaresi metinden çıkarılmış, dördüncü ve beşinci
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(4) Hakaretin
alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan
kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu
oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça
ilişkin madde hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 901 sıra
sayılı yasa teklifinin 15 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu, Grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 15
inci maddeyle ilgili değerlendirmeyi yaparken basın özgürlüğüyle doğrudan veya
dolaylı olarak ilişkisi bulunan 15, 22, 25, 26 ve 30 uncu maddeleri bir bütün
halinde değerlendireceğimi ifade ediyor; bu anlayışla düşüncelerimi Genel
Kurulun bilgi ve takdirlerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
günümüzde hiçbir şekilde değiştirilemeyecek çok önemli bir gerçek var. İçinde
yaşadığımız çağ, büyük ölçüde bir iletişim çağı. Bu yapılama içinde, genel
anlamda, kitle iletişimi alanındaki tekelleşme kavramını öncelikle
değerlendirmek istiyorum. Basınla ilgili düzenlemeleri, bir bütün halinde,
bütün bu kavramları gözönünde bulundurarak değerlendirmemiz gerekiyor. Basında
tekelleşme, tekelleşmenin sonuçları, bunun önlenmesi ve en nihayet, basın
özgürlüğüne bunun hangi ölçülerde yansıdığını incelememiz gerekiyor.
Gazete, dergi, radyo ve
televizyon sayısına bakarak, ülkemizde, tekelci bir gelişmeden çok, çoğulcu bir
yapı olduğu görüşünü ifade eden anlayışlar da vardır; ancak, kabul etmek
gerekir ki, tekelleşmeyi haklı kılan pek çok gerçek vardır. Basında tekelleşme,
pazarın örgütlenme biçimiyle doğrudan ilgilidir. Üretimde ve dağıtımda basınla
doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan taraflar yatay ve dikey yoğunlaşmayla
ortadan kaldırılıyorsa, pazara giriş örgütlenme biçimleri ve politikalarıyla
engelleniyorsa, orada liberal sistemin, yani, iktidar uygulamalarının
dayanağını teşkil eden, sosyal politikaların esasını teşkil eden rekabet
ilkesi, başlangıçta ihlal edilmiş demektir, çiğneniyor demektir. Böyle bir
süreçte rekabet koşullarını sağlayıcı ve geliştirici yasal mekanizmalar
kurulamamışsa veya mevcut olan mekanizmalar çalışamaz hale getirilmişse, o
pazarın demokratik yarış koşullarına dönüştürülmesi mümkün olamaz.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
basında tekelleşme, ekonomik pazarın koşullarının kontrolünü de aşan bir
kavramdır. Basın, sadece ekonomik bir karaktere sahip değildir. Basın, aynı
zamanda, kültür, ideoloji, bilgi ve haber demektir. Basının sattığı ürün
ideolojidir, kültürdür, bilgi veya haberdir veya "enformasyon" adı
altında geliştirilen bir bilinç yöntemidir. Bu sebeple, basında tekelleşme,
sadece ekonomik anlamda değil, aynı zamanda bir ülkenin enformasyon ve bilgi
yoksunluğu ve bilinçlerin şekillendirilmesi bağlamlarında oldukça tehlikeli bir
oluşumdur.
Kapitalist yoğunlaşma,
ekonomik anlamda basında bazı güçlerin egemenliğini sağlarken, bunun
kurulmasını geliştirirken, bilgi ve enformasyon anlamında günümüzde yaygın
biçimde tartışılan dünya görüşü ve davranış biçimlerinin egemenliğinin
sağlanması ve yaygınlaştırılmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Basının
reklam ve izlenme oranına bağlı olduğu düşünüldüğünde, tekelleşmenin toplumun
yaşamı ve geleceği açısından ne kadar tehlikeli sonuçları olduğu kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tekelleşmenin pek çok sonucundan söz edilebilir. Bunların en
önemlisi de, basın özgürlüğünü ya da daha genel anlatımla, bireyin bilgilenme,
haber alma özgürlüğünü sınırlaması veya engellemesidir. Batı dünyasında
tekelleşmenin eleştirilmesinin ve önlenmeye çalışılmasının temel sebebi de
budur. Tekelleşme, demokratik ve çoğulcu toplum yapısı için ciddî bir
tehlikedir.
Değerli arkadaşlarım,
tekelleşme olgusu, vakıası, gazetecileri de etkiler. Her ne kadar uzun vadede
güçlenen işletmelerin, hiç olmazsa bir kısmının, gazeteciye daha iyi çalışma
koşulları yarattığı düşünülebilinir ise de, tekelleşme, özünde, gazetecinin
konumunu zayıflatan, buna karşılık iletişim aracını kontrol eden kişi ya da
grubun belirleyiciliğini artıran bir gelişmedir. Tekelleşme, yine kabul etmek
gerekir ki, çalışanlar açısından da sendikasızlık demektir, örgütsüzlük
demektir, iş ve ücret konusunda güvencenin kalmaması demektir.
İşte, değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de, yukarıdaki tablonun ve sürecin bütün boyutlarını
özellikle son üç dört yıldan bu yana yaşıyoruz; bütün çıplaklığıyla, bütün
gerçekliğiyle, bu gerçekleri, Türkiye'de son üç dört yıldan bu yana yaşıyoruz.
Peki, siyasî iktidar
olarak, bu tabloyu kırmak ve değişimi sağlamak adına ne yapıyoruz? Bu sorunun
olumsuz olduğunu ve hiç seviyesinde olduğunu, daha da ötesi, bu yapıdan
yararlanıldığını, karşılıklı olarak bu ilişkilerin konjonktürel bir şekilde
kullanıldığını, üzülerek ve endişeyle görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tekelleşmeyle ilgili olarak sözü edilmesi gereken önemli bir konu da,
gazetecilik mesleğindeki örgütlenme sorunudur. Bunun tekelleşmeyle doğrudan bir
ilişkisinin olmadığı söylenebilir ise de, tekelleşmenin yarattığı olumsuz
sonuçları ortadan kaldırmaya ya da sınırlandırmaya yardımcı olabileceğini de
gözönüne almak gerekiyor. Türkiye'de, maalesef, meslek örgütleri -sadece
gazetecilik alanında değil, genel anlamda meslek örgütleri- son yıllarda ciddî
güç kaybına uğramışlardır; daha doğrusu, gazetecilerin meslekî çıkarlarını
koruyan sendikaları güç kaybetmiş, gönüllülük esasına dayalı olan derneklerin
sayısı ise artmıştır. Bu durum beraberinde birtakım ciddî sorunları da
yaratmaktadır. Meslek ilkelerinin uygulanamaması, belirsiz hale gelmesi, her
türlü yönlendirme istek ve çabalarının uygun ortam bulması bunlar arasında
sayılabilir. Gazetecilerin meslek çıkarlarını savunmalarının yanı sıra herkesi
ilgilendiren güvenirlilik, saygınlık gibi konularda sorumluluk ve etik
anlayışının geliştirilmesi için meslek örgütlerine önemli görevler düştüğünü
hepimiz biliyoruz.
İşte, değerli
arkadaşlarım, basın özgürlüğünün asgarî şartlarda yasal ve sosyal altyapısının
oluşturulabilmesi için yapılması gerekenleri ciddî bir şekilde, sistematik bir
şekilde değerlendirmemiz ve uygulamaya koymamız gerekmektedir. Bu yasal ve
sosyal altyapı şartları nedir, nelerdir; bunları ben ana başlıklarıyla
bilgilerinize, değerlendirmenize ve takdirinize sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, basında en önemlisi
mülkiyet yapısının doğrudan veya dolaylı yollarla tekel yaratmasını
engellemeliyiz; yani, birtakım birleşmelerle, çapraz sahiplik ilişkileriyle,
tröstleşme gibi ilişkilerle, kurumsallaşmalarla tekelleşme yaratılmasının önüne
geçmeliyiz. Bu konuda RTÜK Yasasında ve bağlı olan mevzuatta mutlaka düzenleme
yapılması gerektiğini önemle ifade ediyorum.
Yine bu konuda, gerek
Avrupa hukukunda gerekse Amerika hukukunda sermaye gruplarının basındaki bu
yapılaşmasını yüzde 20'ler seviyesinde tutan bir sermaye yapılanmasının
olduğunu da önemle vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben
görüşlerimi ilerleyen maddelerde anlatmaya devam edeceğim. Bu aşamada konuşmamı bu şekilde kesiyor ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
AK Parti Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun teklifinin 15 inci maddesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
10 uncu madde üzerinde
yaptığım konuşmada, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi ve basın
mensuplarımızdan gelen talepler doğrultusunda Türk Ceza Kanununda yapılan
değişikliklerden bahsetmiştim. Şimdi de, bazı değişikliklerin yapılamaması hali
söz konusu idi, onlardan bahsetmek istiyorum.
Bir tanesi
"müstehcenlik" kelimesinin tanımının yapılması istenmişti.
"Teşhircilik" kelimesi gibi bazı kavramların tanımlarının yapılması
da talep edilmişti. "Bunların tanımı somut değil, somut olmayınca sıkıntı
olur" denilmişti. Ancak, bunların tanımının somut bir biçimde
yapılabilirliği söz konusu değil; çünkü, müstehcenliğe siz kendinize göre bir
tanım yaptınız, o tanım size göre olmaktan öteye çıkmaz, başkalarına göre yine
sübjektif bir tanım olarak kalmaya devam eder.
İstanbul Barosu Başkanı
değerli meslektaşımızla konuşmamız sırasında kendisine demiştim ki,
müstehcenliği tanımlarsan, nasıl yaparsın? "Pornografik derim" dedi.
O zaman, pornografi nedir? Yani, bunu tanımlamanın, tam somut hale getirmenin
şekli yok. Ancak, Yargıtayımız uygulamalarda bunun tanımını kendi açısından
bulmuş, içtihatlarla bir karara bağlamıştır, o da devam ediyor. Öyleyse, bunu
uygulamaya bırakmak lazım. Sübjektif bir tanım yapmaktan kaçınmak lazım; çünkü,
objektif bir tanım, somut bir tanım yapılabilirliğin imkânı yok burada.
Öte yandan, teşhircilikle
ilgili 225 inci maddeyle ilgili de basın ve yayın organlarımızda birtakım
konuşmalar çıktı. Bu kitabı yanıma alırken, bunun gerekçesiyle ilgili bir
düzeltme yapılmıştı, bu düzeltmeden bahsedilmedi... Tabiî, 225 inci maddenin
gerekçesinde farklı yorumlara imkân veren bir ifade tarzı var idi. Bu maddenin
görüşülmesi sırasında, Genel Kurulda, o zaman komisyon Başkanımıza vekâlet eden
Sayın Halil Özyolcu, Genel Kurula hitaben: "Sayın Başkan, 225 nci maddenin
gerekçesiyle ilgili bir düzeltme yapacağız. Gerekçesi ile ilgili madde arasında
bir paralellik olmadığı için, Genel Kurulun bilgisine sunmak açısından, madde
gerekçesini burada okumak istiyorum" diyor ve madde gerekçesini burada
okuyor ve gerekçeyle ilgili bir düzeltmeyi, siz Saygıdeğer Heyetin huzurunda
yapıyor. Bunu, komisyon Başkanvekili yapıyor; tutanaklarda da bu vardır ve
uygulayıcılar açısından da bu konu değerlendirilecektir.
Ayrıca, Yargıtayın
içtihatları, teşhircilik kelimesinin ne manaya geldiğini zaten içtihatlar
çözmüştür. Bu konuda, uygulamada herhangi bir sıkıntı ve sorun olacağı
kanaatinde değilim. Parkta, plajda veya başka yerlerde olan insanların
kıyafetlerinin şekillerinin bu madde kapsamında cezalandırılmasının kesinlikle
imkânı yoktur; konuyu o mecralara çekebilmenin de imkânı yoktur. Zorla çekseniz
dahi, konunun oraya gidebilirlik şansı söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, öte
yandan, Türk Ceza Kanununun 132 nci maddesi, 133 üncü maddesi ve 134 üncü
maddesiyle ilgili, hem Basın Konseyinin hem de Gazeteciler Cemiyetinin, biraz
önce burada konuşan değerli büyüğüm Sayın Yalçınbayır'ın da teklifinde olduğu
üzere, bu maddelerde yer alan suçların işlenmesi halinde, örneğin, 133 üncü
madde için söylüyorum, ancak kamu yararı nedeniyle yapılan yayın suç
oluşturmaz; 132 nci maddede hakeza, 134 üncü maddede hakeza. Peki, ben, size,
bu maddeleri okumak istiyorum; bunların kapsamında ne vardır. Biz, bu
değişikliğin, kamu yararı kapsamıyla yayın yapılmasının suç oluşturmayacağına
dair teklifin doğru olmadığı kanaatinde idik. Gerekçesi de şu: Bu maddelerde
korunan değerler, haberleşmenin gizliliğini ihlal. Ne deniliyor 132 nci maddenin
birinci fıkrasında: "Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal
eden kimse." Yani, iki kişi arasındaki haberleşmenin gizliliğinin
ihlalinden bahsediliyor. Basın Konseyi, diğer, Gazeteciler Cemiyeti ve basın
mensubu arkadaşlarımızın bir kısmı diyor ki: Kamu yararı olması halinde,
bunlara ilişkin kısıtlama suç oluşturmasın.
Öteki madde nedir, 133
üncü madde nedir; kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması.
Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin
rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazıyla
kaydeden kişinin cezalandırılmasından bahsediyor, iki kişi arasında gizli olan,
kulak kulağa, ağız ağza yapılan veya bir kenara çekilmiş özel iki kişiye,
mahrem olan bir konuşmanın, bunların rızası dışında kayda alınmasının suç
olarak düzenlenmesinden bahsediyor. Peki, ne deniliyor; deniliyor ki: Biz,
bunların kaydını alalım, yayınlayalım, kamu yararı varsa, bu da suç olmasın.
Öteki madde ne; özel
hayatın gizliliğini ihlal maddesi, 134, kişilerin özel hayatının gizliliğini
ihlal eden kimseden bahsediyor. Biz, bunu da, kamu yararı varsa alalım,
yayınlayalım; bu, suç olmasın... Peki, kamu yararı nedir, bunun tanımını kim
yapar, nasıl olur? Bunun tanımı da, suç oluştuğu inancı kişide var ise,
şikâyette bulunur ve tespitini de kim yapar; tespitini de mahkeme yapar
deniliyor. Peki doğru mu?
Bakın, değerli
arkadaşlar, Anayasamızın özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20 nci maddesinin
ikinci fıkrasında deniliyor ki: "Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı
olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı
olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz."
Benim burada dikkatinizi
çekmek istediğim husus şu: Anayasa, özel hayatın gizliliğini ihlal, haberleşme
hürriyetine ilişkin 22 nci madde, konut dokunulmazlığına ilişkin 21 inci
maddelerin tamamında, bu özgürlüklere sınır getirecek düzenlemelerin,
sınırlamaların yapılabilmesi için mutlaka hâkim kararı, gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde ise, kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emrini arıyor;
Anayasanın amir hükmü; ama, burada önemli olan noktanın birisi şu: Burada tadat
edilen sebepler, yani, sınırlamanın yapılabileceği hallerin arasında kamu
yararı yok, kamu düzeni var, kamu sağlığı var, genel sağlık var, genel ahlak
var; ama, bunun arasında kamu yararı yok. Yani, bizim Anayasamız, kişiler
arasındaki haberleşmeye, özel hayatın gizliliğine, bu alana müdahale edilmesine kamu yararı gerekçesiyle müsaade
vermemiştir. Neyle müsaade vermiştir; ancak orada, maddede tadat edilen
hallerde müsaade vermiştir.
Öte yandan, Ceza
Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi var ve devamında da 139, 140 ıncı
maddeleri var. Orada da biz şunu söylemiştik, demiştik ki: Kişilerin telefon
kayıtlarının dinlenmesi veya teknik araçlarla izlenmesi veya bir kişiyle ilgili
gizli soruşturmacı görevlendirilmesi düzenleniyor ve bunun usul ve şartları
belirleniyor. Orada konulan kıstas şu: Bir kişinin suç işlediğine dair kuvvetli
bir şüphe bulunacak, soruşturma açılacak, kuvvetli bir şüphe var; ancak, bu
şüpheyle uyumlu bir delil elde etme imkânı bulunamayacak, delil arayacak,
soruşturacak, delili bulduğu zaman yine gizli izlemeye veyahut da gizli
soruşturmacı yoluna başvuramıyor soruşturmacı. Ne zaman; delil elde etmediği
halde. Peki hangi yöntemle başvurabiliyor; hâkim kararıyla veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının kararıyla suç işlediğine dair
kuvvetli şüphe bulunan kimsenin telefon kaydı, haberleşmesi, kişiler arasındaki
konuşması ve özel hayatına müdahaleyi, biz, devletin polisine, jandarmasına
vesairesine dahi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
...hâkim kararıyla yapılabilmesini şart koşarken, basının bu alanlara müdahalesi
konusunu sadece kamu yararıyla sınırlayıp alabildiğine açmanın ne kadar doğru
olduğunu da, ben, siz Yüksek Heyetin takdirlerine arz ediyorum, sunuyorum.
Biz, özgürlük alanlarını
genişletelim. Dün CMK görüşüldü, orada da bunlar tartışıldı. Bireylerin
özgürlük alanlarına kolluk dahi, jandarma, polis dahi ancak hâkim kararıyla,
ancak savcı kararıyla veya kanunen yetkili kılınmış merci kararıyla polisin
müdahale etmesine izin verirken, basın görevlilerinde sadece kamu yararı
aramanın kişilerin özel hayatına daha büyük bir müdahaleyi doğuracağı
gerekçesiyle, bu konudaki talepleri kabul edilmemiştir.
Bir konuyu dikkatlerinize
sunup, sözlerime son veriyorum: Özellikle 132 nci ve 134 üncü maddeyle ilgili
altkomisyon görüşmeleri sırasında, CHP'li arkadaşlar ile biz, basın yayın
yoluyla artırıcı olma halinin suç olmaktan çıkarılmasını üstkomisyona tavsiye
kararı almıştık. Üstkomisyon görüşmeleri sırasında, CHP'li arkadaşlarla bu
tavsiyeler doğrultusunda önergeleri müşterek hazırlamamız gerekirken, iki değerli
arkadaşımızın imzasıyla bu önergeler verildi. Bizi de orada atladılar tabiri
caizse. Ben, önergeleri getirdim, kendim de hazırlamıştım bunu müşterek verelim
diye; ama, orada bunu atlayarak kendileri vermeye kalktılar. Komisyonda sükût
geçmemizin sebeplerinden bir tanesi budur.
