BIM 2 4 2005-06-24T09:05:00Z 2005-06-24T09:05:00Z 59 42891 244479 TBMM 2037 488 300237 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 85       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

102 nci Birleşim

25 Mayıs 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu'nun, doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle, Necip Fazıl Kısakürek'in edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, ekmek israfının nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/830)

2.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu'nun, Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini (2/364) geri aldığına ilişkin önergesi (4/299)

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894)

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/451) (S. Sayısı: 902)

5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adli Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S. Sayısı: 899)

6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/453) (S. Sayısı: 903)

7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)

8.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

9.- 16.3.2005 Tarihli ve 5317 Sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı: 900)

10.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798)  (S. Sayısı: 819)

11.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/930) (S. Sayısı: 740)

IV.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, 22 nci Yasama Döneminde yurt dışına giden milletvekillerine ve işe alınan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/3794)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırım projelerine,

Bursa ilinin kalkınmasına yönelik yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5704, 5707, 5708)

3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Acil Eylem Planı kapsamındaki faaliyetlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5750)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5752)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlinin kalkınmasına yönelik yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5755)

6.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Bakanlar Kurulu kararıyla Kızılay'a yapılan yönetici atamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5821)

7.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, "Millî Egemenlik" konulu hutbeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5913)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlinde gerçekleştirilen yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5957)

9.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, SSK hastanelerinin devrinden sonra ortaya çıkan sorunlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/6006)

10.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Şanlıurfa İli ve çevresindeki kent gelişim planlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6009)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6045)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Bolu İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6047)

13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 2003-2004 yıllarında Kütahya İline yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/6049)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Manisa Milletvekili Süleyman Turgut'un, Manisa ve Bolu'da yağan dolunun tarım sektöründe meydana getirdiği zararlara ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin olarak Boğaziçi Üniversitesi Kültür Merkezinde düzenlenecek olan konferansa,

Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Milliyet Gazetesinde yer alan "Alternatif Ermeni Konferansı" başlıklı habere,

İlişkin gündemdışı konuşmasına Adalet Bakanı Cemil Çiçek;

Cevap verdi.

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında 5344 sayılı Kanunun bazı maddelerinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı,

Slovakya Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı ve beraberindeki heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık,

Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, (2/61) esas numaralı kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi okundu, İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında bulunan kanun teklifinin geri verildiği bildirildi.

Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

24.5.2005 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 25.5.2005 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 262 nci sırasında yer alan 894 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 3 üncü sırasına; 268 inci sırasında yer alan 902 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına, 265 inci sırasında yer alan 899 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci sırasına, 269 uncu sırasında yer alan 903 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 267 nci sırasında yer alan 901 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci sırasına, 24.5.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 904 sıra sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden 8 inci sırasına, gündemin 266 ncı sırasında yer alan 900 sıra sayılı 5317 sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 9 uncu sırasına, 187 nci sırasında yer alan 819 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısının 10 uncu sırasına alınmasına; Genel Kurulun 24.5.2005 Salı günü 14.00-23.00, 25.5.2005 Çarşamba günü 11.00-21.00, 26.5.2005 Perşembe günü 11.00-23.00, 27.5.2005 Cuma ve 28.5.2005 Cumartesi günleri de 14.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ve 27.5.2005 Cuma ve 28.5.2005 Cumartesi günkü birleşimlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

3 üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/435) (S. Sayısı: 894) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

4 üncü sırasına alınan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/451) (S. Sayısı: 902) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak 8 inci maddesine kadar kabul edildi.

25 Mayıs 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.10'da son verildi.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Mehmet Daniş

 

Bilecik

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


BİRİNCİ OTURUM

25 Mayıs 2005 Çarşamba

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz,  Necip Fazıl Kısakürek'in 100 üncü doğum yıldönümü münasebetiyle, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Aydınlıoğlu'na aittir. 

Buyurun Sayın Aydınlıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu'nun, doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle, Necip Fazıl Kısakürek'in edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk edebiyatımızın önemli mütefekkirlerinden üstat Necip Fazıl Kısakürek'in doğumunun 100 üncü yılı münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

26 Mayıs 1905 Perşembe sabahı dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 tarihinde de Hakka yürümüştür. Bu nedenle, Türk şiirinin yol açıcılarından ve Türkçenin büyük üstatlarından Necip Fazıl'ı, doğumunun 100 üncü yıldönümünde, hem de ölümünün 22 nci yılında rahmet ve minnetle anıyoruz.

Geride bıraktığımız yüzyılın kültür, sanat, edebiyat, tefekkür ve aksiyon açısından olduğu kadar siyasî ve edebî polemikleri, ruhî arayışları, davası uğruna çektikleri, çileleri ve pervasız duruşuyla Necip Fazıl Kısakürek, anılmaktan ziyade anlaşılması gereken en önemli şahsiyetlerden biridir. Onu anlamak ve özümsemekle, bir yandan üstada karşı vefa borcumuzu öderken, diğer yandan da kültür mirasımızın çok kıymetli bir değerine sahip çıkmış olacağız; ancak, üzülerek ifade etmek gerekir ki, birçok alanda olduğu gibi kültür adamlarımıza da yeteri kadar değer vermiyoruz yahut onları ideolojik perspektiften yaklaşarak anlamaya çalışıyoruz. Roman, hikâye, deneme, şiir, piyes ve tiyatrolarıyla 100 civarında eser vermiş olan üstat hakkında yapılan ciddî bir çalışma ve araştırmalara baktığımızda, bunların çok az olduğunu görüyoruz. Halbuki, günümüzde en üst düzeydeki siyasîlerden yeni yetişen gençlere kadar herkesin, onun şiir ve görüşlerini çeşitli şekillerde ve ortamlarda dillendirdiğini görüyoruz. Hatta, o savunduğu fikirlerin sembol ismi olduğunu görüyoruz.

Necip Fazıl, kendi dünya görüşü çevresinde toplumsal bir oluşumu temellendirmeye çalışan bir devlet adamı, bir hareket adamı ve aksiyoncu, ülkeyi baştan başa dolaşarak çeşitli konularda konferanslar veren usta bir hatip, dergi ve gazeteler çıkaran bir gazeteci ve yayıncı olarak, kelimenin tam anlamıyla fırtınalı bir hayat sürmüş ve bu aksiyonu içinde her zaman ilgi merkezi olmuş ilginç bir şahsiyettir.

O, ilk şiirlerini Yeni Mecmua'da yayımladı. Millî Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı "Örümcek Ağı" ve "Kaldırımlar" adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta diğer şairlerin önüne çıkararak, edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.

Üstat, "Kaldırımlar" şiirinde "Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;/Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!/Aman, sabah olmasın bu karanlık sokakta;/ Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!" diyerek, onun hayatında bir dönüm noktası olan "Kaldırımlar" bazılarının zannettiği gibi, kaldırımlarda geceleyen evsiz barksız, sefil bir sınıfın değil, ruhunu ve gayesini yitirmiş bir cemiyette bunalımlar yaşayan, bu yanlış gidişi değiştirmeye gücü yetmediği için mutsuz ve çilekeş entelektüelin şiiridir.

Yine "Renk renk hatıralarım oda oda silindi./ Anne kokan bir Türkçem vardı, o da silindi" diyerek, Türkçeyi en güzel, en anlaşılır biçimde kullanılmasını isteyen, zengin, doyuran ve dolduran bir biçimde Necip Fazıl kullanmaya çalışmıştır. O, Türkçeyi, büyük bir dehanın kullanması gerektiği biçimde kullanmıştır. O, büyükleri, kahramanları sorgulayan, asla yağcılık sevmeyen biriydi. Fikir ve tefekkür adına, herkesin övdüğü ve eksik yönlerini, görmediği yönleri görür ve eleştirirdi. Birçok önde gelen devlet adamını, aydın ve politikacıyı yaptığı yanlış bir hareketten sonra arayıp ikaz eden, kanaat önderlerine tesir eden bir şahsiyetti. Decartes, Sokrat, Raimbaut, Butler gibi dünya şairlerine eşdeğer bir bakış açısı vardı onun. O, pozitif ideolojiye, materyalizme karşı, İslama dayalı bir hayatı anlatmaya hayatını adayan bir kişilikti. Şöhretinin zirvesindeyken felsefî arayışlarını sürdüren Necip Fazıl, 33 yaşında Abdülhakim Arvasi'yle tanışır ve bir daha da ondan kopmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - "Tam otuz yıldır saatim işlemiş, ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum" diyerek hayatında yeni bir dönem başlar ve Necip Fazıl'ın bundan sonraki eserlerinin hemen hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması da bu döneme rastlamıştır. "Tohum", "Para", "Bir Adam Yaratmak" gibi piyesleri büyük ilgi görmüştür. Bunlardan "Bir Adam Yaratmak" Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

Ayrıca, onun şair ve yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergiler ve sürdürdüğü mücadeledir. Haftalık çıkardığı Ağaç Dergisi, dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur âdeta. Yüksek tahsili, engin dehası ve kültürüyle, cumhuriyet tarihini ele almıştır. Ankara yakınlarına kadar gelen Yunanlar, Sakarya Savaşında hedefe ulaşamaz ve İstiklal Savaşının hedefi belirlenmiş olur. Askerî zaferleri ekonomik, politik ve kültürel zaferler takip etmeyince, Necip Fazıl, 1949'da, meşhur "Sakarya Türküsü" şiirini yazar:

"İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Eyvah, eyvah Sakaryam, sana mı düştü bu yük?

Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!.."

Diyen Necip Fazıl'ı, bir kez daha, rahmet ve minnetle anıyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydınlıoğlu.

Gündemdışı ikinci söz isteği, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunları hakkında, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü'ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, süt ve süt ürünleri üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, süt hayvancılığı ve çiğ süt üretiminin özellikle son bir birbuçuk ay içinde içine düşürüldüğü krizden söz etmek amacıyla, dikkatlerinizi çekmek amacıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en derin sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Enis Bey, buradayım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Geldiğiniz için teşekkür ediyorum; çünkü, sizin iyi niyetli çabalarınızı dikkatle izliyorum. Sizin özellikle tarım ve hayvancılık konusunda elinizin kolunuzun nasıl bağlanmış olduğunu görüyorum, izliyorum, ortak aklı önplana çıkarmadaki çabalarınızı takdir ediyorum. Bu nedenle, sizin, bu konuşmamı dinlemek için gelmiş olmanızdan ve bu nedenle de yapacağınız açıklamalardan dolayı şimdiden memnuniyetimi ifade etmek istiyorum.

Süt hayvancılığı ve çiğ süt üretimi, süt fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ciddî bir kriz içine sürüklenmektedir. Son bir birbuçuk ay içinde süt fiyatları, ülke düzeyinde belirli değişiklikler göstermekle birlikte ortalama 100 000 lira dolayında gerilemiştir. Şu anda 1 litre sütle, yarım litre pet şişe suyu dahi alınamıyor. Çiğ süt fiyatı ile sanayi sütü fiyatı arasında 3 kat, 3,5 kat, hatta 4 kat fark oluşmuştur; böyle bir çarpıklığı dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün değildir.

Sayın Bakanımız süt fiyatlarındaki düşüşü, hayvancılığın teşviki sonucu süt üretiminde meydana gelen son 500 tonluk artışa bağlamaktadır. Kanımca bu gerekçe, özrü kabahatinden büyük olan bir gerekçedir. Hayvancılığın teşvikindeki amaç nedir; üretimin artırılması ve böylece çiftçimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi; öyle değil mi değerli milletvekilleri?!

AKP İktidarında sözümona süt üretimi artıyor; ama, bu arada süt fiyatları da düştüğü için, üreticinin önceki yıllarda edindiği hayvanların kazancı da geriliyor. Çiftçimiz Dimyat'a pirince gideceğim diye elindeki bulgurdan da, neredeyse, olur duruma düşmeye başlıyor. Neden böyle oluyor; kanımızca ana neden, SEK'in özelleştirilmesinden sonra çiğ süt piyasasının serbest piyasa koşullarının acımasızlığına terk edilmiş olmasıdır.

Bakınız, süt hayvancılığından ekmek yenilmesi için, 1 litre süt bedeliyle 2 kilogram yem alınması gerekmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinde bu oranın korunması için özel bir itina gösterilmektedir; 1'e 2 oranı bozulduğunda, derhal kamu kaynakları harekete geçirilmekte, müdahale alımları başlatılmaktadır ve oran 1'e 2 paritesine ulaşıncaya kadar müdahale alımları sürdürülmektedir. Yani, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinde sütçülük, acımasız, dengesiz piyasa koşullarına terk edilmiş değildir.

Adalet ve Kalkınma Partisi olarak ikibuçuk yıldır iktidardasınız. Kusura bakmayın; ama, bunu söylemek mecburiyetindeyim; mangalda kül bırakmayarak iktidara geldiniz, özellikle süt ve et fiyatlarındaki düzenleyici mekanizmaları neden hâlâ oluşturamadınız? Âlem gider Mersin'e, AKP İktidarı gider tersine!..

Peki, sütçülüğe prim desteği ne âlemde diye sorgu sual edersek, bunun da halk deyimiyle devede kulak kaldığını görüyoruz. Bilindiği gibi, 2005 yılı için normal üreticiye 30 000 lira, kooperatif üyesi olanlara 40 000 lira, damızlık sığır yetiştiricileri birliğine üye olanlara ise 60 000 lira destek öngörülmüştür. Bu destek son derece yetersiz kalmıştır. Bu desteğin ne kadar yetersiz düzeyde kaldığını, geçmiş yıllardan bir örnekle dikkatinize sunayım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; toparlayacağım.

Örneğin, 1995 yılı kasım ayında sütün litresi 10 500 lirayken, litre başına verilen destek 3 000 Türk Lirasıydı. Bu 3 000 Türk Lirası, 1995 yılının kasım ayındaki o süt fiyatının yüzde 35'ine denk geliyordu. 2005 yılı için kooperatif üyelerine öngörülen 40 000 liralık desteği esas alırsak ve de sütün bugün en yüksek fiyat olan 425 000 liradan satıldığını kabul edersek, genel destekleme oranının yüzde 9'a düştüğü ortaya çıkıyor. 1995'te destekleme oranı yüzde 35, AKP İktidarında destekleme oranı yüzde 9. Eh, ne diyelim, buna da şükür! Adalet ve Kalkınma Partisinin demek ki çiftçiye dönük adalet anlayışı böyleymiş!

Yalnız, buradan sizi uyarıyorum; yıllardır büyük fedakârlıklarla yetiştirilmiş iyi kaliteli süt hayvanları yakında kasapların eline düşebilir; hayvancılık, sütçülük, çok büyük bir darbe yiyebilir, çökebilir.

Sütçülükte durum böylesine yürekler acısı da, besicilikte daha mı iyi. İki sene önce etin karkas ağırlığı kilogramı 8-8,5 milyon Türk Lirası idi; şimdi, 7-7,5 milyon Türk Lirası. Yem fiyatları almış başını gidiyor; ilaç bedelleri yükselmiş; veteriner ücretleri artmış; etin fiyatları gerilemiş. Evet, besicilikte de çökme sinyalleri var. Ne yapmak lazım?.

Sayın Başkan, sözlerimi, izin verirseniz, "ne yapmak lazım gelir"e satır başlarıyla değinerek bağlamak istiyorum ve Sayın Bakanımızın, "ortak aklı önplana çıkaralım ve ortak akılla çözüm arayalım" düşüncesine belki bir katkıda bulunabilirim amacıyla, ne yapmak lazım konusunu satır başlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Süt üreticilerine mağduriyetlerini giderecek ölçüde prim ödemelerini derhal devreye sokunuz. Bu konuda IMF engelini aşmayı mutlaka göze almalısınız. Bırakalım canım artık; yani, IMF'yle bu kadar içli dışlı olmanın anlamı yok. Türkiye, IMF'yle ilgili taahhütlerini yerine getiriyor; ama, özellikle tarım ve hayvancılık konusunda, IMF'yi bazı konularda ikna etmek mecburiyetindesiniz.

Ayrıca, belediyeler ve halk ekmek aracılığıyla halka ucuz süt satılmasını sağlayınız.

Okullarda süt içilmesi projesini tekrar ve daha kapsamlı olarak yeniden başlatınız.

Sütçülüğü ve besiciliği piyasanın olumsuz koşullarından korumak için, uzun dönemli üretim, tüketim ve pazarlama politikaları oluşturunuz. Sayın Bakanımızın bu konuda ciddî çabalar içinde olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çiftçi, tarım ve hayvancılığın bir an önce ayağa kaldırılması açısından, bu konudaki bütün birikimimizi, Adalet ve Kalkınma Partisinin emrine tahsis ettiğimizi buradan ilan ediyorum.

Süt üretiminin fazla, talebin ise düşük olduğu dönemlerde yapılacak süt alımlarını süttozuna dönüştürecek yatırımları teşvik ediniz.

Süt/yem paritesini, yani, 1'e 2 oranını korumaya dönük destekleme ve denetleme mekanizmalarını bir an önce devreye sokunuz. Sözlerimi bağlarken, şöyle bir mesaj vermek istiyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, çiftçi kan ağlıyor. Çiftçiyi ağlatan iktidarların sonu daima hüsran olmuştur. Çiftçi, sizi defterden silmeye başladı. Henüz vakit erkenken, henüz vakit varken, ne kadar vakit kaldı, bilemiyorum; ama, henüz vakit varken, tarım ve hayvancılığa nefes aldıracak politikaları bir an önce uygulayınız. Ekonomik açıdan vurgun yemiş milyonlarca çiftçi adına, bunu sizden talep ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Hükümet adına, Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti Grubundan gelen alkış seslerinin azlığı dikkatinizi çekiyor! (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiî, benim sektörüm böyle.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kabzımallardan da alkış gelecek birazdan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sektörümüzün içinde, gerçekten, birçok sorun var. Bugünlerde üzerinde çalıştığımız konular, başta süt olmak üzere, buğday, tahıl sektöründeki yeni sezona girişle ilgili politika belirlemesi, onun dışında, tarımsal girdilerle ilgili konularda daha önce ifade ettiğimiz indirimlerin belirlenmesi konusundaki çalışmalar. Dolayısıyla, sektör, gündemimizi yoğun olarak işgal ediyor ve böyle olması da tabiî.

Elbette, bir yerde bir problem varsa, dikkatimizin de orada olması, muhalefet partimizin de bu konuda bize destek olması, konuları gündeme getirmesi tabiî; ama, benim, çok eskiden beri tanıdığım, taa 1970'li yıllardan beri tanıdığım Enis Beyin bu konuşmasının içerisinde en sonundaki sözüne katılmak mümkün değil tabiî. Yani, o çok nazik üslubuyla "sizi defterden silecek" dediği çiftçilerle bağımızın hâlâ güçlü olduğu kanaatindeyim ben. Şu anlamda söylüyorum: Dertlerini paylaşıyoruz. Bu ülkede, her sorunu kısa vadede çözmek mümkün değil; ama, o insanların dertlerini çözme konusundaki arayışlarımıza ve bununla ilgili attığımız adımlara bir misal olarak size şunu söyleyeyim: 2004 yılının aralık ayında, biz, Tarım Şûrası tertip ettik. Bu Tarım Şûrasına, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da katıldı; orada, özellikle sektörle ilgili öyle değerlendirmeler yaptı ki, hepimiz dinledik. Söz alan başka insanlar, Sayın Genel Başkanımız da konuşma yaptı, toplantıya o da katılmıştı. Beş konunun öne çıktığını gördük. Hatırlarsanız, o beş konu, 2004'ün sonunda ortaya çıkan, tarım sektörünün beş sorunundan biri, tarımsal girdiler içerisinde, gübre ve mazot fiyatlarındaki önemli artış ve bunun maliyetlerde meydana getirdiği yükselme ve ortaya koyduğu olumsuzluk. İkincisi, tarımsal sulamada elektrik fiyatlarının çok yüksek olması, ödenmeme sorunu, birikmiş borçlar konusuydu. Üçüncüsü, o günlerde, hatırlarsanız, pamuk üreticilerimiz çok büyük bir feryat içerisindeydiler, dünyada pamuk fiyatlarının düşmesi, Türkiye'de düşmesi ve pamuk primleri konusunda talepleri vardı. Beşincisi de, hayvancılık sektörü konusunda Hükümetimizden ek talepleri vardı.

Arkadaşlarım, bugün, Türk tarımının beş önemli sorunu içerisinde, bunlardan üçü yok. Şunlar yok: Hayvancılık sektöründeki destek miktarının yetersizliği yok. İki, sulama suyundaki elektrik borçlarının ödenmemesi ve yığılmış olması konusu yok; çünkü, bununla ilgili düzenlemeler yapıldı. Üçüncüsü, pamuk primleri konusunda bugün bir şikâyet yok. Elbette, pamuk fiyatları konusunda her şey çok iyi manasında söylemiyorum; ama, Hükümetimizin verdiği pamuk primindeki artış yüzde 100'ün üzerinde oldu; dolayısıyla... 282 trilyondan 600 trilyona çıktı. Hayvancılık sektöründe, bütçeden ayırdığımız pay 182 trilyondu, bu yıl 600 trilyon.

Şunu demek istiyorum: Yani, dikkat çekildi, fark edildi, öncelik sırasına konuldu ve bunlardan üçü halledildi, halledilemeyen ikisi daha var, mazot ve gübre ve bugün, bu konu üzerinde çalışmaya devam ettiğimizi konuşmamın başında söyledim. Sayın Genel Başkanımız da bununla ilgili açıklamalarına devam ediyor ve ilgili bakan arkadaşlarımızla beraber çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Efendim, 2005 yılı mayıs ayındaki sorunlarımızın bir tanesi süt fiyatları. Et fiyatları konusu öncelikli bir konu halinde değildir; ama, süt fiyatlarında böyle bir hadise vardır. Ben, birkaç cümleyle, bu konudaki düşüncelerimi anlatmak istiyorum.

Hayvancılık sektöründe, Türkiye'de, bir iyileşme kesinlikle söz konusudur. Bununla ilgili kim dikkatle bakarsa, bu gelişmeyi görecektir. Yani, sütte meydana gelen gelişmenin temel sebebi sadece sezonal değildir; üretimdeki, yani, bu işi yapan insanlarımızın sayısındaki artış ve süt sığırcılığındaki gelişmeyle de alakası vardır; yani, yarısı sezonalsa, yarısı da tabiî artıştır. Dolayısıyla, tüketimdeki artış buna ayak uyduramadığı için, burada bir sorunla karşılaştık.

Ama, şunu çok net ifade etmek lazım: Hayvancılık sektörü için, 2005-2013 yılları arasında, Türkiye'de, kırmızı et tüketimini hangi noktadan hangi noktaya getireceğiz, süt tüketimini fert başına 150 kilogramdan 250 kilograma getireceğiz diye hedefler koyduk ve bunun ilk belirtisi olarak, 3 misli bir artışı 2005 bütçesine kaynak olarak ayırdık. Şu anda, Türkiye'nin her yerinde, özellikle doğu bölgesinde hayvan ıslahı konusundaki çalışmalarımıza lütfen bir dikkat edin. Geçen yıl yapılan ıslah çalışmalarını 30 misli, 40 misli rakamlara çıkarmaya çalışıyoruz hedef olarak; yani,     1 000-2 000 ıslahı, 50 000-60 000'e ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunun için, çok sayıda serbest veteriner hekimle sözleşme yaptık ve sunî tohumlama konusunda, bölgelerde, yoğun bir çalışmamız var. Bunun için çok büyük kaynaklar ayırdık. Maliyetleri düşürmek için, 2005 bütçesinde yem bitkisine verdiğimiz destek 135 trilyon lira olacak arkadaşlar. Dolayısıyla, biz, hayvancılık sektöründe, maliyeti düşürmeden, verimi artırmadan bir noktaya gelemeyeceğimizi biliyoruz. Dolayısıyla, bununla ilgili çalışmalarımız doğru bir zemin üzerinde yürüyor. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin, tarımla ilgili arkadaşlarımın, bu konudaki gelişmeleri bizzat yerinde görmelerini, bu işi yürüten arkadaşlarımla konuşmalarını, yani, gelişmeler konusunda yanlış bir şeyimiz varsa, söylemelerini de arzu ederim. Onlarla diyaloglarımız konusunda hep iyi bir noktadayız; inşallah, daha da iyiye götüreceğiz.

Ben, genel yaklaşımımızı söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Hayvancılık sektörünü geliştirmek zorundayız. Bu sektörü, Avrupa Birliğine girdiğimiz zaman, sürdürülebilir yapmak kaçınılmazdır; bizim, sizin, hepimizin görevidir. Bunu yapabilmemiz için önündeki engel neyse, hayvan kaçakçılığıysa hayvan kaçakçılığı, süt fiyatlarındaki düşmeyse süt fiyatlarındaki müdahale, et fiyatlarındaki düşmeyse ona müdahale... Bunun ilk yansımalarını ette göreceksiniz. Şu anda Et ve Balık Kurumunun devri konusunda gerek yönetim değişikliği gerekse kurumsal olarak Tarım Bakanlığına geçmesi konusundaki çalışmalar son noktasındadır ve ete müdahale edeceğiz.

Sütle ilgili konuda çok çalışma yaptık. Maalesef, sektörde bir müdahale aracının olmaması, elimizi kolumuzu bağlayan bir husustur. Bununla ilgili geçmişteki yapılan özelleştirme çalışmalarında...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Özelleştirme yanlış deyince bizi haksız buluyordunuz; SEK'in özelleştirilmesi sütçüyü batırdı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Gürol Hocam, müsaade edin. Biz sizinle bunu konuşabiliriz.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Ama, bakın, şimdi ikrar ediyorsunuz!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Neyi ikrar ediyorum; hep baştan beri söylüyorum!.. Onuncu defa söylüyorum. Sizin söylediğiniz gibi, siz bizden iki kat daha fazla söylemişsinizdir.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Kaçıncı ikinci kez!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, Et ve Balık Kurumuyla ilgili konuyu söylüyorum.

Sütle ilgili konuda bir müdahale kurumuna ihtiyacımız var bizim. Süt fiyatlarının belli bir seviyenin altına düştüğü anda müdahale edecek bir mekanizmayı kurmak zorundayız biz ve dolayısıyla, gerek prim sistemi gerekse bu üretimi teşvik edici anlamda yeni arayışlarımız sürecektir.

Özellikle, Enis Beyin belirttiği konular dahil olmak üzere, çok dargelirli, okul sütü veya gelir seviyesi çok düşük kesime yönelik olarak, süt tüketimini artırıcı faaliyetlerimizi ve arayışlarımızı sürdürüyoruz; ama, esas olarak, bu ülkede süt talebini artıracak genel bir kampanyaya ihtiyacımız var. Bununla ilgili konularda...

Elbette, bunlar, zaman alıcı şeyler; ama, sektörle ilgili konudaki değerlendirme şu: Bu sektörün gelişmesi önünde süt fiyatlarındaki düşme bir engeldir; bununla ilgili konuda mutlaka bir gelişme sağlamak zorundayız.

Özellikle, Enis Beyin dikkat çektiği bir hususa ben de parmak basmak istiyorum. Süt fiyatlarındaki düşmeden dolayı, üreticilerimiz, kısa vadede de olsa, o çok verimli olan hayvanlarını kesmek, satmak gibi bir yola kesinlikle girmemelidir. Biz, bu sektörü, hayvan varlığımızı ve kalitesini iyileştirerek geliştireceğiz. Yani, bugün için geçici olarak bir zarar söz konusu oldu diye bu kıymetli varlıklarımızı kesecek olursak, bizim, bu defa, katedeceğimiz mesafe veya ayıracağımız kaynak çok daha büyüyecektir.

Ben, sektördeki gelişmenin, bu durumun geçici olduğunu, bir iyileşme için arayışlarımızın sürdüğünü, bu konuda, inşallah, yakında, bu talebi artıracak birkısım tedbirleri hayata geçirmeye muvaffak olacağımızı ifade ediyorum. Bu konuda muhalefetin verdiği dikkat çekme ve uyarı için de kendilerine teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Türkiye'de ekmek israfı hakkındadır.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Mahmut Uğur Çetin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin’in, ekmek israfının nedenlerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Türkiye'de ekmek israfı konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumun ve bunu oluşturan bireylerin en önemli amacı sağlıklı ve üretken olmaktır. Ekonomik ve sosyal yönden kalkınma ve uygar toplumlar arasında yer alma, ancak, sağlıklı bireylerden oluşan toplumlarda mümkündür. Ekmek, toplumumuzun beslenmesinde, asırlardır süregelen alışkanlıkların ve millî kültürün etkisiyle, önemli bir yere sahip olmuştur.

Son üç yılın ortalamasına göre, Türkiye'de 9 800 000 hektar tarım arazisinde buğday ekilmiş ve 19 200 000 ton buğday üretilmiştir. Buna göre, kişi başına yıllık buğday tüketimi 272 kilogramdır.

Ülkemizde, yıllık ortalama 11 000 000 ton buğday un üretimi için kullanılmaktadır. Bu miktarın 10 000 000 tonu ekmek yapımında, 1 000 000 tonu da diğer unlu mamuller yapımında kullanılmaktadır.

Türkiye'de kişi başına, yıllık un tüketimi 50 kilogram olup, un tüketimi bakımından, ülkemiz, dünya tüketiminde ikinci sırada yer almaktadır. Buna karşılık, nüfus artışına rağmen, un tüketiminin artmadığı gözlenmektedir.

Ekmek, karbonhidrat ve protein kaynağı olarak insan beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. Tahıla dayalı beslenmenin hâkim olduğu ülkemizde, kişi başına tüketilen enerjinin yüzde 66'sı tahıldan, bunun da yüzde 56'lık kısmı yalnızca ekmekten, proteinin ise, yüzde 50'si yine ekmekten karşılanmaktadır. Farklı bölge, yaş ve gelir gruplarına göre değişen kişi başına ekmek tüketimi, ülkemizde 100-800 gram/gün arasında olup, ortalama 400 gram/gündür. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde, kişi başına ekmek tüketimi, yıllık 40-50 kilogram arasında değişiyor. Türkiye'de ise, bu ülkelere kıyasla, kişi başına 3-4 kat daha fazla ekmek tüketiliyor.

Yukarıda verilen bilgiler, buğdayın ve dolaylı olarak ekmeğin toplumumuzun beslenmesinde ve ülke ekonomisindeki yerini net olarak ortaya koymaktadır.

Yere düştüğünde öpüp alnımıza koyduğumuz, doyuran, besleyen, büyüten ekmeğe saygıda kusur etmiyoruz; ancak, ekonomik açıdan hiç de saygılı davranmıyoruz.

Türkiye'de günde 120 000 000 ekmek üretiliyor; fakat, bunun 15 000 000'u israf ediliyor. İsraf edilen ekmeğin ekonomik büyüklüğü ise yıllık 900 000 000 doları buluyor. Ekmek israfıyla ilgili yayınlanan bir rapor, Türkiye'deki israfın boyutlarının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. "Ekmekteki kayıp ekonomi" başlıklı bir rapora göre, her 10 ekmeğin 8'i tüketiliyor, 2'si israf ediliyor. Rapora göre, Türkiye'de günlük ekmek üretimi, yaklaşık 120 000 000 adedi bulurken, yılda yaklaşık 44 milyar ekmek üretiliyor. Bu ekmeklerin yüzde 16'sı evlerde olmak üzere, yaklaşık 40 milyar adedi tüketiliyor, 5 milyar adedi ise, israf ediliyor; günlük kayıp rakamı 2 000 000 doları aşıyor.

Ekmek israfında başı İstanbul çekiyor. İstanbul'da günde 2 000 000 ekmek israf edilirken, İzmir ve Ankara'da heba olan ekmek sayısı yaklaşık 700 000'i buluyor.

Ekmeğin çöpe atılmasında en önemli faktör ise bayatlaması; bayatlayan ekmeğin yüzde 6'sı doğrudan çöpe atılıyor, yüzde 35'i ise hayvan yemi olarak kullanılıyor. Ekmek israfının yüzde 70'ini lokanta, restoran, yemekhaneler gibi toplu yemek üretimi yerleri yapıyor. Özellikle turistik otel ve lokantalarda ekmek israfının boyutu daha da büyüyor. Gelir düzeyi arttıkça da ekmek tüketimi azalıyor; ancak, ekmek israfı yükseliyor. Ekmekteki israfına, özellikle büyük kentlerde mevcut fırın sayısı ve kapasitesinin ihtiyaçtan çok daha fazla olması, rekabet sebebiyle tüketim miktarından fazla üretim yapılması ve tüketicinin ihtiyacından fazla ekmek satın alması neden oluyor.

Yapılan bir ankete katılanlar, ekmek israfının temel nedenlerini; yüzde 42,81'i tüketilebileceğinden fazla ekmek alınması, yüzde 27,83'ü ekmeğin çok kısa sürede bayatlaması, yüzde 14,37'si ekmeğin uygun olmayan koşullarda saklanması, yüzde 8,87'si ekmek kalitesinin düşüklüğü, yüzde 5,2'si ise tüketimde düşüş eğilimi, yüzde 0,92'si gramaj fazlalığı olarak ifade etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Burada en önemli israf nedeni, ihtiyaçtan fazla ekmek satın alınması, ikinci olarak da bayatlama problemidir; muhafaza şartlarının bozukluğu üçüncü sırada yer almaktadır.

Herkesçe kabul gören kaliteli ekmeğe ulaşmada ekmek üretimi ve tüketimiyle ilgili olan taraflara; devlete, üreticiye, tüketiciye çeşitli görevler düşmektedir.

 Devlet adına kontrol görevini yürüten otorite için öneriler: Fırın ve satış yerlerinin hijyen ve kalitesini sıkı takibe almalı, tüketicinin olumsuz düşüncelerini yok etmelidir.

Ekmeğin fırından bakkala naklinde kasalara uygun polietilen ambalaj ile korumaya alınması, satış yerlerinde ise, en azından, ekmeğinin, tüketiciye mutlaka poşet içinde verilmesinin mecburî hale getirilmesi gerekmektedir.

Ekmek üreticileri için yapılacak öneriler ise; ekmek üreticileri, tüketicinin isteğine uygun kalitede ekmek üretebilmek için kaliteli hammadde, teknoloji ve işçiliğe önem vermelidir.

Sanitasyona uygun üretim için, temizlik, haşere kontrolü, elek kullanımı, çalışanların hijyenik bakım ve kontrolü gibi hususlarda azamî özen gösterilmelidir.

Normal ekmek fırınlarında, francala ekmek tipi yanında oldukça iyi talep gören papatya ve taşekmek tiplerine de yer verilmelidir. Besin değeri katkılamayla artırılmış ekmeklere de çeşitler arasında mutlaka yer verilmelidir.

