BIM 2 4 2005-06-14T11:11:00Z 2005-06-14T11:11:00Z 74 49657 283048 TBMM 2358 566 347602 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 85       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

103 üncü Birleşim

26 Mayıs 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün, TBMM Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve Yeryüzü Doktorları Yardım Kuruluşu olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Türkiye tarımının temel sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya'nın, İstanbul'un fethinin 552 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894 ve 894'e 1 inci ek)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)

5.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

6.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı : 819)

7.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/930) (S.Sayısı: 740)

8.- TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/929) (S. Sayısı: 741)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ile vergi numarası uyumlaştırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5552)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bakanlık ve bağlı kuruluşlarında vekâleten ve asaleten görev yapan idarî personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5695)

3.- Isparta Milletvekili Mevlüt ÇOŞKUNER'in, Isparta-Gelendost İlçesi Sağlıkocağının kapatılma ve Devlet Hastanesi inşaatının durdurulma nedenlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5793)

4.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, bazı ilaç firmalarının yaptığı fiyat indirimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5795)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5801)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlinin kalkınmasına yönelik yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5802)

7.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, turizm gelirleriyle ilgili basında yer alan açıklamalarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5813)

8.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü LİVANELİ'nin, Gökova ve Bodrum koylarının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5814)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Uludağ'daki bitki türlerinin korunmasıyla ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5824)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, SSK'lı bir hastanın tedavisi için gerekli işitme cihazının temin edilmemesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5879)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Buca Kadın Doğum Hastanesi ve Çocuk Bakımevinin hizmete açılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5900)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İline ayrılan yatırımlara ve ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5946)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AİHM'de açılan köy boşaltma davalarına ve "Köye Dönüş Projesi"ne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5966)

14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İline yapılacak yatırımlara ve ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5977)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu, doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle, Necip Fazıl Kısakürek'in edebî kişiliğine ve eserlerine,

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin, ekmek israfının nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap verdi.

Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun, Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini (2/364) geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Adalet Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği bildirildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851),

7 nci sırasında bulunan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/452) (S. Sayısı: 901),

8 inci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),

10 uncu sırasında bulunan, Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısının (1/798) (S. Sayısı : 819),

11 inci sırasında bulunan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/930) (S.Sayısı: 740),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/435) (S. Sayısı: 894) ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

4 üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/451) (S. Sayısı: 902);

5 inci sırasında bulunan, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adlî Sicil Kanun Teklifinin (2/444) (S. Sayısı: 899),

6 ncı sırasında bulunan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/453) (S. Sayısı: 903),

9 uncu sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 16.3.2005 Tarihli ve 5317 Sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun (1/999) (S. Sayısı: 900);

Görüşmelerini müteakiben;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

26 Mayıs 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 19.46'da son verildi.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Yaşar Tüzün

 

Burdur

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Mehmet Daniş

 

Türkân Miçooğulları

 

Çanakkale

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Harun Tüfekci

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Konya

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                 No.:                           142

II.- GELEN KÂĞITLAR

26 Mayıs 2005 Perşembe

Rapor

1.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Dağıtma tarihi: 26.5.2005) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, 22 nci Dönemde yurt dışına giden milletvekilleri ile işe alınan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3794) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2004)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlinin toplu konut projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6293) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır için planlanan konut projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6296) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6297) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Başbakanlıkta açılan spor salonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6298) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

6.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Atatürk'ün eşi Latife Hanımın vefatıyla mühürlenen arşivin TTK Başkanı tarafından okunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6299) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

7.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir İlinde devam eden kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6300) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

8.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Doğu ve Güneydoğuda terör ve çeşitli sebeplerden dolayı boşaltılan köy ve mezralara ve kapalı okul sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6301) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

9.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İli ve bölgenin kalkınmasındaki hedeflere ve bu doğrultuda yapılanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6302) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

10.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, İmar Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinden sonra mudilere ödenen mevduata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6303) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

11.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, İran ve Irak'tan gelen Doğalgaz Projesi kapsamına Diyarbakır'ın alınıp alınmayacağına ve yarım kalmış projelerin tamamlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6304) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Boğaziçi alanında Millî Savunma Bakanlığına tahsisli savunma amacı dışındaki gayrimenkullere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6305) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

13.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, pirinç ithalatı tahsislerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6306) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

14.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İl ve ilçelerindeki elektrik dağıtımında yaşanan sorunlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6307) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

15.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'nin tam kapasiteli olarak tekrar hizmete açılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6308) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

16.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6309) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

17.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Temsan A.Ş.'ye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6310) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

18.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Kumru-Yukarı Damlalı Beldesi ilköğretim okulu duvarının DSİ tarafından yaptırılmamasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6311) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

19.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, akaryakıt kaçakçılığına ve ithal edilen akaryakıtın sevkiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6312) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6313) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

21.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6314) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

22.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, PKK terör örgütünün büyük kentlerde ve turistik yörelerde eylem hazırlığında olduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6315) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

23.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Siirt-Eruh-Akmeşe Köyünün Çizmeli Köyü korucuları tarafından kiraya verildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6316) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

24.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, köye dönüş projesi ile köy korucularına ve faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6318) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

26.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların sosyal tesislerden yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6319) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

27.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların çocuklarının eğitimine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6320) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

28.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, AB'ye üyelik sürecinde hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6321) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

29.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcılarla ilgili ücret sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6322) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

30.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, hâkim ve savcıların 1 inci sınıfa ayrılma sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6323) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

31.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, hâkim ve savcı sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6324) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

32.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, köy grup teknisyenliği binalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6325) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

33.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki besiciliğe ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6326) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

34.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki çiftçilere ödenecek destekleme primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6327) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

35.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Alanya bölgesinde yaşanan susuzluk sorununa ve muz üretimine etkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6328) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6329) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

37.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki bir yüzme havuzu ve atletizm sahası inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6330) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

38.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, okullarda yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6331) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

39.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6332) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

40.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, THY'nın Adnan Menderes Havalimanından doğrudan yurtdışı seferinin olmamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6333) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

41.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Onur Air uçaklarına bazı Avrupa ülkelerince uçuş yasağı konmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6334) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6335) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

43.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, Atatürk Havalimanıyla ilgili bazı ihalelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6336) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

44.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Fener-Rum Patrikhanesinin restorasyon çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6337) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

45.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır surlarının temizlenmesi ve Sur İçini Geçmişiyle Buluşturma Projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6338) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

46.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6339) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

47.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır sur içindeki tarihi yapıların korunmasına yönelik projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6340) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

48.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır İlindeki belediyelerin oto, araç ve makine dağılımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6341) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

49.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6342) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

50.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa'nın enerji ihtiyacına ve tarımsal sulama yapan çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6343) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

51.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'daki sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6344) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

52.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6345) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

53.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, şoförlerin sosyal güvenliği ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

54.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, yurt dışında çalışan vatandaşların Türkiye'de emekli olabilmek için ödedikleri emeklilik primlerinin arttırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6347) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

55.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, bölünmüş yol yapımı amacıyla kamulaştırılan arazilerin bedellerinin ödenme durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6348) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

56.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6349) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

57.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, THY'nın Adnan Menderes Havalimanından doğrudan yurt dışı seferinin olmamasına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/6350) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2005)

58.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, 2004 yılındaki büyümenin ve cari açığın finansmanına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/6351) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

59.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/6352) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

60.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlinde 2003-2004 yıllarında gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6353) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)

61.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulunun iki öğrencisinin okullarından ilişiğinin kesilme gerekçesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6354) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

26 Mayıs 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve "Yeryüzü Doktorları" yardım kuruluşu olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretle ilgili, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz'e aittir.

Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün, TBMM Dostluk Grubu olarak Küba'ya ve Yeryüzü Doktorları Yardım Kuruluşu olarak Sudan'a yaptıkları ziyaretlerdeki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nisan ve mayıs aylarında Afrika'da Sudan ve Ortaamerika'da Küba'ya yaptığımız ziyaretlerde elde ettiğimiz bilgi ve tecrübeleri sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

18-27 Nisanda bir grup doktor arkadaşımla, Sudan'da iç sorunun yaşandığı Batı Darfur'un Başkenti El Geniena'ya giderek orada sağlık hizmeti sunduk. Burada bir parantez açarak; Hartum Büyükelçimiz Sayın Ali Yakıtal ve Sudan'ın Ankara Büyükelçiliğine teşekkür ediyorum. Onlar, ziyaretimizin başarıyla sonuçlanması için büyük emek verdiler.

Ayrıca, bir hatırşinaslık yaparak "Yüryüzü Doktorları" ekibimiz, Prof. Dr. Harun Cansız, Op. Dr. Erhan Sarışın, Uz. Dr. Ali Murat Yılmaz ve Op. Dr. Mehmet Sait Özsoy'a, yaptıkları kutlu çalışmadan dolayı, adlarını anarak bir teşekkürle birlikte kayıt düşmek istedim. Nerede ve nasıl olursa olsun, ülkemizi başarıyla temsil edenlere bir teşekkür borcumuz var.

Öncelikle, Sudan'da Dış Yardım Bakanı ve Sağlık Bakanıyla görüştük, ardından El Geniena'ya gidip, El Geniena Hastanesinde sağlık hizmeti sunduk. Bölgede iç çatışmalar sonucu oluşmuş olan kampları ziyaret ederek aziz milletimizin gönderdiği yardımları dağıttık.

Bir anı anlatmalıyım. Hasta muayenemiz esnasında o kadar yoğun bir başvuru oldu ki, hastane önü miting meydanı gibi insanla doldu. Düzeni sağlamak için asker çağırmak zorunda kaldık. Bu durum karşısında hastane başhekimi Dr. Abdüllatif Bey "sizden önce burada birçok gönüllü kuruluş hizmet verdi. Fransızların Sınır Tanımayan Doktorları da dahil olmak üzere; izdiham oluşturacak bir kalabalık olmadı. Kalabalığın nedeni sizin Türkiye'den geliyor olmanızdır" dedi.

Sudan ziyaretimizin ardından Türk-Küba Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak 29 Nisan-4 Mayıs tarihleri arasında Küba'ya bir ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretimizde, Küba Halkın Gücü Ulusal Meclisi Başkan Yardımcısı ve Türk-Küba Dostluk Grubu Başkanı, hükümetten Ticaret Bakanı ve Dışişleri Bakan Yardımcısı, Komünist Parti Başkan Yardımcısı ve üyeleri, Küba Halklarla Dostluk Enstitüsü Müdürüyle görüşmeler yaptık. En önemlisi, bir devlet organizasyonu olması dolayısıyla 1 Mayıs gösterilerini izledik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küba'da 1 Mayıs işin ruhuna uygun kutlanmakta. Belirli bir ideolojik çerçevede dahi olsa, dünyanın gündemindeki sorunların açık bir forum gibi konuşulması ve tartışılması anlamlıydı. Jose Marti meydanında, devlet organizasyonuyla toplanmış 1 300 000 insan tek bir sloganı öne çıkarmaktaydı. Bu slogan: "Esta Humanidad Teine ansias de Justicia." "Bu insanlık adalet istiyor."

Bu söz Küba Devlet Başkanı Fidel Castro Ruz'a ait ve onun ifadesiyle kitlelerde bir karşılık bulmaktaydı. Şüphesiz, bu söz, kuzey-güney ekseninde güney ülkelerinin talebinin de bir yankısıydı. Bunu anlamak için yeryüzündeki gelişmelere bakmak yeterlidir.

Ve adalet talebine hiçbir ülke ve birey bigâne kalamaz. Yeryüzünde kral sarayları üzerine "bir anlık adalet dağıtımı 70 yıllık ibadetten hayırlıdır" sözünü yazan ve bu sözü kendine rehber edinmiş bir milletin mensubu olarak ben bigâne kalamam.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika ve Latin Amerika'da (Afro-Amerikan ekseninde) önemli siyasî ve entelektüel gelişmeler olmakta. Afrika Birliği, Arap Ligi ve Amerika Ülkeler Birliği toplantılar düzenlemekte. Biz siyasetçiler bu gelişmeleri yakın takip etmeliyiz ve bu bölgelerdeki siyasetçilerle ilişki kurmalıyız. Hükümetimiz 2005 yılını Afrika yılı ilan etti. Sayın Başbakanımız Etopya ve Güney Afrika'yı ziyaret etti. Muhalefet Partimizin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal iki gün önce İsrail'de toplanan Sosyalist Enternasyonal toplantısına katıldı. Son derece başarılı ziyaretlerdi; kendilerini tebrik ediyorum.

TİKA, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortaasya'nın yanı sıra Afrika'da başarılı çalışmalarda bulunmaktadır.

Küba Halkının Gücü Ulusal Meclis Başkan Yardımcısı Jaime Crombet "Türkiye bizim için çok önemli. Avrupa Konseyi üyesi ve AB üyeliği için müzakere sürecindesiniz. Türk ve İslam dünyası üzerinde önemli etkinliğiniz var. İslam Konferansı Genel Sekreterliği sizde. Doğu-batı, kuzey-güneyin merkezinde yer alıyorsunuz. Avrupa Birliği içinde güneyin sesi olmalısınız ve bizim haklarımızı ve bizim gibi ülkelerin haklarını, üyesi olduğunuz ittifaklar içerisinde savunabilmelisiniz" diyor.

Dünyada araştırılan, tartışılan ve konuşulan konular Parlamentomuzda da araştırılmalı, tartışılmalı ve konuşulmalıdır, her şey özgürce ifade edilmelidir. Bu çatı aziz milletimizin bize vekâletini vererek kendini özgürce ifade edebildiği tek yerdir. Ayrıca, her yerde, her düşünce ve inanç kendini özgürce ifade edebilmelidir. Düşünce ve inancı ifade özgürlüğünün önünde hiçbir yasak olmamalıdır. Bu, anayasal bir teminattır; lakin, hiçbir düşünce ve inanç, bir başka düşünce ve inanç üzerinde baskı ve şiddet uygulamamalıdır. Devletin görevi hâkimlik değil hakemlik olmalıdır. Yasamanın da görevi, birey hak ve özgürlüklerini artırmak olmalıdır. Buna böyle inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Akbankın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen "Medeniyetler Çatışması" teziyle 1990'dan beri dünyayı yönlendiren Amerikalı ünlü siyasetbilimcisi Samuel P. Huntington'un konferansında, Avrupa kapısında aşağılanan Türkiye artık bu hevesten vazgeçmeli ve dünyadaki yerini yeniden düşünmeli. Türkiye'nin AB üyeliğini unutmasını, zaten bunun bir hayal olduğunu, İslam dünyasının ihtiyacı olduğu liderliğe oynamasını öneriyor, "Atatürk sağ olsaydı iradesi bu doğrultuda olurdu" diyor. Bunu konuşabilmeliyiz, tartışabilmeliyiz. Uygulama ayrı, konuşmak ve tartışmak ayrı bir şeydir. Siyasetin usul ve esaslarını yeniden tartışabilmeliyiz. Merkez sağ ve sol kavramlarını, muhafazâkarlığı, liberalliği ve sosyal demokrasiyi tartışabilmeliyiz. Türkiye'de bir siyaset anomalisi var. Merkez sağda yer almış olan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren bir siyasî parti var, AK Parti var. AK Parti, Avrupa Birliği için Türkiye'de değişim talep etmekte ve reformları yapmakta, ülkemizin önünde çözülmez gibi görünen sorunları çözmek için bir irade ortaya koymaktadır. Ülkemizde siyasette sosyal demokrat konumsa, statükoyu muhafaza etmek üzere kurulu. Oysa, siyaset sosyolojisinde, muhafazakârlık böyle bir rolü üstlenmekte. Ama, burada, AK Partinin muhafazakârlığı, bu milleti millet yapan değerleri üstlenmektir.

Bu ülkede -Prof. Dr. Mete Tuncay'ın ifadesiyle söylemek gerekirse- herkes "sol, dine karşıdır, onu ortadan kaldırmayı amaçlar" diye düşünüyor. Sol parti denince akla CHP geliyor. Bunun, mutlaka giderilmesi gerekir. CHP'nin de bu milletin kutsallarını paylaştığını herkes bilmelidir.

Merkez sağın alternatifleri, genelde merkez sağda aranmıştır. Sağın alternatifi sol olmalıdır. Dünyada, bu böyledir. Türkiye'de siyaset anomalisinin düzeltilmesi için, AK Partiyi merkez sola, CHP'yi de merkez sağa çekmemiz gerekmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gündüz.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Türkiye tarımının temel sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik'a aittir.

Buyurun Sayın Melik.

Süreniz 5 dakikadır.

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Türkiye tarımının temel sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, mayıs ayının son günlerine geldiğimiz bugünlerde, 22 nci Dönem Parlamentosu, üçüncü hasat dönemini yaşamaktadır; ama, tarlada izi olmadığı için, harmanda da yüzü yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan bugüne kadar, herhalde hiçbir dönemde, tarım bu kadar konuşulmamış ve tarım sektörüyle ilgili bu kadar çok sayıda yasa çıkarılmamıştır; ama, buna karşılık, tarım sektörü ve bu işle uğraşan insanların durumu da, o derece kötüye gitmemiştir.

Şu anda, ülkemizin birçok yerinde hububat hasadı başlamıştır. Urfa İlinin birçok bölgesinde arpa biçimi bitmek üzeredir ve yakında, buğdaylara girilecektir; ancak, arpa,  piyasada 200 000 ilâ 230 000 lira arasında satılabilmektedir. Bu sabah, Urfa'da satılan 9 kilo arpayla 1 litre mazot alınabilmektedir; geçen yıl ise 4 kilo arpayla 1 litre mazot alınabilmekteydi. Yine, geçen sene, hepinizin bildiği gibi, 320 000 lira olan üre gübresi, bu sene 580 000 liradır. Geçen yıl 1 dekarın biçim fiyatı 3 000 000 lirayken -ben bunu Urfa İli için söylüyorum elbette ki- bu yıl, yüzde 33 artarak, 4 000 000 liraya yükselmiştir. Aynı durum, Çukurova için de söz konusudur; ancak, bunun tek nedeni, Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yapmamasıdır. Toprak Mahsulleri Ofisi alım yapmadığı ve tabanfiyatı belirlemediği için, arpa ve Çukurova'da buğday yok pahasına satılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hükümet, bu yıl, buğday için tabanfiyat açıklamama kararındadır, arpadan ise hiç bahsetmemektedir. Sayın Başbakan, buğdayın piyasa fiyatının bu yıl 350 000 lira olarak tahmin edilebileceğini söylemekte ve bu fiyata ilave olarak 30 000 lira prim ödeneceğini belirtmektedir. Halbuki, buğdayın çiftçiye kilo başına maliyetinin 400 000 lira olduğu, zaten, bütün uzmanlar tarafından da belirtilmektedir. Ayrıca, bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi depolarına dökülecek ürün karşılığında alınacak ürün senediyle, bankalardan kredi alınabileceği de belirtilmektedir. Peki, piyasa fiyatı nasıl oluşacaktır?.. Hangi banka, hangi çiftçiye ürün senedi karşılığında para verecektir?

Ülkemizdeki gerçekleri hepimiz bilmekteyiz değerli arkadaşlar. Eğer Ofis tabanfiyat açıklamazsa, Ofis alıma başlamazsa, o ürün yerlerde sürünecek, yok pahasına çiftçinin elinden çıkacaktır. Bu durum, geçen yıl da yaşanmıştır. Hükümet, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Çukurova bölgesinde -2004 yılından bahsediyorum- hububat hasadı hemen hemen bittikten sonra, 25 Haziran 2004 günü buğday fiyatlarını açıklamış ve Ofis de alımlara bu tarihten sonra başlamıştır; yani, güneydoğu ve Çukurova çiftçisinin elinde mal bittikten sonra alımlar başlamış, dolayısıyla, bugün güneydoğu ve Çukurova'da yaşanan olaylar geçen yıl da yaşanmıştır. Bu tarihten sonradır ki, piyasada buğday fiyatları Ofis fiyatları altına düşmemiş, Ofis de fazla mal almaktan kurtulmuştur; ama, Toprak Mahsulleri Ofisinin geçen yıl sezonun ortasında alımı durdurmasından sonra piyasa fiyatları tekrar aşağıya düşmüştür. Tekrar ediyorum; şu anda güneydoğuda ve Çukurova'da hasat devam etmektedir, ama, Toprak Mahsulleri Ofisleri açık değildir.

Değerli arkadaşlar, hükümet yetkilileri, sık sık, dünya piyasalarından bahisle, ülkemizde buğday fiyatlarının çok pahalı olduğunu, bu nedenle buğday ürünleri ihracında da başka ülkelerle rekabet edemediğimizi, Toprak Mahsulleri Ofisinin ve Ziraat Bankasının görev zararlarının tek nedeninin de çiftçiyi destekleyen tarımsal politikalar olduğunu söylemektedirler. Amerikan çiftçisi ton başına 100 dolar kazanırken bizim çiftçimizin 260 dolar kazandığını söylemektedirler. O halde ya bizim çiftçilerimiz -madem 260 dolar kazanıyorlar, Amerikan çiftçisinden fazla kazanıyorlar- gerçekleri söylememektedirler ya da kazandıkları paraları saklıyorlar veya traktör ve tarlalarını keyif için satıyorlar!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gerçekler, hepinizin bildiği gibi, hiç de öyle değildir. Amerika'daki 100 dolarlık fiyat, buğdayın Chicago borsasındaki fiyatıdır. Bunu söyleyenler, borsaya gelinceye kadar buğday çiftçisinin aldığı desteklerden hiç bahsetmemektedirler. Eğer, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde buğday üreticisi bizim çiftçimizden daha az kazanıyorsa, neden bu ülkelerde tarımla uğraşan insanlar ile diğer iş kollarında çalışanların yaşam seviyeleri arasında çok önemli bir farklılık yoktur?.. Çünkü, gelişmiş ülkelerdeki mantık, Sayın Başbakanımızın dediği gibi, toplumun bir kesiminden haksızca alınıp diğer bir kesimine farklı gerekçelerle verme mantığı değildir.

Değerli milletvekilleri, bizler, ülkenin genel durumunu ve başta tarım sektörü olmak üzere, sorunların çok kısa bir sürede çözümlenemeyeceğini ve bütün bu olumsuzlukların da bir günde ortaya çıkmadığını çok iyi biliyoruz. Bizim karşı çıktığımız, önce, sorunlara bakış açısı ve algılama mantığıdır. Hükümet, mazot fiyatını düşürmediği, Avrupa Birliği ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletlerinin kendi çiftçisine verdiği her türlü desteği sağlamadığı sürece, hububatta her yıl tabanfiyatı belirlemesi, Toprak Mahsulleri Ofisleriyle destekleme alımları yapması gerekir. Güneydoğu ve Çukurova hububat üreticileri Toprak Mahsulleri Ofislerinin derhal alıma geçmesini beklemektedir. Ayrıca, bütün Türk çiftçisi de,  Sayın Başbakanın en son 14 Mayısta Şanlıurfa'da Harran Üniversitesinde de belirttiği gibi, mazot fiyatlarında ciddî anlamda, ne kadar ve ne zaman indirim yapılacağını merakla beklemektedir.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Melik.

Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Urfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'in buğday politikamız ağırlıklı gündemdışı konuşmasına ben de hükümetimizin bu konuda uygulayacağı politikaları açıklayarak cevap vermek istiyorum; bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum.

Evvela, konunun girişinde söylediği ifadelere ben de katılıyorum. Bunun iki sebebi var; bir, tarım sektörüne önem veriyoruz, onların sorunlarını çözme konusunda bir gayretin içerisindeyiz; aynı zamanda, dünyadaki gelişmeler de tarımı gündeme taşımaktadır bu iki sebeple birlikte ve dolayısıyla, Meclisimizde de, tarımı büyük ölçüde düzenleyecek, tanzim edecek, geleceğe taşıyacak yasal çalışmalar devam ediyor. Bunların içerisinde, birkaç gün önce grup başkanvekilleriyle görüşerek mutabık kaldığımız bir husus da, tarım ürünleri sigorta yasasının, inşallah, Meclis temmuzda tatile girmeden önce çıkarılarak, Türk çiftçisine, 2005 yılında, bu önemli kanunla Meclisimizin bir hizmet sunmuş olmasıdır. Bunu gerçekleştirirsek, diğer temel sorunlar yanında, bu da, inşallah, çok önemli bir hizmet olacak. AK Parti Grup Başkanvekilinin ifadesi, önümüzdeki hafta gündeme geleceğidir. Ben, grup başkanvekillerine, buradan, tekrar, saygılarımı sunuyorum.

Efendim, gündemimiz tahıl. Dolayısıyla, tahılla ilgili konuda bir durum tespiti yapmak istiyorum. Bu konudaki çalışmalarımıza her zaman davet ettiğimiz, Tarım Komisyonumuzun üyesi, onun dışında, Bakanlığımızda yaptığımız çalışmalara da genellikle katılan ve çalışmalarımızı takip eden, eleştirilerini aldığımız ve kıymet verdiğimiz saygıdeğer milletvekilimiz, buğdayla ilgili, tahılla ilgili konularda değerlendirmelerini yaptı. İlkönce genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Arkadaşlarım, son iki yılda, yani, 2003-2004 yıllarında, tahılla ilgili uyguladığımız fiyat politikası, diğer ürünlerin aleyhine, buğday ve tahıl lehine paritede bir değişme ortaya koymuştur ve bunun sonucu olarak, gerek Trakya'da gerekse Ege Bölgesinde- o bölgemizin milletvekilleri de defalarca bunu dile getirmişlerdir- ayçiçeği ve pamuk ekim alanlarında bir azalmanın olduğunu ve bunun yerini de buğdayın aldığını söylemektedirler.

Yalnız, bu gelişmenin yanında diğeri de şudur: Biz, 2003 yılında yüzde 41,5 oranında bir fiyat artışı verdik; enflasyonu çıkardığımızda, reel olarak, tahıla yüzde 15 artış demektir bu. Bu, çok önemli bir artıştır; ancak, 2003 yılında, hatırlayın, Türkiye'deki arz-talep dengesi buğday fiyatlarını çok daha yukarıda teşekkül ettirdi ve bize üreticimiz buğdayını getirmedi ve biz almadık, 1 000 000 ton ancak tahıl geldi. 2004 yılını hatırlayın, yüzde 15 oranında bir fiyat artışı verdik, başfiyat 370 000 lira oldu. Bu defa da 2 000 000'a kadar buğday aldığımız halde ortalama fiyatlar aşağı düştü. Şunu demek istiyorum: Piyasa mekanizması içerisinde eğer biz, bir tabanfiyat politikası uygulayıp, bu fiyatın altına düşmeyeceğini kesin olarak açıklarsak, o zaman gelecek olan buğday miktarının 6-7 milyon ton olabileceğini düşünmeliyiz. Piyasa mekanizması içerisinde kamunun böyle bir rolü giderek azalmaktadır; dolayısıyla, piyasayı düzenleyici bir rol oynamalıyız. Böyle yapınca da, piyasa mekanizmasına uygun olarak politikalar geliştirmeliyiz; fakat, şunu hiç ihmal etmeden yapmalıyız, bütün bunları geliştirirken: Birincisi, evvela, Türkiye'de kırsal ve şehir gelir dağılımı bakımından üçte 1 oranından daha düşük gelire sahip olan kırsal kesimin durumunu göz önünde tutmalıyız; yani, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini kastediyorum. İkincisi, Türkiye'de 25 000 000'a kadar yaklaştığını söylediğimiz çok yüksek bir dargelirli kesimi vardır; bu kesimin en temel gıdası olan ekmek fiyatlarını da dikkate almalıyız. Üçüncüsü, tarım ürünlerinin fiyat paritesini bozmamalıyız, çok aleyhe geliştirmemeliyiz; çünkü, biz buğday üretimini daha çok artırma konusunda bir şey  taşımıyoruz, yani, ihracat imkânımız çok sınırlı olduğu için maliyetlerimiz açısından. Yani, buğday üretiminin yerine, biz, ihtiyaç duyduğumuz yağlı tohumların üretimini artırmalıyız. Dördüncüsü de, kamuoyunu tatmin etmeliyiz biz bu konuda.

Şimdi, dört tane ahenkleştirilmesi gereken unsur var. Buna göre yaptığımızda, 2005 yılında yapmamız gereken; geçmişteki gibi enflasyonun üzerinde bir fiyat vererek  yaptığımız takdirde, biz, piyasa fiyatının yine 320'lerde,  330'larda teşekkül edeceğini ve dolayısıyla çiftçimizin bundan mağdur olacağını düşündük.

Şimdi, burada, sizlere çok net olarak açıklayacağım husus şudur: Efendim, biz, bu yıl, Türkiye'de tarım kesiminin yüzde 50'sini oluşturan tahıl üreticilerinin içerisinde yine 60'ını oluşturan 61 dekar ve aşağısındaki bir araziye sahip olan, küçük çiftçi diye nitelediğimiz insanların durumlarını asgarî olarak bir seviyede korumayı hedefliyoruz. Politikamızın esası küçük çiftçiyi korumaya yöneliktir ve dolayısıyla burada verdiğimiz, piyasada oluşacak fiyatın üzerinde 30 000 lira primi, bütün ülkede, ister kamuya, yani Toprak Mahsulleri Ofisine, isterse özel sektöre, yani fabrikaya, tüccara veya başka bir birime ürününü satsın, 30 000 lira prim vereceğimizi açıkladık.

Bunun 10 tonunu Toprak Mahsulleri Ofisine getirene peşin olarak ödeyeceğiz. Ancak, bir sınırlama getirdik, Toprak Mahsulleri Ofisi çiftçi başına maksimum 30 ton buğday alacak. Geri kalan 20 ton için ise bir ay vadeli bir ödeme yapacağız. Dolayısıyla, biz ilkönce 10-15 tonluk bir üretime sahip olan, toplam tahıl üreticisinin yüzde 50'sinin ihtiyacını istediği gün ve istediği saatte karşılayacağız. Bu, şimdi genel olarak baktığımızda, Türkiye'de küçük çiftçinin, yani, mahsulünü hasat ettiği anda satmak durumunda kalan, mecbur olan, insanların bir sıkıntı çekmeyeceğini gösteriyor. Bu çok önemli bir gelişme.

Bunun ötesinde, 30 tondan fazla ürün sahibi olandan Toprak Mahsulleri Ofisi ürün almayacak; ama, bu insanlar piyasada ürünlerini sattıklarında prim alabilecekler. Dolayısıyla, orada da amacımız şudur: Büyük çiftçimiz de depolama imkânını düşünsün, dikkate alsın, zamanlamasını planlasın, fiyat düşükse satmasın. Yani, arzı çok dar bir zamanda çok yükseltirsek, büyütürsek, fiyatların aşağıya düşeceği kaçınılmazdır. İktisadî hayatın bir kuralıdır bu. Dolayısıyla, büyük çiftçimize de şunu söylüyoruz: Menfaatını dikkate al, koru, bu alıcılar karşısında gerekirse örgütlen ve iktisadî faydanı artır. Biz de size şu konuda yardımcı olabiliriz: Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarını ücretsiz olarak ve piyasadaki cari fiyat seviyesinde alım garantisi veriyoruz; ancak, bunu bize yatırdığınız zaman bir ürün senedi vereceğiz, bununla da götürüp bankalardan kredi alabileceksiniz.

Şimdi, burada kastettiğimiz iki nokta var: Bir, büyük üretici malını bugün satmıyor, depolama imkânı yok; gelsin bizim depolarımızdan faydalansın. İki, bu işin ticaretini yapan insanın krediye ihtiyacı var, bir limiti var. Bu dolduktan sonra, tekrar, mal alım için piyasaya giremiyor; ama, Toprak Mahsulleri Ofisine ürününü getirdi, ürün senedi aldı ve bunu yüzde 18-20 oranında bankada bir faizle kırdırdığı zaman, tekrar piyasaya alıcı olarak girebilecek; depolama sorunu yok, yine bize getirebilecek. Hatta, vadeli ve yüksek fiyatla aldığı zaman, düşünün, bize getirmesi ve bunu muhafaza etmesi çok kolay ve dolayısıyla, ekkredi imkânlarına kavuşacak. Kastettiğimiz şu, arzu ettiğimiz şu: Piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırıp talebi artırmak.

Onun dışında, bizim, Toprak Mahsulleri Ofisine gelecek miktarın kontrolü bakımından da çiftçi kayıt sistemimiz var. Zaten, biz, çiftçilerin ne kadar bir arazi büyüklüğüne sahip olduğunu ve her bir bölgenin ortalama veriminin ne olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, buna uygun olarak da hareket edeceğiz.

Şimdi, burada, amacımız şudur: 2004 yılında, ortalama olarak 325 000 lira civarında oluşan -ortalama fiyattan bahsediyorum, buğdaydan bahsediyorum- fiyatı, 370 000 lira civarında bir ortalama fiyata yükselttiğimiz anda, aldığımız bütün sinyal, çiftçilerimizin bundan memnun olacağı şeklindedir.

Maliyetlere gelince; maliyetler konusunda, elbette, baktığımız yerden çok farklılık vardır. Buğday maliyetleriyle ilgili olarak bizim yaptığımız hesap, normal kâr dahil, çiftçinin emeği dahil, makinenin amortismanı dahil, tarlanın makul bir kira bedeli dahil olmak üzere yaptığımız hesapta, 300 000 liradır maliyeti, bütün bunlar dahil; yani, iktisadî anlamda söylersek, normal kâr dahil, çiftçinin kendi emeğini, hesabını da katmak üzere bulduğumuz fiyat budur; ama, arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz ki, bugün, kırsal kesimde, emeğin, amortismanın, tarlanın kirasının dahil edilerek yapıldığı bir hesap çok da gerçekçi değildir. Dolayısıyla, fiilî harcama miktarı bunun çok altındadır; ama, iktisadî olarak da doğru olanın ötekisi olduğunu düşünüyorum, biliyorum. Dolayısıyla, 370 000 lira ortalama bir fiyata ulaştığımız takdirde, bu konuda, çiftçimizin 2005 yılında bu sonuçtan memnun olacağını düşünüyorum.

Burada, bütün kritik nokta şudur: Uygulama nasıl olacak? Çok net söylüyorum, küçük çiftçimizin, 2005 yılında, tahılını değerlendirme konusunda bir sorunla karşılaşmaması için elimizden gelen her gayreti göstereceğiz. Küçük çiftçinin, yani 10 ton buğdayı olan tüm çiftçilerin buğdayını alacağız ve bedelini peşin ödeyeceğiz; geri kalan kısmı için, 20 ton için de bir aylık bir vade yapacağız. Bu, bu kesimin büyük ölçüde himaye edildiğini gösteriyor. Dolayısıyla, bir müddet sonra, bir prim ödemesini de gerçekleştireceğiz.

Alımlara gelince; Toprak Mahsulleri Ofisi, geçen yıllarda, üçte 1 oranında küçüldü, daha uzak yerlere ürünlerini satmak zorunda kaldılar; ama, biz 2,5 milyon ton tahıl aldık 2004'te. Bu yıl, bu politikamızın daha etkili olabilmesi için, alımla ilgili çalışmalarımız şu anda sürüyor. Üretimin yoğun olduğu yerlerde, bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisine gelebilecek olan bölgelerde, alım yelpazesini genişleteceğiz, vaktinde gireceğiz. Çukurova ve Güneydoğu Anadoluda hasadın devam ettiğini, özellikle, bu bölgelerde şu anda meydana gelen gelişmeyi takip ettiğimizi, üreticimizin çok aleyhine bir durumun olmadığını ifade ediyorum. Geçen sene, Toprak Mahsulleri Ofisinin 22-25 Haziranda alıcı olarak girmesi konusunda, genellikle olumsuz bir sonuç ortaya çıktığını ve bunun mahzurlu olduğunu söylüyor birkısım arkadaşlarımız, zaman zaman da çiftçilerimiz.

Arkadaşlar, çok net söylüyorum: 2004 yılı 25 Haziranında piyasaya girdiğimiz gün, ikinci sınıf ekmeklik buğdaya vereceğimiz fiyat ile piyasa fiyatı çakışmıştı. 25 Haziranda, Çukurova'ya bakın, güneydoğuya bakın, 352 000 liraya düştü. 352 000 liraya düştüğü gün, biz girdik. Bunun anlamı şu: Bir hafta önce, piyasa fiyatları 360 000 lira idi, onbeş gün önce, 370 000 lira idi. Biz, 370 000 lira olduğu gün, 352 000 lirayla piyasaya girdiğimiz anda, ani bir düşme olacak diye düşündük ve girmedik piyasaya ve girmediğimiz için de, o dönemde isabetli oldu; ama, bir kanaat hâsıl oldu, geç girdi ve fiyatlar düştü; ama, fiyatlar, biz girdikten sonra da düşmeye devam etti; yani, biz alıma girdiğimiz halde düştü. Dolayısıyla, aslında burada yanlış olan bir şey yoktu; ama, toplam arz artınca, İç Anadoludaki hasat başlayınca piyasaya gelen ürün miktarı arttı, kalitenin iyi olduğu ortaya çıkınca ve toplam üretim miktarının da yüzde 11 oranında fazla olacağı anlaşılınca, bu defa, sanayici ve tüccar kesimi istediği an, istediği nitelikte buğdayı bulma ümidi karşısında alımını yavaşlattı ve bu hale geldi.

2005 sezonuna, Toprak Mahsulleri Ofisi minimum stokla giriyor, bütün stoklarımız boş, sadece güvenlik stoklarımız var. Dolayısıyla, küçük çiftçi dediğimiz kesimin getireceği ürünleri almak zorundayız ve daha yaygın bir alım yapacağız. Sayın Milletvekilimizin, Vedat Melik'in dikkat çektiği kaygılar, bizim de kaygılarımızdır ve onları giderme konusunda çalışacağız. Çukurova ve Güneydoğu Anadolu için söylüyorum, çok kısa bir süre içerisinde, orada, gerekirse emanet usulü alıma birkaç gün içinde geçeceğiz. Dolayısıyla, çiftçilerimizin 2005 sezonunda daha rahat, daha sakin ve kendi lehlerine bir gelişmeyi ortaya koyma konusundaki gayretlerimizin inşallah olumlu sonuçlar vereceğini düşünüyorum.

Bu vesileyle, başta çiftçilerimize saygılarımı sunuyorum ve sizlere aktarmaya çalıştığım bu bilgiler hususunda gösterdiğiniz anlayış ve ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.

Saygılarımla efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, İstanbul'un fethinin 552 nci yılı münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya'ya ait.

Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya'nın, İstanbul'un fethinin 552 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İstanbul'un fethinin 552 nci yılı münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi en kalbî sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Milleti, bilinen dörtbin yıllık tarihi boyunca birçok zaferler ve başarılar kazanmıştır. Elbette ki, bunlar içerisinde en önemli olanlarından biri de İstanbul'un fethidir. Zira, bütün dünyanın kabul ettiği gibi, İstanbul'un fethi, Türk ve dünya tarihini değiştiren, bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan olaydır; dolayısıyla, İstanbul'un fethi, sadece askerî zafer olarak düşünülmemelidir. Önemli olan, o dönemde bu zaferi hazırlayan sebeplerin iyi bilinmesidir.

Bu fetih, bana göre, beş temel esasa dayanmaktadır:

Devletin yönetim anlayışı,

İnsana olan saygı, sevgi ve adalet duygusu,

Manevî motivasyon,

Bilgi ve teknolojik üstünlük,

Türk topraklarının birleştirilmesi arzusu.

Önce, isterseniz, devletin yönetim anlayışına bir bakalım. 21 yaşında genç bir hakan. Beş yabancı dil biliyor. Hukuk, fen, dinî konularda eğitim görmüş, bilgelere ve bilgiye saygılı bir lider. Fetih Suresi okunurken dünyaya gelen, hocası Molla Gürani tarafından sık sık Fetih Suresi okutulan, günlük oyunlarında bile İstanbul'un fethine kilitlenmiş, bu fethe inanan, onun için manen hazırlanmış ve yeterli müspet ilimlerle donatılmış bir yüce sultan. Bu sultanın ülkesinde Yaradanın yarattıklarına saygı esasına dayanan, insan haklarının, adaletin, mülkiyet hukukunun bulunduğu, bu özellikleriyle diğer ülkeleri sarsan mükemmel bir yönetim sistemi. İşte, bu sebepledir ki "Türk sarığı görmek, Latin serpuşu görmekten evladır" sözü her yerde söylenmekte, insan hakları ve adalet duygusuyla tüm toplumlara örnek olmaktadır.