Değerli arkadaşlar, basın
özgürlüğüyle alakadar maddelerde yapılan iyileştirmelerin tamamı basına verilen
değerin bir başka ifadesidir.
Öte yandan, Sayın
Yalçınbayır, burada...
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen son cümlenizi alalım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tamam efendim, bitiriyorum.
Sayın Yalçınbayır,
aleniyetle ilgili bir değerlendirmede bulundu, ben katılıyorum; ancak, basın
yayın organlarının suçu alenen işlemesi halinde verdiği zarar ile bunun, iki
kişinin, üç kişinin arasındaki konuşmanın verdiği zararı bir mukayese edin.
Size birisi bir iftira ettiği zaman büyük bir gazetede veya yayın organında
çıktığında bunun verdiği bir zarar ile üç kişinin arasında atılan iftiranın
verdiği bir zarar bir olur mu?! Bunun ikisini denk tuttuğunuz zaman Anayasanın eşitlik
maddesine bu uygun düşer mi değerli arkadaşlar?! Aleniyetin verdiği zarar üç
kişinin arasında başkadır, milyonlarca kişinin huzurunda başkadır. Bunu doğru
takdir etmek lazımdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bozdağ.
15 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16.- Türk Ceza
Kanununun 145 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(1) Hırsızlık
suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, suçun işleniş
şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk
Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 16 ncı çerçeve
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 16.- Türk
Ceza Kanununun 145 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir:
'(1) Hırsızlık suçunun
konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim
yapılabileceği gibi,
suçun işleniş şekli ve
özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de
vazgeçilebilir.'"
|
|
|
|
|
Eyüp
Fatsa |
Alaettin
Güven |
Nuster
Bayraktar |
|
Ordu |
Kütahya |
İstanbul |
|
Recep
Koral |
Yahya
Baş |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, teknik bir düzeltmeyi ihtiva ediyor
önerge. O bakımdan, uygun görüşle Sayın Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Örneğin çantanın içinde
yüksek meblağda paranın bulunduğu beklentisiyle işlenen hırsızlık suçunda
çantanın içinde para bulunmaması veya çok az miktarda bulunması dolayısıyla
cezada indirim yapılıp yapılmaması konusunda karar verilirken suçun işleniş
şekli ve özelliklerinin de göz önünde bulundurulmasını sağlamak amacıyla işbu
değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, komisyonun uygun görüş belirttiği, Hükümetin katıldığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17.- Türk Ceza
Kanununun 150 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "indirilir"
ibaresi, "indirilebilir" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - 17 nci maddedeki "birinci" ifadesi
"ikinci" olacak.
BAŞKAN - Tamamen bir
rakam düzeltmesi; basım hatasından kaynaklanan. "Birinci",
"ikinci" olarak zabıtlara geçiyor.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18.- Türk Ceza
Kanununun 155 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen, "Başkasına ait
olup da," ibaresinden sonra gelmek üzere "muhafaza etmek veya"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
18 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19.- Türk Ceza
Kanununun 158 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Ancak, (e), (f) ve
(j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî
para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az
olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
Sürenizi birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
teklifin 19 uncu maddesiyle ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
teklif, 39 maddeden ibaret olarak Yüce Meclisin huzuruna sunuldu. Yüce Meclise
getirilmeden önce, elbette, belirli bir süreç yaşandı. Bu sürecin temelinde,
5237 sayılı, 1 Nisanda yürürlüğe gireceği öngörülen Türk Ceza Kanunu var. Daha
sonra, Türk Ceza Kanununun atıf yapmış olduğu özel kanunlardan bahisle, zorunlu
olarak, bu yasanın yürürlük tarihi, hepimizin bildiği gibi, 1 Haziran 2005
tarihine bırakılmış oldu.
İşte, bu süreç
içerisinde, birtakım ihtiyaçların doğmuş olduğu bazı kanun maddelerinden
dolayı, birtakım değişiklik teklifleri getirildi. Artık, bunun teklif olarak
getirilmesi, Yüce Meclisin huzurunda, konuşmacı arkadaşlarımızın söylemlerinden
o kadar kanıksar hale gelindi ki, hep söyledik, tasarı şeklinde gelmesi
gerekenler, maalesef, sayın milletvekillerimiz tarafından teklif şeklinde
getirildi. İşin özünde, tasarı olarak bunların getirilmesi gerektiğini, şu ana
kadar hep söyleyegeldik.
Şimdi,
öncelikle, 19 uncu maddeyle değiştirilmek istenilen 5237 sayılı Yasanın 158
inci maddesine bir bakalım. Biliyorsunuz, dolandırıcılık adı altında suç, basit
nitelikteki bir dolandırıcılık, bir de nitelikli şeklindeki bir dolandırıcılık
diye iki suç tabir ve tarif ediliyor. Daha önceki, daha doğrusu, 765 sayılı
Türk Ceza Kanununda bunların karşılığı, Türk Ceza Kanununun 503 üncü
maddesindeki, basit nitelikteki dolandırıcılık; 504 üncü maddesindeki
dolandırıcılık da, nitelikli dolandırıcılık adı altında hüküm altına
alınmıştır.
Şimdi, 5237 sayılı Yasada
getirilen, 158 inci maddede yer alan suça, gerçekten, incelenip, bakıldığında,
birtakım hususlarda eksiklik olduğu görüldü. Bu bir gerçek ve değiştirilmek
istenilen ve eklenmek istenilen cümlenin de özüne, biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sahip çıkıyoruz. Sebebini açıklayacağım.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, nitelikli dolandırıcılık adı altındaki 158 inci maddenin özüne
bakıldığında, aynen şu şekilde:
"Dolandırıcılık
suçu; a) Dinî inanç" vesaire, devam ediyor. "b) Kişinin içerisinde
bulunduğu tehlikeli durum" diye devam ediyor "c) Kişinin algılama
yeteneğinin zayıflığından..." d) Kamu kurum ve kuruluşlarının..." "e)
Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak..." f) Bilişim sistemlerinin,
banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle..."
"g) Basın ve yayın araçlarının" diye devam ediyor. Yine, "h)
Tacir veya şirket yöneticisi" şeklinde. "i) Serbest meslek sahibi
kişiler tarafından"... "j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis
edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla" deniliyor
ve devam ediyor: "Bunlara verilecek ceza ise iki yıldan yedi yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmedilir" şeklinde hüküm
altına alınmış idi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, burada bizleri ve toplumu rahatsız eden bir somut olay çıktı. Bu
somut olayı herkes çok yakinen biliyor; ama, bizlerin, kesinlikle şunu çok iyi
anlatmamız gerekir ki, biz burada, Yüce Meclisin huzurunda, ne bir kişiye karşı
af niteliğini taşıyacak yasalar yapmaya kendimizi görevli sayarız ne de
özellikle bir kişiye karşı ceza verilmesini kendimize görev sayarız. Bir defa,
bunların altını çiziyoruz. Kişilere karşı, ne hasmane tutum gösterebilir bu
Yüce Meclis ne de kişileri koruyucu şeklinde yasalar hazırlayabilir. Bu Meclis,
bize bu tür bir yetkiyi vermemiştir. Eğer, buna rağmen bizler, kişileri
kurtarmak amacıyla veya özel hasmane tutumlardan dolayı kişilere ceza vermek
amacıyla yasa yapar ve çıkarırsak, yarın bir gün, bizi buraya gönderen
halkımız, bunun hesabını bizlerden ve siyasî iktidarlardan sorar.
İşte, bu doğrultuda, 158
inci maddedeki eksikliği kamuoyuyla paylaşmak suretiyle gördük ve doğru bir
şekilde bu teklifi Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi belirttik.
Şimdi değiştirilmek
istenilen 158 inci maddedeki birinci fıkranın (e) bendi, (f) bendi ve (j)
bendine dikkatle bakıldığında, değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten,
kamu kurum ve kuruluşları ile bilişim sistemlerinin, banka veya kredi
kurumlarının -ki, banka gibi görev yapan kurumların ne olduğunu herkes biliyor,
finans kurumlarının ne olduğunu biliyor; bunlar da dahil olmak üzere- yine,
"banka ve diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin
açılmasını sağlamak maksadıyla" şeklinde devam eden bu suçlara verilecek
cezanın iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar para cezasına
şeklinde kaleme alınmasını bizler kabul edemezdik. Eğer, bu maddeler üzerinde
17 Aralık süreci gibi hepimizin iki ayağını bir pabuca sokan bir süreç
olmasaydı da, 5237 sayılı Yasa tasarı halindeyken Genel Kurulda layıkı veçhile
gerçekten bütün maddeleri tek tek tartışılabilseydi, 158 inci maddede o zaman
yapılan hata, bugün yapılmazdı. İşte, bugün bu hatayı gidermek için böyle bir
teklif geldiyse, biz, o nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifi
kabul ediyoruz ve destekliyoruz diyorum; ama, bu maddeye ilişkin teklifi,
yanlış anlaşılmasın, önceki ve sonraki maddelere ilişkin teklif değişikliklerine
bizim özde ne şekilde muhalefet ettiğimizi zaten sözcü arkadaşlarımız da
söyledi, bizler de söylüyoruz.
İşte burada belirtilen
hususlar, bütün kamuoyunu, ülkemizi ilgilendiren hususlar. Nedir bunlar;
bankacılık sisteminin şimdiye kadar ülkemizi, halkımızı ne durumlarda
bıraktığını hepimiz çok çok iyi biliyoruz. Öyle bir bankacılık sistemi var idi
ki, öyle bir bankacılık hizmetleri adı altında hizmet verilmeye çalışılan, ama,
maalesef, işin özüne bakıldığında bankacılık hizmetinin yapılmadığı, işin aslı
bankaların içinin boşaltılıp daha sonra milletin cebinden, halkın cebinden
kuruş kuruş biriktirdiği paraların, tasarruf etmeye çalıştığı, ekmek parası
için kuruş kuruş biriktirdiği paraların kimlerin cebine nasıl gittiğini hepimiz
çok iyi biliyorduk. O zaman biliyor isek, biz de bu hatayı burada gidereceğiz
ve bankalarla ilgili yapılan, hortumlamalarla ilgili yapılan bu yasanın bu
maddesine eklenecek bu cümleyle "o kişilere verilebilecek cezanın üç
yıldan başlayan bir hapis cezasıyla" şeklinde değiştirilmesini ve "o
kişi veya kişilerin -sadece kişi değil- kişilerin elde etmiş olduğu
menfaatların da iki misli para cezasıyla cezalandırılması" şeklinde
düzenlenmesinin hak ve adalete uygun olacağı ve hesap vermemiz gereken
halkımıza, ülkemize bu hesabı bu şekilde verebileceğimizi ve her yerde
savunabileceğimizi burada siz Yüce Meclisin değerli üyelerine anlatmak ve
kamuoyuyla bunu paylaşmanın da bizlere düşen ayrı bir görev, önemli bir görev
olduğunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Elbette bunu söylerken,
kim veya kimler, hangi bankacılar, hangi bankaları hortumlayan hortumcular bunu
yaptı veya yapmadı, tek tek burada isim isim söylememizin hiçbir etik değeri
olmaz, olamaz; çünkü, yerine göre o kişiler yargının karşısında ceza aldılar,
yerine göre yargılanıyorlar, yerine göre de cezaları kesinleşmiş, yarın bir gün
bu yasadan acaba faydalanabilir miyiz faydalanamaz mıyız diye, gözleri, sözüm
ona, Meclisin, görüşülecek olan gündemlerinde, değişik tekliflerinde. O
nedenle, isimleri söylemenin, burada etik olmadığını sizlere de ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
biz bu çalışmaları, başından beri, 2003'ün sonbaharından bugüne kadar, İstanbul
Hâkimevindeki çalışmalarımızdan başlayıp Ankara'daki altkomisyon çalışmalarına
kadar, altkomisyonla birlikte Adalet
Komisyonu çalışmalarına kadar, burada bulunan hemen hemen çoğu Adalet Komisyonu
üyesi arkadaşlarımızla birlikte yaptık; Sayın Başkanımız ve Sayın Bakanımızın
katkılarıyla biz bunları yerine getirmeye çalıştık ve hep söylenilen şu oldu:
Bu Türk Ceza Kanunu, Anayasamızdan sonra en temel kanunlardan biridir. O zaman
bunun bütün kamuoyuyla paylaşılabilmesinin yolu Anamuhalefet Partisi ve tüm
diğer siyasî partilerin de görüşleri alınmak suretiyle, sivil toplum
örgütleriyle, demokratik kitle kuruluşlarıyla siyasî iktidarın uzlaşı
içerisinde çıkarması prensibinden hareket ettik. Sayın Bakanımız, Sayın
Komisyon Başkanımız, bu görüşleri, gerek komisyon çalışmalarımızda gerekse
Genel Kurul çalışmalarımızda Meclis kürsüsünde her zaman her yerde dile getirdiler.
Biz, şimdi, şunun hesabını burada birbirimize vermekle mükellefiz. Vereceğimiz
hesap şudur: Söylediğimiz o sözlerde ne derece samimîyiz ne derece samimî
değiliz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri, Adalet Komisyonu üyeleri olarak, verdiğimiz o sözde, uzlaşı
sözünde samimîyiz ve bugün görüşülecek olan bu teklifin de 1 Hazirana yetişmesi
için, her ne kadar eleştiri yaparsak yapalım, bütün maddeleriyle ilgili,
herhangi bir engelleme çıkarmayacağımızı da burada belirtmek istiyoruz; ancak,
sayın milletvekilleri, bundan bir hafta kadar önce yine altkomisyonda görüşülen
öyle bir madde veya maddeler vardı ki, özellikle bir veya iki madde üzerinde,
gerçekten uzlaşı fikri içerisinde samimî olduğuna inandığımız değerli
milletvekili arkadaşımız Sayın Köylü ile birlikte ve diğer arkadaşlarımızla
birlikte oybirliğiyle Cumhuriyet Halk Partisinin önerileri kabul edilmek
suretiyle belirli maddeler bu teklif metninden çıkarıldı; şimdi, dileriz ve
isteriz ki, çıkarılmış olan bu teklif metnindeki maddenin tekrar bu Genel
Kurula, bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın önerileriyle buraya
getirilmeye çalışılmasın. Eğer böyle bir şey yapılırsa, eğer böyle bir şey
yapılma ihtimali varsa, lütfen, sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım, Sayın
Komisyon Başkanımız; elimizi vicdanımıza koyalım, eğer, bu söylediğimiz
sözleri, halkımıza, kamuoyuna verdiğimiz uzlaşı sözünü yerine getirmekteki
samimiyetimizi gösterebileceksek, lütfen, daha önce Adalet Komisyonunda ve
altkomisyonda görüştüğümüz o tekliflerin aynen bu şekilde buralarda
değerlendirilmesi gerekir. Yeni yeni bir şeylerin eklenmesini, monte
edilmesini, kesinlikle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmeyiz,
edemeyiz; bunun altını çizmek istiyorum; çünkü, az önce belirttiğim hususların
olabileceği endişesini taşıdığım için bunu söylüyorum. Dileriz ve isteriz ki,
inşallah, o şekilde bir öneri veya teklif gelmez, getirilmez.
Sayın milletvekilleri,
dediğimiz hususlarda, biz, kamuoyunun genel vicdanını rahatlatabilecek, kamuoyuna
genel olarak tarafsız, objektif bir şekilde cevap verebilecek, hizmet
verebilecek bütün yasalara, bu Genel Kurulda sizlerle beraber sahip çıktık.
Kamuoyunun düzenini, toplumun düzenini, içinde yaşadığımız cumhuriyeti,
demokrasiyi hiçbirimiz dilimizden düşürmüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlamanızı rica ederim.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bunu söylerken, samimiyetimizi de vicdanımızla baş başa bırakmak
suretiyle, halkla ve kamuoyuyla paylaşmayı da, artık, Yüce Meclisin huzurunda,
birbirimizin gözünün içine baka baka yapabilelim, samimiyetle bunun peşinde
olalım. Demokrasi adına, cumhuriyet adına, yaşadığımız Meclisin çatısı altında
Yüce Meclisin değerli milletvekilleri olarak bu samimiyeti gösterelim.
Samimiyet gösterildiği sürece, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, sizlerle,
sizin getireceğiniz yasalarla, elbette, bizler de uzlaşı içerisinde olacağız;
ama, bunun aksinde bir şeyler olursa, gayri samimî, samimiyetin dışında hal ve
hareketler, öneriler getirilirse, bizler de buna elbette karşı çıkacağız; bunu
belirtmek istiyorum. Diliyoruz ve istiyoruz ki, bunlara rağmen, her şey
samimiyet içerisinde, Yüce Meclisin ve milletimizin huzurunda gerçekleşir,
gerçekleşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
19 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20.- Türk Ceza
Kanununun 168 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 168.- (1)
Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli
iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve
fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya
yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri
verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte
ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın
kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi
halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı
etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren
hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme
veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca
mağdurun rızası aranır."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyle ilgili
bir açıkoylama isteği vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 901
sıra sayılı kanun teklifinin 20 nci maddesinin açıkoylamasını arz ederiz.
BAŞKAN - Ahmet Işık?..
Burada.
Nihat Eri?.. Burada.
Şükrü Önder?.. Burada.
Mahfuz Güler?.. Burada.
Arkadalar kendileri de
sesli olarak ifade buyursunlar.
Cavit Torun?.. Burada.
Tayyar Altıkulaç?..
Burada.
Hüseyin Tanrıverdi?..
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Yüksel Kavuştu
tekabbül ediyor.
Mehmet Sekmen?.. Burada.
Nusret Bayraktar?..
Burada.
Zafer Hıdıroğlu?..
Burada.
Asım Kulak?.. Burada.
Recep Özel?.. Burada.
Enver Yılmaz?.. Burada.
Halil Özyolcu?.. Burada.
İlyas Arslan?.. Burada.
Mustafa Ilıcalı?..
Burada.
Mehmet Denizolgun?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Sabri Varan
tekabbül ediyor.
Hakkı Birlik?.. Burada.
Veli Seyda?.. Burada.
Faruk Çelik?.. Burada.
Şimdi, açıkoylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakikalık
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylarını kullanan arkadaşlarımızın Genel Kuruldan
ayrılmamalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 20 nci
maddesinin yapılan açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
319 |
Kabul |
: |
318 |
Çekimser |
: |
1 (x) |
Böylece, madde kabul
edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutacağım.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim,
Komisyon Başkanının bu maddeyle ilgili bir söz isteği var.