Tüketicinin, ekmeğini ambalajlı olarak tercih etmesi de, poşet içinde saklaması dikkate alınarak uygun ve sağlıklı bir poşet içinde ekmeği tüketiciye takdim etmelidir. Ekmeğin satış noktalarına ulaştırılmasında mutlaka kasa içini polietilen ambalaja yer verilmeli, ekmek dış etkilere karşı korumaya alınmalıdır.

Tüketici için yapılacak öneriler ise şunlardan ibarettir: Tüketiciler, ekmek kalitesi ve hijyenle ilgili konularda hakkını aramalı, kaliteden yana tercihini iyi kullanmalı, üreticiyi kaliteli üretime yönlendirecek şekilde tavır göstermelidir. Ekmek muhafazada, kısa süreli saklamada, oda şartlarında hava geçirmez hijyenik poşetlerden faydalanmalı, uzun süreli saklamada derin dondurucu veya buzlukta muhafaza edilmeli, 60-65 derecede ısıtılarak kullanılmalıdır. Bayat ekmekleri doğrayıp kurutarak uzun süre muhafaza etmek mümkündür. Bayat ekmekler çeşitli yemeklerde değerlendirilerek israf önlenmelidir.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; özetle, ekmek israfını en aza indirmek için, her şeyden önce, tüketicinin, ekmeğin muhafazasını ve bayatlayan ekmeğin değerlendirilmesi hususunda bilinçlendirilmesi, ekmek çeşitliliğinin kaliteyle birlikte artırılması gerekmektedir.

Ayrıca, küflenen ekmeklerin hayvanlara yedirilmesinden dolaylı olarak insan sağlığının nasıl etkilendiğinin halka anlatılması gerekmekte olduğunu belirtiyor, burada sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sunuşun Kâtip Üye tarafından oturarak yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/830)

                                                                           24 Mayıs 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 5 Ocak 2005 tarih ve 67 sayılı Kararı ile Hindistan Halk Temsilcileri Meclisi (Lok Sabha) Başkanı Sayın Somnath Chatterjee ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2.- Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu’nun, Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini (2/364) geri aldığına ilişkin önergesi (4/299)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/364 esas numaralı "Telsiz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim" tarafımdan geri çekilmiştir.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.                                                    24.5.2005

                                                        Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu

                                                                              Muğla

BAŞKAN - Adalet Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/435) (S. Sayısı: 894)

BAŞKAN - 3 üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 193 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren 48 saat geçmediğinden, başlayamıyoruz.

4 üncü sırada yer alan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/451) (S. Sayısı: 902) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 5275 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin onüçüncü fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde, bu yükümlülüklere uymama tarihi ile hak ederek salıverilme tarihi arasındaki süreyi geçmemek koşuluyla takdir edilecek bir sürenin,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun.

Sayın Ünlütepe'nin şahsı adına da söz isteği olduğundan, süresini birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yapan 902 sıra sayılı teklifin 8 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 8 inci maddesiyle, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin onüçüncü fıkrasının (b) bendinde değişiklik yapılmaktadır. Bu madde, şartlı salıvermeyi düzenlemektedir.

Ben, öncelikle, bu Yasanın değişikliğine niçin gerek duyuldu, neden böyle bir yasa değişikliğine gidildi, onun üzerinde durmak istiyorum. Hepinizin de bildiği gibi, Avrupa Birliği giriş süreci içinde, hızlandırılmış yasalardan birisi de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanundu. Bu Kanun, komisyonlarda, Genel Kurulda görüşülmüş ve Aralık 2004'te, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Uygulaması 1 Nisan 2005'te başlayacaktı; fakat, diğer yasal düzenlemelerin yetiştirilememesi nedeniyle, Mart 2005'te, son günü çıkardığımız bir yasayla, bu yasanın uygulanması 1 Nisandan 1 Hazirana ertelenmiştir. Bu sırada, 1 Haziran 2005 tarihine bu yasanın uygulanması ertelenince, söz konusu kanunun uygulanmasına başlandığında ortaya çıkabilecek muhtemel aksaklık ve eksiklikler tespit edilmiş ve bunları giderebilmek amacıyla ve bu gerekçeye dayalı olarak, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara ve Tokat Milletvekili Zeyid Aslan tarafından bir kanun teklifi verilmiştir.

Şimdi, buradaki gerekçe aynen şu: Kanunun uygulanmasına başlandığında ortaya çıkabilecek muhtemel aksaklık ve eksiklikler... Şimdi, acaba, değerli milletvekillerimizin tespit ettiği, ortaya çıkabilecek aksaklıkları, eksiklikleri, Sayın Adalet Bakanlığının değerli kadroları tespit edemiyor da, Adalet Bakanlığına bağlı bu kurumlardan Sayın Bakanlığa gerekli bilgi akışları yapılamıyor da, değerli milletvekillerimize bu bilgi akışları yapılıp değerlendirilebiliyor ve Bakanlık da bu teklife katılıyorsa, o zaman, Bakanlık sınıfta kaldı Sayın Bakan! Açıkçası, demek ki, Bakanlığınız elemanları bu bilgiden uzaktır!

Şimdi, uygulamaya girmeyen bir yasanın üzerinde değişiklikler getiriyorsunuz. Nedir tespit edilen hususlar? Değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu yasa teklifini verdikten sonra, çıkıp bu kürsüde, yasanın önemini, değişiklik tekliflerini anlatamadılar. Bu gerekçede tespit edilen eksiklikler nedir, bunu anlatsınlar; onlar anlatamıyor; ama, demek ki, Sayın Bakanlığa da gerekli bilgiler ulaşmıyor. Değişik bir yöntem! Bu da şu: Hükümet, Bakanlık, artık, tasarıları Meclise göndermek yerine, Bakanlıkta hazırladığı birtakım metinleri değerli milletvekillerimize vererek, bunları yasalaştırma yöntemine gidiyor. Bu, sizin eskiden beri alıştığınız bir takıyyenin devamından başka bir şey değildir. Hukukta aldatmaca olmaz. Hukuk, uzun incelemelerin sonucunda kuralları oluşturur.

Şimdi, uygulamaya girmeyen bir yasada değişiklik yapıyoruz. Değişiklik gerekçelerinin doyurucu ve yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz; hayır. Bu değişiklikler, hukuku, hukuk devletini, demokrasiyi, insan haklarını daraltan düzenlemelerdir. Hukuk devleti olmanın gerekleriyle bağdaşmamaktadır. 2004 yılında yaptığımız düzenlemeyle, 1965 yılından beri uygulanan 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yaptık. Kişi hak ve özgürlüklerine değer verdiğimizi belirttik. Bu doğrultuda düzenlemeler yapılırken şimdi ne yapıyoruz; verdiklerimizi geri alıyoruz. Avrupa Birliğine gireceğiz, bize tarih verilecek umuduyla cezaevlerindeki uygulamalarda, infaz sisteminde iyileştirmeler yapılmaya çalışılmış, şimdi  bundan geri dönüyoruz.

Bakın Sayın Bakanım, bu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Mecliste kabulünden sonra yaptığınız konuşmayı size okumak istiyorum: "Bu yasa, 17 Aralık öncesi çıkarmamız gereken son yasaydı; bunu, elbirliğiyle gerçekleştirdik. Bu yasanın getirdiği yenilikler, içerdiği hükümlerden daha önemli, daha anlamlı bir konumu var. Artık, kimsenin söyleyeceği bir şeyi kalmadı. İki yıldır gece gündüz çalışarak üzerine düşen görevi Meclis yaptı. Türkiye'deki köklü değişimin hukukî altyapısını oluşturmak için gece gündüz çalıştı; bunu da başardı.

Şimdi, aynen şu: Biz, Türkiye olarak, özellikle son iki yıldır Avrupalıları yanıltmadık, onları şaşırttık." Doğrudur Sayın Bakan, Avrupalıları yanıltmadınız, şaşırttınız; ama, bizi de şaşırttınız! Sırf, Avrupa Birliğine girebilme süreci için, cezaevlerindeki uygulamaları araç olarak kullanarak-araç olarak kullanarak- hızlı bir şekilde çıkardığınız yasayı bugün yeniden görüşüyoruz. Yani, Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanlığı olarak, o başarılı bir şekilde gösterdiğiniz yasayı, bugün, beş ay sonra tekrar değişiklik teklifiyle bize geliyorsunuz. Siz, hükümet olarak, beş ay sonrasını göremiyor musunuz?! Beş ay sonrasının  düzenlemesini yapmaktan Bakanlık kadroları âciz mi?! Bu Meclise, beş ayda, aynı yasayı iki sefer görüştürme ihtiyacını neden duyuyorsunuz?! Biz, topluma ne söyleyeceğiz?!

Bu Meclisin itibarı, çıkardığı yasalarla değer kazanır. Çıkardığımız yasaları, ya kendiniz değiştiriyorsunuz -olmadı, yaz boz tahtası- ya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri döndürülüyor veya Anayasa Mahkemesinden geri döndürülüyor. Bu Meclis, çok çalışarak itibar kazanmaz; bu Meclis, az çalışır ama doğru karar verirse itibar kazanır, yücelir. Lütfen, bu konuda çalışmaya yönlendirin.

Sayın Bakan, bu nedenle, demin de söylediğim gibi, siz, AKP olarak, alışkanlıklarınızdan kurtulamadınız, takıyye politikalarınızı, Avrupa Birliğine giriş sürecinde de bu yasayı çıkararak uyguladınız.

Bakın, bu yasa görüşülürken, daha aralık ayında görüşülürken, o zaman, Cumhuriyet Halk Partisinin grup sözcüleri, bu yasa üzerindeki düşüncelerini söylemişler. Hukuk devleti, insan haklarının yaşama geçirilmesini, adaletin sağlanmasını ve güvenliğin temin edilmesini amaçlar. O dönemde, bu yasalar, hızlı bir şekilde görüşülmüş ve o dönemde, biz, uygulamalarının ciddî sıkıntılar yarattığı, cezaevlerinde zaman zaman meydana gelen ve kamuoyunda günlerce tartışılan olay ve olayların doğmasına neden olan saikleri düzenleyecek olan bir yasa... Açıkçası toplumsal olayları düzenleyen yasalar, geniş çerçevelerde tartışılmalı. Eski yasanın uygulanması sürecinde cezaevlerinde meydana gelen olaylar ve aksayan yönler değerlendirilmeli. Daha iyi bir metin hazırlanabilmesi için, aceleci olmayalım, dedik ve dediklerimiz çıkıyor. Beş ay sonra, sizlerin gerekçe olarak gösterdiğiniz konuları, yeniden, bugün, burada tartışıyoruz.

Çağımız, insan haklarının en üst seviyeye çıktığı bir dönem. İnfaz,  ceza mahkemelerince  -bildiğiniz gibi- verilen kararların yerine getirilmesidir. Bu yasa, insan hak ve özgürlükleriyle doğrudan ilgilidir. İnfaz sistemi, doğrudan doğruya, insan özgürlüğüyle birliktelik sağlar.

Şimdi, baktığımızda, Türkiye'nin konumunu incelediğimizde, bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, hukuka aykırı yargılama, hukuka aykırı delil elde etme, haksız ve kötü muameleden dolayı, biryığın tazminata mahkûm olmuştur. Biz, bunların, artık, olmasını istemiyoruz. Zaman zaman, bu eleştirileri getirdiğimizde, ilgililer, Türkiye Cumhuriyetinin, henüz, demokratik açıdan, hukuk açısından olağan koşullara, olağan bir düzene geçmesi için zamana ihtiyacı var. O zaman, herhalde, olağan koşullara biz yetişemeyeceğiz, olağan koşullara biz geçemeyeceğiz; devamlı olağanüstü düzenlemelerle bu ülkeyi yönetmeye çalışırsak, olağan hayatı herhalde çocuklarımız görecektir.

Örneğin, hukukun temel ilkelerini değiştirecek birtakım kuralları getiriyoruz. Dün, bu yasanın 6 ncı maddesini kabul ettik, hükümlünün rızası alınma koşulunu getirdik.

Değerli arkadaşlar, bir yıldan fazla ceza alanlara vasi tayin edilir. On yıla yakın bir ceza alan bir hükümlünün, siz, nasıl rızasını alabilirsiniz?! Hükümlünün, şahsî haklarını ne şekilde kullanabileceğini, kişiye bağlı olan hakları nasıl ve ne şekilde kullanabileceği, hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğretilir, birinci sınıfında. Şimdi, vasi altında olan bir hükümlüden, yargıç, düşüncesini alacak! Nasıl alabilir, hangi yargıç alabilir bunu?! "Efendim, daha önceki yasada uygulama var!.." Biz, hukuksuzlukları örnek göstermek değil, çağı yakalayacak, hukukun üstünlüğünü yaratacak, hukuk devletini yaratacak kuralları getirmek zorundayız. Açıkçası, hukuksuzluk... Vasinin düşüncesini yargıç alamaz; alırsa suçtur. O hükümlü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilir. Yapmayın; bu tür değişikliklerle hukuku kısıtlamayın. Hukuk, özgürlüklerle gelişir; hukuk devleti, insan haklarının tanınmasıyla gelişir; ama, biz, daraltarak bir şeylere gitmeye çalışıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ayrıca, bu 107 nci maddenin şartlı salıvermeyi düzenleyen madde içindeki bazı fıkraların Anayasaya aykırı olduğunu da söylemek istiyorum. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı hükümler bulunmakta. Örneğin, adi suçlar ile fikir suçlarından hükümlülerde infaz uygulaması farklı şekilde yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen...

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Anayasanın 10 uncu maddesinde bulunan, eşitlik ilkesine, kanun önünde eşit olabilme ilkesine aykırılıklar vardır. Şimdi, zaten, yeni yapılan bu yasayla, 2004 Aralığında kabul edilen bu yasayla şartlı salıvermenin koşulları artırılmıştı; ama, şimdi, daha da bir hukuksuz ortamı yaratıyoruz. Açıkçası, bu yasadaki değişiklikler daha iyi bir düzenleme mi; hayır. Demin de söylediğim gibi, daha da hukuku daraltan, daha da insan haklarını daraltan bir yasadır. Acelecilik, yeterince inceleyememe, tartışmama, yasa üzerinde araştırma yapamama, bizleri, yaptıklarımızı düzeltmeye yöneltir bugün olduğu gibi; bu, kaçınılmazdır. Bu durum ise, bize olan güveni yitirmemize sebep olur.

Ben, bu tür yanlışlıkların, bu tür eksikliklerin olmaması dileğiyle, bundan sonra çok daha uzun bir dönemde yasalar üzerinde araştırma yapabileceğimiz inancıyla, hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 5275 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş hükümlülerin mahkûm oldukları altı ay veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkeme veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Emek, sürenizi birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 902 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 9 uncu maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz (2/451) esas numaralı kanun teklifi, Adalet Komisyonunda 5.5.2005 tarihinde görüşülmüş, geneli üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edilmiş; ancak, maddelerinin ayrıntılı bir biçimde incelenerek düzenlemesi için altkomisyona havale edilmiştir. Altkomisyon, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye Barolar Birliği temsilcileri ile üniversite öğretim üyelerinin katılımlarıyla bir rapor hazırlayarak Adalet Komisyonuna sunmuştur. Adalet Komisyonu, 17.5.2005 tarihli birleşiminde, altkomisyonca hazırlanan metni esas alarak kanun teklifini görüşmüş, bazı ek ve değişiklikler yaparak teklifin maddelerini kabul etmiştir.

Sayın milletvekilleri, her şeyden önce belirtmek gerekir ki, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle kişi hak ve özgürlükleri daha iyi hale getirilmediği gibi, kanun daha demokratik yapıya kavuşturulmuş değildir. Bu bağlamda, hükümlüler ve tutuklular daha güvencesiz hale getirilmiştir. Bu düzenlemeler, hükümlü ve tutukluların haklarını önemli ölçüde sınırlamıştır. Açık ifadesiyle, yapılan bu değişiklikler, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu daha da demokratikleştirmediği gibi, kişi hak ve özgürlüklerini ve kişi güvenliğini daha kötü duruma sokmuştur. Ayrıca, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan hükümler ihtiva etmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, teklifin, Anayasanın hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan ve antidemokratik olan düzenlemelerine karşıyız. Yasama çalışmalarında özgürlüklerin genişletilmesi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yaşatılması Cumhuriyet Halk Partisinin asla vazgeçemeyeceği, ısrarla takip edeceği ilkelerdir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidar olmasından bu yana, bu Yüce Mecliste çok sayıda kanun tasarı ve teklifini yasalaştırdık. Yasa tasarılarının yeterince iyi hazırlanmadığını, ilgili çevrelerin görüşlerinin alınmadığını ve katılımlarının sağlanmadığını yaşayarak gördük. Bu nedenle, toplumsal anlaşma sağlanmadan tasarı ve teklifler yasalaşmıştır. Artık alıştık; Adalet ve Kalkınma Partisinin devri iktidarında, yasa tasarıları yeterince tartışılmadan, görüşülmeden, hata ve yanlışlardan arındırılmadan Genel Kuruldan geçmektedir. Yüce Meclis, bu dönemde, bir bakıma, hükümetten gelen tasarıların tasdik mercii haline getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yasama yetkisi, Anayasamızın öngördüğü üzere, millet adına Yüce Mecliste olup, bu yetki, Büyük Türk Milleti adına, siz vekiller tarafından kullanılmaktadır. Bunu kullanırken işin aceleye getirilmesi, özgür tartışma ve katılımcılıktan uzaklaşarak parmak hesabıyla oldubitti yaratılması, kanun yapma tekniğine ve yasama faaliyetine uygun değildir. Dün Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili arkadaşlarımın oylarıyla kabul edilen bu haftaki çalışma gündeminde de aynı durumla karşılaştık.

Değerli arkadaşlarım, hatırlayınız, bir olağanüstü toplantı çağrısıyla, eylül ayında, Türk Ceza Kanununu, buna bağlı Ceza Muhakemeleri Kanununu, Ceza İnfaz Kanununu, topyekûn, 6 Ekime ve 17 Aralığa yetiştirmek için büyük bir çaba sarf ettik ve ne ilginçtir ki, olağanüstü toplantıyla Türk Ceza Kanununu görüşüp tamamlamak üzere olduğumuz bir anda, yürürlük ve yürütme maddesine geldiğimizde, Komisyon Başkanımız tarafından tasarı geri çekildi ve o günleri hatırlayınız, ciddî tartışmalar yaşandı ve daha sonra, bildiğiniz o gelişmelerin sonunda, tasarı, tekrar, Genel Kurulun önüne geldi ve yasalaştırdık. Genel Kurulda yasalaşan bu tasarı 1 Nisanda yürürlüğe girecekti. Bununla ilgili olarak her türlü çalışma bütün ilgili çevrelerce yapıldı; ama, hafta kala, Sayın Başbakanın Kuzey Afrika'dan verdiği bir talimatla yasanın yürürlüğe girmesi 1 Hazirana ertelendi.

Şimdi, merak ediyorum, Sayın Bakan, siz o günlerde çok sıkıntılı bir süreci yaşadınız, biliyorum. Şimdi, bu haftaki gündemimizde yeniden Ceza Kanunu, yeniden İnfaz Tedbirleri Kanunu, yeniden Ceza Muhakemeleri Kanunlarını görüşeceğiz. 1 Hazirana sayılı günler var. Şimdi, bir milletvekili olarak, milletin huzurunda soruyorum; gerçekten, 1 Haziranda bu yasalar yürürlüğe girecek mi, uygulanacak mı?

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisini böylesine bir durumda olağanüstü koşullarda çalışmaya yönlendireceksiniz ve yapılan yasaları yürürlük tarihinde yürürlüğe sokmayıp geri alacaksınız, yürürlüklerini erteleyeceksiniz, hiçbir uygulama yapılmadan, nerede aksaklık var, zaman içinde bunları nasıl düzeltiriz anlayışına bakmadan, hemen bir yeni değişiklikle karşı karşıya geleceğiz.

Değerli arkadaşlarım, çok açık, ya sipariş yasa tasarılarıyla karşılaştık bu Mecliste... Hatırlayınız, Eve Dönüş Yasasını bir hatırlayınız. O günlerde, Türkiye'de, âdeta Eve Dönüş Yasası Yüce Mecliste kabul edilirse, malum terör örgütü, artık, Kuzey Irak dağlarından Türkiye'ye gelecek -çünkü, birileri öyle yönlendirmişti- ve bu iş sona erecekti. Biz hazır elimizdekini, cezaevlerindekini bu yasayla bıraktık, Kuzey Irak dağlarındakiler de yine bütün varlıklarını devam ettirdiler. Şimdi o coğrafyada çok ciddî durumlarla nasıl karşılaştığımız bellidir.

Çok değerli arkadaşlarım, şunu çok açık ifade edeyim; yasa yaparken böylesine acele davranmanın bir mantığı ve gereği yok. Bilirsiniz, bir halk deyişimiz vardır; acele işe şeytan karışır. On yıllara çözüm sağlayacak yasaları düzenlerken kendimizi aceleden de, şeytandan da sakınmalıyız değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız süreçte bu acele tavrımız, ben yaptım oldu anlayışı, tasarıların hata ve yanlışlarından arındırılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesi kamu düzenini olumsuz etkilediği gibi, vetolar, yürürlüğün durdurulması kararları, iptal kararları birbirini takip ediyor.

Sayın milletvekilleri, kısaca bir sunuş yapacağım. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu günden bugüne kadar yasalaşan teklif ve tasarı sayısı aşağı yukarı 577'dir. Bu yasaların 258'i uluslararası sözleşmelerin onaylanmasına dair kanundur. Uluslararası  sözleşmeler dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan 319 yasadan 14'ü veto edilmiş, 51'i de Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Buna göre yaklaşık her 10 yasadan 1'i Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş; yine, yaklaşık her 6 yasadan 1'i Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Bu davaların büyük çoğunluğunda yürürlüğün durdurulması ve iptal kararları verilmiştir. Bu yasaların içinde AB uyum paketi içinde çıkan yasalar, bütçe yasaları ve kesinhesap kanunları gibi yasaların da olduğu düşünülürse, hukukdışılık savlarının boyutu daha da büyümektedir.

Sayın milletvekilleri, bu tablo, yasaların iyi bir şekilde hazırlanmamasının, komisyonlarda ve Genel Kurulda alelacele görüşülmesinin yarattığı bir tablodur. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, diğer kanunlar gibi aynı anlayışla ele alındığından, toplumsal uzlaşma ve mutabakat yansıtmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kanun teklifinin 9 uncu maddesinde "kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş hükümlülerin mahkûm oldukları altı ay veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkeme ve yükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir" hükmü vardır. Söz konusu düzenleme herhangi bir olumsuzluk taşımadığı gibi, bu koşulları taşıyan yurttaşlarımıza çözüm sağladığı için olumlu buluyoruz. Uygulamada da olumlu sonuçlar vermesini diler, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi en içten saygı ve sevgilerimle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.

9 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Yasanın yürürlüğe girmesi çok önemli bir konu!

FARUK ÇELİK (Bursa) - Tabiî, nasıl girecek, yürüyerek mi?!.

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, çok değerli bir arkadaşımız, bu yasanın bana göre olmadığını söyledi. Ben, hukuk kökenliyim. Bana göre mi değil mi onu da bilemiyorum; ama, şunu söyleyeyim; söz almamın ana nedeni, bu yasa bağlamında, düşünce özgürlüğünü savunmak, savunmaya çalışmak.

Değerli arkadaşlar, çok iyi ki, Sayın Adalet Bakanımız da burada. Dün, burada yapılan gündemdışı konuşmalarda, İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yapılacak olan bir toplantı gündeme getirildi ve Ermeni soykırımı konusunun tartışılması konusunda görüşler belirtildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önce şunu söyleyeyim: Bu toplantı henüz yapılmadan ve nelerin konuşulacağı açıklık kazanmadan gündeme getirilerek suçlanması, kanımca, hiç de doğru olmamıştır. Biz, bu çatı altında, özgürlükleri savunmak zorundayız. Aydınlanmacı Fransız düşünürü Voltaire'in ikiyüz küsur sene önce belirttiği gibi "sözlerinize katılmıyorum; ama, o sözleri söyleme hakkınızı sonuna kadar savunacağım" görüşünü benimsemediğimiz takdirde, hak ve hukuktan, özgürlükten, açılımdan, gelişmeden söz etme olanağımız, şansımız kalmaz. Özellikle, Yüce Meclisin çatısı altında düşünce özgürlüğünü sonuna kadar savunmak zorundayız. Ben, üniversite kökenli bir arkadaşınızım ve bilimsel sorunların, bilimsel tartışmaların, yine o çerçevede çözüme kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum. O nedenle söz aldım Sayın Başkan; çok teşekkür ederim.

Bir başka şey daha yapıldı o çerçevede; yalnız o toplantıya katılacak kişiler değil, kurumlar suçlandı, üniversiteler suçlandı, çağrı çıkarıldı, YÖK suçlandı.

Değerli arkadaşlar, benim bildiğim, suç kişiseldir ve bunun hesabının görüleceği yer yargıdır, savcılardır, mahkemelerdir. Şimdi, bu şey olmadan, kurumsal suçlamalar çok da doğru değil; kurumları zedeler, kurumları çalışamaz hale getirir ve bizim, bu çatı altında buna yol açmamamız gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki, o toplantıya ilişkin olarak, kamuoyunda oldukça sağlıklı bir şey de vardı, tartışma ortamı da oluşuyordu, karşılıklı, çağrıldın- çağrılmadın görüşleri dile getiriliyordu. Kanımca, Yüce Meclisin, arkadaşlarımızın yapması gereken, o sorunun çözümünü yine o düzlemde bırakmak olmalıydı. Eğer, öyle yapılsaydı, yine, kanımca -kişisel söz aldım zaten- Türkiye çok daha kârlı çıkardı. Türkiye'yi, İsviçre'nin bir kantonuyla kıyaslamaya gönlümüz razı olmamalı, Ermenistan'ın yaptıklarıyla kıyaslamaya gönlümüz razı olmamalı. Türkiye, büyük oynamalı; Türkiye, halkının hoşgörüsüyle, imparatorluk sonrasında çok değişik etnik grupların, çok değişik düşüncelerin, çok farklı eğilimlerin yoğrulduğu, hamur haline geldiği, güçlendiği, olgun ve büyük bir ülke konumunu korumak zorundadır, bunu güçlendirmek zorundadır. Bu da ancak düşünce özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıkmakla, onu korumakla, kollamakla olur. Üniversiteleri, basını, kamuoyuyla, Türkiye'nin, özgürlükleri savunurken haklı davalarında haksız duruma düşmesine izin vermemek gerekir. Ben inanıyorum ki, Yüce Meclis, bu konudaki duyarlılığını sürdürecektir.

Değerli arkadaşlar, çok fazla örnek vermek istemem; ama, Vietnam savaşının en acımasız günlerinde, New Jersey Üniversitesinin -devlet üniversitesinin- tarih profesörünün bir deyişini, o üniversite yetkilileri ve mütevelli heyeti, Amerikan Anayasasına dayanarak, koruma altına alabilmiştir. O tarih Profesörü Eugene Genevose  "ben, düşmanın galip gelmesinden memnun olurum" gibi bir laf etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikada bitiriyorum.

Biz davamızda haklıyız, biz imza attık, sözde Ermeni soykırımını başka parlamentolara da bildirerek tutumumuzu sergiledik. Bunun ötesindeki gidişata, olana bitene Yüce Meclisin, özellikle de hükümetimizin bu tür karışmasını çok da sağlıklı bulmadığımı; bunun, özgürlüklerin açılması ve gelişmemiz yönünden çok da uygun olmadığını belirtmek için söz aldım.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Madde üzerinde, şahsı adına, ikinci söz isteği, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan'a ait.

Buyurun Sayın Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimizin 10 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ben, sadece, tutanaklara bazı hususların geçmesi açısından söz aldım. Gerek dün gerekse bugün devam eden görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi adına kürsüye çıkan arkadaşlarımız, özellikle bir şeyin üzerine çok yoğun vurgu yaptılar; bu da, Kilis Milletvekilimiz Hasan Kara'yla birlikte vermiş olduğumuz bu teklifin, bizim teklifimiz olmadığı, Bakanlığın hazırladığı, bizim de karakalem imza attığımız şeklindeki beyanlarıdır.

Değerli arkadaşlar, özellikle bir şeyi burada söylemek istiyorum. Zaman zaman hepimiz, Meclisin yasalara katkı yapamadığından şikâyet ediyoruz ve bundan da en fazla şikâyetçi olan taraf ise Cumhuriyet Halk Partisi. Şu ana kadar, 22 nci Dönemde görüştüğümüz kanunlardan, belki teklif olarak görüşülen birkaç kanundan bir tanesini görüşüyoruz. Ben beklerdim ki -eksiğiyle, hatasıyla, yanlışıyla mutlaka eleştiriler olacaktır- bu eleştiriler, kanunun kendi içerisinde geçen metin ve cümlelerle, mantığıyla ilgili eleştiriler olsaydı hiç kimsenin diyeceği bir şey olmazdı; fakat, iki milletvekili tarafından teklif olarak getirilen bu kanunla ilgili, milletvekillerinin onurunu rencide edecek şekilde, sanki milletvekilleri kanun hazırlayamazmış tarzında bir yaklaşımı çok sağlıklı ve çok doğru bulmuyorum.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Bu kanunun şu ana kadar görüştüğümüz maddelerinin içerisinde geçen 6 ncı maddesi hariç diğer tüm maddeleri, Kilis Milletvekilimiz Hasan Kara ile birlikte tarafımızdan hazırlanmış ve Meclise sunulmuştur. Bunun bu şekilde bilinmesini istiyorum. Elbette ki, kanun tekniği açısından bu kanunun hazırlanmasında bürokrat arkadaşlarımızdan mutlaka görüşler alınmıştır, istişareler yapılmıştır; uygulamanın içerisinde olan insanlardan görüşler alınmış, istişareler yapılmıştır.

Denildi ki: "Daha uygulamaya bile geçmeden bu aksaklıkları arkadaşlarımız nasıl tespit etti?" Aslında, tebrik etmeniz lazım. Olabilecek aksaklıkların, bu Meclis çatısı altında çalışan arkadaşlarımız tarafından muhtemel aksaklıkların tespit edilebilmiş olmasının, ben, eleştirilecek değil, tebrik edilecek bir husus olduğuna inanıyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Biz seni tebrik ediyoruz.

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, bir kez daha tutanaklara geçmesi açısından, bu teklifin, Kilis Milletvekilimiz Hasan Kara ve şahsım tarafından hazırlanıp Meclise sevk edildiğini belirtiyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

10 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.27
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale),Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

5 inci sırada yer alan Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adlî Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Adli Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S. Sayısı: 899) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 899 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 899 sıra sayılı Adlî Sicil Kanunu Teklifiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce, yine, bu kanun teklifinin tasarı olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bugüne kadar değişiklik tekliflerinin Yüce Meclise gelmesinde, hemen hemen burada konuşma yapan bütün hukukçu arkadaşlarımızın dile getirdiği gibi, gerçekten, bunların, elbette, sayın milletvekillerimiz tarafından teklif şeklinde getirilmesi, Anayasada verilen belli başlı yasama görevlerinden biridir; bunu hepimiz saygıyla karşılıyoruz. Elbette, Yüce Meclisin üyelerinin görevi, yasa teklifi getirmektir, Meclisin huzurunda bu teklifleri sonuna kadar savunmaktır ve kanunlaştırmaktır. Böyle bir teklifle karşı karşıyayız.

Tabiî, teklifin adına bakıldığında, "Adlî Sicil Kanunu" adında bir teklifin olduğunu görmekteyiz. Şimdi, Adlî Sicil Kanunu neyin uzantısıdır, devamıdır?.. Toplumun, sosyal bir toplumun temel yapısına bakıldığında, eğer bir tarif ve tabir gerekirse, Türk Ceza Kanunu, bu sosyal toplumun aort damarlarındandır. Türk Ceza Kanunu aort damarı ise, onun uygulanabilirlik alanını hayata geçirebilecek, CMK gibi, İnfaz Kanunu gibi ve Adlî Sicil Kanunu gibi kanunlar da, bu sosyal toplumun, Türk Ceza Kanunu yanında, kılcal damarlarıdır. Yani, Türk Ceza Kanununa göre, işlenmiş olan bir suça ceza verebilmenin, cezasını verebilmenin yolu ve yöntemi, bağımsız yargı organlarıdır, bağımsız yargı organlarını temsil eden yargı mensuplarıdır ve bağımsız yargıçlardır.

Bu mahkemelerce verilmiş olan kararların, elbette, infazı gerekecektir veya mahkemelerce verilen kararların, eğer şartları varsa, infazına gerek görülmeyecektir. Bu infaz edilecek cezaların başında da, elbette, suçun ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapisten tutalım, müebbet hapis, süreli hapis ve bunun dışında da, yeni bir sistemle; yani, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan kanunlarımızla birlikte, yeni bir sistemle, adlî para cezasıdır.

Şimdi, bu cezaların, mahkemeler tarafından verilmiş bulunan cezaların infaz aşamasını, dün görüşmüş olduğumuz birtakım değişikliklerle, yine, cezaların ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kanunla yerine getireceğiz. Bunun da yürürlük tarihi, yine, 1 Haziran 2005 tarihidir.

Değerli arkadaşlarım, o günden, diliyoruz ve istiyoruz ki -1 Haziran 2005 tarihi miladî bir tarih; ama, önümüzdeki günlerde, toplumun değişen ihtiyaçlarına göre de, değişmesi en az kanunlar olarak yürürlüğe giren kanunlar olsun. Bu kanunların başında, konuşmamızın ilk cümlelerinde de bahsettiğimiz gibi, Türk Ceza Kanunu gelmektedir, Ceza Mahkemesi Kanunu gelmektedir, Cezaların ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı gelmektedir ve bunun hemen yanı başında da, bugün görüşmekte olduğumuz Adlî Sicil Kanunu gelmektedir.

Şimdi, Adlî Sicil Kanununun geçmişine bir bakıldığında, 22.11.1990 tarihinde yürürlüğe girmiş olan ve bugüne kadar uygulanagelen bir Adlî Sicil Kanununun olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Adlî Sicil Kanunu denildiğinde, bir benzetmeyle ben sizlere konuyu açıklamaya çalışmıştım. Türk Ceza Kanunu olmadan, az önce bahsetmiş olduğumuz diğer kanunların, gerçekten, herhangi bir anlam ifade etmeyeceği ve edemeyeceği açıktır. Türk Ceza Kanununun uygulanabilmesinin yolu ve yöntemi de, bağımsız yargı organlarımız tarafından yerine getirilir şeklinde, kısaca, sizlere bahsetmiştim.