Diğer taraftan, toplum da bu fethe manen hazırdır. Sultan Mehmet'in, Fetih Suresi okunurken doğması gibi, o dönemde Müslüman Türkler de İstanbul'u almak için yanıp tutuşmaktadır; zira, Hazreti Peygamber, İstanbul'u fethedecek komutan için müjdeler vermektedir. Nitekim, şehrin alınması için sahabeler de dahil olmak üzere, İstanbul'u fethetmek üzere 28 sefer yapılmış; ancak, ilahi bir hikmetle, Fetih Suresinin 29 ayetten oluştuğu gibi, İstanbul'un fethi de 29 Mayıs 1453 tarihinde, 29 uncu teşebbüste Müslüman bir Türk evladına, Türk hakanına nasip olmuştur.

Son olarak, fethi hazırlayan önemli sebeplerden biri de, Anadolu ve Rumeli'deki topraklara sahip devletimizin İstanbul'un fethiyle birleştirilmesi ve imparatorluğun bir bütün halinde tesisi arzusu olmuştur. İstanbul'un fethiyle, Osmanlı Hanedanının yönetiminde büyük bir Türk imparatorluğu kurulmuştur.

Ayrıca, bütün bu sebepler kadar, bilgi ve teknolojide çağın en ileri devleti olunması, devleti yöneten Fatih'in müspet ilimlere verdiği önem de bu başarının hazırlayıcısıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu gerekçelerle, artık, İstanbul'un fethi, sadece askerî bir zafer olarak kutlanmamalıdır. Dünya kültürüne, medeniyetine, insan haklarına getirdiği yeniliklerle, hukukun üstünlüğü ve adalet üzerine hükmetmek anlayışımızın  kutlandığı bir gün olarak değerlendirip, kutlamalıyız. Bu fethin insan haklarına getirdiklerini tartışmalıyız, Türk Milletinin dünya siyasetine, kültürüne hediye ettiği hoşgörü ve insanlık dersini anlatmalıyız; zira, fethin asıl anlamı budur, bu olmalıdır. Böyle olmasaydı, Osmanlı dağılırken, 632 yıllık beraberlikten sonra, 30'dan fazla millet kendi dilini, kültürünü, inancını yaşıyor olabilir miydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun; tamamlayın sözlerinizi.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Bütün dünyaya sormamız gereken soru budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapmış olduğum bu değerlendirmelerden sonra, şimdi sizleri farklı bir İstanbul için düşünmeye davet ediyorum. İstanbul, özellikle 1960'tan sonra başlayan göç dalgasıyla plansız, programsız kaçak yapıların ve keşmekeşin hâkim olduğu kimliksiz bir şehir haline gelmiştir. Yapıların yüzde 60'ından fazlası kaçak olup, mülkiyet en önemli problemdir. Altyapı, yol, su, elektrik, eğitim gibi yüzlerce sorunla karşı karşıyadır. Fethettiğimiz İstanbul böyle mi olmalıdır?! Barbaros Hayrettin Paşa'nın tabiriyle cihanın başşehri İstanbul'a bu tablo yakışıyor mu?! Elbette ki, hayır.

Her şeye rağmen, İstanbul, yine de, Türk Milletine vefasını eksik etmemektedir. Nitekim, Türkiye'deki vergi gelirlerinin yüzde 44'ü, ticaret kapasitesinin yüzde 45'i, sanayi tesislerinin yüzde 38'i, Türkiye'deki işyeri sayısının yüzde 36'sı, çalışanların yüzde 34'ü, nüfusumuzun yüzde 20'si bu şehre aittir. Buna karşılık, devletin kaynaklarından yararlanma yönünde ise, verdiklerinden çok daha az almakta ve yararlanmaktadır.

Bu Yüce Meclisten, siz değerli milletvekillerine, yetkililerimize, yöneticilerimize, mimarlarımıza, sanatkârlarımıza, edebiyatçılarımıza, ilim adamlarına, kısaca, tüm entelektüellerimize seslenmek istiyorum: Gelin, dünyadaki benzer şehirlerde olduğu gibi, İstanbul'u, İstanbul yapacak özel bir kanunla yönetelim. İstanbul'un cadde ve sokaklarını, parklarını, mabetlerini, binalarını bizim kimliğimize, bizi biz yapan değerlerimize göre tanzim edelim. Ecdadımızın yaptığı gibi, hangi döneme ait olursa olsun tarihî mirası koruyalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 552 yıldır bizim olan, bir taşına Acem mülkünün feda edildiği güzel İstanbul'a, cihanın başşehrine, bizim mührümüzle, artık, sahip çıkalım, koruyalım. Bu vesileyle, bir kez daha, fethi gerçekleştiren ecdadımız başta olmak üzere, İstanbul'a bugüne kadar hizmet edenleri minnet ve şükranla anıyorum, Allah onlardan razı olsun.

Sözlerimi tamamlarken, İstanbul'un fethini kutlar, Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükkaya.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu

No.: 153                                               Tarih: 26.5.2005

Genel Kurulun 27.5.2005 Cuma günkü birleşiminin saat 11.00'de başlamasının; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.5.2005 Cumartesi günü çalışmamasının ve 31.5.2005 Salı günü Genel Kurulun saat 14.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı Vekili

 

Faruk Çelik

 

Ali Topuz

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

 

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Sayın Kâtip Üyenin oturarak sunumunu yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894 ve 894'e 1 inci ek)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren 48 saat geçmediğinden, başlayamıyoruz.

Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 901 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, değerli arkadaşlarım; 901 sıra sayılı kanun teklifinin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

                      

(x) 901 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, bundan yaklaşık sekiz ay kadar önce, bir kod yaptık Meclis olarak. Kod diyorum, bir yasa; ama, bir bütünlüklü yasa olduğu için bunu kod olarak adlandırıyoruz. Türk Ceza Yasası yaptık. Şimdi, bir eğilim, bir rüzgâr başladı. Denildi ki: "Avrupa Birliğine girebilmemiz için bu yasanın çıkması şart. Böyle bir yasa çıkartmalıyız, Türk Ceza Kanununu toptan değiştirmeliyiz." Şimdi, gerçek bu değil. Gerçek şuydu, bunu önce açıklamakta yarar var: Halen yürürlükte bulunan ve 1 Haziran itibariyle yürürlüğü sona erecek olan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 30-40 kadar maddesinde Avrupa Birliği müktesebatıyla çelişen hususlar vardı, doğrusu buydu. Bizden de istenilen bu çelişkilerin giderilmesiydi, yeni bir kod değildi. Benim, o zamanki düşüncem de bu çerçevedeydi, şimdi de ifade etmeye çalışacağım.

O 30-40 maddelik restorasyon yapılabilinirdi, 17 Aralığa yetiştirilebilinirdi; yani, rahat bir biçimde yetiştirilebilinirdi, bu yapılmadı. Ne yapıldı; Türk Ceza Yasası çok eskidi, 60'ın üzerinde değişiklik gördü, yenisini yapalım denildi.

Bu fikir yanlış mı; temelde yanlış değil, doğru, değerli arkadaşlarım. Hakikaten, 765 sayılı Yasa 60'ın üzerinde değişiklik görmüştür, aşınmalar meydana gelmiştir, uygulamada sıkıntılar doğmaya başlamıştır, çelişik hükümler de içermeye başlamıştır; bütün bu eleştiriler doğru, yanlış değil. Bütün bu eleştiriler doğru, yeni bir ceza yasasının da yapılması lazımdı, 78 senedir yürürlükteydi; ama, şimdi, bir şeyi yapmaya niyet ederken bir hedef belirlemeliyiz; Türk Ceza Yasası yapacağız, bu yasa, Türk toplumu için, Türkiye'yi daha iyi bir özgürlük ortamına, daha çağdaş bir ortama taşıması için yapılmalı ve zaman sıkıntısı taşımamalıydı. Bunun için diyorum 17 Aralık baskısıyla yapılmasa daha da doğru olurdu. 17 Aralıkta, mevcut yasada 30-40 maddeyi restore ederek, o ihtiyacı savabilirdik; yani, bizim yeni yasa yapmamızın AB tarafından bizden istenebilmesi bir şarta bağlıdır, Türkiye AB'ye aday ülke olarak alınacak ve 10 yıllık bir süre verilecek. Böyle bir şey yokken, kendi kendimize, yapmışken bunu yapalım dedik; ama, süre yetersiz bir süreydi. Bu baskı altında, bir acelecilikle, bir ivecenlikle ceza yasası hazırlandı. Bunun içinde, biz de, büyük bir iyi niyetle yer aldık ve elimizden gelen gayreti de gösterdik; fakat, ceza yasası yapılma sürecinde, biz, bir yandan da dünyada bu işler nasıl oluyor, öğreti bu alanda ne diyor onu öğrenmeye, onu gözden geçirmeye başladık. Şimdi, dünyadaki örnekleri bizdekiyle bağdaşmıyor; Almanya'da yirmi yılda yapılmış, Fransa'da onsekiz yılda yapılmış, İspanya'da yirmiyedi yılda yapılmış, İtalyanlar, hâlâ, kırk yıla yakındır uğraşıyorlar; böyle bir çalışmayla yapılıyor. Biz, bunu altı ay yirmi günlük çalışma sonucu meydana getirdik değerli arkadaşlarım. Bu sürece riayet etmememin getirdiği bütün olumsuzlukları da Ceza Yasası üzerinde taşıdı. Kimsenin art niyetidir demiyorum, kötü niyetidir demiyorum.

Şimdi, ceza yasasının diğer yasalardan bir farkı var; bu, bir temel kod, insanın ve toplumun tüm hayatını kucaklıyor. Bir maddeyle milyonlarca ilişkiyi düzenliyorsunuz, bir maddeyle. Bir madde milyonlarca ilişkiyi düzenliyor ve insan özgürlüklerini hedef alan düzenleme yapıyor. Onun için, bu yasanın yapılmasında diğer yasalardan farklı bir yol izliyor dünya, farklı bir yol izlenmesi gerekiyor.

Bunu, bu işi çok iyi bilen Hocamız rahmetli Faruk Erem şöyle söylüyor; izin verirseniz ondan aktarmak istiyorum: "Ceza kanunları uzun ve şuurlu bir teknik çalışmayla hazırlanmalıdır. Ceza kanunu kadar kişi hürriyetiyle yakından hiçbir kanun alakadar değildir. Neticeleri kişi hürriyetine müessir kanunların başında ceza kanunları gelir. Bu sebeple, ceza kanunlarının hazırlanmasında hukuk tekniğinin en üstün icaplarına sadakat göstermek lazımdır. Hukuk tekniği bir bakıma kişi hürriyetlerinin teminatıdır." Şimdi, burada, kişi hürriyetlerinin teminatını siyasîlerin tercihine bırakmıyor, hukuk tekniğine bırakıyor.

Değerli arkadaşlarım, daha da ileri gidilerek "ceza kanunu milletvekillerinin hayat tecrübesine ve tercihlerine bırakılamaz da" denilen yerler var; çünkü, bu, belli bir şuurlu, bilinçli teknik içerisinde gerçekleştirilmezse, ihtimal ki, teknik olarak aksak bir şey, sıkıntılı bir şey ortaya çıkar; bu da ileriki yıllarda büyük problemler yaratır.

Yine aynı Faruk Hoca şöyle devam ediyor: "Ceza kanunları çabuk değişmemelidir. Çabuk değişen kanunlar, kusurlu, iyi hazırlanmamış kanunlardır. Kanunların sık değişmesi, hukuk kaidesinin vatandaş vicdanında yerleşmesine, manevî otorite kurmasına engel olur."

Şimdi, hep konuşuyoruz kendi aramızda: "Ya, ne yapalım, hata yaptıysak, dönüverir, düzeltiriz; yani, bu Allah yapısı değil ya." Doğru, değil; ama, şimdi, sık değişirse ceza kanunu, hukuk kaideleri vatandaş vicdanına oturamıyor, öyle de bir sıkıntı yaratıyor; yani, ceza kanununun bir amacı da, suçun önlenmesi gibi bir fonksiyonu da olduğu düşünülürse, bunun da ehemmiyeti vardır.

Kaldı ki, bir felsefe, bir öğreti çerçevesinde hazırlanan kanun, rasgele değişikliklerle bütünlüğünü de kaybediyor. Bunun için, değişiklik konusu çok sıkça eleştiri konusu edildiğinde "ne yapalım öyle olduysa, şimdi de böyle yaparız" denilerek geçiştirme olanağı yok, değerli arkadaşlarım.

Ceza Kanununa, yine merhum Hoca "menfi anayasadır" diyor. Yani, anayasa, özgürlüklerin sınırını çizer, ceza kanunu da yasakları belirler. Bu anlamda, öyle de bir fonksiyonu vardır.

"Genel kanun niteliğinde olduğu için, hukuk düzeninin esasını ve sürekliliğini sağlayan bir kanundur. Bu çeşit kanunlar, ekseriya, uzun bir öğreti çalışmasının verilerinden faydalanılarak hazırlanır; bu bakımdan, daha mükemmeldirler teknik anlamda" diyor Faruk Hoca.

Değerli arkadaşlarım, bu ölçüleri getirdiğimizde, 5237 sayılı Yasa, ne yazık ki, bu ölçüler içerisinde değildir; bunu kabul etmek durumundayız; yani, bir yanlışı sahiplenerek "hayır, böyle değildir" demek durumunda değiliz; ama, artık, yapılacak şeyler var şu aşamada. İki ay ertelendi yürürlüğü; eksiklikleri görüldü ve birtakım eksiklikleri giderilerek, 1 Haziran itibariyle yürürlüğe girecek. Yürürlüğe girmeden değişiklikler gündeme geldi. Yapılamayan değişiklikler de var; burada onları da paylaşacağım sizinle, zamanımın elverdiği ölçüde.

Şimdi, bu yasa yürürlüğe gireceği zaman görüldü ki, değerli arkadaşlarım, toplumun her kesimi; basını, hekimleri, kadın örgütleri, hukuk çevreleri, fakülteler, barolar, yargıçlar, savcılar, herkes feveran ediyor, bir şeyler söylüyor. Kuşkusuz, bunun hepsi doğru değildir değerli arkadaşlarım. Doğrudur deme imkânına sahip değiliz, hepsi doğrudur demiyorum; bir bölümü haklı da değildir belki, haksızdır da; ama, bir şey var, menfi anayasa dediğimiz, o nitelikleri sağlayan yasa, 17 Aralık takvimi nedeniyle yeterince toplumda tartışılamamış, benimsetilememiş ve o veriler elde edilememiş, bilimin, öğretinin verilerinden istifade edilememiş. Bu ortaya çıkıyor.

Burada şunu demek, doğru yaptığımız anlamına gelmez: "Bin yere biz tasarıyı gönderdik, ne yapalım, cevap verselerdi." Bunu demek, arkadaşlar, bu eleştirilerin önünü almak değildir. Kaldı ki, bin yere tasarıyı gönderdikten sonra iyi ki cevap vermediler, iyi ki cevap vermediler... Haziran başında bin yere tasarı gönderildi, yirmi gün sonra, biz, tasarıyı görüşmeye başladık. Diyelim ki, bin yerden 3'er sayfa cevap gelse, 3 000 sayfa ederdi değerli arkadaşlar; bizim, onu, yirmi günlük bir süre içerisinde okuyabilme şansımız yoktu; dokuz günde de bunu görüşerek bitirdik komisyonda.

Ne oldu? Neydi acelemiz? Söyledim ben baştan beri; yasa 17 Aralığa endekslenince hata oldu, endekslenmemeliydi. Doğru yol izlenemedi, bilimin, öğretinin verilerinden yeterince yararlanılamadı, yasa toplumun geniş kesimlerinde açılamadı, bugün sıkıntılar devam ediyor. Bundan sonra, bir tarafını yaparken, bir tarafını bozma olanağınız da daha kuvvetli ihtimaldir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ceza yasası yapmanın evrensel ölçüleri vardır. Bunlara da yeteri kadar riayet olunabildiği kanısında değilim. Şimdi, ben o kurulun üyesiyim; ama, ben açıkyüreklilikle, tüm dünyaya ilan ettim ve buraya yazdım. Biz, altkomisyon olarak ceza kanunu yapma yeterliliğinde değiliz, bilimsel yeterliliğinde değiliz. Böyle bir şeye hakkımız yok. Dünyada da bunun örneği yok. Yani, bu ayrı bir iştir, ayrı bir şeydir; bu, öğretinin işidir birinci derecede ve Türkiye'nin kolektif aklının kullanılması gerekir diye, bunu laf olsun diye değil, Ceza Kanununun esas konuşması sırasında, tümü üzerindeki konuşmada da, yine, bu kürsüden ifade ettim.

Şimdi, bu ilkelerin hepsini bizim görmemiz, uygulayabilmemiz, milletvekillerinden -özel bir ihtisası yoksa- ortalama bir hukukçu milletvekilinden beklenebilecek bir şey değildir. Yerine getirmesi de düşünülebilecek bir şey değildir. Nitekim, böyle de oldu. Komisyona danışmanlık yapan hocalar -kimse de kusura bakmasın, kimseyi incitmek istemem- öğretide tartışılmayan görüşlere sahip; yani, öğretinin en şeyi durumunda değiller. Kaldı ki, öğretide tartışılmayan da yoktur, herkes tartışılıyor, en üstünden en şeyine... Böyle olunca da, birtakım sıkıntılar oldu. Bakın, yasa yapmanın, evrensel ilkeleri neler ceza yasası açısından: Kanunîlik ilkesi; yani, açıklık ilkesi.

Değerli arkadaşlarım, "kanunsuz suç ve ceza olamaz kuralı, devletin ve yargıcın karşısında, fertlerin kamu haklarının teminatıdır" diyor büyük üstat merhum Faruk Erem. Cezaların alt ve üst sınırı arasındaki makasın fazlaca açık olmasının, belki cezaların şahsîleştirilmesi açısından yarar sağlar gibi bir faydası varsa da, bu denge tam tutturulamamıştır. Kanunîlik ilkesi açısından da sıkıntı yaşattığı noktalar vardır, 2 yıl ile 15 yıl arasında ceza makası açık olan şeyler vardır. Bunun açıklanması her zaman kolay değildir.

Şimdi, zarar ilkesi... Değerli arkadaşlarım, her aklına gelen her aklına geldiği biçimde, ben şu işi ceza kanununa suç olarak koyacağım, işte bunu bu şekilde düzenleyeceğim diyemez. Öyle bir düzenleme, öyle bir kural koyma, "ben yaptım oldu" olmaz. Ceza kanununda buna "zarar ilkesi" deniliyor. Ceza kanunu, aslında, emir ve nehiyler vazetmez. Evvelce diğer hukuk kolları tarafından vazedilmiş emirlere, kendine has ve daha şiddetli müeyyideler koyar. Yani, ceza kanununda suç olarak benimsenen, belirlenen şeyler başka hukuk kolları tarafından emir ve nehiy olarak getirilmiş şeylerdir; ceza kanunu bunları müeyyidelendirir. Bu ölçü de tutturulamamıştır birçok bakımdan.

Bir başka, kusur ilkesi... Değerli arkadaşlarım, suç, toplum halinde yaşamanın esas şartlarının ihlalidir. Kusurlu olması gerekir suç işleyenin. Bizde, bilinen şekliyle kast, taksir, ana kalıplar içerisinde. Burada da her zaman bunun tam tutturulabildiğini söyleme olanağı yoktur.

Gerekli ve orantılı ceza ilkesi. Evet, değerli arkadaşlarım, bu konuda da Ceza Kanununda önemli gedikliklerin olduğunu, önemli yanlışlıkların olduğunu kabul etmek durumundayız, suçlar skalasının doğru düzenlenmediğini kabul etmek durumundayız. Bunların birçok örneği vardır. Size bir örnek vereyim: Yaralama, mesela, basınla ilgili bir suçtan daha az cezaya çarptırılıyor. Şimdi, insanın yaralanmasının... Müstehcenlik, devletin güvenliğinden daha fazla bir cezaya çarptırılıyor. Bu şekilde bir dengesizliğin suçlar skalasında olduğu ortada.

Şimdi, bu, yürürlüğe girecek kaçınılmaz olarak; ama, restorasyon ihtiyacı da var. Kriminolojinin ve penolojinin verilerine dayanılmadığı. Dayanıldı derlerse doğru değildir arkadaşlar. Yani, felsefesi de "ben yaptım oldu" felsefesidir. Doğrusunu söyleyeyim; belli bir şeyde, bir felsefe bütünlüğünde olmadı.

Biz hep şunu düşündük, söylediğimiz şey şuydu: İnsanı koruyalım. Niye insanı koruyalım?.. Şimdi, 765'te bir hata vardı. 765'teki hata şu: Zanardelli tasarısına, daha sonra, Rocco'nun getirdiği değişiklikler eklendiği için, mala karşı suçların cezası, insana karşı suçlardan daha ağırdı. Biz bunu yapmayalım, insana karşı suçlar daha ağır olsun denildi; ama, bu bir felsefe bütünlüğü değil. Bunu kabul etmek gerekir, iyi niyetle de söylemek gerekir; yani, bir şeyin hataları neyse onu göstermek, onları belirtmek gerekir.

Şimdi, yasa teklifi, teknik bakımdan sorunlu, cezalar orantısız, kadınlara bakışta hâlâ sorun var, hekimlere bakışta sorun var, basına bakışta sorun var, yolsuzlukla mücadelede yeterlilikleri yok. Bu noktada Yargıtayın birtakım teknik istekleri oldu ve kimi siyasî tercihler de buna katılarak, bir teklif gelmiştir. Yani, böyle bir koda teklifle değişiklik yapılması da ayrı bir tartışma konusudur teknik manada, doğruluğu çok tartışılır; ama, bu teklifte yer almayan şeyler vardır önemli olan, yer alanlardan daha çok yer almayanlar var, yer alması gerekenler var. Mesela, nelerdir?

Zamanım yetmiyor; bilemiyorum, şahsım adına olan süreyi ilave edebilecek mi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sizden önce konuşmacı olduğu için, veremiyorum; süreniz bitmek üzere.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Peki, sürem içerisinde...

Nazara alınmayanlar var değerli arkadaşlarım; basın özgürlüğüyle ilgili nazara alınmayan düzenlemeler olması gerekir, çocuklarla ilgili var, hekimlerle ilgili var. Birçok noktada, değerli arkadaşlarım, bu tür sıkıntıları taşıyan bir değişiklik teklifiyle gelinmiş bulunuyor. Bunları yapsak bile, Ceza Kanunu, istediğimiz ölçüler içerisinde olmayacaktır.

Benim herhalde sürem bitti. Şahsım adına söz aldığım kısımda, yapılması gerekenlerle ilgili sözleri ifade etmek istiyorum. Sizleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ -şahsı adına da söz isteği var, birleştiriyorum- buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunundaki Bazı Maddelerin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde altkomisyon ve Adalet Komisyonunda görüşülürken, iyi hatırlıyorum, yapılan değişiklikler kamuoyunda büyük bir olumlu havayla karşılandı ve övgüler yağdırıldı. Kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesinin akabinde de yine aynı övücü sözler söylendi. Ancak, daha sonra, eleştiriler yapılmaya başlandı. Değişik kişiler, kesimler, sivil toplum örgütleri tarafından bazı eleştiriler yöneltildi. Vaktinde söylenmeyen şeylerin, bir zaman sonra dozajı daha da artırılarak söylendiğini, geçmişte söylenmesi gerekenlerin daha sonra söylendiğini gördük. Söylenenlere baktığımız zaman -ben bu teklif vesilesiyle bazılarına huzurlarınızda değinmek istiyorum- bu kanunla ilgili yapılan en büyük eleştirilerden birisi, bu işin aceleye getirildiği yönündedir. İşte, başka ülkelerde, Batı ülkelerinde uzunca bir süre bunlar görüşüldükten sonra kanunlaşırken, bizde sürecin kısa olduğu hep söylendi, hep duruldu. Buna biz de cevaplar verdik; ama, belli ki anlaşılmamış. Bir kere daha altını çizmekte fayda olduğu kanaatindeyim.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, yürürlüğe girmesinden bugüne kadar geçen zaman içerisinde 65 defa değişikliğe uğramıştır. Bakıyoruz, bu süreç içerisinde, Ceza Kanununun tamamını değiştirmek düşüncesiyle siyasî partiler, iktidarlar ve Adalet Bakanlığının büyük bir gayret içerisinde olduğunu, değişik bilim komisyonları kurduğunu görüyoruz ve bu bilim komisyonlarının yaptığı çalışmalar çerçevesinde, 1940 yılında birinci, 1958 yılında ikinci bir tasarı, 1987 yılında üçüncü bir tasarı, 1989 yılında dördüncü bir tasarı, 1997 yılında beşinci, 2001 yılında altıncı, neticede, en son kanunlaşan 2003 yılı Türk Ceza Kanunu Tasarısı...

Ben bunları şunun için zikrettim değerli arkadaşlar: Ceza kanunları dünyanın bütün ülkelerinde yasalaşma sürecine girerken uzun olan sürenin, bilim komisyonlarının, yani, yasama organının dışında yapılan çalışmalardan oluştuğunu görüyoruz. Şimdi, Avrupa'dan, Batı'dan, değişik yerlerden örnekler verilirken, şu kadar zamanda, bu kadar zamanda görüşüldüğü ifade ediliyor; ama, bu zamanın ne kadarı yasama organının çatısı altında geçmiş, ne kadarı da bilim komisyonları marifetiyle dışarıda gerçekleştirilmiş, buna bakıldığı zaman, dünyanın her yerinde bu zaman sürecinin büyük bir kısmının -nerede- yasama organı dışında, bilim komisyonları tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz. Türkiye'nin bu sürecine baktığınız zaman, 64 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Hemen hemen, 1985 yılından itibaren başlanan çalışmalar baz alınarak, 1987 tasarısı da dikkate alınarak işte, onbeş yirmi yıllık bir çalışma deniyor; ama, kayıtlarda var, 1958  Ceza Kanunu Tasarısı ve daha önceki 1940 Ceza Kanunu Tasarısı da var. Bunlara baktığınız zaman, sürecin uzun olduğunu görüyoruz.

Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkinden sonra geçen aşamaya baktığımız zaman da, bu süreç, belki biraz daha uzun olsa faydalı olabilirdi, ona katılıyorum; ama, eleştirilerde söylendiği kadar da kısa olmadığını görüyoruz. 2003 yılının mayıs ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen tasarı yaklaşık onyedi ay Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde kalmış ve bu onyedi aylık sürecin sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek yasalaşmıştır.

Genel Kurulun bizatihi kendisinin görüşme sürecinin kısalığı doğrudur, ona katılıyorum. Belki, burada süreç biraz daha uzun olsa, daha faydalı, yararlı olabilirdi; ancak, buradaki sürecin kısalığı da, iktidarıyla muhalefetiyle bunun backroundunda, mutfağında yapılan çalışmalarda meydana getirilen konsensüsün bir doğal sonucudur buradaki süredeki kısalık. Eğer orada uzlaşma olmasaydı, maddeler üzerinde büyük kavgalar olmuş olsaydı, tabiî, bunun Genel Kurula yansıması ve Genel Kuruldan da bunun uzunca bir tartışmanın sonucunda çıkması icap ederdi; oradaki konsensüsün, oradaki anlaşmanın Genel Kurula yansımasının bir sonucudur.

Burada, toplumun kesimlerinin görüşü olanların, kanaati olanların kanaatlerinin yeterince alınmadığı eleştirisine ben katılmıyorum. Hakikaten bu tasarı 64 yıllık bir çalışmanın eseriyken, o çalışmalarda değişik dönemdeki siyasal iktidarların, bilim komisyonlarının, bu komisyonlarda da dönemin ceza hukuku alanında otorite sayılan akademisyenlerinin, Yargıtayımızın değerli üyelerinin ve diğer katkı verenlerin emekleriyle yoğrulmuş, yoğrulmuş, bugünlere kadar gelmiş ve ondan sonra da, bunun somut hale dönüşmesi bu dönemde temin edilmiştir.

Meclisimize geldikten sonra -Adalet Komisyonu Başkanımız Sayın Toptan da burada açıkladı- hükümet tasarısı geldikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 400 tane değişik kişiye veya kuruluşa gönderiliyor, 34 tane cevap var. Altkomisyonun raporu geldikten sonra 1 000 değişik kişi veya kuruluşa gönderiliyor, bunlardan 50 tanesinde cevap var ve diğerlerinde de buna dair yönlendirilmiş bir cevap yok.

Fakat, kıyamet ne zaman kopuyor; kıyamet, yasa ortaya çıktıktan sonra kopuyor. Peki, neden?.. Yahu, şu Ceza Kanununda ne var, 1 Nisanda yürürlüğe girecek, şunu bir açıp da okuyalım deme gereği duydular bu işlerle yakından alakalı olanlar; o zamana kadar vazifelerini yapmadılar, üzerlerine düşenleri yapmadılar, yarın mahkeme huzurunda bu bize lazım, hocayız, talebelerimizin huzurunda bu bize lazım, yazarız, yazdığımız yazıda bu bize lazım; yahu, bu yasa basın için ne getiriyor, tabipler için ne getiriyor, falanlar için ne getiriyor, bizim için ne getiriyor, ne götürüyor diye bir bakalım dediler, baktılar, orada birtakım fiillerin suç olarak düzenlendiğini ve cezaî yaptırıma bağlandığını gördüler, kıyamet koptu: "Bunlar yeni çıktı, neredeydi?!" Halbuki, eskisinde de çoğu var. Neden; onu bilmediği için, sanki, o maddeler yokmuş da, ilk defa konuyormuş gibi bir vehme kapıldılar ve feveranı bastılar. Aman Allah'ım, kıyametler koptu! Şurada şu var, burada bu var, şurada şöyle, burada böyle... Anlatıyorsunuz kendisine; kardeşim, bakın, Ceza Kanununda da aynı madde var, özelliği de şu, yeni madde ile bunu yan yana koyduğunuz zaman arasındaki fark da şu deyince "haa, öyle mi" diyorlar. Bunun çok somut bir örneği, sarraflarla ilgili, Türkiye'de yaşandı. Biliyorsunuz, Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesindeki "çalıntı malı alan" ifadesi geçerken "bilerek alan" ifadesi geçmedi diye kıyamet kopmuştu. Neden; eski 512'de bilerek almak suçtu, orada bu kelime geçmedi. Biz ne yapacağız; adlî sicil kaydı mı soracağız, gelen bir altının akıbetini bir dedektif tutup araştırma mı yapacağız, hepimiz cezaevlerinin kapısında mı duracağız?! Yok öyle bir şey! Eskiden de çalıntı malı çalıntı olduğunu bilerek almak suçtu, şimdi de suç. Peki, ne var, aradaki fark ne; bilerek kelimesi yok. Niye yok; Türk Ceza Kanununun genel hükümleri var, orada kastın tanımı var. Suçun oluşması için kasıt şart. Kasıt da, bir suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek işlenmesidir. Burada var, buraya koymaya gerek yok; ama, Ceza Kanununun genel hükümleri ile özel hükümlerini birlikte okuyarak değerlendirmeyenler, sadece kendileri açısından lokal olarak kendilerini ilgilendiren maddelere bakıp, o maddeyi de genel hükümlerden bağımsız değerlendirdiği zaman, ortaya farklı bir tablo çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, ben, Adalet Bakanımızın, bu kürsüden, Değerli Meclisimize ve sizin şahsınızda bu konuyla alakadar olan herkese, 1 Nisan uygulama tarihinin ertelendiği toplantıda şu sözleri söylediğini iyi hatırlıyorum: "Bugüne kadar söylemediği olanlar varsa, eteğinde, beyninde, kalbinde, bilgisi, görgüsü olan varsa, erteliyoruz, buyursunlar, getirsinler, kanaatlerini söylesinler..." Ben biliyordum ki, bu iki aylık sürede de kimse kanaatini, getirip, doğru dürüst söylemeyecektir ve hakikaten de öyle oldu; basınımızın değerli temsilcileri, Türk Tabipler Birliği gibi bir iki tane duyarlı kesim hariç, bu konuda söylenmesi gerekenleri getirip söyleyen de, maalesef, çıkmadı; bundan sonra da çıkacağı kanaatinde değilim.

Öte yandan, bu konularla ilgili konuşan pekçok kişi kanaatlerini söylerken... Esasında, bu kanunun yapılış sürecinde söylenmesi lazımdı. Biz onlara danıştık, kanaatlerini sorduk, o zaman söylemediler. Bundan sonra eleştirmek de lazım, şu yanlış oldu demek de lazım; ama, bunun uygulamasında buraların şöyle anlaşılması lazım, böyle anlaşılması lazım diye de o manada değerlendirmelerde bulunmakta fayda vardı. Görevini dün yapmayanlar, bugün orada burada söylemeleri prim yaptığı için, bir bakıyorsunuz, gazete gazete, televizyon televizyon dolanıyorlar. Ben, onların vazifelerini yapmak için emek vermelerini beklerdim, gazete kupürleriyle konuşmalarını değil.

Öte yandan, değerli arkadaşlar, eleştirilerin arkasında ne yatıyor? Bir tanesinde şu yatıyor: Milletin ezberi bozuldu. Nasıl ezberi bozuldu? Maddeler değişti. Siz, eskiden, bir maddeyi söylediğinizde, ne yapıyordu, hemen o maddenin ne suçu düzenlediğini biliyordu; şimdi değişti. Sistematik değişti, suçun cezaî yaptırımlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler değişti, birtakım şeyler farklılaştı. Birdenbire, bu kadar otorite olan kişinin ne oldu, yeniden öğrencilik yapıp çalışmak gibi bir mecburiyeti doğdu. Bu doğmasın mı, doğsun; iyi değil mi, iyi; herkesin kendini geliştirmesi lazım mı, lazım.

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra, Türk Ceza Kanunu -İtalya'dan tercüme suretiyle- ülkemizde yasalaştıktan sonra -o dönemde, bugünkü gibi modern hukuk fakülteleri yok, böylesine bir Yargıtay örgütlenmesi, bir Anayasa Mahkemesi örgütlenmesinden modern hukuk anlamında ortaya konulmuş içtihatlar falan da yok, doğru dürüst bilen de yok, doğru dürüst medrese tahsili almış insanlar da yok; tercüme edildi, bu yasa girdi -o günün hukukçuları, bunu uyguladılar, büyük bir başarıyla da uyguladılar.

Ben, bugün de, yeni Türk Ceza Yasasının 1 Hazirandan sonra, Türk hukukçuları tarafından, büyük bir başarıyla uygulanacağına, 26'da seleflerinin yaptığından daha iyi yorumlarla bunun daha güzel bir noktaya götürüleceğine inanıyorum. Zaten, Adalet Bakanlığımızın verdiği eğitimlerde, bu noktadaki uygulayıcıların takdirlerini, beyanlarını onlar da iletmişlerdir. Ben, uygulamayla daha güzel olacağına inanıyorum.

Öte yandan, bir başka konu -değerli arkadaşım da burada söyledi- yeni Türk Ceza Yasasının takdir hakkıyla ilgili değerlendirmelerdir arkadaşlar. Yeni Türk Ceza Yasası, takdir hakkını keyfîleştirmemiştir, genişletmemiştir; suçun cezayla olan orantısında, orantılılık ilkesini çiğnememiştir; orantıyı getirmiştir, keyfî takdir hakkını ortadan kaldırmıştır; makasları da, suçun niteliğine göre, dengeli bir hale getirmiştir. Bunu, biz söylüyoruz değişik yerlerde; ama, maalesef, bunu kimseye de anlatamadık.

Ben, konunun daha iyi anlaşılması açısından, müsaade ederseniz, birkaç örnek vermek istiyorum. O da şu: Türk Ceza Kanununun, şu anda yürürlükte olan 765 sayılı Kanundaki bazı cezaları söylüyorum ve bununla yeniyi mukayese etmenizi sizlere öneriyorum ve bir mukayesesini de kendim yapacağım.

Yabancı devletin Türkiye'ye harp açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancıyla anlaşan kişiyle ilgili cezayı düzenliyor 127 nci maddenin birinci fıkrası; ne diyor: On seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis. Yukarısı nerede; yok. Hâkim yukarıyı nerede tespit ederse, ora.

Peki, daha ne var; 129 uncu maddenin birinci fıkrası... Ne diyor; On seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... İkinci fıkrasında, beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... 132 nci maddenin birinci fıkrasında, sekiz seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... 135 inci maddenin birinci fıkrasında, onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... Yukarı çıkıyorum; 149 uncu maddenin birinci fıkrasında, yirmi seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... Biraz tanıdığınız maddelere gelmek istiyorum; 158 inci madde, nedir; Reisicumhura karşı muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerinin işlenmesi halinde, üç seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... Biraz daha tanıdık bir maddeye geliyorum, 168 inci madde; birtakım maddelerdeki cürümleri işlemek için silahlı cemiyet veya çete teşkil etmek veya buralarda yöneticilik, komutanlık yapmak, onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis... Cezalardan da, iki seneden onbeş seneye kadar makaslar var, beş seneden onbeş seneye kadar makaslar var.

Peki, ben soruyorum değerli arkadaşlar. Eski Türk Ceza Kanunu, yukarı sınırı yok, hâkimin vicdanına, hâkimin takdirine bırakılmış. Cumhurbaşkanının yüzüne siz hakaret ve sövmede bulundunuz, alt sınırını koymuş, bunun altına inemezsin ha; ama, yukarı serbest; on yıl, onbeş yıl, altı yıl, yedi yıl... Böylesi bir serbest takdir hakkı verilmiş; onun için de, makas da adaletsiz tutulmuş ve uygulamada bakıyorsunuz, Türk hâkimleri alt sınırdan cezayı tercih etmeye başlamışlar. Neden; makas adil olmadığı için. Neden; takdir hakkı doğru yapılmadığı için.

Peki, biz ne yaptık değerli arkadaşlar, hiçbir suçun cezasının üst sınırını belirlemeden geçmedik. Bütün suçların cezasının alt sınırını belirleme noktasında takdire bıraktık. Neden; suçun niteliği basit olabilir, hâkimin daha az ceza verebilme imkânını da elde etsin diye bıraktık. Peki, daha ne yaptık; hâkim bu cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirlerken uyması gereken kuralları de belirledik. Yeni Türk Ceza Yasasının 61 inci maddesini okuyorum, birinci fıkrasını: "Hâkim, somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saikı gözönünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirler." Nerede burada keyfîlik?! Hâkime hangi esaslara riayetle temel cezayı belirleyeceği, nasıl belirleyeceği tespit edilmiş, kayda bağlanmış, cezanın üst sınırı, alt sınırı da konulmuş; ama, eskisinde ise üst sınır yok. Ben hepsini almadım buraya, vaktinizi almayayım diye hepsini tek tek zikretmedim. Ceza Kanununun maddelerinin pek çoğunda, özellikle devlete karşı işlenen suçların ve bir kısmı da fikir suçlarının bazılarında, az da olsa, cezanın üst sınırını tamamen açık tutmuş. Biz ne yaptık; sınır koyduk. Kötü mü yaptık; iyi yaptık. Ne yaptık; takdiri birtakım kurallara bağladık. Kötü mü yaptık; iyi yaptık. Ne yaptık; cezayı suçla orantılı hale getirdik, orantılılık ilkesinin gereğini öne çıkardık. Kötü mü oldu; iyi oldu.

