DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 83
93 üncü Birleşim
3 Mayıs 2005 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.-
Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Ordu'daki arıcılık sektörü
ile bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in,
Türk Dil Bayramı ile Yunus Emre Haftası münasebetiyle dilin ve kültürün toplum
için önemine ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in,
buğday hasadı öncesi yaşanan pazarlama sorunları ile bu konuda yapılması
gereken çalışmalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında 5333 sayılı Kanunun bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/814)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili
Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ereğli Demir ve Çelik
Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirme süreci konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/21)
V.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz
ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877)
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, konuşmasında, Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Erzincan Milletvekili Erol
TINASTEPE'nin, Başbakanlık binasının bakım ve onarım ihalesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/5328)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, kamu proje stokundaki projelerin sektörlere göre dağılımına ve
ayrılan ödenek miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5330)
3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
dört kişilik bir ailenin geçimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5333)
4.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, İdidaa adlı bahis oyunundan Tanıtma Fonuna aktarılan miktara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/5334)
5.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
AB Komisyonu Alt Komite toplantılarında, Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarının
imzaladığı raporlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/5336)
6.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın,
Türk Metal İş Sendikası Genel Başkanının malvarlığı hakkındaki iddialara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun
cevabı (7/5374)
*Ek cevap
7.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün,
Basın İlan Kurumunun malî durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5412)
8.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün,
Basın İlan Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5413)
9.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın,
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birliğine bağlı
esnafın kredi borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5416)
*Ek cevap
10.- Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un,
Basın İlan Kurumunca yapılan ödemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5418)
11.- Elazığ Milletvekili Abdulbaki
TÜRKOĞLU'nun, din değiştirenlerin sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5433)
12.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın,
hırsızlık ve gasp olaylarının önlenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5434)
13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir belediye başkanının görevine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/5436)
14.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, İçişleri Bakanlığı planlama uzman yardımcılarının maaşlarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5438)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Orhaneli Termik Santralının çevreye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5445)
16.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Meram Ekspres Trenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın
cevabı (7/5450)
17.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bankaları denetleyen dış denetim kuruluşlarına ve TMSF
kapsamına alınan ticarî mevduata ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5455)
18.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Türkiye'ye hatalı gönderilen Wolkswagen marka araçlara ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5456)
19.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/5477)
20.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
Ulus Tarihî ve Kültürel Kentsel Dönüşüm Projesi kararına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5481)
21.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, SSK emekli aylıklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5492)
22.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan-Çıldır İlçesinde dövülen bir gazeteciye ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5504)
23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
zehirli atıkların zeytin ağaçlarına verdiği zarara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5512)
24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
zeytin üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin insan sağlığına etkilerine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5514)
25.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, bir siyasî parti il başkanının basın açıklamasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/5528)
26.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
gazetecilerle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5530)
27.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
gezileriyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5531)
28.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5563)
29- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
bir siyasî parti il başkanının basına verdiği bazı demeçlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/5585)
30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5599)
31.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, devredilen SSK'ya ait sağlık tesislerinin ilaç ve diğer
giderlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5625)
32.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, işkenceyi önlemek için yapılan idarî düzenlemelere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5636)
33.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, posta dağıtıcılarına yıpranma tazminatı ödenmesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5650)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
altı oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları ve
25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara
aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya
ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851),
6 ncı sırasında bulunan, Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/426) (S. Sayısı: 877) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 1
inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü; birleşime verilen aradan sonra,
7 nci sırasında bulunan,Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun
Tasarısının (1/846) (S. Sayısı: 646) görüşmeleri,
İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Adana
Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
3 üncü sırasında bulunan, 29.3.2005
Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun (1/1009) (S.Sayısı:876) görüşmelerini müteakiben;
4 üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Fas Krallığı, (1/842) (S. Sayısı: 796),
5 inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti (1/972) (S. Sayısı: 854),
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmeleri
tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
3 Mayıs 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.53'te son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkanvekili
|
Yaşar
Tüzün |
Bayram
Özçelik |
|
Bilecik |
Burdur |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 127
II.- GELEN
KÂĞITLAR
2 Mayıs
2005 Pazartesi
Raporlar
1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa
Sirmen'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/213) (S. Sayısı: 496) (Dağıtma
tarihi: 2.5.2005) (GÜNDEME)
2.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/1001) (S. Sayısı: 887) (Dağıtma tarihi: 2.5.2005) (GÜNDEME)
No.: 128
3 Mayıs
2005 Salı
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik
İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/1020) (Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.4.2005)
2.- WIPO İcralar ve Fonogramlar
Andlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/1021)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)
3.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini
Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine
İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1022) (Anayasa; Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.4.2005)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya
Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1023) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.4.2005)
5.- Hava İş Kanunu Tasarısı (1/1024)
(Adalet; Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2005)
Teklifler
1.- Nevşehir Milletvekilleri Mehmet
Elkatmış ile Osman Seyfi'nin; Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/447) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.4.2005)
2.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir ile
9 Milletvekilinin; Mülga 2613 ve 766 Sayılı Kanunlarla Hazine Adına Tescil
Edilen Miktar Fazlalıklarının İlgililerine Devrine Dair Kanun Teklifi (2/448)
(Adalet; Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.4.2005)
3.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir ile
8 Milletvekilinin; 4071 Sayılı 3 Mart 1340
(1924) Tarihli ve 431 Sayılı Kanunla Hazineye Kalan Taşınmaz Mallardan
Bazılarının Zilyedlerine Devri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/449) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)
4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/450) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)
5.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/451) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:3.05.2005)
6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2
Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/452) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)
7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2
Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/453) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)
8.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy ile 7
Milletvekilinin; Jeotermal Enerji Kaynakları ve Mineralli Sular Kanunu Teklifi
(2/454) (Adalet; İçişleri; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.4.2005)
9.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın;
3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/455) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)
10.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın; 17.7.1964 Tarih ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/456) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)
11.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın; Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi (2/457) (Plan ve Bütçe
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.4.2005)
12.- Adana Milletvekili Kemal Sağ ile 22
Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük Değişikliği Teklifi
(2/458) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2005)
13.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın; 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/459) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)
14.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in;
İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/460)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2005)
Genel
Görüşme Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına, Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili K. Kemal ANADOL, İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve Samsun
Milletvekili Haluk KOÇ'un, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.'nin
özelleştirilme süreci konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü
maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi. (8/21)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.5.2005)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
yabancı misyon temsilcilerinin milletvekilleriyle görüşmelerine ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5359)
2.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, ABD'de
hazırlanan 2004 Dünya İnsan Hakları Raporundaki bazı ifadelere ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5360)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
ABD tarafından güneydoğu illerinde uygulanan kadın lider yetiştirmeye yönelik
bir eğitim programına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/5362)
4.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, Su Dünyası adlı dergiye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5363)
5.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın,
altın rezervi kapasitesine ve ithal edilen altın miktarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5364)
6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Türkiye-Yunanistan Deniz Geçişi Doğalgaz Boru Hattı Projesinin iptal edilme
nedenine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5365)
7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5366)
8.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Alpagut-Dodurga linyitlerini işleten firma ile TKİ Yönetim Kurulu arasında
şartname dışı uygulamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5367)
9.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
TKİ'nin bazı firmalarla yaptığı sözleşmeye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5368)
10.- Tunceli Milletvekili V. Sinan
YERLİKAYA'nın, Tunceli'de "Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi"nin
uygulanıp uygulanmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5370)
11.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, İddaa adlı bahis oyunundan 2004 yılında tahsil edilen damga
vergisi miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5383)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
3 Mayıs
2005 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
93 üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlık Divanına göndermelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet,
konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Ordu İlinde arıcılık
ve arıcılığın sorunları hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili İdris Sami
Tandoğdu'ya aittir.
Sayın Tandoğdu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Ordu
Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Ordu'daki arıcılık sektörü ile bal
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Ordu İlindeki bal üretimiyle ilgili
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Arıcılık, tüm dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de son yıllarda giderek gelişme gösteren ve ülke ekonomisine büyük
katkı sağlayan önemli bir sektör haline
gelmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün, yani, FAO'nun, 2003
yılı verilerine göre, kovan sayısı bakımından Türkiye, Çin'den sonra 2 nci
sırada; bal üretimi bakımından ise, Çin, Arjantin ve ABD'den sonra 4 üncü
sırada yer almaktadır. Bütün ülkemizde, Türkiye'de, 50 000 ailenin
geçimini arıcılıkla sağladığı tespit edilmiştir, 50 000 ailenin geçimi
aracılıkla sağlanmaktadır. Türkiye'nin yıllık bal üretimi de 70 000 ton kadardır. Türkiye ekonomisine
katkısı da, 6-7 katrilyon TL'dir. Ayrıca,
arıcılık, 200 000 kişiye de iş sahası, iş imkânı vermekte ve istihdam sağlamaktadır.
Sayın milletvekilleri, arıcılık, Ordu
İlinde fındıktan sonra en önemli geçim kaynaklarından biridir. Ordu'nun her
ilçesinde arıcılık yapılmaktadır. Ordu
İlimiz, Türkiye arıcılığının yüzde 10'una sahip olup, bal üretiminin de yüzde 15'ini
elinde tutmaktadır. Ordu'da 2003 yılında 8 600 ton bal üretimi gerçekleşmiş ve
bal üretiminden elde edilen gelir de -44,1 trilyon lira- Ordu İline dağılmış durumdadır. 2004 yılında ise, 10 200 ton
bal ve 340 ton da balmumu elde edilmiş ve yaklaşık 60 trilyon lira para
Ordu'nun ilçelerinde dağıtılmıştır. Ordu İli genelinde 7 600 arıcı bulunmakta
ve yaklaşık 10 000 ilâ 20 000 aile geçimini arıcılıktan sağlamaktadır.
Ayrıca, 7 000'in üzerinde de, gene,
gezginci arıcı Ordu Vilayetinde
yetişmiş ve yaşamaktadır. Bu gezginci arıcılık... 1955 yılında ilk defa tarım
ürünlerinde kullanılan ilaçlamanın, fındığa kullanılan ilaçlamanın arıya
verdiği zarar tespit edilmiş, kovanlarda meydana getirdiği ölüm oranları tespit
edilmiş, bunun üzerine, Ordulular, arıcılıkta doğuya ve güneydoğuya doğru,
mevsimlerinde göçe başlamıştır. Doğudaki ve güneydoğudaki arıcılığı da, bu
şekilde, Ordulular öğretmiştir. Ordulunun arıcılıktaki payı halen devam
etmektedir.
Sayın milletvekilleri, ilimizde ve
ülkemizde arıcılık bu kadar önemli bir paya sahip olmasına karşılık, arıcılıkla
geçinen çiftçimizin birçok sorunu vardır. Özellikle son dönemde yaşanan sahte
bal krizi, ihracatçımızı ve arıcımızı zor durumda bırakmaktadır.
Sayın milletvekilleri, sahte bal nasıl
yapılıyor; bu konuya, burada, biraz, açık bir şekilde değinmek istiyorum:
Kilosu 25 milyar lira olan bal esansı ABD'den ithal edilir, Çin'den de mısır
şurubu enzimi getirilir; bunların karışımından elde edilen ticarî glikoz,
allanır pullanır, iç ve dış piyasada satılır!
Peki, bunu kimler yapıyor? Size bir örnek
vermem gerekirse -duyumlarım ve araştırmalarım neticesinde- Bursa'da bulunan
Amerikan-İsrail ortaklığı olan ve mısır şurubu üreten bir şirket var. Yine,
kulağıma gelen söylentilere göre, bu firma mısır şurubunu yapıyor, bal
esansıyla karıştırıyor, doğal bal diye piyasaya sürüyor; süzme bal adı altında,
süzme bal şeklinde, sahte bal olarak piyasaya sürüyor. Eğer söylentiler
doğruysa, bu şirketin bir an önce damarına girilmesini istiyorum. Damarına
acilen girilmesi gereken şirketlerden biri de, Bursa'dadır. Lütfen, hükümete
sesleniyorum; bunun damarına girelim ve bu sahtekârlığı, bu ahlaksızlığı, bu
hırsızlığı... Ve mağdur olan bu bal üreticisinin hakkını arayalım. Hiç olmazsa,
elinizde de, damara girdik diye, çok güzel somut bir belge olarak, gelecek
seçimlerde kullanacağınız bir belge olmuş olur. Bunu, hassaten, hükümetten rica
ediyorum. Benim bölgemde mağdur olan bal üreticilerinin bu sahte baldan
kurtuluş şekli ancak bu yöntemle olacaktır.
Sayın milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum...
Müsaadenizle...
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 5 Nisan
2005'te, Tarım Bakanlığı, Ankara Gölbaşı'nda, tüm ülkenin, arıcılar birliği ile
ihracatçılar firmasını birleştirerek, bir toplantı yapmış. Burada, bazı
firmalar ticarî glikoz ihraç ettiklerini itiraf eder duruma gelmişlerdir ve
Bakanlık, 320 marketten, gıdacıların bu itirafları üzerine, balları toplatmış,
180 tanesinin tahlilini yaptırmış ve bu 180 tahlilin içerisinden, maalesef, 89
tanesinin hiçbirinde bal içeriği olmadığı tespit edilmiştir. Bakanlık firmalara
gerekli cezaları vermiştir. Tarım Bakanının bu konudaki hassasiyetinden dolayı
çok teşekkür ediyorum kendilerine ve çözümün halli için de mücadele verdiğini
görüyorum; fakat, bu çözümün yüzeysel değil, kökten halledilmesi gerektiğini
de, benim üreticilerim ve ben, Bakanlığıma duyurmak zorundayız.
Sayın milletvekilleri, balla ilgili, Türkiye'de
tek olan Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü kurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum
Sayın Başkanım; çok önemli.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 1995'te, 87
dönümlük arazi üzerinde Arıcılık Araştırma Enstitüsü kurulmuş -Bakan Refaiddin
Şahin zamanında bölgeye yapılan en güzel hizmetlerden biridir, kendilerine
burada da teşekkür ediyorum- ancak, Enstitüden yeterince yararlanamıyoruz.
Enstitüde bulunan Arı Hastalıkları ve Arı Ürünleri Laboratuvarının cihazlarında
büyük ölçüde eksiklikler mevcuttur. Bunların içerisinden en önemlisi de
karbon-13 cihazının bu enstitüde olmaması; balın kalitesini ve içeriğini ortaya
çıkaracak olan bu cihazın olmaması nedeniyle, balları, tetkik ve tahlil için bu
sefer İzmir'e göndermek zorunda kalıyoruz. Bu arada arıcılarımız ve
balcılarımız çok mağdur durumdadır. Bu karbon-13 cihazının maliyeti -Sayın
Bakanıma buradan duyurmak istiyorum- sadece 200 milyar lira. Eğer, 200 milyar
liralık bu cihaz Arı Enstitüsüne gönderilirse, çok büyük yanlışlıkların,
hataların ortaya çıkarılmasında katkısı olacağı düşüncesindeyiz.
Arı yetiştirmek, arıcı yetiştirmek babadan
oğula geçen bir sistemde... Halbuki biz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan,
bağlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, cümlenizi
tamamladığınızdan bu yana 2 dakika geçti.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Çok özür
diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Ordulu
hemşerilerimin devletten, yani, Tarım Bakanından istekleri şunlardır; onu bir
sıralamak istiyorum: Ziraat Bankasındaki kredi zorluklarının ortadan
kaldırılması ve her arıcıya hak ettiği kredinin verilmesini istiyorum.
Arıcılarımıza petek bal için teşvik priminin verilmesi çok önemlidir. Teşvikler
daha evvel verilmiştir; fakat, maalesef, süzme bala verilmiştir, petek bala
verilmemiştir.
Diğer bir sorun ise, Ordu gezginci
arıcılarının en büyük problemi, gittikleri yerleşim yerlerindeki, ilçelerdeki,
köylerdeki yetkililerin gayri kanunî yollarla kendilerinden talep ettikleri
teberrulardan yakınmaktadırlar. Bunların kanunî bir sisteme, kanunî bir
teberrua döndürülmesini istiyorum.
Benim bölgemdeki arıcıların en büyük
sıkıntıları bunlardan ibarettir.
Maalesef, konuşacaklarımı
tamamlayamıyorum.
Bütün hemşerilerime ve sizlere saygılarımı
sunuyor, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.
Gündemdışı ikinci söz, Türk Dil Bayramı ve
Yunus Emre Haftası münasebetiyle söz isteyen, Adana Milletvekili Recep Garip'e
aittir.
Sayın Garip, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Adana
Milletvekili Recep Garip'in, Türk Dil Bayramı ile Yunus Emre Haftası
münasebetiyle dilin ve kültürün toplum için önemine ilişkin gündemdışı
konuşması
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlar; Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre Haftası
nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dil, bir toplumun düşünce yapısının,
kültürünün, tarihinin, eğilimlerinin, zevk, ıstırap ve hüzünlerinin aynasıdır;
kültür ise, hayatın kalıbıdır. Bu kalıbın özü de dildir. Dil sosyal mirası
nesilden nesile aktarır, sosyal gruplar birbirleriyle ilişkilerini dille
kurarlar. Toplumlar "biz" şuuruna kendi anadilleriyle ulaşırlar,
yaratıcılık anadille olur, insanlar rüyalarında bile anadilleriyle konuşurlar.
Ülkelerinin sınırlarını aşan dillerin,
gittikleri yerlere kendi kültürünü taşıdığını, diğer ülkelerle kurduğu
ekonomik, siyasî ve kültürel ilişkilere doğrudan etki ettiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Bu anlamda, dil varlık demektir; dil şuur demek, dil kültür
demek, dil inanç, dil tarih demektir; dil estetik, anlayış, kavrayış, oluş
demek, dil can demektir; dil devlet demektir.
Bu açıdan baktığımızda, dilin, sadece
edebî ve felsefî bir mesele olmadığını, aynı zamanda siyasî bir yönünün de
bulunduğunu pekala görmekteyiz.
Farklı nüanslar taşıyan kelimelerin
atılarak tek bir kelimeyle ifade edilmeye çalışılması, dili, ancak
fakirleştirir.
Dil, kimsenin tekelinde değildir. Kim
dilden bir kelime çıkartabilir, yaşantı kelimesinin dile girmesiyle ömür veya
hayat kelimesinin yok olduğunu hangimiz söyleyebiliriz. Bugün, Recaizade'yi,
Tevfik Fikret'i çevirilerinden okuyoruz. Türkçe yazan Tevfik Fikret'i, şimdi,
yine, Türkçeye çeviriyoruz. Umberto Eco'nun "Gülün Adı" romanını
Fransızcasından su gibi okuyan biri, yanlış dil politikasının sonucu, bu
romanın yeni Türkçeyle yapılan çevirisini okuyamaz hale gelmiştir. Bunları,
ciddî noktada, dil politikası olarak, yeniden, bir kez daha, düşünmemiz
gerekiyor.
Yine, Aytmatov'un mankurtlaşma hikâyesini
hatırlamakta fayda var. Aytmatov "Gün Olur Asra Bedel" adlı
romanında, tam da bizim hikâyemizi anlatmaktadır. Hikâyenin kahramanı Kolaman,
beynindeki dil alanının boşaltılmasıyla hafızası yok edilen biridir. Hafızası
yok edilen adam, efendisine tam bir itaatla hareket eden bir mankurt olur ve
kendisini hasretle arayan öz anasını öldürür. Bu hikâye, maalesef, yakın
tarihimize ışık tutmaktadır; yani, bu anlamda da dilin muhafazası, dilin
entelektüel manada bütününe bakmakta yarar görmekteyiz.
Türkçe, yüz yüze geldiği bütün bu
tehlikelere rağmen, güçlü bir dildir. Gücü, yüzyıllara varan bir tecrübeden
gelmektedir. Zaman içerisinde oluşan sözcükleri, gramer kitapları, destanları,
şiirleri, hikâyeleri, ebedî ve felsefî ürünleriyle insanlık tarihine silinmemek
üzere isimlerini yazdırmışlardır.
Özetle, tüm bu saydığımız noktalarda, bir
gel-git yaşanmaktadır. Türkçe, büyük bir medeniyetin ve devletin dilidir. Eğer,
Türkçe, büyük bir dil olmasaydı, bugün, yüzlerce yıl önce yaşamış olan bir
Yunus Emre'nin gönül terennümleri okunduğunda rahatça anlaşılamaz ve yedisinden
yetmişine insanımızın damarlarındaki ses ve mana musikisini canlandıramazdı.
Yunus Emre, Anadolu'da 12 nci ve 13 üncü
Yüzyılda yaşamış, bu toprakların yükselen sesi ve ruhu olmuştur. Sevgi ve
kardeşlik duygularıyla yüklü bir medeniyetin öncülüğünü yapmıştır Yunus Emre.
Savaşların ve içkargaşanın yoğun olduğu dönemlerde, karış karış Anadolu'yu
dolaşarak insanları birlik ve beraberliğe, sevgiye ve barışa çağırmıştır Yunus.
Mısralarında sanat kaygısı olmadan,
yaşadığı ve yüreğinde hissettiği duygularını kelimelerle ifadelendirmiş, halkın
sesi ve yüreği olmuştur. Bu yönüyle, halk şiirimizin mihenk taşlarından
birisidir Yunus Emre.
Kullandığı dilin sadeliği Anadolu
insanımızın 7'den 70'e kullanmış olduğu o anadilimizdir; yani, bizim
yüzyıllardır devam eden Türkçemizdir. Dolayısıyla, Yunus Emre'nin şiirlerinde
kullanmış olduğu kelimeler tamamıyla yüzyıllardır bizim Türkçe düşündüğümüzü ve
Türkçe olarak konuşmaya devam ettiğimizi anlatan çok önemli şiir metinleridir.
Türkçeyle eserlerini yazmasından kaynaklı bize çok ciddî tarihsel doküman da
ortaya koymaktadır. O dönemde şiirlerinde kullandığı Türkçe günümüz için de çok
önemli bir kaynak olarak karşımızda durmaktadır. Şiirler, saf bir düşüncenin,
içi sevgi ve aşkla dolu berrak bir kalbin taşıdığı önemli bir mesaj olmuş,
Anadolu halkının gelecek yüzyıllarını şekillendirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Garip.
RECEP GARİP (Devamla)- Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yunus Emre, dünya kültür ve medeniyet
tarihinde önemli bir merhale olmuştur. Kültürümüzün en değerli
yapıtaşlarındandır; çünkü, Yunus Emre, sadece yaşadığı devrin değil, çağımız ve
gelecek yüzyılların da ışık kaynağıdır. Allah ve tüm yaratılmışları içine alan
sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri dünya üzerinde insanlık var oldukça
değerini korumaya devam edecektir.
Yunus, gerçekten bizi biz yapan, maddî ve
manevî değerlerimizi ortaya koyan önemli bir şiir ustasıdır.
"Elif okudum ötürü
Pazar eyledim götürü
Yaratılanı sevdim
Yaradandan ötürü"
diyerek insan sevgisini dile getirmiştir.
Yunus Emre'nin bu mısralarını okuduğumuzda, bugün tüm insanlığın buna ne kadar
ihtiyacı olduğunu daha iyi anlamamız mümkün olabilecektir.
İşte, Yunus Emre, Allah'a özlemleri,
aşkları ve insanı merkez alan sevgileriyle içi şefkat dolu bir yürek olmuştur
Anadolu'da. Yunus Emre, her şeyden önce gönül insanıdır. Onun kaleminde can
bulan düşünceler ve duygular, Müslüman Türk olmasının yanı sıra, tüm dünya
insanlarının birleşebildiği bir üst zekâyı ve his dünyasını temsil eder
durumdadır. Anadolu'daki bütün gezen insanların, bir bakıma, Yunus gibi
düşündüğüne, Yunus gibi Anadolu'yu nakış nakış ördüğüne tanık olmaktayız.
Şiirlerinde kullandığı dil, bugünkü
Türkçeyle bile rahatlıkla anlayabileceğimiz tarzda yazılmıştır. Yunus'un
anlaşılmasında ve günümüze kadar yaşatılmasında önemli bir faktördür bu.
Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden, Türk dili ve
edebiyatının en büyük şairlerinden birisidir kuşkusuz Yunus Emre.
Arayış içerisinde olan insanın görmesi
gereken şey, yaratılan her şeydir; dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, yeryüzü,
gökyüzü, bulut, deniz, yağmur, güneş, sevilen her şey, çiçek ve tabiatta
bulunan her şeyin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip, lütfen, istirham
edeyim, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
...sonsuz sevgiliye, yani, Allah'a
hasretini anlattığını ve her taşın, her bitkinin Yaradana hamdüsena ettiğini
biliyoruz.
Hâsılı, Yunus Emre, içinde taşıdığı Allah
ve Peygamber ve insan sevgisiyle, hem yaşadığı döneme hem de gelecekteki
kuşaklara seslenmiş oluyor:
"Ölür ise ten ölür, canlar ölesi
değil" der Yunus.
"Ete kemiğe büründüm/Yunus diye
göründüm" diye ekler ve bütün Anadolu insanını Yunus olmaya çağırır.
Canlar canını bulunca da,
"Canlar canını buldum bu canım yağma
olsun
Assı ziyandan geçtim dükkânım yağma olsun"
diyerek, Anadolu'ya tekrar seslenir.
"Ben yürürem yane yane/Aşk boyadı
beni kane
Ne akilem ne divane/Gel gör beni aşk
neyledi.
Gâh eserem yeller gibi/Gâh tozaram yollar
gibi,
Gâh akaram seller gibi/Gel gör beni aşk
neyledi" cümleleriyle, mısralarıyla bitiriyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü
söz, buğday hasadı pazarlama sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Necati Uzdil'e aittir.
Sayın Uzdil, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.-
Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, buğday hasadı öncesi yaşanan pazarlama
sorunları ile bu konuda yapılması gereken çalışmalara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım,
öncelikle, size teşekkür ediyorum, bana bu konuşma olanağını yarattığınız için.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün,
buğday hasadı öncesi, pazarlama
sorunları hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Buğday hasadı da nereden çıktı diyebilir
bazı arkadaşlarımız; çünkü, Ankara'nın dışına çıktığımızda, toprak daha yeni
yeşermekte; ama, değerli arkadaşlarım, Çukurova'da, mayıs ayında, şu anda
buğday başaklandı, hatta süt olum devresine girdi. Mayıs ayının sonunda buğday
hasadı başlayacak sevgili arkadaşlarım.
Hasat, çiftçinin alınterinin karşılığı,
sevgili arkadaşlarım, bir yıllık ümidi. Eskiden hasat bayramları yapardık.
Tahmin ederim sizler de biliyorsunuz. Ancak, son zamanlarda, hasat zamanı
yaklaştığında, bu yıl olduğu gibi, bir belirsizlik, bir endişe başlar
çiftçimizde. Nasıl endişe etmesin; şöyle bir düşünelim; biz, tarım ülkesiyiz,
bir yılda 1 000 000 ton buğday ithal ediyoruz. Amerikasından tutun,
Kanadasından, Ukraynasından, Arjantinine kadar.
Değerli arkadaşlarım, ithal ettiğimiz
buğdayın ton fiyatı 208 - 210 dolar civarında. Bir şey olduğu zaman bize derler
ki "hemen ithal edin, dünya piyasası şu!"
Değerli arkadaşlarım, ürünlerin, dünya
piyasasında, fiyatı belirlenirken, lütfen, girdilerin fiyatını da unutmamasını
diliyorum hükümetimizden. Bizdeki en son duruma bir bakalım: Geçen sene Toprak
Mahsulleri Ofisi 352 000 lira fiyat koydu ekmeklik buğdaya. Peki, şu anda
ekmeklik buğdayın ülkemizde serbest piyasada, fiyatı ne? Ben size hemen
söyleyeyim: 310 000, en kalitelisi 320 000 lira civarında.
Arkadaşlar, hasat yaklaştığı zaman buğday
fiyatları artar sözde; ama, maalesef, bu sene aşağılarda. O zaman, hasat
başladığında buğday 300 000 liraya kadar düşecektir.
Peki, girdi fiyatları ne oldu sevgili
arkadaşlarım bir yılda?.. Girdi fiyatlarına bir baktığımızda; bir yıl önce
mayıs ayında mazot 1 400 000 lira, şu anda 1 800 000- 1 900 000 lira.
Değerli arkadaşlarım, üre gübresinin
kilogramı bir yıl önce 300 000 lira, şu an 520 000 lira. Daha fazla rakamlarla
sizi sıkmak istemiyorum
Devlet ne için var; devlet, vatandaşımız
için var, halkımız için var, yurttaşımız için var. Bu fiyatlar artarken bu
hükümet buradaydı, yarın buğday fiyatları belirlenirken, serbest piyasa, devlet
bu işe karışmıyor deme hakkı olmadığını da burada belirtmek istiyorum değerli
arkadaşlarım.
Şu anda, hasadın ilk başlangıç yeri olan
Çukurova'da Toprak Mahsulleri Ofisinin depoları mısır dolu sevgili
arkadaşlarım. Hükümetin bir an önce, buğday hasadıyla ilgili, buğday alımıyla
ilgili çiftçilerin yardımına koşması için hazırlık yapması gerekir, buğday
depolarını boşaltması gerekir; o bölgeye diğer bölgelerden geçici personel
göndermesi gerekir, fiyatı açıklaması gerekir sevgili arkadaşlarım. Biz
istikrarı sağlamaya çalışıyoruz, fiyat açıklamayacağız derlerse ben de şunu
söylüyorum: Geçen seneki fiyatı düşünsünler, girdi fiyatlarındaki artışı da
düşünsünler, serbest piyasada oluşacak fiyattan sonra, hemen, hiç olmazsa,
fiyat açıklasınlar diye düşünüyorum. Bu konuda, değerli arkadaşlarım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, size eksürenizi
veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Değerli arkadaşlarım, 1980'lerden bu yana
tarım sektörü tahrip edildi. Tarım sektörü, şu anda, dünyada stratejik
sektörlerden bir tanesi değil, teki. Sonuçta, çiftçi perişan.
Değerli arkadaşlarım, tarım sektörüne bu
güçlükleri yaşatanlara şunu söylemek istiyorum: Hükümeti, lütfen, ilgiye davet
ediyorum. Tarım sektörüne ihanet, ülkeye ihanetle eşanlamlıdır diyorum.
Bu duygularla, sizleri, tekrar, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.
Gündemdışı konuşmalara Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İki milletvekili arkadaşımın, Ordu
Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu'nun Ordu İlinde arıcılık ve arıcılığın
sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşmasına ve Osmaniye Milletvekili Sayın
Necati Uzdil'in buğday hasadı öncesi, bölgesini de öne çekerek yapmış olduğu
konuşmalara cevap vereceğim.
Ama, en son Necati Beyin söylediği söz,
tabiî, yine, çok üzücü ifadeler. İhanet... Tarıma ihanet, ülkeye ihanet...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Benim içimdeki
duygu efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Necati Bey, bu kavramları bu kadar kolay kullanmayın. Bu kavramlar
kolay kullanılacak kavramlar değil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Size öyle bir
şey demedim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - İnsanlara, lütfen, böyle ithamlarda bulunmadan önce, bu kavramların
içine iyi bakın ve kime ne söyleyeceğinizi bilin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi itham
etmedim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Bu sektörün mensuplarını, bu sektörde hizmet etmeye çalışanları
ilgiye davet etmek başka, ihanetle nitelendirmek başka şeyler.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi itham
etmedim...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Lütfen, insanları bu kadar rencide...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hayır...
Hayır...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ben, sizi, bu konuda, lütfen, daha özenle konuşmaya davet ediyorum.
Sayın Sami Tandoğdu'nun, Ordu İlini öne
çekerek, arıcılık, bal ve bu sektörün sorunlarıyla ilgili konuşmasına, ben de,
şu düşüncelerle katkıda bulunmak istiyorum: Evvela, ülkemiz, bal açısından
büyük bir potansiyele sahip; dünyada koloni varlığı bakımından ikinci, üretim
bakımından da beşinci sırada. Dolayısıyla, geldiğimiz yer çok iyi ve
potansiyelimiz, bu üretim seviyemize ve dünyadaki konumumuza göre, çok daha
gelişebilecek durumda.
Bu bakımdan da, başta kurumumuza ve
konuyla ilgili sektör temsilcilerimize önemli görevler düşüyor. Nitekim, bunun
gereği olarak, mevzuatla ilgili düzenlemeler, ülkesel arıcılık projesi, arı
yetiştiricileri birliğinin kurulması, ana arı üreten işletmelerin artırılması
ve kayıt altına alınması, Türkiye ballı bitkiler flora haritasının çıkarılması
gibi, bu sektörü çok yakından ilgilendiren konularda adımlar atılıyor ve
dolayısıyla hukukî altyapı, teknik donanım ve bununla ilgili olarak örgütlenme
konusunda önemli çalışmalar var.
Bu konuyla ilgili olarak, ilk defa, bu
sektör -yani arıcılık sektörü ve bal üretimi- 2003 yılında teşvik kapsamına
katılıyor ve ana arı başına, 2003 yılında, 4 000 000 lira destek veriliyor. Bu,
arıcılığın ve bal üretiminin gelişmesi bakımından çok önemli bir adım. 2005
yılında ise, üreticilere, ana arı başına 7,5 milyon, birliğe üye olması halinde
ise -yani örgütlenmeyi teşvik
etmek amacıyla- 15 000 000 lira olarak ödeme gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla,
sektör, birkaç yönden bir gelişme içerisine sokulmaya çalışılıyor.
Buna ilave olarak, 2005 yılında, birlik
üyelerine, kilogram başına -süzme bal açısından- 400 000 lira destek veriliyor
üye olmayanlara ise -bir miktar daha
az- 300 000 lira bal primi ödeniyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bakanım, petek
bala, petek bala...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ayrıca, bildiğiniz gibi, ihracat başına da, bala, bir teşvik primi
uygulanıyor.
Sorunlarımız çok. Bunların içerisinde en
önemlisi, naftalin kullanımı, bilinçsiz şekerle besleme, ruhsatsız birkısım
ilaçların kullanılması, damızlık ana arı üretimindeki yetersizlik gibi -ben
devamını saymıyorum- oldukça önemli sorunlarımız var.
Ordu'ya gelince; Ordu, gerçekten,
Türkiye'de, bu sektöre öncülük eden bir ilimiz. Türkiye'de arı varlığının yüzde
8'ine, üretimin de yüzde 12'sine sahip. Yani, böyle bir ilimizin yüzde 12'lik
üretimden bir pay alması, yüksek bir verimle çalışması anlamına geliyor.
Nitekim, Türkiye'de kovan başına ortalama 18 kilogram iken, Ordulu
üreticilerimiz kovan başına 32 kilogram ürün elde edebiliyorlar; dolayısıyla,
bu konuda bir ihtisas kazandıkları belli. Dolayısıyla, Ordu'nun ikinci önemli
gelir kaynağı.
Bu konuda, Ordu Arıcılık Araştırma
Enstitüsüyle ilgili, Sayın Milletvekilimizin ifade ettikleri hususla ilgili,
ilkönce, ona, sevineceği bir haber vereyim: Konuyla ilgili uzman bir yönetici
arkadaşın tayini bugünlerde çıkıyor. En önemli unsur bu; yani, arıcılık
konusunda ihtisas yapmış, üniversitede bir akademisyen arkadaş, bu enstitünün
başına geliyor. Dolayısıyla, insangücü eksikliğini kısa bir süre içerisinde
telafi edeceğiz.
Kendisinin bahsettiği o teknik donanımlar
konusunda ise, ben, şu anda, tam, kesin olarak bir bilgiye sahip değilim.
Onunla ilgili konuyu da inceleyeceğim. Dolayısıyla, bölgenin bu potansiyelini
çok daha ileriye götürebilecek bir gayretin de Bakanlığımız tarafından yerine
getirileceğini ifade etmek istiyorum.