Şimdi, bizim 1 Haziranda yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin mahiyetine bakıldığında, çok açık bir biçimde yeni bir sistemle karşı karşıyayız. Bildiğimiz gibi, yetmişdokuz yıldır uygulanagelen, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanmasında ve onun devamındaki, Türk Ceza Kanununun uygulanması için gerekli olan diğer kanunların, özellikle, 647 sayılı Kanunda yer alan hükümlerin; ki, gerçekten, alabildiğine, olabildiğine, her türlü konuya girmiş bulunan, aslında, olmaması gereken, İnfaz Kanununda olmaması gereken birtakım maddeleri içeren bu kanunlarla karşı karşıya getirdiğimizde, yeni sistemin, gerçekten, sade bir sistem olma yolunda büyük bir uğraşla Yüce Meclisin ve kamuoyunun huzuruna getirildiği de bir gerçektir. Bu gerçeği de kabul etmemiz gerekir.

Bu ana kadar uygulanagelen bir sistem, memnu hakların iadesi diye bir sistemden bahseder idik. Bunu özellikle -biz- hukukçu arkadaşlarımız, avukat arkadaşlarımız ve yargı mensuplarımız çok yakinen bilirler, sık sık da karşı karşıya kalırlar, bu talepleri değerlendirirlerdi. İnanıyoruz ki, 1 Haziranda yürürlüğe girecek olan bu Türk Ceza Kanunu, devamındaki bahsettiğimiz kanunlar ve şimdi görüşmekte olduğumuz Adli Sicil Kanunuyla memnu hakların iadesi sistemi kaldırılmaktadır. Bunun olumlu bir girişim, olumlu bir değişim olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Gerçekten, memnu hakların iadesinin mahiyet olarak kısaca tarifini yaparsak; herhangi bir suçlu vatandaş ceza alıyor ve bu cezanın süresi, hak yoksunluğu süresi, yerine göre ömür boyu devam ediyor idi. Halbuki, öyle bir ihtiyaç hâsıl oluyor ki, vatandaş yönünden, zamanında hasbelkader suç işlemiş bir vatandaş yönünden öyle bir durum hâsıl oluyor, ihtiyaç oluyor ki, memnu hakların, yani, yasaklanmış olduğu hakların geri iadesi şeklinde mahkemeden karar alır ise bu hakkını kullanabilme imkânına kavuşacak idi. Memnu hakların iadesi kısaca budur. İşte bu taleplerle ilgili, mahkemeler, gerçekten, özellikle yerel mahkemelerimiz, birtakım taleplerle karşılaşıyorlar ve bu talepleri yerine getirmek için de bir hayli emek sarf ediyorlar. Elbette bu emeği sadece mahkemelerdeki yargıçlar, savcılar harcamıyor, orada bulunan bütün personel bu tür emeklere katkıda bulunuyorlar. Hepsi, zaman tasarrufu değil, aksine, zaman israfı yapmış oluyorlar.

İşte, yeni getirilen Türk Ceza Kanunundaki 53 üncü maddede bahsedilen "hak mahrumiyetleri, hak yoksunluğu" şeklinde düzenlenen sistem ve buna paralel olarak da getirilen Adlî Sicil Kanunundaki sistemle, bu talepler artık yapılmayacak ve belirli suçlardan dolayı hak yoksunluğu uygulamalarına son verilmiş olacaktır.

Özellikle de Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesindeki hak yoksunluklarının hapis cezası almayla olabileceğini, bunun, adlî para cezası verilmesi halinde hak yoksunluğunun uygulanmayacağı gerçeğini de burada belirtmek istiyorum.

Bunun devamında, değerli arkadaşlarım, yine Anayasamızın 76 ncı maddesinde, özellikle milletvekili seçilmesine, milletvekili seçilebilmesine engel olabilecek suçlar yönünden ayrı tutulmak şartıyla, yine burada, Adli Sicil Kanunu Teklifinde özel bir madde getirilmiştir. Yani, bu maddede, özel, istisnaî bir durum getirilmek suretiyle, Anayasamızın 76 ncı maddesi bu kanunun dışında tutulmaya çalışılmıştır.

Şimdi, bu, olması gereken bir istisnaydı, bu kanunda yer almasını olumlu karşılıyoruz.

Görüşmekte olduğumuz Adlî Sicil Kanunu Teklifiyle, birincisi, mahkemelerden verilen bütün kararların -infaz edilmiş olsun, infaz edilmeyip ertelenmiş veya adlî para cezasına çevrilmiş olsun- bunların, adlî sicil kayıtlarına geçirilmesi sistemi getirilmektedir.

Bunun dışında, bu kayıtlar geçtikten sonra da arşiv kayıtları söz konusu olmaktadır ve bu arşiv kayıtlarının da ne kadar süreyle geçerli olduğu, ne kadar süre sonra işlemden kaldırılacağı, bir noktada, silineceği hüküm altına alınmıştır.

Yine, aynı kanunla, bu adlî sicil arşivinin silinmesine dönük olarak seksen yıllık bir süre konulmuştur. Şimdi, tabiî, burada, gerçekten, Yüce Meclise bu bilgileri verirken, 12 nci maddeyle getirilen bu seksen yıllık sürenin gerçekten adil bir süre midir, yeterli bir süre midir, çok fazla bir süre midir; bunun, görüşmekte olduğumuz bu kanunun görüşülmesi sırasında gerek komisyonumuz tarafından gerekse Bakanlık tarafından değerlendirilmesinde fayda var diye düşünüyorum. Gerçekten, seksen  yıllık bir sürenin, uzun bir süre olduğu kanısını burada sizlere, Yüce Meclise sunmak istiyorum, belirtmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine, Adlî Sicil Kanununda getirilen bir sistemle, burada, hepimizin bildiği gibi, şu ana kadar uygulanagelen sistemde, sabıka kayıtları dediğimiz sabıka kayıtlarının da bizim vatandaşlarımızın hemen hemen her yerde, her kurum ve kuruluşa başvurması halinde istenen bir kayıt olduğunu bilmekteyiz. Bu sistem yine devam edecektir. Bu sistemin uygulanabilmesi için adlî sicil kayıtlarının, sabıka kayıtlarının istenebilmesi için iki görevli merkez oluşturulmaktadır. Birincisi, yerel merkez dediğimiz mahallî merkezler, her adliyenin bulunduğu yerdeki adliyeler, cumhuriyet savcılıkları, bu adlî kayıtları, belgeleri vermeye yetkili olacak ve bu kayıtları tutacak olan kurumlardır. Bir diğeri de, Adalet Bakanlığına bağlı Adlî Sicil Genel Müdürlüğü olacaktır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bütün vatandaşlarımızı, özellikle de herhangi bir kurum veya kuruluşta iş talebinde bulunan vatandaşlarımızı veya öğrencilerimizi, yurtlarda kalacak öğrencilerimizden tutunuz da herhangi bir yere giderken, seyahat ederken, yurtdışı seyahatlerinde istenen bu sabıka kayıtlarının bu merkezlerden istenmesiyle ilgili bir para miktarı bu kanunla getirilmektedir; 3 YTL şeklinde, yani şu andaki 3 000 000 TL şeklinde bir para istenecektir. Evet, bugüne kadar uygulanagelen sistemde de, yine, sabıka kayıtları talebinde bulunulurken, bu paralar adliyeye, cumhuriyet savcılığı nezaretinde, vakıf bünyesinde olmak üzere belirli bir miktar alınıyor. Düşününüz, yani Türkiye çapında 70 000 000 nüfusa sahip Türkiye'nin yarısının, 30 000 000 - 35 000 000 insanın ortalama bir sirkülasyonla her gün veya haftada bir, altı ayda bir, senede bir sabıka kayıtlarını istemek zorunda kalmasında, küçük bir para gibi gözüken bu paranın, işsizliğin gerçekten çok korkunç boyutlarda olduğu ülkemizde insanlarımızı ve aileleri ne derece etkileyebileceğini de burada huzurunuzda belirtmek istiyorum. Yerine göre, yine, gerek komisyonumuz tarafından gerekse bakanlık tarafından, bu, alınması gerekli diye madde halinde Adlî Sicil Kanununa yerleştirilen 3 YTL'nin de, gerçekten vatandaşlarımızdan alınmayarak böyle bir bürokrasinin engel olarak da kaldırılmasında fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü, gerek bakanlığımız gerekse devletimizin vatandaşlarımızdan alacağı 3 YTL'lik sabıka kaydı parasına da ihtiyacının -yerine göre, devletimiz tarafından- olmadığını hemen hemen hepimiz bilmekteyiz. Bu vesileyle, bir bürokratik engeli de aşmış oluruz diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bizlere düşen, biz milletvekillerine düşen görevler, bu tür kanunlarda hangi amaç güdülürse güdülsün, elbette, toplumun yararına, insanların yararına bir amaç güdüldüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız; bunu hiçbirimiz inkar edemeyiz. Eğer bir kanun teklifi getiriliyorsa, hükümetler tarafından bir kanun tasarısı getiriliyorsa, bunların temelinde, o topluma hizmet verebilmenin amacı yatmaktadır; ancak, getirilen bu kanun tasarı ve tekliflerinin karşısında, muhalefet olarak, muhalefet milletvekilleri olarak bizler de çıkıp, sizlere, birtakım eksikliklerin olduğunu, hataların olduğunu, hataların yapılmakta olduğunu söylüyorsak bizim bu söylememizin temelinde de yine iyi niyet vardır; yine, içinde yaşadığımız, sorumlu olduğumuz topluma karşı yerine getirmek zorunda olduğumuz bir görev anlayışı yatmaktadır. Bu amaçla, bizler burada, kürsülerde, eğer, getirilen kanun tasarı ve tekliflerine karşı eleştiride bulunuyorsak, lütfen, sizler tarafından da, iktidar tarafından da bu amaçla, iyi niyet amacıyla bunları söylediğimizin altını çizmek istiyorum. Zaman zaman bunu görüyoruz; özellikle ülkemizin çok ciddî sorunlarında Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak söylemiş olduğumuz, gerek Irak politikasından, tezkere kararının reddinden tutunuz gerekse ülkemizin Avrupa Birliği anlayışında düşmüş olduğu zorluklar, düşebileceği zorluklar karşısında söylediklerimizin tek tek bugün artık doğru olduğu, doğrulandığı da kamuoyu tarafından anlaşıldığı gibi, inanıyoruz ki, iktidar tarafından da anlaşılmaya ve kabullenilmeye başlandığı da bir gerçektir. O nedenle, bu kanunların buralardaki görüşmelerindeki konuşmalarımızı lütfen bu çerçevede algılayınız. Hiçbir şekilde polemik konusu olarak bunları söylemiyoruz. İşin gerçek yönü ve yanı neyse bunları anlatmaya çalışıyoruz. Eksiklikler ve hatalar varsa, bunun altında, sadece ve sadece Anamuhalefet Partisi olarak muhalefet etmek adı altında muhalefet etmediğimizin, gerçekten topluma yararlı birtakım işlem ve eylemleri hep birlikte yapabilmek için bunları söylediğimizin bilinmesini istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir hususu daha arz edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Şimdi, sizler, hükümet olarak, iktidara geldiğinizden bugüne kadar, hep merkeziyetçilikten şikâyet etmişsinizdir; artık merkeziyetçilikten uzak, her şeyi yerli yerinde yönetelim anlayışını hep iddia etmişsinizdir, hep savunmuşsunuzdur. Yerine göre, hangi noktalarda merkeziyetçi olunması gerekir, hangi noktalarda yerel sorumluluğun daha da fazlalaştırılması gerekir noktasında, biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yerine göre savunma ve iddialarda bulunduk.

Şimdi, bakıyoruz, bu Adlî Sicil Kanunu Teklifinin 16 ncı maddesiyle, merkeziyetçiliği biraz daha kendinize almış gözüküyorsunuz. Şimdi, 16 ncı madde, açık bir biçimde şu şekilde:

"Merkezî ve mahallî adlî sicildeki atamalar

Madde 16.- Merkezî ve mahallî adlî sicildeki şube müdürü, mühendis, çözümleyici, programcı, istatistik uzmanı, tercüman, şef, bilgisayar işletmeni ile veri hazırlama ve kontrol işletmenleri Adalet Bakanlığınca atanırlar, gerektiğinde sözleşmeli olarak da çalıştırılabilirler."

Şimdi, uygulanan bir gerçek var. Şu anda bütün Türkiye çapında, hemen hemen bütün adalet komisyonlarında yapılan bir sınav var. Bu sınavlara, yerine göre ceza ve infaz koruma memurluğu için başvuranlar bulunuyor, yerine göre zabıt kâtipliği için başvuranlar bulunuyor. Tabiî ki , ana şart, ana kural KPSS'den belirli bir sınır puanı almaları gerekiyor.

Şimdi, buralarda, bu memur alımlarında Adalet Bakanlığı bünyesindeki taşra teşkilatlarına, adalet komisyonlarına bu yetkiyi veriyoruz, yerele bu yetkiyi kaydırıyoruz; ama, Adlî Sicil Kanunundaki mahallî adlî sicildeki şube müdüründen bahsetmek suretiyle, birtakım vasıfları belirtilen, mühendis gibi, çözümleyici programcı gibi vasıflara sahip kişileri almaya da Adalet Bakanlığını yetkili kılıyorsunuz.

Şimdi, burada, iktidar olarak, hükümet olarak bugüne kadar söylemiş olduğunuz, benim de az önce belirtmiş olduğum merkeziyetçilik anlayışına yaklaşıp çelişkiye düşmüş oluyorsunuz. Bunun, değerlendirilmek suretiyle, en azından bu maddede merkezi, bir noktada, eğer kendinizde tutmaya çalışacaksanız, mahallî adlî sicildeki atamaların da, orada bulunan, bakanlık bünyesinde bulunan komisyonlar tarafından yerine getirilmesinin politika olarak, sizlerin bugüne kadar söylemiş olduğunuz söylemlerinize daha yakın olduğu ve olacağı kanısını taşımaktayım. Bunu, Yüce Meclisin huzurunda belirtmeyi görev sayıyorum.

Burada, bunu, kesinlikle Sayın Bakanımızın kişi olarak, kişilik olarak herhangi bir güvensizliğine dayalı şekilde belirtmiş değilim. Çünkü, bugün biz varız, bugün Adalet Bakanı Sayın Çiçek var, yarın bir başkası gelecektir, yarın bir başkası bakan olacaktır; ama, kanunlarımız kalıcı olacaktır. Bu nedenle, merkeziyetçilikten uzak, bürokrasiyi azaltıcı bir önlem alabilmenin yolu da, Adlî Sicil Kanunundaki bu 16 ncı maddenin yeniden tartışılıp, yeniden ele alınmak suretiyle burada yapılacak çalışma açısından da bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, katkı vereceğimizi bildirmek için bunu belirtiyorum. Bu nedenle, 16 ncı maddenin de ele alınmasında fayda olacağını düşünmekteyim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bununla, az önce de söylediğimiz gibi, yürürlükten kaldırılan hükümlerimiz, yürürlükten kaldırılan kanunumuz olduğunu belirtmiştim. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte -ki, 1 Haziran, artık, herkes tarafından bilinen diye kabul ediyoruz, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek -22.11.1990 tarih ve 3682 sayılı Adlî Sicil Kanunu da yürürlükten kaldırılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yine, burada, belirtmeye çalıştığımız diğer eksikliklerin de, yerine göre, bu kanun kapsamı çerçevesinde, görüşmelerin yapıldığı sırada, burada bulunan bürokrat arkadaşlarla ve milletvekili arkadaşlarla, Komisyonun ve Bakanlığın birlikte değerlendirme yaparak, belirtmiş olduğum sakıncaların giderilebilmesine imkân sağlamak açısından öneriler verilir ise, buna, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destek vereceğimizi bildiriyorum.

Çıkarmaya çalıştığımız ve yepyeni sistemleri içerecek olan Adlî Sicil Kanunu Teklifinin, değerli milletvekili arkadaşımız Sayın Hakkı Köylü'nün teklifinin, hükümetle birlikte, Bakanlıkla birlikte yapılan bir çalışma ve teklif olduğu inancını taşıyoruz.

Bu kanun, ülkemize ve 1 Haziranda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanunu ve onun devamındaki, az önce belirttiğimiz, kılcal damar olarak tarif ettiğimiz diğer kanunlar da toplumumuza sosyal barış getirir ve bu barış doğrultusunda insanlarımızın huzurlu bir şekilde yaşamasına katkıda bulunur dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.

AK Parti Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.

Buyurun Sayın Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdirlerinize sunmuş olduğum Adlî Sicil Kanunu Teklifiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacı arkadaşımın da belirttiği gibi, Türk Ceza Kanununun yeni yapılmasıyla birlikte, ceza sistemimizde ve Ceza Kanununa bağlı diğer kanunlarda önemli ölçüde değişiklikler meydana gelmiştir. Ceza Kanunumuzdaki yaptırım sistemi, şu anda yürürlükte olan 765 sayılı Ceza Kanunundaki yaptırım sisteminden biraz daha farklıdır. Bu sebeple, cezaların verilmesinin şekli değişmiş, sistem değişmiş, sonuç cezalar değişmiş ve infaz sonrası hükümler değişmiştir.

İnfaz sonrası, özellikle adlî sicili ilgilendiren bir konudur. Bu sebeple, Adlî Sicil Kanununda da değişiklik yapılması gerekmektedir. İşte buna istinaden, yeni bir adlî sicil kanunu hazırlama ihtiyacı hâsıl olmuştur. Belki mevcut Adlî Sicil Kanununda birkaç maddelik bir değişiklikle bu işi halledebilirdik diye düşünebiliriz; ama, zaten Adlî Sicil Kanunu, 11 maddeden müteşekkil bir kanundu, bunun 7 - 8 maddesi değişeceğine göre, şu halde, baştan, yeni bir adlî sicil kanunu yazmak daha doğru olur diye düşündük.

Değerli milletvekilleri, bu Adlî Sicil Kanunu Teklifi ne getiriyor ne götürüyor, önce, kısaca ondan bahsedeceğim. Daha önceki Ceza Kanunundan çıkan hükümlerin adlî sicile kaydedilmesiyle, bu kanundan çıkan hükümlerin adlî sicile kaydedilmesi arasında esaslı olarak bir fark yoktur; ancak, çıkan sonuçlar değişik olduğundan, adlî sicile de değişik hükümler girmektedir. Bunları, burada, tek tek saymayacağım.

Adlî sicil, merkezî ve mahallî adlî sicil olarak iki şekilde adlandırılmaktadır, böyle bir yapılanma söz konusudur. Demin arkadaşımın belirttiği bir 16 ncı madde vardır; mahallî adlî sicildeki görevliler, işletme şefi, veri hazırlama ve kontrol mühendisi, çözümleyici, müdür, şube müdürü gibi elemanlar istihdam edilecektir. Yalnız, bunlar, daha önceden, bölgesel adlî sicillerde kısıtlı olarak vardı. Bölgesel adlî sicillerde, veri hazırlama ve kontrol şefi, bölge adlî sicil şube müdürleri vardı. Bunlar da, Adalet Bakanlığı tarafından atanan personeldi; ama, şimdi, biraz daha genişlettik, personelin de atanması, gene Adalet Bakanlığı tarafından yapılacaktır. Bu bakımdan, bir geriye dönüş söz konusu değildir. Nitekim, cezaevi müdürleri, müdür yardımcıları, icra müdür ve yardımcıları, cezaevlerindeki doktor, öğretmen gibi elemanlar da Adalet Bakanlığı tarafından atandığına göre, adlî sicil elemanlarının da Adalet Bakanlığı tarafından atanmasının bir sakıncası olmadığı kanaatindeyiz.

Adlî sicile Türk mahkemelerinden verilen kararlar ile yabancı mahkemeler tarafından  Türk vatandaşları hakkında verilmiş olan kararlar kaydedilecektir; ancak, yabancı mahkemeler tarafından verilmiş olan kararların doğurmuş olduğu sonuçlar, Türk hukukuna göre, Türk mahkemesi tarafından uygun bulunduğu takdirde bunlar kaydedilecektir.

Adlî sicil bilgilerini kimler isteyebilecek. Adlî sicil bilgilerini, bu bilgiye ihtiyacı olan kişiler kendileri isteyebileceklerdir, kamu kurum ve kuruluşları isteyebileceklerdir, hâkimler, savcılar ve mahkemeler isteyebileceklerdir. Ayrıca, ne için istediği belirtilmek şartıyla, kamu yararına çalışan meslek kuruluşları da isteyebileceklerdir. Adlî sicil bilgileri gizlidir, kimseye açıklanamaz, veriliş amacı dışında da kullanılamaz.

Değerli arkadaşlar, adlî sicil bilgilerini, hâkimler, cumhuriyet savcıları, askerî hâkimler, askerî cumhuriyet savcıları da dahil olmak üzere, mahkemeler kendiliğinden sorgulayabilirler sisteme girmek suretiyle; ancak, kolluk görevlilerine ve başka kamu kuruluşlarına, gerekirse Adalet Bakanı onay verebilir ve bu onayla onlar da sorgulayabilir. Bunun haricinde, mahallinde adlî sicil kayıtları cumhuriyet savcılıklarınca verilecektir; fakat, cumhuriyet savcılığı, başka bir deyişle, asliye teşkilatı olmayan ilçelerde kaymakamlar adlî sicil bilgilerini verebileceklerdir.

Değerli arkadaşlar, adlî sicil bilgilerinin silinmesiyle ilgili bir değişik düzenleme var. Daha önceki Adlî Sicil Kanunumuzda adlî sicil bilgileri adlî sicildeki kaydın mahkeme kararıyla silinmesi üzerine silinme işlemi yapılıyor ve kayıt tamamen ortadan kaldırılıyordu, hak yoksunluklarının geri alınması şeklinde oluyordu. Onu, arkadaşım daha önce açıkladı; o konuya ben girmek istemiyorum; fakat, bundan sonra, bu süre dolduğu andan itibaren, yani kararın tamamı infaz edildikten sonra doğrudan doğruya -bu, yeni Ceza Kanunumuzda düzenlenen bir hükümden kaynaklanmaktadır- Adlî Sicil Genel Müdürlüğü tarafından bu kayıt silinecek ve arşive alınacaktır. Daha önceki Adlî Sicil Kanunuyla arasındaki farklardan birisi budur. Önceki Adlî Sicil Kanunumuzda silinen kayıtlar arşive alınmıyordu. Bir istisnayla -Anayasanın 76 ncı maddesinde sayılan suçlardan dolayı- düzenlenen, sicil kayıtları silindikten sonra arşive alınıyor, seçim kurulları veya istediğinde mahkemelere ibraz edilmek üzere; ama, bundan sonra bütün kayıtlar arşive alınacaktır. Arşivde de "milletvekili seçimleri" kısmını biz kaldırdık "seçim kurulları tarafından istenebilir" dedik. Burada şöyle bir sorun çıktı; bu bakımdan "milletvekili seçimi" tabirini çıkardık. Şimdi, köy ve mahalle muhtarları, il genel meclisi üyelerinin seçimleri de seçilme şartları açısından milletvekili seçimine bağlanmış; yani, milletvekili seçilme şartlarını taşıyabilen kişiler, ancak -özellikle sicil açısından diyorum bunu- muhtar veya il genel meclisi üyesi olabiliyor. Yüksek Seçim Kurulu, bu seçimlerden dolayı, istediği takdirde, kanunda sadece milletvekili seçimleri için verilebilir kaydı bulunduğundan ilgili birimden bu kayıtların verilmesinde bir tereddüt hâsıl olmuştur. Bu bakımdan, bunlara da rahatlıkla verilebilmesi için "milletvekili" tabirini kaldırdık ve seçim kurulları, ilgili seçim kurulları istediği takdirde bu kayıtları vereceklerdir.

Arşiv bilgilerinin silinmesi ise, suçun tamamen ortadan kalkması, kişinin ölmesi veya üzerinden seksen yıl geçmesiyle mümkündür. Şimdi, o "seksen yıl" tabiri, bizim de hakikaten neden bu seksen yıl diye kafamıza takıldı; ama, herhalde şöyle konulmuş, daha önceden de böyle geliyordu: Bir kişi 20 yaşında suç işlese, üzerinden seksen yıl da geçse 100 yaşına gelir; artık müsaade edelim de 100 yaşından sonra sicilinde bir kaydı olmasının bir faydası yok. O da sicil kaydı olmaksızın ölsün, ölmeden önce sicilinde kayıt kalmasın diye belki düşünülmüş olabilir.

Bu kanundaki bir değişiklik de geçici maddede vardır değerli arkadaşlarım. Geçici maddeyle, mevcut Adlî Sicil Kanunumuzun 8 inci maddesindeki süreler dolmuş ise şayet, bu sürelerin dolduğu andan itibaren sicil kayıtları, adlî sicil kayıtları Adlî Sicil Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulacak bir komisyonca silinecektir. Şayet süresi dolmamış olan kayıtlar varsa, bunlar da süresi dolduktan sonra -ki, bu kanun o zamana kadar yürürlüğe girecektir- mahkemelere müracaat edilmek suretiyle, mahkemeler tarafından silinecektir; ama, bunlar arşive alınmayacaktır. Sebebi de, yeni suçlar arşive alınacak, ama, eskiler alınmayacaktır; çünkü, eskiden zaten bunlar arşive alınmıyordu. Şimdi, bu kanun girdikten sonra bunların arşive alınması aleyhe bir durum doğuracaktır; belki kazanılmış hakkın ihlali söz konusudur. Bu bakımdan, onlar arşive alınmadan silinip kaldırılacaktır.

Kanunda esaslı değişiklikler bunlardır. Bu kanun teklifini takdirlerinize sunuyorum; Yüce Heyeti, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köylü.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün Adlî Sicil Kanunu Teklifi üzerinde -899 sıra sayılı kanun teklifini görüşüyoruz- şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, öncelikle, Türkiye'de adlî sicil sisteminin yapısını, işlevini, cumhuriyet başsavcılıkları arasındaki koordinasyonu ve adlî sicil bilişim ağını aktararak sözlerime başlamak istiyorum. Bilindiği üzere, adlî sicil bilişim sistemi kapsamında, Mayıs 2005 tarihi itibariyle, 81'i il olmak üzere, toplam 179 ağır ceza cumhuriyet başsavcılığına bilgi işlem merkezi kurularak, Adalet Bakanlığına bağlı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüyle on-line bağlantıları sağlanmıştır. Bu merkezlerden adlî sicil kaydı istemlerine anında, söz konusu merkezler dışından gelen taleplere faksla hizmet verilmektedir; yani, artık, çağdaş dünyada elektronik aygıtlar sonuna kadar kullanılabilme noktasına gelmektedir.

Bilgiişlem kurulu merkezlerde adlî sicil bilgileri mahallinde bilgisayarlara aktarıldıktan sonra Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne transfer edilerek merkezdeki adlî sicil bilgi bankasında yer alması sağlanmaktadır. Adlî sicil bilgi bankasında kesinleşmiş mahkûmiyet kararları ve bunların yerine getirilmeleriyle ilgili özet bilgiler bulunmaktadır. Merkezî adlî sicil bilgi bankasındaki yaklaşık 7,2 milyon kişiye ait 12 000 000 kayıt şu anda mevcuttur.

Adlî sicil bilgi iletişim ağında neler var diye sorduğumuzda; adlî sicil sistemine bağlı bölge sistemleri, ağır ceza ve savcılık sistemlerinden oluştuğunu görmekteyiz. İletişim TÜRKAK aracılığıyla yapılmaktadır. Bu bilgilerin, adlî sicil bilgilerinin muhafazası ve sistem entegrasyonunun sağlanması hususunda sanırım işin ciddiyetini yeterince ifade ettiğine inanmaktayız. Görüldüğü üzere adlî sicil sisteminin ülkemiz için geldiği nokta ortadadır; konu, gerçekten ehemmiyet arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, adlî sicil sisteminin Türkiye'deki altyapısını anlattıktan sonra,  teklifin getirdiği yenilikleri bilgilerinize aktarmak istiyorum.

Halihazırda Dernekler Kanununa göre sabıkalı kişi, birisi, kanarya sevenler derneğine bile kurucu olamıyordu; dolayısıyla, Dernekler Kanunundaki kurucu olmak şartında sabıkasız olmak koşulu mutlak suretle aranıyordu; bunun ise modern adalet sistemiyle bağdaştığını söylememiz mümkün değildi. Bu  sistemin değişmesi gerekiyordu. İşte teklif, Dernekler Kanunundaki bu düzenlemeyi de kaldırmaktadır. Bu nedenle düşüncelerini açıkladığı için bir suçtan hüküm giyen kişiler, dernekler kurabileceklerdir, yönetim kurulunda olabileceklerdir. Dolayısıyla, dün dernek kuramayan, herhangi bir suçtan dolayı mahkûmiyet kararı alınmış, suç işlemiş olan kişi, suçunun cezasını bitirdikten sonra ya da bir şekliyle böyle bir dernek kurma teşebbüsünde bulunduğunda, dernek kurma imkânına sahip olabilecektir.

Teklif yasalaştığı takdirde, sabıkası olanlar, sadece cumhurbaşkanı -ki, buranın altını çizerek belirtmek istiyorum, cumhurbaşkanı- başbakan, Meclis dışından da olsa -ki, daha önceki dönemlerde hep beraber yaşadığımız zamanlar olmuştur- dışarıdan herhangi bir kimsenin bakan atanması, milletvekili, belediye başkanı ve siyasî parti kurucusu olamayacaktır; çünkü, teklifteki, diğer yasalardaki sabıka şartı düzenlemelerini kaldıran hüküm, Milletvekili Seçimi Kanunu ve Anayasanın milletvekili olma şartlarını düzenleyen 76 ncı maddesini kapsam dışında tutmuştur. Bu nedenle, cumhurbaşkanı, belediye başkanı, Meclis dışından da olsa bakan ve parti kurucusu olabilmek için, sabıka yönünden, milletvekili olma şartlarını mutlak surette taşımak gerekmektedir. Bir kimsenin milletvekili olması için hangi şartlar aranıyorsa, bu şartların arandığını aktarmak istiyorum. Teklifin kapsam dışında tuttuğu milletvekili olma şartları dışında da, sabıkasızlık kriteri bulunmaktadır.

Yürürlükteki Adlî Sicil Kanunu, sabıka kayıtlarının silinebilmesi için, suçun niteliğine göre iki yıldan on yıla kadar zaman geçmesi koşulunu taşımaktadır. Teklif, bu bekleme sürelerini de ortadan kaldırmaktadır; yani, iki yıldan on yıla kadar zaman geçmesi koşulunu taşırken, bu süreyi ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bir kişinin aldığı ceza süresi tamamlandığı gün, sabıka kaydı silinerek saklanmak üzere arşive kaldırılacaktır. Dolayısıyla, demek ki, iki yıldan on yıla kadar geçme süresi beklenmeyecektir. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2004 yılı sonu itibariyle, Türkiye'de, yürürlükteki yasadaki iki yıldan on yıla kadar varan bekleme süreleri nedeniyle, 8 021 512 sabıkalı bulunmaktadır. Demek ki, 2004 yılında, toplam, iki yıl ile on yıl arasında değişen, 8 021 512 sabıkalı bulunduğunu kayıtlardan öğreniyoruz. Teklif, bu kayıtların hemen silinip, bilgilerin arşiv amaçlı saklanmasını düzenlemektedir; yani, böyle bilgiler elimizde mevcut; dolayısıyla, iki yıldan on yıla kadar, sabıkasının geçerli olmasını değil, kayıtlarda bulunmasını, saklanmasını düzenlemektedir. Teklifin gerekçesine bakıldığında, belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı olarak, kişiyi ömür boyu haklardan mahrum bırakacak yaptırım sistemi terk edilmiştir. Demek ki, bir kişinin doğuştan hak etmiş olduğu haklarının, herhangi bir şekilde, bir suç işlediği zaman, ömür boyu hiç kimsenin onu mahkûm etme hakkına sahip olmadığının ortaya çıkmasıdır. Kişiyi ömür boyu haklardan mahrum bırakmak, suç altında onu tescil etmek sistemi terk ediliyor, bundan sonraki dönemde, kritik maddelerin gerekçesinde ise, kişinin cezalandırılmasının yeniden topluma kazandırmak amacında olduğunu, bu amaçla da çeşitli çalışmaların yapıldığını, dünden bu yana görmekteyiz.

Adlî sicil kayıtlarının, kişinin kamu görevlerine atanması sırasında takdirin atama makamına bırakıldığını da görmekteyiz. Her ne kadar, bu sistemde, ceza ve güvenlik tedbirinin infazından sonra, belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı olarak, hak yoksunluğu kanunla öngörülmüş değilse de, kişinin örneğin belli bir kamu görevine atanması sırasında, herhangi bir kişi bir suç işlediği zaman, bunun mahkûmiyetinden kaynaklı, ileride mahkûmiyetini tamamladıktan sonra, eğer herhangi bir şekilde kamuda görev alacaksa, bu noktada, adlî sicil arşiv kayıtlarının görülmesinde de mutlak surette yarar görmekteyiz. Bu bilgiler, atama makamının takdir yetkisinin objektif ölçüler çerçevesinde kullanılmasında önemli işlevler görecektir, önemli görevler yapacaktır diye düşünüyorum; çünkü, herhangi bir şekilde suç işlemiş olan bir kişi cezasını çektikten sonra, bir şekilde eğer kamuda görev alabilecekse, bu arkadaşımızın görev alabilmesi için, gelecekte devleti sıkıntıya sokmayacak herhangi bir göreve gelebilmesi için, yöneticinin, objektif ölçüler çerçevesinde onu değerlendirebilmesi mutlak surette gereklidir.

Değerli arkadaşlar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunuyla ilgili olarak ileri sürülen görüş ve eleştireler doğrultusunda, uygulamada ortaya çıkabilecek olası sorunların önüne geçmek amacıyla ve yukarıdaki gerekçeler saklı kalmak kaydıyla bu teklif hazırlanmıştır.

Adlî Sicil Kanunu, yeni Türk Ceza Kanununa uyumlu hale getirilmektedir. Sadece, kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri adlî sicile kaydedilebilecek. Cezanın infazının tamamlanması, zamanaşımı ve genel af hallerinde adlî sicildeki sabıka kaydı silinecektir; çünkü, kişiyi, ömrü boyunca, sabıkalı şekilde topluma yansıtmanın çok yanlış olduğunu kişilik hakları açısından değerlendirmekteyiz. Ancak, bu bilgiler arşivde saklanmaya devam edilecek; arşiv bilgileri, ilgilinin ölümü veya kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yıl geçmesi halinde ya da mahkeme kararıyla silinebilecektir. Adlî sicil bilgileri gizli olacak ve veriliş amacı dışında asla kullanılmayacaktır. Bu ifadenin de altını çizmek istiyorum.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

RECEP GARİP (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Yani, kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yıl geçmesi halinde ya da bir mahkeme kararıyla, bir kişinin suçlarının silinebileceği mümkün görünüyor. Adlî sicil bilgileri gizli kalacak, veriliş amacı dışında asla kullanılmayacaktır.