Peki, değerli arkadaşlar, en son, Ceza Kanunu değişiklik teklifi Adalet Komisyonunda görüşülürken bir baromuzun değerli başkanı orada dedi ki: "Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir ceza kanunu yapamaz." Tutanaklarda var ifadesi. Bu anlamda ifade kullandı. Ne yapalım? "Bu Ceza Kanunu uygulanamaz!.." Peki, daha ne olur? "Efendim, sıkıntı olur!.." Ne yapmak lazım? Arkasından onu da söyledi: "İspanya Ceza Kanununu tercüme edelim, bunun yürürlüğünü erteleyelim, ondan sonra onu uygulayalım..." Böyle bir kanaat, hem de bir baronun başkanı tarafından seslendirilebiliyor. Ne zaman; 21 inci Yüzyılın başında. Kendisini ceza kanunu yapma ehliyetinden yoksun gören bir anlayış, bana, kurtuluş mücadelesi yıllarında Atatürk'ün verdiği kurtuluş ve özgürlük mücadelesi sırasında manda zihniyetinde olanların anlayışını hatırlattı. Biz bu işi yapamayız, biz bu işi beceremeyiz, birilerinin gölgesinde, birilerinin güdümünde olayım anlayışı, kabul edilebilecek, izah edilebilecek bir anlayış değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukukçuları, hukuk fakültelerindeki akademisyenleri, Yargıtaydaki uygulayıcıları, siyasetin içerisinde bulunan aktörleri, sivil toplum örgütleri ve bu konuya kafa yoranları, Türk Ceza Kanunu yapabilecek ehliyet ve liyakate sahiptir ve Avrupa'daki muadillerinden de, ben, bilgi ve birikim bakımından, çok çok daha ileri olduğunu düşünüyorum. Türk Milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türk hukukçularına karşı yapılmış olan bu saygısızlığı da, müsaadenizle, huzurlarınızda kınadığımı, lanetlediğimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus, Türk Ceza Kanununun özgürlüklerle ilgili boyutuyla alakalı. Zaman zaman bu konularda konuşmalar yapılıyor; özellikle, son günlerde gündeme getirilen yerler var; ama, dikkat ederseniz, gündeme getirilen maddeleri... Kaç tane Türk Ceza Kanunu maddesi var; 346 tane. Bunların kaçı gündeme getiriliyor, kaçı üzerinde fikir beyan ediliyor; baktığınız zaman, bunların sayısı, öyle fazlaca da değil. Bir kesim iki üç madde üzerinde yoğunlaşıyor, bir başka kesim de başka maddeler üzerinde yoğunlaşıyor; ama, değerli arkadaşlarım, burada hakşinas olmak lazım, hakkı teslim etmek lazım. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 765 sayılı Türk Ceza Kanununa göre özgürlükler açısından ileri bir noktadadır, geri bir noktada değildir ve Ceza Yasasının daha başlangıcı, amaç maddesini düzenleyen 1 inci maddesi özgürlüklerle başlıyor. Orhan Bey söyledi burada, eskiden devleti koruyan, kollayan, mala insandan daha çok önem veren, önemseyen bir mantık, mantalite Türk Ceza Yasasında hâkimken, şimdi, yeni mantıkta insan öne alınmış, ondan sonra mal ve devlet onun arkası sıra konulmuş. Bu, Ceza Kanunundaki mantalite değişikliğinin, insana bakışın, ona verilen değerin somut bir göstergesidir; ama, bu konularda farklı farklı eleştiriler yapıldı ve bazıları da AK Partiyi eleştirmek sadedinde söylerken bazı ifadeler kullandılar, "özgürlükleri kısıtlayan yasalar genellikle sağ iktidarlar zamanında konulmuştur, böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır, neden bunlar oluyor" diye söylenince, ben merak ettim, acaba bu düşünce özgürlüğüyle, ifade özgürlüğüyle alakadar Türk Ceza Kanununda yer alan maddeler ne zaman konulmuş diye. Ben, size sadece kanunların tarih ve sayılarını söylemek istiyorum, takdiri de yüksek vicdanlarınıza bırakıyorum:

11.6.1936, 3038 sayılı Kanun; 29.6.1938, 3531 sayılı Kanun; 20.9.1946, 4956 sayılı Kanun; 9.7.1953, 6123 sayılı Kanun; 20.11.1961, 121 sayılı Kanun; 6.7.1960, 15 sayılı Kanun; 5.1.1961, 235 sayılı Kanun; 28.9.1971, 1490 sayılı Kanun; 21.1.1983, 2787 sayılı Kanun.

Şimdi, bunların içerisinde kaç tane sağ iktidar var, kaç tane ararejim var, kaç tane normal rejim var, siz onları kendiniz şey yapın; ama, bir konuyu eleştirirken, bazı şeyleri söylerken, insafı elden bırakmamak lazım. Bizim yapmamız gereken bir şey var. Nedir o; bu ara dönemlerde konan maddeleri Türk Ceza Kanunundan mümkünse çıkarmak; ama, mümkün olmuyorsa da, bunları daha somut hale getirmek, bireyin temel hak ve özgürlüklerini açacak bir biçimde değerlendirmeye tabi tutmaktır.

İşte biz, Türk Ceza Kanununun değerlendirilmesi, altkomisyon, üstkomisyon çalışmaları sırasında her iki parti birlikte yaptığımız şey şu idi: İfade özgürlüğüyle alakadar, düşünce özgürlüğüyle alakadar, bunları yayma özgürlüğüyle alakadar maddelerde hangileri var ise, bunları bir bir ele aldık ve her birisini daha somut hale nasıl getiririz... İşte eski 312 nci madde, canının yanmadığı insan kalmadı. 312 nci maddenin şimdiki eşdeğeri 216 ncı madde.

Ben tekrar tekrar dikkatlerinize arz etmek istiyorum, eski 312'de halkı birbirine karşı tahrik vardı; yenisinde, halkın  sosyal sınıf, din, ırk, mezhep vesaire farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer kesim aleyhine kışkırtmak, tahrik etmek hadisesi var; yani, "kesim" ile "halkı birbirine" ifadesi birbirinin aynısı mı; değil. Biz ne yaptık; kapsamı daralttık.

Eskisinde ne vardı; kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde bir ifade vardı. Kamu düzeni kavramının genişliğini, darlığını ben sizin takdirinize bırakıyorum; ama, onun devamında "tehlikeli olabilecek" ifadesi, ihtimali cezalandırıyor. Tehlike yok ortada; ama, ben zannedersem ki, böyle bir tehlike doğabilir; ben ihtimali var sayıp, ihtimali cezalandırıyorum... Öte yandan, "kin veya düşmanlığa tahrik" vardı; "kin ve düşmanlık" oldu. Peki ne oldu; iyi oldu.

Eskiden sadece birine tahrik, düşmanlık oluştururken; yeni düzenlemede, ikisinin birlikte olması suçu oluşturur hale geldi.

Peki daha ne oldu; "kamu düzeni" kavramının yerine "kamu güvenliği" geldi ve görüşmeler sırasında Yargıtayımızın bir temsilcisi "bu kamu güvenliği maddesi daha dardır, kamu düzeni geniştir; bunu neden koyma gereği duydunuz" diye ifadelerde bulundu. Kamu düzenine göre, orayı da biraz daha somutlaştırıp, daralttık.

Peki daha ne yaptık; arkasından bir şey daha koyduk, Genel Kurulda iki parti beraber "kamu güvenliği için açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması halinde" ifadesini koyduk. Şimdi, açık ve yakın tehlikenin varlığı yetmiyor, açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması lazım; onun da biraz daha somutlaşmasının aranması gerektiğini biz ortaya koyduk, onu biraz daha somutlaştırdık.

Daha ne yaptık; bakın, bu teklifle de bir düzeltme yaptık, 218 inci madde. Bu 216 ncı maddedeki suçun işlenmesi, basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, suçun belli oranda artırılacağını öngörüyordu. Onu da değiştirdik; haberleşme ve ifade özgürlüğü, eleştiri kapsamında yapılan şeylerin suç oluşturmayacağına -dikkat buyurun, ceza oluşturmayacağına, suç oluşturmayacağına dair; yanlış ifade etmeyeyim, zannedersem suç oluşturmayacağına- dair orada da bir ifade koyduk. Eskisinde ne vardı; eskisinde de, buradaki suçun basın yayın yoluyla işlenmesi halinde 311 inci maddeye göre cezanın artırılması öngörülüyordu. Biz burada da ne yaptık değerli arkadaşlar; bir iyileştirme yaptık.

Şimdi, Ceza Kanununun özgürlüklerle ilgili kısmını, bütün maddeleri tek tek ele alıp, bundan önceki Ceza Kanununda yer alan maddelerle yan yana koyup, oradaki değişmeler ile buradaki değişmelerin kapsamı ve somutlaşma şekillerini birlikte değerlendirdiğimiz takdirde ortaya şu çıkıyor: 5237 sayılı Ceza Kanunu, bazı maddeleri ceza kanunu dışına atarken, ceza kanunu dışına çıkarılamayan birkısım maddelerde suçun unsurlarını artırarak, suçun oluşmasını zorlaştırmış ve suçun kapsamını daraltmış ve cezayı artırıcı birtakım nedenleri de ortadan kaldırmak suretiyle özgürlüklerin önünü açma noktasında önemli bir mesafe kaydetmiştir.

Ancak, burada bir hususu da yüksek huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Siz ne kadar ceza kanunlarını özgürlükçü yazarsanız yazın, tehlike suçları dediğimiz suçlarla ilgili değerlendirmeleri de yapmak, karar vermek, gene de yargının işine düşmektedir. Zira, 216 ncı maddenin görüşmeleri sırasında değerli bir Yargıtay üyemiz "siz buraya ne yazarsanız yazın, bu maddenin uygulamasında kanun yüzde 5, uygulama yüzde 95'tir; ben, arzu ediyorum ki, siz kanunu yüzde 50 seviyesine çekin" dedi ve uygulamanın yüzde 95 olduğunu söyledi. Ben, buradan, şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye'nin değişen konseptine, yapısına uygun bir şekilde, düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün önünü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkardığı yasalarla açarken, Yargıtay da bu noktada üzerine düşeni yaptığı takdirde, ben inanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanlar, bu noktada, kendilerini daha fazla demokratik, daha fazla hür bir ortamda hissedeceklerdir; bunun kazancı da hepimize olacaktır.

Totaliter ve otoriter rejimlerde kullanılan temel ifade bu noktada şu; Faruk Erem Hocamın dediğiyle, Orhan Bey de oraya atıf yaptı, ben de yapayım; der ki: "İnsanlar hür olmaya mecbur edilemez." Totaliter ve otoriter rejimlerin mantığı bu; ama, demokratik rejimlerde mantık şu: İnsan, hür olmaya mecburdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, mikrofonu açıyorum; ama, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tamam, bitiriyorum efendim.

Öyleyse, demokratik ülkelerde temel espri şu: Demokratik hukuk devleti, insanlarının kendilerini hür hissedebilmeleri için, hukukî ve demokratik anlamdaki bütün yasal değişikliklerini yapmakla mükelleftir. Bunları ne kadar değiştirir, ne kadar rahat bir ortam temin ederse, insanlar kendilerini daha hür hissedecekler, düşüncelerini daha rahat ifade edebileceklerdir. Bunu yapmak, Meclis olarak bizim görevimiz; ama, öte yandan, Meclisin yaptığı bu göreve muadil bir biçimde, bunun önünü açmak da, diğer bir yandan, uygulayıcılarımızın görevidir. Ben inanıyorum ki, uygulayıcılarımız, yeni yasanın, bu özgürlükçü, insana maldan daha fazla önem veren, devletin önüne alan anlayışını ve 1 inci maddenin ve devamındaki bu maddelerin, genel hükümlerde yer alan 2 nci, 3 üncü, 4 üncü madde kapsamında özel hükümlerin yorumlanması çerçevesinde, bu maddelerin her birini, biraz daha özgürlükçü, biraz daha ifade hürriyetinin önünü açıcı bir biçimde yorumladıkları takdirde, Türkiye'nin, Ceza Kanunuyla kendini daha hür hissedebileceği ortamlara geçeceğini inanıyorum.

Ben, bu vesileyle, sözlerime son verirken, en son, kanun teklifiyle ilgili bir iki cümle söyleyip ayrılmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, tamamlayın lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu kanun teklifi, esasında, Orhan Beyin dediği gibi, 17 Aralığa da yetişebilirdi; ancak, o dönemin sürecini gözünüzün önüne getirin ve o dönemde de, bu aksaklıklar yeteri kadar konuşulmamıştı. Adalet Bakanlığımız, benim bildiğim kadarıyla, bu yasanın yasalaşmasından sonra, Türkiye'deki hâkim ve savcılarımızı bir plan doğrultusunda eğitimden geçirdi ve oradaki uygulayıcıların önerileri, akademisyenlerin önerileri, başka kesimlerin önerileri de dikkate alınarak, burada, genel itibariyle teknik birtakım düzenlemeler yapılmıştır, uygulamada ortaya çıkabilecek muhtemel eksiklikleri gidermeye dönük düzenlemeler yapılmıştır.

Teklifin, yerinde ve Ceza Kanunumuzun daha iyi uygulanıp anlaşılmasını temin amacına dönük olduğunu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; bugün, burada, toplumumuzun sosyal hayatında, yaşama özgürlüğü alanında çok temel bir kanun olan Türk Ceza Kanunu üzerinde yapılması gereken değişikliklerin kanun teklifini tartışıyoruz.

Ben, kamuoyunda bu yasanın yeteri kadar tartışılmadan aceleye getirildiği fikrine katılanlardan değilim. Zira, bu tasarı, bildiğiniz gibi, 1984'ten beri, rahmetli hocamız Sulhi Dönmezer'in, kurulan bir komisyonda, Adalet Bakanlığımızın bürokratlarıyla beraber uzun süredir tartıştıkları ve hakikaten, 1926'dan beri yürürlükte olan eski Türk Ceza Yasamızın 65 defa değişikliğe uğramak suretiyle, maddeler arasındaki kopukluk ve toplumda, artık, 2005 yılındaki sosyal yaşantıya, çağdaş yaşantıya cevap veremez durumda olduğu kanaatiyle, böyle bir yasanın, temel bir ceza yasası yapılması fikrinin demokratik bir fikir olduğuna inanıyorum. Bu noktada, hizmeti geçen, başta Sayın Adalet Bakanım olmak üzere, Adalet Bakanlığı bürokratlarına ve komisyonumuzun değerli üyelerine de teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, mesele, Ceza Kanunumuzun sistematiği değil; mesele, 1 Haziranda yürürlüğe girecek kanunumuz üzerinde, toplumun değişik kesimlerinde ortaya çıkan itirazların, sosyal barış içerisinde, tevazu içerisinde, hoşgörü içerisinde yeniden ele alınıp, bu yasa yürürlüğe girmeden, aksaklık meydana getirecek durumların gözden geçirilmesidir.

Sayın Bakanım Anavatan Partisi kökeninden gelir, Sayın Turgut Özal'ın rahlesinde ders görmüştür; o, mütevazılığın, hoşgörünün ne olduğunu gayet iyi bilir. Toplumun değişik kesimlerinden gelen itirazlara en iyi cevap verecek noktada yapılması gereken değişikliklerin de yapılacağı fikrinin, inşallah, ileride, uygulamada çıkacak aksaklıkları da dikkate alarak, çok daha geniş kapsamlı, özgürlük alanlarını genişleten değişiklikler yapılacağına da inanıyorum.

Ben, verilen teklifin yeterli olmadığı kanaatiyle söz aldım. Zira, basın özgürlüğüyle ilgili birçok maddede, özellikle de Türk Ceza Kanununun genel hükümlerini düzenleyen 5 inci maddede bir aksaklık olduğu fikrindeyim; çünkü, 5187 sayılı Basın Yasamızda, basın mensuplarının para cezalarının hapse çevrilmeyeceği hükmü olduğu halde, Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesindeki genel ilkede "bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, o kanundaki suçlar hakkında da uygulanır" şeklinde bir ifadeyle, özel hükümdeki "para cezası hapse çevrilemez" hükmünün ilga edildiği, genel hükmün o kavramı ortadan kaldırdığı kanaatindeyim; bunun, kesinlikle -Basın Yasasıyla ilgili bölümün- yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmekteyim. Keza, Türk Ceza Kanununun 132 nci maddesinde kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yoluyla açıklanması halinde cezanın artırılarak uygulanacağına dair hükmün, 130 uncu maddedeki diğer kişilerin rızası olmadan kayda alanların cezalandırılmasına ilişkin hükmün; keza, 134 üncü maddedeki özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa edenlerin cezalandırılması, bunun basın ve yayın yoluyla yapılması durumunda cezanın artırılmasına dair hükmün ve buna benzer, Türk basınının basın özgürlüğü alanında ifade etmesini daraltan ve basın yoluyla işlenmesi durumunda cezayı artırıcı hükümlerin çok çağdaş olmadığı kanaatini taşıyorum.

Yeni tasarının 30 uncu maddesiyle getirilen etkili pişmanlık durumu da, aynı yöntemle yayınlanması şartına bağlanmıştır; ki, bu, Anadolu basınını çok sıkıntıya sokacak bir durum. Zira, Anadolu'da basın, maddî koşulları çok dar bir ortamda bu özgürlüğünü kullanabilmektedir. Çıkan gazetenin bir sene sonra sahibinin değiştiği, çıkan gazetenin bir sene sonra iflas ettiği durumlar vardır. Eğer, yayın yoluyla bu pişmanlığı kullanma şartını koyduğumuz takdirde, bir yıl sonra kapanan bir gazetenin muhabirinin, tekrar yayınlama imkânı, olanağı olmadığı için bu pişmanlığı nasıl gidereceği belirlenmemiştir. Bu konuda da bir önergemiz var. Eğer, basın mensubumuz hâkim huzuruna gider, pişman olduğunu açıkça beyan eder ise, basın mensubumuzun bu beyanının yeterli görülmesi gerekir. Ayrıca, yayınlanma imkânı olmayan durumlarda bu pişmanlıktan yararlanma imkânının önünün kapatılmasın da doğru olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, çağdaş cezalandırma, bildiğiniz gibi, toplumun sosyal hayatına uyum sağlayamayan kişilerin tekrar uyum sağlama noktasında uslandırılması mantığından hareketledir. Cezaların üst niteliklerinin, alt niteliklerinin belirtilmiş olması, hakikaten, hâkimin takdir alanının daraltılmış olması, önemli bir yeniliktir; fakat, birkaç maddede var. Özellikle, iftira maddesindeki "olgu isnadı" kavramı çok geniş bir kavramdır. Türk Halkı "olgu isnadı" kavramının çok boyutlu... Örnek vereyim; mesela "çirkinsiniz" demek bile, bir olgu isnadıdır ve hakaret suçunu oluşturur ki, böyle geniş bir kavramın yargıcın elinde yorumlanmasının ve özellikle, Yargıtayımızda unsurları itibariyle içtihat haline gelmesi uzunca zaman alacağını ve birçok basın mensubunun bu geniş kavram kapsamında hapis tehdidiyle karşı karşıya kalacağını düşünüyorum.

Türk Ceza Kanunundaki ifadelerin çok net olması, unsurların çok belirgin olması gerekir. Mutlaka, yaptığımız yasa ilahî bir yasa değil. Yaptığımız yasa, insanların yaptığı bir yasadır, Meclisin yaptığı bir yasadır ve uygulamada aksaklıklar olduğu takdirde, mutlaka, yeniden düzenlemeler, uygulamada çıkacak aksaklıkları dikkate alan yeniden düzenlemeler yapılması gerekir. Ancak, hakikaten itiraf etmeliyiz ki, 2005 yılında Türkiye Cumhuriyetinin yeni bir ceza yasasına ihtiyacı var idi. Bu ihtiyaç bir nebze karşılanmıştır; ancak, eksik olan taraflarının da, Sayın Bakanımın tevazuyla, hoşgörüyle, hiçbir siyasî argüman olmadan, bürokratlarıyla oturarak, uygulamada çıkacak aksaklıkları da dikkate alarak, yeniden şekillendirip, bu Meclisin önüne getireceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu yasaya emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, şahsım adına söz isteğim vardı.

BAŞKAN- Sayın Eraslan, şimdi, şahısları adına üç söz vardı. Birincisi Bekir Bozdağ, ikincisi Süleyman Sarıbaş, üçüncüsü zatı âliniz; o bakımdan veremedim. Çünkü, iki kişi söz alabiliyor ve size de konuşmanız sırasında, sizden önce söz istekleri olduğunu arz etmiştim. Maddelerde konuşuruz. Yani, İçtüzüğe göre iki kişiye verebiliyorum.

Sayın Bakanın da, maddelerine geçilmesinden önce bir açıklama isteği var.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu neviden çokmaddeli yasalarla ilgili olarak geriye dönüp tutanaklara baktığınızda -bu dönem dahil, geçmiş dönemler de dahil- her zaman söylenen genel bir şey vardır: İşte, yeteri kadar tartışılmadı. Yeteri kadar tartışmak...

Aslında, Türkiye'nin bazı konuları vardır ki, seksen yıldır tartışıyoruz, yetmiş yıldır tartışıyoruz, elli yıldır tartışıyoruz, bir sonuca varamıyoruz. Mesele, işi çok uzun tartışmak değil, mümkün olan süre içerisinde bunu tartışıp bir sonuca bağlamaktır.

Bugün, ister üzerinde çalıştığımız Ceza Kanunu isterseniz başkaca kanunlarla ilgili olarak çok uzun zaman bu ülkede görev yapmış olan insanlar -ister ilim adamı olarak ister uygulayıcılar olarak- gelmişler çalışmışlar, ortaya koymuşlar birçok eser, birçok fikir, birçok tasarı. Yeni bir düzenleme yapılırken, bunlardan azamî ölçüde istifade edilir; ama, bu tartışmaların zamanlaması önemlidir. Yasa yapılmazdan evvel, bizim sitemimiz, zamanında niye göndermediniz, niye yapmadınız; zamanında gönderseydiniz bunlar olmayacaktı; mademki göndermediniz, biz, bundan sonra geri adım atmayız tarzındaki bir inatlaşma içerisinde değil, tam tersine, olabildiğince herkesin taleplerini iyi niyetle karşılayarak bir değerlendirme yapmaya çalıştık. Hatta, zaman zaman, bu, bazı çevrelerce "ya, bu hükümet bir adım atıyor, sonra geri çekiliyor" tarzında, özellik olması gereken, güzellik olması gereken bir husus, hükümetin ya da bu partinin bir zaafı gibi de takdim edilmeye başlandı.

Şimdi, bir taraftan deniliyor ki, herkesin katkısına açık olacaksınız, herkesin fikrini dinleyeceksiniz, ona uygun bir uzlaşmayla bu işleri düzenleyeceksiniz; buyurun, işte, şu zaman dilimi içerisinde bunları tartışalım denildiğinde, gerekli katkı sağlanmayacak; yasa çıktıktan sonra, itirazlar yükseliyor; tabiatıyla, bir serzenişimizi ifade ediyoruz. Bunları, yine de, iyi niyetle yapılmış tenkitler olarak değerlendirip düzeltme yapmaya çalıştığımızda da, bu defa, demin söylediğim gerekçe ortaya konulmaya çalışılıyor.

Şimdi, Türk toplumu, çok değişen bir toplum. Bazı ülkelerde, bir tek gündem bir ay tartışılır. Bizde ise, gündem, öğleden evvel farklı, öğleden sonra farklıdır. Gündemi böylesine hızlı değişen bir ülkede, yasalarda bugün öngörmediğimiz hususların -bazı eksiklikler, aksaklıklar- önümüzdeki günlerde ortaya çıkmış olması karşısında, bunları -eğer hukuk alanıyla ilgiliyse- içtihatlarla düzelterek bu ihtiyacı karşılayacaksınız; eğer ihtiyaçlar bunu karşılamıyorsa, o zaman da, bunu, yasa değişiklikleriyle yapmaya çalışacaksınız.

Belki bu dönemin getirdiği özelliklerle, alışılagelmiş usullerin dışında, biz bir şey yapmaya çalıştık. 1 Nisanda yürürlüğe girecek yasalarla ilgili olarak, bütün yargı mensuplarıyla çok geniş, çok kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. Bunun içerisinde, Yargıtaydan üye arkadaşlarımız bulunmuş, bilim adamları bulunmuş ve tabiatıyla, bu yasayı uygulayacak olanlar da, bir fikrî hazırlık içerisinde olduğu için, acaba şöyle olursa daha mı iyi olur tarzındaki fikirlerini dile getirmişlerdir. Yasa da 1 Hazirana kadar tehir edilence, bu boşluktan istifadeyle, arkadaşlarımızla da konuşarak, bu neviden değişiklikler gündeme getirilmiştir, olabildiğince, uygulamadaki aksaklıkları, eksiklikleri dikkate almak adına. Bu, uzlaşmacı bir anlayışın tabiî sonucudur ve dolayısıyla, belki, bu, bizim iktidarımızın da takdirle karşılanması gereken bir özelliği olması icap eder diye düşünüyoruz.

Tabiatıyla, Türkiye'de, çok sayıda mevzuat olduğu için, çok sayıda yasası olduğu için, bazı konularda çelişkiler olabilir. Aslında, bize göre, bunların önemli bir kısmını, geniş bir hukukî yorumla karşılamak mümkün; ancak, ne olur ne olmaz, bir hak kaybı olmasın diye de, geçici maddeler getirdik -Sayın Sarıbaş buradan ayrıldı- mesela, Basın Kanunuyla ilgili olarak, orada getirilen düzenlemelerin bir kaybına sebebiyet vermeme adına ve başkaca kanunlarda, eğer, bu Ceza Kanunuyla ilgili çelişen noktalar varsa, bunların bir ayıklanması gerekiyor. Bununla ilgili olarak, zaten, Bakanlıkta sürdürülen bir çalışma var. En az 200 yasa, Ceza Kanunuyla şu veya bu şekilde ilgilidir. Bunları da zaman içerisinde belli bir noktaya getirmek adına, zaten, bir süre evvel çıkardığımız bir yasa var, bu yasayla, farklılık arz eden hususlar 31 Aralık 2006 tarihine kadar, o yasalar uygulanması suretiyle giderilecektir, böylece de, bir hak kaybına sebebiyet verilmeyecektir. Onun için, bir bunu burada ifade etmek istiyorum.

İkincisi, tabiatıyla, biz, Ceza Kanununda bu düzenlemeleri yaparken, olabildiğince Türkiye'ye mahsus düzenleme yapmadık, Batı hukukunda benzer düzenlemeler varsa, Batı ülkelerinde, onlara paralel düzenlemeler getirmeye çalıştık; ama, konu öylesine takdim edildi ki kamuoyuna, sanki bu düzenlemeler Almanya'da yok, Fransa'da yok, İspanya'da yok, İtalya'da yok; bunların hepsi bizde var. Eyvah, filanca kesim için cezaevleri hazırlandı, falancalar... Böyle bir panik havası içerisinde konu takdim edilmeye başlandı.

Bu neviden değerlendirmelerin hukukî bir yanı yok esas itibariyle, daha çok propagandaya yönelik ve bir de talep müesseseleri olması hasebiyle... Ben, geçmiş hükümetlerde sendikacılık da yaptım. Mesela, yüzde 500 zam istenirdi. Biz onlarla oturup, konuştuğumuzda "yahu, işte enflasyon bu kadar, hayat pahalılığı bu kadar, devletin imkânları bu kadar, yüzde 500 zam olur mu" dediğimizde "biz talep müessesesiyiz, biz isteriz..."

Şimdi, bu getirdiğimiz değişikliklerle de, esas itibariyle, kendi aramızda yaptığımız değerlendirmelerde önemli iyileştirmeler yapılmıştır, önemli ölçüde talepler de karşılanmıştır. Daha fazlası olmaz mı? Daha fazlası da, netice itibariyle, ceza siyasetidir. Bazı ülkeler bazı suçlara para cezası verir, bazı ülkeler hapis cezası verir, bazı ülkeler bu ikisini bir arada verir. Her ülkenin şartları kendine göre olacağı için, bunlar arasında bir tercih yapar. Türkiye'de böyle bir tercih yapmıştır; ama, bunları yaparken de, bu yasayı yapanların temennisi, keşke, insanlar, konuşurken, söylerken, yazarken, herhangi bir meslek ve sanatı icra ederken, mümkün olsa da hiç suç işlemese; çünkü, hukuk adamları bakımından en tercih edilen husus kimsenin adliyeye işi düşmemesidir, kimsenin bu kanunlarla bir tezada düşmemesidir. Bunu hep temenni ederiz; ama, buna karşılık, bir yanlışlık olursa, buna karşı kamu düzenini sağlamak da Ceza Kanununun görevi olduğu için, hak ve özgürlükleri sağlamak da bu kanunların temel amacı olduğu için bunları da belli bir dengede tutmak mecburiyetindedir; ama, şöyle bir anlayışı da hep beraber görüyoruz: Eğer, birilerinin dediğini yaparsanız mesele yok, yapmayıp da siz farklı bir şey söylediğinizde kıyamet kopuyor.

Sizin özgürlüğünüz var da, muhatabınızın yok mu?! Sizin her şeyi yapma özgürlüğünüz var da, mukabilinde, birilerinin bunu niye yapıyorsunuz deme özgürlüğü yok mu?! Yani, bu ülkede birilerinin özgürlüğünün olup olmadığının mihenk taşı falancanın onayına mı bağlı?!

Eğer, bu anlamda bir onay gerekecekse, bütün Batı ülkelerinde ihtilaf ile madde arasındaki hususu ortaya çıkaracak olan yargıdır, yargı sistemidir. Doğrudur yanlıştır, o, kendi içerisinde bu yargılamaları yapar, kanun yollarından, derecattan geçmek suretiyle de hukukî bir sonuca bağlar; dolayısıyla, biz, ihtilaflarımızı daha çok, hukuk çerçevesinde tartışmak yerine, onunla irtibatlı bir değerlendirme yapmak yerine "eğer benim söylediğim uygunsa mesele yok, değilse farklı" anlayışı içerisindedir. Halbuki, biz, bu kanunda, mümkün olduğu kadar eskisinden geriye gitmemeye çalıştık; ama, şunu, yeri gelmişken burada ifade edeyim; sözlerimi de bitirmek istiyorum: Şimdi, Türkiye, uzunca bir süreden beri, belki siyasetin de büyük ölçüde sorumluluğu sebebiyle, bir kuralsızlıklar toplumu haline geldi, hiçbir şeyin kuralı yok.

Arsamıza inşaat yaparız, en evvel belediyeyi dışlar, binayı çıkmaya çalışırız, sonra, belediye memurları gelip inşaatın kaçak olduğu anlaşılınca, bunun adamını nereden buluruz, nasıl buluruz da bu kaçak inşaatı kitabına uydururuz!..

Fabrika kurarız, devletin kanununu, nizamını yok sayarız!

Falanca bir ticarî faaliyeti yapmaya çalışırız, sonra, her defasında da seçimler vesilesiyle, siyasetçinin zor anından istifadeyle, bunu nasıl yaparız da bir kitabına uydururuz!..

Şimdi, değerli arkadaşlarım, içinden geçtiğimiz süreçte, bu kadar kuralsızlığa uygun bir toplumda kurala dayalı bir sistemi gerçekleştirmekte, buna uygun düzenleme yapmakta zorluk var. Gerçekten, biz, bunun zorluğunu bu dönemde çok açık olarak gördük; İktidar olarak gördük, Parlamento olarak gördük. Herkes kendisini yasaya uydurarak mücadelesini vermek yerine, yasayı kendine uydurma ve fiilî durum meydana getirme çabası içerisinde, gayreti içerisinde. Bunların her birini bir toplumsal talep olarak kabul edebiliriz, bunları anlayışla karşılarız ve mümkün olanın da en doğrusunu yapmaya gayret ederiz; ama, şunu da bilelim ki, artık, içinden geçtiğimiz süreç mahalle futbolu oynamaya benzemiyor. İçinden geçtiğimiz süreçte kalenin ebadı da belli, sahanın ebadı da belli, oyuncuların sayısı da belli, yasakları da belli, serbestlikleri de belli. Şimdi, buna uygun bu futbolu oynayabilirsek bundan zevk alırız, değilse, bu keyfîlikler, bu kuralsızlıklar, Türkiye'de, birkısım kırgınlıklara, birkısım gerginliklere, birkısım yanlış anlaşılmalara, hatta ve hatta, kamplaşmalara ve kutuplaşmalara sebebiyet veriyor.

Onun için, geriye doğru bir çizgi çekip, ne olduysa olmuştur, bunların hepsini anlayışla karşılayıp, belli bir noktaya getirmenin çabası ve gayreti içerisinde, iyi niyetle bu düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz. Burada değerli arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, bu yasayı hazırlayanların hiçbirisinin kötü bir niyeti yok. Ne yapıldıysa iyi niyetle, bu ülkede işler yolunda gitsin, huzur ve barış sağlansın, insanlar bu ülkede güven içerisinde, emniyet içerisinde özgürlüklerini yaşasın anlayışından hareketle bu düzenlemeler yapılmıştır. Eksiklikler olabilir, yanlışlıklar olabilir; ama, kimse, bunu, bir başkası için bir itham konusu, bir isnat konusu, hatta ve hatta bir iftira konusu haline getirmeye çalışırsa, o, insanî değerlerle de bağdaşmaz. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

Bu değişikliklerin, bu anlamda, arkadaşlarımızın gündeme getirdiği düzenlemeler olduğu kanaatindeyim. Bunlar yapılır, icap ediyorsa yenileri yapılır. Bu değişiklikler ortaya çıktıkça, hepimizin görevi, efendim, biz bunu daha yeni yaptık, bir sene oldu deyip inatlaşmak yerine, günün şartlarına, toplumsal taleplere uygun olarak bu değişiklikleri yapmamızın Türkiye'nin daha ileriye gidebilmesi açısından önemli bir sorun çözme yöntemi olduğunu düşünüyorum; ama, artık, eski alışkanlıklarımızdan da vazgeçmenin zamanının geldiğini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.09

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

901 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin 1 inci maddesini okutuyorum:

TÜRK CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 901 sıra sayılı yasa teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasa teklifinin tümü üzerinde hem Grubum adına hem de şahsım adına söz istemiştim; ilk konuşmacı ben olmama karşın, Grubum adına yaptığım konuşmadan sonra şahsım adına konuşacaktım; ama, diğer grup sözcüsünün konuşmasından sonraya ertelendi dediği için Sayın Meclis Başkanvekilimiz, yerime geçtim. Daha sonra da, şahsı adına söz isteyen başkaları var denilerek, ne yazık ki, konuşmamızın bütünlüğünü tamamlayabilme olanağımız bulunmamıştır.

Burada İktidar Partisi Grubu adına konuşan sayın sözcüye hem şahsı adına hem de grubu adına konuşma olanağı verilmiştir. Oysa, Sayın Meclis Başkanvekilimizin böyle bir tercihte, tercihini muhalefet sözcüsüne kullanmasının şık düşeceğini, daha demokratik anlayışa daha uygun düşeceğini düşünüyorduk; çünkü, şunun şurasında bu Mecliste grubu bulunan 1 tane muhalefet partisi var, Anamuhalefet Partisi var. İktidar adına, Sayın Bakanın, istediği zaman istediğini söyleme hakkı var. Böyle bir kritik noktada tercihini İktidar Partisinden yana kullanması Sayın Meclis Başkanvekilinin -eleştiri olarak, lütfen, gücenmeden almalarını diliyorum- güzel olmamıştır, şık olmamıştır diyorum.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, araya girebilir miyim.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Zamanı durdurun da girin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Size o süreyi vereceğim.

Şimdi, o andaki talep elimde. Grup adına birinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisinin, ikinci konuşmacı AK Partinin. Geçiyoruz şahısları adına... Ben bunu anlatmak istedim size. Şahısları adına söz isteklerinde birinci konuşma talebi Bekir Bozdağ'ın, ikinci konuşma talebi Süleyman Sarıbaş'ın, üçüncü konuşma talebi Orhan Eraslan'ın.

Şimdi, burada, İçtüzüğe göre, aslında, tatbikatta bu ayrı ayrı veriliyor; ama, biz, işin pratiği ve konuşma insicamının bozulmaması bakımından, eğer, grubu adına söz isteyen konuşmacı, şahısları adına söz isteyenlerin birinci sırasında ise, hemen onu birbiriyle bağlıyoruz. Sizinki, üçüncü sırada olduğu için bağlama imkânı olmadı; ama, dikkat ederseniz, son söz milletvekilimizin olduğu için, 61 inci maddeye göre yine söz vereceğimi ifade etmiştim. Bu bakımdan, ben, İçtüzüğe uydum, bugüne kadarki yönetimimde de böyle bir yanlışlık yapmamaya çalıştığımı siz çok iyi takdir edersiniz. Lütfen, burada bu meseleyi bu şekilde anlayalım. Herhangi bir yanlışlık değil, İçtüzüğe uydum. Teşekkür ederim.

Buyurun, Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Ben teşekkür ederim efendim. Benim Grubum ve şahsım adına söz isteklerim aynı anda olmuştu. Neyse, demek ki, bir karışıklık olmuş. Artniyetli olmadığınıza inanmak isterim, inanırım. Umarım uygulamalar da bunu gösterir.

Bu açıdan, değerli arkadaşlarım, sabahki konuşmam yarı yerde kesilmişti. 30 dakika konuşacağımı düşünerek, bir konuşma hazırlığı yapmıştım; böyle olunca yarı yerde kesildi. İkibuçuk saat sonra o konuşmama kaldığım yerden devam etmeme izin verilmesini Sayın Başkanlık Divanından diliyorum. Tabiî, bu konuşmanın bütünlüğü için bazı şeyleri toparlamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir Ceza Yasası yapıldı; bu Ceza Yasası önemli bir yasa, bir temel kod. Buraya övgülerle, reklamlarla, propagandalarla başlangıçta gelindi; bu, doğru değil, ben o zaman da söyledim. Hatırlatmak için, hafızaları tazelemek için söylüyorum: Ceza Yasası, Godot değildir, her sorunu çözecek değildir, bu şekilde yaklaşamazsınız meseleye denildi. Şimdi, bu noktayı, sanki... "Zamanında eleştiriler söylenmedi." Efendim, böyle bir şey olamaz. "Zamanında eleştiriye cevap verilmedi." Zamanı ne değerli arkadaşlar? Şimdi, 765 sayılı Türk Ceza Yasasını yetmişsekiz yıl sonra eleştiriyoruz. Bunun zamanı dolmuş mu oluyor ya da zamanı devam mı ediyor? Bu yasa uygulandığı sürece ya da uygulanma iddiasını taşıdığı sürece elbette eleştirilecek. Doğru olanı budur. Haa, şunu da söyleyeyim: Bu işin allamesi de olsa, hiç kimse, bir temel kod olan Ceza Yasasındaki aksamaları bilebilme şansına sahip değildir değerli arkadaşlar. Bazı aksaklıklar yirmi yıl sonra uygulanarak görülür. Yani, biz, affedersiniz, iki yıl sonra bir aksaklık oldu, bu olmamış dediğimiz zaman "yahu yaparken söyleseydin, ne münasebet, ne hakkın var " mı denilecek? Böyle bir şey yok. Bu haklı bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar. Bu, doğru değil. Bunu kafamıza koyalım evvela.

Şimdi, kısa sürede oldu dediğimizin... Zaten sorun burada. Bu kadar kısa sürede -iyi niyetli ol istediğin kadar- göremeyebilirsin hataları. Bütün mesele bu.

"Başka ülkelerde bilim komisyonlarında tartışılıyor..." Elbette bilim komisyonlarında tartışılacak. Kastedilen o. Parlamentonun aslında Ceza Yasasına katabileceği çok fazla bir şey olmamalı. Elbette bilim komisyonlarında tartışılmalı. Yani, bunda bir tereddüt yok. Aksi söylenmiş gibi bir şeyler söylenmesin. İkide bir "uzlaşma, uzlaşma" deniliyor. Uzlaşmanın mantığını söyleyelim. Biz burada bu sözleri söyledik ve uzlaşmayla ilgili ben şöyle bir açıklama yapmıştım: "Ülke en az zarar görsün diye katkıda bulunduk. Protesto etmedik, reddetmedik, yöntemi hatalı olduğunu bilmemize rağmen" dediğimizde, İktidar Partisi adına konuşan arkadaşlarımız "bu Mecliste kimse ülkeye zarar vermez" gibi bir demagojik yaklaşımda bulundu, ben ona cevap verdim. O konuşmam, tesadüf, burada elimdeymiş. Söylediğim şey şu: Bu Mecliste kimse ülkeye zarar verme niyetini taşır demiyorum. Ülkenin gündemine gelmiş bir ceza kanunu tasarısında kodifikasyon yönteminin hatalı olduğunu bilmemize rağmen bu çalışmanın hiç değilse ülkeye en az zarar verir şekilde sağlanması için çaba sarf edilmesi gerekmiştir diye o konuyu açıklamıştım. Yani, uzlaşma denildiğinde, biz, fikrî birlik içerisinde değil... Yani, çok kullanmak istemiyorum, getirilen bir şey var; ama, bu, bilimsel verilere, bilimsel donelere uygun değil, birtakım hataları taşıyor içinde. Buna bir şey yapmak durumundasınız. Hiç olmazsa zararlı yönlerini törpüleme adına bu yapılmıştır.

