BIM 2 2 2005-05-30T14:30:00Z 2005-05-30T14:30:00Z 60 38761 220943 TBMM 1841 441 271333 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 83

 

93 üncü Birleşim

3 Mayıs 2005 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.-  Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Ordu'daki arıcılık sektörü ile bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Türk Dil Bayramı ile Yunus Emre Haftası münasebetiyle dilin ve kültürün toplum için önemine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, buğday hasadı öncesi yaşanan pazarlama sorunları ile bu konuda yapılması gereken çalışmalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 5333 sayılı Kanunun bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/814)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirme süreci konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, konuşmasında, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, Başbakanlık binasının bakım ve onarım ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5328)

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, kamu proje stokundaki projelerin sektörlere göre dağılımına ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5330)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, dört kişilik bir ailenin geçimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5333)

4.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, İdidaa adlı bahis oyunundan Tanıtma Fonuna aktarılan miktara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5334)

5.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, AB Komisyonu Alt Komite toplantılarında, Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarının imzaladığı raporlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5336)

6.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Türk Metal İş Sendikası Genel Başkanının malvarlığı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5374)

*Ek cevap

7.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Basın İlan Kurumunun malî durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5412)

8.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Basın İlan Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5413)

9.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birliğine bağlı esnafın kredi borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5416)

*Ek cevap

10.- Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un, Basın İlan Kurumunca yapılan ödemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5418)

11.- Elazığ Milletvekili Abdulbaki TÜRKOĞLU'nun, din değiştirenlerin sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5433)

12.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, hırsızlık ve gasp olaylarının önlenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5434)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir belediye başkanının görevine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5436)

14.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, İçişleri Bakanlığı planlama uzman yardımcılarının maaşlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5438)

15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Orhaneli Termik Santralının çevreye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5445)

16.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Meram Ekspres Trenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5450)

17.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bankaları denetleyen dış denetim kuruluşlarına ve TMSF kapsamına alınan ticarî mevduata ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5455)

18.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Türkiye'ye hatalı gönderilen Wolkswagen marka araçlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5456)

19.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/5477)

20.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Ulus Tarihî ve Kültürel Kentsel Dönüşüm Projesi kararına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5481)

21.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, SSK emekli aylıklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5492)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır İlçesinde dövülen bir gazeteciye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5504)

23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, zehirli atıkların zeytin ağaçlarına verdiği zarara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5512)

24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, zeytin üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin insan sağlığına etkilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5514)

25.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir siyasî parti il başkanının basın açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5528)

26.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, gazetecilerle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5530)

27.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, gezileriyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5531)

28.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5563)

29- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, bir siyasî parti il başkanının basına verdiği bazı demeçlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5585)

30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5599)

31.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, devredilen SSK'ya ait sağlık tesislerinin ilaç ve diğer giderlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/5625)

32.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, işkenceyi önlemek için yapılan idarî düzenlemelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5636)

33.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, posta dağıtıcılarına yıpranma tazminatı ödenmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5650)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak altı oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları ve 25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851),

6 ncı sırasında bulunan, Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/426) (S. Sayısı: 877) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 1 inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü; birleşime verilen aradan sonra,

7 nci sırasında bulunan,Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısının (1/846) (S. Sayısı: 646) görüşmeleri,

İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Adana Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

3 üncü sırasında bulunan, 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun (1/1009) (S.Sayısı:876) görüşmelerini müteakiben;

4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı, (1/842) (S. Sayısı: 796),

5 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti (1/972) (S. Sayısı: 854),

Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

3 Mayıs 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.53'te son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Yaşar Tüzün

Bayram Özçelik

 

Bilecik

Burdur

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

No.: 127

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Mayıs 2005 Pazartesi

Raporlar

1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in  Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/213) (S. Sayısı: 496) (Dağıtma tarihi: 2.5.2005) (GÜNDEME)

2.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1001) (S. Sayısı: 887) (Dağıtma tarihi: 2.5.2005) (GÜNDEME)

 

No.: 128

3 Mayıs 2005 Salı 

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1020) (Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

2.- WIPO İcralar ve Fonogramlar Andlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/1021) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

3.- İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Değiştirilmesine İlişkin 14 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1022) (Anayasa; Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1023) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

5.- Hava İş Kanunu Tasarısı (1/1024) (Adalet; Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2005)

Teklifler

1.- Nevşehir Milletvekilleri Mehmet Elkatmış ile Osman Seyfi'nin; Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/447) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir ile 9 Milletvekilinin; Mülga 2613 ve 766 Sayılı Kanunlarla Hazine Adına Tescil Edilen Miktar Fazlalıklarının İlgililerine Devrine Dair Kanun Teklifi (2/448) (Adalet; Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

3.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir ile 8 Milletvekilinin; 4071 Sayılı 3 Mart 1340  (1924) Tarihli ve 431 Sayılı Kanunla Hazineye Kalan Taşınmaz Mallardan Bazılarının Zilyedlerine Devri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/449) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/450) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)

5.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/451) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:3.05.2005)

6.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/452) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)

7.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/453) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2005)

8.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy ile 7 Milletvekilinin; Jeotermal Enerji Kaynakları ve Mineralli Sular Kanunu Teklifi (2/454) (Adalet; İçişleri; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)

9.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/455) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)

10.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın; 17.7.1964 Tarih ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/456) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)

11.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın; Sosyal Güvenlik ve Prim Barışı Kanunu Teklifi (2/457) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)

12.- Adana Milletvekili Kemal Sağ ile 22 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük Değişikliği Teklifi (2/458) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2005)

13.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın; 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/459) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.4.2005)

14.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in; İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/460) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2005)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Cumhuriyet  Halk  Partisi  Grubu Adına, Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL, İstanbul Milletvekili Ali TOPUZ ve Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.'nin özelleştirilme süreci konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi. (8/21) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.5.2005)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yabancı misyon temsilcilerinin milletvekilleriyle görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5359)

2.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, ABD'de hazırlanan 2004 Dünya İnsan Hakları Raporundaki bazı ifadelere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5360)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ABD tarafından güneydoğu illerinde uygulanan kadın lider yetiştirmeye yönelik bir eğitim programına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5362)

4.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, Su Dünyası adlı dergiye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5363)

5.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın, altın rezervi kapasitesine ve ithal edilen altın miktarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5364)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye-Yunanistan Deniz Geçişi Doğalgaz Boru Hattı Projesinin iptal edilme nedenine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5365)

7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5366)

8.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Alpagut-Dodurga linyitlerini işleten firma ile TKİ Yönetim Kurulu arasında şartname dışı uygulamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5367)

9.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, TKİ'nin bazı firmalarla yaptığı sözleşmeye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5368)

10.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, Tunceli'de "Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi"nin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5370)

11.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, İddaa adlı bahis oyunundan 2004 yılında tahsil edilen damga vergisi miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5383)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

3 Mayıs 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlık Divanına göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Ordu İlinde arıcılık ve arıcılığın sorunları hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.

Sayın Tandoğdu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Ordu'daki arıcılık sektörü ile bal üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ordu İlindeki bal üretimiyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Arıcılık, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de son yıllarda giderek gelişme gösteren ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan önemli bir sektör  haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün, yani, FAO'nun, 2003 yılı verilerine göre, kovan sayısı bakımından Türkiye, Çin'den sonra 2 nci sırada; bal üretimi bakımından ise, Çin, Arjantin ve ABD'den sonra 4 üncü sırada yer almaktadır. Bütün ülkemizde, Türkiye'de, 50 000 ailenin geçimini  arıcılıkla sağladığı  tespit edilmiştir, 50 000 ailenin geçimi aracılıkla sağlanmaktadır. Türkiye'nin yıllık bal üretimi de  70 000 ton kadardır. Türkiye ekonomisine katkısı da, 6-7 katrilyon TL'dir. Ayrıca,  arıcılık, 200 000 kişiye de iş sahası, iş  imkânı vermekte ve istihdam sağlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, arıcılık, Ordu İlinde fındıktan sonra en önemli geçim kaynaklarından biridir. Ordu'nun her ilçesinde arıcılık  yapılmaktadır. Ordu İlimiz, Türkiye arıcılığının yüzde 10'una sahip olup, bal üretiminin de yüzde 15'ini elinde tutmaktadır. Ordu'da 2003 yılında 8 600 ton bal üretimi gerçekleşmiş ve bal üretiminden elde edilen gelir de -44,1 trilyon lira-  Ordu İline dağılmış   durumdadır. 2004 yılında ise, 10 200 ton bal ve 340 ton da balmumu elde edilmiş ve yaklaşık 60 trilyon lira para Ordu'nun ilçelerinde dağıtılmıştır. Ordu İli genelinde 7 600 arıcı bulunmakta ve yaklaşık 10 000 ilâ 20 000 aile geçimini arıcılıktan sağlamaktadır.

Ayrıca, 7 000'in üzerinde de, gene, gezginci arıcı  Ordu Vilayetinde yetişmiş ve yaşamaktadır. Bu gezginci arıcılık... 1955 yılında ilk defa tarım ürünlerinde kullanılan ilaçlamanın, fındığa kullanılan ilaçlamanın arıya verdiği zarar tespit edilmiş, kovanlarda meydana getirdiği ölüm oranları tespit edilmiş, bunun üzerine, Ordulular, arıcılıkta doğuya ve güneydoğuya doğru, mevsimlerinde göçe başlamıştır. Doğudaki ve güneydoğudaki arıcılığı da, bu şekilde, Ordulular öğretmiştir. Ordulunun arıcılıktaki payı halen devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, ilimizde ve ülkemizde arıcılık bu kadar önemli bir paya sahip olmasına karşılık, arıcılıkla geçinen çiftçimizin birçok sorunu vardır. Özellikle son dönemde yaşanan sahte bal krizi, ihracatçımızı ve arıcımızı zor durumda bırakmaktadır.

Sayın milletvekilleri, sahte bal nasıl yapılıyor; bu konuya, burada, biraz, açık bir şekilde değinmek istiyorum: Kilosu 25 milyar lira olan bal esansı ABD'den ithal edilir, Çin'den de mısır şurubu enzimi getirilir; bunların karışımından elde edilen ticarî glikoz, allanır pullanır, iç ve dış piyasada satılır!

Peki, bunu kimler yapıyor? Size bir örnek vermem gerekirse -duyumlarım ve araştırmalarım neticesinde- Bursa'da bulunan Amerikan-İsrail ortaklığı olan ve mısır şurubu üreten bir şirket var. Yine, kulağıma gelen söylentilere göre, bu firma mısır şurubunu yapıyor, bal esansıyla karıştırıyor, doğal bal diye piyasaya sürüyor; süzme bal adı altında, süzme bal şeklinde, sahte bal olarak piyasaya sürüyor. Eğer söylentiler doğruysa, bu şirketin bir an önce damarına girilmesini istiyorum. Damarına acilen girilmesi gereken şirketlerden biri de, Bursa'dadır. Lütfen, hükümete sesleniyorum; bunun damarına girelim ve bu sahtekârlığı, bu ahlaksızlığı, bu hırsızlığı... Ve mağdur olan bu bal üreticisinin hakkını arayalım. Hiç olmazsa, elinizde de, damara girdik diye, çok güzel somut bir belge olarak, gelecek seçimlerde kullanacağınız bir belge olmuş olur. Bunu, hassaten, hükümetten rica ediyorum. Benim bölgemde mağdur olan bal üreticilerinin bu sahte baldan kurtuluş şekli ancak bu yöntemle olacaktır.

Sayın milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum... Müsaadenizle...

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 5 Nisan 2005'te, Tarım Bakanlığı, Ankara Gölbaşı'nda, tüm ülkenin, arıcılar birliği ile ihracatçılar firmasını birleştirerek, bir toplantı yapmış. Burada, bazı firmalar ticarî glikoz ihraç ettiklerini itiraf eder duruma gelmişlerdir ve Bakanlık, 320 marketten, gıdacıların bu itirafları üzerine, balları toplatmış, 180 tanesinin tahlilini yaptırmış ve bu 180 tahlilin içerisinden, maalesef, 89 tanesinin hiçbirinde bal içeriği olmadığı tespit edilmiştir. Bakanlık firmalara gerekli cezaları vermiştir. Tarım Bakanının bu konudaki hassasiyetinden dolayı çok teşekkür ediyorum kendilerine ve çözümün halli için de mücadele verdiğini görüyorum; fakat, bu çözümün yüzeysel değil, kökten halledilmesi gerektiğini de, benim üreticilerim ve ben, Bakanlığıma duyurmak zorundayız.

Sayın milletvekilleri, balla ilgili, Türkiye'de tek olan Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım; çok önemli.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tandoğdu.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 1995'te, 87 dönümlük arazi üzerinde Arıcılık Araştırma Enstitüsü kurulmuş -Bakan Refaiddin Şahin zamanında bölgeye yapılan en güzel hizmetlerden biridir, kendilerine burada da teşekkür ediyorum- ancak, Enstitüden yeterince yararlanamıyoruz. Enstitüde bulunan Arı Hastalıkları ve Arı Ürünleri Laboratuvarının cihazlarında büyük ölçüde eksiklikler mevcuttur. Bunların içerisinden en önemlisi de karbon-13 cihazının bu enstitüde olmaması; balın kalitesini ve içeriğini ortaya çıkaracak olan bu cihazın olmaması nedeniyle, balları, tetkik ve tahlil için bu sefer İzmir'e göndermek zorunda kalıyoruz. Bu arada arıcılarımız ve balcılarımız çok mağdur durumdadır. Bu karbon-13 cihazının maliyeti -Sayın Bakanıma buradan duyurmak istiyorum- sadece 200 milyar lira. Eğer, 200 milyar liralık bu cihaz Arı Enstitüsüne gönderilirse, çok büyük yanlışlıkların, hataların ortaya çıkarılmasında katkısı olacağı düşüncesindeyiz.

Arı yetiştirmek, arıcı yetiştirmek babadan oğula geçen bir sistemde... Halbuki biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan, bağlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, cümlenizi tamamladığınızdan bu yana 2 dakika geçti.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Çok özür diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Ordulu hemşerilerimin devletten, yani, Tarım Bakanından istekleri şunlardır; onu bir sıralamak istiyorum: Ziraat Bankasındaki kredi zorluklarının ortadan kaldırılması ve her arıcıya hak ettiği kredinin verilmesini istiyorum. Arıcılarımıza petek bal için teşvik priminin verilmesi çok önemlidir. Teşvikler daha evvel verilmiştir; fakat, maalesef, süzme bala verilmiştir, petek bala verilmemiştir.

Diğer bir sorun ise, Ordu gezginci arıcılarının en büyük problemi, gittikleri yerleşim yerlerindeki, ilçelerdeki, köylerdeki yetkililerin gayri kanunî yollarla kendilerinden talep ettikleri teberrulardan yakınmaktadırlar. Bunların kanunî bir sisteme, kanunî bir teberrua döndürülmesini istiyorum.

Benim bölgemdeki arıcıların en büyük sıkıntıları bunlardan ibarettir.

Maalesef, konuşacaklarımı tamamlayamıyorum.

Bütün hemşerilerime ve sizlere saygılarımı sunuyor, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Gündemdışı ikinci söz, Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre Haftası münasebetiyle söz isteyen, Adana Milletvekili Recep Garip'e aittir. 

Sayın Garip, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Türk Dil Bayramı ile Yunus Emre Haftası münasebetiyle dilin ve kültürün toplum için önemine ilişkin gündemdışı konuşması

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dil, bir toplumun düşünce yapısının, kültürünün, tarihinin, eğilimlerinin, zevk, ıstırap ve hüzünlerinin aynasıdır; kültür ise, hayatın kalıbıdır. Bu kalıbın özü de dildir. Dil sosyal mirası nesilden nesile aktarır, sosyal gruplar birbirleriyle ilişkilerini dille kurarlar. Toplumlar "biz" şuuruna kendi anadilleriyle ulaşırlar, yaratıcılık anadille olur, insanlar rüyalarında bile anadilleriyle konuşurlar.

Ülkelerinin sınırlarını aşan dillerin, gittikleri yerlere kendi kültürünü taşıdığını, diğer ülkelerle kurduğu ekonomik, siyasî ve kültürel ilişkilere doğrudan etki ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu anlamda, dil varlık demektir; dil şuur demek, dil kültür demek, dil inanç, dil tarih demektir; dil estetik, anlayış, kavrayış, oluş demek, dil can demektir; dil devlet demektir.

Bu açıdan baktığımızda, dilin, sadece edebî ve felsefî bir mesele olmadığını, aynı zamanda siyasî bir yönünün de bulunduğunu pekala görmekteyiz.

Farklı nüanslar taşıyan kelimelerin atılarak tek bir kelimeyle ifade edilmeye çalışılması, dili, ancak fakirleştirir.

Dil, kimsenin tekelinde değildir. Kim dilden bir kelime çıkartabilir, yaşantı kelimesinin dile girmesiyle ömür veya hayat kelimesinin yok olduğunu hangimiz söyleyebiliriz. Bugün, Recaizade'yi, Tevfik Fikret'i çevirilerinden okuyoruz. Türkçe yazan Tevfik Fikret'i, şimdi, yine, Türkçeye çeviriyoruz. Umberto Eco'nun "Gülün Adı" romanını Fransızcasından su gibi okuyan biri, yanlış dil politikasının sonucu, bu romanın yeni Türkçeyle yapılan çevirisini okuyamaz hale gelmiştir. Bunları, ciddî noktada, dil politikası olarak, yeniden, bir kez daha, düşünmemiz gerekiyor.

Yine, Aytmatov'un mankurtlaşma hikâyesini hatırlamakta fayda var. Aytmatov "Gün Olur Asra Bedel" adlı romanında, tam da bizim hikâyemizi anlatmaktadır. Hikâyenin kahramanı Kolaman, beynindeki dil alanının boşaltılmasıyla hafızası yok edilen biridir. Hafızası yok edilen adam, efendisine tam bir itaatla hareket eden bir mankurt olur ve kendisini hasretle arayan öz anasını öldürür. Bu hikâye, maalesef, yakın tarihimize ışık tutmaktadır; yani, bu anlamda da dilin muhafazası, dilin entelektüel manada bütününe bakmakta yarar görmekteyiz.

Türkçe, yüz yüze geldiği bütün bu tehlikelere rağmen, güçlü bir dildir. Gücü, yüzyıllara varan bir tecrübeden gelmektedir. Zaman içerisinde oluşan sözcükleri, gramer kitapları, destanları, şiirleri, hikâyeleri, ebedî ve felsefî ürünleriyle insanlık tarihine silinmemek üzere isimlerini yazdırmışlardır.

Özetle, tüm bu saydığımız noktalarda, bir gel-git yaşanmaktadır. Türkçe, büyük bir medeniyetin ve devletin dilidir. Eğer, Türkçe, büyük bir dil olmasaydı, bugün, yüzlerce yıl önce yaşamış olan bir Yunus Emre'nin gönül terennümleri okunduğunda rahatça anlaşılamaz ve yedisinden yetmişine insanımızın damarlarındaki ses ve mana musikisini canlandıramazdı.

Yunus Emre, Anadolu'da 12 nci ve 13 üncü Yüzyılda yaşamış, bu toprakların yükselen sesi ve ruhu olmuştur. Sevgi ve kardeşlik duygularıyla yüklü bir medeniyetin öncülüğünü yapmıştır Yunus Emre. Savaşların ve içkargaşanın yoğun olduğu dönemlerde, karış karış Anadolu'yu dolaşarak insanları birlik ve beraberliğe, sevgiye ve barışa çağırmıştır Yunus.

Mısralarında sanat kaygısı olmadan, yaşadığı ve yüreğinde hissettiği duygularını kelimelerle ifadelendirmiş, halkın sesi ve yüreği olmuştur. Bu yönüyle, halk şiirimizin mihenk taşlarından birisidir Yunus Emre.

Kullandığı dilin sadeliği Anadolu insanımızın 7'den 70'e kullanmış olduğu o anadilimizdir; yani, bizim yüzyıllardır devam eden Türkçemizdir. Dolayısıyla, Yunus Emre'nin şiirlerinde kullanmış olduğu kelimeler tamamıyla yüzyıllardır bizim Türkçe düşündüğümüzü ve Türkçe olarak konuşmaya devam ettiğimizi anlatan çok önemli şiir metinleridir. Türkçeyle eserlerini yazmasından kaynaklı bize çok ciddî tarihsel doküman da ortaya koymaktadır. O dönemde şiirlerinde kullandığı Türkçe günümüz için de çok önemli bir kaynak olarak karşımızda durmaktadır. Şiirler, saf bir düşüncenin, içi sevgi ve aşkla dolu berrak bir kalbin taşıdığı önemli bir mesaj olmuş, Anadolu halkının gelecek yüzyıllarını şekillendirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Garip.

RECEP GARİP (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yunus Emre, dünya kültür ve medeniyet tarihinde önemli bir merhale olmuştur. Kültürümüzün en değerli yapıtaşlarındandır; çünkü, Yunus Emre, sadece yaşadığı devrin değil, çağımız ve gelecek yüzyılların da ışık kaynağıdır. Allah ve tüm yaratılmışları içine alan sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri dünya üzerinde insanlık var oldukça değerini korumaya devam edecektir.

Yunus, gerçekten bizi biz yapan, maddî ve manevî değerlerimizi ortaya koyan önemli bir şiir ustasıdır.

"Elif okudum ötürü

Pazar eyledim götürü

Yaratılanı sevdim

Yaradandan ötürü"

diyerek insan sevgisini dile getirmiştir. Yunus Emre'nin bu mısralarını okuduğumuzda, bugün tüm insanlığın buna ne kadar ihtiyacı olduğunu daha iyi anlamamız mümkün olabilecektir.

İşte, Yunus Emre, Allah'a özlemleri, aşkları ve insanı merkez alan sevgileriyle içi şefkat dolu bir yürek olmuştur Anadolu'da. Yunus Emre, her şeyden önce gönül insanıdır. Onun kaleminde can bulan düşünceler ve duygular, Müslüman Türk olmasının yanı sıra, tüm dünya insanlarının birleşebildiği bir üst zekâyı ve his dünyasını temsil eder durumdadır. Anadolu'daki bütün gezen insanların, bir bakıma, Yunus gibi düşündüğüne, Yunus gibi Anadolu'yu nakış nakış ördüğüne tanık olmaktayız.

Şiirlerinde kullandığı dil, bugünkü Türkçeyle bile rahatlıkla anlayabileceğimiz tarzda yazılmıştır. Yunus'un anlaşılmasında ve günümüze kadar yaşatılmasında önemli bir faktördür bu. Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden, Türk dili ve edebiyatının en büyük şairlerinden birisidir kuşkusuz Yunus Emre.

