DÖNEM:
22 CİLT: 85 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
102 nci Birleşim
25 Mayıs 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Balıkesir Milletvekili Ali
Aydınlıoğlu'nun, doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle, Necip Fazıl
Kısakürek'in edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in, ekmek israfının nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi
Başkanı Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM
Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/830)
2.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi
Terzibaşıoğlu'nun, Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifini (2/364) geri aldığına ilişkin önergesi (4/299)
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894)
4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/451) (S. Sayısı: 902)
5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü'nün, Adli Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S.
Sayısı: 899)
6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2
milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/453) (S. Sayısı: 903)
7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2
milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)
8.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
9.- 16.3.2005 Tarihli ve 5317 Sayılı
Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/999) (S. Sayısı: 900)
10.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798)
(S. Sayısı: 819)
11.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri
Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve
Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/930) (S. Sayısı: 740)
IV.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
22 nci Yasama Döneminde yurt dışına giden milletvekillerine ve işe alınan
personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/3794)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere,
- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırım projelerine,
Bursa ilinin kalkınmasına yönelik
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5704, 5707, 5708)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5750)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/5752)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlinin kalkınmasına yönelik yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5755)
6.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, Bakanlar Kurulu kararıyla Kızılay'a yapılan yönetici
atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/5821)
7.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
"Millî Egemenlik" konulu hutbeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5913)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlinde gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/5957)
9.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, SSK hastanelerinin devrinden sonra ortaya çıkan sorunlara
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/6006)
10.- Şanlıurfa Milletvekili Turan
TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa İli ve çevresindeki kent gelişim planlarına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6009)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6045)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6047)
13.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve
ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6049)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Süleyman Turgut'un,
Manisa ve Bolu'da yağan dolunun tarım sektöründe meydana getirdiği zararlara
ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağ'ın, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin olarak Boğaziçi
Üniversitesi Kültür Merkezinde düzenlenecek olan konferansa,
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
Milliyet Gazetesinde yer alan "Alternatif Ermeni Konferansı" başlıklı
habere,
İlişkin gündemdışı konuşmasına Adalet
Bakanı Cemil Çiçek;
Cevap verdi.
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu Kurulması Hakkında 5344 sayılı Kanunun bazı maddelerinin Anayasanın 89
uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı,
Slovakya Ulusal Meclisi Dış İlişkiler
Komitesi Başkanı ve beraberindeki heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık,
Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, (2/61)
esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi okundu, İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında bulunan kanun teklifinin geri verildiği
bildirildi.
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet
Kastal'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
24.5.2005 Salı günkü birleşimde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 25.5.2005 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 262 nci sırasında yer alan 894 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Teklifinin bu kısmın 3 üncü sırasına; 268 inci sırasında yer alan 902 sıra
sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına, 265 inci sırasında yer alan 899 sıra
sayılı kanun teklifinin 5 inci sırasına, 269 uncu sırasında yer alan 903 sıra
sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 267 nci sırasında yer alan 901 sıra sayılı
kanun teklifinin 7 nci sırasına, 24.5.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan
904 sıra sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden 8 inci sırasına, gündemin 266 ncı sırasında yer
alan 900 sıra sayılı 5317 sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyon
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 9 uncu
sırasına, 187 nci sırasında yer alan 819 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu Tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun 24.5.2005 Salı
günü 14.00-23.00, 25.5.2005 Çarşamba günü 11.00-21.00, 26.5.2005 Perşembe günü
11.00-23.00, 27.5.2005 Cuma ve 28.5.2005 Cumartesi günleri de 14.00-23.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ve 27.5.2005 Cuma ve 28.5.2005
Cumartesi günkü birleşimlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grup önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin (2/435) (S. Sayısı: 894) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci
görüşmesine en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.
4 üncü sırasına alınan, Kilis Milletvekili
Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/451) (S. Sayısı: 902) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak 8
inci maddesine kadar kabul edildi.
25 Mayıs 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.10'da son verildi.
|
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar
Tüzün |
|
Mehmet
Daniş |
|
Bilecik |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
BİRİNCİ OTURUM
25 Mayıs 2005 Çarşamba
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 102 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Necip Fazıl Kısakürek'in 100 üncü doğum
yıldönümü münasebetiyle, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Aydınlıoğlu'na
aittir.
Buyurun Sayın
Aydınlıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.-
Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu'nun, doğumunun 100 üncü yılı
münasebetiyle, Necip Fazıl Kısakürek'in edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin
gündemdışı konuşması
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk edebiyatımızın
önemli mütefekkirlerinden üstat Necip Fazıl Kısakürek'in doğumunun 100 üncü yılı
münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
26 Mayıs 1905 Perşembe
sabahı dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 tarihinde de Hakka
yürümüştür. Bu nedenle, Türk şiirinin yol açıcılarından ve Türkçenin büyük
üstatlarından Necip Fazıl'ı, doğumunun 100 üncü yıldönümünde, hem de ölümünün
22 nci yılında rahmet ve minnetle anıyoruz.
Geride bıraktığımız
yüzyılın kültür, sanat, edebiyat, tefekkür ve aksiyon açısından olduğu kadar
siyasî ve edebî polemikleri, ruhî arayışları, davası uğruna çektikleri,
çileleri ve pervasız duruşuyla Necip Fazıl Kısakürek, anılmaktan ziyade
anlaşılması gereken en önemli şahsiyetlerden biridir. Onu anlamak ve
özümsemekle, bir yandan üstada karşı vefa borcumuzu öderken, diğer yandan da
kültür mirasımızın çok kıymetli bir değerine sahip çıkmış olacağız; ancak,
üzülerek ifade etmek gerekir ki, birçok alanda olduğu gibi kültür adamlarımıza
da yeteri kadar değer vermiyoruz yahut onları ideolojik perspektiften
yaklaşarak anlamaya çalışıyoruz. Roman, hikâye, deneme, şiir, piyes ve
tiyatrolarıyla 100 civarında eser vermiş olan üstat hakkında yapılan ciddî bir
çalışma ve araştırmalara baktığımızda, bunların çok az olduğunu görüyoruz.
Halbuki, günümüzde en üst düzeydeki siyasîlerden yeni yetişen gençlere kadar
herkesin, onun şiir ve görüşlerini çeşitli şekillerde ve ortamlarda
dillendirdiğini görüyoruz. Hatta, o savunduğu fikirlerin sembol ismi olduğunu
görüyoruz.
Necip Fazıl, kendi dünya
görüşü çevresinde toplumsal bir oluşumu temellendirmeye çalışan bir devlet
adamı, bir hareket adamı ve aksiyoncu, ülkeyi baştan başa dolaşarak çeşitli
konularda konferanslar veren usta bir hatip, dergi ve gazeteler çıkaran bir
gazeteci ve yayıncı olarak, kelimenin tam anlamıyla fırtınalı bir hayat sürmüş
ve bu aksiyonu içinde her zaman ilgi merkezi olmuş ilginç bir şahsiyettir.
O, ilk şiirlerini Yeni
Mecmua'da yayımladı. Millî Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle
kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı "Örümcek Ağı"
ve "Kaldırımlar" adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta diğer
şairlerin önüne çıkararak, edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan
uyandırdı.
Üstat,
"Kaldırımlar" şiirinde "Bana düşmez can vermek, yumuşak bir
kucakta;/Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!/Aman, sabah olmasın bu
karanlık sokakta;/ Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!" diyerek, onun
hayatında bir dönüm noktası olan "Kaldırımlar" bazılarının zannettiği
gibi, kaldırımlarda geceleyen evsiz barksız, sefil bir sınıfın değil, ruhunu ve
gayesini yitirmiş bir cemiyette bunalımlar yaşayan, bu yanlış gidişi
değiştirmeye gücü yetmediği için mutsuz ve çilekeş entelektüelin şiiridir.
Yine "Renk renk
hatıralarım oda oda silindi./ Anne kokan bir Türkçem vardı, o da silindi"
diyerek, Türkçeyi en güzel, en anlaşılır biçimde kullanılmasını isteyen,
zengin, doyuran ve dolduran bir biçimde Necip Fazıl kullanmaya çalışmıştır. O,
Türkçeyi, büyük bir dehanın kullanması gerektiği biçimde kullanmıştır. O,
büyükleri, kahramanları sorgulayan, asla yağcılık sevmeyen biriydi. Fikir ve
tefekkür adına, herkesin övdüğü ve eksik yönlerini, görmediği yönleri görür ve
eleştirirdi. Birçok önde gelen devlet adamını, aydın ve politikacıyı yaptığı
yanlış bir hareketten sonra arayıp ikaz eden, kanaat önderlerine tesir eden bir
şahsiyetti. Decartes, Sokrat, Raimbaut, Butler gibi dünya şairlerine eşdeğer
bir bakış açısı vardı onun. O, pozitif ideolojiye, materyalizme karşı, İslama
dayalı bir hayatı anlatmaya hayatını adayan bir kişilikti. Şöhretinin
zirvesindeyken felsefî arayışlarını sürdüren Necip Fazıl, 33 yaşında Abdülhakim
Arvasi'yle tanışır ve bir daha da ondan kopmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla)
- "Tam otuz yıldır saatim işlemiş, ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz
uçurtma uçurmuşum" diyerek hayatında yeni bir dönem başlar ve Necip
Fazıl'ın bundan sonraki eserlerinin hemen hemen tümünde üstün bir ahlak
felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza
kazandırması da bu döneme rastlamıştır. "Tohum", "Para",
"Bir Adam Yaratmak" gibi piyesleri büyük ilgi görmüştür. Bunlardan
"Bir Adam Yaratmak" Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.
Ayrıca, onun şair ve
yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergiler ve sürdürdüğü mücadeledir.
Haftalık çıkardığı Ağaç Dergisi, dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir
okul olmuştur âdeta. Yüksek tahsili, engin dehası ve kültürüyle, cumhuriyet
tarihini ele almıştır. Ankara yakınlarına kadar gelen Yunanlar, Sakarya
Savaşında hedefe ulaşamaz ve İstiklal Savaşının hedefi belirlenmiş olur. Askerî
zaferleri ekonomik, politik ve kültürel zaferler takip etmeyince, Necip Fazıl,
1949'da, meşhur "Sakarya Türküsü" şiirini yazar:
"İnsan üç beş damla
kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki,
hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti
ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler,
sizi kim diriltecek?
Eyvah, eyvah Sakaryam,
sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava
öksüz, bu dava büyük!.."
Diyen Necip Fazıl'ı, bir
kez daha, rahmet ve minnetle anıyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydınlıoğlu.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunları hakkında, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü'ye aittir.
Buyurun Sayın Tütüncü.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, süt ve süt ürünleri üreticilerinin
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
süt hayvancılığı ve çiğ süt üretiminin özellikle son bir birbuçuk ay içinde
içine düşürüldüğü krizden söz etmek amacıyla, dikkatlerinizi çekmek amacıyla
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en derin
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Enis Bey, buradayım.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Geldiğiniz için teşekkür
ediyorum; çünkü, sizin iyi niyetli çabalarınızı dikkatle izliyorum. Sizin
özellikle tarım ve hayvancılık konusunda elinizin kolunuzun nasıl bağlanmış
olduğunu görüyorum, izliyorum, ortak aklı önplana çıkarmadaki çabalarınızı
takdir ediyorum. Bu nedenle, sizin, bu konuşmamı dinlemek için gelmiş
olmanızdan ve bu nedenle de yapacağınız açıklamalardan dolayı şimdiden
memnuniyetimi ifade etmek istiyorum.
Süt hayvancılığı ve çiğ
süt üretimi, süt fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ciddî bir kriz içine
sürüklenmektedir. Son bir birbuçuk ay içinde süt fiyatları, ülke düzeyinde
belirli değişiklikler göstermekle birlikte ortalama 100 000 lira dolayında
gerilemiştir. Şu anda 1 litre sütle, yarım litre pet şişe suyu dahi alınamıyor.
Çiğ süt fiyatı ile sanayi sütü fiyatı arasında 3 kat, 3,5 kat, hatta 4 kat fark
oluşmuştur; böyle bir çarpıklığı dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün
değildir.
Sayın Bakanımız süt
fiyatlarındaki düşüşü, hayvancılığın teşviki sonucu süt üretiminde meydana
gelen son 500 tonluk artışa bağlamaktadır. Kanımca bu gerekçe, özrü
kabahatinden büyük olan bir gerekçedir. Hayvancılığın teşvikindeki amaç nedir;
üretimin artırılması ve böylece çiftçimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi; öyle
değil mi değerli milletvekilleri?!
AKP İktidarında sözümona
süt üretimi artıyor; ama, bu arada süt fiyatları da düştüğü için, üreticinin
önceki yıllarda edindiği hayvanların kazancı da geriliyor. Çiftçimiz Dimyat'a
pirince gideceğim diye elindeki bulgurdan da, neredeyse, olur duruma düşmeye
başlıyor. Neden böyle oluyor; kanımızca ana neden, SEK'in özelleştirilmesinden
sonra çiğ süt piyasasının serbest piyasa koşullarının acımasızlığına terk
edilmiş olmasıdır.
Bakınız, süt
hayvancılığından ekmek yenilmesi için, 1 litre süt bedeliyle 2 kilogram yem
alınması gerekmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinde bu oranın korunması
için özel bir itina gösterilmektedir; 1'e 2 oranı bozulduğunda, derhal kamu
kaynakları harekete geçirilmekte, müdahale alımları başlatılmaktadır ve oran
1'e 2 paritesine ulaşıncaya kadar müdahale alımları sürdürülmektedir. Yani,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinde sütçülük, acımasız,
dengesiz piyasa koşullarına terk edilmiş değildir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak ikibuçuk yıldır iktidardasınız. Kusura bakmayın; ama, bunu
söylemek mecburiyetindeyim; mangalda kül bırakmayarak iktidara geldiniz,
özellikle süt ve et fiyatlarındaki düzenleyici mekanizmaları neden hâlâ
oluşturamadınız? Âlem gider Mersin'e, AKP İktidarı gider tersine!..
Peki, sütçülüğe prim
desteği ne âlemde diye sorgu sual edersek, bunun da halk deyimiyle devede kulak
kaldığını görüyoruz. Bilindiği gibi, 2005 yılı için normal üreticiye 30 000
lira, kooperatif üyesi olanlara 40 000 lira, damızlık sığır yetiştiricileri
birliğine üye olanlara ise 60 000 lira destek öngörülmüştür. Bu destek son
derece yetersiz kalmıştır. Bu desteğin ne kadar yetersiz düzeyde kaldığını,
geçmiş yıllardan bir örnekle dikkatinize sunayım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlayacağım.
Örneğin, 1995 yılı kasım
ayında sütün litresi 10 500 lirayken, litre başına verilen destek 3 000 Türk
Lirasıydı. Bu 3 000 Türk Lirası, 1995 yılının kasım ayındaki o süt fiyatının
yüzde 35'ine denk geliyordu. 2005 yılı için kooperatif üyelerine öngörülen 40
000 liralık desteği esas alırsak ve de sütün bugün en yüksek fiyat olan 425 000
liradan satıldığını kabul edersek, genel destekleme oranının yüzde 9'a düştüğü
ortaya çıkıyor. 1995'te destekleme oranı yüzde 35, AKP İktidarında destekleme
oranı yüzde 9. Eh, ne diyelim, buna da şükür! Adalet ve Kalkınma Partisinin
demek ki çiftçiye dönük adalet anlayışı böyleymiş!
Yalnız, buradan sizi
uyarıyorum; yıllardır büyük fedakârlıklarla yetiştirilmiş iyi kaliteli süt
hayvanları yakında kasapların eline düşebilir; hayvancılık, sütçülük, çok büyük
bir darbe yiyebilir, çökebilir.
Sütçülükte durum
böylesine yürekler acısı da, besicilikte daha mı iyi. İki sene önce etin karkas
ağırlığı kilogramı 8-8,5 milyon Türk Lirası idi; şimdi, 7-7,5 milyon Türk
Lirası. Yem fiyatları almış başını gidiyor; ilaç bedelleri yükselmiş; veteriner
ücretleri artmış; etin fiyatları gerilemiş. Evet, besicilikte de çökme
sinyalleri var. Ne yapmak lazım?.
Sayın Başkan, sözlerimi,
izin verirseniz, "ne yapmak lazım gelir"e satır başlarıyla değinerek
bağlamak istiyorum ve Sayın Bakanımızın, "ortak aklı önplana çıkaralım ve
ortak akılla çözüm arayalım" düşüncesine belki bir katkıda bulunabilirim
amacıyla, ne yapmak lazım konusunu satır başlarıyla sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Süt üreticilerine
mağduriyetlerini giderecek ölçüde prim ödemelerini derhal devreye sokunuz. Bu
konuda IMF engelini aşmayı mutlaka göze almalısınız. Bırakalım canım artık;
yani, IMF'yle bu kadar içli dışlı olmanın anlamı yok. Türkiye, IMF'yle ilgili
taahhütlerini yerine getiriyor; ama, özellikle tarım ve hayvancılık konusunda,
IMF'yi bazı konularda ikna etmek mecburiyetindesiniz.
Ayrıca, belediyeler ve
halk ekmek aracılığıyla halka ucuz süt satılmasını sağlayınız.
Okullarda süt içilmesi
projesini tekrar ve daha kapsamlı olarak yeniden başlatınız.
Sütçülüğü ve besiciliği
piyasanın olumsuz koşullarından korumak için, uzun dönemli üretim, tüketim ve
pazarlama politikaları oluşturunuz. Sayın Bakanımızın bu konuda ciddî çabalar
içinde olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çiftçi, tarım ve
hayvancılığın bir an önce ayağa kaldırılması açısından, bu konudaki bütün
birikimimizi, Adalet ve Kalkınma Partisinin emrine tahsis ettiğimizi buradan
ilan ediyorum.
Süt üretiminin fazla,
talebin ise düşük olduğu dönemlerde yapılacak süt alımlarını süttozuna
dönüştürecek yatırımları teşvik ediniz.
Süt/yem paritesini, yani,
1'e 2 oranını korumaya dönük destekleme ve denetleme mekanizmalarını bir an
önce devreye sokunuz. Sözlerimi bağlarken, şöyle bir mesaj vermek istiyorum:
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız, çiftçi kan ağlıyor. Çiftçiyi ağlatan iktidarların
sonu daima hüsran olmuştur. Çiftçi, sizi defterden silmeye başladı. Henüz vakit
erkenken, henüz vakit varken, ne kadar vakit kaldı, bilemiyorum; ama, henüz
vakit varken, tarım ve hayvancılığa nefes aldıracak politikaları bir an önce
uygulayınız. Ekonomik açıdan vurgun yemiş milyonlarca çiftçi adına, bunu sizden
talep ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Tütüncü.
Hükümet adına, Tarım
Bakanımız Sayın Sami Güçlü söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti
Grubundan gelen alkış seslerinin azlığı dikkatinizi çekiyor! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tabiî, benim sektörüm böyle.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Kabzımallardan da alkış gelecek birazdan!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sektörümüzün içinde, gerçekten, birçok sorun var.
Bugünlerde üzerinde çalıştığımız konular, başta süt olmak üzere, buğday, tahıl
sektöründeki yeni sezona girişle ilgili politika belirlemesi, onun dışında,
tarımsal girdilerle ilgili konularda daha önce ifade ettiğimiz indirimlerin
belirlenmesi konusundaki çalışmalar. Dolayısıyla, sektör, gündemimizi yoğun
olarak işgal ediyor ve böyle olması da tabiî.
Elbette, bir yerde bir
problem varsa, dikkatimizin de orada olması, muhalefet partimizin de bu konuda
bize destek olması, konuları gündeme getirmesi tabiî; ama, benim, çok eskiden
beri tanıdığım, taa 1970'li yıllardan beri tanıdığım Enis Beyin bu konuşmasının
içerisinde en sonundaki sözüne katılmak mümkün değil tabiî. Yani, o çok nazik
üslubuyla "sizi defterden silecek" dediği çiftçilerle bağımızın hâlâ
güçlü olduğu kanaatindeyim ben. Şu anlamda söylüyorum: Dertlerini paylaşıyoruz.
Bu ülkede, her sorunu kısa vadede çözmek mümkün değil; ama, o insanların
dertlerini çözme konusundaki arayışlarımıza ve bununla ilgili attığımız
adımlara bir misal olarak size şunu söyleyeyim: 2004 yılının aralık ayında,
biz, Tarım Şûrası tertip ettik. Bu Tarım Şûrasına, Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da katıldı; orada, özellikle sektörle ilgili
öyle değerlendirmeler yaptı ki, hepimiz dinledik. Söz alan başka insanlar,
Sayın Genel Başkanımız da konuşma yaptı, toplantıya o da katılmıştı. Beş
konunun öne çıktığını gördük. Hatırlarsanız, o beş konu, 2004'ün sonunda ortaya
çıkan, tarım sektörünün beş sorunundan biri, tarımsal girdiler içerisinde,
gübre ve mazot fiyatlarındaki önemli artış ve bunun maliyetlerde meydana
getirdiği yükselme ve ortaya koyduğu olumsuzluk. İkincisi, tarımsal sulamada
elektrik fiyatlarının çok yüksek olması, ödenmeme sorunu, birikmiş borçlar
konusuydu. Üçüncüsü, o günlerde, hatırlarsanız, pamuk üreticilerimiz çok büyük
bir feryat içerisindeydiler, dünyada pamuk fiyatlarının düşmesi, Türkiye'de
düşmesi ve pamuk primleri konusunda talepleri vardı. Beşincisi de, hayvancılık
sektörü konusunda Hükümetimizden ek talepleri vardı.
Arkadaşlarım, bugün, Türk
tarımının beş önemli sorunu içerisinde, bunlardan üçü yok. Şunlar yok:
Hayvancılık sektöründeki destek miktarının yetersizliği yok. İki, sulama suyundaki
elektrik borçlarının ödenmemesi ve yığılmış olması konusu yok; çünkü, bununla
ilgili düzenlemeler yapıldı. Üçüncüsü, pamuk primleri konusunda bugün bir
şikâyet yok. Elbette, pamuk fiyatları konusunda her şey çok iyi manasında
söylemiyorum; ama, Hükümetimizin verdiği pamuk primindeki artış yüzde 100'ün
üzerinde oldu; dolayısıyla... 282 trilyondan 600 trilyona çıktı. Hayvancılık
sektöründe, bütçeden ayırdığımız pay 182 trilyondu, bu yıl 600 trilyon.
Şunu demek istiyorum:
Yani, dikkat çekildi, fark edildi, öncelik sırasına konuldu ve bunlardan üçü
halledildi, halledilemeyen ikisi daha var, mazot ve gübre ve bugün, bu konu
üzerinde çalışmaya devam ettiğimizi konuşmamın başında söyledim. Sayın Genel
Başkanımız da bununla ilgili açıklamalarına devam ediyor ve ilgili bakan
arkadaşlarımızla beraber çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Efendim, 2005 yılı mayıs
ayındaki sorunlarımızın bir tanesi süt fiyatları. Et fiyatları konusu öncelikli
bir konu halinde değildir; ama, süt fiyatlarında böyle bir hadise vardır. Ben, birkaç
cümleyle, bu konudaki düşüncelerimi anlatmak istiyorum.
Hayvancılık sektöründe,
Türkiye'de, bir iyileşme kesinlikle söz konusudur. Bununla ilgili kim dikkatle
bakarsa, bu gelişmeyi görecektir. Yani, sütte meydana gelen gelişmenin temel
sebebi sadece sezonal değildir; üretimdeki, yani, bu işi yapan insanlarımızın
sayısındaki artış ve süt sığırcılığındaki gelişmeyle de alakası vardır; yani,
yarısı sezonalsa, yarısı da tabiî artıştır. Dolayısıyla, tüketimdeki artış buna
ayak uyduramadığı için, burada bir sorunla karşılaştık.
Ama, şunu çok net ifade
etmek lazım: Hayvancılık sektörü için, 2005-2013 yılları arasında, Türkiye'de,
kırmızı et tüketimini hangi noktadan hangi noktaya getireceğiz, süt tüketimini
fert başına 150 kilogramdan 250 kilograma getireceğiz diye hedefler koyduk ve
bunun ilk belirtisi olarak, 3 misli bir artışı 2005 bütçesine kaynak olarak
ayırdık. Şu anda, Türkiye'nin her yerinde, özellikle doğu bölgesinde hayvan
ıslahı konusundaki çalışmalarımıza lütfen bir dikkat edin. Geçen yıl yapılan
ıslah çalışmalarını 30 misli, 40 misli rakamlara çıkarmaya çalışıyoruz hedef
olarak; yani, 1 000-2 000 ıslahı, 50
000-60 000'e ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunun için, çok sayıda serbest veteriner
hekimle sözleşme yaptık ve sunî tohumlama konusunda, bölgelerde, yoğun bir
çalışmamız var. Bunun için çok büyük kaynaklar ayırdık. Maliyetleri düşürmek
için, 2005 bütçesinde yem bitkisine verdiğimiz destek 135 trilyon lira olacak
arkadaşlar. Dolayısıyla, biz, hayvancılık sektöründe, maliyeti düşürmeden,
verimi artırmadan bir noktaya gelemeyeceğimizi biliyoruz. Dolayısıyla, bununla
ilgili çalışmalarımız doğru bir zemin üzerinde yürüyor. Özellikle Cumhuriyet
Halk Partisinin, tarımla ilgili arkadaşlarımın, bu konudaki gelişmeleri bizzat
yerinde görmelerini, bu işi yürüten arkadaşlarımla konuşmalarını, yani,
gelişmeler konusunda yanlış bir şeyimiz varsa, söylemelerini de arzu ederim.
Onlarla diyaloglarımız konusunda hep iyi bir noktadayız; inşallah, daha da
iyiye götüreceğiz.
Ben, genel yaklaşımımızı
söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Hayvancılık sektörünü geliştirmek
zorundayız. Bu sektörü, Avrupa Birliğine girdiğimiz zaman, sürdürülebilir
yapmak kaçınılmazdır; bizim, sizin, hepimizin görevidir. Bunu yapabilmemiz için
önündeki engel neyse, hayvan kaçakçılığıysa hayvan kaçakçılığı, süt
fiyatlarındaki düşmeyse süt fiyatlarındaki müdahale, et fiyatlarındaki düşmeyse
ona müdahale... Bunun ilk yansımalarını ette göreceksiniz. Şu anda Et ve Balık
Kurumunun devri konusunda gerek yönetim değişikliği gerekse kurumsal olarak
Tarım Bakanlığına geçmesi konusundaki çalışmalar son noktasındadır ve ete
müdahale edeceğiz.
Sütle ilgili konuda çok
çalışma yaptık. Maalesef, sektörde bir müdahale aracının olmaması, elimizi
kolumuzu bağlayan bir husustur. Bununla ilgili geçmişteki yapılan özelleştirme
çalışmalarında...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Özelleştirme yanlış deyince bizi haksız buluyordunuz; SEK'in özelleştirilmesi
sütçüyü batırdı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Gürol Hocam, müsaade edin. Biz sizinle bunu
konuşabiliriz.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Ama, bakın, şimdi ikrar ediyorsunuz!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Neyi ikrar ediyorum; hep baştan beri söylüyorum!..
Onuncu defa söylüyorum. Sizin söylediğiniz gibi, siz bizden iki kat daha fazla
söylemişsinizdir.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Kaçıncı ikinci kez!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, Et ve Balık Kurumuyla ilgili konuyu söylüyorum.
Sütle ilgili konuda bir
müdahale kurumuna ihtiyacımız var bizim. Süt fiyatlarının belli bir seviyenin
altına düştüğü anda müdahale edecek bir mekanizmayı kurmak zorundayız biz ve
dolayısıyla, gerek prim sistemi gerekse bu üretimi teşvik edici anlamda yeni
arayışlarımız sürecektir.
Özellikle, Enis Beyin
belirttiği konular dahil olmak üzere, çok dargelirli, okul sütü veya gelir
seviyesi çok düşük kesime yönelik olarak, süt tüketimini artırıcı
faaliyetlerimizi ve arayışlarımızı sürdürüyoruz; ama, esas olarak, bu ülkede
süt talebini artıracak genel bir kampanyaya ihtiyacımız var. Bununla ilgili
konularda...
Elbette, bunlar, zaman
alıcı şeyler; ama, sektörle ilgili konudaki değerlendirme şu: Bu sektörün
gelişmesi önünde süt fiyatlarındaki düşme bir engeldir; bununla ilgili konuda
mutlaka bir gelişme sağlamak zorundayız.
Özellikle, Enis Beyin
dikkat çektiği bir hususa ben de parmak basmak istiyorum. Süt fiyatlarındaki
düşmeden dolayı, üreticilerimiz, kısa vadede de olsa, o çok verimli olan
hayvanlarını kesmek, satmak gibi bir yola kesinlikle girmemelidir. Biz, bu
sektörü, hayvan varlığımızı ve kalitesini iyileştirerek geliştireceğiz. Yani,
bugün için geçici olarak bir zarar söz konusu oldu diye bu kıymetli
varlıklarımızı kesecek olursak, bizim, bu defa, katedeceğimiz mesafe veya
ayıracağımız kaynak çok daha büyüyecektir.
Ben, sektördeki
gelişmenin, bu durumun geçici olduğunu, bir iyileşme için arayışlarımızın
sürdüğünü, bu konuda, inşallah, yakında, bu talebi artıracak birkısım
tedbirleri hayata geçirmeye muvaffak olacağımızı ifade ediyorum. Bu konuda muhalefetin
verdiği dikkat çekme ve uyarı için de kendilerine teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, Türkiye'de ekmek israfı hakkındadır.
Niğde Milletvekilimiz
Sayın Mahmut Uğur Çetin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin’in, ekmek israfının
nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Türkiye'de ekmek israfı
konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Toplumun ve bunu
oluşturan bireylerin en önemli amacı sağlıklı ve üretken olmaktır. Ekonomik ve
sosyal yönden kalkınma ve uygar toplumlar arasında yer alma, ancak, sağlıklı
bireylerden oluşan toplumlarda mümkündür. Ekmek, toplumumuzun beslenmesinde,
asırlardır süregelen alışkanlıkların ve millî kültürün etkisiyle, önemli bir
yere sahip olmuştur.
Son üç yılın ortalamasına
göre, Türkiye'de 9 800 000 hektar tarım arazisinde buğday ekilmiş ve 19 200 000
ton buğday üretilmiştir. Buna göre, kişi başına yıllık buğday tüketimi 272
kilogramdır.
Ülkemizde, yıllık
ortalama 11 000 000 ton buğday un üretimi için kullanılmaktadır. Bu miktarın 10
000 000 tonu ekmek yapımında, 1 000 000 tonu da diğer unlu mamuller yapımında
kullanılmaktadır.
Türkiye'de kişi başına,
yıllık un tüketimi 50 kilogram olup, un tüketimi bakımından, ülkemiz, dünya
tüketiminde ikinci sırada yer almaktadır. Buna karşılık, nüfus artışına rağmen,
un tüketiminin artmadığı gözlenmektedir.
Ekmek, karbonhidrat ve
protein kaynağı olarak insan beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. Tahıla
dayalı beslenmenin hâkim olduğu ülkemizde, kişi başına tüketilen enerjinin
yüzde 66'sı tahıldan, bunun da yüzde 56'lık kısmı yalnızca ekmekten, proteinin
ise, yüzde 50'si yine ekmekten karşılanmaktadır. Farklı bölge, yaş ve gelir
gruplarına göre değişen kişi başına ekmek tüketimi, ülkemizde 100-800 gram/gün
arasında olup, ortalama 400 gram/gündür. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde,
kişi başına ekmek tüketimi, yıllık 40-50 kilogram arasında değişiyor.
Türkiye'de ise, bu ülkelere kıyasla, kişi başına 3-4 kat daha fazla ekmek
tüketiliyor.
Yukarıda verilen
bilgiler, buğdayın ve dolaylı olarak ekmeğin toplumumuzun beslenmesinde ve ülke
ekonomisindeki yerini net olarak ortaya koymaktadır.
Yere düştüğünde öpüp
alnımıza koyduğumuz, doyuran, besleyen, büyüten ekmeğe saygıda kusur etmiyoruz;
ancak, ekonomik açıdan hiç de saygılı davranmıyoruz.
Türkiye'de günde 120 000
000 ekmek üretiliyor; fakat, bunun 15 000 000'u israf ediliyor. İsraf edilen
ekmeğin ekonomik büyüklüğü ise yıllık 900 000 000 doları buluyor. Ekmek
israfıyla ilgili yayınlanan bir rapor, Türkiye'deki israfın boyutlarının ne
kadar büyük olduğunu gösteriyor. "Ekmekteki kayıp ekonomi" başlıklı
bir rapora göre, her 10 ekmeğin 8'i tüketiliyor, 2'si israf ediliyor. Rapora
göre, Türkiye'de günlük ekmek üretimi, yaklaşık 120 000 000 adedi bulurken,
yılda yaklaşık 44 milyar ekmek üretiliyor. Bu ekmeklerin yüzde 16'sı evlerde
olmak üzere, yaklaşık 40 milyar adedi tüketiliyor, 5 milyar adedi ise, israf
ediliyor; günlük kayıp rakamı 2 000 000 doları aşıyor.
Ekmek israfında başı
İstanbul çekiyor. İstanbul'da günde 2 000 000 ekmek israf edilirken, İzmir ve
Ankara'da heba olan ekmek sayısı yaklaşık 700 000'i buluyor.
Ekmeğin çöpe atılmasında
en önemli faktör ise bayatlaması; bayatlayan ekmeğin yüzde 6'sı doğrudan çöpe
atılıyor, yüzde 35'i ise hayvan yemi olarak kullanılıyor. Ekmek israfının yüzde
70'ini lokanta, restoran, yemekhaneler gibi toplu yemek üretimi yerleri
yapıyor. Özellikle turistik otel ve lokantalarda ekmek israfının boyutu daha da
büyüyor. Gelir düzeyi arttıkça da ekmek tüketimi azalıyor; ancak, ekmek israfı
yükseliyor. Ekmekteki israfına, özellikle büyük kentlerde mevcut fırın sayısı
ve kapasitesinin ihtiyaçtan çok daha fazla olması, rekabet sebebiyle tüketim
miktarından fazla üretim yapılması ve tüketicinin ihtiyacından fazla ekmek
satın alması neden oluyor.
Yapılan bir ankete
katılanlar, ekmek israfının temel nedenlerini; yüzde 42,81'i
tüketilebileceğinden fazla ekmek alınması, yüzde 27,83'ü ekmeğin çok kısa
sürede bayatlaması, yüzde 14,37'si ekmeğin uygun olmayan koşullarda saklanması,
yüzde 8,87'si ekmek kalitesinin düşüklüğü, yüzde 5,2'si ise tüketimde düşüş
eğilimi, yüzde 0,92'si gramaj fazlalığı olarak ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Burada en önemli israf nedeni, ihtiyaçtan fazla ekmek satın
alınması, ikinci olarak da bayatlama problemidir; muhafaza şartlarının
bozukluğu üçüncü sırada yer almaktadır.
Herkesçe kabul gören
kaliteli ekmeğe ulaşmada ekmek üretimi ve tüketimiyle ilgili olan taraflara;
devlete, üreticiye, tüketiciye çeşitli görevler düşmektedir.
Devlet adına kontrol görevini yürüten otorite
için öneriler: Fırın ve satış yerlerinin hijyen ve kalitesini sıkı takibe
almalı, tüketicinin olumsuz düşüncelerini yok etmelidir.
Ekmeğin fırından bakkala
naklinde kasalara uygun polietilen ambalaj ile korumaya alınması, satış
yerlerinde ise, en azından, ekmeğinin, tüketiciye mutlaka poşet içinde
verilmesinin mecburî hale getirilmesi gerekmektedir.
Ekmek üreticileri için
yapılacak öneriler ise; ekmek üreticileri, tüketicinin isteğine uygun kalitede
ekmek üretebilmek için kaliteli hammadde, teknoloji ve işçiliğe önem
vermelidir.
Sanitasyona uygun üretim
için, temizlik, haşere kontrolü, elek kullanımı, çalışanların hijyenik bakım ve
kontrolü gibi hususlarda azamî özen gösterilmelidir.
Normal ekmek
fırınlarında, francala ekmek tipi yanında oldukça iyi talep gören papatya ve
taşekmek tiplerine de yer verilmelidir. Besin değeri katkılamayla artırılmış
ekmeklere de çeşitler arasında mutlaka yer verilmelidir.
Tüketicinin, ekmeğini
ambalajlı olarak tercih etmesi de, poşet içinde saklaması dikkate alınarak
uygun ve sağlıklı bir poşet içinde ekmeği tüketiciye takdim etmelidir. Ekmeğin
satış noktalarına ulaştırılmasında mutlaka kasa içini polietilen ambalaja yer
verilmeli, ekmek dış etkilere karşı korumaya alınmalıdır.