Yine, bir ekleme yapmak istediğim şey de şu: Maksadı aşan sözler sarf ediliyor ya da aşırı sözler sarf ediliyor. Bir baro başkanımız şöyle bir düşence ileri sürdü: "Türkiye'de bu yapı içerisinde bir ceza kanunu yapamıyoruz" dedi. Yani, İspanya falan demedi aslında, ülke adı vermedi "en modern ceza kanunlarından birini tercüme etsek olmaz mı" dedi. Bu onun düşüncesi, ben buna katılmıyorum, ben aksi kanaatteyim; ama, bu düşünceyi ifade eden arkadaşımızın, bir baro başkanımızın -bunu ifade eden bilim adamları da var ayrıca- burada, Meclis kürsüsünde İktidar Partisi sözcüsü tarafından "kınıyorum, lanetliyorum" gibi ağır bir lafla... Ne demek lanetlemek; ne hakla, kimi lanetliyorsun, niye lanetliyorsun? Mandacılığı savunmakla suçlamak ne kadar abes bir şeydir.

Arkadaşlar, herkes kendine gelsin. Şu anda elimizdeki 765 sayılı Yasa, affedersiniz, İtalyan Ceza Yasasından tercüme. Yani, bunu tercüme edenleri lanetliyor muyuz; hayır. Şu anda 5237 sayılı Yasa olarak yürürlüğe sokmaya çalıştığımız yasanın kim diyor yüzde yüz yerli imalat olduğunu, kim diyor? Bunun içinde Fransız Ceza Kanunundan tercüme maddeler var -ben biliyorum, ben- Alman Ceza Kanunundan tercüme maddeler var, Rus Ceza Kanunundan tercüme maddeler var, İspanya'dan var, şuradan var buradan var. Ruhu yok dediğimin sebebi de o, bir disipline bağlı değil dediğimin sebebi de o. Yani, böyle bir şey yok, bu doğru değil.

Arkadaşlar, bu, fikir özgürlüğüne kıymet verilmedir. Ben o düşünceye katılmıyorum.

Bakın, Türk doktrini; yani, Türk bilimi ve Türk uygulaması yeni bir ceza kodu yapabilir düşüncesindeyim. Bunu belirtiyorum; ama, lanetleme yanlış bir düşünce.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gelelim kaldığımız yerden devam etmeye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, şimdi, şahsınız adına olanı ve ilave süreyi veriyorum.

Buyurun efendim.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, bu tasarıda, Yargıtayımızın bu yasaya karşı çok eleştirileri oldu, önemli eleştirileri oldu, büyük boyutta eleştirileri oldu. Bunlardan bir bölümü alındı, getirildi; bir bölümü alınıp getirilmedi. Bazı siyasî tercihle getirilenleri var, bunlar da var.

Getirilmeyen ne? Değerli arkadaşlarım, getirilmeyen, çok önemli olanlardan bir tanesi basın özgürlüğüyle ilgili olanı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, herkes, kendince basın özgürlüğünü yorumluyor, buna da saygı duyuyorum; ama, basın özgürlüğünde, benim kanaatime göre, 5237 sayılı Yasada iki önemli sınırlama var: Birisi, 132, 133, 134 üncü maddeler kapsamındadır. Bu, haber kaynağının yasaklanmasıdır, basının haber kaynağının yasaklanmasıdır, yok edilmesidir, haber kaynağının kaldırılmasıdır. Bir diğeri de, gerçek olmayan habere ceza verilmesi anlamına gelebilecek olan iftira maddesi ve onun etkin pişmanlığıdır.

Şimdi, bunları, izin verirseniz irdeleyelim. Değerli arkadaşlarım, 132, 133 ve 134 üncü maddeler, mutlak surette Ceza Kanununda olmalıdır, olmamalıdır diye bir şey yok. Önceki düzenlememizde de, bu, 195, 196, 197 nci maddeler olarak önceki kanunumuzda da var. Fakat, burada, önceki kanundan farklı ifadeler kullanıldığı için sınırlamalar meydana gelmiş. Hiç kimseye, biz demiyoruz ki, efendim, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal etsin basın, basın gizli dinlesin onları, telefon şeylerine girsin yahut mektuplarını açsın yahut özel hayatının gizliliğini yok etsin... Böyle bir şey yok, söylenen bu değil. Demagojik bir biçimde "Anayasanın 20 nci maddesinde bu var, kimseye vermemişiz..." Hayır, bu değil kastedilen, hayır. Elbette, haberleşme gizli olacak, elbette özel hayat gizli olacak; bunda bir tereddüt mü var, aksini söyleyen mi var?! Ama, maddenin kuruluşunda hatalar var değerli arkadaşlarım, hatalar var; bu hataları düzeltmek elimizde, bu hataları düzeltmek elimizde. Nitekim, altkomisyonda, yeni bir madde ekleyelim bu noktalarda, yeni düzenlemeler yapalım dedik; Basın Konseyi Başkanı Sayın Oktay Ekşi'nin önerileri vardı; kendisinin de bulunduğu bir şeyde, biz o öneriden kaynaklanarak, onun önerdiği biçimde değil; çünkü, onun önerdiği biçim bizim hoşumuza gitmedi; yani "kamu yararı kavramı olursa bunlar uygulanmaz" denilmesini doğru bulmadık; ama, dedik ki, 132 nci maddenin 3 ve 4 üncü fıkrası kalksın, 3 ve 4 üncü fıkraları ceza müeyyidesini kapsamasın; 133 üncü maddenin 2 nci fıkrası kalksın; 134 üncü maddenin de 2 nci fıkrasının son cümlesi olan "basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde (...) artırılır"ı kalksın. Bu konuda, bir ölçüde de mutabık kaldık aslında İktidar Partisinden arkadaşımızın birisiyle; yani, altkomisyonda yeni madde ekleyemediğimiz için, komisyona bunu öneri olarak getirelim dedik; herkesin huzurunda olan bir olay; daha sonra, ne yazık ki, komisyonda bunlardan rücu edildi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, basın özgürlüğü deyince hiç kimse şöyle bir şey anlamasın: Gazetecinin herkese yazma, çizme, hakaret etme özgürlüğü değil kastettiğimiz; basın özgürlüğü, yurttaşın bilgi edinme özgürlüğüdür, haber alma özgürlüğüdür. Şimdi, kaynağa yasak konulması anlamına gelebilen düzenlemede bu engelleri aşmamız gerekir. Yani, size bir örnek vereyim: Ben, Sayın Bakana bir mektup yazarak bir hususu sordum, diyelim ki adliye binasıyla ilgili, yazılı soru önergesi demiyorum, o da cevap verdi; 132 nci madde var olduğu sürece, Sayın Bakanın izni olmadan, ben bu cevabı memleketimdeki yerel basına açıklayamayacağım; suç olacak... Bu, doğru değil; burada, hata var, maksadı aşan şeyler var; bunları düzeltelim. Bunları düzeltelim; yani, maksadı aşan şeyler var. Değerli arkadaşlarım, burada, basının haber kaynağı tüketiliyor, haber kaynağı yok ediliyor.

Bir diğer nokta da değerli arkadaşlarım, iftirayla ilgili düzenleme. Bu düzenlemede de değerli arkadaşlarım, maksat aşılmıştır. Şimdi, kimsenin kimseye, elbette, iftira etme özgürlüğü yoktur; ama, iftira, farklı bir suç. Şimdi, bizim kamuoyunda anladığımız anlamda, kişiye yapılan suç değil; iftira, adliyeye karşı, bir suç uydurarak, birisinin hakkında dava açtırmak, birini mahkûm ettirmektir. Önceki Ceza Kanunumuzdaki düzenleniş biçimi de, iftiranın, adliyeye karşı cürüm olmasıdır; yenisinde de adliyeye karşıdır. Şimdi, günlük kullanımımızdaki kullandığımız iftira ile Ceza Kanunundaki iftira birbirinden farklı şeylerdir; bunu karıştırarak... Yani, biraz sonra söyleyeceğim, diğer maddede -zamanım tükeniyor- söz alacağım; bunu, anlatmak mecburiyetindeyim; konuyla karıştırılmaması gerekir.

Şimdilik, devam etmek dileğiyle, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(2) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

Sürenizi birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konuşmamı tamamlamaya çalışacağım mümkün olduğu kadar.

Basın özgürlüğünde kalmıştık, iftira maddesi... Değerli arkadaşlarım, iftira, kamu efkârında kullanıldığı şekilde düşünülmemelidir. Elbette iftira çok ağır bir şeydir; ama, iftira hususi kasıtla işlenir, özel kasıtla işlenir, birisini mahkûm ettirmek için işlenir. Buna iftira denir teknik anlamda, ceza hukukunda. O, günlük kullanımındakinden farklıdır.

Bunun için, temel olarak, gerek Yargıtayın bu suçlara bakan dairesinin görüşü gerekse öğretideki ağırlıklı görüş, basın yoluyla iftira suçunun olamayacağı doğrultusundadır. Basın yoluyla yapılan iftira hakaret niteliğini taşır; çünkü, iftirada bir özel kasıt vardır. O kasıt, o kişiyi mahkûm ettirmektir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, gazeteci basın yoluyla haberi yazdı. Bu haberden dolayı cumhuriyet savcısı ihbar sayabilir bunu, dava açabilir, yargılama sonucu beraat edebilir. O zaman, basına, iftira ettiği yargısına varılarak geri dönülmesi lazım. Bu, vahim bir şeydir. Arkadaşlar, bu, gerçek olmayan haberin cezalandırılması anlamına gelir. Bunu, öteden beri, eskiden beri siyasî iktidarlar arzu ederler nedense. Bunun elli yıllık da bir öyküsü vardır; ama, basında şöyle bir şey vardır: Haber günlük akar. Değerli arkadaşlar, haberin tam doğru olup olmadığını teyit edebilme olanağınız yoktur. Üstünkörü, yaklaşık bir incelemeyle doğru gibi gözüküyorsa haber yazarsınız. Kimi zaman yanlış da çıkabilir. Bunu soruşturma zamanına, olanağına sahip değilsiniz. Soruşturduğunuz anda o haber, haber olmaktan çıkar.

Değerli arkadaşlar, önceki yasada da var iftira maddesi, 285'te. Açalım bakalım 285'i "basın yoluyla" diye bir laf yok; yeni katılmış buraya. Bu da, basın özgürlüğü açısından önemli bir sınırlamadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu sınırlamaları kaldırmamız gerekiyor. Kaldırmazsak; birincisi, gerçek olmayan haber tehdidiyle bütün basını tazyik altına, baskı altın alırız, özgürlükleri sınırlarız. İkincisi, haber kaynağını yok etme nedeniyle özgürlükleri sınırlarız. Bu iki noktayı düzeltmemiz gerekiyor.

Ayrıca, 140 ıncı maddedeki düzenlemede, 60 ıncı maddeyle birleştirdiğinizde, bu koşullara uymayan tüm gazete, yayın kuruluşları, televizyonlara, hepsine devletin el koyabilme olanağını veriyorsunuz; ki, çok vahim bir durum doğuruyor. Bunu bilmemiz gerekir.

Basın özgürlüğünü esaslı sınırlayan iki temel nokta vardır, ben diğerlerine çok katılmıyorum. Şimdi, ikide bir önümüze getirilir; efendim, 305 inci madde, ifade özgürlüğünü çok sınırlıyor, şöyle oluyor, böyle oluyor... Değerli arkadaşlar, ben, ilk günden bugüne kadar 305 inci maddeyi ısrarlı bir biçimde savundum, halen de savunmayı sürdürüyorum. 305 inci maddenin, yani "temel millî yararlar" maddesinin fikir özgürlüğüyle, ifade özgürlüğüyle uzak yakın bir ilgisi yoktur. Şimdi, 305 inci maddenin iki unsuru var; birisi, bir yabancı kişi ya da kuruluştan para alacaksınız yahut maddî menfaat sağlayacaksınız. Diğeri, ülkenin bağımsızlığı, ulusal bütünlüğü, millî güvenliği ve Anayasadaki temel nitelikleri aleyhine çaba sarf edeceksiniz. Affedersiniz, yabancı bir ülkeden para alarak ya da yabancı bir kuruluştan para alarak fikir nasıl oluyor? Nasıl fikir olabiliyor böyle bir şey? Nasıl olabiliyor, bu, fikir? Yani, fikir, insanların beyni kamyon da parayla yüklenen bir şey değil ki. Fikir, insanların günlük yaşantısında edindiği kültürünün, şunun bunun ışığıyla dışarıdan algıladıklarının beyninde oluşturduğu bir şeydir. Parayla alınmaz satılmaz fikir, arkadaşlar. Fikir, parayla alınmaz satılmaz. Yani, yabancı verecek parayı, sen fikir icat edeceksin! Hem de hangi konuda; ülkenin bağımsızlığı, ulusal bütünlüğü, millî güvenliği ve Anayasadaki temel nitelikleri aleyhine. Ve buna, biz, devlet olarak, sessiz kalacağız, seyirci kalacağız.

Arkadaşlar, nerede o; biz de o ülkede yapalım. Var mı öyle bir şey? Dünyanın her ülkesinde benzer maddeler vardır. Bu maddenin aynısı; hatta, daha geniş kapsamlısı Fransız Ceza Kanununda vardır. Birtakım insanlar, basın özgürlüğü, fikir, ifade özgürlüğü deyince, bunu ileri sürüyorlar. Hayır, bu doğru değil, bu tuzağa düşmeyin. Bu konuda uyanık olmak gerekir iktidarıyla muhalefetiyle. Burada, 305 inci maddeyi kendi haline bırakarak, bu maddenin işleyemez hale getirilmesine gönlümüz razı değildir.

Üstelik, bir başka şeyi söylemek istiyorum size. Bu madde, yeni vazedilmiş bir madde değil değerli arkadaşlarım. 765 sayılı Ceza Kanununun 127 nci maddesinde de var böyle bir şey. Üstelik, orada, temel millî yararlar tarif edilmemiş, millî menfaatlar denilmiş; yani, asıl, nereye çekersen, orada çek. Burada, hiç olmazsa sayılmış, şunları şunları millî menfaat sayıyorum, millî yarar sayıyorum diye.

Şimdi, herkese, önüne geldiği şekilde, bu ülkenin bütünlüğüne, toprak bütünlüğüne, ulusal bütünlüğüne karşı faaliyet gösterebilme hakkını tanımak mı oluyor demokrat olmak?! Böyle bir şey yok değerli arkadaşlar!

Bu açıdan, Sayın Adalet Bakanı, son günlerde gelişen olaylarla ilgili, benim kanımca da doğru bir laf etmiştir; ama, ne yazık ki, İktidar Partisi, Bakanına sahip çıkmamıştır. Buradan, biz, o noktada ettiği söze sahip çıkıyoruz, arkasında duruyoruz, o noktada desteğimiz vardır. Yanlış ettiği sözler de vardır Sayın Bakanın başka olaylarla ilgili; ama, o olayla ilgili ettiği sözler doğrudur. Size de öneriyoruz; Bakanınıza, doğru söz ettiği noktadan dolayı sahip çıkın arkadaşlar.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Biz, Bakanımızın her sözüne sahip çıkarız Orhan Bey.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Mesele yok, mesele yok. Duyamadık da, duyulsun diye söylüyoruz; duyamadık sahip çıktığınızı.

Yanlış yaptığı şeyler oldu Sayın Bakanın, ben çok eleştirdim kendisini, sert de eleştirdim; o başka. Adalet Bakanı olarak söylememesi gereken şeyler de oldu; o da başka. Ama, son gelişen olaylarda, o 305'le ilgili nokta doğru bir noktadır arkadaşlar. Bu ülkenin, ulusal güvenliğe, millî bütünlüğe, beraberliğe, toprak bütünlüğüne, her şeye ihtiyacı var; yani, bunlar, öyle yabana atılıverecek, önüne gelene "buyurun, biz kendimiz bilemeyecek durumdayız, yapın" diyebilecek bir şey değil. Bu, basın özgürlüğü de değildir. Basınla ilgili sınırlamalar vardır; ama, asla bu 305 değildir, asla değildir.

Değerli arkadaşlarım, 1 Haziran milat değildir. "Vay be, 1 Haziran geçti, bu artık olmaz" değildir. Bunların altını çiziyorum, belirtiyorum. Bunları, ileride, yeniden... İleride dediğim, çok ileride değil. Artık bu belli, 1 Haziranda yürürlüğe girecek. Girmezse, maddî hukuka ilişkin olduğu için hak doğuracak; bunun bilincindeyim. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu eksikliklere rağmen teklifi engellemiyoruz. Niye engellemiyoruz; çünkü, 1 Haziranda bunun yürürlüğe girmesi lazım; maddî hukuka ilişkin. Maddî hukuka ilişkin olunca, hak doğuruyor. Giremezse, sıkıntı yaşar Türkiye. Girecek, eksiğiyle girecek. Hatalarını bilmemize rağmen engelleme yapmayış nedenimiz bu.

Yani, bu noktada, bundan sonraki çok kısa bir sürede, basın özgürlüğüyle ilgili ayrı bir paket hazırlamamız gerekecek arkadaşlar. Biz varız buna, biz varız. Hiç kimse bizi bahane etmesin, CHP razı gelmedi diye bahane etmesin; basın özgürlüğüne varız. 305 inci madde dışında, buyurun, konuşalım. 305 inci maddeyi basın özgürlüğü saymıyoruz; hem, 305 inci maddede son yapılan değişikliği de doğru bulmuyorum, onu da söyleyeyim, yabancı katılmasını. Yabancının yaptığına casusluk denir, vatandaşın yaptığına hıyanet denir. Casusluk ile hıyanet aynı şey değil. Bir yabancıya, bizim millî yararlarımıza bağlı kal diyemezsin; ama, vatandaşına diyeceksin. Bu ülkenin havasını teneffüs eden, suyunu içen, ekmeğini yiyen, yani, konforunu yaşayan insana, bu ülkeye bağlı kal deme hakkına, yurttaş olarak hepimiz sahibiz. Yabancınınki bu değil; yabancınınki casusluk kapsamındadır, eksiklik varsa oraya ilave edilir; ama, yurttaşınki hıyanet kapsamındadır. Yani, orayı bir yana bırakırsak, 305'i, basın özgürlüğüyle ilgili her düzenlemeye Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz varız. Olmalıdır; açık taahhüdümüzdür, olmalıdır, buyurun. Hiç kimse bahane etmesin; bir.

İkincisi, değerli arkadaşlarım, yasanın, sadece ondan ibaret olsa özrü, sıkıntı olmaz. Hekimler geldi bize. İktidar Partisi Grubunun temsilcileriyle görüşmüşler, ondan sonra bizlerle de görüştüler, sorunlarını anlattılar. Yazmışlar, çizmişler. Tabiî, hukukçu değil bunlar, hekim; ama, ben aldım, baktım; Türk Tabipler Birliğinin, çeşitli tabip odalarının, Türk Cerrahi Derneğinin, adlî tabiplerin hepsi ayakta. Sıkıntıları var; bunları dinlemek lazım arkadaşlar. Yoktur bir şey, siz bilmezsiniz demek, en çok ben bilirim demek, çok haklı değil. Nitekim, iki üç maddedeki taleplerini, ilk incelememe göre çok haklı da buldum. Yani, gözümüzden kaçabilme olasılığı var. Diyorlar ki, defansif hekimlik gelişecek; tababet mesleği bir risk mesleğidir diyorlar. Biz, mucizeler yaratabiliriz sağlıkocaklarında, ilkyardımlarda; ama, bu düzenlenişle elimizi hastaya vuramayız, vurursak sıkıntı yaşarız; bunu düzeltin, Amerika'daki gibi defansif hekimlik gelişmesin; bir üstümüze havale etmeyelim biz de diyorlar, zaman geçebilir diyorlar. 83 üncü maddeyle ilgili bir sıkıntıları var. Doğru, arkadaşlar; orada öyle de anlaşılabiliyor; öyle anlaşılmıyor diye söyleyemem. Bunu düzeltelim; bunda bir şey yok; yani, bunu düzeltelim.

Şimdi, 278 ve 280 inci maddelerde "suçu ihbar eder" demişiz. O kadar katılıkla ve o kadar ağır cezayla söylemişiz ki, diyor ki hekim: "Ben, kanun ile hastanın arasında kalıyorum, ceza tehdidi ile hastanın arasında kalıyorum. Hekim olarak ulvî görevimi mi, hekimlik görevimi mi yapayım, hayata döndürmeyi mi yapayım, öbürünü mü yapayım?.. Bu, bana sıkıntı veren bir durum; beni bu durumdan kurtarmanız gerekir" diyor. Böyle, daha başka şeyleri de var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunlara çözüm bulmamız lazım. Bunlar, sorunlu maddeler. Sorunlu değil dersek, yarın, yargılanacak ve bu sebeplerle mahkûm olabilecek insanların arkasında durabilme şansımız olmaz. Yani, bunlar yolsuzluk yapsın, bir şey yapsın değil, bunlar rahat çalışsın diye. Bakın, Atatürk demiş ki: "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz." Arkadaşlar, biz, Türk hekimlerinin elini kolunu bağlarsak kendimizi kime emanet edeceğiz, kendimizi kime emanet edeceğiz?.. Burada ciddî sorunlar var. Bunu politika için söylemiyorum, ciddî sorunlar var. O zaman gördük mü; hayır görmedik, itiraf edeyim; bunda hiçbir şey yok. Daha göremediğimiz bir sürü şeyler olduğunu da her vesileyle söylüyorum arkadaşlar. Hayatın bu kadar geniş alanını düzenleyen yasada göremediğimiz şeyler olur. Bu, hep art niyetten değil. Göremezsiniz. Hayatın doğasının gereği bu. Sonra?.. Gördüğümüz zaman bunu düzeltmek lazım. İkinci noktada da bunu söylüyorum değerli arkadaşlarım; gelin, bunu düzeltelim; hekimlerimiz de rahat etsin, defansif hekimlik gelişmesin ülkemizde.

Bir üçüncü nokta, değerli arkadaşlarım, çocuklarla ilgili ceza artırıldı; biraz sonra huzurunuza gelecek; yani, o, çok doğru olmadı arkadaşlar. Evet, çocuk suçu yaygınlaşıyor; Çocuklar, suçta, ülkemizde daha yaygın bir biçimde kullanılıyor. Bunda tereddüt yok; ama, sosyal devleti tahrip ettiğimiz için, sosyal devlet tahrip edildiği için, çocukları koruyamadığımız için bunu ceza yoluyla engelleyebiliriz mantığından vazgeçmek gerekiyor. Çocuklar, cezalandırılmak yerine, korunmaya muhtaç durumdadır, korunmaya muhtaç durumdadır. En başta da suçta kullanılan çocuklar korunmaya muhtaç durumdadır. Gelin bunları düzeltelim değerli arkadaşlarım. Bunların hepsinin düzeltilmeye ihtiyacı var ve istersek, bunları iyi niyetle yapabiliriz, yapmamızın önünde bir engel yok. Yani, 1 Haziran oldu, o iş bitti, şimdiye kadar neredeydiniz... Yok böyle bir şey, yok böyle bir şey. 1 Haziran milat değil. Bunu da yaptık; en güzeli de değil; çok büyük eksiklikler olanı, yanlış olanı olduğunu biliyoruz; ama, ok yaydan fırladı, ok yaydan fırladı. Hiç olmazsa, verilen hasarı onarmak gibi bir görevle karşı karşıyayız diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Türk Ceza Kanununun 30 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"(4) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Türk Ceza Kanununun 31 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz."

"(3) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayvazoğlu, şahsınız adına da söz isteğiniz var; birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir gerek Adalet Komisyonunda gerekse altkomisyonlarda görüşerek bugünlere kadar getirip Yüce Meclisin huzurunda görüşmekte olduğumuz 901 sıra sayılı Türk Ceza Kanunundaki değişiklik teklifinin 5 inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle, bu maddeyle ilgili teknik bir bilgiyi, gerek Yüce Meclisin üyeleriyle gerekse bizleri izlemekte olan kamuoyuyla paylaşmanın yine bizlere düşen bir görev olduğunu belirtmek istiyorum. Değişiklik teklifine konu Türk Ceza Kanununun 31 inci maddesi; yani, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 31 inci maddesi, çocuklarla ilgili, daha doğrusu, 18 yaşından küçüklerle ilgili cezaî sorumluluğu hüküm altına almış bulunmaktadır. Bu, daha önce 1 Hazirana kadar yürürlükte olacak olan ve yetmişdokuz yıldır uygulanagelen 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü, 54 üncü ve 55 inci maddelerinde hüküm altına alınan bir maddedir.

Şimdi, bugüne kadar uygulanagelen 53, 54 ve 55 inci maddelerdeki cezalara bakıldığında, bu cezaların, üç maddenin, sadece bu kanunda tek bir madde adı altında teknik olarak huzurlarınıza getirilmesi ve kanunlaştırılmasının gerçekten isabetli olduğunu belirtmek istiyorum.

Şimdi, konu çocuklar olunca, bütün toplumumuzun, özellikle analarımızın ve evlat sahibi olanların üzerinde titrediği bu tür konuların, çocuklarla ilgili suçların, cezaların daha da kapsamlı bir şekilde, daha da toplumumuzu ilgilendirir bir şekilde ele alınmakta olduğundan dolayı memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum. Biz, gerek bu kanun yapılırken gerekse kanundan sonraki değişiklik teklifinde komisyona gelerek bizlere bilgiler veren, bu konuda çalışmalar yapan, Çocuk Adalet Sistemi Yapılandırma Girişimi adı altındaki görevli arkadaşlarımıza gerekse Türkiye Baroları Çocuk Hakları Merkez ve Komisyonları adına gelen arkadaşlarımızın gösterdikleri ilgiden dolayı da teşekkürü borç biliyoruz.

Şimdi, elbette, gelen teklifler, gelen öneriler, verilen bilgiler doğrultusunda, bizler, toplumumuz ister ki, çocuklarımız hiçbir şekilde suça yönlendirilmesin, çocuklarımız hiçbir şekilde suçlularla birlikte, alet olarak, suçlu durumuna düşürülmesin, çocuklar suç işlemesin, çocuklar cezaevine konulmasın, ceza verilmesin, yargılanmasın; hepimizin arzusu, bütün toplumun isteği ve beklentisi, amacı, hedefi elbette budur.

Şimdi, işin gerçek yönlerine bakıldığında ise, işin doğrusunun ve gerçeğinin bu noktalarda olmadığını, olamadığını yaşantılardan görüyoruz. Elbette, çocuklarla ilgili ceza sisteminin dışında, bir de çocukların, suç işlemeden önceki çocukların korunmasına dönük olmak üzere, esaslı, bilimsel bir çalışma yapılmak suretiyle bir kanun sistematiği getirilmesi vardır. Bir ikincisi de, bunun dışında, suç işlemeye yönlenecek olan, yönlendirilmiş olan çocuklarla ilgili ceza sisteminin de ele alınarak, bunun temelinde ıslahın önplana alınmak suretiyle, çocukların, suç işleyen çocukların ıslahının bu şekilde ele alınmasında fayda olacaktır; ama, biz, bugüne kadar yapılan çalışmalarda, çocukların suç işlemeden önceki korunmalarına ilişkin yasaların, yasal çalışmaların yeterince getirilmediğini, getirilemediğini gördük.

Peki, burada, öyle veya böyle, az önce de belirttiğimiz gibi, toplumda yaşayan milyonlarca insanın içerisinde yaş gruplarına bakıldığında, elbette 18 yaşın altındakilere çocuk denildiğinin, çocuk denilmesi gerektiğinin, gerek Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesinde gerekse Anayasamızda ve diğer kanunlarımızda çocuk adı altında tarif edildiği de bir gerçektir. Peki, bu 18 yaş altında bulunan çocukların suç işlemeleri halinde verilebilecek cezalar, uygulanabilecek güvenlik tedbirleri ne olmalıdır, ne olması gerekir; elbette, böyle bir boşluğu gidermenin yolu, Türk Ceza Kanunu gibi, Anayasadan sonra en temel bir kanun olan Türk Ceza Kanununun yapılmasında böyle bir hususun açıkta bırakılması da düşünülmezdi, düşünülemezdi. O doğrultuda olmak üzere, Türk Ceza Kanununun 53, 54 ve 55 inci maddesinde yer alan, çocuklarla ilgili ceza ve güvenlik tedbirleri de, 5237 sayılı Yasanın 31 inci maddesinde, tek bir madde altında hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Şimdi, bununla getirilen yenilikler şunlar, değerli arkadaşlarım:

Madde 5 "fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış" şeklinde başlıyor. Şimdi, buradaki bir yeniliği, 765 sayılı Yasaya göre yeniliği hemen burada vurgulamak istiyorum: Daha önce onbir yaşa kadar çocuklar tarafından işlenen eylem ve suçlarla ilgili herhangi bir soruşturma ve kovuşturma açılamıyor idi. Bu yaşın oniki yaşa çıkarılmış olması çocuklar yönünden lehe olan bir hükümdür, bunu altını çizmek istiyoruz. Yani, bize gelen öneriler, bize getirilen bilgiler ve önergeler doğrultusunda bunun lehe olan bir durum olduğunu da onlara biz söyledik, burada, bir de sizlerle bunu paylaşmak istiyoruz.

Ancak, devamında, 5237 sayılı Yasa hazırlanırken getirilen indirimlerin daha fazla olmasına karşın, en son getirilen değişiklik teklifinde çocukların işlemiş olduğu suçlara verilecek cezaların indirimlerinin daha az olduğu, verilecek cezaların daha fazla olması nedeniyle eleştirilere tabi olundu. Bunun gerçek payı vardır elbette.

Şimdi, 5237 sayılı Yasada, şu anda teklif olarak "oniki yıldan onbeş yıla kadar" şeklinde getirilen miktar, "dokuz yıldan oniki yıl" idi. Devamında, "dokuz yıldan onbir yıl" şeklinde olan kanun metni değişiklik teklifi, "yedi yıldan dokuz yıl" idi ve bunların ceza indirilmesinde, cezaların üçte 2'si iken, şimdi "yarısı indirilir" diye daha fazla ceza verilmiş oluyor.

Yine, ikinci fıkranın devamında "yedi yıldan fazla olamaz" şeklindeki teklif, kanunda "altı yıldan fazla olamaz" idi. Bu da, çocukların aleyhine verilebilecek bir ceza miktarı olarak madde hükmüne getirilmek isteniyor.

Yine, üçüncü fıkrada, aynı şekilde, onbeş yaş ile onsekiz yaş arasındaki çocuklara verilebilecek cezaları tek tek saydığında, ağırlaştırılmış müebbet hapiste, kanunda "ondört yıldan yirmidört yıla" iken, şimdi "onsekiz yıldan yirmidört yıla" getiriliyor; ondört-yirmi yıl iken, onsekiz-yirmidört yıla getiriliyor.

Yine, kanunda dokuz yıl ile oniki yıl arasında ceza verilmesi gerekirken, teklifte bu miktar oniki yıl ile onbeş yıla çıkarılıyor.

Yine, cezalarda, kanunda 1/2'si, yani, yarısı indirilir iken, şimdi, teklifte "üçte 1'i indirilir" şeklinde yer alıyor ve en son da "ondört yıldan fazla olamaz" şeklinde getirilen teklifte, kanunumuzda "sekiz yıl" olarak öngörülmüş idi, hüküm altına alınmış idi. Bu, tabiî, komisyonda görüşülürken, gelen eleştiriler doğrultusunda, en son "ondört yıldan fazla olamaz" ibaresi" "oniki yıldan fazla olamaz" şeklinde iki yıllık bir indirim söz konusu oldu.

Şimdi, bu, olayın teknik açıklaması değerli arkadaşlarım. Elbette, bu miktarların, yerine göre azaltılması, yerine göre fazlalaştırılması, lehe olduğunda, çocuklar lehine olduğunda, birkısım sivil toplum örgütleri tarafından, çocukların haklarını korumak adına uğraş veren, gerçekten sivil toplum emekçileri tarafından önerilen miktarların, elbette, bizler tarafından da burada değerlendirilmesi gerekir.

Önemli olan, burada, suç işleyen çocukların, kim tarafından, kimler tarafından, hangi amaçlarla kullanıldığını tespit etmek ve bunları azmettirenlere ne şekilde ceza verebiliriz, bunların yolunu bulabilmektir. İktidarlara düşen, hükümetlere düşen, siyasî iradeye düşen birinci derecedeki görev budur. Bundan sonra, çocuklar suç işledikten sonra yapılacak işlem ve eylemler, birincisi çocukların yargılanması, verilebilecek cezalar, uygulanabilecek güvenlik tedbirleri ve bunların ıslahevleri veya infaz kurumlarındaki durumları ne olacaktır şeklindeki iyileştirmeye dönük "ıslah" adı altındaki bu tedbirlerin ne derece geçerli olup olamayacağıdır. Bu, ikinci plandadır. Elbette, her ikisinde de, bütün siyasî iktidarlara düşen görev olduğu gibi, hepimize düşen, Meclisin üyeleri olarak bizlere, Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisine düşen görev de budur. Bu konuda gereken uyarıları, gerek siyasî iktidara, gerekse kamuoyuna iletmek suretiyle, bu konulardaki söylemlerimizi paylaşabilmektir, gereken uyarıları yapabilmektir. Biz, bu görevi şimdiye kadar yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlarımızın genel olarak belirtmiş olduğu bu kanundaki sıkıntıları aynen bizler de yaşıyoruz ve bundan sonra da, inanıyoruz ki, bu tereddütlerimiz ve sıkıntılarımız yaşanacaktır. Bu sıkıntıların aşılabilmesi için, elbette, 1 Haziran 2005 tarihi milat olmaması gerekir, bundan sonra da ihtiyaca göre, sosyal toplumun ihtiyaçlarına göre, elbette, bu yasaların değiştirilmesi gereken noktaları ve maddeleri varsa, değiştirilecektir, bundan kaçınılmaz; ancak, bu işlem ve eylemleri yaparken, ilgili kişilerin, ilgili kurumların, ilgili sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin görüşlerinin de değerlendirilmesi suretiyle, bu yasaların hazırlanmasında ve temel alınmasında büyük fayda sağlanacaktır. Bugüne kadar yapılan görüşmelerde bütün sivil toplum örgütlerinin buna katkıda bulunduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Bunun da altını çiziyoruz; ancak, emek verip, bu işle gerçekten yakından ilgilenmek isteyen sivil toplum örgütleri, özellikle basın mensupları adına gelen temsilcilerimizin belirttikleri sıkıntıların da 5237 sayılı Yasada, en son değişiklikle bir kısmını giderdiysek de, esas, basın özgürlüğüyle ilgili çoğu maddelerin hâlâ bu yasamızda devam etmesinden dolayı sıkıntı çektiğimizi, basın özgürlüğü adına sıkıntı çektiğimizi burada ifade etmek istiyorum.

Yine belirtilen bir konu da şudur: Tabiplerimizin ve doktorlarımızın bizlere iletmiş olduğu sıkıntılar sayfalar dolusu. Her gün, ayrı ayrı, tabip odalarından fakslar geliyor, bizlere, yazılı veya sözlü uyarılarda bulunuluyor. Bunların da, mutlaka ve mutlaka siyasî iktidar tarafından ele alınıp değerlendirilmesi ve yerine göre, tabipler, yarın bir gün görev yapma aşkıyla, gerçekten, doğusundan batısına kadar her yerde, en ücra köşelerde emek verip, insanları sağlığına kavuşturmak isteyen doktorlar eğer bu sıkıntıları çekeceklerse -ki, görünen maddeler ve az önce belirtilen sıkıntılar bunu göstermektedir- bunların da giderilmesi siyasî iktidarın birinci derecede görevidir. Biz, bu konularda, gerek basın özgürlüğü konusunda gerekse bütün sivil toplum örgütlerinin istekleri doğrultusundaki makul seviyede gelebilecek önerilere, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, mutlaka ve mutlaka samimî bir şekilde yaklaşacağımızı ve bugüne kadar yaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Gerçekten, bir şeyin eleştirilmesi yapılırken, bu uğurda, Cumhuriyet Halk Partisinin, şimdiye kadar, gerek komisyonlarda gerekse Meclis kürsülerinde, basın özgürlüğünden tutunuz, özgürlüklerin genişletilmesi hususundaki vermiş olduğu mücadeleyi, bazı basın mensuplarının, hakkın hakka teslim edilmesi şeklindeki yapması gereken görevi de yapmadığını ve bunu bilerek, Cumhuriyet Halk Partisinin adına hiç yakışmayacak şekilde suçlamalarda bulunduğunu da, burada ifade etmeyi, Cumhuriyet Halk Partisi adına, kendimize görev biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, elbette, bu yasalar konuşulacak, eleştirilecek, sonuçta, bu topluma karşı uygulanacak yasalardır ve temel yasaların başında da, Anayasadan sonra Türk Ceza Kanunu vardır. Bir Borçlar Kanunu, İş Kanunu işçiyi, işvereni ilgilendirir, alacaklıyı, borçluyu ilgilendirir; ama, Türk Ceza Kanunu bütün toplumu ilgilendiren, toplumun bütün kesimlerini, yedisinden yetmişine kadar ilgilendiren bir yasadır.

Bu doğrultuda olmak üzere, Türk Ceza Kanununun önemini burada bir kez daha vurgulamak hepimize düşen görevdir. Türk Ceza Kanununda yapılacak olan değişikliklerin daha titiz bir şekilde, tekliften öte hükümet tasarıları şeklinde gelmesinin bizlere ve bu kanunun amacına daha faydalı olacağı kanısını taşıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayvazoğlu.

Sayın milletvekilleri, 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesinin birinci fıkrasına "Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." cümlesi eklenmiş, üçüncü fıkrasında geçen "cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(7) Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.

(8) Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Türk Ceza Kanununun 66 ncı maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(5) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Türk Ceza Kanununun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde geçen "kolaylaştırmak" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ya da yakalanmamak" ibaresi ile bu bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (i) bendi eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.01


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.13

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

901 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 10 uncu maddesini okutuyorum:

MADDE 10.- Türk Ceza Kanununun 84 üncü maddesinin başlığı "İntihara yönlendirme" şeklinde değiştirilmiş ve maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıç, sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Türk Ceza Kanununda değişikliği öngören kanun teklifinin 10 uncu maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu görüşmekte olduğumuz kanun, yeni çıkan bir kanun; yani, Ceza Kanununu, biz, 26.9.2004 tarihinde çıkarmıştık; henüz yürürlüğe de girmedi. Ancak, yürürlüğe girmemiş bir kanun üzerinde, şu anda -teklif olarak- 36 maddelik bir değişiklik teklifi vardı; komisyondaki eklemelerle de bu, 39 maddeye tekabül ediyor.

Değerli arkadaşlar, demin, Bekir Arkadaşımız, geneli üzerinde yaptığı konuşmada "bu kanun çıktığında, önce herkes bu kanunu övdü, göklere çıkardı; ancak, daha sonra da eleştiriler başladı" dedi.

Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu çıkarılırken, toplum yeteri kadar bilgilendirilmedi, toplum ne olup bittiğini yeteri kadar anlayamadı; bir oldubittiye geldi. Gerçi, Sayın Bakanımız, bu hükümet tasarısını, Türk Ceza Kanunuyla ilgili hükümet tasarısını, sivil kitle örgütlerine, üniversitelere, ilgili herkese gönderdiğini söyledi; ancak, sanırım, bu hükümet tasarısını söylüyor; çünkü, hükümet tasarısı, altkomisyonda, artık, hükümet tasarısı olmaktan çıkarıldı, altkomisyondaki metin ile hükümet tasarısının fazla bir ilgisi de kalmadı. Tasarı 502 maddeydi, altkomisyonda 346 maddeye indirildi. Asıl kanunlaşan tasarı, altkomisyondan çıkan metindir. Altkomisyondan çıkan metin de belki gönderilmiştir yine üniversitelere, barolara, ilgili diğer sivil kitle örgütlerine; ancak, yaz döneminde bu gönderilen kuruluşlara tanınan süre en fazla yirmi gündür. Yirmi gün içinde, bu kadar kapsamlı bir tasarıyı, bu kuruluşların, inceleyip, görüş bildirmesi mümkün mü? Kaldı ki, sıkıştırılmış AB takvimi içinde, altkomisyondan gelen metin, komisyonda sekiz günde tartışılarak bitirildi. Ne kadar sıhhatli tartışıldığını dikkatlerinize sunuyorum.