Adlî sicil veya arşiv kaydı taleplerinde 3 Yeni Türk Lirası ücret alınacak.

Teklif yasalaşırsa, yeni Türk Ceza Yasasına paralel olarak, 1 Haziranda, hepinizin bildiği gibi, yürürlüğe girmiş olacak.

Adlî sicil sisteminde, demokratik ilke ve esaslar muvacehesinde değişiklikler getiren bu teklifin yasalaşması hususunda Genel Kurulun katkılarını bekliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ADLÎ SİCİL KANUNU TEKLİFİ

Amaç ve kapsam

MADDE 1.- (1) Bu Kanun, kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine mahkûmiyete ilişkin bilgilerin otomatik işleme tâbi bir sistem kullanılarak toplanmasına, sınıflandırılmasına, değerlendirilmesine, muhafaza edilmesine ve gerektiğinde en seri ve sağlıklı biçimde ilgililere bildirilmesine dair usul ve esasları belirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu?..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Konuşmayacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil kayıtlarının tutulması

MADDE 2.- (1) Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye'de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Merkezî ve mahalli adlî sicillerin görevleri

MADDE 3.- (1) Merkezî Adlî Sicil, adlî sicil kayıtlarının güncelleştirilmesi, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve mahalli adlî sicillere ulaştırılması ile görevlidir.

(2) Mahalli adlî sicil, bulunduğu yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi ile görevlidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Adlî sicile kaydedilecek bilgiler

MADDE 4.- (1) Türk mahkemeleri tarafından vatandaş veya yabancı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri adlî sicile kaydedilir. Bu bağlamda;

a) Hapis cezaları ile ilgili olarak;

1. Hapis cezasına mahkûmiyet kararı,

2. Koşullu salıverilme kararı,

3. Koşullu salıverilmede denetim süresinin uzatılmasına ilişkin karar,

4. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dair karar,

5. Hapis cezasının infazının tamamlandığı hususu,

b) Hapis cezasının ertelenmesi halinde;

1. Denetim süresi,

2. Denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi dolayısıyla cezanın infaz edilmiş sayıldığı hususu,

3. Ertelenen hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin karar,

c) Adlî para cezası ile ilgili olarak;

1. Adlî para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü,

2. Adlî para cezasının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,

3. Adlî para cezasının tazyik hapsi suretiyle kısmen veya tamamen infaz edildiği hususu,

4. Adlî para cezasının tazyik hapsinden sonra kalan kısmının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,

d) Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırıma mahkûmiyet halinde;

1. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak, adlî para cezasına mahkûmiyet veya güvenlik tedbiri uygulanması hükmü,

2. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen adlî para cezasının veya güvenlik tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazına ilişkin karar,

3. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin değiştirilmesine ilişkin karar,

e) Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak;

1. Kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis cezasına mahkûmiyetin kanunî sonucu olarak yoksun kalınan haklara cezanın ertelenmesi dolayısıyla getirilen istisnaya ilişkin karar,

2. Mahkûmiyet hükmüyle bağlantılı olarak verilen, belli bir hak ve yetkinin kullanılmasının veya belli bir meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin karar,

f) Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar,

g) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık dolayısıyla verilen karar,

h) Ceza zamanaşımının dolduğunun tespitine ilişkin karar,

i) Genel veya özel affa ilişkin kanun; özel affa ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı,

j) Askerî Ceza Kanununa göre verilmiş mahkûmiyet kararlarındaki ferî cezalar,

Adlî sicile kaydedilir.

(2) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen mahkûmiyet hükmü ya da eski hükümde değişiklik yapan tüm hüküm ve kararlar açısından da birinci fıkra hükümleri uygulanır.

(3) Kanun gereği olarak gerçek kimliği saklı tutulan kişilerin adlî sicil ve arşiv kayıtlarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicile kaydedilmeyecek bilgiler

MADDE 5.- (1) Türk mahkemeleri tarafından verilmiş olsa bile;

a) Disiplin suçlarına ve sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri,

b) Disiplin veya tazyik hapsine ilişkin kararlar,

c) İdarî para cezasına ilişkin kararlar,

Adlî sicile kaydedilmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİçooğullarI (İzmir), Harun Tüfekcİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

899 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Adli Sicil Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/444) (S. Sayısı: 899) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 6 ncı maddesini okutuyorum:

Diğer bilgilerin kaydı

MADDE 6.- (1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde verilmek üzere kaydedilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 899 sıra sayılı Adli Sicil Kanunu Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Feridun Ayvazoğlu

Cavit Torun

 

Bursa

Çorum

Diyarbakır

 

Abdulmecit Alp

Şevket Orhan

 

 

Bursa

Bursa

 

"Madde 6.- (1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak mahkeme, hakim, askerî hakim, Cumhuriyet başsavcılığı veya askerî savcılık tarafından istenmesi halinde verilmek üzere kaydedilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde kapsamındaki kararların, bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak adlî sicil ve arşiv kayıtlarına kaydedilmesini isteme yetkisi olanlar arasına, kovuşturma ve soruşturma makamı olan askerî hâkim veya askerî savcıların da dahil edilmesi suretiyle, 13 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi hükmüne paralel olarak kanun içinde bütünlük sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun uygun görüş belirttiği ve Hükümetin katıldığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil bilgileri verilebilecek olanlar

MADDE 7.- (1) Adlî sicil bilgileri, kullanılış amacı belirtilmek suretiyle;

a) İlgili kişiye veya vekâletnamede açıkça belirtilmek koşuluyla vekiline,

b) Kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına,

Verilebilir.

(2) Yabancı devletler tarafından istenilen adlî sicil bilgileri mütekabiliyet esasına göre verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil bilgilerini verebilecek merciler

MADDE 8.- (1) Adlî sicil bilgileri; mahalli adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca, asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlıklarca, merkezî adlî sicilde ise Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil bilgilerinin silinmesi

MADDE 9.- (1) Adlî sicildeki bilgiler;

a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,

b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,

c) Ceza zamanaşımının dolması,

d) Genel af,

Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.

(2) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.

(3) Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Arşiv bilgilerinin istenmesi

MADDE 10.- (1) Arşiv bilgileri;

a) Kullanılış amacı belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla vekili,

b) Bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemeler,

c) Yetkili seçim kurulları,

d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları,

Tarafından istenebilir.

(2) Kanunda açıkça belirtilmediği takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez ve bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak kullanılamaz.

(3) Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin gizliliği

MADDE 11.- (1) Adlî sicil ve arşiv bilgileri gizlidir. Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine göre verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı dışında kullanılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi

MADDE 12.- (1) Arşiv bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine ve her halde kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yılın geçmesiyle tamamen silinir.

(2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.

(3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Adlî sicil ve arşiv kayıtlarında sorgulama yetkisi verilmesi

MADDE 13.- (1) Bir suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında;

a) Mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı ve askerî savcılık doğrudan doğruya,

b) Kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları Adalet Bakanının onayı ile,

Sorgulama yapabilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Komisyon

MADDE 14.- (1) Adlî sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesiyle ilgili kararları almak ve kanunla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakan onayı ile üç hâkimden oluşan bir komisyon kurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 15.- (1) Bu Kanunun uygulama usul ve esasları, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Adalet Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikte belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Merkezî ve mahalli adlî sicildeki atamalar

MADDE 16.- (1) Merkezî ve mahalli adlî sicildeki şube müdürü, mühendis, çözümleyici, programcı, istatistik uzmanı, tercüman, şef, bilgisayar işletmeni ile veri hazırlama ve kontrol işletmenleri Adalet Bakanlığınca atanırlar, gerektiğinde sözleşmeli olarak da çalıştırılabilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Malî hükümler

MADDE 17.- (1) Bu Kanunun 7 nci ve 10 uncu maddeleri uyarınca kişiler tarafından yapılacak adlî sicil veya arşiv kaydı taleplerinde, üç Yeni Türk Lirası ücret alınır. Bu ücret Adalet Bakanlığının ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İşyurtları Kurumuna gelir kaydedilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 18.- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 22.11.1990 tarihli ve 3682 sayılı Adlî Sicil Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.-  (1) Bu Kanunda öngörülen adlî sicil sistemi ile mevcut kayıtların bu Kanuna uyarlanması bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde tamamlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2.- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi itibarıyla bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre yönünden silinme koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Anayasanın 76 ncı maddesi ile özel kanun hükümleri saklıdır.

(2) Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükmün esasen vâki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasanın 76 ncı maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkûmiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin, Cumhuriyet Başsavcılığının veya Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer asliye ceza mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir.

BAŞKAN - Geçici madde 2 üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 19.- (1) Bu Kanun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 20.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

6 ncı sırada yer alan, Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.-  Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/453) (S. Sayısı: 903) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 903 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 903 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bundan kısa bir süre önce, Ceza Muhakemesi Kanunu adıyla bilinen, daha önceki adıyla da "CMUK" olarak bilinen 1412 sayılı Yasayı değiştiren bir Ceza Muhakemesi Kanunu yaptık. Bunun çok hızlı bir çalışma olduğunu, bendeniz, defalarca, burada, çeşitli vesilelerle ifade ettim. Birtakım hataları vardı; ama, bir gerçeği söylemek gerekirse, Ceza Muhakemesi Kanunu, Türk Ceza Kanununa göre daha az hatalar içeren bir kanundu. Henüz bu kanun uygulanmadı, uygulamaya, yürürlüğe girmedi, 1 Nisanda yürürlüğe girecekti, 2 aylık bir ertelemeyle, 1 Haziranda yürürlüğe girmesi bekleniyor. Şimdi, bunda, alelacele birtakım değişiklikler yapıldı, birazdan onu görüşeceğiz. Değişiklikler daha mı iyi oldu daha mı kötü oldu, onları izninizle değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşeceğimiz yasa, maddî ceza hukukuna ilişkin değildir, usul hukukuna ilişkindir. Bu açıdan, kazanılmış hak doğurmaz; yani, şu çalışmayı, yine, böyle dar bir zamana yayarak, tıkanık bir şekilde, ne yapıldığı anlaşılmaz bir şekilde yapılmasını doğru bulmadığımı, öncelikle, ifade etmek istiyorum.

Şu konuda, İktidar Partisinin acelesini anlayabilirim, haklı da bulabilirim; Ceza Kanunu, maddî ceza hukuku açısından sonuçlar doğuracağından, kazanılmış haklar doğuracağından, 1 Haziran tarihi itibariyle yürürlüğe girmesi ihtiyaçtır; ama, usul yasalarında böyle bir şey yoktur; yani, usulî kazanılmış hak doğurmazlar, ne zaman çıkarsa çıksın, çıkan usul yasası uygulanır, önceki uygulamalar da hatalı sayılmamış olur, maddî ceza hukuku gibi değildir. Bu durumu tespit ederek; yani, bu acelenin niye olduğunu, niye milletvekillerinin, bu kadar önemli bir yasada, yeteri kadar görüş ve fikir sahibi olmadan, bu programa getirildiğini anlama ihtiyacı içerisinde olduğumu da belirtirim.

Değerli arkadaşlarım, Ceza Muhakemesi Yasası ve ceza muhakemesi hukuku, aslında, sadece, bir formaliteden ibaret değildir, bir proses yasası, bir prosedür yasası değildir. Yani, adına usul de denilse, muhakeme yasası da denilse, bir proses yasası değildir, bir formalite yasası değildir. Her zaman her yerde Ceza Usul Kanununun Anayasayla ilgisi çok yakın olmuştur. Ceza Muhakemesi Yasası muhtevaya ilişkin önemli hükümler taşımaktadır. Muhakemenin muhtevaya ilişkin hükümlerinin çoğu da, Anayasanın en önemli hükümleridir. Aslında, Ceza Muhakemesinin muhteva hükümleri aynı zamanda Anayasanın "Başlangıç" hükümleridir. Bu itibarla, Ceza Muhakemesi sadece bir usul düzenlemesi olmayıp, temel haklarla ve Anayasa esaslarıyla doğrudan doğruya ilgili, hukukî hayatta çok geniş etki alanı bulunan bir hukuk dalıdır ve bir yasadır.

Çağdaş ve modern toplumlarda, hukuk devletlerinde devlet kudretine sınır tanımak gereği tartışma konusu bile edilemez. Bunu kimse çağdaş toplumlarda tartışmaz. Devlet kudretine bir sınır konulur. Devlet kudretine sınır tanıma ile devleti yok etme karıştırılmamalıdır. Yani, devlet kudretine bir sınır tanıyalım denilince, kimi insanlar, kimi arkadaşlarımız, devleti bütünüyle ortadan kaldırmak ya da yok saymak anlamında yorumluyorlar. Hayır, değildir. Bazıları ikincisini anlıyorlar. Demokratlık değildir devleti yok etmek de. Devletin hukuka uyar duruma gelmesidir aslolan. İşte demokrasinin çizgisi burada başlar.

Hukuk, esasında bir sınırlamadır değerli arkadaşlarım. Her alanı bir sınırlamadır. Bir bağdır, bir çeşit bağlamadır. Hürriyetler, çizilen sınırlar içerisinde varlık kazanır. Bir yerde sınırlama yoksa, orada hürriyetler de yok demektir. Devlet kudretinin sınırları, hem devlete ayrılan yetki sahasını belirler hem de kişi özgürlüklerinin koruyucu duvarını teşkil eder. İşte, bunu sağlayan, Ceza Muhakemesi Kanunudur değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli bir yasadır.

Devlet kudretinin, kuşkusuz, sınırları, Anayasada hukuk devletidir; diğer yasalar gücünü buradan alır, kaynağını buradan alır, esaslarını buradan alır, devlet yetkilerini ve kişi özgürlüklerini buradan aldıkları sınırla düzenlerler. Bütün bu noktalar nazara alındığında, siyaset ile hukukun en ziyade etkileştiği alan, Ceza Muhakemesidir; çünkü, Ceza Muhakemesinin konusu, doğrudan doğruya, Anayasanın başlangıç ilkeleridir, kişinin özgürlük alanının sınırlanmasıyla ilgilidir.

O yüzden, olağanüstü dönemler geldiğinde, olağandışı dönemler geldiğinde ilk darbeyi yiyen yasa, Ceza Muhakemesi Yasası olur, CMK değiştirilir, CMUK değiştirilir. Ne yapılır; tutuklama süreleri uzatılır, tutuklama sebepleri genişletilir, gözaltı süreleri uzatılır, sorgu yöntemleri farklılaştırılır; bütün bunlar, olağanüstü yönetimlerin başvurduğu yöntemlerdir.

Hukuk devleti ile otoriter rejimler arasındaki temel indikatör, turnusol kâğıdı, Ceza Muhakemeleri Usul Yasasıdır ya da Ceza Muhakemesi Yasasıdır.

Bütün bu anlatılanlar sebebiyle, kimi bilim adamları Ceza Muhakemesi Yasasına "Anayasanın yürürlük kanunu" da diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tüm bu anlatılanlar ışığında, CMK'da yapılan bu değişiklikler doğru mu olmuştur; izin verirseniz onları irdeleyelim.

Demin anlattığımız gibi, CMK, önemiyle doğru orantılı olmayan bir zaman zarfında görüşülmüştür. Bu anlamda birtakım eksiklikleri vardır, yoktur demiyorum; ama, TCK'dan kat kat üstündür, buradan çıkan TCK'dan kat kat üstündür. Bu eksiklikler, yine böyle bir sıkışık programa gelmemek durumundaydı, tartışıla tartışıla düzeltilmek durumundaydı. Yine, ne yazık ki, sıkışık bir programa geldi.

Şimdi, yapılan değişiklikler, çok doğru değişiklikler değil arkadaşlar; beklediğimiz, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirecek değişiklikler değil. Bunu belirtmek zorundayız. Yasaları biz kendimiz için, toplumumuz için yapmak durumundayız. 17 Aralık öncesi sıkışık bir takvimde, AB görsün diye bir yasa yapıldı. Tutanakları açar bakarsanız, burada, ben, o konuya da değindim. Bunu AB için değil, kendi toplumumuz için, kendi ihtiyaçlarımız için yapmak durumundayız; çünkü, inanıyoruz ki, bizim toplumumuz, her toplumdan daha fazla, belki, en az onlar kadar ya da -farklı bir ifade tarzıyla- demokrasiye, özgürlüklere layık bir toplumdur. Şimdi yapılan değişikliklerde bütün bunlar gözardı edilmiş; âdeta, olağanüstü dönemleri, otoriter rejimleri çağrıştırır bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikle, bu teklifte... Yani, niye teklif olarak geldi, orasını da anlayabilmiş değilim. Şimdi, kanun teklifi olarak geliyor; teklif sahibi çıkıp teklifini savunmuyor, ne komisyonda ne bir başka yerde. Yani, bu, tasarı ise, hükümet buna tasarı demeli. Yani, bu şekilde teklif olarak gelince, bu, bir kişinin, bir milletvekilinin yahut üç beş milletvekilinin iyi niyetle getirdiği bir şey biçiminde gözükmüyor bize. Çünkü, arkasında hükümet bütün gücüyle duruyor.

Yani, niye teklif olarak geldi, onu da anlamadım; ama, bu teklifte değerli arkadaşlarım, gözüme çarpan temel noktalar şunlardır; bunların üzerinde izin verirseniz biraz durmak istiyorum: Tutuklama süreleri, gözaltı süreleri artırılıyor, kolluğun yetkileri artırılıyor, temel özgürlüklerin özüne dokunuluyor bu yasa teklifiyle. Yani, acaba, şöyle mi denilmek isteniyor: Ya, biz, bir CMK yaptık, işte bunu da 17 Aralıktan önce, AB kapsamında,  AB gördü, artık iş bitti. Yani, yine,  "biz, hadi gel, eski düzenimize dönelim, otoriter devam edelim" mi denilmek isteniyor; "otoriter bir biçimde, otoriter uygulamalara devam edelim" mi denilmek isteniyor; bunu anlayabilmiş değilim.

Değerli arkadaşlarım, elimizdeki bu yasa teklifini kabul ederseniz... Sizin, çok sevdiğiniz bir deyim var kendinize yakıştırdığınız, sık sık diyorsunuz ki: "Biz muhafazakâr demokratız." Muhafazakârlığınıza karışmam amma, buna evet dedikten sonra, birazcık "demokrat" deme konusuna kendiniz de bir bakın, pek de o kadar kolay olmayacak. Muhafazakârlığınıza bir  şey demiyorum; o sizin takdiriniz; ama, buna evet deyip de “biz demokratız” diye ortalıkta biraz zor dolaşırsınız arkadaşlar. Bu çok da haklı olmaz. Bütün hakları, özgürlükleri sınırlayacaksınız, kısıtlayacaksınız, "biz demokratız..." Sevsinler öyle demokratı! Neredeymiş bu demokrasi?! Bunlara dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kimi demagojik açıklamalar da oluyor: Demokrasi olacak amma, bizim ülkemizin şartları var; işte, suçla mücadele etmemiz lazım; efendim, terörle mücadele etmemiz lazım, bunu diyenler suçla mücadele etmeyi erteliyorlar, vay işte teröre şöyle oluyor, bakın, şu gün şöyle oldu, bugün böyle oldu...

Değerli arkadaşlarım, bu ülke, kurulduğu günden bu yana suçla mücadele ediyor. Suçla mücadele de hukuk içerisinde olur. Suçla mücadele, hukuksuzlukla, hukuku rafa kaldırarak olmaz. Suçla mücadele edecekseniz hukuk içinde edeceksiniz. Aksi takdirde, siz suç işlemiş olursunuz. Bu, hukukun en evrensel prensibidir. Elbette Türkiye, içine düştüğü amansız bir kışkırtılmış terörün karşısında; bu terörün pençesinden kurtulacaktır, terörle de en etkili şekilde mücadele edecektir. Kim diyor ki terörle mücadele edilmesin, böyle bir şey mi var?! Ama, şimdi, terörle mücadele derken, değerli arkadaşlar, genel bir yasayı, herkese uygulanabilecek bir yasayı antiterör yasası haline dönüştürmeye hakkımız yok, bu doğru değil; herkese uygulanabilecek bir yasayı antiterör yasası haline getirmek doğru değil. Bu teklif yasalaştığı zaman bunun neresinde özgürlük kalacak? O, devletin sınırladığı alandan geri kalanı özgürlük olacak. Burada sınırladığı alandan geriye bir şey kalmıyor. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu demagojiye doğrusu çok prim vermemek gerekir. Kuşkusuz, her Türk vatandaşı, her yurtsever, her vatansever terörle mücadeleden yanadır; ben, hepinizin de öyle olduğuna inanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olan değerli arkadaşlarımın, hangi partili olursa olsun; her vatansever yurttaşımın vatansever olduğuna -en az benim kadar- inanıyorum ve bunlara karşı olduğuna inanıyorum; bu başka bir şey; ama, bu, demokrasiyi yok etmenin gerekçesi olmamalıdır, hürriyetleri yok etmenin gerekçesi olmamalıdır, o demagojiktir, o doğru değildir, o haklı değildir, ona prim vermemeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, birazcık izin verirseniz, tasarıyı şöyle... Tasarı diyorum, kusura bakmayın, yani tasarı gibi geldiği için... Teklifi şöyle ufkî bir biçimde geçelim kısa kısa. Kuşkusuz, ilgili maddelerinde başka konuşacak arkadaşlarımız var; ama, yani, söylediğimiz şeyler havada asılı kalmasın.

Teklifin 2 nci ve 3 üncü maddesi, beden muayenesini düzenlemiş.

Değerli arkadaşlar, "iç ve dış beden" diye ayırmış. Yani, böyle bir şey hiçbir bilimsel ölçüde yok "iç ve dış beden" diye. Bizim daha önce yaptığımız düzenlemede, hâkim, savcı kararına bağlıydı beden muayenesi; şimdi "bedenin dışını doğrudan kolluk muayene eder" denilmek isteniyor. "Bedenin dışını kolluk muayene eder, bedenin içi hâkim kararıyla muayene edilir." Burada atlarsanız, bir şeyi görememiş olursunuz. Yani, anüs ve cinsel bölgeleri bedenin içi sayıyor, işte başka birtakım, kan, saç, tükürük, tırnak gibi birtakım beden şeylerini bu kapsamda sayıyor. Onun dışındaki muayeneler kolluğun doğrudan yapabileceği şeyler. Nedir bunlar; parmak izlerinizi alabilecekler, el svaplarınızı alabilecekler; yani, bir çeşit utangaç fişleme bunun adı. "İç-dış beden" diye kulağı dolaydan göstermenin sebebi o; bir çeşit utangaç fişleme.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, 3 üncü maddede, mağdur muayenesi söz konusudur. Mağdurun -teklifin deyimine göre- iç muayenesinde rıza aranmamıştır. Hadi sanık için hâkimin, savcının kararı yeterli olabilir; ama, mağdur açısından rıza aranmak durumundadır. Aksi, insan haklarına aykırıdır. Bu, suçun sanığı değildir, mağdurdur; yani, vücuduna dokunulmasına müsaade etmeme hakkına sahiptir. Ne olabilir; diyelim ki tecavüz mağduruysa, vücudunu muayene ettirmezse, o delilden vazgeçmiş sayılır. Bu, mağdurun hakkıdır, insan hakkıdır; yani, bunun tanınmaması dahi, bu bakış açısının ne kadar çarpık olduğunu, ne kadar doğru olmaktan uzak olduğunu gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, 6 ncı maddesiyle... Ben, kısa geçiyorum, zamanı ekonomik kullanmak için. Tabiî, Sayın Başkan, şahsımız adına da sözümüz olacaktı, ekleme yaparsanız, bölünmemiş olur konuşmamız.

6 ncı madde de, keşif hükümleri, yer göstermeyle ilgili. Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği bir şey var; hazırlık soruşturmasında, yer gösterme diye bir şov var idi. Şov diyorum; yani, kameralar, işte, arkasından sanıklar, işte, polis yelekleri giydirilmiş yahut bilmem ne, böyle kullanılır, işte, yer gösterildi, şu oldu, bu oldu... Bu, doğru olmayan bir şeydi. Esas itibariyle yer gösterme denilen şeyin bir delil niteliği de yoktu yargılama açısından. Bir delil niteliği de yoktu; yani, takdirî delil niteliğindeydi daha doğrusu; ama, böyle bir şey yapılmasın diye, biz, yer gösterme işlemini keşif hükümlerine tabi kıldık; keşif hükümleri çerçevesince, cumhuriyet savcısı yaptırabilecekti. Şimdi, 6 ncı maddedeki düzenlemeye göre, cumhuriyet savcısının bu yetkisinden vazgeçiyoruz, yer göstermeyi, yine, eskiden olduğu gibi, kolluk, yapmaya devam edecek; kolluğa bırakılıyor.

Tabiî "ne var bunda, şimdi de kolluğa bırakılıyordu" diyebilirsiniz. Şu var, değerli arkadaşlarım: Biraz önce İnfaz Yasası bitirildi. Orada, cezaevinden sanığın, hatta hükümlünün yer gösterme için alınabileceği söylendi, hâkim kararıyla alınabileceği söylendi. Şimdi, burada yaptığımız değişiklikle birlikte, keşif hükümleri uygulanmayacak artık, kolluk yürütecek bunu. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bir şahıs, hükümlü, "yer gösterme" adı altında kolluk tarafından alınabilecek, onbeş güne kadar varan bir şekilde bulundurulabilecek. Bunun neresinin hukuk devletiyle bağdaştığını, hukuk devleti kavramını birazcık bilen arkadaşlar bana da anlatırlarsa, ben de memnun olacağım; ama, ben bunun hukuk devletiyle bağdaşmadığını, birçok bakımdan mahzurlu olduğunu size anlatabilirim.

Değerli arkadaşlarım, şu bir gerekçe değildir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, sizin şahsî konuşma isteğinizi; AK Parti Grubu ve sizden önceki konuşma talepleri olduğu için birleştiremedim; yalnız, konuşmanızı tamamlamanız bakımından size süre veriyorum.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, deniliyor ki: "Hükümlüdür, içeride bir suç örgütünün silah deposunu gösterecek, suç yerlerini gösterecek" Peki, şu düzenlemeler olmadan da gösterebilme imkânı vardır. Savcı bir hazırlık soruşturması açar o olayla ilgili, keşif çerçevesi içerisinde mahkeme, kararını alır, keşif çerçevesi içerisinde yapabilirdi. Bu, ne yazık ki çok büyük sakıncalar yaratacak bir düzenleme olmuştur, bunu o şekilde değerlendirmenizi diliyorum. Daha fazla ayrıntıya girersem, Sayın Başkanın hoşgörüsünü de suiistimal etmiş olmaktan çekinirim, söyleyeceğim hususlar da var.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu yasa teklifinin 7 nci maddesinde yapılan değişiklikle, önce yaptığımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümlenizi alayım efendim.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, ben, burada bitirebilseydim, şahsî hakkımdan da feragat edecektim; ama, takdir sizin.

BAŞKAN - Hayır, şimdi eğer konuşmayan olursa vereceğim tekrar.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Yani, bölünmemiş olacaktı. Peki, takdir sizin, nasıl uygun görürseniz.

Değerli arkadaşlarım, bu, tabiî, bu şekilde olunca, bir değerlendirme yapabilme olanağımız olmadı zaman açısından.

Ben, hepinizi, şimdilik, saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına yapacağım konuşmada değerlendirmelerime devam edeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

AK Parti Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurun Sayın Can.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 903 sıra sayılı Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı, maddî gerçeğe ulaşmaktır; ancak, bu hedef, insan hak ve özgürlüklerini vurgulayan adil yargılanma hakkına riayet ederek gerçekleştirilmelidir.

Bu manada, halen meri 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun aksayan yönleri bulunmaktadır. Bu nedenle, bu eksiklikleri gidermek için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince belirlenen kurallara uygun bir kanun çıkarılması amaçlanmıştır.

Netice itibariyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, toplumsal mutabakat ve Mecliste oybirliğiyle çıkarılmıştır. Bu kanunla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan kurallara uyulmuş, tanık dinlenmesi ve güvencesi sağlanmıştır. Uzlaşma usulünün uygulanması, sanık haklarının korunması, sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması arasında denge tesisiyle maddî gerçeği ortaya çıkarmak, adil yargılama ilkelerine riayet ederek adil yaptırımlara hükmedip uygulamak, bu kanunla düzenlenmiştir.

Söz konusu stratejinin temel amacı, maddî gerçeğe ulaşmaktır; ancak, gerçeğe ulaşırken, adil yargılama hakkına riayet edilmesi esas olmalıdır. Ceza adalet sistemi, bu denge üzerine tesis edilmelidir. Dengeyi sağlayacak esas güvenceler, bugün itibariyle anayasalarda ve uluslararası hukuk metinlerinde yer bulmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanununun amacı, sadece sanığın haklarını korumaktan ibaret olmamaktadır; sanığın yanında, müdahilin ve mağdurun haklarını korumak da bu kanunun amacı olmuştur. İşte, bütün anlatılan tespit ve değerlendirmeler, 5271 sayılı Kanunun karşılığını bulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunuyla insan haklarına saygı gösterilmesi zorunluluğu esas olmakla birlikte, maddî gerçeği ortaya çıkarmayı sağlayacak tedbirleri almak, buna yönelik yetkileri kabul etmek, hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlere ancak zorunlu ve ivedi hallerde başvurmak, bunların genel değil istisna olmasına dikkat etmek, kesin ihtiyaç ölçüsünde kısıtlamaya gitmek, bu kanunla tesis edilmiştir.

Bu kanun, demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin teminatı olmuştur. Demokrasi, kimsenin tekelinde değildir. Bu Meclis çatısı altında bulunan herkes demokrattır. Tatbikatçıların, özellikle Yargıtayın taleplerine cevap vermek, bu Meclisin tabiî ki görevlerinden biridir. Ne zamandan beri, Yargıtayın taleplerini, tatbikatçıların taleplerini karşılamak demokrasiye aykırı davranmak oluyor?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun, toplumsal mutabakatla, muhalefetiyle iktidarıyla, Mecliste bulunan bulunmayan bütün siyasîlerin desteğiyle çıkarılmıştır. 5271 sayılı Kanun, bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları mahkemesince saptanan kurallara uyan, sanığın adil yargılanma hakkını esas almakla birlikte karşı tarafta bulunan müdahil ve mağdurun haklarını da dengeleyerek, adil yargılanma ilkesi doğrultusunda, maddî gerçeğe ulaşmayı hedef almıştır ve Avrupa Birliği müktesebatına da uyum sağlayan kanun olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5271 sayılı Kanunu, bu Meclis, iktidarıyla muhalefetiyle uyum içerisinde birlikte çıkarmıştır; ancak, kanunun yürürlüğe girmesi ertelenmiştir. Bu erteleme süresi içerisinde, başta Yargıtay olmak üzere, tatbikatçılar tarafından bazı maddelerin uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararların doğacağı belirtilmiştir. Biz siyasîlerin görevi, bu sıkıntıları, bu telafisi güç ve imkânsız zararların en aza indirilmesi için çalışmaları göstermektir. Bu nedenle, bu teklif, bir ihtiyaçtan, bir zaruretten doğmuştur. Bu teklifi veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Tabiî ki, Ceza Muhakemesi Kanunu, anayasal hak ve özgürlükler açısından önem taşıyan yasalardan biridir. Bu nedenle, bu yasaya, kimi hukukçular, Anayasanın yürürlük kanunu dahi demektedir. Gerçekten, kurucu iktidarların değişikliğe bu kanundan başlaması bu görüşü de teyit etmektedir.

5271 sayılı Kanun, bu yönüyle, 1412 sayılı Kanundan hayli ileri bir kanundur; ancak, bu teklifte bu yönün daraltıldığı iddia edilebilir. Bu görüşe saygı duymamak mümkün değildir; ancak, 5271 sayılı Kanunda hazırlık soruşturmasının patronu cumhuriyet savcısı olmakla birlikte, bazı işlemlerde hâkimden onay alınması, işlemlerin yargı denetimine tabi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, diğer yandan, cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı takdirde, kolluğun -adlî kolluk da olsa- savcının yerine geçip işlem ve eylemde bulunması, yukarıda arz ettiğim değerleri zedelemiş olabilir. Bu yöndeki tenkitler haklı olmakla birlikte, eğer, cumhuriyet savcıları yetkilerine sahip çıkarlar, yetkilerine tecavüzü önlerlerse, kolluğun istismarı karşısında denetim fonksiyonlarını, hesap alma haklarını işletirlerse, kolluğun istismarını önleyerek, yetkilerini de kullanarak, temel hak ve hürriyetlere sahip çıkarak, 5271 sayılı Kanunun temel hak ve hürriyetlere riayet eden bir kanun olduğunu uygulamada ispat edebilirler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sadece, kanun koyucunun, iyi niyetle yasa metnini kaleme alması mümkün olmayacağı, tatbikatçıların, görevlerini hukuka uygun olarak ifa etmeleri ve yetkilerine sahip çıkmalarıyla mümkün olabilecektir; yani, bu kanunun, temel hak ve hürriyetlere saygılı bir kanun olmasını sağlamak, Anayasada belirtilen hak ve hürriyetlerin uygulamasını temin etmek ve sağlamak, en az bizim kadar kolluk görevlileri ile hâkim ve savcılarımızın görevi diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Can.

Şahsı adına söz isteği var.

Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimizin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bundan önce, burada Ceza Muhakemeleri Kanununu hep birlikte çıkardık. Ceza Muhakemeleri Kanununu çıkardığımız süreç içerisinde, kanunun getirdikleri ve götürdükleriyle ilgili yoğun tartışmalar yaşadık. Gerek Türk Ceza Kanunu gerek Cezaların İnfazı Hakkında Kanun gerekse Ceza Muhakemeleri Kanununun çıkmasından sonra, tatbikatçılara yönelik çalışmalar içerisinde, mevcut kanunların uygulanmasında doğabilecek sorunlarla ilgili birtakım problemler ortaya çıktı. Bunları, gerek sizler milletvekilleri olarak gerekse özellikle bu Meclis çatısı altında bulunan -gerek Adalet Komisyonu üyelerimize gerekse hukukçu- milletvekillerimize, uygulamanın ve tatbikatın içerisinde bulunan hukukçular ve kolluk kuvvetleri tarafından, ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili yoğun talepler geldi. İşte, bizler de, bu talepleri değerlendirmek suretiyle, bugün huzurunuza mevcut kanun teklifini getirdik.