Buyurun Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, 21 inci maddeyi Komisyona geri
çekiyoruz efendim.
BAŞKAN - 21 inci madde
Komisyona geri verilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22.- Türk Ceza
Kanununun 188 inci maddesinin üçüncü ve yedinci fıkralarında geçen
"nakleden" ibaresinden önce gelmek üzere "sevk eden,"
ibaresi; dördüncü fıkrasında geçen "uyuşturucu" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya uyarıcı" ibaresi eklenmiş; altıncı fıkrasına;
"Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir." cümlesi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
teklifinin 22 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sayın arkadaşlar; hatibi dinleyemiyoruz, lütfen yerinize
oturun.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 15 inci maddeyle ilgili olarak yaptığım değerlendirmede,
basın özgürlüğünün, asgari şartlarda yasal ve sosyal altyapısının oluşturulması
için yapılması gerekenleri ifade etmeye başlamıştım.
Orada, 1 inci madde
olarak...
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri... Sayın bakanlarımızdan rica ediyorum... Sayın Maliye Bakanım,
sizden rica ediyorum, arkadaşlarımızla burada görüşmeyin. Bakın, kürsüdeki
hatip konuşmaktan vazgeçti. Rica ediyorum arkadaşlar!.. Siz kürsüde olsanız,
bunu arzu eder misiniz. Oturalım yerimize. Muhalefet Grubuna da aynı hitapta
bulunuyorum, lütfen yerimize oturalım arkadaşlar.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, basın özgürlüğünün sağlanmasının temel şartlarından söz
ediyoruz.
Birinci olarak, basında
mülkiyet yapısının, doğrudan veya dolaylı yollarla tekel yaratmasını
engellemek; temel olay bu.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
İkinci aşamada, basında
örgütlenme ve yönetim kültürünü, tekelciliğin oluşmasına yer vermeyecek biçimde
dönüşüme uğratmaya yardım edecek politikalar geliştirmek.
Üçüncü aşamada, basınla
ilgili ekonomik politikaları ve uygulamalarını tekelcilik yaratmayacak biçimde
planlamak ve uygulamak.
Dördüncü aşamada, küçük
ve orta boy basın işletmelerinin kurulması ve tutunmasını sağlayacak önlemler
almak; yardım, teşvik indirimi politikalarını bu amaca yönlendirmek.
Beşinci aşamada -bu da
çok önemli bir düzenleme olmalı- basınla reklam firmalarının birleşmelerini
veya reklam firmalarının basın üzerinde yönlendirici egemenlik kurmalarını ve
sürdürmelerini engelleyici düzenlemeler getirmek.
Yine, öncelikle yapılması
gerekenler anlamında, gazete, dergi dağıtımında kamusal bir örgütlenmeyi
sağlamak.
Ulusal gazete piyasasında
belirli bir paya sahip olan kişi ya da grupların öteki kitle iletişim
araçlarında sahipliği konusuna sınırlama getirmek ve Rekabet Kurumunun farklı
tekelleşme biçimlerini izleme ve önlem geliştirme görevlerini artırmak.
En nihayet, gazetecilik
meslek kuruluşlarının genel olarak meslek bilincinin geliştirilmesi konusundaki
girişim ve çalışmalarını denetlemek.
Değerli arkadaşlarım, bu
değişimi ve gelişimi başlatmak adına, siyasî iktidar olarak ne yapıyoruz? Soru
bu. Hangi politikaları uyguluyoruz? Herhalde, sağduyuyla ve objektif bir
şekilde, bu soruları değerlendirmemiz gerekiyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; basında tekelleşme kavramının yarattığı sonuçlar, bu
sonuçların ortadan kaldırılması, basın özgürlüğünün ihlal edilmemesi kavramlarının
yanında, ikinci anabaşlık, ikinci temel konu, basın suçları kavramıdır. Bu
kavramı da yine değerlendirmek gerekiyor.
Basın Yasasında ve bu
yasayla bağlantılı olarak Türk Ceza Kanununda yer alan suçlar 3 anabaşlık
halinde toplanmış durumdadır. Basın Yasasında tanımlanan suçların çoğu, doğal
olarak, basın düzeninin korunması amacına yöneliktir. Bunun yanında, Basın
Yasasında, kişilerin ve mahkemelerin saygınlıklarının korunması, adlî
hizmetlerin gereğine ve gerçeklere uygun biçimde işleyişinin sağlanması amacını
güden suçlara da yer verilmiştir. Dar anlamda basın suçu ya da salt basın suçu
olarak adlandırılan bu suçların özelliği, ancak basın yoluyla işlenebilir
olmasıdır. Bu iki suç grubu yanında, bu gruplardan herhangi birisine dahil
edilmeyen kategoridışı suçlar da basın mevzuatında yer almış durumdadır. Kimi artık
uygulanmayan, kimi başka yasalarda yer alması gereken ve yasanın bütünlüğünü
bozan bu suçların basın mevzuatından öncelikle ayıklanması gerekir.
Basın mevzuatı, tekrar
ifade ediyorum değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, kategoridışı suçlar ile
hiç uygulanmayan ya da başka yasalarda düzenlenmesi gereken suçlardan
kesinlikle arındırılmalıdır. Bundan başka, Basın Yasasında düzenlenen dar
anlamda basın suçları asgarîye indirilmelidir; çünkü, dar anlamda basın suçu
olarak kabul edilmiş bulunan suçların çoğu, basındışı yollarla işlenebilen ve
basındışı araçlarla işlendiğinde en az basın suçu kadar, hatta, basın suçundan
daha fazla zarar doğurabilen veya zarar tehlikesi yaratabilen suçlardır.
Sonuç olarak, ideal
düzenleme, yapılması gereken düzenleme, basın mevzuatında yalnız basın zabıtası
suçlarını korumak, bunun devamında da, dar anlamda basın suçları, yani, yalan
haber yayımlamak, özel yaşamın açıklanması, yargılama faaliyetleri ve adlî
olaylara ilişkin haber suçları gibi suçlarla ilgili düzenlemeyi yapmak ve
böylece basın suçu sayısını en aza indirmek olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
yargı faaliyetlerine ilişkin haber suçu kavramını da dikkatle değerlendirmemiz
gerekiyor. Adlî haberlerin verilmesi, kuşkusuz, basın açısından bir görev,
vatandaş açısından da, kamuoyu açısından da bilgilenme hakkının doğal bir
sonucudur. Ancak, adlî haberlerin verilmesi, bir yandan kitle iletişim
özgürlüğünü, öbür yandan da yargılamanın selameti ve tarafsızlığını, sanığın
savunma hakkı ile kişilik haklarının korunmasını ilgilendirmekte, bu sebeple de
özel bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, duruşma salonlarının film stüdyolarına dönüştürülmesinin,
döndürülmesinin önüne geçilmelidir. Hâkimlerin can güvenliğinin sağlanması,
hedef tahtası olarak gösterilmemesi, etki altında bırakılmamaları,
saygınlıklarının güvence altına alınması, sanıkların savunma hakkının
engellenmemesi, mağdurların kişilik haklarının korunması, adil yargılanma
haklarının kısıtlanmaması gibi uygulamalara özen gösterilmelidir.
Basın mensuplarının
katılımıyla polis baskınları yapılmasından, tekrar ifade ediyorum, basın
mensuplarının katılımıyla polis baskınları yapılmasından, zanlıların
görüntülerinin daha hazırlık soruşturması aşamasında suç kanıtlarıyla birlikte
ekranlara yansıtılmasından, sonuç olarak, yargısız infaz görüntülerinden
kaçınılması gerekmektedir.
İşte, bütün bu
anlattıklarımızın, yani, basın etiğiyle taban tabana zıt olan bu yayın
geleneğinin oluşmasında yasal düzenlemelerin yetersizliğinin etkili olduğunu,
öncelikli bir etken olduğunu unutmamak gerekiyor. Bütün demokratik hukuk
devletlerinde adlî haberlerin verilişi herhangi bir olayın
haberleştirilmesinden daha farklı
görülmekte, yasal düzenlemelerin yarattığı baskı bir yana, bu ülkelerde, basın
mensupları, meslek etiği gereği, adlî haberleri verirken daha ölçülü ve özenli
olma ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde ise, maalesef, adlî faaliyetlere ilişkin olarak yapılan bu sınır
tanımaz yayınlara karşı uygulanabilecek en etkili yaptırım olarak, en etkili
müeyyide olarak kişilik hakları ihlal edilenlerin açacakları manevî tazminat
davası dışında karşımıza ciddî bir etkili düzenleme getirilmediğini görüyoruz.
İşte, değerli
arkadaşlarım, işbu teklifle basın mevzuatında yapıldığı ifade ve iddia edilen iyileştirmeler kesinlikle yetersiz ve
göstermeliktir. Bu konuda Basın Konseyinin getirdiği değişiklik teklifleri
makul ve mutedil olduğu halde hiç nazara alınmamıştır. Cumhuriyet Halk
Partisine mensup milletvekilleri tarafından Adalet Komisyonunda bu yönde
verilen önergelerin hiçbirisi kabul edilmemiştir. Böylece, basın özgürlüğü
açısından yasada ciddî bir gelişme sağlanamamıştır, Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeler
basın ve ifade özgürlüğünün önünde önemli bir engel olarak varlığını
sürdürmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddeyle ilgili konuşma sürem bittiği için, bu aşamada Genel Kurulu bir defa
daha saygıyla selamlıyorum. Devam eden maddelerde konuyla ilgili görüşlerimi
açıklamaya devam edeceğim. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
22 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23.- Türk Ceza
Kanununun 190 ıncı maddesinin ikinci fıkrası üçüncü fıkra, üçüncü fıkrası ise
ikinci fıkra olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24.- Türk Ceza
Kanununun 191 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkartılmış ve maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
"(2) Uyuşturucu veya
uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik
tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde
satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik
tedbirine hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
24 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 25.- Türk Ceza
Kanununun 218 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(1) Yukarıdaki
maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını
aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, 9 Haziran 2004 tarihinde Basın
Yasasını kabul etti bilindiği üzere. Bu yasa, yeni bir yasaydı. Bu yasanın 18
inci ve müteakip maddelerinde cezaî hükümler düzenlemesi, basın suçlarıyla
ilgili cezaî hükümler düzenlemesi yapılmıştı. Düzeltme ve cevabın
yayımlanmaması, yargının etkilenmesi, cinsel saldırı, cinayet ve intihara
özendirme, kimliğin açıklanmaması, basılmış eserleri engelleme, tahrip ve bozma
hallerinde para cezası düzenlemesi getiren bir Basın Yasasıyla karşı karşıya
kalmıştık, böyle bir düzenleme yapmıştık. Başka bir ifadeyle, Basın Yasasında,
basın mevzuatında hapis cezası düzenlemesini istisnaî hale getirmiştik.
Dikkat edilirse, bu
düzenlemede yer alan suçlar, biraz evvel daha önceki maddelerde açıklamasını
yaptığım basın zabıtası ya da dar anlamda basın suçları dediğimiz suçlar
kapsamında kalan suçlardır; yani, çağdaş çerçeveye ve düzenlemeye uygun olan
suçlardır. Yapılması gereken de buydu. Bu çerçeveyi esas alarak yeni birtakım
düzenlemeler, ama, bu çerçevenin esasını ve özünü bozmadan elbette yeni
düzenlemeler her zaman yapılabilir.
Değerli arkadaşlarım,
bakıyoruz, benzer düzenlemeler, RTÜK Yasasının 16 ncı ve müteakip maddelerinde
de uyarı, para cezası, durdurma ve iptal olarak yapılmıştır; yani, başka bir
ifadeyle, RTÜK Yasasında da, genel hükümler saklı kalmak kaydıyla, hapis cezası
düzenlemesi esas itibariyle söz konusu değildir.
Bu düzenlemelerde bir
taraftan basın özgürlüğünün engellenmemesi, diğer taraftan ise kişi hak ve
özgürlüklerinin korunması dengesi esas alınmıştır. Peki, Türk Ceza Kanunu
düzenlemesinde ne yapılmıştır? Sorunun esası, işte, değerli arkadaşlarım,
burada düğümlenmektedir. Sorgulanması gereken temel konu budur.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, Eylül 2004 tarihinde olağanüstü şartlar ve gündem altında
düzenlemesi yapılan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun basın özgürlüğüyle ilgili
hususları düzenleyen 124/3, 132/4, 133/3, 134/2, 135 inci maddeleri ile
intihara teşviki düzenleyen 84/3 üncü maddesinde, kişinin hatırasına hakareti
düzenleyen 130/1 inci maddesinde, yine, bu metnin iftirayı düzenleyen 267 nci
maddesinde, kamu barışına karşı suçlar başlığıyla ilgili 213 ilâ 218 inci maddelerinde,
gizliliğin ihlalini düzenleyen 285/3 üncü maddesinde düzenlemesi yapılan
suçların basın yoluyla işlenmesi halinde, bütün bu anlatımını yaptığım suçların
basın yoluyla işlenmesi halinde, hem hapis cezası uygulaması ve hem de artırım
yapılacağı düzenlemesi getirilmiştir. Tekrar ifade ediyorum; bu düzenleme, Türk
Ceza Kanununda yapılan düzenlemedir ve bu düzenleme, Basın Yasasıyla, RTÜK
mevzuatıyla tümden ve esastan çelişen bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'deki tablo, geldiğimiz noktada, maalesef, budur. Geldiğimiz noktada,
Türkiye'nin, dünyanın en büyük gazeteciler hapishanesi olarak anılmaya
başlanacağını ifade ediyor ve uyarıyoruz.
Bakın, biraz evvel de
ifade ettim, Haziran 2004'te çağdaş sayılabilecek bir basın yasası düzenlemesi
yaptık. Bu düzenlemeyle, gazetecinin görevi sebebiyle suç işlemesi halinde,
kural olarak, para cezası uygulamasını getirdik; yani, çağdaş ve evrensel
düzenlemelere uygun bir düzenleme yaptık. Ceza Kanunundaki bu düzenlemede ısrar
edildiği takdirde, biraz evvel ifade edildiği gibi, şu sonucun doğması; yani,
1957-58'lerden itibaren Ankara Merkez Cezaevinde doğmuş olan yeni Hilton
koğuşlarının doğması kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Bunun yolunu açıyoruz.
Endişemiz odur ki, altı ay sonra, sekiz ay sonra, bu uygulamalarla karşı
karşıya geleceğiz. Onun için, bu konuyu, önemle, dikkatlerinize, sağduyularınıza
havale ediyoruz.
Şunu demek istemiyoruz
değerli arkadaşlarım: Basın mensupları, hiçbir şekilde, hiçbir şart altında
hapis cezası müeyyidesiyle cezalandırılamaz. Çünkü, bu konuda Sayın Bakan ve
hükümet sözcüleri, sanki böyle bir düzenleme yapılmak isteniliyor gibi bir
sunuş yapmaya çalışıyorlar; yani, basın suçlarıyla ilgili olarak kamuoyunun
beklediği hiçbir şekilde hapis cezası düzenlemesi yapılmasın... Hayır, böyle
bir beklenti yok, böyle bir talep yok. Basın suçlarında kural olan para
cezasıdır, kural olan tiraj sınırlamasıdır, kural olan iptal cezasıdır, yayın
durdurma cezasıdır veya benzeri cezalardır, tazminat niteliğindeki cezalardır.
Hapis cezalarını son derece sınırlı bir şekilde uygulamak gerekiyor. Getirilen
uygulamada ise, istisnaî ve sınırlı olan düzenlemeyi yine çoğulcu bir hale
getiriyoruz, sıkça uygulanan bir hale getiriyoruz ve kural haline getiriyoruz;
yanlış olan bu değerli arkadaşlarım.
Biraz evvel de ifade
ettim, caydırıcılığı sağlamak adına, para cezası uygulamaları yanında birtakım
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tirajı esas alarak ceza uygulaması yapılmasının
da ayrıca ilave bir uygulama olarak değerlendirilmesi yine doğru ve yerinde
olan bir uygulama olacaktır değerli arkadaşlarım.
Sorun şudur, çok net
olarak ifade ediyorum değerli arkadaşlarım: Sorun, siyasî iktidarın olaya
bakışı sorunudur. Olaya özgürlükler açısından baktığınız zaman yapılacak
uygulama yukarıda anlattığımız gibi hapis cezaları uygulamalarını istisnaî hale
getirmek; tiraj ve para cezasına ilişkin uygulamaları ise daha sık uygulanır
hale getirmek ya da hapis cezaları yanında para cezası uygulamasını ve benzeri
uygulamaları alternatif uygulamalar olarak hâkimin yasal ve takdirî değerlendirmesine
sunmak; ama, bu yapılmayıp, olaya görünürde güvenlik gerekçeleri açısından
bakıldığında ise yapılan uygulama bugün yapmak istediğimiz uygulamadır. Bu
teklifle yapmak istediğimiz uygulama, bunun esası ve özü, özgürlükleri güvenlik
gerekçesiyle kısıtlamaktan başka bir anlama gelmez. Özgürlükler ile güvenlikler
arasında... Kamu yararı adına güvenlik gerekçesine sığınmak istediğiniz
takdirde değerli arkadaşlarım, orada kamu yönetimi zafiyeti var demektir, orada
kamu yönetiminde yetersizlik var demektir. Siyasî iktidarda, maalesef, bu
aşınma çoktan başlamış durumdadır.
Konjonktürel olarak
özgürlükleri savunuyor görünen siyasî iktidarın, gelinen aşamada baskıcı bir
rejimin altyapısını uygulamak amacıyla yeni yasal düzenlemeler yapmaya
başladığını üzülerek ve endişeyle görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bunun adı da,
tekrar ifade ediyorum, hukuk devleti kavramına ve özgürlüklerin bütününe olan
inanç ve yaklaşım noktasında düğümlenmektedir. Siz, siyasî iktidar olarak bu
kavramlara gerçekten samimî ve tutarlı olarak inanıyorsanız, bu getirilmek
istenen düzenlemelerden vazgeçmeniz gerekir. Bunu ifade etmeye, bunu anlatmaya
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ceza yasalarının genel ve temel bir yasa olduğu açıktır. Basın mevzuatıyla
ilgili olan Basın ve RTÜK Yasalarının ise özel yasa niteliğinde bulunduğu yine
açık olan bir husustur. Bunlar tartışılması gerekmeyen hususlardır.
Ben bu değerlendirmelerle
bu maddedeki konuşmamı da tamamlıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bir
sonraki maddede, kalan değerlendirmemi sonuç olarak yapıp, Genel Kurulun
takdirlerine saygıyla sunacağım.