İşte bu ortamda çıkan Türk Ceza Kanununu, toplumun yeteri kadar bilmesi, eleştirmesi mümkün değildi; ancak, kanun çıktıktan sonra, insanlar ne oluyor, ne bitiyor diye merak etmeye başladılar, ondan sonra, bu Ceza Kanunundaki aksaklıklar görülmeye başlayınca da, eleştiriler ortaya çıkmaya başladı.

Bir de, olayın başka bir boyutu vardı; medya grupları, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği dönemde kendilerinin reformcu bir parti olduğunu ileri sürdükleri için, biraz da medyayla ilişkilerini iyi kurdukları için medya büyük ölçüde olayın gerçek yönünü görmezden geldi, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin tüm yaptıklarını göklere çıkarmakla meşguldü. Medya bu çalışmaları büyük ölçüde izledi; ancak, bu izlemeler sırasında, ne yazık ki, basınla ilgili kısımları bile atladı. Medya, o izlemeler sırasında, acaba bu komisyondan veya altkomisyondan magazinlik bir haber bulabilir miyim açısından olaya yaklaştı. Gerçek anlamda, halkın sorunlarıyla, toplumun sorunlarıyla ilgili konularda yeteri kadar duyarlılık göstermedi.

Ne zaman bunun farkına vardı; Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesine çok az zaman kala, nisan ayından önce, mart ayında filan, bununla ilgili eleştirileri başlattı. Gerçi, eleştirilerinde haksız da değildi. Bu eleştirilere büyük ölçüde katılıyoruz. Hükümet de bu eleştirileri dikkate almış olacak ki, Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesi ertelendi, 1 Hazirana ertelendi. Bu süreç içerisinde, bu eleştiriler dikkate alınacaktı, Türk Ceza Kanunu daha olumlu bir hale getirilecekti. Ancak, bu süreç içerisinde yapılan değişiklikler, gerçi karşımıza kanun teklifi olarak geldi; ancak, biz bunun kanun teklifi olmadığını çok iyi biliyoruz. Bu bir hükümet çalışmasıdır, bu bir Adalet Bakanlığının mutfağında hazırlanan bir düzenlemedir.

Basının çok ciddî eleştirileri vardı; ancak, bu gelinen süreçte, bu eleştirilerin bir kısmı kabul edilme yoluna gidilerek görüntü kurtarılmaya çalışıldı; bu getirilen basınla ilgili düzenlemeleri olumlu buluyoruz. Görüşmekte olduğumuz intiharla ilgili bu düzenlemeyi, yine hakaretle ilgili düzenlemeyi, adil yargılamayı etkilemeyle ilgili düzenlemeyi, Cumhurbaşkanına hakaretle ilgili düzenlemeleri önemsiyoruz, bunlar olumlu gelişmeler; ancak, Türk Ceza Kanununda, bunların dışında da basını ilgilendiren, basın özgürlüğünü kısıtlayan daha pek çok madde var.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi, sanırım, giderek kendisine güvenini kaybetmeye başladı. Başlangıçtaki özgürlükçü anlayışından, başlangıçtaki reformcu anlayışından geriye gitmekte. Bunun en somut örneklerini, dün görüştüğümüz Ceza Usul Kanununda yaşadık. Bu güvensizlik içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi, bu geriye gidiş içerisinde basının kendisiyle ilgili eleştirilerini nasıl susturabileceğinin, basını nasıl dizginleyebileceğinin arayışı içerisine girdi.

Nerede kaldı AKP'nin o özgürlükçü anlayışı?! Bir taraftan basını susturacaksınız, bir taraftan yürütme gücünü alabildiğine artıracaksınız, yargının yetkilerini kısıtlayacaksınız... Bu anlayışla, ülkenin özgürlükçü bir yapıya kavuşması mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunundaki olumsuz düzenlemeler sadece basınla ilgili de değil. Yine, basınla ilgili bir başka madde, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi. Değerli arkadaşlar, biz, yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırlayıp getirdiği bir Basın Kanununu görüştük. Bu Basın Kanununu da 2004'ün haziranında kabul ettik ve Sayın Beşir Atalay, Basın Kanununa övgüler düzen güzel bir konuşma yaptı. Ancak, ne yapıyoruz; Türk Ceza Kanununda getirdiğimiz düzenlemelerle Basın Kanunundaki bu olumlu düzenlemeleri de ortadan kaldırıyoruz. Bu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesinde, "Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda yer alan adlî para cezasını ödemeyenler hapsedilir" deniyor. Ancak, bununla ilgili Basın Kanununun 28 inci maddesi vardı. Basın Kanununun 28 inci maddesinde, "bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez" deniyordu. Yani, sizin devrinizde, sizin iktidarınızda bu kanun yürürlüğe girdikten sonra basın mensuplarını sık sık cezaevlerinde görmeye başlayacağız. Bu da Türkiye için hoş bir görüntü olmayacak. Kaldı ki, değerli arkadaşlar, artık, içe kapalı bir toplum değiliz. Anayasamızın 90 ıncı maddesini değiştirdik. Artık uluslararası  sözleşmeler, uluslararası hukuk, iç hukukumuzun bile önüne geçti. Yani, burada verdiğimiz cezalar, yarın ne olacak? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tek tek karşımıza çıkacak. Bunlarla ilgili, Türkiye aleyhinde mahkûmiyet kararları verilecek. Bununla ilgili, Türkiye sık sık yüklü para cezaları ödemek zorunda kalacak. Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu kabil düzenlemelerden vazgeçmemiz gerekiyor.

Türk Ceza Kanununu AB süreci içinde AB için zorunlu diye iktidarıyla, muhalefetiyle hep beraber çıkarttık, biz de destek olduk; çünkü, AB sürecini engelleyen parti konumuna düşmek istemedik. Ancak, bu mutabakatı sürdürmeliyiz. Nasıl sürdürmeliyiz; yine, ortak bir heyetle, bu Türk Ceza Kanununun yeniden ele alınıp antidemokratik, özgürlükçü olmayan hükümlerinin yeniden düzeltilmesi gerekir. Örneğin, bu sorunlu maddelerden bir kısmı; bu kanunun 225 inci maddesi, hayâsızca hareketler ve teşhircilik. Bu maddede "teşhircilik sadece cinsel organların teşhiri değildir" deniliyor. Vücudun diğer kısımlarının açıkta bırakılması teşhircilik sayılıyor.

Geçen hafta sonu Antalya'daydık. Barolar Birliğinin toplantısı vardı. Peki, bu maddeyi orada güneşlenen insanlara uygulayabilecek miyiz? Uygulayamazsak, uygulanmayan bir madde ortaya çıkarmış oluyoruz; uygularsak, sorunlar yaşayacağız. Yine bunun yanında, müstehcenlik... Ne olduğu belli değil. 280 inci madde, sağlık mesleği mensubunun suçu bildirmemesi... Sağlık mesleği mensubu doktorlarımız, bu meslek erbabı, birisi geldiğinde, o vatandaşın yarasını mı tedavi edecek, yoksa hemen ihbarcılığa mı soyunacak? İhbar edeceğini bildirse, belki, yaralı hastaneyi terk edecek veya muayenehanesini terk edecek, sağlığından olacak. Bu nedenle bu kabil sıkıntıları ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Yine, basınla ilgili düzenlemeler, dediğim gibi, göstermelik düzenlemeler. Üzerinde görüştüğümüz intiharla ilgili 84 üncü maddedeki düzenlemeyi olumlu buluyoruz; ancak, bunlar yeterli değil. Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesindeki "özel kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça onlara da uygulanır" deniyor; yani, Basın Kanununda "para cezaları hapse çevrilmez" deniyor; ancak, Türk Ceza Kanununun 5 inci maddesinde "bu kanun onlara da uygulanır" diyoruz.

Yine, haberleşmenin gizliliği, kişiler arasındaki konuşmaların basına yansıması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlayın.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Tamamlıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, özel hayatın gizliliği çok önemli; ancak, basına bu şekilde çok katı kurallar koyarak haber yapmasını engellerseniz basının vereceği haberlerden bu kamuoyu yoksun kalır. Oysa, basın özgürlüğü sadece basında çalışanların özgürlüğü değil, basın özgürlüğü Türk Halkının özgürlüğüdür, Türk Halkının haber alma özgürlüğüdür. Olayı bu açıdan değerlendirmemiz gerekiyor. Biz bu olaya AB süreciyle yaklaştık; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi, AB sürecinde sadece işine gelen düzenlemeleri yapıyor, AB'nin birkısım dediklerini de hiç dikkate almıyor. Örneğin, 2004 AB ilerleme raporunda yargı bağımsızlığıyla ilgili biryığın eleştiriler var. Daha önce yaptığımız konuşmalarda, Sayın Adalet Bakanımızdan, öncelikle, Adalet Bakanlığıyla ilgili, yargı bağımsızlığı konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtmiştik; ancak, Sayın Bakanımız, Sayın Bakanlık, nedense, bu alanlara el atmak istemiyor. Bunu da şöyle düşünüyoruz; diyorlar ki: Biz -sanırım- sonuna kadar iktidarda kalacağız; yargıyı güçlendirmeyelim, olayı yürütmeyle götürelim. Yürütme nasılsa bizim elimizde; yargı da büyük ölçüde bizim maiyetimizde olursa...

BAŞKAN - Sayın Kılıç...

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Az kaldı, son bir cümle...

BAŞKAN - Sayın Kılıç, son cümlenizi rica ediyorum.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı, yine, toplumun bağımsızlığıyla ilgili bir olay. Bu nedenle, yargının üzerindeki yürütmenin gölgesinin mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor. Gerçi, bu, yeni olan bir olay değil, geçmişten beri bu şekilde uygulanıyor; ancak, mademki reformcuyuz diyorsunuz, mademki yenilikleri getireceğinizi söylüyorsunuz, yargı bağımsızlığının mutlaka sağlanması gerektiğini belirtiyorum.

Bu düşüncelerle, beni dinlediğiniz için, Yüce Heyeti saygıyla, Grubum ve şahsım adına selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 10 uncu  maddesi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini takdim etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bundan önceki konuşmalarda bir değerli arkadaşımın ifadesine cevap vermek istiyorum.

Ben, burada, teklifin tümü üzerinde konuşmamı yaparken, bir baro başkanının ifadesinden hareketle bir benzetmede bulunmuştum. Baro Başkanının ifadesi tutanaklarda var, Adalet Komisyonu tutanaklarında aynen şöyle diyor: "Biz, baro olarak daha özenli bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yasanın, yeni Türk Ceza Yasasının, özellikle kısmî iyileştirmelerle düzeltilebilecek nitelikte olmadığını düşünüyoruz. Bu yasa yerine, çağdaş uygarlığı yaşayan ülkelerdeki ceza yasalarından birinin aynen iktibas edilmesinin daha uygun bir yöntem olacağını Sayın Bakanıma, Sayın Komisyon Başkanıma, değerli komisyon üyelerine saygıyla arz ederim."

Ben, bu düşüncenin ifade tarzından hareketle, Erzurum Kongresi öncesinde, o dönemde de değişik fikir sahibi olanların, bazı aydınların buna benzer birtakım düşünceleri vardı, onunla bu düşünce arasında bir benzetmede bulundum, bu konudaki kanaatimi açıkladım. Bana göre, bu zihniyet ile o günkü mandacı zihniyet arasında bir fark yoktur.

Diğer husus, basın özgürlüğüyle alakadar olarak Türk Ceza Kanunu yapılırken, önemli değişiklikler, önemli düzenlemeler yapılmıştır. Ceza Kanununun özgürlüklerinin iki tane yönü var: Bir tanesi, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve bireyin kendisini demokratik bir hukuk devletinde daha özgür hissedebileceği bir ortamda hayatını devam ettirebilmesi için yapılan düzenlemeler. Öte yandan, bireyin haber alma hakkıyla, doğru bilgilenme hakkıyla alakalı basın hürriyetiyle ilgili düzenlemeler ve bu hürriyetin içerisinde başka kesimlerle veya sivil toplum örgütleriyle ilgili düzenlemeler bağlamında önemli değişiklikler yapılmıştır. Basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar diye takdim edilen maddeler bir demet halinde ele alındığında, esasında kısıtlanmak istenen bir basın özgürlüğünün bulunmadığı, tamamıyla insan hak ve hürriyetlerini teminat altına alma babı altında bir düzenleme yapılırken tercihin bireyin özgürlüklerinden yana kullanıldığını ve bireye daha fazla özgür alan yaratma düşüncesinden hareket edildiğini açıkça ifade etmek isterim.

Burada, basının sesini kısma gibi bir gayret, basını susturma gibi bir  düşünce, hiçbir zaman olmamıştır. Özellikle, Türk Ceza Yasasının görüşmeleri sırasında, bugün, basın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olarak değerlendirilen maddelerin altkomisyonda kabulü ve daha sonraki aşamalarda kabulünden sonra, medyada çıkan haberleri gayet iyi hatırlıyorum. Bunlarla ilgili, önemli ve övücü sözler söylenmişti; bireyin özgürlük alanı genişletiliyor diye methüsena edilmişti. Yine, Ceza Kanununun kabul edilmesinden sonra da aynı şeyler oldu. Biliyorsunuz, 5237 sayılı Yasa, 26.9.2004 tarihinde yasalaştı, 12.10.2004'te de Resmî Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girdi. O zaman da övücü sözler vardı; ancak, mart ayına gelindiği zaman, mart ayının başından, şubatın sonu, martın başı ve mart ayı yoğunluklu olarak, birdenbire, konu "AK Parti basını susturmak mı istiyor" diye takdim edilmeye başlandı ve bu konu, farklı mecralara çekildi. Yani, şimdi, Ceza Kanunu yaparken, AK Parti özgürlüklerin önünü açıyor, güzel şeyler yapıyor, bireye daha fazla özgür alan tanıyor; Ceza Kanunu, 17 Aralık öncesi çıkarken, biz, bu önşart falan değildir derken, özgürlükler alanında getirdiği yenilikler nedeniyle çok önemli bir noktaya oturdu deniyor; gene, övgüler diziliyor; ama, mart ayına gelir gelmez, birdenbire, ne yapılıyor, bu konular farklı bir üslup ve usulle kamuoyuna takdim ediliyor.

O dönemde, Ceza Kanunu değişiklikleri herkese açık oldu. Ben, demin de söyledim. Bu yapılırken, kesinlikle, basını susturma diye bir düşünce, hiçbir zaman, ne bizim ne de diğer arkadaşlarımızın aklından geçmiş değildir. Amaç, basını özgür kılmak; ama, öte yandan, bireyin özgür alanını daha fazla teminat altına almak idi; fakat, bu eleştirilerden sonra, biz, konuyu incelediğimizde şunu da gördük; onu da, itiraf etmekte fayda var: Bireyin özgürlüğünü biraz daha teminatlı hale getirelim derken, bazı noktalarda kantarın topuzunun da kaçmış olduğunu müşahede ettik.

İşte bu teklif çerçevesinde, bazı maddelerde düzeltmeler yaptık. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi, toplam 26 maddede ve 15 ana başlık altında Türk Ceza Kanununda değişiklik yapılması teklifinde bulunmuşlardır. Bunlar 15 ana başlık altında. Ben, bu tekliflerle ilgili neler yapıldığını huzurlarınızda arz etmek istiyorum; ancak, bundan önce, CHP'den konuşan değerli arkadaşımın söylediği iki tane şey vardı. Biri, Basın Kanunundaki hükümlerin akim kaldığıyla ilgiliydi. Biliyorsunuz, biz, Türk Ceza Kanununun yürürlüğüyle ilgili kanun teklifini geçen hafta Meclisimizde görüştük ve yasalaştırdık. Orada bir düzenleme yapılmıştı. O da nedir, Ceza Kanununun genel hükümleri ile özel kanunun münasebetini düzenleyen 5 inci maddenin yürürlük tarihi 31.12.2006 tarihine kadar ertelenmişti. Dolayısıyla, onun ertelenmesi nedeniyle, Basın Kanununda veya diğer kanunlarda, Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine aykırı düzenlemelerin ortadan kalkması söz konusu değildir. Zannedersem, değerli arkadaşım bunun farkında olmadan böyle bir beyanda bulundu. Onların yürürlüğü, 2006 yılının 31 Aralığına kadar devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, bu konuda kabul edilen öneriler: Şu anda üzerinde konuştuğumuz 84 üncü madde, intihar maddesinin ana başlığı değiştirildi ve basın yayın yoluyla bu suçun işlenmesi halinde cezanın artırılması madde metninden çıkarıldı.

Öte yandan -biraz sonra görüşeceğiz- yine hakarete ilişkin 125 inci maddede "basın" ve "ya da yakıştırmalarda bulunmak" ifadesi çıkarıldı, suçun basın yayın yoluyla işlenmesi halinde cezanın artırılacağı hükmü madde metninden çıkarıldı.

Öte yandan, özgürlüklerle yakından ilgili olduğunu bildiğimiz, sabahleyin de biraz değindiğim, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit 213, suç işlemeye tahrik 214, suç ve suçluyu övmek 215, halkı kin ve düşmanlığa karşı tahrik veya alenen aşağılama 216, kanunlara uymamaya tahrik 217 nci maddelerindeki suçları kapsayan fiillerin işlenmesi halinde cezanın artırılmasını öngören ortak hüküm, 218 inci maddede de bir iyileştirme yapıldı ve orada da "ancak haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" denildi. Eski Ceza Yasamızda bunlar suçtu; zira, 311 inci maddeye atıf yapılarak, bu fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, cezayı artırıcı neden olarak düzenleniyordu. Burada da bir başka düzenleme yapıldı.

Öte yandan, TCK'nın 269 uncu maddesinde bir düzenleme yapıldı. Etkin pişmanlıktan vazgeçme halinde, basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilmesi için bunun aynı yöntemle yayımlanması gerektiği hükme bağlandı. "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" başlıklı 288 inci maddenin ikinci fıkrası madde metninden çıkarıldı. "Cumhurbaşkanına hakaret" başlıklı 299 uncu maddenin ikinci fıkrasında yer alan "bu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde" kısmı cezayı artırıcı olma niteliğinden çıkarıldı. Ayrıca, "Devlete karşı savaşa tahrik" başlıklı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayın efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

... 304 üncü maddenin birinci fıkrası da madde metninden çıkarıldı. Temel millî yararlara aykırı hareket suçunu düzenleyen 305 inci maddenin ikinci fıkrasında, basın ve yayın yoluyla bu suçun işlenmesi halinde verilecek cezaya ilişkin artırıcı neden de ortadan kaldırıldı.

Toplam 8 başlık altında; ama, 13 tane maddede, basının talepleri doğrultusunda bir iyileştirme yapılmıştır. Ben, diğer yapılanları, diğer maddeler üzerinde yapılacak konuşmalarda sizlere arz edeceğim.

Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Burada, konuşmacılar, bu tekliflerin dışında, Komisyona herhangi bir teklifte bulunulmadığını ifade ettiler, belki, ben böyle anladım. Oysa, komisyon kayıtlarına bakıldığında, şu anda görüşülmekte olan teklifle aynı gün, hatta, bir gün önce verilen teklifin, Komisyonun gündemine alınmadığı, bu teklifin öncelikli gündeme alındığı, yine, 10 Mayıs tarihinde, iki ayrı teklifle, yürürlük ve yürütme maddeleri dışında toplam 22 maddede, şahsen benim değişiklik teklifimin olduğunu arz etmek istiyorum. Herhalde, başka arkadaşlarımızın da bu konuda katılımları olmuştur.

Değerli milletvekilleri, getirilen değişiklikle "İntihar" başlıklı 83 üncü maddede değişiklik yapılıyor. İntihar, 4 fıkra halinde düzenlenmiş. Üçüncü fıkrada "bu fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır" cümlesi madde metninden çıkarılıyor.

Fıkra, alenen intihara teşviki düzenliyor. Aleniyet unsuru basın yayın yoluyla işlendiğinde özel olarak cezalandırılırken, bundan vazgeçiliyor.

Değerli milletvekilleri, bu gerekçe fevkalade önemli. Maddenin gerekçesine bakıyorum. Diyor ki: "Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşme şekillerinden birini oluşturmaktadır." İntihara teşvik suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından, ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Bu gerekçeye aynen katılıyorum. Ancak, bu gerekçenin, bir bütünlük içinde, benim yine aynı gün vermiş olduğum kanun teklifinde, o teklif kapsamında yer alan, Ceza Kanununun 84, 125, 132, 133, 134, 213, 214, 215, 216, 217 ve ilanihaye... O kadar çok madde var ki! Burada biz, anılan maddelerde, basın ve yayın yoluyla işlenen suçlarda -aleniyet unsuru zaten gerçekleşmiş; ama- ekstra artırarak ceza veriyoruz.

Eğer, bir ilke doğrultusunda hareket edilecek ise, bizim 15 maddelik teklifimiz, basın ve yayın yoluyla işlenen suçlarla ilgiliydi. Bunun dikkate alınması gerekirdi. Basın özgürlüğü gününde, 3 Mayıs 2005'te verilen teklif, bu özgürlükleri de güvence altına alır nitelikte olmalıydı. Sadece birkaç maddeyle ilgili olarak özel artırımdan vazgeçilmesi, aleniyet unsuru için de "zaten basın yayın yoluyla işlenmesi tatmin edicidir, yeterlidir" denilmesi, diğer suçlar bakımından da olmak gerekirdi. Bunun böyle olmaması, Anayasanın eşitlik kuralına aykırıdır. Bu noktada, ben, her iki partinin grubunun da dikkatini çekiyorum, bakanlığın da dikkatini çekiyorum. Gelin, basın ve yayın özgürlüğünü daha da genişletecek, basın ve yayını özel suç kaynağı olarak gösterecek davranışlardan kaçınalım ve basın ve yayın özgürlüğünün özüne dokunur nitelikteki bu davranışlardan kaçınalım.

Ayrıca, o gün vermiş olduğumuz teklifle biz, başkaca maddelerde de, kamu yararı bulunması durumunda cezanın verilemeyeceğini de öngördük.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, basın ve yayın özgürlüğü, Türkiye'nin gündemine bir kere daha gelmiştir. Basın ve yayın, sadece sizin veya halkın hoşuna giden veya zararsız veya tepki yaratmayan haber ve düşünceleri açıklayacak değildir, bunları yayacak da değildir; aksine, halkın veya/ve yöneticilerin bir kısmına ters düşen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - ...iktidara ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edecek haberleri ve düşünceleri de açıklayabilecek ve yayabilecektir. Böyle olduğu takdirde, o kalemlerden mürekkep damlar, yağ ve bal damlamaz. Çoğulculuk, hoşgörü ve demokratik toplum gerekleri bunları gerektirir. Bizim yolculuk yaptığımız evrensel standartlar bunları çözdü ve bunlarla ilgili, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları, bizim de iç hukukumuzun bir ürünü haline geldi.

Bunlarla çelişmeyecek davranış içinde, bütünlük içinde olacağınızı umuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçınbayır.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- Türk Ceza Kanununun 87 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında geçen "ikinci" ibareleri "üçüncü" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- Türk Ceza Kanununun 103 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- Türk Ceza Kanununun 105 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- Türk Ceza Kanununun 107 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"(2) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15.- Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "ya da yakıştırmalarda bulunmak" ibaresi metinden çıkarılmış, dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 901 sıra sayılı yasa teklifinin 15 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu, Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 15 inci maddeyle ilgili değerlendirmeyi yaparken basın özgürlüğüyle doğrudan veya dolaylı olarak ilişkisi bulunan 15, 22, 25, 26 ve 30 uncu maddeleri bir bütün halinde değerlendireceğimi ifade ediyor; bu anlayışla düşüncelerimi Genel Kurulun bilgi ve takdirlerine sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, günümüzde hiçbir şekilde değiştirilemeyecek çok önemli bir gerçek var. İçinde yaşadığımız çağ, büyük ölçüde bir iletişim çağı. Bu yapılama içinde, genel anlamda, kitle iletişimi alanındaki tekelleşme kavramını öncelikle değerlendirmek istiyorum. Basınla ilgili düzenlemeleri, bir bütün halinde, bütün bu kavramları gözönünde bulundurarak değerlendirmemiz gerekiyor. Basında tekelleşme, tekelleşmenin sonuçları, bunun önlenmesi ve en nihayet, basın özgürlüğüne bunun hangi ölçülerde yansıdığını incelememiz gerekiyor.

Gazete, dergi, radyo ve televizyon sayısına bakarak, ülkemizde, tekelci bir gelişmeden çok, çoğulcu bir yapı olduğu görüşünü ifade eden anlayışlar da vardır; ancak, kabul etmek gerekir ki, tekelleşmeyi haklı kılan pek çok gerçek vardır. Basında tekelleşme, pazarın örgütlenme biçimiyle doğrudan ilgilidir. Üretimde ve dağıtımda basınla doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan taraflar yatay ve dikey yoğunlaşmayla ortadan kaldırılıyorsa, pazara giriş örgütlenme biçimleri ve politikalarıyla engelleniyorsa, orada liberal sistemin, yani, iktidar uygulamalarının dayanağını teşkil eden, sosyal politikaların esasını teşkil eden rekabet ilkesi, başlangıçta ihlal edilmiş demektir, çiğneniyor demektir. Böyle bir süreçte rekabet koşullarını sağlayıcı ve geliştirici yasal mekanizmalar kurulamamışsa veya mevcut olan mekanizmalar çalışamaz hale getirilmişse, o pazarın demokratik yarış koşullarına dönüştürülmesi mümkün olamaz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, basında tekelleşme, ekonomik pazarın koşullarının kontrolünü de aşan bir kavramdır. Basın, sadece ekonomik bir karaktere sahip değildir. Basın, aynı zamanda, kültür, ideoloji, bilgi ve haber demektir. Basının sattığı ürün ideolojidir, kültürdür, bilgi veya haberdir veya "enformasyon" adı altında geliştirilen bir bilinç yöntemidir. Bu sebeple, basında tekelleşme, sadece ekonomik anlamda değil, aynı zamanda bir ülkenin enformasyon ve bilgi yoksunluğu ve bilinçlerin şekillendirilmesi bağlamlarında oldukça tehlikeli bir oluşumdur.

Kapitalist yoğunlaşma, ekonomik anlamda basında bazı güçlerin egemenliğini sağlarken, bunun kurulmasını geliştirirken, bilgi ve enformasyon anlamında günümüzde yaygın biçimde tartışılan dünya görüşü ve davranış biçimlerinin egemenliğinin sağlanması ve yaygınlaştırılmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Basının reklam ve izlenme oranına bağlı olduğu düşünüldüğünde, tekelleşmenin toplumun yaşamı ve geleceği açısından ne kadar tehlikeli sonuçları olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekelleşmenin pek çok sonucundan söz edilebilir. Bunların en önemlisi de, basın özgürlüğünü ya da daha genel anlatımla, bireyin bilgilenme, haber alma özgürlüğünü sınırlaması veya engellemesidir. Batı dünyasında tekelleşmenin eleştirilmesinin ve önlenmeye çalışılmasının temel sebebi de budur. Tekelleşme, demokratik ve çoğulcu toplum yapısı için ciddî bir tehlikedir.

Değerli arkadaşlarım, tekelleşme olgusu, vakıası, gazetecileri de etkiler. Her ne kadar uzun vadede güçlenen işletmelerin, hiç olmazsa bir kısmının, gazeteciye daha iyi çalışma koşulları yarattığı düşünülebilinir ise de, tekelleşme, özünde, gazetecinin konumunu zayıflatan, buna karşılık iletişim aracını kontrol eden kişi ya da grubun belirleyiciliğini artıran bir gelişmedir. Tekelleşme, yine kabul etmek gerekir ki, çalışanlar açısından da sendikasızlık demektir, örgütsüzlük demektir, iş ve ücret konusunda güvencenin kalmaması demektir.

İşte, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, yukarıdaki tablonun ve sürecin bütün boyutlarını özellikle son üç dört yıldan bu yana yaşıyoruz; bütün çıplaklığıyla, bütün gerçekliğiyle, bu gerçekleri, Türkiye'de son üç dört yıldan bu yana yaşıyoruz.

Peki, siyasî iktidar olarak, bu tabloyu kırmak ve değişimi sağlamak adına ne yapıyoruz? Bu sorunun olumsuz olduğunu ve hiç seviyesinde olduğunu, daha da ötesi, bu yapıdan yararlanıldığını, karşılıklı olarak bu ilişkilerin konjonktürel bir şekilde kullanıldığını, üzülerek ve endişeyle görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tekelleşmeyle ilgili olarak sözü edilmesi gereken önemli bir konu da, gazetecilik mesleğindeki örgütlenme sorunudur. Bunun tekelleşmeyle doğrudan bir ilişkisinin olmadığı söylenebilir ise de, tekelleşmenin yarattığı olumsuz sonuçları ortadan kaldırmaya ya da sınırlandırmaya yardımcı olabileceğini de gözönüne almak gerekiyor. Türkiye'de, maalesef, meslek örgütleri -sadece gazetecilik alanında değil, genel anlamda meslek örgütleri- son yıllarda ciddî güç kaybına uğramışlardır; daha doğrusu, gazetecilerin meslekî çıkarlarını koruyan sendikaları güç kaybetmiş, gönüllülük esasına dayalı olan derneklerin sayısı ise artmıştır. Bu durum beraberinde birtakım ciddî sorunları da yaratmaktadır. Meslek ilkelerinin uygulanamaması, belirsiz hale gelmesi, her türlü yönlendirme istek ve çabalarının uygun ortam bulması bunlar arasında sayılabilir. Gazetecilerin meslek çıkarlarını savunmalarının yanı sıra herkesi ilgilendiren güvenirlilik, saygınlık gibi konularda sorumluluk ve etik anlayışının geliştirilmesi için meslek örgütlerine önemli görevler düştüğünü hepimiz biliyoruz.

İşte, değerli arkadaşlarım, basın özgürlüğünün asgarî şartlarda yasal ve sosyal altyapısının oluşturulabilmesi için yapılması gerekenleri ciddî bir şekilde, sistematik bir şekilde değerlendirmemiz ve uygulamaya koymamız gerekmektedir. Bu yasal ve sosyal altyapı şartları nedir, nelerdir; bunları ben ana başlıklarıyla bilgilerinize, değerlendirmenize ve takdirinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım,  basında en önemlisi mülkiyet yapısının doğrudan veya dolaylı yollarla tekel yaratmasını engellemeliyiz; yani, birtakım birleşmelerle, çapraz sahiplik ilişkileriyle, tröstleşme gibi ilişkilerle, kurumsallaşmalarla tekelleşme yaratılmasının önüne geçmeliyiz. Bu konuda RTÜK Yasasında ve bağlı olan mevzuatta mutlaka düzenleme yapılması gerektiğini önemle ifade ediyorum.

Yine bu konuda, gerek Avrupa hukukunda gerekse Amerika hukukunda sermaye gruplarının basındaki bu yapılaşmasını yüzde 20'ler seviyesinde tutan bir sermaye yapılanmasının olduğunu da önemle vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben görüşlerimi ilerleyen maddelerde anlatmaya devam edeceğim. Bu aşamada  konuşmamı bu şekilde kesiyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 15 inci maddesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

10 uncu madde üzerinde yaptığım konuşmada, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi ve basın mensuplarımızdan gelen talepler doğrultusunda Türk Ceza Kanununda yapılan değişikliklerden bahsetmiştim. Şimdi de, bazı değişikliklerin yapılamaması hali söz konusu idi, onlardan bahsetmek istiyorum.

Bir tanesi "müstehcenlik" kelimesinin tanımının yapılması istenmişti. "Teşhircilik" kelimesi gibi bazı kavramların tanımlarının yapılması da talep edilmişti. "Bunların tanımı somut değil, somut olmayınca sıkıntı olur" denilmişti. Ancak, bunların tanımının somut bir biçimde yapılabilirliği söz konusu değil; çünkü, müstehcenliğe siz kendinize göre bir tanım yaptınız, o tanım size göre olmaktan öteye çıkmaz, başkalarına göre yine sübjektif bir tanım olarak kalmaya devam eder.

İstanbul Barosu Başkanı değerli meslektaşımızla konuşmamız sırasında kendisine demiştim ki, müstehcenliği tanımlarsan, nasıl yaparsın? "Pornografik derim" dedi. O zaman, pornografi nedir? Yani, bunu tanımlamanın, tam somut hale getirmenin şekli yok. Ancak, Yargıtayımız uygulamalarda bunun tanımını kendi açısından bulmuş, içtihatlarla bir karara bağlamıştır, o da devam ediyor. Öyleyse, bunu uygulamaya bırakmak lazım. Sübjektif bir tanım yapmaktan kaçınmak lazım; çünkü, objektif bir tanım, somut bir tanım yapılabilirliğin imkânı yok burada.

Öte yandan, teşhircilikle ilgili 225 inci maddeyle ilgili de basın ve yayın organlarımızda birtakım konuşmalar çıktı. Bu kitabı yanıma alırken, bunun gerekçesiyle ilgili bir düzeltme yapılmıştı, bu düzeltmeden bahsedilmedi... Tabiî, 225 inci maddenin gerekçesinde farklı yorumlara imkân veren bir ifade tarzı var idi. Bu maddenin görüşülmesi sırasında, Genel Kurulda, o zaman komisyon Başkanımıza vekâlet eden Sayın Halil Özyolcu, Genel Kurula hitaben: "Sayın Başkan, 225 nci maddenin gerekçesiyle ilgili bir düzeltme yapacağız. Gerekçesi ile ilgili madde arasında bir paralellik olmadığı için, Genel Kurulun bilgisine sunmak açısından, madde gerekçesini burada okumak istiyorum" diyor ve madde gerekçesini burada okuyor ve gerekçeyle ilgili bir düzeltmeyi, siz Saygıdeğer Heyetin huzurunda yapıyor. Bunu, komisyon Başkanvekili yapıyor; tutanaklarda da bu vardır ve uygulayıcılar açısından da bu konu değerlendirilecektir.

Ayrıca, Yargıtayın içtihatları, teşhircilik kelimesinin ne manaya geldiğini zaten içtihatlar çözmüştür. Bu konuda, uygulamada herhangi bir sıkıntı ve sorun olacağı kanaatinde değilim. Parkta, plajda veya başka yerlerde olan insanların kıyafetlerinin şekillerinin bu madde kapsamında cezalandırılmasının kesinlikle imkânı yoktur; konuyu o mecralara çekebilmenin de imkânı yoktur. Zorla çekseniz dahi, konunun oraya gidebilirlik şansı söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, öte yandan, Türk Ceza Kanununun 132 nci maddesi, 133 üncü maddesi ve 134 üncü maddesiyle ilgili, hem Basın Konseyinin hem de Gazeteciler Cemiyetinin, biraz önce burada konuşan değerli büyüğüm Sayın Yalçınbayır'ın da teklifinde olduğu üzere, bu maddelerde yer alan suçların işlenmesi halinde, örneğin, 133 üncü madde için söylüyorum, ancak kamu yararı nedeniyle yapılan yayın suç oluşturmaz; 132 nci maddede hakeza, 134 üncü maddede hakeza. Peki, ben, size, bu maddeleri okumak istiyorum; bunların kapsamında ne vardır. Biz, bu değişikliğin, kamu yararı kapsamıyla yayın yapılmasının suç oluşturmayacağına dair teklifin doğru olmadığı kanaatinde idik. Gerekçesi de şu: Bu maddelerde korunan değerler, haberleşmenin gizliliğini ihlal. Ne deniliyor 132 nci maddenin birinci fıkrasında: "Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse." Yani, iki kişi arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlalinden bahsediliyor. Basın Konseyi, diğer, Gazeteciler Cemiyeti ve basın mensubu arkadaşlarımızın bir kısmı diyor ki: Kamu yararı olması halinde, bunlara ilişkin kısıtlama suç oluşturmasın.

Öteki madde nedir, 133 üncü madde nedir; kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması. Kişiler arasındaki alenî olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazıyla kaydeden kişinin cezalandırılmasından bahsediyor, iki kişi arasında gizli olan, kulak kulağa, ağız ağza yapılan veya bir kenara çekilmiş özel iki kişiye, mahrem olan bir konuşmanın, bunların rızası dışında kayda alınmasının suç olarak düzenlenmesinden bahsediyor. Peki, ne deniliyor; deniliyor ki: Biz, bunların kaydını alalım, yayınlayalım, kamu yararı varsa, bu da suç olmasın.

Öteki madde ne; özel hayatın gizliliğini ihlal maddesi, 134, kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimseden bahsediyor. Biz, bunu da, kamu yararı varsa alalım, yayınlayalım; bu, suç olmasın... Peki, kamu yararı nedir, bunun tanımını kim yapar, nasıl olur? Bunun tanımı da, suç oluştuğu inancı kişide var ise, şikâyette bulunur ve tespitini de kim yapar; tespitini de mahkeme yapar deniliyor. Peki doğru mu?

Bakın, değerli arkadaşlar, Anayasamızın özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20 nci maddesinin ikinci fıkrasında deniliyor ki: "Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz."

Benim burada dikkatinizi çekmek istediğim husus şu: Anayasa, özel hayatın gizliliğini ihlal, haberleşme hürriyetine ilişkin 22 nci madde, konut dokunulmazlığına ilişkin 21 inci maddelerin tamamında, bu özgürlüklere sınır getirecek düzenlemelerin, sınırlamaların yapılabilmesi için mutlaka hâkim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise, kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emrini arıyor; Anayasanın amir hükmü; ama, burada önemli olan noktanın birisi şu: Burada tadat edilen sebepler, yani, sınırlamanın yapılabileceği hallerin arasında kamu yararı yok, kamu düzeni var, kamu sağlığı var, genel sağlık var, genel ahlak var; ama, bunun arasında kamu yararı yok. Yani, bizim Anayasamız, kişiler arasındaki haberleşmeye, özel hayatın gizliliğine,  bu alana müdahale edilmesine kamu yararı gerekçesiyle müsaade vermemiştir. Neyle müsaade vermiştir; ancak orada, maddede tadat edilen hallerde müsaade vermiştir.

Öte yandan, Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi var ve devamında da 139, 140 ıncı maddeleri var. Orada da biz şunu söylemiştik, demiştik ki: Kişilerin telefon kayıtlarının dinlenmesi veya teknik araçlarla izlenmesi veya bir kişiyle ilgili gizli soruşturmacı görevlendirilmesi düzenleniyor ve bunun usul ve şartları belirleniyor. Orada konulan kıstas şu: Bir kişinin suç işlediğine dair kuvvetli bir şüphe bulunacak, soruşturma açılacak, kuvvetli bir şüphe var; ancak, bu şüpheyle uyumlu bir delil elde etme imkânı bulunamayacak, delil arayacak, soruşturacak, delili bulduğu zaman yine gizli izlemeye veyahut da gizli soruşturmacı yoluna başvuramıyor soruşturmacı. Ne zaman; delil elde etmediği halde. Peki hangi yöntemle başvurabiliyor; hâkim kararıyla veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının kararıyla suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunan kimsenin telefon kaydı, haberleşmesi, kişiler arasındaki konuşması ve özel hayatına müdahaleyi, biz, devletin polisine, jandarmasına vesairesine dahi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...hâkim kararıyla yapılabilmesini şart koşarken, basının bu alanlara müdahalesi konusunu sadece kamu yararıyla sınırlayıp alabildiğine açmanın ne kadar doğru olduğunu da, ben, siz Yüksek Heyetin takdirlerine arz ediyorum, sunuyorum.

Biz, özgürlük alanlarını genişletelim. Dün CMK görüşüldü, orada da bunlar tartışıldı. Bireylerin özgürlük alanlarına kolluk dahi, jandarma, polis dahi ancak hâkim kararıyla, ancak savcı kararıyla veya kanunen yetkili kılınmış merci kararıyla polisin müdahale etmesine izin verirken, basın görevlilerinde sadece kamu yararı aramanın kişilerin özel hayatına daha büyük bir müdahaleyi doğuracağı gerekçesiyle, bu konudaki talepleri kabul edilmemiştir.

Bir konuyu dikkatlerinize sunup, sözlerime son veriyorum: Özellikle 132 nci ve 134 üncü maddeyle ilgili altkomisyon görüşmeleri sırasında, CHP'li arkadaşlar ile biz, basın yayın yoluyla artırıcı olma halinin suç olmaktan çıkarılmasını üstkomisyona tavsiye kararı almıştık. Üstkomisyon görüşmeleri sırasında, CHP'li arkadaşlarla bu tavsiyeler doğrultusunda önergeleri müşterek hazırlamamız gerekirken, iki değerli arkadaşımızın imzasıyla bu önergeler verildi. Bizi de orada atladılar tabiri caizse. Ben, önergeleri getirdim, kendim de hazırlamıştım bunu müşterek verelim diye; ama, orada bunu atlayarak kendileri vermeye kalktılar. Komisyonda sükût geçmemizin sebeplerinden bir tanesi budur.