Özellikle ikibuçuk yıllık AK Parti İktidarı döneminde, ceza yargılamasında demokratik anlamda çok büyük atılımların yapıldığını, hukuk devrimlerinin yaşandığını daha önce ben de bu kürsüden ifade ettim; değişik vesilelerle değişik arkadaşlarımız da aynı konuya değindiler.

Değerli arkadaşlar, mutlaka, insan yapısı olan bu yasalarda eksikler olacak, hatalar olacaktır, düşünülemeyen konular olacaktır. Bugün, Cezaların İnfazı Hakkında Kanunla ilgili Sayın Bakanımızla konuşurken, Türk Ceza Kanununun 65 kez değiştiğini burada ifade etmişti. Bu da, yapılan bu kanunların uygulamayla birlikte ortaya çıkardığı sorunların veya henüz uygulamaya geçmese bile uygulamacıların bu süreç içerisinde yaptıkları tartışmalarla birlikte ortaya çıkan sorunların çözüm yerinin Meclis olması hasebiyle, burada, mutlaka, çözüme kavuşturulması gerektiğinin de bir kanıtı, bir delilidir.

Şimdi, bu kanun teklifi ile daha önce burada çıkardığımız yasada çok fazlasıyla bir değişiklik yok; sadece, özellikle birtakım hususların, hâkim kararına bağlanmış hususlardaki yetkilerin uygulanabilir olabilmesi amacıyla cumhuriyet savcılarının yetkisine bırakılması, birkaç hususta da cumhuriyet savcılarına bırakılmış olan yetkilerin istisnaî olarak adlî kolluğa, ama, yine, peşinden, mutlaka, cumhuriyet savcılığına bilgi verilmesi ve yazılı bilgi alınması şartı da getirilmek suretiyle bırakılmasından ibarettir; yani, burada biraz önce Sayın Orhan Beyin ifade ettiği gibi, tamamıyla demokratikleşmeyi ortadan kaldıran, insan haklarına, sanık haklarına, mağdur haklarına tecavüz eden bir düzenleme değildir. 

Zaten, maddeler tartışılırken de, siz Yüce Meclisin üyeleri, bu yapılan değişikliklerin veya değişiklik tekliflerinin, daha önce çıkarmış olduğumuz Ceza Muhakemeleri Kanununu çok da fazlasıyla bertaraf eden, kanun sistematiğine ve tekniğine aykırı bir durum olmadığını, hepiniz, burada, maddeler okundukça, bu maddelerle ilgili tartışmalar yapıldıkça göreceğiz. Elbette, hepimizin talebi, hepimizin isteği, tam demokratik bir ülke olması, insan haklarına saygılı, toplumun tümünü kapsayan, her türlü inanç, düşünce, mezhebi kapsayan geniş anlamda bir inanç ve fikir hürriyetinin olması, demokratik bir ülkenin olması.

Hepimiz biliyoruz, zaman zaman, özellikle, Türkiye'nin, ülkemizin demokratikleşmesi taleplerinin, kimi zaman, gerek bürokrasiden gerekse siyasilerden gelen taleplerle engellendiğini görüyoruz; birçok tartışma yaşıyoruz. Burada en geniş manada demokratik hakları savunan Cumhuriyet Halk Partisinin, bazen birtakım ideolojik gerekçelerin arkasına sığınmak suretiyle belli noktada ve belli kesimdeki demokratik hakları bertaraf etmeye yönelik beyanları ve bu anlamda yapılan çalışmaların arkasında durduğunu da hepimiz görüyoruz. Samimî olmalıyız, samimî olmalıyız.

ALİ TOPUZ (İstanbul)  - Örnekleyin... Örnekleyin...

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bunları örneklemek istemiyorum. Örnekleyerek yeni tartışmalar, yeni polemikler açmak istemiyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul)  -  Örnekleyin; biz istiyoruz.

ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bu anlamda, burada Türk Ceza Kanununu görüşürken de bu tartışmaları yaşadık; komisyondaki görüşmelerde de daha önceki kanunda ve bu kanunda bu anlamda tartışmalar yaşadık. Eğer samimîysek, gerçekten toplumumuzun her kesimini, bu ülkede yaşayan herkesin demokratik haklarını, insanca yaşama haklarını, düşünce ve inanç haklarını sonuna kadar hep birlikte savunmak zorundayız. Burada belli bir  kesimi ayırıp, sadece belli kesim ya da düşünce sahiplerine özgürlük, belli kesime demokratikleşme talebinden vazgeçmeliyiz. Bu kanun içerisinde de, özellikle -maddesi geldiğinde de tartışılacağından eminim- savunmanın kısıtlanmasına yönelik bir tartışma, gerek bu anlamda, komisyonda, muhalefet olarak muhalif olan arkadaşların gerekçelerinde de özellikle üzerine vurgu yapılan husus budur.

Değerli arkadaşlar, ben de savunma mesleğinden gelen biriyim; uzun yıllar avukatlık yaptım ve sonuna kadar da savunma mesleğinin ve savunmanın kısıtlanmaması gerektiğinin altını özellikle çiziyorum. Bu konuda hiç kimseden farklı bir düşüncemiz yoktur; ama, bu ülke 150 milyar dolarını terörle mücadeleye harcadı. Bu ülkede 30 000-40 000 insanımız terörle mücadelede zayi oldu. Bugün tam anlamıyla demokratik olduğunu iddia ettiğimiz ülkeler bizim yaşadığımız bu tür sıkıntıları yaşamadıkları için, elbette, onlara konuşmak biraz daha kolay; ama, bu derece terör belasıyla yatıp kalkan ve iç içe olan bir ülkede, bu anlamda, savunma mesleğinin anailkelerini zedelememek şartıyla, savunma mesleğinin sır ölçülerinin ötesine gidilmemek şartıyla, istisnaî anlamda burada getirilen kısıtlamanın doğru olduğuna inanıyorum. Belki, burada, bu maddeye geldiğimizde, tartışmalarla birlikte şunu yapabiliriz; bu teklif bizim teklifimizdir; ama, burada, avukatla ilgili, savunma yapan müdafiyle ilgili soruşturma kısmını çıkarıp kovuşturma olarak değiştirebiliriz. Belki, bu anlamda, biraz daha, savunma mesleğinin etik davranışlarına uygun bir hareket tarzı olabilir. Bunu da, biz, sayın Meclisin, siz milletvekillerinin takdirine bırakıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bizim hazırladığımız teklif, altkomisyonda ve ihtisas komisyonunda, Adalet Komisyonunda görüşüldü. Netice itibariyle, başında da söylediğim gibi, içinde eksik olan kısımlar olabilir, hatalı olan kısımlar olabilir, düşünülemeyen kısımlar olabilir. Bunların bir kısmı, gerek altkomisyon gerekse ihtisas komisyonu tarafından, kimi maddeler metinden tamamen çıkarılmış, kimi maddelerde de değişiklikler yapılmıştır. Şimdi de Meclisin huzurundadır. Burada da, komisyondan geçtikten sonraki kısmıyla ilgili de, eksik olduğunu, yanlış olduğunu düşündüğünüz hususlar varsa, biz, teklif sahibiyiz; ama, bu teklifi her türlü değiştirmek, yeni şekil vermek, bu teklif üzerinde, maddeler üzerinde, önergelerinizle, bunu, daha sizin istediğiniz ya da içinize sindiği bir hale getirmek sizlerin elinde; bunun takdirini biz sizlere bırakıyoruz.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu'na ait.

Sayın Daloğlu?.. Yok.

Şahsı adına üçüncü söz isteği, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın.

Buyurun Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; kanun teklifinin tümü üzerinde grup adına yaptığım konuşmada, süreye şahsım adına aldığım süreyi de ilave ederek bir konuşma planlamıştım; bu mümkün olmayınca, yarım kaldı; tekrar, kaldığımız yerden devam edeceğiz; ancak, bu arada, birtakım hassasiyetleri kaşımışız herhalde, onlar ortaya çıktı, onları kısaca anlatmakta yarar var.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, herkesin demokrasi anlayışı olabilir, herkesin demokrasi anlayışına biz saygı duyarız, bu başka bir şey; ama, demokrasi herkesin anlayışına göre şekillenmez, onun olmazsa olmazları vardır, o olmazsa olmazları olmazsa, o, demokrasi olmaz, adına demokrasi deseniz de demokrasi olmaz.

Çok teşekkür ediyorum konuşma yapan İktidar Partisinin değerli üyesi iki arkadaşıma; benim başlangıçta söylediğim şeyi burada tescil ve teyit ettiler. Yani, yürütmenin ihtiyaçlarına göre demokrasi mi olur arkadaşlar?! Yürütmenin ihtiyaçlarına, uygulamanın ihtiyaçlarına göre demokrasi!.. Yani, birazcık bu işten anlayanlar buna güler.

Hukuk nedir biliyor musunuz, ceza muhakemesinde; baştan anlattım dinlememişler; devletin sınırsız gücünü, sınırsız uygulama gücünü sınırlamaktır. O, işte, bireyin özgürlüklerinin kalkanıdır. O sınırlama, bireyin özgürlüklerinin kalkanıdır.

Size, önemli hukukçuların iki sözünü okuyacağım. Bir tanesi, benim de hemşerim, merhum, rahmetli Prof. Hüseyin Naili Kubalı'nın sözü; "devletin hâkimiyetine bir set çekmemenin zulüm ve istibdada yol açacağı açıktır" diyor. Bu, Hüseyin Naili Kubalı'nın sözü. Bir başka söz de Ali Fuat Başgil'in -kendinizi zaman zaman Demokrat Partiyle ilişkilendiriyorsunuz; örnek olsun diye- yani, o da merhum oldu; "çünkü, biliyoruz ki, devlet, bir entite, yani zihnî ve itibarî bir şahıstır, fiiliyatta hareket eden ve iş gören birtakım adamlardır; vekil, memur ve müstahdemlerdir. Devlet adına, onu temsilen hareket eden bu adamlar, herkes gibi, hatta herkesten çok hata yapabilirler. Bilerek veya bilmeyerek yanlış bir iş yapıp vatandaşa zulmedip can yakabilirler, ocaklar söndürebilirler; çünkü, insandırlar. Ahlak ve hukukla bağlı olmayan insan ise, bozkırlardaki kurtlardan daha hain, daha korkunçtur" diyor.

Değerli arkadaşlarım, demokrasinin sınırının ne olduğunu, ne olması gerektiğini biraz anlayalım. Herkes kendine göre bir tanım yapar; ama, bazı olmazsa olmazları vardır bunun. Müsaade edin, olmazsa olmazlarını da savunalım. Yürütmenin ihtiyacına göre demokrasiyi ömrümde duymadım ben. Onun adına başka bir şey deniliyor. Bu kürsünün mehabetini bozmasın; yürütmenin ihtiyacına göre demokrasiyi, Almanya'da ve İtalya'da uygulaması olan şeyi söylüyorlar. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey yok. Bu, ibret verici bir durumdur.

Gelelim, değerli arkadaşımızın konuşmasına. Cumhuriyet Halk Partisi, her zaman, her yerde demokrasiyi savunur, özgürlükleri savunur, özgürlüklerin önündeki engeli kaldırır. Değerli arkadaşlarım, sizin özgürlük zannettiğiniz, istismara yol açan şeyler, başkasının özgürlüğünü yok edecek şeylerdir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Mesela?!. Söyle!.. Örnek ver!..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Söyleyeceğim, merak etme!.. Merak etme!.. Merak etme, söyleyeceğim; sen sabırlı ol!

Cumhuriyet Halk Partisi bir tek şeye izin vermez, başkasının özgürlüklerini yok etme özgürlüğüne izin vermez.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarıyız hepimiz ve parlamenteriz. Hepimiz Türk vatandaşıyız, yüzde 99,5'imiz de Müslüman. Ortaklaştığımız değerler vardır. Bu ortaklaştığımız değerleri istismar edip siyaset malzemesi yapmaya Cumhuriyet Halk Partisi izin vermez. İkisi farklı şeydir. Bu ülkenin her yerinde din ve vicdan özgürlüğü vardır, din ve vicdan özgürlüğünün birinci savunucusu biziz; ancak, din istismarcılığına da karşıyız.

Dinin siyasette malzeme olarak kullanılması, değerli arkadaşlarım, siyaset kurumuna zarar verdiği kadar dine de zarar verecek bir şeydir; dinin ululuğuyla, mehabetiyle bağdaşmayan bir şeydir. Sizin, o, özgürlüğün kısıtlanması zannettiğiniz, aslında, tam tersine, vicdanın özgür kılınmasıdır, dinin özgür kılınmasıdır, mollaların elinde oyuncak edilmemesidir. Bunun değerini bilin; bunu bilmeyip, yani "herkesin kendi uhrevî dünyasında kalsın" dediğimiz şeyi, sanki, yani, sen istismar edeceksin, bir molla çıkacak bu haramdır, bu helaldir, bu şöyledir, bu böyledir... Yok böyle bir şey. Yok böyle bir şey.

Değerli arkadaşlar, o, din özgürlüğünü yok eder; o, vicdan özgürlüğünü yok eder; yani, bunları yanlış yorumlayarak... Haa, şimdi, herkes kendine göre bir özgürlük şeyi biçmesin.

Bakın, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; işte CMK; işte, CMK geldi, kapıda; buyurun özgürlükçü yasanıza...

Kaldığım yerden devam edeyim. 6 ncı madde; hükümlüyü cezaevinden alıp, yer gösterme adıyla, ne olacağı belli olmayan, hiçbir hukuk devletinin kabul edilemeyeceği bir düzenleme.

7 nci madde; bu değişiklikle, değerli arkadaşlarım, soruşturmanın patronu savcı olmaktan çıkarılıyor, yeniden kolluk oluyor. Demokrasiyle bağdaştırın.

8 inci madde; bu maddeyle gözaltı süresi uzatılıyor.

11 inci madde; bu maddeyle, değerli arkadaşlarım, tutuklama sebepleri ve tutuklamanın alanı genişletiliyor.

12 nci ve 13 üncü madde; itirazlarda duruşma kaldırılıyor, görüş alıversin hâkimden, yazılı veriversin sanık...

Değerli arkadaşlarım, duruşmanın bir önemi var. Duruşma, yüze karşı olur, sözlü olur, alenî olur, doğrudan doğruya olur. Bunlar duruşmanın ilkeleri. Bir insanın hürriyeti konusunda karar veren yargıç, o insanla yüz yüze gelmelidir; sözlü olmalıdır, onu formaliteye tabi tutmamalıdır; yazdı, verdi, okudu, okumadı; böyle bir tartışmadan arî olmalıdır. Bu, hürriyetle ilgili bir karar. Doğrudan doğruya olmalıdır, dolaylı değil. Bütün bunlar yok ediliyor; yeniden, tutuklamaya itirazlar örtülü hale geliyor.

Değerli arkadaşlarım, 15 inci madde daha da vahim; kolluğa arama yetkisi veriliyor. Buna, daha önceki düzenlemede AB standardıdır diye söylenmişti; ben, o argümanı hiç kullanmadım, hiç o argümanla gelmedim; kendi ülkeme, kendi halkıma ne layıksa o argümanı kullandım, bunu biliyorsunuz.

Kolluğa arama yetkisi veriliyor. Gerekçesi ne; cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı yerlerde. Emin olun, tarih düşüyorum, hiç ulaşılmayacaktır cumhuriyet savcısına, emin olun ve böyle bir kavramın "cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı yerlerde ya da zamanlarda" kavramının kanunun maddesine girmesi, metnine girmesi çok acı bir şeydir arkadaşlar. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yer varsa bu ülkede, kanuna ulaşılamıyor demektir. Cumhuriyet savcısı kanunu temsil eder. Ne demek cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yerde?! Cudi Dağında da ulaşılacak cumhuriyet savcısına -ulaşılamıyorsa, ulaştıracağız devlet olarak- Meriç kenarında da ulaşılacak. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yer olur mu?! Cumhuriyet savcısı, adında cumhuriyet bulunan tek meslektir. Sebebi ne; kanunu temsil eder. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan yerde kanuna, yasaya ulaşılamaz. Bu, kolluğa yetki için bir gerekçe sayılıyor.

Değerli arkadaşlarım, elkoyma konusunda 16 ncı maddede kolluğa yetki veriliyor. Yine, savcı ve mahkemenin kararı çıkarılmış, bu şekilde bir düzenleme getirilmiş.

17 nci madde kapsamında telefon dinlemenin kapsamı genişletiliyor, olabildiğince genişletiliyor, süre sınırsız hale geliyor. Herkesin telefonu dahil olabiliyor, sanığın ya da şüphelinin değil, bu dinlemeye. Bunda "cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı haller" denilmemiş, bunda "gecikmesinde sakınca bulunan haller" denilmiş. Yani, şu yasa, cumhuriyet savcısına ulaşılamayan haller ve gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası. Yani, bu kadar muğlak şeylere... Hatırlatmak için söylüyorum değerli arkadaşlar, bu kavrama yasanın tümü görüşülürken de burada bizzat benim tarafımdan karşı çıkıldı ve açıklandı; yanlış yapıyorsunuz; bununla demokrasi olmaz, bununla hukuk devleti olmaz denildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, toparlayın lütfen.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 21 nci maddede de, kusurlu olan kamu görevlilerine rücuun şartları zorlaştırılıyor, tazminatın rücuunun.

Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok şey var. Sayın Başkanın müsamahasını suiistimal etmek istemiyorum.

22 nci madde daha vahim; avukatlarla ilgili yasaklamaya gidiliyor. Düşünebiliyor musunuz -kimin avukatı olursa olsun, neyin avukatı olursa olsun- avukat, suçluyu kayırdığı için soruşturmaya uğrayabilecek. Arkadaşlar, avukat, müvekkilini kayırır, kayırmak zorunda; mesleğin doğası bu. Böyle bir şey olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları değerlendirdiğimizde, genel bir yasa, istisna hükümlerle doldurulmuştur; burada özgürlüklere yer kalmamıştır. Bunun gerekçesi şu olmasın: Demagojiktir dedim, yani, vay, suçla mücadele edeceğiz, vay terörle... Elbette edilecek, elbette en etkin önlemler de alınacak; ama, genel bir yasayı bu şekilde doldurursak, ortada özgürlüklere yer kalmaz. Demokrasi ve hukuk kolay değildir, lafla da olmaz.

Düşünün ki, dün İnfaz Yasasında yapılan değişiklik ortada, CMK burada, TCK'yla basın özgürlüğü bağlandı... Muhalefetin sesini kısmak için de, herhalde, bir iyilik düşünüyor olduğunuzu duydum İçtüzük değişikliği yaparak. Bu, nereye gidiyor arkadaşlar?! Nereye gidiyoruz?! Pardon, nereye?!. Otoriter rejime mi gidiyoruz?! Arkadaşlar, aklımızı başımıza toplayalım. Bu gidiş, gidiş değil! Bu gidiş, gidiş değil!

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 35 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen "hukuken geçerli mazerete dayanarak" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve "bulanamayan" ibaresi "bulunamayan" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?... Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Ceza Muhakemesi Kanununun 75 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 75.- (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.

(2) İç beden muayenesi yapılabilmesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınabilmesi için müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme tehlikesinin bulunmaması gerekir.

(3) İç beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir.

(4) Cinsel organlar veya anüs bölgesinde yapılan muayene de iç beden muayenesi sayılır.

(5) Üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz; kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınamaz.

(6) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.

(7) Özel kanunlardaki alkol muayenesine ve kan örneği alınmasına ilişkin hükümler saklıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu söz istemişlerdir.

Sayın Ayvazoğlu, sürenizi birleştiriyorum; buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bir teklif daha karşımızda ve huzurumuzda; 903 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini görüşmekteyiz. Tabiî, bu kanun teklifinin temeline bakıldığında, aylar önce bu Mecliste yasalaşan, CMK adını alan, eskiden Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu olup, yeni kanunla Ceza Muhakemesi Kanunu adını alan kanunun birkısım maddelerinin değiştirilmesine dair teklifle karşı karşıyayız.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlarım kendilerine göre yorumlarını yapıp konuştular, özellikle partimiz Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Değerli Eraslan arkadaşımızın da belirttiği eleştirilere katılmamak mümkün değil. Bu yasanın temelinde, hepimizin, özellikle Adalet Komisyonu üyeleri olarak biz hukukçuların, altkomisyonda görev yapmış olarak yine biz hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın, Adalet Komisyonunun ve tüm milletvekillerimizin sorumluluğu vardır; ama, sorumluluk altında bulunan her milletvekilimizin de, elbette, kendisine göre belirli değerlendirmeleri vardır ve kendisine göre belirli eleştirileri söz konusudur; bunu da doğal karşılamamız gerekir.

Şimdi, biz, gerek Türk Ceza Kanununda gerekse Türk Ceza Kanununun devamındaki kanunların yapımında, daha önceki konuşmamda belirtmiş olduğum, Türk Ceza Kanununu sosyal toplumun aort damarı olarak kabul edersek, bu kanunları da o aort damarın kılcal damarları olarak kabul ettiğimizi söylemiştim. Bu doğrultuda olmak üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu da, elbette, Türk Ceza Kanunu olmadan uygulanması mümkün olmayan bir kanun; yani, Türk Ceza Kanunu var ise Ceza Muhakemesi Kanunu vardır, Türk Ceza Kanunu var ise, uygulanıyor ise İnfaz Kanunu vardır, Türk Ceza Kanunu var ise Adlî Sicil Kanunu vardır ve diğer, buna bağlı olan kanunlar vardır. İşte, Ceza Muhakemesi Kanunu da, Türk Ceza Kanununun hemen yanı başında bulunması gereken, bağımsız yargı organlarının, yargı mensuplarının yapması gereken usule ilişkin işlemlerin ne şekilde yapılacağını belirli bir düzenleme içerisine alan, Ceza Muhakemesi Kanunu adı altında yer almıştır.

Şimdi, gerek Ceza Muhakemesinin çıkış noktası olsun gerekse Türk Ceza Kanununun çıkış noktası olsun, bireyin özgürlüğünü öne alan, şüpheli veya sanığın haklarını korumakla birlikte, gerçekten, adalete ulaşabilmenin yolunun nereden geçtiğinin, nerelerden, hangi delillerden ulaşılabileceğinin yolunu açan ve bu delillerin elde edilebilmesi için de hemen yanı başındaki Ceza Muhakemesi Kanununun yetkili ve görevlilerimize ne derecede ve ne biçimde yetki verdiğini kapsayan bir kanun Ceza Muhakemesi Kanunu.

Şimdiye kadar yapılan görüşmelerde Ceza Muhakemesinin çıkış noktası olarak şu belirtildi: Eskiden, şimdiye kadar yapılan uygulamalardaki suçludan delile değil, bunu tersine çevirip, delilden suçluya gitme prensibini birinci prensip olarak, hedef olarak almamız gerekir diye bu kanunun yapısının temelini oluşturduk.

Elbette, bunu yaparken ne derece gerçekleştirebildik, bu amaca ulaşabildik; bunlar tartışılması gereken konular. Neden tam anlamıyla hedefimize ve amacımıza ulaşamadığımızı, şimdiye kadar bu kanunlarla ilgili konuşan bütün arkadaşlarımız hemen hemen ilettiler, belirttiler; bizler de belirttik; bu kürsüde, defalarca çıktık, söyledik. Maalesef, bu şekilde, temel kanunlarımızın kamuoyuyla paylaşılmak suretiyle... Kamuoyunun kendine has sorumluluğu da dahil olmak üzere, kamuoyunu suçlama gibi bir yetkiye ve sorumluluğa bizler sahip değiliz. Kamuoyunu suçlamak, hiçbir şekilde, sivil toplum örgütleri de dahil olmak üzere, Yüce Mecliste görev yapan milletvekillerine verilmiş bir hak değildir. Biz, kamuoyuna karşı, milletimize karşı boynumuzun kıldan ince olduğunu kabul eden kişileriz, vekilleriz. O açıdan, bizler, yeterince, eğer, kamuoyunu ve sivil toplum örgütlerini bilgilendiremediysek, onların ilgisini bu kanunlar yapılırken çekemediysek, bu sorumluluğu ve eksikliği, biz, kendimizde bulmak zorundayız. Yoksa, ne yapalım kardeşim, biz, bu kanunlar yapılırken, bütün sivil toplum örgütlerine, demokratik kuruluşlara ve kamuoyunun çok çeşitli kesimlerine, üniversitelere bilgi verdik; gelselerdi de bizlere de bu yönde bir ışık tutsalardı, yol gösterselerdi diye kendimizi savunamayız. Böyle bir hakkımızın, kendimizde, milletvekilleri olarak, Yasama Meclisi üyelerinde olduğunu kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu noktadan hareket ettiğimizde, elbette, Ceza Muhakemesi Kanununu bu görüşler doğrultusunda yaptık. Ceza Muhakemesi Kanunu, diğer kanunlar gibi, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek.

Daha önce, hepimizin bildiği gibi, bu yürürlük tarihi 1 Nisan 2005 tarihiydi; ama, birtakım ihtiyaçlar ve eksikliklerin acilen giderilmesi gerektiği noktasından hareket ederek, biz, bu tarihi, Yüce Meclisin üyelerinin oybirliğiyle, 1 Haziran 2005 tarihi olarak değiştirmiş olduk. Bu, Ceza Muhakemesi Kanunu da 1 Haziranda yürürlüğe girecek.

Yürürlüğe girecek olan Ceza Muhakemesi Kanunu değişikliğinde, 30 küsur madde değişikliğinde, gerçekten, bireyin özgürlüğünden tutalım, mağdurun haklarını da önplana alması gereken bir kanun olması noktasından, hepimizin bu çıkış noktasından hareket ettiğini bir kez daha burada ifade etmek istiyorum; ama, bunu yerine getirirkenki eksikliklerimizi de, acelecilikten tutunuz, bir an önce çıksın mantığıyla hareket etmemizdeki hatalarımız da dahil, bunları bu şekilde değerlendirmemiz gerekir.

Şimdi, karşımıza toplam 33 madde olarak gelen CMK'daki değişikliğin 2 nci maddesine baktığımızda, biraz önce belirtmiş olduğum, delilden suça ve suçluya gitme noktasını önplana çıkaran bir madde olduğunu görmekteyiz. Gerçekten, şimdiye kadar, birtakım delillerin değerlendirilmesinde, özellikle şüpheli ve sanığın bedeni üzerindeki muayenelerin çok defalar tartışmalara yol açtığı, yargı mensuplarımız tarafından, bu beden muayenesinin, iç beden muayenesi-dış beden muayenesi şeklinde ayırımının ne şekilde olacağı hususunda, gerçekten, birhayli tartışma ve farklı anlayışlar çıktığı noktasından böyle bir madde düzenlenmiş oldu. Bu maddenin amacı da, elbette, az önce belirttiğimiz prensibi yerine getirebilmemiz; yani -neydi o prensip- delilden suçluya gitme prensibini ele ve öne aldığımız içindir.

Şimdi, burada, 75 inci maddede "delil elde etmek için, şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine..." şeklinde devam ediyor. Bunun, kimin tarafından, hangi yetkili tarafından yapılacağı, yine, madde hükmünde yer alıyor. Cumhuriyet savcısı tarafından, mahkeme tarafından, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında olmak üzere... Önce cumhuriyet savcısı, daha sonra, mahkeme aşamasında, kovuşturma aşamasında ise, mahkeme veya hâkim tarafından yapılacağı hüküm altına alınıyor. Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan bu tür iç muayenelerin, iç beden muayenesinin, kan ve tükürük alınarak... Bunların incelenmesi adı altında beden muayenesinin cumhuriyet savcısı tarafından yapılması halinde, yirmidört saat içerisinde hâkimin onayına sunulması gerektiği ve hâkim tarafından da yirmidört saat içerisinde bunun ret veya kabul şeklinde onaylanması gerektiği; eğer, onaylanmaz ise, bu alınan kararın, cumhuriyet savcısı tarafından alınan iç beden muayenesi kararının geçersiz olduğu, hükümsüz kaldığı şeklindedir. Bunun devamında da, elde edilen, bu şekilde hâkim tarafından onaylanmayan, elde edilen delillerin, delil olarak kabul edilemeyeceği de hüküm altına alınmıştır. Bunlar iyi niyetli bir şekilde, suçluya erişebilmenin yolunu açmak açısından, gerçekten, olumlu hükümler ihtiva etmektedir.

Yine, daha önce, değişiklik teklifinde, şüpheli veya sanığın, hukuken geçersiz olmamasına rağmen, rızasının da alınması gerekiyor şeklinde kaleme alınmıştı. Bu, çeşitli tartışmalara sebebiyet verdiği için, şüpheli veya sanığın, elbette, rızasının ne derece geçerli olup olmadığını, Yüce Meclisin huzurunda birbirimize sorduğumuzda, elbette, tam iradesine sahip olmayan, iradesi baskı altında olan, özgürlüğü kısıtlı durumda olan şüpheli veya sanığın rızasının geçerli olmasının da, gerçekten, düşünülmemesi gerektiği noktasında "rıza" ibaresi de bu değişiklikle çıkarılmış, yepyeni bir değişiklikle karşımıza gelmiştir.

Şimdi, burada, tabiî, iç beden muayenesinin kimler tarafından yapılacağı da, yine, maddede hüküm altına alınmıştır. İç beden muayenesinin yapılabilmesi ve -yapacak kişiler olarak da- hekimler ve sağlık mesleği mensupları tarafından yapılması gerektiği, yine, sanık veya şüphelinin bedeninin bir noktada sağlıklı bir şekilde muayene ettirilmesini sağlamak açısından böyle bir hüküm getirilmiş ve muayenenin kimler tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır. İç beden muayenesinin yapılmasında vücudun hangi bölgelerinin açık bir şekilde iç beden sayılıp sayılmayacağı da yine bu şekilde maddede hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, şüpheli ve sanık bedeni üzerindeki iç beden muayenesinin ancak ve ancak suçla ilgili delillerle ilgili olmak üzere alınabileceğini hüküm altına almıştır. Bunun dışında, örneğin, veri bankasında kullanılmak üzere veya bilimsel deney yapılmak üzere, kesinlikle şüpheli veya sanığın iç beden muayenesinin yapılamayacağı ve bununla ilgili kan, tükürük gibi, vücuttan alınması gereken örneklerin alınamayacağı da burada belirtilmiştir.

Yine aynı maddede hüküm altına alınan bir fıkrayla da, verilen kararların itiraza tabi olduğu belirtilmiştir. Bu da, bir noktada hâkim tarafından, mahkeme tarafından güven hususunu temin etmeye yönelik olması açısından olumlu bir yaklaşımdır diye düşünüyoruz.

Ayrıca, başka bir fıkrayla da, elbette, özel kanunlarda yer alan alkol muayenesi ve kan örneği alınmasına ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Buna çarpıcı örnek verecek olursak, elbette, Karayolları Trafik Kanununun uygulanmasındaki denetimlerde görevlilerin alkol muayenesi yapmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Bu tereddütü de ortadan kaldırmak için böyle bir fıkra ihdas edilmiştir. Yine buna benzer, Hıfzıssıhha Kanununda yer alan birtakım kişilerin muayenesinin yapılabilmesini, kan örneklerinin alınabilmesini de açıklığa kavuşturmak açısından, tereddütleri gidermek açısından böyle bir fıkra ihdas edilmiştir. Bu fıkranın da olumlu bir fıkra olarak maddede yer aldığını görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, bizim belirtmek istediğimiz konu, gerçekten bu kanunlardaki değişikliklerin, elbette, Meclisteki değerli milletvekillerimiz tarafından getirilmesi kadar doğal bir şey olmaz, olamaz, düşünülemez; çünkü, her milletvekilinin yasama görevini yerine getirmekle mükellef olduğunu ve sorumlu olduğunu bilmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, toparlayın lütfen.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bunu, bir kez daha belirttikten sonra, yine, uzun bir süre düşünülüp kısacık bir sürede bitirilen, tasarı şeklinde getirilen kanun değişikliklerinin etraflı bir şekilde, daha anlamlı, daha toparlayıcı bir şekilde, tasarı halinde getirilmesinde büyük fayda olacağını düşünmekteyiz; çünkü, öyle bir teklif getiriliyor ki, teklifi getiren milletvekili arkadaşlarımız ile bu teklife sahip çıkan bakanlık veya hükümetin, iktidarın, danışıklı dövüş şeklindeki... Gerçekten,  burada ifade etmek yakışıksız olmasın; ama, bu anlamda, birazcık, bizim Meclisteki görevimize, yasama görevimize ve kişiliğimize uymaz diye düşünülmesi gerekir. Yani, eğer bir milletvekilimiz kendi özgür düşüncesiyle bir yasa teklifi getiriyor ise, elbette, hepimizin başı üzerinde yeri vardır ve bunu sonuna kadar da savunacak kişi, o teklifi getiren milletvekilidir; ama, iktidardan veya hükümetten almış olduğu, sanki bir talimatmış gibi gelen, getirilen, gönderilen bu teklifin, Yüce Meclisin huzurunda "bunun aslı tasarıdır; ama, teklif olarak değerlendirin" diye, Yüce Meclise getirilmesi de, gerçekten, bizleri az da olsa rencide eder düşüncesini taşıdığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle ve kamuoyuyla paylaştıktan sonra, Ceza Muhakemesi Kanununda olumlu maddelerin olduğunu, değişiklikteki birkısım maddelerin olumlu olduğunu; ancak, daha önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Partimiz adına söz alan arkadaşımızın belirtmiş olduğu eleştirileri de bir kez daha sizlere hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyor, Yüce Meclisi, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Ceza Muhakemesi Kanununun 76 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"Diğer kişilerin beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması

Madde 76.- (1) Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla, mağdurun vücudu üzerinde dış veya iç beden muayenesi yapılabilmesine veya vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; sağlığını tehlikeye düşürmemek ve cerrahî bir müdahalede bulunmamak koşuluyla; Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz.

(2) Mağdurun rızasının varlığı halinde, bu işlemlerin yapılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre karar alınmasına gerek yoktur.

(3) Çocuğun soy bağının araştırılmasına gerek duyulması halinde; bu araştırmanın yapılabilmesi için birinci fıkra hükmüne göre karar alınması gerekir. 

(4) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile muayeneden veya vücuttan örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuk ve akıl hastasının çekinmesi konusunda kanunî temsilcisi karar verir. Çocuk veya akıl hastasının, tanıklığın hukukî anlam ve sonuçlarını algılayabilecek durumda olması hâlinde, görüşü de alınır. Kanunî temsilci de şüpheli veya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu hâlde elde edilen deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya sanık olmayan kanunî temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.