Tüketici için yapılacak
öneriler ise şunlardan ibarettir: Tüketiciler, ekmek kalitesi ve hijyenle
ilgili konularda hakkını aramalı, kaliteden yana tercihini iyi kullanmalı,
üreticiyi kaliteli üretime yönlendirecek şekilde tavır göstermelidir. Ekmek
muhafazada, kısa süreli saklamada, oda şartlarında hava geçirmez hijyenik
poşetlerden faydalanmalı, uzun süreli saklamada derin dondurucu veya buzlukta
muhafaza edilmeli, 60-65 derecede ısıtılarak kullanılmalıdır. Bayat ekmekleri
doğrayıp kurutarak uzun süre muhafaza etmek mümkündür. Bayat ekmekler çeşitli
yemeklerde değerlendirilerek israf önlenmelidir.
Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; özetle, ekmek israfını en aza indirmek için, her
şeyden önce, tüketicinin, ekmeğin muhafazasını ve bayatlayan ekmeğin
değerlendirilmesi hususunda bilinçlendirilmesi, ekmek çeşitliliğinin kaliteyle
birlikte artırılması gerekmektedir.
Ayrıca, küflenen
ekmeklerin hayvanlara yedirilmesinden dolaylı olarak insan sağlığının nasıl
etkilendiğinin halka anlatılması gerekmekte olduğunu belirtiyor, burada
sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Sunuşun Kâtip Üye
tarafından oturarak yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı Somnath
Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık
Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/830)
24 Mayıs 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 5 Ocak 2005 tarih ve 67 sayılı Kararı ile Hindistan
Halk Temsilcileri Meclisi (Lok Sabha) Başkanı Sayın Somnath Chatterjee ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Kanun teklifinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
2.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu’nun, Telsiz
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini (2/364) geri aldığına
ilişkin önergesi (4/299)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/364 esas numaralı
"Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim"
tarafımdan geri çekilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 24.5.2005
Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu
Muğla
BAŞKAN - Adalet
Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa ile 193 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S.
Sayısı: 894)
BAŞKAN - 3 üncü sırada
yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile
193 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin
bitiminden itibaren 48 saat geçmediğinden, başlayamıyoruz.
4 üncü sırada yer alan,
Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili
Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/451)
(S. Sayısı: 902) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- 5275 sayılı
Kanunun 107 nci maddesinin onüçüncü fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"b) Yükümlülüklerine
aykırı davranması hâlinde, bu yükümlülüklere uymama tarihi ile hak ederek
salıverilme tarihi arasındaki süreyi geçmemek koşuluyla takdir edilecek bir
sürenin,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepe; buyurun.
Sayın Ünlütepe'nin şahsı
adına da söz isteği olduğundan, süresini birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yapan 902 sıra sayılı
teklifin 8 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz
almış bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Teklifin 8 inci
maddesiyle, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci
maddesinin onüçüncü fıkrasının (b) bendinde değişiklik yapılmaktadır. Bu madde,
şartlı salıvermeyi düzenlemektedir.
Ben, öncelikle, bu
Yasanın değişikliğine niçin gerek duyuldu, neden böyle bir yasa değişikliğine
gidildi, onun üzerinde durmak istiyorum. Hepinizin de bildiği gibi, Avrupa
Birliği giriş süreci içinde, hızlandırılmış yasalardan birisi de Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanundu. Bu Kanun, komisyonlarda, Genel
Kurulda görüşülmüş ve Aralık 2004'te, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmişti. Uygulaması 1 Nisan 2005'te başlayacaktı; fakat, diğer yasal düzenlemelerin
yetiştirilememesi nedeniyle, Mart 2005'te, son günü çıkardığımız bir yasayla,
bu yasanın uygulanması 1 Nisandan 1 Hazirana ertelenmiştir. Bu sırada, 1
Haziran 2005 tarihine bu yasanın uygulanması ertelenince, söz konusu kanunun
uygulanmasına başlandığında ortaya çıkabilecek muhtemel aksaklık ve eksiklikler
tespit edilmiş ve bunları giderebilmek amacıyla ve bu gerekçeye dayalı olarak,
Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara ve Tokat Milletvekili Zeyid Aslan
tarafından bir kanun teklifi verilmiştir.
Şimdi, buradaki gerekçe
aynen şu: Kanunun uygulanmasına başlandığında ortaya çıkabilecek muhtemel
aksaklık ve eksiklikler... Şimdi, acaba, değerli milletvekillerimizin tespit
ettiği, ortaya çıkabilecek aksaklıkları, eksiklikleri, Sayın Adalet
Bakanlığının değerli kadroları tespit edemiyor da, Adalet Bakanlığına bağlı bu
kurumlardan Sayın Bakanlığa gerekli bilgi akışları yapılamıyor da, değerli
milletvekillerimize bu bilgi akışları yapılıp değerlendirilebiliyor ve Bakanlık
da bu teklife katılıyorsa, o zaman, Bakanlık sınıfta kaldı Sayın Bakan!
Açıkçası, demek ki, Bakanlığınız elemanları bu bilgiden uzaktır!
Şimdi, uygulamaya
girmeyen bir yasanın üzerinde değişiklikler getiriyorsunuz. Nedir tespit edilen
hususlar? Değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu yasa teklifini verdikten
sonra, çıkıp bu kürsüde, yasanın önemini, değişiklik tekliflerini
anlatamadılar. Bu gerekçede tespit edilen eksiklikler nedir, bunu anlatsınlar;
onlar anlatamıyor; ama, demek ki, Sayın Bakanlığa da gerekli bilgiler ulaşmıyor.
Değişik bir yöntem! Bu da şu: Hükümet, Bakanlık, artık, tasarıları Meclise
göndermek yerine, Bakanlıkta hazırladığı birtakım metinleri değerli
milletvekillerimize vererek, bunları yasalaştırma yöntemine gidiyor. Bu, sizin
eskiden beri alıştığınız bir takıyyenin devamından başka bir şey değildir.
Hukukta aldatmaca olmaz. Hukuk, uzun incelemelerin sonucunda kuralları
oluşturur.
Şimdi, uygulamaya
girmeyen bir yasada değişiklik yapıyoruz. Değişiklik gerekçelerinin doyurucu ve
yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz; hayır. Bu değişiklikler, hukuku, hukuk
devletini, demokrasiyi, insan haklarını daraltan düzenlemelerdir. Hukuk devleti
olmanın gerekleriyle bağdaşmamaktadır. 2004 yılında yaptığımız düzenlemeyle,
1965 yılından beri uygulanan 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda
değişiklik yaptık. Kişi hak ve özgürlüklerine değer verdiğimizi belirttik. Bu
doğrultuda düzenlemeler yapılırken şimdi ne yapıyoruz; verdiklerimizi geri
alıyoruz. Avrupa Birliğine gireceğiz, bize tarih verilecek umuduyla
cezaevlerindeki uygulamalarda, infaz sisteminde iyileştirmeler yapılmaya çalışılmış,
şimdi bundan geri dönüyoruz.
Bakın Sayın Bakanım, bu
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Mecliste kabulünden
sonra yaptığınız konuşmayı size okumak istiyorum: "Bu yasa, 17 Aralık
öncesi çıkarmamız gereken son yasaydı; bunu, elbirliğiyle gerçekleştirdik. Bu
yasanın getirdiği yenilikler, içerdiği hükümlerden daha önemli, daha anlamlı
bir konumu var. Artık, kimsenin söyleyeceği bir şeyi kalmadı. İki yıldır gece
gündüz çalışarak üzerine düşen görevi Meclis yaptı. Türkiye'deki köklü
değişimin hukukî altyapısını oluşturmak için gece gündüz çalıştı; bunu da
başardı.
Şimdi, aynen şu: Biz,
Türkiye olarak, özellikle son iki yıldır Avrupalıları yanıltmadık, onları
şaşırttık." Doğrudur Sayın Bakan, Avrupalıları yanıltmadınız, şaşırttınız;
ama, bizi de şaşırttınız! Sırf, Avrupa Birliğine girebilme süreci için,
cezaevlerindeki uygulamaları araç olarak kullanarak-araç olarak kullanarak-
hızlı bir şekilde çıkardığınız yasayı bugün yeniden görüşüyoruz. Yani, Türkiye
Cumhuriyetinin Adalet Bakanlığı olarak, o başarılı bir şekilde gösterdiğiniz
yasayı, bugün, beş ay sonra tekrar değişiklik teklifiyle bize geliyorsunuz.
Siz, hükümet olarak, beş ay sonrasını göremiyor musunuz?! Beş ay
sonrasının düzenlemesini yapmaktan
Bakanlık kadroları âciz mi?! Bu Meclise, beş ayda, aynı yasayı iki sefer
görüştürme ihtiyacını neden duyuyorsunuz?! Biz, topluma ne söyleyeceğiz?!
Bu Meclisin itibarı,
çıkardığı yasalarla değer kazanır. Çıkardığımız yasaları, ya kendiniz
değiştiriyorsunuz -olmadı, yaz boz tahtası- ya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
geri döndürülüyor veya Anayasa Mahkemesinden geri döndürülüyor. Bu Meclis, çok
çalışarak itibar kazanmaz; bu Meclis, az çalışır ama doğru karar verirse itibar
kazanır, yücelir. Lütfen, bu konuda çalışmaya yönlendirin.
Sayın Bakan, bu nedenle,
demin de söylediğim gibi, siz, AKP olarak, alışkanlıklarınızdan kurtulamadınız,
takıyye politikalarınızı, Avrupa Birliğine giriş sürecinde de bu yasayı
çıkararak uyguladınız.
Bakın, bu yasa
görüşülürken, daha aralık ayında görüşülürken, o zaman, Cumhuriyet Halk
Partisinin grup sözcüleri, bu yasa üzerindeki düşüncelerini söylemişler. Hukuk
devleti, insan haklarının yaşama geçirilmesini, adaletin sağlanmasını ve
güvenliğin temin edilmesini amaçlar. O dönemde, bu yasalar, hızlı bir şekilde
görüşülmüş ve o dönemde, biz, uygulamalarının ciddî sıkıntılar yarattığı,
cezaevlerinde zaman zaman meydana gelen ve kamuoyunda günlerce tartışılan olay
ve olayların doğmasına neden olan saikleri düzenleyecek olan bir yasa...
Açıkçası toplumsal olayları düzenleyen yasalar, geniş çerçevelerde
tartışılmalı. Eski yasanın uygulanması sürecinde cezaevlerinde meydana gelen
olaylar ve aksayan yönler değerlendirilmeli. Daha iyi bir metin
hazırlanabilmesi için, aceleci olmayalım, dedik ve dediklerimiz çıkıyor. Beş ay
sonra, sizlerin gerekçe olarak gösterdiğiniz konuları, yeniden, bugün, burada
tartışıyoruz.
Çağımız, insan haklarının
en üst seviyeye çıktığı bir dönem. İnfaz,
ceza mahkemelerince -bildiğiniz
gibi- verilen kararların yerine getirilmesidir. Bu yasa, insan hak ve özgürlükleriyle
doğrudan ilgilidir. İnfaz sistemi, doğrudan doğruya, insan özgürlüğüyle
birliktelik sağlar.
Şimdi, baktığımızda,
Türkiye'nin konumunu incelediğimizde, bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, hukuka aykırı yargılama, hukuka aykırı delil
elde etme, haksız ve kötü muameleden dolayı, biryığın tazminata mahkûm
olmuştur. Biz, bunların, artık, olmasını istemiyoruz. Zaman zaman, bu
eleştirileri getirdiğimizde, ilgililer, Türkiye Cumhuriyetinin, henüz,
demokratik açıdan, hukuk açısından olağan koşullara, olağan bir düzene geçmesi
için zamana ihtiyacı var. O zaman, herhalde, olağan koşullara biz
yetişemeyeceğiz, olağan koşullara biz geçemeyeceğiz; devamlı olağanüstü
düzenlemelerle bu ülkeyi yönetmeye çalışırsak, olağan hayatı herhalde
çocuklarımız görecektir.
Örneğin, hukukun temel
ilkelerini değiştirecek birtakım kuralları getiriyoruz. Dün, bu yasanın 6 ncı
maddesini kabul ettik, hükümlünün rızası alınma koşulunu getirdik.
Değerli arkadaşlar, bir
yıldan fazla ceza alanlara vasi tayin edilir. On yıla yakın bir ceza alan bir
hükümlünün, siz, nasıl rızasını alabilirsiniz?! Hükümlünün, şahsî haklarını ne
şekilde kullanabileceğini, kişiye bağlı olan hakları nasıl ve ne şekilde
kullanabileceği, hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğretilir, birinci
sınıfında. Şimdi, vasi altında olan bir hükümlüden, yargıç, düşüncesini alacak!
Nasıl alabilir, hangi yargıç alabilir bunu?! "Efendim, daha önceki yasada
uygulama var!.." Biz, hukuksuzlukları örnek göstermek değil, çağı
yakalayacak, hukukun üstünlüğünü yaratacak, hukuk devletini yaratacak kuralları
getirmek zorundayız. Açıkçası, hukuksuzluk... Vasinin düşüncesini yargıç
alamaz; alırsa suçtur. O hükümlü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilir.
Yapmayın; bu tür değişikliklerle hukuku kısıtlamayın. Hukuk, özgürlüklerle
gelişir; hukuk devleti, insan haklarının tanınmasıyla gelişir; ama, biz,
daraltarak bir şeylere gitmeye çalışıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ayrıca, bu 107 nci maddenin şartlı salıvermeyi düzenleyen madde
içindeki bazı fıkraların Anayasaya aykırı olduğunu da söylemek istiyorum.
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı
hükümler bulunmakta. Örneğin, adi suçlar ile fikir suçlarından hükümlülerde
infaz uygulaması farklı şekilde yapılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe,
1 dakika eksüre veriyorum; lütfen...
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde ve Anayasanın 10 uncu maddesinde bulunan, eşitlik ilkesine, kanun
önünde eşit olabilme ilkesine aykırılıklar vardır. Şimdi, zaten, yeni yapılan
bu yasayla, 2004 Aralığında kabul edilen bu yasayla şartlı salıvermenin
koşulları artırılmıştı; ama, şimdi, daha da bir hukuksuz ortamı yaratıyoruz.
Açıkçası, bu yasadaki değişiklikler daha iyi bir düzenleme mi; hayır. Demin de
söylediğim gibi, daha da hukuku daraltan, daha da insan haklarını daraltan bir
yasadır. Acelecilik, yeterince inceleyememe, tartışmama, yasa üzerinde
araştırma yapamama, bizleri, yaptıklarımızı düzeltmeye yöneltir bugün olduğu
gibi; bu, kaçınılmazdır. Bu durum ise, bize olan güveni yitirmemize sebep olur.
Ben, bu tür yanlışlıkların,
bu tür eksikliklerin olmaması dileğiyle, bundan sonra çok daha uzun bir dönemde
yasalar üzerinde araştırma yapabileceğimiz inancıyla, hepinizi şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe.
8 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 5275 sayılı
Kanunun 110 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(2) Kadın veya
altmışbeş yaşını bitirmiş hükümlülerin mahkûm oldukları altı ay veya daha az
süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkeme veya
hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece
karar verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Atila
Emek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Emek, sürenizi
birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA ATİLA
EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 902
sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 9 uncu maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlarken, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz (2/451) esas numaralı kanun teklifi, Adalet Komisyonunda
5.5.2005 tarihinde görüşülmüş, geneli üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak
maddelerine geçilmesi kabul edilmiş; ancak, maddelerinin ayrıntılı bir biçimde
incelenerek düzenlemesi için altkomisyona havale edilmiştir. Altkomisyon,
Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı, Türkiye Barolar Birliği temsilcileri ile üniversite öğretim
üyelerinin katılımlarıyla bir rapor hazırlayarak Adalet Komisyonuna sunmuştur.
Adalet Komisyonu, 17.5.2005 tarihli birleşiminde, altkomisyonca hazırlanan
metni esas alarak kanun teklifini görüşmüş, bazı ek ve değişiklikler yaparak
teklifin maddelerini kabul etmiştir.
Sayın milletvekilleri,
her şeyden önce belirtmek gerekir ki, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifiyle kişi hak ve özgürlükleri daha iyi hale getirilmediği gibi, kanun
daha demokratik yapıya kavuşturulmuş değildir. Bu bağlamda, hükümlüler ve
tutuklular daha güvencesiz hale getirilmiştir. Bu düzenlemeler, hükümlü ve
tutukluların haklarını önemli ölçüde sınırlamıştır. Açık ifadesiyle, yapılan bu
değişiklikler, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu daha da
demokratikleştirmediği gibi, kişi hak ve özgürlüklerini ve kişi güvenliğini
daha kötü duruma sokmuştur. Ayrıca, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan hükümler
ihtiva etmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, teklifin, Anayasanın hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan ve
antidemokratik olan düzenlemelerine karşıyız. Yasama çalışmalarında
özgürlüklerin genişletilmesi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla
yaşatılması Cumhuriyet Halk Partisinin asla vazgeçemeyeceği, ısrarla takip
edeceği ilkelerdir.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olmasından bu yana, bu Yüce
Mecliste çok sayıda kanun tasarı ve teklifini yasalaştırdık. Yasa tasarılarının
yeterince iyi hazırlanmadığını, ilgili çevrelerin görüşlerinin alınmadığını ve
katılımlarının sağlanmadığını yaşayarak gördük. Bu nedenle, toplumsal anlaşma
sağlanmadan tasarı ve teklifler yasalaşmıştır. Artık alıştık; Adalet ve
Kalkınma Partisinin devri iktidarında, yasa tasarıları yeterince tartışılmadan,
görüşülmeden, hata ve yanlışlardan arındırılmadan Genel Kuruldan geçmektedir.
Yüce Meclis, bu dönemde, bir bakıma, hükümetten gelen tasarıların tasdik mercii
haline getirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
yasama yetkisi, Anayasamızın öngördüğü üzere, millet adına Yüce Mecliste olup,
bu yetki, Büyük Türk Milleti adına, siz vekiller tarafından kullanılmaktadır.
Bunu kullanırken işin aceleye getirilmesi, özgür tartışma ve katılımcılıktan
uzaklaşarak parmak hesabıyla oldubitti yaratılması, kanun yapma tekniğine ve
yasama faaliyetine uygun değildir. Dün Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili
arkadaşlarımın oylarıyla kabul edilen bu haftaki çalışma gündeminde de aynı
durumla karşılaştık.
Değerli arkadaşlarım,
hatırlayınız, bir olağanüstü toplantı çağrısıyla, eylül ayında, Türk Ceza
Kanununu, buna bağlı Ceza Muhakemeleri Kanununu, Ceza İnfaz Kanununu, topyekûn,
6 Ekime ve 17 Aralığa yetiştirmek için büyük bir çaba sarf ettik ve ne
ilginçtir ki, olağanüstü toplantıyla Türk Ceza Kanununu görüşüp tamamlamak
üzere olduğumuz bir anda, yürürlük ve yürütme maddesine geldiğimizde, Komisyon
Başkanımız tarafından tasarı geri çekildi ve o günleri hatırlayınız, ciddî
tartışmalar yaşandı ve daha sonra, bildiğiniz o gelişmelerin sonunda, tasarı,
tekrar, Genel Kurulun önüne geldi ve yasalaştırdık. Genel Kurulda yasalaşan bu
tasarı 1 Nisanda yürürlüğe girecekti. Bununla ilgili olarak her türlü çalışma
bütün ilgili çevrelerce yapıldı; ama, hafta kala, Sayın Başbakanın Kuzey
Afrika'dan verdiği bir talimatla yasanın yürürlüğe girmesi 1 Hazirana
ertelendi.
Şimdi, merak ediyorum,
Sayın Bakan, siz o günlerde çok sıkıntılı bir süreci yaşadınız, biliyorum.
Şimdi, bu haftaki gündemimizde yeniden Ceza Kanunu, yeniden İnfaz Tedbirleri
Kanunu, yeniden Ceza Muhakemeleri Kanunlarını görüşeceğiz. 1 Hazirana sayılı
günler var. Şimdi, bir milletvekili olarak, milletin huzurunda soruyorum;
gerçekten, 1 Haziranda bu yasalar yürürlüğe girecek mi, uygulanacak mı?
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisini böylesine bir durumda olağanüstü
koşullarda çalışmaya yönlendireceksiniz ve yapılan yasaları yürürlük tarihinde
yürürlüğe sokmayıp geri alacaksınız, yürürlüklerini erteleyeceksiniz, hiçbir
uygulama yapılmadan, nerede aksaklık var, zaman içinde bunları nasıl düzeltiriz
anlayışına bakmadan, hemen bir yeni değişiklikle karşı karşıya geleceğiz.
Değerli arkadaşlarım, çok
açık, ya sipariş yasa tasarılarıyla karşılaştık bu Mecliste... Hatırlayınız,
Eve Dönüş Yasasını bir hatırlayınız. O günlerde, Türkiye'de, âdeta Eve Dönüş
Yasası Yüce Mecliste kabul edilirse, malum terör örgütü, artık, Kuzey Irak
dağlarından Türkiye'ye gelecek -çünkü, birileri öyle yönlendirmişti- ve bu iş
sona erecekti. Biz hazır elimizdekini, cezaevlerindekini bu yasayla bıraktık,
Kuzey Irak dağlarındakiler de yine bütün varlıklarını devam ettirdiler. Şimdi o
coğrafyada çok ciddî durumlarla nasıl karşılaştığımız bellidir.
Çok değerli arkadaşlarım,
şunu çok açık ifade edeyim; yasa yaparken böylesine acele davranmanın bir
mantığı ve gereği yok. Bilirsiniz, bir halk deyişimiz vardır; acele işe şeytan
karışır. On yıllara çözüm sağlayacak yasaları düzenlerken kendimizi aceleden
de, şeytandan da sakınmalıyız değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri,
yaşadığımız süreçte bu acele tavrımız, ben yaptım oldu anlayışı, tasarıların
hata ve yanlışlarından arındırılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesi
kamu düzenini olumsuz etkilediği gibi, vetolar, yürürlüğün durdurulması
kararları, iptal kararları birbirini takip ediyor.
Sayın milletvekilleri,
kısaca bir sunuş yapacağım. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu günden
bugüne kadar yasalaşan teklif ve tasarı sayısı aşağı yukarı 577'dir. Bu
yasaların 258'i uluslararası sözleşmelerin onaylanmasına dair kanundur.
Uluslararası sözleşmeler dışında
Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan 319 yasadan 14'ü veto edilmiş, 51'i de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür.
Buna göre yaklaşık her 10 yasadan 1'i Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto
edilmiş; yine, yaklaşık her 6 yasadan 1'i Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Bu davaların büyük çoğunluğunda yürürlüğün
durdurulması ve iptal kararları verilmiştir. Bu yasaların içinde AB uyum paketi
içinde çıkan yasalar, bütçe yasaları ve kesinhesap kanunları gibi yasaların da
olduğu düşünülürse, hukukdışılık savlarının boyutu daha da büyümektedir.
Sayın milletvekilleri, bu
tablo, yasaların iyi bir şekilde hazırlanmamasının, komisyonlarda ve Genel
Kurulda alelacele görüşülmesinin yarattığı bir tablodur. Görüşmekte olduğumuz
kanun teklifi, diğer kanunlar gibi aynı anlayışla ele alındığından, toplumsal
uzlaşma ve mutabakat yansıtmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
kanun teklifinin 9 uncu maddesinde "kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş
hükümlülerin mahkûm oldukları altı ay veya daha az süreli hapis cezasının
konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkeme ve yükümlü başka bir yerde bulunuyorsa
o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir" hükmü vardır.
Söz konusu düzenleme herhangi bir olumsuzluk taşımadığı gibi, bu koşulları
taşıyan yurttaşlarımıza çözüm sağladığı için olumlu buluyoruz. Uygulamada da
olumlu sonuçlar vermesini diler, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi en
içten saygı ve sevgilerimle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Emek.
9 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek...
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Yasanın yürürlüğe girmesi çok önemli bir konu!
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Tabiî, nasıl girecek, yürüyerek mi?!.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, çok
değerli bir arkadaşımız, bu yasanın bana göre olmadığını söyledi. Ben, hukuk
kökenliyim. Bana göre mi değil mi onu da bilemiyorum; ama, şunu söyleyeyim; söz
almamın ana nedeni, bu yasa bağlamında, düşünce özgürlüğünü savunmak, savunmaya
çalışmak.
Değerli arkadaşlar, çok
iyi ki, Sayın Adalet Bakanımız da burada. Dün, burada yapılan gündemdışı
konuşmalarda, İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yapılacak olan bir toplantı
gündeme getirildi ve Ermeni soykırımı konusunun tartışılması konusunda görüşler
belirtildi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, önce şunu söyleyeyim: Bu toplantı henüz yapılmadan ve nelerin
konuşulacağı açıklık kazanmadan gündeme getirilerek suçlanması, kanımca, hiç de
doğru olmamıştır. Biz, bu çatı altında, özgürlükleri savunmak zorundayız.
Aydınlanmacı Fransız düşünürü Voltaire'in ikiyüz küsur sene önce belirttiği
gibi "sözlerinize katılmıyorum; ama, o sözleri söyleme hakkınızı sonuna
kadar savunacağım" görüşünü benimsemediğimiz takdirde, hak ve hukuktan,
özgürlükten, açılımdan, gelişmeden söz etme olanağımız, şansımız kalmaz.
Özellikle, Yüce Meclisin çatısı altında düşünce özgürlüğünü sonuna kadar
savunmak zorundayız. Ben, üniversite kökenli bir arkadaşınızım ve bilimsel
sorunların, bilimsel tartışmaların, yine o çerçevede çözüme kavuşturulması
gerektiğini düşünüyorum. O nedenle söz aldım Sayın Başkan; çok teşekkür ederim.
Bir başka şey daha
yapıldı o çerçevede; yalnız o toplantıya katılacak kişiler değil, kurumlar
suçlandı, üniversiteler suçlandı, çağrı çıkarıldı, YÖK suçlandı.
Değerli arkadaşlar, benim
bildiğim, suç kişiseldir ve bunun hesabının görüleceği yer yargıdır,
savcılardır, mahkemelerdir. Şimdi, bu şey olmadan, kurumsal suçlamalar çok da
doğru değil; kurumları zedeler, kurumları çalışamaz hale getirir ve bizim, bu
çatı altında buna yol açmamamız gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki, o
toplantıya ilişkin olarak, kamuoyunda oldukça sağlıklı bir şey de vardı,
tartışma ortamı da oluşuyordu, karşılıklı, çağrıldın- çağrılmadın görüşleri
dile getiriliyordu. Kanımca, Yüce Meclisin, arkadaşlarımızın yapması gereken, o
sorunun çözümünü yine o düzlemde bırakmak olmalıydı. Eğer, öyle yapılsaydı,
yine, kanımca -kişisel söz aldım zaten- Türkiye çok daha kârlı çıkardı. Türkiye'yi,
İsviçre'nin bir kantonuyla kıyaslamaya gönlümüz razı olmamalı, Ermenistan'ın
yaptıklarıyla kıyaslamaya gönlümüz razı olmamalı. Türkiye, büyük oynamalı;
Türkiye, halkının hoşgörüsüyle, imparatorluk sonrasında çok değişik etnik
grupların, çok değişik düşüncelerin, çok farklı eğilimlerin yoğrulduğu, hamur
haline geldiği, güçlendiği, olgun ve büyük bir ülke konumunu korumak zorundadır,
bunu güçlendirmek zorundadır. Bu da ancak düşünce özgürlüğüne sonuna kadar
sahip çıkmakla, onu korumakla, kollamakla olur. Üniversiteleri, basını,
kamuoyuyla, Türkiye'nin, özgürlükleri savunurken haklı davalarında haksız
duruma düşmesine izin vermemek gerekir. Ben inanıyorum ki, Yüce Meclis, bu
konudaki duyarlılığını sürdürecektir.
Değerli arkadaşlar, çok
fazla örnek vermek istemem; ama, Vietnam savaşının en acımasız günlerinde, New
Jersey Üniversitesinin -devlet üniversitesinin- tarih profesörünün bir
deyişini, o üniversite yetkilileri ve mütevelli heyeti, Amerikan Anayasasına
dayanarak, koruma altına alabilmiştir. O tarih Profesörü Eugene Genevose "ben, düşmanın galip gelmesinden memnun
olurum" gibi bir laf etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Sayın Başkan, bir dakikada bitiriyorum.
Biz davamızda haklıyız,
biz imza attık, sözde Ermeni soykırımını başka parlamentolara da bildirerek
tutumumuzu sergiledik. Bunun ötesindeki gidişata, olana bitene Yüce Meclisin,
özellikle de hükümetimizin bu tür karışmasını çok da sağlıklı bulmadığımı;
bunun, özgürlüklerin açılması ve gelişmemiz yönünden çok da uygun olmadığını
belirtmek için söz aldım.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Madde üzerinde, şahsı
adına, ikinci söz isteği, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan'a ait.
Buyurun Sayın Aslan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimizin 10 uncu maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ben, sadece, tutanaklara
bazı hususların geçmesi açısından söz aldım. Gerek dün gerekse bugün devam eden
görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi adına kürsüye çıkan arkadaşlarımız,
özellikle bir şeyin üzerine çok yoğun vurgu yaptılar; bu da, Kilis
Milletvekilimiz Hasan Kara'yla birlikte vermiş olduğumuz bu teklifin, bizim
teklifimiz olmadığı, Bakanlığın hazırladığı, bizim de karakalem imza attığımız
şeklindeki beyanlarıdır.
Değerli arkadaşlar,
özellikle bir şeyi burada söylemek istiyorum. Zaman zaman hepimiz, Meclisin
yasalara katkı yapamadığından şikâyet ediyoruz ve bundan da en fazla şikâyetçi
olan taraf ise Cumhuriyet Halk Partisi. Şu ana kadar, 22 nci Dönemde
görüştüğümüz kanunlardan, belki teklif olarak görüşülen birkaç kanundan bir
tanesini görüşüyoruz. Ben beklerdim ki -eksiğiyle, hatasıyla, yanlışıyla
mutlaka eleştiriler olacaktır- bu eleştiriler, kanunun kendi içerisinde geçen metin
ve cümlelerle, mantığıyla ilgili eleştiriler olsaydı hiç kimsenin diyeceği bir
şey olmazdı; fakat, iki milletvekili tarafından teklif olarak getirilen bu
kanunla ilgili, milletvekillerinin onurunu rencide edecek şekilde, sanki
milletvekilleri kanun hazırlayamazmış tarzında bir yaklaşımı çok sağlıklı ve
çok doğru bulmuyorum.
Burada şunu ifade etmek
istiyorum: Bu kanunun şu ana kadar görüştüğümüz maddelerinin içerisinde geçen 6
ncı maddesi hariç diğer tüm maddeleri, Kilis Milletvekilimiz Hasan Kara ile
birlikte tarafımızdan hazırlanmış ve Meclise sunulmuştur. Bunun bu şekilde
bilinmesini istiyorum. Elbette ki, kanun tekniği açısından bu kanunun
hazırlanmasında bürokrat arkadaşlarımızdan mutlaka görüşler alınmıştır,
istişareler yapılmıştır; uygulamanın içerisinde olan insanlardan görüşler
alınmış, istişareler yapılmıştır.
Denildi ki: "Daha
uygulamaya bile geçmeden bu aksaklıkları arkadaşlarımız nasıl tespit
etti?" Aslında, tebrik etmeniz lazım. Olabilecek aksaklıkların, bu Meclis
çatısı altında çalışan arkadaşlarımız tarafından muhtemel aksaklıkların tespit
edilebilmiş olmasının, ben, eleştirilecek değil, tebrik edilecek bir husus
olduğuna inanıyorum.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Biz seni tebrik ediyoruz.
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle, bir kez
daha tutanaklara geçmesi açısından, bu teklifin, Kilis Milletvekilimiz Hasan
Kara ve şahsım tarafından hazırlanıp Meclise sevk edildiğini belirtiyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Aslan.
10 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
5 inci sırada yer alan
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adlî Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adli Sicil
Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S. Sayısı: 899) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 899 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
899 sıra sayılı Adlî Sicil Kanunu Teklifiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Her şeyden önce, yine, bu
kanun teklifinin tasarı olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bugüne kadar
değişiklik tekliflerinin Yüce Meclise gelmesinde, hemen hemen burada konuşma
yapan bütün hukukçu arkadaşlarımızın dile getirdiği gibi, gerçekten, bunların,
elbette, sayın milletvekillerimiz tarafından teklif şeklinde getirilmesi,
Anayasada verilen belli başlı yasama görevlerinden biridir; bunu hepimiz
saygıyla karşılıyoruz. Elbette, Yüce Meclisin üyelerinin görevi, yasa teklifi
getirmektir, Meclisin huzurunda bu teklifleri sonuna kadar savunmaktır ve
kanunlaştırmaktır. Böyle bir teklifle karşı karşıyayız.
Tabiî, teklifin adına
bakıldığında, "Adlî Sicil Kanunu" adında bir teklifin olduğunu
görmekteyiz. Şimdi, Adlî Sicil Kanunu neyin uzantısıdır, devamıdır?.. Toplumun,
sosyal bir toplumun temel yapısına bakıldığında, eğer bir tarif ve tabir
gerekirse, Türk Ceza Kanunu, bu sosyal toplumun aort damarlarındandır. Türk
Ceza Kanunu aort damarı ise, onun uygulanabilirlik alanını hayata
geçirebilecek, CMK gibi, İnfaz Kanunu gibi ve Adlî Sicil Kanunu gibi kanunlar
da, bu sosyal toplumun, Türk Ceza Kanunu yanında, kılcal damarlarıdır. Yani,
Türk Ceza Kanununa göre, işlenmiş olan bir suça ceza verebilmenin, cezasını
verebilmenin yolu ve yöntemi, bağımsız yargı organlarıdır, bağımsız yargı
organlarını temsil eden yargı mensuplarıdır ve bağımsız yargıçlardır.
Bu mahkemelerce verilmiş
olan kararların, elbette, infazı gerekecektir veya mahkemelerce verilen
kararların, eğer şartları varsa, infazına gerek görülmeyecektir. Bu infaz
edilecek cezaların başında da, elbette, suçun ağırlığına göre, ağırlaştırılmış
müebbet hapisten tutalım, müebbet hapis, süreli hapis ve bunun dışında da, yeni
bir sistemle; yani, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan
kanunlarımızla birlikte, yeni bir sistemle, adlî para cezasıdır.
Şimdi, bu cezaların,
mahkemeler tarafından verilmiş bulunan cezaların infaz aşamasını, dün görüşmüş
olduğumuz birtakım değişikliklerle, yine, cezaların ve güvenlik tedbirlerinin
infazına ilişkin kanunla yerine getireceğiz. Bunun da yürürlük tarihi, yine, 1
Haziran 2005 tarihidir.
Değerli arkadaşlarım, o
günden, diliyoruz ve istiyoruz ki -1 Haziran 2005 tarihi miladî bir tarih; ama,
önümüzdeki günlerde, toplumun değişen ihtiyaçlarına göre de, değişmesi en az
kanunlar olarak yürürlüğe giren kanunlar olsun. Bu kanunların başında,
konuşmamızın ilk cümlelerinde de bahsettiğimiz gibi, Türk Ceza Kanunu
gelmektedir, Ceza Mahkemesi Kanunu gelmektedir, Cezaların ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı gelmektedir ve bunun hemen yanı başında da, bugün görüşmekte
olduğumuz Adlî Sicil Kanunu gelmektedir.
Şimdi, Adlî Sicil
Kanununun geçmişine bir bakıldığında, 22.11.1990 tarihinde yürürlüğe girmiş
olan ve bugüne kadar uygulanagelen bir Adlî Sicil Kanununun olduğunu hepimiz
bilmekteyiz.
Adlî Sicil Kanunu
denildiğinde, bir benzetmeyle ben sizlere konuyu açıklamaya çalışmıştım. Türk
Ceza Kanunu olmadan, az önce bahsetmiş olduğumuz diğer kanunların, gerçekten,
herhangi bir anlam ifade etmeyeceği ve edemeyeceği açıktır. Türk Ceza Kanununun
uygulanabilmesinin yolu ve yöntemi de, bağımsız yargı organlarımız tarafından
yerine getirilir şeklinde, kısaca, sizlere bahsetmiştim.