Tekrar saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
25 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 26.- Türk Ceza
Kanununun 221 inci maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "örgüte üye
olan" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ya da üye olmamakla birlikte
örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve
şahsım adına, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum.
Şimdiye kadar yaptığım
konuşmaları, bu maddede özetlemek ve değerlendirmek istiyorum değerli
arkadaşlarım. Biraz evvel, Ceza Yasasının, genel ve temel bir yasa olduğunu,
Basın ve RTÜK Yasalarının ise özel yasa niteliğinde bulunduğunu ifade etmiştim.
Ceza Yasası genel hükümlerinin özel ceza yasaları ve ceza içeren yasalardaki
suçlar hakkında uygulanacağı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda açık bir şekilde
düzenlenmiştir; bunda, hiçbir tereddüt yok. Genel hükümler, diğer özel ceza
yasalarının uygulanmasında da gözönüne alınacaktır. Burada, artık -teknik
ifadesiyle söylüyorum- fikrî içtima hükümlerinin uygulaması yapılmayacaktır.
Başka bir ifadeyle, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluşmasına
sebebiyet veren kişinin, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmasını öngören genel ceza ilkesi, basın suçları için söz konusu
olmayacaktır. Ceza Yasasındaki atıf ve bağlantı sebebiyle, doğrudan hapis
cezası uygulaması söz konusu olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
yukarıda, 14 üncü ve 15 inci maddeyle bağlantılı olarak açıklamasını yaptığım
suç türlerinin bazı hükümlerinde, gazetecilerin meslekî görevleri esnasında
haber verme ve bilgilendirme görevlerini engelleyecek şekilde hapis cezası
düzenlemesi yapıldığını, bir defa daha ve altını çizerek ifade ediyorum.
Üzülerek ifade ediyorum bu beyanımdan sonra, bu düzenlemenin adı, sayın
milletvekilleri, tehdittir; bunun adı, gözdağıdır; bunun adı, aba altından sopa
göstermektir; bunun adı, basın özgürlüğünü ihlal etmektir. Basın özgürlüğünü,
sadece bazı alanlarda ve zaman zaman serbest bırakmaktan öte gitmeyen bir
düzenleme yapılıyor değerli arkadaşlarım. Onun için, diyorum ki, demokratikleşme
ve hukuk devleti konularında samimî ve tutarlı olmak gerekir.
Adlî kolluk
yapılanmasında ve yetkileri konusunda özde ve esasta hiçbir değişiklik
yapmıyorsak; aksine, kolluğun istisnaî yetkilerini kural haline getiriyorsak,
niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşma yapıyorsak, idarî denetim mekanizmaları olan
teftiş kurulları ve üst kurulları etkisiz hale getiriyorsak, malî denetimi
devreden çıkarıyorsak, adlî yapının 1982 Anayasasıyla yaratılmış olan
bürokratik yapısını istismar ederek yargıda kadrolaşma sürecini başlatıyorsak,
yargıyı bağımlı hale getiriyorsak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Personel
Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu yapılanmasını değiştirmiyorsak; bir taraftan,
diğer kamu görevlilerinin de soruşturma izni bulunduğunu, bu sebeple dokunulmazlık
konusuna girilemeyeceğini, bunların birlikte düzenlenmesi gerektiğini ifade
edip, hem soruşturma izninin değiştirilmesi konusunda yasal değişiklik yapmıyor
ve aksine, soruşturma izni kapsamını daha da genişletiyorsak -dün Ceza
Muhakemeleri Yasasında ve Ceza İnfaz Yasasında bu anlamda da yine soruşturma
izni kapsamını genişleten düzenlemeler yaptık değerli arkadaşlarım- böyle bir
genişletme yapıyorsak, bütün bunların devamında yasama denetimini engelliyor,
milletvekilinin soru önergelerine cevap vermiyor, İGDAŞ'ın dava dosyasının incelenmesini
engelliyorsak, Seydişehir'le ilgili 9 soru önergemize Sayın Başbakan cevap
vermiyor, yasal özelleştirme süreci başlamadan yapıldığı iddia edilen konulara
açıklık getirilmiyor ve bu tür örnekler diğer alanlarda da sıkça yaşanıyorsa,
bütün bunların üstüne, basın özgürlüğü de denetim altına alınıyorsa, orada
demokratikleşmeden söz edemezsiniz. Kendimizi kandırmayalım değerli
arkadaşlarım. Bütün bu anlattıklarım, demokratikleşmenin altyapısını, yasal ve
teknik altyapısını ilgilendiren ve toplumun bütününe özgürlüklerin
getirilmesinin aracı olan düzenlemelerdir. Bu altyapı düzenlemelerini yapmadan
demokratikleşmeyi sağlayamazsınız.
Öbür taraftan,
Türkiye'de, sosyal ve ekonomik politikalarda oligarşik bir sermaye
yaratılıyorsa, oligarşik bir üst sermaye grubu, sınırlı bir oligarşik sermaye
grubu yaratılıyorsa, yoksulluk sınırındaki nüfus 20 000 000'u buluyorsa ve bu
sayı her geçen gün artıyorsa, orada hangi demokratikleşmeden, hangi
demokratikleşme anlayışı ve uygulamasından söz edebilirsiniz? Bu şartlar
altında, orada, o ortamda keyfî, otoriter ve baskıcı bir yönetim sürecinin
kompleks bir şekilde başlaması kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Türkiye'de
bu süreç çoktan başlamıştır.
Onun için, diyorum ki,
gelin, göstermelik düzenlemeler, konjonktürel düzenlemeler, yüzeysel ve şeklî
düzenlemeler yerine, biraz evvel anlatımını yaptığım konulara temas ederek,
gerçek anlamda demokratikleşme sürecini başlatalım, toplumu daha fazla
kandırmayalım, toplumu daha fazla yanıltmayalım.
Bu düşüncelerle ve değerlendirmelerle
Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
26 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 27.- Türk Ceza
Kanununun 245 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 245- (1)
Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele
geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine
verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak
kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve
beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Başkalarına ait banka
hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan,
devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve
onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahte oluşturulan
veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak
suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı
gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Birinci fıkrada yer
alan suçun;
a) Haklarında ayrılık
kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun
veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber
yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi
hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
27 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.40
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KATİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
901 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı:
901) (Devam)
ÊBAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 28 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 28.- Türk Ceza Kanununun
252 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(5) Yabancı bir
ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi
yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının, yapılanma şekli ve görev alanı ne
olursa olsun, devletler, hükümetler veya diğer uluslararası kamusal örgütler
tarafından kurulan uluslararası örgütlerin görevlilerine veya aynı ülkede
uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî
işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın
elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar
teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 17.42
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KATİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
901 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı:
901) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla; yani, 13 üyeyle
katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk
Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine, 28 inci çerçeve
maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde yeni bir çerçeve madde
eklenmesini ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Hasan Kara |
Enver Yılmaz |
Ali İbiş |
|
Kilis |
Ordu |
İstanbul |
|
Mustafa Ataş |
Ramazan Can |
Bekir Bozdağ |
|
İstanbul |
Kırıkkale |
Yozgat |
|
Ali Yüksel Kavuştu |
Muzaffer Külcü |
Recep Garip |
|
Çorum |
Çorum |
Adana |
|
Fahri Keskin |
Mustafa Elitaş |
Halil Ürün |
|
Eskişehir |
Kayseri |
Konya |
|
Nimet Çubukçu |
Faruk Çelik |
|
|
İstanbul |
Bursa |
|
"Madde 29.- Türk
Ceza Kanununun 263 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Madde 263.- (1) Kanuna
aykırı olarak eğitim kurumu açan veya işleten kişi, üç aydan bir yıla kadar
hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır."
BAŞKAN - Önergeyi
okuttum.
Bir defa, Komisyon salt
çoğunlukla hazır mı? Evet, arkadaşlar bir işaret buyursunlar... Evet, 14 üye
var; Komisyonun, İçtüzük gereği, salt çoğunluğu vardır.
Şimdi, Komisyona
soruyorum, yeni madde olarak salt çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, bu önerge
yeni bir madde ihdası olduğundan, Komisyon da salt çoğunlukla önergeye katılmış
olduğundan, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde grupları
ve şahısları adına söz isteyenleri tespit etmek istiyorum...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - AK
Parti Grubu adına Bekir Bozdağ konuşacak Sayın Başkan.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, ben de şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Söz taleplerini
almış bulunuyoruz.
29 uncu madde olarak yeni
madde ihdası üzerinde müzakere açmış bulunuyorum.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz'un.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanununa bir madde
eklenmesine dair önerge üzerine, yeni bir madde eklenmesi konusunda açılan
müzakere çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz, tartışmakta olduğumuz kanun, Türk Ceza Kanunu. Bu kanun,
en temel kanunumuz; Anayasadan sonra değer kazanmış olan bir kanun; yetmiş
dokuz yıl uygulanan bir kanunun yerine, hep birlikte oluşturarak getirdiğimiz
bir kanun; yetmiş dört yıllık uygulamanın getirdiği sorunları ve aşılması
gereken konuları içeren ve ortak olarak geliştirdiğimiz bir kanun.
Türk Ceza Kanunu,
altkomisyonda, bir yıla yakın bir süre görüşüldü; Adalet Komisyonunda, çok
geniş, kapsamlı bir şekilde, uzun bir süre içerisinde tartışıldı; bir yıl sonra
yürürlüğe girmek üzere kanunlaştı; fakat, daha yürürlüğe girmeden, uygulamada
doğabilecek birtakım aksaklıkları gidermek için de yeni çalışma yapılması
gereği ortaya çıktı.
Bugün, üzerinde tartışma
yaptığımız, müzakere yaptığımız yasa, daha evvel çıkardığımız, benimsediğimiz,
ortak olarak benimsediğimiz ve iki parti arasında geniş bir uzlaşmaya,
konsensüse dayalı bir kanundur.
Bu kanunun müzakereleri
sırasında çok gergin anlar yaşandı, zaman zaman, altkomisyonda ve Adalet
Komisyonunda sert tartışmalar oldu; ama, bir biçimiyle, bu tartışmalara rağmen,
partilerin yetkilileri, sayın genel başkanları devreye girdi ve yasa, o
şekilde, ortak ve uzlaşmaya dayalı bir karakter kazandı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu, bugün, şimdi bir ek maddeyle getirilmek istenen konu, yani,
kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu
kurumlarda, kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara
altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören bu hükmü, bu ek
maddeyle değiştirmek istiyorsunuz. Ne getirmek istiyorsunuz; diyorsunuz ki, bu,
altı aydan üç yıla kadar olan ceza çoktur, bunu aşağı indirelim. Nereye
indirelim diyorsunuz; üç aydan bir yıla kadar olan bir süre içine sokalım bunu
diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
hukukçu olan arkadaşlarımız biliyor tabiî, ben onlara hukuk anlatacak değilim
burada; ama, bilmeyen arkadaşlarım için söylüyorum; bir cezanın üst sınırı üç
yıldan bir yıla indiriliyorsa, o demektir ki, bu konuda alınacak cezalar paraya
çevrilebilir; yani, parasını verir, cezayı kaldırır. Siz diyorsunuz ki, bu suç
işleyenler versin parayı, kalksın cezaları. İki yıl deseydiniz, bunların
cezaları ertelenecekti; ama, bir yıl dediniz; üç aydan bir yıla kadar, bu
şekilde ceza alanlar, para versinler ve cezalarını sildirsinler diyorsunuz.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu neyi kapsıyor?.. Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu nedir?..
Ne şekilde oluşabilir bu?.. Sizin kafanızın gerisindekini ben biliyorum; ama,
sizin kafanızın gerisindeki kurumlardan daha başka kurumlara da, siz, bu
teklifle, çok önemli bir kolaylık sağlıyorsunuz. Nedir, kanuna aykırı eğitim ne
şekilde olabilir?.. Kanuna aykırı olduğu için, tabiî, bir kere, kontrolü kolay
değildir, kolay yakalanamaz bu.
Bu ülkede, kanuna aykırı
eğitim amacına dönük olarak, mesela, Hizbullahın militan yetiştirmek için, El
Kaidenin militan yetiştirmek için birtakım kurumlar oluşturabileceğini
unutuyorsunuz! PKK'nın böyle bir şey yapacağını unutuyorsunuz! Terör eğitimi
veren okul, kanuna aykırı okul kurulabileceğini unutuyorsunuz! Hizbullaha, El
Kaideye militan yetiştirecek, kanuna aykırı okul açılabileceğini unutuyorsunuz!
Hepsinden önemlisi, misyonerlik eğitimi veren kurumların açılabileceğini
unutuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar) Ne pahasına; kanuna aykırı Kur’an
kursunu himaye etme pahasına.
Değerli arkadaşlarım,
Kur'an kurslarının Türkiye'de açılmasıyla ilgili hiçbir engel yoktur; yasalara
uygun hareket edildiği takdirde açılıyor. Gece kursları, gündüz kursları, yaz
kursları, çeşitli kurslar var. Kur'an kursu eğitimi, normal temel eğitimin
hitap ettiği öğrenci sayısı kadar, öğrenciye hitap edecek kadar genişlemiştir
Türkiye'de. Siz, şimdi, kanuna aykırı olarak kurulmuş Kur'an kursları veya
tarikat okullarının öğretmenlerine ve onu kuranlara verilen cezaları paraya
çevirmek isterken, teröristlere, bölücülere ve misyonerlere de imkân sağlamaya
çalışıyorsunuz. Ne hakkınız var sizin buna?! Ne hakkınız var?!
Değerli arkadaşlarım,
Türk Ceza Kanunu Anayasaya uygun bir uygulamayı sağlamak açısından
çıkarılmıştır, ceza kanunlarının anlamı budur. Ceza kanunları Anayasaya uygun
olur; ceza kanunları rejimin teminatıdır, ceza kanunları özgürlüklerin
teminatıdır. Bu kadar önemli bir konuda, siz, küçük bir hesabın, seçmeninize,
tabanınıza selam vermek için, onlara, hâlâ biz eskisi gibi düşünüyoruz, sakın
bizi değiştik zannetmeyin, biz değişmedik, eskisi gibi düşünüyoruz deme uğruna
bunu yapıyorsunuz.
İçinizde çok vicdan
sahibi arkadaşlarımın buna karşı koyduğunu ben biliyorum. Nitekim,
altkomisyonda karşı koyan arkadaşlar, sizin arkadaşlarınız bu konuda yanlış
hareket edildiğini söyleyerek konuyu Sayın Başbakana kadar iletip, Sayın Başbakanla
mutabık kalınan bir metni biz Türk Ceza Kanununun içine yerleştirdik. Siz
şimdi, birkaç aydan beri, birbuçuk seneden beri, 2 seneden beri devam etmekte
olan, çok temel kanunlarda İktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisi arasındaki
uzlaşmayı bu noktada baltalıyorsunuz, bombalıyorsunuz, dinamitliyorsunuz. Eğer
bu teklifi geri çekmeyecek olursanız, buna tepkimizin çok ağır olacağını,
bugünden, şu anda, şu saatte söylemek durumundayım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunu biz, bize karşı yapılmış bir haksızlık olarak da düşünüyoruz, Cumhuriyet
Halk Partisini kandırmaya dönük bir teşebbüs olarak da görüyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)-
Evet, aynen öyle.
ALİ TOPUZ (Devamla)- Son
saate kadar, geceyarısına kadar, kanunun bitimine yakın bir noktaya kadar
uzlaşma içerisinde ilgili bütün kanunları çıkardık. Şimdi, bu kanun, bu
konudaki sondan bir evvelki kanun. İcra İflas Kanunu da var, onun da 1'ine
kadar çıkması gerekiyor. Şimdi son noktasına geldik. Bizim iyi niyetimizi
kötüye kullandığınız kanısındayız. Bu hissi taşıyoruz. Bunu burada ifade etmek
zorundayım; çünkü, Grubumun bu konudaki temayülü aynen benim ifade ettiğim
gibidir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz bu değişikliği kabul edemeyiz. Bu değişikliği Anayasamıza karşı
da bir karşı koyma olarak görürüz; bu değişikliği, rejimimizi sarsmaya dönük
veya onu sulandırmaya dönük bir girişim olarak görürüz, cumhuriyetin temel
niteliklerine karşı bir niyetin ifadesi olarak değerlendiririz. (CHP
sıralarından alkışlar) O nedenle, eğer bu teklifi geri almayacak olursanız,
Türk Ceza Kanununun müzakereleri sona erinceye kadar Genel Kurul toplantılarını
terk edeceğimizi bilgilerinize sunmak istiyorum; bu birincisi.
İkincisi, bundan böyle,
Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında buna benzer
konularda işbirliği yapılması olanağının da, hemen hemen ortadan kalkmış
olduğunu düşünüyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yarın da dahil.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Hepsi dahil, bütün kanunlar dahil.
Bu düşüncelerimi, bu
noktada ifade etmek mecburiyetinde kaldım.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin Sayın Grup Başkanvekillerinin, Sayın Adalet Bakanının ve Sayın
Adalet Komisyonu Başkanının sağduyulu hareket ederek, grup üyelerinden gelen bu
teklifin karşısında, bir partinin yöneticisi olmanın, bir hükümetin üyesi
olmanın, bir komisyonun başkanı olmanın verdiği sorumluluk içerisinde bunu
önleyeceklerine güveniyorum.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Topuz.
AK Parti Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza
Kanununa yeni bir madde ihdasına dair verilen önerge üzerinde AK Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce, değerli bir siyaset büyüğü ağabeyimiz, konuşmasında bazı noktalara
değindi. Ben, esasa dair konuşmama geçmeden o noktalar üzerinde kısa kısa
durmak istiyorum.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Bırak o noktaları, sen söyleyeceklerini söyle!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bunlardan bir tanesi şu: Bugüne kadar uzlaşmayla ilgili bizim yaptığımız iyi
niyetli çalışmaların suiistimal edildiğine dair bir beyanda bulundular. Bunu
benim kabul etmem mümkün değil. Zira... (CHP sıralarından "yalan mı"
sesleri, gürültüler)
Müsaade buyurursanız
izahını yapayım. Benim izahımı bir dinlerseniz, neyi murat ettiğimi
anlayacaksınız. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - "Kabul etmem" diyorsun ya!..