Esas konumuz, bu zaman diliminde, sahte
bal konusudur. Bu konuda, en başta ilaç, naftalin kalıntısı ve yapay bal
konuları, bizim en çok başımızı ağrıtan hususlardır. Bu, sektörün gelişme
potansiyelini de büyük ölçüde etkilemektedir. Nitekim, 2003 yılındaki
ihracatımıza nispetle 2004 yılındaki gerilemenin de en önemli kaynağı bu
hususlardır. Yurt dışında da bu konuda birkısım olumsuz sonuçlarla karşılaştık,
ithalatçı firmalar bunları da ilettiler. Dolayısıyla, Bakanlığımız, kamunun en
önemli görevi olan denetim görevi konusunda, yine, Sayın Milletvekilimizin
belirttiği, bakanlığımızın hassasiyetle üzerinde durduğu için teşekkür ettiği
konuda, ben, 2005 yılının ilk dört ayı içerisindeki denetleme sonuçlarını
bilgilerinize sunmak istiyorum.
2005 yılının ilk dört ayının sonuçlarına
göre, 8 115 denetim gerçekleştirdik -bu, sadece balla ilgilidir- 994 numune
aldık. Bunların 356'sının analiz işlemi tamamlandı, diğerlerinin devam ediyor.
Bunların içerisinden 216'sında herhangi bir sorun çıkmadı, 137'sinde ise
olumsuzlukla karşılaştık. Dolayısıyla, sektörde problem olduğu ifade edilen
konuda çok yüksek rakamlarla yapılan denetimlerde de oran, yine, yüksek
çıkmaktadır. Dolayısıyla, buna yönelik yoğun tedbirlerimiz ve hukukî
tedbirlerimiz, cezaî tedbirlerimiz devam ediyor. Bu ballardan 21 tonuna el
koyduk, bunlardan 5 tanesi şu anda savcılığa intikal etti, 66 tanesine idarî
para cezası verdik, 10'un üzerindeki işyerini kapattık. Bu, çok zor bir karar;
ama, şunu gösteriyoruz: Bu firmaların içerisinde sektörde nispî ağırlığı yüksek
olanlar da var. Dolayısıyla, şunu demek istiyorum: Bu sektördeki sorun, bu
konuda bir problemin olduğunu yapılan denetimlerde ortaya koymaktadır; ama,
sorunu çözmeye yönelik kararlılığımızın da sonuçları buradadır. Dolayısıyla,
gelişmenin bundan sonra daha olumlu olacağını ve bu şekilde hareket eden, sahte
bal üretimiyle uğraşan firmalara fırsat vermememiz gerektiğini, bu konuda
Bakanlığımızın üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğini söylüyorum.
Yalnız, saygıdeğer milletvekilimizin ifade
ettiği bir husus var; o da, Bursa'yla ilgili. Bursa İl Müdüründen aldığım
bilgi, Bursa'da 4 firma bal üretiyor. Bu 4 firmanın ürünleri 2005 yılı içinde
de kontrol edilmiş ve dolayısıyla, şu anda bir sorun gözükmüyor. Yalnız, tabiî,
isim vermedi ve mısır şurubu üreten bir işletmeyle ilgi kurarak, bal esansı
karıştırarak bunu pazarladığını söylediler. Ben, bu konuda kendisinden ilave,
ek bilgi talep ediyorum. Bu hususla da ilgili, normal denetim fonksiyonumuzu
yerine getirmeyi arzu ediyorum. Kendisinin konuya gösterdiği hassasiyet için
teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, kamuoyuna da, biz, yaptığımız çalışmaları
ifade etme imkânını bulduk; teşekkür ediyorum.
Şimdi, efendim, müsaadenizle, Sayın Necati
Uzdil'e de bir cevap vermek istiyorum. Sayın Necati Uzdil, özellikle tahılla
ilgili, buğdayla ilgili konuda düşüncelerini ifade ettiler. Ben de, kısa bir
genel bilgiden sonra, 2005 yılına hangi şartlarda giriyoruz; onu, kamuoyuna ve
sizlere arz etmek istiyorum.
Evvela, efendim, Türkiye'de, tarımsal
alanların yüzde 50'sinde tahıl ziraatı yapılıyor. Bunun da yüzde 68'inde, yani,
yüzde 50'nin yüzde 68'inde ise buğday üretimi var. Bir başka ifadeyle, Türkiye'de,
kırsal kesimde yaşayan yaklaşık 12-13 milyon insanın temel gelir kaynağı buğday
üretimi. Türkiye, 2004 yılı itibariyle, rekor bir üretim elde etti tahılda; 34
000 000 ton. Bu, son on yılın en yüksek rakamıdır. Buğdayın payı ise 21 000 000
ton. Dolayısıyla, Türkiye, 21 000 000 ton buğday üretimiyle, dünyada yedinci
sırada bir üreticidir; büyük bir üreticidir, önemli bir üreticidir. Türkiye'de,
tabiî, hem nüfusunun çok önemli bir kısmının gelir kaynağı hem de dünyada
önemli bir üretici olmasından dolayı, bu temel ürünle ilgili, geçmişte olduğu
gibi bugün de hasat bayramları her bölgede yapılıyor. Dolayısıyla, hasadı,
hasat zamanını kuşkuyla, tedirginlikle beklemiyor; yani, bir insan, gelir
kaynağını, bu kadar yüksek oranda insanın gelir kaynağı olan bir hasat
dönemini, elbette bir sevinçle, umutla bekler. Nitekim, bunun hep böyle olması
da lazım; devam da ediyor.
Şimdi, ülkemizde, ithalat-ihracatla ilgili
birkaç rakamı söyleyeyim. Türkiye'nin buğday üretimi, 19-21 milyon ton arasında
değişiyor, son yılları kastediyorum; ihtiyacı ise, 16 000 000 tondur; yani,
Türkiye, 2004 yılında, 6 000 000 ton üretim fazlası olan bir ülkedir; ama,
Türkiye, buğday ithal etmiştir, etmektedir. Nitekim, 2003'te 1,8 milyon ton,
2004'te ise 1 000 000 tonun altında, 900 000 ton civarında buğday ithal
etmiştir ve bu, 2004 yılının eylül ayına kadar olan ithalattır. Buradaki
ithalatın en temel sebebi, Türkiye'nin buğday ürünleri ihracatçısı bir ülke
olmasıdır. Nitekim, 2003 yılında 669 000 ton un, 2004 yılında ise 941 000 ton
un ihraç etmiştir; makarna ihracatı 125 000 ton, bulgur ihracatı 38 000 tondur;
2004 yılında bisküvi ihracatı ise 156 000 tondur. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu
ürünlerini ihraç edebilmesi için, hem belli kalitede buğday kullanması
gerekiyor hem de ucuz kullanması gerekiyor; çünkü, bu ürünleri uluslararası
piyasada satıyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin, eğer kaliteli buğday üretiyorsa,
buğday ithalatını yapması anlamsızdır; ama, ihtiyaç varsa da, ihracat için
şarttır. Yani, bunda iktisadî olarak bir yanlışlık da yoktur.
2004 yılı eylülünden sonra, Türkiye,
buğday ithal etmemektedir, 2005 yılının ilk dört ayı sonucunda da durum
aynıdır. Yani, yaklaşık dokuz aydır Türkiye buğday ithal etmiyor; sebebi de,
2004 yılında üretilen mahsulün niteliğinin, ihtiyaç duyulan kalitede buğday
teminine imkân vermesidir. Dolayısıyla, 2005 yılında da, aldığımız buğday
rejimi -yani buğday ithalat-ihracat
rejimi- tedbirleri içerisinde, şu anda, buğday ithalatı da söz konusu değildir.
Dolayısıyla, Türkiye'nin, 2005 yılında, 1 000 000 tonun çok üzerinde, 1 500 000
ton un ihracatı, özellikle Irak'a olmak üzere ve bağlantıları da bu konuda
yapılmış durumdadır. Ben, kendim, cumartesi günü Gaziantep'te idim; orada,
ziyarete gelen sektörün mensuplarının içerisinde, yeni bağlantı kuran
insanlarla da karşılaştım. Onlar da, bu konuda düşüncelerini, duygularını ifade
ettiler. Dolayısıyla, Türkiye, un ihracatı konusunda giderek daha büyük
rakamlara ulaşacaktır.
2004 yılıyla ilgili konularda... Evet,
biz, 370 000 lira başfiyatla açtık. Ekmeklik buğday fiyatları 352 000 lira
olarak ifade edildi; fakat, üretimin yüzde 11 fazla olması, dünya fiyatlarının
160 dolar civarında olması, sanayicinin ve tüccarın, Türkiye'deki bu üretim
fazlasını, anlaşılır bir şey olduğu için, teminini ilerleyen zaman içerisinde
de mümkün gördükleri için piyasaya çok kuvvetle girmediler ve dolayısıyla, biz,
çok miktarda buğday almamıza rağmen, buğday fiyatlarını, Sayın Necati Uzdil'in
dediği gibi, 370 000'lerde tutamadık. Bu konuda fiyatların daha fazla düşmemesi
için, ilk defa, kış ayında, aralıkta, ocakta, şubatta, biz, Türkiye'nin her
yerinde buğday almaya devam ettik ve bu şekilde bir uygulama yaptığımız için,
buğday fiyatlarının daha fazla aşağıya düşmesini de önlemeye çalıştık. Bu,
zaten, iktisadî olarak da bir alıcının varlığı, fiyatları bir noktada tutmak
için elbette gereklidir.
Türkiye şu anda ithalat yapmıyor. Toprak
Mahsulleri Ofisinin elinde buğday stokları kalmadı, 2003 ve 2004 kaldı.
Halbuki, bizim, 2004 yılında elimizde, geriye doğru kalan beş yıllık stoklar
vardı. Toplam miktarı belki büyük değildi; ama, 2001'den, 2002'den kalan
stoklarımız vardı. Bunların hepsini bu dönem içerisinde satma imkânını bulduk.
Elimizde minimum stoklarımız var. Piyasada
da tüccarın elinde çok fazla buğday kalmadı. Dolayısıyla, sezona girerken,
piyasa, talep yönünden çok uygun bir vasata geldi. Biz kurum olarak, Türkiye'de
çiftçilerimizin çok önemli bir kısmını, neredeyse yüzde 50'sini ilgilendiren bu
kesimin ümitsiz girmesini, karamsar girmesini elbette kabul edemeyiz. Yani,
kamu olarak bu insanlara bir yol göstermek, piyasa şartları içerisinde
düzenleyici bir rolle onların ürünlerinin değerlendirmesini yapmak zorundayız,
hazırlığımız bu yöndedir. Necati Beyin bahsettiği hususlar bir uyarıysa
teşekkür ediyoruz; ama, onun ötesindeki ifadelerine ve düşüncelerine
katılmadığımızı, zaten konuşmamın başında belirledim ve ifade ettim. Onları çok
ağır ifadeler olarak buluyorum ve ona ait bir izin bizde olmadığını da sözle
değil, davranışla açıklamaya çalışmanın doğru olacağına inanıyorum.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereği bir açıklama yapmak istiyorum...
BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Açıklama yapmak
istiyorum... Yanlış anlamış olabilirler, bilemiyorum; ben, öyle bir şey
demedim.
BAŞKAN - Sayın Uzdil...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Size sunacağım;
buyurun, siz okuyun.
BAŞKAN - Tutanakları getirteyim; dediğiniz
hususta bir yanlışlık varsa, Sayın Bakanın söylediği, kastı aşmışsa, bunu
değerlendireyim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ben kendi
duygumu söyledim efendim, itham etmedim.
BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim, Sayın
Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kendi duygumu
söyledim, yine söylerim.
BAŞKAN - Tamam.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutup, bilgilerinize sunacağım.
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Gelir
İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 5333 sayılı Kanunun bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/814)
29.4.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 15.4.2005 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-9739/29931 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 14.4.2005 gününde kabul edilen 5333 sayılı "Gelir İdaresi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" incelenmiştir.
1- İncelenen Yasının 28 inci maddesinin
birinci fıkrasında,
"Başkan yardımcıları, daire
başkanları, vergi dairesi başkanları ve gelirler kontrolörleri, Başkanın
önerisi üzerine Bakan tarafından; 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun
hükümleri dışında kalan diğer personelin atamaları Başkan tarafından yapılır.
Başkan bu yetkilerini gerekli gördüğü takdirde alt kademelere
devredebilir."
Düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu düzenlemeyle, Gelir İdaresi başkan
yardımcıları, daire başkanları ve vergi dairesi başkanlarının, Gelir İdaresi
Başkanının önerisi üzerine Maliye Bakanınca atanmasına olanak sağlanmaktadır.
İncelenen yasanın 34 üncü maddesinin 1
inci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına
ekli,
- (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin
"I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün,
. Gelir İdaresi başkan yardımcıları, (e) alt
bölümüne,
. Ankara, İstanbul, İzmir vergi dairesi
başkanları, (f) alt bölümüne,
- (II) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin,
. Gelir İdaresi daire başkanları ile diğer vergi
dairesi müdürleri, "2- Yargı Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar ile
Yüksek Öğretim Kuruluşlarında" bölümüne,
Eklenmiştir.
Bu düzenlemeyle Gelir İdaresi başkan
yardımcılarına 5300; Ankara, İstanbul ve İzmir vergi dairesi başkanlarına 4800;
daire başkanları ile diğer vergi dairesi başkanlarına da 3600 ekgösterge
öngörülmektedir.
Yine, incelenen yasanın 34 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendindeki düzenlemeyle de, Gelir İdaresi başkan
yardımcıları ile daire başkanları ve vergi daire başkanları, Başbakanlık ve
bakanlıklar genel müdür yardımcısı ve üstü düzeyde makam tazminatı almaya hak
kazanmaktadırlar.
Bu düzenlemeler, Gelir İdaresi başkan
yardımcıları, daire başkan-ları ve vergi dairesi başkanlarının, hiyerarşide
genel müdür yardımcısı ve üstü düzeyde düşünüldüğünü göstermektedir.
2- Çağdaş demokrasilerde, parlamenter
sistem ve bu sistemi ya-şama geçirecek erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiş;
yürütmenin iktidar gücü, yasama ve yargı denetimiyle dengelenmeye
çalışılmıştır.
Parlamenter demokratik sistemin ve erkler
ayrılığının benimsendiği Anayasamızda da, bağsız, koşulsuz ulusun olan
egemenliği, yasama, yürütme ve yargı alanlarında ulus adına kullanacak organlar
belirtilmiş; yasama ve yargının yürütme organı üzerindeki denetim yetkisi ve bu
yetkinin kullanılma biçim ve sınırları çeşitli maddelerde kurala bağlanmıştır.
İktidar gücünün çoğunluk egemenliğine
dönüşmesinin parlamenter demokratik sistemi zedeleyeceğini öngören anayasa
koyucu, bununla yetinmemiş, devletin başı olan Cumhurbaşkanına, bir denetim,
dengeyi ve uyumu sağlama görev ve yetkisi vermiştir.
Nitekim, Anayasanın,
- 8 inci maddesinde, yürütme yetki ve
görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca kullanılıp yerine getirileceği,
- 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanının,
. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceği,
. Başbakan ve bakanları atayacağı,
. Gerekli gördüğü durumlarda Bakanlar Kuruluna
başkanlık edeceği ya da Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya
çağıracağı,
. Kararnameleri imzalayacağı,
- 105 inci maddesinde, Cumhurbaşkanının
tek başına yapacağı işlemler dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili
bakanlarca imzalanacağı,
Belirtilmiştir.
Bu kurallar, Cumhurbaşkanının, aynı
zamanda yürütmenin de başı olduğunu, kararnameleri imzalama yoluyla iktidar
gücünü denetleyerek, bu güçle kamu politikalarının oluşması ve uygulanmasında
görev alan üst düzey kamu görevlileri arasındaki dengeyi sağlaması gerektiğini
göstermektedir.
Cumhurbaşkanının bu denetim ve dengeleme
görev ve yetkisi, bir siyasal partinin tek başına iktidar olduğu ve yasama
organında çoğunluğu elde bulundurduğu dönemlerde, çok daha gerekli olmaktadır.
Çünkü, bu dönemlerde, özellikle üst düzey kamu görevlileri siyasal güce karşı
çok daha korunmasız kalmaktadır.
3 - Anayasanın 8 inci maddesinde, yürütme
yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca kullanılıp yerine
getirileceği belirtilirken, yürütme işlemlerinin hukuksal geçerlilik
kazanabilmesi için her iki tarafın katılmasıyla ortaklaşa yapılması gereği
ortaya konulmuştur.
Yine, Anayasanın 105 inci maddesinde,
Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer yasalarda tek başına yapabileceği belirtilen
işlemler dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca da
imzalanacağı kurala bağlanmıştır. Bu kural, tüm kararlar bağlamında atama
kararlarının da Cumhurbaşkanınca imzalanması gerektiğini göstermesi yönünden
önemlidir. Anayasanın 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanına kararnameleri
imzalama görev ve yetkisi verilmiş olması da bu yargıyı pekiştirmektedir.
Anayasamızda Cumhurbaşkanına kararnameleri
imzalama yetkisinin verilmesi üç önemli gerekçeye dayanmaktadır. Bunların
birincisi, Cumhurbaşkanının yansızlığı nedeniyle, kararnamelerin, kamu yararına
ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmasının ve siyasal emellere hizmet
etmemesinin sağlanması; ikincisi, Cumhurbaşkanına, yürütme alanında hükümete
öneri ve uyarılarda bulunma yetkisini kullanabilmesi için olanak yaratılması;
üçüncüsü de, Cumhurbaşkanının devletin ve yürütmenin başı olması ve devlet
organlarının düzenli çalışmasını gözetme görev ve yetkisiyle donatılmış
bulunmasıdır.
Bu anayasal kurallar karşısında, birer
yönetsel işlem olduğunda kuşku bulunmayan atama işlemlerinden, kurumların karar
ve uygulama düzeneklerinde önemli işlev gören üst düzey kamu görevlilerine
ilişkin olanlarının, hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanınca da
imzalanması anayasal zorunluluktur.
4- Öte yandan, kamu kurum ve kuruluşları
ve dolayısıyla bu kurum ve kuruluşların üst düzey görevlileri, siyasal
iktidarın uzmanlık ve hizmet alanındaki deneyim eksikliğini gidermek ve kendi
alanındaki siyasal iktidara yardımcı olmak, değişen iktidarlardan kamu
hizmetlerinin etkilenmemesini ve sürekliliğini sağlamakla yükümlüdürler.
Kamu hizmetinin sürekliliğinin sağlanması,
kamu politikalarının oluşmasında karar verme ve bu kararları uygulama konumunda
olan üst düzey kamu görevlilerinin atama güvencesinde kamu yararı bulunduğunu
göstermektedir.
Devlet organlarının düzenli çalışması,
yönetimde istikrarın sağlanmasıyla olanaklıdır. Yönetimde istikrar ise, kamu
hizmetinin değişken öğesi olan iktidardaki siyasal partilerle değil, kamu
hizmetinin değişmez öğesi olan kamu görevlilerine sağlanacak görev güvencesiyle
gerçekleştirebilecektir.
Cumhurbaşkanının, kamu hizmetlerinde
sürekliliği ve istikrarı sağlayan üst düzey görevlilerin atamalarında imzasının
bulunması, kimi haksız işlemlerin, siyasal nitelikli atamaların önlenmesi ve
dolayısıyla kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleri yönünden de gereklidir.
Anayasamıza göre, yürütmenin iki
kanadından birini oluşturan Cumhurbaşkanı, "yansız" niteliğiyle,
siyasal nitelikli hükümete karşı kamu görevlisinin güvencesini oluşturmaktadır.
Bu güvence, atama kararnamelerinin Cumhurbaşkanınca imzalanmasıyla
sağlanmaktadır.
Nitekim, bu gerekçeler göz önünde
bulundurularak, 23.4.1981 günlü, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda
Atama Usulünü İlişkin Kanunda, müsteşar ve yardımcılarının, bakanlık
müşavirleri, birinci hukuk müşavirleri, bakanlık daire başkanları, il idare
şube başkanları, bölge müdürleri ve başmüdürler gibi üst düzey görevlilerin
atanmaları, görevden alınmaları ya da nakillerinin ortak kararnameyle yapılması
kurala bağlanmıştır.
5- Adalet Bakanlığında genel müdürlük,
daire başkanı ve daha üst kamu görevlerine yapılacak atamalarda ortak kararname
yerine "Bakanın önerisi ve Başbakanın onayı" yöntemini getiren
25.6.1992 günlü, 3825 sayılı Yasayla ilgili Anayasa Mahkemesinin 27.4.1993
günlü, E.1992/37, K.1993/18 sayılı kararında,
"Parlamenter hükümet sistemi
benimsenen Anayasaya göre, Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak karşı-imza
kuralı gereği imzalayacağı kararnameler 104 üncü madde uyarınca yürütme alanına
ilişkin görev ve yetkileriyle sınırlı anlaşılmak gerekir."
Denilerek, yürütmenin başı olan
Cumhurbaşkanının atama kararnamelerini, güvence niteliğinde
"karşı-imza" kuramı uyarınca imzalaması gerektiği kabul edilmiştir.
Yüksek Mahkemenin aynı kararında;
"Anayasanın 104 üncü maddesinde
devletin başı olduğu ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği belirtilen
Cumhurbaşkanı, 8 inci maddeye göre de yürütme yetki ve görevini Bakanlar
Kuruluyla birlikte kullanır ve yerine getirir.
Devletin başı olan Cumhurbaşkanı Anayasada
yürütme organı içinde kabul edilmiş ve aynı zamanda yürütmenin de başı
sayılmıştır.
Anayasanın 8 inci maddesinde .....
denilerek yürütme işlemlerinin hukuksal geçerliliği için her ikisinin de
katılmalarıyla ortaklaşa yapılması gereği çok açık bir biçimde ortaya
konulmaktadır.
..........
Başbakan ve tüm bakanların imzaladıkları
'Bakanlar Kurulu kararnamesi' ile yalnızca Başbakan ve ilgili bakanın imzasını
taşıyan 'müşterek kararname'nin de geçerlik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı
tarafından imzalanması anayasal bir zorunluluktur.
..........
Geleneklere dayalı bir kurallar ve
kurumlar düzeni olan parlamenter sistemde önemli devlet işlemlerinin tümü
devlet başkanının imzasıyla tamamlanır.
..........
Bakanlık üst düzey görevlerine getirilecek
bu yüksek memurlara ilişkin atama işlemlerinin, Anayasada benimsenen
parlamenter sistem gereği yürütme organını oluşturan Adalet Bakanı ve Başbakan
ile tarafsız Cumhurbaşkanının onayına sunulması, Anayasanın 8, 104 ve 105 inci
maddeleri yönünden bir zorunluluktur.
..........
Bakanın yanında, onun uzmanlık ve hizmet
alanındaki deneyim eksikliğini gidermek, bu alanlarda bakana yardım etmek ve
değişme olasılığı fazla olan bakanların değişmesinden kamu hizmetinin
etkilenmemesini sağlamak üzere bulundurulan; memur statüsü içinde ve hizmet
kadrosunda en yüksek dereceye yükselmiş, böylece teknik deneyim sahibi ve uzman
kimseler olan müsteşarlık, müsteşar yardımcılıkları, teftiş kurulu başkanlığı
ve diğer sayılan üst düzey görevlere aynı yöntemle atama yapılabilmesi (bakanın
önerisi üzerine Başbakan onayıyla), Anayasada benimsenen sistemle
bağdaşmamaktadır.
..........
Cumhurbaşkanını böylesine yetkilerle
donatıp güçlendiren, parlamenter hükümet sistemini bütün gerekleriyle
uygulamaya koyan, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulunca yerine getirileceğini belirten bu kurallar karşısında, kimi
atamalarda Cumhurbaşkanının imzasına gerek görmemek, Anayasanın 8 inci
maddesine aykırılık oluşturur."
Gerekçelerine yer verilerek, Adalet
Bakanlığında, genel müdürlük daire başkanlığı, müstakil daire başkanlığı, genel
müdür yardımcılığı, genel müdürlük, müsteşar yardımcılığı ve müsteşarlık
görevlerine yapılacak atamaların Başbakanın onayıyla sonlandırılmasına ilişkin
yasa kuralı iptal edilmiştir.
6- Ayrıca, incelenen yasanın 28 inci
maddesinin birinci fıkrasında, başkan yardımcıları, daire başkanları, vergi
dairesi başkanları ve gelirler kontrolörlerinin başkanın önerisi üzerine Maliye
Bakanınca atanacağı belirtildikten sonra, "23.4.1981 tarihli ve 2451
sayılı Kanun hükümleri dışında kalan diğer personelin atamaları"nın Başkan
tarafından yapılacağı vurgulanırken, fıkrada sayılanlar dışında 2451 sayılı
Yasa kapsamında bulunanların bu Yasada öngörülen yöntemle atanacağı kabul
edilmektedir.
Bu durum bir çelişkiye neden olmaktadır;
çünkü, fıkrada sayılan üst düzey görevlere atanacaklar için Maliye Bakanının
onayı yeterli görülürken, 2451 sayılı Yasa kapsamına giren, örneğin, 1 inci
hukuk müşaviri ancak ortak kararnameyle atanabilecektir.
Bu nedenlerle, incelenen yasanın 28 inci
maddesinin ilk fıkrası, Anayasayla kabul edilen parlamenter demokratik
sistemle, Anayasanın 8, 104 ve 105 inci maddeleriyle, kamu yararı ve kamu
hizmetinin gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması yukarıda açıklanan
gerekçelerle uygun bulunmayan 5333 sayılı "Gelir İdaresi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun", 28 inci maddesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104
üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Bir genel görüşme
önergesi vardır; okutuyorum:
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirme süreci konusunda
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ereğli Demir ve Çelik
Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirilmesine ilişkin süreci Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda ele almak üzere, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103
üncü maddeleri uyarınca CHP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
K. Kemal Anadol |
Ali Topuz |
|
İzmir |
İstanbul |
|
CHP Grup Başkanvekili |
CHP Grup Başkanvekili |
Haluk Koç
Samsun
CHP Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Özelleştirme Yüksek
Kurulunun 6.4.2005 tarih ve 2005/47 sayılı kararıyla, özelleştirme kapsamında
bulunan Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ sermayesindeki yüzde 46,12
oranındaki İdare hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesinin blok satış
yoluyla gerçekleştirilmesine, Erdemir sermayesindeki Türkiye Kalkınma Bankası
AŞ'ye ait hisselerinin de İdare hisseleriyle birlikte ve aynı şartlarda
satışına öncelik verilmesine karar verilmiştir.
Fiilen işletmeye alındığı
15 Mayıs 1965 tarihinde 470 000 ton olan yıllık ham çelik üretim kapasitesi
olan Erdemirin 2004 yılında üretimi 3 616 000 tona ulaşmıştır. Erdemir grubunun
2004 yılında toplam üretimi ise 6 833 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Bu
üretimiyle, Erdemir grubu, Avrupa Birliği çelik üreticileri arasında 10 uncu
sırada yer almaktadır. Ürünleriyle, otomotiv, beyaz eşya, boru ambalaj,
basınçlı kap ve makine imalat gibi sanayiin birçok sektörüne temel girdi
sağlayan Erdemir, 2004 yılında, Türkiye'nin 7,9 milyon ton olan yassı çelik
tüketiminin yaklaşık yarısına yakınını karşılamaktadır. Yassı çelik üretiminde
genellikle kapasitesine yakın çalışmaktadır ki, bu, Erdemire maliyetler
açısından avantaj sağlamakta ve global çelik piyasasındaki dalgalanmalara karşı
kalkan vazifesi görmektedir. Erdemir grubunun 2010 yılında Türk sanayiinin
yassı çelik ihtiyacının tamamını karşılaması planlamaktadır. Türkiye kişi
başına çelik tüketiminde 218,1 kg ile dünyada 4 üncü sırada yer almakta ve bu
tüketim eğiliminin artarak devam edeceği tahmin edilmektedir. Yani Erdemirin
satılması durumunda Türkiye'nin dışa bağımlılığının artacağı açıktır.
Erdemirin
özelleştirilmesiyle dünyada 21 ülkeye ihracatıyla ülkemize döviz getiren bir
kuruluşu satacağımız gibi, kendi demirimiz ve kömürümüzü değerlendiren bir
kuruluşumuzu da satmış olacağız.
Erdemir grubunun 2004
yılına ilişkin ciro ve kâr verileri bu kuruluşun özelleştirilmesinin ne kadar
yanlış olduğunu da ortaya koymaktadır. Erdemirin konsolide satış gelirleri 2004
yılında 3,269 milyon dolara ulaşmıştır. Erdemir grubunun esas faaliyet kârı
2003 yılının yaklaşık 7 kat üzerinde 631 milyon dolar olarak, net konsolide
dönem kârı ise, 2003 yılının 2,2 katı üzerinde 589 milyon dolar olarak
gerçekleşmiştir.
Erdemirin İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasındaki değeri 2004 yılı sonunda 2,2 milyar dolardır. Erdemir
grubunun sadece 1999-2004 yılları arasındaki son altı yılda 766 milyon dolar
yatırım yaptığı düşünüldüğünde, bugün Erdemirin 1-1,5 milyar dolar gibi bir
fiyata satılmasının planlanmasında nasıl bir kamu yararı olduğunu anlamak
olanaklı değildir. Yani, Erdemir iki yıllık kârı ya da bırakın değerini sadece
son altı yılda yapılan yatırımların 2 katından bile düşük bir fiyata satılmak
istenmektedir.
Özelleştirme İradesi
Başkanlığının dünyanın en büyük çelik üreticilerinden birisi olan bir İngiliz
firmasını danışman olarak belirlemesi ve bu şirketin halka arz yoluyla satılmış
bulunan Erdemir hisselerini topladığı iddiaları özelleştirme sürecini
gölgelemiştir.
Uluslararası demir-çelik
tröstlerinin dünya demir çelik fiyatlarını belirlemek için Erdemire alıcı
olmaları ve üretim yapmak yerine spekülatif tutumlarla hareket etmeleri
durumunda Türkiye ekonomisinin zarar göreceği ve dışa bağımlılığının artacağına
kuşku yoktur.
Erdemirin stratejik
öneminden dolayı özelleştirilmesinin Türkiye ekonomisi üzerinde ortaya
çıkaracağı etkileri, özelleştirme sürecinde yaşanan şaibeleri, özelleştirmede
blok satış yönteminin benimsenmesi konularının Yüce Meclisimiz tarafından bir
genel görüşmeyle ele alınması zorunluluk haline gelmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerilerİ
1.- Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ililişkin Danışma Kurulu
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 148 Tarih:3.5.2005
Genel Kurulun 3.5.2005
Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin;
4.5.2005 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesinin; Genel
Kurulun 3.5.2005 Salı günü 15.00-21.00; 4.5.2005 Çarşamba ve 5.5.2005 Perşembe
günleri de 14.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Eyüp Fatsa Haluk
Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP.Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -Karar
yetersayısını istiyoruz efendim.
BAŞKAN- Karar
yetersayısını arayacağım ve oylamayı gerçekleştireceğim.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.16
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) DanIşma Kurulu Önerilerİ (Devam)
1.- Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ililişkin Danışma Kurulu
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Danışma Kurulu
önerisinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Danışma Kurulu
önerisini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Danışma Kurulu
önerisi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Esnaf ve Sanatkârlar
Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf
ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Ankara Milletvekilleri
Salih Kapusuz ve Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
3.- Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S.
Sayısı: 877) (x)
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
(x) 877 S. Sayılı Basmayazı 29.4.2005 tarihli 92 nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
1 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 278 sayılı
Kanunun 2 nci maddesinin (a), (c), (d), (e), (ı) ve (i) bentleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş; (j) bendinden sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki (k)
bendi eklenmiş, mevcut (k) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (l) olarak
teselsül ettirilmiştir.
"a) Bilimsel ve
teknolojik alanlarda, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek,
koordine etmek, izlemek, yapmayı özendirmek ve yapmak; bu amaçla program ve
projeler geliştirmek;"
"c) Ülkemizin bilim
ve teknolojiye, buluş ve yeniliğe dayalı rekabet gücünün yükseltilmesine,
ekonomik ve sosyal gelişmesine, ülke güvenliğine, insan ve çevre sağlığına
katkı sağlamaya dönük stratejik alanlarda araştırmalar yapmak ve yaptırmak,
teknoloji alt yapısını güçlendirmek amacıyla merkezler ve enstitüler kurmak;
d) Kurum bünyesinde
araştırma ve geliştirme faaliyetlerini yapan merkezlerde, enstitülerde ve
birimlerde geliştirilen teknolojilerin üretimde ve ihtiyaç duyulan alanlarda
kullanılmasını, tanıtılmasını veya bunlardan daha kolay yararlanılmasını
sağlamak için gerekli ortamları ve yönetim yöntemlerini hazırlamak ve bu
teknolojilerin ülke ekonomisine ve sosyal gelişmeye katkıda bulunacak ticari
değerlere dönüşmesini sağlamak;
e) Kamu ve özel sektörün
teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerine etkin ve ağırlıklı olarak
katılımını sağlayacak teşvik ve destek sistemlerini geliştirmek ve uygulamak;
sanayinin üniversite ve araştırma kurum ve kuruluşları ile iş birliği yapmasını
sağlayacak programlar geliştirmek, bu iş birliğinin somut hale dönüşebileceği
ortamlar oluşturmak; bu alanlarda girişimciliği desteklemek;"
"ı) Ülkemiz
genelinde bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde öncülük yapmak; bu
amaçla Kurumun ilgi ve faaliyet alanlarında Türkçe ve yabancı dillerde süreli
ve süresiz yayınlar yapmak, çoklu ortamlarda doküman ve belge oluşturmak ve bu
tür yayınları ve etkinlikleri desteklemek;
i) Dokümantasyon, bilgi
sistemleri, bilgi bankaları, veri tabanları, kütüphane ve arşiv gibi bilimsel
ve teknolojik destek birimleri kurmak, mevcut ulusal ve uluslararası yapı ve
sistemlerle iş birliği yapmak; araştırma ve eğitim kuruluşları arasında
araştırma ve eğitim amaçlı elektronik haberleşme hizmeti verecek ağlar kurmak,
işletmek ve bu ağların yurt içi ve yurt dışındaki ağlarla bağlantısını
sağlamak;"
"k) Bilimsel ve
teknolojik gelişmeleri aktarmak, bu alanlardaki yönetsel bilgi ve becerilerin
artırılmasına yönelik danışmanlık hizmeti vermek, eğitimler yapmak ve
yaptırmak;"
"l) Yukarıda
belirtilen amaçların gerçekleştirilmesi ve görevlerin yerine getirilebilmesi
ile ilgili her türlü faaliyetlerde bulunmak ve gerekli parasal desteği
sağlamak."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup
Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri
ve -varsa- izleyicilerimiz; görüşülmekte olan TÜBİTAK yasa teklifi üzerinde
Sayın Kapusuz ve Sayın Denemeç'in verdikleri teklifin 2 nci maddesi üzerinde
söz aldım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yasa önerisinin görüşülmesi sırasında, bundan önceki görüşmelerimizde, teklif
sahiplerinden -eski öğrencim- Reha Denemeç, burada, TÜBİTAK'ın geçmişi,
tarihçesi üzerinde bilgi verdi ve kurumsal yapısının nasıl değişmesi
gerektiğini anlattı.
Ancak, Sayın Denemeç'in
vurgulamadığı bir nokta var. TÜBİTAK, bu öneriyle, bu teklifle, tümüyle
değişikliğe uğratılıyor; yani, kurumsal yapısının sağlıklı, olumlu, kendi iç
dinamikleriyle gelişmesinin yolları açılmıyor, tam tersine, son iki yıldan bu
yana yapılan yanlışlar kâğıda dökülüyor ve en tepe noktasından Kurum yok
edilerek, Başbakan eliyle ve yalnız Başbakan eliyle, yerine yepyeni bir kurum
konulmaya çalışılıyor.
Şimdi, böyle bir
yaklaşımın, böyle bir önerinin, hiçbir bilimsel dayanağı ve kurumsal yapıların
değişimi yönünden, tutarlı tarafı yok. Kaldı ki, bu teklifte, Başbakan Sayın
Erdoğan'ın, iki yıl önce, 2003 Mayısında Kurumun yönetimini bir defalık
değiştirme talebinin burada gerekçe yapıldığını görüyoruz. Bu da tümüyle
yanlış. Yani, siz, önce suyu bulandırıyorsunuz, sonra da, su bulandı diye
teklif getiriyorsunuz. Bunun, bilimle, bilimsel yaklaşımla, yasa tekniğiyle
bağdaşır bir tarafı yoktur.