Arayış içerisinde olan insanın görmesi gereken şey, yaratılan her şeydir; dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, yeryüzü, gökyüzü, bulut, deniz, yağmur, güneş, sevilen her şey, çiçek ve tabiatta bulunan her şeyin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, lütfen, istirham edeyim, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

...sonsuz sevgiliye, yani, Allah'a hasretini anlattığını ve her taşın, her bitkinin Yaradana hamdüsena ettiğini biliyoruz.

Hâsılı, Yunus Emre, içinde taşıdığı Allah ve Peygamber ve insan sevgisiyle, hem yaşadığı döneme hem de gelecekteki kuşaklara seslenmiş oluyor:

"Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil" der Yunus.

"Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm" diye ekler ve bütün Anadolu insanını Yunus olmaya çağırır.

Canlar canını bulunca da,

"Canlar canını buldum bu canım yağma olsun

Assı ziyandan geçtim dükkânım yağma olsun" diyerek, Anadolu'ya tekrar seslenir.

"Ben yürürem yane yane/Aşk boyadı beni kane

Ne akilem ne divane/Gel gör beni aşk neyledi.

Gâh eserem yeller gibi/Gâh tozaram yollar gibi,

Gâh akaram seller gibi/Gel gör beni aşk neyledi" cümleleriyle, mısralarıyla bitiriyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, buğday hasadı pazarlama sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'e aittir.

Sayın Uzdil, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, buğday hasadı öncesi yaşanan pazarlama sorunları ile bu konuda yapılması gereken çalışmalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, öncelikle, size teşekkür ediyorum, bana bu konuşma olanağını yarattığınız için.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, buğday hasadı öncesi,  pazarlama sorunları hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Buğday hasadı da nereden çıktı diyebilir bazı arkadaşlarımız; çünkü, Ankara'nın dışına çıktığımızda, toprak daha yeni yeşermekte; ama, değerli arkadaşlarım, Çukurova'da, mayıs ayında, şu anda buğday başaklandı, hatta süt olum devresine girdi. Mayıs ayının sonunda buğday hasadı başlayacak sevgili arkadaşlarım.

Hasat, çiftçinin alınterinin karşılığı, sevgili arkadaşlarım, bir yıllık ümidi. Eskiden hasat bayramları yapardık. Tahmin ederim sizler de biliyorsunuz. Ancak, son zamanlarda, hasat zamanı yaklaştığında, bu yıl olduğu gibi, bir belirsizlik, bir endişe başlar çiftçimizde. Nasıl endişe etmesin; şöyle bir düşünelim; biz, tarım ülkesiyiz, bir yılda 1 000 000 ton buğday ithal ediyoruz. Amerikasından tutun, Kanadasından, Ukraynasından, Arjantinine kadar.

Değerli arkadaşlarım, ithal ettiğimiz buğdayın ton fiyatı 208 - 210 dolar civarında. Bir şey olduğu zaman bize derler ki "hemen ithal edin, dünya piyasası şu!"

Değerli arkadaşlarım, ürünlerin, dünya piyasasında, fiyatı belirlenirken, lütfen, girdilerin fiyatını da unutmamasını diliyorum hükümetimizden. Bizdeki en son duruma bir bakalım: Geçen sene Toprak Mahsulleri Ofisi 352 000 lira fiyat koydu ekmeklik buğdaya. Peki, şu anda ekmeklik buğdayın ülkemizde serbest piyasada, fiyatı ne? Ben size hemen söyleyeyim: 310 000, en kalitelisi 320 000 lira civarında.

Arkadaşlar, hasat yaklaştığı zaman buğday fiyatları artar sözde; ama, maalesef, bu sene aşağılarda. O zaman, hasat başladığında buğday 300 000 liraya kadar düşecektir.

Peki, girdi fiyatları ne oldu sevgili arkadaşlarım bir yılda?.. Girdi fiyatlarına bir baktığımızda; bir yıl önce mayıs ayında mazot 1 400 000 lira, şu anda 1 800 000- 1 900 000 lira.

Değerli arkadaşlarım, üre gübresinin kilogramı bir yıl önce 300 000 lira, şu an 520 000 lira. Daha fazla rakamlarla sizi sıkmak istemiyorum

Devlet ne için var; devlet, vatandaşımız için var, halkımız için var, yurttaşımız için var. Bu fiyatlar artarken bu hükümet buradaydı, yarın buğday fiyatları belirlenirken, serbest piyasa, devlet bu işe karışmıyor deme hakkı olmadığını da burada belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Şu anda, hasadın ilk başlangıç yeri olan Çukurova'da Toprak Mahsulleri Ofisinin depoları mısır dolu sevgili arkadaşlarım. Hükümetin bir an önce, buğday hasadıyla ilgili, buğday alımıyla ilgili çiftçilerin yardımına koşması için hazırlık yapması gerekir, buğday depolarını boşaltması gerekir; o bölgeye diğer bölgelerden geçici personel göndermesi gerekir, fiyatı açıklaması gerekir sevgili arkadaşlarım. Biz istikrarı sağlamaya çalışıyoruz, fiyat açıklamayacağız derlerse ben de şunu söylüyorum: Geçen seneki fiyatı düşünsünler, girdi fiyatlarındaki artışı da düşünsünler, serbest piyasada oluşacak fiyattan sonra, hemen, hiç olmazsa, fiyat açıklasınlar diye düşünüyorum. Bu konuda, değerli arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil, size eksürenizi veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, 1980'lerden bu yana tarım sektörü tahrip edildi. Tarım sektörü, şu anda, dünyada stratejik sektörlerden bir tanesi değil, teki. Sonuçta, çiftçi perişan.

Değerli arkadaşlarım, tarım sektörüne bu güçlükleri yaşatanlara şunu söylemek istiyorum: Hükümeti, lütfen, ilgiye davet ediyorum. Tarım sektörüne ihanet, ülkeye ihanetle eşanlamlıdır diyorum.

Bu duygularla, sizleri, tekrar, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.

Gündemdışı konuşmalara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki milletvekili arkadaşımın, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu'nun Ordu İlinde arıcılık ve arıcılığın sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşmasına ve Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil'in buğday hasadı öncesi, bölgesini de öne çekerek yapmış olduğu konuşmalara cevap vereceğim.

Ama, en son Necati Beyin söylediği söz, tabiî, yine, çok üzücü ifadeler. İhanet... Tarıma ihanet, ülkeye ihanet...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Benim içimdeki duygu efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Necati Bey, bu kavramları bu kadar kolay kullanmayın. Bu kavramlar kolay kullanılacak kavramlar değil.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Size öyle bir şey demedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - İnsanlara, lütfen, böyle ithamlarda bulunmadan önce, bu kavramların içine iyi bakın ve kime ne söyleyeceğinizi bilin.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi itham etmedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu sektörün mensuplarını, bu sektörde hizmet etmeye çalışanları ilgiye davet etmek başka, ihanetle nitelendirmek başka şeyler.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi itham etmedim...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Lütfen, insanları bu kadar rencide...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hayır... Hayır...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ben, sizi, bu konuda, lütfen, daha özenle konuşmaya davet ediyorum.

Sayın Sami Tandoğdu'nun, Ordu İlini öne çekerek, arıcılık, bal ve bu sektörün sorunlarıyla ilgili konuşmasına, ben de, şu düşüncelerle katkıda bulunmak istiyorum: Evvela, ülkemiz, bal açısından büyük bir potansiyele sahip; dünyada koloni varlığı bakımından ikinci, üretim bakımından da beşinci sırada. Dolayısıyla, geldiğimiz yer çok iyi ve potansiyelimiz, bu üretim seviyemize ve dünyadaki konumumuza göre, çok daha gelişebilecek durumda.

Bu bakımdan da, başta kurumumuza ve konuyla ilgili sektör temsilcilerimize önemli görevler düşüyor. Nitekim, bunun gereği olarak, mevzuatla ilgili düzenlemeler, ülkesel arıcılık projesi, arı yetiştiricileri birliğinin kurulması, ana arı üreten işletmelerin artırılması ve kayıt altına alınması, Türkiye ballı bitkiler flora haritasının çıkarılması gibi, bu sektörü çok yakından ilgilendiren konularda adımlar atılıyor ve dolayısıyla hukukî altyapı, teknik donanım ve bununla ilgili olarak örgütlenme konusunda önemli çalışmalar var.

Bu konuyla ilgili olarak, ilk defa, bu sektör -yani arıcılık sektörü ve bal üretimi- 2003 yılında teşvik kapsamına katılıyor ve ana arı başına, 2003 yılında, 4 000 000 lira destek veriliyor. Bu, arıcılığın ve bal üretiminin gelişmesi bakımından çok önemli bir adım. 2005 yılında ise, üreticilere, ana arı başına 7,5 milyon, birliğe üye olması halinde ise       -yani örgütlenmeyi teşvik etmek amacıyla- 15 000 000 lira olarak ödeme gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla, sektör, birkaç yönden bir gelişme içerisine sokulmaya çalışılıyor.

Buna ilave olarak, 2005 yılında, birlik üyelerine, kilogram başına -süzme bal açısından- 400 000 lira destek veriliyor üye olmayanlara ise   -bir miktar daha az- 300 000 lira bal primi ödeniyor.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bakanım, petek bala, petek bala...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ayrıca, bildiğiniz gibi, ihracat başına da, bala, bir teşvik primi uygulanıyor.

Sorunlarımız çok. Bunların içerisinde en önemlisi, naftalin kullanımı, bilinçsiz şekerle besleme, ruhsatsız birkısım ilaçların kullanılması, damızlık ana arı üretimindeki yetersizlik gibi -ben devamını saymıyorum- oldukça önemli sorunlarımız var.

Ordu'ya gelince; Ordu, gerçekten, Türkiye'de, bu sektöre öncülük eden bir ilimiz. Türkiye'de arı varlığının yüzde 8'ine, üretimin de yüzde 12'sine sahip. Yani, böyle bir ilimizin yüzde 12'lik üretimden bir pay alması, yüksek bir verimle çalışması anlamına geliyor. Nitekim, Türkiye'de kovan başına ortalama 18 kilogram iken, Ordulu üreticilerimiz kovan başına 32 kilogram ürün elde edebiliyorlar; dolayısıyla, bu konuda bir ihtisas kazandıkları belli. Dolayısıyla, Ordu'nun ikinci önemli gelir kaynağı.

Bu konuda, Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsüyle ilgili, Sayın Milletvekilimizin ifade ettikleri hususla ilgili, ilkönce, ona, sevineceği bir haber vereyim: Konuyla ilgili uzman bir yönetici arkadaşın tayini bugünlerde çıkıyor. En önemli unsur bu; yani, arıcılık konusunda ihtisas yapmış, üniversitede bir akademisyen arkadaş, bu enstitünün başına geliyor. Dolayısıyla, insangücü eksikliğini kısa bir süre içerisinde telafi edeceğiz.

Kendisinin bahsettiği o teknik donanımlar konusunda ise, ben, şu anda, tam, kesin olarak bir bilgiye sahip değilim. Onunla ilgili konuyu da inceleyeceğim. Dolayısıyla, bölgenin bu potansiyelini çok daha ileriye götürebilecek bir gayretin de Bakanlığımız tarafından yerine getirileceğini ifade etmek istiyorum.

Esas konumuz, bu zaman diliminde, sahte bal konusudur. Bu konuda, en başta ilaç, naftalin kalıntısı ve yapay bal konuları, bizim en çok başımızı ağrıtan hususlardır. Bu, sektörün gelişme potansiyelini de büyük ölçüde etkilemektedir. Nitekim, 2003 yılındaki ihracatımıza nispetle 2004 yılındaki gerilemenin de en önemli kaynağı bu hususlardır. Yurt dışında da bu konuda birkısım olumsuz sonuçlarla karşılaştık, ithalatçı firmalar bunları da ilettiler. Dolayısıyla, Bakanlığımız, kamunun en önemli görevi olan denetim görevi konusunda, yine, Sayın Milletvekilimizin belirttiği, bakanlığımızın hassasiyetle üzerinde durduğu için teşekkür ettiği konuda, ben, 2005 yılının ilk dört ayı içerisindeki denetleme sonuçlarını bilgilerinize sunmak istiyorum.

2005 yılının ilk dört ayının sonuçlarına göre, 8 115 denetim gerçekleştirdik -bu, sadece balla ilgilidir- 994 numune aldık. Bunların 356'sının analiz işlemi tamamlandı, diğerlerinin devam ediyor. Bunların içerisinden 216'sında herhangi bir sorun çıkmadı, 137'sinde ise olumsuzlukla karşılaştık. Dolayısıyla, sektörde problem olduğu ifade edilen konuda çok yüksek rakamlarla yapılan denetimlerde de oran, yine, yüksek çıkmaktadır. Dolayısıyla, buna yönelik yoğun tedbirlerimiz ve hukukî tedbirlerimiz, cezaî tedbirlerimiz devam ediyor. Bu ballardan 21 tonuna el koyduk, bunlardan 5 tanesi şu anda savcılığa intikal etti, 66 tanesine idarî para cezası verdik, 10'un üzerindeki işyerini kapattık. Bu, çok zor bir karar; ama, şunu gösteriyoruz: Bu firmaların içerisinde sektörde nispî ağırlığı yüksek olanlar da var. Dolayısıyla, şunu demek istiyorum: Bu sektördeki sorun, bu konuda bir problemin olduğunu yapılan denetimlerde ortaya koymaktadır; ama, sorunu çözmeye yönelik kararlılığımızın da sonuçları buradadır. Dolayısıyla, gelişmenin bundan sonra daha olumlu olacağını ve bu şekilde hareket eden, sahte bal üretimiyle uğraşan firmalara fırsat vermememiz gerektiğini, bu konuda Bakanlığımızın üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğini söylüyorum.

Yalnız, saygıdeğer milletvekilimizin ifade ettiği bir husus var; o da, Bursa'yla ilgili. Bursa İl Müdüründen aldığım bilgi, Bursa'da 4 firma bal üretiyor. Bu 4 firmanın ürünleri 2005 yılı içinde de kontrol edilmiş ve dolayısıyla, şu anda bir sorun gözükmüyor. Yalnız, tabiî, isim vermedi ve mısır şurubu üreten bir işletmeyle ilgi kurarak, bal esansı karıştırarak bunu pazarladığını söylediler. Ben, bu konuda kendisinden ilave, ek bilgi talep ediyorum. Bu hususla da ilgili, normal denetim fonksiyonumuzu yerine getirmeyi arzu ediyorum. Kendisinin konuya gösterdiği hassasiyet için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, kamuoyuna da, biz, yaptığımız çalışmaları ifade etme imkânını bulduk; teşekkür ediyorum.

Şimdi, efendim, müsaadenizle, Sayın Necati Uzdil'e de bir cevap vermek istiyorum. Sayın Necati Uzdil, özellikle tahılla ilgili, buğdayla ilgili konuda düşüncelerini ifade ettiler. Ben de, kısa bir genel bilgiden sonra, 2005 yılına hangi şartlarda giriyoruz; onu, kamuoyuna ve sizlere arz etmek istiyorum.

Evvela, efendim, Türkiye'de, tarımsal alanların yüzde 50'sinde tahıl ziraatı yapılıyor. Bunun da yüzde 68'inde, yani, yüzde 50'nin yüzde 68'inde ise buğday üretimi var. Bir başka ifadeyle, Türkiye'de, kırsal kesimde yaşayan yaklaşık 12-13 milyon insanın temel gelir kaynağı buğday üretimi. Türkiye, 2004 yılı itibariyle, rekor bir üretim elde etti tahılda; 34 000 000 ton. Bu, son on yılın en yüksek rakamıdır. Buğdayın payı ise 21 000 000 ton. Dolayısıyla, Türkiye, 21 000 000 ton buğday üretimiyle, dünyada yedinci sırada bir üreticidir; büyük bir üreticidir, önemli bir üreticidir. Türkiye'de, tabiî, hem nüfusunun çok önemli bir kısmının gelir kaynağı hem de dünyada önemli bir üretici olmasından dolayı, bu temel ürünle ilgili, geçmişte olduğu gibi bugün de hasat bayramları her bölgede yapılıyor. Dolayısıyla, hasadı, hasat zamanını kuşkuyla, tedirginlikle beklemiyor; yani, bir insan, gelir kaynağını, bu kadar yüksek oranda insanın gelir kaynağı olan bir hasat dönemini, elbette bir sevinçle, umutla bekler. Nitekim, bunun hep böyle olması da lazım; devam da ediyor.

Şimdi, ülkemizde, ithalat-ihracatla ilgili birkaç rakamı söyleyeyim. Türkiye'nin buğday üretimi, 19-21 milyon ton arasında değişiyor, son yılları kastediyorum; ihtiyacı ise, 16 000 000 tondur; yani, Türkiye, 2004 yılında, 6 000 000 ton üretim fazlası olan bir ülkedir; ama, Türkiye, buğday ithal etmiştir, etmektedir. Nitekim, 2003'te 1,8 milyon ton, 2004'te ise 1 000 000 tonun altında, 900 000 ton civarında buğday ithal etmiştir ve bu, 2004 yılının eylül ayına kadar olan ithalattır. Buradaki ithalatın en temel sebebi, Türkiye'nin buğday ürünleri ihracatçısı bir ülke olmasıdır. Nitekim, 2003 yılında 669 000 ton un, 2004 yılında ise 941 000 ton un ihraç etmiştir; makarna ihracatı 125 000 ton, bulgur ihracatı 38 000 tondur; 2004 yılında bisküvi ihracatı ise 156 000 tondur. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu ürünlerini ihraç edebilmesi için, hem belli kalitede buğday kullanması gerekiyor hem de ucuz kullanması gerekiyor; çünkü, bu ürünleri uluslararası piyasada satıyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin, eğer kaliteli buğday üretiyorsa, buğday ithalatını yapması anlamsızdır; ama, ihtiyaç varsa da, ihracat için şarttır. Yani, bunda iktisadî olarak bir yanlışlık da yoktur.

2004 yılı eylülünden sonra, Türkiye, buğday ithal etmemektedir, 2005 yılının ilk dört ayı sonucunda da durum aynıdır. Yani, yaklaşık dokuz aydır Türkiye buğday ithal etmiyor; sebebi de, 2004 yılında üretilen mahsulün niteliğinin, ihtiyaç duyulan kalitede buğday teminine imkân vermesidir. Dolayısıyla, 2005 yılında da, aldığımız buğday rejimi     -yani buğday ithalat-ihracat rejimi- tedbirleri içerisinde, şu anda, buğday ithalatı da söz konusu değildir. Dolayısıyla, Türkiye'nin, 2005 yılında, 1 000 000 tonun çok üzerinde, 1 500 000 ton un ihracatı, özellikle Irak'a olmak üzere ve bağlantıları da bu konuda yapılmış durumdadır. Ben, kendim, cumartesi günü Gaziantep'te idim; orada, ziyarete gelen sektörün mensuplarının içerisinde, yeni bağlantı kuran insanlarla da karşılaştım. Onlar da, bu konuda düşüncelerini, duygularını ifade ettiler. Dolayısıyla, Türkiye, un ihracatı konusunda giderek daha büyük rakamlara ulaşacaktır.

2004 yılıyla ilgili konularda... Evet, biz, 370 000 lira başfiyatla açtık. Ekmeklik buğday fiyatları 352 000 lira olarak ifade edildi; fakat, üretimin yüzde 11 fazla olması, dünya fiyatlarının 160 dolar civarında olması, sanayicinin ve tüccarın, Türkiye'deki bu üretim fazlasını, anlaşılır bir şey olduğu için, teminini ilerleyen zaman içerisinde de mümkün gördükleri için piyasaya çok kuvvetle girmediler ve dolayısıyla, biz, çok miktarda buğday almamıza rağmen, buğday fiyatlarını, Sayın Necati Uzdil'in dediği gibi, 370 000'lerde tutamadık. Bu konuda fiyatların daha fazla düşmemesi için, ilk defa, kış ayında, aralıkta, ocakta, şubatta, biz, Türkiye'nin her yerinde buğday almaya devam ettik ve bu şekilde bir uygulama yaptığımız için, buğday fiyatlarının daha fazla aşağıya düşmesini de önlemeye çalıştık. Bu, zaten, iktisadî olarak da bir alıcının varlığı, fiyatları bir noktada tutmak için elbette gereklidir.

Türkiye şu anda ithalat yapmıyor. Toprak Mahsulleri Ofisinin elinde buğday stokları kalmadı, 2003 ve 2004 kaldı. Halbuki, bizim, 2004 yılında elimizde, geriye doğru kalan beş yıllık stoklar vardı. Toplam miktarı belki büyük değildi; ama, 2001'den, 2002'den kalan stoklarımız vardı. Bunların hepsini bu dönem içerisinde satma imkânını bulduk.

Elimizde minimum stoklarımız var. Piyasada da tüccarın elinde çok fazla buğday kalmadı. Dolayısıyla, sezona girerken, piyasa, talep yönünden çok uygun bir vasata geldi. Biz kurum olarak, Türkiye'de çiftçilerimizin çok önemli bir kısmını, neredeyse yüzde 50'sini ilgilendiren bu kesimin ümitsiz girmesini, karamsar girmesini elbette kabul edemeyiz. Yani, kamu olarak bu insanlara bir yol göstermek, piyasa şartları içerisinde düzenleyici bir rolle onların ürünlerinin değerlendirmesini yapmak zorundayız, hazırlığımız bu yöndedir. Necati Beyin bahsettiği hususlar bir uyarıysa teşekkür ediyoruz; ama, onun ötesindeki ifadelerine ve düşüncelerine katılmadığımızı, zaten konuşmamın başında belirledim ve ifade ettim. Onları çok ağır ifadeler olarak buluyorum ve ona ait bir izin bizde olmadığını da sözle değil, davranışla açıklamaya çalışmanın doğru olacağına inanıyorum.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereği bir açıklama yapmak istiyorum...

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Açıklama yapmak istiyorum... Yanlış anlamış olabilirler, bilemiyorum; ben, öyle bir şey demedim.

BAŞKAN - Sayın Uzdil...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Size sunacağım; buyurun, siz okuyun.

BAŞKAN - Tutanakları getirteyim; dediğiniz hususta bir yanlışlık varsa, Sayın Bakanın söylediği, kastı aşmışsa, bunu değerlendireyim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ben kendi duygumu söyledim efendim, itham etmedim.

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim, Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kendi duygumu söyledim, yine söylerim.

BAŞKAN - Tamam.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 5333 sayılı Kanunun bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/814)

29.4.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 15.4.2005 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-9739/29931 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 14.4.2005 gününde kabul edilen 5333 sayılı "Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" incelenmiştir.

1- İncelenen Yasının 28 inci maddesinin birinci fıkrasında,

"Başkan yardımcıları, daire başkanları, vergi dairesi başkanları ve gelirler kontrolörleri, Başkanın önerisi üzerine Bakan tarafından; 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan diğer personelin atamaları Başkan tarafından yapılır. Başkan bu yetkilerini gerekli gördüğü takdirde alt kademelere devredebilir."

Düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu düzenlemeyle, Gelir İdaresi başkan yardımcıları, daire başkanları ve vergi dairesi başkanlarının, Gelir İdaresi Başkanının önerisi üzerine Maliye Bakanınca atanmasına olanak sağlanmaktadır.

İncelenen yasanın 34 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına ekli,

- (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün,

. Gelir İdaresi başkan yardımcıları, (e) alt bölümüne,

. Ankara, İstanbul, İzmir vergi dairesi başkanları, (f) alt bölümüne,

- (II) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin,

. Gelir İdaresi daire başkanları ile diğer vergi dairesi müdürleri, "2- Yargı Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar ile Yüksek Öğretim Kuruluşlarında" bölümüne,

Eklenmiştir.

Bu düzenlemeyle Gelir İdaresi başkan yardımcılarına 5300; Ankara, İstanbul ve İzmir vergi dairesi başkanlarına 4800; daire başkanları ile diğer vergi dairesi başkanlarına da 3600 ekgösterge öngörülmektedir.

Yine, incelenen yasanın 34 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki düzenlemeyle de, Gelir İdaresi başkan yardımcıları ile daire başkanları ve vergi daire başkanları, Başbakanlık ve bakanlıklar genel müdür yardımcısı ve üstü düzeyde makam tazminatı almaya hak kazanmaktadırlar.

Bu düzenlemeler, Gelir İdaresi başkan yardımcıları, daire başkan-ları ve vergi dairesi başkanlarının, hiyerarşide genel müdür yardımcısı ve üstü düzeyde düşünüldüğünü göstermektedir.

2- Çağdaş demokrasilerde, parlamenter sistem ve bu sistemi ya-şama geçirecek erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiş; yürütmenin iktidar gücü, yasama ve yargı denetimiyle dengelenmeye çalışılmıştır.

Parlamenter demokratik sistemin ve erkler ayrılığının benimsendiği Anayasamızda da, bağsız, koşulsuz ulusun olan egemenliği, yasama, yürütme ve yargı alanlarında ulus adına kullanacak organlar belirtilmiş; yasama ve yargının yürütme organı üzerindeki denetim yetkisi ve bu yetkinin kullanılma biçim ve sınırları çeşitli maddelerde kurala bağlanmıştır.

İktidar gücünün çoğunluk egemenliğine dönüşmesinin parlamenter demokratik sistemi zedeleyeceğini öngören anayasa koyucu, bununla yetinmemiş, devletin başı olan Cumhurbaşkanına, bir denetim, dengeyi ve uyumu sağlama görev ve yetkisi vermiştir.

Nitekim, Anayasanın,

- 8 inci maddesinde, yürütme yetki ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca kullanılıp yerine getirileceği,

- 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanının,

. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceği,

. Başbakan ve bakanları atayacağı,

. Gerekli gördüğü durumlarda Bakanlar Kuruluna başkanlık edeceği ya da Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağıracağı,

. Kararnameleri imzalayacağı,

- 105 inci maddesinde, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanacağı,

Belirtilmiştir.

Bu kurallar, Cumhurbaşkanının, aynı zamanda yürütmenin de başı olduğunu, kararnameleri imzalama yoluyla iktidar gücünü denetleyerek, bu güçle kamu politikalarının oluşması ve uygulanmasında görev alan üst düzey kamu görevlileri arasındaki dengeyi sağlaması gerektiğini göstermektedir.

Cumhurbaşkanının bu denetim ve dengeleme görev ve yetkisi, bir siyasal partinin tek başına iktidar olduğu ve yasama organında çoğunluğu elde bulundurduğu dönemlerde, çok daha gerekli olmaktadır. Çünkü, bu dönemlerde, özellikle üst düzey kamu görevlileri siyasal güce karşı çok daha korunmasız kalmaktadır.

3 - Anayasanın 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca kullanılıp yerine getirileceği belirtilirken, yürütme işlemlerinin hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için her iki tarafın katılmasıyla ortaklaşa yapılması gereği ortaya konulmuştur.

Yine, Anayasanın 105 inci maddesinde, Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer yasalarda tek başına yapabileceği belirtilen işlemler dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca da imzalanacağı kurala bağlanmıştır. Bu kural, tüm kararlar bağlamında atama kararlarının da Cumhurbaşkanınca imzalanması gerektiğini göstermesi yönünden önemlidir. Anayasanın 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanına kararnameleri imzalama görev ve yetkisi verilmiş olması da bu yargıyı pekiştirmektedir.

Anayasamızda Cumhurbaşkanına kararnameleri imzalama yetkisinin verilmesi üç önemli gerekçeye dayanmaktadır. Bunların birincisi, Cumhurbaşkanının yansızlığı nedeniyle, kararnamelerin, kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmasının ve siyasal emellere hizmet etmemesinin sağlanması; ikincisi, Cumhurbaşkanına, yürütme alanında hükümete öneri ve uyarılarda bulunma yetkisini kullanabilmesi için olanak yaratılması; üçüncüsü de, Cumhurbaşkanının devletin ve yürütmenin başı olması ve devlet organlarının düzenli çalışmasını gözetme görev ve yetkisiyle donatılmış bulunmasıdır.

Bu anayasal kurallar karşısında, birer yönetsel işlem olduğunda kuşku bulunmayan atama işlemlerinden, kurumların karar ve uygulama düzeneklerinde önemli işlev gören üst düzey kamu görevlilerine ilişkin olanlarının, hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanınca da imzalanması anayasal zorunluluktur.

4- Öte yandan, kamu kurum ve kuruluşları ve dolayısıyla bu kurum ve kuruluşların üst düzey görevlileri, siyasal iktidarın uzmanlık ve hizmet alanındaki deneyim eksikliğini gidermek ve kendi alanındaki siyasal iktidara yardımcı olmak, değişen iktidarlardan kamu hizmetlerinin etkilenmemesini ve sürekliliğini sağlamakla yükümlüdürler.

Kamu hizmetinin sürekliliğinin sağlanması, kamu politikalarının oluşmasında karar verme ve bu kararları uygulama konumunda olan üst düzey kamu görevlilerinin atama güvencesinde kamu yararı bulunduğunu göstermektedir.

Devlet organlarının düzenli çalışması, yönetimde istikrarın sağlanmasıyla olanaklıdır. Yönetimde istikrar ise, kamu hizmetinin değişken öğesi olan iktidardaki siyasal partilerle değil, kamu hizmetinin değişmez öğesi olan kamu görevlilerine sağlanacak görev güvencesiyle gerçekleştirebilecektir.

Cumhurbaşkanının, kamu hizmetlerinde sürekliliği ve istikrarı sağlayan üst düzey görevlilerin atamalarında imzasının bulunması, kimi haksız işlemlerin, siyasal nitelikli atamaların önlenmesi ve dolayısıyla kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleri yönünden de gereklidir.

Anayasamıza göre, yürütmenin iki kanadından birini oluşturan Cumhurbaşkanı, "yansız" niteliğiyle, siyasal nitelikli hükümete karşı kamu görevlisinin güvencesini oluşturmaktadır. Bu güvence, atama kararnamelerinin Cumhurbaşkanınca imzalanmasıyla sağlanmaktadır.

Nitekim, bu gerekçeler göz önünde bulundurularak, 23.4.1981 günlü, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulünü İlişkin Kanunda, müsteşar ve yardımcılarının, bakanlık müşavirleri, birinci hukuk müşavirleri, bakanlık daire başkanları, il idare şube başkanları, bölge müdürleri ve başmüdürler gibi üst düzey görevlilerin atanmaları, görevden alınmaları ya da nakillerinin ortak kararnameyle yapılması kurala bağlanmıştır.

5- Adalet Bakanlığında genel müdürlük, daire başkanı ve daha üst kamu görevlerine yapılacak atamalarda ortak kararname yerine "Bakanın önerisi ve Başbakanın onayı" yöntemini getiren 25.6.1992 günlü, 3825 sayılı Yasayla ilgili Anayasa Mahkemesinin 27.4.1993 günlü, E.1992/37, K.1993/18 sayılı kararında,

"Parlamenter hükümet sistemi benimsenen Anayasaya göre, Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak karşı-imza kuralı gereği imzalayacağı kararnameler 104 üncü madde uyarınca yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileriyle sınırlı anlaşılmak gerekir."

Denilerek, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının atama kararnamelerini, güvence niteliğinde "karşı-imza" kuramı uyarınca imzalaması gerektiği kabul edilmiştir.

Yüksek Mahkemenin aynı kararında;

"Anayasanın 104 üncü maddesinde devletin başı olduğu ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği belirtilen Cumhurbaşkanı, 8 inci maddeye göre de yürütme yetki ve görevini Bakanlar Kuruluyla birlikte kullanır ve yerine getirir.

Devletin başı olan Cumhurbaşkanı Anayasada yürütme organı içinde kabul edilmiş ve aynı zamanda yürütmenin de başı sayılmıştır.

Anayasanın 8 inci maddesinde ..... denilerek yürütme işlemlerinin hukuksal geçerliliği için her ikisinin de katılmalarıyla ortaklaşa yapılması gereği çok açık bir biçimde ortaya konulmaktadır.

..........

Başbakan ve tüm bakanların imzaladıkları 'Bakanlar Kurulu kararnamesi' ile yalnızca Başbakan ve ilgili bakanın imzasını taşıyan 'müşterek kararname'nin de geçerlik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması anayasal bir zorunluluktur.

..........

 

Geleneklere dayalı bir kurallar ve kurumlar düzeni olan parlamenter sistemde önemli devlet işlemlerinin tümü devlet başkanının imzasıyla tamamlanır.

..........

Bakanlık üst düzey görevlerine getirilecek bu yüksek memurlara ilişkin atama işlemlerinin, Anayasada benimsenen parlamenter sistem gereği yürütme organını oluşturan Adalet Bakanı ve Başbakan ile tarafsız Cumhurbaşkanının onayına sunulması, Anayasanın 8, 104 ve 105 inci maddeleri yönünden bir zorunluluktur.

..........

Bakanın yanında, onun uzmanlık ve hizmet alanındaki deneyim eksikliğini gidermek, bu alanlarda bakana yardım etmek ve değişme olasılığı fazla olan bakanların değişmesinden kamu hizmetinin etkilenmemesini sağlamak üzere bulundurulan; memur statüsü içinde ve hizmet kadrosunda en yüksek dereceye yükselmiş, böylece teknik deneyim sahibi ve uzman kimseler olan müsteşarlık, müsteşar yardımcılıkları, teftiş kurulu başkanlığı ve diğer sayılan üst düzey görevlere aynı yöntemle atama yapılabilmesi (bakanın önerisi üzerine Başbakan onayıyla), Anayasada benimsenen sistemle bağdaşmamaktadır.

..........

Cumhurbaşkanını böylesine yetkilerle donatıp güçlendiren, parlamenter hükümet sistemini bütün gerekleriyle uygulamaya koyan, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğini belirten bu kurallar karşısında, kimi atamalarda Cumhurbaşkanının imzasına gerek görmemek, Anayasanın 8 inci maddesine aykırılık oluşturur."

Gerekçelerine yer verilerek, Adalet Bakanlığında, genel müdürlük daire başkanlığı, müstakil daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük, müsteşar yardımcılığı ve müsteşarlık görevlerine yapılacak atamaların Başbakanın onayıyla sonlandırılmasına ilişkin yasa kuralı iptal edilmiştir.

6- Ayrıca, incelenen yasanın 28 inci maddesinin birinci fıkrasında, başkan yardımcıları, daire başkanları, vergi dairesi başkanları ve gelirler kontrolörlerinin başkanın önerisi üzerine Maliye Bakanınca atanacağı belirtildikten sonra, "23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan diğer personelin atamaları"nın Başkan tarafından yapılacağı vurgulanırken, fıkrada sayılanlar dışında 2451 sayılı Yasa kapsamında bulunanların bu Yasada öngörülen yöntemle atanacağı kabul edilmektedir.

Bu durum bir çelişkiye neden olmaktadır; çünkü, fıkrada sayılan üst düzey görevlere atanacaklar için Maliye Bakanının onayı yeterli görülürken, 2451 sayılı Yasa kapsamına giren, örneğin, 1 inci hukuk müşaviri ancak ortak kararnameyle atanabilecektir.

Bu nedenlerle, incelenen yasanın 28 inci maddesinin ilk fıkrası, Anayasayla kabul edilen parlamenter demokratik sistemle, Anayasanın 8, 104 ve 105 inci maddeleriyle, kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleriyle bağdaşmamaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun bulunmayan 5333 sayılı "Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun", 28 inci maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirme süreci konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ'nin özelleştirilmesine ilişkin süreci Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ele almak üzere, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca CHP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

K. Kemal Anadol

Ali Topuz

 

İzmir

İstanbul

 

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

 

Haluk Koç

Samsun

CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Özelleştirme Yüksek Kurulunun 6.4.2005 tarih ve 2005/47 sayılı kararıyla, özelleştirme kapsamında bulunan Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları TAŞ sermayesindeki yüzde 46,12 oranındaki İdare hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesinin blok satış yoluyla gerçekleştirilmesine, Erdemir sermayesindeki Türkiye Kalkınma Bankası AŞ'ye ait hisselerinin de İdare hisseleriyle birlikte ve aynı şartlarda satışına öncelik verilmesine karar verilmiştir.

Fiilen işletmeye alındığı 15 Mayıs 1965 tarihinde 470 000 ton olan yıllık ham çelik üretim kapasitesi olan Erdemirin 2004 yılında üretimi 3 616 000 tona ulaşmıştır. Erdemir grubunun 2004 yılında toplam üretimi ise 6 833 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretimiyle, Erdemir grubu, Avrupa Birliği çelik üreticileri arasında 10 uncu sırada yer almaktadır. Ürünleriyle, otomotiv, beyaz eşya, boru ambalaj, basınçlı kap ve makine imalat gibi sanayiin birçok sektörüne temel girdi sağlayan Erdemir, 2004 yılında, Türkiye'nin 7,9 milyon ton olan yassı çelik tüketiminin yaklaşık yarısına yakınını karşılamaktadır. Yassı çelik üretiminde genellikle kapasitesine yakın çalışmaktadır ki, bu, Erdemire maliyetler açısından avantaj sağlamakta ve global çelik piyasasındaki dalgalanmalara karşı kalkan vazifesi görmektedir. Erdemir grubunun 2010 yılında Türk sanayiinin yassı çelik ihtiyacının tamamını karşılaması planlamaktadır. Türkiye kişi başına çelik tüketiminde 218,1 kg ile dünyada 4 üncü sırada yer almakta ve bu tüketim eğiliminin artarak devam edeceği tahmin edilmektedir. Yani Erdemirin satılması durumunda Türkiye'nin dışa bağımlılığının artacağı açıktır.

Erdemirin özelleştirilmesiyle dünyada 21 ülkeye ihracatıyla ülkemize döviz getiren bir kuruluşu satacağımız gibi, kendi demirimiz ve kömürümüzü değerlendiren bir kuruluşumuzu da satmış olacağız.

Erdemir grubunun 2004 yılına ilişkin ciro ve kâr verileri bu kuruluşun özelleştirilmesinin ne kadar yanlış olduğunu da ortaya koymaktadır. Erdemirin konsolide satış gelirleri 2004 yılında 3,269 milyon dolara ulaşmıştır. Erdemir grubunun esas faaliyet kârı 2003 yılının yaklaşık 7 kat üzerinde 631 milyon dolar olarak, net konsolide dönem kârı ise, 2003 yılının 2,2 katı üzerinde 589 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

Erdemirin İstanbul Menkul Kıymetler Borsasındaki değeri 2004 yılı sonunda 2,2 milyar dolardır. Erdemir grubunun sadece 1999-2004 yılları arasındaki son altı yılda 766 milyon dolar yatırım yaptığı düşünüldüğünde, bugün Erdemirin 1-1,5 milyar dolar gibi bir fiyata satılmasının planlanmasında nasıl bir kamu yararı olduğunu anlamak olanaklı değildir. Yani, Erdemir iki yıllık kârı ya da bırakın değerini sadece son altı yılda yapılan yatırımların 2 katından bile düşük bir fiyata satılmak istenmektedir.

Özelleştirme İradesi Başkanlığının dünyanın en büyük çelik üreticilerinden birisi olan bir İngiliz firmasını danışman olarak belirlemesi ve bu şirketin halka arz yoluyla satılmış bulunan Erdemir hisselerini topladığı iddiaları özelleştirme sürecini gölgelemiştir.

Uluslararası demir-çelik tröstlerinin dünya demir çelik fiyatlarını belirlemek için Erdemire alıcı olmaları ve üretim yapmak yerine spekülatif tutumlarla hareket etmeleri durumunda Türkiye ekonomisinin zarar göreceği ve dışa bağımlılığının artacağına kuşku yoktur.

Erdemirin stratejik öneminden dolayı özelleştirilmesinin Türkiye ekonomisi üzerinde ortaya çıkaracağı etkileri, özelleştirme sürecinde yaşanan şaibeleri, özelleştirmede blok satış yönteminin benimsenmesi konularının Yüce Meclisimiz tarafından bir genel görüşmeyle ele alınması zorunluluk haline gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerilerİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ililişkin Danışma Kurulu önerisi

 

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 148                                                                             Tarih:3.5.2005

Genel Kurulun 3.5.2005 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin; 4.5.2005 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesinin; Genel Kurulun 3.5.2005 Salı günü 15.00-21.00; 4.5.2005 Çarşamba ve 5.5.2005 Perşembe günleri de 14.00-21.00 saatleri arasında  çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Eyüp Fatsa               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili              CHP.Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) -Karar yetersayısını istiyoruz efendim.

BAŞKAN- Karar yetersayısını arayacağım ve oylamayı gerçekleştireceğim.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.07


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.16

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) DanIşma Kurulu Önerilerİ (Devam)

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ililişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Danışma Kurulu önerisini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ve Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (x)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

                             

(x) 877 S. Sayılı Basmayazı 29.4.2005 tarihli 92 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 278 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a), (c), (d), (e), (ı) ve (i) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; (j) bendinden sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki (k) bendi eklenmiş, mevcut (k) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (l) olarak teselsül ettirilmiştir.

"a) Bilimsel ve teknolojik alanlarda, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek, koordine etmek, izlemek, yapmayı özendirmek ve yapmak; bu amaçla program ve projeler geliştirmek;"

"c) Ülkemizin bilim ve teknolojiye, buluş ve yeniliğe dayalı rekabet gücünün yükseltilmesine, ekonomik ve sosyal gelişmesine, ülke güvenliğine, insan ve çevre sağlığına katkı sağlamaya dönük stratejik alanlarda araştırmalar yapmak ve yaptırmak, teknoloji alt yapısını güçlendirmek amacıyla merkezler ve enstitüler kurmak;

d) Kurum bünyesinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerini yapan merkezlerde, enstitülerde ve birimlerde geliştirilen teknolojilerin üretimde ve ihtiyaç duyulan alanlarda kullanılmasını, tanıtılmasını veya bunlardan daha kolay yararlanılmasını sağlamak için gerekli ortamları ve yönetim yöntemlerini hazırlamak ve bu teknolojilerin ülke ekonomisine ve sosyal gelişmeye katkıda bulunacak ticari değerlere dönüşmesini sağlamak;

e) Kamu ve özel sektörün teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerine etkin ve ağırlıklı olarak katılımını sağlayacak teşvik ve destek sistemlerini geliştirmek ve uygulamak; sanayinin üniversite ve araştırma kurum ve kuruluşları ile iş birliği yapmasını sağlayacak programlar geliştirmek, bu iş birliğinin somut hale dönüşebileceği ortamlar oluşturmak; bu alanlarda girişimciliği desteklemek;"

"ı) Ülkemiz genelinde bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde öncülük yapmak; bu amaçla Kurumun ilgi ve faaliyet alanlarında Türkçe ve yabancı dillerde süreli ve süresiz yayınlar yapmak, çoklu ortamlarda doküman ve belge oluşturmak ve bu tür yayınları ve etkinlikleri desteklemek;

i) Dokümantasyon, bilgi sistemleri, bilgi bankaları, veri tabanları, kütüphane ve arşiv gibi bilimsel ve teknolojik destek birimleri kurmak, mevcut ulusal ve uluslararası yapı ve sistemlerle iş birliği yapmak; araştırma ve eğitim kuruluşları arasında araştırma ve eğitim amaçlı elektronik haberleşme hizmeti verecek ağlar kurmak, işletmek ve bu ağların yurt içi ve yurt dışındaki ağlarla bağlantısını sağlamak;"

"k) Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri aktarmak, bu alanlardaki yönetsel bilgi ve becerilerin artırılmasına yönelik danışmanlık hizmeti vermek, eğitimler yapmak ve yaptırmak;"

"l) Yukarıda belirtilen amaçların gerçekleştirilmesi ve görevlerin yerine getirilebilmesi ile ilgili her türlü faaliyetlerde bulunmak ve gerekli parasal desteği sağlamak."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve -varsa- izleyicilerimiz; görüşülmekte olan TÜBİTAK yasa teklifi üzerinde Sayın Kapusuz ve Sayın Denemeç'in verdikleri teklifin 2 nci maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasa önerisinin görüşülmesi sırasında, bundan önceki görüşmelerimizde, teklif sahiplerinden -eski öğrencim- Reha Denemeç, burada, TÜBİTAK'ın geçmişi, tarihçesi üzerinde bilgi verdi ve kurumsal yapısının nasıl değişmesi gerektiğini anlattı.

Ancak, Sayın Denemeç'in vurgulamadığı bir nokta var. TÜBİTAK, bu öneriyle, bu teklifle, tümüyle değişikliğe uğratılıyor; yani, kurumsal yapısının sağlıklı, olumlu, kendi iç dinamikleriyle gelişmesinin yolları açılmıyor, tam tersine, son iki yıldan bu yana yapılan yanlışlar kâğıda dökülüyor ve en tepe noktasından Kurum yok edilerek, Başbakan eliyle ve yalnız Başbakan eliyle, yerine yepyeni bir kurum konulmaya çalışılıyor.

Şimdi, böyle bir yaklaşımın, böyle bir önerinin, hiçbir bilimsel dayanağı ve kurumsal yapıların değişimi yönünden, tutarlı tarafı yok. Kaldı ki, bu teklifte, Başbakan Sayın Erdoğan'ın, iki yıl önce, 2003 Mayısında Kurumun yönetimini bir defalık değiştirme talebinin burada gerekçe yapıldığını görüyoruz. Bu da tümüyle yanlış. Yani, siz, önce suyu bulandırıyorsunuz, sonra da, su bulandı diye teklif getiriyorsunuz. Bunun, bilimle, bilimsel yaklaşımla, yasa tekniğiyle bağdaşır bir tarafı yoktur.