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Türk Ceza Kanunu Teklifinin 26 ncı maddesinde bu maddeyle ilgili bir teklif var
idi. Altkomisyona teklif havale edilip görüşmesinin yapıldığı sırada, bu madde,
AK Partili üyelerin karşı çıkmasıyla değil, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın
"bu madde teklif metninden çekilmezse, biz görüşme yapmayız" demeleri
üzerine, toplantıyı terk etmeleri üzerine, bu tekliften çekilmiştir. Ben onu
ifade etmek istiyorum.(CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Komisyonda niye çektin?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Yalnız, bir hakkı teslim etmek lazımdır. Değerli arkadaşlar, biz, bu konuda hem
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun görüşmeleri sırasında hem Adalet Komisyonunda
hem de altkomisyonda kanaatlerimizi ifade etmişiz, tutanaklar burada. Ne
demişiz o zaman; demişiz ki, kanuna aykırı, eğitimle ilgili bir suçun
oluşturulması doğru değildir. Kanuna aykırı bugün pek çok iş ve işlem
yapılırken, bunların bir kısmı idarî yaptırımlarla düzenlenebilirken, böylesi
idarî yaptırımla düzenlenecek bir konunun Türk Ceza Kanununda suç haline
dönüştürülmesinin doğru olmadığını, biz, o zaman da söyledik; ama, bu maddenin
uzlaşmayla geçmesi adına, daha sonra bu konuda bir uzlaşma temin edildi;
tasarıda gelen hüküm, kanuna aykırı eğitim kurumu açan, çalıştıranlara belli
bir cezanın öngörülmesi şeklinde yasalaştı. O dönemde de...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Şimdi de uzlaşma bitti diyorsun?!.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Uzlaşma bitti!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
İzahımı söylüyorum. O dönemde de biz aynı şeyi yaptık, şimdi, bugün de yaptık;
ama, uzlaşma adına ben bir şey daha söylüyorum: Türk Ceza Kanununun her bir
maddesi üzerinde biz Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaştık. Ben buradaki
konuşmacı arkadaşlarımı dinledim; eleştirdiler; ama, bir tanesi var, bir konu
çok önemli -komisyonda da ben söyledim, tutanaklara da geçti- bu basın
hürriyetiyle ilgili, alakalı maddelerin tamamında Cumhuriyet Halk Partisi ile
AK Parti Grupları arasındaki komisyon
görüşmeleri sırasında -tutanaklarda var- düzeltme var, teyit var, iyileştirme
var, şura yanlış olur, şöyle olsun deme var... Ne zamana kadar; iftiranın etkin
pişmanlığını düzenleyen 269 uncu maddeye kadar.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Şimdi niye değiştiriyorsunuz?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ondan sonra, orada, bu konuda farklı bir görüş serdedildi. Arkasından da,
uzlaşmaya rağmen, beraber yaptık; eksiği gediği varsa, bizimle beraberdir...
Hatta biz, AK Parti Grubunun ve seçmen tabanının "neden siz hep Cumhuriyet
Halk Partisiyle uzlaşıyorsunuz, onlarla koalisyon musunuz" şeklinde
eleştirilerine rağmen uzlaştık; ama, bunların savunulması noktasında, medyada,
şurada, burada hiç kimse buna sahip çıkmadı! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Esas bunu suiistimal eden
biz değil, buna sahip çıkmayanlardır, emeği verip karşısında durmayanlardır.
Bir diğer konu: Burada
gelen nedir değerli arkadaşlarım; kanuna aykırı eğitimin suç olması
düzenleniyor. Peki, bu maddenin hikâyesi nedir; ona bir bakın.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sen hukuka aykırı bir metin mi istiyorsun?.. Getirdiğin metne bir bak!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bu madde, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda,
1938 yılına gelene kadar böyle bir madde yok. Misyonerler mi Türkiye'yi işgal
etmişti?! Ne olmuştu?!
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ruhban okulu geliyor, ruhban okulu!..
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ama, bakın, ne zaman; 29.6.1938 tarih ve 3531 sayılı Kanunla Türk Ceza
Kanununun 261 inci bir maddesi değişikliğe uğruyor.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Önergeyle ilgili konuşsun... Önergeyle ilgili konuşsun...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ne söyleniyor orada; orada söylenen şey şudur: Deniyor ki: "Madde 261,
Maarifi Umumiye Kanun ve nizamları hilafına olarak mektep açanlar -dikkat edin,
sadece mektep açanlar- açılan mektep kapattırılmakla beraber 50 liradan 100
liraya ve ruhsatsız muallimlik edenlerle bunları istihdam eyleyenler 30 liradan
50 liraya kadar ağır cezayı nakdiye ile cezalandırılır." Bu, Atatürk
zamanında çıkarılmış bir kanundur ve çok da güzel bir kanundur. Bunu koymaya
var mısınız?! Gelin bunu koyalım! (AK Parti sıralarından alkışlar) Aynısını
koyalım, hiçbir değişiklik yapmadan; ama, bakın, aynı kanunda, ararejim
döneminde, 12 Mart 1971 ararejimi döneminde, 28.9.1971 tarih ve 1490 sayılı
Kanunla bir değişiklik yapılıyor ve "kanun ve nizamlara aykırı olarak
mektep veya dershane açanlara" ifadesi konuluyor, yanına da bir
"dershane" ilave ediliyor, daha önce para cezası olan bir konu altı
aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla müeyyidelendiriliyor. Bu, normal bir
demokratik ortamın ürünü bir madde değil, ararejimin ürünü bir maddedir;
Atatürk'ün döneminde konulan madde de değildir. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Hadi, hadi!..
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Biz madem normalleşiyoruz, demokratikleşiyoruz, ileri gidiyoruz, gelin, bu
ararejim döneminde olanları kaldıralım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
PKK var mıydı o zaman, Hizbullah var mıydı?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bir başka şeyi söylemek istiyorum. Bu maddenin içeriğine
bakarsanız, kanuna aykırı eğitim kurumundan bahsediyor. Şimdi, misyonerlik
faaliyetleri yapıldı Türkiye'de veya başka türlü, kanunun öngörmediği birtakım
işlemler yapıldığı zaman cezasız mı kalacak?.. Pek çok fiilin Türk Ceza
Kanununda hem tanımı vardır hem de müeyyidesi vardır. Yeni teklifte öngörülen
şey nedir?.. Kanuna aykırı eğitim kurumu açan veya işleten kişi, örneğin, bir
misyoner okulu kanuna aykırı açıldı; bunun cezası yok mu; işte bu maddede
var...
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Verdiği ceza belli.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
...üç aydan bir yıla kadar hapis. (CHP sıralarından "ver parayı
kurtul" sesleri, gürültüler)
Müsaade buyurursanız, bir
şey daha söylüyorum: 765 sayılı Yasanın 261 inci maddesinde bunun müeyyidesi
yok mu; onun müeyyidesi de vardır. Nedir onun müeyyidesi de; altı aydan iki
yıla kadar hapistir. Hukukçu kardeşlerim var, çok iyi biliyorlar, iki yıla
kadar hapis cezaları tecil kapsamındadır. İki yıla kadar olan hapis cezalarının
para cezasına çevrilebilmesi mümkündür. Cezanın üst sınırının bir yıl aşağı
çekilmesini böyle değerlendirmek doğru bir değerlendirme değildir; çünkü, bu
cezayı verecek bağımsız Türk yargısının kıymetli hâkimleridir, onlar bunu
takdir edecektir. Para cezasına çevirmeyi de onlar takdir edecektir, cezanın
teciline karar verip vermemeyi de onlar takdir edecektir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Misyonerlerin parası çok...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bakın, uygulamada, Türk Ceza Hukukunun uygulamasında, bugüne kadar hâkimlerimiz
cezanın alt sınırından cezayı tespit edip uygulamışlar.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Niye işi zorlaştırıyorsunuz?..
BEKİR BOZDOĞ (Devamla) -
Pek nadir alt sınırı aşmışlardır. Eski düzenlemenin üst sınırından cezayı verse
ne olurdu?.. Yine tecil kapsamındaydı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- O zaman niye değiştiriyorsunuz üst sınırı?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Yine paraya çevrilebilirdi; ama, şimdiki düzenlemede hâkime alt cezadan
sapabilme yetkisini getirdik. Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine bir şey
koyduk, ne koyduk; orada dedik ki: "Hâkim, somut olayda, cezanın alt
sınırı ile üst sınırı arasında temel cezayı belirler."
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Olduğu gibi kalsın, derdiniz ne?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Eskisinden farklı, temel cezayı alt sınırdan değil, bunun arasında belirleme
yetkisini de getirdik. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Öte yandan, ben, şunu söylüyorum: Biz, beşikten mezara kadar ilim öğretme, bana
bir harf öğretenin kölesi olma anlayışını benimsemiyor muyuz?.. (CHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bu kadar masum değil!...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ne diyoruz öğretisi... Peki, insanlar evlerinde çocuklarına İngilizce kursu,
matematik kursu, başka kurslar aldırdığı zaman, öğrettiği zaman sıkıntıya
uğrarlarsa iyi mi olur?!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Masal anlatmayalım...
V.HAŞİM ORAL (Denizli) -
Teröristliği mi, misyonerliği mi?..
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
İyi olmaz. Peki, bu madde buna girer mi; hayır, girmez. Bana sorarsanız da
girmez değerli arkadaşlar; ama, kamuoyunda öyle bir yanlış değerlendirme var.
Ama, bu maddenin yorumu içerisinde, siz, ODTÜ'lü öğrenciden İngilizce dersi,
Bilkentli öğrenciden matematik dersi diye yollarda, her yerde askıları
göreceksiniz, o çocukların dahi peşine hafiye takıp hapse mi dolduracaksınız?!
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Hadi!.. Hadi!.. Bu kadar basit değil!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bunlar yoruma açık ifadelerdir. Bizim, bakın, bu düzenlemeyle, bu yoruma açık
olan konuların...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bekir Bey çarpıtıyorsun; burada kurumdan bahsediliyor, şahıstan değil!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Hayır, hayır... Ben çarpıtmıyorum. Bu konuyu doğru bir biçimde takdime...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Ayıp ediyorsun!
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Müeyyidesi de vardır, hiçbir sıkıntısı yoktur.
Ben, son olarak... Bu
kanunun gerekçesi okunmadı Sayın Başkanım.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sen niye okuyorsun, Divan okusun!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Müsaade buyurursanız, onu da Yüksek Heyetin takdirlerine sunmak istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, gerekçeyi Divan okur!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Gerekçede biz açıkladık neyin ne olduğunu.
BAŞKAN - Efendim, süreyi
doldurdunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Diyor ki:"Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretim devlet eliyle
verilebileceği gibi, kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak ve bu iznin
koşulları çerçevesinde özel hukuk kişileri eliyle de verilir." Nerede;
devletin verdiği izne dayalı olarak.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
son cümlenizi rica ediyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Topluyorum efendim, bitiriyorum.
"Özel hukuk kişileri
eliyle kurum faaliyeti olarak verilen eğitim ve öğretimin, devletin denetim ve
kontrolü altında olması gerekir." Devletin güdümü dışında değil.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
"Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretimin özel hukuk kişileri
eliyle verilebilmesini sağlamaya yönelik olarak..."
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
"...kanunlarda yapılan düzenlemelerde öngörülmüş olan koşulların varlığı
halinde yürütülen faaliyetin hukuka aykırı bir yönünün bulunmayacağı
açıktır." (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Gerekçe kürsüden okunuyor Sayın Başkan!
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Gerekçeyi Divan okuyor zaten!..
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
mikrofonu kapatacağım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Hayır...
Efendim, gerekçe zaten tutanağa geçiyor Sayın Bozdağ, geçiyor oraya; siz, özet
olarak söyleyeceğinizi söylediniz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tamam Sayın Başkanım, bitiriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Son cümleleriniz;
lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ben, bu teklifin gerekçesinin ne içerdiğini anlatmak istiyorum; tutanağa geçip
geçmediğini ben de biliyorum; ama, kamuoyu bu teklifin gerekçesinde ne var, onu
bilsin istiyorum. Konuyu farklı mecralara çekmenin hiçbir manası yok.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kamuoyu biliyor, biliyor; merak etme sen!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
"İçerik bakımından, hukuka aykırı olmayan..."
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
mikrofonu kapatmayalım; lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
"... ve suç teşkil etmeyen hususları öğretmeye yönelik kişisel
faaliyetler, ceza hukuku sorumluluğunu gerektirmez."
BAŞKAN - Süreniz doldu
Sayın Bozdağ!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Efendim, bitiriyorum.
O zaman, ben, bu hususu
değerli üyelerin vicdanlarına havale ediyorum, bizi dinleyenlerin de
vicdanlarına emanet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Senin imzan var Sayın Bozdağ, senin imzan var burada!
BAŞKAN - Şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir ülkenin birliği, beraberliği demek,
sadece o ülke coğrafyasının sınırlarının belli olması, sadece o ülke toprakları
üzerinde yaşayan insanların bir araya gelmesi anlamına gelmemektedir. Bir
ülkenin birliği dediğiniz zaman, o ülkedeki sevginin, inancın, hoşgörünün,
geleneklerin, göreneklerin, tadın, üzüntünün, tümünün toplamının bir benzeşme
içinde olması ihtiyacı vardır. Eğer bunlar yoksa, o ülkede birlikten ve
beraberlikten söz etmek mümkün değildir. Biraz önce, sadece birkaç başlıkla
söylemiş olduğum bu kutsal değerler, bütün toplumlarda eğitimle oluşur. Eğer
bir toplum, düzenli, ciddî, geleneklerini, güzelliklerini, bilimi, çağdaşlığı
öğretme noktasında zayıf kalırsa, o toplumda kültür, o toplumda inanç, o
toplumda dayanışma sağlanamaz; dolayısıyla da, o toplumda birlikten,
beraberlikten söz etmek mümkün olamaz. Şimdi, böylesine önemli bir noktada,
millî eğitimin böylesine önemli bir hususunu, elbette ki, bir millî birlik
içinde yapmamız gerekir; eğer, eğitimde bir birliktelik, eğitimde bir ortaklık,
eğitimde bir disiplin olamazsa, ülkedeki yaşayan insanların değerlerini ortak
oluşturamazsınız.
Şimdi, burada, bu kadar
netken bu iş, böyle olduğunu aşağı yukarı hepimiz biliyor iken, çok garip bir
biçimde, Adalet ve Kalkınma Partisi, yasa yapıcı noktada iken, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çoğunluğunu oluşturur iken, burası, bir yasa yapıcı kurum
iken, bu kurum, kendisinin yapmış olduğu yasaları zaafa uğratan, yasadışılığı,
âdeta, teşvik eden, yasanın millî eğitimdeki gücünü zayıflatan, yaptırım gücünü
zayıflatan, bir çete toplumu, bir çete eğitim kültürü yaratmaya çalışan,
"hiç önemli değil kardeşim, yasadışı okul açabilirsiniz, hukukdışı okul
açabilirsiniz, biz, sizi yakaladığımız zaman, 3 kuruş paraya çevrilebilecek bir
cezayla sizi salarız; bu nedenle de, korkmanız, ürkmeniz, ülkenin millî
eğitimindeki birlikteliğine çok bağlı olmanız gerekmez" anlamına
gelebilecek, çok ciddî bir hata işlenmektedir, bir yanlış yapılmaktadır.
Nereden icap etti bu?!
Yani, hangimiz "yasadışı" diye tarif ettiğimiz, kendimizin yapmış
olduğu, ülkenin menfaatları doğrultusundaki yasaları delmeye çalışan, yok
etmeye çalışan, ortadan kaldırmaya çalışan birilerini affetme eğiliminde
olabiliriz?
Benden önce konuşan
sevgili dostum, kavramları da karıştırıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi
öğrencisi kurs verirmiş... Kardeşim "kurum" diyor "kurum"
burada... Kurum ile kişi arasındaki farkı hiç olmazsa öğren; yani, herkes,
herkese, bireysel olarak yardım edebilir, eğitim olarak yardımcı olabilir; söz
konusu olan madde bu değil, kurum, yasadışı eğitilen, kurumlar ve kurumlarda
çalışanlar, bilerek çalışanlardan söz ediyoruz.
1938 yılına kadar bu yasa
yokmuş...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- O zaman Mustafa Kemal vardı...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 1938 yılından önce, Türkiye'de, Allah inancı için ölen
insanları domuz bağlarıyla bağlayıp, beton çukurlarına gömen Hizbullah da
yoktu... (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bravo...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Bu bir realite... Şimdi, siz, Türkiye'de, Türkiye'nin hemen neredeyse bölündüğü
tehlikesini 1980'den sonra yaşamaya başladınız. Türkiye'de, dinin ayaklar
altına alındığı, din adına insanların boğazlandığı, cellatların ortaya çıktığı
bir süreci, cumhuriyet tarihi yeni yaşadı. Terörün en acımasızı yeni yaşanıyor.
Tam Türkiye'nin millî eğitimi noktasında inanılmaz bir tehlike ortaya
çıkmışken, bu noktada çok daha hassas olmamız gerekirken, gerek terörizm gerek
fanatizm, bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin düşmanları çok ciddî bir
boyutta ve tehlike konumundayken, bu suçları hafifletmeye yönelik bir öneri
geliyor; yani, anlamak gerçekten mümkün değil!
Ama, daha da önemli bir
şey var: Arkadaşlar, toplum yaşamında, insan yaşamında, hele hele Parlamentoda,
Türkiye'nin örneği, yasa yapıcı olan Parlamentoda dürüstlük, ahlak, etik olmak
çok önemli bir değerdir. Sevgili arkadaşım -benden önceki- o kadar rahat
konuşabiliyor, diyor ki: "Biz, bütün maddeler üzerinde anlaştık; fakat, bu
madde görüşülürken, altkomisyonda geriye çekilecekti. Dolayısıyla, biz bu
maddeyi geriye çektik sorun çıkarmamak için." Nasıl olsa kandırırız ya da
çoğunluğumuz var, çaktırmadan geçiririz anlamına gelebilecek ve bana kalırsa,
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarıma da haksızlık anlamına gelebilecek,
etik olmayan, şu kürsüde, altmış milyonun gözünün önünde hile yoluna başvurduğunu
beyan eden, arkadan dolanıp iki puan alırım diyebilecek küçüklükteki bir
beyanı, şu ekranın önünde söyleyebiliyor! Bu, doğru değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın efendim.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Yani, siz, eğer
Cumhuriyet Halk Partisiyle anlaştıysanız, birlikte anlaştıysak, öyle
söylüyorsanız, anlaşma mukaddestir, anlaşmaya sadık kalmak gerek. Anlaşma,
elinizdeki gücü, karşınızdakinin size güvenini istismar noktasına gelmemeli.
Bunun adı, Türk Dilinde, "hile." Koca bir grup, 360 küsur kişilik bir
koca grup, çok rahat bir biçimde, yetmiş milyonun gözünün içine baka baka hile
yapabilmektedir!