Değerli arkadaşlar,
getirilen öneri, değişikliğe isimle başlıyor. Kurumun adı değiştiriliyor,
"Bilimsel ve Teknik" yerine "Bilimsel ve Teknolojik"
deniliyor ve bu konudaki gerekçeye bakın -çok enteresan bir gerekçe var burada
sayın vekiller- şöyle deniliyor bu isim değişikliği için: "Ülkemizde veri
ve bilgiden bilgeliğe, teknikten teknolojiye sıçramayı sağlayacak stratejik
atılımın adımlarından biri olacaktır."
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bilen bilir -herhalde, bu işin uzmanları da bilir-
"teknik" sözcüğü Yunanca "techne"den gelir ve sözcük
anlamı, ustalık bilgisidir ve İngilizcesiyle de, ustalığı öğrenme işidir.
Şimdi, "teknik"e "loji" takısını ekleyerek, son ekini
ekleyerek, buradan bilgeliğe geçiş sağlanamaz. Bilgelik, başka bir iştir;
bilgelik kendini bilmektir, bilgelik bilimi bilmektir ve her yönüyle güçlü
olmaktır. Bununla, böyle, büyük laflar ederek, bilgiden bilgeliğe geçiyoruz,
bilmem ne yapıyoruz demenin -bir şeyi saklamak değilse bunun amacı- gerçekle,
doğrulukla hiçbir bağı kurulamaz.
Öneri, öyle anlaşılıyor
ki -temel bilimler bir yana bırakılacak; bunun genel havası böyle söylüyor- çok
önemli bir politika değişikliğiyle geliyor; yani, işin bilim tarafı, teknik
tarafı bir yana bırakılıyor ve onun yerine, bilgelik kılıfı altında, kurumun
-biraz sonra ayrıntılı şekilde değineceğim- ticarîleşmesi gündeme geliyor.
Şimdi, burada, bu isim
değişikliğinin bir başka hukukî boyutu var, yasal boyutu var. Burada, bu,
açıklık kazanmalı.
Şimdi, bu ad değişikliği,
Kurumun, geçmiş bilim insanlarının, yöneticilerinin eğer hak arama yollarını
tıkamaya yönelikse, bunun da burada açıkça söylenmesi gerekir. Bu isim
değişikliğinin amacı nedir?
Bunun ötesinde, bir başka
şey daha var; değerli arkadaşlar, TÜBİTAK, eskiden başbakana bağlıydı. Şimdi,
başbakana bağlılık kaldırılıyor, başbakanla ilgili kurum haline getiriliyor.
Nedir bunun içeriği, neden bu şey değişikliği? Eğer, Kurumun, daha da
özerkleşmesi öngörülüyorsa, biraz sonra geleceğimiz 3 üncü maddede, böyle bir
şey yok; tam anlamıyla, teslim alma var. Şimdi, o zaman,"başbakanla
ilgili" demenin neyi anlatmak istediği, ne söylemek istediği açık değil. Burada
yapılanla, aslında, TÜBİTAK önemsizleştiriliyor, küçültülüyor ve bilim ve
teknolojinin öneminin çok arttığı günümüzde, bu Kurum, Başbakanlığın
bürokratlarına ve önemsiz çalışma sürecine terk edilmiş oluyor.
Burada belirtilmesi
gereken bir nokta daha var; o da şu: Son iki senedir, TÜBİTAK, hem yasasız
yönetiliyor hem de başka bir şey daha yapılıyor; TÜBİTAK'ın eski yöneticileri
ve Türkiye'nin bilim insanları, yargı süreciyle mahkemelerde süründürülüyor.
Değerli arkadaşlar,
bunun, bilimle, bilime saygıyla uzaktan yakından bir ilgisi yok. 28 yönetici ve
bilim insanından trilyonlarca lira isteniyor. Bunların arasında bakanlar,
rektörler var, başkaları var.
Şimdi, burada iki nokta
var; sayın milletvekilleri, banka hortumcularından bu halkın parasını geri
alamayan hükümet, kendi bakanlarının imzasıyla verdiği parayı geri almaya
uğraşıyor o bilim insanlarından. Bu tam bir haksızlıktır ve üzülerek
belirteyim; teklif veren arkadaşlarımızdan hiçbirinin aklına, bir geçici
maddeyle, bu tür takibatın yapılmaması gerektiği, devletin devamlılığının esas
olduğu gelmiyor. Böyle bir şey de yapılmıyor ve Türkiye'nin bilim insanları
mahkemelerde süründürülüyor. Bunun etikle, erdemle, hukukla hiçbir ilgisi yok.
Bir başka şey daha var.
Bu davalılardan bir bölümünü bir taraftan mahkemeye veriyorsunuz, bir bölümünün
de Bilim Kurulunda hâlâ görevlerini sürdürmesine devam ediliyor. Şimdi, böyle
şey olur mu?! Yani, bu çelişkinin burada açıklanması gerekir. Ancak, konumuz bu
değil, konumuz teklif; bu teklifle ne yapılmak isteniyor.
Değerli arkadaşlar,
günümüzde yönetim bir bilim haline gelmiştir. Yönetimin bir bilimsel tarafı
vardır, bir bilimsel yönetim anlayışı vardır. Burada bilimsel yönetim anlayışı
bir yana bırakılıyor. Yerine ne geliyor; yerine şu geliyor: Biz burada bu
Kurumu -bilimi daha doğrusu- ve bunun yapacağı işleri siyasetin emrine
veriyoruz. Çok aşırı bir biçimde veriyoruz. Daha da öte, siyasetin de değil,
başbakanın emrine veriyoruz. Böyle bir anlayış dünyanın hiçbir yerinde yoktur
ve olamaz zaten. Çünkü, tek başına bu düşünce, bilimsel uğraşı, bilimsel
özerklik, araştırma özgürlüğü anlayışıyla bağdaşmamaktadır, ters düşmektedir.
Bu derece mutlak bir yetki olmaz ve burada sözü edilen, örnek verilmek istenen
ne Amerika'da ne Fransa'da ne Avusturya'da ne Finlandiya'da ne başka bir yerde,
hiçbir yerde bilim kurullarının oluşumunda siyasetçiye mutlak yetki verilmez.
En aşırı diye örnek verilen Amerika'da bile, Başkanın önereceği adaylar,
Senatonun o bildiğiniz yorucu, komisyonlarda aşırı ölçüde yorucu, sorgulayan,
değerlendiren bir süreçten, oluşumdan geçer. Fransa'da ise, kurumsal oy
vermeyle oluşur.
Şimdi, bir başka nokta
daha var değerli arkadaşlar; bu yasanın mantığıyla getirilen şey şudur: TÜBİTAK
ticaretle uğraşacaktır.
Şimdi, hükümetin temel
düşüncesinde devlet ticaret yapmaz diye bir kural var; özelleştirme buna
dayanıyor. Peki, bu çelişki niye? Yani, TÜBİTAK'a gelince, devletin ticaret
yapmasının yolu açılıyor; ancak, burada bir başka şey daha unutuluyor değerli
arkadaşlar; ticaretin yönetimi ile bilimin yönetimi farklıdır. Dolayısıyla, bu
ayırıma, bu kurumun yapılanmasında, bu öneride, bu tasarıda hiçbir biçimde yer
verilmemektedir.
Bir başka nokta daha var.
TÜBİTAK'a, bu yıl bütçeden -doğru bir tutumla- 450 trilyon TL -eski parayla-
ayrıldı. Bu, günde yaklaşık 1 000 000 dolar demek. O zaman burada uyardık; bu
paranın nasıl desteklemeye gideceği, nasıl dağıtılacağı konusunda, ne tasarıda
bir düzenleme var ne bu konuda herhangi bir şey var. Oysa, bu paranın
dağıtımının, projelerin değerlendirilmesinin, doğru dürüst, yetkin kurullarca,
uzman kurullarca yapılması gerekirdi, bu noktanın özenle altının çizilmesi
gerekirdi. Bu yapılmıyor; bunun yerine, kendiliğinden dağıtmaya yönelik bir
düzenleme ortaya çıkıyor.
Bütçe görüşmeleri
sırasında burada uyardım. Dedim ki, eğer kurumsal altyapı doğru olmazsa, bu
para, bizim Osmanlı Padişahı Deli İbrahim'in, belki yerler diye havuzdaki
balıklara altın atmasına benzer.
Tabiî, bu böyle
olmayacak, burada şu olacak; üniversite dünyasının, bilim dünyasının asıl
kaygısı şurada değerli arkadaşlar: Bu para, yandaşlara, hükümeti
destekleyenlere, hükümete iyi bakanlara mı dağıtılacak kaygısı orada da egemen.
Niye bu böyle; çünkü, ikibuçuk senedir hükümetimizin iş dünyasıyla
ilişkilerinde çıkara dayanmayan, net, açık, tutarlı bir yapılanma
gözlemlenmiyor; burada kuşku duyulmasını gerektirecek çok şey var.
Bir şey daha var;
hükümetimiz, işin başından beri, nedense, bilim kurullarıyla, bilim
kurumlarıyla, üniversiteyle, YÖK'le ve başkalarıyla kavgalıdır; işbaşına
geldiği günden beri bu böyle gidiyor. Peki, neden kavgalı, durup dururken hükümet
neden bilim kurumlarıyla kavgalı olsun? Bu kavganın arkasında şu var değerli
arkadaşlar: Öbür yönleriyle, kuşkuları, sorguları bir tarafa bırakalım, bu
kurum ve kuruluşlar ele geçirilmek isteniyor, teslim alınmak isteniyor; bütün mesele
bundan ibarettir. Şimdi, tarih kanıtlıyor ki, bilimle kavgaya giren, sürekli
kavga eden ülkelerin geleceği parlak olmaz, kavga eden siyasetçinin de geleceği
parlak olmaz. Dolayısıyla, bu tasarıyla varılmak istenen nokta, gidilmek
istenen yol, bilimi, bilimsel araştırmayı, geliştirmeyi teslim almaya
yöneliktir. Eğer, bu tasarı gerçekleşirse...
Burada bir noktanın daha
önemle altını çizeyim değerli arkadaşlar. Bilimsel araştırmada, bilimsel
çalışmada, üretimde zaman önemlidir, anlık gelişmeler önemlidir. İkibuçuk
yıldır -iki yıldır diyelim- Mayıs 2003'ten bu yana Türkiye'nin TÜBİTAK'ına, en
tepedeki bilimsel kurumuna darbe vurulmuştur, bu Kurum çalışamaz haldedir.
Peki, bu iki yılın kaybını, maliyetini... Yani, TÜBİTAK'ın iki yıldır felç
edilmesinin, kaybının, maliyetinin sorumlusu kimdir; siyasetçidir. TÜBİTAK'ı bu
hale getiren Başbakan ve yanındakilerdir. Bunun başka bir açıklaması olamaz.
Peki, bu yasayla ne olacak; bu yasayla yeniden bir hukuk tartışması, yeniden
gelgitler, iptaller, karşı yargılamalar başlayacak; son, onca dava gibi, bir dizi
bilimsel mahkemelik durumlar ortaya çıkacak ve Türkiye'de bilimsel ortam
kurumlaşamayacak, gelişemeyecek ve bundan zarar gören de yalnızca toplum
olacaktır. Oysa, bilimin güçlenmesi, çocukların ve gençlerin yaratıcı
yeteneklerini özgür bir bilimsel ortamda geliştirmeleri, uluslar ve
uluslararası düzeyde Türkiye'nin yükselmesinin de asıl anahtarıdır. Bu gidişle,
bu yasayla bunlar olmayacak ve Türkiye toplumu, gelişimi, ekonomisi büyük bir
darbe yiyecektir.
Bu konuya öbür maddede
devam edeceğiz.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Vaktinizi özenli
kullandığınız için teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Madde üzerinde, şahsı
adına Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan TÜBİTAK
Yasa Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK bünyesinde
oluşturulan Bilim ve Teknoloji Politikaları Uygulama Planı, tüm kamu kurum ve
kuruluşları, üniversiteler, sanayi kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları için
temel bir eylem belgesidir. Verilen büyük kaynağın toplumumuzu daha zengin,
daha eğitimli, daha güçlü ve yaşam kalitesi daha yüksek bir hale getirmesi için
izlenecek yol haritası bu uygulama planıdır.
Ülkemizin, yenilik,
bilim, teknoloji ve ar-ge bakımından dünyada hak ettiği yerde olmadığı açıktır.
Türkiye Araştırma Alanı, yani TARAL, ülkenin kendini yenilemesi, teknoloji
gelişmesi, bilimin ilerlemesi için bu ülkenin bütün güçlerinin aynı hedefe,
aynı işe ortak olmasını sağlamaktadır. Son bir yıl içerisinde TÜBİTAK önemli
mesafeler katetmiştir . TÜBİTAK'ın kurumsallaşması, diğer kamu kurum ve özel
sektör kuruluşlarıyla, üniversitelerle sağlam ve kalıcı bir işbirliği kurması,
dünya örneklerinden yararlanarak etkin ve hızlı proje süreçleri geliştirmesi
memnuniyet vericidir.
Yine, TÜBİTAK'ın destek
programlarını zenginleştirmesi, bilim adamları için yeni destekler tasarlaması
da hayatî öneme ve değere sahip kazanımlar sağlamaktadır.
Ülkemizin gündemine
ar-genin, bilimin ve teknolojinin girmesi TÜBİTAK'ın yoğun ve odaklı
çalışmasıyla mümkün olmuştur; fakat, yeterli olmamıştır. Şöyle ki, ar-ge
harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki oranları, ülke olarak,
Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2,72; Avrupa Birliğine dahil olan 15
ülkenin ortalaması 1,93; Japonya'da 3,07; Çin'de 1,23; Güney Kore'de 2,53;
Yunanistan'da 0,65 ve Türkiye'de 0,67 oranındadır. Ar-ge çalışmaları için
kaynaklarımızın yetersiz oluşu ortadadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK Parti Hükümetimiz, TÜBİTAK bütçesine yüzde 400 oranında
devlet yardımı artışı yapmıştır. 2001 yılında 119 000 000 dolar, 2002 yılında
138 000 000 dolar, 2003 yılında 221 000 000 dolar, 2004'te bu rakam 291 000 000 dolar olmuş ve 2005'te de 448 000
000 dolar destek sağlanmıştır.
TÜBİTAK'ın üniversitelere
ar-ge desteği de 2005 yılında yüzde 6'dan yüzde 60'a çıkarılmıştır. Bu, bizim,
TÜBİTAK'a ne denli önem verdiğimizin en önemli belgesidir.
Avrupa Birliğinin kabul
ettiği gerçekler vardır. Buna göre, Avrupa Birliğinin, Amerika Birleşik
Devletleri ve Japonya karşısında rekabet gücü zayıftır. Avrupa Birliğinde,
gayri safî yurtiçi hâsıladan ar-geye ayrılan pay az miktardadır Amerika
Birleşik Devletlerine göre; Japonya'da bu oran yüzde 3, Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 2,6; Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde ortalama yüzde
1,9 ve Türkiye'de 0,67. Bilimsel çalışmaların katmadeğeri yetersizdir;
araştırmalar, bir bütünlük içerisinde, Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde
yürütülememektedir. TÜBİTAK'ın ana hedefi ar-geye olan talebi artırmak, bilim
insanı, meslekî ve teknik ara eleman sayısını ve niteliğini artırmak, ar-ge
harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki payını artırmaktır. Ar-ge
harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki payının 2010 yılına kadar
yüzde 2'ye yükseltilmesi için, ek kamu kaynaklarının, 2005 yılı bütçesiyle başlayarak
tahsis edilmesi sağlanmıştır. Ülkemizdeki tam zaman eşdeğer bilim insanı
sayısının 2010 yılına kadar 40 000'e yükseltilmesi amaçlanmıştır ve hedefimiz
40 000 sayısına ulaşmaktır.
Bilim ve teknolojide
faaliyetlerin başarısı için başlıca iki faktör gereklidir. En önemlisi, yeterli
malî kaynak temini gereklidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - İkincisi, yetkin ve yeterli sayıda bilim insanı gereklidir.
Nüfusuna göre bilim insanı sayısının, Türkiye'de oldukça yetersiz olduğu
aşikârdır; var olan 27 000 bilim insanı sayısının 40 000 hedefine ulaşması
gereklidir.
Amacımız, burada
güttüğümüz amaç, ülkemiz insanının yaşam kalitesini yükseltmek, toplumsal
sorunlara çözüm bulmak, ülkemizin rekabet gücünü yükseltmektir; bilim ve
teknoloji kültürünü topluma mal etmek ve yaygınlaştırmaktır. Ülkelerin ekonomik
büyümesine, son elli yılda, teknolojinin doğrudan etkisini oranlayacak olursak,
Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 50, Japonya'da yüzde 55, Fransa'da yüzde
76, Almanya'da yüzde 78, İngiltere'de yüzde 73. Bu da göstermektedir ki,
teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaların ekonomik büyüme stratejileri
üzerinde önemli rolü vardır. Hükümetimiz, teknolojik gelişmeyi destekleyen
politikaları benimsemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
buyurun efendim.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum.
Sayın Başbakanımızın
himayelerindeki projeler, özellikle, bilim insanı yetiştirme ve geliştirme
programı, savunma araştırmaları programı, uzay araştırmaları programı, bilim ve
teknoloji kültürünü topluma mal etmek ve yaygınlaştırmak, bilim parkları
projeleridir.
AK Parti olarak, toplumun
bilim ve teknoloji kültürünü benimsemesini sağlayan, bilim ve teknolojiyi ürün
ve hizmete dönüştürerek ulusal yaşam düzeyini yükselten ve sürdürülebilir kılan
lider bir Türkiye hedefimizdir. Dünyada sadece tarihiyle, coğrafyasıyla değil,
bilgisi, ürünü, kalitesi ve markalarıyla yükselen bir Türkiye için
imkânlarımızı sonuna kadar zorlayacağız.
Konuşmama son verirken,
görüşülmekte olan bu kanun teklifinin hükümetimize, ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkoğlu.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde, 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum:
Geçmişte TÜBİTAK'a hizmet
etmiş, aralarında Sayın Erdal İnönü'nün de olduğu 28 saygın bilim insanının,
TÜBİTAK'ta görevlendirilmiş öğretim görevlilerine sözde yasadışı fazla maaş
ödenmesi savıyla mahkemeye verildiğini basından öğrendik; trilyonlarca lira
tazminat isteniyor bu 28 kişiden. Oysa, bu ödemelerde bakan onayı var. Bu
karar, TÜBİTAK'ın şu anda kesinleşmiş mahkeme kararları olan, var olan Yönetim
Kurulunun kararı mıdır; hükümet olarak, bakanlık olarak siyasî bir karar mıdır?
Bunca kişinin saygınlığı mahkemeye verilerek neden düşürülüyor, neden böyle bir
şeye gerek duyuldu; bu onayı kim verdi bakan onayı olduğu halde?
Ayrıca, şimdiki
yöneticiler acaba hangi duruma göre ya da görevlendirilen kişiler hangi duruma
göre maaş alıyorlar?
Bir de, ikinci ve son
sorum: Kesinleşmiş mahkeme kararları TÜBİTAK'la ilgili uygulanmadı. Bir kere,
bu niye uygulanmadı? Bakan olarak size bunu soruyorum. İkincisi; bu düzenleme
geçerse, bu yasa bu şekilde buradan geçerse, bu mahkeme kararları ne olacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Her ne kadar ben soru yöneltsem de, Sayın
Başbakan Yardımcısının bunu çok büyük bir cümle zenginliğiyle yanıtlayacağından
eminim; ama, yine de, çok kesin, net, açık -belki hoşunuza gidecek bir deyim-
sarih bir soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Şahin,
"bilimsel bir kurumun idarî olarak tamamen özerk olması gerekirken, idarî
özerkliğini yok etmek o kurumu bilimsel bir kurum olmaktan çıkaracaktır"
deyişine katılıyor musunuz; yoksa, bir bilim kurulunun, Sayın Denemeç'in
söylediği gibi, hükümetin siyasî vizyonuna göre şekillenmek zorunda olduğu
gibi, bence çok yanlış, çok sakıncalı... NTV'de, ilk komisyonda görüşüldüğü
gece, belirttiniz Sayın Denemeç, aynısını; kulaklarımda.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Buna benzer ifadeleri burada da söylediniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, bir bilim kuruluna hükümetin siyasî vizyonunun, başbakanın bilim
eserlerini inceleyerek atama yapmasını nasıl karşılıyorsunuz; böyle bir bilim
olur mu Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu sorumu iletmek istiyorum:
Hazırlanan kanun
teklifinin gerekçesinde "TÜBİTAK'ın faaliyet alanının 'müsbet bilimler'le
sınırlı olduğu izlenimini veren hükümler, bilim ve teknoloji alanındaki
uluslararası gelişmelerle bağdaşmadığı gibi, Kurumdan beklenen verimi de
olumsuz yönde etkileyebilecek niteliktedir" deniliyor ve devam ediliyor
"sosyal ve beşeri bilim ayırımı yapmadan bütünsel yaklaşımlarla bilimi
insanlık refahına katkı sağlamak için sürdürmektedir."
Genel gerekçeden madde
gerekçelerine geçtiğimizde ise, tam bununla çelişen bir ifade var. TÜBİTAK'ın,
2000 yılından itibaren sosyal bilimler projelerini desteklemeye başladığı madde
gerekçelerinde ifade ediliyor. Yukarıda, kanun teklifinin genel gerekçesinde,
bu olmadığı için böyle bir kanun teklifi verildiği ileri sürülürken, madde
gerekçesinde de, 2000 yılından itibaren, bu alanda da, TÜBİTAK'ın çalışmalar
yaptığı ifade ediliyor kanun teklifini verenler tarafından. Bu çelişkiyi, Sayın
Bakan, nasıl açıklayacaklar acaba?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Sayın Abdulkadir Ateş,
buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, TÜBİTAK
kurulduğu günden bugüne kadar, son birkaç yıl hariç, yani yeni yönetimin dönemi
hariç, Türkiye bilim hayatına büyük katkılarda bulunmuştur.
Hükümetiniz döneminde,
TÜBİTAK yönetimine getirdiğiniz yönetim kadrosu, bilim ve teknoloji dalında
hangi atılımı yapmak istedi de mevcut mevzuat engel oldu; lütfen bunları
sıralar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Sayın milletvekilleri,
soru kısmına ayrılan süre dolmuştur.
Şimdi, cevaplamak üzere
Sayın Bakana söz vereceğim.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
soru soran milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
İlk soru Sayın Gazalcı'ya
ait. 28 saygın bilim insanı hakkında dava açıldı. Bu dava açılması bir siyasî
kararla mı gerçekleşti, yoksa, başka bir kurumun raporu sonucu mu meydana geldi
diye yorumlayabileceğimiz anlamda bir soru yönelttiler. Önce, Murakıplar Kurulu
raporu, sonra Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporu istikametinde bu davaların
açıldığını biliyorum.
Bunun dışında, mahkeme
kararları neden uygulanmıyor diye, Sayın Gazalcı'nın yine bir sorusu var.
Mahkeme kararları derken, herhalde, önce, Anayasa Mahkemesinin kararını
kastetmiş olmalılar.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- İdarî mahkeme...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 5016 sayılı Yasa, bilindiği gibi,
Anayasa Mahkemesindedir. Anayasa Mahkemesinin, yürütmenin durdurulmasıyla
ilgili bir kararı var; ancak, esasla ilgili, Yüksek Mahkeme henüz bir karar
vermemiştir. O bakımdan, bu sorunla ilgili, şu aşamada yapılabilecek herhangi
bir şey yoktur. Ancak, Bilim Kurulu üyeliklerine atamaları yapılmayan 5 üyenin
açmış oldukları davalar, idarî yargı tarafından, yürütmenin durdurulması
yolundaki istekleri ve itirazları reddedilmiştir. Bunun dışında, Sayın Pak'ın
açmış olduğu dava henüz Danıştayda temyiz aşamasındadır. O nedenle,
uygulayabileceğimiz kesinleşmiş bir karar, bize göre, şu aşamada mevcut değildir.
Sayın Haluk Koç, bu yeni
getirilen yasal düzenleme sonucu, idarî bakımdan da özerk olması gereken
TÜBİTAK'ın idarî özerkliği ortadan kalkmayacak mı anlamına gelen bir soru
yönelttiler. Yanlış anlamamışımdır herhalde Sayın Koç.
Bilindiği gibi, TÜBİTAK
ve üst kurullar diye nitelendirdiğimiz bağımsız denetleyici kurullar, idarî ve
malî özerkliğe sahiptirler. Bu kurullara atama yapıldıktan sonra, bu kanunun
getirdiği usulle veya mevcut kanunlarındaki usulle atama yapıldıktan sonra, bu
kurullar, malî ve idarî bakımdan siyasî otoriteden emir almaksızın çalışırlar.
Bakın, başka üst kurullar var. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu; 7
üyesinin tamamı da Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Bu, daha önce
çıkmış olan bir kanun, bizden önce. Başka üst kurullar var. Bu üyelerin tamamı
Bakanlar Kurulu tarafından, siyasî otorite tarafından atanmaktadır; ama, bunlar
malî ve idarî özerkliğe sahiptir. Siyasî kurumun, bir bakanlığın, Başbakanlığın
veya hükümetin bunlara talimat vermesi mümkün değildir; çünkü, bir defa seçilip
atandıktan sonra, bunlar, kendi yasalarına göre kendi kararlarını kendileri
alırlar. Yine, malî bakımdan da özerktirler. Nitekim, bu yasa, TÜBİTAK'a malî
bakımdan özerkliğini daha da güçlendirici hükümler getirmektedir. Bir defa,
Başbakanlık bütçesinden para aktarılıyordu TÜBİTAK'a; şimdi, genel bütçeden
para aktarılacak. Bağlı kuruluş değil, ilgili kuruluş haline geliyor ve
böylece, bu yasa, TÜBİTAK'ı malî özerklik bakımından daha da güçlendirmektedir.
O nedenle, bu yasal düzenleme sonucunda oluşacak olan kurulun idarî ve malî
bakımdan özerkliğini yitireceği şeklindeki değerlendirmeye katılmak mümkün değildir.
Sayın Kandoğan genel
gerekçe ile madde gerekçeleri arasında bir çelişkiden bahsettiler. İzin
verirseniz -çünkü, şu anda inceleme imkânı bulamadım- sorunuza yazılı olarak
cevap vereyim.
Sayın Ateş'in sorusunu,
doğrusu, bir başka konuyla ilgilenirken anlayamadım. Zabıtlardan alarak ona da
eğer yazılı cevap verebilirsem, en azından bu müsamahayı arkadaşımız gösterirse
sevinirim.
Sayın Başkanım, herhalde
sürem de doldu. Arkadaşlarımızın sorularına verebileceğim cevap, özet halinde
bunlardan ibaret.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım Sayın Koç.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
877 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha
Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 2 nci maddesinin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2 nci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 278 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, ikinci fıkrasının birinci paragrafı
ile (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bilim Kurulu;
a) Bilimsel ve teknolojik
alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş ve/veya araştırma ve
teknoloji yönetimi konusunda yetkinliği olan, bilimsel ve teknolojik sistem,
kurum ve birimleri başarı ile kurmuş ve/veya yönetmiş bulunan kişiler
arasından, Başbakan tarafından belirlenecek üç, Yükseköğretim Kurulu Genel
Kurulu tarafından belirlenecek bir, Bilim Kurulu tarafından belirlenecek üç,
b) Türkiye Bilimler
Akademisinin asli üyeleri arasından Başbakan tarafından belirlenecek fen ve
teknik bilimler alanlarından bir, sosyal ve beşeri bilimler alanlarından bir ve
sağlık bilimleri alanından bir olmak üzere toplam üç,
c) Lisans öğreniminden
sonra kamu kurum ve kuruluşlarında ve/veya özel sektörde en az on yıl deneyim
sahibi olmuş, mesleğinde temayüz etmiş ve üstün nitelikli hizmetleriyle
tanınmış kişiler arasından, Başbakan tarafından belirlenecek bir, Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği tarafından belirlenecek iki, Bilim Kurulu tarafından
belirlenecek bir,
Olmak üzere ondört üye
ile Başkandan oluşur. Başkanın Bilim Kurulu üyeleri arasından atanması halinde
aynı kontenjandan yeni bir üye atanır.Yükseköğretim Kurulunun Genel Kurulu ve
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Başbakanın talebi üzerine üye belirleyerek
en geç bir ay içinde Başbakanlığa bildirir. Başkan, hem Kurum hem de Bilim
Kurulunun Başkanıdır. Bilim Kurulu üyeliği seçimi Başbakanın onayı ile
kesinleşir. Bilim Kurulunun toplantı ve karar yeter sayısı sekizdir. Bilim
Kurulunun çalışma usul ve esasları Kurumca çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.
Bilim Kurulu üyelerinin
görev süresi ile görev ve yetkileri aşağıda gösterilmiştir:
a) Üyelik süresi: Bilim
Kurulu üyelerinin görev süresi dört yıldır. Üyeliği sona eren üye, ancak dört
yıllık ikinci bir dönem daha seçilebilir. İstifa veya ölüm gibi sebeplerle
boşalan üyelikler için yukarıdaki esaslara göre yeni üye seçilir. Bu suretle
seçilen üyenin görev süresi de dört yıldır. Bilim Kurulunun olağan
toplantılarına yıl içinde toplam altı kere veya üst üste üç kere kabul
edilebilir mazereti olmaksızın katılmayan üyelerin üyelikleri, Bilim Kurulu
kararıyla düşer. Bu üyelerden boşalan üyelikler bu maddede belirtilen usullere
göre yenilenir. Üyelerin görev süresinin dolmasına en geç iki ay kala veya
istifa, ölüm ve devamsızlık gibi sebeplerle üyeliğin boşalması halinde boşalma
tarihinden itibaren en geç iki ay içinde yeni üye belirlenerek Başbakanın
onayına sunulur. Bu süre içinde yeni üye bildirilmemesi halinde Başbakan
birinci fıkrada belirtilen şartları taşıyanlar arasından belirlediği kişileri
doğrudan Bilim Kurulu üyesi olarak atar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talepleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve şahsı adına Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz.
İlk söz, şahsı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.
Sayın Kepenek, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Yeniden teşekkür ederim Sayın Başkan ve siz değerli
milletvekili arkadaşlarım, 3 üncü maddeyle ilgili olarak da huzurunuzdayım.
Ben, tekrarı hiç sevmeyen bir arkadaşınızım; tekrardan kaçınarak, bir noktayı
özellikle vurgulayarak sözlerime başlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 3
üncü madde, hani "zurnanın zırt dediği" derler ya, bu yasanın en
önemli, en yaşamsal, en tartışılması gereken ve o ölçüde de gerçeklerden,
doğrulardan, çağdaş gelişmelerden uzak bölümüdür.
3 üncü maddeyle ilgili
noktalara gelmeden hemen şunu söyleyeyim: Yasa önerisinde sosyal bilimlerin
artık bilim sayılmasını doğru ve olumlu buluyorum. Ben sosyal bilimciyim.
Yalnız, bu konuda, kısaca, şu notu ileteyim size: Türkiye'de TÜBİTAK'la
birlikte, 1963'te, bir ekonomik ve sosyal bilimler araştırma kurulu
oluşturulması önerisi vardı planda. Bu öneri, o zamanın sağcı hükümetleri
tarafından ideolojik bulunarak gündemdışı bırakıldı ve Türkiye'de bilimsel
araştırma topal gelişti. Müspet bilimler dediğimiz temel bilimlerde, doğa
bilimlerinde TÜBİTAK bir işlev gördü, sosyal bilimler savsaklandı, bir tarafa
bırakıldı. Bu öneri, çok üstü kapalı bir biçimde -daha evvel de değinildi- bunu
gidermeye uğraşıyor. Bu yaklaşım doğrudur, olumludur; ancak, bazı soruları da
birlikte getiriyor. Ben çok isterdim ki, sosyal bilimlerle ilgili olarak ayrı
bir kurumsal yapı oluşsa ve o kurumsal yapı TÜBİTAK'la bütünleşse, sonuç belki
çok daha olumlu olurdu. Bu yamamanın nasıl güçleneceği, nasıl sonuç vereceği
henüz bilinmiyor, ne tür alanlara önem verileceği de bilinmiyor.
Bir şey daha var; biraz
sonra geleceğimiz Bilim Kuruluna sosyal bilimlerden kimlerin ve nasıl
seçileceği de dikkate alınmıyor. Bu arada şunu söyleyeyim: TÜBA'yla (Türkiye
Bilimler Akademisi) bu konuda belli bir aşama kazanılmak istendi; fakat, o da
başarılı olamadı ve 3 üncü maddeye geçerken bir soruyu sorayım. TÜBA,
TÜBİTAK'la ilgili bir yasa tasarısı hazırlamıştı. Yasa önerisi veren
arkadaşlarımın acaba TÜBA'nın bu hazırlığından haberleri var mı? Şimdi
geçiyorum 3 üncü maddeye.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bilimsel gelişme tarihi, bilimsel araştırmanın, siyasal iktidarlar
tarafından veya başka güç odakları tarafından nasıl ezildiğinin, bilim
insanlarının Galileo'den bu yana baskı gruplarından neler çektiklerinin
tanıklıklarıyla doludur. Sovyet biliminin neden çöktüğünü bugün çok daha iyi
anlıyor insanoğlu. Hitler rejiminin nasıl tepetakla gittiğinde de, bilimin
siyaset tarafından yönlendirilmesinin, bilimin siyasetin oyuncağı yapılmasının,
bilimin siyasetçinin elinde perişan edilmesinin büyük katkıları olmuştur. Bilim
insanı, siyasal iktidardan tarih boyunca çok çekmiştir ve bu karışma, bu
müdahale hep bilimin zararına olmuştur; bilimin yok olmasıyla sonuçlanmıştır.
Türkiye'nin bu büyük yanlışı, bu büyük yıkımı, bu büyük tersliği yapmaması
gerekir.
Bakın ne yapıyoruz;
TÜBİTAK'ın en üst kurulu olan Bilim
Kurulu, başkanla birlikte 15 kişiden oluşuyor. Şimdi buradaki seçime bakın; bu
yönetimin oluşumu şöyle: Başkanı başbakan atıyor; geçtik. Bilim insanları
arasından başbakan 3 kişiyi seçiyor; YÖK bir kişi seçiyor; Bilim Kurulu da -ne
hikmetse- 3 kişiyi seçiyor. Sonra, başbakan, TÜBA üyeleri arasından 3 kişiyi
seçiyor. Sonra, deneyimli yöneticiler arasından, başbakan 1, TOBB 2, Bilim
Kurulu 1 kişi seçiyor.
Şimdi, böylelikle,
başbakan, doğrudan 7 kişiyi ve başkanı seçiyor ve çoğunluğu elde ediyor. Zaten
yasa, kararlar 8 kişinin oyuyla alınır diyor; bitti; gerisini kaldırın atın.
Peki, buradaki güvensizliğe bakın; Bilim Kurulunun diğer üyelerinin seçimi de
başbakanın onayıyla kesinlik kazanıyor.
Şimdi, eğri oturup doğru
konuşalım, önce şuna dikkat edelim; buruda bir tek kurumsal temsil var; TOBB 2
üyeyi seçiyor. Peki, 170 kişilik TÜBA'dan seçilecek 3 kişiyi, 170 kişinin
içinden başbakan neden seçiyor da, o kurama, TÜBA'ya, kendi temsilcisini seçme
hakkı verilmiyor; neden, bu bilim insanına güvensizlik? Yani, bilim insanları
temsilci seçemez; böyle mantık olur mu?! Bunun kabul edilebilir bir tarafı var
mı?!
Şimdi devam edelim.
TÜBİTAK, en azından kâğıt üzerinde, üniversitelerle çalışacak, başka bir şeyi
yok. YÖK'ün 1 kişisinin dışında, üniversitelerin, Rektörler Komitesinin,
Üniversitelerarası Kurulun veya başkalarının Kurula üye vermesi neden kabul
edilemiyor, öngörülemiyor?
Başka bir şey daha var.