(5) Bu madde gereğince verilen hâkim veya mahkeme kararlarına itiraz edilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Ceza Muhakemesi Kanununun 80 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 80. - (1) 75, 76 ve 78 inci madde hükümlerine göre alınan örnekler üzerinde yapılan inceleme sonuçları, kişisel veri niteliğinde olup, başka bir amaçla kullanılamaz; dosya içeriğini öğrenme yetkisine sahip bulunan kişiler tarafından bir başkasına verilemez.

(2) Bu bilgiler, kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hâllerinde Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus dosyasında muhafaza edilmek üzere tutanağa geçirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Ceza Muhakemesi Kanununun 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 81.- (1) Üst sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısının emriyle fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.

(2) Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz süresinin dolması, itirazın reddi, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip kesinleşmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 85.- (1) Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 250 nci maddenin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adli kolluk amiri de yer gösterme işlemi yaptırmaya yetkilidir.

(2) Soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunabilir.

(3) Yer gösterme işlemi, 169 uncu maddeye uygun olarak tutanağa bağlanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

Sürenizi birleştiriyorum Sayın Kart.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 903 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve şahsımın görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapılan değişiklikleri bir bütün içinde değerlendirebilmek amacıyla 6, 7 ve 8 inci maddelerdeki değişiklikleri ve bu değişikliklerin bu teklifin bütününe yansıyan yönlerini bir bütün halinde bilgilerinize sunmak, değerlendirme yapmak istiyorum.

6 ncı maddede şu düzenleme yapılıyor değerli arkadaşlarım, aynen okuyorum: "Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 85.- (1) Cumhuriyet savcısı, kendisine yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmuş olan şüpheliye yer gösterme işlemi yaptırabilir. 250 nci maddenin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar söz konusu olduğunda, adlî kolluk amiri de yer gösterme işlemi yaptırmaya yetkilidir." Yani, yer gösterme konusunda kural olarak savcıyı yetkili kılıyoruz; ama, ona 250 nci maddenin birinci fıkrasındaki düzenleme itibariyle bir istisna getiriyoruz, adli kolluğu da bu noktada, yer gösterme işlemi konusunda yetkili kılıyoruz.

250 nci maddeye bakıyoruz değerli arkadaşlarım, 250 nci maddede nasıl bir düzenleme yapılmış; yani, istisna maddesi olarak getirilen 250 nci maddede hangi suçlardan söz ediliyor, bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. 250 nci maddenin birinci fıkrasından söz ediyorum.

Birinci fıkra şöyle:

"a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu,

b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,

c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar."

4-5 madde dışındaki suçların tamamını kapsıyor; yani, istisna maddesi olarak getirilen bu düzenlemenin ne kadar geniş bir alana ilişkin suç türlerini kapsadığını anlatmak istiyorum.

Burada, maddenin devamında "soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla, müdafi de yer gösterme işlemi sırasında hazır bulunabilir" düzenlemesi getiriliyor. Bunun anlamı şudur, değerli arkadaşlarım: Böylesine suçlarla ilgili, aşağı yukarı bütün olaylarda, müdafi için, soruşturmanın geciktirilebileceği düşüncesiyle, müdafiin yokluğunda yer gösterme işleminin yapılması anlamına gelmekten başka bir anlam taşımaz bu düzenleme.

Yine bu maddeyle bağlantılı olarak, bugün kabul ettiğimiz -iki saat evvel kabul ettiğimiz- 902 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın 6 ncı maddesini bilgilerinize sunmak istiyorum. 6 ncı maddeyle ilgili bu düzenlemede şu getiriliyor, değerli arkadaşlarım... Bunu, dün, Grubumuz adına Sayın Feridun Baloğlu çok ayrıntılı bir şekilde anlattı; ama, ben, bu maddeyle olan bağlantısı sebebiyle tekrar temas etmek istiyorum. Yine bu maddeyle ilgili olarak eleştiri getiren Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup Ersönmez Yarbay'a da burada, huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bunu, hukukçu sorumluluğu adına, milletvekilliği sorumluluğu adına ifade etmekte yarar görüyorum.

Bakın, bu 6 ncı maddede hangi düzenleme yapılıyor, değerli arkadaşlarım, 250 inci maddede söylenilen suçlarla bağlantılı olarak... Yani, biraz evvel istisna maddeleri olarak düzenlendiği ifade edilen; ama, onlarca suçu kapsayan maddeden söz ediyorum, 250 nci madde. Burada "... suçlarla ilgili olarak alınan bilgilerin doğruluğunun araştırılması bakımından zorunlu görülen hallerde, hükümlü veya tutuklular, rızaları alınmak koşuluyla, ilgili makamın ve cumhuriyet başsavcılığının talebi üzerine hâkim kararıyla geçici sürelerle ceza infaz kurumlarından alınabilirler. Bu süreler, hükümlü veya tutuklu dinlendikten sonra işin niteliğine göre, her defasında dört günü ve hiçbir surette onbeş günü geçmemek üzere" deniliyor. Buradaki bir eksikliği de hemen ifade etmek istiyorum: "Onbeş günü geçmemek üzere" derken, bir defada onbeş günü geçmemek mi, yoksa toplamda onbeş günü geçmemek mi; bence, bu konuda da ciddî bir eksiklik var. Uygulamada, son derece farklı sonuçlara, uygulamalara yol açabilecek bir düzenleme. "... ve hiçbir surette onbeş günü geçmemek üzere -hiçbir surette ifadesi belki bu anlamı çıkarabilir; ama, bunu daha düzgün bir ifadeyle yazmak gerekirdi- hâkim tarafından tayin olunur ve hükümlülük ve tutuklulukta geçmiş olan süreler mahsup edilir."

Bu maddeyi de bir tarafa bırakıyorum değerli arkadaşlarım.

4778 sayılı Kanuna gelmek istiyorum değerli arkadaşlarım. 4778 sayılı Kanun ne idi; buna da temas etmek gerekiyor. 4778 sayılı Kanun, ne zaman çıkan bir kanun değerli arkadaşlarım; 11 Ocak 2003 tarihinde çıkan bir kanun. Yani, 22 nci Yasama Döneminde "uyum yasaları" adı altında uygulamaya koyduğumuz en önemli kanunlardan birisi ve demokratikleşmenin önünü açan, özgürlüklerin önünü açan diye ifade ettiğimiz, kamuoyuna sunduğumuz bir kanun. Bu kanun, 430 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendinde düzenleme yapıyor, değişiklik yapıyor değerli arkadaşlarım. Orada şu düzenlemeyi yapmışız: Olağanüstü hal bölgesindeki bu türlü hükümlü ve tutuklulara ilişkin olarak, bilgi almak amacıyla, yer gösterme veya keşif uygulaması sebebiyle cezaevinden dışarı çıkarılması işlemlerini "dört günü geçmemek üzere" düzenlemesiyle, Ocak 2003 tarihinde -bu yasal düzenlemeyi- yapmışız değerli arkadaşlarım.

Tekrar ifade ediyorum; getirilen 902, 903, 904 sıra sayılı kanun tekliflerinde, yine dört gün düzenlemesi var; ama, onbeş günü aşmamak kaydı var, burada ise; yani, Ocak 2003 tarihinde çıkmış olan kanunda ise dört günü geçmemek üzere düzenlemesi var, burada, azamî hadde ilişkin bir düzenleme yok.

Şimdi, bütün bunları ifade ettikten sonra -bunların değerlendirmesini, bunların kıyaslamasını biraz sonra ayrıca yapacağım değerli arkadaşlarım, ama- bu yasal düzenlemelerle ne amaçlanıyor, bunlar arasındaki bağlantılar nedir, geriye doğru bir gidiş mi var, yoksa gerçekten daha olumlu bir düzenleme mi var, bunların değerlendirilmesi bakımından bu temel düzenlemeleri anlatmak gerekiyordu.

Bu ifadelerden sonra, bir de, savcılık makamının doktriner anlamda ve yargı içtihatlarına göre görevi nedir, fonksiyonu nedir, görev ve sınırlarının içeriği nedir, nerede başlar, nerede biter, bunları anlatmak gerekiyor, bunda yarar görüyorum değerli arkadaşlarım.

Savcılık makamının bu değerlendirmesini yaparken, özellikle, şimdi, şu anda konuşma yaptığım 6 ncı maddedeki "yer gösterme" kavramının fiilî anlamı nedir, hukukî niteliği nedir, bunu da değerlendirmek gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, yer gösterme kavramının hukukî niteliği... Yer gösterme aslında olay yerinde yapılan bir keşiftir. Bunun başka bir anlamı yoktur. Bu keşfin yargıç tarafından yapılması gerekir; gecikmede tehlike varsa, ancak o takdirde savcı tarafından yapılır, kolluğa bırakılması uygun değildir.

Yer gösterme terimini uygulama yaratmıştır, biraz evvel de ifade ettim. Bunun anlamı, soruşturma konusu bir olayda failler ele geçirildiğinde, bunların ifadeleri alındıktan sonra, olay yerinde, bu kişilerin, olayın oluş biçimi hakkında ayrıntılı açıklamada bulunmalarıdır. Ceza yargılamasında bu işlemin adı keşiftir değerli arkadaşlarım. Uygulamada yer gösterme denilen işlem, tekrar ifade ediyorum, bir keşiftir.

Keşif konusunda, ceza usulüne ilişkin tüm düzenlemeler, temel yetkiyi yargıca vermiştir. Gecikmesinde tehlike ve zarar bulunan hallerde, bu keşif, biraz evvel de ifade ettiğimiz gibi, savcı tarafından yapılabilir. Keşif sırasında, kolluğun savcıya yardımcı olması doğaldır; hatta, faillerin ilk ifadeleri kolluk tarafından alındığında, bu yardımın önemi daha da artacaktır. Uygulamada, istisnalar hariç -yine, biraz sonra temas edeceğim üzere- yer gösterme denilen işlemler, aşağı yukarı, yüzde 100'e yakın oranda, kolluk güçleri tarafından yapılmaktadır. Bunun doğru olmadığını, biraz sonra, yine ayrıntılarıyla ifade edeceğim.

Yasanın, hazırlık soruşturmasını yürütmekle savcıyı görevlendirdiği gözönüne alındığı takdirde, yani hazırlık soruşturmasının amirinin ve sorumlusunun savcı olduğu gözönüne alındığı takdirde, bu işlemin savcı tarafından yapılması herhalde tartışmasız olarak kabul edilmesi gereken bir husustur.

Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz aşamada, nasıl bir uygulamayla karşı karşıyayız; bütün bu düzenlemelerden sonra, bunların genel tablo içindeki sunuşu nedir, bunların birbirine yansıması nedir; bunları değerlendirmemiz gerekiyor.

Öyle bir gerekçeyle karşı karşıyayız ki değerli arkadaşlarım, her ne kadar yasa teklifi olarak getirilmiş ise de, çok iyi biliyoruz ki, bu bir yasa tasarısıdır ve burada, yasa teklifini getiren arkadaşımız, bunun, hiçbir değerlendirme yapmadığını görüyoruz; ama, bütün aşamalarda hükümetin değerlendirme yaptığını görüyoruz; bu çerçevede olayı değerlendirmek gerekiyor. Hükümet, gerek Parlamento çalışmasında gerekse kamuoyuna yönelik açıklamalarında şu gerekçeyi kendince getiriyor: Toplumu, özgürlükler ile güvenlik arasında bir tercih yapmaya zorlayan bir anlayışla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bunun anlamı şudur: Nerede bir kamu yönetimi, bir kamu otoritesi, özgürlükler ile güvenliğin kıyaslamasını yapmaya başlamışsa, orada kamu yönetiminde acz var demektir, orada kamu otoritesinde yetersizlik var demektir değerli arkadaşlarım. Önemle ifade ediyorum; güvenlikler ile, güvenlik kavramının sağlanması ile, güvenliğin sağlanması ile özgürlüğün uygulanması, biri diğerinin alternatifi olan kavramlar değildir. Önemli olan, bu iki kavramı bir denge içinde yürürlüğe koymaktır, uygulamaya koymaktır. İşte, gerçekten hukuk devleti niteliği taşıyan bir kamu yönetimi var mı, yoksa özgürlükleri konjonktürel amaçlarla kullanan, belli bir dönem için kullanan; ama, o dönem geçtikten sonra, kamu yönetiminde yetersizliği ortaya çıktıkça, özgürlük ve güvenlik çelişkisini kullanmaya çalışan bir yönetimle mi karşı karşıyayız; bunun sorgulamasını yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Geldiğimiz noktada bu ciddî çelişkinin ve bu zafiyetin karşısında olduğumuzu üzülerek ifade ediyorum. Bu, kamu otoritesi adına ve siyasî iktidar adına çok ciddî bir zafiyettir, temel bir çelişkidir. Tekrar ifade ediyorum; özgürlüklerin düzenlemesi konusunda güvenlik kavramına sığınarak özgürlükler noktasında geri adım atmanın hiçbir açıklaması olamaz; bu, kamu otoritesinin hukuk devleti kavramına olan, siyasî iktidarın hukuk devleti kavramına olan inançsızlığının ve bunun hukuk devleti yapılanmasını amaç olarak kabul etmeyişinin bir tezahürüdür. Bunun başka bir şekilde açıklaması yoktur. Bu konudaki değerlendirmelerimi, ben, 7 ve 8 inci maddede anlatmaya devam edeceğim değerli arkadaşlarım.

Bu aşamada, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Ceza Muhakemesi Kanununun 90 ıncı maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.

(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

Sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan teklifin 7 nci maddesi üzerinde de Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ceza muhakemesi yapılanmasında kolluk gücü yapılanmasının ne kadar önemli olduğunu, bunu ifade etmeye, bunu anlatmaya çalışıyorum. Ceza muhakemesinin amacına ulaşabilmesi için, yani verimli ve teknik bir şekilde soruşturma yapılabilmesi için, kolluk gücü yapılanması ve hiyerarşisi son derece önemlidir değeri arkadaşlarım. Bunları, aslında, 5271 sayılı Yasanın, yani bugün değişiklik getirdiğimiz Ceza Muhakemeleri Kanununun bütününün 4 Aralık 2004 tarihli görüşmelerinde çok ayrıntılı bir şekilde anlattık. Üzücü olan nokta şu; geldiğimiz aşamada, aradan geçen altı yedi aylık süre içinde şunu görüyoruz: O gün için yaptığımız eleştirilerin bugün daha da haklı hale geldiğini üzülerek görüyoruz; yani, burada, çok somut bir şekilde ifade ediyorum, bir geriye doğru gidiş var değerli arkadaşlarım. Bunu görmemiz gerekiyor, bunu değerlendirmemiz gerekiyor.

Burada önemli olan şu: Özgürlük görüntüsünü belli bir dönem verebilirsiniz, özgürlükleri benimsediğinizi belirli bir süre ifade edebilirsiniz, konjonktürü kullanarak bunları belirli bir süre anlatabilirsiniz; ama, önemli olan, bu kavramı sürekli olarak kullanabilmek ve bu kavramın toplumun tüm kesimleri için işlemesini sağlayacak altyapıyı sağlamak, fiilî altyapıyı sağlamak, teknik altyapıyı sağlamak. Bunu sağladığınız zaman, değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, toplumun her kesimine özgürlükleri yine en verimli bir şekilde, toplumun bütününü kapsayacak şekilde ulaştırmak mümkün olur; ama, bunu yapamadığınız zaman, bugün, birileri din ve vicdan özgürlüğünü öne çıkarır, birileri de başka birtakım kavramları öne çıkarır.

Burada, biz, şundan söz ediyoruz değerli arkadaşlarım; özgürlükleri toplumun bütününü kapsayacak şekilde, toplumun bütününe ulaşacak şekilde bu düzenlemelerin yapılmasının önemini anlatmaya çalışıyoruz. Bunun için de kolluk gücünün yapılanması son derece önemli.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılanmada şunu görüyoruz: 4 Aralık 2004 tarihinde yaptığımız değerlendirmeleri biraz daha somutlaştırarak, biraz daha güncelleştirerek bu konudaki değerlendirmelerimi yapmak istiyorum. Bakın, ceza muhakemesiyle bağlantılı olan birtakım düzenlemeleri, hem ceza muhakemesi düzenlemesinde yaptık hem de Türk Ceza Kanunu düzenlemesinde yaptık. Ceza Muhakemesi Kanununda, biliyorsunuz, 135, 136, 137 ve 138 inci maddelerde "iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması", "müdafiin bürosunun aranması", "kararların yerine getirilmesi" ve bunun devamında da "tesadüfen elde edilen deliller" başlığıyla birtakım düzenlemeler yapıldı. Yine bu düzenlemelerle bağlantılı olarak, 161 ve devamı maddelerde de adlî kolluk yapılanması gerçekleştirildi. Ceza Muhakemesinden iki ay evvel, yani, Eylül 2004 tarihinde kabul edilen Türk Ceza Kanununun 132, 133 ilâ 140 ıncı maddelerine kadar uzanan bölümünde ise, yine, Ceza Muhakemesine paralel olmak kaydıyla haberleşme gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal vesaire başlığı altında birtakım düzenlemeler yaptık değerli arkadaşlarım.

Bütün bu düzenlemelerde temel amaç şuydu: Özgürlükler ile güvenlik arasındaki dengeyi sağlamak. Bu amaçla yapılan birtakım düzenlemeler söz konusuydu. Bu düzenlemelerle birlikte bu yasal uygulamayı yapacak olan Emniyet, Jandarma, MİT, Gümrük Müsteşarlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı birimlerinin yapılanmalarının ne kadar önemli olduğunu o gün de anlatmıştım, bugün de anlatmaya devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu yasanın uygulanması noktasında en önemli fonksiyonu, en yaygın fonksiyonu, kabul etmek gerekir ki, emniyet ve jandarma güçleri, kolluk güçleri ağırlıklı olarak yerine getiriyor. Kolluk gücü dediğimiz bu birimler, suç ve suçluyla doğrudan muhatap olan, olaya müdahale eden birimlerdir. Bu birimlerin, delilleri, gerçeğe uygun bir biçimde adlî birimlere ulaştırması gerekir. Bu mekanizmayı ve denetimi sağlayamadığınız takdirde, gerçek anlamda hukuk devleti yapılanmasını inşa etmemiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, kolluk güçlerinin çağdaş vasfı, suçun meydana gelmesini önleyici bir yaklaşım içinde olmaktır. Kolluk gücü demek, önleyici fonksiyon ifa eden birim demektir. Eski deyimiyle kolluk gücü zabıtai mânia özelliği olan bir birimdir. Olay vuku bulup suç ve suçluyla karşı karşıya gelindiği anda, artık, yargılama süreci başlamıştır değerli arkadaşlarım; idarî süreçten yargılama sürecine geçiş başlamıştır, yeni bir çizgi ve süreç başlamıştır. Bu süreç, soruşturma ve yargılama sürecidir. Bu süreç, artık, savcılık makamının bütün etkinliğiyle devreye girdiği bir süreçtir. Savcılık makamı devreye girdiği içindir ki, kolluk güçlerinin doğrudan savcıya tabi olarak görev yapması gerekir. Bugüne kadar mevcut olan yapı neydi ve bugün getirilen, getirilmek istenilen yapı nedir; bu yasayla getirilmek istenilen yapı nedir; bugün neyi yapmak istiyoruz?

Bütün inancımızla ifade ediyorum ki değerli arkadaşlarım, bu konuda yapılacak düzenleme, bir siyasî iktidarın, gerçek anlamda değişimden ve hukuk devletinden mi yana olduğu, yoksa mevcut statükocu durumu yeni sunuşlarla sürdürmek amacında mı olduğu noktasında bizler için temel bir ölçü olmak durumundadır. Yani, şunu değerlendirmemiz gerekiyor. Statükoyu kim temsil ediyor, kim hukuk devleti yapılanmasında değişimi ve yeniliği temsil ediyor? İnanıyoruz ki, bu süreç içinde, sağduyulu kamuoyu, bunun değerlendirmesini net bir şekilde yapacaktır.

Değerli arkadaşlarım, adlî kolluk görevlilerinin, cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını yerine getirdiği, yerine getirmekle sorumlu olduğu, bu görevlerini yaparken ihmal gösterip veya görevlerini kötüye kullandıkları takdirde bu görevliler hakkında cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacağını hep ifade edip duruyoruz. Ancak, adlî kolluk yapılanmasındaki hiyerarşik yapılanma değişmediği ve 6 ncı maddede olsun 250 nci maddede olsun, adlî kolluğun yer gösterme, arama ve benzeri yetkilerini bu derece öne çıkardığımız zaman, orada, değerli arkadaşlarım, hukuk devleti anlamında hiçbir ciddî aşamanın sağlanamayacağını artık kabul etmemiz gerekiyor. Burada önemli olan şu: Önleyici güç olarak kolluğun görevi bittiği andan itibaren, artık, tüm yetkinin, her anlamda savcılık makamına geçtiğini kabul etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da, tekrar ifade ediyorum, sicil amiri ilişkisinden geçer değerli arkadaşlarım. Bu hiyerarşik yapı kurulmadan, etkin bir soruşturmayı yapmak mümkün değil. Bu sorumluluğu alan ve yürüten savcılık makamının, aynı zamanda, bu noktada yetkilendirilmesi de gerekir. Bunu yapamadığımız takdirde, hukuk devleti yapılanmasında bir mesafe almamız mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bakın, biraz daha somut örneklerle anlatmak istiyorum. Bu hiyerarşik yapılanma, yani sicil amiri yapılanması kurulamadığı zaman ve yer gösterme ve benzeri işlemlerde adlî kolluğun birinci derecede yetkili olmasını, birinci derecede olaya müdahale etmesini bu kadar geniş bir şekilde düzenlediğimiz zaman, orada, o kolluk gücü yapılanmasından, o hazırlık soruşturmasından sağlıklı bir sonuç almamız mümkün olamaz. Bunu, çok yakın ve somut örnekleriyle hep yaşıyoruz. Bunu Yargıtay, Çakıcı, MİT ilişkilerinde yaşadık. Bunu Van olaylarında yaşadık. Bunu, İstanbul'daki asayiş olaylarında yaşıyoruz, İstanbul'daki kapkaç olaylarında yaşıyoruz.

Burada, bir diğer önemli nokta şu, değerli arkadaşlarım: Bu sicil amiri ilişkisi ve hiyerarşik yapılanma ilişkisi kurulamadığı zaman, orada, savcılık makamının o görevi yapması, bürokratik bir işlem olmaktan öteye gidememektedir. Savcılık makamı, görünürde, hazırlık soruşturmasının amiri olarak görünmekte; ama, işin esasında ve uygulamada o soruşturmayı, o hazırlık soruşturmasını bütün unsurlarıyla, bütün aşamalarıyla kolluk güçleri yerine getirmektedir.

Peki, kolluk güçlerinin yapılanmasında nasıl bir politika içindeyiz?.. Şöyle bir yapılanma olsa, onu da bir anlamda hoşgörülü karşılamak veya anlayışla karşılamak mümkün olabilecek değerli arkadaşlarım: Kolluk güçleri yapılanmasında, gerçekten, teknik ve objektif yapılanmayı, kıdem ve liyakat esasını esas alan, bunu öne çıkaran bir yapılanma içinde olsak, bu eleştirileri bu kadar katı bir şekilde, bu kadar radikal bir şekilde yapmanın belki gereği kalmayacak; ama, orada da neyi görüyoruz değerli arkadaşlarım, kolluk güçleri yapılanmasında da çok farklı ölçülerin esas alındığını görüyoruz. Tabiî, bu yapılanmanın birinci derecedeki muhatabı Sayın Adalet Bakanı değil, bu yapılanmanın birinci derecedeki sorumlusu Sayın İçişleri Bakanı ve elbette, bağlantılı olarak, siyaseten sorumlu olan da hükümet.

Bunları somut örnekleriyle anlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Somut örnekleriyle anlattığım zaman, inanıyorum ki, sizler de, belki doğrudan olumlu bir tepki vermeseniz bile, vicdanlarınızda muhasebe yaptığınız zaman daha objektif bir değerlendirme, daha sağduyulu bir değerlendirme içine gireceksiniz değerli arkadaşlarım.

Bakın, ben, bugüne kadar, hep, yeri geldikçe -İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığıyla ilgili konularda- 2003 yılına ilişkin emniyet yapılanmasından söz ettim, ikinci sınıftan birinci sınıfa geçişteki emniyet müdürü yapılanmasından söz ettim; bunu çok sıkça anlattım. Sayın İçişleri Bakanı, kendince birtakım gerekçelerle bunlara birtakım cevaplar verdi. Değerli arkadaşlarım, üzülerek, bu yapılanmanın 2005 yılı için de aynı kararlılıkla devam ettiğini görüyoruz.

İnsafla değerlendirmek gerekiyor sayın milletvekilleri; böyle bir yapılanma içinde, o kolluk gücünden verimliliği sağlamanız, o kolluk gücünün etkin olması mümkün olamaz. Böyle bir yapılanma içinde, bugün, hükümetin gerekçe olarak, Bakanlığın gerekçe olarak ortaya getirdiği terör olaylarını engelleme gerekçesi, inandırıcı olmaktan son derece uzak kalacağı gibi, böyle bir yapılanma içinde, asayiş olaylarında veya daha somut ifadeyle Seydişehir veya benzeri ortamlardaki olaylarda da toplumsal huzursuzluklara yol açmak kaçınılmaz bir hal alır değerli arkadaşlarım.

Bir Seydişehir olayında oraya  1 500 polisi yığarsınız, 1 000 jandarmayı yığarsınız; ama, yine de oradaki huzursuzluğu, oradaki asayişi sağlayamazsınız. Bunların örneklerini daha da geliştirmek mümkün; ama, ben, tekrar 2005 yılındaki bu yapılanmaya dönmek istiyorum. Emniyetin bu yapılanması Adalet Bakanlığını elbette doğrudan ilgilendiriyor; çünkü, bu hazırlık soruşturmasını yürüten savcılık makamının nezaretinde bu kolluk güçleri görev yapıyor. İşin esası acaba böyle mi, bunun uygulamaya yansıması nedir; bunları 8 inci maddedeki değerlendirmede somut örnekleriyle anlatmak istiyorum.

Bu aşamada Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Ceza Muhakemesi Kanununun 91 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren  yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Buyurun Sayın Kart.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, 8 inci madde üzerinde de Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, ikinci sınıftan birinci sınıfa geçişi düzenleyen emniyet müdürleri sıralaması düzenlemesi... Burada, kıdem ve liyakat esası... Bunu hep biliyoruz ki, hep şu söylem ifade edilir: Efendim, 657'yle ilgili uygulamalarda, biz, kıdem ve liyakati esas alıyoruz. Millî Eğitimdeki, Sağlıktaki, bu konudaki niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı burada dile getirmeyeceğim. Burada, sadece Emniyetle ilgili olan kadrolaşmayı dile getireceğim ve bunun kolluk gücüne yansımasını dile getireceğim.

Bakın, değerli arkadaşlarım, elimde birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi edenler listesi var. Ne zamanki liste bu; 2005 yılına ait liste. 80 kişilik liste değerli arkadaşlarım. Bu listenin kamuoyundan gizlendiğini, bütün aramalarımıza rağmen, bütün taleplerimize rağmen ulaşamadığımızı ifade ediyorum; ama, bu uygulamalardan rahatsız olan kamu görevlileri bir şekilde bu listeyi bize ulaştırıyorlar. Bunu önlemek mümkün değil. Nerede haksızlık varsa, nerede esrarengiz ilişkiler varsa, birtakım hukuksuz uygulamalar varsa, orada, herhalde, bu ilişkiler, mutlaka, kamuoyuna bir şekilde yansıtılacaktır. Bu ilişkiler ağı içinde sorumluluk duygusuna sahip insanların bize ulaştırdığı bir liste.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 678 kişilik ikinci sınıf emniyet müdürleri listesi. Buradan 80 kişiyi birinci sınıf emniyet müdürü olarak terfi ettiriyoruz. Birinci sınıf emniyet müdürleri, biliyorsunuz, son derece yetkili görev yapan, il emniyet müdürü statüsünde olan, yerine göre vali adayı statüsünde olan emniyet müdürleri.

Bakın, listeden aynen okuyorum: 1 inci sıraya getirilen, yani, terfi listesinin 1 inci sırasına getirilen kişi -ilgili kişilerin adını vermiyorum, burada açıklamam doğru olmaz- kıdem listesinin 127 nci sırasında değerli arkadaşlarım, 4 üncü sıraya getirilen kişi kıdem listesinin 152 nci sırasında, 5 inci sıraya getirilen kişi 208 inci sırada, 6 ncı sırada olan kişi kıdem listesinin 186 ncı sırasında, 7 nci sıradaki 158 inci sırada... Bu şekilde devam ediyor.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 80 kişinin içerisinde sadece 8 kişi kıdem ve liyakat listesine uygun olarak terfi etmiş. 40 kişi, 150 nci sıradan sonraki sıralarda, kıdem ve liyakat listesinin 150'den sonraki sıralarında; 32 kişi ise, 80 ile 150 nci sıralar arasında...

Değerli arkadaşlarım, insafla sorgulayalım, değerlendirelim; 208 inci sıradaki bir kişiyi alıp, kıdem listesinin 5 inci sırasındaki, kıdem listesinin 1 inci sırasındaki adamın önüne getirdiğiniz zaman, orada, bir çalışma şevki, bir çalışma huzuru kalır mı değerli arkadaşlarım; orada bir verimlilik sağlayabilir misiniz?! Bunu, istisnaî olarak değil, bunu, kural olarak uyguluyorsanız, genel olarak uyguluyorsanız, orada, toplumsal olaylarda, kolluk gücü olarak yapacağınız görev esnasında zafiyetlerin doğması, etkisiz uygulamaların doğması ve toplumsal huzursuzluğu büyüten olayların doğması kaçınılmazdır.

Ben, Seydişehir olayına, hem bölgem olması sebebiyle hem de konuyla ilgisi sebebiyle tekrar döneceğim. Bakın, o gün, değerli arkadaşlarım, orada, o insanlar ne yapıyordu; fabrikalarına sahip çıkıyorlardı, meşru direniş haklarını kullanıyorlardı. Oraya gelen güvenlik güçlerinin yetkilisi olan emniyet amirinin, emniyet müdürünün ifadesi aynen şu: "Biz buraya mutlaka gireceğiz!" Böyle bir yapılanma, böyle bir anlayış söz konusu olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Oradaki toplumsal hassasiyeti, o insanların psikolojilerini, toplumsal psikolojiyi gözardı ederek, bunu yok sayarak, oraya mutlaka gireceğiz dediğiniz zaman, orada, toplumsal huzursuzluğun doğması, toplumsal olayların doğması kaçınılmazdır. Nasıl bir sebep var ki, ilçe, kuşatma altına alınıyor! Nasıl bir gerekçe var ki, fabrika, gece yarısından itibaren, kuşatma altına alınıyor! Burada, işte, bu kolluk gücünün yapılanması, elbette, bu kolluk gücünün yapılanmasını sağlayan siyasî otoritenin yaklaşımı, siyasî iktidarın yaklaşımı öne çıkıyor.

Tabiî, şunu kabul etmek gerekir; yani, bu anlayış içinde olduktan sonra, böyle bir kolluk gücü yapılanması anlayışı içinde olduktan sonra, o kolluk gücünü sicil amiri olarak savcılık makamına bağlasanız ne olabilir; bunu da ayrıca sorgulamak gerekiyor. Burada mesele kamu yönetimi anlayışıdır, burada mesele, kamu yönetimi kültürü ve bunun uygulamasıdır.

Burada, sorunun esası, hukuk devleti yapılanmasına bakış açısıdır değerli arkadaşlarım. Hukuk devleti yapılanmasına bakış açısını siyasî yaklaşımlarla veya teknik ve objektif yapılanmanın dışında, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayla yerine getirmeye çalıştığınız zaman, orada, hukuk devleti yapılanmasında da, kolluk gücü yapılanmasında da verimliliği sağlamak mümkün değildir, istenilen amaca ulaşmak mümkün değildir. Hükümeti, ben, bu noktada, yeni bir değerlendirme yapmaya davet ediyorum. Bu değerlendirme yapılmadığı takdirde, daha, Ceza Muhakemesi Kanununda olsun, Türk Ceza Kanununda olsun, aradan geçecek olan üçer, dörder, beşer aylık süreçler içinde yeni değişiklik teklifleriyle karşı karşıya kalacağımızı bilmenizi istiyorum.

Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kart.

8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Ceza Muhakemesi Kanununun 94 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 94.- (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- Ceza Muhakemesi Kanununun 98 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- Ceza Muhakemesi Kanununun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- Ceza Muhakemesi Kanununun 105 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 105.- (1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(4) Şüphelinin, üçüncü fıkranın (a) ve (f) bentlerinde yazılı yükümlülüklere tâbi tutulması bakımından, birinci fıkrada belirtilen süre sınırı dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.33


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

903 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/453) (S. Sayısı: 903)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 15 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 15.- Ceza Muhakemesi Kanununun 119 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, üçüncü fıkranın ikinci cümlesi ile beşinci fıkrasında geçen "hâkim veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

"(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun.

Sürenizi de birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; Ceza Muhakemesi Kanununun 119 uncu maddesinde değişiklik yapan 903 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 15 inci maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklik yapılması yönünde değerli üç milletvekilimizin verdiği bir kanun teklifini görüşüyoruz; Kilis Milletvekili Hasan Kara ve iki arkadaşının verdiği bir yasa teklifi.

Değerli arkadaşlarım, Ceza Muhakemesi Kanununda, Avrupa Birliği giriş süreci içinde, Aralık 2004'te bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş ve eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ortadan kaldırılarak -daha doğrusu, yürürlük tarihi geciktirilmiş ama- 4 Aralık 2004 tarihinde, uzun tartışmalardan sonra, Ceza Muhakemeleri Kanunu kabul edilmiş, yürürlük tarihi ise, 1 Nisan 2005 tarihine ertelenmişti. Mart ayının son gününde, Ceza Kanununda yapılacak olan değişikliklerin yetişmemesi nedeniyle, bu Ceza Muhakemeleri Kanununun yürürlük tarihi de, diğer kanunlarla birlikte, bildiğiniz gibi, 1 Haziran 2005 tarihine ertelenmiştir.

Sevgili arkadaşlar, bu kanunda; yani, 2005 tarihinden itibaren Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra, bu kanunda, 1 Nisan 2005 tarihine kadar, değişikliği doğuracak hiçbir etken olmamış; ama, kanunun uygulamasının 1 Haziran 2005 tarihine ertelenmesinden sonra, 3 Mayıs 2005 günü, üç değerli arkadaşımızın verdiği kanun teklifi Meclisin gündemine gelmiştir.