Değerli arkadaşlarım, ne
bizi saf ya da kör ne de milleti aptal zannetmeyin! Ben, bu yasanın geri
çekilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu yasa, Türkiye'de zaten işlemez. Siz, bu
noktadaki inatlarınızın bedellerini çoğu zaman çok rahat bir biçimde aldınız.
Türkiye'de, Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye halkı, insanlarımız ve Adalet ve
Kalkınma Partisinin içindeki sağduyulu arkadaşlarımız, bunun ne kadar cılız, ne
kadar zayıf, ne kadar hileci, ne kadar gereksiz, ne kadar lüzumsuz, ne kadar
işlemez olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun reddedildikten,
bu madde reddedildikten sonra da Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlamak
istiyorum.
Önergenin çok önemli
eksiği var, hiç konuşulmadı. Kanun maddesini okursanız, burada öğretmenlik
görevini yapan kişilerin de aynı cezayla, aynı suçla itham edilip
cezalandırılacağı yazılıyor; bu metinde yok. 263'ün ikinci fıkrası, "yukarıdaki
fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da kara verilir" diyor, o da
yok. Yani, kapatmayı da bir tarafa bırakıyoruz, orada görev yapan, çalışanlarla
ilgili cezaî müeyyideyi de bir tarafa bırakıyoruz ve cezayı da erteleme sınırı
değil, para cezası sınırına çekiyoruz, kısa süreli cezalara kadar çekiyoruz;
çünkü, bir yıla kadar olan cezalar kısa süreli cezalar.
Değerli arkadaşlar, bu
yasanın felsefesinde şu var: Hâkime takdir yetkisi vardır, makas açıktır,
cezanın alt ve üst sınırı arasında büyük fark vardır. Olayın vahametine göre,
önemine göre, suçun işlenişindeki amacına göre, sonuçlarına göre alt ve üst
sınır arasında ceza tertip edilebilir.
Sizin korumak
istediğiniz... O gerekçede ben okudum, doğru olmayan gerekçe, bu doğru değil
değerli arkadaşlar. Siyaseti adam gibi yapacağız, doğru yapacağız, kafamızın
arkasındakini öne koyacağız; siyaset yürek işidir. Bu gerekçelere baktığımızda,
aslında korumak istediğiniz, kafanızın arkasında olan düşüncelerinizin kimi
korumak istediğini biliyoruz, onlarla ilgili hiçbir gerekçe yok. Haa, bunları
mı korumak istiyorsunuz? Değerli arkadaşlar, hâkim bakar, o kadar masumane bir
sorun varsa, altı ay cezayı verir, paraya çevirir, erteler. Bir problem var mı?
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli hukukçular, herkes biliyor bunu. Bir
problem yok; ama, sıkıntı başka. Sıkıntı, bu gerekçe değil; sıkıntı, korumak istediğiniz
kesimler. Siz, 2003 yılında, o korumak istediğiniz, kanundışını demiyorum,
kanuniçi izinle kurulan, dinî eğitim verilen Kur'an kurslarının, eğitim
kurumlarının sayısını biliyor musunuz? Ben, size söyleyeyim; 44 977 Kur'an
kursu açılmış, yaz kursu yapılmış. Toplamını söylüyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Yapılsın, ne zararı var?
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Hiçbir zararı yok.
Türkiye Cumhuriyeti,
insanlarının, halkının özgürce, bağımsız ve baskı altında olmadan inancını
yaşamasını, Cumhuriyet Halk Partisiyle sağlamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi,
bu cumhuriyeti kuran insanlara, insanca yaşama, insanca inançlarını yaşama
fırsatını veren bir partidir ve bu, masum, inanan insanlarımızın hiçbir ayırım
gözetmeden, hiçbir dil, din ayırımı, inanç ayırımı gözetmeden herkesin
inançlarını yaşamasını, düşüncelerini açıklamasını, Cumhuriyet Halk Partisinin
getirdiği düzen sağlamıştır.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Takıyye yapma, samimî konuş!
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bizim amacımız o değil, söyleyeyim.
Kanun diyor ki, kanundışı
eğitime ceza veriliyor. Ben de size diyorum: Kanundışı eğitim, kanundışı din
eğitimi yapılan yerler nerelerdir; devletin denetleyemediği yerler, Cumhuriyeti
yıkmak isteyenlerin, Atatürk'e deccal diyenlerin kurumlarıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, siz,
şunu bilin, yemin ettiğiniz Anayasanın maddelerini iyi okuyun tekrar. Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükümeti, Anayasasının 2 nci
maddesinde, bu ülkenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu
söylenen Türkiye Cumhuriyetinin hükümetidir; gericilerin, yobazların değil!
(CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Öyle olmadığınızı
da kabul ediyorum. Kabul ediyorum öyle olmadığınızı; ama, gereğini
yapacaksınız. (AK Parti sıralarından "yakışıyor mu" sesleri,
gürültüler)
Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN - Lütfen hatibi
dinleyelim arkadaşlar.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Sayın Bekir Bozdağ...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım... (AK Parti sıralarından "Sorun
ne?!" sesleri)
Hiçbir problem yok
arkadaş; bu kanun yeterli, bu madde yeterli.
Sayın Bekir Bozdağ'ın,
elimde, 26 ncı madde, bu önerilen maddenin "teklif metninden
çıkarılmıştır" denen altkomisyon raporunda imzası var.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Evet, evet...
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bakın, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara, 26 ncı maddeye karşıyım
diyor; yani, tekliften çıkarılmasına karşıyım diyor. Hiç olmazsa, eğer bunu
savunacaksanız, imza atmamış birini bulsaydınız. Bunu kabul eden bir
arkadaşımız, o zaman söylediğinin tam tersini burada yapıyor.
Siyaset, doğruluk,
dürüstlüktür, değerli arkadaşlar.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Samimiyet ister.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Size, son olarak şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz, ne Atatürk'ten ne inançlardan ne halkımızın zafiyetlerinden siyaset
yapmak, oradan kâr elde etmek istemiyoruz; ama biz, bağlandığımız, yeminimizle
bağlandığımız, Anayasamıza bağlı, demokratik, laik cumhuriyeti korumaya ve o
konuda gerekirse, can vermeye yemin ettik, namus yemini ettik. Bunun gereğini
yapıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Allah, allah!..
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Ve bu Meclisin, İktidar Partisiyle, muhalefet partisiyle -ben
inanıyorum, sizin içinizden bazı arkadaşlarımızın bu teklife karşı olduğunu,
komisyonda da karşı olunduğunu; teker teker açıklamak istemiyorum- herkesin
hassasiyetini dikkate alarak, gereksiz yere insanların kafasında bir soru
işareti yaratacak böyle bir teklifin geri çekilmesini veya reddedilmesini talep
ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çorbacıoğlu.
Yeni 29 uncu madde
ihdasıyla ilgili...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Bakan ne düşünüyor acaba bu maddeyle ilgili?
BAŞKAN - Siz yerinizden
bir açıklama isteyebilirsiniz.
Madde üzerindeki
görüşmeleri tamamlamıştık; ancak, son hatip Sayın Çorbacıoğlu'nun konuşmasında
kendi isminden bahsedilerek bir konu ifade edildiğini ve doğru olmadığını
Başkanlığımıza aktaran Sayın Hasan Kara, yerinden, kısa bir açıklama, birkaç
cümleyle yapmak istiyor.
İçtüzüğümüze göre, bir
açıklama hakkı veriyorum; buyurun.
Çok kısa ve öz, sadece o
konuda...
HASAN KARA (Kilis) -
Sayın Başkan, değerli Meclis üyelerimiz; az önce, Sayın Hatip Yüksel
Çorbacıoğlu konuşurken doğru söyledi; ama, yanlış anlamaya meydan vermemek için
ben özellikle açıklamak istedim.
Bu teklifi farklı şekilde
ben üstkomisyona getirmiştim. Üstkomisyondan altkomisyona sevk edildi.
Altkomisyonda, bu madde tekliften çıkarılması hususunda bir görüş oluştu; ben
buna karşı olduğumu söyledim. Yani, ben, bunun, hem altkomisyonda hem üstkomisyonda
hem de Genel Kurulda görüşülmesi taraftarıydım.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Doğru davranmışsın, helal olsun sana!
HASAN KARA (Kilis) - Ben,
bunu sadece, yanlış anlamaya meydan vermemek için anlatmaya çalıştım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
anlaşılmıştır efendim.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair ve 29 uncu madde olarak yeni madde ihdasına dair olan
önergeyi şimdi, görüşmeler tamamlanmış olduğundan...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Bakan açıklama yapsın!
BAŞKAN - Bir dakika
efendim; usulî bir hata yapmayalım.
Şimdi, yeni madde
ihdasına dair olan bu önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bir dakika Sayın Başkan... Usule aykırı iş yapıyorsunuz. Hükümete ve Komisyona
sormadınız.
BAŞKAN - Efendim, başta
sordum ve salt çoğunlukla katıldı.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Kim katıldı? Hükümet katıldı mı?
BAŞKAN - Efendim, izin
verir misiniz... Şimdi oylamaya geçmedim; ama, açıklayayım. Zaten, bu önergeyi
okuttuğum zaman...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Önerge okunduktan sonra sordunuz mu?
BAŞKAN - Sordum. Zaten
katılmasalar, görüşlerini bildirmeseler salt çoğunlukla, işleme koymayıp
reddedecektim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bakana, hükümete?..
BAŞKAN - Efendim, bunda
İçtüzüğe göre Bakana sormuyoruz. Sadece komisyona soruyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Niye sormuyorsunuz?
BAŞKAN - Bu, madde
efendim.
Önergeyi madde olarak
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Hayırlı olsun Sayın Başkan!..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bravo!.. Bravo!.. Hayırlı olsun!.. Kendi kendinize çalışın. Biz terk ediyoruz.
(CHP Grubu
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk ettiler)
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... 29 uncu madde olarak kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Diğer maddeler buna göre
teselsül ederek görüşülecektir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- Türk Ceza
Kanununun 268 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "bu kişiye" ibaresi,
"başkasına" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 31.- Türk Ceza
Kanununun 269 uncu maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(5) Basın ve yayın
yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden
yararlanılabilmesi için, bunun aynı yöntemle yayınlanması gerekir."
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Yaşar, sen de çekil!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sen de çekil Yaşar!
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Atilla Kart?.. Yok.
(Bilecik Milletvekili ve
Başkanlık Divanı Kâtip Üyesi Yaşar Tüzün Başkanlık Divanındaki yerini terk
etti)
BAŞKAN - Şahıslar adına
söz talebi?.. Yok.
Efendim, Divan Kâtibi...
31 inci madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Bir önerge var;
okutuyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına..."
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Divan eksik Sayın Başkan.
(Konya Milletvekili ve
Başkanlık Divanı Kâtip Üyesi Harun Tüfekci Başkanlık Divanındaki yerini aldı)
"...Görüşülmekte
olan 901 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 26.5.2005
|
Süleyman Sarıbaş |
Miraç Akdoğan |
Muharrem Eskiyapan |
|
Malatya |
Malatya |
Kayseri |
|
Ülkü Gökalp Güney |
Muharrem Doğan |
|
|
Bayburt |
Mardin |
|
Madde 31.- Türk Ceza
Kanununun 269 uncu maddesinin 5. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(5) Basın ve yayın yolu
ile yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek
için, sanığın hâkim önünde pişmanlığını açık olarak beyan etmesi gerekir."
BAŞKAN - Önergeye
Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Hükümet katılıyor mu?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Suç işlendikten sonra
basın kuruluşunun el değiştirmesi veya kapanması durumunda yayınlama mümkün
olmayacağından madde değiştirilmelidir.
BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 32.- Türk Ceza
Kanununun 288 inci maddesinin ikinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 33.- Türk Ceza
Kanununun 292 nci maddesinin altıncı fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 34.- Türk Ceza
Kanununun 293 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "Gözaltına
alınan," ibaresi, madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 35.- Türk Ceza
Kanununun 299 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(2) Suçun alenen
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 36.- Türk Ceza
Kanununun 302 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(1) Devlet
topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına
koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya
Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden
ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
ile cezalandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
36 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 37.- Türk Ceza
Kanununun 304 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
37 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 38.- Türk Ceza
Kanununun 305 inci maddesinin başlığı "Temel millî yararlara karşı
faaliyette bulunmak için yarar sağlama" olarak; birinci ve ikinci
fıkraları ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(1) Temel millî
yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kişi
veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası
için maddi yarar sağlayan vatandaşa ya da Türkiye'de bulunan yabancıya, üç
yıldan on yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir. Yarar
sağlayan veya vaat eden kişi hakkında da aynı cezaya hükmolunur.
(2) Fiilin savaş
sırasında işlenmiş olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın söz isteği var.
Buyurun Sayın
Yalçınbayır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Bilindiği gibi, 305 inci
madde, temel millî yararlara karşı hareket suçunu düzenlemiş ve temel millî
yarar deyiminden ne anlaşılması gerektiğini de açıklamıştır. Burada
bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik ve cumhuriyetin Anayasada
belirtilen temel nitelikleri, Anayasanın değiştirilemez hükümlerine atıfta
bulunulmuş ve bunlar tadat edilmiştir. Temel millî yarar, son derece geniş
kapsamlı bir kavramdır; ama, bu şekilde tadat edilmekle bir sınırlandırma getirilmiştir.
Bu maddenin Meclis Genel
Kurulunda kabulü sırasında komisyondaki gerekçe de aynen kabul edilmişti.
Komisyondaki gerekçenin dikkati çeken bir kısmını okumak istiyorum. Mevcut 305
inci maddenin gerekçesinde yazılı Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi veya bu
konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye'ye
zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla
propagandasının yapılması gibi bir gerekçe vardı. Bu gerekçe, şüphesiz ki,
mahkemeleri bağlamaz; ama, bu gerekçe yok hükmünde de değildir, mahkemelerin
bunlara atıfta bulunarak hüküm tesis etmeleri de mümkündür. Böyle bir durum
acaba bizim kabul ettiğimiz evresel standartlara uygun mudur? Kendi duygusal
düşüncelerimizi bir tarafa bırakalım. Kabul ettiğimiz evrensel standartlar
içinde bu gerekçenin kabulü mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
10 uncu maddesini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Lütfen, onu, bir kere daha,
hatırlayalım.
Değerli milletvekilleri,
düşünce özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesiyle, İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla, Anayasamızla, Anayasa Mahkemesinin
içtihatları ve yargı kararlarıyla güvence altına alındı. Düşünce özgürlüğünün
vardığı seviyeyle çelişecek gerekçelerden bizim kaçınmamız gerekir. Bu gerekçenin
ortadan kaldırılmasını içeren bir yasa teklifini, ben, bu teklifle eşzamanlı
komisyona havale ettim, sadece bu maddeyle ilgiliydi, birleştirilebilirdi; ama,
her nedense komisyonun takdiri bu şekilde oldu.
Burada, suçun, basın
yayın yoluyla işlenmesi hali, cezanın artırılma sebebi olmaktan çıkarıldı.
Benim teklifim de aynısını içeriyordu. Suçun, basın yayın yoluyla işlenmesi
mümkündür. Bu halde, birinci fıkrada öngörülen cezayla fiil cezalandırılabilir.
Cezanın artırılmasının savaş haliyle eş tutulması, mevcut metinde, basın ve
yayın organları tarafından kabul edilemez, halk tarafından kabul edilemez
niteliktedir. Suçun, basın yayın organları yoluyla işlenmesi halinde, cezanın
özel olarak artırılmasına gerek yoktur; teklif de bunu içermektedir.
Şimdi, burada, biz,
ayrıca, Türkiye'de bulunan yabancıları da bu suçun kapsamına dahil ediyoruz ve
biz şunları söylüyoruz değerli milletvekilleri, Belçika'da Ceza Kanununda
yapılmak istenilen değişiklikle, sözde Ermeni soykırımını küçümseyen,
gerekçelendiren ve tasvip edenleri bir yıla kadar hapis ve 5 000 euroya kadar
para cezasına çarptıran yasa teklifini kınıyoruz. Sözde Ermeni soykırımının
inkârını suç haline getiren Fransız Parlamentosuna sunulan teklifi de kınıyoruz.
İsviçre Zürih Kanton Mahkemesinin Sayın Halaçoğlu'yla ilgili aldığı kararı da
kınıyoruz. Onların yasal dayanaklarını da kınıyoruz.
Biz, yine, 15 ulusal
parlamentoda sözde soykırıma ilişkin kararların kabul edilmesinin evrensel
değerlerle bağdaşmadığını söylüyoruz; düşünce özgürlüğüyle bağdaşmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Mikrofonu
açıyorum; buyurun efendim.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Bunlar, aynı zamanda, bütün ülke parlamentolarını da bağlayan 1948
tarihli Soykırım Sözleşmesinde tanımlanan soykırıma da uymamaktadır. Onun
tanımının ne olacağı, o sözleşmede bellidir. Parlamentolar, artık, istediği
gibi karar verebilen organlar değildir; imzaladıkları uluslararası sözleşmeler
onları bağlıyor. Bu 15 parlamento, ayrıca, 52 yerel parlamento ve organlar, 2
uluslararası kuruluş, bu evrensel kuralları gözardı ederek, düşünce
özgürlüklerini gözardı ederek ve karar alma sürecinde ilgililerin görüşlerini
almak veya onların görüşlerini bilgiye, belgeye ulaşmak ve karşılaştırmak
suretiyle karar verme usulüne uymadan, sadece bir taraflı çalışmalar sonucu,
bir tarafın lobi faaliyetleri sonucu karar aldılar diye kınıyoruz.
Biz, kabul edilemez bu
haldeki çalışmaları kınarken, onlarla paralel duruma düşemeyiz. Bu gerekçenin
çıkarılması gerekir. Demin söylediğim gerekçe, düşünce özgürlüğüyle
bağdaşmıyor. Bunu kabul etmeyebilirsiniz, buna katılmayabilirsiniz; ama,
düşünce özgürlüklerinin vardığı seviye budur. Bu kanun, aynı zamanda Adalet
Bakanına da bir görev veriyor: "Savaş hali dışında işlendiği takdirde bu
nedenlerle kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır." Bu
yetkiyi kullanacak olan Adalet Bakanlarının, ulaştığımız seviyeyi dikkate
almaları, o üslubu ve nezaketi gözetmeleri gerekir. Aksi davranış, Avrupa
Birliği sürecinde, 2005 raporunda mutlaka yerini bulacaktır. Bunlardan bizim
özenle kaçınmamız gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yalçınbayır.
Komisyon Başkanımızın söz
isteği var.