Çağımızda bilginin toplumsallaşması önemlidir. Öneri de ona önem verdiğini
söylüyor sözümona. Şimdi, bu Kurula, Bilim Kuruluna, Türkiye Mimar ve Mühendis
Odalarının -şimdi dikkat edin- işçi sendikalarının, memur sendikalarının,
bunların üye vermesi neden kabul edilemiyor? Kendilerinin seçmesi, ilke olarak
kendilerinin seçmesi... Bunu söyleyince dehşete düşüyorsunuz, hayrete
düşüyorsunuz. Düğmeye basın, bilgisayarınızda bulacaksınız; Fransa'da sendikal
kesimin de, iş kesiminin de, yani, işveren kesiminin de, işçi kesiminin de
bilim kurulunda ayrı ayrı temsilcileri vardır. Hani demokrat olacağız, hani
bilimi toplumsallaştıracağız...
Siz gerçek çalışan kesimi
tümüyle dışlayarak, sözümona bu kurumu açıyorsunuz. Hayır hayır, siz bu kurumu
açmıyorsunuz, bu kurumu, TÜBİTAK'ı, Başbakanlığa kapatıyorsunuz ve yazık
ediyorsunuz. Hem kendinize yazık ediyorsunuz hem bu ulusun geleceğine yazık
ediyorsunuz; çünkü, bilimsel araştırmayı, ar-geyi, bilimi geliştirmenin bir tek
yolu var; sağlam kurumlar eliyle, özerk ortamda, özgür ortamda araştırma
yapmak.
Bu anlayış, bilimsel
özgürlüğü yok etmektir. Onun acısını bu toplumun bilim tarihinde çok iyi
görürsünüz; düşünceleri yüzünden öldürülenler, üniversitelerden atılanlar, satılanlar,
atılmakta olanlar... Biz bunları yaşadık. Ne olur, önümüzdeki yıllara bu
acıların taşınmamasını istiyorsanız -sanıyorum istiyorsunuz- o zaman, bu Bilim
Kurulunun yapısını böyle kabul etmeyin, bunu tümüyle değiştirin. Bunu
yapmazsak, bilimsellikten uzaklaşırız, özerklikten uzaklaşırız, doğruluktan,
dürüstlükten uzaklaşırız; bilimi siyasetçinin oyuncağı yaparız ve bu yapılanma,
Türkiye'yi, yalnız çıkmaza götürmez, yıkıma götürür. TÜBİTAK, bir uzmanlık
kurumudur, öyle kalmalıdır, ticarî bir kuruluş değildir. Kaldı ki, Fransa'da,
yönetim ile bilimsel kurullar ayrı ayrıdır. Eğer istiyorsanız, gidin, doğru
dürüst bir ülkeden örnek alın.
Şimdi, Başbakan ve en
yakın bürokratlarının uzmanlığı anlama düzeyleri nedir ki, bu arkadaşlarımız,
bu kişiler, en iyiyi, en doğruyu, en kabul edilebilir olanı seçecekler; buna
imkân yoktur, fiilen imkân yoktur. Onların seçecekleri, kaçınılmaz olarak,
siyaseten, bürokratik olarak, kendi ölçülerine göre belirlenecektir. Peki,
neden bu kadar ısrar ediliyor?! Diğer kurumlardan gelecekler ve başkaları
konusunda tek belirleyicinin, tek seçicinin, futbol takımı seçer gibi geçmişte
bir tek başbakan tarafından saptanmasındaki ısrarın anlamı nedir?! Bir
başbakan, Kurumun başkanını atıyor; kendisiyle iletişim kuracak bir iki üye
atasa, kalan üyelerin saptanmasını Türkiye'nin, sözünü ettiğim kurumlarına,
kuruluşlarına, üniversitelerine, sendikalarına, meslek örgütlerine bıraksa,
daha demokratik, daha doğru, daha gerçekçi, daha bilimsel, daha çağdaş olmaz
mı?! Elinizi vicdanınıza koyun, Bilim Kurulunun oluşumunu kabul etmeyin; yazık
oluyor, topluma yazık oluyor, size yazık oluyor!
Şimdi, burada, bilimin
ticarîleşmesi yönünde adım atılıyor dedim baştan. Bakın, bu nasıl sağlanıyor;
bilimin ticarîleşmesi öyle önemseniyor ki, temel bilim-uygulamalı bilim
ayırımında, temel bilimler yok sayılıyor. Doğrudur, az gelişmiş bir ülkedir,
temel bilimleri, yani, matematik, fizik, kimya ve benzeri temel bilimleri
zengin ülkeler yapsın, biz uygulamaya bakarız diyebilirsiniz; ama, çağımızda,
bu ikisi iç içedir. Yani, temel bilim ile uygulamalı bilim ayırımı
yapamazsınız. Bu ayırımı yapmamanın yolu, bunları dengeli tutmaktır. Bu yasanın
yapısında, felsefesinde, düşüncesinde, bilimin uygulamaya yönelik yönü
ağırlıklıdır, ticarîleşmesi ağırlıklıdır ve bu düzenleme, çağdaşlığa, temel
bilimlere, bilime saygıya uymamaktadır ve tekrar edeyim, bu yapılanma, Bilim
Kurulunun başbakanın mutlak emriyle oluşması yapılanması, bilimi, siyasetin
tümüyle emrine vermektir; siyasetin de değil -demin de söyledim- bir kişinin
emrine vermektir. Bu nasıl demokratik anlayıştır ki, 42 nci yılında kurumun
yasasını değiştiriyoruz; ama, tepe yapısını bir kişinin emriyle oluşturuyoruz.
Bunun gerçek nedenleri her ne ise, burada açıklansın. Ben, onu, bir yurttaş
olarak, bir bilim insanı olarak -kabul ederseniz- ve bir üyeniz olarak talep
ediyorum. Bir kişi tarafından Bilim Kurulunun saptanmasının mantığı, gerçek
nedenleri nedir? Kurumun yayın politikası mı değişecektir? Kurumun teorilere,
kurumlara bakışı mı değişecektir? Kurumun bilimin topluma yaygınlaşmasıyla
ilgili olarak yapacakları mı değişecektir? Ne yapılacaktır? Ne istiyor
Başbakan? Ve neden bu mutlak egemenlik ısrarı? Nedir istenen? Bu neden
yapılıyor? Bu, burada açıklansın. Bu burada açıklanmadıkça, bu gölge, bu yıkım,
bu zarar, bu toplumun geleceğinin üzerinde bir karanlık gölge gibi sürekli
olarak kalacaktır. Bu gölgeyi sahiplenmeyin. Bu karanlığı sahiplenmeyin. Bilime
sırtınızı çevirmeyin. Aydınlığa, bilimsel özerkliğe, özgürlüğe sırtınızı
çevirmeyin. Bunu yaparsanız, yani Bilim Kurulunun tek başına başbakan
tarafından saptanmasına "evet" derseniz, hem tarihsel hem toplumsal
hem bireysel sorumluluğunuzun çok ağır olacağının bilincinde olmalısınız.
Bir başka nokta daha var.
Bu toplumun geleceği bilimsel ve teknolojik gelişmeyle sağlanacak. Bunu
sağlamanın yolu özerk bir ortamda bilim ve teknolojinin kendi kurumsal
yapısıyla evrim geçirmesidir, güçlenmesidir. Bir topluma yapılacak en kötü iş,
bilimini siyasetin emrine vermektir. Değerli arkadaşlar, 3 üncü maddeyle biz
bunu yapıyoruz ve yıkımın öncülüğünü yapıyoruz. Bir yangın oluyor, bu yangına,
lütfen böyle yaklaşmayın, bu yıkıma "evet" demeyin.
Bir hükümetin yapacağı en
son iştir bilimsel çalışma dünyasına karışmak, oraya müdahale etmek. Bir
başbakanın tek seçici olması, bilimle oynayan hükümetlerin sonunun nasıl
olduğunu biraz evvel söyledim, bunlar iyi şeyler değil. Siz karışmıyorsunuz,
başka bir şey yapıyorsunuz. Yapılan, tam anlamıyla curcuna yaratmaktır,
karıştırmadır, düzenleme değildir. Toplumun geleceği açısından, bu ülkenin
çocuklarının ve gençlerinin bilim insanı olarak yetişmeleri açısından, bu ülkenin
yarınları açısından, çağdaşlaşması açısından, böyle bir önerinin yapılmasını
yıkım olarak gördüğümü, altını çizerek söylemek istiyorum. Herhangi bir Avrupa
ülkesinde bir benzeri düzenleme yoktur, Afrika ülkesinde de yoktur; varsa,
dediğim gibi, internetten indirelim, tartışalım burada, sonuna kadar
tartışalım; ama, yoktur, iddia ediyorum, böyle bir yapılanma dünyanın hiçbir
yerinde yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, hiç uzatmayacağım...
Diyeceksiniz ki, teklif
iyi niyetle hazırlanmıştır; kuşku duymuyorum, duymamaya çalışıyorum ve
yaratacağı olumsuzlukları görmenizi istiyorum; ama, İtalyan şairi Dante boşuna
dememiş " cehennemin taşları da iyi niyetle döşenmiştir" diye. İyi
niyet, cehenneme göndermemeli bizleri; cehenneme göndermemesinin yolu,
başbakana, mutlak seçici, mutlak belirleyici yetkisi vermemektir. Kendi
putunuzu, kendi tapacağınız şeyi kendiniz yaratmayın. Yapmayın!.. Bu kadar
gücün tek elde toplanmasına izin vermeyin. Bilimi yönlendirme gücünün -bugün bu
başbakan, yarın başka başbakan, hiç önemli değil- bir kişinin eline geçmesine
olanak hazırlamayın, imkân vermeyin.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Şahsı adına, Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz.
Sayın Özyılmaz, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 877 sıra sayılı teklifin 3 üncü maddesiyle
ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok
önemli bir konuyu konuşuyoruz ve asla böyle bir ideolojik ve grup asabiyetiyle
bakılmaması gereken bir konu üzerinde çalıştığımızı hepimiz biliyoruz. Şimdi,
muhalefete mensup arkadaşlarımız konuşurken, konuyu, yani, bir kara bulutlar
altına sokmak için bütün güçleriyle çalışıyorlar, gayret sarf ediyorlar. İşte
"çağdışıdır" diyorlar, buna benzer küçümseyici ifadeler
kullanıyorlar; ama, emin olun, bütün bu çabalar, bu gayretler boşa gidiyor;
çünkü, gerçekte, bugüne kadar, dar bir grup içerisinde, dar bir marjinal grup
içerisinde kalmış olan bir kurumu, biz AK Partililer olarak, bütün ülkeye
yaymaya ve bütün bilim alanına açmaya gayret ediyoruz.
HALUK KOÇ ( Samsun) -
Hocam, hangi marjinal?..
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Bu kanunun asıl hedefi budur; bunu, özellikle söyleyeyim. Bunu, özellikle
söyleyeyim.
HALUK KOÇ ( Samsun) -
Hocam, hangi marjinal?..
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Hocam, onu siz daha iyi bilirsiniz bir bilim insanı olarak.
HALUK KOÇ ( Samsun) -
Yapmayın allahaşkına!.. Yapmayın!..
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Bugüne kadar, gerçekten, dar bir çerçevede kalmış ve dar bir çerçeve
içerisindeki belli insanların elinde kalmış bir kurumdur. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
bakınız, size bir misal vereyim: Bugüne kadar, şu anda tartıştığımız Bilim
Kurulu, önceki kanuna, yani şu ana kadar gelen kanuna göre, 8 kişi bilim
heyeti, 4 kişi de özel alandan gelen insanlardan oluşuyordu. Bu 8 kişinin 4'ü
TÜBA'dan geliyordu; yani, Türkiye Bilimler Akademisinden geliyordu. TÜBA'ya üye
olmak, TÜBA'da üye olarak bu Bilim Kuruluna seçilmek için, bilim adamı olmanız,
dünya çapında bilim adamı olmanız yetmiyor sizin için.
Değerli Hocam, siz de
bilirsiniz, oradan sizin gelebilmeniz için, TÜBA üyesi olup da Bilim Kuruluna
gelmiş olan insanlardan birisi veya ikisi, sizi himayesi altına aldığını ve
"bu, buraya layıktır" diye sizi himaye ettiğini söyleyecek, iki kişi
de sizi destekleyecek ve genel kurulda siz kabul edileceksiniz ki, oraya üye
seçilebilesiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Başka koşulları var Hocam, bilmiyorsunuz.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Bakın, bu anlayış bile çağdışıdır. Değerli Hocam Yakup Beyin bu konuda
söylediği sözlerin aynısını, işte, şu anlattığım şey için söylemek mümkündür.
Dolayısıyla, bozuk bir yapıyı, biz, düzeltmeye çalışıyoruz. Katkılarınız olacak
elbette, eleştirileriniz olacak; ama, bunları, elbet, belli bir düzeyde
götürmek gerektiğini hepimiz bilmekteyiz.
Şimdi, arkadaşlar, az
önce söylediğim gibi, önceden oluşturulan Bilim Kurulu, asıl, çağımızın
ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Biz, bakın, bunu nasıl tabana yaydık, görün. Bir
defa, Yükseköğretim Kurulundan herhangi bir üye yoktu bugüne kadar Bilim
Kurulunda. TÜBİTAK'ın Bilim Kurulunda Yükseköğretim Kurulundan herhangi bir üye
yoktu; bizim getirdiğimiz bu kanun teklifiyle bunu alıyoruz; bir.
İkincisi: Bugün, artık,
dünyada, üniversite-sanayi işbirliği, üniversite-özel sektör işbirliği,
dünyanın en önde gelen değerlerinden, yıldızlaşan değerlerinden birisidir. Biz,
özel sektörden de temsilcileri bu kanunla buraya alıyoruz, onların beklenti ve
ihtiyaçları, onların istekleri de orada yerini bulsun diye. Ayrıca, Sayın
Başbakanın belli kesimlerden -ki, burada kanunda sayıldığı kesimlerden- öğretim
üyelerini alması da böyle sıradan bir iş değil. Orada, nerelerden, hangi bilim
insanlarından nasıl alınacağını vaktim dar olduğu için etraflıca
söyleyemiyorum; yani, tam anlamıyla, hem sosyal bilimler alanında hem temel
bilimler, fen bilimler alanında olmak üzere, bir defa, bilimi bütün olarak ele
alıyoruz; bir. İkincisi de, toplumu bütün olarak ele alıyoruz.
Bir diğer önemli husus;
bugüne kadar, arkadaşlar, bu kuruma hiçbir hükümet döneminde verilmemiş olan
desteği, maddî desteği bizim hükümetimiz vererek, daha geçtiğimiz aralık
ayında, bu yıl için belirlediği bütçeden müthiş bir rakam koyarak -500 trilyon
civarında- bu kurumun çalışmasının önünü maddî bakımdan da açma yoluna
gitmiştir; bu da fevkalade önemlidir. Dolayısıyla, bizim, millet olarak, ülke
olarak, bilimde ve teknolojide, gerçekten, gelişmeye çok ihtiyacımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Özyılmaz,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla)-
Arkadaşlar, biz, 20 nci Yüzyılda bizden beklenen bilimsel ve teknolojik
gelişmeyi gerçekleştiremedik. Bunun çeşitli sebepleri var, ben ona girmiyorum;
ama, 20 nci Yüzyıldaki o anlayışlarımızı, o ideolojik ve grup asabiyeti
anlayışlarımızı hâlâ devam ettirirsek, korkarım, 21 inci Yüzyılda da geride
kalırız; bu endişedeyim. Dolayısıyla, özellikle, bilim ve teknoloji
konuşulurken, birbirimize son derece destek vermeye, yardımcı olmaya ve az önce
söylediğim gibi, bilimi ve insanlarımızı kucaklayıcı bir anlayışa yönelmeye
gayret edelim. Elbette, bu kuruma bundan sonra yönetici olarak gelecek olan
arkadaşlardan da, millet olarak şunu bekliyoruz: Sadece kendileri bilimsel araştırma
yapmak gibi bir duruma düşmesinler. Kendilerinin, bilimsel araştırma, kurum
olarak yapmanın yanında, ülkemizdeki 80 civarında olan üniversiteleri de -kamu
ve vakıf üniversitelerinin hepsini kastediyorum- ve o üniversitelerdeki öğretim
üyelerini, araştırıcıları harekete geçirmek, ülkenin bilimsel gücünü harekete
geçirip...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Özyılmaz,
lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla)-
Sayın Başkan, tamamlıyorum sözümü.
...bilimsel gücünü
harekete geçirip, ülkemizin ihtiyaç duyduğu, beklentimiz olan bilimsel ve
teknolojik gelişmeyi sağlamanın motor gücü olmaları gerektiğini, elbette, yeni
seçilecek olan yöneticiler, bunun şuurunda, bunun anlayışı içerisinde
çalışacaklardır. Ben, şuna inanıyorum ki, böyle bir çalışma yapılmaya
başlandığında, muhalefetiyle, iktidarıyla, bu Meclis, onların yanında ve
arkasında olacak, destek verecektir diyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür Ederim
Sayın Özyılmaz.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru soracak olan
arkadaşlarımdan, sürelerini uygun bir şekilde kullanmalarını istirham ediyorum;
çünkü, kendileri eğer süreyi uzatırlarsa, diğer arkadaşlara sıra gelmeyecektir.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biraz önce Sayın Bakana
bir soru sordum "kesinleşmiş bir dava yok TÜBİTAK'la ilgili" dedi.
Bilmiyorum, ben, bir sayın bakana, 15 Nisan 2004 tarih, Ankara 1. İdare
Mahkemesi, 2004-237 esas nolu kararıyla, eski başkan Namık Kemal Pak'ın açtığı dava,
yürütmeyi durdurma ile oybirliğiyle sonuçlanmıştır. Başbakanlık, bu karara,
bölge idare mahkemesinde itiraz etmiş, bu itiraz da, 2 Haziran 2004 tarihinde
oybirliğiyle reddedilmiş, karar kesinleşmiştir.
Türkiye bir hukuk
devleti, siz bunu Danıştaya götürdünüz. Tamam, Danıştayda bir süreç yaşanıyor;
ama, bu idarî mahkemelerin kararları, bölge idare mahkemelerinin kararları; bunlar
mahkeme kararları değil mi? Siz, bize verdiğiniz yazılı soru önergesinin
karşılığında, eğer, soruşturmadan, sonuç takipsizlikle sonuçlanırsa, mahkeme
kararı olursa atama yapılacağını söylediniz. Biraz önce de, kesinleşmiş bir
karar yok diyorsunuz, Danıştaya götürerek olayı sürüncemeye bırakıyorsunuz.
Sayın Bakanım, bu konudaki düşünceniz nedir?
Son olarak, murakıp,
yani, denetleme kurulu, gelip, bir inceleme yapmış, o 28 kişi hakkında bir
değinme bulunmuştur; ama, sonuçta, mahkemeye murakıp kurulu vermez; ya TÜBİTAK
Yönetim Kurulu verir ya Bakanlığınız verir. Ben onu sordum. Siyasî kararı
sordum. Yoksa, Türkiye'de, deneticiler ne gibi raporlar veriyor da çoğu sumen
altı ediliyor. Burada ise, haksız bir konuda insanları yıpratma yok mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, ibretle
izlediğim bir oturum. Sayın Özyılmaz'ın, TÜBA'ya üye seçimiyle ilgili
söyledikleri şeyin gerekçelerinin hiçbirinin geçerli olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Referans gösterilir;
fakat, orada, (A) sınıfı bilimsel eserler endeksinde mutlaka belli bir derecede
kendi alanında yayın yapmış olması gerekir. Bu da, bağımsız kurullar tarafından
değerlendirilir.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
O yeterli değil.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben,
ibretle izliyorum dedim; deminki soruma yanıt olarak Sayın Bakanın verdiği
cevap şu: "Biz bunları atayalım bu kanunun gerektirdiği şekilde, ondan
sonra özerk çalışırlar." Böyle bir şeyin gerçekleşmesini beklemek kadar
iyimserlik olamaz diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, Sayın
Başbakan hangi kritere göre TÜBİTAK'taki 7 üyeyi atayacak? Acaba, danışman
olarak, şu anda intihal suçlamasından, en büyük akademik suçtan sanık durumunda
olması gereken Başbakan Müsteşarı Ömer Dinçer'e danışacak mı bu kurulları
atarken? Böyle bir üyelik mi bekliyorsunuz?
Lütfen, TÜBİTAK'ı rahat
bırakın! Lütfen, bilimle uğraşmayın, bilimi siyasallaştırmayın, bu ülkenin
geleceğini de karartmayın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın İnce...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Marmara Araştırma Merkezi
Müdürü Prof. Dr. Naci Görür, istifa ederken, kendisine yoğun baskı yapıldığını
basına ve kamuoyuna açıklamıştır. Bu baskılar nelerdir?
İkincisi, Naci Görür'ün
yerine, TÜBİTAK Başkanı Nükhet Yetiş'in eşi Önder Yetiş'i ataması -kendisi
değerli bir bilim adamı olabilir- etik açıdan doğru mudur?
Bir diğeri, şu anda
TÜBİTAK Başkanlığını yürüten Sayın Prof. Dr. Nükhet Yetiş, başarılı bir bilim
insanı olabilir, onu değerlendirecek konumda değilim; ama, ortada hukukî bir
boşluk varken, bu boşluktan yararlanarak -bilimsel bir kuruluşun başında-
meşruiyetini hukuktan değil de siyasî iktidardan alan birinin bir bilim
kuruluşunu temsil etmesi, bilimsel ahlak açısından kabul edilebilir mi?
Son sorum şu: İki kişiye,
Prof. Dr. Şevket Ruacan ve Prof. Dr. Şefik Süzer'e, fazla para aldılar diye
dava açıldı. Sonra, bu iki kişi, bu değerli iki bilim adamı, Bilim Kuruluna
atandılar. Kendilerine bu sorulduğunda verdikleri cevap "komikti bu
durum" dediler. Bütün bunlar doğru mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İnce.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma sorularım şunlardır:
1963 yılından günümüze
kadar bilimsel ve teknolojik araştırmalarda Türkiye'ye öncülük yapan ve birçok
bilim ve araştırma adamı yetiştiren, bu arada, bizi, dünyada gelişen teknoloji
alanında 20 nci sıralara yaklaştıran... Türkiye'nin, hiçbir alanda ilk 20'ler
arasına çıkması gerçekleşememiştir; ama, bilim alanında ilk 20'ye yakınız.
Dolayısıyla, böyle bir kurum çağdaşlaşma kanununa kavuşurken, bu Kurumun
geçmişini de gözönünde bulundurmamız gerekiyor diye bir hatırlatma yaparak,
sorularıma başlıyorum.
Hükümetinizin, TÜBİTAK
yönetimini değiştirme faaliyetlerinin asıl amacını açıklar mısınız? Bu
faaliyetleriyle, bilim ve teknoloji sistemimiz yeniden mi yönlendirilmeye
çalışılıyor? Acaba, bu arada idarî özerklik kaybolurken, bilimsel özerkliğin
durumu bozulmuyor mu? TÜBİTAK gibi bilimsel araştırma yapan bir kurumun
yönetiminin siyasi otorite tarafından belirlenmesi, bilime siyaset sokulma
anlamı taşıyor mu?
TÜBİTAK'ın, 2003, 2004 ve
2005 yıllarında ar-ge çalışmalarına ayırdığı rakam ne kadardır, bunlardan ne
kadarı şimdiye kadar kullanılmıştır?
Son sorumu soruyorum
Sayın Başkanım.
Türkiye'nin, bilimsel
teknolojiye ulusal gelirden ayırdığı para ne kadardır? Avrupa Birliği
ülkelerinde bu konuya ayrılan rakamla kıyaslarsak, Türkiye'nin durumu nedir?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
ekranda, soru sormak isteyen arkadaşlarımız gözüküyor; ama, soru soran
arkadaşları sizler de izliyorsunuz, 6-7 soru peşpeşe gelince, sizin haklarınız,
maalesef, geride kaldı; onun için, size söz veremeyeceğim.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Gazalcı, Ankara
İdare Mahkemesinin kararından bahsetti. Bu karar Danıştayda temyiz aşamasında
olduğu için kesinleşmediğini, henüz uygulanabilecek bir noktaya gelmediğini
ifade ettim. O konuda aramızda bir görüş ayrılığı olduğu kanaatinde değilim.
"Kim mahkemeye verdi
bu 28 bilim insanını" dediniz. Biraz önce de ifade etmiştim, Başbakanlık
Teftiş Kurulunun raporu üzerine TÜBİTAK yönetimi tarafından, zorunlu olarak,
yasa gereği olarak verilmiştir; ancak, burada şu açıklamayı yapma ihtiyacını
duyuyorum: Başbakanlık Teftiş Kurulu, bir usulsüzlük nedeniyle; yani, YÖK
Yasasının uygulanması gerekirken, kendi yasalarını uyguladıkları ve böylece
usulsüzlük yaptıkları için suçlu bulan bir rapor vermiştir. Türk bilim hayatına
bu kadar emeği geçmiş olan insanların böyle bir usulsüzlük nedeniyle
yargılanmaları konusunu, kuşkusuz, biz de rahatsızlık verici buluyoruz. Bu
nedenle, şu anda hazırlıkları yapılmakta olan bir tasarıyla bu sorunu çözmek
için önümüzdeki günlerde, önünüze, sanıyorum bir yasa tasarısıyla geleceğiz;
bunu da, altını çizerek ifade etme ihtiyacını hissediyorum.
Sayın Koç, tabiî, yine,
atama usulü ve özerklikle ilgili soru yönelttiler. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
şunu söyleyeyim: Şu anda mevcut TÜBİTAK Yasasına göre, TÜBİTAK Bilim Kurulu
üyelerinin tamamı Sayın Başbakan tarafından atanmaktadır. Peki, şimdi ne
oluyor; Başkanla birlikte 15 kişiye çıkıyor, 7'si Sayın Başbakan tarafından
atanmaktadır.
Peki, kimler arasından
atanıyor; bizi takip eden vatandaşlarımızı aydınlatmak için de söylüyorum bunu;
sokakta geçen insanlar mı atanıyor; parti teşkilatlarından insanlar mı aranarak
atanıyor; işte, yasada kriterler: Bilimsel ve teknolojik alanlarda eser,
araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş veya araştırma ve teknoloji yönetimi
konusunda yetkinliği olan, bilimsel ve teknolojik sistem, kurum ve birimleri
başarıyla kurmuş veya yönetmiş bulunan kişiler arasından; 3'ü başbakan
tarafından, 1'i YÖK tarafından, 3'ü de Bilim Kurulu tarafından belirleniyor ve
TÜBA üyeleri, işte, Türkiye Bilimler Akademisi, sanıyorum 117 bilim adamı var;
bunların arasından seçiliyor Sayın Başbakanca. Yani, herhangi bir yerden
atanmış değil, bilim insanları arasından. Türkiye'de, bilim ve teknoloji
alanında ihtiyaç duyulan sıçramayı
yaptırmak için böylesine bir yeni anlayışla, bilim heyetinin, bilim kurulunun
oluşturulmasında yarar var.
Türkiye, bilim ve
teknolojide, maalesef, dünyayla rekabet etme noktasında oldukça geridedir. Bir
Amerika'yla mukayese ettiğinizde, bir Japonya'yla, bir Güney Kore'yle mukayese
ettiğinizde, bizden 200 katı daha fazla bilim ve teknoloji üretimi yapmakta ve
bunu satmaktadırlar. Bizim onları yakalayabilmemiz için yeni bir anlayışla
sıçramaya ihtiyacımız var. Bizim amacımız, Türkiye'ye bilim ve teknoloji
alanında sıçrama yaptırmak. Bu tasarı da bu amaçla hazırlanmış. Kurulacak olan
heyet, bu bilim insanları arasından seçilecektir. Bunlar, Türkiye'nin yetiştirdiği insanlardır.
Dolayısıyla "efendim, buraya siyasî müdahale olacak, işte siyasî atamalar
yapılacak" şeklindeki değerlendirmelere katılmak mümkün değildir.
Önümde Türkiye Bilimler
Akademisinin Yasası var; buraya üye olmak öyle kolay bir şey değil; o kadar çok
şar var ki, bu şartları taşıyan insanların arasından seçilecek olan bir bilim
heyetinin, herhalde siyasî bir heyet olduğunu iddia etmek, bana göre insafla
bağdaşmaz diye düşünüyorum.
Zamanım da doldu değil mi
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Süreniz doldu, evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)
- Sayın İnce'ye ve soru soran diğer milletvekili arkadaşlarıma, izin
verirlerse, yazılı olarak cevap vereyim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki soru-cevap...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, toplantı yetersayısı için yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Önce yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Haluk Koç, Sayın
Mustafa Özyürek, Sayın Vedat Yücesan, Sayın Halil Tiryaki, Sayın Osman Özcan,
Sayın Mustafa Özyurt, Sayın Nurettin Sözen, Sayın Türkân Miçooğulları, Sayın
Muharrem İnce, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Oya Araslı, Sayın
Birgen Keleş, Sayın Nuri Çilingir, Sayın Kâzım Türkmen, Sayın Mehmet Küçükaşık,
Sayın Ahmet Ersin, Sayın Feramus Şahin, Sayın Onur Öymen, Sayın Enver Öktem,
Sayın Gürol Ergin, Sayın Erdal Karademir, Sayın Ufuk Özkan.
Sayın milletvekilleri,
yeterli sayıda sayın üye salonda hazır bulunduğu için yoklama yapacağım.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha
Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 278 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu
fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bilim Kurulu, 4
üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen nitelikleri taşıyan
kişiler arasından, biri Bilim Kurulu dışından olmak üzere iki başkan adayı
belirleyerek Başbakana sunar. Başbakan, bu adaylardan birini seçerek Başkan
olarak atanmak üzere Cumhurbaşkanına teklif eder."
"Bilim Kurulunun
aday belirlemesi, Başkanın görev süresinin dolmasına en geç iki ay kala veya
herhangi bir sebeple bu görevin boşalma tarihinden itibaren en geç iki ay
içinde tamamlanır. Bilim Kurulunun herhangi bir nedenle süresinde aday belirlememesi
halinde Başbakan gerekli şartları taşıyanlar arasından belirlediği bir kişiyi
Başkan olarak atanmak üzere Cumhurbaşkanına teklif eder.
Başkanın geçici olarak
görevi başında bulunmadığı zamanlarda, görevlendireceği Bilim Kurulu üyelerinden
biri Başkanlığa vekalet eder. Başkanlık görevinde boşalma olması halinde yeni
başkan atanıncaya kadar, Bilim Kurulu kendi üyelerinden birini Bilim Kurulu ve
Kurum Başkan Vekili olarak görevlendirir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Reha Denemeç; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve şahsı adına,
Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu.
İlk söz, AK Parti Grubu
adına, Ankara Milletvekili Reha Denemeç'in.
Sayın Denemeç, buyurun.
REHA DENEMEÇ (Ankara) -
Vazgeçiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak, TÜBİTAK'la ilgili yasa teklifinin 4
üncü maddesi üzerinde söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok
önemli bir yasa önerisini görüşüyoruz. Ne bu yasa önerisinin gerekçesinde ne de
iktidar sözcülerinin konuşmalarında gerçekler söyleniyor. Aslında, TÜBİTAK'ta
yapılmak istenen, TÜBİTAK'ı bütünüyle ele geçirmektir. Burada, AKP sözcüleri,
sözde "biz, dar, marjinal bir kuruluşu halka götüreceğiz ve halka
açacağız" diyorlar.
Değerli arkadaşlar,
dünyanın neresinde, bilim, sokaktaki insanla, halkla birlikte yapılır?! Bilim,
bilim insanları tarafından yapılır, özerk bilim kuruluşları tarafından yapılır.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Halka açacağız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Siz, o buluşları, bilimin ürettiği buluşları, alır, halk yararına
kullanırsanız, gerçek halkçılık odur. Yoksa, bilim üreten bir kurulu,
alacaksınız, başbakanın emrine vereceksiniz ve "biz burada halka
açıyoruz" diyeceksiniz. Bu inandırıcı değil. Bilim, bilim insanları
tarafından yapılır ve o bilim insanlarının ortaya koydukları buluşları halk
yararına kullanırsanız, o zaman olur.
Değerli arkadaşlar,
burada "teknik" sözcüğünü "teknolojik" yaparak, 12 kişilik
Bilim Kurulunu 14 kişi yaparak bir değişiklik yapmıyorsunuz; bunlar önemli
değil; önemli olan, TÜBİTAK'ın yönetiminin atanma biçimi. İşte, burada özerklik
katlediliyor, özerklik yok ediliyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu konuştuğumuz maddede, 4 üncü maddede, TÜBİTAK'ın Başkanının
seçiminde, Bilim Kurulunun arasından seçilecek 2 kişi başbakana öneriliyor,
başbakan birini seçiyor, onaylamak üzere Cumhurbaşkanına gönderiyor. Bu, yeni
biçim. Peki, eski TÜBİTAK Yasasına bakalım. 5 inci maddede, orada da, bilimsel
eser vermiş, araştırma ve buluşlarıyla tanınmış kişiler arasından seçiliyor;
ama, nasıl seçiliyor; Bilim Kurulu seçiyor, birinci aşamada. Sonra, başbakana
iletiyor. başbakanın bir tasarruf hakkı yok, iletme görevi var, cumhurbaşkanı
da onaylıyor ve seçim Bilim Kurulunda bitiyor.
Şimdi, ikisinin arasına
bir bakın, bir denge kurun. AKP'li arkadaşlar, yeni getirdiğimiz düzenlemede,
başbakanın atadığı Bilim Kurulu, 7 kişisini atıyor, ötekilerini onuyor,
arasından 2 kişiyi seçiyor. O 2 kişiden 1'ini başbakan kendisi belirliyor,
cumhurbaşkanı burada onaylayan mevkide. Oysa, asıl özerk olan, 278 sayılı
-bundan 42 yıl önce ortaya konmuş olan- TÜBİTAK Yasasında, TÜBİTAK'ın Başkanını
Bilim Kurulu belirliyor arkadaşlar. Ötekileri, artık, başbakan yalnız iletiyor.
Bakın, Başbakan iletme görevini yapmadığı için -bir kez daha söylüyorum-
yetkisini kötüye kullanmıştır. İleride bu ülkede hukuk işlerse, ki,
işleyecektir, bunun da hesabı hukuksal olarak sorulacaktır. Yeni, düzenlemede
başbakan belirleyecek, bu daha özerk diyeceksiniz ve bizi dinleyenler,
izleyenler de, aklı olanlar da, yahu gerçekten TÜBİTAK darmış, marjinalmiş,
büyüyecek, TÜBİTAK özerk değilmiş de, özerk olacakmış gibi kandırmaca bir
izlenim yaratılıyor. Hayır; bakın, maddeye bakın. Daha seçilme biçimi. Burada
da yetmiyor, madde devam ediyor. Herhangi bir nedenle iki ay içerisinde
belirleme olmazsa, başbakan atayıp geçecek, cumhurbaşkanına teklif edecek.
Herhangi bir nedenle, ki, nedir o herhangi bir neden; kendisinin zaten
belirlediği Bilim Kuruluna siz seçmeyin. "Herhangi bir neden..."
Bakın, maddede devam ediyor: "Herhangi bir neden..." Peki, biz
biliyor muyduk eskiden, 6 Mayısta Bilim Kurulunun seçtiği kişiyi?.. Atama yapmıyor;
çünkü, iletme görevini yapmıyor. Öyle bir başbakan var ki "ben bunu
yapmıyorum" diyor. Kendisinden randevu isteniyor, kabul etmiyor. Öteki
yönetim kurulu üyeleri de zamanında seçiliyor, yine atama yapmıyor, kilitliyor,
bloke ediyor, tutuyor. Ve hani karikatürcüleri mahkemeye veriyorsunuz da, yumak
yaratıyorsunuz, sorun yaratıyorsunuz, karıştırıyorsunuz... Bu bir düzenleme
değil, bozduğunuz bir işi, altından nasıl kalkarız...
Eğer, siz, şimdiye kadar
TÜBİTAK'la uğraşmamış olsaydınız "biz, TÜBİTAK'ın bütçesini Başbakanlıktan
genel bütçeye alıyoruz, parasını artırıyoruz..." Biz alkışlardık, oy da
verirdik; ama, insaf edin, geldiniz geleli, 2003'ten bu yana TÜBİTAK'la
uğraşılmıyor mu, ocak ayından beri uğraşılmıyor mu?!