Değerli arkadaşlar, getirilen öneri, değişikliğe isimle başlıyor. Kurumun adı değiştiriliyor, "Bilimsel ve Teknik" yerine "Bilimsel ve Teknolojik" deniliyor ve bu konudaki gerekçeye bakın -çok enteresan bir gerekçe var burada sayın vekiller- şöyle deniliyor bu isim değişikliği için: "Ülkemizde veri ve bilgiden bilgeliğe, teknikten teknolojiye sıçramayı sağlayacak stratejik atılımın adımlarından biri olacaktır."

Şimdi, değerli arkadaşlar, bilen bilir -herhalde, bu işin uzmanları da bilir- "teknik" sözcüğü Yunanca "techne"den gelir ve sözcük anlamı, ustalık bilgisidir ve İngilizcesiyle de, ustalığı öğrenme işidir. Şimdi, "teknik"e "loji" takısını ekleyerek, son ekini ekleyerek, buradan bilgeliğe geçiş sağlanamaz. Bilgelik, başka bir iştir; bilgelik kendini bilmektir, bilgelik bilimi bilmektir ve her yönüyle güçlü olmaktır. Bununla, böyle, büyük laflar ederek, bilgiden bilgeliğe geçiyoruz, bilmem ne yapıyoruz demenin -bir şeyi saklamak değilse bunun amacı- gerçekle, doğrulukla hiçbir bağı kurulamaz.

Öneri, öyle anlaşılıyor ki -temel bilimler bir yana bırakılacak; bunun genel havası böyle söylüyor- çok önemli bir politika değişikliğiyle geliyor; yani, işin bilim tarafı, teknik tarafı bir yana bırakılıyor ve onun yerine, bilgelik kılıfı altında, kurumun -biraz sonra ayrıntılı şekilde değineceğim- ticarîleşmesi gündeme geliyor.

Şimdi, burada, bu isim değişikliğinin bir başka hukukî boyutu var, yasal boyutu var. Burada, bu, açıklık kazanmalı.

Şimdi, bu ad değişikliği, Kurumun, geçmiş bilim insanlarının, yöneticilerinin eğer hak arama yollarını tıkamaya yönelikse, bunun da burada açıkça söylenmesi gerekir. Bu isim değişikliğinin amacı nedir?

Bunun ötesinde, bir başka şey daha var; değerli arkadaşlar, TÜBİTAK, eskiden başbakana bağlıydı. Şimdi, başbakana bağlılık kaldırılıyor, başbakanla ilgili kurum haline getiriliyor. Nedir bunun içeriği, neden bu şey değişikliği? Eğer, Kurumun, daha da özerkleşmesi öngörülüyorsa, biraz sonra geleceğimiz 3 üncü maddede, böyle bir şey yok; tam anlamıyla, teslim alma var. Şimdi, o zaman,"başbakanla ilgili" demenin neyi anlatmak istediği, ne söylemek istediği açık değil. Burada yapılanla, aslında, TÜBİTAK önemsizleştiriliyor, küçültülüyor ve bilim ve teknolojinin öneminin çok arttığı günümüzde, bu Kurum, Başbakanlığın bürokratlarına ve önemsiz çalışma sürecine terk edilmiş oluyor.

Burada belirtilmesi gereken bir nokta daha var; o da şu: Son iki senedir, TÜBİTAK, hem yasasız yönetiliyor hem de başka bir şey daha yapılıyor; TÜBİTAK'ın eski yöneticileri ve Türkiye'nin bilim insanları, yargı süreciyle mahkemelerde süründürülüyor.

Değerli arkadaşlar, bunun, bilimle, bilime saygıyla uzaktan yakından bir ilgisi yok. 28 yönetici ve bilim insanından trilyonlarca lira isteniyor. Bunların arasında bakanlar, rektörler var, başkaları var.

Şimdi, burada iki nokta var; sayın milletvekilleri, banka hortumcularından bu halkın parasını geri alamayan hükümet, kendi bakanlarının imzasıyla verdiği parayı geri almaya uğraşıyor o bilim insanlarından. Bu tam bir haksızlıktır ve üzülerek belirteyim; teklif veren arkadaşlarımızdan hiçbirinin aklına, bir geçici maddeyle, bu tür takibatın yapılmaması gerektiği, devletin devamlılığının esas olduğu gelmiyor. Böyle bir şey de yapılmıyor ve Türkiye'nin bilim insanları mahkemelerde süründürülüyor. Bunun etikle, erdemle, hukukla hiçbir ilgisi yok.

Bir başka şey daha var. Bu davalılardan bir bölümünü bir taraftan mahkemeye veriyorsunuz, bir bölümünün de Bilim Kurulunda hâlâ görevlerini sürdürmesine devam ediliyor. Şimdi, böyle şey olur mu?! Yani, bu çelişkinin burada açıklanması gerekir. Ancak, konumuz bu değil, konumuz teklif; bu teklifle ne yapılmak isteniyor.

Değerli arkadaşlar, günümüzde yönetim bir bilim haline gelmiştir. Yönetimin bir bilimsel tarafı vardır, bir bilimsel yönetim anlayışı vardır. Burada bilimsel yönetim anlayışı bir yana bırakılıyor. Yerine ne geliyor; yerine şu geliyor: Biz burada bu Kurumu -bilimi daha doğrusu- ve bunun yapacağı işleri siyasetin emrine veriyoruz. Çok aşırı bir biçimde veriyoruz. Daha da öte, siyasetin de değil, başbakanın emrine veriyoruz. Böyle bir anlayış dünyanın hiçbir yerinde yoktur ve olamaz zaten. Çünkü, tek başına bu düşünce, bilimsel uğraşı, bilimsel özerklik, araştırma özgürlüğü anlayışıyla bağdaşmamaktadır, ters düşmektedir. Bu derece mutlak bir yetki olmaz ve burada sözü edilen, örnek verilmek istenen ne Amerika'da ne Fransa'da ne Avusturya'da ne Finlandiya'da ne başka bir yerde, hiçbir yerde bilim kurullarının oluşumunda siyasetçiye mutlak yetki verilmez. En aşırı diye örnek verilen Amerika'da bile, Başkanın önereceği adaylar, Senatonun o bildiğiniz yorucu, komisyonlarda aşırı ölçüde yorucu, sorgulayan, değerlendiren bir süreçten, oluşumdan geçer. Fransa'da ise, kurumsal oy vermeyle oluşur.

Şimdi, bir başka nokta daha var değerli arkadaşlar; bu yasanın mantığıyla getirilen şey şudur: TÜBİTAK ticaretle uğraşacaktır.

Şimdi, hükümetin temel düşüncesinde devlet ticaret yapmaz diye bir kural var; özelleştirme buna dayanıyor. Peki, bu çelişki niye? Yani, TÜBİTAK'a gelince, devletin ticaret yapmasının yolu açılıyor; ancak, burada bir başka şey daha unutuluyor değerli arkadaşlar; ticaretin yönetimi ile bilimin yönetimi farklıdır. Dolayısıyla, bu ayırıma, bu kurumun yapılanmasında, bu öneride, bu tasarıda hiçbir biçimde yer verilmemektedir.

Bir başka nokta daha var. TÜBİTAK'a, bu yıl bütçeden -doğru bir tutumla- 450 trilyon TL -eski parayla- ayrıldı. Bu, günde yaklaşık 1 000 000 dolar demek. O zaman burada uyardık; bu paranın nasıl desteklemeye gideceği, nasıl dağıtılacağı konusunda, ne tasarıda bir düzenleme var ne bu konuda herhangi bir şey var. Oysa, bu paranın dağıtımının, projelerin değerlendirilmesinin, doğru dürüst, yetkin kurullarca, uzman kurullarca yapılması gerekirdi, bu noktanın özenle altının çizilmesi gerekirdi. Bu yapılmıyor; bunun yerine, kendiliğinden dağıtmaya yönelik bir düzenleme ortaya çıkıyor.

Bütçe görüşmeleri sırasında burada uyardım. Dedim ki, eğer kurumsal altyapı doğru olmazsa, bu para, bizim Osmanlı Padişahı Deli İbrahim'in, belki yerler diye havuzdaki balıklara altın atmasına benzer.

Tabiî, bu böyle olmayacak, burada şu olacak; üniversite dünyasının, bilim dünyasının asıl kaygısı şurada değerli arkadaşlar: Bu para, yandaşlara, hükümeti destekleyenlere, hükümete iyi bakanlara mı dağıtılacak kaygısı orada da egemen. Niye bu böyle; çünkü, ikibuçuk senedir hükümetimizin iş dünyasıyla ilişkilerinde çıkara dayanmayan, net, açık, tutarlı bir yapılanma gözlemlenmiyor; burada kuşku duyulmasını gerektirecek çok şey var.

Bir şey daha var; hükümetimiz, işin başından beri, nedense, bilim kurullarıyla, bilim kurumlarıyla, üniversiteyle, YÖK'le ve başkalarıyla kavgalıdır; işbaşına geldiği günden beri bu böyle gidiyor. Peki, neden kavgalı, durup dururken hükümet neden bilim kurumlarıyla kavgalı olsun? Bu kavganın arkasında şu var değerli arkadaşlar: Öbür yönleriyle, kuşkuları, sorguları bir tarafa bırakalım, bu kurum ve kuruluşlar ele geçirilmek isteniyor, teslim alınmak isteniyor; bütün mesele bundan ibarettir. Şimdi, tarih kanıtlıyor ki, bilimle kavgaya giren, sürekli kavga eden ülkelerin geleceği parlak olmaz, kavga eden siyasetçinin de geleceği parlak olmaz. Dolayısıyla, bu tasarıyla varılmak istenen nokta, gidilmek istenen yol, bilimi, bilimsel araştırmayı, geliştirmeyi teslim almaya yöneliktir. Eğer, bu tasarı gerçekleşirse...

Burada bir noktanın daha önemle altını çizeyim değerli arkadaşlar. Bilimsel araştırmada, bilimsel çalışmada, üretimde zaman önemlidir, anlık gelişmeler önemlidir. İkibuçuk yıldır -iki yıldır diyelim- Mayıs 2003'ten bu yana Türkiye'nin TÜBİTAK'ına, en tepedeki bilimsel kurumuna darbe vurulmuştur, bu Kurum çalışamaz haldedir. Peki, bu iki yılın kaybını, maliyetini... Yani, TÜBİTAK'ın iki yıldır felç edilmesinin, kaybının, maliyetinin sorumlusu kimdir; siyasetçidir. TÜBİTAK'ı bu hale getiren Başbakan ve yanındakilerdir. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Peki, bu yasayla ne olacak; bu yasayla yeniden bir hukuk tartışması, yeniden gelgitler, iptaller, karşı yargılamalar başlayacak; son, onca dava gibi, bir dizi bilimsel mahkemelik durumlar ortaya çıkacak ve Türkiye'de bilimsel ortam kurumlaşamayacak, gelişemeyecek ve bundan zarar gören de yalnızca toplum olacaktır. Oysa, bilimin güçlenmesi, çocukların ve gençlerin yaratıcı yeteneklerini özgür bir bilimsel ortamda geliştirmeleri, uluslar ve uluslararası düzeyde Türkiye'nin yükselmesinin de asıl anahtarıdır. Bu gidişle, bu yasayla bunlar olmayacak ve Türkiye toplumu, gelişimi, ekonomisi büyük bir darbe yiyecektir.

Bu konuya öbür maddede devam edeceğiz.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Vaktinizi özenli kullandığınız için teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Madde üzerinde, şahsı adına Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan TÜBİTAK Yasa Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

TÜBİTAK bünyesinde oluşturulan Bilim ve Teknoloji Politikaları Uygulama Planı, tüm kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sanayi kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları için temel bir eylem belgesidir. Verilen büyük kaynağın toplumumuzu daha zengin, daha eğitimli, daha güçlü ve yaşam kalitesi daha yüksek bir hale getirmesi için izlenecek yol haritası bu uygulama planıdır.

Ülkemizin, yenilik, bilim, teknoloji ve ar-ge bakımından dünyada hak ettiği yerde olmadığı açıktır. Türkiye Araştırma Alanı, yani TARAL, ülkenin kendini yenilemesi, teknoloji gelişmesi, bilimin ilerlemesi için bu ülkenin bütün güçlerinin aynı hedefe, aynı işe ortak olmasını sağlamaktadır. Son bir yıl içerisinde TÜBİTAK önemli mesafeler katetmiştir . TÜBİTAK'ın kurumsallaşması, diğer kamu kurum ve özel sektör kuruluşlarıyla, üniversitelerle sağlam ve kalıcı bir işbirliği kurması, dünya örneklerinden yararlanarak etkin ve hızlı proje süreçleri geliştirmesi memnuniyet vericidir.

Yine, TÜBİTAK'ın destek programlarını zenginleştirmesi, bilim adamları için yeni destekler tasarlaması da hayatî öneme ve değere sahip kazanımlar sağlamaktadır.

Ülkemizin gündemine ar-genin, bilimin ve teknolojinin girmesi TÜBİTAK'ın yoğun ve odaklı çalışmasıyla mümkün olmuştur; fakat, yeterli olmamıştır. Şöyle ki, ar-ge harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki oranları, ülke olarak, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2,72; Avrupa Birliğine dahil olan 15 ülkenin ortalaması 1,93; Japonya'da 3,07; Çin'de 1,23; Güney Kore'de 2,53; Yunanistan'da 0,65 ve Türkiye'de 0,67 oranındadır. Ar-ge çalışmaları için kaynaklarımızın yetersiz oluşu ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Hükümetimiz, TÜBİTAK bütçesine yüzde 400 oranında devlet yardımı artışı yapmıştır. 2001 yılında 119 000 000 dolar, 2002 yılında 138 000 000 dolar, 2003 yılında 221 000 000 dolar,  2004'te bu rakam 291 000 000 dolar olmuş ve 2005'te de 448 000 000 dolar destek sağlanmıştır.

TÜBİTAK'ın üniversitelere ar-ge desteği de 2005 yılında yüzde 6'dan yüzde 60'a çıkarılmıştır. Bu, bizim, TÜBİTAK'a ne denli önem verdiğimizin en önemli belgesidir.

Avrupa Birliğinin kabul ettiği gerçekler vardır. Buna göre, Avrupa Birliğinin, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya karşısında rekabet gücü zayıftır. Avrupa Birliğinde, gayri safî yurtiçi hâsıladan ar-geye ayrılan pay az miktardadır Amerika Birleşik Devletlerine göre; Japonya'da bu oran yüzde 3, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2,6; Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde ortalama yüzde 1,9 ve Türkiye'de 0,67. Bilimsel çalışmaların katmadeğeri yetersizdir; araştırmalar, bir bütünlük içerisinde, Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde yürütülememektedir. TÜBİTAK'ın ana hedefi ar-geye olan talebi artırmak, bilim insanı, meslekî ve teknik ara eleman sayısını ve niteliğini artırmak, ar-ge harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki payını artırmaktır. Ar-ge harcamalarının gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki payının 2010 yılına kadar yüzde 2'ye yükseltilmesi için, ek kamu kaynaklarının, 2005 yılı bütçesiyle başlayarak tahsis edilmesi sağlanmıştır. Ülkemizdeki tam zaman eşdeğer bilim insanı sayısının 2010 yılına kadar 40 000'e yükseltilmesi amaçlanmıştır ve hedefimiz 40 000 sayısına ulaşmaktır.

Bilim ve teknolojide faaliyetlerin başarısı için başlıca iki faktör gereklidir. En önemlisi, yeterli malî kaynak temini gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - İkincisi, yetkin ve yeterli sayıda bilim insanı gereklidir. Nüfusuna göre bilim insanı sayısının, Türkiye'de oldukça yetersiz olduğu aşikârdır; var olan 27 000 bilim insanı sayısının 40 000 hedefine ulaşması gereklidir.

Amacımız, burada güttüğümüz amaç, ülkemiz insanının yaşam kalitesini yükseltmek, toplumsal sorunlara çözüm bulmak, ülkemizin rekabet gücünü yükseltmektir; bilim ve teknoloji kültürünü topluma mal etmek ve yaygınlaştırmaktır. Ülkelerin ekonomik büyümesine, son elli yılda, teknolojinin doğrudan etkisini oranlayacak olursak, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 50, Japonya'da yüzde 55, Fransa'da yüzde 76, Almanya'da yüzde 78, İngiltere'de yüzde 73. Bu da göstermektedir ki, teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaların ekonomik büyüme stratejileri üzerinde önemli rolü vardır. Hükümetimiz, teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaları benimsemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, buyurun efendim.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.

Sayın Başbakanımızın himayelerindeki projeler, özellikle, bilim insanı yetiştirme ve geliştirme programı, savunma araştırmaları programı, uzay araştırmaları programı, bilim ve teknoloji kültürünü topluma mal etmek ve yaygınlaştırmak, bilim parkları projeleridir.

AK Parti olarak, toplumun bilim ve teknoloji kültürünü benimsemesini sağlayan, bilim ve teknolojiyi ürün ve hizmete dönüştürerek ulusal yaşam düzeyini yükselten ve sürdürülebilir kılan lider bir Türkiye hedefimizdir. Dünyada sadece tarihiyle, coğrafyasıyla değil, bilgisi, ürünü, kalitesi ve markalarıyla yükselen bir Türkiye için imkânlarımızı sonuna kadar zorlayacağız.

Konuşmama son verirken, görüşülmekte olan bu kanun teklifinin hükümetimize, ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum:

Geçmişte TÜBİTAK'a hizmet etmiş, aralarında Sayın Erdal İnönü'nün de olduğu 28 saygın bilim insanının, TÜBİTAK'ta görevlendirilmiş öğretim görevlilerine sözde yasadışı fazla maaş ödenmesi savıyla mahkemeye verildiğini basından öğrendik; trilyonlarca lira tazminat isteniyor bu 28 kişiden. Oysa, bu ödemelerde bakan onayı var. Bu karar, TÜBİTAK'ın şu anda kesinleşmiş mahkeme kararları olan, var olan Yönetim Kurulunun kararı mıdır; hükümet olarak, bakanlık olarak siyasî bir karar mıdır? Bunca kişinin saygınlığı mahkemeye verilerek neden düşürülüyor, neden böyle bir şeye gerek duyuldu; bu onayı kim verdi bakan onayı olduğu halde?

Ayrıca, şimdiki yöneticiler acaba hangi duruma göre ya da görevlendirilen kişiler hangi duruma göre maaş alıyorlar?

Bir de, ikinci ve son sorum: Kesinleşmiş mahkeme kararları TÜBİTAK'la ilgili uygulanmadı. Bir kere, bu niye uygulanmadı? Bakan olarak size bunu soruyorum. İkincisi; bu düzenleme geçerse, bu yasa bu şekilde buradan geçerse, bu mahkeme kararları ne olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 Her ne kadar ben soru yöneltsem de, Sayın Başbakan Yardımcısının bunu çok büyük bir cümle zenginliğiyle yanıtlayacağından eminim; ama, yine de, çok kesin, net, açık -belki hoşunuza gidecek bir deyim- sarih bir soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Şahin, "bilimsel bir kurumun idarî olarak tamamen özerk olması gerekirken, idarî özerkliğini yok etmek o kurumu bilimsel bir kurum olmaktan çıkaracaktır" deyişine katılıyor musunuz; yoksa, bir bilim kurulunun, Sayın Denemeç'in söylediği gibi, hükümetin siyasî vizyonuna göre şekillenmek zorunda olduğu gibi, bence çok yanlış, çok sakıncalı... NTV'de, ilk komisyonda görüşüldüğü gece, belirttiniz Sayın Denemeç, aynısını; kulaklarımda.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Buna benzer ifadeleri burada da söylediniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, bir bilim kuruluna hükümetin siyasî vizyonunun, başbakanın bilim eserlerini inceleyerek atama yapmasını nasıl karşılıyorsunuz; böyle bir bilim olur mu Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu sorumu iletmek istiyorum:

Hazırlanan kanun teklifinin gerekçesinde "TÜBİTAK'ın faaliyet alanının 'müsbet bilimler'le sınırlı olduğu izlenimini veren hükümler, bilim ve teknoloji alanındaki uluslararası gelişmelerle bağdaşmadığı gibi, Kurumdan beklenen verimi de olumsuz yönde etkileyebilecek niteliktedir" deniliyor ve devam ediliyor "sosyal ve beşeri bilim ayırımı yapmadan bütünsel yaklaşımlarla bilimi insanlık refahına katkı sağlamak için sürdürmektedir."

Genel gerekçeden madde gerekçelerine geçtiğimizde ise, tam bununla çelişen bir ifade var. TÜBİTAK'ın, 2000 yılından itibaren sosyal bilimler projelerini desteklemeye başladığı madde gerekçelerinde ifade ediliyor. Yukarıda, kanun teklifinin genel gerekçesinde, bu olmadığı için böyle bir kanun teklifi verildiği ileri sürülürken, madde gerekçesinde de, 2000 yılından itibaren, bu alanda da, TÜBİTAK'ın çalışmalar yaptığı ifade ediliyor kanun teklifini verenler tarafından. Bu çelişkiyi, Sayın Bakan, nasıl açıklayacaklar acaba?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın Abdulkadir Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, TÜBİTAK kurulduğu günden bugüne kadar, son birkaç yıl hariç, yani yeni yönetimin dönemi hariç, Türkiye bilim hayatına büyük katkılarda bulunmuştur.

Hükümetiniz döneminde, TÜBİTAK yönetimine getirdiğiniz yönetim kadrosu, bilim ve teknoloji dalında hangi atılımı yapmak istedi de mevcut mevzuat engel oldu; lütfen bunları sıralar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın milletvekilleri, soru kısmına ayrılan süre dolmuştur.

Şimdi, cevaplamak üzere Sayın Bakana söz vereceğim.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; soru soran milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

İlk soru Sayın Gazalcı'ya ait. 28 saygın bilim insanı hakkında dava açıldı. Bu dava açılması bir siyasî kararla mı gerçekleşti, yoksa, başka bir kurumun raporu sonucu mu meydana geldi diye yorumlayabileceğimiz anlamda bir soru yönelttiler. Önce, Murakıplar Kurulu raporu, sonra Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporu istikametinde bu davaların açıldığını biliyorum.

Bunun dışında, mahkeme kararları neden uygulanmıyor diye, Sayın Gazalcı'nın yine bir sorusu var. Mahkeme kararları derken, herhalde, önce, Anayasa Mahkemesinin kararını kastetmiş olmalılar.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İdarî mahkeme...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 5016 sayılı Yasa, bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesindedir. Anayasa Mahkemesinin, yürütmenin durdurulmasıyla ilgili bir kararı var; ancak, esasla ilgili, Yüksek Mahkeme henüz bir karar vermemiştir. O bakımdan, bu sorunla ilgili, şu aşamada yapılabilecek herhangi bir şey yoktur. Ancak, Bilim Kurulu üyeliklerine atamaları yapılmayan 5 üyenin açmış oldukları davalar, idarî yargı tarafından, yürütmenin durdurulması yolundaki istekleri ve itirazları reddedilmiştir. Bunun dışında, Sayın Pak'ın açmış olduğu dava henüz Danıştayda temyiz aşamasındadır. O nedenle, uygulayabileceğimiz kesinleşmiş bir karar, bize göre, şu aşamada mevcut değildir.