Buyurun Sayın Toptan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir yanlış anlamaya
meydan vermemek için, Sayın Yalçınbayır'ın üzerinde durduğu bir hususa açıklık
getirmek istiyorum zabıtlara geçmesi bakımından.
Teklifle, 305 inci
maddenin ikinci fıkrasındaki "ya da yararın basın ve yayın yoluyla
propaganda yapmak için verilmiş veya vaat edilmiş olması" sözcükleri madde
metninden çıkarılmaktadır. Sayın Yalçınbayır'ın, 305 inci maddenin gerekçesinde
sözünü ettiği paragraf, münhasıran, keza bu fıkraya göre "basın ve yayın
yoluyla propaganda yapmak" başlığını taşıyan paragraf olduğu için ve biraz
evvel okuduğum ve bu teklifle yasa metninden çıkan hükme bağlı olduğu için,
gerekçe de metnin çıkışıyla birlikte kendiliğinden madde gerekçesinden çıkmış
olmaktadır.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan maddeyle
ilgili bir açıklamada bulunmuştur yerinden. Bu açıklamayı da hep beraber
dinledik.
Şimdi, 38 inci maddeyi,
görüşmeler tamamlanmış olduğundan, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 39.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 19.03
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.20
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
901 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı:
901) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Mahallî
İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı: 819) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 819 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz istekleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen?.. Yok.
Şahsı adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan?.. Yok.
Şahsı adına, Adana Milletvekili
Sayın Recep Garip?.. Yok.
Şahsı adına, Sivas
Milletvekili Sayın Nurettin Sözen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
(x) 819 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
MAHALLÎ İDARE BİRLİKLERİ
KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1.- Bu Kanunun
amacı; mahallî idare birliklerinin hukukî statüsünü, kuruluşunu, organlarını,
yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esaslarını
düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1
inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2.- Bu Kanun
mahallî idare birliklerini kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Mahallî idare: İl özel
idaresi, belediye ve köyü,
b) Mahallî idare birliği:
Birden fazla mahallî idarenin, yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden
bazılarını birlikte görmek üzere kendi aralarında kurdukları kamu tüzel
kişisini,
c) Birlik: Mahallî idare
birliğini,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Birliğin Kuruluşu,
Tüzüğü, Görev ve Yetkileri
Kuruluş
MADDE 4.- Birlik, birlik
tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni ile kurulur ve tüzel
kişilik kazanır.
Kurulmuş bir birliğe
üyelik, üye olmak isteyen mahallî idare meclisinin kararı ve buna dayalı
başvuru üzerine, birlik meclisinin kabulü ile olur. Bu durumda Bakanlar
Kurulunun izni aranmaz. Ayrılmada ilgili mahallî idare meclisinin kararı
yeterlidir.
Su, atık su, katı atık ve
benzeri altyapı hizmetleri ile çevre ve ekolojik dengenin korunmasına ilişkin
projelerin zorunlu kılması durumunda; Bakanlar Kurulu, ilgili mahallî
idarelerin, bu amaçla kurulmuş birliğe katılmasına karar verebilir. Bu fıkrada
belirtilen birliklerden ayrılma da Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.
Mahallî idarelerin bütün
görevlerini kapsayacak şekilde genel amaçlı veya amacı açıkça belirlenmemiş
birlik kurulamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Birlik tüzüğü
MADDE 5.- Birlik tüzüğü,
birliği kuracak mahallî idarelerin meclislerinde üye tam sayısının üçte iki
çoğunluğuyla kabul edildikten sonra valinin; birlik birden fazla ildeki mahallî
idarelerin katılımı ile kuruluyorsa İçişleri Bakanının onayı ile kesinleşir.
Tüzük değişikliğinin nasıl yapılacağı birlik tüzüğünde gösterilir ve
onaylanması hakkında tüzüğün onaylanmasına ilişkin usûl uygulanır.
Birlik tüzüğünde
aşağıdaki hususların bulunması zorunludur:
a) Birliğin adı ve amacı.
b) Birlik üyesi mahallî
idarelerin adları.
c) Birliğin merkezi.
d) Birliğin görev süresi,
sona ermesi ve tasfiyesi.
e) Birliğe devredilen
görev ve hizmetler.
f) Birlik meclisinin ve
birlik encümeninin toplantı dönemleri.
g) Birlik üyesi mahallî
idarelerin her birinin birlik meclisinde kaç üye ile temsil edileceği ve
seçilen üyelerin görev süresi ve birlik encümeni üye sayısı.
h) Birlik üyelerinin,
birliğin kuruluş ve faaliyet giderlerine katılma payları ve bu payların tespit
yöntemi.
i) Birliğin gelirleri,
giderleri, bütçe ve çalışma programlarına ilişkin hususlar.
j) Birlik üyesi mahallî
idarelerin ve bu idarelerin hizmet alanında yaşayanların birlik hizmetlerinden
yararlanma usûlleri.
k) Tüzük değişikliğinin
nasıl yapılacağı.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Birliğin hak ve yetkileri
MADDE 6.- Mahallî idare
birlikleri, tüzükte birliğe devredilmesi öngörülen mahallî müşterek nitelikli
hizmetlere ilişkin olarak üye mahallî idarelerin hak ve yetkilerine sahiptir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Birliğin Organları
Birliğin organları
MADDE 7.- Birliğin
organları; birlik meclisi, birlik encümeni ve birlik başkanıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Birlik meclisi
MADDE 8.- Birlik meclisi,
birliğin karar organıdır ve birlik üyesi mahallî idarelerin meclislerinin kendi
üyeleri veya belediye meclis üyeliğine seçilmeyi haiz kişiler arasından, birlik
tüzüğünde belirlenen sayıda ve gizli oyla seçecekleri üyelerden oluşur. Ancak
dışarıdan seçileceklerin sayısı mahalli idare meclisinden seçileceklerin üçte
birini geçemez. Asıl üye sayısının yarısı kadar yedek üye seçilir.
Birliğin üyesi olan il
özel idaresi için vali, belediye için belediye başkanı ve köy için muhtar,
birlik meclisinin doğal üyesidir. Birlik meclisinde bunların dışında doğal üye
bulunmaz. Meclis üye tam sayısına doğal üyeler de dâhildir. Vali ve belediye
başkanı birlik meclisinde kendisini temsil etmek üzere meclis üyelerinden
birine yetki verebilir.
Üye mahallî idarelerden
herhangi birinin birlik meclisindeki asıl üyeliklerinde boşalma olursa, birlik
başkanı o mahallî idarenin yedek üyelerini göreve çağırır. Çağrılacak yedek üye
kalmadığı takdirde üye mahallî idarelerin meclisleri, ilk toplantılarında
yeniden yedek üye seçimi yapar. Birlik meclisinin feshedilmesi durumunda
yeniden asıl ve yedek üye seçimi yapılır. Bu üyeler kalan süreyi tamamlar.
İl özel idaresi, belediye
ve köy idarelerindeki görevleri sona erenlerin birlik meclisi üyeliği de sona
erer.
Birlik meclisi üyeliği,
üyeliğin düşmesini gerektiren bir sebeple sona erenler, bir sonraki dönemde
birlik meclisi üyeliğine seçilemezler.
Birlik tüzüğünde, üye
mahallî idarelerin birlik meclisinde nüfus ve katılım payı oranına göre temsil
edilmesine dair esas getirilebilir.
Birlik başkanı aynı
zamanda birlik meclisinin de başkanıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Meclisin görev ve
yetkileri
MADDE 9.- Birlik
meclisinin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Yatırım planı ve
çalışma programını görüşmek ve kabul etmek.
b) Bütçe ve kesin hesabı
kabul etmek, bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile fonksiyonel
sınıflandırmanın birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.
c) Borçlanmaya karar
vermek.
d) Taşınmaz mal alımına,
satımına, kiralanmasına ve takasına karar vermek.
e) Birlik tarafından
yürütülecek hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.
f) Şartlı bağışları kabul
etmek.
g) Dava konusu olan ve
miktarı iki milyardan onbin Yeni Türk Lirasına kadar birlik alacaklarının
sulhen halline karar vermek.
h) Birlik yatırımlarının
yap-işlet veya yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına karar vermek.
i) Birlik başkanlık
divanını, birlik encümen üyelerini ve meclis ihtisas komisyonu üyelerini seçmek.
j) Birlik teşkilâtına ait
birimlerin kurulmasına karar vermek.
k) Birlik tüzüğünde
öngörülmesi halinde tüzük değişikliğini kabul etmek.
l) Birlik tarafından
çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek.
m) Birlik başkanıyla
birlik encümeni arasındaki anlaşmazlıkları karara bağlamak.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin (g) bendinde geçen "iki
milyardan" ibaresinin "iki bin Yeni Türk Lirasından" biçiminde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal
Kacır |
Mustafa
Ataş |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Tevfik
Akbak |
Faruk
Koca |
|
|
Çankırı |
Ankara |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sehven yazıldığı
anlaşılan ibare düzeltilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Şimdi, 9 uncu maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Meclis başkanlık divanı
MADDE 10.- Birlik
meclisi, birliğin kuruluşundan mahalli idare genel seçim sonuçlarının Yüksek
Seçim Kurulunca ilânından itibaren otuz gün içinde birlik merkezinin bulunduğu
mahallin mülkî idare amiri tarafından birlik merkezinde toplantıya davet
edilir. Meclis, en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak ilk iki yıl için görev
yapmak üzere, üyeleri arasından ve gizli oyla birlik başkanını, meclis birinci
ve ikinci başkan vekili ile kâtip üyeleri seçer. İlk iki yıldan sonra seçilecek
başkanlık divanı üyeleri yapılacak ilk mahallî idareler seçimine kadar görev
yapar. Üyelerinin tamamı il özel idarelerinden oluşan birliklerde birlik
başkanı, birlik merkezinin bulunduğu ilin valisidir.
Meclis başkanlık divanı
seçimi üç gün içinde tamamlanır.
Birlik meclisine birlik
başkanı, bulunmaması durumunda meclis birinci başkan vekili, onun da
bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili başkanlık eder. Ancak yıllık
faaliyet raporunun görüşüldüğü meclis toplantısı meclis başkan vekilinin
başkanlığında yapılır.
Başkanlık divanında
boşalma olması durumunda kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üye seçilir.
Meclis başkanı, meclis
çalışmalarında düzeni sağlamakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Komisyon Başkanının
maddeyle ilgili bir açıklama isteği var.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, burada, 10 uncu maddede
"birlik meclisi, birliğin kuruluşundan mahallî idare..." bu arada bir
"ve" eksikliği var, cümlenin daha iyi olması için "ve"
sözcüğünün buraya konulması gerekiyor.
BAŞKAN - Gerekli not
alınmıştır, buna göre oylanacaktır.
Teşekkür ederim.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Meclis toplantısı
MADDE 11.- Meclis
toplantıları, üye mahallî idarelerin kanunlarında belirtilen toplantı dönemleri
dikkate alınarak yılda ikiden az olmamak üzere birlik tüzüğünde gösterilen
zamanlarda yapılır. Yılın ilk toplantısı dönem başı toplantısıdır.
Birlik başkanı, üye
mahallî idare meclislerinden birinin talebi, birlik meclisi üyelerinin üçte
birinin gerekçeli teklifi veya acil durumlarda kendisinin lüzum görmesi üzerine
birlik meclisini olağanüstü toplantıya çağırır. Olağanüstü toplantı çağrısı ve
gündem en az üç gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca
ilân edilir.
Birlik meclisinde plan ve
bütçe komisyonunun dışında birliğin faaliyet konularında olmak üzere ihtisas
komisyonları kurulabilir. İhtisas komisyonları meclis üyeleri arasından birlik
meclisinin kararıyla kurulur ve komisyon üye sayısı beşi geçemez. Komisyon
üyelerinin ayrı mahalli idare temsilcileri arasından seçilmesi esastır.
Olağanüstü toplantılarda,
çağrıyı gerektiren konuların dışında bir iş görüşülemez.
Birden çok ili kapsayan
mahalli idare birliklerinde mahalli idare birlik meclisinin kararları o
birliğin merkezinin olduğu yer mülki idare amirine gönderilir.
Birlik meclisinin
toplantıları, kararları, çalışma esas ve usûlleri, bilgi edinme ve denetim
yolları, feshi, meclis üyeliğinin sona ermesi, ihtisas komisyonu üyelerinin
seçimi ile meclis üyelerinin yükümlülükleri hakkında bu Kanunda hüküm
bulunmayan durumlarda, Belediye Kanununun belediye meclislerine ilişkin
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Birlik encümeni
MADDE 12.- Birlik
encümeni, birlik başkanı ile sayısı yediyi geçmemek üzere birlik tüzüğünde
gösterilecek sayıda meclis üyesinden oluşur. Ülke düzeyinde kurulan birliklerde
bu sayı iki kat olarak uygulanır. Bu üyeler, birlik meclisince, dönem başı
toplantısında kendi üyeleri arasından gizli oyla bir yıllığına görev yapmak
üzere seçilir. Birlik başkanı, encümeninin de başkanıdır.
Birlik encümeni birlik
tüzüğünde belirtilen sürelerle toplanır. Bu süre bir ayı aşamaz.
Herhangi bir sebeple yıl
içinde seçilen encümeni, dönem başına kadar görev yapar. Birlik meclisi üyeliği
sona erenlerin birlik encümeni üyeliği de sona erer.
Üye sayısı dört veya daha
fazla olan mahallî idare birliklerinde, encümen üyelerinin ayrı ayrı mahallî
idarelerin meclis üyeleri arasından seçilmesi zorunludur.
Birlik meclisinin feshi
durumunda, yeni meclis oluşuncaya kadar birlik meclisi ve birlik encümenine ait
görevler, ulusal düzeyde kurulan birlikler için İçişleri Bakanlığınca, diğer
birlikler için birlik merkezinin bulunduğu yer mülkî idare amirince kamu
görevlileri arasından biri başkan olmak üzere görevlendirilecek beş kişilik bir
heyet tarafından yürütülür.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Komisyon Başkanının
maddeyle ilgili bir açıklama talebi var.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- 12 nci maddenin üçüncü fıkrasında
"Herhangi bir sebeple yıl içinde seçilen"den sonra "birlik"
sözcüğünün düştüğü görülmüş. Buraya "birlik" sözcüğünün ilave edilmesi
gerekiyor.
BAŞKAN- Birlik
encümeni?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- Evet, birlik encümeni.
BAŞKAN- Evet, bu şekilde
not edilmiştir.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- Teşekkür ederim.
BAŞKAN- 12 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Encümenin görev ve
yetkileri
MADDE 13.- Birlik
encümeninin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Yatırım plânı ve
çalışma programı ile bütçe ve kesinhesabı inceleyip birlik meclisine görüş
bildirmek.
b) Kamulaştırma
işlemlerinin gerektirdiği kamu yararı kararını almak.
c) Öngörülmeyen giderler
ödeneğinin harcama yerlerini belirlemek.
d) Bütçede fonksiyonel
sınıflandırmanın ikinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.
e) Kanunlarda öngörülen
cezaları vermek.
f) İkibin Yeni Türk
Lirasına kadar olan davaların sulhen halline karar vermek.
g) Taşınmaz mal alımına,
satımına, kiralanmasına ve takasına ilişkin meclis kararlarını uygulamak.
Birlik encümeninin
toplantıları, kararları ile çalışma esas ve usûlleri hakkında bu Kanunda hüküm
bulunmayan hallerde, Belediye Kanununun belediye encümenine ilişkin hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Birlik başkanı
MADDE 14.- Birlik
başkanı, birlik idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Birlik
başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
a) Birliği yönetmek ve
birliğin hak ve menfaatlerini korumak.
b) Yatırım plânı ve
çalışma programı ile bütçeyi ve kesinhesabı hazırlamak, uygulamak, izlemek,
değerlendirmek ve bunlarla ilgili olarak hazırlayacağı yıllık faaliyet raporunu
meclise sunmak.
c) Birliği temsil etmek
veya vekil tayin etmek.
d) Birlik meclisine ve
birlik encümenine başkanlık etmek.
e) Birliğin taşınır ve
taşınmaz mallarını idare etmek.
f) Birliğin gelir ve
alacaklarını takip ve tahsil etmek.
g) Yetkili organların
kararını almak şartıyla sözleşme yapmak.
h) Birlik meclisi ve
birlik encümeni kararlarını uygulamak.
i) Birlik meclisi ve birlik
encümeninin yetkisi dışında kalan diğer ödenek aktarmalarını yapmak.
j) Birlik personelini
atamak.
k) Birliği denetlemek.
l) Şartsız bağışları
kabul etmek.
m) Kanunlarla birliğe
verilen ve birlik meclisi veya birlik encümeni kararını gerektirmeyen görevleri
yapmak ve yetkileri kullanmak.
Birlik bütçesinin harcama
yetkilisi birlik başkanıdır. Birlik başkanı bu yetkisini birlik genel
sekreterine veya birlik müdürüne devredebilir.
Birlik başkanlığının sona
ermesi ile ilgili olarak Belediye Kanununun belediye başkanlığının göreve
devamsızlık dışındaki sebeplerle sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Malî Hükümler
Birliğin gelirleri
MADDE 15.- Birliğin
gelirleri şunlardır:
a) Birlik üyelerinin,
birliğin kuruluş ve faaliyet giderlerine katılma payları.
b) Birlik meclisi
tarafından belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı
ücretler.
c) Diğer kamu kurum ve
kuruluşlarından aktarılacak ödenekler.
d) Taşınır ve taşınmaz
malların kira, satış ve başka suretle değerlendirilmesinden elde edilecek
gelirler.
e) Kira ve faiz
gelirleri.
f) Bağışlar.
g) Köy birlikleri için il
özel idaresi bütçesinden ayrılacak pay.
h) Diğer gelirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci maddesinin (g) bendinde geçen "köy
birlikleri" ibaresinin, "köylere hizmet götürme birlikleri"
biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal
Kacır |
Mustafa
Ataş |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Tevfik
Akbak |
Faruk
Koca |
|
|
Çankırı |
Ankara |
|
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut uygulamada köylere
hizmet birlikleri bulunmaktadır ve bu birlikler çok önemli hizmetler
yürütmektedir. Dolayısıyla, bu ismin korunmasında yarar görülmüştür.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul
edilmiştir.