Şimdi, bizim 1 Haziranda
yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin
mahiyetine bakıldığında, çok açık bir biçimde yeni bir sistemle karşı
karşıyayız. Bildiğimiz gibi, yetmişdokuz yıldır uygulanagelen, 765 sayılı Türk
Ceza Kanununun uygulanmasında ve onun devamındaki, Türk Ceza Kanununun
uygulanması için gerekli olan diğer kanunların, özellikle, 647 sayılı Kanunda
yer alan hükümlerin; ki, gerçekten, alabildiğine, olabildiğine, her türlü konuya
girmiş bulunan, aslında, olmaması gereken, İnfaz Kanununda olmaması gereken
birtakım maddeleri içeren bu kanunlarla karşı karşıya getirdiğimizde, yeni
sistemin, gerçekten, sade bir sistem olma yolunda büyük bir uğraşla Yüce Meclisin
ve kamuoyunun huzuruna getirildiği de bir gerçektir. Bu gerçeği de kabul
etmemiz gerekir.
Bu ana kadar
uygulanagelen bir sistem, memnu hakların iadesi diye bir sistemden bahseder
idik. Bunu özellikle -biz- hukukçu arkadaşlarımız, avukat arkadaşlarımız ve
yargı mensuplarımız çok yakinen bilirler, sık sık da karşı karşıya kalırlar, bu
talepleri değerlendirirlerdi. İnanıyoruz ki, 1 Haziranda yürürlüğe girecek olan
bu Türk Ceza Kanunu, devamındaki bahsettiğimiz kanunlar ve şimdi görüşmekte
olduğumuz Adli Sicil Kanunuyla memnu hakların iadesi sistemi kaldırılmaktadır.
Bunun olumlu bir girişim, olumlu bir değişim olduğunu burada ifade etmek
istiyorum. Gerçekten, memnu hakların iadesinin mahiyet olarak kısaca tarifini
yaparsak; herhangi bir suçlu vatandaş ceza alıyor ve bu cezanın süresi, hak
yoksunluğu süresi, yerine göre ömür boyu devam ediyor idi. Halbuki, öyle bir
ihtiyaç hâsıl oluyor ki, vatandaş yönünden, zamanında hasbelkader suç işlemiş
bir vatandaş yönünden öyle bir durum hâsıl oluyor, ihtiyaç oluyor ki, memnu hakların,
yani, yasaklanmış olduğu hakların geri iadesi şeklinde mahkemeden karar alır
ise bu hakkını kullanabilme imkânına kavuşacak idi. Memnu hakların iadesi
kısaca budur. İşte bu taleplerle ilgili, mahkemeler, gerçekten, özellikle yerel
mahkemelerimiz, birtakım taleplerle karşılaşıyorlar ve bu talepleri yerine
getirmek için de bir hayli emek sarf ediyorlar. Elbette bu emeği sadece
mahkemelerdeki yargıçlar, savcılar harcamıyor, orada bulunan bütün personel bu
tür emeklere katkıda bulunuyorlar. Hepsi, zaman tasarrufu değil, aksine, zaman
israfı yapmış oluyorlar.
İşte, yeni getirilen Türk
Ceza Kanunundaki 53 üncü maddede bahsedilen "hak mahrumiyetleri, hak
yoksunluğu" şeklinde düzenlenen sistem ve buna paralel olarak da getirilen
Adlî Sicil Kanunundaki sistemle, bu talepler artık yapılmayacak ve belirli
suçlardan dolayı hak yoksunluğu uygulamalarına son verilmiş olacaktır.
Özellikle de Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesindeki hak yoksunluklarının hapis cezası almayla
olabileceğini, bunun, adlî para cezası verilmesi halinde hak yoksunluğunun
uygulanmayacağı gerçeğini de burada belirtmek istiyorum.
Bunun devamında, değerli
arkadaşlarım, yine Anayasamızın 76 ncı maddesinde, özellikle milletvekili
seçilmesine, milletvekili seçilebilmesine engel olabilecek suçlar yönünden ayrı
tutulmak şartıyla, yine burada, Adli Sicil Kanunu Teklifinde özel bir madde
getirilmiştir. Yani, bu maddede, özel, istisnaî bir durum getirilmek suretiyle,
Anayasamızın 76 ncı maddesi bu kanunun dışında tutulmaya çalışılmıştır.
Şimdi, bu, olması gereken
bir istisnaydı, bu kanunda yer almasını olumlu karşılıyoruz.
Görüşmekte olduğumuz Adlî
Sicil Kanunu Teklifiyle, birincisi, mahkemelerden verilen bütün kararların
-infaz edilmiş olsun, infaz edilmeyip ertelenmiş veya adlî para cezasına
çevrilmiş olsun- bunların, adlî sicil kayıtlarına geçirilmesi sistemi
getirilmektedir.
Bunun dışında, bu
kayıtlar geçtikten sonra da arşiv kayıtları söz konusu olmaktadır ve bu arşiv
kayıtlarının da ne kadar süreyle geçerli olduğu, ne kadar süre sonra işlemden
kaldırılacağı, bir noktada, silineceği hüküm altına alınmıştır.
Yine, aynı kanunla, bu
adlî sicil arşivinin silinmesine dönük olarak seksen yıllık bir süre
konulmuştur. Şimdi, tabiî, burada, gerçekten, Yüce Meclise bu bilgileri
verirken, 12 nci maddeyle getirilen bu seksen yıllık sürenin gerçekten adil bir
süre midir, yeterli bir süre midir, çok fazla bir süre midir; bunun, görüşmekte
olduğumuz bu kanunun görüşülmesi sırasında gerek komisyonumuz tarafından
gerekse Bakanlık tarafından değerlendirilmesinde fayda var diye düşünüyorum.
Gerçekten, seksen yıllık bir sürenin,
uzun bir süre olduğu kanısını burada sizlere, Yüce Meclise sunmak istiyorum,
belirtmek istiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yine, Adlî Sicil Kanununda getirilen bir sistemle, burada,
hepimizin bildiği gibi, şu ana kadar uygulanagelen sistemde, sabıka kayıtları
dediğimiz sabıka kayıtlarının da bizim vatandaşlarımızın hemen hemen her yerde,
her kurum ve kuruluşa başvurması halinde istenen bir kayıt olduğunu
bilmekteyiz. Bu sistem yine devam edecektir. Bu sistemin uygulanabilmesi için
adlî sicil kayıtlarının, sabıka kayıtlarının istenebilmesi için iki görevli
merkez oluşturulmaktadır. Birincisi, yerel merkez dediğimiz mahallî merkezler,
her adliyenin bulunduğu yerdeki adliyeler, cumhuriyet savcılıkları, bu adlî
kayıtları, belgeleri vermeye yetkili olacak ve bu kayıtları tutacak olan
kurumlardır. Bir diğeri de, Adalet Bakanlığına bağlı Adlî Sicil Genel Müdürlüğü
olacaktır.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bütün vatandaşlarımızı, özellikle de herhangi bir kurum veya
kuruluşta iş talebinde bulunan vatandaşlarımızı veya öğrencilerimizi, yurtlarda
kalacak öğrencilerimizden tutunuz da herhangi bir yere giderken, seyahat
ederken, yurtdışı seyahatlerinde istenen bu sabıka kayıtlarının bu merkezlerden
istenmesiyle ilgili bir para miktarı bu kanunla getirilmektedir; 3 YTL
şeklinde, yani şu andaki 3 000 000 TL şeklinde bir para istenecektir. Evet,
bugüne kadar uygulanagelen sistemde de, yine, sabıka kayıtları talebinde
bulunulurken, bu paralar adliyeye, cumhuriyet savcılığı nezaretinde, vakıf
bünyesinde olmak üzere belirli bir miktar alınıyor. Düşününüz, yani Türkiye
çapında 70 000 000 nüfusa sahip Türkiye'nin yarısının, 30 000 000 - 35 000 000
insanın ortalama bir sirkülasyonla her gün veya haftada bir, altı ayda bir,
senede bir sabıka kayıtlarını istemek zorunda kalmasında, küçük bir para gibi
gözüken bu paranın, işsizliğin gerçekten çok korkunç boyutlarda olduğu
ülkemizde insanlarımızı ve aileleri ne derece etkileyebileceğini de burada
huzurunuzda belirtmek istiyorum. Yerine göre, yine, gerek komisyonumuz
tarafından gerekse bakanlık tarafından, bu, alınması gerekli diye madde halinde
Adlî Sicil Kanununa yerleştirilen 3 YTL'nin de, gerçekten vatandaşlarımızdan
alınmayarak böyle bir bürokrasinin engel olarak da kaldırılmasında fayda var
diye düşünüyoruz. Çünkü, gerek bakanlığımız gerekse devletimizin
vatandaşlarımızdan alacağı 3 YTL'lik sabıka kaydı parasına da ihtiyacının
-yerine göre, devletimiz tarafından- olmadığını hemen hemen hepimiz
bilmekteyiz. Bu vesileyle, bir bürokratik engeli de aşmış oluruz diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bizlere düşen, biz milletvekillerine düşen görevler, bu tür kanunlarda
hangi amaç güdülürse güdülsün, elbette, toplumun yararına, insanların yararına
bir amaç güdüldüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız; bunu hiçbirimiz inkar edemeyiz.
Eğer bir kanun teklifi getiriliyorsa, hükümetler tarafından bir kanun tasarısı
getiriliyorsa, bunların temelinde, o topluma hizmet verebilmenin amacı
yatmaktadır; ancak, getirilen bu kanun tasarı ve tekliflerinin karşısında,
muhalefet olarak, muhalefet milletvekilleri olarak bizler de çıkıp, sizlere,
birtakım eksikliklerin olduğunu, hataların olduğunu, hataların yapılmakta
olduğunu söylüyorsak bizim bu söylememizin temelinde de yine iyi niyet vardır;
yine, içinde yaşadığımız, sorumlu olduğumuz topluma karşı yerine getirmek
zorunda olduğumuz bir görev anlayışı yatmaktadır. Bu amaçla, bizler burada,
kürsülerde, eğer, getirilen kanun tasarı ve tekliflerine karşı eleştiride
bulunuyorsak, lütfen, sizler tarafından da, iktidar tarafından da bu amaçla,
iyi niyet amacıyla bunları söylediğimizin altını çizmek istiyorum. Zaman zaman
bunu görüyoruz; özellikle ülkemizin çok ciddî sorunlarında Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak söylemiş olduğumuz, gerek Irak
politikasından, tezkere kararının reddinden tutunuz gerekse ülkemizin Avrupa
Birliği anlayışında düşmüş olduğu zorluklar, düşebileceği zorluklar karşısında
söylediklerimizin tek tek bugün artık doğru olduğu, doğrulandığı da kamuoyu
tarafından anlaşıldığı gibi, inanıyoruz ki, iktidar tarafından da anlaşılmaya
ve kabullenilmeye başlandığı da bir gerçektir. O nedenle, bu kanunların buralardaki
görüşmelerindeki konuşmalarımızı lütfen bu çerçevede algılayınız. Hiçbir
şekilde polemik konusu olarak bunları söylemiyoruz. İşin gerçek yönü ve yanı
neyse bunları anlatmaya çalışıyoruz. Eksiklikler ve hatalar varsa, bunun altında,
sadece ve sadece Anamuhalefet Partisi olarak muhalefet etmek adı altında
muhalefet etmediğimizin, gerçekten topluma yararlı birtakım işlem ve eylemleri
hep birlikte yapabilmek için bunları söylediğimizin bilinmesini istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada bir hususu daha arz edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Şimdi, sizler, hükümet
olarak, iktidara geldiğinizden bugüne kadar, hep merkeziyetçilikten şikâyet
etmişsinizdir; artık merkeziyetçilikten uzak, her şeyi yerli yerinde yönetelim
anlayışını hep iddia etmişsinizdir, hep savunmuşsunuzdur. Yerine göre, hangi
noktalarda merkeziyetçi olunması gerekir, hangi noktalarda yerel sorumluluğun
daha da fazlalaştırılması gerekir noktasında, biz de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, yerine göre savunma ve iddialarda bulunduk.
Şimdi, bakıyoruz, bu Adlî
Sicil Kanunu Teklifinin 16 ncı maddesiyle, merkeziyetçiliği biraz daha
kendinize almış gözüküyorsunuz. Şimdi, 16 ncı madde, açık bir biçimde şu
şekilde:
"Merkezî ve mahallî
adlî sicildeki atamalar
Madde 16.- Merkezî ve
mahallî adlî sicildeki şube müdürü, mühendis, çözümleyici, programcı,
istatistik uzmanı, tercüman, şef, bilgisayar işletmeni ile veri hazırlama ve
kontrol işletmenleri Adalet Bakanlığınca atanırlar, gerektiğinde sözleşmeli
olarak da çalıştırılabilirler."
Şimdi, uygulanan bir
gerçek var. Şu anda bütün Türkiye çapında, hemen hemen bütün adalet
komisyonlarında yapılan bir sınav var. Bu sınavlara, yerine göre ceza ve infaz
koruma memurluğu için başvuranlar bulunuyor, yerine göre zabıt kâtipliği için
başvuranlar bulunuyor. Tabiî ki , ana şart, ana kural KPSS'den belirli bir
sınır puanı almaları gerekiyor.
Şimdi, buralarda, bu
memur alımlarında Adalet Bakanlığı bünyesindeki taşra teşkilatlarına, adalet
komisyonlarına bu yetkiyi veriyoruz, yerele bu yetkiyi kaydırıyoruz; ama, Adlî
Sicil Kanunundaki mahallî adlî sicildeki şube müdüründen bahsetmek suretiyle,
birtakım vasıfları belirtilen, mühendis gibi, çözümleyici programcı gibi
vasıflara sahip kişileri almaya da Adalet Bakanlığını yetkili kılıyorsunuz.
Şimdi, burada, iktidar
olarak, hükümet olarak bugüne kadar söylemiş olduğunuz, benim de az önce
belirtmiş olduğum merkeziyetçilik anlayışına yaklaşıp çelişkiye düşmüş
oluyorsunuz. Bunun, değerlendirilmek suretiyle, en azından bu maddede merkezi,
bir noktada, eğer kendinizde tutmaya çalışacaksanız, mahallî adlî sicildeki
atamaların da, orada bulunan, bakanlık bünyesinde bulunan komisyonlar
tarafından yerine getirilmesinin politika olarak, sizlerin bugüne kadar söylemiş
olduğunuz söylemlerinize daha yakın olduğu ve olacağı kanısını taşımaktayım.
Bunu, Yüce Meclisin huzurunda belirtmeyi görev sayıyorum.
Burada, bunu, kesinlikle
Sayın Bakanımızın kişi olarak, kişilik olarak herhangi bir güvensizliğine
dayalı şekilde belirtmiş değilim. Çünkü, bugün biz varız, bugün Adalet Bakanı
Sayın Çiçek var, yarın bir başkası gelecektir, yarın bir başkası bakan
olacaktır; ama, kanunlarımız kalıcı olacaktır. Bu nedenle, merkeziyetçilikten
uzak, bürokrasiyi azaltıcı bir önlem alabilmenin yolu da, Adlî Sicil
Kanunundaki bu 16 ncı maddenin yeniden tartışılıp, yeniden ele alınmak
suretiyle burada yapılacak çalışma açısından da bizler, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, katkı vereceğimizi bildirmek için bunu belirtiyorum. Bu nedenle, 16 ncı
maddenin de ele alınmasında fayda olacağını düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bununla, az önce de söylediğimiz gibi, yürürlükten kaldırılan
hükümlerimiz, yürürlükten kaldırılan kanunumuz olduğunu belirtmiştim. Bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihte -ki, 1 Haziran, artık, herkes tarafından
bilinen diye kabul ediyoruz, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek
-22.11.1990 tarih ve 3682 sayılı Adlî Sicil Kanunu da yürürlükten kaldırılmış
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
yine, burada, belirtmeye çalıştığımız diğer eksikliklerin de, yerine göre, bu
kanun kapsamı çerçevesinde, görüşmelerin yapıldığı sırada, burada bulunan
bürokrat arkadaşlarla ve milletvekili arkadaşlarla, Komisyonun ve Bakanlığın
birlikte değerlendirme yaparak, belirtmiş olduğum sakıncaların
giderilebilmesine imkân sağlamak açısından öneriler verilir ise, buna,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destek vereceğimizi bildiriyorum.
Çıkarmaya çalıştığımız ve
yepyeni sistemleri içerecek olan Adlî Sicil Kanunu Teklifinin, değerli
milletvekili arkadaşımız Sayın Hakkı Köylü'nün teklifinin, hükümetle birlikte,
Bakanlıkla birlikte yapılan bir çalışma ve teklif olduğu inancını taşıyoruz.
Bu kanun, ülkemize ve 1
Haziranda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanunu ve onun devamındaki, az önce
belirttiğimiz, kılcal damar olarak tarif ettiğimiz diğer kanunlar da
toplumumuza sosyal barış getirir ve bu barış doğrultusunda insanlarımızın
huzurlu bir şekilde yaşamasına katkıda bulunur dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.
AK Parti Grubu adına,
Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.
Buyurun Sayın Köylü. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdirlerinize
sunmuş olduğum Adlî Sicil Kanunu Teklifiyle ilgili Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
benden önceki konuşmacı arkadaşımın da belirttiği gibi, Türk Ceza Kanununun
yeni yapılmasıyla birlikte, ceza sistemimizde ve Ceza Kanununa bağlı diğer
kanunlarda önemli ölçüde değişiklikler meydana gelmiştir. Ceza Kanunumuzdaki
yaptırım sistemi, şu anda yürürlükte olan 765 sayılı Ceza Kanunundaki yaptırım
sisteminden biraz daha farklıdır. Bu sebeple, cezaların verilmesinin şekli
değişmiş, sistem değişmiş, sonuç cezalar değişmiş ve infaz sonrası hükümler
değişmiştir.
İnfaz sonrası, özellikle
adlî sicili ilgilendiren bir konudur. Bu sebeple, Adlî Sicil Kanununda da
değişiklik yapılması gerekmektedir. İşte buna istinaden, yeni bir adlî sicil
kanunu hazırlama ihtiyacı hâsıl olmuştur. Belki mevcut Adlî Sicil Kanununda
birkaç maddelik bir değişiklikle bu işi halledebilirdik diye düşünebiliriz;
ama, zaten Adlî Sicil Kanunu, 11 maddeden müteşekkil bir kanundu, bunun 7 - 8
maddesi değişeceğine göre, şu halde, baştan, yeni bir adlî sicil kanunu yazmak
daha doğru olur diye düşündük.
Değerli milletvekilleri,
bu Adlî Sicil Kanunu Teklifi ne getiriyor ne götürüyor, önce, kısaca ondan
bahsedeceğim. Daha önceki Ceza Kanunundan çıkan hükümlerin adlî sicile
kaydedilmesiyle, bu kanundan çıkan hükümlerin adlî sicile kaydedilmesi arasında
esaslı olarak bir fark yoktur; ancak, çıkan sonuçlar değişik olduğundan, adlî
sicile de değişik hükümler girmektedir. Bunları, burada, tek tek saymayacağım.
Adlî sicil, merkezî ve
mahallî adlî sicil olarak iki şekilde adlandırılmaktadır, böyle bir yapılanma
söz konusudur. Demin arkadaşımın belirttiği bir 16 ncı madde vardır; mahallî
adlî sicildeki görevliler, işletme şefi, veri hazırlama ve kontrol mühendisi,
çözümleyici, müdür, şube müdürü gibi elemanlar istihdam edilecektir. Yalnız,
bunlar, daha önceden, bölgesel adlî sicillerde kısıtlı olarak vardı. Bölgesel
adlî sicillerde, veri hazırlama ve kontrol şefi, bölge adlî sicil şube
müdürleri vardı. Bunlar da, Adalet Bakanlığı tarafından atanan personeldi; ama,
şimdi, biraz daha genişlettik, personelin de atanması, gene Adalet Bakanlığı
tarafından yapılacaktır. Bu bakımdan, bir geriye dönüş söz konusu değildir.
Nitekim, cezaevi müdürleri, müdür yardımcıları, icra müdür ve yardımcıları,
cezaevlerindeki doktor, öğretmen gibi elemanlar da Adalet Bakanlığı tarafından
atandığına göre, adlî sicil elemanlarının da Adalet Bakanlığı tarafından
atanmasının bir sakıncası olmadığı kanaatindeyiz.
Adlî sicile Türk
mahkemelerinden verilen kararlar ile yabancı mahkemeler tarafından Türk vatandaşları hakkında verilmiş olan
kararlar kaydedilecektir; ancak, yabancı mahkemeler tarafından verilmiş olan
kararların doğurmuş olduğu sonuçlar, Türk hukukuna göre, Türk mahkemesi
tarafından uygun bulunduğu takdirde bunlar kaydedilecektir.
Adlî sicil bilgilerini
kimler isteyebilecek. Adlî sicil bilgilerini, bu bilgiye ihtiyacı olan kişiler
kendileri isteyebileceklerdir, kamu kurum ve kuruluşları isteyebileceklerdir,
hâkimler, savcılar ve mahkemeler isteyebileceklerdir. Ayrıca, ne için istediği
belirtilmek şartıyla, kamu yararına çalışan meslek kuruluşları da
isteyebileceklerdir. Adlî sicil bilgileri gizlidir, kimseye açıklanamaz,
veriliş amacı dışında da kullanılamaz.
Değerli arkadaşlar, adlî
sicil bilgilerini, hâkimler, cumhuriyet savcıları, askerî hâkimler, askerî
cumhuriyet savcıları da dahil olmak üzere, mahkemeler kendiliğinden
sorgulayabilirler sisteme girmek suretiyle; ancak, kolluk görevlilerine ve
başka kamu kuruluşlarına, gerekirse Adalet Bakanı onay verebilir ve bu onayla
onlar da sorgulayabilir. Bunun haricinde, mahallinde adlî sicil kayıtları
cumhuriyet savcılıklarınca verilecektir; fakat, cumhuriyet savcılığı, başka bir
deyişle, asliye teşkilatı olmayan ilçelerde kaymakamlar adlî sicil bilgilerini
verebileceklerdir.
Değerli arkadaşlar, adlî
sicil bilgilerinin silinmesiyle ilgili bir değişik düzenleme var. Daha önceki
Adlî Sicil Kanunumuzda adlî sicil bilgileri adlî sicildeki kaydın mahkeme
kararıyla silinmesi üzerine silinme işlemi yapılıyor ve kayıt tamamen ortadan
kaldırılıyordu, hak yoksunluklarının geri alınması şeklinde oluyordu. Onu,
arkadaşım daha önce açıkladı; o konuya ben girmek istemiyorum; fakat, bundan
sonra, bu süre dolduğu andan itibaren, yani kararın tamamı infaz edildikten
sonra doğrudan doğruya -bu, yeni Ceza Kanunumuzda düzenlenen bir hükümden
kaynaklanmaktadır- Adlî Sicil Genel Müdürlüğü tarafından bu kayıt silinecek ve
arşive alınacaktır. Daha önceki Adlî Sicil Kanunuyla arasındaki farklardan
birisi budur. Önceki Adlî Sicil Kanunumuzda silinen kayıtlar arşive
alınmıyordu. Bir istisnayla -Anayasanın 76 ncı maddesinde sayılan suçlardan
dolayı- düzenlenen, sicil kayıtları silindikten sonra arşive alınıyor, seçim
kurulları veya istediğinde mahkemelere ibraz edilmek üzere; ama, bundan sonra
bütün kayıtlar arşive alınacaktır. Arşivde de "milletvekili
seçimleri" kısmını biz kaldırdık "seçim kurulları tarafından
istenebilir" dedik. Burada şöyle bir sorun çıktı; bu bakımdan
"milletvekili seçimi" tabirini çıkardık. Şimdi, köy ve mahalle
muhtarları, il genel meclisi üyelerinin seçimleri de seçilme şartları açısından
milletvekili seçimine bağlanmış; yani, milletvekili seçilme şartlarını
taşıyabilen kişiler, ancak -özellikle sicil açısından diyorum bunu- muhtar veya
il genel meclisi üyesi olabiliyor. Yüksek Seçim Kurulu, bu seçimlerden dolayı,
istediği takdirde, kanunda sadece milletvekili seçimleri için verilebilir kaydı
bulunduğundan ilgili birimden bu kayıtların verilmesinde bir tereddüt hâsıl
olmuştur. Bu bakımdan, bunlara da rahatlıkla verilebilmesi için
"milletvekili" tabirini kaldırdık ve seçim kurulları, ilgili seçim
kurulları istediği takdirde bu kayıtları vereceklerdir.
Arşiv bilgilerinin
silinmesi ise, suçun tamamen ortadan kalkması, kişinin ölmesi veya üzerinden
seksen yıl geçmesiyle mümkündür. Şimdi, o "seksen yıl" tabiri, bizim
de hakikaten neden bu seksen yıl diye kafamıza takıldı; ama, herhalde şöyle
konulmuş, daha önceden de böyle geliyordu: Bir kişi 20 yaşında suç işlese,
üzerinden seksen yıl da geçse 100 yaşına gelir; artık müsaade edelim de 100
yaşından sonra sicilinde bir kaydı olmasının bir faydası yok. O da sicil kaydı
olmaksızın ölsün, ölmeden önce sicilinde kayıt kalmasın diye belki düşünülmüş
olabilir.
Bu kanundaki bir
değişiklik de geçici maddede vardır değerli arkadaşlarım. Geçici maddeyle,
mevcut Adlî Sicil Kanunumuzun 8 inci maddesindeki süreler dolmuş ise şayet, bu
sürelerin dolduğu andan itibaren sicil kayıtları, adlî sicil kayıtları Adlî
Sicil Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulacak bir komisyonca silinecektir.
Şayet süresi dolmamış olan kayıtlar varsa, bunlar da süresi dolduktan sonra
-ki, bu kanun o zamana kadar yürürlüğe girecektir- mahkemelere müracaat edilmek
suretiyle, mahkemeler tarafından silinecektir; ama, bunlar arşive
alınmayacaktır. Sebebi de, yeni suçlar arşive alınacak, ama, eskiler
alınmayacaktır; çünkü, eskiden zaten bunlar arşive alınmıyordu. Şimdi, bu kanun
girdikten sonra bunların arşive alınması aleyhe bir durum doğuracaktır; belki
kazanılmış hakkın ihlali söz konusudur. Bu bakımdan, onlar arşive alınmadan
silinip kaldırılacaktır.
Kanunda esaslı
değişiklikler bunlardır. Bu kanun teklifini takdirlerinize sunuyorum; Yüce
Heyeti, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün Adlî Sicil Kanunu
Teklifi üzerinde -899 sıra sayılı kanun teklifini görüşüyoruz- şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, öncelikle, Türkiye'de adlî sicil sisteminin yapısını, işlevini,
cumhuriyet başsavcılıkları arasındaki koordinasyonu ve adlî sicil bilişim ağını
aktararak sözlerime başlamak istiyorum. Bilindiği üzere, adlî sicil bilişim
sistemi kapsamında, Mayıs 2005 tarihi itibariyle, 81'i il olmak üzere, toplam
179 ağır ceza cumhuriyet başsavcılığına bilgi işlem merkezi kurularak, Adalet
Bakanlığına bağlı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüyle on-line
bağlantıları sağlanmıştır. Bu merkezlerden adlî sicil kaydı istemlerine anında,
söz konusu merkezler dışından gelen taleplere faksla hizmet verilmektedir;
yani, artık, çağdaş dünyada elektronik aygıtlar sonuna kadar kullanılabilme
noktasına gelmektedir.
Bilgiişlem kurulu
merkezlerde adlî sicil bilgileri mahallinde bilgisayarlara aktarıldıktan sonra
Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne transfer edilerek merkezdeki adlî
sicil bilgi bankasında yer alması sağlanmaktadır. Adlî sicil bilgi bankasında
kesinleşmiş mahkûmiyet kararları ve bunların yerine getirilmeleriyle ilgili
özet bilgiler bulunmaktadır. Merkezî adlî sicil bilgi bankasındaki yaklaşık 7,2
milyon kişiye ait 12 000 000 kayıt şu anda mevcuttur.
Adlî sicil bilgi iletişim
ağında neler var diye sorduğumuzda; adlî sicil sistemine bağlı bölge
sistemleri, ağır ceza ve savcılık sistemlerinden oluştuğunu görmekteyiz.
İletişim TÜRKAK aracılığıyla yapılmaktadır. Bu bilgilerin, adlî sicil
bilgilerinin muhafazası ve sistem entegrasyonunun sağlanması hususunda sanırım
işin ciddiyetini yeterince ifade ettiğine inanmaktayız. Görüldüğü üzere adlî
sicil sisteminin ülkemiz için geldiği nokta ortadadır; konu, gerçekten
ehemmiyet arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
adlî sicil sisteminin Türkiye'deki altyapısını anlattıktan sonra, teklifin getirdiği yenilikleri bilgilerinize
aktarmak istiyorum.
Halihazırda Dernekler
Kanununa göre sabıkalı kişi, birisi, kanarya sevenler derneğine bile kurucu
olamıyordu; dolayısıyla, Dernekler Kanunundaki kurucu olmak şartında sabıkasız
olmak koşulu mutlak suretle aranıyordu; bunun ise modern adalet sistemiyle
bağdaştığını söylememiz mümkün değildi. Bu
sistemin değişmesi gerekiyordu. İşte teklif, Dernekler Kanunundaki bu
düzenlemeyi de kaldırmaktadır. Bu nedenle düşüncelerini açıkladığı için bir
suçtan hüküm giyen kişiler, dernekler kurabileceklerdir, yönetim kurulunda
olabileceklerdir. Dolayısıyla, dün dernek kuramayan, herhangi bir suçtan dolayı
mahkûmiyet kararı alınmış, suç işlemiş olan kişi, suçunun cezasını bitirdikten
sonra ya da bir şekliyle böyle bir dernek kurma teşebbüsünde bulunduğunda,
dernek kurma imkânına sahip olabilecektir.
Teklif yasalaştığı
takdirde, sabıkası olanlar, sadece cumhurbaşkanı -ki, buranın altını çizerek
belirtmek istiyorum, cumhurbaşkanı- başbakan, Meclis dışından da olsa -ki, daha
önceki dönemlerde hep beraber yaşadığımız zamanlar olmuştur- dışarıdan herhangi
bir kimsenin bakan atanması, milletvekili, belediye başkanı ve siyasî parti
kurucusu olamayacaktır; çünkü, teklifteki, diğer yasalardaki sabıka şartı
düzenlemelerini kaldıran hüküm, Milletvekili Seçimi Kanunu ve Anayasanın
milletvekili olma şartlarını düzenleyen 76 ncı maddesini kapsam dışında
tutmuştur. Bu nedenle, cumhurbaşkanı, belediye başkanı, Meclis dışından da olsa
bakan ve parti kurucusu olabilmek için, sabıka yönünden, milletvekili olma
şartlarını mutlak surette taşımak gerekmektedir. Bir kimsenin milletvekili
olması için hangi şartlar aranıyorsa, bu şartların arandığını aktarmak
istiyorum. Teklifin kapsam dışında tuttuğu milletvekili olma şartları dışında
da, sabıkasızlık kriteri bulunmaktadır.
Yürürlükteki Adlî Sicil
Kanunu, sabıka kayıtlarının silinebilmesi için, suçun niteliğine göre iki
yıldan on yıla kadar zaman geçmesi koşulunu taşımaktadır. Teklif, bu bekleme
sürelerini de ortadan kaldırmaktadır; yani, iki yıldan on yıla kadar zaman
geçmesi koşulunu taşırken, bu süreyi ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bir
kişinin aldığı ceza süresi tamamlandığı gün, sabıka kaydı silinerek saklanmak
üzere arşive kaldırılacaktır. Dolayısıyla, demek ki, iki yıldan on yıla kadar
geçme süresi beklenmeyecektir. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2004
yılı sonu itibariyle, Türkiye'de, yürürlükteki yasadaki iki yıldan on yıla
kadar varan bekleme süreleri nedeniyle, 8 021 512 sabıkalı bulunmaktadır. Demek
ki, 2004 yılında, toplam, iki yıl ile on yıl arasında değişen, 8 021 512
sabıkalı bulunduğunu kayıtlardan öğreniyoruz. Teklif, bu kayıtların hemen
silinip, bilgilerin arşiv amaçlı saklanmasını düzenlemektedir; yani, böyle
bilgiler elimizde mevcut; dolayısıyla, iki yıldan on yıla kadar, sabıkasının
geçerli olmasını değil, kayıtlarda bulunmasını, saklanmasını düzenlemektedir.
Teklifin gerekçesine bakıldığında, belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı olarak,
kişiyi ömür boyu haklardan mahrum bırakacak yaptırım sistemi terk edilmiştir.
Demek ki, bir kişinin doğuştan hak etmiş olduğu haklarının, herhangi bir
şekilde, bir suç işlediği zaman, ömür boyu hiç kimsenin onu mahkûm etme hakkına
sahip olmadığının ortaya çıkmasıdır. Kişiyi ömür boyu haklardan mahrum
bırakmak, suç altında onu tescil etmek sistemi terk ediliyor, bundan sonraki
dönemde, kritik maddelerin gerekçesinde ise, kişinin cezalandırılmasının
yeniden topluma kazandırmak amacında olduğunu, bu amaçla da çeşitli
çalışmaların yapıldığını, dünden bu yana görmekteyiz.
Adlî sicil kayıtlarının,
kişinin kamu görevlerine atanması sırasında takdirin atama makamına
bırakıldığını da görmekteyiz. Her ne kadar, bu sistemde, ceza ve güvenlik
tedbirinin infazından sonra, belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı olarak, hak
yoksunluğu kanunla öngörülmüş değilse de, kişinin örneğin belli bir kamu
görevine atanması sırasında, herhangi bir kişi bir suç işlediği zaman, bunun
mahkûmiyetinden kaynaklı, ileride mahkûmiyetini tamamladıktan sonra, eğer herhangi
bir şekilde kamuda görev alacaksa, bu noktada, adlî sicil arşiv kayıtlarının
görülmesinde de mutlak surette yarar görmekteyiz. Bu bilgiler, atama makamının
takdir yetkisinin objektif ölçüler çerçevesinde kullanılmasında önemli işlevler
görecektir, önemli görevler yapacaktır diye düşünüyorum; çünkü, herhangi bir
şekilde suç işlemiş olan bir kişi cezasını çektikten sonra, bir şekilde eğer
kamuda görev alabilecekse, bu arkadaşımızın görev alabilmesi için, gelecekte
devleti sıkıntıya sokmayacak herhangi bir göreve gelebilmesi için, yöneticinin,
objektif ölçüler çerçevesinde onu değerlendirebilmesi mutlak surette
gereklidir.
Değerli arkadaşlar, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunuyla ilgili olarak ileri sürülen görüş ve eleştireler
doğrultusunda, uygulamada ortaya çıkabilecek olası sorunların önüne geçmek
amacıyla ve yukarıdaki gerekçeler saklı kalmak kaydıyla bu teklif
hazırlanmıştır.
Adlî Sicil Kanunu, yeni
Türk Ceza Kanununa uyumlu hale getirilmektedir. Sadece, kesinleşmiş mahkûmiyet
hükümleri adlî sicile kaydedilebilecek. Cezanın infazının tamamlanması,
zamanaşımı ve genel af hallerinde adlî sicildeki sabıka kaydı silinecektir;
çünkü, kişiyi, ömrü boyunca, sabıkalı şekilde topluma yansıtmanın çok yanlış
olduğunu kişilik hakları açısından değerlendirmekteyiz. Ancak, bu bilgiler
arşivde saklanmaya devam edilecek; arşiv bilgileri, ilgilinin ölümü veya kaydın
girildiği tarihten itibaren seksen yıl geçmesi halinde ya da mahkeme kararıyla
silinebilecektir. Adlî sicil bilgileri gizli olacak ve veriliş amacı dışında
asla kullanılmayacaktır. Bu ifadenin de altını çizmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın efendim.
RECEP GARİP (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Yani, kaydın girildiği
tarihten itibaren seksen yıl geçmesi halinde ya da bir mahkeme kararıyla, bir
kişinin suçlarının silinebileceği mümkün görünüyor. Adlî sicil bilgileri gizli
kalacak, veriliş amacı dışında asla kullanılmayacaktır.
Adlî sicil veya arşiv
kaydı taleplerinde 3 Yeni Türk Lirası ücret alınacak.
Teklif yasalaşırsa, yeni
Türk Ceza Yasasına paralel olarak, 1 Haziranda, hepinizin bildiği gibi,
yürürlüğe girmiş olacak.
Adlî sicil sisteminde,
demokratik ilke ve esaslar muvacehesinde değişiklikler getiren bu teklifin
yasalaşması hususunda Genel Kurulun katkılarını bekliyor, hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ADLÎ SİCİL KANUNU TEKLİFİ
Amaç ve kapsam
MADDE 1.- (1) Bu Kanun,
kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine mahkûmiyete ilişkin bilgilerin
otomatik işleme tâbi bir sistem kullanılarak toplanmasına, sınıflandırılmasına,
değerlendirilmesine, muhafaza edilmesine ve gerektiğinde en seri ve sağlıklı
biçimde ilgililere bildirilmesine dair usul ve esasları belirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Yüksel
Çorbacıoğlu?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Konuşmayacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Adlî sicil kayıtlarının
tutulması
MADDE 2.- (1) Hakkında
Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk
Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile
Türkiye'de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil
bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet
Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde
tutulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Merkezî ve mahalli adlî
sicillerin görevleri
MADDE 3.- (1) Merkezî
Adlî Sicil, adlî sicil kayıtlarının güncelleştirilmesi, düzenlenmesi,
düzeltilmesi ve mahalli adlî sicillere ulaştırılması ile görevlidir.