Sayın Bakanım, geçen de
yoktunuz, şimdi buradasınız; soruyorum: O bir kerelik atama yetkisini Anayasa
Mahkemesi size verseydi -hani hukuka aykırıydı da, komisyonlarda çok tartıştık,
burada tartıştık; orada bir kereye özgü atama yetkisi istemiştiniz
atamadığınız, çalışamaz duruma getirdiğiniz Kurulu- bu yasayı getirecek
miydiniz?! O zaman "jik" eki, yani, teknolojik olması ya da 12
kişinin 14 olması... Bunlar değişen bir şey değil. Siz geldiniz geleli
TÜBİTAK'ı elde etmek istiyorsunuz. Ben bunu geçen kere de söyledim. Yalnız
kadrolaşma isteğine bağlamıyorum. Yoksa, sonuçta orada bilim insanları olacak
diye düşünüyor insan; ama, değerli arkadaşlar, ben düşüne düşüne diyorum ki:
AKP dünya görüşü, TÜBİTAK'ta ortaya konulan ürünlerden -uyuşmuyor- rahatsız
oluyor. Yani, o Bilim Teknik Kitabı, Bilim Çocuk Kitabı, popüler bilim
kitapları, makaleler, gerçekten, bilimsel buluşlar, uygulamalı bilim anlayışı,
sizin kafanıza ters geliyor. İlle de, kendinize göre o kitapların çıkmasını
istiyorsunuz; belki, ambalajları yine güzel olabilir.
Değerli arkadaşlar,
birinci amaç budur.
İki; şimdi, üniversite ve
sanayi kuruluşlarından gelen tasarımlar var, yani, projeler. Durmadan
övünüyorsunuz ya, şu kadar trilyona çıkardık diye.
Peki, değerli arkadaşlar,
eski yöneticilere o trilyonları sanki cebinizden veriyormuşsunuz gibi
yapıyorsunuz -bir de insanın kanına dokunuyor- yani, Başbakan ve hükümet
veriyormuş gibi... Halktan topladığınız vergileri oraya veriyorsunuz. Bu, dün
de verilseydi itiraz edilmezdi -ki, TÜBİTAK, neredeyse kendi yağıyla kavrulacak
duruma gelmiş- tabiî ki, ar-ge çalışmalarının daha büyük olmasını, daha iyi
olmasını isteriz, dışa açılmasını isteriz.
Şimdi, ben soruyorum: 58
inci hükümet zamanında -yani, yine sizin hükümetiniz- TÜBİTAK'ta bir toplantı
yapılıyor. Bakın, elimde belgeler var; 6 Şubat 2003, Başbakan Yardımcısı
Ertuğrul Yalçınbayır; sanayi kuruluşlarından birçok insan katılıyor. Yani, siz,
TÜBİTAK'la ilişki kurmak istediniz de yapılmadı mı?! Birçok da güzel görüşler
ortaya konulmuş, birsürü dışarıdan içeriden insanlar... Abdullah Gül'ün
Başbakanlığı sırasında... Bir şeyler değiştiğini düşünün. Yani, 59 uncu hükümetle
birlikte, TÜBİTAK'ı ele geçirme; çünkü, kendi yandaşlarınıza, projelerine bir
destek anlayışı var, başka bir açıklaması yok.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Sayın Gazalcı, kimin yandaşısınız?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Benim, Sayın Bakanla hukuk anlayışım da aynı değil, çok özür dilerim. Kişi
olarak Bakanı sayıyorum, seviyorum, ayrı bir konu; ama, o anlayışta değilim.
Yani, idarî yargı yürütmeyi durdurmayı niçin verir? Bölge idare, niçin, o
kararı, sizinkini reddediyor? Bir an önce uygulayın der yürütmeyi durdurma...
Ben öğretmenlikte başıma çok geldiği için biliyorum. Yani, bir an önce o kararı
uygulayın. Hukuk devleti budur, anlayış budur. Siz, kesinleşmiş bir karara,
hayır... Yorgunu yokuşa sürüyorsunuz, suyumu bulandırdınız diye ille de bir
gerekçe bulup, orayı elde etmek istiyorsunuz ve bunu da içten söylemiyorsunuz.
Yani, şuraya gelseniz de "arkadaşlar, biz, bu TÜBİTAK'ta 2003 yılından
beri soruşturmalar yaptık, takipsizlik kararı verildi, görevden aldık, atama
yapmadık, birinci kararımız Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanından döndü;
ama, bu sefer olmadı, şimdi böyle bir yasal düzenleme yaparak, bütünüyle ele geçirmek
istiyoruz." Yani, bu, daha içten olur, bu, daha güzel olur; çünkü, 2003
Ocağından beri yapılanların çuvala sığmadığı, mahkeme kararlarıyla döndüğü,
Anayasa Mahkemesinden döndüğü ortadadır.
Bu 4 üncü maddenin de,
maalesef -bakın tekrar ediyorum- özerklikle ilgisi yok, hiç olmazsa o sözcüğü
oradan çıkaralım. Siz, hâlâ, özerklikten bahsediyorsunuz, diyorsunuz ki, özerk
olacak. Peki, nasıl olacak özerk, özerk; demek, ne demek; kendi kararını
kendisi vermek demek, kendi yöneticisini kendisi seçmek demek. Hem özerk
diyeceksiniz siz, hem de kendi bildiğiniz gibi atayacaksınız, yapacaksınız
ve sonra da diyeceksiniz ki, başbakan
tek seçici olacak... Değerli arkadaşlar, bu, yanlış -arkadaşlarım da söyledi-
bu, hukuka uygun değil, bu, Anayasaya aykırı, bu düzenleme evrensel hukuka
aykırı, bugüne kadar mahkeme kararları bu yoldadır. Daha önce de bu Mecliste bu
TÜBİTAK konuşuldu, benzer sözler edildi, biz anlattık, dedik ki, hayır
yapmayın, yanlıştır. Bu insanların belleği bu kadar zayıf mı ki, bir yıl önce
yapılanlar unutuluyor. Mahkeme kararları bu kadar kolay mı unutulacak değerli
arkadaşlar? Yapmayın, etmeyin diye arkadaşlarımız, muhalefet olarak söylüyor,
dışarıda insanlar yazıyor, üniversite kurulları bir araya geliyor, açıklama
yapıyor. Peki, ne olsun istersiniz? Siz ülkenin barışından yana değil misiniz?
Bilim barışı olsun istemez misiniz? Bir kuruluşumuz güzel çalışsın istemez
misiniz? Ama, istemiyorsunuz. İlle de kendiniz gibi düşünecek herkes. Yok öyle
şey arkadaşlar, olmaz, olmayacak. Hukuk devleti...
Ben Meclis Başkanımızın
sözlerini de kınıyorum. Biz ne yaparmışız; erkeği kadın, kadını erkek
yapamazmışız, onun dışında her şeyi yaparmışız. Ben böyle bir meclisin üyesi
olmak istemem. Ben, yasaya, hukuka bağlı bir üye olmak isterim.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Ne alakası var, Sayın Gazalcı?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Alakası şöyle var: Çoğunluğunuz size her şeyi yapma yetkisi vermez. Burası
bir hukuk devleti, bir anayasa devleti. Biz Meclis olarak Anayasaya, evrensel
hukuka, akla, bilime dayanan, kendi yetkilerimiz içerisinde yasa yaparsak
anlamı vardır ve geçerliliği vardır. Aksi halde, biz burada her şeyi yapamayız,
siz yapamazsınız, yapamayacaksınız, yapamadınız, bundan sonra da olmayacak,
hukuk devleti olacaksak. Bunu kırmak için... Daha etkili olsun diye, sizleri
eleştirmek için söylemiyorum; ama, değerli arkadaşlar, yapılanlar, özellikle
TÜBİTAK'ta yapılanlar, gerçekten, AKP'nin kendi kuyusunu kazmakla eşdeğerdir.
Siz, hukuk devleti adına geldiniz, burada yemin ettiniz; ama, şimdi bir bilim
kuruluşunu -üstelik bizde yüz yıllık, ikiyüz yıllık geleneği olan bilim
kurulları da yok. Daha bu, körpe bir fidanlık, güzel şeylere imza atmış, özel
kesimde atmış, devlet kuruluşlarıyla atmış, birçok güzel çalışma yapmış- siz
alıyorsunuz şimdi "kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir..." Eh, Cumhurbaşkanından bir kere daha döner, biz gene
parmaklarımızı kaldırırız, bir yasa daha çıkarırız...
Değerli arkadaşlar,
olmuyor ve gerçekten bir haksızlık yapılıyor diye düşünüyorum. TÜBİTAK konusu,
belki kitlelerin doğrudan ekmeğini, suyunu ilgilendirmiyormuş gibi geliyor,
belki halkımız yeterince bu konuda ne olup bittiği ayırımına varmayıp, bu
konuda sizi uyarmıyor; ama, ben diyorum ki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Ben diyorum ki, TÜBİTAK
siyasetin girmemesi gereken bir yer, siyasallaşmaması gereken bir yer.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Siyaset çıktı zaten oradan.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bakın, aynen, demin mahkeme kararından... Sayın Bakan tam açıklamasa bile
"oldu bir hata; ama, biz bir yasal düzenlemeyle bunu düzelteceğiz"
dedi. Çünkü, bakan oluru vardı arkadaşlar. Siyasetçiyi sorgulayalım; böyle,
gücümüz yeten bürokratları değil, saygın adamları değil. Geleceksiniz burada
hem "Sayın Erdal İnönü çok güzel hizmetler yaptı" diyeceksiniz, sonra
da onu mahkemeye vereceksiniz, manşete çıkaracaksınız sanki suç işlemiş gibi.
Siz sonradan onun düzenlemesini değiştirdiniz, 200 000 000 olan oturum bedelini
milyarlara çıkardınız.
Değerli arkadaşlar,
yapmayın böyle, yanlış oluyor. O yüzden ben bu yasanın geri çekilmesini
istiyorum ve gerçekten Başkanımızın ara verip bir oturum yapılıp bu yasanın
geri çekilmesini istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Hükümetin söz isteği
vardır; buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Bir iki konuyu siz değerli
milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak için huzurunuzdayım.
Sayın Gazalcı biraz önce
"dünya görüşünüz bu bilim eserleriyle uyuşmuyor, o nedenle bu bilim
eserlerine kendi dünya görüşünüz istikametinde yön vermek için böyle bir yasa
tasarısını hazırlayıp önümüze getirdiniz" dediler ve ayrıca "kendi
yandaşlarınıza proje vermek için ar-ge çalışmalarına yüzde 276 gibi bir artış
sağladınız" anlamına gelen değerlendirmeler yaptılar. O nedenle, bu
konularla ilgili kısa bir açıklama yapmak için huzurunuzdayım.
Önce, TÜBİTAK, ar-ge
çalışmaları için, projelere destek için nasıl bir yöntem takip ediyor? Hangi
projeye destek vereceğini başbakana mı soruyor, hükümete mi soruyor, ilgili
bakanlıklara mı soruyor? Bu sorunun cevabını, TÜBİTAK'ın internet sitesine
girdiğinizde görmek mümkündür.
Bakın, şu elimdeki liste
800 öğretim üyesinin listesidir; Türkiye'deki muhtelif üniversitelerimizdeki
öğretim üyeleridir; profesörlerdir. Bunlar, 2004 yılı temmuz, ağustos ve aralık
dönemi araştırma proje önerilerini değerlendiren hakemlerdir; panelistler
listesi; 800 kişi... İşte, Abant İzzet Baysal, Adnan Menderes, Akdeniz
Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi; devam ediyor alfabetik sıraya göre; tüm
üniversitelerimizden 800 bilim adamı... Bu projeleri, bu bilim adamları
değerlendiriyor; desteklenmesine veya desteklenmemesine bu bilim adamları karar
veriyor; yani, bir siyasî iradenin, bir başbakanın, bir hükümetin, herhangi bir
projeye "destek verin" diye talimat vermesi, böyle bir sonuç alınması
mümkün değildir. Bunu, Sayın Gazalcı gayet iyi bilir ve bilim dünyasından,
üniversitelerden gelmiş Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız da
gayet iyi bilirler; ama, bunu bildikleri halde "efendim, siz, kendi
yandaşlarınıza proje desteği vermek için bunu yapıyorsunuz..." Böyle bir
şey mümkün değil. İsteseniz dahi böyle bir şeyi yapmanız mümkün değildir. Bakın
ne yapmışız biz; 2004 yılı... Şimdi, şöyle 2000 yılından itibaren bakıyorum;
kaç tane projeye hangi üniversitede destek verilmiş bir bakıyorum; mesela,
Abant İzzet Baysal -alfabetik sırayla, ilk sırada o var- 2001 yılında 3
projesine destek verilmiş, 2002'de 3, 2003'te 3, 2004'te 15 projesine destek
verilmiş. Afyon Kocatepe 2 ve 3; 2004 yılında 12 projesine destek verilmiş.
Şurada görebiliyorsunuz, istatistikî rakamlar...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
CHP'lilere göster...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şu büyük rakamlar, işte, 2004 yılında
projelere verilen desteği gösterir. Yani, dört beş yıllık, toplasanız, projeyi,
2004 yılında verilen projeye yetişmiyor bunlar.
Demek ki, bizim
niyetimiz, Hükümet olarak niyetimiz -biraz önce oturduğum yerden de ifade
etmiştim. Bilimsel ve teknolojik alanda, Türkiye, bulunması gereken yerde
değildir...
Şu ana kadar TÜBİTAK'ta
görev yapmış olan saygıdeğer bilim insanları, kuşkusuz ki, önemli hizmetler
yaptılar; ama, biz bunları yeterli görmüyoruz. Niye yeterli görmüyoruz;
dünyayla aramızdaki mesafeye bakıyoruz, uçurum var. Bizim yetişmemiz lazım,
onlar yürürken bizim koşmamız lazım. Diğer ülkeler, bilim insanları, kurumları,
bilim kurulları yürürken, koşacak bir TÜBİTAK'a ihtiyaç var. Bizim amacımız,
koşacak ve önümüzdeki ülkeleri bu alanda yakalayacak olan bir performans
istiyoruz. Bunun için bütçemizden daha fazla ödeneği ar-ge çalışmaları için
ayırdık; işte, fark görülüyor.
Hedefimiz ne -gayri safî
millî hâsılamızın, şu anda, yüzde 0,66'sı Türkiye'de ar-ge çalışmaları için
ayrılabiliyor; ama, diğer ülkelerde, bu, yüzde 3,5-yüzde 4'tür- hedefimiz, 2010
yılında yüzde 2'leri yakalamaktır; ama, bu performansı yakalayacak olan, bu
hedeflere gerçekten inanmış bir heyetin, bir bilim kurulunun mutlaka görev
başında bulunmasında yarar var.
Biz, bu insanları -demin
de ifade ettim- parti teşkilatlarımızdan seçmiyoruz. "Efendim,
siyasallaştırıyorsunuz..." Şimdi, TÜBA'da görev yapan 117 öğretim üyesi
bizim Partimizin üyeleri mi allahaşkına?! Onların arasından seçeceğiz. Bilim
kurullarında görev yapan öğretim üyeleri herhangi bir siyasî partinin üyesi mi;
hayır. Bunlar, bilim insanlarıdır; bilim ve teknolojiye hizmet ediyorlar,
bundan sonra da edeceklerdir; ama, bizim, siyasî iktidar olarak Türkiye'yi
getirmeyi düşündüğümüz bir hedefimiz var; bu hedefe götürecek olan insanların
tespitinde de, kuşkusuz ki, siyasî irade olarak başbakanın da, müsaade edin de,
seçerken bir tercih hakkı olsun.
Bakın değerli arkadaşlar,
dünyanın diğer ülkelerinde bu tür kurumlarla ilgili nasıl bir seçim yapıldığına
dair istatistikî rakam var önümde. Amerika Birleşik Devletlerinin en önemli
bilim ve teknoloji kuruluşu olan Ulusal Bilim Vakfının idare heyeti olan Ulusal
Bilim Kuruluşunun tüm üyelerini, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
atamaktadır. İngiltere'de Bilim ve Teknoloji Ofisi, bir kamu kuruluşu olup,
doğrudan başbakan tarafından atanan 5 bilimsel danışman tarafından yönetilmektedir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Şahin, vakıf başka enstitü başka!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yine, bu yapıdan bağımsız olarak
işleyen farklı alanlardaki araştırma konseyini yöneten araştırma konseyleri
genel müdürü de Ticaret ve Sanayi Bakanı tarafından atanmaktadır. Hollanda'da
Bilim ve Teknoloji Politika Danışma Kurulu, hükümete istişare görevi yapmakta
olup, üyeleri tamamen hükümet tarafından belirlenmektedir.
Dolayısıyla, demokratik
ülkelerde, o ülkeyi ileriye götürecek olan, halkın bununla görevlendirdiği
siyasî hükümetlerdir. Bunlar da, tabiî, bu hedefi yakalayacak vizyonda
insanların bu heyetlerin içerisinde gelmesi için gayret etmek durumundadırlar;
çünkü, Türkiye veya herhangi bir ülke geri kaldığı takdirde, hedeflerini
yakalayamadığı takdirde bunun sorumlusu o hükümetler olur, o siyasî irade olur.
Bizim hedefimiz, Türkiye'nin bir an önce bu konudaki açığını kapatmasıdır;
yoksa, başka bir niyetimizin olması mümkün değildir. Biz, TÜBİTAK gibi
böylesine bir kurulu, siyasî iradenin veya Sayın Başbakanın emrine falan
veriyor değiliz; bilimin emrinde, halkın emrinde çalışacak olan bir heyettir,
bu zamana kadar da böyle çalışmıştır, bundan sonra da bu heyet bu şekilde
çalışacaktır.
Biraz önce de ifade
ettim. Sayın Başkanla birlikte 15 kişi oluyor TÜBİTAK Bilim Kurulu; bunun
7'sinin Sayın Başbakan tarafından, yine bu bilim kurulları içerisinden
seçildiğini ifade etmiştim; 8'i başbakanın dışında heyetler tarafından seçiliyor,
yine başbakanca atanıyor. Şu anda, tamamı başbakan tarafından atanıyor.
Dolayısıyla, şu getirilen sistemi eleştiren arkadaşlarımız, mevcut durumun ne
olduğunu da burada gelip söylerlerse -mukayese yapma açısından- hem milletvekili
arkadaşlarımız hem de televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız doğru
bilgilenirler diye düşünüyorum.
Böylece, Sayın
Gazalcı'nın gündeme getirdiği bir iki konuyla ilgili sizleri bilgilendirme
ihtiyacını hissettim.
Bu TÜBİTAK yasa
teklifinin, yasalaşması halinde, Türk bilim hayatına önemli hizmetler
getireceği inancıyla, yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Elazığ Milletvekili Sayın Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, Bilim
Kurulunun oluşturulmasıyla ilgili, tahmin ediyorum tereddütler söz konusu ve en
fazla da yakınmalar burada. Keşke, bunun yerine, ar-ge çalışmalarını nasıl
artırabiliriz, yayın sayısını nasıl artırabiliriz, gayri safî yurtiçi hâsıla
içerisinden ar-ge çalışmalarına ayrılan payı nasıl artırabiliriz konuları
üzerinde konuşmuş olabilseydik; ama, tereddütler burada yoğunlaşmış.
Ben, özellikle Sayın
Kepenek Hocama -ki, kendileri çok iyi bilirler- Türkiye Bilimler Akademisine
seçilecek olan üyeler hangi şartlarda seçilir -ki, Koç Hocam da buna
değindiler- üyeliğe seçilme şartları... Elimde, Türkiye Bilimler Akademisinin
yönetmeliği var: "Ulusal veya uluslararası saygın kuruluşlardan ödül ya da
madalya almak; yayınladıkları makale ya da kitaplarla ilgili çok sayıda atıfta
bulunmak; çok sayıda, Scientation Index'e girecek olan yayının olması..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sınıf sınıf...
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Evet, evet...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Keşke, Ömer Bey de dinlese de, yanlış bilgi vermese.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - "Bunun yanında, aslî ya da asosiye üye olabilmek için, başka
bir aslî üye tarafından Akademi Konseyine yazılı olarak başvurulmak suretiyle
aday gösterilir. Bu adaylığın, diğer iki Genel Kurul üyesi tarafından yazılı
olarak desteklenmesi gerekir. Adaylık, Akademi Konseyi tarafından kabul
gördükten sonra Genel Kurulun onayına sunulur."
Şimdi, burada, Sayın
Başbakanımız tarafından, 3 TÜBA üyesinden... İşte, bu, Türkiye Bilimler
Akademisinden seçilecek, bu özellikte olan elemanlar tarafından seçilecek 3
kişi... Bunlardan, üye -benim elimde- 79 kişi var, aslî üye; Sayın Prof. Dr.
Ahmet Alkan Beyden başlamak üzere, en son üye, Prof. Dr. Ersin Yurtsever Bey...
79 kişi... Bu 79 kişi içerisinden, Sayın Başbakanımız tarafından 3 kişi
seçilecek. Bu üyeler, ya madalya almış olacak ya ödül almış olacak bunlar ya
da, işte, biraz önce bahsettiğim şartları haiz olabilecek, vasıfları haiz olan
kişilerdir bunlar. Bunlardan şüphemiz var mı; yok. Bilim Kurulunu oluşturacak
olan şahıslar da bunlar değil mi?! Başbakan mı Bilim Kurulunu oluşturacak; bu
kişiler oluşturacak. Bilim Kurulunun seçeceği 4 kişiyi de bunlar seçecek.
Sadece bu 3 kişi değil, bununla yetinilmiyor. 3 bunlar, 4 de Bilim Kurulunu
seçecekler; etti 7 kişi. Şimdi, görüntüde "Başbakanın seçeceği 7
kişi" diyor; ama "Türkiye Bilimler Akademisi üyesi olmak
kaydıyla" deniliyor. Art niyet gütmedikten sonra -ki, ben, art niyet...
Kesinlikle sayın hocamı tenzih ediyorum, öyle bir şeyi de kastetmiş
olamazsınız- ben inanıyorum ki, bizim ar-geye olan desteğimiz TÜBİTAK hakkında
ne düşündüğümüzün en açık ifadesidir. Biz, 2004 yılı içerisinde 119 trilyon
lirayı 446 trilyon liraya çıkarmışsak, bu ülkede ar-geye verilmesi gereken
önemin en büyük göstergesi diyoruz; çünkü, ar-geye yapılacak olan yatırım üç
beş yıl içerisinde ülkeye yatırım olarak gelir, siyasî güç olarak gelir ve
ülkenin kalkınması demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, 4 üncü maddedeki, niçin değişiklik yapmamızın
gereğini de ben kısaca arz edeyim, affınıza sığınarak.
278 sayılı Kanunda,
yürürlüğe girdiği 1963 yılından bu yana iki kere değişiklik yapılmış olmasına
rağmen, özellikle idarî yapıya ilişkin bazı sorunların çözümlenmesinde
güçlüklerle karşılaşılmış. Örneğin, Bilim Kurulunun boşalan üyelikler için üye
seçememesi ya da seçmemesi ya da karar yetersayısının sağlanamaması gibi
hallerde ne yapılacağı belirtilmemektedir; boşluk doğmuştur yani. Bu boşluğun
behemehal doldurulması gerekiyor. Ayrıca, kurum başkanının seçilememesi ya da
herhangi bir nedenle görevinin sona ermesi halinde başkanın yerine kimin
vekâlet edeceği de kanunda düzenlenmemiştir. Bu yeni yasayla, biz, bu
düzenlemeyi yapmaktayız. Bu durum Kurum tüzelkişiliğinin temsili konusunda
önemli sorunların doğmasına da yol
açmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
lütfen konuşmanızı tamamlayın; ikinci defa sürenizi uzatıyorum, lütfen...
Buyurun.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Bilim Kurulu toplantılarına yıl içinde mazeretli ya da mazeretsiz
katılamayan üyelerin durumlarıyla ilgili Bilim Kurulunun çalışma usul ve
esaslarını düzenleyecek bir yönetmelik çıkarma gereği de kanunda yer
almamaktadır. Biz, 4 üncü maddeyle bu düzenlemeleri yapmaktayız.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Türkoğlu.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Soru soracak olan
arkadaşlarımdan, lütfen, kısa sorular sormalarını istirham ediyorum.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Vasıtanızla Sayın Bakanımıza şu soruları
yöneltmek istiyorum:
Ülkemizde bugüne kadar
teknoloji temininde satın alma ve uyarlama yöntemi izlenmiştir. Bu durumun
sonucu olarak geliştirme ve teknolojiyi bizzat üretme yetkinliğinde gelinen
nokta nedir?
Bilimsel ve teknik bilgi
üretim ve kullanım ortamlarına aktarım hangi aşamada kalmıştır?
TÜBİTAK'ın teknoloji
üretimi ve üretimi destekleyecek ortamların hazırlanmasıyla bu teknolojilerin
ülke ekonomisine katkıda bulunacak ticarî değerlere dönüştürülmesinin özendirilmesi
ve yönlendirilmesinde daha etkin rol oynaması konusundaki değerlendirmeniz
nedir? Günümüzde bilimsel ve teknolojik etkinliklerin sonuçlarının ticarî
değere dönüştürülmesi sonucunda bilimin hayat standardına katkısına yönelik
değerlendirmenizi almak istiyorum.
Son olarak, TÜBİTAK'a
ayrılan pay 58 ve 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti İktidarlarından önce toplam ne
kadardı, bugünkü gelinen noktadaki oransal artış ne kadar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, bir düzeltme...
Ben, Sayın Bakandan bu tür bir açıklama -içtenlikle söyleyeyim- beklemezdim.
Birleşik Amerika'da Ulusal Bilim Kurulu üyelerini Başkan atar; ama, onlar
Senato tarafından onaylanmadan atanamaz ve çok sıkı, çok düzgün bir denetimden
geçerler. Dolayısıyla, cümlenin bir tarafını söyleyip yarısını söylememek doğru
bilgi vermek olmuyor.
Esas, soruma geliyorum
Sayın Başkan. Sayın Başbakan Yardımcımız Şahin, TÜBİTAK'ın eski yönetici ve
üyelerinin haklarında kovuşturma olduğu gerekçesiyle yeniden
görevlendirilmediklerini söyledi bu kürsüden. Şu anda, mevcut Bilim Kurulunda
hakkında soruşturma açılmış olan kaç kişi var? İsimleri önemli değil.
Soru iki: Bu yıl, 2005'te
günde yaklaşık 1 000 000 dolar dolayında ar-ge desteği veriliyor. Yılın dört
ayı geçti; bunun durumu, dağılımı nedir?
Son sorum Sayın Başkan:
Kurumun yayın politikasında bundan sonra bir değişiklik olacak mı ve -son
olmadı, söyleyeyim- koşacak bir TÜBİTAK'ın oluşması için Bilim Kurulunun
başbakan tarafından seçilmesi şart mı? Üyeler neden araştırma kurumları
tarafından seçilemiyor?
Sorular bunlar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan hükümet adına
konuşurken "halkımızı doğru bilgilendirmek açısından şu anda ne yöntemle
atama yapıldığını da açıklayın" dedi. Ben, bununla bağlantılı olarak
sorumu soracağım.
Biliyorsunuz, kuruluş
yasasının 5 inci maddesi uyarınca "TÜBİTAK Başkanı, Bilim Kurulunca müspet
bilimler alanında eser, araştırma ve buluşlarıyla tanınmış kişiler arasından
seçilir ve başbakanın teklifi üzerine Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
atanır" ifadesi yer almakta. Bu, 8 inci İnönü Hükümeti tarafından tam kırk
yıl önce, 1963 yılında, dünya ülkeleri örnek araştırılarak benimsenmiş bir
sistemdi. 1987-1993 yılları arası dışında, 1963 yılından beri TÜBİTAK Başkanları
hep seçimle gelmiştir. Bu, aslında, idarî ve malî özerkliğin -siz, her ne kadar
kabul etmeseniz de- temel bir gereğidir. Bunun dışında bir sistem kabul etmek,
TÜBİTAK'ın bilimsel kurum niteliğini yok ederek, kurumun siyasallaşmasına yol
açar. Bu tezi hep söylüyoruz. Sayın Bakan bu açıklamayı istemişti.
Sayın Başkan,
aracılığınızla, şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Şimdi, başkanla birlikte
13 üyeden oluşan TÜBİTAK Bilim Kurulu, 2003
Mayıs ayı sonunda, görev süresi dolan Sayın Namık Pak'ı tekrar seçmişti
biliyorsunuz. Sonradan, bundan sonra izlenmesi gereken prosedür -tabiî, hukukun
üstünlüğüne inanan bir yürütme organı olarak; bunun altını çizmek istiyorum
müsaade ederseniz, bir alınganlık lütfen doğmasın- yapılması gereken, 5 inci
madde gereğince, Sayın Başbakanın bunu önermesiydi.
Peki, niye ihtiyaç
duydunuz, bir kereye mahsus TÜBİTAK Başkanını Sayın Başbakanın ataması diye,
hukuk sistemini altüst edecek bir kanunu bu Meclise niye getirdiniz Sayın
Bakan?! Getirdiniz de ne oldu; Sayın Cumhurbaşkanı geri yolladı, tekrar aynı
tezler söylendi "hukuk katlediliyor" denildi, Anayasa Mahkemesine
gidildi, yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Geriye işlemeyeceği için, hukukta
arkadan dolanarak bir süreç yaratmaya çalışıyorsunuz. Buna cevap verirsiniz...
Ben, bir kere daha
istirham ediyorum; TÜBİTAK'ın yakasını bırakın. Bilimi siyasallaştırmak, şu
veya bu şekilde hiç kimseye yarar getirmemiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Bakanım,
buyurun...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
TÜBİTAK'ın yakası kimin elinde?
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
lütfen efendim, karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Bakanım...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
TÜBİTAK'ın yakası kimin elindeydi de kurtarmaya çalışıyoruz; bir anlayalım; ben
anlayamadım Sayın Koç; bir öğrenelim bakalım!..
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Musa Bey, sana bir şey söylemedi; Başbakan tutuyormuş yakasından...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Hayır, hayır; Moskova'da mı, Varşova'da mı, Pekin'de mi?!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, Sayın Başkanım, izin verirseniz,
sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağım...
BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konya Milletvekili arkadaşımız Sayın
Ahmet Işık Bey "satın alma ve uyarlama yerine, Türkiye, üretim konusunda
hangi noktadadır" dediler. Kendilerine teşekkür ediyorum. Gerçekten,
TÜBİTAK'ın en önemli görevi, dışarıdan bilim ve teknoloji ithal etmek değil, bu
alanda kendi bilim ve teknolojimizi geliştirerek, gerekirse, başkaları gibi
bizim de dışarıya bilim ve teknoloji ürünleri satabilecek hale gelmemizdir.
Doğrusu, bu alanda mesafeler alınmıştır; biraz önce de ifade ettiğim gibi,
alınan bu mesafeyi yeterli görmemiz mümkün değildir; çünkü, bizden daha önde
olan ülkelerle Türkiye'yi mukayese ettiğimizde, bu alanda daha çok çalışmamızın,
çok daha ciddî adımlar atmamızın gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Kuşkusuz
ki, bilim ve teknoloji alanında elde edilen verilerin ticarete yansıması, bu
anlamda da, tabiî ki, önem kazanmaktadır. O bakımdan, aslında, sorunuzun içerisinde
çok önemli tespitler vardı. Bu tespitler nedeniyle de Sayın Işık'a, konuya
duyarlı yaklaştığı için, teşekkür ediyorum.
Sayın Kepenek "şu
anda hakkında soruşturma açılmış, Bilim Kurulunda kaç kişi var" dediler.
Sayın Yetiş yanımda; ona sordum. Evet, şu anda, Bilim Kurulu üyeleri hakkında
açılmış olan herhangi bir davanın olmadığını söylediler. Ben bilmiyordum,
kendilerine sordum...
"Yayın politikasında
bir değişiklik olacak mı" diye sordu. Yayın politikasının nasıl olduğunu
ve bundan sonra nasıl olacağını, kuşkusuz ki, TÜBİTAK'ın yetkili organları
kararlaştıracaktır; ama, yayın politikasında bir değişiklik olmasının da pek
beklenmediğini, kişisel olarak, ifade etmek istiyorum.
Evet, Sayın Kepenek bir
de "koşacak bir bilim heyeti için illâ başbakanın atama mı yapması
gerekirdi" diye bir soru yönelttiler. Biraz önce de ifade etmiştim, zaten
şu andaki uygulamada da Bilim Kurulu üyeleri Sayın Başbakan tarafından atanmaktadır.
O bakımdan, bu soruya verilecek başka bir cevap yoktur.
Şimdi, Sayın Koç, iç içe
bir çok soru sordu. Zamanım da dolmak üzere. Sayın Pak'ın Başbakan tarafından
atanmamasından bahisle bir yorumda bulundu.
Şimdi, ikinci kez Sayın
Pak'ın seçilme süreci 2003 yılının şubat ayının 1'inde başlar. 1'inde Bilim
Kurulu toplanmış ve Sayın Pak'ı yeniden Bilim Kurulu Başkanı seçmiştir; ancak,
Bilim Kurulunun, TÜBİTAK'ın Bilim Kurulu toplantı ve çalışma usul ve
esaslarındaki yönetmeliğe aykırı bir seçim yapılmıştır. Ne diyor bu yönetmelik:
"Bilim Kurulu başkanının görev süresinin tamamlanmasına en az dört ay
kala, başkan, atama sürecini başlatır. Görevde bulunan başkan, henüz bir
dönemini tamamlamakta ise, bu sürece ilişkin faaliyetlere katılmaz; Bilim
Kurulu başkan adaylarını belirleme komitesi kurar. Bu komite, belirleyeceği
adayları, yeterli bilgilerle birlikte Bilim Kuruluna önerir ve kurulda seçim
yapılarak atama istemiyle Başbakana sunulur." Sayın Pak'ın 1 Şubat 2003
tarihinde seçildiği toplantıda bunların hiçbirine uyulmamıştır. Ne burada ifade
edildiği gibi bir belirleme komitesi kurulmuş, ne de başka adayların ortaya çıkmasına
fırsat tanınmıştır; dolayısıyla, yönetmeliğe aykırı bir seçim sonucu mayıs
ayının başında geldiği için ve bu yönetmeliğe aykırı bir durum söz konusu
olduğu için, Sayın Başbakan yasaya ve yönetmeliğe uygun davranmıştır. Burada
eleştirilecek herhangi bir husus yoktur. Eleştirilmesi gereken, yönetmeliği
uygulamayanlardır; O bakımdan, geçmişi kurcalayarak bir yere varamayız. Önemli
olan önümüzü görmektir, bundan sonra TÜBİTAK'ın neler yapacağını, neler yapması
gerektiğini vurgulamaktır.
İşte bu yasa, bundan
sonra, TÜBİTAK'ın birtakım çekişmelerin dışında tutularak işlevsel görevini en
iyi şekilde yapmasını temin etmeye yöneliktir.
Sayın Başkanım,
arkadaşlarımızın sorularının bir bölümünü cevaplandırma imkânını buldum. Eğer
eksik olan olursa, zabıtları inceleyerek onları da yazılı olarak
cevaplandırmaya çalışacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, bir açıklamak yapmak istiyorum...
BAŞKAN - Hangi konuda
Sayın Kepenek?
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sorumla ilgili... Bilim Kurulu üyelerinin şu anda çalışanları içinde haklarında
soruşturma açılanlar var...
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
bu hususta Sayın Bakan kendi görüşlerini açıkladı. Daha sonraki bir aşamada
şahsınız adına falan bir söz alırsınız. Bütün bakanların söylediği hususlara,
diğer hususlara cevap verilirse, o zaman içinden çıkamayız onun.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 278 sayılı
Kanunun mülga 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 8.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun orta ve uzun vadeli amaçlarını,
temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini,
bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını da içeren
stratejik planı, Başkanlıkça en az üçer yıllık dönemler itibariyle hazırlanır
ve Bilim Kurulunca onaylanır. Stratejik planlar, Başkanlığın önerisi ile Bilim
Kurulunca en az yılda bir kere gözden geçirilerek güncellenir.