Şimdi, 15 inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
Birliğin giderleri
MADDE 16.- Birliğin
giderleri şunlardır:
a) Birlik hizmetlerinin
yürütülmesi için yapılacak giderler.
b) Birliğin personeline
ve seçilmiş organlarının üyelerine ödenen maaş, ücret, ödenek, huzur hakkı,
yolluk, hizmete ilişkin eğitim harcamaları ile diğer giderler.
c) Hizmet karşılığı
alınacak ücretler ve diğer gelirlerin takip ve tahsili için yapılacak giderler.
d) Birliğin hizmet
binalarının, tesislerinin, araç ve gereçlerinin temini, yapımı, bakımı ve
onarımı için yapılan giderler.
e) Faiz, borçlanmaya
ilişkin diğer ücretler ile sigorta giderleri.
f) Dava takip ve icra
giderleri.
g) Avukatlık, danışmanlık
ve denetim ücretleri.
h) Kamu ve özel sektör
kuruluşlarıyla yapılan ortak hizmetler ve diğer proje giderleri.
i) Temsil, tören ve
ağırlama giderleri.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Teşkilât
MADDE 17.- Norm kadroya
uygun olarak birlik teşkilâtı birlik müdürü, yazı işleri, mali işler
birimleriyle birliğin faaliyet alanına göre kurulacak teknik işler biriminden
oluşur.
Ülke düzeyinde kurulan
birliklerle üye sayısı yüzden fazla olan birliklerde teşkilât, norm kadroya
uygun olarak genel sekreter, yazı işleri ve malî işler birimleriyle birliğin
faaliyet alanında olmak ve sayısı üçü geçmemek üzere birlik meclisinin
kararıyla kurulacak diğer birimlerden oluşur.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan memurlar, 5272 sayılı ve 7.12.2004 tarihli Belediye
Kanununun 49 uncu maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen esas ve usûllere
göre birlik genel sekreteri veya diğer üst yönetici kadrolarında görevlendirilebilir.
Bu tür görevlendirmelerde ilgilinin kendi kurumundan aldığı her türlü malî ve
sosyal hakları kesilmez, ancak kurumundan aldığı aylık ve diğer ödemelerin
toplam tutarını geçmemek üzere birlik encümeni kararıyla ek ödeme yapılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge var;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı Kanun Tasarısının 17 nci maddesinin son fıkrasında geçen "5272
sayılı ve 7.12.2004 tarihli Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin beşinci
fıkrasında" ibaresinin "Belediye Kanununda" biçiminde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ünal Kacır |
Faruk Koca |
|
Bursa |
İstanbul |
Ankara |
|
Nur Doğan Topaloğlu |
Mehmet Sarı |
|
|
Ankara |
Osmaniye |
|
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Belediye Kanununun
değişikliği hususu gözönünde bulundurulmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Köy birlikleri
MADDE 18.- İlçelerde,
köylere ait hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak, tarım ürünlerinin üretim
ve pazarlanması hariç, gerektiğinde bu hizmetleri bizzat yapmak ve kırsal
kalkınmayı sağlamak üzere, tüm köylerin iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan
köy birliği kurulabilir. Bakanlar Kurulu, bu konuda genel izin vermeye
yetkilidir.
Birlik başkanı merkez
ilçelerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde
kaymakamdır. Köy birliğinin meclisi, kaymakamın başkanlığında , birliğe üye
köylerin muhtarları ve o ilçeden seçilen il genel meclisi üyelerinden oluşur.
Köy birliğinin encümeni birlik başkanının başkanlığında meclisin kendi üyeleri
arasından gizli oyla seçeceği en az biri il genel meclisi üyesi olmak üzere
dört üyeden oluşur. Köy birliklerinin meclis ve encümeninin başkan ve üyelerine
huzur hakkı ödenebilir.
İl özel idareleri ile
diğer kamu kurum ve kuruluşları; köye yönelik hizmetlerine ilişkin yapım, bakım
ve onarım işlerini aralarında yapacakları anlaşmaya göre köy birlikleri
aracılığıyla gerçekleştirebilir. Bu takdirde, gerekli kaynak bu birliklere
aktarılır ve söz konusu iş, birliğin tâbi olduğu esas ve usullere göre
sonuçlandırılır.
Köy birlikleri, ihtiyaca
göre hizmet akdiyle personel istihdam edebilir. Ancak, köy birliklerinin yıllık
toplam personel giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin Vergi Usul
Kanununda belirlenen yeniden değerleme katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak
miktarın % 10'unu aşamaz. Vali ve kaymakamlar birlik hizmetlerini yürütmek
üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından personel görevlendirebilir. Bu
şekilde görevlendirilenlere birlik bütçesinden karşılanmak üzere, (5000)
gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunan tutarda
aylık ödeme yapılır. Görevlendirmelerde otuz günden kısa süreler için kıst
hesaplama yapılır.
İl özel idaresi bütçe
gelirlerinin ne kadarının köy birliklerine aktarılacağı, köy birliklerinin
sunacağı yatırım plânı, yıllık çalışma programı ve uygulama projelerine göre il
genel meclisince kararlaştırılır.
Köy birliklerinin
bütçesine ilişkin esas ve usûller ile muhasebe ve raporlama standartları,
harcama esas ve usûlleri, çerçeve hesap plânı ile düzenlenecek raporların
şekil, süre ve türleri ile bu birliklerin yapacakları ihalelere ilişkin esas ve
usûller Maliye Bakanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN-Madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
1 önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin başlığıyla ilk iki fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddede geçen "köy birlikleri"
ibarelerinin "köylere hizmet götürme birlikleri" biçiminde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ünal
Kacır |
Mustafa
Ataş |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Tevfik
Akbak |
Faruk
Koca |
|
|
Çankırı |
Ankara |
|
"Köylere hizmet
götürme birlikleri
Madde 18.- İlçelerde, tarım
ürünlerinin üretim ve pazarlaması hariç olmak üzere, köylere ait hizmetlerin
yürütülmesine yardımcı olmak, bizzat yapmak, yaptırmak ve kırsal kalkınmayı
sağlamak üzere, tüm köylerin iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan, köylere
hizmet götürme birliği kurulabilir. Bakanlar Kurulu, bu konuda genel izin
vermeye yetkilidir.
Birlik başkanı merkez
ilçelerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde
kaymakamdır. Köylere hizmet götürme birliğinin meclisi, birlik başkanı
başkanlığında, birliğe üye köylerin muhtarları ve o ilçeden seçilen il genel
meclisi üyelerinden oluşur. Köylere hizmet götürme birliğinin encümeni birlik
başkanının başkanlığında, meclisin kendi üyeleri arasından gizli oyla seçeceği
iki il genel meclisi üyesi ve iki köy muhtarı olmak üzere beş kişiden
oluşur."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut uygulamada köylere
hizmet birlikleri bulunmaktadır ve bu birlikler çok önemli hizmetler
yürütmektedir. Dolayısıyla bu ismin korunmasında yarar görülmüştür. Diğer
taraftan birlik başkanının kaymakam olmadığı durumlarda meclis başkanlığına
kaymakamın başkanlık etmesi mümkün değildir. Ayrıca birliklerin huzurhakkıyla
ilgili düzenleme 22 nci maddede yapılmıştır ve köylere hizmet götürme
birliklerinin meclis ve encümeninin başkan ve üyelerinin huzurhaklarına ilişkin
düzenlemenin yeri bu madde değildir. Önerge bu sorunları gidermek üzere
hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Şimdi, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
18 inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Sulama birlikleri
MADDE 19.- Sadece sulama
amaçlı olarak kurulan mahallî idare birliklerinde birlik meclisi, 8 inci maddede
belirtilen doğal üyeler ile birliğin sulama faaliyetinden faydalanan ve
belediye meclisi üyeliğine seçilme şartlarına sahip olan çiftçiler arasından
birlik tüzüğünde gösterilen sayıda seçilecek üyelerden oluşur. Seçim, üye
mahallî idare sınırları içinde oturan ve birliğin sulama faaliyetinden
faydalanan çiftçilerin katılımıyla o mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Ülke düzeyinde birlik
kurulması
MADDE 20.- Mahallî
idarelerin menfaatlerinin korunması, gelişmelerine yardımcı olunması,
personelinin eğitilmesi ve mahallî idarelerle ilgili kanun hazırlıklarında
görüş bildirilmesi amacıyla il özel idarelerini, belediyeleri ve köyleri temsil
etmek üzere ülke düzeyinde sadece birer birlik kurulabilir. Bu durum ülke
düzeyinde olmaksızın bu amaçlarla başka mahallî idare birliği kurulmasına engel
oluşturmaz. İl özel idareleri, belediyeler ve köyler ülke düzeyinde kurulan
birliklerden kendilerine ait olanın doğal üyesidirler.
Ülke düzeyinde kurulan
birlikler birinci fıkrada belirtilen amaçların yanında mahallî idarelere
rehberlik etmek; mahallî idareler arasında yardımlaşma ve işbirliğini, teknik
ve idarî deneyim bilgi değişimini teşvik etmek; iyi uygulama örneklerinin
yaygınlaşmasına yardım etmek konularında da faaliyette bulunabilir.
Birinci fıkrada
belirtilen birliklerden belediyelere ait olanın birlik meclisi; büyükşehir, il
merkezi ve nüfusu yüzbin ve daha fazla olan yerlerin belediye başkanları ile
her ilden belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri arasından o ilin
milletvekili sayısı kadar seçilecek üyelerden oluşur. Seçim, birlik
başkanlığının talebi üzerine büyükşehir olan yerlerde büyükşehir belediye
başkanlığı, diğer yerlerde il belediye başkanlığınca tespit edilen gün ve yerde
o il içindeki belediyelerin başkanları ve belediye meclis üyelerinin katılımıyla yapılır. Seçime katılacaklar
kendilerini temsilen oy kullanmak üzere başka bir üyeye yazılı olarak yetki
verebilirler.
Birinci fıkrada
belirtilen birliklerden il özel idarelerine ait olanın birlik meclisi, il
valileri ile her ilin il genel
meclisinin, kendi üyeleri arasından o ilin milletvekili sayısı kadar seçeceği
kimselerden oluşur.
Üçüncü ve dördüncü
fıkrada belirtilen birliklere üye mahalli idarelerin birliğe ödemeleri gereken
üyelik bedeli, bu idarelerin en son kesinleşmiş bütçelerinin birlik meclisince
belirlenen oranı olarak tespit edilir ve birliğin talebi üzerine bu mahallî
idarelere genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan paylardan bu payların
dağıtımını yapan kuruluşça kesilerek birliğe ödenir.
Birinci fıkrada
belirtilen birliklerden köylere ait olanın birlik meclisi, yirmibeş ve daha
fazla köyü olan ilçelerin kaymakamları ile her ilden her yüz köy için seçilecek
bir köy muhtarından oluşur. Köy sayısı yüzden az olan illerde bir temsilci
seçilir. Yüze ulaşmayan diğer kesirler
dikkate alınmaz. Birlik üyelerinin ödeyecekleri üyelik bedeli ve ödenmesine
ilişkin hususlar birlik tüzüğünde gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ünal Kacır |
Mustafa Ataş |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Tevfik Akbak |
Faruk Koca |
|
|
Çankırı |
Ankara |
|
"Mahallî idarelerin
menfaatlerinin korunması, gelişmelerine yardımcı olunması, personelin
eğitilmesi ve mahallî idarelerle ilgili kanun hazırlıklarında görüş
bildirilmesi amacıyla il özel idarelerini ve belediyeleri temsil etmek üzere
ülke düzeyinde sadece birer birlik kurulabilir. Bu durum ülke düzeyinde
olmaksızın bu amaçlarla başka mahallî idare birliği kurulmasına engel
oluşturmaz. İl özel idareleri ve belediyeler ülke düzeyinde kurulan
birliklerden kendilerine ait olanın doğal üyesidirler."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu önergeye efendim?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ülke düzeyinde köy
birliği kurulması hem son derece masraflıdır hem bu birliğin oluşumu sıkıntı
yaratacak niteliktedir hem de yararsızdır. Bu nedenle ülke düzeyinde bir
birliğin kurulmasının kaldırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Şimdi,
gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Birlik üyelerinin
yükümlülükleri
MADDE 21.- Birliğe karşı
malî yükümlülüklerini yerine getirmeyen üye mahallî idarelerin ödemeleri
gerekli miktar, birliğin başvurusu üzerine bu idarelere genel bütçe vergi
gelirleri tahsilâtı toplamı üzerinden ayrılan paydan, bu payların dağıtımını
yapan kuruluş tarafından kesilerek alacaklı birliğe ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
Ortak hükümler
MADDE 22.- Birliklerde
çalışma programı, yetki devri, birlik ile birlik başkanının ihtilaflı olması,
birlik organının veya bunların üyelerinin görevden uzaklaştırılması, denetim,
yıllık faaliyet raporu, bütçe ve diğer malî konular, tahvil ihracı hariç
borçlanma, bütçe içi işletme tesisi, borç ve alacakların mahsubu, yurt dışı
ilişkileri, diğer kuruluşlarla ilişkiler, yazışma ve yeniden değerleme oranının
birliklerde uygulanması konularında, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda
birlik tüzüğü ile birliğe devredilen hizmetlerle sınırlı olmak üzere Belediye
Kanunu hükümleri uygulanır.
Birliklerde, teşkilât ve
personel istihdamı konularında bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Belediye
Kanunu ile Belediye Kanununa aykırı olmamak kaydıyla birlik tüzüğü hükümleri
uygulanır.
Birlik meclisi ile birlik
encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları
her günü için (1500) gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık
katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi
tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir. Ancak, huzur hakkı
ödenecek gün sayısı, bir yıl içinde yirmidört günü geçemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 819
sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz
|
Faruk Çelik |
Ünal Kacır |
Mustafa Ataş |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
|
Tevfik Akbak |
Faruk Koca |
|
|
Çankırı |
Ankara |
|
Köylere hizmet götürme
birliklerinin birlik meclisleri hariç olmak üzere, birlik meclisi ile birlik
encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları
her gün için 1 500 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık
katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi
tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir. Ancak, huzur hakkı
ödenecek gün sayısı, bir yıl içinde 24 günü geçemez.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
18 inci maddede yapılan
değişikliğe paralel olarak, köylere hizmet götürme birliklerinin organlarına
ödenecek huzurhakkı bu maddeye aktarılmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz ve hükümetin olumlu görüş bildirdiği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 22 nci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim?
BAŞKAN - Efendim,
hükümetin bir açıklama talebi var; buyurun Sayın Gönül.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - 22 nci maddenin "birinci fıkrası"
olarak oylandı. "Üçüncü fıkrası" olarak oylanması gerekiyor; onu arz
ediyorum.
BAŞKAN - Yanlış mı
okundu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - "Üçüncü fıkra" olacak
o, "birinci fıkra" "üçüncü fıkra" olacak.
BAŞKAN - Evet, zabıtlara
o şekilde geçiriyoruz ve o şekilde düzeltiyoruz. Önerge, üçüncü fıkra olarak
geçmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan mahallî idare birlikleri,
durumlarını en geç altı ay içinde bu Kanun hükümlerine uygun hâle getirirler.
Birinci fıkrada
belirtilen süre içinde durumlarını bu Kanuna uygun hâle getirmeyen birlikler,
İçişleri Bakanlığı tarafından iki ay ek süre verilerek uyarılır. Bu süre içinde
de gerekli değişiklikleri yapmayan birlikler kendiliğinden dağılmış sayılır ve
tüzüklerindeki hükümlere göre tasfiye edilir.
Bu Kanunun
yayımlanmasından önce Bakanlar Kurulunun izni ile kurulan ancak 26.3.1987
tarihli ve 3335 sayılı Uluslararası Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanunda
belirtilen nitelikte uluslararası faaliyette bulunan ve en az yedi üyeye sahip
olan mahallî idare birliklerinden uluslararası teşekkül sayılma talebinde
bulunanlar hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Uluslararası
teşekkül sayılma talebi, birlik encümen kararına dayalı olarak bu Kanunun yayımlanmasından
itibaren en geç üç ay içinde; birlik meclisince kabul edilecek olan
uluslararası teşekkül statüsü ise en geç bir yıl içinde İçişleri Bakanlığına
sunulur. İçişleri Bakanlığı uluslararası teşekkül statüsünü Dışişleri Bakanlığının
görüşünü alarak iki ay içinde onaylar veya Kanuna uygun hale getirilmesi için
en fazla iki ay süre vererek iade eder. Uluslararası teşekkül statüsünün
onaylanmasıyla birlikte mahallî idare tüzelkişiliği sona erer ve bu birlikler, başka
bir işleme gerek kalmaksızın 3335 sayılı Kanuna göre kurulmuş uluslararası
teşekkül statüsü kazanarak aynı Kanun uyarınca faaliyetlerine devam ederler.
Uluslararası teşekkül sayılma talebinde bulunan ancak statüsünü belirtilen süre
içinde teslim etmeyen veya Kanuna uygun hale getirmeyen mahallî idare
birlikleri, bu sürelerin sonunda kendiliğinden dağılmış sayılır. Uluslararası
teşekkül sayılma talebinde bulunmayan veya en az yedi üyeye sahip olmadığı için
bulunamayan bu nitelikteki mahallî idare birlikleri hakkında birinci fıkra
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Komisyonun,
geçici madde 1'le ilgili bir düzeltme talebi var.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, üçüncü fıkrada
"3335 sayılı Uluslararası Teşekküller"den" önce
"nitelikteki Teşekküllerin" kelimesinin ilave edilmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Anlayamadım
efendim, daha açık…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, geçici 1 inci maddenin
üçüncü fıkrasında "Bu Kanunun yayımlanmasından önce Bakanlar Kurulunun
izni ile kurulan ancak 26.3.1987 tarihli ve 3335 sayılı Uluslararası..."
Buraya "nitelikteki" kelimesi ilave edilmesi gerekiyor
"Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanunda" diye devam ediyor.
BAŞKAN - Not alınmıştır.
Oylamayı buna göre yapacağım.
Geçici madde 1 üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2.- Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mahallî idare birlikleri personeli
hakkında çeşitli sebeplerden dolayı çıkarılmış kişi borçları, birlik meclisinin
alacağı kararla sonuçlandırılır. Bu karara karşı birlik merkezinin bulunduğu
yer mülkî idare amiri veya hakkında kişi borcu çıkarılanlar on gün içinde idarî
yargıya başvurabilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 2'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 23.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 24.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümümü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
7 nci sırada yer alan,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan
Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan
Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 740)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
8 inci sırada yer alan,
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını
(Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici
Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk
Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden
Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/929) (S. Sayısı: 741)
BAŞKAN- Komisyon?... Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
komisyon bulunmadığından, görüşmelerin yapılması şu anda mümkün görülmüyor.
Bu nedenle, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Mayıs 2005 Cuma günü, alınan karar
gereğince, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 20.07