(2) Mahalli adlî sicil,
bulunduğu yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin
bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile
merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi
ile görevlidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicile kaydedilecek
bilgiler
MADDE 4.- (1) Türk
mahkemeleri tarafından vatandaş veya yabancı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş
mahkûmiyet hükümleri adlî sicile kaydedilir. Bu bağlamda;
a) Hapis cezaları ile
ilgili olarak;
1. Hapis cezasına
mahkûmiyet kararı,
2. Koşullu salıverilme
kararı,
3. Koşullu salıverilmede
denetim süresinin uzatılmasına ilişkin karar,
4. Koşullu salıverilme
kararının geri alınmasına dair karar,
5. Hapis cezasının
infazının tamamlandığı hususu,
b) Hapis cezasının
ertelenmesi halinde;
1. Denetim süresi,
2. Denetim süresinin
yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi dolayısıyla cezanın
infaz edilmiş sayıldığı hususu,
3. Ertelenen hapis
cezasının infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin karar,
c) Adlî para cezası ile
ilgili olarak;
1. Adlî para cezasına
ilişkin mahkûmiyet hükmü,
2. Adlî para cezasının
ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,
3. Adlî para cezasının
tazyik hapsi suretiyle kısmen veya tamamen infaz edildiği hususu,
4. Adlî para cezasının
tazyik hapsinden sonra kalan kısmının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,
d) Kısa süreli hapis
cezasına seçenek yaptırıma mahkûmiyet halinde;
1. Kısa süreli hapis
cezasına seçenek yaptırım olarak, adlî para cezasına mahkûmiyet veya güvenlik
tedbiri uygulanması hükmü,
2. Kısa süreli hapis
cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen adlî para cezasının veya güvenlik
tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının
infazına ilişkin karar,
3. Kısa süreli hapis
cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin
değiştirilmesine ilişkin karar,
e) Belli hakları
kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak;
1. Kasten işlenen bir suç
nedeniyle hapis cezasına mahkûmiyetin kanunî sonucu olarak yoksun kalınan
haklara cezanın ertelenmesi dolayısıyla getirilen istisnaya ilişkin karar,
2. Mahkûmiyet hükmüyle
bağlantılı olarak verilen, belli bir hak ve yetkinin kullanılmasının veya belli
bir meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri
alınmasına ilişkin karar,
f) Türk vatandaşı hakkında
yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk
hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar,
g) Ceza mahkûmiyetini
bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık
dolayısıyla verilen karar,
h) Ceza zamanaşımının
dolduğunun tespitine ilişkin karar,
i) Genel veya özel affa
ilişkin kanun; özel affa ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı,
j) Askerî Ceza Kanununa
göre verilmiş mahkûmiyet kararlarındaki ferî cezalar,
Adlî sicile kaydedilir.
(2) Kanun yararına bozma
veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen mahkûmiyet hükmü ya da eski
hükümde değişiklik yapan tüm hüküm ve kararlar açısından da birinci fıkra
hükümleri uygulanır.
(3) Kanun gereği olarak
gerçek kimliği saklı tutulan kişilerin adlî sicil ve arşiv kayıtlarına ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicile
kaydedilmeyecek bilgiler
MADDE 5.- (1) Türk
mahkemeleri tarafından verilmiş olsa bile;
a) Disiplin suçlarına ve
sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri,
b) Disiplin veya tazyik
hapsine ilişkin kararlar,
c) İdarî para cezasına
ilişkin kararlar,
Adlî sicile kaydedilmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİçooğullarI
(İzmir), Harun Tüfekcİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
899 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Adli Sicil
Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S. Sayısı: 899) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 6 ncı maddesini
okutuyorum:
Diğer bilgilerin kaydı
MADDE
6.- (1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla
bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi
halinde verilmek üzere kaydedilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 899
sıra sayılı Adli Sicil Kanunu Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Feridun Ayvazoğlu |
Cavit Torun |
|
Bursa |
Çorum |
Diyarbakır |
|
Abdulmecit Alp |
Şevket Orhan |
|
|
Bursa |
Bursa |
|
"Madde 6.- (1) Kamu
davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak mahkeme,
hakim, askerî hakim, Cumhuriyet başsavcılığı veya askerî savcılık tarafından
istenmesi halinde verilmek üzere kaydedilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde kapsamındaki
kararların, bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak adlî sicil ve
arşiv kayıtlarına kaydedilmesini isteme yetkisi olanlar arasına, kovuşturma ve
soruşturma makamı olan askerî hâkim veya askerî savcıların da dahil edilmesi
suretiyle, 13 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi hükmüne paralel olarak
kanun içinde bütünlük sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun uygun görüş belirttiği ve Hükümetin katıldığı,
gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Adlî sicil bilgileri
verilebilecek olanlar
MADDE 7.- (1) Adlî sicil
bilgileri, kullanılış amacı belirtilmek suretiyle;
a) İlgili kişiye veya
vekâletnamede açıkça belirtilmek koşuluyla vekiline,
b) Kamu kurum ve
kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına,
Verilebilir.
(2) Yabancı devletler
tarafından istenilen adlî sicil bilgileri mütekabiliyet esasına göre verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicil bilgilerini
verebilecek merciler
MADDE 8.- (1) Adlî sicil
bilgileri; mahalli adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca, asliye
mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlıklarca, merkezî adlî sicilde ise
Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicil bilgilerinin
silinmesi
MADDE 9.- (1) Adlî
sicildeki bilgiler;
a) Cezanın veya güvenlik
tedbirinin infazının tamamlanması,
b) Ceza mahkûmiyetini
bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
c) Ceza zamanaşımının
dolması,
d) Genel af,
Halinde Adlî Sicil ve
İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
(2) Adlî sicil bilgileri,
ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.
(3) Türk vatandaşları
hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet
hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen
sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil
kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet
hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına
alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Arşiv bilgilerinin
istenmesi
MADDE 10.- (1) Arşiv
bilgileri;
a) Kullanılış amacı
belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş
olmak koşuluyla vekili,
b) Bir soruşturma veya
kovuşturma kapsamında Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemeler,
c) Yetkili seçim
kurulları,
d) Özel kanunlarda
gösterilen hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
Tarafından istenebilir.
(2) Kanunda açıkça
belirtilmediği takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir
işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez ve
bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak
kullanılamaz.
(3) Onsekiz yaşından
küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma
kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya
mahkemelerce istenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicil ve arşiv
bilgilerinin gizliliği
MADDE 11.- (1) Adlî sicil
ve arşiv bilgileri gizlidir. Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun
hükümlerine göre verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı dışında
kullanılamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicil ve arşiv
bilgilerinin silinmesi
MADDE 12.- (1) Arşiv
bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine ve her halde kaydın girildiği tarihten
itibaren seksen yılın geçmesiyle tamamen silinir.
(2) Fiilin kanunla suç
olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv
kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.
(3) Kanun yararına bozma
veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine
yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin
adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Adlî sicil ve arşiv
kayıtlarında sorgulama yetkisi verilmesi
MADDE 13.- (1) Bir suça ilişkin
soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında;
a) Mahkeme, hâkim, askerî
hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı ve askerî savcılık doğrudan doğruya,
b) Kolluk ve diğer kamu
kurum ve kuruluşları Adalet Bakanının onayı ile,
Sorgulama yapabilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Komisyon
MADDE 14.- (1) Adlî sicil
ve arşiv kayıtlarının silinmesiyle ilgili kararları almak ve kanunla verilen
diğer görevleri yerine getirmek üzere, Adlî Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğünün teklifi ve Bakan onayı ile üç hâkimden oluşan bir komisyon
kurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 15.- (1) Bu Kanunun
uygulama usul ve esasları, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde
Adalet Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikte belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
Merkezî ve mahalli adlî
sicildeki atamalar
MADDE 16.- (1) Merkezî ve
mahalli adlî sicildeki şube müdürü, mühendis, çözümleyici, programcı,
istatistik uzmanı, tercüman, şef, bilgisayar işletmeni ile veri hazırlama ve
kontrol işletmenleri Adalet Bakanlığınca atanırlar, gerektiğinde sözleşmeli
olarak da çalıştırılabilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Malî hükümler
MADDE 17.- (1) Bu Kanunun
7 nci ve 10 uncu maddeleri uyarınca kişiler tarafından yapılacak adlî sicil
veya arşiv kaydı taleplerinde, üç Yeni Türk Lirası ücret alınır. Bu ücret
Adalet Bakanlığının ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İşyurtları Kurumuna gelir kaydedilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 18.- (1) Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 22.11.1990 tarihli ve 3682 sayılı Adlî Sicil
Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- (1) Bu Kanunda öngörülen adlî sicil sistemi
ile mevcut kayıtların bu Kanuna uyarlanması bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren beş yıl içinde tamamlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 1'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2.- (1) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi itibarıyla bu Kanunun
yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre
yönünden silinme koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun
hükümlerine göre işlem yapılır. Anayasanın 76 ncı maddesi ile özel kanun
hükümleri saklıdır.
(2) Birinci fıkra
gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanunun
8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükmün
esasen vâki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasanın 76
ncı maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkûmiyetler dışındaki kayıtlar
için ilgilinin, Cumhuriyet Başsavcılığının veya Adlî Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu
yer asliye ceza mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir.
BAŞKAN - Geçici madde 2
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 19.- (1) Bu Kanun 1
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 20.- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
6 ncı sırada yer alan,
Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/453)
(S. Sayısı: 903) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 903 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; 903 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bundan kısa bir süre önce, Ceza Muhakemesi Kanunu adıyla bilinen, daha önceki
adıyla da "CMUK" olarak bilinen 1412 sayılı Yasayı değiştiren bir
Ceza Muhakemesi Kanunu yaptık. Bunun çok hızlı bir çalışma olduğunu, bendeniz,
defalarca, burada, çeşitli vesilelerle ifade ettim. Birtakım hataları vardı;
ama, bir gerçeği söylemek gerekirse, Ceza Muhakemesi Kanunu, Türk Ceza Kanununa
göre daha az hatalar içeren bir kanundu. Henüz bu kanun uygulanmadı, uygulamaya,
yürürlüğe girmedi, 1 Nisanda yürürlüğe girecekti, 2 aylık bir ertelemeyle, 1
Haziranda yürürlüğe girmesi bekleniyor. Şimdi, bunda, alelacele birtakım değişiklikler
yapıldı, birazdan onu görüşeceğiz. Değişiklikler daha mı iyi oldu daha mı kötü
oldu, onları izninizle değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
görüşeceğimiz yasa, maddî ceza hukukuna ilişkin değildir, usul hukukuna
ilişkindir. Bu açıdan, kazanılmış hak doğurmaz; yani, şu çalışmayı, yine, böyle
dar bir zamana yayarak, tıkanık bir şekilde, ne yapıldığı anlaşılmaz bir
şekilde yapılmasını doğru bulmadığımı, öncelikle, ifade etmek istiyorum.
Şu konuda, İktidar
Partisinin acelesini anlayabilirim, haklı da bulabilirim; Ceza Kanunu, maddî
ceza hukuku açısından sonuçlar doğuracağından, kazanılmış haklar
doğuracağından, 1 Haziran tarihi itibariyle yürürlüğe girmesi ihtiyaçtır; ama,
usul yasalarında böyle bir şey yoktur; yani, usulî kazanılmış hak doğurmazlar,
ne zaman çıkarsa çıksın, çıkan usul yasası uygulanır, önceki uygulamalar da
hatalı sayılmamış olur, maddî ceza hukuku gibi değildir. Bu durumu tespit
ederek; yani, bu acelenin niye olduğunu, niye milletvekillerinin, bu kadar
önemli bir yasada, yeteri kadar görüş ve fikir sahibi olmadan, bu programa
getirildiğini anlama ihtiyacı içerisinde olduğumu da belirtirim.
Değerli arkadaşlarım,
Ceza Muhakemesi Yasası ve ceza muhakemesi hukuku, aslında, sadece, bir
formaliteden ibaret değildir, bir proses yasası, bir prosedür yasası değildir.
Yani, adına usul de denilse, muhakeme yasası da denilse, bir proses yasası
değildir, bir formalite yasası değildir. Her zaman her yerde Ceza Usul
Kanununun Anayasayla ilgisi çok yakın olmuştur. Ceza Muhakemesi Yasası muhtevaya
ilişkin önemli hükümler taşımaktadır. Muhakemenin muhtevaya ilişkin
hükümlerinin çoğu da, Anayasanın en önemli hükümleridir. Aslında, Ceza
Muhakemesinin muhteva hükümleri aynı zamanda Anayasanın "Başlangıç"
hükümleridir. Bu itibarla, Ceza Muhakemesi sadece bir usul düzenlemesi olmayıp,
temel haklarla ve Anayasa esaslarıyla doğrudan doğruya ilgili, hukukî hayatta
çok geniş etki alanı bulunan bir hukuk dalıdır ve bir yasadır.
Çağdaş ve modern
toplumlarda, hukuk devletlerinde devlet kudretine sınır tanımak gereği tartışma
konusu bile edilemez. Bunu kimse çağdaş toplumlarda tartışmaz. Devlet kudretine
bir sınır konulur. Devlet kudretine sınır tanıma ile devleti yok etme
karıştırılmamalıdır. Yani, devlet kudretine bir sınır tanıyalım denilince, kimi
insanlar, kimi arkadaşlarımız, devleti bütünüyle ortadan kaldırmak ya da yok
saymak anlamında yorumluyorlar. Hayır, değildir. Bazıları ikincisini
anlıyorlar. Demokratlık değildir devleti yok etmek de. Devletin hukuka uyar
duruma gelmesidir aslolan. İşte demokrasinin çizgisi burada başlar.
Hukuk, esasında bir
sınırlamadır değerli arkadaşlarım. Her alanı bir sınırlamadır. Bir bağdır, bir
çeşit bağlamadır. Hürriyetler, çizilen sınırlar içerisinde varlık kazanır. Bir
yerde sınırlama yoksa, orada hürriyetler de yok demektir. Devlet kudretinin
sınırları, hem devlete ayrılan yetki sahasını belirler hem de kişi
özgürlüklerinin koruyucu duvarını teşkil eder. İşte, bunu sağlayan, Ceza
Muhakemesi Kanunudur değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli bir yasadır.
Devlet kudretinin,
kuşkusuz, sınırları, Anayasada hukuk devletidir; diğer yasalar gücünü buradan
alır, kaynağını buradan alır, esaslarını buradan alır, devlet yetkilerini ve
kişi özgürlüklerini buradan aldıkları sınırla düzenlerler. Bütün bu noktalar
nazara alındığında, siyaset ile hukukun en ziyade etkileştiği alan, Ceza
Muhakemesidir; çünkü, Ceza Muhakemesinin konusu, doğrudan doğruya, Anayasanın
başlangıç ilkeleridir, kişinin özgürlük alanının sınırlanmasıyla ilgilidir.
O yüzden, olağanüstü
dönemler geldiğinde, olağandışı dönemler geldiğinde ilk darbeyi yiyen yasa,
Ceza Muhakemesi Yasası olur, CMK değiştirilir, CMUK değiştirilir. Ne yapılır;
tutuklama süreleri uzatılır, tutuklama sebepleri genişletilir, gözaltı süreleri
uzatılır, sorgu yöntemleri farklılaştırılır; bütün bunlar, olağanüstü
yönetimlerin başvurduğu yöntemlerdir.
Hukuk devleti ile
otoriter rejimler arasındaki temel indikatör, turnusol kâğıdı, Ceza
Muhakemeleri Usul Yasasıdır ya da Ceza Muhakemesi Yasasıdır.
Bütün bu anlatılanlar
sebebiyle, kimi bilim adamları Ceza Muhakemesi Yasasına "Anayasanın
yürürlük kanunu" da diyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tüm
bu anlatılanlar ışığında, CMK'da yapılan bu değişiklikler doğru mu olmuştur;
izin verirseniz onları irdeleyelim.
Demin anlattığımız gibi,
CMK, önemiyle doğru orantılı olmayan bir zaman zarfında görüşülmüştür. Bu
anlamda birtakım eksiklikleri vardır, yoktur demiyorum; ama, TCK'dan kat kat
üstündür, buradan çıkan TCK'dan kat kat üstündür. Bu eksiklikler, yine böyle
bir sıkışık programa gelmemek durumundaydı, tartışıla tartışıla düzeltilmek
durumundaydı. Yine, ne yazık ki, sıkışık bir programa geldi.
Şimdi, yapılan
değişiklikler, çok doğru değişiklikler değil arkadaşlar; beklediğimiz,
demokratik hak ve özgürlükleri geliştirecek değişiklikler değil. Bunu belirtmek
zorundayız. Yasaları biz kendimiz için, toplumumuz için yapmak durumundayız. 17
Aralık öncesi sıkışık bir takvimde, AB görsün diye bir yasa yapıldı.
Tutanakları açar bakarsanız, burada, ben, o konuya da değindim. Bunu AB için
değil, kendi toplumumuz için, kendi ihtiyaçlarımız için yapmak durumundayız; çünkü,
inanıyoruz ki, bizim toplumumuz, her toplumdan daha fazla, belki, en az onlar
kadar ya da -farklı bir ifade tarzıyla- demokrasiye, özgürlüklere layık bir
toplumdur. Şimdi yapılan değişikliklerde bütün bunlar gözardı edilmiş; âdeta,
olağanüstü dönemleri, otoriter rejimleri çağrıştırır bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, bu
değişiklikle, bu teklifte... Yani, niye teklif olarak geldi, orasını da
anlayabilmiş değilim. Şimdi, kanun teklifi olarak geliyor; teklif sahibi çıkıp
teklifini savunmuyor, ne komisyonda ne bir başka yerde. Yani, bu, tasarı ise,
hükümet buna tasarı demeli. Yani, bu şekilde teklif olarak gelince, bu, bir
kişinin, bir milletvekilinin yahut üç beş milletvekilinin iyi niyetle getirdiği
bir şey biçiminde gözükmüyor bize. Çünkü, arkasında hükümet bütün gücüyle
duruyor.
Yani, niye teklif olarak
geldi, onu da anlamadım; ama, bu teklifte değerli arkadaşlarım, gözüme çarpan
temel noktalar şunlardır; bunların üzerinde izin verirseniz biraz durmak
istiyorum: Tutuklama süreleri, gözaltı süreleri artırılıyor, kolluğun yetkileri
artırılıyor, temel özgürlüklerin özüne dokunuluyor bu yasa teklifiyle. Yani,
acaba, şöyle mi denilmek isteniyor: Ya, biz, bir CMK yaptık, işte bunu da 17
Aralıktan önce, AB kapsamında, AB gördü,
artık iş bitti. Yani, yine, "biz,
hadi gel, eski düzenimize dönelim, otoriter devam edelim" mi denilmek
isteniyor; "otoriter bir biçimde, otoriter uygulamalara devam edelim"
mi denilmek isteniyor; bunu anlayabilmiş değilim.
Değerli arkadaşlarım,
elimizdeki bu yasa teklifini kabul ederseniz... Sizin, çok sevdiğiniz bir deyim
var kendinize yakıştırdığınız, sık sık diyorsunuz ki: "Biz muhafazakâr
demokratız." Muhafazakârlığınıza karışmam amma, buna evet dedikten sonra,
birazcık "demokrat" deme konusuna kendiniz de bir bakın, pek de o
kadar kolay olmayacak. Muhafazakârlığınıza bir
şey demiyorum; o sizin takdiriniz; ama, buna evet deyip de “biz
demokratız” diye ortalıkta biraz zor dolaşırsınız arkadaşlar. Bu çok da haklı
olmaz. Bütün hakları, özgürlükleri sınırlayacaksınız, kısıtlayacaksınız,
"biz demokratız..." Sevsinler öyle demokratı! Neredeymiş bu
demokrasi?! Bunlara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kimi demagojik açıklamalar da oluyor: Demokrasi olacak amma, bizim ülkemizin
şartları var; işte, suçla mücadele etmemiz lazım; efendim, terörle mücadele
etmemiz lazım, bunu diyenler suçla mücadele etmeyi erteliyorlar, vay işte
teröre şöyle oluyor, bakın, şu gün şöyle oldu, bugün böyle oldu...
Değerli arkadaşlarım, bu
ülke, kurulduğu günden bu yana suçla mücadele ediyor. Suçla mücadele de hukuk
içerisinde olur. Suçla mücadele, hukuksuzlukla, hukuku rafa kaldırarak olmaz.
Suçla mücadele edecekseniz hukuk içinde edeceksiniz. Aksi takdirde, siz suç
işlemiş olursunuz. Bu, hukukun en evrensel prensibidir. Elbette Türkiye, içine
düştüğü amansız bir kışkırtılmış terörün karşısında; bu terörün pençesinden
kurtulacaktır, terörle de en etkili şekilde mücadele edecektir. Kim diyor ki
terörle mücadele edilmesin, böyle bir şey mi var?! Ama, şimdi, terörle mücadele
derken, değerli arkadaşlar, genel bir yasayı, herkese uygulanabilecek bir
yasayı antiterör yasası haline dönüştürmeye hakkımız yok, bu doğru değil;
herkese uygulanabilecek bir yasayı antiterör yasası haline getirmek doğru
değil. Bu teklif yasalaştığı zaman bunun neresinde özgürlük kalacak? O,
devletin sınırladığı alandan geri kalanı özgürlük olacak. Burada sınırladığı
alandan geriye bir şey kalmıyor. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
demagojiye doğrusu çok prim vermemek gerekir. Kuşkusuz, her Türk vatandaşı, her
yurtsever, her vatansever terörle mücadeleden yanadır; ben, hepinizin de öyle
olduğuna inanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olan değerli
arkadaşlarımın, hangi partili olursa olsun; her vatansever yurttaşımın
vatansever olduğuna -en az benim kadar- inanıyorum ve bunlara karşı olduğuna
inanıyorum; bu başka bir şey; ama, bu, demokrasiyi yok etmenin gerekçesi
olmamalıdır, hürriyetleri yok etmenin gerekçesi olmamalıdır, o demagojiktir, o
doğru değildir, o haklı değildir, ona prim vermemeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, birazcık izin verirseniz, tasarıyı şöyle... Tasarı diyorum, kusura
bakmayın, yani tasarı gibi geldiği için... Teklifi şöyle ufkî bir biçimde
geçelim kısa kısa. Kuşkusuz, ilgili maddelerinde başka konuşacak arkadaşlarımız
var; ama, yani, söylediğimiz şeyler havada asılı kalmasın.
Teklifin 2 nci ve 3 üncü
maddesi, beden muayenesini düzenlemiş.
Değerli arkadaşlar,
"iç ve dış beden" diye ayırmış. Yani, böyle bir şey hiçbir bilimsel
ölçüde yok "iç ve dış beden" diye. Bizim daha önce yaptığımız
düzenlemede, hâkim, savcı kararına bağlıydı beden muayenesi; şimdi
"bedenin dışını doğrudan kolluk muayene eder" denilmek isteniyor.
"Bedenin dışını kolluk muayene eder, bedenin içi hâkim kararıyla muayene
edilir." Burada atlarsanız, bir şeyi görememiş olursunuz. Yani, anüs ve
cinsel bölgeleri bedenin içi sayıyor, işte başka birtakım, kan, saç, tükürük,
tırnak gibi birtakım beden şeylerini bu kapsamda sayıyor. Onun dışındaki
muayeneler kolluğun doğrudan yapabileceği şeyler. Nedir bunlar; parmak
izlerinizi alabilecekler, el svaplarınızı alabilecekler; yani, bir çeşit
utangaç fişleme bunun adı. "İç-dış beden" diye kulağı dolaydan
göstermenin sebebi o; bir çeşit utangaç fişleme.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, 3 üncü maddede, mağdur muayenesi söz konusudur. Mağdurun -teklifin
deyimine göre- iç muayenesinde rıza aranmamıştır. Hadi sanık için hâkimin,
savcının kararı yeterli olabilir; ama, mağdur açısından rıza aranmak
durumundadır. Aksi, insan haklarına aykırıdır. Bu, suçun sanığı değildir,
mağdurdur; yani, vücuduna dokunulmasına müsaade etmeme hakkına sahiptir. Ne
olabilir; diyelim ki tecavüz mağduruysa, vücudunu muayene ettirmezse, o
delilden vazgeçmiş sayılır. Bu, mağdurun hakkıdır, insan hakkıdır; yani, bunun
tanınmaması dahi, bu bakış açısının ne kadar çarpık olduğunu, ne kadar doğru
olmaktan uzak olduğunu gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, 6
ncı maddesiyle... Ben, kısa geçiyorum, zamanı ekonomik kullanmak için. Tabiî,
Sayın Başkan, şahsımız adına da sözümüz olacaktı, ekleme yaparsanız, bölünmemiş
olur konuşmamız.
6 ncı madde de, keşif
hükümleri, yer göstermeyle ilgili. Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği bir
şey var; hazırlık soruşturmasında, yer gösterme diye bir şov var idi. Şov
diyorum; yani, kameralar, işte, arkasından sanıklar, işte, polis yelekleri
giydirilmiş yahut bilmem ne, böyle kullanılır, işte, yer gösterildi, şu oldu,
bu oldu... Bu, doğru olmayan bir şeydi. Esas itibariyle yer gösterme denilen
şeyin bir delil niteliği de yoktu yargılama açısından. Bir delil niteliği de
yoktu; yani, takdirî delil niteliğindeydi daha doğrusu; ama, böyle bir şey
yapılmasın diye, biz, yer gösterme işlemini keşif hükümlerine tabi kıldık;
keşif hükümleri çerçevesince, cumhuriyet savcısı yaptırabilecekti. Şimdi, 6 ncı
maddedeki düzenlemeye göre, cumhuriyet savcısının bu yetkisinden vazgeçiyoruz,
yer göstermeyi, yine, eskiden olduğu gibi, kolluk, yapmaya devam edecek;
kolluğa bırakılıyor.
Tabiî "ne var bunda,
şimdi de kolluğa bırakılıyordu" diyebilirsiniz. Şu var, değerli
arkadaşlarım: Biraz önce İnfaz Yasası bitirildi. Orada, cezaevinden sanığın,
hatta hükümlünün yer gösterme için alınabileceği söylendi, hâkim kararıyla
alınabileceği söylendi. Şimdi, burada yaptığımız değişiklikle birlikte, keşif
hükümleri uygulanmayacak artık, kolluk yürütecek bunu. Yani, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bir şahıs, hükümlü,
"yer gösterme" adı altında kolluk tarafından alınabilecek, onbeş güne
kadar varan bir şekilde bulundurulabilecek. Bunun neresinin hukuk devletiyle
bağdaştığını, hukuk devleti kavramını birazcık bilen arkadaşlar bana da
anlatırlarsa, ben de memnun olacağım; ama, ben bunun hukuk devletiyle
bağdaşmadığını, birçok bakımdan mahzurlu olduğunu size anlatabilirim.
Değerli arkadaşlarım, şu
bir gerekçe değildir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
sizin şahsî konuşma isteğinizi; AK Parti Grubu ve sizden önceki konuşma
talepleri olduğu için birleştiremedim; yalnız, konuşmanızı tamamlamanız
bakımından size süre veriyorum.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, deniliyor ki: "Hükümlüdür, içeride bir suç örgütünün silah deposunu
gösterecek, suç yerlerini gösterecek" Peki, şu düzenlemeler olmadan da
gösterebilme imkânı vardır. Savcı bir hazırlık soruşturması açar o olayla
ilgili, keşif çerçevesi içerisinde mahkeme, kararını alır, keşif çerçevesi
içerisinde yapabilirdi. Bu, ne yazık ki çok büyük sakıncalar yaratacak bir
düzenleme olmuştur, bunu o şekilde değerlendirmenizi diliyorum. Daha fazla ayrıntıya
girersem, Sayın Başkanın hoşgörüsünü de suiistimal etmiş olmaktan çekinirim,
söyleyeceğim hususlar da var.
Değerli arkadaşlarım,
yine, bu yasa teklifinin 7 nci maddesinde yapılan değişiklikle, önce
yaptığımız...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
son cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Sayın Başkan, ben, burada bitirebilseydim, şahsî hakkımdan da feragat
edecektim; ama, takdir sizin.
BAŞKAN - Hayır, şimdi
eğer konuşmayan olursa vereceğim tekrar.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Yani, bölünmemiş olacaktı. Peki, takdir sizin, nasıl uygun görürseniz.
Değerli arkadaşlarım, bu,
tabiî, bu şekilde olunca, bir değerlendirme yapabilme olanağımız olmadı zaman
açısından.
Ben, hepinizi, şimdilik,
saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına yapacağım konuşmada değerlendirmelerime
devam edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
AK Parti Grubu adına,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can.
AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 903 sıra
sayılı Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Ceza Muhakemesi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı, maddî gerçeğe
ulaşmaktır; ancak, bu hedef, insan hak ve özgürlüklerini vurgulayan adil
yargılanma hakkına riayet ederek gerçekleştirilmelidir.
Bu manada, halen meri
1412 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun aksayan yönleri bulunmaktadır. Bu
nedenle, bu eksiklikleri gidermek için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
belirlenen kurallara uygun bir kanun çıkarılması amaçlanmıştır.
Netice itibariyle, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, toplumsal mutabakat ve Mecliste oybirliğiyle
çıkarılmıştır. Bu kanunla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan kurallara
uyulmuş, tanık dinlenmesi ve güvencesi sağlanmıştır. Uzlaşma usulünün
uygulanması, sanık haklarının korunması, sosyal düzenin korunması ile bireyin
temel hak ve özgürlüklerinin korunması arasında denge tesisiyle maddî gerçeği
ortaya çıkarmak, adil yargılama ilkelerine riayet ederek adil yaptırımlara
hükmedip uygulamak, bu kanunla düzenlenmiştir.
Söz konusu stratejinin
temel amacı, maddî gerçeğe ulaşmaktır; ancak, gerçeğe ulaşırken, adil yargılama
hakkına riayet edilmesi esas olmalıdır. Ceza adalet sistemi, bu denge üzerine
tesis edilmelidir. Dengeyi sağlayacak esas güvenceler, bugün itibariyle
anayasalarda ve uluslararası hukuk metinlerinde yer bulmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununun
amacı, sadece sanığın haklarını korumaktan ibaret olmamaktadır; sanığın
yanında, müdahilin ve mağdurun haklarını korumak da bu kanunun amacı olmuştur.
İşte, bütün anlatılan tespit ve değerlendirmeler, 5271 sayılı Kanunun
karşılığını bulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunuyla insan haklarına saygı
gösterilmesi zorunluluğu esas olmakla birlikte, maddî gerçeği ortaya çıkarmayı
sağlayacak tedbirleri almak, buna yönelik yetkileri kabul etmek, hürriyeti
kısıtlayıcı tedbirlere ancak zorunlu ve ivedi hallerde başvurmak, bunların
genel değil istisna olmasına dikkat etmek, kesin ihtiyaç ölçüsünde kısıtlamaya
gitmek, bu kanunla tesis edilmiştir.
Bu kanun, demokrasinin,
temel hak ve hürriyetlerin teminatı olmuştur. Demokrasi, kimsenin tekelinde
değildir. Bu Meclis çatısı altında bulunan herkes demokrattır. Tatbikatçıların,
özellikle Yargıtayın taleplerine cevap vermek, bu Meclisin tabiî ki
görevlerinden biridir. Ne zamandan beri, Yargıtayın taleplerini,
tatbikatçıların taleplerini karşılamak demokrasiye aykırı davranmak oluyor?!
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun, toplumsal mutabakatla, muhalefetiyle iktidarıyla,
Mecliste bulunan bulunmayan bütün siyasîlerin desteğiyle çıkarılmıştır. 5271
sayılı Kanun, bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları mahkemesince saptanan kurallara
uyan, sanığın adil yargılanma hakkını esas almakla birlikte karşı tarafta
bulunan müdahil ve mağdurun haklarını da dengeleyerek, adil yargılanma ilkesi
doğrultusunda, maddî gerçeğe ulaşmayı hedef almıştır ve Avrupa Birliği
müktesebatına da uyum sağlayan kanun olmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 5271 sayılı Kanunu, bu Meclis, iktidarıyla muhalefetiyle uyum
içerisinde birlikte çıkarmıştır; ancak, kanunun yürürlüğe girmesi
ertelenmiştir. Bu erteleme süresi içerisinde, başta Yargıtay olmak üzere,
tatbikatçılar tarafından bazı maddelerin uygulanması halinde telafisi güç ve
imkânsız zararların doğacağı belirtilmiştir. Biz siyasîlerin görevi, bu
sıkıntıları, bu telafisi güç ve imkânsız zararların en aza indirilmesi için çalışmaları
göstermektir. Bu nedenle, bu teklif, bir ihtiyaçtan, bir zaruretten doğmuştur.
Bu teklifi veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Tabiî ki, Ceza Muhakemesi
Kanunu, anayasal hak ve özgürlükler açısından önem taşıyan yasalardan biridir.
Bu nedenle, bu yasaya, kimi hukukçular, Anayasanın yürürlük kanunu dahi
demektedir. Gerçekten, kurucu iktidarların değişikliğe bu kanundan başlaması bu
görüşü de teyit etmektedir.
5271 sayılı Kanun, bu
yönüyle, 1412 sayılı Kanundan hayli ileri bir kanundur; ancak, bu teklifte bu
yönün daraltıldığı iddia edilebilir. Bu görüşe saygı duymamak mümkün değildir;
ancak, 5271 sayılı Kanunda hazırlık soruşturmasının patronu cumhuriyet savcısı
olmakla birlikte, bazı işlemlerde hâkimden onay alınması, işlemlerin yargı
denetimine tabi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, diğer yandan,
cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı takdirde, kolluğun -adlî kolluk da olsa-
savcının yerine geçip işlem ve eylemde bulunması, yukarıda arz ettiğim
değerleri zedelemiş olabilir. Bu yöndeki tenkitler haklı olmakla birlikte,
eğer, cumhuriyet savcıları yetkilerine sahip çıkarlar, yetkilerine tecavüzü
önlerlerse, kolluğun istismarı karşısında denetim fonksiyonlarını, hesap alma
haklarını işletirlerse, kolluğun istismarını önleyerek, yetkilerini de
kullanarak, temel hak ve hürriyetlere sahip çıkarak, 5271 sayılı Kanunun temel
hak ve hürriyetlere riayet eden bir kanun olduğunu uygulamada ispat
edebilirler.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sadece, kanun koyucunun, iyi niyetle yasa metnini kaleme
alması mümkün olmayacağı, tatbikatçıların, görevlerini hukuka uygun olarak ifa
etmeleri ve yetkilerine sahip çıkmalarıyla mümkün olabilecektir; yani, bu
kanunun, temel hak ve hürriyetlere saygılı bir kanun olmasını sağlamak,
Anayasada belirtilen hak ve hürriyetlerin uygulamasını temin etmek ve sağlamak,
en az bizim kadar kolluk görevlileri ile hâkim ve savcılarımızın görevi diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Can.
Şahsı adına söz isteği
var.
Tokat Milletvekili Sayın
Zeyid Aslan, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
ZEYİD ASLAN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifimizin tümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bundan önce, burada Ceza Muhakemeleri Kanununu hep birlikte çıkardık. Ceza
Muhakemeleri Kanununu çıkardığımız süreç içerisinde, kanunun getirdikleri ve
götürdükleriyle ilgili yoğun tartışmalar yaşadık. Gerek Türk Ceza Kanunu gerek
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun gerekse Ceza Muhakemeleri Kanununun çıkmasından
sonra, tatbikatçılara yönelik çalışmalar içerisinde, mevcut kanunların
uygulanmasında doğabilecek sorunlarla ilgili birtakım problemler ortaya çıktı.
Bunları, gerek sizler milletvekilleri olarak gerekse özellikle bu Meclis çatısı
altında bulunan -gerek Adalet Komisyonu üyelerimize gerekse hukukçu-
milletvekillerimize, uygulamanın ve tatbikatın içerisinde bulunan hukukçular ve
kolluk kuvvetleri tarafından, ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili yoğun
talepler geldi. İşte, bizler de, bu talepleri değerlendirmek suretiyle, bugün
huzurunuza mevcut kanun teklifini getirdik.