Bilim Kurulu, Kurumun
faaliyet sonuçlarını, belirlenen politika, strateji ve hedefler doğrultusunda
izler, değerlendirir ve beklenen performansın sağlanmadığı alanlar için gerekli
önlemleri alır."
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hüseyin Ekmekcioğlu, şahısları
adına Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir
söz istemişlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sayın Ekmekcioğlu; buyurun.
Sayın Ekmekcioğlu,
süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK, 1963 yılında,
ülkede bilim ve teknoloji alanında araştırma, geliştirme çalışmalarını
desteklemek, geliştirmek, düzenlemek ve koordine etmek amacıyla kurulmuştur.
Başlangıçta, bilimi topluma yaymak ve özendirmek, bunun yanında, bilgi ve
dokümantasyon desteği sağlamak, görevleri arasındaydı. Zaman içinde büyüyen
sorumluluklarıyla birlikte, Kurumumuz da gelişmiştir; ülkede bilim ve
teknolojiyle ilgili her kesimi ilgilendirecek şekilde büyümüştür. Bugün de,
ülkenin bilim ve teknolojisinde saygın yeri olan bir kurum haline gelmiştir.
TÜBİTAK'ın bir görevi de,
ülkemizin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için gösterilen
ulusal çabada ülkemizdeki gelişmeleri ve dünyada bilim ve teknoloji alanındaki
politikaları yakından izlemek ve değerlendirmektir. Çeşitli politika oluşturma
yöntemleriyle ilgili araştırmaları yaparak, ulusal bilim ve teknoloji
politikaları önerileri oluşturmakta ve mevcut politikaların geliştirilmesine
yönelik araçları belirleme ve önerme çalışmalarını da yürütmektedir. TÜBİTAK,
ulusal bilim ve teknoloji politikalarını belirleyen en üst kuruluş olan Bilim
ve Teknoloji Yüksek Kurulunun sekreterya görevini de yapmaktadır.
Bir ülkenin bilim ve
teknoloji politikasının bir başka boyutu da, bilimsel araştırma ve teknolojik
gelişme için öncelikli alanların belirlenmesidir. TÜBİTAK, Türkiye'nin
kaynaklarını ve ihtiyaçlarını bilen, bilim ve teknoloji alanında uluslararası
gelişmeleri izleyen, merkezî bir kuruluş olarak, bilimsel araştırma ve
teknolojik gelişmeler için öncelikli olan önerilerini belirlemekte ve bunu
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kuruluna sunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa teklifinde yapılan değişikliklerin, temel bir
gereksinimden değil, aksine, bu kurumun özerkliğine son vermek, yargı
kararlarını uygulamamak ve başbakana bağlı bir kurum yaratmak anlayışından
doğduğunu düşünmekteyiz. Bu yasa teklifi kabul edildiğinde, TÜBİTAK'ın
özerkliği fiilen ortadan kalkacaktır. 2003 yılının sonlarına doğru, süresi
içerisinde atamalar yapılmayınca, kurum çalışamaz duruma sokulmuş, sonra da,
bir kereye özgü atama yetkisi almak için yasa değişikliğine gidilmiştir. Ancak,
bu bir maddelik yasa değişikliği, önce Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş,
daha sonra da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi
karar vermeden, kuruma yeni yöneticiler atanmış, Cumhurbaşkanı onaylamak
durumunda kalmıştır. Bilim Kurulunca seçilen eski yöneticiler... Yeni atanan
yöneticilerin atamaları idarî mahkemeler tarafından iptal edildiği halde, bu
karar uygulanmamıştır. Hukuk devletinde, mahkemelerin verdiği kararlar İktidar
Partisi tarafından hiçe sayılmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
siyasî kadrolaşma yoluyla bilimsel çalışma ortamının yok edilmesi ya da siyasal
amaçlara hizmet eden bir bilim anlayışı, halkımızın çıkarlarıyla
bağdaşmamaktadır. Kamu kurumlarındaki kadrolaşmayı kaygıyla izlemekteyiz.
Olması gereken, bilimin topluma yayılarak, bilimsel düşüncenin egemen
kılınmasıdır. Ülkenin gelişmesi ortak amacımız ise, bu kadrolaşma düşüncesinden
hemen vazgeçilmelidir.
Bu teklifte "Bilim
Kurulu 14 üye ile başkandan oluşur" denilmektedir. Şu an uygulamada olan
kanunda, ayrılan veya görev süresi biten üye yerine, yine Bilim Kurulu yeni üye
seçimini yapmaktadır; ancak, bu teklif, bu 14 üyenin 7'sini başbakanın
seçmesini öngörmektedir. Bu, az önce anlattığım siyasî kadrolaşmanın birebir
bir örneğidir. Bari, teknoloji ve bilimi bu işe karıştırmayın! Ülkenin
ilerlemesinin ve teknolojik olarak gelişmesinin önünü tıkamayalım.
TÜBİTAK Bilim Kurulu
üyeleri ve başkanının görevi teklif yasalaştığında sona erecek ve yapı
yenilenecek, YÖK ile TOBB, onbeş gün içinde belirleyecekleri üyeleri başbakana
sunmazlarsa, bu seçimi, yine, başbakan doğrudan yapacak. Yürürlükteki kanunda,
istifa veya ölüm halinde boşalan üyeliklere atama yetkisi Kurulda olmasına
karşın, teklifte bu yetki başbakana verilmektedir.
Ayrıca, Bilim Kurulu
üyeliklerine seçilmede, sosyal ve beşerî bilimler alanında da kontenjan
ayrılmıştır. Buna göre, pozitif bilim dışından da üye seçilmesinin yolu
aralanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; TÜBİTAK Kanununun, gelişen dünyanın şartlarına göre
düzenlenmesi mutlaka gerekmektedir; ancak, bu düzenlemenin yapılabilmesi için,
başta bilim adamları olmak üzere, muhalefet partisi milletvekillerinin
görüşlerinin alınması uygun olacaktı. Yoksa, kimseyi dinlemeden, "yaptım,
oldu" mantığıyla bu işin içinden çıkmak mümkün değildir. Bu kanun
teklifine, komisyon toplantısında katkı koymaya çalıştık, çeşitli önergeler
vererek, eksikliklerini belirtip orta bir yol bulmaya gayret gösterdik; baktık
ki, bizim çabalarımız, İktidar Partisi milletvekilleri tarafından dikkate
alınmıyor, bu yanlış, eksik kanun teklifinin altına imza atmayacağımızı
belirtip komisyon toplantısını terk etmek zorunda kaldık.
Bu teklifte, küçük kelime
oyunları oynanmaktadır. Örneğin, TÜBİTAK'in içindeki "teknik"
kelimesi yerine "teknolojik" kelimesi kullanılmaktadır. Bu
değişiklikle ne yapılmak istenmektedir; yoksa, isim değişikliğine gidilerek şu
anda yürürlükteki davaların düşürülmesi mi amaçlanmaktadır?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; TÜBİTAK kapalı bir düzenle çalışmaktadır. Özerkliğin doğal
sonucu olarak Bilim Kurulu kendisini yeniler. Bu tip bilim kuruluşlarında buna
benzer yöntemler uygulanır. Bilim Kurulunun yarısı dört yılda bir yenilenir.
Bu, sürekliliği sağlamak için getirilmiş bir yöntemdir. Yeni gelecek üyeleri
Bilim Kurulu seçer ve başbakanın onayıyla bu tazeleme sağlanır. Böyle özerk bir
kurumun üstünde politik baskı olması, misyonunu çok derinden etkiler.
Sayın Başkan, gürültüden,
inan, konuşamıyorum!..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - TÜBİTAK, yasası gereği özerk bir kamu kuruluşudur. Özerkliği, Bilim
Kurulunun kendini yenilemesi, başkanını kendisinin seçmesidir. Bugün bu kuruma
yapılan işlemler, hukuka, etiğe ciddî boyutta aykırıdır. TÜBİTAK'a siyaset
sokulmuştur, siyasî etki alanı altına sokulmuştur. TÜBİTAK Başkanı Sayın Yetiş
"buraya siyaset giremez" diyor; ama, geliş biçimi siyasetin doğrudan
oraya girmesidir. Bu, uluslararası çevrelerde büyük tepkiyle karşılanmıştır,
yadırganmıştır.
Yaşanan olayların çok
sağlıksız gelişmelere yol açması kaçınılmazdır. "Bir defaya mahsus"
denilmektedir; ama, bu kapı bir kez açılmıştır. Siyasetin çalışmalara yansıması
çok derin olacaktır. Siyasetin etkinliği sürerse, bunun verdiği hasarın onarımı
yıllar alır, ciddî sıkıntılara yol açar.
Yaşanan olaylar,
Türkiye'nin eğitim, bilim, teknoloji sistemini yeniden yönlendirme çabalarının
belirli bir perdesidir. Bu olay, YÖK Yasası, eğitim problemleri, meslek
okulları konularıyla çok farklı şeyler değildir; bunlar bir bütün oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, son zamanlarda, bilim ve teknoloji alanında büyük
atılımlar yapamamıştır. Bir devlet politikası meselesidir. Atılımı TÜBİTAK'tan
bekleyemezsiniz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Nasıl olacak?..
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Açıklıyorum...
AKP'nin hükümet
programında, bilim ve teknoloji konusu en fazla iki satırla geçiştirilmiştir.
Türkiye'nin bilimsel
teknolojiye ulusal gelirinden ayırdığı oran yüzde 0,6'dır; AB ortalaması bunun
3 katı, Amerika, Japonya, İsveç ise bunun 6 katıdır.
Buradan sesleniyorum ve
Yüce Meclisimizi uyarıyorum: Bu yasa teklifi sonucunda, seçkin bilim adamlarının,
maaşları düşürülerek, kurumdan ayrılmaları sağlanacak ve bu bilim adamlarının
ayrılmasının ardından, yerlerine iktidar yanlıları getirilerek, maaş uygulaması
tekrar düzeltilecektir. Bu operasyonla, yıllık bütçesi 300 trilyon olan
TÜBİTAK, maddî ve manevî olanaklarıyla AKP'nin eline geçecek, kadroları AKP
dolduracak.
Benim asıl çekincem,
bunun sonucunda da, aydınlıktan korkan, klasik ve çağdışı bir uygulamanın bu
Kurumda görülebilme olasılığıdır. (AKP sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Haydi
canım sen de!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Lütfen dinleyelim arkadaşlar... Lütfen dinleyin... Gelin buraya,
konuşun arkadaşlar...
BAŞKAN - Sayın
Ekmekcioğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu kanun teklifini
desteklememekteyiz. Teklifi bu haliyle yasalaştırırsak, uygulamada birçok
problemle karşılaşacağımız bir gerçektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Ekmekcioğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan;
teşekkür ediyorum.
Elbette, her kanun
teklifinin olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Önemli olan, yasayı iyi bir
şekilde irdeleyip, düzenlemeleri ona göre yapmalıyız. Bunu yaparken de, zaman
kaybını önlemek ve Anayasamıza uygun hale getirmek temel amacımız olmalıdır.
2003 yılının kasım ayında TÜBİTAK Kanununda yapılan değişiklikte sizleri
uyarmıştık; o zaman da bizi dinlemediniz. Sonuç ne oldu; o tasarı, önce
Cumhurbaşkanından döndü, sonra da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu
sefer bizim sesimize kulak verin de aynı olayları bir kez daha yaşamayalım.
Bilim ve Teknoloji Araştırma Kurumu alanında yapılması gereken değişikliklere
hep beraber karar verip, yaşanan sıkıntılara kesin çözümler bulalım.
"Çoğunluğum var, ben, her istediğimi yaparım" mantığıyla getirilen bu
teklifin tümüne olduğu gibi, 5 inci maddesine de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak karşı olduğumuzu belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ekmekcioğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz?.. Yok.
Şahsı adına, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir; buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 877 sıra sayılı
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce
Yüce Heyetinizi şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
TÜBİTAK, yeni YÖK Yasası kadar üzerinde en çok tartışılan, suların durulmadığı
kurumlardan bir tanesi olmuştur. Teklifle, TÜBİTAK'ın, Başbakanlığın ilgili
kuruluşu olması ve bilimsel özerkliğin sürmesi öngörülmesine karşın, daha önce
üyelerin büyük çoğunluğunun Bilim Kurulunca belirlenecek adaylardan seçilmesi
ilkesinin yerine, üyelerinin başbakan tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak belirlenmesi
getirilmektedir. Siyasî bir otorite olan başbakana kurulun çoğunluğunu
belirleme ve tam kontrol etme imkânı verilmesi, bilimsel düşünceye ve bilimin
özerkliğine açıkça zincir vuracaktır. AKP Hükümeti, neden, ısrarla TÜBİTAK
yönetimini ele geçirmeye çalışıyor? TÜBİTAK'ın özerk yapısını neden değiştirmek
istiyor? Hükümet, TÜBİTAK Yasasında değişiklik yaparak, bilimsel araştırma
amaçlı bir kurumun yönünü mü değiştirmeye çalışıyor? Bilimsel verilerin kendi
siyasî isteklerine göre sonuçlanmasını mı istiyor? Bu telaş niçin? Sanırım, bu
soruların cevaplarını TÜBİTAK'ın ar-geye ayırdığı ödeneklerde de aramak
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; TÜBİTAK'ın yeni Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları
uyarınca, önümüzdeki yıllarda TÜBİTAK tarafından dağıtılacak ekonomik ve sanayi
teşviklerinin boyutları oldukça artacaktır; 4 milyar euro, 2010 yılında
olacaktır. Bu kadar büyük ar-ge fonunun ulusal kalkınma hedefleri doğrultusunda
doğru bir biçimde dağıtılmasını sağlayacak kurumun yönetim yapısının siyasî
otoritenin kontrolü ya da güdümünde olmaması gerekmektedir; aksi takdirde, bu
fon dağıtımı günlük siyasetin gereklerinden oldukça önemli ölçüde
etkilenecektir.
Değerli arkadaşlarım, şu
konu iyice bilinmelidir ki, bilimsel araştırmanın ortaya koyduğu veriler,
siyasetin ya da siyasetçinin istediği şekilde ortaya konulacak veriler
olamazlar, öyle olması da zaten mümkün kılınamaz; ancak, bilimsel kuralların
uygulanmasıyla doğru sonuca ulaşmak mümkün olabilecektir.
Ayrıca, bilimsel
araştırma sonuçları kişilerin milliyetine, siyasî görüşüne, inancına,
fakirliğine ya da zenginliğine ya da başbakanlığına göre de şekil alamaz.
Dahası, şu da bilinen bir gerçektir ki, bilimsel araştırma sonuçları, demokrasi
kurallarıyla da uyuşmak zorunda değildir.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; kanun teklifiyle öngörülen yapılanma düzeni,
TÜBİTAK'ın özerkliğini kaldırmakla kalmamakta, üniversite özerkliğine de büyük
ölçüde dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır. Şöyle ki: Hükümet, çok büyük bir ar-ge
bütçesini TÜBİTAK'ın elinde toplayarak, ar-ge fonlarının dağıtımındaki
çeşitliliği bir anlamda kaldırmış ve merkezî bir yapıya dönüştürmüştür. Yeni
yapılanmayla başbakanın tam kontrolü altına giren bağımlı bir TÜBİTAK bu
fonları dağıtmada bağımsız davranamayacağına göre, üniversitelerin
araştırmaları için gerekli kaynağa ulaşmasında salt bilimsel nitelikler
belirleyici olamayacaktır. Bu iş, bir anlamda tamamen başbakanın insafına kaldığı
için, üniversitelerin bu bağlamdaki özerkliği ortadan kalkmış olacaktır. Zaten,
TÜBİTAK'ın 2003 yılı içinde düştüğü yıkımı hiçbir hukuk kabul edemez
durumdadır. Hukuk, uygar toplumların omurgasıdır, hakça düzenin temel öğesidir;
önce hukuka saygı erdemi olmalıdır; eninde sonunda bir gün herkesin ona
ihtiyacı olacaktır diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
bir akademisyen olarak katkınızı saygıyla karşılıyorum. Size, 2 dakikalık bir
süre vereceğim; bu süre içerisinde, yalnız, konuşmanızı lütfen tamamlayınız;
tekrar uzatmayacağım.
Buyurun efendim.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, tamamlayacağım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; öngörülen metinle TÜBİTAK'ın ticarî faaliyette bulunmasına imkân
tanınmaktadır. TÜBİTAK, bilimsel çalışmaların bir yuvası olması gerekirken,
TÜBİTAK'ın ticarî faaliyetlerin içine sokulması, bilimsel özerkliğe darbe
vurulması sonucunu doğuracaktır. Nitekim, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde bu
şekilde bir uygulama olmadığını sözcü arkadaşlarım sürekli tekrarladılar. Ayrıca,
gelin, özerk bir kurumun üzerinde politik baskı oluşturacak ya da politik
kararlar alınması sonucunu doğuracak bu yasa teklifinden vazgeçelim. Zaten,
Anayasa Mahkemesi bozdu bunu. Bu kanun teklifinin, ilgili bilim adamları
tarafından oluşturulacak bir komisyon aracılığıyla, yeniden değerlendirilmesini
sağlayalım.
Kurula getirilecek
kişilerin kişisel profilini değil, kurumsal profilini ortaya koyalım ve
bilimsel verilere uygun düşecek şekilde davranalım.
TÜBİTAK gibi güzide bir
kurumun, yönetim, yönlendirme, denetim ve geliştirme faaliyetlerini önplana
çıkaralım. Bilimsel yayın ve araştırmada ülkemizi dünyada ilk 20'ler arasına
çıkaran bilim adamlarımıza güvenelim, onlara hak ettikleri maaşı verelim ve
onlara, açıkyüreklilikle bilimsel araştırma yapan kuruluşlarımızı teslim
edelim. Böylece, hükümetin bilime verdiği değeri de, tavrı da ortaya koymuş
olacağız.
Bu duygularla, tekrar,
Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla
selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2003 yılından bu yana
TÜBİTAK çalışamıyor, bunun sorumlusu kim? Bu konuda, hükümet olarak, vicdanınız
sızlıyor mu? Ayrıca, TÜBİTAK'ın çok iyi çalıştığını söylüyorsanız, yüzde 9'luk
bu büyümede, acaba, TÜBİTAK'ın önemi var mı, payı var mı?
Sayın Özyılmaz,
konuşmasında "aynı kişiler orada çalışıyor, değiştirmek çok zor
oluyor" diyor. Ben size bir öneride bulunuyorum: TÜBİTAK'ı halka arz edin,
daha kolay olur, daha kolay değiştirebilirsiniz. "Kadrolaşmak zor
oluyor" mu demek istedi?
Bu konulara cevap
verirseniz çok sevinirim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt, buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanıma sorular yöneltmek
istiyorum.
7 üyesini ve
başkanını başbakanın seçtiği ve atadığı
bir kurumun özerk olduğuna gerçekten içiniz elveriyor mu, inanıyor musunuz?
Bunu, samimiyetle öğrenmek istiyorum Sayın Bakanımdan.
"Ben bu işe
inanıyorum" deyin, yeterli efendim.
Benim bildiğim kadarıyla,
Türkçede, Türkçe sözlükte "özerk kurum" denildiği zaman, kendi bilim
kurullarının oluşturulduğu kurullar arasından seçilen bir başkanla yönetilen
kurumlar akla gelir. Örneğin, üniversiteler bunlara örnektir; rektörler,
akademik kurullardan seçilerek gelir ve cumhurbaşkanı tarafından atanır. Böyle
bir tanımın içinde TÜBİTAK'ı özerk
buluyor musunuz? Bir de bunu öğrenmek istiyorum
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyurt.
Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu tasarımlarla,
projelerle ilgili, sanayiden gelen, üniversiteden gelen tasarımların
değerlendirilmesinde çalışanlara verilen kaynağın oranı nedir o tasarıma göre,
projeye göre?
İki: sürdürmek
istemiyorum ama, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğünde -bir dava var elimde-
Sayın Cemil Çelik, profesör doktor; TÜBİTAK'ta çalışmaya üniversite tarafından
izin verilmemiş, sonra adlî tıbba getirilerek oradan TÜBİTAK'ta
görevlendirilmiş; konu, Danıştayda imiş, Dava Daireleri Kurulunda. Danıştayın
Birinci Kısmı, istemi, üniversitenin kararını reddetmiş; ama, Dava Daireleri
Kuruluna gitmiş.
Ben, burada kişi üzerinde
durmak istemiyorum. Burada, ayrı ayrı, kişilere göre bir değerlendirme mi
yapılıyor? Yani, kimi kişilerin davası Danıştayda deyip, onların kararları
uygulanmıyor, başka kişilerin -bu örnekte anlattığım gibi- başka türlü işlem
yapılıyor. Bu, çelişkili bir tutum değil mi Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, teklifin 3 üncü ve 4 üncü maddeleri, en önemli ve üzerinde en
çok tartışılan maddelerdir; ancak, teklif sahiplerinden bir milletvekilimiz hiç
burada bulunmadılar, bir diğer teklif sahibi milletvekilimiz, ne 3 üncü maddede
ne de 4 üncü maddede -söz talebi olmasına rağmen- "söyleyecek herhangi bir
sözüm yoktur" diye, kürsüye gelip, bu maddenin gerekçeleriyle ilgili bir
açıklamada bulunmadılar.
Yalnız, demin de
söyledim, en çok tartışılan maddeler bunlar. Teklifin genel gerekçesi ve madde
gerekçeleri 7 sayfa. 7 sayfalık genel gerekçe ve madde gerekçelerinin
içerisinde de, 3 üncü ve 4 üncü
maddeyle ilgili, niçin, başbakan 7 kişi atayacak, Odalar ve Borsalar Birliği
niye 2, YÖK niye 1 diye, bu konuyla ilgili bir tek cümle bile -gerekçenin
içerisinde, 7 sayfalık gerekçenin içerisinde- yer almamış.
Ben, buradan Sayın
Bakanıma şunu sormak istiyorum: Teklif sahipleri de, bu konunun sahiplenicisi
durumunda olmadıklarını mı gösteriyor? Bir kanun teklifi verilirken, bunun,
sağlam temellere, sağlam gerekçelere dayanması ve teklif sahipleri tarafından
da bütün maddelerinin iyi bir şekilde savunulması gerektiği inancındayım.
Sayın Bakan da
komisyonda, teklifin genel gerekçesine katıldıklarını söylüyor; ancak, genel
gerekçede, 3 üncü ve 4 üncü maddeyle ilgili somut tek bir cümle bile yok. Bu
konuyu nasıl açıklar Sayın Bakanım?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
"2003 yılından beri
TÜBİTAK çalışamıyor" dedi Sayın İnce. TÜBİTAK çalışıyor, biraz önce, 2004
yılında, projeler için özellikle üniversitelerimize ne kadar destek
verildiğinden bahsettim. Bu, TÜBİTAK'ın çalıştığının en güzel ifadesi değil mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Çalıştıklarını göstermez; ortaya koydukları ne?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayrıca, yüzde 9,9'luk büyümede
TÜBİTAK'ın payı var mı? Kuşkusuz ki vardır. Bu ülkede, Türkiye'nin büyümesinde,
herkesin ve her kurumun payı vardır; biz bu payı artırmaya çalışıyoruz.
Sayın Özyurt "7
üyesi başbakan tarafından atanan veya başbakanın seçtiği bir kurulun özerk
olduğuna inanıyor musunuz" diye bana bir soru yönelttiler. 1993 yılında 12
üyesinin tamamının, dönemin Başbakan Yardımcısı Sayın Erdal İnönü tarafından
seçilmesinin özerkliği zedelemediğine inandığım gibi, 7 üyesinin başbakan
tarafından seçilmesine de aynen inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı,
"tasarımlarla ilgili verilen kaynak nedir" dediler. Ben, bu soruyla
ilgili şu anda size doyurucu bir cevap verebilecek noktada değilim. Sayın
Gazalcı, izin verirseniz, bunu yazılı olarak cevaplandırayım.
Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Rektörlüğünde görevli Prof. Dr. Sayın Cemil Çelik'in doçentlik
unvanıyla ilgili dava, Danıştayda 2004 yılı sonunda Sayın Çelik lehine
sonuçlanmıştır diye önüme bir bilgi notu geldi.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Ben, farklı sormuştum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet.
Sayın Kandoğan, teklif
sahipleri bu teklifi verdiler; ancak, kendilerini burada görmüyoruz dediler.
Kendi tercihleridir, benim, Hükümet üyesi olarak, teklif sahiplerini burada
bulundurma gibi bir mecburiyetim yok...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Gerekçelerini...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
...yoklama falan da yapacak değilim; ama, 3 üncü ve 4 üncü maddelerle
ilgili gerekçelerin burada sözlü olarak defalarca ifade edildiğini hatırlatmak
isterim; ama, metindeki gerekçeler de, aslında, anlayanlar için yeterlidir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- İnsaf edin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sizin niyetiniz önemli, tabiî, eğer,
anlamak istiyorsanız, o gerekçelerden sonuç çıkarırsınız; ama, ben, burada
yeterli bilgi verildiği kanaatindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bir tek cümle yok, Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, 5
inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde
kabul edilmiştir.
Birleşime 20 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
877 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha
Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 6 ncı maddesini
okutuyorum:
MADDE 6.- 278 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıda-ki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"a) Her yıl genel
bütçeden aktarılacak ödenek,"
"g) İşletme ve
şirketler ile diğer birimlerden aktarılan gelirler,
h) Buluşlardan doğan
haklara ilişkin gelirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, AK
Parti Grubu adına, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç; şahısları adına,
Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin söz talepleri vardır.
Sayın İnce, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Süreci iyi
tanımlayabilmemiz için, mantığı iyi kavrayabilmemiz için geçmişe yönelik bir
kısa değerlendirme yapmak istiyorum. 1963'te kurulan TÜBİTAK'la ilgili ilk
değişiklik 1987'de yapılmıştır. Zamanın merkez sağ iktidarının mantığı bu
değişikliğe yansımıştır ve orada "kurul" yerine "yönetim
kurulu" denmesiyle yanlışlıklar dizisi başlamıştır ve 1993'te bu
değişiklik giderilmiştir. Daha sonra, bugün yaşanan kriz ortamı ise, 30 Mayıs
2003'te çıkmıştır. 6 Mayıs 2003'te, TÜBİTAK Bilim Kurulu, Başkanı Profesör
Namık Kemal Pak'ın görev süresini dört yıl uzatma kararı alıyor. Alınan karar,
Cumhurbaşkanına iletilmesi için, Sayın Başbakana gönderiliyor. 30 Mayısta Namık
Kemal Pak'ın görev süresi bitiyor. O aralarda, Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer
Dinçer aracılığıyla, mart ve nisan ayı içerisinde TÜBİTAK üzerinde kulis
çalışmaları yapılıyor ve bazı isimlerin Bilim Kuruluna alınması isteniyor ve
bunlar reddediliyor. Önce Namık Kemal Pak'ın görev süresini doldurması
bekleniyor. Daha sonra, Bilim Kurulu üyelerinin bazılarının görev süresi 21
Eylül 2003'te doluyor ve 7'si devredışı kalıyor; TÜBİTAK Bilim Kurulu fiilen
ortadan kalkıyor. 5 Ekim 2003 tarihine kadar hükümetten hiçbir açıklama yok. O
tarihte, Başbakan, Kanal 7'de bir açıklama yapıyor. İkinci resmî açıklama ise,
14.10.2003 tarihinde Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'in konuşmasına,
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in yanıtı oluyor. O gün, Sayın Şahin
bugün sözü edilen fazla ücret alma, murakıp raporu ve ihalelerde yolsuzluktan
hiç bahsetmiyor, faaliyet raporu hazırlatılmamış; daha sonra açıklamalar
peşpeşe geliyor. Bakınız sonra ne oluyor; ortada hukuksuz bir durum var. Gücünü
hukuktan değil bir hukukî boşluktan alan, siyasî iktidardan alan bugünkü Sayın
Başkan, Sayın Profesör Nüket Yetiş Başkan oluyor ve ardı ardına yanlışlıklar
dizisi gelmeye başlıyor. İlkönce, Marmara Araştırma Merkezi Müdürü Profesör
Naci Görür istifaya davet ettiriliyor ve kendisine baskı yapıldığını açıklıyor
Sayın Naci Görür ve Naci Görür'ün istifa etmesiyle, buraya, TÜBİTAK Başkanı
Sayın Nüket Yetiş'in eşi Profesör Önder Yetiş atanıyor. Değerli bir uzman
olabilir; ama, tartışma yaratacak bir konudur. Daha sonra, TÜBİTAK Genel
Sekreteri Salih Zeki Tokdemir görevinden alınıyor ve danışman yapılıyor. ULAK
BİM Merkezî Başkanı Tuğrul Yılmaz görevinden alınıyor; 12 işçinin işine son
veriliyor, işçiler dava açıyor ve kazanıyorlar; 50 TÜBİTAK çalışanı başka
kuruma aktarılıyor, yerine 42 kişi alınıyor. 2 kişiye, Prof. Şevket Ruacan ile
Prof. Şefik Süzer'e "fazla para aldılar" diye dava açılıyor; sonra,
bunlar, Bilim Kuruluna atanıyor.
Kanun tasarısı
12.11.2003'te kabul ediliyor; bizim muhalefetimize, Cumhuriyet Halk Partisinin
muhalefetine rağmen kabul ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı veto ediyor. Bir ay
sonra, Aralık 2003'te yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul ediliyor,
Sayın Cumhurbaşkanı onaylıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
gidiyor; önce yürütmeyi durdurma, sonra da iptal oluyor. Dolayısıyla, kanunsuz
bir durum var ortada.
Değerli arkadaşlarım, ne
zaman eğitim, bilim konuları gündeme gelse, bir dayatmayla, bir gerginlikle
karşı karşıya oluyoruz.
Bakınız, Millî Eğitim
Bakanlığında, bir gecede 167 bürokrat görevinden alındı. Görevden alınan yerin
adı şöyleydi: Eğitim Araştırmaları Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü.
Görevlerinden aldılar, bu müdürlüğün adını değiştirdiler: Öğretim
Materyallerini Geliştirme, İnceleme Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü.
Dolayısıyla, söz konusu kişiler, mağdur olan bürokratlar geri dönmek için
davayı kazandıklarında deniyor ki: "Böyle bir daire kalmadı ki, bu
yok."
"Teknik"
sözcüğünün "teknolojik" olarak değiştirilmesinin altında yatan da
budur. Bu bir alicengiz oyunudur. Bunları görmezlikten gelemeyiz.
İktidar yetkilileri ne
zaman kürsüye çıksalar, sürekli olarak, yetkilerin devredilmesinden,
yerelleşmekten söz ediyorlar; ama, konu TÜBİTAK olunca ise, yetkileri tek elde,
Sayın Başbakanda toplamak istiyorlar. Hani yetkileri dağıtacaktınız; hani
yerelleşme, hani yerel yönetimler?!.
Neden TÜBİTAK olduğunda
yetkileri Başbakanda topluyorsunuz; bunun birkaç tane sebebi var. Bunlardan
birisi, aylık satışları 100 000'i bulan bilimsel yayınlar. Bir diğeri, 450
trilyon liralık ar-ge teşvikleri ve katmadeğer yaratan bir kurum burası. Parayı
artırdık diyorsunuz buraya; doğru, artırmadınız diyen yok ki. Bizim adamları
işe yerleştirelim, parayı da artıralım mantığı bu. Peki, bunları nasıl
seçeceğiz? Sizin seçme mantığınızda iki şey var; ya vücut dilinize uygun
bürokratlar, vücut dilinize uygun bilim adamları istiyorsunuz ya da değirmenci
metoduyla çözüyorsunuz, değirmenci.
ALİM TUNÇ (Uşak) - O
nasıl oluyor?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Teknolojinin bu kadar gelişmediği yıllarda, değirmenci, unun kalitesini
parmaklarının arasında ezerek anlardı, ezerek. Siz de, iktidar gücünüzle
insanları ezerek anlıyorsunuz kendinize yakın olup olmadıklarını. Buna
"değirmenci metodu" diyorlar. Ee, Maliye Bakanı Unakıtan olunca, unla
ilgili bir örnek geliştirmesi de çok doğrudur diye düşünüyorum.
Burada esnaf ve
sanatkârlarla ilgili yasa tasarısı getiriyorsunuz ve isim veriyorsunuz
"ağalıklara son vereceğiz" diyorsunuz; isim vererek söylüyorsunuz,
"Derviş Ağaya son" diyorsunuz. Böyle Recep Ağa olmuyor mu, böyle
Başbakanın ağalığı olmuyor mu peki?! (AK Parti sıralarından gürültüler) Neden
buraya geldi mi bu ağalıktan söz etmiyorsunuz?!
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Yazıklar olsun!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ne zaman akçeli işler olsa, sorunlar çıkıyor burada.
Bakınız, yine yakında
gündeme gelecek olan konular var. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Kanununda...
BAŞKAN - Sayın İnce,
konuşma üslubumuza biraz özen gösterirsek çok iyi olur.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Çünkü, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanından bu şeklide bahsetmek yakışır bir şey değildir.
Ben, onu tashih edeceğinizi ümit ediyorum. Lütfen bir tashih ederseniz...
Düzeltiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Başkan, peki, geçmişte bu kürsüden, odaları kastederek, odaların
yönetiminden kendilerinin ataması sonucu olan bir ağalık sisteminden söz
edildi.
EYÜP FATSA (Ordu) - Kim
söz etti allahaşkına?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Burada da, bu kişi başbakan da olsa, kim olursa olsun, tek belirleyici olan her
yerde bir mantıktan söz ettim ben; tek belirleyici olan her yerde bu mantık
geçerlidir.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kim
söz etti?!
BAŞKAN - Sayın İnce,
eğer, atama yetkisi olan şahısları kastederseniz, bakınız, Türkiye'de çok geniş
şekilde atama yetkisi olan kişiler var. O zaman, bu sözleriniz nerelere kadar
uzanır; ona göre takdir edin.
Lütfen, daha özenli
olalım.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Başkan, tek belirleyicinin olduğu her yerde benim düşüncelerim
geçerlidir.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sizin
Genel Başkanınızın astığı astık, kestiği kestik; Baykal Ağa mı oluyor?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yine, bakınız, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda bir
değişiklik yapıyorsunuz. Orada, Atatürk Araştırma Merkezindeki üye sayısını
20'den 12'ye düşürüyorsunuz, Türk Tarih Kurumunda 40'tan 12'ye düşürüyorsunuz,
Türk Dil Kurumunda 40'tan 12'ye düşürüyorsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Kaça düşürmemiz lazım?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ama, TÜBİTAK'a geldi mi, artırıyorsunuz. Bu nasıl bir mantıktır?! Bir tarafta
azaltıyorsunuz; azalması gerektiğini, hareketlilik sağlanması gerektiğini
anlatıyorsunuz, TÜBİTAK'a geldi mi, artırıyorsunuz! Mantığınızla, burada da
çelişiyorsunuz.
Bakınız, bu iki yıllık
süre içerisinde, TÜBİTAK'la ilgili, ne kadar yönetmelik değişmiş. Sayın Nüket
Yetiş'in Başkanlığında, TÜBİTAK'la ilgili, 10 tane yönetmelik değiştirilmiş, 20
tane de yönetmelik hükmünde esaslarda değişiklik yapılmış.
ALİM TUNÇ (Uşak) - O
kadar kötüymüş ki, düzeltmek için o kadar yönetmeliğe ihtiyaç varmış.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bunlar neler, bir bakalım: Yolluk Yönetmeliği, Personel Yönetmeliği, Ayniyat ve
Ambar Yönetmeliği, Yayın Yönetmeliği gibi... Hepsini okuyarak zamanınızı almak
istemiyorum.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ancak
düzeliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu kürsüden defalarca söyledim; bu ülkede, anayasa değişiklikleri, yasa değişiklikleri
toplumun gündemine geliyor, basınımız bunları yazıyor; ama, ne yazık ki, bu
yönetmelik değişikleri yeterince gündeme gelmiyor.