Sayın Haluk Koç, bu yeni getirilen yasal düzenleme sonucu, idarî bakımdan da özerk olması gereken TÜBİTAK'ın idarî özerkliği ortadan kalkmayacak mı anlamına gelen bir soru yönelttiler. Yanlış anlamamışımdır herhalde Sayın Koç.

Bilindiği gibi, TÜBİTAK ve üst kurullar diye nitelendirdiğimiz bağımsız denetleyici kurullar, idarî ve malî özerkliğe sahiptirler. Bu kurullara atama yapıldıktan sonra, bu kanunun getirdiği usulle veya mevcut kanunlarındaki usulle atama yapıldıktan sonra, bu kurullar, malî ve idarî bakımdan siyasî otoriteden emir almaksızın çalışırlar. Bakın, başka üst kurullar var. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu; 7 üyesinin tamamı da Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Bu, daha önce çıkmış olan bir kanun, bizden önce. Başka üst kurullar var. Bu üyelerin tamamı Bakanlar Kurulu tarafından, siyasî otorite tarafından atanmaktadır; ama, bunlar malî ve idarî özerkliğe sahiptir. Siyasî kurumun, bir bakanlığın, Başbakanlığın veya hükümetin bunlara talimat vermesi mümkün değildir; çünkü, bir defa seçilip atandıktan sonra, bunlar, kendi yasalarına göre kendi kararlarını kendileri alırlar. Yine, malî bakımdan da özerktirler. Nitekim, bu yasa, TÜBİTAK'a malî bakımdan özerkliğini daha da güçlendirici hükümler getirmektedir. Bir defa, Başbakanlık bütçesinden para aktarılıyordu TÜBİTAK'a; şimdi, genel bütçeden para aktarılacak. Bağlı kuruluş değil, ilgili kuruluş haline geliyor ve böylece, bu yasa, TÜBİTAK'ı malî özerklik bakımından daha da güçlendirmektedir. O nedenle, bu yasal düzenleme sonucunda oluşacak olan kurulun idarî ve malî bakımdan özerkliğini yitireceği şeklindeki değerlendirmeye katılmak mümkün değildir.

Sayın Kandoğan genel gerekçe ile madde gerekçeleri arasında bir çelişkiden bahsettiler. İzin verirseniz -çünkü, şu anda inceleme imkânı bulamadım- sorunuza yazılı olarak cevap vereyim.

Sayın Ateş'in sorusunu, doğrusu, bir başka konuyla ilgilenirken anlayamadım. Zabıtlardan alarak ona da eğer yazılı cevap verebilirsem, en azından bu müsamahayı arkadaşımız gösterirse sevinirim.

Sayın Başkanım, herhalde sürem de doldu. Arkadaşlarımızın sorularına verebileceğim cevap, özet halinde bunlardan ibaret.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım Sayın Koç.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.56

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 2 nci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 2 nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 278 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, ikinci fıkrasının birinci paragrafı ile (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bilim Kurulu;

a) Bilimsel ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş ve/veya araştırma ve teknoloji yönetimi konusunda yetkinliği olan, bilimsel ve teknolojik sistem, kurum ve birimleri başarı ile kurmuş ve/veya yönetmiş bulunan kişiler arasından, Başbakan tarafından belirlenecek üç, Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulu tarafından belirlenecek bir, Bilim Kurulu tarafından belirlenecek üç,

b) Türkiye Bilimler Akademisinin asli üyeleri arasından Başbakan tarafından belirlenecek fen ve teknik bilimler alanlarından bir, sosyal ve beşeri bilimler alanlarından bir ve sağlık bilimleri alanından bir olmak üzere toplam üç,

c) Lisans öğreniminden sonra kamu kurum ve kuruluşlarında ve/veya özel sektörde en az on yıl deneyim sahibi olmuş, mesleğinde temayüz etmiş ve üstün nitelikli hizmetleriyle tanınmış kişiler arasından, Başbakan tarafından belirlenecek bir, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından belirlenecek iki, Bilim Kurulu tarafından belirlenecek bir,

Olmak üzere ondört üye ile Başkandan oluşur. Başkanın Bilim Kurulu üyeleri arasından atanması halinde aynı kontenjandan yeni bir üye atanır.Yükseköğretim Kurulunun Genel Kurulu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Başbakanın talebi üzerine üye belirleyerek en geç bir ay içinde Başbakanlığa bildirir. Başkan, hem Kurum hem de Bilim Kurulunun Başkanıdır. Bilim Kurulu üyeliği seçimi Başbakanın onayı ile kesinleşir. Bilim Kurulunun toplantı ve karar yeter sayısı sekizdir. Bilim Kurulunun çalışma usul ve esasları Kurumca çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

Bilim Kurulu üyelerinin görev süresi ile görev ve yetkileri aşağıda gösterilmiştir:

a) Üyelik süresi: Bilim Kurulu üyelerinin görev süresi dört yıldır. Üyeliği sona eren üye, ancak dört yıllık ikinci bir dönem daha seçilebilir. İstifa veya ölüm gibi sebeplerle boşalan üyelikler için yukarıdaki esaslara göre yeni üye seçilir. Bu suretle seçilen üyenin görev süresi de dört yıldır. Bilim Kurulunun olağan toplantılarına yıl içinde toplam altı kere veya üst üste üç kere kabul edilebilir mazereti olmaksızın katılmayan üyelerin üyelikleri, Bilim Kurulu kararıyla düşer. Bu üyelerden boşalan üyelikler bu maddede belirtilen usullere göre yenilenir. Üyelerin görev süresinin dolmasına en geç iki ay kala veya istifa, ölüm ve devamsızlık gibi sebeplerle üyeliğin boşalması halinde boşalma tarihinden itibaren en geç iki ay içinde yeni üye belirlenerek Başbakanın onayına sunulur. Bu süre içinde yeni üye bildirilmemesi halinde Başbakan birinci fıkrada belirtilen şartları taşıyanlar arasından belirlediği kişileri doğrudan Bilim Kurulu üyesi olarak atar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talepleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve şahsı adına Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz.

İlk söz, şahsı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.

Sayın Kepenek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Yeniden teşekkür ederim Sayın Başkan ve siz değerli milletvekili arkadaşlarım, 3 üncü maddeyle ilgili olarak da huzurunuzdayım. Ben, tekrarı hiç sevmeyen bir arkadaşınızım; tekrardan kaçınarak, bir noktayı özellikle vurgulayarak sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu 3 üncü madde, hani "zurnanın zırt dediği" derler ya, bu yasanın en önemli, en yaşamsal, en tartışılması gereken ve o ölçüde de gerçeklerden, doğrulardan, çağdaş gelişmelerden uzak bölümüdür.

3 üncü maddeyle ilgili noktalara gelmeden hemen şunu söyleyeyim: Yasa önerisinde sosyal bilimlerin artık bilim sayılmasını doğru ve olumlu buluyorum. Ben sosyal bilimciyim. Yalnız, bu konuda, kısaca, şu notu ileteyim size: Türkiye'de TÜBİTAK'la birlikte, 1963'te, bir ekonomik ve sosyal bilimler araştırma kurulu oluşturulması önerisi vardı planda. Bu öneri, o zamanın sağcı hükümetleri tarafından ideolojik bulunarak gündemdışı bırakıldı ve Türkiye'de bilimsel araştırma topal gelişti. Müspet bilimler dediğimiz temel bilimlerde, doğa bilimlerinde TÜBİTAK bir işlev gördü, sosyal bilimler savsaklandı, bir tarafa bırakıldı. Bu öneri, çok üstü kapalı bir biçimde -daha evvel de değinildi- bunu gidermeye uğraşıyor. Bu yaklaşım doğrudur, olumludur; ancak, bazı soruları da birlikte getiriyor. Ben çok isterdim ki, sosyal bilimlerle ilgili olarak ayrı bir kurumsal yapı oluşsa ve o kurumsal yapı TÜBİTAK'la bütünleşse, sonuç belki çok daha olumlu olurdu. Bu yamamanın nasıl güçleneceği, nasıl sonuç vereceği henüz bilinmiyor, ne tür alanlara önem verileceği de bilinmiyor.

Bir şey daha var; biraz sonra geleceğimiz Bilim Kuruluna sosyal bilimlerden kimlerin ve nasıl seçileceği de dikkate alınmıyor. Bu arada şunu söyleyeyim: TÜBA'yla (Türkiye Bilimler Akademisi) bu konuda belli bir aşama kazanılmak istendi; fakat, o da başarılı olamadı ve 3 üncü maddeye geçerken bir soruyu sorayım. TÜBA, TÜBİTAK'la ilgili bir yasa tasarısı hazırlamıştı. Yasa önerisi veren arkadaşlarımın acaba TÜBA'nın bu hazırlığından haberleri var mı? Şimdi geçiyorum 3 üncü maddeye.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bilimsel gelişme tarihi, bilimsel araştırmanın, siyasal iktidarlar tarafından veya başka güç odakları tarafından nasıl ezildiğinin, bilim insanlarının Galileo'den bu yana baskı gruplarından neler çektiklerinin tanıklıklarıyla doludur. Sovyet biliminin neden çöktüğünü bugün çok daha iyi anlıyor insanoğlu. Hitler rejiminin nasıl tepetakla gittiğinde de, bilimin siyaset tarafından yönlendirilmesinin, bilimin siyasetin oyuncağı yapılmasının, bilimin siyasetçinin elinde perişan edilmesinin büyük katkıları olmuştur. Bilim insanı, siyasal iktidardan tarih boyunca çok çekmiştir ve bu karışma, bu müdahale hep bilimin zararına olmuştur; bilimin yok olmasıyla sonuçlanmıştır. Türkiye'nin bu büyük yanlışı, bu büyük yıkımı, bu büyük tersliği yapmaması gerekir.

Bakın ne yapıyoruz; TÜBİTAK'ın en üst kurulu olan  Bilim Kurulu, başkanla birlikte 15 kişiden oluşuyor. Şimdi buradaki seçime bakın; bu yönetimin oluşumu şöyle: Başkanı başbakan atıyor; geçtik. Bilim insanları arasından başbakan 3 kişiyi seçiyor; YÖK bir kişi seçiyor; Bilim Kurulu da -ne hikmetse- 3 kişiyi seçiyor. Sonra, başbakan, TÜBA üyeleri arasından 3 kişiyi seçiyor. Sonra, deneyimli yöneticiler arasından, başbakan 1, TOBB 2, Bilim Kurulu 1 kişi seçiyor.

Şimdi, böylelikle, başbakan, doğrudan 7 kişiyi ve başkanı seçiyor ve çoğunluğu elde ediyor. Zaten yasa, kararlar 8 kişinin oyuyla alınır diyor; bitti; gerisini kaldırın atın. Peki, buradaki güvensizliğe bakın; Bilim Kurulunun diğer üyelerinin seçimi de başbakanın onayıyla kesinlik kazanıyor.

Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım, önce şuna dikkat edelim; buruda bir tek kurumsal temsil var; TOBB 2 üyeyi seçiyor. Peki, 170 kişilik TÜBA'dan seçilecek 3 kişiyi, 170 kişinin içinden başbakan neden seçiyor da, o kurama, TÜBA'ya, kendi temsilcisini seçme hakkı verilmiyor; neden, bu bilim insanına güvensizlik? Yani, bilim insanları temsilci seçemez; böyle mantık olur mu?! Bunun kabul edilebilir bir tarafı var mı?!

Şimdi devam edelim. TÜBİTAK, en azından kâğıt üzerinde, üniversitelerle çalışacak, başka bir şeyi yok. YÖK'ün 1 kişisinin dışında, üniversitelerin, Rektörler Komitesinin, Üniversitelerarası Kurulun veya başkalarının Kurula üye vermesi neden kabul edilemiyor, öngörülemiyor?

Başka bir şey daha var. Çağımızda bilginin toplumsallaşması önemlidir. Öneri de ona önem verdiğini söylüyor sözümona. Şimdi, bu Kurula, Bilim Kuruluna, Türkiye Mimar ve Mühendis Odalarının -şimdi dikkat edin- işçi sendikalarının, memur sendikalarının, bunların üye vermesi neden kabul edilemiyor? Kendilerinin seçmesi, ilke olarak kendilerinin seçmesi... Bunu söyleyince dehşete düşüyorsunuz, hayrete düşüyorsunuz. Düğmeye basın, bilgisayarınızda bulacaksınız; Fransa'da sendikal kesimin de, iş kesiminin de, yani, işveren kesiminin de, işçi kesiminin de bilim kurulunda ayrı ayrı temsilcileri vardır. Hani demokrat olacağız, hani bilimi toplumsallaştıracağız...

Siz gerçek çalışan kesimi tümüyle dışlayarak, sözümona bu kurumu açıyorsunuz. Hayır hayır, siz bu kurumu açmıyorsunuz, bu kurumu, TÜBİTAK'ı, Başbakanlığa kapatıyorsunuz ve yazık ediyorsunuz. Hem kendinize yazık ediyorsunuz hem bu ulusun geleceğine yazık ediyorsunuz; çünkü, bilimsel araştırmayı, ar-geyi, bilimi geliştirmenin bir tek yolu var; sağlam kurumlar eliyle, özerk ortamda, özgür ortamda araştırma yapmak.

Bu anlayış, bilimsel özgürlüğü yok etmektir. Onun acısını bu toplumun bilim tarihinde çok iyi görürsünüz; düşünceleri yüzünden öldürülenler, üniversitelerden atılanlar, satılanlar, atılmakta olanlar... Biz bunları yaşadık. Ne olur, önümüzdeki yıllara bu acıların taşınmamasını istiyorsanız -sanıyorum istiyorsunuz- o zaman, bu Bilim Kurulunun yapısını böyle kabul etmeyin, bunu tümüyle değiştirin. Bunu yapmazsak, bilimsellikten uzaklaşırız, özerklikten uzaklaşırız, doğruluktan, dürüstlükten uzaklaşırız; bilimi siyasetçinin oyuncağı yaparız ve bu yapılanma, Türkiye'yi, yalnız çıkmaza götürmez, yıkıma götürür. TÜBİTAK, bir uzmanlık kurumudur, öyle kalmalıdır, ticarî bir kuruluş değildir. Kaldı ki, Fransa'da, yönetim ile bilimsel kurullar ayrı ayrıdır. Eğer istiyorsanız, gidin, doğru dürüst bir ülkeden örnek alın.

Şimdi, Başbakan ve en yakın bürokratlarının uzmanlığı anlama düzeyleri nedir ki, bu arkadaşlarımız, bu kişiler, en iyiyi, en doğruyu, en kabul edilebilir olanı seçecekler; buna imkân yoktur, fiilen imkân yoktur. Onların seçecekleri, kaçınılmaz olarak, siyaseten, bürokratik olarak, kendi ölçülerine göre belirlenecektir. Peki, neden bu kadar ısrar ediliyor?! Diğer kurumlardan gelecekler ve başkaları konusunda tek belirleyicinin, tek seçicinin, futbol takımı seçer gibi geçmişte bir tek başbakan tarafından saptanmasındaki ısrarın anlamı nedir?! Bir başbakan, Kurumun başkanını atıyor; kendisiyle iletişim kuracak bir iki üye atasa, kalan üyelerin saptanmasını Türkiye'nin, sözünü ettiğim kurumlarına, kuruluşlarına, üniversitelerine, sendikalarına, meslek örgütlerine bıraksa, daha demokratik, daha doğru, daha gerçekçi, daha bilimsel, daha çağdaş olmaz mı?! Elinizi vicdanınıza koyun, Bilim Kurulunun oluşumunu kabul etmeyin; yazık oluyor, topluma yazık oluyor, size yazık oluyor!

Şimdi, burada, bilimin ticarîleşmesi yönünde adım atılıyor dedim baştan. Bakın, bu nasıl sağlanıyor; bilimin ticarîleşmesi öyle önemseniyor ki, temel bilim-uygulamalı bilim ayırımında, temel bilimler yok sayılıyor. Doğrudur, az gelişmiş bir ülkedir, temel bilimleri, yani, matematik, fizik, kimya ve benzeri temel bilimleri zengin ülkeler yapsın, biz uygulamaya bakarız diyebilirsiniz; ama, çağımızda, bu ikisi iç içedir. Yani, temel bilim ile uygulamalı bilim ayırımı yapamazsınız. Bu ayırımı yapmamanın yolu, bunları dengeli tutmaktır. Bu yasanın yapısında, felsefesinde, düşüncesinde, bilimin uygulamaya yönelik yönü ağırlıklıdır, ticarîleşmesi ağırlıklıdır ve bu düzenleme, çağdaşlığa, temel bilimlere, bilime saygıya uymamaktadır ve tekrar edeyim, bu yapılanma, Bilim Kurulunun başbakanın mutlak emriyle oluşması yapılanması, bilimi, siyasetin tümüyle emrine vermektir; siyasetin de değil -demin de söyledim- bir kişinin emrine vermektir. Bu nasıl demokratik anlayıştır ki, 42 nci yılında kurumun yasasını değiştiriyoruz; ama, tepe yapısını bir kişinin emriyle oluşturuyoruz. Bunun gerçek nedenleri her ne ise, burada açıklansın. Ben, onu, bir yurttaş olarak, bir bilim insanı olarak -kabul ederseniz- ve bir üyeniz olarak talep ediyorum. Bir kişi tarafından Bilim Kurulunun saptanmasının mantığı, gerçek nedenleri nedir? Kurumun yayın politikası mı değişecektir? Kurumun teorilere, kurumlara bakışı mı değişecektir? Kurumun bilimin topluma yaygınlaşmasıyla ilgili olarak yapacakları mı değişecektir? Ne yapılacaktır? Ne istiyor Başbakan? Ve neden bu mutlak egemenlik ısrarı? Nedir istenen? Bu neden yapılıyor? Bu, burada açıklansın. Bu burada açıklanmadıkça, bu gölge, bu yıkım, bu zarar, bu toplumun geleceğinin üzerinde bir karanlık gölge gibi sürekli olarak kalacaktır. Bu gölgeyi sahiplenmeyin. Bu karanlığı sahiplenmeyin. Bilime sırtınızı çevirmeyin. Aydınlığa, bilimsel özerkliğe, özgürlüğe sırtınızı çevirmeyin. Bunu yaparsanız, yani Bilim Kurulunun tek başına başbakan tarafından saptanmasına "evet" derseniz, hem tarihsel hem toplumsal hem bireysel sorumluluğunuzun çok ağır olacağının bilincinde olmalısınız.

Bir başka nokta daha var. Bu toplumun geleceği bilimsel ve teknolojik gelişmeyle sağlanacak. Bunu sağlamanın yolu özerk bir ortamda bilim ve teknolojinin kendi kurumsal yapısıyla evrim geçirmesidir, güçlenmesidir. Bir topluma yapılacak en kötü iş, bilimini siyasetin emrine vermektir. Değerli arkadaşlar, 3 üncü maddeyle biz bunu yapıyoruz ve yıkımın öncülüğünü yapıyoruz. Bir yangın oluyor, bu yangına, lütfen böyle yaklaşmayın, bu yıkıma "evet" demeyin.

Bir hükümetin yapacağı en son iştir bilimsel çalışma dünyasına karışmak, oraya müdahale etmek. Bir başbakanın tek seçici olması, bilimle oynayan hükümetlerin sonunun nasıl olduğunu biraz evvel söyledim, bunlar iyi şeyler değil. Siz karışmıyorsunuz, başka bir şey yapıyorsunuz. Yapılan, tam anlamıyla curcuna yaratmaktır, karıştırmadır, düzenleme değildir. Toplumun geleceği açısından, bu ülkenin çocuklarının ve gençlerinin bilim insanı olarak yetişmeleri açısından, bu ülkenin yarınları açısından, çağdaşlaşması açısından, böyle bir önerinin yapılmasını yıkım olarak gördüğümü, altını çizerek söylemek istiyorum. Herhangi bir Avrupa ülkesinde bir benzeri düzenleme yoktur, Afrika ülkesinde de yoktur; varsa, dediğim gibi, internetten indirelim, tartışalım burada, sonuna kadar tartışalım; ama, yoktur, iddia ediyorum, böyle bir yapılanma dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, hiç uzatmayacağım...

Diyeceksiniz ki, teklif iyi niyetle hazırlanmıştır; kuşku duymuyorum, duymamaya çalışıyorum ve yaratacağı olumsuzlukları görmenizi istiyorum; ama, İtalyan şairi Dante boşuna dememiş " cehennemin taşları da iyi niyetle döşenmiştir" diye. İyi niyet, cehenneme göndermemeli bizleri; cehenneme göndermemesinin yolu, başbakana, mutlak seçici, mutlak belirleyici yetkisi vermemektir. Kendi putunuzu, kendi tapacağınız şeyi kendiniz yaratmayın. Yapmayın!.. Bu kadar gücün tek elde toplanmasına izin vermeyin. Bilimi yönlendirme gücünün -bugün bu başbakan, yarın başka başbakan, hiç önemli değil- bir kişinin eline geçmesine olanak hazırlamayın, imkân vermeyin.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz.

Sayın Özyılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 877 sıra sayılı teklifin 3 üncü maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuyu konuşuyoruz ve asla böyle bir ideolojik ve grup asabiyetiyle bakılmaması gereken bir konu üzerinde çalıştığımızı hepimiz biliyoruz. Şimdi, muhalefete mensup arkadaşlarımız konuşurken, konuyu, yani, bir kara bulutlar altına sokmak için bütün güçleriyle çalışıyorlar, gayret sarf ediyorlar. İşte "çağdışıdır" diyorlar, buna benzer küçümseyici ifadeler kullanıyorlar; ama, emin olun, bütün bu çabalar, bu gayretler boşa gidiyor; çünkü, gerçekte, bugüne kadar, dar bir grup içerisinde, dar bir marjinal grup içerisinde kalmış olan bir kurumu, biz AK Partililer olarak, bütün ülkeye yaymaya ve bütün bilim alanına açmaya gayret ediyoruz.

HALUK KOÇ ( Samsun) - Hocam, hangi marjinal?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bu kanunun asıl hedefi budur; bunu, özellikle söyleyeyim. Bunu, özellikle söyleyeyim.

HALUK KOÇ ( Samsun) - Hocam, hangi marjinal?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Hocam, onu siz daha iyi bilirsiniz bir bilim insanı olarak.