Değerli arkadaşlar, basın özgürlüğüyle alakadar maddelerde yapılan iyileştirmelerin tamamı basına verilen değerin bir başka ifadesidir.

Öte yandan, Sayın Yalçınbayır, burada...

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen son cümlenizi alalım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tamam efendim, bitiriyorum.

Sayın Yalçınbayır, aleniyetle ilgili bir değerlendirmede bulundu, ben katılıyorum; ancak, basın yayın organlarının suçu alenen işlemesi halinde verdiği zarar ile bunun, iki kişinin, üç kişinin arasındaki konuşmanın verdiği zararı bir mukayese edin. Size birisi bir iftira ettiği zaman büyük bir gazetede veya yayın organında çıktığında bunun verdiği bir zarar ile üç kişinin arasında atılan iftiranın verdiği bir zarar bir olur mu?! Bunun ikisini denk tuttuğunuz zaman Anayasanın eşitlik maddesine bu uygun düşer mi değerli arkadaşlar?! Aleniyetin verdiği zarar üç kişinin arasında başkadır, milyonlarca kişinin huzurunda başkadır. Bunu doğru takdir etmek lazımdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.

15 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- Türk Ceza Kanununun 145 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 16 ncı çerçeve maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 16.- Türk Ceza Kanununun 145 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

'(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi,

suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.'"

 

 

 

 

 

Eyüp Fatsa

Alaettin Güven

Nuster Bayraktar

 

Ordu

Kütahya

İstanbul

 

Recep Koral

Yahya Baş

 

 

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, teknik bir düzeltmeyi ihtiva ediyor önerge. O bakımdan, uygun görüşle Sayın Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Örneğin çantanın içinde yüksek meblağda paranın bulunduğu beklentisiyle işlenen hırsızlık suçunda çantanın içinde para bulunmaması veya çok az miktarda bulunması dolayısıyla cezada indirim yapılıp yapılmaması konusunda karar verilirken suçun işleniş şekli ve özelliklerinin de göz önünde bulundurulmasını sağlamak amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, komisyonun uygun görüş belirttiği, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- Türk Ceza Kanununun 150 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "indirilir" ibaresi, "indirilebilir" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - 17 nci maddedeki "birinci" ifadesi "ikinci" olacak.

BAŞKAN - Tamamen bir rakam düzeltmesi; basım hatasından kaynaklanan. "Birinci", "ikinci" olarak zabıtlara geçiyor.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- Türk Ceza Kanununun 155 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen, "Başkasına ait olup da," ibaresinden sonra gelmek üzere "muhafaza etmek veya" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.- Türk Ceza Kanununun 158 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

Sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 19 uncu maddesiyle ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, 39 maddeden ibaret olarak Yüce Meclisin huzuruna sunuldu. Yüce Meclise getirilmeden önce, elbette, belirli bir süreç yaşandı. Bu sürecin temelinde, 5237 sayılı, 1 Nisanda yürürlüğe gireceği öngörülen Türk Ceza Kanunu var. Daha sonra, Türk Ceza Kanununun atıf yapmış olduğu özel kanunlardan bahisle, zorunlu olarak, bu yasanın yürürlük tarihi, hepimizin bildiği gibi, 1 Haziran 2005 tarihine bırakılmış oldu.

İşte, bu süreç içerisinde, birtakım ihtiyaçların doğmuş olduğu bazı kanun maddelerinden dolayı, birtakım değişiklik teklifleri getirildi. Artık, bunun teklif olarak getirilmesi, Yüce Meclisin huzurunda, konuşmacı arkadaşlarımızın söylemlerinden o kadar kanıksar hale gelindi ki, hep söyledik, tasarı şeklinde gelmesi gerekenler, maalesef, sayın milletvekillerimiz tarafından teklif şeklinde getirildi. İşin özünde, tasarı olarak bunların getirilmesi gerektiğini, şu ana kadar hep söyleyegeldik.

Şimdi, öncelikle, 19 uncu maddeyle değiştirilmek istenilen 5237 sayılı Yasanın 158 inci maddesine bir bakalım. Biliyorsunuz, dolandırıcılık adı altında suç, basit nitelikteki bir dolandırıcılık, bir de nitelikli şeklindeki bir dolandırıcılık diye iki suç tabir ve tarif ediliyor. Daha önceki, daha doğrusu, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bunların karşılığı, Türk Ceza Kanununun 503 üncü maddesindeki, basit nitelikteki dolandırıcılık; 504 üncü maddesindeki dolandırıcılık da, nitelikli dolandırıcılık adı altında hüküm altına alınmıştır.

Şimdi, 5237 sayılı Yasada getirilen, 158 inci maddede yer alan suça, gerçekten, incelenip, bakıldığında, birtakım hususlarda eksiklik olduğu görüldü. Bu bir gerçek ve değiştirilmek istenilen ve eklenmek istenilen cümlenin de özüne, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sahip çıkıyoruz. Sebebini açıklayacağım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, nitelikli dolandırıcılık adı altındaki 158 inci maddenin özüne bakıldığında, aynen şu şekilde:

"Dolandırıcılık suçu; a) Dinî inanç" vesaire, devam ediyor. "b) Kişinin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum" diye devam ediyor "c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından..." d) Kamu kurum ve kuruluşlarının..." "e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak..." f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle..." "g) Basın ve yayın araçlarının" diye devam ediyor. Yine, "h) Tacir veya şirket yöneticisi" şeklinde. "i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından"... "j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla" deniliyor ve devam ediyor: "Bunlara verilecek ceza ise iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmedilir" şeklinde hüküm altına alınmış idi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada bizleri ve toplumu rahatsız eden bir somut olay çıktı. Bu somut olayı herkes çok yakinen biliyor; ama, bizlerin, kesinlikle şunu çok iyi anlatmamız gerekir ki, biz burada, Yüce Meclisin huzurunda, ne bir kişiye karşı af niteliğini taşıyacak yasalar yapmaya kendimizi görevli sayarız ne de özellikle bir kişiye karşı ceza verilmesini kendimize görev sayarız. Bir defa, bunların altını çiziyoruz. Kişilere karşı, ne hasmane tutum gösterebilir bu Yüce Meclis ne de kişileri koruyucu şeklinde yasalar hazırlayabilir. Bu Meclis, bize bu tür bir yetkiyi vermemiştir. Eğer, buna rağmen bizler, kişileri kurtarmak amacıyla veya özel hasmane tutumlardan dolayı kişilere ceza vermek amacıyla yasa yapar ve çıkarırsak, yarın bir gün, bizi buraya gönderen halkımız, bunun hesabını bizlerden ve siyasî iktidarlardan sorar.

İşte, bu doğrultuda, 158 inci maddedeki eksikliği kamuoyuyla paylaşmak suretiyle gördük ve doğru bir şekilde bu teklifi Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi belirttik.

Şimdi değiştirilmek istenilen 158 inci maddedeki birinci fıkranın (e) bendi, (f) bendi ve (j) bendine dikkatle bakıldığında, değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, kamu kurum ve kuruluşları ile bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının -ki, banka gibi görev yapan kurumların ne olduğunu herkes biliyor, finans kurumlarının ne olduğunu biliyor; bunlar da dahil olmak üzere- yine, "banka ve diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla" şeklinde devam eden bu suçlara verilecek cezanın iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar para cezasına şeklinde kaleme alınmasını bizler kabul edemezdik. Eğer, bu maddeler üzerinde 17 Aralık süreci gibi hepimizin iki ayağını bir pabuca sokan bir süreç olmasaydı da, 5237 sayılı Yasa tasarı halindeyken Genel Kurulda layıkı veçhile gerçekten bütün maddeleri tek tek tartışılabilseydi, 158 inci maddede o zaman yapılan hata, bugün yapılmazdı. İşte, bugün bu hatayı gidermek için böyle bir teklif geldiyse, biz, o nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifi kabul ediyoruz ve destekliyoruz diyorum; ama, bu maddeye ilişkin teklifi, yanlış anlaşılmasın, önceki ve sonraki maddelere ilişkin teklif değişikliklerine bizim özde ne şekilde muhalefet ettiğimizi zaten sözcü arkadaşlarımız da söyledi, bizler de söylüyoruz.

İşte burada belirtilen hususlar, bütün kamuoyunu, ülkemizi ilgilendiren hususlar. Nedir bunlar; bankacılık sisteminin şimdiye kadar ülkemizi, halkımızı ne durumlarda bıraktığını hepimiz çok çok iyi biliyoruz. Öyle bir bankacılık sistemi var idi ki, öyle bir bankacılık hizmetleri adı altında hizmet verilmeye çalışılan, ama, maalesef, işin özüne bakıldığında bankacılık hizmetinin yapılmadığı, işin aslı bankaların içinin boşaltılıp daha sonra milletin cebinden, halkın cebinden kuruş kuruş biriktirdiği paraların, tasarruf etmeye çalıştığı, ekmek parası için kuruş kuruş biriktirdiği paraların kimlerin cebine nasıl gittiğini hepimiz çok iyi biliyorduk. O zaman biliyor isek, biz de bu hatayı burada gidereceğiz ve bankalarla ilgili yapılan, hortumlamalarla ilgili yapılan bu yasanın bu maddesine eklenecek bu cümleyle "o kişilere verilebilecek cezanın üç yıldan başlayan bir hapis cezasıyla" şeklinde değiştirilmesini ve "o kişi veya kişilerin -sadece kişi değil- kişilerin elde etmiş olduğu menfaatların da iki misli para cezasıyla cezalandırılması" şeklinde düzenlenmesinin hak ve adalete uygun olacağı ve hesap vermemiz gereken halkımıza, ülkemize bu hesabı bu şekilde verebileceğimizi ve her yerde savunabileceğimizi burada siz Yüce Meclisin değerli üyelerine anlatmak ve kamuoyuyla bunu paylaşmanın da bizlere düşen ayrı bir görev, önemli bir görev olduğunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Elbette bunu söylerken, kim veya kimler, hangi bankacılar, hangi bankaları hortumlayan hortumcular bunu yaptı veya yapmadı, tek tek burada isim isim söylememizin hiçbir etik değeri olmaz, olamaz; çünkü, yerine göre o kişiler yargının karşısında ceza aldılar, yerine göre yargılanıyorlar, yerine göre de cezaları kesinleşmiş, yarın bir gün bu yasadan acaba faydalanabilir miyiz faydalanamaz mıyız diye, gözleri, sözüm ona, Meclisin, görüşülecek olan gündemlerinde, değişik tekliflerinde. O nedenle, isimleri söylemenin, burada etik olmadığını sizlere de ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz bu çalışmaları, başından beri, 2003'ün sonbaharından bugüne kadar, İstanbul Hâkimevindeki çalışmalarımızdan başlayıp Ankara'daki altkomisyon çalışmalarına kadar, altkomisyonla  birlikte Adalet Komisyonu çalışmalarına kadar, burada bulunan hemen hemen çoğu Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımızla birlikte yaptık; Sayın Başkanımız ve Sayın Bakanımızın katkılarıyla biz bunları yerine getirmeye çalıştık ve hep söylenilen şu oldu: Bu Türk Ceza Kanunu, Anayasamızdan sonra en temel kanunlardan biridir. O zaman bunun bütün kamuoyuyla paylaşılabilmesinin yolu Anamuhalefet Partisi ve tüm diğer siyasî partilerin de görüşleri alınmak suretiyle, sivil toplum örgütleriyle, demokratik kitle kuruluşlarıyla siyasî iktidarın uzlaşı içerisinde çıkarması prensibinden hareket ettik. Sayın Bakanımız, Sayın Komisyon Başkanımız, bu görüşleri, gerek komisyon çalışmalarımızda gerekse Genel Kurul çalışmalarımızda Meclis kürsüsünde her zaman her yerde dile getirdiler. Biz, şimdi, şunun hesabını burada birbirimize vermekle mükellefiz. Vereceğimiz hesap şudur: Söylediğimiz o sözlerde ne derece samimîyiz ne derece samimî değiliz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri, Adalet Komisyonu üyeleri olarak, verdiğimiz o sözde, uzlaşı sözünde samimîyiz ve bugün görüşülecek olan bu teklifin de 1 Hazirana yetişmesi için, her ne kadar eleştiri yaparsak yapalım, bütün maddeleriyle ilgili, herhangi bir engelleme çıkarmayacağımızı da burada belirtmek istiyoruz; ancak, sayın milletvekilleri, bundan bir hafta kadar önce yine altkomisyonda görüşülen öyle bir madde veya maddeler vardı ki, özellikle bir veya iki madde üzerinde, gerçekten uzlaşı fikri içerisinde samimî olduğuna inandığımız değerli milletvekili arkadaşımız Sayın Köylü ile birlikte ve diğer arkadaşlarımızla birlikte oybirliğiyle Cumhuriyet Halk Partisinin önerileri kabul edilmek suretiyle belirli maddeler bu teklif metninden çıkarıldı; şimdi, dileriz ve isteriz ki, çıkarılmış olan bu teklif metnindeki maddenin tekrar bu Genel Kurula, bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın önerileriyle buraya getirilmeye çalışılmasın. Eğer böyle bir şey yapılırsa, eğer böyle bir şey yapılma ihtimali varsa, lütfen, sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanımız; elimizi vicdanımıza koyalım, eğer, bu söylediğimiz sözleri, halkımıza, kamuoyuna verdiğimiz uzlaşı sözünü yerine getirmekteki samimiyetimizi gösterebileceksek, lütfen, daha önce Adalet Komisyonunda ve altkomisyonda görüştüğümüz o tekliflerin aynen bu şekilde buralarda değerlendirilmesi gerekir. Yeni yeni bir şeylerin eklenmesini, monte edilmesini, kesinlikle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmeyiz, edemeyiz; bunun altını çizmek istiyorum; çünkü, az önce belirttiğim hususların olabileceği endişesini taşıdığım için bunu söylüyorum. Dileriz ve isteriz ki, inşallah, o şekilde bir öneri veya teklif gelmez, getirilmez.

Sayın milletvekilleri, dediğimiz hususlarda, biz, kamuoyunun genel vicdanını rahatlatabilecek, kamuoyuna genel olarak tarafsız, objektif bir şekilde cevap verebilecek, hizmet verebilecek bütün yasalara, bu Genel Kurulda sizlerle beraber sahip çıktık. Kamuoyunun düzenini, toplumun düzenini, içinde yaşadığımız cumhuriyeti, demokrasiyi hiçbirimiz dilimizden düşürmüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlamanızı rica ederim.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bunu söylerken, samimiyetimizi de vicdanımızla baş başa bırakmak suretiyle, halkla ve kamuoyuyla paylaşmayı da, artık, Yüce Meclisin huzurunda, birbirimizin gözünün içine baka baka yapabilelim, samimiyetle bunun peşinde olalım. Demokrasi adına, cumhuriyet adına, yaşadığımız Meclisin çatısı altında Yüce Meclisin değerli milletvekilleri olarak bu samimiyeti gösterelim. Samimiyet gösterildiği sürece, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, sizlerle, sizin getireceğiniz yasalarla, elbette, bizler de uzlaşı içerisinde olacağız; ama, bunun aksinde bir şeyler olursa, gayri samimî, samimiyetin dışında hal ve hareketler, öneriler getirilirse, bizler de buna elbette karşı çıkacağız; bunu belirtmek istiyorum. Diliyoruz ve istiyoruz ki, bunlara rağmen, her şey samimiyet içerisinde, Yüce Meclisin ve milletimizin huzurunda gerçekleşir, gerçekleşecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayvazoğlu.

19 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20.- Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 168.- (1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.

(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.

(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyle ilgili bir açıkoylama isteği vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 901 sıra sayılı kanun teklifinin 20 nci maddesinin açıkoylamasını arz ederiz.

BAŞKAN - Ahmet Işık?.. Burada.

Nihat Eri?.. Burada.

Şükrü Önder?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Arkadalar kendileri de sesli olarak ifade buyursunlar.

Cavit Torun?.. Burada.

Tayyar Altıkulaç?.. Burada.

Hüseyin Tanrıverdi?..

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Yüksel Kavuştu tekabbül ediyor.

Mehmet Sekmen?.. Burada.

Nusret Bayraktar?.. Burada.

Zafer Hıdıroğlu?.. Burada.

Asım Kulak?.. Burada.

Recep Özel?.. Burada.

Enver Yılmaz?.. Burada.

Halil Özyolcu?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Mustafa Ilıcalı?.. Burada.

Mehmet Denizolgun?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sabri Varan tekabbül ediyor.

Hakkı Birlik?.. Burada.

Veli Seyda?.. Burada.

Faruk Çelik?.. Burada.

Şimdi, açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylarını kullanan arkadaşlarımızın Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 20 nci maddesinin yapılan açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

319

Kabul

:

318

Çekimser

:

              1 (x)

Böylece, madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutacağım.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, Komisyon Başkanının bu maddeyle ilgili bir söz isteği var.

Buyurun Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, 21 inci maddeyi Komisyona geri çekiyoruz efendim.

BAŞKAN - 21 inci madde Komisyona geri verilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22.- Türk Ceza Kanununun 188 inci maddesinin üçüncü ve yedinci fıkralarında geçen "nakleden" ibaresinden önce gelmek üzere "sevk eden," ibaresi; dördüncü fıkrasında geçen "uyuşturucu" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya uyarıcı" ibaresi eklenmiş; altıncı fıkrasına; "Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir." cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 22 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın arkadaşlar; hatibi dinleyemiyoruz, lütfen yerinize oturun.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 15 inci maddeyle ilgili olarak yaptığım değerlendirmede, basın özgürlüğünün, asgari şartlarda yasal ve sosyal altyapısının oluşturulması için yapılması gerekenleri ifade etmeye başlamıştım.

Orada, 1 inci madde olarak...

Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın bakanlarımızdan rica ediyorum... Sayın Maliye Bakanım, sizden rica ediyorum, arkadaşlarımızla burada görüşmeyin. Bakın, kürsüdeki hatip konuşmaktan vazgeçti. Rica ediyorum arkadaşlar!.. Siz kürsüde olsanız, bunu arzu eder misiniz. Oturalım yerimize. Muhalefet Grubuna da aynı hitapta bulunuyorum, lütfen yerimize oturalım arkadaşlar.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, basın özgürlüğünün sağlanmasının temel şartlarından söz ediyoruz.

Birinci olarak, basında mülkiyet yapısının, doğrudan veya dolaylı yollarla tekel yaratmasını engellemek; temel olay bu.

                       

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

İkinci aşamada, basında örgütlenme ve yönetim kültürünü, tekelciliğin oluşmasına yer vermeyecek biçimde dönüşüme uğratmaya yardım edecek politikalar geliştirmek.

Üçüncü aşamada, basınla ilgili ekonomik politikaları ve uygulamalarını tekelcilik yaratmayacak biçimde planlamak ve uygulamak.

Dördüncü aşamada, küçük ve orta boy basın işletmelerinin kurulması ve tutunmasını sağlayacak önlemler almak; yardım, teşvik indirimi politikalarını bu amaca yönlendirmek.

Beşinci aşamada -bu da çok önemli bir düzenleme olmalı- basınla reklam firmalarının birleşmelerini veya reklam firmalarının basın üzerinde yönlendirici egemenlik kurmalarını ve sürdürmelerini engelleyici düzenlemeler getirmek.

Yine, öncelikle yapılması gerekenler anlamında, gazete, dergi dağıtımında kamusal bir örgütlenmeyi sağlamak.

Ulusal gazete piyasasında belirli bir paya sahip olan kişi ya da grupların öteki kitle iletişim araçlarında sahipliği konusuna sınırlama getirmek ve Rekabet Kurumunun farklı tekelleşme biçimlerini izleme ve önlem geliştirme görevlerini artırmak.

En nihayet, gazetecilik meslek kuruluşlarının genel olarak meslek bilincinin geliştirilmesi konusundaki girişim ve çalışmalarını denetlemek.

Değerli arkadaşlarım, bu değişimi ve gelişimi başlatmak adına, siyasî iktidar olarak ne yapıyoruz? Soru bu. Hangi politikaları uyguluyoruz? Herhalde, sağduyuyla ve objektif bir şekilde, bu soruları değerlendirmemiz gerekiyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; basında tekelleşme kavramının yarattığı sonuçlar, bu sonuçların ortadan kaldırılması, basın özgürlüğünün ihlal edilmemesi kavramlarının yanında, ikinci anabaşlık, ikinci temel konu, basın suçları kavramıdır. Bu kavramı da yine değerlendirmek gerekiyor.

Basın Yasasında ve bu yasayla bağlantılı olarak Türk Ceza Kanununda yer alan suçlar 3 anabaşlık halinde toplanmış durumdadır. Basın Yasasında tanımlanan suçların çoğu, doğal olarak, basın düzeninin korunması amacına yöneliktir. Bunun yanında, Basın Yasasında, kişilerin ve mahkemelerin saygınlıklarının korunması, adlî hizmetlerin gereğine ve gerçeklere uygun biçimde işleyişinin sağlanması amacını güden suçlara da yer verilmiştir. Dar anlamda basın suçu ya da salt basın suçu olarak adlandırılan bu suçların özelliği, ancak basın yoluyla işlenebilir olmasıdır. Bu iki suç grubu yanında, bu gruplardan herhangi birisine dahil edilmeyen kategoridışı suçlar da basın mevzuatında yer almış durumdadır. Kimi artık uygulanmayan, kimi başka yasalarda yer alması gereken ve yasanın bütünlüğünü bozan bu suçların basın mevzuatından öncelikle ayıklanması gerekir.

Basın mevzuatı, tekrar ifade ediyorum değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, kategoridışı suçlar ile hiç uygulanmayan ya da başka yasalarda düzenlenmesi gereken suçlardan kesinlikle arındırılmalıdır. Bundan başka, Basın Yasasında düzenlenen dar anlamda basın suçları asgarîye indirilmelidir; çünkü, dar anlamda basın suçu olarak kabul edilmiş bulunan suçların çoğu, basındışı yollarla işlenebilen ve basındışı araçlarla işlendiğinde en az basın suçu kadar, hatta, basın suçundan daha fazla zarar doğurabilen veya zarar tehlikesi yaratabilen suçlardır.

Sonuç olarak, ideal düzenleme, yapılması gereken düzenleme, basın mevzuatında yalnız basın zabıtası suçlarını korumak, bunun devamında da, dar anlamda basın suçları, yani, yalan haber yayımlamak, özel yaşamın açıklanması, yargılama faaliyetleri ve adlî olaylara ilişkin haber suçları gibi suçlarla ilgili düzenlemeyi yapmak ve böylece basın suçu sayısını en aza indirmek olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, yargı faaliyetlerine ilişkin haber suçu kavramını da dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor. Adlî haberlerin verilmesi, kuşkusuz, basın açısından bir görev, vatandaş açısından da, kamuoyu açısından da bilgilenme hakkının doğal bir sonucudur. Ancak, adlî haberlerin verilmesi, bir yandan kitle iletişim özgürlüğünü, öbür yandan da yargılamanın selameti ve tarafsızlığını, sanığın savunma hakkı ile kişilik haklarının korunmasını ilgilendirmekte, bu sebeple de özel bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, duruşma salonlarının film stüdyolarına dönüştürülmesinin, döndürülmesinin önüne geçilmelidir. Hâkimlerin can güvenliğinin sağlanması, hedef tahtası olarak gösterilmemesi, etki altında bırakılmamaları, saygınlıklarının güvence altına alınması, sanıkların savunma hakkının engellenmemesi, mağdurların kişilik haklarının korunması, adil yargılanma haklarının kısıtlanmaması gibi uygulamalara özen gösterilmelidir.

Basın mensuplarının katılımıyla polis baskınları yapılmasından, tekrar ifade ediyorum, basın mensuplarının katılımıyla polis baskınları yapılmasından, zanlıların görüntülerinin daha hazırlık soruşturması aşamasında suç kanıtlarıyla birlikte ekranlara yansıtılmasından, sonuç olarak, yargısız infaz görüntülerinden kaçınılması gerekmektedir.

İşte, bütün bu anlattıklarımızın, yani, basın etiğiyle taban tabana zıt olan bu yayın geleneğinin oluşmasında yasal düzenlemelerin yetersizliğinin etkili olduğunu, öncelikli bir etken olduğunu unutmamak gerekiyor. Bütün demokratik hukuk devletlerinde adlî haberlerin verilişi herhangi bir olayın haberleştirilmesinden  daha farklı görülmekte, yasal düzenlemelerin yarattığı baskı bir yana, bu ülkelerde, basın mensupları, meslek etiği gereği, adlî haberleri verirken daha ölçülü ve özenli olma ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde ise, maalesef, adlî faaliyetlere ilişkin olarak yapılan bu sınır tanımaz yayınlara karşı uygulanabilecek en etkili yaptırım olarak, en etkili müeyyide olarak kişilik hakları ihlal edilenlerin açacakları manevî tazminat davası dışında karşımıza ciddî bir etkili düzenleme getirilmediğini görüyoruz.

İşte, değerli arkadaşlarım, işbu teklifle basın mevzuatında yapıldığı ifade ve iddia  edilen iyileştirmeler kesinlikle yetersiz ve göstermeliktir. Bu konuda Basın Konseyinin getirdiği değişiklik teklifleri makul ve mutedil olduğu halde hiç nazara alınmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri tarafından Adalet Komisyonunda bu yönde verilen önergelerin hiçbirisi kabul edilmemiştir. Böylece, basın özgürlüğü açısından yasada ciddî bir gelişme sağlanamamıştır, Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeler basın ve ifade özgürlüğünün önünde önemli bir engel olarak varlığını sürdürmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili konuşma sürem bittiği için, bu aşamada Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. Devam eden maddelerde konuyla ilgili görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

22 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- Türk Ceza Kanununun 190 ıncı maddesinin ikinci fıkrası üçüncü fıkra, üçüncü fıkrası ise ikinci fıkra olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24.- Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkartılmış ve maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25.- Türk Ceza Kanununun 218 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, 9 Haziran 2004 tarihinde Basın Yasasını kabul etti bilindiği üzere. Bu yasa, yeni bir yasaydı. Bu yasanın 18 inci ve müteakip maddelerinde cezaî hükümler düzenlemesi, basın suçlarıyla ilgili cezaî hükümler düzenlemesi yapılmıştı. Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması, yargının etkilenmesi, cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirme, kimliğin açıklanmaması, basılmış eserleri engelleme, tahrip ve bozma hallerinde para cezası düzenlemesi getiren bir Basın Yasasıyla karşı karşıya kalmıştık, böyle bir düzenleme yapmıştık. Başka bir ifadeyle, Basın Yasasında, basın mevzuatında hapis cezası düzenlemesini istisnaî hale getirmiştik.

Dikkat edilirse, bu düzenlemede yer alan suçlar, biraz evvel daha önceki maddelerde açıklamasını yaptığım basın zabıtası ya da dar anlamda basın suçları dediğimiz suçlar kapsamında kalan suçlardır; yani, çağdaş çerçeveye ve düzenlemeye uygun olan suçlardır. Yapılması gereken de buydu. Bu çerçeveyi esas alarak yeni birtakım düzenlemeler, ama, bu çerçevenin esasını ve özünü bozmadan elbette yeni düzenlemeler her zaman yapılabilir.

Değerli arkadaşlarım, bakıyoruz, benzer düzenlemeler, RTÜK Yasasının 16 ncı ve müteakip maddelerinde de uyarı, para cezası, durdurma ve iptal olarak yapılmıştır; yani, başka bir ifadeyle, RTÜK Yasasında da, genel hükümler saklı kalmak kaydıyla, hapis cezası düzenlemesi esas itibariyle söz konusu değildir.

Bu düzenlemelerde bir taraftan basın özgürlüğünün engellenmemesi, diğer taraftan ise kişi hak ve özgürlüklerinin korunması dengesi esas alınmıştır. Peki, Türk Ceza Kanunu düzenlemesinde ne yapılmıştır? Sorunun esası, işte, değerli arkadaşlarım, burada düğümlenmektedir. Sorgulanması gereken temel konu budur.

Bakın, değerli arkadaşlarım, Eylül 2004 tarihinde olağanüstü şartlar ve gündem altında düzenlemesi yapılan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun basın özgürlüğüyle ilgili hususları düzenleyen 124/3, 132/4, 133/3, 134/2, 135 inci maddeleri ile intihara teşviki düzenleyen 84/3 üncü maddesinde, kişinin hatırasına hakareti düzenleyen 130/1 inci maddesinde, yine, bu metnin iftirayı düzenleyen 267 nci maddesinde, kamu barışına karşı suçlar başlığıyla ilgili 213 ilâ 218 inci maddelerinde, gizliliğin ihlalini düzenleyen 285/3 üncü maddesinde düzenlemesi yapılan suçların basın yoluyla işlenmesi halinde, bütün bu anlatımını yaptığım suçların basın yoluyla işlenmesi halinde, hem hapis cezası uygulaması ve hem de artırım yapılacağı düzenlemesi getirilmiştir. Tekrar ifade ediyorum; bu düzenleme, Türk Ceza Kanununda yapılan düzenlemedir ve bu düzenleme, Basın Yasasıyla, RTÜK mevzuatıyla tümden ve esastan çelişen bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki tablo, geldiğimiz noktada, maalesef, budur. Geldiğimiz noktada, Türkiye'nin, dünyanın en büyük gazeteciler hapishanesi olarak anılmaya başlanacağını ifade ediyor ve uyarıyoruz.

Bakın, biraz evvel de ifade ettim, Haziran 2004'te çağdaş sayılabilecek bir basın yasası düzenlemesi yaptık. Bu düzenlemeyle, gazetecinin görevi sebebiyle suç işlemesi halinde, kural olarak, para cezası uygulamasını getirdik; yani, çağdaş ve evrensel düzenlemelere uygun bir düzenleme yaptık. Ceza Kanunundaki bu düzenlemede ısrar edildiği takdirde, biraz evvel ifade edildiği gibi, şu sonucun doğması; yani, 1957-58'lerden itibaren Ankara Merkez Cezaevinde doğmuş olan yeni Hilton koğuşlarının doğması kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Bunun yolunu açıyoruz. Endişemiz odur ki, altı ay sonra, sekiz ay sonra, bu uygulamalarla karşı karşıya geleceğiz. Onun için, bu konuyu, önemle, dikkatlerinize, sağduyularınıza havale ediyoruz.

Şunu demek istemiyoruz değerli arkadaşlarım: Basın mensupları, hiçbir şekilde, hiçbir şart altında hapis cezası müeyyidesiyle cezalandırılamaz. Çünkü, bu konuda Sayın Bakan ve hükümet sözcüleri, sanki böyle bir düzenleme yapılmak isteniliyor gibi bir sunuş yapmaya çalışıyorlar; yani, basın suçlarıyla ilgili olarak kamuoyunun beklediği hiçbir şekilde hapis cezası düzenlemesi yapılmasın... Hayır, böyle bir beklenti yok, böyle bir talep yok. Basın suçlarında kural olan para cezasıdır, kural olan tiraj sınırlamasıdır, kural olan iptal cezasıdır, yayın durdurma cezasıdır veya benzeri cezalardır, tazminat niteliğindeki cezalardır. Hapis cezalarını son derece sınırlı bir şekilde uygulamak gerekiyor. Getirilen uygulamada ise, istisnaî ve sınırlı olan düzenlemeyi yine çoğulcu bir hale getiriyoruz, sıkça uygulanan bir hale getiriyoruz ve kural haline getiriyoruz; yanlış olan bu değerli arkadaşlarım.

Biraz evvel de ifade ettim, caydırıcılığı sağlamak adına, para cezası uygulamaları yanında birtakım Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tirajı esas alarak ceza uygulaması yapılmasının da ayrıca ilave bir uygulama olarak değerlendirilmesi yine doğru ve yerinde olan bir uygulama olacaktır değerli arkadaşlarım.

Sorun şudur, çok net olarak ifade ediyorum değerli arkadaşlarım: Sorun, siyasî iktidarın olaya bakışı sorunudur. Olaya özgürlükler açısından baktığınız zaman yapılacak uygulama yukarıda anlattığımız gibi hapis cezaları uygulamalarını istisnaî hale getirmek; tiraj ve para cezasına ilişkin uygulamaları ise daha sık uygulanır hale getirmek ya da hapis cezaları yanında para cezası uygulamasını ve benzeri uygulamaları alternatif uygulamalar olarak hâkimin yasal ve takdirî değerlendirmesine sunmak; ama, bu yapılmayıp, olaya görünürde güvenlik gerekçeleri açısından bakıldığında ise yapılan uygulama bugün yapmak istediğimiz uygulamadır. Bu teklifle yapmak istediğimiz uygulama, bunun esası ve özü, özgürlükleri güvenlik gerekçesiyle kısıtlamaktan başka bir anlama gelmez. Özgürlükler ile güvenlikler arasında... Kamu yararı adına güvenlik gerekçesine sığınmak istediğiniz takdirde değerli arkadaşlarım, orada kamu yönetimi zafiyeti var demektir, orada kamu yönetiminde yetersizlik var demektir. Siyasî iktidarda, maalesef, bu aşınma çoktan başlamış durumdadır.

Konjonktürel olarak özgürlükleri savunuyor görünen siyasî iktidarın, gelinen aşamada baskıcı bir rejimin altyapısını uygulamak amacıyla yeni yasal düzenlemeler yapmaya başladığını üzülerek ve endişeyle görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bunun adı da, tekrar ifade ediyorum, hukuk devleti kavramına ve özgürlüklerin bütününe olan inanç ve yaklaşım noktasında düğümlenmektedir. Siz, siyasî iktidar olarak bu kavramlara gerçekten samimî ve tutarlı olarak inanıyorsanız, bu getirilmek istenen düzenlemelerden vazgeçmeniz gerekir. Bunu ifade etmeye, bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ceza yasalarının genel ve temel bir yasa olduğu açıktır. Basın mevzuatıyla ilgili olan Basın ve RTÜK Yasalarının ise özel yasa niteliğinde bulunduğu yine açık olan bir husustur. Bunlar tartışılması gerekmeyen hususlardır.

Ben bu değerlendirmelerle bu maddedeki konuşmamı da tamamlıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bir sonraki maddede, kalan değerlendirmemi sonuç olarak yapıp, Genel Kurulun takdirlerine saygıyla sunacağım.

Tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

25 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26.- Türk Ceza Kanununun 221 inci maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "örgüte üye olan" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

Şimdiye kadar yaptığım konuşmaları, bu maddede özetlemek ve değerlendirmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Biraz evvel, Ceza Yasasının, genel ve temel bir yasa olduğunu, Basın ve RTÜK Yasalarının ise özel yasa niteliğinde bulunduğunu ifade etmiştim. Ceza Yasası genel hükümlerinin özel ceza yasaları ve ceza içeren yasalardaki suçlar hakkında uygulanacağı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda açık bir şekilde düzenlenmiştir; bunda, hiçbir tereddüt yok. Genel hükümler, diğer özel ceza yasalarının uygulanmasında da gözönüne alınacaktır. Burada, artık -teknik ifadesiyle söylüyorum- fikrî içtima hükümlerinin uygulaması yapılmayacaktır. Başka bir ifadeyle, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişinin, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılmasını öngören genel ceza ilkesi, basın suçları için söz konusu olmayacaktır. Ceza Yasasındaki atıf ve bağlantı sebebiyle, doğrudan hapis cezası uygulaması söz konusu olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda, 14 üncü ve 15 inci maddeyle bağlantılı olarak açıklamasını yaptığım suç türlerinin bazı hükümlerinde, gazetecilerin meslekî görevleri esnasında haber verme ve bilgilendirme görevlerini engelleyecek şekilde hapis cezası düzenlemesi yapıldığını, bir defa daha ve altını çizerek ifade ediyorum. Üzülerek ifade ediyorum bu beyanımdan sonra, bu düzenlemenin adı, sayın milletvekilleri, tehdittir; bunun adı, gözdağıdır; bunun adı, aba altından sopa göstermektir; bunun adı, basın özgürlüğünü ihlal etmektir. Basın özgürlüğünü, sadece bazı alanlarda ve zaman zaman serbest bırakmaktan öte gitmeyen bir düzenleme yapılıyor değerli arkadaşlarım. Onun için, diyorum ki, demokratikleşme ve hukuk devleti konularında samimî ve tutarlı olmak gerekir.

Adlî kolluk yapılanmasında ve yetkileri konusunda özde ve esasta hiçbir değişiklik yapmıyorsak; aksine, kolluğun istisnaî yetkilerini kural haline getiriyorsak, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşma yapıyorsak, idarî denetim mekanizmaları olan teftiş kurulları ve üst kurulları etkisiz hale getiriyorsak, malî denetimi devreden çıkarıyorsak, adlî yapının 1982 Anayasasıyla yaratılmış olan bürokratik yapısını istismar ederek yargıda kadrolaşma sürecini başlatıyorsak, yargıyı bağımlı hale getiriyorsak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Personel Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu yapılanmasını değiştirmiyorsak; bir taraftan, diğer kamu görevlilerinin de soruşturma izni bulunduğunu, bu sebeple dokunulmazlık konusuna girilemeyeceğini, bunların birlikte düzenlenmesi gerektiğini ifade edip, hem soruşturma izninin değiştirilmesi konusunda yasal değişiklik yapmıyor ve aksine, soruşturma izni kapsamını daha da genişletiyorsak -dün Ceza Muhakemeleri Yasasında ve Ceza İnfaz Yasasında bu anlamda da yine soruşturma izni kapsamını genişleten düzenlemeler yaptık değerli arkadaşlarım- böyle bir genişletme yapıyorsak, bütün bunların devamında yasama denetimini engelliyor, milletvekilinin soru önergelerine cevap vermiyor, İGDAŞ'ın dava dosyasının incelenmesini engelliyorsak, Seydişehir'le ilgili 9 soru önergemize Sayın Başbakan cevap vermiyor, yasal özelleştirme süreci başlamadan yapıldığı iddia edilen konulara açıklık getirilmiyor ve bu tür örnekler diğer alanlarda da sıkça yaşanıyorsa, bütün bunların üstüne, basın özgürlüğü de denetim altına alınıyorsa, orada demokratikleşmeden söz edemezsiniz. Kendimizi kandırmayalım değerli arkadaşlarım. Bütün bu anlattıklarım, demokratikleşmenin altyapısını, yasal ve teknik altyapısını ilgilendiren ve toplumun bütününe özgürlüklerin getirilmesinin aracı olan düzenlemelerdir. Bu altyapı düzenlemelerini yapmadan demokratikleşmeyi sağlayamazsınız.

Öbür taraftan, Türkiye'de, sosyal ve ekonomik politikalarda oligarşik bir sermaye yaratılıyorsa, oligarşik bir üst sermaye grubu, sınırlı bir oligarşik sermaye grubu yaratılıyorsa, yoksulluk sınırındaki nüfus 20 000 000'u buluyorsa ve bu sayı her geçen gün artıyorsa, orada hangi demokratikleşmeden, hangi demokratikleşme anlayışı ve uygulamasından söz edebilirsiniz? Bu şartlar altında, orada, o ortamda keyfî, otoriter ve baskıcı bir yönetim sürecinin kompleks bir şekilde başlaması kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Türkiye'de bu süreç çoktan başlamıştır.

Onun için, diyorum ki, gelin, göstermelik düzenlemeler, konjonktürel düzenlemeler, yüzeysel ve şeklî düzenlemeler yerine, biraz evvel anlatımını yaptığım konulara temas ederek, gerçek anlamda demokratikleşme sürecini başlatalım, toplumu daha fazla kandırmayalım, toplumu daha fazla yanıltmayalım.