Bu kanunun genel gerekçesi nedir; genel gerekçe aynen şu: Kanunun bilgilendirilmesi sırasında, kime, hâkimlere ve savcılara yapılan bilgilendirme toplantılarında çıkan, ileri sürülen görüş ve eleştiriler doğrultusunda bu değişikliğe gidilmiştir.

Değerli arkadaşlarımızı kutlamak istiyorum; sayın yargıçlara ve cumhuriyet savcılarına, hakikaten, bu konularda değerlendirme bilgileri vermişler, bu kanunu anlatmışlar ve çıkan aksaklıkları, Değerli Bakanlıktan önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmişlerdir. Kutlamak istiyorum; Bakanlığın yapacağı şeyi üç değerli milletvekili yapıyor. Kime bilgi veriyor; yargıçlara. Yargıçlar kimseden emir almaz, kimseden bilgi almaz, Bakanlık verecektir o bilgiyi; hayır, üç değerli milletvekilimiz veriyor.

Sevgili arkadaşlar, hükümet, kendi tasarısını, değişiklikleri getiremiyor, bir kanun teklifiyle bunları götürmeye çalışıyor. Yalnız, bu kanunla yapılan değişiklik basit bir şey değil sevgili arkadaşlar. Ne değiştiriyoruz burada; "Arama kararı" başlıklı 119 uncu maddede diyoruz ki, bir ilave yapıyoruz, cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde, kolluk amirinin yazılı emriyle, kolluk görevlileri arama yapabilir.

Sevgili arkadaşlar, bu masumane bir değişiklik değil. Niçin derseniz: Demin de söyledim, Aralık 2004 tarihinde, bu kanun görüşülürken, önce komisyonda görüşülmüş ve şimdiki yapılan değişiklik, komisyonda aynen tartışılmış. Bu tartışmalar sırasında hem Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin tümünün katılımıyla bu değişiklik reddedilmişti. Değişiklik reddedilmişti; yani, daha doğrusu, bu metinden çıkarılmıştı, Aralık 2004'te görüştüğümüzde. Metinden çıkarılmasına rağmen, değerli bilgisine ve davranışlarına güvendiğim Sayın Toptan'ın da, herhalde, gözünden kaçmasıyla, bu yasa komisyonda reddedildiği halde, aynen Genel Kurulun gündemine gelmişti. Şimdi, o dönem, Parlamentoda Grubumuz adına konuşan değerli hatip, bunun komisyonda reddedildiğini, reddedilmesine rağmen, Genel Kurulun gündemine getirildiğini ve madde metnine geçirildiğini belirtti.

Sevgili arkadaşlar, Sayın Komisyon Başkanı bunun sehven geçebileceğini belirtti. Komisyonda reddedilen ve sehven bu yasa tasarısında bulunan kısmın çıkarılması yönünde bir teklif verildi. Bu teklif aynen şu değerli arkadaşlar: "119 uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan 'veya cumhuriyet savcısının emrinin alınamadığı hallerde kolluk amirinin' ibaresinin madde metninden çıkarılması..." Bu teklifi kimler veriyor değerli arkadaşlar; Mehmet Nuri Saygun, Kemal Anadol, Sadullah Ergin -AK Parti Grup Başkanvekili- Zeyid Aslan... Bu kanunda değişiklik teklifini veren değerli milletvekili, o gün, bu verdiği değişikliğin tasarıdan çıkarılması için teklif veriyor, bugün de geri gelmesi için veriyor. Sayın Zeyid Aslan, Ahmet Gökhan Sarıçam Kırklareli Milletvekili, Feridun Ayvazoğlu, Erdoğan Özegen Niğde Milletvekili, Mehmet Daniş Çanakkale Milletvekili.

Sayın Bakan, bu teklifin üzerine aynen şunu diyor: "Özgürlükler adına ben de bu önerinin kabulünü istiyorum, yasadan çıkarılmasını istiyorum."

Değerli Bakan, beş ay süreyle ne geçti de, beş ay önce yasadan çıkarılmasını istediğiniz teklifi bugün tekrar Genel Kurulun gündemine getiriyorsunuz?!

Değerli Zeyid Aslan -kanun teklifinin üzerinde de konuştu- beş ay önce bu kanundan bu ibarenin çıkarılması için önergeyi imzaladınız. beş ay içinde bu Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu daha hiç uygulanmamış iken, ne değişti de bugün değiştirilmesi için kanun teklifi veriyorsunuz?!

Biz, bazen Bakanlığın sınıfta kaldığını ve hatta... Sayın Bakan, beş ay geçti, siz de yoruldunuz herhalde, dinlenmenizi tavsiye ediyorum.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Dinliyoruz...

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Zabıtlardan bunu okuyorum; zabıtlardan okuyorum. Bir bakan, beş ay içerisinde iki aksi düşünceyi Yüce Meclisin huzuruna nasıl getirebilir arkadaşlar?!

Bu, eğer, Avrupa'daki bir parlamentoda olsaydı, Avrupa'daki meclislerde olsaydı, Sayın Bakan, o bakan gereğini yapardı. Bize kim ne diyecek beş ay içerisinde, söyler misiniz? Siz, beş ay önce, Avrupa Birliğine girebilmek için, özgürlükleri açabilmek için, mahkûmun, suçlunun, zanlının hakkını, hukukunu koruyabilmek için yasal bir düzenleme yapıyorsunuz ve "bu alkışlanacak bir devrimdir" diyorsunuz, beş ay sonra değiştiriyoruz... Lütfen, bunu anlatın; lütfen, bunu anlatın bize.

Meclisler, saygınlığıyla güç kazanır; ama, dört ay içerisinde yeniden bir değişiklik. Yarın, tekrar bir değişiklikle karşılaşmayacağımızın garantisini verebiliyor musunuz Sayın Bakanım?!

Bu madde, açıkçası, emniyet güçlerimizin telkiniyle gelen madde. Sayın Bakan, siz, bunun maddeden çıkarılması için önergeye katılmışsınız, "çıkarılsın" demişsiniz. AK Parti Grup Başkanvekili katılmış, AK Partiden değerli dört milletvekilimiz bu önergeyi imzalamış. Şimdi, ne değişti?!

Arkadaşlar, daha bu kanun Türkiye'de uygulamaya girmedi; uygulamaya girmedi! Hukukun bu kadar hafife alındığı bir ortamı bilemiyorum. yirmibeş yılın üzerinde hukukçuyum. Hukuk bilgi ister, hukuk sabır ister, hukuk aceleden kaçınır.

Yani, niye, niçin yaptık, bunu bir anlayabilsem... Arkadaşlar, yapmayın, Meclisin itibarını kendimiz kaybettirmeye çalışıyoruz. Dört ayda bir kanun değişikliği... Arkadaşlar, uygulansın bu; eğer, eksiklik, eğer, hata varsa, birlikte değiştirelim. Daha dün bir Anayasa hükmünü değiştirebilmenin uyumunu gösterdik, birlikteliğini gösterdik. Amaç, hepimiz için doğruyu yakalamak, doğruyu bulmak. Peki, değerli arkadaşlar, bu konuda bu tür bir değişikliğe giderken, hak ve özgürlükler genişleyecek mi; hayır, aksine, Sayın Bakan, Ceza Muhakemeleri Kanununun kabulünde hak ve özgürlükleri alabildiğince teminat altına aldık, şimdi, yapılan değişikliklerle ise teminat altına aldığımız hak ve özgürlükleri alabildiğine kısıtlıyoruz. Nedir, yani, gecikmesinde sakınca bulunan haller?.. Yasanın maddesi, yani, "gecikmesinde sakınca bulunan haller yasası" gibi. Nedir gecikmesinde sakınca bulunan haller? Düşünebildiğim şudur: Derhal işlem yapılmadığı takdirde suçun delil, iz, emarelerinin ortadan kalkabilmesi. Peki, böyle bir ortamda sayın cumhuriyet savcısına niçin ulaşamıyoruz? Ben, bununla ilgili tartışmaları iyi hatırlıyorum komisyonumuzda, o ilk gelen tasarıda, yani, bu kabul edilmeden önceki tasarıda yargıç kararı vardı. Savcılık kararında, sadece o zaman konuldu "gecikmesinde sakınca olan haller", kolluk güçleri hiç tartışılmamıştı. Ondan sonra kolluk güçleri de devreye girdi. Şimdi, peki, bu olağanüstü hali, yarın olağan hale getirebilirsiniz. Devletin cumhuriyet savcısına niçin ulaşamıyorsunuz, niye ulaşamıyoruz? Biliyorsunuz usulde hüküm var. Eğer cumhuriyet savcısına ulaşılamazsa, cumhuriyet savcısı bulunamazsa sulh hâkimi yetkilidir. Biz, hukuku genişletelim... Terörle ilgili, olağanüstü birtakım şartlarda mücadele ediyoruz, doğrudur; ama, bugünkü teknolojik birikim, telsiz, cep telefonu gibi teknolojik gelişmeler, cumhuriyet savcısına her zaman ulaşılabileceğini gösteriyor.

Hepiniz biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti, uygulamalarından dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince hukuka aykırı yargılama, hukuka aykırı delil elde etme, haksız ve kötü muamelelerden dolayı biryığın tazminata mahkûm oldu. O sıkıntıların sonucunda, Sayın Bakanın da belirttiği gibi, daha özgürlükçü bir yapıyı oluşturmaya çalıştık. Şimdi ondan geri dönüyoruz.

Sevgili arkadaşlar, demin de söyledim, bu acaba bir takıyye mi? Acaba değişmemenin getirdiği bir nokta ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Şimdi, Avrupa Birliğine girerken, Sayın Bakanın bu yasanın kabul edildiği gün yaptığı konuşmayı çok iyi hatırlıyorum. O gün burada bir meclis başkanı da konuşmuştu Avrupa Birliğinden: "Şu tarihe kadar daha şu kadar yasayı çıkarmanız lazım..." O geldi, burada, talimat verip gider gibi yaptı. Halbuki, Cumhuriyet Meclisi hiçbir kimseden talimat almaz, Cumhuriyet Meclisi Avrupa Birliğine girmek için değil, kendi halkı için yasa yapar, kendi insanını mutlu etmek için yasa yapar. Biz, Sayın Bakanın ağzından bunları da o dönemde buralarda duyduk. Başkalarına kendimizi beğendirmeyi bırakalım, kendi insanımıza yakışanı yapalım, kendimiz için doğruyu yapalım. İnanın, verdiğimiz sözleri yerine getirirsek biz çok daha mutlu olacağız, insanımız çok daha mutlu olacak. Hukuku değil, hukuksuzluğu öneren bu teklifin savunulabilecek bir tarafı yok değerli arkadaşlar.

Ben, bu konunun, öncelikle teklifi yapan değerli milletvekillerince geri çekilmesini istiyorum; çünkü, Tokat Milletvekili değerli arkadaşım bunun geçen dönem aralık ayında tasarıdan çıkması için imza veren bir arkadaşımız. Sadullah Ergin Grup Başkanvekilidir, ağırlığı, etkinliği olan bir kişidir; Grubu temsilen, Grup adına o imzayı atmıştır.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, lütfen, tamamlayın efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekili de imza atmıştır. İmzanın bir önemi ve ağırlığı olması gerektiği inancındayım.

Ben, bu duygularla, bu yasada yapılan değişikliğin Türkiye'de hukuksuzluğa yol açacağına, özgürlükleri kısıtlayacağına inandığım için, sizlerin, düşüncelerimi değerlendirmenize sunma ihtiyacı duydum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

15 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- Ceza Muhakemesi Kanununun 127 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve altıncı fıkrasında geçen  "hâkim veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

"(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."

"(3) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünlütepe, sürenizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklik yapan 903 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu 16 ncı maddede yapılan değişiklikle -127 nci madde oluyor- elkoyma işlemi düzenleniyor. Elkoymada da, gene, şu ibare ekleniyor: "Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının, cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."

Nedir kolluk görevlisi, kimdir; önce ona bakmak istiyorum. Kolluk görevlisi kime bağlı; adlî amiri farklı, idarî amiri farklı. Sanki, yedi kocalı hürmüz! Adlî amiri ile idarî amiri aynı anda kolluk görevlisine bir görev verse, idarî amirinin işine öncelik tanısa, adlî işi biraz savsaklasa, o zaman, hakkında dava açılacak; adlî amirinin yükümlülüğünü yerine getirmeye çalışır, idarî amirinin işlerini, emrini biraz geciktirirse, hakkında disiplin soruşturması yapılacak. Biraz da güçlüyse amiri, tayinini yapacak. İşte, adlî amir ile idarî amirin arasına sıkışmış bu kolluk kuvvetinden hizmet bekliyoruz; yani, suçu, suçluyu bulmasını istiyoruz!

Ben, dün bir komisyonda geçen bir olayı anlatmak istiyorum size. Bir değerli savcımız geldi, suç üzerinde araştırmaları yapmış "ben baktım; ama, emniyet güçlerinden, zabıtadan bize yeterli bilgi gelmedi" dedi. Emniyet güçlerini, o Meclis araştırması için dinlediğimizde ne söylediler; "bize savcı yeterince gerekli talimatı vermedi, öylece kaldık."

Sevgili arkadaşlar, suç ve suçlu konusu önemli bir olaydır; anında elkoymak zorundasınız. Kolluk kuvveti adlî mercie bağlı değil; aynı anda idare amiri de farklı. Siz, tabiri caizse, yedi kocalı hürmüz olan kolluk güçlerine çok çok ağır bir yükümlülük veriyorsunuz. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, bu koşullarda bunu biraz içimize sindirelim... Peki, değerli arkadaşlar -1970'den beri, otuzbeş yıldır hâlâ olağanüstü dönemi bırakıp olağan döneme geçemedik- ne zaman olağan döneminin koşullarını Türkiye'nin gündeminde tartışacağız?! Herhalde bizler değil, bizim çocuklarımız inşallah, inşallah bizim çocuklarımız! Olağana, olağan şeylere gideceğiz; olağanüstü farklılıklar bizim olmasın. Herkesin kabul edebildiği şeylerin peşinde koşalım. O zaman, çok şey yakalarsınız. Nedir; adlî zabıtayı kurun, gücünüz var. Onun adlî amiri belli olsun, sicili o versin. Farklı bakanlığa bağlı birisi. Sayın Bakan ne kadar hassas davranırsa davransın, uygulamalar farklı bakanlığa bağlı ve buradan, biz, bir suç delili gibi çok önemli bir olaya elkoyma işlemini, böyle kolluk güçlerine veriyoruz.

İkincisi, kolluk güçleri yeterince eğitimden geçmemiştir arkadaşlar. Yani, geçen gün de polis alımıyla ilgili bir kanun teklifi görüştük; şu kadar sürede eğitimden geçerlerse bunlar, yeterlidir.

Değerli arkadaşlar, hukuk fakültelerinin beş yıla çıkması üzerine çaba harcanıyor. Suçun, suçlunun tanımını bilebilmek, algılayabilmek, olayı kavrayabilmek çok önemli, çok ciddî bir olay. Biz, üç ay kurstan geçsin, bunlar zeki insanlar, altı ayda... Ondan sonra da, yargıç "o mu suçlu, bu mu suçlu..." Yargıç, önüne gelen pişirilmiş yemeği yer. Asıl olan mutfaktır. Mutfağın güçlenmesi gerekir. Mutfak ise, hukukçuyla güçlenir.

Cumhuriyet savcısının elkoyma olayında bulunmasının ne mahzuru var? Asıl onu koyun; beklesin, delilleri orada korusun; kolluk gücü cumhuriyet savcısının gelmesini beklesin. Bunun olayı basit.

Şimdi ne olacaktır; hiç... Bundan sonra, sayın cumhuriyet savcısına bilgi vermeye ihtiyaç yok diye, bir tutanak, "sayın cumhuriyet savcısına ulaşılamadı..." Sayın cumhuriyet savcısının da önünde pek çok dosyası var, o anda ifade alıyor; "yahu, siz yapın bu işi, halledin, gelin..." Vay suçlunun haline ayıklayabilinceye kadar! Ondan sonra, o suçlu, avukata soyulacak, derdini anlatmak için -suçsuzsa bile- birilerine gidecek, bunu çözmeye çalışacaksınız. Olağanüstü şeyleri düşünmeyin, olağan olayları da düşünerek hareket etmek istiyorum.

Hatta, komisyonda konuşulan bir şey vardı. Bir arkadaşımız dedi ki, "bu kolluk güçleri, bu aramadan sonra, hemen ilk aramadan sonra, cumhuriyet savcısına bunları götürecek" bu da hükme geçirilmiş. Yahu, kolluk güçleri onu cumhuriyet savcısına götürmeyecek de evine mi götürecek?! Zaten onu yasa maddesine geçirip teminat altına alıyorsun, bunu yazmana gerek yok. Hatta, bir arkadaşım komisyonda söyledi bunu, ki, doğruydu; artık, bu yasadaki değişiklikler espritüel hale geldi. Bunlar, bir yerlerde, zamanı gelince anlatılır.

Yapmayın arkadaşlar! 2004 yılının son günlerindeki heyecanınızı yakalayın. 2004 yılındaki o heyecanınız, size bir hedef gösteriyordu ve Cumhuriyet Halk Partisinin kadroları da, tüm gücüyle buna destek oluyordu. Hatta, zaman zaman biz "eksik" diyorduk; ama, bizim de kabul edebileceğimiz şeylerdi.

Yarın, bu uygulamalardan, sizler de, bizler de zarar görürüz. Kolluk güçleri önce eğitilmeli; buna zaman var, önce eğitilmeli. Bir bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden davalarda, en fazla hangi kolluk gücünün eylemlerinden dolayı davaları kaybediyoruz. Bunlar bilimsel olarak elinizde, dokümanları var.

Ben şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyeti cumhuriyet savcılarına emanet edin. Onlar, zaten görevlerini yapacaklardır. Kolluk güçlerinin "cumhuriyet savcısına ulaşamadım" gibi bir bahanesi hiçbir gün burada konuşulmasın. Bu bizi hukuka götürecektir, bizi gıptayla izlenen bir ülke haline getirecektir bu uygulama; ama, şimdi getirilen değişiklikler, değerli arkadaşlar, Türkiye'ye dar gelen elbiseler. Gelin, bunu getirmeyin. O özgürlüklerin sıkıntısını, zaman zaman sizler de çektiniz. Bunu getirmeyin. Bunun, eski haliyle kalmasında, kamu düzeni açısından, uygulama açısından daha yararlı olduğuna inanıyorum; çünkü, uygulama açısından sakıncaları var derseniz, uygulanmamış. Hani bir söz, doğmayan çocuğa don biçmek gibi. Uygulanmamış bu yasa, uygulansın; eksiklikleri birlikte giderelim. O uygulanırsa, Meclise olan güveni artırır. Meclis, ben bu yasayı çıkardım, sonuna kadar arkasındayım der; ama, eksiklikler şunlar, bunları değiştiriyorum der şimdi, uygulanmamış yasayı değiştir... Sorsalar biz gittiğimizde, yahu niye değiştirdiniz; vallahi biz de bilmiyoruz, üç değerli arkadaşımız teklif verdi, hükümet de buna katıldı, biz değiştirdik. Yahu, başka bir gerekçesi yok arkadaşlar; kendi kendimizi aldatmayalım, ayağımızı yere basalım, doğruyu söyleyelim, doğrudan gidelim! Bu Meclise birileri birtakım önerilerle gelmesin. Demokrasiyi aşalım, özgürlükleri aşalım.

Bu duygularla, hepinize, sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

16 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde, ikinci fıkrasında geçen "Şüphelinin" ibaresi "Şüpheli veya sanığın" olarak değiştirilmiş, üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş, dördüncü fıkrasındaki "kullanmakta olduğu" ve "kullanılan" ibareleri madde metninden çıkarılmış, altıncı fıkrasında geçen "hükümleri" ibaresi "kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler" olarak değiştirilmiş, altıncı fıkranın (a) bendine (8) numaralı alt bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (9) numaralı alt bent ve (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (c) bendi eklenmiş ve diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

"Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir."

"Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir."

"9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3),"

"c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- Ceza Muhakemesi Kanununun 137 nci maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "halinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "soruşturma evresinin bitiminden itibaren" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.- Ceza Muhakemesi Kanununun 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine (5) numaralı alt bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (6) numaralı alt bent eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş ve maddenin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"6. Fuhuş (madde 227, fıkra 3)"

"Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20.- Ceza Muhakemesi Kanununun 142 nci maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(7) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21.- Ceza Muhakemesi Kanununun 143 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Devlet, ödediği tazminattan dolayı, koruma tedbiriyle ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine rücu eder."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22.- Ceza Muhakemesi Kanununun 151 inci maddesinin başlığı "Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"(3) Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçlardan dolayı şüpheli, sanık veya hükümlü olan kişinin müdafiliğini veya vekilliğini üstlenen avukat hakkında bu kişiyle aynı örgütsel faaliyet çerçevesinde işlediği suçlardan veya Türk Ceza Kanununun 281, 283, 297 ve 298 inci maddelerinde yazılı suçlardan dolayı soruşturma veya kovuşturma açılması halinde şüpheli, sanık veya hükümlü olan kişinin müdafiliğini ve vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilir. 

(4) Müdafilik ve vekillik görevinden yasaklama kararı, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemiyle sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir. Bu karara karşı itiraz edilebilir.

(5) Müdafiin ve vekilin görevden yasaklanma kararının kesinleşmesi halinde şüpheli veya  sanık yeni bir müdafi veya vekil seçebilir veya  kendisine yeni bir müdafi atanabilir.

(6) Müdafi ve vekil, görevden yasaklanmış bulunduğu sürece müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişinin başka davalarında da müdafiliğini ve vekilliğini yapamaz; bu kişiyi ceza infaz kurumu ve tutukevinde ziyaret edemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Ceza Muhakemesi Kanunu 4.12.2004 tarihinde kabul edildi; üzerinden henüz altı ay bile geçmedi. Deyim yerindeyse, bu kanunun mürekkebi bile kurumadı ve bu kanun henüz yürürlüğe de girmedi. Teklifi Sayın Hasan Kara ve arkadaşları verdiler; ancak, gerekçeye bakıyoruz, gerekçesinde, başta Yargıtay olmak üzere, hâkim ve cumhuriyet savcılarıyla yapılan bilgilendirme toplantıları sırasında ileri sürülen görüş ve eleştiriler doğrultusunda hazırlandığı söyleniyor.

Değerli arkadaşlar, bizi şimdiye kadar Yargıtay üyelerinden, hâkim ve savcılardan kimse bilgilendirmedi. Bir milletvekiline, hâkim ve savcılardan bu şekilde bilgilendirme yapılma durumuna da şahsen rastlamadım. Bu ne demektir; bunun aslı şudur: Bu bilgilendirmeyi, hâkim ve sacılar, Yargıtay üyeleri Adalet Bakanlığı nezdinde yapmışlardır. Öyleyse, apaçık, biz bunu, Adalet Bakanlığı olarak bu kanun teklifini hazırladık, bu değişiklikleri zorunlu görüyoruz diyerek, açıkça Adalet Bakanlığının veya hükümetin tasarrufu ortaya konulması gerekirken, milletvekili arkadaşlarımıza, aslında tasarı olarak hazırlanan bu metin imzalatılıp, teklif olarak verdiriliyor. Bizce, bu durum, çok şık bir davranış değildir. Hükümetin, tasarı olarak teklifin arkasına saklanma mantığı vardır. Acaba, hükümet, bu düzenlemeleri tasarı olarak vermeyerek, birtakım sorumluluklardan kurtulmak mı istiyor; çünkü, hükümetin iddiası, bu getirilen temel yasalarla, Türk Ceza Kanunuyla, Ceza Muhakemesi Kanunuyla, Ceza İnfaz Kanunuyla, kişi hak ve özgürlüklerinin daha genişletilmesini esas aldıklarını, bu düzenlemelerde bireyi önplana çıkardıklarını, özgürlüklerin sınırlarını genişleteceklerini belirtiyorlardı. Oysa, bu getirilen düzenlemeler, özgürlüklerin sınırlarını daraltıcı mahiyette olduğu için, acaba, hükümet, kendisiyle çelişkiye düşmemek için, bunu milletvekili arkadaşlarımızın sırtına mı yüklüyor; bunu, bu şekilde ben algılıyorum.

Değerli arkadaşlar, hükümet, yaptığı bu düzenlemelerle, önce halkı aldatmaya çalıştı; arkasından, AB sürecinde, ilerleme raporunu ve 17 Aralık takvimini garantiye aldıktan sonra, artık, kandırılacak kimse kalmadığına göre, geri adım atabilirim demeye başladı. Bu getirilen düzenlemeler, hükümetin geri adım atışlarını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 22 nci madde, avukatların duruşmadan yasaklanmasını düzenleyen bir madde. Burada şöyle bir zihniyet var: Sanırım, avukatı sanığın ortağı olarak görme gibi bir anlayış söz konusu.

Değerli arkadaşlar, avukat, uyuşturucu madde sanığının davasına girdiği zaman bu sanıkların ortağı olmaz veya hukuk davasına girdiğinde yine ortağı olmaz; terör kapsamındaki bir suçtan dolayı bir sanığın avukatı olduğunda da, hiçbir zaman, bu avukatlar, bu terörün ortağı olma durumunda olmazlar. Kaldı ki, sanık hakkında terörle ilgili bir dava da açılmış olsa, onunla ilgili bir soruşturma da yapılmış olsa, en nihayet, bunlar sanıktır; bunlar, yargılanıp kararları kesinleşinceye kadar suçsuzdur. Hukukun genel ilkelerinde, Anayasamızda, Ceza Yasamızda suçsuzluk karinesi vardır. Bu nedenle, bu kabil davalarda, avukat davaya girdiğinde, hiçbir zaman, bu suçluların ne ortağıdır ne işbirlikçisidir. Bu nedenle, avukatlara bu anlamda yaklaşmamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, avukatlar, hiçbir zaman, noter görevi yapmazlar. Yani, gelen iddialar karşısında, takdir mahkemenindir, takdir yüce hâkimindir diyerek işin içinden çıkamazlar, çıkmamalıdırlar. Avukatın görevi, üzerine aldığı davada müvekkilinin suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışmaktır veya karşı tarafın avukatıysa, mağdur tarafın avukatıysa, suçluluğu ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Avukat, davada figüran olarak bulunmaz. Avukatın aslî görevi vardır. Yargının aslî unsurlarından bir tanesi de savunmadır, savunmayı da avukatlar yürütürler. Bu nedenle, avukatları bu anlayışla görürsek... AB kriterlerine göre, biz de yargıda savunmaya değer veriyoruz dedirtmek için, sadece duruşmada bulunmaktan ibaret değildir avukatların görevi. Bununla ilgili, savunmanın engellenmesine yönelik, Barolar Birliğinin, baroların talepleri vardır. Örneğin, Malatya Barosundan henüz bugün gelen yazının bir cümlesini okumak istiyorum: "Müdafilik sistemi, sanığı veya bütün toplumu savunma amaçlı değil, AB için bir figüran olma veya noterlik vazifesi görme amacıyla düzenlenmiş bir müesseseyse, diyecek çok fazla bir şey yok" diyerek olayı özetlemiş bulunuyorlar.

Değerli milletvekilleri, biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu kabul edildiğinde, bu kanunu da eleştirmiştik; yeteri kadar demokratik bulmamıştık, yeteri kadar özgürlükçü bulmamıştık. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Yasasında gizli tanıklık vardı, gizli soruşturma vardı, teknik araçlarla gizli izleme vardı, kandırmaca adlî kolluk düzenlemesi vardı, bazı suçlarda özel yargılama yöntemleri vardı; bunları tasvip etmemiz mümkün değildi. Bunları, Ceza Muhakemeleri Kanunu görüşülürken tek tek izah etmeye çalıştık; ancak, biz bunları eleştirirken, bunların doğru olmadığını söylerken, son getirilen yasa teklifi, eski Ceza Muhakemeleri Kanununu da arar duruma gelmemize neden olacak gibi gözüküyor.

Bu teklifler neler; dikkatinize sunmak istiyorum. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Kanununda tutukluluk süresi sınırlandırılmıştı bir an önce yargılamalar sonuçlansın diye; ancak, sadece Ceza Muhakemeleri Kanununun 250 nci maddesi kapsamındaki suçlarda bu süre 1 Nisan 2008'e kadar uygulanacaktı; ancak, yeni getirilen teklifle, ağır cezalık suçlarda da tutuklama süresi 1 Nisan 2008'e kadar -yani, Ceza Muhakemeleri Kanununun tutuklama süreleri- uygulanmayacak.

Yine, bu teklifle, 24 saatlik gözaltı süresi, 12 saat de zorunlu götürme süresi olarak kabul edilerek 36 saate çıkarılmış oluyor.

Yine, getirilen düzenlemelerle, bazı suçlarda yer gösterme işlemini kolluk yapacak. Oysa, benden önce konuşan konuşmacı arkadaşlarım, yer göstermenin de aslında bir keşif olduğunu, keşfin de hangi şartlarda yapılacağı Ceza Muhakemeleri Kanununda belirtilmiş olduğundan, aynı esaslara tabi olması gerektiğini söylediler; ancak, getirilen bu düzenlemeyle, yer gösterme işlemini kolluğa havale ettik.

Yine, tutuklamanın üst sınırı iki yıldı. Üst sınırı iki yılı geçmeyen suçlarda tutuklama yapılmayacaktı; ancak, getirilen düzenlemelerle, tutuklamanın üst sınırı bir yıla indiriliyor.

Yine, arama kararlarında, arama işlemlerinde, elkoyma işlemlerinde cumhuriyet savcısı hazır bulunacaktı; ancak, bunu da değiştiriyoruz, cumhuriyet savcılarına ulaşılamaması durumunda bu işlemi acil durumlarda kolluk yapacak diyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, cumhuriyet savcılarına ulaşmamak mümkün mü?! Hangi çağda yaşıyoruz?! Bu teknolojik imkânlarla, bu mobil telefonlarla, diğer iletişim araçlarıyla, bir cumhuriyet savcısına bir ilçe sınırları dahilinde ulaşmamak mümkün mü? Ancak, bu kabil düzenlemelerle, cumhuriyet savcılığı, bir yerde, devreden çıkarılıyor.

Değerli arkadaşlar, demin, bazı suçlarda avukatlar davadan yasaklanıyor dedik. Bu getirilen düzenleme bununla da kalmıyor. Getirilen düzenlemeyle, avukatlar bir davadan yasaklandığında, bir tutuklunun, hükümlünün davasından yasaklandığında, o hükümlü ve tutuklunun başka bir davası varsa -örneğin, o şahsın bir kadastro davasına bakıyorsunuz veya icra davasına bakıyorsunuz- davasına giremediğiniz hükümlü ve tutuklunun başka davalarına da bakamayacaksınız. Böylesine hukukdışı bir düzenleme.

Yine, bu düzenlemenin 5 inci maddesinde "şüpheli veya  sanık yeni bir müdafi veya vekil seçebilir veya  kendisine yeni bir müdafi atanabilir" deniliyor. Oysa, kişilerin kendi avukatlarını kendilerinin belirleme hakları vardır. Bu, savunmanın, savunma şartlarının ayrılmaz bir parçasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Tamam efendim.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanmayı düzenleyen 6 ncı maddesi bunu amirdir. Eğer, biz, bu imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmelere kendimiz uymazsak, Türkiye Cumhuriyeti, bu düzenlemelerden dolayı çok büyük tazminatlarla, çok yüklü tazminatlarla karşı karşıya kalabilir. Bunlardan kaçınmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız, Ceza Muhakemesi Kanunu 12 nci ayda kabul edildiğinde, yapmış olduğu konuşmada "hukuk hayatımız bakımından çok büyük bir önemi haiz bulunan bu tasarıyı, büyük bir çabayla, büyük bir özveriyle ve çok değerli katkılarınızla ve oylarınızla yasalaştırmış bulunuyoruz" diyordu. Yani, Ceza Muhakemesi Kanunu, gerçekten, çok önemli bir kanun. Bu kanun henüz yürürlüğe girmeden, bu kanun henüz uygulanmadan, bu şekilde üzerinde oynamaya başlarsak, kendi çalışmalarımızı kendimiz inkâr etmiş oluruz.

BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen, son cümlenizi rica ediyorum.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bitireceğim efendim.

Değerli arkadaşlar, hukuk, hepimize gerekli olabilir. Siz diyebilirsiniz ki, biz, milletvekiliyiz; biz, Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesi kapsamında suç işlemeyiz; herkes işleyebilir. Çevrenizde bu işlere bulaşan birisi olabilir. Sizin de, eğer, adınız, soyadınız onun adres defterinde kayıtlıysa veya bir şekilde zabıtada zora dayalı olarak alınan ifadesinde sizin isminizi vermek zorunda kalırsa, siz de bu maddelerden yargılanabilirsiniz. O zaman, savunma hakkından, avukat tutma hakkından mahrum olabilirsiniz. Bu nedenle, bu düzenleme çok yanlış bir düzenleme. Eğer, gerçek anlamda görevini kötüye kullanan bir avukat varsa, bu avukat en ağır bir şekilde       -suçları sabit olmuşsa- cezalandırılır, gerekirse, barolar disiplin cezası da verebilirler. Bu nedenle, bu maddedeki düzenleme son derece yanlıştır. Avukatları rencide eden bir düzenlemedir. Bu nedenle, bu maddenin, mutlaka, tekliften çekilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Yüce Heyeti, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Recep Özel

Faruk Çelik

Mustafa Baş

 

Isparta

Bursa

İstanbul

 

Fatih Arıkan

Temel Yılmaz

Ramazan Can

 

Kahramanmaraş

Gümüşhane

Kırıkkale

Madde 22.- Ceza Muhakemesi Kanununun 151 inci maddesinin başlığı "Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir:

"(3) 149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre görevlendirilen ve Türk Ceza Kanununun 220 ve 314 üncü maddesinde sayılan suçlar ile terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat, hakkında bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle kovuşturma açılması halinde tutuklu veya hükümlünün müdafilik veya vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilir.

(4) Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi hakkında, müdafi veya vekil hakkında açılan kovuşturmanın yapıldığı mahkeme tarafından gecikmeksiniz karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabilir. Kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.

(5) Görevden yasaklama kararı, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir.

(6) Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu sürece başka davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda veya tutukevinde ziyaret edemez."

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu önergeye?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu konuyla ilgili müzakereler Adalet Komisyonunda da yapılırken, şüphesiz önemli bir madde olması hasebiyle, Barolar Birliğinin de bu konuda ne düşündüğü öğrenilir ve mümkünse müşterek bir metin hazırlanırsa, aşağıda önerge tarzında verilsin istenmiştir.