HALUK KOÇ ( Samsun) - Yapmayın allahaşkına!.. Yapmayın!..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bugüne kadar, gerçekten, dar bir çerçevede kalmış ve dar bir çerçeve içerisindeki belli insanların elinde kalmış bir kurumdur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakınız, size bir misal vereyim: Bugüne kadar, şu anda tartıştığımız Bilim Kurulu, önceki kanuna, yani şu ana kadar gelen kanuna göre, 8 kişi bilim heyeti, 4 kişi de özel alandan gelen insanlardan oluşuyordu. Bu 8 kişinin 4'ü TÜBA'dan geliyordu; yani, Türkiye Bilimler Akademisinden geliyordu. TÜBA'ya üye olmak, TÜBA'da üye olarak bu Bilim Kuruluna seçilmek için, bilim adamı olmanız, dünya çapında bilim adamı olmanız yetmiyor sizin için.

Değerli Hocam, siz de bilirsiniz, oradan sizin gelebilmeniz için, TÜBA üyesi olup da Bilim Kuruluna gelmiş olan insanlardan birisi veya ikisi, sizi himayesi altına aldığını ve "bu, buraya layıktır" diye sizi himaye ettiğini söyleyecek, iki kişi de sizi destekleyecek ve genel kurulda siz kabul edileceksiniz ki, oraya üye seçilebilesiniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Başka koşulları var Hocam, bilmiyorsunuz.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bakın, bu anlayış bile çağdışıdır. Değerli Hocam Yakup Beyin bu konuda söylediği sözlerin aynısını, işte, şu anlattığım şey için söylemek mümkündür. Dolayısıyla, bozuk bir yapıyı, biz, düzeltmeye çalışıyoruz. Katkılarınız olacak elbette, eleştirileriniz olacak; ama, bunları, elbet, belli bir düzeyde götürmek gerektiğini hepimiz bilmekteyiz.

Şimdi, arkadaşlar, az önce söylediğim gibi, önceden oluşturulan Bilim Kurulu, asıl, çağımızın ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Biz, bakın, bunu nasıl tabana yaydık, görün. Bir defa, Yükseköğretim Kurulundan herhangi bir üye yoktu bugüne kadar Bilim Kurulunda. TÜBİTAK'ın Bilim Kurulunda Yükseköğretim Kurulundan herhangi bir üye yoktu; bizim getirdiğimiz bu kanun teklifiyle bunu alıyoruz; bir.

İkincisi: Bugün, artık, dünyada, üniversite-sanayi işbirliği, üniversite-özel sektör işbirliği, dünyanın en önde gelen değerlerinden, yıldızlaşan değerlerinden birisidir. Biz, özel sektörden de temsilcileri bu kanunla buraya alıyoruz, onların beklenti ve ihtiyaçları, onların istekleri de orada yerini bulsun diye. Ayrıca, Sayın Başbakanın belli kesimlerden -ki, burada kanunda sayıldığı kesimlerden- öğretim üyelerini alması da böyle sıradan bir iş değil. Orada, nerelerden, hangi bilim insanlarından nasıl alınacağını vaktim dar olduğu için etraflıca söyleyemiyorum; yani, tam anlamıyla, hem sosyal bilimler alanında hem temel bilimler, fen bilimler alanında olmak üzere, bir defa, bilimi bütün olarak ele alıyoruz; bir. İkincisi de, toplumu bütün olarak ele alıyoruz.

Bir diğer önemli husus; bugüne kadar, arkadaşlar, bu kuruma hiçbir hükümet döneminde verilmemiş olan desteği, maddî desteği bizim hükümetimiz vererek, daha geçtiğimiz aralık ayında, bu yıl için belirlediği bütçeden müthiş bir rakam koyarak -500 trilyon civarında- bu kurumun çalışmasının önünü maddî bakımdan da açma yoluna gitmiştir; bu da fevkalade önemlidir. Dolayısıyla, bizim, millet olarak, ülke olarak, bilimde ve teknolojide, gerçekten, gelişmeye çok ihtiyacımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Özyılmaz, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla)- Arkadaşlar, biz, 20 nci Yüzyılda bizden beklenen bilimsel ve teknolojik gelişmeyi gerçekleştiremedik. Bunun çeşitli sebepleri var, ben ona girmiyorum; ama, 20 nci Yüzyıldaki o anlayışlarımızı, o ideolojik ve grup asabiyeti anlayışlarımızı hâlâ devam ettirirsek, korkarım, 21 inci Yüzyılda da geride kalırız; bu endişedeyim. Dolayısıyla, özellikle, bilim ve teknoloji konuşulurken, birbirimize son derece destek vermeye, yardımcı olmaya ve az önce söylediğim gibi, bilimi ve insanlarımızı kucaklayıcı bir anlayışa yönelmeye gayret edelim. Elbette, bu kuruma bundan sonra yönetici olarak gelecek olan arkadaşlardan da, millet olarak şunu bekliyoruz: Sadece kendileri bilimsel araştırma yapmak gibi bir duruma düşmesinler. Kendilerinin, bilimsel araştırma, kurum olarak yapmanın yanında, ülkemizdeki 80 civarında olan üniversiteleri de -kamu ve vakıf üniversitelerinin hepsini kastediyorum- ve o üniversitelerdeki öğretim üyelerini, araştırıcıları harekete geçirmek, ülkenin bilimsel gücünü harekete geçirip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Özyılmaz, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla)- Sayın Başkan, tamamlıyorum sözümü.

...bilimsel gücünü harekete geçirip, ülkemizin ihtiyaç duyduğu, beklentimiz olan bilimsel ve teknolojik gelişmeyi sağlamanın motor gücü olmaları gerektiğini, elbette, yeni seçilecek olan yöneticiler, bunun şuurunda, bunun anlayışı içerisinde çalışacaklardır. Ben, şuna inanıyorum ki, böyle bir çalışma yapılmaya başlandığında, muhalefetiyle, iktidarıyla, bu Meclis, onların yanında ve arkasında olacak, destek verecektir diyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür Ederim Sayın Özyılmaz.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Soru soracak olan arkadaşlarımdan, sürelerini uygun bir şekilde kullanmalarını istirham ediyorum; çünkü, kendileri eğer süreyi uzatırlarsa, diğer arkadaşlara sıra gelmeyecektir.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz önce Sayın Bakana bir soru sordum "kesinleşmiş bir dava yok TÜBİTAK'la ilgili" dedi. Bilmiyorum, ben, bir sayın bakana, 15 Nisan 2004 tarih, Ankara 1. İdare Mahkemesi, 2004-237 esas nolu kararıyla, eski başkan Namık Kemal Pak'ın açtığı dava, yürütmeyi durdurma ile oybirliğiyle sonuçlanmıştır. Başbakanlık, bu karara, bölge idare mahkemesinde itiraz etmiş, bu itiraz da, 2 Haziran 2004 tarihinde oybirliğiyle reddedilmiş, karar kesinleşmiştir.

Türkiye bir hukuk devleti, siz bunu Danıştaya götürdünüz. Tamam, Danıştayda bir süreç yaşanıyor; ama, bu idarî mahkemelerin kararları, bölge idare mahkemelerinin kararları; bunlar mahkeme kararları değil mi? Siz, bize verdiğiniz yazılı soru önergesinin karşılığında, eğer, soruşturmadan, sonuç takipsizlikle sonuçlanırsa, mahkeme kararı olursa atama yapılacağını söylediniz. Biraz önce de, kesinleşmiş bir karar yok diyorsunuz, Danıştaya götürerek olayı sürüncemeye bırakıyorsunuz. Sayın Bakanım, bu konudaki düşünceniz nedir?

Son olarak, murakıp, yani, denetleme kurulu, gelip, bir inceleme yapmış, o 28 kişi hakkında bir değinme bulunmuştur; ama, sonuçta, mahkemeye murakıp kurulu vermez; ya TÜBİTAK Yönetim Kurulu verir ya Bakanlığınız verir. Ben onu sordum. Siyasî kararı sordum. Yoksa, Türkiye'de, deneticiler ne gibi raporlar veriyor da çoğu sumen altı ediliyor. Burada ise, haksız bir konuda insanları yıpratma yok mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten, ibretle izlediğim bir oturum. Sayın Özyılmaz'ın, TÜBA'ya üye seçimiyle ilgili söyledikleri şeyin gerekçelerinin hiçbirinin geçerli olmadığını ifade etmek istiyorum.

Referans gösterilir; fakat, orada, (A) sınıfı bilimsel eserler endeksinde mutlaka belli bir derecede kendi alanında yayın yapmış olması gerekir. Bu da, bağımsız kurullar tarafından değerlendirilir.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - O yeterli değil.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, ibretle izliyorum dedim; deminki soruma yanıt olarak Sayın Bakanın verdiği cevap şu: "Biz bunları atayalım bu kanunun gerektirdiği şekilde, ondan sonra özerk çalışırlar." Böyle bir şeyin gerçekleşmesini beklemek kadar iyimserlik olamaz diye düşünüyorum.

Sayın Bakan, Sayın Başbakan hangi kritere göre TÜBİTAK'taki 7 üyeyi atayacak? Acaba, danışman olarak, şu anda intihal suçlamasından, en büyük akademik suçtan sanık durumunda olması gereken Başbakan Müsteşarı Ömer Dinçer'e danışacak mı bu kurulları atarken? Böyle bir üyelik mi bekliyorsunuz?

Lütfen, TÜBİTAK'ı rahat bırakın! Lütfen, bilimle uğraşmayın, bilimi siyasallaştırmayın, bu ülkenin geleceğini de karartmayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın İnce...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Marmara Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Naci Görür, istifa ederken, kendisine yoğun baskı yapıldığını basına ve kamuoyuna açıklamıştır. Bu baskılar nelerdir?

İkincisi, Naci Görür'ün yerine, TÜBİTAK Başkanı Nükhet Yetiş'in eşi Önder Yetiş'i ataması -kendisi değerli bir bilim adamı olabilir- etik açıdan doğru mudur?

Bir diğeri, şu anda TÜBİTAK Başkanlığını yürüten Sayın Prof. Dr. Nükhet Yetiş, başarılı bir bilim insanı olabilir, onu değerlendirecek konumda değilim; ama, ortada hukukî bir boşluk varken, bu boşluktan yararlanarak -bilimsel bir kuruluşun başında- meşruiyetini hukuktan değil de siyasî iktidardan alan birinin bir bilim kuruluşunu temsil etmesi, bilimsel ahlak açısından kabul edilebilir mi?

Son sorum şu: İki kişiye, Prof. Dr. Şevket Ruacan ve Prof. Dr. Şefik Süzer'e, fazla para aldılar diye dava açıldı. Sonra, bu iki kişi, bu değerli iki bilim adamı, Bilim Kuruluna atandılar. Kendilerine bu sorulduğunda verdikleri cevap "komikti bu durum" dediler. Bütün bunlar doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma sorularım şunlardır:

1963 yılından günümüze kadar bilimsel ve teknolojik araştırmalarda Türkiye'ye öncülük yapan ve birçok bilim ve araştırma adamı yetiştiren, bu arada, bizi, dünyada gelişen teknoloji alanında 20 nci sıralara yaklaştıran... Türkiye'nin, hiçbir alanda ilk 20'ler arasına çıkması gerçekleşememiştir; ama, bilim alanında ilk 20'ye yakınız. Dolayısıyla, böyle bir kurum çağdaşlaşma kanununa kavuşurken, bu Kurumun geçmişini de gözönünde bulundurmamız gerekiyor diye bir hatırlatma yaparak, sorularıma başlıyorum.

Hükümetinizin, TÜBİTAK yönetimini değiştirme faaliyetlerinin asıl amacını açıklar mısınız? Bu faaliyetleriyle, bilim ve teknoloji sistemimiz yeniden mi yönlendirilmeye çalışılıyor? Acaba, bu arada idarî özerklik kaybolurken, bilimsel özerkliğin durumu bozulmuyor mu? TÜBİTAK gibi bilimsel araştırma yapan bir kurumun yönetiminin siyasi otorite tarafından belirlenmesi, bilime siyaset sokulma anlamı taşıyor mu?

TÜBİTAK'ın, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında ar-ge çalışmalarına ayırdığı rakam ne kadardır, bunlardan ne kadarı şimdiye kadar kullanılmıştır?

Son sorumu soruyorum Sayın Başkanım.

Türkiye'nin, bilimsel teknolojiye ulusal gelirden ayırdığı para ne kadardır? Avrupa Birliği ülkelerinde bu konuya ayrılan rakamla kıyaslarsak, Türkiye'nin durumu nedir?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, ekranda, soru sormak isteyen arkadaşlarımız gözüküyor; ama, soru soran arkadaşları sizler de izliyorsunuz, 6-7 soru peşpeşe gelince, sizin haklarınız, maalesef, geride kaldı; onun için, size söz veremeyeceğim.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Gazalcı, Ankara İdare Mahkemesinin kararından bahsetti. Bu karar Danıştayda temyiz aşamasında olduğu için kesinleşmediğini, henüz uygulanabilecek bir noktaya gelmediğini ifade ettim. O konuda aramızda bir görüş ayrılığı olduğu kanaatinde değilim.

"Kim mahkemeye verdi bu 28 bilim insanını" dediniz. Biraz önce de ifade etmiştim, Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporu üzerine TÜBİTAK yönetimi tarafından, zorunlu olarak, yasa gereği olarak verilmiştir; ancak, burada şu açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyorum: Başbakanlık Teftiş Kurulu, bir usulsüzlük nedeniyle; yani, YÖK Yasasının uygulanması gerekirken, kendi yasalarını uyguladıkları ve böylece usulsüzlük yaptıkları için suçlu bulan bir rapor vermiştir. Türk bilim hayatına bu kadar emeği geçmiş olan insanların böyle bir usulsüzlük nedeniyle yargılanmaları konusunu, kuşkusuz, biz de rahatsızlık verici buluyoruz. Bu nedenle, şu anda hazırlıkları yapılmakta olan bir tasarıyla bu sorunu çözmek için önümüzdeki günlerde, önünüze, sanıyorum bir yasa tasarısıyla geleceğiz; bunu da, altını çizerek ifade etme ihtiyacını hissediyorum.

Sayın Koç, tabiî, yine, atama usulü ve özerklikle ilgili soru yönelttiler. Şimdi, değerli arkadaşlarım, şunu söyleyeyim: Şu anda mevcut TÜBİTAK Yasasına göre, TÜBİTAK Bilim Kurulu üyelerinin tamamı Sayın Başbakan tarafından atanmaktadır. Peki, şimdi ne oluyor; Başkanla birlikte 15 kişiye çıkıyor, 7'si Sayın Başbakan tarafından atanmaktadır.

Peki, kimler arasından atanıyor; bizi takip eden vatandaşlarımızı aydınlatmak için de söylüyorum bunu; sokakta geçen insanlar mı atanıyor; parti teşkilatlarından insanlar mı aranarak atanıyor; işte, yasada kriterler: Bilimsel ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş veya araştırma ve teknoloji yönetimi konusunda yetkinliği olan, bilimsel ve teknolojik sistem, kurum ve birimleri başarıyla kurmuş veya yönetmiş bulunan kişiler arasından; 3'ü başbakan tarafından, 1'i YÖK tarafından, 3'ü de Bilim Kurulu tarafından belirleniyor ve TÜBA üyeleri, işte, Türkiye Bilimler Akademisi, sanıyorum 117 bilim adamı var; bunların arasından seçiliyor Sayın Başbakanca. Yani, herhangi bir yerden atanmış değil, bilim insanları arasından. Türkiye'de, bilim ve teknoloji alanında  ihtiyaç duyulan sıçramayı yaptırmak için böylesine bir yeni anlayışla, bilim heyetinin, bilim kurulunun oluşturulmasında yarar var.

Türkiye, bilim ve teknolojide, maalesef, dünyayla rekabet etme noktasında oldukça geridedir. Bir Amerika'yla mukayese ettiğinizde, bir Japonya'yla, bir Güney Kore'yle mukayese ettiğinizde, bizden 200 katı daha fazla bilim ve teknoloji üretimi yapmakta ve bunu satmaktadırlar. Bizim onları yakalayabilmemiz için yeni bir anlayışla sıçramaya ihtiyacımız var. Bizim amacımız, Türkiye'ye bilim ve teknoloji alanında sıçrama yaptırmak. Bu tasarı da bu amaçla hazırlanmış. Kurulacak olan heyet, bu bilim insanları arasından seçilecektir. Bunlar,  Türkiye'nin yetiştirdiği insanlardır. Dolayısıyla "efendim, buraya siyasî müdahale olacak, işte siyasî atamalar yapılacak" şeklindeki değerlendirmelere katılmak mümkün değildir.

Önümde Türkiye Bilimler Akademisinin Yasası var; buraya üye olmak öyle kolay bir şey değil; o kadar çok şar var ki, bu şartları taşıyan insanların arasından seçilecek olan bir bilim heyetinin, herhalde siyasî bir heyet olduğunu iddia etmek, bana göre insafla bağdaşmaz diye düşünüyorum.

Zamanım da doldu değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN -  Süreniz doldu, evet.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN  (İstanbul) - Sayın İnce'ye ve soru soran diğer milletvekili arkadaşlarıma, izin verirlerse, yazılı olarak cevap vereyim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki soru-cevap...

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısı için yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Önce yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim:

Sayın Haluk Koç, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Vedat Yücesan, Sayın Halil Tiryaki, Sayın Osman Özcan, Sayın Mustafa Özyurt, Sayın Nurettin Sözen, Sayın Türkân Miçooğulları, Sayın Muharrem İnce, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Oya Araslı, Sayın Birgen Keleş, Sayın Nuri Çilingir, Sayın Kâzım Türkmen, Sayın Mehmet Küçükaşık, Sayın Ahmet Ersin, Sayın Feramus Şahin, Sayın Onur Öymen, Sayın Enver Öktem, Sayın Gürol Ergin, Sayın Erdal Karademir, Sayın Ufuk Özkan.

Sayın milletvekilleri, yeterli sayıda sayın üye salonda hazır bulunduğu için yoklama yapacağım.

Sayın milletvekilleri, yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 278 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bilim Kurulu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen nitelikleri taşıyan kişiler arasından, biri Bilim Kurulu dışından olmak üzere iki başkan adayı belirleyerek Başbakana sunar. Başbakan, bu adaylardan birini seçerek Başkan olarak atanmak üzere Cumhurbaşkanına teklif eder."

"Bilim Kurulunun aday belirlemesi, Başkanın görev süresinin dolmasına en geç iki ay kala veya herhangi bir sebeple bu görevin boşalma tarihinden itibaren en geç iki ay içinde tamamlanır. Bilim Kurulunun herhangi bir nedenle süresinde aday belirlememesi halinde Başbakan gerekli şartları taşıyanlar arasından belirlediği bir kişiyi Başkan olarak atanmak üzere Cumhurbaşkanına teklif eder.

Başkanın geçici olarak görevi başında bulunmadığı zamanlarda, görevlendireceği Bilim Kurulu üyelerinden biri Başkanlığa vekalet eder. Başkanlık görevinde boşalma olması halinde yeni başkan atanıncaya kadar, Bilim Kurulu kendi üyelerinden birini Bilim Kurulu ve Kurum Başkan Vekili olarak görevlendirir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Reha Denemeç; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve şahsı adına, Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu.

İlk söz, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Reha Denemeç'in.

Sayın Denemeç, buyurun.

REHA DENEMEÇ (Ankara) - Vazgeçiyorum. Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak, TÜBİTAK'la ilgili yasa teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir yasa önerisini görüşüyoruz. Ne bu yasa önerisinin gerekçesinde ne de iktidar sözcülerinin konuşmalarında gerçekler söyleniyor. Aslında, TÜBİTAK'ta yapılmak istenen, TÜBİTAK'ı bütünüyle ele geçirmektir. Burada, AKP sözcüleri, sözde "biz, dar, marjinal bir kuruluşu halka götüreceğiz ve halka açacağız" diyorlar.

Değerli arkadaşlar, dünyanın neresinde, bilim, sokaktaki insanla, halkla birlikte yapılır?! Bilim, bilim insanları tarafından yapılır, özerk bilim kuruluşları tarafından yapılır.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Halka açacağız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Siz, o buluşları, bilimin ürettiği buluşları, alır, halk yararına kullanırsanız, gerçek halkçılık odur. Yoksa, bilim üreten bir kurulu, alacaksınız, başbakanın emrine vereceksiniz ve "biz burada halka açıyoruz" diyeceksiniz. Bu inandırıcı değil. Bilim, bilim insanları tarafından yapılır ve o bilim insanlarının ortaya koydukları buluşları halk yararına kullanırsanız, o zaman olur.

Değerli arkadaşlar, burada "teknik" sözcüğünü "teknolojik" yaparak, 12 kişilik Bilim Kurulunu 14 kişi yaparak bir değişiklik yapmıyorsunuz; bunlar önemli değil; önemli olan, TÜBİTAK'ın yönetiminin atanma biçimi. İşte, burada özerklik katlediliyor, özerklik yok ediliyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu konuştuğumuz maddede, 4 üncü maddede, TÜBİTAK'ın Başkanının seçiminde, Bilim Kurulunun arasından seçilecek 2 kişi başbakana öneriliyor, başbakan birini seçiyor, onaylamak üzere Cumhurbaşkanına gönderiyor. Bu, yeni biçim. Peki, eski TÜBİTAK Yasasına bakalım. 5 inci maddede, orada da, bilimsel eser vermiş, araştırma ve buluşlarıyla tanınmış kişiler arasından seçiliyor; ama, nasıl seçiliyor; Bilim Kurulu seçiyor, birinci aşamada. Sonra, başbakana iletiyor. başbakanın bir tasarruf hakkı yok, iletme görevi var, cumhurbaşkanı da onaylıyor ve seçim Bilim Kurulunda bitiyor.