Bu düşüncelerle ve değerlendirmelerle Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

26 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27.- Türk Ceza Kanununun 245 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 245- (1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(4) Birinci fıkrada yer alan suçun;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.40

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KATİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

901 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)

ÊBAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 28 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 28.- Türk Ceza Kanununun 252 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(5) Yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının, yapılanma şekli ve görev alanı ne olursa olsun, devletler, hükümetler veya diğer uluslararası kamusal örgütler tarafından kurulan uluslararası örgütlerin görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 17.42


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KATİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

901 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla; yani, 13 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine, 28 inci çerçeve maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki şekilde yeni bir çerçeve madde eklenmesini ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Kara

Enver Yılmaz

Ali İbiş

 

Kilis

Ordu

İstanbul

 

Mustafa Ataş

Ramazan Can

Bekir Bozdağ

 

İstanbul

Kırıkkale

Yozgat

 

Ali Yüksel Kavuştu

Muzaffer Külcü

Recep Garip

 

Çorum

Çorum

Adana

 

Fahri Keskin

Mustafa Elitaş

Halil Ürün

 

Eskişehir

Kayseri

Konya

 

Nimet Çubukçu

Faruk Çelik

 

 

İstanbul

Bursa

 

"Madde 29.- Türk Ceza Kanununun 263 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Madde 263.- (1) Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya işleten kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır."

BAŞKAN - Önergeyi okuttum.

Bir defa, Komisyon salt çoğunlukla hazır mı? Evet, arkadaşlar bir işaret buyursunlar... Evet, 14 üye var; Komisyonun, İçtüzük gereği, salt çoğunluğu vardır.

Şimdi, Komisyona soruyorum, yeni madde olarak salt çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Şimdi, bu önerge yeni bir madde ihdası olduğundan, Komisyon da salt çoğunlukla önergeye katılmış olduğundan, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Madde üzerinde grupları ve şahısları adına söz isteyenleri tespit etmek istiyorum...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - AK Parti Grubu adına Bekir Bozdağ konuşacak Sayın Başkan.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, ben de şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz taleplerini almış bulunuyoruz.

29 uncu madde olarak yeni madde ihdası üzerinde müzakere açmış bulunuyorum.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz'un.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Ceza Kanununa bir madde eklenmesine dair önerge üzerine, yeni bir madde eklenmesi konusunda açılan müzakere çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz, tartışmakta olduğumuz kanun, Türk Ceza Kanunu. Bu kanun, en temel kanunumuz; Anayasadan sonra değer kazanmış olan bir kanun; yetmiş dokuz yıl uygulanan bir kanunun yerine, hep birlikte oluşturarak getirdiğimiz bir kanun; yetmiş dört yıllık uygulamanın getirdiği sorunları ve aşılması gereken konuları içeren ve ortak olarak geliştirdiğimiz bir kanun.

Türk Ceza Kanunu, altkomisyonda, bir yıla yakın bir süre görüşüldü; Adalet Komisyonunda, çok geniş, kapsamlı bir şekilde, uzun bir süre içerisinde tartışıldı; bir yıl sonra yürürlüğe girmek üzere kanunlaştı; fakat, daha yürürlüğe girmeden, uygulamada doğabilecek birtakım aksaklıkları gidermek için de yeni çalışma yapılması gereği ortaya çıktı.

Bugün, üzerinde tartışma yaptığımız, müzakere yaptığımız yasa, daha evvel çıkardığımız, benimsediğimiz, ortak olarak benimsediğimiz ve iki parti arasında geniş bir uzlaşmaya, konsensüse dayalı bir kanundur.

Bu kanunun müzakereleri sırasında çok gergin anlar yaşandı, zaman zaman, altkomisyonda ve Adalet Komisyonunda sert tartışmalar oldu; ama, bir biçimiyle, bu tartışmalara rağmen, partilerin yetkilileri, sayın genel başkanları devreye girdi ve yasa, o şekilde, ortak ve uzlaşmaya dayalı bir karakter kazandı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, bugün, şimdi bir ek maddeyle getirilmek istenen konu, yani, kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda, kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlara altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören bu hükmü, bu ek maddeyle değiştirmek istiyorsunuz. Ne getirmek istiyorsunuz; diyorsunuz ki, bu, altı aydan üç yıla kadar olan ceza çoktur, bunu aşağı indirelim. Nereye indirelim diyorsunuz; üç aydan bir yıla kadar olan bir süre içine sokalım bunu diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, hukukçu olan arkadaşlarımız biliyor tabiî, ben onlara hukuk anlatacak değilim burada; ama, bilmeyen arkadaşlarım için söylüyorum; bir cezanın üst sınırı üç yıldan bir yıla indiriliyorsa, o demektir ki, bu konuda alınacak cezalar paraya çevrilebilir; yani, parasını verir, cezayı kaldırır. Siz diyorsunuz ki, bu suç işleyenler versin parayı, kalksın cezaları. İki yıl deseydiniz, bunların cezaları ertelenecekti; ama, bir yıl dediniz; üç aydan bir yıla kadar, bu şekilde ceza alanlar, para versinler ve cezalarını sildirsinler diyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu neyi kapsıyor?.. Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu nedir?.. Ne şekilde oluşabilir bu?.. Sizin kafanızın gerisindekini ben biliyorum; ama, sizin kafanızın gerisindeki kurumlardan daha başka kurumlara da, siz, bu teklifle, çok önemli bir kolaylık sağlıyorsunuz. Nedir, kanuna aykırı eğitim ne şekilde olabilir?.. Kanuna aykırı olduğu için, tabiî, bir kere, kontrolü kolay değildir, kolay yakalanamaz bu.

Bu ülkede, kanuna aykırı eğitim amacına dönük olarak, mesela, Hizbullahın militan yetiştirmek için, El Kaidenin militan yetiştirmek için birtakım kurumlar oluşturabileceğini unutuyorsunuz! PKK'nın böyle bir şey yapacağını unutuyorsunuz! Terör eğitimi veren okul, kanuna aykırı okul kurulabileceğini unutuyorsunuz! Hizbullaha, El Kaideye militan yetiştirecek, kanuna aykırı okul açılabileceğini unutuyorsunuz! Hepsinden önemlisi, misyonerlik eğitimi veren kurumların açılabileceğini unutuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar) Ne pahasına; kanuna aykırı Kur’an kursunu himaye etme pahasına.

Değerli arkadaşlarım, Kur'an kurslarının Türkiye'de açılmasıyla ilgili hiçbir engel yoktur; yasalara uygun hareket edildiği takdirde açılıyor. Gece kursları, gündüz kursları, yaz kursları, çeşitli kurslar var. Kur'an kursu eğitimi, normal temel eğitimin hitap ettiği öğrenci sayısı kadar, öğrenciye hitap edecek kadar genişlemiştir Türkiye'de. Siz, şimdi, kanuna aykırı olarak kurulmuş Kur'an kursları veya tarikat okullarının öğretmenlerine ve onu kuranlara verilen cezaları paraya çevirmek isterken, teröristlere, bölücülere ve misyonerlere de imkân sağlamaya çalışıyorsunuz. Ne hakkınız var sizin buna?! Ne hakkınız var?!

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu Anayasaya uygun bir uygulamayı sağlamak açısından çıkarılmıştır, ceza kanunlarının anlamı budur. Ceza kanunları Anayasaya uygun olur; ceza kanunları rejimin teminatıdır, ceza kanunları özgürlüklerin teminatıdır. Bu kadar önemli bir konuda, siz, küçük bir hesabın, seçmeninize, tabanınıza selam vermek için, onlara, hâlâ biz eskisi gibi düşünüyoruz, sakın bizi değiştik zannetmeyin, biz değişmedik, eskisi gibi düşünüyoruz deme uğruna bunu yapıyorsunuz.

İçinizde çok vicdan sahibi arkadaşlarımın buna karşı koyduğunu ben biliyorum. Nitekim, altkomisyonda karşı koyan arkadaşlar, sizin arkadaşlarınız bu konuda yanlış hareket edildiğini söyleyerek konuyu Sayın Başbakana kadar iletip, Sayın Başbakanla mutabık kalınan bir metni biz Türk Ceza Kanununun içine yerleştirdik. Siz şimdi, birkaç aydan beri, birbuçuk seneden beri, 2 seneden beri devam etmekte olan, çok temel kanunlarda İktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisi arasındaki uzlaşmayı bu noktada baltalıyorsunuz, bombalıyorsunuz, dinamitliyorsunuz. Eğer bu teklifi geri çekmeyecek olursanız, buna tepkimizin çok ağır olacağını, bugünden, şu anda, şu saatte söylemek durumundayım. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu biz, bize karşı yapılmış bir haksızlık olarak da düşünüyoruz, Cumhuriyet Halk Partisini kandırmaya dönük bir teşebbüs olarak da görüyoruz.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)- Evet, aynen öyle.

ALİ TOPUZ (Devamla)- Son saate kadar, geceyarısına kadar, kanunun bitimine yakın bir noktaya kadar uzlaşma içerisinde ilgili bütün kanunları çıkardık. Şimdi, bu kanun, bu konudaki sondan bir evvelki kanun. İcra İflas Kanunu da var, onun da 1'ine kadar çıkması gerekiyor. Şimdi son noktasına geldik. Bizim iyi niyetimizi kötüye kullandığınız kanısındayız. Bu hissi taşıyoruz. Bunu burada ifade etmek zorundayım; çünkü, Grubumun bu konudaki temayülü aynen benim ifade ettiğim gibidir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu değişikliği kabul edemeyiz. Bu değişikliği Anayasamıza karşı da bir karşı koyma olarak görürüz; bu değişikliği, rejimimizi sarsmaya dönük veya onu sulandırmaya dönük bir girişim olarak görürüz, cumhuriyetin temel niteliklerine karşı bir niyetin ifadesi olarak değerlendiririz. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, eğer bu teklifi geri almayacak olursanız, Türk Ceza Kanununun müzakereleri sona erinceye kadar Genel Kurul toplantılarını terk edeceğimizi bilgilerinize sunmak istiyorum; bu birincisi.

İkincisi, bundan böyle, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında buna benzer konularda işbirliği yapılması olanağının da, hemen hemen ortadan kalkmış olduğunu düşünüyoruz.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yarın da dahil.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Hepsi dahil, bütün kanunlar dahil.

Bu düşüncelerimi, bu noktada ifade etmek mecburiyetinde kaldım.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Grup Başkanvekillerinin, Sayın Adalet Bakanının ve Sayın Adalet Komisyonu Başkanının sağduyulu hareket ederek, grup üyelerinden gelen bu teklifin karşısında, bir partinin yöneticisi olmanın, bir hükümetin üyesi olmanın, bir komisyonun başkanı olmanın verdiği sorumluluk içerisinde bunu önleyeceklerine güveniyorum.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.

AK Parti Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanununa yeni bir madde ihdasına dair verilen önerge üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, değerli bir siyaset büyüğü ağabeyimiz, konuşmasında bazı noktalara değindi. Ben, esasa dair konuşmama geçmeden o noktalar üzerinde kısa kısa durmak istiyorum.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Bırak o noktaları, sen söyleyeceklerini söyle!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunlardan bir tanesi şu: Bugüne kadar uzlaşmayla ilgili bizim yaptığımız iyi niyetli çalışmaların suiistimal edildiğine dair bir beyanda bulundular. Bunu benim kabul etmem mümkün değil. Zira... (CHP sıralarından "yalan mı" sesleri, gürültüler)

Müsaade buyurursanız izahını yapayım. Benim izahımı bir dinlerseniz, neyi murat ettiğimi anlayacaksınız. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - "Kabul etmem" diyorsun ya!..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Türk Ceza Kanunu Teklifinin 26 ncı maddesinde bu maddeyle ilgili bir teklif var idi. Altkomisyona teklif havale edilip görüşmesinin yapıldığı sırada, bu madde, AK Partili üyelerin karşı çıkmasıyla değil, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın "bu madde teklif metninden çekilmezse, biz görüşme yapmayız" demeleri üzerine, toplantıyı terk etmeleri üzerine, bu tekliften çekilmiştir. Ben onu ifade etmek istiyorum.(CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Komisyonda niye çektin?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yalnız, bir hakkı teslim etmek lazımdır. Değerli arkadaşlar, biz, bu konuda hem 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun görüşmeleri sırasında hem Adalet Komisyonunda hem de altkomisyonda kanaatlerimizi ifade etmişiz, tutanaklar burada. Ne demişiz o zaman; demişiz ki, kanuna aykırı, eğitimle ilgili bir suçun oluşturulması doğru değildir. Kanuna aykırı bugün pek çok iş ve işlem yapılırken, bunların bir kısmı idarî yaptırımlarla düzenlenebilirken, böylesi idarî yaptırımla düzenlenecek bir konunun Türk Ceza Kanununda suç haline dönüştürülmesinin doğru olmadığını, biz, o zaman da söyledik; ama, bu maddenin uzlaşmayla geçmesi adına, daha sonra bu konuda bir uzlaşma temin edildi; tasarıda gelen hüküm, kanuna aykırı eğitim kurumu açan, çalıştıranlara belli bir cezanın öngörülmesi şeklinde yasalaştı. O dönemde de...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi de uzlaşma bitti diyorsun?!.

ATİLA EMEK (Antalya) - Uzlaşma bitti!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İzahımı söylüyorum. O dönemde de biz aynı şeyi yaptık, şimdi, bugün de yaptık; ama, uzlaşma adına ben bir şey daha söylüyorum: Türk Ceza Kanununun her bir maddesi üzerinde biz Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaştık. Ben buradaki konuşmacı arkadaşlarımı dinledim; eleştirdiler; ama, bir tanesi var, bir konu çok önemli -komisyonda da ben söyledim, tutanaklara da geçti- bu basın hürriyetiyle ilgili, alakalı maddelerin tamamında Cumhuriyet Halk Partisi ile AK Parti Grupları arasındaki  komisyon görüşmeleri sırasında -tutanaklarda var- düzeltme var, teyit var, iyileştirme var, şura yanlış olur, şöyle olsun deme var... Ne zamana kadar; iftiranın etkin pişmanlığını düzenleyen 269 uncu maddeye kadar.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Şimdi niye değiştiriyorsunuz?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ondan sonra, orada, bu konuda farklı bir görüş serdedildi. Arkasından da, uzlaşmaya rağmen, beraber yaptık; eksiği gediği varsa, bizimle beraberdir... Hatta biz, AK Parti Grubunun ve seçmen tabanının "neden siz hep Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaşıyorsunuz, onlarla koalisyon musunuz" şeklinde eleştirilerine rağmen uzlaştık; ama, bunların savunulması noktasında, medyada, şurada, burada hiç kimse buna sahip çıkmadı! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Esas bunu suiistimal eden biz değil, buna sahip çıkmayanlardır, emeği verip karşısında durmayanlardır.

Bir diğer konu: Burada gelen nedir değerli arkadaşlarım; kanuna aykırı eğitimin suç olması düzenleniyor. Peki, bu maddenin hikâyesi nedir; ona bir bakın.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sen hukuka aykırı bir metin mi istiyorsun?.. Getirdiğin metne bir bak!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu madde, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda, 1938 yılına gelene kadar böyle bir madde yok. Misyonerler mi Türkiye'yi işgal etmişti?! Ne olmuştu?!

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ruhban okulu geliyor, ruhban okulu!..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama, bakın, ne zaman; 29.6.1938 tarih ve 3531 sayılı Kanunla Türk Ceza Kanununun 261 inci bir maddesi değişikliğe uğruyor.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Önergeyle ilgili konuşsun... Önergeyle ilgili konuşsun...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ne söyleniyor orada; orada söylenen şey şudur: Deniyor ki: "Madde 261, Maarifi Umumiye Kanun ve nizamları hilafına olarak mektep açanlar -dikkat edin, sadece mektep açanlar- açılan mektep kapattırılmakla beraber 50 liradan 100 liraya ve ruhsatsız muallimlik edenlerle bunları istihdam eyleyenler 30 liradan 50 liraya kadar ağır cezayı nakdiye ile cezalandırılır." Bu, Atatürk zamanında çıkarılmış bir kanundur ve çok da güzel bir kanundur. Bunu koymaya var mısınız?! Gelin bunu koyalım! (AK Parti sıralarından alkışlar) Aynısını koyalım, hiçbir değişiklik yapmadan; ama, bakın, aynı kanunda, ararejim döneminde, 12 Mart 1971 ararejimi döneminde, 28.9.1971 tarih ve 1490 sayılı Kanunla bir değişiklik yapılıyor ve "kanun ve nizamlara aykırı olarak mektep veya dershane açanlara" ifadesi konuluyor, yanına da bir "dershane" ilave ediliyor, daha önce para cezası olan bir konu altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla müeyyidelendiriliyor. Bu, normal bir demokratik ortamın ürünü bir madde değil, ararejimin ürünü bir maddedir; Atatürk'ün döneminde konulan madde de değildir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hadi, hadi!..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz madem normalleşiyoruz, demokratikleşiyoruz, ileri gidiyoruz, gelin, bu ararejim döneminde olanları kaldıralım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - PKK var mıydı o zaman, Hizbullah var mıydı?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka şeyi söylemek istiyorum. Bu maddenin içeriğine bakarsanız, kanuna aykırı eğitim kurumundan bahsediyor. Şimdi, misyonerlik faaliyetleri yapıldı Türkiye'de veya başka türlü, kanunun öngörmediği birtakım işlemler yapıldığı zaman cezasız mı kalacak?.. Pek çok fiilin Türk Ceza Kanununda hem tanımı vardır hem de müeyyidesi vardır. Yeni teklifte öngörülen şey nedir?.. Kanuna aykırı eğitim kurumu açan veya işleten kişi, örneğin, bir misyoner okulu kanuna aykırı açıldı; bunun cezası yok mu; işte bu maddede var...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Verdiği ceza belli.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...üç aydan bir yıla kadar hapis. (CHP sıralarından "ver parayı kurtul" sesleri, gürültüler)

Müsaade buyurursanız, bir şey daha söylüyorum: 765 sayılı Yasanın 261 inci maddesinde bunun müeyyidesi yok mu; onun müeyyidesi de vardır. Nedir onun müeyyidesi de; altı aydan iki yıla kadar hapistir. Hukukçu kardeşlerim var, çok iyi biliyorlar, iki yıla kadar hapis cezaları tecil kapsamındadır. İki yıla kadar olan hapis cezalarının para cezasına çevrilebilmesi mümkündür. Cezanın üst sınırının bir yıl aşağı çekilmesini böyle değerlendirmek doğru bir değerlendirme değildir; çünkü, bu cezayı verecek bağımsız Türk yargısının kıymetli hâkimleridir, onlar bunu takdir edecektir. Para cezasına çevirmeyi de onlar takdir edecektir, cezanın teciline karar verip vermemeyi de onlar takdir edecektir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Misyonerlerin parası çok...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, uygulamada, Türk Ceza Hukukunun uygulamasında, bugüne kadar hâkimlerimiz cezanın alt sınırından cezayı tespit edip uygulamışlar.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Niye işi zorlaştırıyorsunuz?..

BEKİR BOZDOĞ (Devamla) - Pek nadir alt sınırı aşmışlardır. Eski düzenlemenin üst sınırından cezayı verse ne olurdu?.. Yine tecil kapsamındaydı.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - O zaman niye değiştiriyorsunuz üst sınırı?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yine paraya çevrilebilirdi; ama, şimdiki düzenlemede hâkime alt cezadan sapabilme yetkisini getirdik. Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine bir şey koyduk, ne koyduk; orada dedik ki: "Hâkim, somut olayda, cezanın alt sınırı ile üst sınırı arasında temel cezayı belirler."

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Olduğu gibi kalsın, derdiniz ne?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eskisinden farklı, temel cezayı alt sınırdan değil, bunun arasında belirleme yetkisini de getirdik. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan, ben, şunu söylüyorum: Biz, beşikten mezara kadar ilim öğretme, bana bir harf öğretenin kölesi olma anlayışını benimsemiyor muyuz?.. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bu kadar masum değil!...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ne diyoruz öğretisi... Peki, insanlar evlerinde çocuklarına İngilizce kursu, matematik kursu, başka kurslar aldırdığı zaman, öğrettiği zaman sıkıntıya uğrarlarsa iyi mi olur?!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Masal anlatmayalım...

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Teröristliği mi, misyonerliği mi?..

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İyi olmaz. Peki, bu madde buna girer mi; hayır, girmez. Bana sorarsanız da girmez değerli arkadaşlar; ama, kamuoyunda öyle bir yanlış değerlendirme var. Ama, bu maddenin yorumu içerisinde, siz, ODTÜ'lü öğrenciden İngilizce dersi, Bilkentli öğrenciden matematik dersi diye yollarda, her yerde askıları göreceksiniz, o çocukların dahi peşine hafiye takıp hapse mi dolduracaksınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hadi!.. Hadi!.. Bu kadar basit değil!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunlar yoruma açık ifadelerdir. Bizim, bakın, bu düzenlemeyle, bu yoruma açık olan konuların...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bekir Bey çarpıtıyorsun; burada kurumdan bahsediliyor, şahıstan değil!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hayır, hayır... Ben çarpıtmıyorum. Bu konuyu doğru bir biçimde takdime...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Ayıp ediyorsun!

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Müeyyidesi de vardır, hiçbir sıkıntısı yoktur.

Ben, son olarak... Bu kanunun gerekçesi okunmadı Sayın Başkanım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sen niye okuyorsun, Divan okusun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Müsaade buyurursanız, onu da Yüksek Heyetin takdirlerine sunmak istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, gerekçeyi Divan okur!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Gerekçede biz açıkladık neyin ne olduğunu.

BAŞKAN - Efendim, süreyi doldurdunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Diyor ki:"Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretim devlet eliyle verilebileceği gibi, kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak ve bu iznin koşulları çerçevesinde özel hukuk kişileri eliyle de verilir." Nerede; devletin verdiği izne dayalı olarak.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, son cümlenizi rica ediyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Topluyorum efendim, bitiriyorum.

"Özel hukuk kişileri eliyle kurum faaliyeti olarak verilen eğitim ve öğretimin, devletin denetim ve kontrolü altında olması gerekir." Devletin güdümü dışında değil.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "Kurumsal bir faaliyet olarak eğitim ve öğretimin özel hukuk kişileri eliyle verilebilmesini sağlamaya yönelik olarak..."

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "...kanunlarda yapılan düzenlemelerde öngörülmüş olan koşulların varlığı halinde yürütülen faaliyetin hukuka aykırı bir yönünün bulunmayacağı açıktır." (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Gerekçe kürsüden okunuyor Sayın Başkan!

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Gerekçeyi Divan okuyor zaten!..

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, mikrofonu kapatacağım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Hayır... Efendim, gerekçe zaten tutanağa geçiyor Sayın Bozdağ, geçiyor oraya; siz, özet olarak söyleyeceğinizi söylediniz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, bitiriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Son cümleleriniz; lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben, bu teklifin gerekçesinin ne içerdiğini anlatmak istiyorum; tutanağa geçip geçmediğini ben de biliyorum; ama, kamuoyu bu teklifin gerekçesinde ne var, onu bilsin istiyorum. Konuyu farklı mecralara çekmenin hiçbir manası yok.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kamuoyu biliyor, biliyor; merak etme sen!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "İçerik bakımından, hukuka aykırı olmayan..."

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, mikrofonu kapatmayalım; lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "... ve suç teşkil etmeyen hususları öğretmeye yönelik kişisel faaliyetler, ceza hukuku sorumluluğunu gerektirmez."

BAŞKAN - Süreniz doldu Sayın Bozdağ!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bitiriyorum.

O zaman, ben, bu hususu değerli üyelerin vicdanlarına havale ediyorum, bizi dinleyenlerin de vicdanlarına emanet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Senin imzan var Sayın Bozdağ, senin imzan var burada!

BAŞKAN - Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir ülkenin birliği, beraberliği demek, sadece o ülke coğrafyasının sınırlarının belli olması, sadece o ülke toprakları üzerinde yaşayan insanların bir araya gelmesi anlamına gelmemektedir. Bir ülkenin birliği dediğiniz zaman, o ülkedeki sevginin, inancın, hoşgörünün, geleneklerin, göreneklerin, tadın, üzüntünün, tümünün toplamının bir benzeşme içinde olması ihtiyacı vardır. Eğer bunlar yoksa, o ülkede birlikten ve beraberlikten söz etmek mümkün değildir. Biraz önce, sadece birkaç başlıkla söylemiş olduğum bu kutsal değerler, bütün toplumlarda eğitimle oluşur. Eğer bir toplum, düzenli, ciddî, geleneklerini, güzelliklerini, bilimi, çağdaşlığı öğretme noktasında zayıf kalırsa, o toplumda kültür, o toplumda inanç, o toplumda dayanışma sağlanamaz; dolayısıyla da, o toplumda birlikten, beraberlikten söz etmek mümkün olamaz. Şimdi, böylesine önemli bir noktada, millî eğitimin böylesine önemli bir hususunu, elbette ki, bir millî birlik içinde yapmamız gerekir; eğer, eğitimde bir birliktelik, eğitimde bir ortaklık, eğitimde bir disiplin olamazsa, ülkedeki yaşayan insanların değerlerini ortak oluşturamazsınız.

Şimdi, burada, bu kadar netken bu iş, böyle olduğunu aşağı yukarı hepimiz biliyor iken, çok garip bir biçimde, Adalet ve Kalkınma Partisi, yasa yapıcı noktada iken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğunu oluşturur iken, burası, bir yasa yapıcı kurum iken, bu kurum, kendisinin yapmış olduğu yasaları zaafa uğratan, yasadışılığı, âdeta, teşvik eden, yasanın millî eğitimdeki gücünü zayıflatan, yaptırım gücünü zayıflatan, bir çete toplumu, bir çete eğitim kültürü yaratmaya çalışan, "hiç önemli değil kardeşim, yasadışı okul açabilirsiniz, hukukdışı okul açabilirsiniz, biz, sizi yakaladığımız zaman, 3 kuruş paraya çevrilebilecek bir cezayla sizi salarız; bu nedenle de, korkmanız, ürkmeniz, ülkenin millî eğitimindeki birlikteliğine çok bağlı olmanız gerekmez" anlamına gelebilecek, çok ciddî bir hata işlenmektedir, bir yanlış yapılmaktadır.

Nereden icap etti bu?! Yani, hangimiz "yasadışı" diye tarif ettiğimiz, kendimizin yapmış olduğu, ülkenin menfaatları doğrultusundaki yasaları delmeye çalışan, yok etmeye çalışan, ortadan kaldırmaya çalışan birilerini affetme eğiliminde olabiliriz?

Benden önce konuşan sevgili dostum, kavramları da karıştırıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi kurs verirmiş... Kardeşim "kurum" diyor "kurum" burada... Kurum ile kişi arasındaki farkı hiç olmazsa öğren; yani, herkes, herkese, bireysel olarak yardım edebilir, eğitim olarak yardımcı olabilir; söz konusu olan madde bu değil, kurum, yasadışı eğitilen, kurumlar ve kurumlarda çalışanlar, bilerek çalışanlardan söz ediyoruz.

1938 yılına kadar bu yasa yokmuş...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - O zaman Mustafa Kemal vardı...

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1938 yılından önce, Türkiye'de, Allah inancı için ölen insanları domuz bağlarıyla bağlayıp, beton çukurlarına gömen Hizbullah da yoktu... (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bravo...

HASAN AYDIN (Devamla) - Bu bir realite... Şimdi, siz, Türkiye'de, Türkiye'nin hemen neredeyse bölündüğü tehlikesini 1980'den sonra yaşamaya başladınız. Türkiye'de, dinin ayaklar altına alındığı, din adına insanların boğazlandığı, cellatların ortaya çıktığı bir süreci, cumhuriyet tarihi yeni yaşadı. Terörün en acımasızı yeni yaşanıyor. Tam Türkiye'nin millî eğitimi noktasında inanılmaz bir tehlike ortaya çıkmışken, bu noktada çok daha hassas olmamız gerekirken, gerek terörizm gerek fanatizm, bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin düşmanları çok ciddî bir boyutta ve tehlike konumundayken, bu suçları hafifletmeye yönelik bir öneri geliyor; yani, anlamak gerçekten mümkün değil!

Ama, daha da önemli bir şey var: Arkadaşlar, toplum yaşamında, insan yaşamında, hele hele Parlamentoda, Türkiye'nin örneği, yasa yapıcı olan Parlamentoda dürüstlük, ahlak, etik olmak çok önemli bir değerdir. Sevgili arkadaşım -benden önceki- o kadar rahat konuşabiliyor, diyor ki: "Biz, bütün maddeler üzerinde anlaştık; fakat, bu madde görüşülürken, altkomisyonda geriye çekilecekti. Dolayısıyla, biz bu maddeyi geriye çektik sorun çıkarmamak için." Nasıl olsa kandırırız ya da çoğunluğumuz var, çaktırmadan geçiririz anlamına gelebilecek ve bana kalırsa, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarıma da haksızlık anlamına gelebilecek, etik olmayan, şu kürsüde, altmış milyonun gözünün önünde hile yoluna başvurduğunu beyan eden, arkadan dolanıp iki puan alırım diyebilecek küçüklükteki bir beyanı, şu ekranın önünde söyleyebiliyor! Bu, doğru değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Yani, siz, eğer Cumhuriyet Halk Partisiyle anlaştıysanız, birlikte anlaştıysak, öyle söylüyorsanız, anlaşma mukaddestir, anlaşmaya sadık kalmak gerek. Anlaşma, elinizdeki gücü, karşınızdakinin size güvenini istismar noktasına gelmemeli. Bunun adı, Türk Dilinde, "hile." Koca bir grup, 360 küsur kişilik bir koca grup, çok rahat bir biçimde, yetmiş milyonun gözünün içine baka baka hile yapabilmektedir!

Değerli arkadaşlarım, ne bizi saf ya da kör ne de milleti aptal zannetmeyin! Ben, bu yasanın geri çekilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu yasa, Türkiye'de zaten işlemez. Siz, bu noktadaki inatlarınızın bedellerini çoğu zaman çok rahat bir biçimde aldınız. Türkiye'de, Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye halkı, insanlarımız ve Adalet ve Kalkınma Partisinin içindeki sağduyulu arkadaşlarımız, bunun ne kadar cılız, ne kadar zayıf, ne kadar hileci, ne kadar gereksiz, ne kadar lüzumsuz, ne kadar işlemez olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun reddedildikten, bu madde reddedildikten sonra da Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlamak istiyorum.

Önergenin çok önemli eksiği var, hiç konuşulmadı. Kanun maddesini okursanız, burada öğretmenlik görevini yapan kişilerin de aynı cezayla, aynı suçla itham edilip cezalandırılacağı yazılıyor; bu metinde yok. 263'ün ikinci fıkrası, "yukarıdaki fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da kara verilir" diyor, o da yok. Yani, kapatmayı da bir tarafa bırakıyoruz, orada görev yapan, çalışanlarla ilgili cezaî müeyyideyi de bir tarafa bırakıyoruz ve cezayı da erteleme sınırı değil, para cezası sınırına çekiyoruz, kısa süreli cezalara kadar çekiyoruz; çünkü, bir yıla kadar olan cezalar kısa süreli cezalar.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın felsefesinde şu var: Hâkime takdir yetkisi vardır, makas açıktır, cezanın alt ve üst sınırı arasında büyük fark vardır. Olayın vahametine göre, önemine göre, suçun işlenişindeki amacına göre, sonuçlarına göre alt ve üst sınır arasında ceza tertip edilebilir.

Sizin korumak istediğiniz... O gerekçede ben okudum, doğru olmayan gerekçe, bu doğru değil değerli arkadaşlar. Siyaseti adam gibi yapacağız, doğru yapacağız, kafamızın arkasındakini öne koyacağız; siyaset yürek işidir. Bu gerekçelere baktığımızda, aslında korumak istediğiniz, kafanızın arkasında olan düşüncelerinizin kimi korumak istediğini biliyoruz, onlarla ilgili hiçbir gerekçe yok. Haa, bunları mı korumak istiyorsunuz? Değerli arkadaşlar, hâkim bakar, o kadar masumane bir sorun varsa, altı ay cezayı verir, paraya çevirir, erteler. Bir problem var mı? Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli hukukçular, herkes biliyor bunu. Bir problem yok; ama, sıkıntı başka. Sıkıntı, bu gerekçe değil; sıkıntı, korumak istediğiniz kesimler. Siz, 2003 yılında, o korumak istediğiniz, kanundışını demiyorum, kanuniçi izinle kurulan, dinî eğitim verilen Kur'an kurslarının, eğitim kurumlarının sayısını biliyor musunuz? Ben, size söyleyeyim; 44 977 Kur'an kursu açılmış, yaz kursu yapılmış. Toplamını söylüyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Yapılsın, ne zararı var?

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Hiçbir zararı yok.

Türkiye Cumhuriyeti, insanlarının, halkının özgürce, bağımsız ve baskı altında olmadan inancını yaşamasını, Cumhuriyet Halk Partisiyle sağlamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi, bu cumhuriyeti kuran insanlara, insanca yaşama, insanca inançlarını yaşama fırsatını veren bir partidir ve bu, masum, inanan insanlarımızın hiçbir ayırım gözetmeden, hiçbir dil, din ayırımı, inanç ayırımı gözetmeden herkesin inançlarını yaşamasını, düşüncelerini açıklamasını, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği düzen sağlamıştır.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Takıyye yapma, samimî konuş!

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bizim amacımız o değil, söyleyeyim.

Kanun diyor ki, kanundışı eğitime ceza veriliyor. Ben de size diyorum: Kanundışı eğitim, kanundışı din eğitimi yapılan yerler nerelerdir; devletin denetleyemediği yerler, Cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin, Atatürk'e deccal diyenlerin kurumlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, siz, şunu bilin, yemin ettiğiniz Anayasanın maddelerini iyi okuyun tekrar. Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükümeti, Anayasasının 2 nci maddesinde, bu ülkenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu söylenen Türkiye Cumhuriyetinin hükümetidir; gericilerin, yobazların değil! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Öyle olmadığınızı da kabul ediyorum. Kabul ediyorum öyle olmadığınızı; ama, gereğini yapacaksınız. (AK Parti sıralarından "yakışıyor mu" sesleri, gürültüler)

Değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Lütfen hatibi dinleyelim arkadaşlar.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Sayın Bekir Bozdağ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım... (AK Parti sıralarından "Sorun ne?!" sesleri)

Hiçbir problem yok arkadaş; bu kanun yeterli, bu madde yeterli.

Sayın Bekir Bozdağ'ın, elimde, 26 ncı madde, bu önerilen maddenin "teklif metninden çıkarılmıştır" denen altkomisyon raporunda imzası var.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Evet, evet...

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bakın, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara, 26 ncı maddeye karşıyım diyor; yani, tekliften çıkarılmasına karşıyım diyor. Hiç olmazsa, eğer bunu savunacaksanız, imza atmamış birini bulsaydınız. Bunu kabul eden bir arkadaşımız, o zaman söylediğinin tam tersini burada yapıyor.

Siyaset, doğruluk, dürüstlüktür, değerli arkadaşlar.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Samimiyet ister.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Size, son olarak şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, ne Atatürk'ten ne inançlardan ne halkımızın zafiyetlerinden siyaset yapmak, oradan kâr elde etmek istemiyoruz; ama biz, bağlandığımız, yeminimizle bağlandığımız, Anayasamıza bağlı, demokratik, laik cumhuriyeti korumaya ve o konuda gerekirse, can vermeye yemin ettik, namus yemini ettik. Bunun gereğini yapıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Allah, allah!..

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Ve bu Meclisin, İktidar Partisiyle, muhalefet partisiyle -ben inanıyorum, sizin içinizden bazı arkadaşlarımızın bu teklife karşı olduğunu, komisyonda da karşı olunduğunu; teker teker açıklamak istemiyorum- herkesin hassasiyetini dikkate alarak, gereksiz yere insanların kafasında bir soru işareti yaratacak böyle bir teklifin geri çekilmesini veya reddedilmesini talep ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çorbacıoğlu.

Yeni 29 uncu madde ihdasıyla ilgili...

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Bakan ne düşünüyor acaba bu maddeyle ilgili?

BAŞKAN - Siz yerinizden bir açıklama isteyebilirsiniz.

Madde üzerindeki görüşmeleri tamamlamıştık; ancak, son hatip Sayın Çorbacıoğlu'nun konuşmasında kendi isminden bahsedilerek bir konu ifade edildiğini ve doğru olmadığını Başkanlığımıza aktaran Sayın Hasan Kara, yerinden, kısa bir açıklama, birkaç cümleyle yapmak istiyor.

İçtüzüğümüze göre, bir açıklama hakkı veriyorum; buyurun.

Çok kısa ve öz, sadece o konuda...

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyelerimiz; az önce, Sayın Hatip Yüksel Çorbacıoğlu konuşurken doğru söyledi; ama, yanlış anlamaya meydan vermemek için ben özellikle açıklamak istedim.

Bu teklifi farklı şekilde ben üstkomisyona getirmiştim. Üstkomisyondan altkomisyona sevk edildi. Altkomisyonda, bu madde tekliften çıkarılması hususunda bir görüş oluştu; ben buna karşı olduğumu söyledim. Yani, ben, bunun, hem altkomisyonda hem üstkomisyonda hem de Genel Kurulda görüşülmesi taraftarıydım.

HASAN ÖREN (Manisa) - Doğru davranmışsın, helal olsun sana!

HASAN KARA (Kilis) - Ben, bunu sadece, yanlış anlamaya meydan vermemek için anlatmaya çalıştım.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, anlaşılmıştır efendim.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair ve 29 uncu madde olarak yeni madde ihdasına dair olan önergeyi şimdi, görüşmeler tamamlanmış olduğundan...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Bakan açıklama yapsın!

BAŞKAN - Bir dakika efendim; usulî bir hata yapmayalım.

Şimdi, yeni madde ihdasına dair olan bu önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bir dakika Sayın Başkan... Usule aykırı iş yapıyorsunuz. Hükümete ve Komisyona sormadınız.

BAŞKAN - Efendim, başta sordum ve salt çoğunlukla katıldı.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim katıldı? Hükümet katıldı mı?

BAŞKAN - Efendim, izin verir misiniz... Şimdi oylamaya geçmedim; ama, açıklayayım. Zaten, bu önergeyi okuttuğum zaman...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önerge okunduktan sonra sordunuz mu?

BAŞKAN - Sordum. Zaten katılmasalar, görüşlerini bildirmeseler salt çoğunlukla, işleme koymayıp reddedecektim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bakana, hükümete?..

BAŞKAN - Efendim, bunda İçtüzüğe göre Bakana sormuyoruz. Sadece komisyona soruyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Niye sormuyorsunuz?

BAŞKAN - Bu, madde efendim.

Önergeyi madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hayırlı olsun Sayın Başkan!..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bravo!.. Bravo!.. Hayırlı olsun!.. Kendi kendinize çalışın. Biz terk ediyoruz.

(CHP Grubu milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk ettiler)

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... 29 uncu madde olarak kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Diğer maddeler buna göre teselsül ederek görüşülecektir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- Türk Ceza Kanununun 268 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen  "bu kişiye" ibaresi, "başkasına" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 31.- Türk Ceza Kanununun 269 uncu maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(5) Basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilmesi için, bunun aynı yöntemle yayınlanması gerekir."

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yaşar, sen de çekil!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sen de çekil Yaşar!

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Atilla Kart?.. Yok.

(Bilecik Milletvekili ve Başkanlık Divanı Kâtip Üyesi Yaşar Tüzün Başkanlık Divanındaki yerini terk etti)

BAŞKAN - Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

Efendim, Divan Kâtibi...

31 inci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge var; okutuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına..."

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Divan eksik Sayın Başkan.

(Konya Milletvekili ve Başkanlık Divanı Kâtip Üyesi Harun Tüfekci Başkanlık Divanındaki yerini aldı)

"...Görüşülmekte olan 901 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 26.5.2005

 

Süleyman Sarıbaş

Miraç Akdoğan

Muharrem Eskiyapan

 

Malatya

Malatya

Kayseri

 

Ülkü Gökalp Güney

Muharrem Doğan

 

 

Bayburt

Mardin

 

Madde 31.- Türk Ceza Kanununun 269 uncu maddesinin 5. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

(5) Basın ve yayın yolu ile yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek için, sanığın hâkim önünde pişmanlığını açık olarak  beyan etmesi gerekir."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Hükümet katılıyor mu?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Suç işlendikten sonra basın kuruluşunun el değiştirmesi veya kapanması durumunda yayınlama mümkün olmayacağından madde değiştirilmelidir.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 32.- Türk Ceza Kanununun 288 inci maddesinin ikinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 33.- Türk Ceza Kanununun 292 nci maddesinin altıncı fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 34.- Türk Ceza Kanununun 293 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "Gözaltına alınan," ibaresi, madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 35.- Türk Ceza Kanununun 299 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 36.- Türk Ceza Kanununun 302 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 37.- Türk Ceza Kanununun 304 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 38.- Türk Ceza Kanununun 305 inci maddesinin başlığı "Temel millî yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama" olarak; birinci ve ikinci fıkraları ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Temel millî yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla veya bu nedenle, yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için maddi yarar sağlayan vatandaşa ya da Türkiye'de bulunan yabancıya, üç yıldan on yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir. Yarar sağlayan veya vaat eden kişi hakkında da aynı cezaya hükmolunur.