Sayın milletvekilleri, şu
mantığı doğru kavramamız gerekir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek sürenizi
başlatıyorum Sayın İnce, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mantık şudur sayın
milletvekilleri: Meclis Başkanı TV 3'te, Başbakan gezide, ekonomi IMF'de,
İncirlik ABD'de, Millî Eğitim Bakanlığı Hüseyin Çelik'in hemşerilerinde, Maliye
Bakanı kendine af peşinde, Ulaştırma Bakanı oğlunun gemisinde, Kültür Bakanı
uykuda, bankalar Albarakada, seçim ufukta... (AK Parti sıralarından gürültüler)
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Sayın Başkan, müdahale edin lütfen!
BAŞKAN - Sayın İnce...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sizi uyarıyorum!
Saygılar sunuyorum Yüce
Meclise. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Seçimde alırsınız umduğunuzu... Deniz Ağaya selam söyle de, alırsınız!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Yakışmıyor!.. Bu kadar seviyesiz konuşma olur mu Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir dakika...
Sayın İnce, bakınız, bu
siyaset kurumu, hepimize gereklidir. İktidar ve muhalefet değişkendir; ama,
burada bahsettiğiniz, bakınız, Bakanlar, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlarıdır;
imza atıyorlar ve icraat yapıyorlar. Şimdi, bunları tek tek sıralamak, üslup
olarak -yakından tanıdığımız bir arkadaşımızsınız- size, hoş olmadı, yakışmadı.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Siz niye cevap veriyorsunuz?!
BAŞKAN - Yani, bunu,
belki, kafiyeli olarak söylediniz. Eğer, gelip, bunları, bir kasıt olmadığını
tashih ederseniz, düzeltirseniz, bizim açımızdan da, sizin açınızdan da iyi
olur, Grup olarak. Yani, çok medenî şekilde çalışmaları yürütüyoruz.
Tenkitlerde haklı olabilirsiniz, tenkit yapabilirsiniz; ama, üslup son derece
mühimdir. Bu konuda, istirham edeyim...
MUHARREM İNCE (Yalova)-
Sayın Başkanım, ben, bir, Anamuhalefet Partisinin milletvekiliyim.
ABDULLAH VELİ SEYDA
(Şırnak) - Öyle mi?!
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar...
Evet...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
"Kültür Bakanı uykuda" dediğimi, ben demedim, bütün gazeteler dedi.
Maliye Bakanının kendine af peşinde olduğunu ben demedim, herkes diyor. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Magazin yapma!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Her
kürsüye çıkışta bunu yapıyorsunuz!
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bunları, ben, bir şiirsel üslupla söyledim. Siyaseten söylenmiş laflardır,
eleştiri sınırları içindedir, hiç kimseye hakaret yoktur.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Evet, Sayın
Fatsa?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, Sayın İnce, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını kastederek, bugüne kadar
hiç kimsenin ifade etmeye cesaret etmediği, çok yakışıksız bir ifade
kullanmıştır. Ben, AK Parti Grup Başkanvekili olarak... Sayın Başbakan bu
ülkenin Başbakanıdır; ama, benim Grubumun da Grup Başkanıdır. Dolayısıyla,
İçtüzüğün ilgili maddesi gereği, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Fatsa, yeni bir
sataşmaya sebebiyet vermeden, konuyu vuzuha kavuşturmak için, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin,
konuşmasında, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 877
sıra sayılı, TÜBİTAK ile ilgili bir kanun teklifini hep beraber burada
görüşüyoruz. Teklifle alakalı, muhalefetin yapmış olduğu eleştirileri saygıyla
karşılarız. Elbette ki farklılıklar olacaktır, farklı düşünceler olacaktır;
ama, muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, burada, özellikle
bu yasayı eleştirirken, bu kanun teklifini eleştirirken, sanki, bu kanun
teklifi TÜBİTAK'ın bilimsel yapısını ve hizmetlerini elinden alıyor, sanki,
geçmişteki, özellikle birtakım KİT'lerde uygulanan ve bugün milletçe faturasını
ödediğimiz, acı faturasını ödediğimiz uygulamaları çağrıştıracak şekilde,
efendim, siz burayı siyasî iktidarınızın bir yan kuruluşu, siz burada siyasî
kadrolaşmanın bir örneğini ortaya koyuyorsunuz gibi, gerçekten, bu yasanın
ruhuyla, bu teklifin ruhuyla, bu teklifi buraya getiren anlayışın gerçek
niyetiyle hiçbir şekilde örtüşmeyen gerçekdışı beyanlarda bulunuyorlar.
Eğer, atama, bir konuyu
siyasallaştırmaksa, bir kurumu siyasallaştırmaksa, elbette ki, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanının, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının imzalarıyla görev
almış, çok sayıda, ülkenin hizmetinin değişik kademelerinde, sayısını belki
bizlerin burada takdir edemeyeceği kadar çok sayıda bürokrat görev almaktadır.
Bu, AK Parti iktidarı döneminde de böyledir; bundan önceki iktidarlar
döneminde, hükümetler döneminde de uygulama aynıdır; bundan sonraki süreçte de
yine aynı usul ve yöntem takip edilecek ve aynı yöntemlerle bu atamalar
yapılacaktır.
Değerli arkadaşlar,
TÜBİTAK'ın çok önemli, çok verimli, çok faydalı, çok, gerçekten milletçe
takdire şayan hizmetlerinin ve bilime, Türkiye'nin bilimine, teknolojisine
önemli katkılarının olduğunu söyleyen arkadaşlarımız -ki, biz, bu düşünceye de
saygı duyarız, elbette ki, saygı da duyuyoruz- emsalleriyle, dünyadaki
emsalleriyle TÜBİTAK'ı bir mukayese etsinler yahu! Ya, ben, gerçekten, bunu,
bir vicdan muhasebesi olarak akıllarınıza, insaflarınıza, vicdanlarınıza havale
ediyorum, havale ediyorum. Yani, niye?.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
buradaki atamalarda söz sahibi olmuş olmasının, bu ülkenin bilimine, bu ülkenin
teknolojik gelişmesine, TÜBİTAK'ın bilimsel özerkliğine zararı nedir ya, nedir?!
Bakın, eğer bu düşünceden
hareket edersek, bu ülkede, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, birçok
makamda oturan insanlar, birçok kurumun başında oturan insanlar da aynı
gerekçelerle tayinler, atamalar, şunlar bunlar yapıyor. Ben, doğrusunu
isterseniz, biraz önce Sayın Muharrem İnce'nin üslubuna ve kendisine de
gerçekten yakıştıramadığım, mütenasip olmayan, bu atamalardan dolayı Sayın
Başbakanı "Recep Ağa" gibi takdim etmiş olmasını ciddî bir dil
sürçmesi veya talihsizlik olarak kabul ediyorum. Aksi takdirde, gerçekten, bu
bir talihsizlik değilse, bir dil sürçmesi değilse, bunu büyük bir saygısızlık
olarak kabul ediyorum. Bu Meclise ve bu Mecliste görev yapan hiçbir
milletvekiline, bu ülkenin Başbakanına "ağa" diye hitap etme veya
isimlendirme hakkının ve yetkisinin olmadığı inancındayım. Bunu kabul etmemiz
mümkün değildir. Eğer, birtakım kurumlar Türkiye'nin yakalamış olduğu trende,
yakalamış olduğu performansa ayak uyduramıyor, hâlâ meseleleri çağın gerisinden
takip ediyorlarsa, elbette ki, bu ülkede iktidar sorumluluğunu yüklenmiş
insanların da bunun gereğini yapmasından daha tabiî bir şey olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Lütfen, meseleleri, bu kürsünün mehabetine uygun, milletvekili sorumluluğuna
uygun şekilde dile getirelim. İtirazlarınızı saygıyla karşılarım. Ben, bu sözü
Sayın İnce'ye geri iade ediyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesi, alkışlar) Eğer, ağalıktan, şundan bundan bahsedilecekse, herkes kendi
siyasî geçmişine ve siyasî tarihine lütfen bir göz atsın; herkes partisinin
yürürlükte olan tüzüğüne de bir göz atsın. Ağalıkların nerede olduğunu herkes
görür, bu aziz millet de görür ve bilir.
Ben, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Fatsa.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın İnce,
lütfen oturunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Hayır, bir
dakika... Oturunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkanım, bir şey söyleyeceğim.
Sayın Başkanım, Sayın
Başbakana saygısızlık yaptığımı söyledi Sayın Fatsa. İzin verirseniz, onu
açıklamak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)
EYÜP FATSA (Ordu) -
Açıklanacak bir şey yok; çık, özür dile! Açıklanacak bir şey yok!
BAŞKAN - Hayır.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına
zaten söz talebi vardı.
Lütfen buyurun Sayın
Abdulbaki Türkoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK yasa teklifinin 6 ncı
maddesi üzerinde, şahsım adına tekrar söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kadar germenin,
gerilmenin anlamlı ve yararlı olacağını ben tahmin etmiyorum.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
çok özür diliyorum. Bir atlama yaptım. Şahsı adına konuşma olmadan önce, Grup
adına Sayın Emin Bilgiç'in söz talebi vardı. Onu okumuştum; ona söz vereceğim.
Lütfen, daha sonra sizi kürsüye davet edeyim. Lütfen, istirham edeyim. Hata
benden kaynaklandı, özür dilerim.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Estağfurullah.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Emin Bilgiç; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye
Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Grup adına söz almış bulunuyorum;
konuşmamın başlangıcında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, oldukça uzun
bir süreç alan bir tartışmanın içerisindeyiz. TÜBİTAK'ın yeniden
yapılandırılmasına ilişkin bir kanun tasarısını burada görüşmekteyiz; ama,
muhalefetin böylesine önemli bir kanunu sadece bir personel rejimi mantığı içerisinde
değerlendirmesini, doğrusu, anlamak mümkün değildir.
Tartışılan mesele,
Türkiye'nin nereye gittiğidir, Türkiye'nin bilim ve teknoloji alanındaki
uluslararası yeridir, rekabet gücüdür, karşılaştırılabilir üstünlüklerinin
neler olduğudur, Türkiye'nin hedeflemesi gereken şeylerin neler olduğudur ve
buna uyun bir yapılanmanın nasıl olması gerektiğinin tartışılması beklenirken,
doğrusu, sanki, önümüzde son derece yeterli bir kurum varmış da o kuruma böyle
çok büyük, hükümetin kurumun yapısını bozacağı müdahaleler söz konusuymuş gibi
bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Muhalefetin tavrı, ne yazık ki, doğrusu, çok
önemli bir kanunun, Türkiye'nin belki gelecek yüzyıllarına ilişkin bir
kanununun önemini kavrayacak bir yeterlikte değildir ve bunun için de hakikaten
üzüntü duyuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Yapma ya!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Şu ana kadar, muhalefetin hiçbir sözcüsünden, bu kanunun
Türkiye'nin uzun vadeli amaçları ve çıkarları açısından ne gibi zararları
olduğu hakkında tek söz de duymuş değilim ve bunu da esefle karşılıyorum.
Doğrusu, ben, buna
ilişkin bir iki tane sayı vereyim. Bir tanesi şudur: TÜBİTAK, 1963'te
kurulduğundan bu yana, 1,8 milyar dolar almıştır bütçeden; Nüket Yetiş dönemi
hariç. Sadece bu yıl bütçeye konulan para da 500 000 000 dolar civarındadır. Tek
başına bu karşılaştırma bile, CHP'nin hükümette olduğu dönemler de dahil,
kendilerinin, TÜBİTAK'a ne kadar önem verdiğini ortaya koymaya yeterlidir.
Doğrusu, bir başka sayı
daha vermek istiyorum. Bu 1,8 milyar dolara karşılık, TÜBİTAK ne üretmiştir; 24
tane patent. 24 tane patentin bir tanesi uygulamaya konulmuş mudur; hayır.
Ancak, Nüket Yetiş döneminde, şu anda, 1 tane patent uygulamaya konulmak
üzeredir.
Peki, 1,8 milyar dolara
karşı bir kuruşluk üretim yapmayan bir kurumun acaba sorgulanması gerekmez mi?!
Acaba bu yapının değiştirilmesini yeniden düşünmemiz gerekmiyor mu ve bu nokta,
benim için, hakikaten, son derece üzücü. Tartışmanın seviyesi ve Türkiye'nin geleceğine
muhalefetin bakışı burada ayan beyan ortadadır; yetersizlik, sınıfta kaldınız.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Yapma ya!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Açık!..
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Siz nereye atladınız?!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Bir başka şeyi ben size söyleyeyim. Özerklikten çok
bahsediyorsunuz. Özerkliğin anlamı şudur arkadaşlar: Bir adam eğer özerk ve
hesap verebiliyorsa anlamlıdır. Peki, bu tablo, TÜBİTAK'ın Türkiye'ye hesap
verdiğini gösteriyor mu?! 24 tane patent üretilmiş, bir tanesi uygulamaya
konulmamış. Hesap verebilen bir kurumdan bahsediyor muyuz; hayır.
Türkiye'de son derece
açık, hedef koyamayan, Türkiye'nin geleceğine dair söyleyeceği sözü olmayan,
1963'ten bu yana gördüğümüz çeşitli iktidarlara karşı bu hükümet bir siyasî
hedef koyuyor: "Ben, Türkiye'nin geleceğine bilim ve teknolojiyle damgamı
vuracağım." Bunu, açık seçik ve net olarak söylüyor, ortaya koyduğu
parayla söylüyor, siyasî hedefleriyle söylüyor.
Evet, siyasî; çünkü,
siyaset, sorumluluk alma sanatıdır. Bugüne kadar hiçbir hükümet, siyasetin
gereği olan, Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikaları konusundaki
sorumluluğu üstüne almamıştır ve hesap da vermemiştir. Bu hükümet veriyor. Bunun
bir anlamı var ve bu anlamı, ben, saygıyla karşılıyorum, alkışlıyorum. Bu
hükümet, Türkiye'nin geleceğine diyor ki: "Bundan sonra ben hedef
koyuyorum." Bu hükümet, Nüket Yetiş döneminde ortaya bir strateji koydu,
8-10 tane özellikle geliştirilmesi gereken stratejik alan belirledi ve bu
alanlara ben yükleneceğim diyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Bor enstitüsü nerede?!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Bakınız, 1984'te Şimon Peres, İsrail'de, bundan sonraki dönemi,
İsrail için, teknolojinin fethedilmesi dönemi olarak açıkladı. Bugün, İsrail'in
40 milyar dolarlık ihracatı var. Bunun yüzde 60'ı gerçek anlamda çipler,
teknoloji ürünleri ve bunun da parasal değeri 26 milyar dolar.
Peki, ben size soruyorum:
Türkiye'nin ileri teknoloji ürünleri ihracatı ne kadardır bilen var mı;
muhalefetin bu konuda herhangi bir çalışması var mı?
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Anlat sen...
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Sen anlat, senden öğreneceğiz!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Ben size söyleyeyim; Türkiye'nin ileri teknoloji ürünü
sayılabilecek -eğer sayarsanız- teknoloji ürünü sayabileceğimiz televizyon gibi
ucuz emeğe dayalı ürünlerdeki ihracatı 6 milyar dolar civarındadır; ama,
bunlarda bizim kendi patentimizle üretip ihracat yaptığımız bir şey yok.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Köy enstitüleri kaldırılmamış olsaydı, şu anda bunları yapmış olacaklardı!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Buradaki tüm ihracat dışarıdan satın alınan patente dayalıdır.
Türkiye, bilim ve teknoloji alanında yetersizdir. Bunu, açıkça, hepinizin
anlamlı bir biçimde itiraf etmesi lazım. Eğer, Türkiye'de bilim ve teknoloji
hakikaten ileri düzeyde bir performans gösteriyor olsaydı, millî gelirdeki
artışa bunun yansıması lazımdı. Üniversiteler nerededir; TÜBİTAK nerede? Bu
yapıyı sorgulamak ve bu çağdışı yapıyı değiştirmek için bu hükümetin yaptığı
çalışmadan daha anlamlı bir çalışmadan bahsedebiliyor musunuz? Siz, statükoyu
savunan, kuru düzeni savunan, yetersizliği savunan bir anlayış içinde muhalefet
yapamazsınız. Bu, geçmiş yüzyılda kaldı. Artık, yeni bir yüzyıldayız; lütfen,
bunun farkına varın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NALİ KAMACI (Antalya) -
Bunu yirmibeş seneden beri dinliyoruz. Bu ülke, 30 milyar dolar borç ödüyor şu
anda.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Devamla) - Bu hükümet ve bu TÜBİTAK yönetimi ilk defa fikrî ve sınaî haklar
bürosu kurmuştur ve ister özel sektörden, ister şahıslar, ister kurum içinden
kim bir patent başvurusuyla geliyorsa, ona her türlü maddî yardımı ve desteği
sağlamaktadır. Türkiye, artık, sadece TÜBİTAK'ta değil, hem muhalefetinde hem
üretim yapısında bir değişime uğramak zorundadır. Türkiye'nin artık kuru lafla
kaybedecek zamanı yoktur. Özerklik, siyasî sorumluluk gerektirir. Bu hükümet,
Türkiye'nin bilim ve teknolojide ileriye gitmesinin, sektör politikalarında
ileriye gitmesinin siyasî sorumluluğunu üstleniyor ve bunun da hesabını
verecek. Bu anlamda, bu yasa değişikliği, strateji ortaya koymaya çalışması,
son derece anlamlıdır. Türkiye'nin geleceğine damga vurmak için bunlar
yapılıyor. AK Parti, Türkiye'nin bilim ve teknolojideki tek umududur.
Saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Elazığ
Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Türkoğlu, süreniz 5
dakika.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK yasa teklifinin 6 ncı
maddesiyle ilgili şahsım adına tekrar söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Yakup Hocayı benim
gözlerim aradı; Yakup Kepenek Hoca yok burada. Kendisiyle beraber, biz...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Dışarıda.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Dışarıda...
Yakup Hocayla beraber,
2003 yılında Avrupa Karma Parlamento Komisyonu üyesiydik ikimiz de orada.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Geldim.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Hocam geldi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Hocam iktidar sıralarından geldi!
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Bize şunu söylediler Hocam hatırlar mısınız; hibe edilecek olan,
Avrupa Birliği fonlarından Türkiye'ye hibe edilecek olan para miktarının 177
000 000 dolar olduğunu ve bu yıl Türkiye'den hiçbir projenin gelmediğini; bunun
sebebinin de -biz döndüğümüzde Türkiye'de sorduğumuzda- hakem olarak TÜBİTAK'ın
seçildiğini, TÜBİTAK'ın bunu ihmal ettiğini, bunun yerine -bioteknoloji ve
özellikle çevre konusunda hibe edilecek olan meblağlardı bunlar- İsrail'de bir
firma, 2,5 milyar euroluk hibe edilmiş, yine bioteknoloji konusunda hibe edilen
bir parayla bir projeyi sonlandırmış ve Türkiye'nin de katkısının 150 000 000
euro olduğu bir dönemde bu oluyor. Burada, TÜBİTAK sorgulanmayacak mı; bir.
Sayın Vekilimiz İnce Bey
"projeler yandaşlarına peşkeş çekilecek" dediler.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Ben öyle bir şey demedim!
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Şimdi, kendisi akademisyen olmadığı için bilmeyebilir; ben, mazur
görüyorum. Bir proje TÜBİTAK'a geldiği zaman -burada hocalar var sizde- hakemin
gruplarda nasıl değerlendirildiğini, komisyonun ne şekilde değerlendirdiğini,
hakem heyetinin daha sonra projeyle ilgili görüşlerini sonlandırdığını,
herhalde kendileri bilmiyor; onun için mazur görüyorum.
Kurumun özel bütçeli bir
kuruluş olması nedeniyle ve 5080 sayılı Kanuna uygun olarak, 9 uncu maddenin
(a) bendi değiştirilmekte, ayrıca TÜBİTAK'ın gelirleri arasına, işletme ve
şirketler ile diğer birimlerden aktarılan gelirler ile yine icat, buluşlardan
doğan haklara ilişkin gelirler ve üretim ve satış gelirleri dahil edilmektedir.
Bilgilerinize
saygılarımla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Türkoğlu.
Şahsı adına, Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika
efendim, müsaade buyurun.
Zeyid Aslan?.. Yok.
Şahsı adına, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce; buyurun.
Bu arada, bahsettiğiniz
hususlara açıklama getirmek fırsatı da doğdu size.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Biliyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, iki dakika dinlerseniz, tahmin ediyorum, tepkileriniz azalacak.
Sayın Süleyman Demirel
Başbakanken, Kırkpınar Ağası olmadı mı?!
ALİ AYAĞ (Edirne) -
Olmadı!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hem de "Ağaların Ağası" oldu. Bu ülkede... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bir bitireyim... Bir
bitireyim...
EYÜP FATSA (Ordu) - İkisi
aynı şey değil!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Fatsa, bir bitirebilir miyim.
"Ağaların
Ağası" oldu bir de.
Şimdi, Sayın Başbakan
dedi mi ki "parayı ben veriyorum, düdüğü ben çalarım." Bunu dedi,
ben, gazetelerden okudum. Peki, ağalık, vermeyle; efelik, vurmayla olur mu?!
Şimdi, başbakanlar geçmişte ağalık yapmışsa, Sayın Başbakan da "parayı ben
veriyorum" demişse, bizim köyde de "ağalık, vermeyle; efelik,
vurmayla olur" sözü varsa, bağlantı kurduk; ne diye alınıyorsunuz?! (AK
Parti sıralarından gürültüler)
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Sizin köyde öyle, burası Meclis!..
AHMET YENİ (Samsun) -
Biz, eski siyaseti kapattık Sayın İnce.
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Geçmişte kaldı onlar...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, bu kadar alınganlık göstermeye gerek yok.
Sayın Fatsa "tüzüğe
bakın" dedi. Sayın Fatsa, siz, kendi tüzüğünüze bakın.
EYÜP FATSA (Ordu) - Biz,
kendi tüzüğümüze bakıyoruz...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kuruluş aşamasındaki tüzüğünüze değil, bugünküne bakın.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Bugünkü tüzüğümüze bakıyoruz...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kuruluş aşamasındakinin demokratik olduğunu ben de söylüyorum; ama, bugün
değilsiniz, kusura bakma!..
EYÜP FATSA (Ordu) -
Bugünkü tüzüğümüz de çok demokratik...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Onun tartışmasını dışarıda yapalım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hay
hay... Memnuniyetle; ama, siz, esas, açıklama yapmak istediğiniz şeyde hedef
saptırıyorsunuz...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, yine açıklayayım...
BAŞKAN - Sayın İnce,
Sayın Fatsa; parti içtüzüklerine değil de, Meclis İçtüzüğüne göre
konuşmalarımızı sürdürelim lütfen.
Buyurunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, birçok arkadaşım buna şahittir, Yalovalılar da buna şahittir;
Sayın Başbakan Yalova'ya geldiğinde, ben, en başta gitmişimdir, kendisini hem
de çiçekle karşılamışımdır. Benim, siyasetin nezaketini, sınırlarının nerede
bittiğini bilecek kadar siyasî tecrübem vardır. O, bir siyasî eleştiridir,
yetkileri tek elde toplayan herkes için geçerlidir, TÜBİTAK'ta da yapılmak
istenen odur. Bu eleştiriyi yapmak hakkımdır.
Değerli arkadaşlarım,
size bir örnek vermek istiyorum. Einstein'e "sizin bu görecelilik teoriniz
nedir" diye soruyorlar; "zamanın, farklı iki konumdaki, farklı iki
mekândaki kişiye göre farklı işlemesini öyle bir anlat ki, sokaktaki insan da
bunu anlasın, illa fizik tahsili yapması gerekmesin" diyorlar. Einstein
"basit, çok kolay" diyor ve açıklaması da şu: "Bir ağustos
gününde, bir genç, delikanlı, sevgilisiyle mehtabı seyretse ve iki saat deniz
kenarında otursa; yine, aynı kişi, o sıcakta, çölde, kalın elbiselerle güneşin
alnında iki saat otursa, ikisi için de aynı zaman mı geçer; aynı mı hissederler
zamanı" diyor.. Bence, böyle ufak polemiklerden, yok işte mantığa a dedi,
yok beni kedi çizdi... Bunlarla uğraşmayı bırakalım. Halk kendini ağustos
sıcağında güneşin alnında kalın elbiselerle oturur gibi hissediyor, zamanın
böyle geçtiğini hissediyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Sana göre...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu sorunları çözelim, bunlarla uğraşalım, tepkinizi bunlara gösterin diye
düşünüyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
80'li yıllarda, ANAP İktidarları döneminde, zamanın Başbakanı Rahmetli Turgut
Özal "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" demişti.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - O da yalan.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Şimdi de TÜBİTAK'la ilgili diyorsunuz ki "bir kereye mahsus Başbakan
atar."
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Onu şimdi kaldırıyoruz biz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Mantık aynı mantık işte. Mantık aynı mantık. O zaman 1987'de TÜBİTAK'ı
değiştirirken "Bilim Kurulu" yerine "Yönetim Kurulu" dediler,
sanki burası bir şirket, sanki fabrika, sanki holding burası; o zamanki mantık,
Anayasayı bir kere delsek ne çıkar, şimdi de, Başbakan bir kere atasa ne çıkar;
mantık aynı mantık. Değerli arkadaşlarım, ben sizlere bunu anlatmaya
çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şunu çok önemsiyorum: 2003'ün mart-nisan aylarında Başbakanlık Müsteşarının
TÜBİTAK koridorlarında kulis yaptığını... Nasıl güveneceğim ben Başbakanlık
Müsteşarına? Kitabınla ilgili, bilimsel hırsızlıkla ilgili suçlamalar
ortadayken...
AHMET YENİ (Samsun) -
Açıkladı onları.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
... getireceğin kişiye nasıl güveneceğim?
AHMET YENİ (Samsun) -
İftira olduğunu açıkladı.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yani, bu iftiralar nedense hep size geliyor, hep sizin bürokratlarınıza
geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz?
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
hadi diyelim ki ben bilmiyorum, hadi Cumhuriyet Halk Partililer bilmiyor,
elimde, birçok üniversite senatosunun kararı var. Size, Ankara Üniversitesi
Senatosunun kararının bir paragrafını okuyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne
alakası var?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
"Bu nedenle, Ankara Üniversitesi Senatosu, TÜBİTAK Yasa Tasarısının,
özellikle Bilim Kurulunun oluşumunda siyasal iktidarlara özerk yapıyı güdüm
altına alabilme olanağı tanıyan hükmünü, yani, madde 4'ü, ülkemizin bilimsel
gelişmesini engelleyici nitelikte görmektedir."
Bunu söyleyen Ankara
Üniversitesi Senatosu. Bunlar da bilmiyor; hani geçmişte "bu ülkeyi üç-beş
tane kara cüppeli profesör mü yönetecek" denmişti, hatırlarsınız.
Hepsi, hiç kimse hiçbir şey bilmiyor,
bir tek siz biliyorsunuz! (AK Parti sıralarından gürültüler)
Takdir, yüce milletin.
Saygılar sunuyorum Sayın
Başkan sabrınız için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın İnce,
konuşmalarınızı dinledim. Şimdi, senatolar veya birkısım kurumlar karar
alabilir; ama, bu kararlar, Meclisin iradesinin üstünde olmaz. Buraya bir
teklif gelmiştir; teklifi, iktidarla
muhalefetle değerlendiriyoruz ve
Yüce Meclis, nihayetinde karar
verecektir. Biz nasıl ki, birkısım kurumların kendi iç bilimsel işlerine o
anlamda karışıp beyanatlar vermiyorsak, şimdi başkaları da, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önüne gelmiş olduğu bir teklif üzerinde demokratik
görüşlerini beyan edebilirler, saygı duyarız;ama, burada nihaî kararı,
hâkimiyetin kayıtsız şartsız elinde olduğu
millet adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi verecektir.
MUHARREM İNCE(Yalova)
-Sayın Başkanım, bana niye özel cevap verme ihtiyacını hissediyorsunuz; eski
dostunuz muyum?!
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Meclisimiz, kararını şu
veya bu şekilde verecek. Daha sonra o süreç vardır; Cumhurbaşkanımıza gidecek,
başka şeyler olacak.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, bugün bana özel bir tavrınız mı var?! Grup başkanvekili
değilsiniz!..
BAŞKAN- Sayın Kepenek,
isminizin geçtiği bir husus vardı,
onunla ilgili açıklama mı yapacaksınız?
YAKUP KEPENEK (Ankara)-
Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Sayın Kepenek, Sayın
Türkoğlu'nun konuşmasıyla ilgili açıklama yapacaksınız değil mi?
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Evet.
BAŞKAN - Çok kısa
lütfen...
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kimi yanlış anlamaları da
düzeltmeye çalışacağım.
BAŞKAN - Lütfen çok kısa.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
-Gayet kısa olacak.
Önce şunu söyleyeyim:
Sayın Türkoğlu'nun sözünü ettiği bu 6 ncı çerçeve program çerçevesinde Türkiye
48 000 000 dolar aidat ödedi ve oraya yeteri kadar proje sunamadı. Bunun tek
sorumlusu olarak, tek bir kurumu gösteremeyiz; 80 dolayında üniversitemiz var,
kamu araştırma kurumları var, özel araştırma kurumları var.
Bunun ötesinde, bir şey
söyleyeyim;Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak biz, Türkiye'nin bilimsel ve
teknolojik gelişmesinin şimdiye kadar aldığı düzeyden çok mutluyuz, bu böyle
devam etsin demiyoruz; TÜBİTAK'ın eksikleri var, bu eksiklerin düzeltilmesi
gerekir diyoruz...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Biz de
onu yapıyoruz.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bir dakika efendim... Bir dakika dinleyin... Alim Bey, bir dakika dinleyin.
BAŞKAN - Lütfen...
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
...ama, bu düzeltmenin yöntemi bu değil. Yanlışınız, tuttuğunuz yolda
yaptığınız işin yanlışı, Bilim Kurulu atamalarının, yalnız başına, tek başına
Başbakana verilmesi. Burada önerdik; birbirimizi dinlemiyoruz. Ben diyorum ki,
TÜBA'nın seçeceklerini, başka kurumların seçeceklerini, kurumların kendilerinin
seçmesine bıraksak, tıpkı TOBB'da yaptığımız gibi; buna niye karşı
çıkıyorsunuz, ne var bunda?! Aynı şekilde, Üniversitelerarası Kuruldan, Türkiye
Mimar Mühendis Odalarından, Fransa'da olduğu gibi işçi örgütlerinden birer
temsilci göndermelerini ve bu temsilcileri kendilerinin...
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
lütfen son cümlenizi alayım.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
... seçmelerini sağlasak, bundan niye rahatsız oluyorsunuz?! Hani demokrattık,
hani bilime saygımız vardı?! Bunu yerine getirmenin yolu oradan geçiyor.
Bürokratik atamalar ile bilim insanı atamaları aynı değil; bu bir.
İkincisi; Fransa'da üst
düzeyde...
BAŞKAN - Sayın Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan, 2 dakikam var.
BAŞKAN - Hayır, hayır
Sayın Kepenek, 2 dakikanız yok.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Tamam, peki, 1 dakika.
BAŞKAN - Şimdi şöyle:
Sayın Türkoğlu'nun konuşması vardı, onu cevapladınız.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Bu dediğiniz
konuşmaları biraz önceki konuşmalarınızda da söylediniz; ben gayet iyi
hatırlıyorum.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Hayır, şimdi, şöyle bir şey var...
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
lütfen son cümlenizi alayım.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Fransa'da bir ahlak komitesi var, en tepede. TÜBİTAK'ın yasasında, bir bilimsel
ahlak komitesi kurmayı önerebilir misiniz?
Ayrıca soru haklarım var,
onu da yerimden kullanmama izin verin Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemine
başlayacağız 10 dakikalık süreyle.
Soru soracak saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarımızdan, katkılarını, mümkün olan en kısa süre
içerisinde yapmalarını istirham ediyorum ki, diğer arkadaşlarımıza da sıra
kalsın.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, gerçekten
şaşkınlıkla izlemeye devam ediyorum oturumu; çünkü, yüksek eğitimli olabiliriz;
ama, bir akademik kurulun, bir bilimsel kurulun çalışması konusunda, temel
olarak hiç içerisinde bulunmamış insanların, burada siyaset olarak çok farklı
yorumlarda bulunmasını, gerçekten, şaşkınlıkla izliyorum ve Sayın Bakana şu iki
soruyu yöneltiyorum:
Sayın Bakan, şimdi, bilim
kuruluna üye seçiminde, bilimsel ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve
buluşlarıyla öne çıkmış veya bunların yönetiminde yetkinliği olan kişilerden
söz edilmekte; ancak, adaylar arasında tercih başbakana bırakılmaktadır
bildiğiniz gibi.
Şimdi, adayların bilimsel
yetkinliği üzerinde ayrıca bir de siyasî değerlendirmede bulunmak... Herhalde,
bütün herkesin tartışmak istediği nokta bu. Bilimsel yetkinliği kanıtlanıyor,
bir de onun üzerinde bir siyasî tercihte bulunmak... Bizim eleştirdiğimiz bu,
Sayın Bakan.
Şimdi, burada, o zaman,
bilim ve teknoloji üretmesi istenen, beklenen, sanayiyle iç içe, ar-geye dönük
çalışması hedeflenen kuruluş, bu şekildeki bir yönelişle bir devlet dairesine
dönüştürülmüyor mu; özerklikten bahsedilebilir mi burada Sayın Bakan; bu,
birincisi.
İkincisi; bir temel
çelişkinizi gündeme getirmek istiyorum, o da şu: Bakın, siz, hep
"yetkileri dağıtacağız" dediniz, her konuda yetkileri dağıtmanın, ne
kadar uygar ne kadar erdemli ne kadar çağa uygun bir yöntem olduğunu
söylediniz; ama, iş bilime, üniversitelere geldiği zaman, yetkileri toplama
noktasına gidiyorsunuz. Bu çelişkiye ne diyeceksiniz Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Bilgehan, buyurun.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN
(Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; birkaç sorum olacak.
Sayın Bakan, ne yazık ki,
şimdiye kadarki gerekçeleriniz inandırıcı olamadı ve Türk bilim dünyası adına,
bugünkü tartışmaları, ben de Sayın Koç gibi üzüntüyle izliyorum. TÜBİTAK, bu
duruma düşmeyi gerçekten hak etmemişti.
Türkiye'nin bilim
alanında üçyüz yıllık bir gecikmesi olduğu söylenebilir; ama, bu konuda istisna
olan birkaç kurumdan biri TÜBİTAK'tır. Kırk yıllık TÜBİTAK'ın başarıları ortada
iken ve eğitim dünyamızı ilgilendiren onca sorun varken, bu gurur kaynağımız
olan özel kurumu hedef almanızın amacı nedir?
TÜBİTAK gibi bir bilim
kurumunu siyasallaştırmayı bilim etiğine uygun buluyor musunuz?
Son sorum: Bu
tutumunuzla, burada görev yapan, yıllardır bilime gönül vermiş, tarafsız,
değerli insanları karşınıza aldığınızın ve onları incittiğinizin farkında
mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bilgehan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Gazalcı...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
1963 ile 2003 yılına
kadar TÜBİTAK'ta bilimsel çalışma, üniversite ve sanayiden gelen tasarımları
destekleme, işbirliği yapılmamış mıdır; hep AKP döneminde mi TÜBİTAK'ta bu
çalışmalar başladı?
Bir de demin sıra gelmedi
soruya: "Herhangi bir nedenle süresi içinde Bilim Kurulu aday
belirleyemezse, Başbakan atar" diyor. Bu "herhangi bir neden"
nedir? Yani, burada böyle bir belirsizlik var ve yasanın açık olması gerekir,
özerk bir kuruluş -sözde özerk bir kuruluş. Şimdiye kadar özerkti; ama, bu yasa
çıkınca özerk olmayacak- burada herhangi bir neden nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce şunu açıklığa
kavuşturalım Sayın Başkanım: Şu anda bulunan Bilim Kurulunda bu hükümetin
atadığı, haklarında soruşturma ve dava açılmış kaç kişi vardır dedim, bu,
örtbas edildi; bunu doğru bulmadığımı söyleyeyim. Bunun açıklık kazanmasını
istiyorum.
İkincisi; Sayın Bakan,
bilimsel bir kurula atama yapmak ile diğer bürokratik kuruluşlara atama yapmak
aynı mıdır?