Şimdi, ikisinin arasına bir bakın, bir denge kurun. AKP'li arkadaşlar, yeni getirdiğimiz düzenlemede, başbakanın atadığı Bilim Kurulu, 7 kişisini atıyor, ötekilerini onuyor, arasından 2 kişiyi seçiyor. O 2 kişiden 1'ini başbakan kendisi belirliyor, cumhurbaşkanı burada onaylayan mevkide. Oysa, asıl özerk olan, 278 sayılı -bundan 42 yıl önce ortaya konmuş olan- TÜBİTAK Yasasında, TÜBİTAK'ın Başkanını Bilim Kurulu belirliyor arkadaşlar. Ötekileri, artık, başbakan yalnız iletiyor. Bakın, Başbakan iletme görevini yapmadığı için -bir kez daha söylüyorum- yetkisini kötüye kullanmıştır. İleride bu ülkede hukuk işlerse, ki, işleyecektir, bunun da hesabı hukuksal olarak sorulacaktır. Yeni, düzenlemede başbakan belirleyecek, bu daha özerk diyeceksiniz ve bizi dinleyenler, izleyenler de, aklı olanlar da, yahu gerçekten TÜBİTAK darmış, marjinalmiş, büyüyecek, TÜBİTAK özerk değilmiş de, özerk olacakmış gibi kandırmaca bir izlenim yaratılıyor. Hayır; bakın, maddeye bakın. Daha seçilme biçimi. Burada da yetmiyor, madde devam ediyor. Herhangi bir nedenle iki ay içerisinde belirleme olmazsa, başbakan atayıp geçecek, cumhurbaşkanına teklif edecek. Herhangi bir nedenle, ki, nedir o herhangi bir neden; kendisinin zaten belirlediği Bilim Kuruluna siz seçmeyin. "Herhangi bir neden..." Bakın, maddede devam ediyor: "Herhangi bir neden..." Peki, biz biliyor muyduk eskiden, 6 Mayısta Bilim Kurulunun seçtiği kişiyi?.. Atama yapmıyor; çünkü, iletme görevini yapmıyor. Öyle bir başbakan var ki "ben bunu yapmıyorum" diyor. Kendisinden randevu isteniyor, kabul etmiyor. Öteki yönetim kurulu üyeleri de zamanında seçiliyor, yine atama yapmıyor, kilitliyor, bloke ediyor, tutuyor. Ve hani karikatürcüleri mahkemeye veriyorsunuz da, yumak yaratıyorsunuz, sorun yaratıyorsunuz, karıştırıyorsunuz... Bu bir düzenleme değil, bozduğunuz bir işi, altından nasıl kalkarız...

Eğer, siz, şimdiye kadar TÜBİTAK'la uğraşmamış olsaydınız "biz, TÜBİTAK'ın bütçesini Başbakanlıktan genel bütçeye alıyoruz, parasını artırıyoruz..." Biz alkışlardık, oy da verirdik; ama, insaf edin, geldiniz geleli, 2003'ten bu yana TÜBİTAK'la uğraşılmıyor mu, ocak ayından beri uğraşılmıyor mu?!

Sayın Bakanım, geçen de yoktunuz, şimdi buradasınız; soruyorum: O bir kerelik atama yetkisini Anayasa Mahkemesi size verseydi -hani hukuka aykırıydı da, komisyonlarda çok tartıştık, burada tartıştık; orada bir kereye özgü atama yetkisi istemiştiniz atamadığınız, çalışamaz duruma getirdiğiniz Kurulu- bu yasayı getirecek miydiniz?! O zaman "jik" eki, yani, teknolojik olması ya da 12 kişinin 14 olması... Bunlar değişen bir şey değil. Siz geldiniz geleli TÜBİTAK'ı elde etmek istiyorsunuz. Ben bunu geçen kere de söyledim. Yalnız kadrolaşma isteğine bağlamıyorum. Yoksa, sonuçta orada bilim insanları olacak diye düşünüyor insan; ama, değerli arkadaşlar, ben düşüne düşüne diyorum ki: AKP dünya görüşü, TÜBİTAK'ta ortaya konulan ürünlerden -uyuşmuyor- rahatsız oluyor. Yani, o Bilim Teknik Kitabı, Bilim Çocuk Kitabı, popüler bilim kitapları, makaleler, gerçekten, bilimsel buluşlar, uygulamalı bilim anlayışı, sizin kafanıza ters geliyor. İlle de, kendinize göre o kitapların çıkmasını istiyorsunuz; belki, ambalajları yine güzel olabilir.

Değerli arkadaşlar, birinci amaç budur.

İki; şimdi, üniversite ve sanayi kuruluşlarından gelen tasarımlar var, yani, projeler. Durmadan övünüyorsunuz ya, şu kadar trilyona çıkardık diye.

Peki, değerli arkadaşlar, eski yöneticilere o trilyonları sanki cebinizden veriyormuşsunuz gibi yapıyorsunuz -bir de insanın kanına dokunuyor- yani, Başbakan ve hükümet veriyormuş gibi... Halktan topladığınız vergileri oraya veriyorsunuz. Bu, dün de verilseydi itiraz edilmezdi -ki, TÜBİTAK, neredeyse kendi yağıyla kavrulacak duruma gelmiş- tabiî ki, ar-ge çalışmalarının daha büyük olmasını, daha iyi olmasını isteriz, dışa açılmasını isteriz.

Şimdi, ben soruyorum: 58 inci hükümet zamanında -yani, yine sizin hükümetiniz- TÜBİTAK'ta bir toplantı yapılıyor. Bakın, elimde belgeler var; 6 Şubat 2003, Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır; sanayi kuruluşlarından birçok insan katılıyor. Yani, siz, TÜBİTAK'la ilişki kurmak istediniz de yapılmadı mı?! Birçok da güzel görüşler ortaya konulmuş, birsürü dışarıdan içeriden insanlar... Abdullah Gül'ün Başbakanlığı sırasında... Bir şeyler değiştiğini düşünün. Yani, 59 uncu hükümetle birlikte, TÜBİTAK'ı ele geçirme; çünkü, kendi yandaşlarınıza, projelerine bir destek anlayışı var, başka bir açıklaması yok.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Gazalcı, kimin yandaşısınız?!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Benim, Sayın Bakanla hukuk anlayışım da aynı değil, çok özür dilerim. Kişi olarak Bakanı sayıyorum, seviyorum, ayrı bir konu; ama, o anlayışta değilim. Yani, idarî yargı yürütmeyi durdurmayı niçin verir? Bölge idare, niçin, o kararı, sizinkini reddediyor? Bir an önce uygulayın der yürütmeyi durdurma... Ben öğretmenlikte başıma çok geldiği için biliyorum. Yani, bir an önce o kararı uygulayın. Hukuk devleti budur, anlayış budur. Siz, kesinleşmiş bir karara, hayır... Yorgunu yokuşa sürüyorsunuz, suyumu bulandırdınız diye ille de bir gerekçe bulup, orayı elde etmek istiyorsunuz ve bunu da içten söylemiyorsunuz. Yani, şuraya gelseniz de "arkadaşlar, biz, bu TÜBİTAK'ta 2003 yılından beri soruşturmalar yaptık, takipsizlik kararı verildi, görevden aldık, atama yapmadık, birinci kararımız Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanından döndü; ama, bu sefer olmadı, şimdi böyle bir yasal düzenleme yaparak, bütünüyle ele geçirmek istiyoruz." Yani, bu, daha içten olur, bu, daha güzel olur; çünkü, 2003 Ocağından beri yapılanların çuvala sığmadığı, mahkeme kararlarıyla döndüğü, Anayasa Mahkemesinden döndüğü ortadadır.

Bu 4 üncü maddenin de, maalesef -bakın tekrar ediyorum- özerklikle ilgisi yok, hiç olmazsa o sözcüğü oradan çıkaralım. Siz, hâlâ, özerklikten bahsediyorsunuz, diyorsunuz ki, özerk olacak. Peki, nasıl olacak özerk, özerk; demek, ne demek; kendi kararını kendisi vermek demek, kendi yöneticisini kendisi seçmek demek. Hem özerk diyeceksiniz siz, hem de kendi bildiğiniz gibi atayacaksınız, yapacaksınız ve  sonra da diyeceksiniz ki, başbakan tek seçici olacak... Değerli arkadaşlar, bu, yanlış -arkadaşlarım da söyledi- bu, hukuka uygun değil, bu, Anayasaya aykırı, bu düzenleme evrensel hukuka aykırı, bugüne kadar mahkeme kararları bu yoldadır. Daha önce de bu Mecliste bu TÜBİTAK konuşuldu, benzer sözler edildi, biz anlattık, dedik ki, hayır yapmayın, yanlıştır. Bu insanların belleği bu kadar zayıf mı ki, bir yıl önce yapılanlar unutuluyor. Mahkeme kararları bu kadar kolay mı unutulacak değerli arkadaşlar? Yapmayın, etmeyin diye arkadaşlarımız, muhalefet olarak söylüyor, dışarıda insanlar yazıyor, üniversite kurulları bir araya geliyor, açıklama yapıyor. Peki, ne olsun istersiniz? Siz ülkenin barışından yana değil misiniz? Bilim barışı olsun istemez misiniz? Bir kuruluşumuz güzel çalışsın istemez misiniz? Ama, istemiyorsunuz. İlle de kendiniz gibi düşünecek herkes. Yok öyle şey arkadaşlar, olmaz, olmayacak. Hukuk devleti...

Ben Meclis Başkanımızın sözlerini de kınıyorum. Biz ne yaparmışız; erkeği kadın, kadını erkek yapamazmışız, onun dışında her şeyi yaparmışız. Ben böyle bir meclisin üyesi olmak istemem. Ben, yasaya, hukuka bağlı bir üye olmak isterim.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne alakası var, Sayın Gazalcı?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Alakası şöyle var: Çoğunluğunuz size her şeyi yapma yetkisi vermez. Burası bir hukuk devleti, bir anayasa devleti. Biz Meclis olarak Anayasaya, evrensel hukuka, akla, bilime dayanan, kendi yetkilerimiz içerisinde yasa yaparsak anlamı vardır ve geçerliliği vardır. Aksi halde, biz burada her şeyi yapamayız, siz yapamazsınız, yapamayacaksınız, yapamadınız, bundan sonra da olmayacak, hukuk devleti olacaksak. Bunu kırmak için... Daha etkili olsun diye, sizleri eleştirmek için söylemiyorum; ama, değerli arkadaşlar, yapılanlar, özellikle TÜBİTAK'ta yapılanlar, gerçekten, AKP'nin kendi kuyusunu kazmakla eşdeğerdir. Siz, hukuk devleti adına geldiniz, burada yemin ettiniz; ama, şimdi bir bilim kuruluşunu -üstelik bizde yüz yıllık, ikiyüz yıllık geleneği olan bilim kurulları da yok. Daha bu, körpe bir fidanlık, güzel şeylere imza atmış, özel kesimde atmış, devlet kuruluşlarıyla atmış, birçok güzel çalışma yapmış- siz alıyorsunuz şimdi "kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..." Eh, Cumhurbaşkanından bir kere daha döner, biz gene parmaklarımızı kaldırırız, bir yasa daha çıkarırız...

Değerli arkadaşlar, olmuyor ve gerçekten bir haksızlık yapılıyor diye düşünüyorum. TÜBİTAK konusu, belki kitlelerin doğrudan ekmeğini, suyunu ilgilendirmiyormuş gibi geliyor, belki halkımız yeterince bu konuda ne olup bittiği ayırımına varmayıp, bu konuda sizi uyarmıyor; ama, ben diyorum ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Ben diyorum ki, TÜBİTAK siyasetin girmemesi gereken bir yer, siyasallaşmaması gereken bir yer.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Siyaset çıktı zaten oradan.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, aynen, demin mahkeme kararından... Sayın Bakan tam açıklamasa bile "oldu bir hata; ama, biz bir yasal düzenlemeyle bunu düzelteceğiz" dedi. Çünkü, bakan oluru vardı arkadaşlar. Siyasetçiyi sorgulayalım; böyle, gücümüz yeten bürokratları değil, saygın adamları değil. Geleceksiniz burada hem "Sayın Erdal İnönü çok güzel hizmetler yaptı" diyeceksiniz, sonra da onu mahkemeye vereceksiniz, manşete çıkaracaksınız sanki suç işlemiş gibi. Siz sonradan onun düzenlemesini değiştirdiniz, 200 000 000 olan oturum bedelini milyarlara çıkardınız.

Değerli arkadaşlar, yapmayın böyle, yanlış oluyor. O yüzden ben bu yasanın geri çekilmesini istiyorum ve gerçekten Başkanımızın ara verip bir oturum yapılıp bu yasanın geri çekilmesini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Hükümetin söz isteği vardır; buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Bir iki konuyu siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak için huzurunuzdayım.

Sayın Gazalcı biraz önce "dünya görüşünüz bu bilim eserleriyle uyuşmuyor, o nedenle bu bilim eserlerine kendi dünya görüşünüz istikametinde yön vermek için böyle bir yasa tasarısını hazırlayıp önümüze getirdiniz" dediler ve ayrıca "kendi yandaşlarınıza proje vermek için ar-ge çalışmalarına yüzde 276 gibi bir artış sağladınız" anlamına gelen değerlendirmeler yaptılar. O nedenle, bu konularla ilgili kısa bir açıklama yapmak için huzurunuzdayım.

Önce, TÜBİTAK, ar-ge çalışmaları için, projelere destek için nasıl bir yöntem takip ediyor? Hangi projeye destek vereceğini başbakana mı soruyor, hükümete mi soruyor, ilgili bakanlıklara mı soruyor? Bu sorunun cevabını, TÜBİTAK'ın internet sitesine girdiğinizde görmek mümkündür.

Bakın, şu elimdeki liste 800 öğretim üyesinin listesidir; Türkiye'deki muhtelif üniversitelerimizdeki öğretim üyeleridir; profesörlerdir. Bunlar, 2004 yılı temmuz, ağustos ve aralık dönemi araştırma proje önerilerini değerlendiren hakemlerdir; panelistler listesi; 800 kişi... İşte, Abant İzzet Baysal, Adnan Menderes, Akdeniz Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi; devam ediyor alfabetik sıraya göre; tüm üniversitelerimizden 800 bilim adamı... Bu projeleri, bu bilim adamları değerlendiriyor; desteklenmesine veya desteklenmemesine bu bilim adamları karar veriyor; yani, bir siyasî iradenin, bir başbakanın, bir hükümetin, herhangi bir projeye "destek verin" diye talimat vermesi, böyle bir sonuç alınması mümkün değildir. Bunu, Sayın Gazalcı gayet iyi bilir ve bilim dünyasından, üniversitelerden gelmiş Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız da gayet iyi bilirler; ama, bunu bildikleri halde "efendim, siz, kendi yandaşlarınıza proje desteği vermek için bunu yapıyorsunuz..." Böyle bir şey mümkün değil. İsteseniz dahi böyle bir şeyi yapmanız mümkün değildir. Bakın ne yapmışız biz; 2004 yılı... Şimdi, şöyle 2000 yılından itibaren bakıyorum; kaç tane projeye hangi üniversitede destek verilmiş bir bakıyorum; mesela, Abant İzzet Baysal -alfabetik sırayla, ilk sırada o var- 2001 yılında 3 projesine destek verilmiş, 2002'de 3, 2003'te 3, 2004'te 15 projesine destek verilmiş. Afyon Kocatepe 2 ve 3; 2004 yılında 12 projesine destek verilmiş. Şurada görebiliyorsunuz, istatistikî rakamlar...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - CHP'lilere göster...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şu büyük rakamlar, işte, 2004 yılında projelere verilen desteği gösterir. Yani, dört beş yıllık, toplasanız, projeyi, 2004 yılında verilen projeye yetişmiyor bunlar.

Demek ki, bizim niyetimiz, Hükümet olarak niyetimiz -biraz önce oturduğum yerden de ifade etmiştim. Bilimsel ve teknolojik alanda, Türkiye, bulunması gereken yerde değildir...

Şu ana kadar TÜBİTAK'ta görev yapmış olan saygıdeğer bilim insanları, kuşkusuz ki, önemli hizmetler yaptılar; ama, biz bunları yeterli görmüyoruz. Niye yeterli görmüyoruz; dünyayla aramızdaki mesafeye bakıyoruz, uçurum var. Bizim yetişmemiz lazım, onlar yürürken bizim koşmamız lazım. Diğer ülkeler, bilim insanları, kurumları, bilim kurulları yürürken, koşacak bir TÜBİTAK'a ihtiyaç var. Bizim amacımız, koşacak ve önümüzdeki ülkeleri bu alanda yakalayacak olan bir performans istiyoruz. Bunun için bütçemizden daha fazla ödeneği ar-ge çalışmaları için ayırdık; işte, fark görülüyor.

Hedefimiz ne -gayri safî millî hâsılamızın, şu anda, yüzde 0,66'sı Türkiye'de ar-ge çalışmaları için ayrılabiliyor; ama, diğer ülkelerde, bu, yüzde 3,5-yüzde 4'tür- hedefimiz, 2010 yılında yüzde 2'leri yakalamaktır; ama, bu performansı yakalayacak olan, bu hedeflere gerçekten inanmış bir heyetin, bir bilim kurulunun mutlaka görev başında bulunmasında yarar var.

Biz, bu insanları -demin de ifade ettim- parti teşkilatlarımızdan seçmiyoruz. "Efendim, siyasallaştırıyorsunuz..." Şimdi, TÜBA'da görev yapan 117 öğretim üyesi bizim Partimizin üyeleri mi allahaşkına?! Onların arasından seçeceğiz. Bilim kurullarında görev yapan öğretim üyeleri herhangi bir siyasî partinin üyesi mi; hayır. Bunlar, bilim insanlarıdır; bilim ve teknolojiye hizmet ediyorlar, bundan sonra da edeceklerdir; ama, bizim, siyasî iktidar olarak Türkiye'yi getirmeyi düşündüğümüz bir hedefimiz var; bu hedefe götürecek olan insanların tespitinde de, kuşkusuz ki, siyasî irade olarak başbakanın da, müsaade edin de, seçerken bir tercih hakkı olsun.

Bakın değerli arkadaşlar, dünyanın diğer ülkelerinde bu tür kurumlarla ilgili nasıl bir seçim yapıldığına dair istatistikî rakam var önümde. Amerika Birleşik Devletlerinin en önemli bilim ve teknoloji kuruluşu olan Ulusal Bilim Vakfının idare heyeti olan Ulusal Bilim Kuruluşunun tüm üyelerini, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı atamaktadır. İngiltere'de Bilim ve Teknoloji Ofisi, bir kamu kuruluşu olup, doğrudan başbakan tarafından atanan 5 bilimsel danışman tarafından yönetilmektedir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Şahin, vakıf başka enstitü başka!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yine, bu yapıdan bağımsız olarak işleyen farklı alanlardaki araştırma konseyini yöneten araştırma konseyleri genel müdürü de Ticaret ve Sanayi Bakanı tarafından atanmaktadır. Hollanda'da Bilim ve Teknoloji Politika Danışma Kurulu, hükümete istişare görevi yapmakta olup, üyeleri tamamen hükümet tarafından belirlenmektedir.

Dolayısıyla, demokratik ülkelerde, o ülkeyi ileriye götürecek olan, halkın bununla görevlendirdiği siyasî hükümetlerdir. Bunlar da, tabiî, bu hedefi yakalayacak vizyonda insanların bu heyetlerin içerisinde gelmesi için gayret etmek durumundadırlar; çünkü, Türkiye veya herhangi bir ülke geri kaldığı takdirde, hedeflerini yakalayamadığı takdirde bunun sorumlusu o hükümetler olur, o siyasî irade olur. Bizim hedefimiz, Türkiye'nin bir an önce bu konudaki açığını kapatmasıdır; yoksa, başka bir niyetimizin olması mümkün değildir. Biz, TÜBİTAK gibi böylesine bir kurulu, siyasî iradenin veya Sayın Başbakanın emrine falan veriyor değiliz; bilimin emrinde, halkın emrinde çalışacak olan bir heyettir, bu zamana kadar da böyle çalışmıştır, bundan sonra da bu heyet bu şekilde çalışacaktır.

Biraz önce de ifade ettim. Sayın Başkanla birlikte 15 kişi oluyor TÜBİTAK Bilim Kurulu; bunun 7'sinin Sayın Başbakan tarafından, yine bu bilim kurulları içerisinden seçildiğini ifade etmiştim; 8'i başbakanın dışında heyetler tarafından seçiliyor, yine başbakanca atanıyor. Şu anda, tamamı başbakan tarafından atanıyor. Dolayısıyla, şu getirilen sistemi eleştiren arkadaşlarımız, mevcut durumun ne olduğunu da burada gelip söylerlerse -mukayese yapma açısından- hem milletvekili arkadaşlarımız hem de televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız doğru bilgilenirler diye düşünüyorum.

Böylece, Sayın Gazalcı'nın gündeme getirdiği bir iki konuyla ilgili sizleri bilgilendirme ihtiyacını hissettim.

Bu TÜBİTAK yasa teklifinin, yasalaşması halinde, Türk bilim hayatına önemli hizmetler getireceği inancıyla, yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Elazığ Milletvekili Sayın Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, Bilim Kurulunun oluşturulmasıyla ilgili, tahmin ediyorum tereddütler söz konusu ve en fazla da yakınmalar burada. Keşke, bunun yerine, ar-ge çalışmalarını nasıl artırabiliriz, yayın sayısını nasıl artırabiliriz, gayri safî yurtiçi hâsıla içerisinden ar-ge çalışmalarına ayrılan payı nasıl artırabiliriz konuları üzerinde konuşmuş olabilseydik; ama, tereddütler burada yoğunlaşmış.

Ben, özellikle Sayın Kepenek Hocama -ki, kendileri çok iyi bilirler- Türkiye Bilimler Akademisine seçilecek olan üyeler hangi şartlarda seçilir -ki, Koç Hocam da buna değindiler- üyeliğe seçilme şartları... Elimde, Türkiye Bilimler Akademisinin yönetmeliği var: "Ulusal veya uluslararası saygın kuruluşlardan ödül ya da madalya almak; yayınladıkları makale ya da kitaplarla ilgili çok sayıda atıfta bulunmak; çok sayıda, Scientation Index'e girecek olan yayının olması..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Sınıf sınıf...

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Evet, evet...

HALUK KOÇ (Samsun) - Keşke, Ömer Bey de dinlese de, yanlış bilgi vermese.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - "Bunun yanında, aslî ya da asosiye üye olabilmek için, başka bir aslî üye tarafından Akademi Konseyine yazılı olarak başvurulmak suretiyle aday gösterilir. Bu adaylığın, diğer iki Genel Kurul üyesi tarafından yazılı olarak desteklenmesi gerekir. Adaylık, Akademi Konseyi tarafından kabul gördükten sonra Genel Kurulun onayına sunulur."