(2) Fiilin savaş sırasında işlenmiş olması hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın söz isteği var.

Buyurun Sayın Yalçınbayır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bilindiği gibi, 305 inci madde, temel millî yararlara karşı hareket suçunu düzenlemiş ve temel millî yarar deyiminden ne anlaşılması gerektiğini de açıklamıştır. Burada bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik ve cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel nitelikleri, Anayasanın değiştirilemez hükümlerine atıfta bulunulmuş ve bunlar tadat edilmiştir. Temel millî yarar, son derece geniş kapsamlı bir kavramdır; ama, bu şekilde tadat edilmekle bir sınırlandırma getirilmiştir.

Bu maddenin Meclis Genel Kurulunda kabulü sırasında komisyondaki gerekçe de aynen kabul edilmişti. Komisyondaki gerekçenin dikkati çeken bir kısmını okumak istiyorum. Mevcut 305 inci maddenin gerekçesinde yazılı Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye'ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi bir gerekçe vardı. Bu gerekçe, şüphesiz ki, mahkemeleri bağlamaz; ama, bu gerekçe yok hükmünde de değildir, mahkemelerin bunlara atıfta bulunarak hüküm tesis etmeleri de mümkündür. Böyle bir durum acaba bizim kabul ettiğimiz evresel standartlara uygun mudur? Kendi duygusal düşüncelerimizi bir tarafa bırakalım. Kabul ettiğimiz evrensel standartlar içinde bu gerekçenin kabulü mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Lütfen, onu, bir kere daha, hatırlayalım.

Değerli milletvekilleri, düşünce özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesiyle, İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla, Anayasamızla, Anayasa Mahkemesinin içtihatları ve yargı kararlarıyla güvence altına alındı. Düşünce özgürlüğünün vardığı seviyeyle çelişecek gerekçelerden bizim kaçınmamız gerekir. Bu gerekçenin ortadan kaldırılmasını içeren bir yasa teklifini, ben, bu teklifle eşzamanlı komisyona havale ettim, sadece bu maddeyle ilgiliydi, birleştirilebilirdi; ama, her nedense komisyonun takdiri bu şekilde oldu.

Burada, suçun, basın yayın yoluyla işlenmesi hali, cezanın artırılma sebebi olmaktan çıkarıldı. Benim teklifim de aynısını içeriyordu. Suçun, basın yayın yoluyla işlenmesi mümkündür. Bu halde, birinci fıkrada öngörülen cezayla fiil cezalandırılabilir. Cezanın artırılmasının savaş haliyle eş tutulması, mevcut metinde, basın ve yayın organları tarafından kabul edilemez, halk tarafından kabul edilemez niteliktedir. Suçun, basın yayın organları yoluyla işlenmesi halinde, cezanın özel olarak artırılmasına gerek yoktur; teklif de bunu içermektedir.

Şimdi, burada, biz, ayrıca, Türkiye'de bulunan yabancıları da bu suçun kapsamına dahil ediyoruz ve biz şunları söylüyoruz değerli milletvekilleri, Belçika'da Ceza Kanununda yapılmak istenilen değişiklikle, sözde Ermeni soykırımını küçümseyen, gerekçelendiren ve tasvip edenleri bir yıla kadar hapis ve 5 000 euroya kadar para cezasına çarptıran yasa teklifini kınıyoruz. Sözde Ermeni soykırımının inkârını suç haline getiren Fransız Parlamentosuna sunulan teklifi de kınıyoruz. İsviçre Zürih Kanton Mahkemesinin Sayın Halaçoğlu'yla ilgili aldığı kararı da kınıyoruz. Onların yasal dayanaklarını da kınıyoruz.

Biz, yine, 15 ulusal parlamentoda sözde soykırıma ilişkin kararların kabul edilmesinin evrensel değerlerle bağdaşmadığını söylüyoruz; düşünce özgürlüğüyle bağdaşmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; buyurun efendim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bunlar, aynı zamanda, bütün ülke parlamentolarını da bağlayan 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesinde tanımlanan soykırıma da uymamaktadır. Onun tanımının ne olacağı, o sözleşmede bellidir. Parlamentolar, artık, istediği gibi karar verebilen organlar değildir; imzaladıkları uluslararası sözleşmeler onları bağlıyor. Bu 15 parlamento, ayrıca, 52 yerel parlamento ve organlar, 2 uluslararası kuruluş, bu evrensel kuralları gözardı ederek, düşünce özgürlüklerini gözardı ederek ve karar alma sürecinde ilgililerin görüşlerini almak veya onların görüşlerini bilgiye, belgeye ulaşmak ve karşılaştırmak suretiyle karar verme usulüne uymadan, sadece bir taraflı çalışmalar sonucu, bir tarafın lobi faaliyetleri sonucu karar aldılar diye kınıyoruz.

Biz, kabul edilemez bu haldeki çalışmaları kınarken, onlarla paralel duruma düşemeyiz. Bu gerekçenin çıkarılması gerekir. Demin söylediğim gerekçe, düşünce özgürlüğüyle bağdaşmıyor. Bunu kabul etmeyebilirsiniz, buna katılmayabilirsiniz; ama, düşünce özgürlüklerinin vardığı seviye budur. Bu kanun, aynı zamanda Adalet Bakanına da bir görev veriyor: "Savaş hali dışında işlendiği takdirde bu nedenlerle kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır." Bu yetkiyi kullanacak olan Adalet Bakanlarının, ulaştığımız seviyeyi dikkate almaları, o üslubu ve nezaketi gözetmeleri gerekir. Aksi davranış, Avrupa Birliği sürecinde, 2005 raporunda mutlaka yerini bulacaktır. Bunlardan bizim özenle kaçınmamız gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçınbayır.

Komisyon Başkanımızın söz isteği var.

Buyurun Sayın Toptan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için, Sayın Yalçınbayır'ın üzerinde durduğu bir hususa açıklık getirmek istiyorum zabıtlara geçmesi bakımından.

Teklifle, 305 inci maddenin ikinci fıkrasındaki "ya da yararın basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak için verilmiş veya vaat edilmiş olması" sözcükleri madde metninden çıkarılmaktadır. Sayın Yalçınbayır'ın, 305 inci maddenin gerekçesinde sözünü ettiği paragraf, münhasıran, keza bu fıkraya göre "basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak" başlığını taşıyan paragraf olduğu için ve biraz evvel okuduğum ve bu teklifle yasa metninden çıkan hükme bağlı olduğu için, gerekçe de metnin çıkışıyla birlikte kendiliğinden madde gerekçesinden çıkmış olmaktadır.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan maddeyle ilgili bir açıklamada bulunmuştur yerinden. Bu açıklamayı da hep beraber dinledik.

Şimdi, 38 inci maddeyi, görüşmeler tamamlanmış olduğundan, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 39.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.03
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.20

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

901 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798)  (S. Sayısı: 819) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 819 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen?.. Yok.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan?.. Yok.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip?.. Yok.

Şahsı adına, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

                          

(x) 819 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

 

MAHALLÎ İDARE BİRLİKLERİ

KANUNU TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1.- Bu Kanunun amacı; mahallî idare birliklerinin hukukî statüsünü, kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2.- Bu Kanun mahallî idare birliklerini kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3.- Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Mahallî idare: İl özel idaresi, belediye ve köyü,

b) Mahallî idare birliği: Birden fazla mahallî idarenin, yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden bazılarını birlikte görmek üzere kendi aralarında kurdukları kamu tüzel kişisini,

c) Birlik: Mahallî idare birliğini,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Birliğin Kuruluşu, Tüzüğü, Görev ve Yetkileri

Kuruluş

MADDE 4.- Birlik, birlik tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni ile kurulur ve tüzel kişilik kazanır.

Kurulmuş bir birliğe üyelik, üye olmak isteyen mahallî idare meclisinin kararı ve buna dayalı başvuru üzerine, birlik meclisinin kabulü ile olur. Bu durumda Bakanlar Kurulunun izni aranmaz. Ayrılmada ilgili mahallî idare meclisinin kararı yeterlidir.

Su, atık su, katı atık ve benzeri altyapı hizmetleri ile çevre ve ekolojik dengenin korunmasına ilişkin projelerin zorunlu kılması durumunda; Bakanlar Kurulu, ilgili mahallî idarelerin, bu amaçla kurulmuş birliğe katılmasına karar verebilir. Bu fıkrada belirtilen birliklerden ayrılma da Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.

Mahallî idarelerin bütün görevlerini kapsayacak şekilde genel amaçlı veya amacı açıkça belirlenmemiş birlik kurulamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Birlik tüzüğü

MADDE 5.- Birlik tüzüğü, birliği kuracak mahallî idarelerin meclislerinde üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuyla kabul edildikten sonra valinin; birlik birden fazla ildeki mahallî idarelerin katılımı ile kuruluyorsa İçişleri Bakanının onayı ile kesinleşir. Tüzük değişikliğinin nasıl yapılacağı birlik tüzüğünde gösterilir ve onaylanması hakkında tüzüğün onaylanmasına ilişkin usûl uygulanır.

Birlik tüzüğünde aşağıdaki hususların bulunması zorunludur:

a) Birliğin adı ve amacı.

b) Birlik üyesi mahallî idarelerin adları.

c) Birliğin merkezi.

d) Birliğin görev süresi, sona ermesi ve tasfiyesi.

e) Birliğe devredilen görev ve hizmetler.

f) Birlik meclisinin ve birlik encümeninin toplantı dönemleri.

g) Birlik üyesi mahallî idarelerin her birinin birlik meclisinde kaç üye ile temsil edileceği ve seçilen üyelerin görev süresi ve birlik encümeni üye sayısı.

h) Birlik üyelerinin, birliğin kuruluş ve faaliyet giderlerine katılma payları ve bu payların tespit yöntemi.

i) Birliğin gelirleri, giderleri, bütçe ve çalışma programlarına ilişkin hususlar.

j) Birlik üyesi mahallî idarelerin ve bu idarelerin hizmet alanında yaşayanların birlik hizmetlerinden yararlanma usûlleri.

k) Tüzük değişikliğinin nasıl yapılacağı.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Birliğin hak ve yetkileri

MADDE 6.- Mahallî idare birlikleri, tüzükte birliğe devredilmesi öngörülen mahallî müşterek nitelikli hizmetlere ilişkin olarak üye mahallî idarelerin hak ve yetkilerine sahiptir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Birliğin Organları

Birliğin organları

MADDE 7.- Birliğin organları; birlik meclisi, birlik encümeni ve birlik başkanıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Birlik meclisi

MADDE 8.- Birlik meclisi, birliğin karar organıdır ve birlik üyesi mahallî idarelerin meclislerinin kendi üyeleri veya belediye meclis üyeliğine seçilmeyi haiz kişiler arasından, birlik tüzüğünde belirlenen sayıda ve gizli oyla seçecekleri üyelerden oluşur. Ancak dışarıdan seçileceklerin sayısı mahalli idare meclisinden seçileceklerin üçte birini geçemez. Asıl üye sayısının yarısı kadar yedek üye seçilir.

Birliğin üyesi olan il özel idaresi için vali, belediye için belediye başkanı ve köy için muhtar, birlik meclisinin doğal üyesidir. Birlik meclisinde bunların dışında doğal üye bulunmaz. Meclis üye tam sayısına doğal üyeler de dâhildir. Vali ve belediye başkanı birlik meclisinde kendisini temsil etmek üzere meclis üyelerinden birine yetki verebilir.

Üye mahallî idarelerden herhangi birinin birlik meclisindeki asıl üyeliklerinde boşalma olursa, birlik başkanı o mahallî idarenin yedek üyelerini göreve çağırır. Çağrılacak yedek üye kalmadığı takdirde üye mahallî idarelerin meclisleri, ilk toplantılarında yeniden yedek üye seçimi yapar. Birlik meclisinin feshedilmesi durumunda yeniden asıl ve yedek üye seçimi yapılır. Bu üyeler kalan süreyi tamamlar.

İl özel idaresi, belediye ve köy idarelerindeki görevleri sona erenlerin birlik meclisi üyeliği de sona erer.

Birlik meclisi üyeliği, üyeliğin düşmesini gerektiren bir sebeple sona erenler, bir sonraki dönemde birlik meclisi üyeliğine seçilemezler.

Birlik tüzüğünde, üye mahallî idarelerin birlik meclisinde nüfus ve katılım payı oranına göre temsil edilmesine dair esas getirilebilir.

Birlik başkanı aynı zamanda birlik meclisinin de başkanıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Meclisin görev ve yetkileri

MADDE 9.- Birlik meclisinin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yatırım planı ve çalışma programını görüşmek ve kabul etmek.

b) Bütçe ve kesin hesabı kabul etmek, bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.

c) Borçlanmaya karar vermek.

d) Taşınmaz mal alımına, satımına, kiralanmasına ve takasına karar vermek.

e) Birlik tarafından yürütülecek hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.

f) Şartlı bağışları kabul etmek.

g) Dava konusu olan ve miktarı iki milyardan onbin Yeni Türk Lirasına kadar birlik alacaklarının sulhen halline karar vermek.

h) Birlik yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına karar vermek.

i) Birlik başkanlık divanını, birlik encümen üyelerini ve meclis ihtisas komisyonu üyelerini  seçmek.

j) Birlik teşkilâtına ait birimlerin kurulmasına karar vermek.

k) Birlik tüzüğünde öngörülmesi halinde tüzük değişikliğini kabul etmek.

l) Birlik tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek.

m) Birlik başkanıyla birlik encümeni arasındaki anlaşmazlıkları karara bağlamak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin (g) bendinde geçen "iki milyardan" ibaresinin "iki bin Yeni Türk Lirasından" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Tevfik Akbak

Faruk Koca

 

 

Çankırı

Ankara

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sehven yazıldığı anlaşılan ibare düzeltilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 9 uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Meclis başkanlık divanı

MADDE 10.- Birlik meclisi, birliğin kuruluşundan mahalli idare genel seçim sonuçlarının Yüksek Seçim Kurulunca ilânından itibaren otuz gün içinde birlik merkezinin bulunduğu mahallin mülkî idare amiri tarafından birlik merkezinde toplantıya davet edilir. Meclis, en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak ilk iki yıl için görev yapmak üzere, üyeleri arasından ve gizli oyla birlik başkanını, meclis birinci ve ikinci başkan vekili ile kâtip üyeleri seçer. İlk iki yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı üyeleri yapılacak ilk mahallî idareler seçimine kadar görev yapar. Üyelerinin tamamı il özel idarelerinden oluşan birliklerde birlik başkanı, birlik merkezinin bulunduğu ilin valisidir.

Meclis başkanlık divanı seçimi üç gün içinde tamamlanır.

Birlik meclisine birlik başkanı, bulunmaması durumunda meclis birinci başkan vekili, onun da bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili başkanlık eder. Ancak yıllık faaliyet raporunun görüşüldüğü meclis toplantısı meclis başkan vekilinin başkanlığında yapılır.

Başkanlık divanında boşalma olması durumunda kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üye seçilir.

Meclis başkanı, meclis çalışmalarında düzeni sağlamakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Komisyon Başkanının maddeyle ilgili bir açıklama isteği var.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, burada, 10 uncu maddede "birlik meclisi, birliğin kuruluşundan mahallî idare..." bu arada bir "ve" eksikliği var, cümlenin daha iyi olması için "ve" sözcüğünün buraya konulması gerekiyor.

BAŞKAN - Gerekli not alınmıştır, buna göre oylanacaktır.

Teşekkür ederim.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Meclis toplantısı

MADDE 11.- Meclis toplantıları, üye mahallî idarelerin kanunlarında belirtilen toplantı dönemleri dikkate alınarak yılda ikiden az olmamak üzere birlik tüzüğünde gösterilen zamanlarda yapılır. Yılın ilk toplantısı dönem başı toplantısıdır.

Birlik başkanı, üye mahallî idare meclislerinden birinin talebi, birlik meclisi üyelerinin üçte birinin gerekçeli teklifi veya acil durumlarda kendisinin lüzum görmesi üzerine birlik meclisini olağanüstü toplantıya çağırır. Olağanüstü toplantı çağrısı ve gündem en az üç gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca ilân edilir.

Birlik meclisinde plan ve bütçe komisyonunun dışında birliğin faaliyet konularında olmak üzere ihtisas komisyonları kurulabilir. İhtisas komisyonları meclis üyeleri arasından birlik meclisinin kararıyla kurulur ve komisyon üye sayısı beşi geçemez. Komisyon üyelerinin ayrı mahalli idare temsilcileri arasından seçilmesi esastır.

Olağanüstü toplantılarda, çağrıyı gerektiren konuların dışında bir iş görüşülemez.

Birden çok ili kapsayan mahalli idare birliklerinde mahalli idare birlik meclisinin kararları o birliğin merkezinin olduğu yer mülki idare amirine gönderilir.

Birlik meclisinin toplantıları, kararları, çalışma esas ve usûlleri, bilgi edinme ve denetim yolları, feshi, meclis üyeliğinin sona ermesi, ihtisas komisyonu üyelerinin seçimi ile meclis üyelerinin yükümlülükleri hakkında bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda, Belediye Kanununun belediye meclislerine ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Birlik encümeni

MADDE 12.- Birlik encümeni, birlik başkanı ile sayısı yediyi geçmemek üzere birlik tüzüğünde gösterilecek sayıda meclis üyesinden oluşur. Ülke düzeyinde kurulan birliklerde bu sayı iki kat olarak uygulanır. Bu üyeler, birlik meclisince, dönem başı toplantısında kendi üyeleri arasından gizli oyla bir yıllığına görev yapmak üzere seçilir. Birlik başkanı, encümeninin de başkanıdır.

Birlik encümeni birlik tüzüğünde belirtilen sürelerle toplanır. Bu süre bir ayı aşamaz.

Herhangi bir sebeple yıl içinde seçilen encümeni, dönem başına kadar görev yapar. Birlik meclisi üyeliği sona erenlerin birlik encümeni üyeliği de sona erer.

Üye sayısı dört veya daha fazla olan mahallî idare birliklerinde, encümen üyelerinin ayrı ayrı mahallî idarelerin meclis üyeleri arasından seçilmesi zorunludur.

Birlik meclisinin feshi durumunda, yeni meclis oluşuncaya kadar birlik meclisi ve birlik encümenine ait görevler, ulusal düzeyde kurulan birlikler için İçişleri Bakanlığınca, diğer birlikler için birlik merkezinin bulunduğu yer mülkî idare amirince kamu görevlileri arasından biri başkan olmak üzere görevlendirilecek beş kişilik bir heyet tarafından yürütülür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Komisyon Başkanının maddeyle ilgili bir açıklama talebi var.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- 12 nci maddenin üçüncü fıkrasında "Herhangi bir sebeple yıl içinde seçilen"den sonra "birlik" sözcüğünün düştüğü görülmüş. Buraya "birlik" sözcüğünün ilave edilmesi gerekiyor.

BAŞKAN- Birlik encümeni?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- Evet, birlik encümeni.

BAŞKAN- Evet, bu şekilde not edilmiştir.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)- Teşekkür ederim.

BAŞKAN- 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Encümenin görev ve yetkileri

MADDE 13.- Birlik encümeninin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yatırım plânı ve çalışma programı ile bütçe ve kesinhesabı inceleyip birlik meclisine görüş bildirmek.

b) Kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği kamu yararı kararını almak.

c) Öngörülmeyen giderler ödeneğinin harcama yerlerini belirlemek.

d) Bütçede fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.

e) Kanunlarda öngörülen cezaları vermek.

f) İkibin Yeni Türk Lirasına kadar olan davaların sulhen halline karar vermek.

g) Taşınmaz mal alımına, satımına, kiralanmasına ve takasına ilişkin meclis kararlarını uygulamak.

Birlik encümeninin toplantıları, kararları ile çalışma esas ve usûlleri hakkında bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, Belediye Kanununun belediye encümenine ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Birlik başkanı

MADDE 14.- Birlik başkanı, birlik idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Birlik başkanının görev ve yetkileri şunlardır:

a) Birliği yönetmek ve birliğin hak ve menfaatlerini korumak.

b) Yatırım plânı ve çalışma programı ile bütçeyi ve kesinhesabı hazırlamak, uygulamak, izlemek, değerlendirmek ve bunlarla ilgili olarak hazırlayacağı yıllık faaliyet raporunu meclise sunmak.

c) Birliği temsil etmek veya vekil tayin etmek.

d) Birlik meclisine ve birlik encümenine başkanlık etmek.

e) Birliğin taşınır ve taşınmaz mallarını idare etmek.

f) Birliğin gelir ve alacaklarını takip ve tahsil etmek.

g) Yetkili organların kararını almak şartıyla sözleşme yapmak.

h) Birlik meclisi ve birlik encümeni kararlarını uygulamak.

i) Birlik meclisi ve birlik encümeninin yetkisi dışında kalan diğer ödenek aktarmalarını yapmak.

j) Birlik personelini atamak.

k) Birliği denetlemek.

l) Şartsız bağışları kabul etmek.

m) Kanunlarla birliğe verilen ve birlik meclisi veya birlik encümeni kararını gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.

Birlik bütçesinin harcama yetkilisi birlik başkanıdır. Birlik başkanı bu yetkisini birlik genel sekreterine veya birlik müdürüne devredebilir.

Birlik başkanlığının sona ermesi ile ilgili olarak Belediye Kanununun belediye başkanlığının göreve devamsızlık dışındaki sebeplerle sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Malî Hükümler

Birliğin gelirleri

MADDE 15.- Birliğin gelirleri şunlardır:

a) Birlik üyelerinin, birliğin kuruluş ve faaliyet giderlerine katılma payları.

b) Birlik meclisi tarafından belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı ücretler.

c) Diğer kamu kurum ve kuruluşlarından aktarılacak ödenekler.

d) Taşınır ve taşınmaz malların kira, satış ve başka suretle değerlendirilmesinden elde edilecek gelirler.

e) Kira ve faiz gelirleri.

f) Bağışlar.

g) Köy birlikleri için il özel idaresi bütçesinden ayrılacak pay.

h) Diğer gelirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci maddesinin (g) bendinde geçen "köy birlikleri" ibaresinin, "köylere hizmet götürme birlikleri" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Tevfik Akbak

Faruk Koca

 

 

Çankırı

Ankara

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut uygulamada köylere hizmet birlikleri bulunmaktadır ve bu birlikler çok önemli hizmetler yürütmektedir. Dolayısıyla, bu ismin korunmasında yarar görülmüştür.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul edilmiştir.

Şimdi, 15 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Birliğin giderleri

MADDE 16.- Birliğin giderleri şunlardır:

a) Birlik hizmetlerinin yürütülmesi için yapılacak giderler.

b) Birliğin personeline ve seçilmiş organlarının üyelerine ödenen maaş, ücret, ödenek, huzur hakkı, yolluk, hizmete ilişkin eğitim harcamaları ile diğer giderler.

c) Hizmet karşılığı alınacak ücretler ve diğer gelirlerin takip ve tahsili için yapılacak giderler.

d) Birliğin hizmet binalarının, tesislerinin, araç ve gereçlerinin temini, yapımı, bakımı ve onarımı için yapılan giderler.

e) Faiz, borçlanmaya ilişkin diğer ücretler ile sigorta giderleri.

f) Dava takip ve icra giderleri.

g) Avukatlık, danışmanlık ve denetim ücretleri.

h) Kamu ve özel sektör kuruluşlarıyla yapılan ortak hizmetler ve diğer proje giderleri.

i) Temsil, tören ve ağırlama giderleri.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Teşkilât

MADDE 17.- Norm kadroya uygun olarak birlik teşkilâtı birlik müdürü, yazı işleri, mali işler birimleriyle birliğin faaliyet alanına göre kurulacak teknik işler biriminden oluşur.

Ülke düzeyinde kurulan birliklerle üye sayısı yüzden fazla olan birliklerde teşkilât, norm kadroya uygun olarak genel sekreter, yazı işleri ve malî işler birimleriyle birliğin faaliyet alanında olmak ve sayısı üçü geçmemek üzere birlik meclisinin kararıyla kurulacak diğer birimlerden oluşur.

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurlar, 5272 sayılı ve 7.12.2004 tarihli Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen esas ve usûllere göre birlik genel sekreteri veya diğer üst yönetici kadrolarında görevlendirilebilir. Bu tür görevlendirmelerde ilgilinin kendi kurumundan aldığı her türlü malî ve sosyal hakları kesilmez, ancak kurumundan aldığı aylık ve diğer ödemelerin toplam tutarını geçmemek üzere birlik encümeni kararıyla ek ödeme yapılabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 adet önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı Kanun Tasarısının 17 nci maddesinin son fıkrasında geçen "5272 sayılı ve 7.12.2004 tarihli Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin beşinci fıkrasında" ibaresinin "Belediye Kanununda" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Faruk Koca

 

Bursa

İstanbul

Ankara

 

Nur Doğan Topaloğlu

Mehmet Sarı

 

 

Ankara

Osmaniye

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Belediye Kanununun değişikliği hususu gözönünde bulundurulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Köy birlikleri

MADDE 18.- İlçelerde, köylere ait hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak, tarım ürünlerinin üretim ve pazarlanması hariç, gerektiğinde bu hizmetleri bizzat yapmak ve kırsal kalkınmayı sağlamak üzere, tüm köylerin iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan köy birliği kurulabilir. Bakanlar Kurulu, bu konuda genel izin vermeye yetkilidir.

Birlik başkanı merkez ilçelerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde kaymakamdır. Köy birliğinin meclisi, kaymakamın başkanlığında , birliğe üye köylerin muhtarları ve o ilçeden seçilen il genel meclisi üyelerinden oluşur. Köy birliğinin encümeni birlik başkanının başkanlığında meclisin kendi üyeleri arasından gizli oyla seçeceği en az biri il genel meclisi üyesi olmak üzere dört üyeden oluşur. Köy birliklerinin meclis ve encümeninin başkan ve üyelerine huzur hakkı ödenebilir.

İl özel idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları; köye yönelik hizmetlerine ilişkin yapım, bakım ve onarım işlerini aralarında yapacakları anlaşmaya göre köy birlikleri aracılığıyla gerçekleştirebilir. Bu takdirde, gerekli kaynak bu birliklere aktarılır ve söz konusu iş, birliğin tâbi olduğu esas ve usullere göre sonuçlandırılır.

Köy birlikleri, ihtiyaca göre hizmet akdiyle personel istihdam edebilir. Ancak, köy birliklerinin yıllık toplam personel giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin Vergi Usul Kanununda belirlenen yeniden değerleme katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın % 10'unu aşamaz. Vali ve kaymakamlar birlik hizmetlerini yürütmek üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından personel görevlendirebilir. Bu şekilde görevlendirilenlere birlik bütçesinden karşılanmak üzere, (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunan tutarda aylık ödeme yapılır. Görevlendirmelerde otuz günden kısa süreler için kıst hesaplama yapılır.

İl özel idaresi bütçe gelirlerinin ne kadarının köy birliklerine aktarılacağı, köy birliklerinin sunacağı yatırım plânı, yıllık çalışma programı ve uygulama projelerine göre il genel meclisince kararlaştırılır.

Köy birliklerinin bütçesine ilişkin esas ve usûller ile muhasebe ve raporlama standartları, harcama esas ve usûlleri, çerçeve hesap plânı ile düzenlenecek raporların şekil, süre ve türleri ile bu birliklerin yapacakları ihalelere ilişkin esas ve usûller Maliye Bakanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN-Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin başlığıyla ilk iki fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddede geçen "köy birlikleri" ibarelerinin "köylere hizmet götürme birlikleri" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Tevfik Akbak

Faruk Koca

 

 

Çankırı

Ankara

 

"Köylere hizmet götürme birlikleri

Madde 18.- İlçelerde, tarım ürünlerinin üretim ve pazarlaması hariç olmak üzere, köylere ait hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak, bizzat yapmak, yaptırmak ve kırsal kalkınmayı sağlamak üzere, tüm köylerin iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan, köylere hizmet götürme birliği kurulabilir. Bakanlar Kurulu, bu konuda genel izin vermeye yetkilidir.

Birlik başkanı merkez ilçelerde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde kaymakamdır. Köylere hizmet götürme birliğinin meclisi, birlik başkanı başkanlığında, birliğe üye köylerin muhtarları ve o ilçeden seçilen il genel meclisi üyelerinden oluşur. Köylere hizmet götürme birliğinin encümeni birlik başkanının başkanlığında, meclisin kendi üyeleri arasından gizli oyla seçeceği iki il genel meclisi üyesi ve iki köy muhtarı olmak üzere beş kişiden oluşur."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut uygulamada köylere hizmet birlikleri bulunmaktadır ve bu birlikler çok önemli hizmetler yürütmektedir. Dolayısıyla bu ismin korunmasında yarar görülmüştür. Diğer taraftan birlik başkanının kaymakam olmadığı durumlarda meclis başkanlığına kaymakamın başkanlık etmesi mümkün değildir. Ayrıca birliklerin huzurhakkıyla ilgili düzenleme 22 nci maddede yapılmıştır ve köylere hizmet götürme birliklerinin meclis ve encümeninin başkan ve üyelerinin huzurhaklarına ilişkin düzenlemenin yeri bu madde değildir. Önerge bu sorunları gidermek üzere hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Sulama birlikleri

MADDE 19.- Sadece sulama amaçlı olarak kurulan mahallî idare birliklerinde birlik meclisi, 8 inci maddede belirtilen doğal üyeler ile birliğin sulama faaliyetinden faydalanan ve belediye meclisi üyeliğine seçilme şartlarına sahip olan çiftçiler arasından birlik tüzüğünde gösterilen sayıda seçilecek üyelerden oluşur. Seçim, üye mahallî idare sınırları içinde oturan ve birliğin sulama faaliyetinden faydalanan çiftçilerin katılımıyla o mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Ülke düzeyinde birlik kurulması

MADDE 20.- Mahallî idarelerin menfaatlerinin korunması, gelişmelerine yardımcı olunması, personelinin eğitilmesi ve mahallî idarelerle ilgili kanun hazırlıklarında görüş bildirilmesi amacıyla il özel idarelerini, belediyeleri ve köyleri temsil etmek üzere ülke düzeyinde sadece birer birlik kurulabilir. Bu durum ülke düzeyinde olmaksızın bu amaçlarla başka mahallî idare birliği kurulmasına engel oluşturmaz. İl özel idareleri, belediyeler ve köyler ülke düzeyinde kurulan birliklerden kendilerine ait olanın doğal üyesidirler.

Ülke düzeyinde kurulan birlikler birinci fıkrada belirtilen amaçların yanında mahallî idarelere rehberlik etmek; mahallî idareler arasında yardımlaşma ve işbirliğini, teknik ve idarî deneyim bilgi değişimini teşvik etmek; iyi uygulama örneklerinin yaygınlaşmasına yardım etmek konularında da faaliyette bulunabilir.

Birinci fıkrada belirtilen birliklerden belediyelere ait olanın birlik meclisi; büyükşehir, il merkezi ve nüfusu yüzbin ve daha fazla olan yerlerin belediye başkanları ile her ilden belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri arasından o ilin milletvekili sayısı kadar seçilecek üyelerden oluşur. Seçim, birlik başkanlığının talebi üzerine büyükşehir olan yerlerde büyükşehir belediye başkanlığı, diğer yerlerde il belediye başkanlığınca tespit edilen gün ve yerde o il içindeki belediyelerin başkanları ve belediye meclis üyelerinin  katılımıyla yapılır. Seçime katılacaklar kendilerini temsilen oy kullanmak üzere başka bir üyeye yazılı olarak yetki verebilirler.

Birinci fıkrada belirtilen birliklerden il özel idarelerine ait olanın birlik meclisi, il valileri ile her ilin  il genel meclisinin, kendi üyeleri arasından o ilin milletvekili sayısı kadar seçeceği kimselerden oluşur.

Üçüncü ve dördüncü fıkrada belirtilen birliklere üye mahalli idarelerin birliğe ödemeleri gereken üyelik bedeli, bu idarelerin en son kesinleşmiş bütçelerinin birlik meclisince belirlenen oranı olarak tespit edilir ve birliğin talebi üzerine bu mahallî idarelere genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan paylardan bu payların dağıtımını yapan kuruluşça kesilerek birliğe ödenir.

Birinci fıkrada belirtilen birliklerden köylere ait olanın birlik meclisi, yirmibeş ve daha fazla köyü olan ilçelerin kaymakamları ile her ilden her yüz köy için seçilecek bir köy muhtarından oluşur. Köy sayısı yüzden az olan illerde bir temsilci seçilir. Yüze ulaşmayan diğer  kesirler dikkate alınmaz. Birlik üyelerinin ödeyecekleri üyelik bedeli ve ödenmesine ilişkin hususlar birlik tüzüğünde gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Tevfik Akbak

Faruk Koca

 

 

Çankırı

Ankara

 

"Mahallî idarelerin menfaatlerinin korunması, gelişmelerine yardımcı olunması, personelin eğitilmesi ve mahallî idarelerle ilgili kanun hazırlıklarında görüş bildirilmesi amacıyla il özel idarelerini ve belediyeleri temsil etmek üzere ülke düzeyinde sadece birer birlik kurulabilir. Bu durum ülke düzeyinde olmaksızın bu amaçlarla başka mahallî idare birliği kurulmasına engel oluşturmaz. İl özel idareleri ve belediyeler ülke düzeyinde kurulan birliklerden kendilerine ait olanın doğal üyesidirler."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ülke düzeyinde köy birliği kurulması hem son derece masraflıdır hem bu birliğin oluşumu sıkıntı yaratacak niteliktedir hem de yararsızdır. Bu nedenle ülke düzeyinde bir birliğin kurulmasının kaldırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Şimdi, gerekçesini dinlediğiniz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Birlik üyelerinin yükümlülükleri

MADDE 21.- Birliğe karşı malî yükümlülüklerini yerine getirmeyen üye mahallî idarelerin ödemeleri gerekli miktar, birliğin başvurusu üzerine bu idarelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamı üzerinden ayrılan paydan, bu payların dağıtımını yapan kuruluş tarafından kesilerek alacaklı birliğe ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Ortak hükümler

MADDE 22.- Birliklerde çalışma programı, yetki devri, birlik ile birlik başkanının ihtilaflı olması, birlik organının veya bunların üyelerinin görevden uzaklaştırılması, denetim, yıllık faaliyet raporu, bütçe ve diğer malî konular, tahvil ihracı hariç borçlanma, bütçe içi işletme tesisi, borç ve alacakların mahsubu, yurt dışı ilişkileri, diğer kuruluşlarla ilişkiler, yazışma ve yeniden değerleme oranının birliklerde uygulanması konularında, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda birlik tüzüğü ile birliğe devredilen hizmetlerle sınırlı olmak üzere Belediye Kanunu hükümleri uygulanır.

Birliklerde, teşkilât ve personel istihdamı konularında bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Belediye Kanunu ile Belediye Kanununa aykırı olmamak kaydıyla birlik tüzüğü hükümleri uygulanır.

Birlik meclisi ile birlik encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her günü için (1500) gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir. Ancak, huzur hakkı ödenecek gün sayısı, bir yıl içinde yirmidört günü geçemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 819 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

 

Faruk Çelik

Ünal Kacır

Mustafa Ataş

 

Bursa

İstanbul

İstanbul

 

Tevfik Akbak

Faruk Koca

 

 

Çankırı

Ankara

 

Köylere hizmet götürme birliklerinin birlik meclisleri hariç olmak üzere, birlik meclisi ile birlik encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için 1 500 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir. Ancak, huzur hakkı ödenecek gün sayısı, bir yıl içinde 24 günü geçemez.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

18 inci maddede yapılan değişikliğe paralel olarak, köylere hizmet götürme birliklerinin organlarına ödenecek huzurhakkı bu maddeye aktarılmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz ve hükümetin olumlu görüş bildirdiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 22 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Efendim, hükümetin bir açıklama talebi var; buyurun Sayın Gönül.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - 22 nci maddenin "birinci fıkrası" olarak oylandı. "Üçüncü fıkrası" olarak oylanması gerekiyor; onu arz ediyorum.

BAŞKAN - Yanlış mı okundu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - "Üçüncü fıkra" olacak o, "birinci fıkra" "üçüncü fıkra" olacak.

BAŞKAN - Evet, zabıtlara o şekilde geçiriyoruz ve o şekilde düzeltiyoruz. Önerge, üçüncü fıkra olarak geçmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan mahallî idare birlikleri, durumlarını en geç altı ay içinde bu Kanun hükümlerine uygun hâle getirirler.

Birinci fıkrada belirtilen süre içinde durumlarını bu Kanuna uygun hâle getirmeyen birlikler, İçişleri Bakanlığı tarafından iki ay ek süre verilerek uyarılır. Bu süre içinde de gerekli değişiklikleri yapmayan birlikler kendiliğinden dağılmış sayılır ve tüzüklerindeki hükümlere göre tasfiye edilir.

Bu Kanunun yayımlanmasından önce Bakanlar Kurulunun izni ile kurulan ancak 26.3.1987 tarihli ve 3335 sayılı Uluslararası Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanunda belirtilen nitelikte uluslararası faaliyette bulunan ve en az yedi üyeye sahip olan mahallî idare birliklerinden uluslararası teşekkül sayılma talebinde bulunanlar hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Uluslararası teşekkül sayılma talebi, birlik encümen kararına dayalı olarak bu Kanunun yayımlanmasından itibaren en geç üç ay içinde; birlik meclisince kabul edilecek olan uluslararası teşekkül statüsü ise en geç bir yıl içinde İçişleri Bakanlığına sunulur. İçişleri Bakanlığı uluslararası teşekkül statüsünü Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak iki ay içinde onaylar veya Kanuna uygun hale getirilmesi için en fazla iki ay süre vererek iade eder. Uluslararası teşekkül statüsünün onaylanmasıyla birlikte mahallî idare tüzelkişiliği sona erer ve bu birlikler, başka bir işleme gerek kalmaksızın 3335 sayılı Kanuna göre kurulmuş uluslararası teşekkül statüsü kazanarak aynı Kanun uyarınca faaliyetlerine devam ederler. Uluslararası teşekkül sayılma talebinde bulunan ancak statüsünü belirtilen süre içinde teslim etmeyen veya Kanuna uygun hale getirmeyen mahallî idare birlikleri, bu sürelerin sonunda kendiliğinden dağılmış sayılır. Uluslararası teşekkül sayılma talebinde bulunmayan veya en az yedi üyeye sahip olmadığı için bulunamayan bu nitelikteki mahallî idare birlikleri hakkında birinci fıkra hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Komisyonun, geçici madde 1'le ilgili bir düzeltme talebi var.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, üçüncü fıkrada "3335 sayılı Uluslararası Teşekküller"den" önce "nitelikteki Teşekküllerin" kelimesinin ilave edilmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Anlayamadım efendim, daha açık…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Efendim, geçici 1 inci maddenin üçüncü fıkrasında "Bu Kanunun yayımlanmasından önce Bakanlar Kurulunun izni ile kurulan ancak 26.3.1987 tarihli ve 3335 sayılı Uluslararası..." Buraya "nitelikteki" kelimesi ilave edilmesi gerekiyor "Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanunda" diye devam ediyor.

BAŞKAN - Not alınmıştır. Oylamayı buna göre yapacağım.

Geçici madde 1 üzerinde söz isteği?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mahallî idare birlikleri personeli hakkında çeşitli sebeplerden dolayı çıkarılmış kişi borçları, birlik meclisinin alacağı kararla sonuçlandırılır. Bu karara karşı birlik merkezinin bulunduğu yer mülkî idare amiri veya hakkında kişi borcu çıkarılanlar on gün içinde idarî yargıya başvurabilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 23.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 24.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

7 nci sırada yer alan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 740)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

8 inci sırada yer alan, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

8.- TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/929) (S. Sayısı: 741)

BAŞKAN- Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, komisyon bulunmadığından, görüşmelerin yapılması şu anda mümkün görülmüyor.

Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Mayıs 2005 Cuma günü, alınan karar gereğince, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler diliyorum.

 

Kapanma Saati: 20.07