Üçüncü bir sorum şununla
ilgili: Bilim Kurulu üyeleri seçildikleri takdirde, Kurumun bir ahlak komitesi
oluşturulacak mıdır ve bu komite, bilimsel hırsızlıklar dahil, kurumsal
yapıdaki bozulmalara gerekli düzeltmeyi getirecek midir?
Son sorum: Bu yılın bilim
ve teknoloji desteklerinde, dört ay geçti -bu soru atlandı- şimdiye kadar ne
tür harcamalar veya destekler yapıldı? Bunların açıklanmasını istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bütün bu sorulara dört dakika
içerisinde cevap vermemin zorluğunu herhalde takdir edersiniz. Soruların önemli
bir bölümüne yazılı olarak cevap verme durumundayım. Ancak, Sayın Kepenek'in
daha önceki madde görüşülürken bir sorusu üzerine vermiş olduğum cevabı hem
tekrar etmek hem de tashih etmek istiyorum; çünkü, soruda Sayın Kepenek
"Bilim Kurulu üyeleri arasında soruşturma açılmış bir üye var mıdır"
demişti. Ben de, soruşturma açılmış herhangi bir üye yoktur dedim. Ancak, Bilim
Kurulu üyeleri arasından, 2547 sayılı Yasanın 38 inci maddesi uygulaması
nedeniyle açılmış alacak davaları vardır. Siz soruşturma olarak sorduğunuz
için, ben sorunuza cevaben, soruşturma yoktur dedim; ama, alacak davası
olduğunu, biraz önce, TÜBİTAK Başkanvekili arkadaşımız ve kurul üyesi
arkadaşlarımız, böyle bir açıklamayı not olarak bana intikal ettirdiler. Ben de
sizin sorunuz üzerine bunu tekrar açıklama ihtiyacı duydum.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; soruların önemli bir bölümüne yazılı olarak cevap vereceğim.
Ancak, Muharrem İnce
arkadaşımızı biraz önce ben de buradan dikkatle dinledim. Bu saygıdeğer
arkadaşımızdan soyadına uygun incelikte konuşmalar beklerdik doğrusu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz
de çok şahin olmayacaksınız!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok, ben hiç şahin olmadım.
"Siyasî nezaketin ne
olduğunu bilecek kadar siyasî tecrübe sahibiyim" dediler Sayın İnce;
ancak, burada olmayan, burada kendisiyle ilgili ithamlara cevap verecek durumda
bulunmayan kişilerin burada acımasızca eleştirilmiş olmasını siyasî nezaketle
bağdaştıramadığımı da ifade etmek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
O zaman Sayın Başbakan buraya gelsin; gelsin de burada eleştirelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Burada bulunan arkadaşlarımızla
ilgili, eğer kendisini savunma imkânına sahip arkadaşlarımızla ilgili eleştiri
getirilirse, buna tabiî kimsenin bir diyeceği yoktur; ama, burada olmayan
kişilerle ilgili, isim de vererek birtakım ithamlarda bulunmak, sanıyorum,
Meclisin mehabetiyle de bağdaşmaz diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
6 ncı madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 278 sayılı
Kanunun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 21.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından yürütülen pro-jelerin
gerçekleştirilmesi sırasında ortaya çıkan eser, buluş, endüstriyel tasarım,
entegre devre topoğrafyaları ve teknik bilgi gibi her türlü fikrî ürün
üzerindeki haklar Kuruma aittir.
Kurumun taraf olduğu
sözleşmelere dayanarak yürütülen projelerin gerçekleştirilmesi sırasında ortaya
çıkması muhtemel fikrî ürünler üzerindeki haklar sözleşmeyle düzenlenir.
Kurum, elde edilen patent
ve buluşlar ile ilgili olarak üretim ve satış yapabilir.
Kuruma ait fikrî hakların
ekonomik olarak değerlendirilmesi sonucunda elde edilecek gelirin en fazla
yüzde ellisi yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde fikrî ürün
sahibine verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, AK
Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Reha Denemeç; şahısları adına, Adana
Milletvekili Recep Garip ve İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in söz
talepleri vardır.
İlk söz, AK Parti Grubu
adına Ankara Milletvekili Reha Denemeç'e aittir.
Sayın Denemeç, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA REHA
DENEMEÇ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
burada, Türkiye'nin, gerçekten, şu an, geleceğini tartışıyoruz; ama, ben,
bakıyorum, maddeler hakkında, maddelerin detayı hakkında pek fazla bir şey
konuşulmuyor; hep aynı şeyler tekrar ediliyor. Cuma günü geneli üzerinde
konuşurken, sadece gerekli konular üzerinde ben fikrimi ifade edeceğimi
söylemiştim kanun teklifini veren bir kişi olarak ve orada yeterli açıklamalarda
bulunmuştum; ama, görüyorum ki, aynı şeyler tekrar tekrar gündeme geliyor,
biraz da siyasetin gereği olduğu için herhalde; onun için, ben de, tekrar,
bunlara cevap vermek isteyeceğim.
Şimdi, arkadaşlar, 1963
yılında TÜBİTAK kurulduğunda -o zamanki Türkiye'nin şartlarıyla bugünkü
Türkiye'nin şartlarını ifade etmiştim- gerçekten böyle bir kuruma ihtiyaç vardı
ve TÜBİTAK çok iyi niyetlerle kuruldu ve döneminde, kuruluş zamanında güzel bir
kanun yapıldı; gayet iyi niyetle bu Bilim Kurulu atandı demiştim. Yalnız,
pratikteki uygulamada, atanan Bilim Kurulunun, kapalı bir sistem oluşturduğu
için bazı aksaklıklara neden olduğunu, sistemin bazen tıkandığını söylemiştim;
1987'de de bu nedenle bir kanun hükmünde kararnameyle değiştirildiğini ifade
etmiştim; 1993'te, tekrar, bir kanun hükmünde kararnameyle, Sayın Erdal İnönü
döneminde, eski haline getirilmişti.
Şimdi, kuruluş
aşamasında, bakıyoruz, TÜBİTAK, bütçesinin yüzde 70'ini fonlamada kullanıyor.
Gerçekten güzel; bilimsel kuruluşlara, bilimsel projelere harcıyor. Aradan
geçen zamana bakıyoruz; 2002 yılına geldiğimizde, bütçesinin sadece yüzde 3'ünü
bilimsel projeleri fonlamakta kullanıyor; geri kalanı cari giderlere gidiyor;
yani, yapıda bir tıkanıklık var. Sonra "bu atamayı hep Başbakan yapıyor;
bütün olay siyaseten odaklanıyor; siyaseten, siz, buraya atamalar yapacaksınız,
kendi yandaşlarınızı getireceksiniz, bilim, teknoloji yapılmayacak"
deniliyor.
Şimdi, arkadaşlar, atama
yöntemleri çok net; bakın, bir daha ifade edelim burada. Sayın Başbakan 4
kişiyi atıyor, bu atadığı 4 kişiden 3'ünün YÖK'ün belirlediği akademik
kriterlerde olan insanlar olması lazım; 1 tanesi de sanayi kesiminden yetkinliği
olan insan. 3 kişiyi de TÜBA'dan atıyor; TÜBA'nın nasıl bir kurum olduğunu
biliyorsunuz. Oradan, 1'i tıp, 1'i fen bilimleri, 1'i sosyal bilimler alanında
uzman olan bir akademisyen atanıyor. 2 kişi TOBB tarafından, sanayiden atanıyor.
Oluşan bu ön bilim kurulu 10 kişi; asgarî 8'inin ortak, üzerinde anlaşması
şartıyla, geri kalan 4 üyeyi seçiyor ve
o 4 üyenin 3'ü akademik, 1'i sanayi kesiminden oluyor. Sonra bunlar
oturuyorlar -14 kişi- ve 2 adayı -1'i içeriden, 1'i dışarıdan olmak üzere 2
adayı- Sayın Başbakanın önüne getiriyorlar; o, 1'ini seçiyor ve Sayın
Cumhurbaşkanına yolluyor.
Geçmişte de Sayın
Başbakan onaylardı Bilim Kurulu üyelerini, şimdi de onaylıyor. Geçmişte,
yalnız, onaylamadığı zaman ne olacağı belli değildi, karışıklık vardı; şu an o
çok net.
Arkadaşlar, niçin böyle
bir yapıyı gündeme getiriyoruz; çünkü, bakın, Türkiye'nin ar-ge harcamaları çok
düşük, Türkiye'nin ihracatı artıyor, ithalatı artıyor demiştik ve bu artan
ihracatın ithalattan daha fazla artması ve aradaki farkın kapanması için,
üzerine teknoloji konulması lazım Türkiye'de üretilen ürünlerin. Bunun da tek
yolu ar-ge harcamalarından geçiyor, bu yüzden ar-ge harcamalarını biz artırdık;
yoksa, herhangi birine peşkeş çekmek için değil. Bunun da, çok net olarak,
Avrupa Birliği ve OECD kriterlerine göre nasıl verileceği belli.
Bakın, bir yıllık, 2004
yılında TÜBİTAK'ın verdiği projelerin burada grafikleri var. TÜBİTAK hakkında
görüş bildiren Ankara Üniversitesine, 2000'den 2003'e kadar yapılan proje
dağıtımının toplamı kadar sadece 2004 yılında verilmiş. Aynı olaya bakıyoruz,
yine bu yasayı eleştiren, bizleri eleştiren Ondokuz Mayıs Üniversitenin
grafiğini görüyorsunuz, 2000'den 2003 yılına kadar projeler, 2004 yılındaki
proje miktarı... Yanında da Orta Doğu Teknik Üniversitesi... Sevgili hocam
burada yok; ama, Osman Bey burada.
Şimdi, buradaki kriter
çok net; düzgün projelere düzgün para, kaynak aktarılıyor ve bu kaynağın
aktarılması lazım, başka da çare yok; çünkü, bu, uzun soluklu bir koşu. Bu uzun
soluklu koşuda şu an tedbirimizi almak durumundayız; eğer, bu ar-ge
harcamalarını yapmazsak, yarın Türkiye olarak tıkanıp kalacağız. Söylemiştik,
keşke bunu beş sene evvel, on sene evvel, bizden evvelkiler yapsaydı şu an
Türkiye çok daha iyi durumda olurdu; ama, yapmadılar. Bunu birilerinin başlatması
gerekiyordu; bu inisiyatifi AK Parti olarak biz aldık, biz başlatıyoruz, bizden
sonra da devam edecek.
Şimdi, burada Kurumun
özerkliği tartışılıyor. Seçim sistemini söyledik, bu seçim sistemiyle gelen
insanlar, dört yıl boyunca yaptıkları icraatlardan dolayı görevden alınmama
gibi bir garanti altındalar; bu, özerkliği getiriyor. Ayrıca, Kurumun bütçesi
eskiden Başbakanlık üzerinden kullandırılıyordu bağlı olduğu dönemde, şu an
ilgili bir kurum ve kendi bütçesini kendi kullanma durumunda; bu da özerkliğin
diğer tanımına giriyor. Şimdi, bir müsteşar atarsınız Hazineye, Devlet Planlama
Teşkilatına, iki üç ay sonra onu görevden alma hakkınız vardır hükümet olarak;
ama, burada, göreve gelmiş Bilim Kurulu üyeleri, dört yıl boyunca, görevleri
süresince hiçbir şekilde görevden alınmama garantisine sahipler. Görevden
alınmama garantisi de özerkliği getiriyor; yani, vicdanlarıyla baş başa bu
insanlar. Atanan insanların kriterleri de ortada; yani, tutup, sanayici olarak
atadığınız insanı sokaktan bulup getirmiyorsunuz, akademisyenlerin kriterleri
belli.
Şimdi, burada, olayı
başka yöne çekip, başka sahalara çekip, siyaseten istismar etmememiz lazım;
çünkü, bu, sadece AK Partinin değil, Türkiye'nin geleceği. Bu parayı harcamamız
lazım, bu ar-ge harcamalarını yapmamız lazım; bunu da, bilimsel kriterlere
göre, ortaya konmuş bilimsel kriterlere göre projelere dağıtmamız lazım. İşte,
projelere dağıtacak olan hocaların listesi burada; her üniversiteden var, 84'ü
de Orta Doğu Teknik Üniversitesinden. Orta Doğu Teknik Üniversitesini özellikle
veriyorum; hem benim üniversitem hem de belirli önyargılar var; o anlamda, o
önyargının burada olmadığını göstermek için.
Şimdi, arkadaşlar,
burada, aslında, el ele, güç birliğiyle, bu ülkeyi ileriye götürme anlamında,
beraber hareket etmemiz lazım. Bu kanunu, bugün, biz çıkarıyoruz; ama, yarın,
biz yoğuz. Başkaları da geldiği zaman, yarın, aynı şekilde, uygulamayı
yapacaklar; ama, biz, şunu demedik: 12 üyeyi atıyoruz, biz atıyoruz, onlar
kalacak demedik. Bakın, bir demokratik sistemle bunun uygulamasını getirdik.
Dünyadaki uygulamaları da böyle -hocam gitti; ama- ben şunu söyleyeyim: Amerika
Birleşik Devletlerindeki National Science Foundation, sadece bütçesi 4,5 milyar
dolar civarında bir kurum. Bizim için büyük görünüyor; ama, baktığınızda,
enerji konusunda, enerjiyle ilgili bakanlıklar, savunmayla ilgili bakanlıklar,
20 milyar, 30 milyar dolarlık harcamaları, kendi bakanlıkları üzerinden,
direkt, ar-ge harcamalarını yapıyorlar. Onların belki onda 1'i, sekizde 1'i
büyüklüğünde National Science Foundation ve orada, direkt siyasî iradeyle
yapılıyor bu. Diyebilirsiniz; orası başkanlık sistemi; doğru. Örnek getirildiği
için, burada, söylüyorum; ama, baktığımızda, İngiltere'de bu böyle, Hollanda'da
bu böyle, İspanya'da bu böyle, bilimin ileriye gittiği birçok ülkede bu böyle.
Biz, şunu söylüyoruz:
Burada, kurumun siyasallaşması söz konusu değil. Kapalı bir sistemle,
siyasetten, idareden, icraattan soyutlanmış bir yapının Türkiye'yi ileriye
götüremeyeceğine inanıyoruz. Belirli bir dengenin olması lazım, bir irtibatın
olması lazım ki, bu kurul içerisinde alınmış olan doğru kararlar siyaset
tarafından da hayata geçirilsin. Geçmiş dönemde bu yapılmadığı için aslında
TÜBİTAK erozyona uğradı. O düşünce içerisinde kalındı. Orada çok güzel
düşünceler üretildi; fakat, hayata geçirilmedi.
Ben, bu duygularla
hepinize çok teşekkür ediyorum; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Denemeç.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Berhan
Şimşek.
Buyurun Sayın Şimşek.
Sürelerinizi
birleştirerek kullanacaksınız.
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
TÜBİTAK Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Parlamenter
demokrasilerde, kanun yapmak, değiştirmek parlamentonun görevidir,
parlamentonun yetkisindedir. Parlamento bu yetkisini, toplumsal bir ihtiyacı
karşılamak amacıyla, kamu yararı doğrultusunda kullanır. Bir kanunu çıkarmaktaki
esas amaç bir toplumsal ihtiyacı karşılamak değilse ve parlamento, bu kanunu
çıkarmak için oluşan sorunları kendisi yaratıyorsa, gerçekten, ortada ciddî bir
sorun var ve altı yedi saatlik görüşmelerde de bunu görüyoruz. Bu tür
parlamentoların bulunduğu ülkeleri, hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu
demokratik ülkeler olarak görmek mümkün değildir.
Görüşmekte olduğumuz bu
kanun teklifi, bilerek ve istenilerek yaratılan bir fiilî durumun sonucudur. Bu
kanun teklifinin hazırlanması ve Genel Kurul gündemine gelmesi, hükümetin
bizzat kendisinin yarattığı bir sorunu aşmak içindir.
Cuma günü bu kanun teklifinin
tümü üzerinde görüşmeler yapılırken, biraz önce de konuşan değerli arkadaşım
Reha Denemeç Bey, 1960'lı yıllar Türkiyesi ile bugünün Türkiyesini
karşılaştıran örnekler verdi; ama, bir noktayı, güncel tartışma konusu olan bir
noktayı es geçti, söylemedi. 1960'tan önce, ülkemizde kanunların Anayasaya
uygunluğunu denetleyen bir mekanizma, bir kurum yoktu, Anayasa vardı, Meclis
vardı. Meclis kanunları çıkarıyordu; ama, bu çıkarılan kanunların Anayasaya
uygunluğu denetlenemiyordu. O nedenle, Parlamento çoğunluğunu elinde
bulunduranlar istedikleri kanunu çıkarıp, temel hak ve özgürlükleri
sınırlayabiliyorlardı, tahkikat komisyonları kuruluyordu, muhalefetin sesi
kısılıyordu.
1959 yılında, Cumhuriyet
Halk Partisinin, yayınlanan İlk Hedefler Beyannamesinde, bu yanlışlara dur
demek için, kanunların Anayasaya uygunluğunu inceleyecek bir kurum önerildi. Bu
kurum, 1961 Anayasasıyla anayasal bir kurum haline geldi. Türkiye'nin
demokratik bir hukuk devleti olma çabasında bu kurum önemli bir yere sahiptir.
O tarihten bugüne kadar Anayasa Mahkemesi kararları, kimi zaman tartışılmasına
rağmen, dikkate alındı.
Bilginiz dahilinde olduğu
gibi, çağdaş demokrasilerde, çağdaş ülkelerde, anayasa komitesi, komisyonu ve
anayasa mahkemeleri de hizmet veriyor; ama, şimdi, bu Yüce Mahkemenin kararları
hem tartışılıyor hem görmezden geliniyor hem de bu memlekette, bu mahkemenin
kapatılması gibi söylemlerde bulunuyorlar. Ben, Sayın Denemeç'in, konuşmasında,
1960'lı yılları anlatırken, bu süreci de anlatmasını, bunu konuşurken de, bu
mahkemenin, bu kanun teklifinin öncesiyle ilgili verdiği kararı da söylemesini
beklerdim.
Sayın milletvekilleri,
milletvekili seçildikten sonra, burada hukukun üstünlüğüne ve Anayasaya sadakat
göstereceğimize yemin ettik ve bugün konuştuğumuz bu madde de, Anayasanın
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; TÜBİTAK Başkan ve 6 Bilim Kurulu üyesinin, bir defaya mahsus
olmak üzere, Başbakan tarafından atanmasını öngören kanun tasarısı, daha önce
iki defa Genel Kurulda ve komisyonda görüşüldü. TÜBİTAK'ın özerkliğine son
verecek olan bu düzenleme, önce Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Hükümet
düzenlemede ısrar edince, bu sefer de Anayasa Mahkemesi devreye girdi ve biraz
önce söylediğim gibi, yürürlüğü durdurdu.
Bu anayasal yargı süreci
işlerken, usulüne uygun bir şekilde, TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından kurum
başkanlığına tekrar atanması için Başbakanlığa önerilen eski TÜBİTAK Başkanı
Prof. Dr. Namık Kemal Pak'ın yürüttüğü idarî yargı süreci de işlemiştir.
Bu kanun teklifiyle
kurumun adı değiştirildiği için, hem Anayasa Mahkemesi tarafından hem de Ankara
İdare Mahkemesi tarafından verilen kararlar, etkisiz ve yetkisiz kılınmak
istenmektedir.
Hukuk devleti ilkesinin
teminatı, mahkeme kararlarının herkes ve tüm kurumlar için bağlayıcı olmasıdır.
Mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması, temel hak ve hürriyetlerin
güvence altına alındığı rejimlerin en temel belirleyici özelliğidir. Bizim
Anayasamız ve ilgili kanunlarımız, mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin
uygulanmasını emretmektedir. Bu, idarî yargının 28 inci maddesinde de -zamanınızı almayayım- açık seçik ifade
edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Namık Kemal Pak, Ankara 1. İdare Mahkemesine dava açıyor; kazanıyor. Ne zaman;
15.4.2004 tarihinde davayı açıyor ve 2.6.2004 tarihinde, Başbakanlık, bölge
idare mahkemesine itiraz davası açıyor ve kaybediyor.
Sayın Meclis Başkanımızın
da buyurduğu gibi, Türk Milleti adına buradayız, mahkeme de Türk Milleti adına
karar veriyor ve bu kararda, hüküm veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi diyor ki:
"İşin gereği görüşülüp düşünüldü: Dava dosyasında mevcut bilgi ve
belgelere göre, mahkemece yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilen
kararda yasaya aykırılık bulunmadığından, itiraz isteminin 2577 sayılı İdarî
Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca reddine."
Hukuk nerede?! Hukuk, bir
yıldır TÜBİTAK'ın başında, hiçbir hukukî dayanağı olmadan, hukuk üstüne yemin
eden bizlerin yok saydığı bir TÜBİTAK'ta vekâleten bir idare var ve bunun
hiçbir hukukî dayanağı yoktur.
Burada arkadaşlarımın
konuşmasından, sanki, biz, bilime karşıyız, TÜBİTAK'ın yapılanmasına karşıyız,
daha iyi işler üretmesine karşıymışız gibi laflar ediliyor. Bunu, ciddî
anlamda, samimiyetsiz ve sadece ve sadece laf olsun diye söylenmiş sözler
olarak düşünüyorum. Yani, hukuk yok sayılmıştır ve suç işlenmiştir değerli arkadaşlarım.
Sadece burada
bir oyun oynanıyor
arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi
"teknik" kelimesinin
-Sayın Yakup Kepenek kökünü de açıkladı- "teknolojik" olarak
değiştirilmesi. Bir kurumun kimliğini değiştireceğiz. Bulunan arkadaşlarımızı,
tekrar, orada, bir yasa olarak onlara zemin açmak...
Geçen, Merkez Hakem
Kurulu yönetimiyle ilgili meselede de aynı şeyi yaşadık. Bunlardan ülke insanı
bıktı, ülke insanı usandı; yani, çevire çevire yasaları deliye çevirdik! Kâğıt üzerindeki kanunun, hukukun kimliğini
yok sayarak ülkeyi idare edemeyiz değerli arkadaşlarım.
İktidara gelindiğinden
beri, bütün anlamlarıyla, kurumlarla ve toplumla, toplumun dinamikleriyle...
Ki, kendiniz de söylüyorsunuz, yüzde 70 oy alan bir belediye başkanınız diyor
ki: "Doğrudur, işsizliği azaltamadık ve kurumlarla da uyum
sağlayamadık." Berhan Şimşek olarak ben söylemiyorum, kendi arkadaşlarınız
söylüyor. Bizim de burada arz etmeye çalıştığımız; bu ülkeye, hep beraber
hizmet için geldiysek, yapılabilecek değerlendirmeleri, tahlilleri, yapılanmaları,
ülke halkına yakışır şekilde yapalım diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bunu, TÜBİTAK'ın özerkliğine son vermek olarak arkadaşlarımız söylüyor. Doğru;
doğruluğu da şuradan kaynaklanıyor; yani, kendine göre bir yapılanma...
Buradan, ben, kalkıp şunu söylemekten, gerçekten ar ederim: Burada ayrılan,
ar-ge için veya vesileler için paraları şuraya buraya çarçur edilecektir
diye... Fakat, çok ilginçtir, Sayın Reha Beyin söylediğinin, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi öğretim üyeleri buna karşı, Marmara Üniversitesi karşı... Kime, ne
kadar, fonlar için, projeler için para öderseniz ödeyin; acaba bu insanlar, bu
öğretim üyeleri, akademisyenler, akıllarını peynir ekmekle mi yediler; bu
projelerine katkı sunulmasına rağmen, hâlâ neden karşılar; bir de bunları düşünmek
gerekir diye, sizlerin takdirinize bırakıyorum.
Yani, değerli arkadaşlar,
işin en acı tarafı, bana göre, Türkiye'de yıllardan beri, hukuku
siyasallaştırdılar; maalesef, inançları siyasallaştırdılar ve şimdi,
arkadaşlarım dile getirdi, bu yasanın, bilimi siyasallaştırmadığını söyleyebilme
imkânımız var mı?! Yasanın, bilimin kendi özgürlüğü, kendi özgünlüğü ve hatta,
bazen -biraz önce statükodan bahsetti arkadaşlar- o statükoyu savunma adına,
siyaseti bilimin içine sokabilirsiniz. Bilim, siyasetçiden de, bilim, düşünülebilecek
en derin noktalara kadar, bazen toplumun da hayır dediği konuları araştırma,
inceleme hakkına sahiptir. Siyasallaştırdığımız zaman -ki, hele hele
Türkiye'deki siyasetin yapısını biliyoruz; bu koltuklar ne sizin için baki ne
bizim için baki; yarın siz gidersiniz, bir başkaları gelir- siyaseti kattığınız
zaman bilimin içerisine, bu bilimin, gerçek anlamda ülkeye faydalı
olabileceğini düşünebilir miyiz arkadaşlar?!
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, arkadaşlarımın konuşmalarının içerisinde geçen bazı sözcükler
vardı. Özellikle, Sayın Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa Bey dedi ki: "Ne
yaptınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne yaptınız?! Bilim için ne
yaptınız?!"
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hayır... Lütfen...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Buna benzer... Bakarız tutanaklardan; pekala...
Cumhuriyet Halk Partisi
döneminde ne oldu, geçmiş hükümetler döneminde ne oldu... Bakın...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hayır... Ben, asla öyle bir şey söylemedim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Pekala, düzelteyim ve ben size, o halde, bilgilerimi arz edeyim.
1940'lı yılların başında,
bu ülke uçak yapıyordu; hepiniz biliyorsunuz ve 1950'de...
EYÜP FATSA (Ordu) - Uçak
yapanlar sonra da intihar etti; intihar ettirdiniz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Türkiye'nin, 1950 ile beraber Amerika'ya teslim edilmesiyle, montaj sanayiinde
kalmıştır. 1950'den beri -bu kürsüde bunu ikinci kez söylüyorum- bu ülkeyi idare
edenler, merkez sağ hükümetlerdir; yani, sizin daha önceki ağacınızın köküdür.
Eğer, 1950'den beri bu ülkede bilime yatırım yapılmıyorsa, montaj sanayiiyle
ABD'nin güdümü altında kalıyorsa, bu ülkenin buralara gelmesine ve bugün burada
demokrasiyi hep beraber içselleştirerek, cumhuriyeti koruyarak -ki, bizim
dedelerimiz bunun mücadelesini vermiştir- geçmişe laf etmenin kimsenin hakkı
olduğunu sanmıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce de söylediğim gibi, bazı arkadaşlarımız "ideolojik ve grup
asabiyeti anlayışıyla" diyor. Bu yasanın gelişi ideolojik ve grup
asabiyetiyledir; doğrudur; burada bir hatip söyledi bizim tavrımız olarak. Biz,
bilimin önünde duralım demiyoruz. Bilimi, daha anlaşılır, daha bu ülkenin,
bölgenin, dünyanın şartlarına, imkânlarına sunalım diye söylüyoruz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, o gün konuşmamda da söyledim; keser döner, sap döner; gün gelir,
hesap döner; Türkiye seçmeninin dörtte 1'inin oyuyla buraya geldiniz, oy
kullanan seçmenin üçte 1'inin oyuyla geldiniz. Doğru mu efendim; doğru. (AK
Parti sıralarından "siz kaç kişiyle geldiniz" sesleri)
Pekala... Biz iktidar
değiliz, muhalefetiz; biz iktidar değiliz, muhalefetiz.
Bakın arkadaşlar, bir
partinin en önemli olayı şudur: Oy aldıkları kadar, yani, oy verenler kadar oy
vermeyenlerin de rızasını almaktır. Eğer, bir parti, iktidar olduktan sonra, oy
verenlerin oyunun ötesinde ülke halkının rızasını almıyorsa sadece hükümet
olur, iktidar olamaz ve ikibuçuk yıllık süreçte, görüyorum ki, hükümetsiniz;
ama, iktidar değilsiniz, iktidar olamadınız. Gelen yasaları temcit pilavı gibi
getiriyoruz, Anayasa Mahkemesinden dönüyor; uygulamada problem çıkıyor veya onu
beğenmedik, başka birine göre bir kanun çıkaralım diye buralara getiriyoruz.
Değerli arkadaşlar,
başında da söylediğim gibi, acı olan şudur: Bu ülkede, bundan önceki süreçler
içerisinde, hukuku da inançları da siyasallaştırdılar ve kimseye faydası
olmadı. Bu ülke zaman kaybetti, bu ülke insanı aş kaybetti, iş kaybetti ve
geleceğini kaybetti.
Bir noktada bir şey daha
ifade etmek istiyorum. Sayın Recep Garip arkadaşım da dünkü konuşmasında, cuma
günkü konuşmasında TÜBİTAK'ın bundan önceki kurulları içerisinde soyisim
benzerlikleri çokmuş. Sanıyorum ki, şu anda, TÜBİTAK vekâlet Başkanıyla eşinin
soyismi de benziyor.
Bu anlamda, değerli
arkadaşlar, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına sokalım. Hepimizin amacının,
iyi niyetle bu ülkeyi idare etmek olduğunu ben biliyorum; ama, bu niyet ile
gerçek arasında mesafe vardır. Niyetlenen kişiler ile mesafeyi yakalayacak
kişiler ve anlayışlar içerisinde fark vardır.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şimşek.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; saygılar sunuyorum.
Cuma günü görüşmüş
olduğumuz TÜBİTAK yasasını görüşmeye devam ediyoruz. Özellikle, biraz önce
Berhan Şimşek'in son cümleleriyle girmek istiyorum.
Ben, geçen hafta cuma
günkü konuşmamda ifadelendirdim; doğrudur; isim vermek istemedim; eğer isim
verilmesi gerekirse, 7 tane soyadı aynı olan isimler TÜBİTAK'ta vardır.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Fark etmiyor; şimdi de 2 var Sayın Garip.
RECEP GARİP (Devamla) -
Sayın Berhan Şimşek, ben, sizi dinledim ve ses çıkarmadan. Lütfen...
Ve yine, başkan ve eşinin
de aynı kurumda çalıştığını isim olarak burada görmek mümkün; bunlar kayıtlarda
mevcut.
Biraz önce, ifadelerde,
Anadolu insanı yüreğiyle çok iyi görmekte ve bilmektedir ki, iktidar kimdir, muktedir
olan kimdir; bunu, Anadolu halkının, Anadolu yüreğinin çok ciddî noktada
onayladığını hep birlikte görüyoruz. Anadolu'ya gidişlerimizde Anadolu
insanının çok ciddî noktada kucak açtığını görmeye devam ediyoruz. Bütün
anketler, bütün çalışmalar da bunu göstermektedir. İkibuçuk yıllık dönem
içerisinde, Türkiye şantiye haline gelmiş olan bir ülkedir.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Allah allah!.. Hangi Türkiye?!
RECEP GARİP (Devamla) -
Ben, TÜBİTAK konusuna girmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, insan
bilimin ışığında aydınlanıyor, bilimle ilerliyoruz. Bilim olmadan aydınlanmak
ve ilerlemek mümkün değildir. Biz de bilimle aydınlanmamız gerekiyor. Bunun
için, TÜBİTAK gibi bir kurumun 1963 yılından bu yana, kırkiki yıllık süreci
içerisinde gelmiş olduğu nokta, her birimiz tarafından bilinen, görünen bir
gerçeği bize yansıtıyor. İstedik ki daha evrensel olsun, istedik ki bütün
dünyanın gelmiş olduğu stratejik noktada, teknolojik noktada ülkemiz de bu
stratejiye ulaşsın, bu teknolojiyi kullansın; istedik ki, biz, bu teknolojik
yapıya bizatihî kendi bilim adamlarımızla kendimiz ulaşarak, uğraşarak buralara
oturalım, buraları yapılandıralım.
Bütün bunlardan yola
çıktığımızda görüyoruz ki, 497 ve 498 sayılı Kanunları TÜBA kurulmuş ve buranın
kuruluşlarında, eski Başbakanlardan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal
İnönü, Bakanlardan Hikmet Çetin, Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay, Fikri Sağlar ve
aramızda halen devam eden Abdülkadir Ateş gibi kişilerin de imzaları
bulunmaktadır.
TÜBİTAK'ın geçmişine
şöyle dönüp bakıldığı zaman bütün bunların hepsini görmek mümkün. Dolayısıyla,
burada herhangi bir kurumun, herhangi bir devlete ait olan bir merkezin ele
geçirilmesi söz konusu değil. Özellikle cuma günü ve bugünkü ifadelerde sürekli
birtakım şeylerden bahsediliyor, ele geçirilmekten bahsediliyor. Kim, nereyi,
nasıl ele geçiriyor, bunu anlamakta zorlandığımı belirtmek istiyorum. Eğer bu
ülkenin bütün mal varlığı bu ülkeye aitse, Türk Ulusunun kurumlarıysa, hepimiz
Türk vatandaşıyız ve bize ait olan kurumlardır. Ne zaman bir eğitimden
bahsedecek olsak, ne zaman herhangi bir şekilde bütün insanlığı, bütün Türk
Ulusunu ilgilendiren bir konudan bahsedecek olsak, bir şekilde, alelacele
getirilmiş birtakım yasal düzenlemelerden bahsedildiği söyleniyor. Oysa, bütün
bunların hepsi, uzun, aylarca çalışılan, komisyonlarda incelenen ve bizlere
gelen problemlerdir ve konulardır
Dünyaya kapalı olamayız.
Dünyaya bütün kapılarımızı açtığımız gibi, bilim insanlarını da dünyaya
taşımakta mecburuz ve buna muhtacız. Dolayısıyla, TÜBİTAK gibi bir kurumda
bilim adamlarımızın, evrensel, bütün insanlığa katkıda bulunabilecek bir yapıya
doğru ulaşması ve bu konuda çalışmaların yoğunlaştırılması gerektiğini
düşünüyorum. Stratejik alanlarda, bilimsel gelişmelerde hem kendi coğrafyamıza
hem dünya insanlığına mutlaka katkıda bulunabilecek ilim öncüleri, uzun asırlar
önce, nasıl ki, bizim ülkemizin geçmişinde varsa, bugün de olacak, yarın da
olmaya devam edecek. Bunun için, TÜBİTAK'ın genişlemesi gerekiyor, TÜBİTAK'taki
yanlış yapının mutlak surette düzeltilerek evrensel kılınması gerekiyor.
Bilimin ışığında
ilerlediğimizi kaydettik. Türk Halkından hiçbir şeyi kaçırma hakkına hiç kimse
sahip değil. AK Parti İktidarı da hiçbir şeyi gizli ve kapalı olarak yapmıyor;
bilakis, halkın gözünün içine baka baka ifadelendirerek yolumuza devam
ediyoruz. Anadolu insanının yüreği bu konuda son derece AK Partiyle bütünleşmiş
olarak, yolumuza devam etmeye devam ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, her
türlü bilimsel ve teknolojik araştırmaların yapılmasında öncelik edeceği gibi,
TÜBİTAK, bizzat bu araştırmaların sonuç itibariyle hayata geçirilmesi konusunda
gerek kamu ve gerekse özel sektör eliyle bu planlama ve koordinasyonu
gerçekleştirecektir mutlaka. Bu konuda yetkili bir tek merciin olması,
projelerin hazırlanması ve uygulanmasında ulusal öncelikler konusunda ivedi
olmak mecburiyetindeyiz.
Dolayısıyla, fen
liselerinde, anadolu liselerinde bilimsel araştırma yapmak için beyinlerini
patlatan, ilköğretimden bu yana devam eden yavrularımızın, ilim adamı
olabilecek hüviyete sahip olan genç yavrularımızın elinden tutabilecek olan kurum
TÜBİTAK'tır ve bilim adamlarımızdır. Elbette ki, buradaki evrensel bakış,
mutlaka yerine oturtulmalıdır. Bilim Kurulunun çalışmalarının kesintiye
uğramaması gerekiyor, mutlaka verimliliğin artırılması gerekiyor. Bu nedenle,
bu maddelerin düzenlenmesinde yarar görmekteyiz.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Garip.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, almış olduğumuz karar gereğince, çalışma saatimizin bitmesine
dakikalar kalmıştır. Sisteme soru cevap için girmiş olan arkadaşlarımızın
isimlerini arkadaşlarımız tespit ettiler; yarın, o arkadaşlarımıza soru sorma
hakkını tanıyacağız.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Mayıs 2005 Çarşamba
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.58