Özellikle ikibuçuk yıllık
AK Parti İktidarı döneminde, ceza yargılamasında demokratik anlamda çok büyük
atılımların yapıldığını, hukuk devrimlerinin yaşandığını daha önce ben de bu
kürsüden ifade ettim; değişik vesilelerle değişik arkadaşlarımız da aynı konuya
değindiler.
Değerli arkadaşlar,
mutlaka, insan yapısı olan bu yasalarda eksikler olacak, hatalar olacaktır,
düşünülemeyen konular olacaktır. Bugün, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunla
ilgili Sayın Bakanımızla konuşurken, Türk Ceza Kanununun 65 kez değiştiğini
burada ifade etmişti. Bu da, yapılan bu kanunların uygulamayla birlikte ortaya
çıkardığı sorunların veya henüz uygulamaya geçmese bile uygulamacıların bu
süreç içerisinde yaptıkları tartışmalarla birlikte ortaya çıkan sorunların
çözüm yerinin Meclis olması hasebiyle, burada, mutlaka, çözüme kavuşturulması
gerektiğinin de bir kanıtı, bir delilidir.
Şimdi, bu kanun teklifi
ile daha önce burada çıkardığımız yasada çok fazlasıyla bir değişiklik yok;
sadece, özellikle birtakım hususların, hâkim kararına bağlanmış hususlardaki
yetkilerin uygulanabilir olabilmesi amacıyla cumhuriyet savcılarının yetkisine
bırakılması, birkaç hususta da cumhuriyet savcılarına bırakılmış olan
yetkilerin istisnaî olarak adlî kolluğa, ama, yine, peşinden, mutlaka,
cumhuriyet savcılığına bilgi verilmesi ve yazılı bilgi alınması şartı da
getirilmek suretiyle bırakılmasından ibarettir; yani, burada biraz önce Sayın
Orhan Beyin ifade ettiği gibi, tamamıyla demokratikleşmeyi ortadan kaldıran,
insan haklarına, sanık haklarına, mağdur haklarına tecavüz eden bir düzenleme
değildir.
Zaten, maddeler
tartışılırken de, siz Yüce Meclisin üyeleri, bu yapılan değişikliklerin veya
değişiklik tekliflerinin, daha önce çıkarmış olduğumuz Ceza Muhakemeleri
Kanununu çok da fazlasıyla bertaraf eden, kanun sistematiğine ve tekniğine
aykırı bir durum olmadığını, hepiniz, burada, maddeler okundukça, bu maddelerle
ilgili tartışmalar yapıldıkça göreceğiz. Elbette, hepimizin talebi, hepimizin
isteği, tam demokratik bir ülke olması, insan haklarına saygılı, toplumun
tümünü kapsayan, her türlü inanç, düşünce, mezhebi kapsayan geniş anlamda bir
inanç ve fikir hürriyetinin olması, demokratik bir ülkenin olması.
Hepimiz biliyoruz, zaman
zaman, özellikle, Türkiye'nin, ülkemizin demokratikleşmesi taleplerinin, kimi
zaman, gerek bürokrasiden gerekse siyasilerden gelen taleplerle engellendiğini
görüyoruz; birçok tartışma yaşıyoruz. Burada en geniş manada demokratik hakları
savunan Cumhuriyet Halk Partisinin, bazen birtakım ideolojik gerekçelerin
arkasına sığınmak suretiyle belli noktada ve belli kesimdeki demokratik hakları
bertaraf etmeye yönelik beyanları ve bu anlamda yapılan çalışmaların arkasında
durduğunu da hepimiz görüyoruz. Samimî olmalıyız, samimî olmalıyız.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Örnekleyin... Örnekleyin...
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Bunları örneklemek istemiyorum. Örnekleyerek yeni tartışmalar, yeni polemikler
açmak istemiyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Örnekleyin; biz istiyoruz.
ZEYİD ASLAN (Devamla) -
Bu anlamda, burada Türk Ceza Kanununu görüşürken de bu tartışmaları yaşadık;
komisyondaki görüşmelerde de daha önceki kanunda ve bu kanunda bu anlamda
tartışmalar yaşadık. Eğer samimîysek, gerçekten toplumumuzun her kesimini, bu
ülkede yaşayan herkesin demokratik haklarını, insanca yaşama haklarını, düşünce
ve inanç haklarını sonuna kadar hep birlikte savunmak zorundayız. Burada belli
bir kesimi ayırıp, sadece belli kesim
ya da düşünce sahiplerine özgürlük, belli kesime demokratikleşme talebinden
vazgeçmeliyiz. Bu kanun içerisinde de, özellikle -maddesi geldiğinde de
tartışılacağından eminim- savunmanın kısıtlanmasına yönelik bir tartışma, gerek
bu anlamda, komisyonda, muhalefet olarak muhalif olan arkadaşların
gerekçelerinde de özellikle üzerine vurgu yapılan husus budur.
Değerli arkadaşlar, ben
de savunma mesleğinden gelen biriyim; uzun yıllar avukatlık yaptım ve sonuna
kadar da savunma mesleğinin ve savunmanın kısıtlanmaması gerektiğinin altını
özellikle çiziyorum. Bu konuda hiç kimseden farklı bir düşüncemiz yoktur; ama,
bu ülke 150 milyar dolarını terörle mücadeleye harcadı. Bu ülkede 30 000-40 000
insanımız terörle mücadelede zayi oldu. Bugün tam anlamıyla demokratik olduğunu
iddia ettiğimiz ülkeler bizim yaşadığımız bu tür sıkıntıları yaşamadıkları
için, elbette, onlara konuşmak biraz daha kolay; ama, bu derece terör belasıyla
yatıp kalkan ve iç içe olan bir ülkede, bu anlamda, savunma mesleğinin
anailkelerini zedelememek şartıyla, savunma mesleğinin sır ölçülerinin ötesine
gidilmemek şartıyla, istisnaî anlamda burada getirilen kısıtlamanın doğru
olduğuna inanıyorum. Belki, burada, bu maddeye geldiğimizde, tartışmalarla
birlikte şunu yapabiliriz; bu teklif bizim teklifimizdir; ama, burada, avukatla
ilgili, savunma yapan müdafiyle ilgili soruşturma kısmını çıkarıp kovuşturma
olarak değiştirebiliriz. Belki, bu anlamda, biraz daha, savunma mesleğinin etik
davranışlarına uygun bir hareket tarzı olabilir. Bunu da, biz, sayın Meclisin,
siz milletvekillerinin takdirine bırakıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bizim
hazırladığımız teklif, altkomisyonda ve ihtisas komisyonunda, Adalet
Komisyonunda görüşüldü. Netice itibariyle, başında da söylediğim gibi, içinde
eksik olan kısımlar olabilir, hatalı olan kısımlar olabilir, düşünülemeyen
kısımlar olabilir. Bunların bir kısmı, gerek altkomisyon gerekse ihtisas
komisyonu tarafından, kimi maddeler metinden tamamen çıkarılmış, kimi
maddelerde de değişiklikler yapılmıştır. Şimdi de Meclisin huzurundadır. Burada
da, komisyondan geçtikten sonraki kısmıyla ilgili de, eksik olduğunu, yanlış
olduğunu düşündüğünüz hususlar varsa, biz, teklif sahibiyiz; ama, bu teklifi
her türlü değiştirmek, yeni şekil vermek, bu teklif üzerinde, maddeler üzerinde,
önergelerinizle, bunu, daha sizin istediğiniz ya da içinize sindiği bir hale
getirmek sizlerin elinde; bunun takdirini biz sizlere bırakıyoruz.
Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslan.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu'na ait.
Sayın Daloğlu?.. Yok.
Şahsı adına üçüncü söz
isteği, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın.
Buyurun Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; kanun teklifinin
tümü üzerinde grup adına yaptığım konuşmada, süreye şahsım adına aldığım süreyi
de ilave ederek bir konuşma planlamıştım; bu mümkün olmayınca, yarım kaldı;
tekrar, kaldığımız yerden devam edeceğiz; ancak, bu arada, birtakım
hassasiyetleri kaşımışız herhalde, onlar ortaya çıktı, onları kısaca anlatmakta
yarar var.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, herkesin demokrasi anlayışı olabilir, herkesin demokrasi anlayışına biz
saygı duyarız, bu başka bir şey; ama, demokrasi herkesin anlayışına göre
şekillenmez, onun olmazsa olmazları vardır, o olmazsa olmazları olmazsa, o,
demokrasi olmaz, adına demokrasi deseniz de demokrasi olmaz.
Çok teşekkür ediyorum
konuşma yapan İktidar Partisinin değerli üyesi iki arkadaşıma; benim
başlangıçta söylediğim şeyi burada tescil ve teyit ettiler. Yani, yürütmenin
ihtiyaçlarına göre demokrasi mi olur arkadaşlar?! Yürütmenin ihtiyaçlarına,
uygulamanın ihtiyaçlarına göre demokrasi!.. Yani, birazcık bu işten anlayanlar
buna güler.
Hukuk nedir biliyor
musunuz, ceza muhakemesinde; baştan anlattım dinlememişler; devletin sınırsız
gücünü, sınırsız uygulama gücünü sınırlamaktır. O, işte, bireyin
özgürlüklerinin kalkanıdır. O sınırlama, bireyin özgürlüklerinin kalkanıdır.
Size, önemli hukukçuların
iki sözünü okuyacağım. Bir tanesi, benim de hemşerim, merhum, rahmetli Prof.
Hüseyin Naili Kubalı'nın sözü; "devletin hâkimiyetine bir set çekmemenin
zulüm ve istibdada yol açacağı açıktır" diyor. Bu, Hüseyin Naili Kubalı'nın
sözü. Bir başka söz de Ali Fuat Başgil'in -kendinizi zaman zaman Demokrat
Partiyle ilişkilendiriyorsunuz; örnek olsun diye- yani, o da merhum oldu;
"çünkü, biliyoruz ki, devlet, bir entite, yani zihnî ve itibarî bir
şahıstır, fiiliyatta hareket eden ve iş gören birtakım adamlardır; vekil, memur
ve müstahdemlerdir. Devlet adına, onu temsilen hareket eden bu adamlar, herkes
gibi, hatta herkesten çok hata yapabilirler. Bilerek veya bilmeyerek yanlış bir
iş yapıp vatandaşa zulmedip can yakabilirler, ocaklar söndürebilirler; çünkü,
insandırlar. Ahlak ve hukukla bağlı olmayan insan ise, bozkırlardaki kurtlardan
daha hain, daha korkunçtur" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasinin sınırının ne olduğunu, ne olması gerektiğini biraz anlayalım.
Herkes kendine göre bir tanım yapar; ama, bazı olmazsa olmazları vardır bunun.
Müsaade edin, olmazsa olmazlarını da savunalım. Yürütmenin ihtiyacına göre
demokrasiyi ömrümde duymadım ben. Onun adına başka bir şey deniliyor. Bu
kürsünün mehabetini bozmasın; yürütmenin ihtiyacına göre demokrasiyi,
Almanya'da ve İtalya'da uygulaması olan şeyi söylüyorlar. Böyle bir şey olmaz.
Böyle bir şey yok. Bu, ibret verici bir durumdur.
Gelelim, değerli
arkadaşımızın konuşmasına. Cumhuriyet Halk Partisi, her zaman, her yerde
demokrasiyi savunur, özgürlükleri savunur, özgürlüklerin önündeki engeli
kaldırır. Değerli arkadaşlarım, sizin özgürlük zannettiğiniz, istismara yol
açan şeyler, başkasının özgürlüğünü yok edecek şeylerdir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Mesela?!. Söyle!.. Örnek ver!..
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Söyleyeceğim, merak etme!.. Merak etme!.. Merak etme, söyleyeceğim; sen sabırlı
ol!
Cumhuriyet Halk Partisi
bir tek şeye izin vermez, başkasının özgürlüklerini yok etme özgürlüğüne izin
vermez.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarıyız hepimiz ve parlamenteriz. Hepimiz Türk
vatandaşıyız, yüzde 99,5'imiz de Müslüman. Ortaklaştığımız değerler vardır. Bu
ortaklaştığımız değerleri istismar edip siyaset malzemesi yapmaya Cumhuriyet
Halk Partisi izin vermez. İkisi farklı şeydir. Bu ülkenin her yerinde din ve
vicdan özgürlüğü vardır, din ve vicdan özgürlüğünün birinci savunucusu biziz;
ancak, din istismarcılığına da karşıyız.
Dinin siyasette malzeme
olarak kullanılması, değerli arkadaşlarım, siyaset kurumuna zarar verdiği kadar
dine de zarar verecek bir şeydir; dinin ululuğuyla, mehabetiyle bağdaşmayan bir
şeydir. Sizin, o, özgürlüğün kısıtlanması zannettiğiniz, aslında, tam tersine,
vicdanın özgür kılınmasıdır, dinin özgür kılınmasıdır, mollaların elinde
oyuncak edilmemesidir. Bunun değerini bilin; bunu bilmeyip, yani "herkesin
kendi uhrevî dünyasında kalsın" dediğimiz şeyi, sanki, yani, sen istismar
edeceksin, bir molla çıkacak bu haramdır, bu helaldir, bu şöyledir, bu
böyledir... Yok böyle bir şey. Yok böyle bir şey.
Değerli arkadaşlar, o,
din özgürlüğünü yok eder; o, vicdan özgürlüğünü yok eder; yani, bunları yanlış
yorumlayarak... Haa, şimdi, herkes kendine göre bir özgürlük şeyi biçmesin.
Bakın, ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz; işte CMK; işte, CMK geldi, kapıda; buyurun özgürlükçü
yasanıza...
Kaldığım yerden devam
edeyim. 6 ncı madde; hükümlüyü cezaevinden alıp, yer gösterme adıyla, ne
olacağı belli olmayan, hiçbir hukuk devletinin kabul edilemeyeceği bir
düzenleme.
7 nci madde; bu
değişiklikle, değerli arkadaşlarım, soruşturmanın patronu savcı olmaktan
çıkarılıyor, yeniden kolluk oluyor. Demokrasiyle bağdaştırın.
8 inci madde; bu maddeyle
gözaltı süresi uzatılıyor.
11 inci madde; bu
maddeyle, değerli arkadaşlarım, tutuklama sebepleri ve tutuklamanın alanı
genişletiliyor.
12 nci ve 13 üncü madde;
itirazlarda duruşma kaldırılıyor, görüş alıversin hâkimden, yazılı veriversin
sanık...
Değerli arkadaşlarım,
duruşmanın bir önemi var. Duruşma, yüze karşı olur, sözlü olur, alenî olur,
doğrudan doğruya olur. Bunlar duruşmanın ilkeleri. Bir insanın hürriyeti
konusunda karar veren yargıç, o insanla yüz yüze gelmelidir; sözlü olmalıdır,
onu formaliteye tabi tutmamalıdır; yazdı, verdi, okudu, okumadı; böyle bir
tartışmadan arî olmalıdır. Bu, hürriyetle ilgili bir karar. Doğrudan doğruya
olmalıdır, dolaylı değil. Bütün bunlar yok ediliyor; yeniden, tutuklamaya
itirazlar örtülü hale geliyor.
Değerli arkadaşlarım, 15
inci madde daha da vahim; kolluğa arama yetkisi veriliyor. Buna, daha önceki
düzenlemede AB standardıdır diye söylenmişti; ben, o argümanı hiç kullanmadım,
hiç o argümanla gelmedim; kendi ülkeme, kendi halkıma ne layıksa o argümanı
kullandım, bunu biliyorsunuz.
Kolluğa arama yetkisi
veriliyor. Gerekçesi ne; cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı yerlerde. Emin
olun, tarih düşüyorum, hiç ulaşılmayacaktır cumhuriyet savcısına, emin olun ve
böyle bir kavramın "cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı yerlerde ya da
zamanlarda" kavramının kanunun maddesine girmesi, metnine girmesi çok acı
bir şeydir arkadaşlar. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yer varsa bu ülkede,
kanuna ulaşılamıyor demektir. Cumhuriyet savcısı kanunu temsil eder. Ne demek
cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yerde?! Cudi Dağında da ulaşılacak cumhuriyet
savcısına -ulaşılamıyorsa, ulaştıracağız devlet olarak- Meriç kenarında da
ulaşılacak. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yer olur mu?! Cumhuriyet savcısı,
adında cumhuriyet bulunan tek meslektir. Sebebi ne; kanunu temsil eder.
Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yerde kanuna, yasaya ulaşılamaz. Bu, kolluğa
yetki için bir gerekçe sayılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
elkoyma konusunda 16 ncı maddede kolluğa yetki veriliyor. Yine, savcı ve
mahkemenin kararı çıkarılmış, bu şekilde bir düzenleme getirilmiş.
17 nci madde kapsamında
telefon dinlemenin kapsamı genişletiliyor, olabildiğince genişletiliyor, süre
sınırsız hale geliyor. Herkesin telefonu dahil olabiliyor, sanığın ya da
şüphelinin değil, bu dinlemeye. Bunda "cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı
haller" denilmemiş, bunda "gecikmesinde sakınca bulunan haller"
denilmiş. Yani, şu yasa, cumhuriyet savcısına ulaşılamayan haller ve
gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası. Yani, bu kadar muğlak şeylere...
Hatırlatmak için söylüyorum değerli arkadaşlar, bu kavrama yasanın tümü
görüşülürken de burada bizzat benim tarafımdan karşı çıkıldı ve açıklandı;
yanlış yapıyorsunuz; bununla demokrasi olmaz, bununla hukuk devleti olmaz
denildi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
toparlayın lütfen.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
21 nci maddede de, kusurlu olan kamu görevlilerine rücuun şartları
zorlaştırılıyor, tazminatın rücuunun.
Değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok şey var. Sayın Başkanın müsamahasını suiistimal etmek
istemiyorum.
22 nci madde daha vahim;
avukatlarla ilgili yasaklamaya gidiliyor. Düşünebiliyor musunuz -kimin avukatı
olursa olsun, neyin avukatı olursa olsun- avukat, suçluyu kayırdığı için
soruşturmaya uğrayabilecek. Arkadaşlar, avukat, müvekkilini kayırır, kayırmak
zorunda; mesleğin doğası bu. Böyle bir şey olabilir mi?!
Değerli arkadaşlarım,
bütün bunları değerlendirdiğimizde, genel bir yasa, istisna hükümlerle
doldurulmuştur; burada özgürlüklere yer kalmamıştır. Bunun gerekçesi şu
olmasın: Demagojiktir dedim, yani, vay, suçla mücadele edeceğiz, vay terörle...
Elbette edilecek, elbette en etkin önlemler de alınacak; ama, genel bir yasayı
bu şekilde doldurursak, ortada özgürlüklere yer kalmaz. Demokrasi ve hukuk
kolay değildir, lafla da olmaz.
Düşünün ki, dün İnfaz
Yasasında yapılan değişiklik ortada, CMK burada, TCK'yla basın özgürlüğü
bağlandı... Muhalefetin sesini kısmak için de, herhalde, bir iyilik düşünüyor
olduğunuzu duydum İçtüzük değişikliği yaparak. Bu, nereye gidiyor arkadaşlar?!
Nereye gidiyoruz?! Pardon, nereye?!. Otoriter rejime mi gidiyoruz?! Arkadaşlar,
aklımızı başımıza toplayalım. Bu gidiş, gidiş değil! Bu gidiş, gidiş değil!
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 4.12.2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 35 inci maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "hukuken geçerli mazerete dayanarak" ibaresi madde
metninden çıkarılmış ve "bulanamayan" ibaresi "bulunamayan"
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?... Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 75 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 75.- (1) Bir
suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden
muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle
saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya
mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet
savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur.
Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar
hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.
(2) İç beden muayenesi
yapılabilmesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınabilmesi
için müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme tehlikesinin bulunmaması
gerekir.
(3) İç beden muayenesi
veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya
sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir.
(4) Cinsel organlar veya
anüs bölgesinde yapılan muayene de iç beden muayenesi sayılır.
(5) Üst sınırı iki yıldan
daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi
yapılamaz; kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak
gibi örnekler alınamaz.
(6) Bu madde gereğince
alınacak hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.
(7) Özel kanunlardaki
alkol muayenesine ve kan örneği alınmasına ilişkin hükümler saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu söz istemişlerdir.
Sayın Ayvazoğlu, sürenizi
birleştiriyorum; buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bir
teklif daha karşımızda ve huzurumuzda; 903 sıra sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini görüşmekteyiz. Tabiî, bu
kanun teklifinin temeline bakıldığında, aylar önce bu Mecliste yasalaşan, CMK
adını alan, eskiden Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu olup, yeni kanunla Ceza
Muhakemesi Kanunu adını alan kanunun birkısım maddelerinin değiştirilmesine
dair teklifle karşı karşıyayız.
Benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım kendilerine göre yorumlarını yapıp konuştular, özellikle partimiz
Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Değerli Eraslan arkadaşımızın da
belirttiği eleştirilere katılmamak mümkün değil. Bu yasanın temelinde,
hepimizin, özellikle Adalet Komisyonu üyeleri olarak biz hukukçuların,
altkomisyonda görev yapmış olarak yine biz hukukçu milletvekili
arkadaşlarımızın, Adalet Komisyonunun ve tüm milletvekillerimizin sorumluluğu
vardır; ama, sorumluluk altında bulunan her milletvekilimizin de, elbette,
kendisine göre belirli değerlendirmeleri vardır ve kendisine göre belirli
eleştirileri söz konusudur; bunu da doğal karşılamamız gerekir.
Şimdi, biz, gerek Türk
Ceza Kanununda gerekse Türk Ceza Kanununun devamındaki kanunların yapımında,
daha önceki konuşmamda belirtmiş olduğum, Türk Ceza Kanununu sosyal toplumun
aort damarı olarak kabul edersek, bu kanunları da o aort damarın kılcal
damarları olarak kabul ettiğimizi söylemiştim. Bu doğrultuda olmak üzere, Ceza
Muhakemesi Kanunu da, elbette, Türk Ceza Kanunu olmadan uygulanması mümkün
olmayan bir kanun; yani, Türk Ceza Kanunu var ise Ceza Muhakemesi Kanunu vardır,
Türk Ceza Kanunu var ise, uygulanıyor ise İnfaz Kanunu vardır, Türk Ceza Kanunu
var ise Adlî Sicil Kanunu vardır ve diğer, buna bağlı olan kanunlar vardır.
İşte, Ceza Muhakemesi Kanunu da, Türk Ceza Kanununun hemen yanı başında
bulunması gereken, bağımsız yargı organlarının, yargı mensuplarının yapması
gereken usule ilişkin işlemlerin ne şekilde yapılacağını belirli bir düzenleme
içerisine alan, Ceza Muhakemesi Kanunu adı altında yer almıştır.
Şimdi, gerek Ceza
Muhakemesinin çıkış noktası olsun gerekse Türk Ceza Kanununun çıkış noktası
olsun, bireyin özgürlüğünü öne alan, şüpheli veya sanığın haklarını korumakla
birlikte, gerçekten, adalete ulaşabilmenin yolunun nereden geçtiğinin,
nerelerden, hangi delillerden ulaşılabileceğinin yolunu açan ve bu delillerin
elde edilebilmesi için de hemen yanı başındaki Ceza Muhakemesi Kanununun
yetkili ve görevlilerimize ne derecede ve ne biçimde yetki verdiğini kapsayan
bir kanun Ceza Muhakemesi Kanunu.
Şimdiye kadar yapılan
görüşmelerde Ceza Muhakemesinin çıkış noktası olarak şu belirtildi: Eskiden,
şimdiye kadar yapılan uygulamalardaki suçludan delile değil, bunu tersine
çevirip, delilden suçluya gitme prensibini birinci prensip olarak, hedef olarak
almamız gerekir diye bu kanunun yapısının temelini oluşturduk.
Elbette, bunu yaparken ne
derece gerçekleştirebildik, bu amaca ulaşabildik; bunlar tartışılması gereken
konular. Neden tam anlamıyla hedefimize ve amacımıza ulaşamadığımızı, şimdiye
kadar bu kanunlarla ilgili konuşan bütün arkadaşlarımız hemen hemen ilettiler,
belirttiler; bizler de belirttik; bu kürsüde, defalarca çıktık, söyledik.
Maalesef, bu şekilde, temel kanunlarımızın kamuoyuyla paylaşılmak suretiyle...
Kamuoyunun kendine has sorumluluğu da dahil olmak üzere, kamuoyunu suçlama gibi
bir yetkiye ve sorumluluğa bizler sahip değiliz. Kamuoyunu suçlamak, hiçbir
şekilde, sivil toplum örgütleri de dahil olmak üzere, Yüce Mecliste görev yapan
milletvekillerine verilmiş bir hak değildir. Biz, kamuoyuna karşı, milletimize
karşı boynumuzun kıldan ince olduğunu kabul eden kişileriz, vekilleriz. O
açıdan, bizler, yeterince, eğer, kamuoyunu ve sivil toplum örgütlerini
bilgilendiremediysek, onların ilgisini bu kanunlar yapılırken çekemediysek, bu
sorumluluğu ve eksikliği, biz, kendimizde bulmak zorundayız. Yoksa, ne yapalım
kardeşim, biz, bu kanunlar yapılırken, bütün sivil toplum örgütlerine,
demokratik kuruluşlara ve kamuoyunun çok çeşitli kesimlerine, üniversitelere
bilgi verdik; gelselerdi de bizlere de bu yönde bir ışık tutsalardı, yol
gösterselerdi diye kendimizi savunamayız. Böyle bir hakkımızın, kendimizde,
milletvekilleri olarak, Yasama Meclisi üyelerinde olduğunu kabul etmemiz mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu
noktadan hareket ettiğimizde, elbette, Ceza Muhakemesi Kanununu bu görüşler
doğrultusunda yaptık. Ceza Muhakemesi Kanunu, diğer kanunlar gibi, 1 Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe girecek.
Daha önce, hepimizin
bildiği gibi, bu yürürlük tarihi 1 Nisan 2005 tarihiydi; ama, birtakım
ihtiyaçlar ve eksikliklerin acilen giderilmesi gerektiği noktasından hareket
ederek, biz, bu tarihi, Yüce Meclisin üyelerinin oybirliğiyle, 1 Haziran 2005
tarihi olarak değiştirmiş olduk. Bu, Ceza Muhakemesi Kanunu da 1 Haziranda
yürürlüğe girecek.
Yürürlüğe girecek olan
Ceza Muhakemesi Kanunu değişikliğinde, 30 küsur madde değişikliğinde,
gerçekten, bireyin özgürlüğünden tutalım, mağdurun haklarını da önplana alması
gereken bir kanun olması noktasından, hepimizin bu çıkış noktasından hareket
ettiğini bir kez daha burada ifade etmek istiyorum; ama, bunu yerine
getirirkenki eksikliklerimizi de, acelecilikten tutunuz, bir an önce çıksın
mantığıyla hareket etmemizdeki hatalarımız da dahil, bunları bu şekilde değerlendirmemiz
gerekir.
Şimdi, karşımıza toplam
33 madde olarak gelen CMK'daki değişikliğin 2 nci maddesine baktığımızda, biraz
önce belirtmiş olduğum, delilden suça ve suçluya gitme noktasını önplana
çıkaran bir madde olduğunu görmekteyiz. Gerçekten, şimdiye kadar, birtakım
delillerin değerlendirilmesinde, özellikle şüpheli ve sanığın bedeni üzerindeki
muayenelerin çok defalar tartışmalara yol açtığı, yargı mensuplarımız
tarafından, bu beden muayenesinin, iç beden muayenesi-dış beden muayenesi
şeklinde ayırımının ne şekilde olacağı hususunda, gerçekten, birhayli tartışma
ve farklı anlayışlar çıktığı noktasından böyle bir madde düzenlenmiş oldu. Bu
maddenin amacı da, elbette, az önce belirttiğimiz prensibi yerine
getirebilmemiz; yani -neydi o prensip- delilden suçluya gitme prensibini ele ve
öne aldığımız içindir.
Şimdi, burada, 75 inci
maddede "delil elde etmek için, şüpheli veya sanık üzerinde iç beden
muayenesi yapılabilmesine..." şeklinde devam ediyor. Bunun, kimin
tarafından, hangi yetkili tarafından yapılacağı, yine, madde hükmünde yer alıyor.
Cumhuriyet savcısı tarafından, mahkeme tarafından, soruşturma ve kovuşturma
aşamalarında olmak üzere... Önce cumhuriyet savcısı, daha sonra, mahkeme
aşamasında, kovuşturma aşamasında ise, mahkeme veya hâkim tarafından yapılacağı
hüküm altına alınıyor. Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan bu tür iç
muayenelerin, iç beden muayenesinin, kan ve tükürük alınarak... Bunların
incelenmesi adı altında beden muayenesinin cumhuriyet savcısı tarafından
yapılması halinde, yirmidört saat içerisinde hâkimin onayına sunulması
gerektiği ve hâkim tarafından da yirmidört saat içerisinde bunun ret veya kabul
şeklinde onaylanması gerektiği; eğer, onaylanmaz ise, bu alınan kararın,
cumhuriyet savcısı tarafından alınan iç beden muayenesi kararının geçersiz
olduğu, hükümsüz kaldığı şeklindedir. Bunun devamında da, elde edilen, bu
şekilde hâkim tarafından onaylanmayan, elde edilen delillerin, delil olarak
kabul edilemeyeceği de hüküm altına alınmıştır. Bunlar iyi niyetli bir şekilde,
suçluya erişebilmenin yolunu açmak açısından, gerçekten, olumlu hükümler ihtiva
etmektedir.
Yine, daha önce,
değişiklik teklifinde, şüpheli veya sanığın, hukuken geçersiz olmamasına
rağmen, rızasının da alınması gerekiyor şeklinde kaleme alınmıştı. Bu, çeşitli
tartışmalara sebebiyet verdiği için, şüpheli veya sanığın, elbette, rızasının
ne derece geçerli olup olmadığını, Yüce Meclisin huzurunda birbirimize
sorduğumuzda, elbette, tam iradesine sahip olmayan, iradesi baskı altında olan,
özgürlüğü kısıtlı durumda olan şüpheli veya sanığın rızasının geçerli olmasının
da, gerçekten, düşünülmemesi gerektiği noktasında "rıza" ibaresi de
bu değişiklikle çıkarılmış, yepyeni bir değişiklikle karşımıza gelmiştir.
Şimdi, burada, tabiî, iç
beden muayenesinin kimler tarafından yapılacağı da, yine, maddede hüküm altına
alınmıştır. İç beden muayenesinin yapılabilmesi ve -yapacak kişiler olarak da-
hekimler ve sağlık mesleği mensupları tarafından yapılması gerektiği, yine,
sanık veya şüphelinin bedeninin bir noktada sağlıklı bir şekilde muayene
ettirilmesini sağlamak açısından böyle bir hüküm getirilmiş ve muayenenin
kimler tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır. İç beden muayenesinin
yapılmasında vücudun hangi bölgelerinin açık bir şekilde iç beden sayılıp
sayılmayacağı da yine bu şekilde maddede hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, şüpheli
ve sanık bedeni üzerindeki iç beden muayenesinin ancak ve ancak suçla ilgili
delillerle ilgili olmak üzere alınabileceğini hüküm altına almıştır. Bunun
dışında, örneğin, veri bankasında kullanılmak üzere veya bilimsel deney
yapılmak üzere, kesinlikle şüpheli veya sanığın iç beden muayenesinin
yapılamayacağı ve bununla ilgili kan, tükürük gibi, vücuttan alınması gereken
örneklerin alınamayacağı da burada belirtilmiştir.
Yine aynı maddede hüküm
altına alınan bir fıkrayla da, verilen kararların itiraza tabi olduğu
belirtilmiştir. Bu da, bir noktada hâkim tarafından, mahkeme tarafından güven
hususunu temin etmeye yönelik olması açısından olumlu bir yaklaşımdır diye
düşünüyoruz.
Ayrıca, başka bir
fıkrayla da, elbette, özel kanunlarda yer alan alkol muayenesi ve kan örneği
alınmasına ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Buna çarpıcı örnek verecek
olursak, elbette, Karayolları Trafik Kanununun uygulanmasındaki denetimlerde
görevlilerin alkol muayenesi yapmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Bu
tereddütü de ortadan kaldırmak için böyle bir fıkra ihdas edilmiştir. Yine buna
benzer, Hıfzıssıhha Kanununda yer alan birtakım kişilerin muayenesinin
yapılabilmesini, kan örneklerinin alınabilmesini de açıklığa kavuşturmak
açısından, tereddütleri gidermek açısından böyle bir fıkra ihdas edilmiştir. Bu
fıkranın da olumlu bir fıkra olarak maddede yer aldığını görmekteyiz.
Sayın milletvekilleri,
bizim belirtmek istediğimiz konu, gerçekten bu kanunlardaki değişikliklerin,
elbette, Meclisteki değerli milletvekillerimiz tarafından getirilmesi kadar
doğal bir şey olmaz, olamaz, düşünülemez; çünkü, her milletvekilinin yasama
görevini yerine getirmekle mükellef olduğunu ve sorumlu olduğunu bilmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu,
toparlayın lütfen.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bunu, bir kez daha
belirttikten sonra, yine, uzun bir süre düşünülüp kısacık bir sürede bitirilen,
tasarı şeklinde getirilen kanun değişikliklerinin etraflı bir şekilde, daha
anlamlı, daha toparlayıcı bir şekilde, tasarı halinde getirilmesinde büyük
fayda olacağını düşünmekteyiz; çünkü, öyle bir teklif getiriliyor ki, teklifi
getiren milletvekili arkadaşlarımız ile bu teklife sahip çıkan bakanlık veya
hükümetin, iktidarın, danışıklı dövüş şeklindeki... Gerçekten, burada ifade etmek yakışıksız olmasın; ama,
bu anlamda, birazcık, bizim Meclisteki görevimize, yasama görevimize ve
kişiliğimize uymaz diye düşünülmesi gerekir. Yani, eğer bir milletvekilimiz
kendi özgür düşüncesiyle bir yasa teklifi getiriyor ise, elbette, hepimizin
başı üzerinde yeri vardır ve bunu sonuna kadar da savunacak kişi, o teklifi
getiren milletvekilidir; ama, iktidardan veya hükümetten almış olduğu, sanki
bir talimatmış gibi gelen, getirilen, gönderilen bu teklifin, Yüce Meclisin
huzurunda "bunun aslı tasarıdır; ama, teklif olarak değerlendirin"
diye, Yüce Meclise getirilmesi de, gerçekten, bizleri az da olsa rencide eder
düşüncesini taşıdığımızı ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerimi
sizlerle ve kamuoyuyla paylaştıktan sonra, Ceza Muhakemesi Kanununda olumlu
maddelerin olduğunu, değişiklikteki birkısım maddelerin olumlu olduğunu; ancak,
daha önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Partimiz adına söz alan
arkadaşımızın belirtmiş olduğu eleştirileri de bir kez daha sizlere
hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyor, Yüce Meclisi, sizleri saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.
2 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 76 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir:
"Diğer kişilerin
beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması
Madde 76.- (1) Bir suça
ilişkin delil elde etmek amacıyla, mağdurun vücudu üzerinde dış veya iç beden
muayenesi yapılabilmesine veya vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle
saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; sağlığını tehlikeye
düşürmemek ve cerrahî bir müdahalede bulunmamak koşuluyla; Cumhuriyet
savcısının istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet
savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur.
Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar
hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.
(2) Mağdurun rızasının
varlığı halinde, bu işlemlerin yapılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre
karar alınmasına gerek yoktur.
(3) Çocuğun soy bağının
araştırılmasına gerek duyulması halinde; bu araştırmanın yapılabilmesi için
birinci fıkra hükmüne göre karar alınması gerekir.
(4) Tanıklıktan çekinme
sebepleri ile muayeneden veya vücuttan örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuk
ve akıl hastasının çekinmesi konusunda kanunî temsilcisi karar verir. Çocuk
veya akıl hastasının, tanıklığın hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilecek
durumda olması hâlinde, görüşü de alınır. Kanunî temsilci de şüpheli veya sanık
ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu hâlde elde edilen
deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanunî
temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.
(5) Bu madde gereğince
verilen hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 80 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 80. - (1) 75,
76 ve 78 inci madde hükümlerine göre alınan örnekler üzerinde yapılan inceleme
sonuçları, kişisel veri niteliğinde olup, başka bir amaçla kullanılamaz; dosya
içeriğini öğrenme yetkisine sahip bulunan kişiler tarafından bir başkasına
verilemez.
(2) Bu bilgiler,
kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi,
beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi
hâllerinde Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus dosyasında
muhafaza edilmek üzere tutanağa geçirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 81.- (1) Üst
sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı
şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde,
Cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi
izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile
sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine
ilişkin dosyaya konulur.
(2) Kovuşturmaya yer
olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza
verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hâllerinde söz konusu
kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus tutanağa
geçirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 85 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 85.- (1)
Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan
şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 250 nci maddenin birinci fıkrası
kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adli kolluk amiri de yer gösterme
işlemi yaptırmaya yetkilidir.