18.5.2005 tarihinde yapılan bir toplantıda, Barolar Birliği adına da bir temsilcinin katıldığı, şöyle bir ifade var: "Toplantı sonucunda aşağıdaki metin, toplantıya katılanlarca kararlaştırılmış ve birlikte imza altına alınmıştır" deniliyor.

Şimdi, bendeki metin ile önergeye baktığımda ikisi aynıdır; dolayısıyla, avukatların en üst kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliği adına da imza altına alınmış bir metin olması hasebiyle biz de katıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İtiraz var efendim.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Hayır, ben, aşağıdaki kısmı söylüyorum.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım efendim?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Müdafiin Ceza Muhakemesi Kanununda belirtilen müdafilik sıfatından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanırken her şeyden önce bu görevin gerektirdiği haklarını kanunların belirlediği sınırlar içerisinde kullanması zorunludur. Nitekim, usul kanunlarının hukuken korumuş olduğu savunma hakkı da bunu gerektirir.

Müdafiin savunma görevini üstlendiği soruşturma ve kovuşturmada, özellikle belli birtakım suçlardan haklarında soruşturma veya kovuşturma başlaması halinde bu görevini tarafsız ve objektif bir şekilde sürdüremeyeceği açıktır.

Karşılaştırmalı hukuka bakıldığında, bazı suçlarla ilgili davalarda, belirli olayların müdafiin görevini kötüye kullandığını göstermesi halinde müdafi görevden yasaklanabilmektedir.

Alman mevzuatında sadece şüphe üzerine avukat hakkında müdafilikten yasaklama kararı verilebildiği halde, teklifle getirilen düzenlemede, avukat hakkında mutlaka maddede sayılan suçlardan dolayı kovuşturma açılmış olması aranmış, böylece daha teminatlı bir yaklaşım benimsenmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında müdafi veya vekilin görevden yasaklanması konusu düzenlenmektedir. Avukat hakkında, maddede yazılı suçları işlediği iddiasıyla kovuşturma başlatılmış olması halinde müdafilik görevinden yasaklama kararı verilebilecektir.

Maddenin dördüncü fıkrasında ise müdafi veya vekilin görevi üstlenmekten yasaklanmasına ilişkin usul düzenlenmektedir. Görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süreyle verilebileceği, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu yasaklama süresinin, altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabileceği hükme bağlanmaktadır.

Maddenin beşinci fıkrasında savunma hakkının kısıtlanmaması amacıyla, görevden yasaklama kararının, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için ilgili baro başkanlığına bildirileceği hükme bağlanmaktadır.

Maddenin altıncı fıkrasında ise, görevden yasaklanan müdafi veya vekilin, tutuklu veya hükümlüyle ceza infaz kurumunda veya tutukevinde başka davalarla ilgili olsa dahi görüşemeyeceği hükme bağlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, bu konuyla ilgili olarak yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Böyle bir usulümüz yok ki. Böyle bir söz veremem bu önergeyle ilgili; çünkü, imzanız yok. Gerekçeyi de okuttum; yani, bu noktada yapabileceğim bir şey yok.

Şimdi, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin açıklama yaparak katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 22 nci maddeyi...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinde "pek kısa bir sözü olduğunu bildiren üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir" deniliyor.

BAŞKAN - Efendim, bir söz veremem şu anda. O konuda ilave bir açıklama yapma imkânınız yok.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- Ceza Muhakemesi Kanununun 153 üncü maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24.- Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Ancak, 1 önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 24 üncü çerçeve maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Baş

Mustafa Ataş

Fatih Arıkan

 

İstanbul

İstanbul

Kahramanmaraş

 

Kenan Altun

Faruk Çelik

 

 

Ardahan

Bursa

 

Madde 24- Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin üçüncü fıkrasına "Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir." şeklinde bir cümle eklenmiş ve maddenin beşinci fıkrasına "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere ",en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Önerge sahipleri önergelerini açıklayacaklar mı?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

En üst derecedeki kolluk amirlerinin adlî görevleriyle ilgili olarak işlemiş bulundukları suçlardan dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi hususunda hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulünün uygulanması gerektiği yönündeki işbu önerge kolluk amirlerinin görevlerini ifa sırasında takdir yetkisini herhangi bir endişeye kapılmaksızın objektif olarak kullanabilmelerini sağlamak üzere verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 24 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25.- Ceza Muhakemesi Kanununun 164 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "3 üncü" ibaresi "4 üncü" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; demin yapmış olduğum konuşmada, zaten yeteri kadar içimize sindiremediğimiz bu Ceza Muhakemeleri Kanununun giderek demokratik yapısını bozduğunu söylemiştim bu teklifin. Yaptığımız konuşmada, özellikle savunma hakkıyla ilgili kısıtlamalardan bahsetmiştik. Bununla ilgili olarak, Sayın Bakanımız, yapmış olduğu açıklamada, Barolar Birliğinin de buna "olur" dediğini belirtmişti. Oysa, Barolar Birliğinin temsilcisinin, o tutanaklardaki beyanı aynen şöyle: Düzenlemenin savunma hakkını kısıtlayacağını, yasaklama gerekçesi olarak gösterilen nedenlerin, ancak kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle kabul edilebilecek kısıtlamalar olduğunu, uygulamada Avrupa insan hakları hukuku bakımından sıkıntılara neden olabileceğini belirtmiştir; yani, avukatlarla ilgili olay bu.

Yine, değerli arkadaşlar, Ceza Muhakemeleri Kanununun 161 inci maddesinde, cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri belirlenmişti. Bu görev ve yetkileri belirlenirken, kolluk görevlileri, cumhuriyet savcılarının emirlerini yerine getirmezse, bunlar hakkında gerekli soruşturmanın yapılacağı belirtiliyordu. Yalnız, bu düzenlemede, bir önerge verildi. Önergede "sözlü emir en kısa sürede yazılı olarak bildirilir" şeklinde bir cümle eklenmiş ve maddenin beşinci fıkrasına "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır" denilmektedir.

Bunun anlamı şu, değerli arkadaşlar: Cumhuriyet savcısının vermiş olduğu talimatları kolluk görevlileri yerine getirmezse ne olacak; cumhuriyet savcısı, ilçedeki onbaşı hakkında, ilçedeki bir polis memuru hakkında gerekli soruşturmayı ve kovuşturmayı yapacak, hakkında dava açacak; ancak, burada ne diyor: "En üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise..." Yani, bunlar kim; ilçedeki ilçe emniyet müdürü, ilçedeki jandarma komutanı, ildeki il emniyet müdürü, ildeki il jandarma alay komutanı. Bunlar hakkında cumhuriyet savcısı doğrudan kovuşturma açamayacak. Niye; çünkü, bunları ne yapıyoruz; hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulüne tabi tutuyoruz. Şimdi, bunlar hâkim mi arkadaşlar, bunlar yargı görevi mi yapıyorlar, hâkimlerle aynı usullere tabi olsunlar?!

Tabiî, polisi cezalandırmak kolay, oradaki belki bir onbaşıyı da cezalandırmak kolay; ancak, üst amirlere gelince burada duruyoruz. Peki, cumhuriyet savcısının talimatlarını yerine getirmeyen, alt düzeydeki memurlar mı?! Bir polis memurunun cumhuriyet savcısının emrini yerine getirmemesi mümkün mü?! Oradaki soruşturmayı, kovuşturmayı, oradaki polis memurları mı engelliyor?! Değerli arkadaşlar, asıl işin başındaki, asıl talimatı veren, asıl, cumhuriyet savcısının, adliyenin görevlerini aksatan birimler hakkında hâkimlerin görevlerinden dolayı soruşturma usulünü getiriyoruz, izne tabi tutuyoruz; ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kılıç, son cümlelerinizi rica edeyim.

MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Yani, gücümüz ancak alt düzeydeki devlet memurlarına yeter diyoruz. Bu da, Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışına uygun bir düzenleme oluyor. Kime gücünüz yeterse, kimin hakkında kovuşturma açmaya cesaret edebilirseniz, onlar hakkında açacaksınız, diğerleri de yakayı kurtaracak.

Bu düzenlemeler doğru düzenlemeler değil. Bu düzenleme komisyonda tartışılmıştı. Komisyonda her iki partiden arkadaşlarımız, bu düzenlemeyi, bu maddenin bu cümlesini çıkarmıştı. Ancak, çıkardığımız cümleler Genel Kurulda tekrar karşımıza geliyor. Kimler getiriyor, onu da takdirlerinize sunuyorum.

Yüce Heyete en derin saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

25 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26.- Ceza Muhakemesi Kanununun 173 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(3) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27.- Ceza Muhakemesi Kanununun 174 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 174.- (1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,

İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.

(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28.- Ceza Muhakemesi Kanununun 193 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"(2) Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29.- Ceza Muhakemesi Kanununun 206 ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiş, dördüncü fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

"Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- Ceza Muhakemesi Kanununun 223 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 31- Ceza Muhakemesi Kanununun 247 nci maddesine aşağıdaki ikinci fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(2) Hakkında, 248 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen suçlardan dolayı kovuşturma başlatılmış olan sanığın, yetkili mahkemece usulüne göre yapılan tebligata uymamasından dolayı verilen zorla getirilme kararı da yerine getirilemez ise, mahkeme;

a) Çağrının bir gazete ile sanığın bilinen konutunun kapısına asılmak suretiyle ilânına karar verir; yapılacak ilânlarda, onbeş gün içinde gelmediği takdirde 248 inci maddede gösterilen tedbirlere hükmedilebileceğini ayrıca açıklar,

b) Bu işlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile saptanmasından itibaren onbeş gün içinde başvurmayan sanığın kaçak olduğuna karar verir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

31 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 32.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 33.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Yasanın tümünün oylanmasından önce, oyunun rengini belirtmek isteyen ve aleyhte olarak belirtmek isteyen Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Eraslan, aleyhte, söz isteğiniz.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifiyle ilgili, İçtüzüğün 86'ya göre son söz olarak söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî ki, bu düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve bu ülkede yaşayan 72 000 000 ülke insanının etkileneceği, onları yakından ilgilendiren ve gerçekten, sosyal hayatta sosyal boyutu her yönüyle yakinen ilgilendiren düzenlemeler olduğunu tekrar ifade etmek istiyorum.

Tabiî ki, bu düzenlemelere baktığımız zaman, tümü değil ama, kanun teklifinin içerisindeki birtakım maddelerin insanımızın temel hak ve özgürlüğünü, bu özgürlüklerin kısıtlandığını, burada sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum. Bir ülkenin ne kadar demokratik bir ülke olduğunu görebilmek için ve bir ülkede insan temel hak ve özgürlüklerine ne kadar ehemmiyet verildiğini görebilmek için önce temel kanun niteliğindeki bu yasalara, bu kanunlara bir göz atmak gerekiyor. Burada yapılan düzenlemeler, daha doğrusu, burada yapılan bir kısım düzenlemeler, bazı maddelerde, biraz sonra da ifade edeceğim birtakım maddelerde de yapılan düzenlemeler, maalesef, demokratik olmamakla beraber otoriter düzenlemeler niteliğindedir, bu niteliği taşımaktadır.

Burada teklifle ilgili birkaç hususu arz etmek istiyorum, ifade etmek istiyorum: Yapılan bu düzenlemelerde insan bedeni iç ve dış beden biçiminde ayrılmıştır ve sadece iç beden muayenesi hâkim ve savcının denetimine, hâkim ve savcının yetkisindeyken, dış beden muayenesi kolluğa devredilmiştir. Haa, burada olması gereken şudur: Eğer bir soruşturma varsa, eğer bir inceleme varsa, biz, bu soruşturmayı, Yüce Türk Milletinin adına yargı organları vazifesini gören savcı ve hâkimlere verelim. Bu yetkiyi, muayene etme yetkisini kolluğa devretmeyelim. Savcı ve hâkimlerin, bağımsız yargı organlarının yetkilerini başkalarıyla bölüştürmeyelim, paylaştırmayalım.

Diğer bir konu, cumhuriyet savcısının yetkisinde olan keşifle ilgili yer gösterme işlemi, yer tespit işlemi, yine burada kolluğa devredilmiştir. Yani, eğer bütün bunları kolluk yapacaksa, o zaman savcı ve hâkimler ne yapacaklar? Savcı ve hâkimlerin bu yetkilerini, bu görev alanlarını kolluğa neden devrediyoruz; kolluk neden bunları kendi üzerine alıyor; bunu anlamakta güçlük çekiyorum ve demokratik olmayan, insan özgürlüğüne, temel hak ve özgürlüğüne aykırı düzenlemeler olduğunu ifade etmek istiyorum.

Gözaltı süreleri, tutuklama süreleri ve tutuklama sebepleri, yine 8 inci maddede, maalesef, uzatılmıştır. 8 inci maddede 24 saat ile beraber, onun dışında bir de "zorunlu süre 12 saat" denilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümlenizi rica edeyim.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - ...ve 24 saatin dışında, ayrıca 12 saat tutuklama süresi, maalesef, getirilmiştir.

"Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı haller" ifadesi var. Değerli arkadaşlar, biz seferberlik döneminde yaşamıyoruz, biz teknoloji çağında yaşıyoruz, ulaşım zorluğumuz yok, ulaşım sıkıntımız yok. Cumhuriyet savcısına ulaşılamayan haller nelerdir?! Yani, cumhuriyet savcısına neden ulaşılamıyor? Cumhuriyet savcıları yasanın temsilcileri konumundadırlar; her zaman ulaşılabilen merci ve yasama organıdırlar. Dolayısıyla, böyle bir dönemde, böyle bir zamanda "cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı haller" ibaresini ilk defa bir yasa metnine koyuyoruz ve aslında, yetkileri kolluğa devretme noktasında çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Savunma hakkıyla ilgili yine demokratik olmayan önemli engellemeler var. Kanunda yapılan bu değişiklikler, maalesef, Anayasamızın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır; bırakın ileri gitmeyi, maalesef, geriye doğru götürmektedir. Ocak 2005'te kabul edilen bir yasada bu derece geriye gidilmesini, hukuk adına, demokrasi adına, adalet adına, temel hak ve özgürlükler adına doğru bulmadığımı, yanlış bulduğumu ve savcı ve hâkimlerin, bağımsız yargı organlarının yetkilerinin başkalarına devredilmemesi gerektiğini, devredilmesi halinde de uygulamada büyük sıkıntılar yaşanacağını ifade ediyorum ve bu gerekçeler dolayısıyla bu düzenlemelere katılmadığımı ifade ederek, hepinizi, tekrar, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakanın kısa bir konuşması vardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize teker teker teşekkür ediyorum, gruplarımıza teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı.

Şunu açıklıkla ifade etmek isterim: Aslında, bu getirdiğimiz düzenlemelerle, kabul ettiğimiz düzenlemelerle, hukuk devleti ilkesine aykırı herhangi bir durum kesinlikle söz konusu değil. Ceza muhakemesi denildiğinde, soruşturma evresinde yetkili olan esas itibariyle savcıdır, cumhuriyet savcılarıdır. İşlenmiş bir suçla ilgili olarak, cumhuriyet savcısı, soruşturmayı her zaman kendisi yürütebilir, hiçbir şekilde bunu kolluğa devretmek gibi bir mecburiyeti de söz konusu değil; ancak, iş yoğunluğu sebebiyle, başkaca zorluklar sebebiyle bazen bu soruşturmayı savcılarımız kendileri yürütmemekte, özellikle bazı suçlar bakımından bizatihi kendileri yürüttükleri halde bazılarında yürütmemekte, onun adına, ona niyabeten kolluk güçleri bu soruşturmaları yürütmektedir. Dolayısıyla, esasen bu düzenlemelerin omurgasında cumhuriyet savcıları vardır. Cumhuriyet savcılarımızın soruşturmaları sonuna kadar kendilerinin yürütmeleri bizim arzumuzdur, bizim tercihimizdir. Bize düşen de, onların bu soruşturmayı yapabilmeleri için gerekli imkânları sağlamaktır. Bugün bu imkânlarda bazı eksiklikler olabilir, zorluklar olabilir; bunları gidermek için elimizden geleni yaptık. Bundan sonra da her geçen gün yargının durumu daha iyileşeceği için, ümit ederiz ki, en kısa sürede, bugün, burada, arkadaşlarımızın iyi niyetle dile getirdikleri eksiklikler de ortadan kalkmış olsun; yani, burada kolluğa devrediliyor, hukuk devleti ilkesi çiğneniyor hususu söz konusu değil.

Şimdi, burada, gecikmesinde sakınca bulunan haller, gecikmesinden sakınca bulunan haller... Bu, bu kanuna mahsus bir düzenleme değil, Anayasa emri. Açın 20 inci maddeye bakın, 21 inci maddeye bakın, diyor ki: "Hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulanan hallerde kanunla yetkili kılınmış mercii..." 20 nci maddede var, 21 inci maddede var; yani, Anayasa ifadesidir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, esas itibariyle, hâkim kararına bağlı olarak usul kanunundaki işlemlerin sürdürülmesi lazım; ama, gecikmesinde sakınca varsa... Olabilir mi; var. Demek ki, bu da durup dururken yazılmış bir husus değil, bugüne mahsus bir husus değil. Türkiye'nin coğrafyasını, Türkiye'nin şartlarını, Türkiye'nin iklim durumlarını dikkate aldığımızda, bazen Bingöl'de, Bitlis'te yol kapanıyor, iki gün, üç gün gidilemediği zamanlar oluyor. Şimdi, bütün bunları hesaba kattığımızda, gecikmesinde sakınca vardır; ama, bir işlemin de sürdürülmesi gerekiyor. Onun için, burada, bugüne kadar olan keyfîlikler de ortadan kalksın, varsa kolluk güçlerimizin eski alışkanlıkları, onları da bertaraf etme adına burada rezerv bir cümle koyduk; önemli bir yetki verdik. Eğer savcılığa ulaşılamıyorsa diyoruz, o zaman, bu işin omurgası soruşturmada cumhuriyet savcısı olduğuna göre, eğer bir eski alışkanlık varsa, savcıya ait bir yetki keyfî olarak kullanılıyorsa, kötüye kullanılıyorsa, o zaman cumhuriyet savcılarımız pekala şu soruyu sorabilir kolluk güçlerine; sen beni aradın da ne zaman bulamadın? Ben bu  telefondaydım, bu adresteydim, gittiğim yer belli, geldiğim yer belli.

Nöbet çizelgesi getiriyoruz; getirdiğimiz 2802 sayılı Yasayla bunu daha da sağlıklı hale getiriyoruz. Hadi bir defasında eski alışkanlık devam etti, ikincisinde devam etti, üçüncüsünde buradan ifade ediyorum ki, cumhuriyet savcılarımız, kolluk güçlerine şu soruyu mutlak surette sormalıdır. Benim yerim belli, telefonum belli, nöbetteydim, işimin başındaydım, sen beni ne zaman aradın da bulamadın deyip, iki tane soruşturma açtığı  takdirde herkes eski alışkanlıklarından vazgeçer.

Onun için "gecikmesinde sakınca bulunan hal" tabiri, bir Anayasa ifadesidir; dolayısıyla, usul kanununun da Anayasaya uygun çıkarılması gerektiği... Şimdi, bunlar da usul hükümleriyle alakalı olduğu için buradan getirilmiştir.

İkincisi, en çok üzerinde vurgu yapılan husus, savunma mesleğiyle alakalıdır. Bendeniz de ekmek parasını bu meslekten kazanmış, avukat olarak, bundan da şeref duyarak huzurunuzda ifade ediyorum ki, bizim maksadımız savunma mesleğinin önemini ne ikinci plana itmek ne de avukatlık mesleğini binbir güçlükle yerine getiren arkadaşlarımızı bir potansiyel suçlu kabul etmektir. Eğer öyle düşünürsek, Ceza Kanunu yetmiş milyon vatandaşımız için çıkıyor. O zaman, yetmiş milyon adam mı öldürecek ki, adam öldürme maddesini düzenliyoruz; yetmiş milyon insan kapkaççılık mı yapacak ki, hırsızlık maddesini düzenliyoruz?! Her mesleğin çok önemli bir kısmı saygıdeğerdir; ama, içinde her meslekte yanlış yapanlar var. Bu yanlışların yapılabileceği kabul edildiği içindir ki, her meslek için disiplin kurulları vardır, disiplin kuralları getirilmiştir; hatta bunun da ötesinde meslek kuralları getirilmiştir. O sebeple, yaptığımız düzenleme açısından bu meslekte de zaman zaman yanlışlıklar yapılabileceği, savunma hakkının kötüye kullanılabileceği hesaba katılarak bir düzenleme getirilmek istenmiştir. Bu düzenleme yapılırken de -özellikle hep diyoruz ya Avrupa Birliği filan- acaba bu sadece bize mahsus bir düzenleme mi, Avrupa Birliğinde hiç yok mu; Avrupa Birliğinde var. Peki, Avrupa Birliğinde -şimdi okuyacağım bir maddeyi, doğrudan doğruya biraz evvel konuşulan konuyla alakalıdır- orada savunma hakkı kısıtlanmıyor da, savunma mesleği ikinci plana itilmiyor da Türkiye'de niçin itilsin?! Biz, bu mesleğe, bu meslek örgütüne saygımızdan dolayı olabildiğince bu düzenlemeyi yaparken kendilerinin de görüşlerini almaya çalıştık.

Bakınız, Alman Ceza Usul Yasasının 138/a bendi: "Müdafiin görevden yasaklanması." Maddenin başlığı da bu. "Müdafi, hakkında aşağıda sayılanlar bakımından kuvvetli veya son soruşturmanın açılmasını gerektirecek derece kuvvetli şüphe varsa, aşağıdaki hallerde muhakemeye katılmaktan yasaklanabilir." Nedir o: "Muhakemenin konusunu teşkil eden fiile iştirak ettiği, serbest bulunmayan şüpheliyle olan ilişkisini suç işlemek veya infaz kurumunun emniyetini önemli derecede tehlikeye düşürmek için kullandığı, şüpheli mahkûm edildiği takdirde suçun işlenmesinden sonra faile yardım etme suçu, failin cezasız kalmasına yol açma suçu veya yataklık etme suçu olarak tavsif edilebilecek bir fiilî işlemişse" diye başlıyor, böyle hallerde müdafilikten yasaklanacağını ifade ediyor.

Peki, 138/b'de ne var; çok daha geniş, biz daralttık bunu daha çok terör suçları ve örgütlü suçlar bakımından. Orada diyor ki: "Devlet güvenliğini tehlikeye düşürmek nedeniyle müdafiin görevden yasaklanması." Yukarıdakilerden farklı olarak bir de, devlet güvenliğini tehlikeye düşürüyorsa diyor. "Belirli olaylar müdafiin mahkemeye katılmasının Almanya Federal Cumhuriyetinin güvenliği için bir tehlike doğurabileceği şüphesini haklı gösteriyorsa, böyle hallerde de müdafi bu görevden yasaklanabilir" deniliyor.

Peki, bu yasaklanma, oradaki cezaevi müdürünün veya herhangi bir idarî görevlinin emriyle olmuyor, aynen bizim buradakine benzer tarzda. Biz de burada hâkim kararına bağlıyoruz. Her defasında ifade etmiyor muyuz; işte, kollukla ilgili görev devri iddiası söz konusu olduğunda diyoruz ki: Hâkim, bu neviden işlerde daha sorumlu davranacaktır, daha bağımsızdır, daha isabetli karar verecektir. O halde, avukatlık görevini kötüye kullanarak ya da savunma hakkını suiistimal ederek yardım ve yataklık yapıyorsa, örgüt işlemlerinden talimat alıp, getirip götürüyorsa ve bunu da alenî söylüyorsa, bunu ifade ediyorsa kamuoyu önünde, şimdi, buna karşılık devlet savunmasız kalamaz. Tam tersi, avukatlık mesleğinin itibarı bakımından, onun saygınlığı bakımından, bu, son derecede önemlidir.

Mesela, bir televizyon kanalında -bilinmesi açısından ifade ediyorum, hemen bitireceğim sözümü- birkaç tane avukatla ilgili olarak yapılan bir televizyon konuşmasında -bu, 8.4.2004 tarihinde- şu an hükümlü olan bir kişiyle olan görüşmesinden bahisle diyor ki: "Bizim, sadece hukukî temsilci durumumuz yok; bir yerde siyasî temsilcilik de yapıyoruz. Sadece içe yönelik değil, dışa yönelik görüşmelerimize de bu yansıyor zaten. Birileri bizimle görüşmüş olunca, işte, onunla görüşmüş gibi olur." Bir başka avukat diyor ki: "Silahlı güçler ülke dışına çekilsin dediğinde, şimdi kime diyecek bunu; içeride, cezaevinde; bunu birine demesi lazım; bize diyor, biz de bu talimatı alıp götürüyoruz, bunda ne var." Üstelik, buna da kendine göre bir gerekçe söylüyor. Bir başka avukat, o televizyon kanalında diyor ki: "Oraya giderken, şüphesiz, deyim yerindeyse, iyi hazırlanarak, gündemdeki bütün önemli değişmeleri, perde arkalarını analiz ederek, o gelişmelere ilişkin değişik analizleri, yurt içinde mi, yurt dışında mı ve benzeri, oraya iletmek durumunda kalıyoruz tabiî." Şimdi, bunun, avukatlık göreviyle ne alakası var.

Dolayısıyla, getirilmek istenen de, çok büyük bir ekseriyeti hukuka saygılı olarak mesleğini icra eden avukatlarımızı bu neviden sıkıntılardan kurtarmak, eğer bir kısıtlama getirilecekse de, bunu hâkim kararına bağlamak gibi, yine de hukuk devleti ilkesini olabildiğince koruyarak getirilmiş düzenlemelerdir. Bundan emin olmanızı tekrar rica ediyor, katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.22

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452) (S. Sayısı: 901)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.

Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

16.3.2005 Tarihli ve 5317 Sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9.- 16.3.2005 Tarihli ve 5317 sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/999) (S. Sayısı: 900) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 900 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanunun tümü üzerinde, şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan?.. Yok.

Adana Milletvekili Sayın Recep Garip?.. Yok.

Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BANKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 1.- 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Fonun yönetim ve denetimine sahip olduğu şirketlerin ve/veya bu fıkra uyarınca yönetimini ve denetimini devir aldığı şirketlerin, Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ve müdürleri ile Fonun atadığı bu yöneticiler tarafından şirketi temsil ve ilzam ile yetkili kılınan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve müdür gibi şirket çalışanları veya Fon, bu bentte sayılan gerçek veya tüzel kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya bu şirketlerdeki lisans, ruhsat, 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan hakları dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin satışını gerçekleştirmeye ve bu satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına mahsup etmeye veya şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna borçları ile sair borçlarını ödemede kullanmaya ve bu işlemler ile ilgili kararlar almaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi ile bağlı kalmaksızın yetkilidirler. Bu şirket ve iştiraklerin % 49'undan fazlası ile bunlara ait her türlü mal, hak ve varlıklar, gayrimenkullerle ilgili özel kanunlarındaki kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla yabancı gerçek ve tüzel kişilere satılabilir. Fon alacaklarının tahsilini teminen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve bu varlıkların feri veya mütemmim cüzü niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak başlı başına iktisadî değeri olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıkları bir araya getirerek ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini sağlayacak şekilde satışına, hacizli malların birden fazla borçluya ait olması ve/veya birden fazla alacaklının haczi olması halinde de satışı yaptırmaya, ihale bedelinin ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme tarihini ve ihalenin sair usul ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödetmeye Fon Kurulu yetkilidir. Fon Kurulu, satış kararıyla birlikte, bu satışı gerçekleştirmek üzere en az üç kişiden oluşan bir Satış Komisyonu oluşturur ve başkanını belirler. Satış Komisyonu, toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Ticarî ve iktisadî bütünlüğün muhammen bedeli, Satış Komisyonu tarafından, uzman gerçek veya tüzel kişilerin kıymet takdiri raporu dikkate alınarak, daha önce bütünlüğü oluşturan varlıkların ayrı ayrı kıymet takdirlerinin yapılmış olması ile bağlı olmaksızın düzenlenecek rapor çerçevesinde Fon Kurulu tarafından belirlenir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzlar üzerinde birden fazla kişinin aynî veya şahsî hakkının bulunması veya bunların mülkiyetinin birden fazla kişiye ait olması durumunda, bu mal, hak ve/veya varlıkların değeri ayrı ayrı tespit edilir. Bu madde hükümleri uyarınca yapılacak satış sürecinde, satış ilânının Resmî Gazetede yayımlanması ilgililere yapılacak tebliğ hükmündedir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturduğuna karar verilen mahcuzların satışı, kapalı zarf veya açık artırma usullerinden biri veya ikisi birlikte uygulanmak suretiyle yapılır. Bundan sonra, Fon Kurulunun gerekli görmesi halinde ihalelere, pazarlık usulü ile devam edilebilir. Bu usullerden hangisinin uygulanacağına, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mal, hak ve varlıkların nitelikleri dikkate alınarak Fon Kurulu tarafından karar verilir. İhale bedelinin dağıtımına esas sıra cetveli Satış Komisyonu tarafından düzenlenir. İhalenin sonuçlanması, Fon Kurulunun onayına bağlıdır. Bu hüküm uyarınca yapılan satışlarla ilgili ihalenin feshi davaları, Fonun merkezinin bulunduğu yer idare mahkemelerinde görülür. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın imtiyazlı alacaklılar dahil üçüncü kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışı talep edilemez, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemez, ilgili takyidatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez. Yukarıdaki hüküm çerçevesinde telekomünikasyon, enerji, ulaşım, radyo, yazılı ve görsel medya ve diğer sektörlerdeki, yönetim ve denetimi veya hisseleri Fon tarafından devir alınan şirketlere tanınmış imtiyaz sözleşmesi, lisans, ruhsat, işletme izni, ön izin, yayın izni, 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri izinlerin yeni alıcıları adına devri ve tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine ilgili kurum, kuruluş ve üst kurullarca, gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip başkaca bir işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde tamamlanır. Bu hüküm uyarınca yapılacak satışlara ilişkin diğer esas ve usuller Fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle tespit edilir. Fon tarafından atanan yöneticilerin, şirketlerin sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık olmasından dolayı mahkemeye bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur. Bildirimde bulunmamaktan dolayı bu şahıslar hakkında İcra ve İflas Kanununun 179, 277 ve devamı maddeleri ile 345/a maddesi hükümleri uygulanmaz ve Türk Ticaret Kanununun 341 inci maddesi uyarınca şahsî sorumluluk davası açılamaz. Yönetim ve denetimi Fon tarafından devir alınmamış şirketlere Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile müdürler, ortaklar genel kurulunca görevden alınamayacağı gibi ibra edilmeyerek haklarında görev yaptıkları dönem veya dönemler dışında şahsî sorumluluk davası da açılamaz. Bu bentte yer alan hükümler çerçevesinde, varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında satılan şirketlerin kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış tarihine kadar tahakkuk etmiş borçları satış bedelinden garameten tahsil edilir. Garame ile dağıtım sonrasında bakiye borç kalması, lisans, ruhsat, imtiyaz sözleşmesi, geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni alıcısı tarafından işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullarca yapılması gereken devrin tescil ve nakli işlemine engel teşkil etmez."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- 2 nci madde üzerinde, şahsı adına Sayın Mehmet Eraslan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Eraslan.

MEHMET ERASLAN (Hatay)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Kanunun 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, televizyonların toplumumuz üzerinde ne kadar etkin bir kültür oluşturduğunu hepimiz biliyoruz. Evdeki çoluk çocuk, eşlerimiz, akrabalarımız ve ailenin dışında toplumumuz büyük ölçüde bu iletişim aracından faydalanmaktadır. Hani, görsel olması açısından televizyon ekranları daha çok etkin, daha fazla etkin oluyor. Radyoların duysal olmaları açısından, görsel niteliği taşıyan televizyonlar kadar toplumumuz üzerinde ve aile hayatımız üzerinde çok fazla etkin olduğunu söyleyemem; ama, televizyonun, televizyonda yapılan programların, televizyondaki söylemlerin ve televizyon kültürünün oluşturmaya çalıştığı sosyal kültürü, sosyal anlayışı hiçbirimiz sanıyorum azımsayacak durumda değiliz veya önemsemeyecek durumda değiliz.

Ben, aslında, televizyonlarda yapılan birçok -maalesef, üzülerek ifade ediyorum- yayının ve birçok programın toplumumuzu, gerçekten, manevî açıdan ve millî açıdan büyük zafiyetlere uğrattığını, büyük bir kültürel yozlaşma oluşturduğunu ve toplumumuzu, aile fertlerimizi ve aile hayatımızı olumsuz bir şekilde etkilediğini vurgulamak istiyorum.

Buna rağmen, bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen, televizyonlarımızı, değerli arkadaşlar, yabancı sermayeye satamayız, yabancı sermayenin tekeline koyamayız. Kendi yerli sermayemiz bile, kendi yerli işletmecilerimiz, televizyoncularımız bile millî ve manevî hassasiyetlere, tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize, ahlakımıza, inancımıza, geleneklerimize, göreneklerimize göre, maalesef, televizyon programları icra edemiyorsa, allahaşkına, ben, size soruyorum, yabancı sermaye bu hassasiyetleri niye yapsın? Yabancı sermaye bu hassasiyetler üzerinde niye dursun?

Değerli arkadaşlar, soruyorum size. Kanunun 2 nci maddesinde deniliyor ki: Toplam ulusal yayın yapan televizyon kuruluşlarının dörtte 1'inden fazlası olamaz. Hayır, efendim, dörtte 1'i de olmasın; yani, niye dörtte 1'i olsun?! Yani, bizim sermayemiz yok mu, bizim televizyon kuruluşlarımız, kendi işletmecilerimiz, kendi yayıncımız, kendi muhabirimiz, etkin bir şekilde kendini geliştirmiş insanımız ve insan kaynaklarımız yok mu; var.

FARUK ÇELİK (Bursa) - O madde yok, çıktı.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Yani, bunun, komisyon raporuna alınması bile... Şunu ifade edeyim ben: Bunun, komisyon raporunda olmaması gerekiyordu. Eğer, bu hakkı ulusal televizyonlara veriyorsak... Bakıyorum, komisyon raporundaki 2 nci maddede, yerel televizyonlara bu verilmez, ulusal televizyonlara verilir deniliyor. Yani, bunun burada olması bile bir hata. Komisyon raporunda bu ifadelerin yer alması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına girmiş olması bile bir hatadır diyorum.

Hepinizi, tekrar, en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı: 819)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında ve Doğal İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

11.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/930) (S.Sayısı: 740)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, görünen o ki, bundan sonraki sırada bulunan yasa tasarılarının görüşülmesi için de gerekli komisyon ve hükümet temsilcileri bulunamayacağından; kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Mayıs 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum ve sizlere hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.46