(2) Soruşturmayı
geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme işlemi sırasında hazır
bulunabilir.
(3) Yer gösterme işlemi,
169 uncu maddeye uygun olarak tutanağa bağlanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart; buyurun.
Sürenizi birleştiriyorum
Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 903 sıra
sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
ve şahsımın görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yapılan değişiklikleri bir bütün içinde değerlendirebilmek amacıyla 6, 7 ve 8
inci maddelerdeki değişiklikleri ve bu değişikliklerin bu teklifin bütününe
yansıyan yönlerini bir bütün halinde bilgilerinize sunmak, değerlendirme yapmak
istiyorum.
6 ncı maddede şu
düzenleme yapılıyor değerli arkadaşlarım, aynen okuyorum: "Ceza Muhakemesi
Kanununun 85 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 85.- (1)
Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan
şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 250 nci maddenin birinci fıkrası
kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adlî kolluk amiri de yer gösterme
işlemi yaptırmaya yetkilidir." Yani, yer gösterme konusunda kural olarak
savcıyı yetkili kılıyoruz; ama, ona 250 nci maddenin birinci fıkrasındaki
düzenleme itibariyle bir istisna getiriyoruz, adli kolluğu da bu noktada, yer
gösterme işlemi konusunda yetkili kılıyoruz.
250 nci maddeye bakıyoruz
değerli arkadaşlarım, 250 nci maddede nasıl bir düzenleme yapılmış; yani,
istisna maddesi olarak getirilen 250 nci maddede hangi suçlardan söz ediliyor,
bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. 250 nci maddenin birinci fıkrasından söz
ediyorum.
Birinci fıkra şöyle:
"a) Örgüt faaliyeti
çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar
sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit
uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü
Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar."
4-5 madde dışındaki
suçların tamamını kapsıyor; yani, istisna maddesi olarak getirilen bu
düzenlemenin ne kadar geniş bir alana ilişkin suç türlerini kapsadığını anlatmak
istiyorum.
Burada, maddenin
devamında "soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme
işlemi sırasında hazır bulunabilir" düzenlemesi getiriliyor. Bunun anlamı
şudur, değerli arkadaşlarım: Böylesine suçlarla ilgili, aşağı yukarı bütün
olaylarda, müdafi için, soruşturmanın geciktirilebileceği düşüncesiyle,
müdafiin yokluğunda yer gösterme işleminin yapılması anlamına gelmekten başka
bir anlam taşımaz bu düzenleme.
Yine bu maddeyle
bağlantılı olarak, bugün kabul ettiğimiz -iki saat evvel kabul ettiğimiz- 902
sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın 6 ncı
maddesini bilgilerinize sunmak istiyorum. 6 ncı maddeyle ilgili bu düzenlemede
şu getiriliyor, değerli arkadaşlarım... Bunu, dün, Grubumuz adına Sayın Feridun
Baloğlu çok ayrıntılı bir şekilde anlattı; ama, ben, bu maddeyle olan
bağlantısı sebebiyle tekrar temas etmek istiyorum. Yine bu maddeyle ilgili
olarak eleştiri getiren Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup Ersönmez
Yarbay'a da burada, huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bunu, hukukçu sorumluluğu
adına, milletvekilliği sorumluluğu adına ifade etmekte yarar görüyorum.
Bakın, bu 6 ncı maddede
hangi düzenleme yapılıyor, değerli arkadaşlarım, 250 inci maddede söylenilen
suçlarla bağlantılı olarak... Yani, biraz evvel istisna maddeleri olarak
düzenlendiği ifade edilen; ama, onlarca suçu kapsayan maddeden söz ediyorum,
250 nci madde. Burada "... suçlarla ilgili olarak alınan bilgilerin
doğruluğunun araştırılması bakımından zorunlu görülen hallerde, hükümlü veya tutuklular,
rızaları alınmak koşuluyla, ilgili makamın ve cumhuriyet başsavcılığının talebi
üzerine hâkim kararıyla geçici sürelerle ceza infaz kurumlarından
alınabilirler. Bu süreler, hükümlü veya tutuklu dinlendikten sonra işin
niteliğine göre, her defasında dört günü ve hiçbir surette onbeş günü geçmemek
üzere" deniliyor. Buradaki bir eksikliği de hemen ifade etmek istiyorum:
"Onbeş günü geçmemek üzere" derken, bir defada onbeş günü geçmemek
mi, yoksa toplamda onbeş günü geçmemek mi; bence, bu konuda da ciddî bir
eksiklik var. Uygulamada, son derece farklı sonuçlara, uygulamalara yol
açabilecek bir düzenleme. "... ve hiçbir surette onbeş günü geçmemek üzere
-hiçbir surette ifadesi belki bu anlamı çıkarabilir; ama, bunu daha düzgün bir
ifadeyle yazmak gerekirdi- hâkim tarafından tayin olunur ve hükümlülük ve
tutuklulukta geçmiş olan süreler mahsup edilir."
Bu maddeyi de bir tarafa
bırakıyorum değerli arkadaşlarım.
4778 sayılı Kanuna gelmek
istiyorum değerli arkadaşlarım. 4778 sayılı Kanun ne idi; buna da temas etmek
gerekiyor. 4778 sayılı Kanun, ne zaman çıkan bir kanun değerli arkadaşlarım; 11
Ocak 2003 tarihinde çıkan bir kanun. Yani, 22 nci Yasama Döneminde "uyum
yasaları" adı altında uygulamaya koyduğumuz en önemli kanunlardan birisi
ve demokratikleşmenin önünü açan, özgürlüklerin önünü açan diye ifade
ettiğimiz, kamuoyuna sunduğumuz bir kanun. Bu kanun, 430 sayılı Olağanüstü Hal
Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendinde düzenleme
yapıyor, değişiklik yapıyor değerli arkadaşlarım. Orada şu düzenlemeyi
yapmışız: Olağanüstü hal bölgesindeki bu türlü hükümlü ve tutuklulara ilişkin
olarak, bilgi almak amacıyla, yer gösterme veya keşif uygulaması sebebiyle
cezaevinden dışarı çıkarılması işlemlerini "dört günü geçmemek üzere"
düzenlemesiyle, Ocak 2003 tarihinde -bu yasal düzenlemeyi- yapmışız değerli
arkadaşlarım.
Tekrar ifade ediyorum;
getirilen 902, 903, 904 sıra sayılı kanun tekliflerinde, yine dört gün düzenlemesi
var; ama, onbeş günü aşmamak kaydı var, burada ise; yani, Ocak 2003 tarihinde
çıkmış olan kanunda ise dört günü geçmemek üzere düzenlemesi var, burada, azamî
hadde ilişkin bir düzenleme yok.
Şimdi, bütün bunları
ifade ettikten sonra -bunların değerlendirmesini, bunların kıyaslamasını biraz
sonra ayrıca yapacağım değerli arkadaşlarım, ama- bu yasal düzenlemelerle ne
amaçlanıyor, bunlar arasındaki bağlantılar nedir, geriye doğru bir gidiş mi
var, yoksa gerçekten daha olumlu bir düzenleme mi var, bunların
değerlendirilmesi bakımından bu temel düzenlemeleri anlatmak gerekiyordu.
Bu ifadelerden sonra, bir
de, savcılık makamının doktriner anlamda ve yargı içtihatlarına göre görevi
nedir, fonksiyonu nedir, görev ve sınırlarının içeriği nedir, nerede başlar,
nerede biter, bunları anlatmak gerekiyor, bunda yarar görüyorum değerli
arkadaşlarım.
Savcılık makamının bu
değerlendirmesini yaparken, özellikle, şimdi, şu anda konuşma yaptığım 6 ncı
maddedeki "yer gösterme" kavramının fiilî anlamı nedir, hukukî
niteliği nedir, bunu da değerlendirmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, yer
gösterme kavramının hukukî niteliği... Yer gösterme aslında olay yerinde
yapılan bir keşiftir. Bunun başka bir anlamı yoktur. Bu keşfin yargıç
tarafından yapılması gerekir; gecikmede tehlike varsa, ancak o takdirde savcı
tarafından yapılır, kolluğa bırakılması uygun değildir.
Yer gösterme terimini
uygulama yaratmıştır, biraz evvel de ifade ettim. Bunun anlamı, soruşturma
konusu bir olayda failler ele geçirildiğinde, bunların ifadeleri alındıktan
sonra, olay yerinde, bu kişilerin, olayın oluş biçimi hakkında ayrıntılı
açıklamada bulunmalarıdır. Ceza yargılamasında bu işlemin adı keşiftir değerli
arkadaşlarım. Uygulamada yer gösterme denilen işlem, tekrar ifade ediyorum, bir
keşiftir.
Keşif konusunda, ceza
usulüne ilişkin tüm düzenlemeler, temel yetkiyi yargıca vermiştir. Gecikmesinde
tehlike ve zarar bulunan hallerde, bu keşif, biraz evvel de ifade ettiğimiz
gibi, savcı tarafından yapılabilir. Keşif sırasında, kolluğun savcıya yardımcı
olması doğaldır; hatta, faillerin ilk ifadeleri kolluk tarafından alındığında,
bu yardımın önemi daha da artacaktır. Uygulamada, istisnalar hariç -yine, biraz
sonra temas edeceğim üzere- yer gösterme denilen işlemler, aşağı yukarı, yüzde
100'e yakın oranda, kolluk güçleri tarafından yapılmaktadır. Bunun doğru
olmadığını, biraz sonra, yine ayrıntılarıyla ifade edeceğim.
Yasanın, hazırlık
soruşturmasını yürütmekle savcıyı görevlendirdiği gözönüne alındığı takdirde,
yani hazırlık soruşturmasının amirinin ve sorumlusunun savcı olduğu gözönüne
alındığı takdirde, bu işlemin savcı tarafından yapılması herhalde tartışmasız
olarak kabul edilmesi gereken bir husustur.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz aşamada, nasıl bir uygulamayla karşı karşıyayız; bütün bu
düzenlemelerden sonra, bunların genel tablo içindeki sunuşu nedir, bunların
birbirine yansıması nedir; bunları değerlendirmemiz gerekiyor.
Öyle bir gerekçeyle karşı
karşıyayız ki değerli arkadaşlarım, her ne kadar yasa teklifi olarak getirilmiş
ise de, çok iyi biliyoruz ki, bu bir yasa tasarısıdır ve burada, yasa teklifini
getiren arkadaşımız, bunun, hiçbir değerlendirme yapmadığını görüyoruz; ama,
bütün aşamalarda hükümetin değerlendirme yaptığını görüyoruz; bu çerçevede
olayı değerlendirmek gerekiyor. Hükümet, gerek Parlamento çalışmasında gerekse
kamuoyuna yönelik açıklamalarında şu gerekçeyi kendince getiriyor: Toplumu,
özgürlükler ile güvenlik arasında bir tercih yapmaya zorlayan bir anlayışla
karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bunun anlamı şudur: Nerede bir kamu
yönetimi, bir kamu otoritesi, özgürlükler ile güvenliğin kıyaslamasını yapmaya
başlamışsa, orada kamu yönetiminde acz var demektir, orada kamu otoritesinde
yetersizlik var demektir değerli arkadaşlarım. Önemle ifade ediyorum;
güvenlikler ile, güvenlik kavramının sağlanması ile, güvenliğin sağlanması ile
özgürlüğün uygulanması, biri diğerinin alternatifi olan kavramlar değildir.
Önemli olan, bu iki kavramı bir denge içinde yürürlüğe koymaktır, uygulamaya
koymaktır. İşte, gerçekten hukuk devleti niteliği taşıyan bir kamu yönetimi var
mı, yoksa özgürlükleri konjonktürel amaçlarla kullanan, belli bir dönem için
kullanan; ama, o dönem geçtikten sonra, kamu yönetiminde yetersizliği ortaya
çıktıkça, özgürlük ve güvenlik çelişkisini kullanmaya çalışan bir yönetimle mi
karşı karşıyayız; bunun sorgulamasını yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Geldiğimiz noktada bu ciddî çelişkinin ve bu zafiyetin karşısında olduğumuzu
üzülerek ifade ediyorum. Bu, kamu otoritesi adına ve siyasî iktidar adına çok
ciddî bir zafiyettir, temel bir çelişkidir. Tekrar ifade ediyorum;
özgürlüklerin düzenlemesi konusunda güvenlik kavramına sığınarak özgürlükler
noktasında geri adım atmanın hiçbir açıklaması olamaz; bu, kamu otoritesinin
hukuk devleti kavramına olan, siyasî iktidarın hukuk devleti kavramına olan
inançsızlığının ve bunun hukuk devleti yapılanmasını amaç olarak kabul
etmeyişinin bir tezahürüdür. Bunun başka bir şekilde açıklaması yoktur. Bu
konudaki değerlendirmelerimi, ben, 7 ve 8 inci maddede anlatmaya devam edeceğim
değerli arkadaşlarım.
Bu aşamada, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
6 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 90 ıncı maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(4) Kolluk,
yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini
önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal
bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre
yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce
yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek,
emri doğrultusunda işlem yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart; buyurun.
Sürenizi birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan teklifin 7 nci maddesi
üzerinde de Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu,
tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ceza muhakemesi yapılanmasında kolluk gücü yapılanmasının ne
kadar önemli olduğunu, bunu ifade etmeye, bunu anlatmaya çalışıyorum. Ceza
muhakemesinin amacına ulaşabilmesi için, yani verimli ve teknik bir şekilde
soruşturma yapılabilmesi için, kolluk gücü yapılanması ve hiyerarşisi son
derece önemlidir değeri arkadaşlarım. Bunları, aslında, 5271 sayılı Yasanın,
yani bugün değişiklik getirdiğimiz Ceza Muhakemeleri Kanununun bütününün 4 Aralık
2004 tarihli görüşmelerinde çok ayrıntılı bir şekilde anlattık. Üzücü olan
nokta şu; geldiğimiz aşamada, aradan geçen altı yedi aylık süre içinde şunu
görüyoruz: O gün için yaptığımız eleştirilerin bugün daha da haklı hale
geldiğini üzülerek görüyoruz; yani, burada, çok somut bir şekilde ifade
ediyorum, bir geriye doğru gidiş var değerli arkadaşlarım. Bunu görmemiz
gerekiyor, bunu değerlendirmemiz gerekiyor.
Burada önemli olan şu:
Özgürlük görüntüsünü belli bir dönem verebilirsiniz, özgürlükleri
benimsediğinizi belirli bir süre ifade edebilirsiniz, konjonktürü kullanarak
bunları belirli bir süre anlatabilirsiniz; ama, önemli olan, bu kavramı sürekli
olarak kullanabilmek ve bu kavramın toplumun tüm kesimleri için işlemesini
sağlayacak altyapıyı sağlamak, fiilî altyapıyı sağlamak, teknik altyapıyı
sağlamak. Bunu sağladığınız zaman, değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, toplumun
her kesimine özgürlükleri yine en verimli bir şekilde, toplumun bütününü
kapsayacak şekilde ulaştırmak mümkün olur; ama, bunu yapamadığınız zaman,
bugün, birileri din ve vicdan özgürlüğünü öne çıkarır, birileri de başka
birtakım kavramları öne çıkarır.
Burada, biz, şundan söz
ediyoruz değerli arkadaşlarım; özgürlükleri toplumun bütününü kapsayacak
şekilde, toplumun bütününe ulaşacak şekilde bu düzenlemelerin yapılmasının
önemini anlatmaya çalışıyoruz. Bunun için de kolluk gücünün yapılanması son
derece önemli.
Değerli arkadaşlarım, bu
yapılanmada şunu görüyoruz: 4 Aralık 2004 tarihinde yaptığımız
değerlendirmeleri biraz daha somutlaştırarak, biraz daha güncelleştirerek bu
konudaki değerlendirmelerimi yapmak istiyorum. Bakın, ceza muhakemesiyle
bağlantılı olan birtakım düzenlemeleri, hem ceza muhakemesi düzenlemesinde
yaptık hem de Türk Ceza Kanunu düzenlemesinde yaptık. Ceza Muhakemesi
Kanununda, biliyorsunuz, 135, 136, 137 ve 138 inci maddelerde "iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması", "müdafiin bürosunun
aranması", "kararların yerine getirilmesi" ve bunun devamında da
"tesadüfen elde edilen deliller" başlığıyla birtakım düzenlemeler
yapıldı. Yine bu düzenlemelerle bağlantılı olarak, 161 ve devamı maddelerde de
adlî kolluk yapılanması gerçekleştirildi. Ceza Muhakemesinden iki ay evvel,
yani, Eylül 2004 tarihinde kabul edilen Türk Ceza Kanununun 132, 133 ilâ 140
ıncı maddelerine kadar uzanan bölümünde ise, yine, Ceza Muhakemesine paralel
olmak kaydıyla haberleşme gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların
dinlenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal vesaire başlığı altında birtakım
düzenlemeler yaptık değerli arkadaşlarım.
Bütün bu düzenlemelerde
temel amaç şuydu: Özgürlükler ile güvenlik arasındaki dengeyi sağlamak. Bu
amaçla yapılan birtakım düzenlemeler söz konusuydu. Bu düzenlemelerle birlikte
bu yasal uygulamayı yapacak olan Emniyet, Jandarma, MİT, Gümrük Müsteşarlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı birimlerinin yapılanmalarının ne kadar önemli
olduğunu o gün de anlatmıştım, bugün de anlatmaya devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
burada, bu yasanın uygulanması noktasında en önemli fonksiyonu, en yaygın
fonksiyonu, kabul etmek gerekir ki, emniyet ve jandarma güçleri, kolluk güçleri
ağırlıklı olarak yerine getiriyor. Kolluk gücü dediğimiz bu birimler, suç ve
suçluyla doğrudan muhatap olan, olaya müdahale eden birimlerdir. Bu birimlerin,
delilleri, gerçeğe uygun bir biçimde adlî birimlere ulaştırması gerekir. Bu
mekanizmayı ve denetimi sağlayamadığınız takdirde, gerçek anlamda hukuk devleti
yapılanmasını inşa etmemiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
kolluk güçlerinin çağdaş vasfı, suçun meydana gelmesini önleyici bir yaklaşım
içinde olmaktır. Kolluk gücü demek, önleyici fonksiyon ifa eden birim demektir.
Eski deyimiyle kolluk gücü zabıtai mânia özelliği olan bir birimdir. Olay vuku
bulup suç ve suçluyla karşı karşıya gelindiği anda, artık, yargılama süreci
başlamıştır değerli arkadaşlarım; idarî süreçten yargılama sürecine geçiş
başlamıştır, yeni bir çizgi ve süreç başlamıştır. Bu süreç, soruşturma ve
yargılama sürecidir. Bu süreç, artık, savcılık makamının bütün etkinliğiyle
devreye girdiği bir süreçtir. Savcılık makamı devreye girdiği içindir ki,
kolluk güçlerinin doğrudan savcıya tabi olarak görev yapması gerekir. Bugüne
kadar mevcut olan yapı neydi ve bugün getirilen, getirilmek istenilen yapı
nedir; bu yasayla getirilmek istenilen yapı nedir; bugün neyi yapmak istiyoruz?
Bütün inancımızla ifade
ediyorum ki değerli arkadaşlarım, bu konuda yapılacak düzenleme, bir siyasî
iktidarın, gerçek anlamda değişimden ve hukuk devletinden mi yana olduğu, yoksa
mevcut statükocu durumu yeni sunuşlarla sürdürmek amacında mı olduğu noktasında
bizler için temel bir ölçü olmak durumundadır. Yani, şunu değerlendirmemiz
gerekiyor. Statükoyu kim temsil ediyor, kim hukuk devleti yapılanmasında
değişimi ve yeniliği temsil ediyor? İnanıyoruz ki, bu süreç içinde, sağduyulu
kamuoyu, bunun değerlendirmesini net bir şekilde yapacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
adlî kolluk görevlilerinin, cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını yerine
getirdiği, yerine getirmekle sorumlu olduğu, bu görevlerini yaparken ihmal
gösterip veya görevlerini kötüye kullandıkları takdirde bu görevliler hakkında
cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacağını hep ifade edip
duruyoruz. Ancak, adlî kolluk yapılanmasındaki hiyerarşik yapılanma değişmediği
ve 6 ncı maddede olsun 250 nci maddede olsun, adlî kolluğun yer gösterme, arama
ve benzeri yetkilerini bu derece öne çıkardığımız zaman, orada, değerli
arkadaşlarım, hukuk devleti anlamında hiçbir ciddî aşamanın sağlanamayacağını
artık kabul etmemiz gerekiyor. Burada önemli olan şu: Önleyici güç olarak
kolluğun görevi bittiği andan itibaren, artık, tüm yetkinin, her anlamda
savcılık makamına geçtiğini kabul etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da, tekrar
ifade ediyorum, sicil amiri ilişkisinden geçer değerli arkadaşlarım. Bu hiyerarşik
yapı kurulmadan, etkin bir soruşturmayı yapmak mümkün değil. Bu sorumluluğu
alan ve yürüten savcılık makamının, aynı zamanda, bu noktada yetkilendirilmesi
de gerekir. Bunu yapamadığımız takdirde, hukuk devleti yapılanmasında bir
mesafe almamız mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, biraz daha somut örneklerle anlatmak istiyorum. Bu hiyerarşik yapılanma,
yani sicil amiri yapılanması kurulamadığı zaman ve yer gösterme ve benzeri
işlemlerde adlî kolluğun birinci derecede yetkili olmasını, birinci derecede
olaya müdahale etmesini bu kadar geniş bir şekilde düzenlediğimiz zaman, orada,
o kolluk gücü yapılanmasından, o hazırlık soruşturmasından sağlıklı bir sonuç
almamız mümkün olamaz. Bunu, çok yakın ve somut örnekleriyle hep yaşıyoruz.
Bunu Yargıtay, Çakıcı, MİT ilişkilerinde yaşadık. Bunu Van olaylarında yaşadık.
Bunu, İstanbul'daki asayiş olaylarında yaşıyoruz, İstanbul'daki kapkaç
olaylarında yaşıyoruz.
Burada, bir diğer önemli
nokta şu, değerli arkadaşlarım: Bu sicil amiri ilişkisi ve hiyerarşik yapılanma
ilişkisi kurulamadığı zaman, orada, savcılık makamının o görevi yapması,
bürokratik bir işlem olmaktan öteye gidememektedir. Savcılık makamı, görünürde,
hazırlık soruşturmasının amiri olarak görünmekte; ama, işin esasında ve
uygulamada o soruşturmayı, o hazırlık soruşturmasını bütün unsurlarıyla, bütün
aşamalarıyla kolluk güçleri yerine getirmektedir.
Peki, kolluk güçlerinin
yapılanmasında nasıl bir politika içindeyiz?.. Şöyle bir yapılanma olsa, onu da
bir anlamda hoşgörülü karşılamak veya anlayışla karşılamak mümkün olabilecek
değerli arkadaşlarım: Kolluk güçleri yapılanmasında, gerçekten, teknik ve
objektif yapılanmayı, kıdem ve liyakat esasını esas alan, bunu öne çıkaran bir
yapılanma içinde olsak, bu eleştirileri bu kadar katı bir şekilde, bu kadar
radikal bir şekilde yapmanın belki gereği kalmayacak; ama, orada da neyi
görüyoruz değerli arkadaşlarım, kolluk güçleri yapılanmasında da çok farklı
ölçülerin esas alındığını görüyoruz. Tabiî, bu yapılanmanın birinci derecedeki
muhatabı Sayın Adalet Bakanı değil, bu yapılanmanın birinci derecedeki sorumlusu
Sayın İçişleri Bakanı ve elbette, bağlantılı olarak, siyaseten sorumlu olan da
hükümet.
Bunları somut
örnekleriyle anlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Somut örnekleriyle
anlattığım zaman, inanıyorum ki, sizler de, belki doğrudan olumlu bir tepki
vermeseniz bile, vicdanlarınızda muhasebe yaptığınız zaman daha objektif bir
değerlendirme, daha sağduyulu bir değerlendirme içine gireceksiniz değerli
arkadaşlarım.
Bakın, ben, bugüne kadar,
hep, yeri geldikçe -İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığıyla ilgili konularda-
2003 yılına ilişkin emniyet yapılanmasından söz ettim, ikinci sınıftan birinci
sınıfa geçişteki emniyet müdürü yapılanmasından söz ettim; bunu çok sıkça
anlattım. Sayın İçişleri Bakanı, kendince birtakım gerekçelerle bunlara
birtakım cevaplar verdi. Değerli arkadaşlarım, üzülerek, bu yapılanmanın 2005
yılı için de aynı kararlılıkla devam ettiğini görüyoruz.
İnsafla değerlendirmek
gerekiyor sayın milletvekilleri; böyle bir yapılanma içinde, o kolluk gücünden
verimliliği sağlamanız, o kolluk gücünün etkin olması mümkün olamaz. Böyle bir
yapılanma içinde, bugün, hükümetin gerekçe olarak, Bakanlığın gerekçe olarak
ortaya getirdiği terör olaylarını engelleme gerekçesi, inandırıcı olmaktan son
derece uzak kalacağı gibi, böyle bir yapılanma içinde, asayiş olaylarında veya
daha somut ifadeyle Seydişehir veya benzeri ortamlardaki olaylarda da toplumsal
huzursuzluklara yol açmak kaçınılmaz bir hal alır değerli arkadaşlarım.
Bir Seydişehir olayında
oraya 1 500 polisi yığarsınız, 1 000
jandarmayı yığarsınız; ama, yine de oradaki huzursuzluğu, oradaki asayişi
sağlayamazsınız. Bunların örneklerini daha da geliştirmek mümkün; ama, ben, tekrar
2005 yılındaki bu yapılanmaya dönmek istiyorum. Emniyetin bu yapılanması Adalet
Bakanlığını elbette doğrudan ilgilendiriyor; çünkü, bu hazırlık soruşturmasını
yürüten savcılık makamının nezaretinde bu kolluk güçleri görev yapıyor. İşin
esası acaba böyle mi, bunun uygulamaya yansıması nedir; bunları 8 inci
maddedeki değerlendirmede somut örnekleriyle anlatmak istiyorum.
Bu aşamada Genel Kurulu
bir defa daha saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kart.
7 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 91 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Gözaltı süresi,
yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre
hariç, yakalama anından itibaren
yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye
gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart.
Buyurun Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, 8 inci madde üzerinde de Grubum ve şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ikinci sınıftan birinci sınıfa geçişi düzenleyen emniyet müdürleri
sıralaması düzenlemesi... Burada, kıdem ve liyakat esası... Bunu hep biliyoruz
ki, hep şu söylem ifade edilir: Efendim, 657'yle ilgili uygulamalarda, biz,
kıdem ve liyakati esas alıyoruz. Millî Eğitimdeki, Sağlıktaki, bu konudaki
niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı burada dile getirmeyeceğim. Burada, sadece
Emniyetle ilgili olan kadrolaşmayı dile getireceğim ve bunun kolluk gücüne
yansımasını dile getireceğim.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, elimde birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi edenler listesi
var. Ne zamanki liste bu; 2005 yılına ait liste. 80 kişilik liste değerli
arkadaşlarım. Bu listenin kamuoyundan gizlendiğini, bütün aramalarımıza rağmen,
bütün taleplerimize rağmen ulaşamadığımızı ifade ediyorum; ama, bu
uygulamalardan rahatsız olan kamu görevlileri bir şekilde bu listeyi bize
ulaştırıyorlar. Bunu önlemek mümkün değil. Nerede haksızlık varsa, nerede
esrarengiz ilişkiler varsa, birtakım hukuksuz uygulamalar varsa, orada,
herhalde, bu ilişkiler, mutlaka, kamuoyuna bir şekilde yansıtılacaktır. Bu
ilişkiler ağı içinde sorumluluk duygusuna sahip insanların bize ulaştırdığı bir
liste.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, 678 kişilik ikinci sınıf emniyet müdürleri listesi. Buradan 80
kişiyi birinci sınıf emniyet müdürü olarak terfi ettiriyoruz. Birinci sınıf
emniyet müdürleri, biliyorsunuz, son derece yetkili görev yapan, il emniyet
müdürü statüsünde olan, yerine göre vali adayı statüsünde olan emniyet
müdürleri.
Bakın, listeden aynen
okuyorum: 1 inci sıraya getirilen, yani, terfi listesinin 1 inci sırasına
getirilen kişi -ilgili kişilerin adını vermiyorum, burada açıklamam doğru
olmaz- kıdem listesinin 127 nci sırasında değerli arkadaşlarım, 4 üncü sıraya
getirilen kişi kıdem listesinin 152 nci sırasında, 5 inci sıraya getirilen kişi
208 inci sırada, 6 ncı sırada olan kişi kıdem listesinin 186 ncı sırasında, 7
nci sıradaki 158 inci sırada... Bu şekilde devam ediyor.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, 80 kişinin içerisinde sadece 8 kişi kıdem ve liyakat listesine
uygun olarak terfi etmiş. 40 kişi, 150 nci sıradan sonraki sıralarda, kıdem ve
liyakat listesinin 150'den sonraki sıralarında; 32 kişi ise, 80 ile 150 nci
sıralar arasında...
Değerli arkadaşlarım,
insafla sorgulayalım, değerlendirelim; 208 inci sıradaki bir kişiyi alıp, kıdem
listesinin 5 inci sırasındaki, kıdem listesinin 1 inci sırasındaki adamın önüne
getirdiğiniz zaman, orada, bir çalışma şevki, bir çalışma huzuru kalır mı
değerli arkadaşlarım; orada bir verimlilik sağlayabilir misiniz?! Bunu,
istisnaî olarak değil, bunu, kural olarak uyguluyorsanız, genel olarak
uyguluyorsanız, orada, toplumsal olaylarda, kolluk gücü olarak yapacağınız
görev esnasında zafiyetlerin doğması, etkisiz uygulamaların doğması ve
toplumsal huzursuzluğu büyüten olayların doğması kaçınılmazdır.
Ben, Seydişehir olayına,
hem bölgem olması sebebiyle hem de konuyla ilgisi sebebiyle tekrar döneceğim.
Bakın, o gün, değerli arkadaşlarım, orada, o insanlar ne yapıyordu;
fabrikalarına sahip çıkıyorlardı, meşru direniş haklarını kullanıyorlardı.
Oraya gelen güvenlik güçlerinin yetkilisi olan emniyet amirinin, emniyet
müdürünün ifadesi aynen şu: "Biz buraya mutlaka gireceğiz!" Böyle bir
yapılanma, böyle bir anlayış söz konusu olabilir mi değerli arkadaşlarım?!
Oradaki toplumsal hassasiyeti, o insanların psikolojilerini, toplumsal
psikolojiyi gözardı ederek, bunu yok sayarak, oraya mutlaka gireceğiz dediğiniz
zaman, orada, toplumsal huzursuzluğun doğması, toplumsal olayların doğması
kaçınılmazdır. Nasıl bir sebep var ki, ilçe, kuşatma altına alınıyor! Nasıl bir
gerekçe var ki, fabrika, gece yarısından itibaren, kuşatma altına alınıyor! Burada,
işte, bu kolluk gücünün yapılanması, elbette, bu kolluk gücünün yapılanmasını
sağlayan siyasî otoritenin yaklaşımı, siyasî iktidarın yaklaşımı öne çıkıyor.
Tabiî, şunu kabul etmek
gerekir; yani, bu anlayış içinde olduktan sonra, böyle bir kolluk gücü
yapılanması anlayışı içinde olduktan sonra, o kolluk gücünü sicil amiri olarak
savcılık makamına bağlasanız ne olabilir; bunu da ayrıca sorgulamak gerekiyor.
Burada mesele kamu yönetimi anlayışıdır, burada mesele, kamu yönetimi kültürü
ve bunun uygulamasıdır.
Burada, sorunun esası,
hukuk devleti yapılanmasına bakış açısıdır değerli arkadaşlarım. Hukuk devleti
yapılanmasına bakış açısını siyasî yaklaşımlarla veya teknik ve objektif
yapılanmanın dışında, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayla yerine getirmeye
çalıştığınız zaman, orada, hukuk devleti yapılanmasında da, kolluk gücü
yapılanmasında da verimliliği sağlamak mümkün değildir, istenilen amaca ulaşmak
mümkün değildir. Hükümeti, ben, bu noktada, yeni bir değerlendirme yapmaya
davet ediyorum. Bu değerlendirme yapılmadığı takdirde, daha, Ceza Muhakemesi
Kanununda olsun, Türk Ceza Kanununda olsun, aradan geçecek olan üçer, dörder,
beşer aylık süreçler içinde yeni değişiklik teklifleriyle karşı karşıya
kalacağımızı bilmenizi istiyorum.
Bu düşüncelerle, bu
değerlendirmelerle Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kart.
8 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 94 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 94.- (1)
Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya
kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim
veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi
önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye
en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 98 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(1) Soruşturma
evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri
düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde,
itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(4) Sadece adlî
para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi
madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 105 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 105.- (1) 103
ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde
istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. Bu
kararlara itiraz edilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14.- Ceza Muhakemesi
Kanununun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
"(4) Şüphelinin,
üçüncü fıkranın (a) ve (f) bentlerinde yazılı yükümlülüklere tâbi tutulması
bakımından, birinci fıkrada belirtilen süre sınırı dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... 14 üncü madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.45
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
903 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin;
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/453) (S. Sayısı: 903)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 15 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 15.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 119 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, üçüncü fıkranın ikinci cümlesi ile beşinci fıkrasında geçen
"hâkim veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
"(1) Hâkim kararı
üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının,
Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile
kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık
olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin
yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal
bildirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Ünlütepe; buyurun.
Sürenizi de birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; Ceza
Muhakemesi Kanununun 119 uncu maddesinde değişiklik yapan 903 sıra sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 15 inci
maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ceza Muhakemesi Kanununda
değişiklik yapılması yönünde değerli üç milletvekilimizin verdiği bir kanun
teklifini görüşüyoruz; Kilis Milletvekili Hasan Kara ve iki arkadaşının verdiği
bir yasa teklifi.
Değerli arkadaşlarım,
Ceza Muhakemesi Kanununda, Avrupa Birliği giriş süreci içinde, Aralık 2004'te
bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş ve eski Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ortadan kaldırılarak -daha doğrusu, yürürlük tarihi geciktirilmiş
ama- 4 Aralık 2004 tarihinde, uzun tartışmalardan sonra, Ceza Muhakemeleri
Kanunu kabul edilmiş, yürürlük tarihi ise, 1 Nisan 2005 tarihine ertelenmişti.
Mart ayının son gününde, Ceza Kanununda yapılacak olan değişikliklerin
yetişmemesi nedeniyle, bu Ceza Muhakemeleri Kanununun yürürlük tarihi de, diğer
kanunlarla birlikte, bildiğiniz gibi, 1 Haziran 2005 tarihine ertelenmiştir.
Sevgili arkadaşlar, bu
kanunda; yani, 2005 tarihinden itibaren Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, bu
kanunda, 1 Nisan 2005 tarihine kadar, değişikliği doğuracak hiçbir etken
olmamış; ama, kanunun uygulamasının 1 Haziran 2005 tarihine ertelenmesinden
sonra, 3 Mayıs 2005 günü, üç değerli arkadaşımızın verdiği kanun teklifi
Meclisin gündemine gelmiştir.
Bu kanunun genel
gerekçesi nedir; genel gerekçe aynen şu: Kanunun bilgilendirilmesi sırasında,
kime, hâkimlere ve savcılara yapılan bilgilendirme toplantılarında çıkan, ileri
sürülen görüş ve eleştiriler doğrultusunda bu değişikliğe gidilmiştir.
Değerli arkadaşlarımızı
kutlamak istiyorum; sayın yargıçlara ve cumhuriyet savcılarına, hakikaten, bu
konularda değerlendirme bilgileri vermişler, bu kanunu anlatmışlar ve çıkan
aksaklıkları, Değerli Bakanlıktan önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirmişlerdir. Kutlamak istiyorum; Bakanlığın yapacağı şeyi üç
değerli milletvekili yapıyor. Kime bilgi veriyor; yargıçlara. Yargıçlar
kimseden emir almaz, kimseden bilgi almaz, Bakanlık verecektir o bilgiyi;
hayır, üç değerli milletvekilimiz veriyor.
Sevgili arkadaşlar,
hükümet, kendi tasarısını, değişiklikleri getiremiyor, bir kanun teklifiyle
bunları götürmeye çalışıyor. Yalnız, bu kanunla yapılan değişiklik basit bir
şey değil sevgili arkadaşlar. Ne değiştiriyoruz burada; "Arama kararı"
başlıklı 119 uncu maddede diyoruz ki, bir ilave yapıyoruz, cumhuriyet savcısına
ulaşılamadığı hallerde, kolluk amirinin yazılı emriyle, kolluk görevlileri
arama yapabilir.
Sevgili arkadaşlar, bu
masumane bir değişiklik değil. Niçin derseniz: Demin de söyledim, Aralık 2004
tarihinde, bu kanun görüşülürken, önce komisyonda görüşülmüş ve şimdiki yapılan
değişiklik, komisyonda aynen tartışılmış. Bu tartışmalar sırasında hem Adalet
ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri hem de Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin tümünün katılımıyla bu değişiklik reddedilmişti. Değişiklik
reddedilmişti; yani, daha doğrusu, bu metinden çıkarılmıştı, Aralık 2004'te
görüştüğümüzde. Metinden çıkarılmasına rağmen, değerli bilgisine ve
davranışlarına güvendiğim Sayın Toptan'ın da, herhalde, gözünden kaçmasıyla, bu
yasa komisyonda reddedildiği halde, aynen Genel Kurulun gündemine gelmişti.
Şimdi, o dönem, Parlamentoda Grubumuz adına konuşan değerli hatip, bunun
komisyonda reddedildiğini, reddedilmesine rağmen, Genel Kurulun gündemine
getirildiğini ve madde metnine geçirildiğini belirtti.
Sevgili arkadaşlar, Sayın
Komisyon Başkanı bunun sehven geçebileceğini belirtti. Komisyonda reddedilen ve
sehven bu yasa tasarısında bulunan kısmın çıkarılması yönünde bir teklif
verildi. Bu teklif aynen şu değerli arkadaşlar: "119 uncu maddenin birinci
fıkrasında yer alan 'veya cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde
kolluk amirinin' ibaresinin madde metninden çıkarılması..." Bu teklifi
kimler veriyor değerli arkadaşlar; Mehmet Nuri Saygun, Kemal Anadol, Sadullah
Ergin -AK Parti Grup Başkanvekili- Zeyid Aslan... Bu kanunda değişiklik
teklifini veren değerli milletvekili, o gün, bu verdiği değişikliğin tasarıdan
çıkarılması için teklif veriyor, bugün de geri gelmesi için veriyor. Sayın
Zeyid Aslan, Ahmet Gökhan Sarıçam Kırklareli Milletvekili, Feridun Ayvazoğlu,
Erdoğan Özegen Niğde Milletvekili, Mehmet Daniş Çanakkale Milletvekili.
Sayın Bakan, bu teklifin
üzerine aynen şunu diyor: "Özgürlükler adına ben de bu önerinin kabulünü
istiyorum, yasadan çıkarılmasını istiyorum."
Değerli Bakan, beş ay
süreyle ne geçti de, beş ay önce yasadan çıkarılmasını istediğiniz teklifi
bugün tekrar Genel Kurulun gündemine getiriyorsunuz?!
Değerli Zeyid Aslan
-kanun teklifinin üzerinde de konuştu- beş ay önce bu kanundan bu ibarenin
çıkarılması için önergeyi imzaladınız. beş ay içinde bu Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu daha hiç uygulanmamış iken, ne değişti de bugün değiştirilmesi için
kanun teklifi veriyorsunuz?!
Biz, bazen Bakanlığın
sınıfta kaldığını ve hatta... Sayın Bakan, beş ay geçti, siz de yoruldunuz
herhalde, dinlenmenizi tavsiye ediyorum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Dinliyoruz...
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Zabıtlardan bunu okuyorum; zabıtlardan okuyorum. Bir bakan, beş ay içerisinde
iki aksi düşünceyi Yüce Meclisin huzuruna nasıl getirebilir arkadaşlar?!
Bu, eğer, Avrupa'daki bir
parlamentoda olsaydı, Avrupa'daki meclislerde olsaydı, Sayın Bakan, o bakan
gereğini yapardı. Bize kim ne diyecek beş ay içerisinde, söyler misiniz? Siz,
beş ay önce, Avrupa Birliğine girebilmek için, özgürlükleri açabilmek için,
mahkûmun, suçlunun, zanlının hakkını, hukukunu koruyabilmek için yasal bir
düzenleme yapıyorsunuz ve "bu alkışlanacak bir devrimdir" diyorsunuz,
beş ay sonra değiştiriyoruz... Lütfen, bunu anlatın; lütfen, bunu anlatın bize.
Meclisler, saygınlığıyla
güç kazanır; ama, dört ay içerisinde yeniden bir değişiklik. Yarın, tekrar bir
değişiklikle karşılaşmayacağımızın garantisini verebiliyor musunuz Sayın
Bakanım?!
Bu madde, açıkçası,
emniyet güçlerimizin telkiniyle gelen madde. Sayın Bakan, siz, bunun maddeden
çıkarılması için önergeye katılmışsınız, "çıkarılsın" demişsiniz. AK
Parti Grup Başkanvekili katılmış, AK Partiden değerli dört milletvekilimiz bu
önergeyi imzalamış. Şimdi, ne değişti?!
Arkadaşlar, daha bu kanun
Türkiye'de uygulamaya girmedi; uygulamaya girmedi! Hukukun bu kadar hafife
alındığı bir ortamı bilemiyorum. yirmibeş yılın üzerinde hukukçuyum. Hukuk
bilgi ister, hukuk sabır ister, hukuk aceleden kaçınır.
Yani, niye, niçin yaptık,
bunu bir anlayabilsem... Arkadaşlar, yapmayın, Meclisin itibarını kendimiz
kaybettirmeye çalışıyoruz. Dört ayda bir kanun değişikliği... Arkadaşlar,
uygulansın bu; eğer, eksiklik, eğer, hata varsa, birlikte değiştirelim. Daha
dün bir Anayasa hükmünü değiştirebilmenin uyumunu gösterdik, birlikteliğini
gösterdik. Amaç, hepimiz için doğruyu yakalamak, doğruyu bulmak. Peki, değerli
arkadaşlar, bu konuda bu tür bir değişikliğe giderken, hak ve özgürlükler
genişleyecek mi; hayır, aksine, Sayın Bakan, Ceza Muhakemeleri Kanununun
kabulünde hak ve özgürlükleri alabildiğince teminat altına aldık, şimdi,
yapılan değişikliklerle ise teminat altına aldığımız hak ve özgürlükleri alabildiğine
kısıtlıyoruz. Nedir, yani, gecikmesinde sakınca bulunan haller?.. Yasanın
maddesi, yani, "gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası" gibi.
Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller? Düşünebildiğim şudur: Derhal işlem
yapılmadığı takdirde suçun delil, iz, emarelerinin ortadan kalkabilmesi. Peki,
böyle bir ortamda sayın cumhuriyet savcısına niçin ulaşamıyoruz? Ben, bununla
ilgili tartışmaları iyi hatırlıyorum komisyonumuzda, o ilk gelen tasarıda,
yani, bu kabul edilmeden önceki tasarıda yargıç kararı vardı. Savcılık
kararında, sadece o zaman konuldu "gecikmesinde sakınca olan haller",
kolluk güçleri hiç tartışılmamıştı. Ondan sonra kolluk güçleri de devreye
girdi. Şimdi, peki, bu olağanüstü hali, yarın olağan hale getirebilirsiniz.
Devletin cumhuriyet savcısına niçin ulaşamıyorsunuz, niye ulaşamıyoruz?
Biliyorsunuz usulde hüküm var. Eğer cumhuriyet savcısına ulaşılamazsa,
cumhuriyet savcısı bulunamazsa sulh hâkimi yetkilidir. Biz, hukuku
genişletelim... Terörle ilgili, olağanüstü birtakım şartlarda mücadele
ediyoruz, doğrudur; ama, bugünkü teknolojik birikim, telsiz, cep telefonu gibi
teknolojik gelişmeler, cumhuriyet savcısına her zaman ulaşılabileceğini
gösteriyor.
Hepiniz biliyorsunuz,
Türkiye Cumhuriyeti, uygulamalarından dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
hukuka aykırı yargılama, hukuka aykırı delil elde etme, haksız ve kötü
muamelelerden dolayı biryığın tazminata mahkûm oldu. O sıkıntıların sonucunda,
Sayın Bakanın da belirttiği gibi, daha özgürlükçü bir yapıyı oluşturmaya
çalıştık. Şimdi ondan geri dönüyoruz.
Sevgili arkadaşlar, demin
de söyledim, bu acaba bir takıyye mi? Acaba değişmemenin getirdiği bir nokta
...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Şimdi, Avrupa Birliğine girerken, Sayın Bakanın bu yasanın kabul edildiği gün
yaptığı konuşmayı çok iyi hatırlıyorum. O gün burada bir meclis başkanı da
konuşmuştu Avrupa Birliğinden: "Şu tarihe kadar daha şu kadar yasayı
çıkarmanız lazım..." O geldi, burada, talimat verip gider gibi yaptı.
Halbuki, Cumhuriyet Meclisi hiçbir kimseden talimat almaz, Cumhuriyet Meclisi
Avrupa Birliğine girmek için değil, kendi halkı için yasa yapar, kendi insanını
mutlu etmek için yasa yapar. Biz, Sayın Bakanın ağzından bunları da o dönemde
buralarda duyduk. Başkalarına kendimizi beğendirmeyi bırakalım, kendi
insanımıza yakışanı yapalım, kendimiz için doğruyu yapalım. İnanın, verdiğimiz
sözleri yerine getirirsek biz çok daha mutlu olacağız, insanımız çok daha mutlu
olacak. Hukuku değil, hukuksuzluğu öneren bu teklifin savunulabilecek bir
tarafı yok değerli arkadaşlar.
Ben, bu konunun,
öncelikle teklifi yapan değerli milletvekillerince geri çekilmesini istiyorum;
çünkü, Tokat Milletvekili değerli arkadaşım bunun geçen dönem aralık ayında
tasarıdan çıkması için imza veren bir arkadaşımız. Sadullah Ergin Grup
Başkanvekilidir, ağırlığı, etkinliği olan bir kişidir; Grubu temsilen, Grup
adına o imzayı atmıştır.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe,
lütfen, tamamlayın efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
- Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Cumhuriyet Halk
Partisinin Sayın Grup Başkanvekili de imza atmıştır. İmzanın bir önemi ve
ağırlığı olması gerektiği inancındayım.
Ben, bu duygularla, bu
yasada yapılan değişikliğin Türkiye'de hukuksuzluğa yol açacağına, özgürlükleri
kısıtlayacağına inandığım için, sizlerin, düşüncelerimi değerlendirmenize sunma
ihtiyacı duydum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
15 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 127 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve altıncı fıkrasında geçen "hâkim veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
"(1) Hâkim kararı
üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının,
Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile
kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."
"(3) Hâkim kararı
olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde
açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ünlütepe, sürenizi
birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; Ceza
Muhakemesi Kanununda değişiklik yapan 903 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ncı
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 16
ncı maddede yapılan değişiklikle -127 nci madde oluyor- elkoyma işlemi
düzenleniyor. Elkoymada da, gene, şu ibare ekleniyor: "Hâkim kararı
üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının,
cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile
kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."
Nedir kolluk görevlisi,
kimdir; önce ona bakmak istiyorum. Kolluk görevlisi kime bağlı; adlî amiri
farklı, idarî amiri farklı. Sanki, yedi kocalı hürmüz! Adlî amiri ile idarî
amiri aynı anda kolluk görevlisine bir görev verse, idarî amirinin işine
öncelik tanısa, adlî işi biraz savsaklasa, o zaman, hakkında dava açılacak;
adlî amirinin yükümlülüğünü yerine getirmeye çalışır, idarî amirinin işlerini,
emrini biraz geciktirirse, hakkında disiplin soruşturması yapılacak. Biraz da
güçlüyse amiri, tayinini yapacak. İşte, adlî amir ile idarî amirin arasına
sıkışmış bu kolluk kuvvetinden hizmet bekliyoruz; yani, suçu, suçluyu bulmasını
istiyoruz!
Ben, dün bir komisyonda
geçen bir olayı anlatmak istiyorum size. Bir değerli savcımız geldi, suç
üzerinde araştırmaları yapmış "ben baktım; ama, emniyet güçlerinden,
zabıtadan bize yeterli bilgi gelmedi" dedi. Emniyet güçlerini, o Meclis
araştırması için dinlediğimizde ne söylediler; "bize savcı yeterince
gerekli talimatı vermedi, öylece kaldık."
Sevgili arkadaşlar, suç
ve suçlu konusu önemli bir olaydır; anında elkoymak zorundasınız. Kolluk
kuvveti adlî mercie bağlı değil; aynı anda idare amiri de farklı. Siz, tabiri
caizse, yedi kocalı hürmüz olan kolluk güçlerine çok çok ağır bir yükümlülük
veriyorsunuz. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, bu koşullarda bunu biraz
içimize sindirelim... Peki, değerli arkadaşlar -1970'den beri, otuzbeş yıldır
hâlâ olağanüstü dönemi bırakıp olağan döneme geçemedik- ne zaman olağan
döneminin koşullarını Türkiye'nin gündeminde tartışacağız?! Herhalde bizler
değil, bizim çocuklarımız inşallah, inşallah bizim çocuklarımız! Olağana,
olağan şeylere gideceğiz; olağanüstü farklılıklar bizim olmasın. Herkesin kabul
edebildiği şeylerin peşinde koşalım. O zaman, çok şey yakalarsınız. Nedir; adlî
zabıtayı kurun, gücünüz var. Onun adlî amiri belli olsun, sicili o versin.
Farklı bakanlığa bağlı birisi. Sayın Bakan ne kadar hassas davranırsa
davransın, uygulamalar farklı bakanlığa bağlı ve buradan, biz, bir suç delili
gibi çok önemli bir olaya elkoyma işlemini, böyle kolluk güçlerine veriyoruz.
İkincisi, kolluk güçleri
yeterince eğitimden geçmemiştir arkadaşlar. Yani, geçen gün de polis alımıyla
ilgili bir kanun teklifi görüştük; şu kadar sürede eğitimden geçerlerse bunlar,
yeterlidir.
Değerli arkadaşlar, hukuk
fakültelerinin beş yıla çıkması üzerine çaba harcanıyor. Suçun, suçlunun
tanımını bilebilmek, algılayabilmek, olayı kavrayabilmek çok önemli, çok ciddî
bir olay. Biz, üç ay kurstan geçsin, bunlar zeki insanlar, altı ayda... Ondan
sonra da, yargıç "o mu suçlu, bu mu suçlu..." Yargıç, önüne gelen
pişirilmiş yemeği yer. Asıl olan mutfaktır. Mutfağın güçlenmesi gerekir. Mutfak
ise, hukukçuyla güçlenir.
Cumhuriyet savcısının
elkoyma olayında bulunmasının ne mahzuru var? Asıl onu koyun; beklesin,
delilleri orada korusun; kolluk gücü cumhuriyet savcısının gelmesini beklesin.
Bunun olayı basit.
Şimdi ne olacaktır;
hiç... Bundan sonra, sayın cumhuriyet savcısına bilgi vermeye ihtiyaç yok diye,
bir tutanak, "sayın cumhuriyet savcısına ulaşılamadı..." Sayın
cumhuriyet savcısının da önünde pek çok dosyası var, o anda ifade alıyor;
"yahu, siz yapın bu işi, halledin, gelin..." Vay suçlunun haline
ayıklayabilinceye kadar! Ondan sonra, o suçlu, avukata soyulacak, derdini
anlatmak için -suçsuzsa bile- birilerine gidecek, bunu çözmeye çalışacaksınız.
Olağanüstü şeyleri düşünmeyin, olağan olayları da düşünerek hareket etmek
istiyorum.
Hatta, komisyonda
konuşulan bir şey vardı. Bir arkadaşımız dedi ki, "bu kolluk güçleri, bu
aramadan sonra, hemen ilk aramadan sonra, cumhuriyet savcısına bunları
götürecek" bu da hükme geçirilmiş. Yahu, kolluk güçleri onu cumhuriyet savcısına
götürmeyecek de evine mi götürecek?! Zaten onu yasa maddesine geçirip teminat
altına alıyorsun, bunu yazmana gerek yok. Hatta, bir arkadaşım komisyonda
söyledi bunu, ki, doğruydu; artık, bu yasadaki değişiklikler espritüel hale geldi.
Bunlar, bir yerlerde, zamanı gelince anlatılır.
Yapmayın arkadaşlar! 2004
yılının son günlerindeki heyecanınızı yakalayın. 2004 yılındaki o heyecanınız,
size bir hedef gösteriyordu ve Cumhuriyet Halk Partisinin kadroları da, tüm
gücüyle buna destek oluyordu. Hatta, zaman zaman biz "eksik"
diyorduk; ama, bizim de kabul edebileceğimiz şeylerdi.
Yarın, bu uygulamalardan,
sizler de, bizler de zarar görürüz. Kolluk güçleri önce eğitilmeli; buna zaman
var, önce eğitilmeli. Bir bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden
davalarda, en fazla hangi kolluk gücünün eylemlerinden dolayı davaları
kaybediyoruz. Bunlar bilimsel olarak elinizde, dokümanları var.
Ben şunu söylemek
istiyorum: Cumhuriyeti cumhuriyet savcılarına emanet edin. Onlar, zaten
görevlerini yapacaklardır. Kolluk güçlerinin "cumhuriyet savcısına
ulaşamadım" gibi bir bahanesi hiçbir gün burada konuşulmasın. Bu bizi
hukuka götürecektir, bizi gıptayla izlenen bir ülke haline getirecektir bu
uygulama; ama, şimdi getirilen değişiklikler, değerli arkadaşlar, Türkiye'ye
dar gelen elbiseler. Gelin, bunu getirmeyin. O özgürlüklerin sıkıntısını, zaman
zaman sizler de çektiniz. Bunu getirmeyin. Bunun, eski haliyle kalmasında, kamu
düzeni açısından, uygulama açısından daha yararlı olduğuna inanıyorum; çünkü,
uygulama açısından sakıncaları var derseniz, uygulanmamış. Hani bir söz,
doğmayan çocuğa don biçmek gibi. Uygulanmamış bu yasa, uygulansın; eksiklikleri
birlikte giderelim. O uygulanırsa, Meclise olan güveni artırır. Meclis, ben bu
yasayı çıkardım, sonuna kadar arkasındayım der; ama, eksiklikler şunlar,
bunları değiştiriyorum der şimdi, uygulanmamış yasayı değiştir... Sorsalar biz
gittiğimizde, yahu niye değiştirdiniz; vallahi biz de bilmiyoruz, üç değerli
arkadaşımız teklif verdi, hükümet de buna katıldı, biz değiştirdik. Yahu, başka
bir gerekçesi yok arkadaşlar; kendi kendimizi aldatmayalım, ayağımızı yere
basalım, doğruyu söyleyelim, doğrudan gidelim! Bu Meclise birileri birtakım
önerilerle gelmesin. Demokrasiyi aşalım, özgürlükleri aşalım.
Bu duygularla, hepinize,
sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe.
16 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde, ikinci fıkrasında geçen "Şüphelinin" ibaresi
"Şüpheli veya sanığın" olarak değiştirilmiş, üçüncü fıkrasına
aşağıdaki cümle eklenmiş, dördüncü fıkrasındaki "kullanmakta olduğu"
ve "kullanılan" ibareleri madde metninden çıkarılmış, altıncı
fıkrasında geçen "hükümleri" ibaresi "kapsamında dinleme, kayda
alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler" olarak
değiştirilmiş, altıncı fıkranın (a) bendine (8) numaralı alt bentten sonra gelmek
üzere aşağıdaki (9) numaralı alt bent ve (b) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki (c) bendi eklenmiş ve diğer alt bentler buna göre teselsül
ettirilmiştir.
"Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi
tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir."
"Ancak, örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir."
"9. Fuhuş (madde
227, fıkra 3),"
"c) Bankalar
Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet
suçu,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 137 nci maddesinin dördüncü fıkrasında geçen
"halinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "soruşturma evresinin
bitiminden itibaren" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
18 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine (5)
numaralı alt bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (6) numaralı alt bent
eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş ve maddenin üçüncü
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"6. Fuhuş (madde
227, fıkra 3)"
"Ancak, örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(7) Mahkeme,
kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi,
açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar
verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 143 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(2) Devlet, ödediği
tazminattan dolayı, koruma tedbiriyle ilgili olarak görevinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine rücu
eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 151 inci maddesinin başlığı "Müdafi görevini yerine
getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma"
şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"(3) Ceza Muhakemesi
Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçlardan dolayı
şüpheli, sanık veya hükümlü olan kişinin müdafiliğini veya vekilliğini üstlenen
avukat hakkında bu kişiyle aynı örgütsel faaliyet çerçevesinde işlediği
suçlardan veya Türk Ceza Kanununun 281, 283, 297 ve 298 inci maddelerinde
yazılı suçlardan dolayı soruşturma veya kovuşturma açılması halinde şüpheli,
sanık veya hükümlü olan kişinin müdafiliğini ve vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilir.
(4) Müdafilik ve vekillik
görevinden yasaklama kararı, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının
istemiyle sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından verilir. Bu karara karşı itiraz edilebilir.
(5) Müdafiin ve vekilin
görevden yasaklanma kararının kesinleşmesi halinde şüpheli veya sanık yeni bir müdafi veya vekil seçebilir
veya kendisine yeni bir müdafi
atanabilir.
(6) Müdafi ve vekil,
görevden yasaklanmış bulunduğu sürece müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği
kişinin başka davalarında da müdafiliğini ve vekilliğini yapamaz; bu kişiyi
ceza infaz kurumu ve tutukevinde ziyaret edemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın
Muharrem Kılıç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Ceza
Muhakemesi Kanunu 4.12.2004 tarihinde kabul edildi; üzerinden henüz altı ay
bile geçmedi. Deyim yerindeyse, bu kanunun mürekkebi bile kurumadı ve bu kanun
henüz yürürlüğe de girmedi. Teklifi Sayın Hasan Kara ve arkadaşları verdiler;
ancak, gerekçeye bakıyoruz, gerekçesinde, başta Yargıtay olmak üzere, hâkim ve
cumhuriyet savcılarıyla yapılan bilgilendirme toplantıları sırasında ileri
sürülen görüş ve eleştiriler doğrultusunda hazırlandığı söyleniyor.
Değerli arkadaşlar, bizi
şimdiye kadar Yargıtay üyelerinden, hâkim ve savcılardan kimse bilgilendirmedi.
Bir milletvekiline, hâkim ve savcılardan bu şekilde bilgilendirme yapılma
durumuna da şahsen rastlamadım. Bu ne demektir; bunun aslı şudur: Bu
bilgilendirmeyi, hâkim ve sacılar, Yargıtay üyeleri Adalet Bakanlığı nezdinde
yapmışlardır. Öyleyse, apaçık, biz bunu, Adalet Bakanlığı olarak bu kanun
teklifini hazırladık, bu değişiklikleri zorunlu görüyoruz diyerek, açıkça
Adalet Bakanlığının veya hükümetin tasarrufu ortaya konulması gerekirken,
milletvekili arkadaşlarımıza, aslında tasarı olarak hazırlanan bu metin
imzalatılıp, teklif olarak verdiriliyor. Bizce, bu durum, çok şık bir davranış
değildir. Hükümetin, tasarı olarak teklifin arkasına saklanma mantığı vardır.
Acaba, hükümet, bu düzenlemeleri tasarı olarak vermeyerek, birtakım sorumluluklardan
kurtulmak mı istiyor; çünkü, hükümetin iddiası, bu getirilen temel yasalarla,
Türk Ceza Kanunuyla, Ceza Muhakemesi Kanunuyla, Ceza İnfaz Kanunuyla, kişi hak
ve özgürlüklerinin daha genişletilmesini esas aldıklarını, bu düzenlemelerde
bireyi önplana çıkardıklarını, özgürlüklerin sınırlarını genişleteceklerini
belirtiyorlardı. Oysa, bu getirilen düzenlemeler, özgürlüklerin sınırlarını
daraltıcı mahiyette olduğu için, acaba, hükümet, kendisiyle çelişkiye düşmemek
için, bunu milletvekili arkadaşlarımızın sırtına mı yüklüyor; bunu, bu şekilde
ben algılıyorum.
Değerli arkadaşlar,
hükümet, yaptığı bu düzenlemelerle, önce halkı aldatmaya çalıştı; arkasından,
AB sürecinde, ilerleme raporunu ve 17 Aralık takvimini garantiye aldıktan
sonra, artık, kandırılacak kimse kalmadığına göre, geri adım atabilirim demeye
başladı. Bu getirilen düzenlemeler, hükümetin geri adım atışlarını
göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde konuştuğumuz 22 nci madde, avukatların duruşmadan yasaklanmasını
düzenleyen bir madde. Burada şöyle bir zihniyet var: Sanırım, avukatı sanığın
ortağı olarak görme gibi bir anlayış söz konusu.
Değerli arkadaşlar,
avukat, uyuşturucu madde sanığının davasına girdiği zaman bu sanıkların ortağı
olmaz veya hukuk davasına girdiğinde yine ortağı olmaz; terör kapsamındaki bir
suçtan dolayı bir sanığın avukatı olduğunda da, hiçbir zaman, bu avukatlar, bu
terörün ortağı olma durumunda olmazlar. Kaldı ki, sanık hakkında terörle ilgili
bir dava da açılmış olsa, onunla ilgili bir soruşturma da yapılmış olsa, en
nihayet, bunlar sanıktır; bunlar, yargılanıp kararları kesinleşinceye kadar
suçsuzdur. Hukukun genel ilkelerinde, Anayasamızda, Ceza Yasamızda suçsuzluk
karinesi vardır. Bu nedenle, bu kabil davalarda, avukat davaya girdiğinde,
hiçbir zaman, bu suçluların ne ortağıdır ne işbirlikçisidir. Bu nedenle,
avukatlara bu anlamda yaklaşmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
avukatlar, hiçbir zaman, noter görevi yapmazlar. Yani, gelen iddialar
karşısında, takdir mahkemenindir, takdir yüce hâkimindir diyerek işin içinden
çıkamazlar, çıkmamalıdırlar. Avukatın görevi, üzerine aldığı davada
müvekkilinin suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışmaktır veya karşı tarafın
avukatıysa, mağdur tarafın avukatıysa, suçluluğu ortaya çıkarmaya çalışmaktır.
Avukat, davada figüran olarak bulunmaz. Avukatın aslî görevi vardır. Yargının
aslî unsurlarından bir tanesi de savunmadır, savunmayı da avukatlar yürütürler.
Bu nedenle, avukatları bu anlayışla görürsek... AB kriterlerine göre, biz de
yargıda savunmaya değer veriyoruz dedirtmek için, sadece duruşmada bulunmaktan
ibaret değildir avukatların görevi. Bununla ilgili, savunmanın engellenmesine
yönelik, Barolar Birliğinin, baroların talepleri vardır. Örneğin, Malatya
Barosundan henüz bugün gelen yazının bir cümlesini okumak istiyorum:
"Müdafilik sistemi, sanığı veya bütün toplumu savunma amaçlı değil, AB
için bir figüran olma veya noterlik vazifesi görme amacıyla düzenlenmiş bir
müesseseyse, diyecek çok fazla bir şey yok" diyerek olayı özetlemiş
bulunuyorlar.
Değerli milletvekilleri,
biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu kabul edildiğinde, bu kanunu da eleştirmiştik;
yeteri kadar demokratik bulmamıştık, yeteri kadar özgürlükçü bulmamıştık.
Örneğin, Ceza Muhakemeleri Yasasında gizli tanıklık vardı, gizli soruşturma
vardı, teknik araçlarla gizli izleme vardı, kandırmaca adlî kolluk düzenlemesi
vardı, bazı suçlarda özel yargılama yöntemleri vardı; bunları tasvip etmemiz
mümkün değildi. Bunları, Ceza Muhakemeleri Kanunu görüşülürken tek tek izah
etmeye çalıştık; ancak, biz bunları eleştirirken, bunların doğru olmadığını
söylerken, son getirilen yasa teklifi, eski Ceza Muhakemeleri Kanununu da arar
duruma gelmemize neden olacak gibi gözüküyor.
Bu teklifler neler;
dikkatinize sunmak istiyorum. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Kanununda tutukluluk
süresi sınırlandırılmıştı bir an önce yargılamalar sonuçlansın diye; ancak,
sadece Ceza Muhakemeleri Kanununun 250 nci maddesi kapsamındaki suçlarda bu
süre 1 Nisan 2008'e kadar uygulanacaktı; ancak, yeni getirilen teklifle, ağır
cezalık suçlarda da tutuklama süresi 1 Nisan 2008'e kadar -yani, Ceza
Muhakemeleri Kanununun tutuklama süreleri- uygulanmayacak.
Yine, bu teklifle, 24
saatlik gözaltı süresi, 12 saat de zorunlu götürme süresi olarak kabul edilerek
36 saate çıkarılmış oluyor.
Yine, getirilen
düzenlemelerle, bazı suçlarda yer gösterme işlemini kolluk yapacak. Oysa,
benden önce konuşan konuşmacı arkadaşlarım, yer göstermenin de aslında bir
keşif olduğunu, keşfin de hangi şartlarda yapılacağı Ceza Muhakemeleri
Kanununda belirtilmiş olduğundan, aynı esaslara tabi olması gerektiğini
söylediler; ancak, getirilen bu düzenlemeyle, yer gösterme işlemini kolluğa
havale ettik.
Yine, tutuklamanın üst
sınırı iki yıldı. Üst sınırı iki yılı geçmeyen suçlarda tutuklama
yapılmayacaktı; ancak, getirilen düzenlemelerle, tutuklamanın üst sınırı bir
yıla indiriliyor.
Yine, arama kararlarında,
arama işlemlerinde, elkoyma işlemlerinde cumhuriyet savcısı hazır bulunacaktı;
ancak, bunu da değiştiriyoruz, cumhuriyet savcılarına ulaşılamaması durumunda
bu işlemi acil durumlarda kolluk yapacak diyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de, cumhuriyet savcılarına ulaşmamak mümkün mü?! Hangi çağda
yaşıyoruz?! Bu teknolojik imkânlarla, bu mobil telefonlarla, diğer iletişim
araçlarıyla, bir cumhuriyet savcısına bir ilçe sınırları dahilinde ulaşmamak
mümkün mü? Ancak, bu kabil düzenlemelerle, cumhuriyet savcılığı, bir yerde,
devreden çıkarılıyor.
Değerli arkadaşlar,
demin, bazı suçlarda avukatlar davadan yasaklanıyor dedik. Bu getirilen
düzenleme bununla da kalmıyor. Getirilen düzenlemeyle, avukatlar bir davadan
yasaklandığında, bir tutuklunun, hükümlünün davasından yasaklandığında, o
hükümlü ve tutuklunun başka bir davası varsa -örneğin, o şahsın bir kadastro
davasına bakıyorsunuz veya icra davasına bakıyorsunuz- davasına giremediğiniz
hükümlü ve tutuklunun başka davalarına da bakamayacaksınız. Böylesine hukukdışı
bir düzenleme.
Yine, bu düzenlemenin 5
inci maddesinde "şüpheli veya
sanık yeni bir müdafi veya vekil seçebilir veya kendisine yeni bir müdafi atanabilir"
deniliyor. Oysa, kişilerin kendi avukatlarını kendilerinin belirleme hakları
vardır. Bu, savunmanın, savunma şartlarının ayrılmaz bir parçasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Tamam efendim.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin adil yargılanmayı düzenleyen 6 ncı maddesi bunu amirdir. Eğer,
biz, bu imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmelere kendimiz uymazsak,
Türkiye Cumhuriyeti, bu düzenlemelerden dolayı çok büyük tazminatlarla, çok
yüklü tazminatlarla karşı karşıya kalabilir. Bunlardan kaçınmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımız, Ceza Muhakemesi Kanunu 12 nci ayda kabul edildiğinde, yapmış olduğu
konuşmada "hukuk hayatımız bakımından çok büyük bir önemi haiz bulunan bu
tasarıyı, büyük bir çabayla, büyük bir özveriyle ve çok değerli katkılarınızla
ve oylarınızla yasalaştırmış bulunuyoruz" diyordu. Yani, Ceza Muhakemesi
Kanunu, gerçekten, çok önemli bir kanun. Bu kanun henüz yürürlüğe girmeden, bu
kanun henüz uygulanmadan, bu şekilde üzerinde oynamaya başlarsak, kendi
çalışmalarımızı kendimiz inkâr etmiş oluruz.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen, son cümlenizi rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bitireceğim efendim.
Değerli arkadaşlar,
hukuk, hepimize gerekli olabilir. Siz diyebilirsiniz ki, biz, milletvekiliyiz;
biz, Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesi kapsamında suç işlemeyiz; herkes
işleyebilir. Çevrenizde bu işlere bulaşan birisi olabilir. Sizin de, eğer,
adınız, soyadınız onun adres defterinde kayıtlıysa veya bir şekilde zabıtada
zora dayalı olarak alınan ifadesinde sizin isminizi vermek zorunda kalırsa, siz
de bu maddelerden yargılanabilirsiniz. O zaman, savunma hakkından, avukat tutma
hakkından mahrum olabilirsiniz. Bu nedenle, bu düzenleme çok yanlış bir
düzenleme. Eğer, gerçek anlamda görevini kötüye kullanan bir avukat varsa, bu
avukat en ağır bir şekilde
-suçları sabit olmuşsa- cezalandırılır, gerekirse, barolar disiplin
cezası da verebilirler. Bu nedenle, bu maddedeki düzenleme son derece
yanlıştır. Avukatları rencide eden bir düzenlemedir. Bu nedenle, bu maddenin,
mutlaka, tekliften çekilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Yüce Heyeti, şahsım ve Grubum adına
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 22 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Recep
Özel |
Faruk
Çelik |
Mustafa
Baş |
|
Isparta |
Bursa |
İstanbul |
|
Fatih
Arıkan |
Temel
Yılmaz |
Ramazan
Can |
|
Kahramanmaraş |
Gümüşhane |
Kırıkkale |
Madde 22.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 151 inci maddesinin başlığı "Müdafi görevini yerine
getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma"
şeklinde değiştirilmiş ve maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir:
"(3) 149 uncu
maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre görevlendirilen ve Türk Ceza
Kanununun 220 ve 314 üncü maddesinde sayılan suçlar ile terör suçlarından
tutuklu ve hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat,
hakkında bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle kovuşturma açılması halinde
tutuklu veya hükümlünün müdafilik veya vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilir.
(4) Cumhuriyet savcısının
yasaklamaya ilişkin talebi hakkında, müdafi veya vekil hakkında açılan
kovuşturmanın yapıldığı mahkeme tarafından gecikmeksiniz karar verilir. Bu
kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının
kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden
yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile
verilebilir. Ancak, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan
fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabilir. Kovuşturma sonunda
mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi beklenmeksizin
yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.
(5) Görevden yasaklama
kararı, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhal
ilgili baro başkanlığına bildirilir.
(6) Müdafi veya vekil
görevden yasaklanmış bulunduğu sürece başka davalarla ilgili olsa bile
müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda veya
tutukevinde ziyaret edemez."
BAŞKAN - Önergeye
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu önergeye?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bu konuyla ilgili müzakereler Adalet Komisyonunda da yapılırken,
şüphesiz önemli bir madde olması hasebiyle, Barolar Birliğinin de bu konuda ne
düşündüğü öğrenilir ve mümkünse müşterek bir metin hazırlanırsa, aşağıda önerge
tarzında verilsin istenmiştir.
18.5.2005 tarihinde
yapılan bir toplantıda, Barolar Birliği adına da bir temsilcinin katıldığı,
şöyle bir ifade var: "Toplantı sonucunda aşağıdaki metin, toplantıya
katılanlarca kararlaştırılmış ve birlikte imza altına alınmıştır"
deniliyor.
Şimdi, bendeki metin ile
önergeye baktığımda ikisi aynıdır; dolayısıyla, avukatların en üst kuruluşu
olan Türkiye Barolar Birliği adına da imza altına alınmış bir metin olması
hasebiyle biz de katıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- İtiraz var efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Hayır, ben, aşağıdaki kısmı söylüyorum.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okuyalım efendim?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Müdafiin Ceza Muhakemesi
Kanununda belirtilen müdafilik sıfatından kaynaklanan hak ve yetkilerini
kullanırken her şeyden önce bu görevin gerektirdiği haklarını kanunların
belirlediği sınırlar içerisinde kullanması zorunludur. Nitekim, usul
kanunlarının hukuken korumuş olduğu savunma hakkı da bunu gerektirir.
Müdafiin savunma görevini
üstlendiği soruşturma ve kovuşturmada, özellikle belli birtakım suçlardan haklarında
soruşturma veya kovuşturma başlaması halinde bu görevini tarafsız ve objektif
bir şekilde sürdüremeyeceği açıktır.
Karşılaştırmalı hukuka
bakıldığında, bazı suçlarla ilgili davalarda, belirli olayların müdafiin
görevini kötüye kullandığını göstermesi halinde müdafi görevden
yasaklanabilmektedir.
Alman mevzuatında sadece
şüphe üzerine avukat hakkında müdafilikten yasaklama kararı verilebildiği
halde, teklifle getirilen düzenlemede, avukat hakkında mutlaka maddede sayılan
suçlardan dolayı kovuşturma açılmış olması aranmış, böylece daha teminatlı bir
yaklaşım benimsenmiştir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında müdafi veya vekilin görevden yasaklanması konusu düzenlenmektedir.
Avukat hakkında, maddede yazılı suçları işlediği iddiasıyla kovuşturma
başlatılmış olması halinde müdafilik görevinden yasaklama kararı
verilebilecektir.
Maddenin dördüncü
fıkrasında ise müdafi veya vekilin görevi üstlenmekten yasaklanmasına ilişkin
usul düzenlenmektedir. Görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla
sınırlı olmak üzere, bir yıl süreyle verilebileceği, kovuşturmanın niteliği
itibariyle bu yasaklama süresinin, altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki
defa uzatılabileceği hükme bağlanmaktadır.
Maddenin beşinci
fıkrasında savunma hakkının kısıtlanmaması amacıyla, görevden yasaklama
kararının, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için
ilgili baro başkanlığına bildirileceği hükme bağlanmaktadır.
Maddenin altıncı
fıkrasında ise, görevden yasaklanan müdafi veya vekilin, tutuklu veya
hükümlüyle ceza infaz kurumunda veya tutukevinde başka davalarla ilgili olsa
dahi görüşemeyeceği hükme bağlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, bu konuyla ilgili olarak yerimden kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Böyle bir
usulümüz yok ki. Böyle bir söz veremem bu önergeyle ilgili; çünkü, imzanız yok.
Gerekçeyi de okuttum; yani, bu noktada yapabileceğim bir şey yok.
Şimdi, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin açıklama yaparak katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Şimdi, 22 nci maddeyi...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinde "pek kısa bir sözü olduğunu
bildiren üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir" deniliyor.
BAŞKAN - Efendim, bir söz
veremem şu anda. O konuda ilave bir açıklama yapma imkânınız yok.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 153 üncü maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(4) Müdafi,
iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Sözlü emir, en kısa
sürede yazılı olarak da bildirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Ancak, 1 önerge var;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 24 üncü
çerçeve maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Baş |
Mustafa
Ataş |
Fatih
Arıkan |
|
İstanbul |
İstanbul |
Kahramanmaraş |
|
Kenan
Altun |
Faruk
Çelik |
|
|
Ardahan |
Bursa |
|
Madde 24- Ceza Muhakemesi
Kanununun 161 inci maddesinin üçüncü fıkrasına "Sözlü emir, en kısa sürede
yazılı olarak da bildirilir." şeklinde bir cümle eklenmiş ve maddenin
beşinci fıkrasına "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun Hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere
",en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden
dolayı tabi oldukları yargılama usulü" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Takdire
bırakıyorsunuz.
Önerge sahipleri
önergelerini açıklayacaklar mı?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
En üst derecedeki kolluk
amirlerinin adlî görevleriyle ilgili olarak işlemiş bulundukları suçlardan
dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi hususunda hâkimlerin
görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulünün uygulanması gerektiği
yönündeki işbu önerge kolluk amirlerinin görevlerini ifa sırasında takdir
yetkisini herhangi bir endişeye kapılmaksızın objektif olarak
kullanabilmelerini sağlamak üzere verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı ve gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 24 üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 25.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 164 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "3
üncü" ibaresi "4 üncü" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; demin yapmış olduğum konuşmada, zaten
yeteri kadar içimize sindiremediğimiz bu Ceza Muhakemeleri Kanununun giderek
demokratik yapısını bozduğunu söylemiştim bu teklifin. Yaptığımız konuşmada,
özellikle savunma hakkıyla ilgili kısıtlamalardan bahsetmiştik. Bununla ilgili
olarak, Sayın Bakanımız, yapmış olduğu açıklamada, Barolar Birliğinin de buna
"olur" dediğini belirtmişti. Oysa, Barolar Birliğinin temsilcisinin,
o tutanaklardaki beyanı aynen şöyle: Düzenlemenin savunma hakkını kısıtlayacağını,
yasaklama gerekçesi olarak gösterilen nedenlerin, ancak kesinleşmiş bir mahkeme
hükmüyle kabul edilebilecek kısıtlamalar olduğunu, uygulamada Avrupa insan
hakları hukuku bakımından sıkıntılara neden olabileceğini belirtmiştir; yani,
avukatlarla ilgili olay bu.
Yine, değerli arkadaşlar,
Ceza Muhakemeleri Kanununun 161 inci maddesinde, cumhuriyet savcısının görev ve
yetkileri belirlenmişti. Bu görev ve yetkileri belirlenirken, kolluk
görevlileri, cumhuriyet savcılarının emirlerini yerine getirmezse, bunlar
hakkında gerekli soruşturmanın yapılacağı belirtiliyordu. Yalnız, bu
düzenlemede, bir önerge verildi. Önergede "sözlü emir en kısa sürede
yazılı olarak bildirilir" şeklinde bir cümle eklenmiş ve maddenin beşinci
fıkrasına "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "en üst
dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi
oldukları yargılama usulü uygulanır" denilmektedir.
Bunun anlamı şu, değerli
arkadaşlar: Cumhuriyet savcısının vermiş olduğu talimatları kolluk görevlileri
yerine getirmezse ne olacak; cumhuriyet savcısı, ilçedeki onbaşı hakkında,
ilçedeki bir polis memuru hakkında gerekli soruşturmayı ve kovuşturmayı
yapacak, hakkında dava açacak; ancak, burada ne diyor: "En üst dereceli
kolluk amirleri hakkında ise..." Yani, bunlar kim; ilçedeki ilçe emniyet
müdürü, ilçedeki jandarma komutanı, ildeki il emniyet müdürü, ildeki il
jandarma alay komutanı. Bunlar hakkında cumhuriyet savcısı doğrudan kovuşturma
açamayacak. Niye; çünkü, bunları ne yapıyoruz; hâkimlerin görevlerinden dolayı
tabi oldukları yargılama usulüne tabi tutuyoruz. Şimdi, bunlar hâkim mi arkadaşlar,
bunlar yargı görevi mi yapıyorlar, hâkimlerle aynı usullere tabi olsunlar?!
Tabiî, polisi
cezalandırmak kolay, oradaki belki bir onbaşıyı da cezalandırmak kolay; ancak,
üst amirlere gelince burada duruyoruz. Peki, cumhuriyet savcısının
talimatlarını yerine getirmeyen, alt düzeydeki memurlar mı?! Bir polis memurunun
cumhuriyet savcısının emrini yerine getirmemesi mümkün mü?! Oradaki
soruşturmayı, kovuşturmayı, oradaki polis memurları mı engelliyor?! Değerli
arkadaşlar, asıl işin başındaki, asıl talimatı veren, asıl, cumhuriyet
savcısının, adliyenin görevlerini aksatan birimler hakkında hâkimlerin
görevlerinden dolayı soruşturma usulünü getiriyoruz, izne tabi tutuyoruz;
ancak...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kılıç, son
cümlelerinizi rica edeyim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)-
Yani, gücümüz ancak alt düzeydeki devlet memurlarına yeter diyoruz. Bu da,
Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışına uygun bir düzenleme oluyor.
Kime gücünüz yeterse, kimin hakkında kovuşturma açmaya cesaret edebilirseniz,
onlar hakkında açacaksınız, diğerleri de yakayı kurtaracak.
Bu düzenlemeler doğru
düzenlemeler değil. Bu düzenleme komisyonda tartışılmıştı. Komisyonda her iki
partiden arkadaşlarımız, bu düzenlemeyi, bu maddenin bu cümlesini çıkarmıştı.
Ancak, çıkardığımız cümleler Genel Kurulda tekrar karşımıza geliyor. Kimler getiriyor,
onu da takdirlerinize sunuyorum.
Yüce Heyete en derin
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
25 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 26.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 173 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"(3) Başkan,
kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu
açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu
davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak
reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına
gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkan istemi yerinde
bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 27.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 174 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 174.- (1)
Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler
incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a) 170 inci maddeye
aykırı olarak düzenlenen,
b) Suçun sübûtuna etki
edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c) Önödemeye veya
uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme
veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,
İddianamenin Cumhuriyet
Başsavcılığına iadesine karar verilir.
(2) Suçun hukukî
nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.
(3) En geç birinci
fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.
(4) Cumhuriyet savcısı,
iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve
hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame
düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere
dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.
(5) İade kararına karşı
Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
27 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 28.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 193 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2) Sanık hakkında,
toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği
kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda
bitirilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
28 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 29.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 206 ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiş,
dördüncü fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.
"Ancak, sanığın
tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış
olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller,
sonradan gelen sanığa bildirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
29 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- Ceza
Muhakemesi Kanununun 223 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"b) Yüklenen suçun
hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya
zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
30 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 31- Ceza Muhakemesi
Kanununun 247 nci maddesine aşağıdaki ikinci fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar
buna göre teselsül ettirilmiştir.
"(2) Hakkında, 248
inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen suçlardan dolayı kovuşturma
başlatılmış olan sanığın, yetkili mahkemece usulüne göre yapılan tebligata
uymamasından dolayı verilen zorla getirilme kararı da yerine getirilemez ise,
mahkeme;
a) Çağrının bir gazete
ile sanığın bilinen konutunun kapısına asılmak suretiyle ilânına karar verir;
yapılacak ilânlarda, onbeş gün içinde gelmediği takdirde 248 inci maddede
gösterilen tedbirlere hükmedilebileceğini ayrıca açıklar,
b) Bu işlemlerin yerine getirildiğinin
bir tutanak ile saptanmasından itibaren onbeş gün içinde başvurmayan sanığın
kaçak olduğuna karar verir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
31 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 32.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
33 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 33.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 33 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Yasanın tümünün
oylanmasından önce, oyunun rengini belirtmek isteyen ve aleyhte olarak
belirtmek isteyen Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan'a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Eraslan,
aleyhte, söz isteğiniz.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifiyle ilgili, İçtüzüğün
86'ya göre son söz olarak söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî ki, bu
düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve bu ülkede yaşayan 72 000 000
ülke insanının etkileneceği, onları yakından ilgilendiren ve gerçekten, sosyal
hayatta sosyal boyutu her yönüyle yakinen ilgilendiren düzenlemeler olduğunu
tekrar ifade etmek istiyorum.
Tabiî ki, bu
düzenlemelere baktığımız zaman, tümü değil ama, kanun teklifinin içerisindeki
birtakım maddelerin insanımızın temel hak ve özgürlüğünü, bu özgürlüklerin
kısıtlandığını, burada sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum. Bir ülkenin ne
kadar demokratik bir ülke olduğunu görebilmek için ve bir ülkede insan temel
hak ve özgürlüklerine ne kadar ehemmiyet verildiğini görebilmek için önce temel
kanun niteliğindeki bu yasalara, bu kanunlara bir göz atmak gerekiyor. Burada
yapılan düzenlemeler, daha doğrusu, burada yapılan bir kısım düzenlemeler, bazı
maddelerde, biraz sonra da ifade edeceğim birtakım maddelerde de yapılan
düzenlemeler, maalesef, demokratik olmamakla beraber otoriter düzenlemeler niteliğindedir,
bu niteliği taşımaktadır.
Burada teklifle ilgili
birkaç hususu arz etmek istiyorum, ifade etmek istiyorum: Yapılan bu
düzenlemelerde insan bedeni iç ve dış beden biçiminde ayrılmıştır ve sadece iç
beden muayenesi hâkim ve savcının denetimine, hâkim ve savcının yetkisindeyken,
dış beden muayenesi kolluğa devredilmiştir. Haa, burada olması gereken şudur:
Eğer bir soruşturma varsa, eğer bir inceleme varsa, biz, bu soruşturmayı, Yüce
Türk Milletinin adına yargı organları vazifesini gören savcı ve hâkimlere
verelim. Bu yetkiyi, muayene etme yetkisini kolluğa devretmeyelim. Savcı ve
hâkimlerin, bağımsız yargı organlarının yetkilerini başkalarıyla
bölüştürmeyelim, paylaştırmayalım.
Diğer bir konu,
cumhuriyet savcısının yetkisinde olan keşifle ilgili yer gösterme işlemi, yer
tespit işlemi, yine burada kolluğa devredilmiştir. Yani, eğer bütün bunları
kolluk yapacaksa, o zaman savcı ve hâkimler ne yapacaklar? Savcı ve hâkimlerin
bu yetkilerini, bu görev alanlarını kolluğa neden devrediyoruz; kolluk neden
bunları kendi üzerine alıyor; bunu anlamakta güçlük çekiyorum ve demokratik
olmayan, insan özgürlüğüne, temel hak ve özgürlüğüne aykırı düzenlemeler
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Gözaltı süreleri,
tutuklama süreleri ve tutuklama sebepleri, yine 8 inci maddede, maalesef,
uzatılmıştır. 8 inci maddede 24 saat ile beraber, onun dışında bir de
"zorunlu süre 12 saat" denilmiş...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
son cümlenizi rica edeyim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- ...ve 24 saatin dışında, ayrıca 12 saat tutuklama süresi, maalesef,
getirilmiştir.
"Cumhuriyet
savcısına ulaşılamadığı haller" ifadesi var. Değerli arkadaşlar, biz
seferberlik döneminde yaşamıyoruz, biz teknoloji çağında yaşıyoruz, ulaşım
zorluğumuz yok, ulaşım sıkıntımız yok. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan haller
nelerdir?! Yani, cumhuriyet savcısına neden ulaşılamıyor? Cumhuriyet savcıları
yasanın temsilcileri konumundadırlar; her zaman ulaşılabilen merci ve yasama
organıdırlar. Dolayısıyla, böyle bir dönemde, böyle bir zamanda
"cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı haller" ibaresini ilk defa bir
yasa metnine koyuyoruz ve aslında, yetkileri kolluğa devretme noktasında
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Savunma hakkıyla ilgili
yine demokratik olmayan önemli engellemeler var. Kanunda yapılan bu
değişiklikler, maalesef, Anayasamızın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır;
bırakın ileri gitmeyi, maalesef, geriye doğru götürmektedir. Ocak 2005'te kabul
edilen bir yasada bu derece geriye gidilmesini, hukuk adına, demokrasi adına,
adalet adına, temel hak ve özgürlükler adına doğru bulmadığımı, yanlış
bulduğumu ve savcı ve hâkimlerin, bağımsız yargı organlarının yetkilerinin
başkalarına devredilmemesi gerektiğini, devredilmesi halinde de uygulamada
büyük sıkıntılar yaşanacağını ifade ediyorum ve bu gerekçeler dolayısıyla bu
düzenlemelere katılmadığımı ifade ederek, hepinizi, tekrar, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Eraslan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakanın kısa bir
konuşması vardır.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize teker teker teşekkür
ediyorum, gruplarımıza teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı.
Şunu açıklıkla ifade
etmek isterim: Aslında, bu getirdiğimiz düzenlemelerle, kabul ettiğimiz
düzenlemelerle, hukuk devleti ilkesine aykırı herhangi bir durum kesinlikle söz
konusu değil. Ceza muhakemesi denildiğinde, soruşturma evresinde yetkili olan
esas itibariyle savcıdır, cumhuriyet savcılarıdır. İşlenmiş bir suçla ilgili
olarak, cumhuriyet savcısı, soruşturmayı her zaman kendisi yürütebilir, hiçbir
şekilde bunu kolluğa devretmek gibi bir mecburiyeti de söz konusu değil; ancak,
iş yoğunluğu sebebiyle, başkaca zorluklar sebebiyle bazen bu soruşturmayı
savcılarımız kendileri yürütmemekte, özellikle bazı suçlar bakımından bizatihi
kendileri yürüttükleri halde bazılarında yürütmemekte, onun adına, ona
niyabeten kolluk güçleri bu soruşturmaları yürütmektedir. Dolayısıyla, esasen
bu düzenlemelerin omurgasında cumhuriyet savcıları vardır. Cumhuriyet
savcılarımızın soruşturmaları sonuna kadar kendilerinin yürütmeleri bizim
arzumuzdur, bizim tercihimizdir. Bize düşen de, onların bu soruşturmayı
yapabilmeleri için gerekli imkânları sağlamaktır. Bugün bu imkânlarda bazı
eksiklikler olabilir, zorluklar olabilir; bunları gidermek için elimizden geleni
yaptık. Bundan sonra da her geçen gün yargının durumu daha iyileşeceği için,
ümit ederiz ki, en kısa sürede, bugün, burada, arkadaşlarımızın iyi niyetle
dile getirdikleri eksiklikler de ortadan kalkmış olsun; yani, burada kolluğa
devrediliyor, hukuk devleti ilkesi çiğneniyor hususu söz konusu değil.
Şimdi, burada,
gecikmesinde sakınca bulunan haller, gecikmesinden sakınca bulunan haller...
Bu, bu kanuna mahsus bir düzenleme değil, Anayasa emri. Açın 20 inci maddeye
bakın, 21 inci maddeye bakın, diyor ki: "Hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulanan hallerde kanunla yetkili
kılınmış mercii..." 20 nci maddede var, 21 inci maddede var; yani, Anayasa
ifadesidir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, esas itibariyle, hâkim kararına
bağlı olarak usul kanunundaki işlemlerin sürdürülmesi lazım; ama, gecikmesinde
sakınca varsa... Olabilir mi; var. Demek ki, bu da durup dururken yazılmış bir
husus değil, bugüne mahsus bir husus değil. Türkiye'nin coğrafyasını, Türkiye'nin
şartlarını, Türkiye'nin iklim durumlarını dikkate aldığımızda, bazen Bingöl'de,
Bitlis'te yol kapanıyor, iki gün, üç gün gidilemediği zamanlar oluyor. Şimdi,
bütün bunları hesaba kattığımızda, gecikmesinde sakınca vardır; ama, bir
işlemin de sürdürülmesi gerekiyor. Onun için, burada, bugüne kadar olan
keyfîlikler de ortadan kalksın, varsa kolluk güçlerimizin eski alışkanlıkları,
onları da bertaraf etme adına burada rezerv bir cümle koyduk; önemli bir yetki
verdik. Eğer savcılığa ulaşılamıyorsa diyoruz, o zaman, bu işin omurgası
soruşturmada cumhuriyet savcısı olduğuna göre, eğer bir eski alışkanlık varsa,
savcıya ait bir yetki keyfî olarak kullanılıyorsa, kötüye kullanılıyorsa, o
zaman cumhuriyet savcılarımız pekala şu soruyu sorabilir kolluk güçlerine; sen
beni aradın da ne zaman bulamadın? Ben bu
telefondaydım, bu adresteydim, gittiğim yer belli, geldiğim yer belli.
Nöbet çizelgesi
getiriyoruz; getirdiğimiz 2802 sayılı Yasayla bunu daha da sağlıklı hale
getiriyoruz. Hadi bir defasında eski alışkanlık devam etti, ikincisinde devam
etti, üçüncüsünde buradan ifade ediyorum ki, cumhuriyet savcılarımız, kolluk
güçlerine şu soruyu mutlak surette sormalıdır. Benim yerim belli, telefonum
belli, nöbetteydim, işimin başındaydım, sen beni ne zaman aradın da bulamadın
deyip, iki tane soruşturma açtığı
takdirde herkes eski alışkanlıklarından vazgeçer.
Onun için
"gecikmesinde sakınca bulunan hal" tabiri, bir Anayasa ifadesidir;
dolayısıyla, usul kanununun da Anayasaya uygun çıkarılması gerektiği... Şimdi,
bunlar da usul hükümleriyle alakalı olduğu için buradan getirilmiştir.
İkincisi, en çok üzerinde
vurgu yapılan husus, savunma mesleğiyle alakalıdır. Bendeniz de ekmek parasını
bu meslekten kazanmış, avukat olarak, bundan da şeref duyarak huzurunuzda ifade
ediyorum ki, bizim maksadımız savunma mesleğinin önemini ne ikinci plana itmek
ne de avukatlık mesleğini binbir güçlükle yerine getiren arkadaşlarımızı bir
potansiyel suçlu kabul etmektir. Eğer öyle düşünürsek, Ceza Kanunu yetmiş
milyon vatandaşımız için çıkıyor. O zaman, yetmiş milyon adam mı öldürecek ki,
adam öldürme maddesini düzenliyoruz; yetmiş milyon insan kapkaççılık mı yapacak
ki, hırsızlık maddesini düzenliyoruz?! Her mesleğin çok önemli bir kısmı
saygıdeğerdir; ama, içinde her meslekte yanlış yapanlar var. Bu yanlışların
yapılabileceği kabul edildiği içindir ki, her meslek için disiplin kurulları
vardır, disiplin kuralları getirilmiştir; hatta bunun da ötesinde meslek kuralları
getirilmiştir. O sebeple, yaptığımız düzenleme açısından bu meslekte de zaman
zaman yanlışlıklar yapılabileceği, savunma hakkının kötüye kullanılabileceği
hesaba katılarak bir düzenleme getirilmek istenmiştir. Bu düzenleme yapılırken
de -özellikle hep diyoruz ya Avrupa Birliği filan- acaba bu sadece bize mahsus
bir düzenleme mi, Avrupa Birliğinde hiç yok mu; Avrupa Birliğinde var. Peki,
Avrupa Birliğinde -şimdi okuyacağım bir maddeyi, doğrudan doğruya biraz evvel
konuşulan konuyla alakalıdır- orada savunma hakkı kısıtlanmıyor da, savunma
mesleği ikinci plana itilmiyor da Türkiye'de niçin itilsin?! Biz, bu mesleğe,
bu meslek örgütüne saygımızdan dolayı olabildiğince bu düzenlemeyi yaparken
kendilerinin de görüşlerini almaya çalıştık.
Bakınız, Alman Ceza Usul
Yasasının 138/a bendi: "Müdafiin görevden yasaklanması." Maddenin
başlığı da bu. "Müdafi, hakkında aşağıda sayılanlar bakımından kuvvetli
veya son soruşturmanın açılmasını gerektirecek derece kuvvetli şüphe varsa,
aşağıdaki hallerde muhakemeye katılmaktan yasaklanabilir." Nedir o:
"Muhakemenin konusunu teşkil eden fiile iştirak ettiği, serbest bulunmayan
şüpheliyle olan ilişkisini suç işlemek veya infaz kurumunun emniyetini önemli
derecede tehlikeye düşürmek için kullandığı, şüpheli mahkûm edildiği takdirde
suçun işlenmesinden sonra faile yardım etme suçu, failin cezasız kalmasına yol
açma suçu veya yataklık etme suçu olarak tavsif edilebilecek bir fiilî
işlemişse" diye başlıyor, böyle hallerde müdafilikten yasaklanacağını
ifade ediyor.
Peki, 138/b'de ne var;
çok daha geniş, biz daralttık bunu daha çok terör suçları ve örgütlü suçlar
bakımından. Orada diyor ki: "Devlet güvenliğini tehlikeye düşürmek
nedeniyle müdafiin görevden yasaklanması." Yukarıdakilerden farklı olarak
bir de, devlet güvenliğini tehlikeye düşürüyorsa diyor. "Belirli olaylar
müdafiin mahkemeye katılmasının Almanya Federal Cumhuriyetinin güvenliği için
bir tehlike doğurabileceği şüphesini haklı gösteriyorsa, böyle hallerde de
müdafi bu görevden yasaklanabilir" deniliyor.
Peki, bu yasaklanma,
oradaki cezaevi müdürünün veya herhangi bir idarî görevlinin emriyle olmuyor,
aynen bizim buradakine benzer tarzda. Biz de burada hâkim kararına bağlıyoruz.
Her defasında ifade etmiyor muyuz; işte, kollukla ilgili görev devri iddiası
söz konusu olduğunda diyoruz ki: Hâkim, bu neviden işlerde daha sorumlu
davranacaktır, daha bağımsızdır, daha isabetli karar verecektir. O halde,
avukatlık görevini kötüye kullanarak ya da savunma hakkını suiistimal ederek
yardım ve yataklık yapıyorsa, örgüt işlemlerinden talimat alıp, getirip
götürüyorsa ve bunu da alenî söylüyorsa, bunu ifade ediyorsa kamuoyu önünde,
şimdi, buna karşılık devlet savunmasız kalamaz. Tam tersi, avukatlık mesleğinin
itibarı bakımından, onun saygınlığı bakımından, bu, son derecede önemlidir.
Mesela, bir televizyon
kanalında -bilinmesi açısından ifade ediyorum, hemen bitireceğim sözümü- birkaç
tane avukatla ilgili olarak yapılan bir televizyon konuşmasında -bu, 8.4.2004
tarihinde- şu an hükümlü olan bir kişiyle olan görüşmesinden bahisle diyor ki:
"Bizim, sadece hukukî temsilci durumumuz yok; bir yerde siyasî temsilcilik
de yapıyoruz. Sadece içe yönelik değil, dışa yönelik görüşmelerimize de bu
yansıyor zaten. Birileri bizimle görüşmüş olunca, işte, onunla görüşmüş gibi
olur." Bir başka avukat diyor ki: "Silahlı güçler ülke dışına
çekilsin dediğinde, şimdi kime diyecek bunu; içeride, cezaevinde; bunu birine
demesi lazım; bize diyor, biz de bu talimatı alıp götürüyoruz, bunda ne
var." Üstelik, buna da kendine göre bir gerekçe söylüyor. Bir başka
avukat, o televizyon kanalında diyor ki: "Oraya giderken, şüphesiz, deyim
yerindeyse, iyi hazırlanarak, gündemdeki bütün önemli değişmeleri, perde
arkalarını analiz ederek, o gelişmelere ilişkin değişik analizleri, yurt içinde
mi, yurt dışında mı ve benzeri, oraya iletmek durumunda kalıyoruz tabiî."
Şimdi, bunun, avukatlık göreviyle ne alakası var.
Dolayısıyla, getirilmek
istenen de, çok büyük bir ekseriyeti hukuka saygılı olarak mesleğini icra eden
avukatlarımızı bu neviden sıkıntılardan kurtarmak, eğer bir kısıtlama
getirilecekse de, bunu hâkim kararına bağlamak gibi, yine de hukuk devleti
ilkesini olabildiğince koruyarak getirilmiş düzenlemelerdir. Bundan emin
olmanızı tekrar rica ediyor, katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.22
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Kilis Milletvekili Hasan
Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin;
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Teklifin görüşmeleri
ertelenmiştir.
Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşmeleri
ertelenmiştir.
16.3.2005 Tarihli ve 5317
Sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
9.- 16.3.2005 Tarihli ve 5317 sayılı Bankalar Kanunu ile
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı: 900)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 900 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Kanunun tümü üzerinde,
şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan?.. Yok.
Adana Milletvekili Sayın
Recep Garip?.. Yok.
Kanunun tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BANKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
MADDE 1.- 18.6.1999
tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Fonun yönetim ve
denetimine sahip olduğu şirketlerin ve/veya bu fıkra uyarınca yönetimini ve
denetimini devir aldığı şirketlerin, Fon tarafından atanan yönetim ve denetim
kurulu üyeleri ve müdürleri ile Fonun atadığı bu yöneticiler tarafından şirketi
temsil ve ilzam ile yetkili kılınan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve
müdür gibi şirket çalışanları veya Fon, bu bentte sayılan gerçek veya tüzel
kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya bu şirketlerdeki lisans, ruhsat, 13.4.1994
tarihli ve 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici
frekans ve kanal kullanımı ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan hakları dahil
olmak üzere diğer tüm hak ve varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin
satışını gerçekleştirmeye ve bu satışlardan elde edilen tutarları Fon
alacaklarına mahsup etmeye veya şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal
Sigortalar Kurumuna borçları ile sair borçlarını ödemede kullanmaya ve bu
işlemler ile ilgili kararlar almaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü
maddesi ile bağlı kalmaksızın yetkilidirler. Bu şirket ve iştiraklerin %
49'undan fazlası ile bunlara ait her türlü mal, hak ve varlıklar,
gayrimenkullerle ilgili özel kanunlarındaki kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla
yabancı gerçek ve tüzel kişilere satılabilir. Fon alacaklarının tahsilini
teminen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri
uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz
sözleşmelerinden doğan haklar ve bu varlıkların feri veya mütemmim cüzü
niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak başlı başına iktisadî değeri
olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıkları bir araya getirerek
ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini sağlayacak şekilde
satışına, hacizli malların birden fazla borçluya ait olması ve/veya birden
fazla alacaklının haczi olması halinde de satışı yaptırmaya, ihale bedelinin
ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme
tarihini ve ihalenin sair usul ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı
Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî
bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu
şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından
doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına
ödetmeye Fon Kurulu yetkilidir. Fon Kurulu, satış kararıyla birlikte, bu satışı
gerçekleştirmek üzere en az üç kişiden oluşan bir Satış Komisyonu oluşturur ve
başkanını belirler. Satış Komisyonu, toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile
toplanır ve toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Ticarî ve
iktisadî bütünlüğün muhammen bedeli, Satış Komisyonu tarafından, uzman gerçek
veya tüzel kişilerin kıymet takdiri raporu dikkate alınarak, daha önce bütünlüğü
oluşturan varlıkların ayrı ayrı kıymet takdirlerinin yapılmış olması ile bağlı
olmaksızın düzenlenecek rapor çerçevesinde Fon Kurulu tarafından belirlenir.
Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzlar üzerinde birden fazla kişinin
aynî veya şahsî hakkının bulunması veya bunların mülkiyetinin birden fazla
kişiye ait olması durumunda, bu mal, hak ve/veya varlıkların değeri ayrı ayrı
tespit edilir. Bu madde hükümleri uyarınca yapılacak satış sürecinde, satış
ilânının Resmî Gazetede yayımlanması ilgililere yapılacak tebliğ hükmündedir.
Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturduğuna karar verilen mahcuzların satışı,
kapalı zarf veya açık artırma usullerinden biri veya ikisi birlikte uygulanmak
suretiyle yapılır. Bundan sonra, Fon Kurulunun gerekli görmesi halinde
ihalelere, pazarlık usulü ile devam edilebilir. Bu usullerden hangisinin
uygulanacağına, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mal, hak ve varlıkların
nitelikleri dikkate alınarak Fon Kurulu tarafından karar verilir. İhale
bedelinin dağıtımına esas sıra cetveli Satış Komisyonu tarafından düzenlenir.
İhalenin sonuçlanması, Fon Kurulunun onayına bağlıdır. Bu hüküm uyarınca
yapılan satışlarla ilgili ihalenin feshi davaları, Fonun merkezinin bulunduğu
yer idare mahkemelerinde görülür. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına
karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticarî ve iktisadî bütünlük
oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın imtiyazlı alacaklılar dahil üçüncü
kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışı talep edilemez, mahcuzların
maliklerinin iflasına karar verilemez, ilgili takyidatlar hakkında zamanaşımı
ve hak düşürücü süreler işlemez. Yukarıdaki hüküm çerçevesinde
telekomünikasyon, enerji, ulaşım, radyo, yazılı ve görsel medya ve diğer
sektörlerdeki, yönetim ve denetimi veya hisseleri Fon tarafından devir alınan
şirketlere tanınmış imtiyaz sözleşmesi, lisans, ruhsat, işletme izni, ön izin,
yayın izni, 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici
frekans ve kanal kullanımı ve benzeri izinlerin yeni alıcıları adına devri ve
tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine ilgili kurum, kuruluş ve üst
kurullarca, gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip başkaca bir
işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde tamamlanır. Bu hüküm uyarınca
yapılacak satışlara ilişkin diğer esas ve usuller Fon tarafından çıkarılacak
yönetmelikle tespit edilir. Fon tarafından atanan yöneticilerin, şirketlerin
sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık olmasından dolayı mahkemeye
bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur. Bildirimde bulunmamaktan dolayı bu
şahıslar hakkında İcra ve İflas Kanununun 179, 277 ve devamı maddeleri ile
345/a maddesi hükümleri uygulanmaz ve Türk Ticaret Kanununun 341 inci maddesi
uyarınca şahsî sorumluluk davası açılamaz. Yönetim ve denetimi Fon tarafından
devir alınmamış şirketlere Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu
üyeleri ile müdürler, ortaklar genel kurulunca görevden alınamayacağı gibi ibra
edilmeyerek haklarında görev yaptıkları dönem veya dönemler dışında şahsî
sorumluluk davası da açılamaz. Bu bentte yer alan hükümler çerçevesinde,
varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında satılan şirketlerin kamu
kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış tarihine kadar tahakkuk etmiş
borçları satış bedelinden garameten tahsil edilir. Garame ile dağıtım
sonrasında bakiye borç kalması, lisans, ruhsat, imtiyaz sözleşmesi, geçici
frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni alıcısı tarafından
işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullarca yapılması
gereken devrin tescil ve nakli işlemine engel teşkil etmez."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- 2 nci madde
üzerinde, şahsı adına Sayın Mehmet Eraslan söz istemiştir.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay)-
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Kanunun 2
nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
televizyonların toplumumuz üzerinde ne kadar etkin bir kültür oluşturduğunu
hepimiz biliyoruz. Evdeki çoluk çocuk, eşlerimiz, akrabalarımız ve ailenin
dışında toplumumuz büyük ölçüde bu iletişim aracından faydalanmaktadır. Hani,
görsel olması açısından televizyon ekranları daha çok etkin, daha fazla etkin
oluyor. Radyoların duysal olmaları açısından, görsel niteliği taşıyan
televizyonlar kadar toplumumuz üzerinde ve aile hayatımız üzerinde çok fazla
etkin olduğunu söyleyemem; ama, televizyonun, televizyonda yapılan
programların, televizyondaki söylemlerin ve televizyon kültürünün oluşturmaya
çalıştığı sosyal kültürü, sosyal anlayışı hiçbirimiz sanıyorum azımsayacak durumda
değiliz veya önemsemeyecek durumda değiliz.
Ben, aslında,
televizyonlarda yapılan birçok -maalesef, üzülerek ifade ediyorum- yayının ve
birçok programın toplumumuzu, gerçekten, manevî açıdan ve millî açıdan büyük
zafiyetlere uğrattığını, büyük bir kültürel yozlaşma oluşturduğunu ve
toplumumuzu, aile fertlerimizi ve aile hayatımızı olumsuz bir şekilde
etkilediğini vurgulamak istiyorum.
Buna rağmen, bütün bu
olumsuz gelişmelere rağmen, televizyonlarımızı, değerli arkadaşlar, yabancı
sermayeye satamayız, yabancı sermayenin tekeline koyamayız. Kendi yerli
sermayemiz bile, kendi yerli işletmecilerimiz, televizyoncularımız bile millî
ve manevî hassasiyetlere, tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize, ahlakımıza,
inancımıza, geleneklerimize, göreneklerimize göre, maalesef, televizyon
programları icra edemiyorsa, allahaşkına, ben, size soruyorum, yabancı sermaye
bu hassasiyetleri niye yapsın? Yabancı sermaye bu hassasiyetler üzerinde niye
dursun?
Değerli arkadaşlar,
soruyorum size. Kanunun 2 nci maddesinde deniliyor ki: Toplam ulusal yayın
yapan televizyon kuruluşlarının dörtte 1'inden fazlası olamaz. Hayır, efendim,
dörtte 1'i de olmasın; yani, niye dörtte 1'i olsun?! Yani, bizim sermayemiz yok
mu, bizim televizyon kuruluşlarımız, kendi işletmecilerimiz, kendi yayıncımız,
kendi muhabirimiz, etkin bir şekilde kendini geliştirmiş insanımız ve insan
kaynaklarımız yok mu; var.
FARUK ÇELİK (Bursa) - O
madde yok, çıktı.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Yani, bunun, komisyon raporuna alınması bile... Şunu ifade edeyim ben: Bunun,
komisyon raporunda olmaması gerekiyordu. Eğer, bu hakkı ulusal televizyonlara
veriyorsak... Bakıyorum, komisyon raporundaki 2 nci maddede, yerel
televizyonlara bu verilmez, ulusal televizyonlara verilir deniliyor. Yani,
bunun burada olması bile bir hata. Komisyon raporunda bu ifadelerin yer alması
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına girmiş olması bile bir hatadır
diyorum.
Hepinizi, tekrar, en
kalbî duygularımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı: 819)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında ve Doğal İnsanlardan Kaynaklanan
Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
11.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri
Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil
Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/930) (S.Sayısı: 740)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
görünen o ki, bundan sonraki sırada bulunan yasa tasarılarının görüşülmesi için
de gerekli komisyon ve hükümet temsilcileri bulunamayacağından; kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Mayıs 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum ve sizlere
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.46