Şimdi, burada, Sayın Başbakanımız tarafından, 3 TÜBA üyesinden... İşte, bu, Türkiye Bilimler Akademisinden seçilecek, bu özellikte olan elemanlar tarafından seçilecek 3 kişi... Bunlardan, üye -benim elimde- 79 kişi var, aslî üye; Sayın Prof. Dr. Ahmet Alkan Beyden başlamak üzere, en son üye, Prof. Dr. Ersin Yurtsever Bey... 79 kişi... Bu 79 kişi içerisinden, Sayın Başbakanımız tarafından 3 kişi seçilecek. Bu üyeler, ya madalya almış olacak ya ödül almış olacak bunlar ya da, işte, biraz önce bahsettiğim şartları haiz olabilecek, vasıfları haiz olan kişilerdir bunlar. Bunlardan şüphemiz var mı; yok. Bilim Kurulunu oluşturacak olan şahıslar da bunlar değil mi?! Başbakan mı Bilim Kurulunu oluşturacak; bu kişiler oluşturacak. Bilim Kurulunun seçeceği 4 kişiyi de bunlar seçecek. Sadece bu 3 kişi değil, bununla yetinilmiyor. 3 bunlar, 4 de Bilim Kurulunu seçecekler; etti 7 kişi. Şimdi, görüntüde "Başbakanın seçeceği 7 kişi" diyor; ama "Türkiye Bilimler Akademisi üyesi olmak kaydıyla" deniliyor. Art niyet gütmedikten sonra -ki, ben, art niyet... Kesinlikle sayın hocamı tenzih ediyorum, öyle bir şeyi de kastetmiş olamazsınız- ben inanıyorum ki, bizim ar-geye olan desteğimiz TÜBİTAK hakkında ne düşündüğümüzün en açık ifadesidir. Biz, 2004 yılı içerisinde 119 trilyon lirayı 446 trilyon liraya çıkarmışsak, bu ülkede ar-geye verilmesi gereken önemin en büyük göstergesi diyoruz; çünkü, ar-geye yapılacak olan yatırım üç beş yıl içerisinde ülkeye yatırım olarak gelir, siyasî güç olarak gelir ve ülkenin kalkınması demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 4 üncü maddedeki, niçin değişiklik yapmamızın gereğini de ben kısaca arz edeyim, affınıza sığınarak.

278 sayılı Kanunda, yürürlüğe girdiği 1963 yılından bu yana iki kere değişiklik yapılmış olmasına rağmen, özellikle idarî yapıya ilişkin bazı sorunların çözümlenmesinde güçlüklerle karşılaşılmış. Örneğin, Bilim Kurulunun boşalan üyelikler için üye seçememesi ya da seçmemesi ya da karar yetersayısının sağlanamaması gibi hallerde ne yapılacağı belirtilmemektedir; boşluk doğmuştur yani. Bu boşluğun behemehal doldurulması gerekiyor. Ayrıca, kurum başkanının seçilememesi ya da herhangi bir nedenle görevinin sona ermesi halinde başkanın yerine kimin vekâlet edeceği de kanunda düzenlenmemiştir. Bu yeni yasayla, biz, bu düzenlemeyi yapmaktayız. Bu durum Kurum tüzelkişiliğinin temsili konusunda önemli sorunların doğmasına da  yol açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayın; ikinci defa sürenizi uzatıyorum, lütfen...

Buyurun.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Bilim Kurulu toplantılarına yıl içinde mazeretli ya da mazeretsiz katılamayan üyelerin durumlarıyla ilgili Bilim Kurulunun çalışma usul ve esaslarını düzenleyecek bir yönetmelik çıkarma gereği de kanunda yer almamaktadır. Biz, 4 üncü maddeyle bu düzenlemeleri yapmaktayız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Soru soracak olan arkadaşlarımdan, lütfen, kısa sorular sormalarını istirham ediyorum.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Vasıtanızla Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum:

Ülkemizde bugüne kadar teknoloji temininde satın alma ve uyarlama yöntemi izlenmiştir. Bu durumun sonucu olarak geliştirme ve teknolojiyi bizzat üretme yetkinliğinde gelinen nokta nedir?

Bilimsel ve teknik bilgi üretim ve kullanım ortamlarına aktarım hangi aşamada kalmıştır?

TÜBİTAK'ın teknoloji üretimi ve üretimi destekleyecek ortamların hazırlanmasıyla bu teknolojilerin ülke ekonomisine katkıda bulunacak ticarî değerlere dönüştürülmesinin özendirilmesi ve yönlendirilmesinde daha etkin rol oynaması konusundaki değerlendirmeniz nedir? Günümüzde bilimsel ve teknolojik etkinliklerin sonuçlarının ticarî değere dönüştürülmesi sonucunda bilimin hayat standardına katkısına yönelik değerlendirmenizi almak istiyorum.

Son olarak, TÜBİTAK'a ayrılan pay 58 ve 59 uncu Türkiye Cumhuriyeti İktidarlarından önce toplam ne kadardı, bugünkü gelinen noktadaki oransal artış ne kadar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce, bir düzeltme... Ben, Sayın Bakandan bu tür bir açıklama -içtenlikle söyleyeyim- beklemezdim. Birleşik Amerika'da Ulusal Bilim Kurulu üyelerini Başkan atar; ama, onlar Senato tarafından onaylanmadan atanamaz ve çok sıkı, çok düzgün bir denetimden geçerler. Dolayısıyla, cümlenin bir tarafını söyleyip yarısını söylememek doğru bilgi vermek olmuyor.

Esas, soruma geliyorum Sayın Başkan. Sayın Başbakan Yardımcımız Şahin, TÜBİTAK'ın eski yönetici ve üyelerinin haklarında kovuşturma olduğu gerekçesiyle yeniden görevlendirilmediklerini söyledi bu kürsüden. Şu anda, mevcut Bilim Kurulunda hakkında soruşturma açılmış olan kaç kişi var? İsimleri önemli değil.

Soru iki: Bu yıl, 2005'te günde yaklaşık 1 000 000 dolar dolayında ar-ge desteği veriliyor. Yılın dört ayı geçti; bunun durumu, dağılımı nedir?

Son sorum Sayın Başkan: Kurumun yayın politikasında bundan sonra bir değişiklik olacak mı ve -son olmadı, söyleyeyim- koşacak bir TÜBİTAK'ın oluşması için Bilim Kurulunun başbakan tarafından seçilmesi şart mı? Üyeler neden araştırma kurumları tarafından seçilemiyor?

Sorular bunlar.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan hükümet adına konuşurken "halkımızı doğru bilgilendirmek açısından şu anda ne yöntemle atama yapıldığını da açıklayın" dedi. Ben, bununla bağlantılı olarak sorumu soracağım.

Biliyorsunuz, kuruluş yasasının 5 inci maddesi uyarınca "TÜBİTAK Başkanı, Bilim Kurulunca müspet bilimler alanında eser, araştırma ve buluşlarıyla tanınmış kişiler arasından seçilir ve başbakanın teklifi üzerine Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanır" ifadesi yer almakta. Bu, 8 inci İnönü Hükümeti tarafından tam kırk yıl önce, 1963 yılında, dünya ülkeleri örnek araştırılarak benimsenmiş bir sistemdi. 1987-1993 yılları arası dışında, 1963 yılından beri TÜBİTAK Başkanları hep seçimle gelmiştir. Bu, aslında, idarî ve malî özerkliğin -siz, her ne kadar kabul etmeseniz de- temel bir gereğidir. Bunun dışında bir sistem kabul etmek, TÜBİTAK'ın bilimsel kurum niteliğini yok ederek, kurumun siyasallaşmasına yol açar. Bu tezi hep söylüyoruz. Sayın Bakan bu açıklamayı istemişti.

Sayın Başkan, aracılığınızla, şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Şimdi, başkanla birlikte 13 üyeden oluşan TÜBİTAK Bilim Kurulu, 2003  Mayıs ayı sonunda, görev süresi dolan Sayın Namık Pak'ı tekrar seçmişti biliyorsunuz. Sonradan, bundan sonra izlenmesi gereken prosedür -tabiî, hukukun üstünlüğüne inanan bir yürütme organı olarak; bunun altını çizmek istiyorum müsaade ederseniz, bir alınganlık lütfen doğmasın- yapılması gereken, 5 inci madde gereğince, Sayın Başbakanın bunu önermesiydi.

Peki, niye ihtiyaç duydunuz, bir kereye mahsus TÜBİTAK Başkanını Sayın Başbakanın ataması diye, hukuk sistemini altüst edecek bir kanunu bu Meclise niye getirdiniz Sayın Bakan?! Getirdiniz de ne oldu; Sayın Cumhurbaşkanı geri yolladı, tekrar aynı tezler söylendi "hukuk katlediliyor" denildi, Anayasa Mahkemesine gidildi, yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Geriye işlemeyeceği için, hukukta arkadan dolanarak bir süreç yaratmaya çalışıyorsunuz. Buna cevap verirsiniz...

Ben, bir kere daha istirham ediyorum; TÜBİTAK'ın yakasını bırakın. Bilimi siyasallaştırmak, şu veya bu şekilde hiç kimseye yarar getirmemiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Bakanım, buyurun... 

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - TÜBİTAK'ın yakası kimin elinde?

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen efendim, karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Bakanım...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - TÜBİTAK'ın yakası kimin elindeydi de kurtarmaya çalışıyoruz; bir anlayalım; ben anlayamadım Sayın Koç; bir öğrenelim bakalım!..

MUHARREM İNCE (Yalova) - Musa Bey, sana bir şey söylemedi; Başbakan tutuyormuş yakasından...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır, hayır; Moskova'da mı, Varşova'da mı, Pekin'de mi?!.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, Sayın Başkanım, izin verirseniz, sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağım...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konya Milletvekili arkadaşımız Sayın Ahmet Işık Bey "satın alma ve uyarlama yerine, Türkiye, üretim konusunda hangi noktadadır" dediler. Kendilerine teşekkür ediyorum. Gerçekten, TÜBİTAK'ın en önemli görevi, dışarıdan bilim ve teknoloji ithal etmek değil, bu alanda kendi bilim ve teknolojimizi geliştirerek, gerekirse, başkaları gibi bizim de dışarıya bilim ve teknoloji ürünleri satabilecek hale gelmemizdir. Doğrusu, bu alanda mesafeler alınmıştır; biraz önce de ifade ettiğim gibi, alınan bu mesafeyi yeterli görmemiz mümkün değildir; çünkü, bizden daha önde olan ülkelerle Türkiye'yi mukayese ettiğimizde, bu alanda daha çok çalışmamızın, çok daha ciddî adımlar atmamızın gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Kuşkusuz ki, bilim ve teknoloji alanında elde edilen verilerin ticarete yansıması, bu anlamda da, tabiî ki, önem kazanmaktadır. O bakımdan, aslında, sorunuzun içerisinde çok önemli tespitler vardı. Bu tespitler nedeniyle de Sayın Işık'a, konuya duyarlı yaklaştığı için, teşekkür ediyorum.

Sayın Kepenek "şu anda hakkında soruşturma açılmış, Bilim Kurulunda kaç kişi var" dediler. Sayın Yetiş yanımda; ona sordum. Evet, şu anda, Bilim Kurulu üyeleri hakkında açılmış olan herhangi bir davanın olmadığını söylediler. Ben bilmiyordum, kendilerine sordum...

"Yayın politikasında bir değişiklik olacak mı" diye sordu. Yayın politikasının nasıl olduğunu ve bundan sonra nasıl olacağını, kuşkusuz ki, TÜBİTAK'ın yetkili organları kararlaştıracaktır; ama, yayın politikasında bir değişiklik olmasının da pek beklenmediğini, kişisel olarak, ifade etmek istiyorum.

Evet, Sayın Kepenek bir de "koşacak bir bilim heyeti için illâ başbakanın atama mı yapması gerekirdi" diye bir soru yönelttiler. Biraz önce de ifade etmiştim, zaten şu andaki uygulamada da Bilim Kurulu üyeleri Sayın Başbakan tarafından atanmaktadır. O bakımdan, bu soruya verilecek başka bir cevap yoktur.

Şimdi, Sayın Koç, iç içe bir çok soru sordu. Zamanım da dolmak üzere. Sayın Pak'ın Başbakan tarafından atanmamasından bahisle bir yorumda bulundu.

Şimdi, ikinci kez Sayın Pak'ın seçilme süreci 2003 yılının şubat ayının 1'inde başlar. 1'inde Bilim Kurulu toplanmış ve Sayın Pak'ı yeniden Bilim Kurulu Başkanı seçmiştir; ancak, Bilim Kurulunun, TÜBİTAK'ın Bilim Kurulu toplantı ve çalışma usul ve esaslarındaki yönetmeliğe aykırı bir seçim yapılmıştır. Ne diyor bu yönetmelik: "Bilim Kurulu başkanının görev süresinin tamamlanmasına en az dört ay kala, başkan, atama sürecini başlatır. Görevde bulunan başkan, henüz bir dönemini tamamlamakta ise, bu sürece ilişkin faaliyetlere katılmaz; Bilim Kurulu başkan adaylarını belirleme komitesi kurar. Bu komite, belirleyeceği adayları, yeterli bilgilerle birlikte Bilim Kuruluna önerir ve kurulda seçim yapılarak atama istemiyle Başbakana sunulur." Sayın Pak'ın 1 Şubat 2003 tarihinde seçildiği toplantıda bunların hiçbirine uyulmamıştır. Ne burada ifade edildiği gibi bir belirleme komitesi kurulmuş, ne de başka adayların ortaya çıkmasına fırsat tanınmıştır; dolayısıyla, yönetmeliğe aykırı bir seçim sonucu mayıs ayının başında geldiği için ve bu yönetmeliğe aykırı bir durum söz konusu olduğu için, Sayın Başbakan yasaya ve yönetmeliğe uygun davranmıştır. Burada eleştirilecek herhangi bir husus yoktur. Eleştirilmesi gereken, yönetmeliği uygulamayanlardır; O bakımdan, geçmişi kurcalayarak bir yere varamayız. Önemli olan önümüzü görmektir, bundan sonra TÜBİTAK'ın neler yapacağını, neler yapması gerektiğini vurgulamaktır.

İşte bu yasa, bundan sonra, TÜBİTAK'ın birtakım çekişmelerin dışında tutularak işlevsel görevini en iyi şekilde yapmasını temin etmeye yöneliktir.

Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın sorularının bir bölümünü cevaplandırma imkânını buldum. Eğer eksik olan olursa, zabıtları inceleyerek onları da yazılı olarak cevaplandırmaya çalışacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir açıklamak yapmak istiyorum...

BAŞKAN - Hangi konuda Sayın Kepenek?

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sorumla ilgili... Bilim Kurulu üyelerinin şu anda çalışanları içinde haklarında soruşturma açılanlar var...

BAŞKAN - Sayın Kepenek, bu hususta Sayın Bakan kendi görüşlerini açıkladı. Daha sonraki bir aşamada şahsınız adına falan bir söz alırsınız. Bütün bakanların söylediği hususlara, diğer hususlara cevap verilirse, o zaman içinden çıkamayız onun.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 278 sayılı Kanunun mülga 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 8.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını da içeren stratejik planı, Başkanlıkça en az üçer yıllık dönemler itibariyle hazırlanır ve Bilim Kurulunca onaylanır. Stratejik planlar, Başkanlığın önerisi ile Bilim Kurulunca en az yılda bir kere gözden geçirilerek güncellenir.

Bilim Kurulu, Kurumun faaliyet sonuçlarını, belirlenen politika, strateji ve hedefler doğrultusunda izler, değerlendirir ve beklenen performansın sağlanmadığı alanlar için gerekli önlemleri alır."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hüseyin Ekmekcioğlu, şahısları adına Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir söz istemişlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ekmekcioğlu; buyurun.

Sayın Ekmekcioğlu, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

TÜBİTAK, 1963 yılında, ülkede bilim ve teknoloji alanında araştırma, geliştirme çalışmalarını desteklemek, geliştirmek, düzenlemek ve koordine etmek amacıyla kurulmuştur. Başlangıçta, bilimi topluma yaymak ve özendirmek, bunun yanında, bilgi ve dokümantasyon desteği sağlamak, görevleri arasındaydı. Zaman içinde büyüyen sorumluluklarıyla birlikte, Kurumumuz da gelişmiştir; ülkede bilim ve teknolojiyle ilgili her kesimi ilgilendirecek şekilde büyümüştür. Bugün de, ülkenin bilim ve teknolojisinde saygın yeri olan bir kurum haline gelmiştir.

TÜBİTAK'ın bir görevi de, ülkemizin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için gösterilen ulusal çabada ülkemizdeki gelişmeleri ve dünyada bilim ve teknoloji alanındaki politikaları yakından izlemek ve değerlendirmektir. Çeşitli politika oluşturma yöntemleriyle ilgili araştırmaları yaparak, ulusal bilim ve teknoloji politikaları önerileri oluşturmakta ve mevcut politikaların geliştirilmesine yönelik araçları belirleme ve önerme çalışmalarını da yürütmektedir. TÜBİTAK, ulusal bilim ve teknoloji politikalarını belirleyen en üst kuruluş olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun sekreterya görevini de yapmaktadır.

Bir ülkenin bilim ve teknoloji politikasının bir başka boyutu da, bilimsel araştırma ve teknolojik gelişme için öncelikli alanların belirlenmesidir. TÜBİTAK, Türkiye'nin kaynaklarını ve ihtiyaçlarını bilen, bilim ve teknoloji alanında uluslararası gelişmeleri izleyen, merkezî bir kuruluş olarak, bilimsel araştırma ve teknolojik gelişmeler için öncelikli olan önerilerini belirlemekte ve bunu Bilim ve Teknoloji Yüksek Kuruluna sunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifinde yapılan değişikliklerin, temel bir gereksinimden değil, aksine, bu kurumun özerkliğine son vermek, yargı kararlarını uygulamamak ve başbakana bağlı bir kurum yaratmak anlayışından doğduğunu düşünmekteyiz. Bu yasa teklifi kabul edildiğinde, TÜBİTAK'ın özerkliği fiilen ortadan kalkacaktır. 2003 yılının sonlarına doğru, süresi içerisinde atamalar yapılmayınca, kurum çalışamaz duruma sokulmuş, sonra da, bir kereye özgü atama yetkisi almak için yasa değişikliğine gidilmiştir. Ancak, bu bir maddelik yasa değişikliği, önce Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş, daha sonra da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi karar vermeden, kuruma yeni yöneticiler atanmış, Cumhurbaşkanı onaylamak durumunda kalmıştır. Bilim Kurulunca seçilen eski yöneticiler... Yeni atanan yöneticilerin atamaları idarî mahkemeler tarafından iptal edildiği halde, bu karar uygulanmamıştır. Hukuk devletinde, mahkemelerin verdiği kararlar İktidar Partisi tarafından hiçe sayılmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, siyasî kadrolaşma yoluyla bilimsel çalışma ortamının yok edilmesi ya da siyasal amaçlara hizmet eden bir bilim anlayışı, halkımızın çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır. Kamu kurumlarındaki kadrolaşmayı kaygıyla izlemekteyiz. Olması gereken, bilimin topluma yayılarak, bilimsel düşüncenin egemen kılınmasıdır. Ülkenin gelişmesi ortak amacımız ise, bu kadrolaşma düşüncesinden hemen vazgeçilmelidir.

Bu teklifte "Bilim Kurulu 14 üye ile başkandan oluşur" denilmektedir. Şu an uygulamada olan kanunda, ayrılan veya görev süresi biten üye yerine, yine Bilim Kurulu yeni üye seçimini yapmaktadır; ancak, bu teklif, bu 14 üyenin 7'sini başbakanın seçmesini öngörmektedir. Bu, az önce anlattığım siyasî kadrolaşmanın birebir bir örneğidir. Bari, teknoloji ve bilimi bu işe karıştırmayın! Ülkenin ilerlemesinin ve teknolojik olarak gelişmesinin önünü tıkamayalım.

TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeleri ve başkanının görevi teklif yasalaştığında sona erecek ve yapı yenilenecek, YÖK ile TOBB, onbeş gün içinde belirleyecekleri üyeleri başbakana sunmazlarsa, bu seçimi, yine, başbakan doğrudan yapacak. Yürürlükteki kanunda, istifa veya ölüm halinde boşalan üyeliklere atama yetkisi Kurulda olmasına karşın, teklifte bu yetki başbakana verilmektedir.

Ayrıca, Bilim Kurulu üyeliklerine seçilmede, sosyal ve beşerî bilimler alanında da kontenjan ayrılmıştır. Buna göre, pozitif bilim dışından da üye seçilmesinin yolu aralanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK Kanununun, gelişen dünyanın şartlarına göre düzenlenmesi mutlaka gerekmektedir; ancak, bu düzenlemenin yapılabilmesi için, başta bilim adamları olmak üzere, muhalefet partisi milletvekillerinin görüşlerinin alınması uygun olacaktı. Yoksa, kimseyi dinlemeden, "yaptım, oldu" mantığıyla bu işin içinden çıkmak mümkün değildir. Bu kanun teklifine, komisyon toplantısında katkı koymaya çalıştık, çeşitli önergeler vererek, eksikliklerini belirtip orta bir yol bulmaya gayret gösterdik; baktık ki, bizim çabalarımız, İktidar Partisi milletvekilleri tarafından dikkate alınmıyor, bu yanlış, eksik kanun teklifinin altına imza atmayacağımızı belirtip komisyon toplantısını terk etmek zorunda kaldık.

Bu teklifte, küçük kelime oyunları oynanmaktadır. Örneğin, TÜBİTAK'in içindeki "teknik" kelimesi yerine "teknolojik" kelimesi kullanılmaktadır. Bu değişiklikle ne yapılmak istenmektedir; yoksa, isim değişikliğine gidilerek şu anda yürürlükteki davaların düşürülmesi mi amaçlanmaktadır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK kapalı bir düzenle çalışmaktadır. Özerkliğin doğal sonucu olarak Bilim Kurulu kendisini yeniler. Bu tip bilim kuruluşlarında buna benzer yöntemler uygulanır. Bilim Kurulunun yarısı dört yılda bir yenilenir. Bu, sürekliliği sağlamak için getirilmiş bir yöntemdir. Yeni gelecek üyeleri Bilim Kurulu seçer ve başbakanın onayıyla bu tazeleme sağlanır. Böyle özerk bir kurumun üstünde politik baskı olması, misyonunu çok derinden etkiler.

Sayın Başkan, gürültüden, inan, konuşamıyorum!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - TÜBİTAK, yasası gereği özerk bir kamu kuruluşudur. Özerkliği, Bilim Kurulunun kendini yenilemesi, başkanını kendisinin seçmesidir. Bugün bu kuruma yapılan işlemler, hukuka, etiğe ciddî boyutta aykırıdır. TÜBİTAK'a siyaset sokulmuştur, siyasî etki alanı altına sokulmuştur. TÜBİTAK Başkanı Sayın Yetiş "buraya siyaset giremez" diyor; ama, geliş biçimi siyasetin doğrudan oraya girmesidir. Bu, uluslararası çevrelerde büyük tepkiyle karşılanmıştır, yadırganmıştır.

Yaşanan olayların çok sağlıksız gelişmelere yol açması kaçınılmazdır. "Bir defaya mahsus" denilmektedir; ama, bu kapı bir kez açılmıştır. Siyasetin çalışmalara yansıması çok derin olacaktır. Siyasetin etkinliği sürerse, bunun verdiği hasarın onarımı yıllar alır, ciddî sıkıntılara yol açar.

Yaşanan olaylar, Türkiye'nin eğitim, bilim, teknoloji sistemini yeniden yönlendirme çabalarının belirli bir perdesidir. Bu olay, YÖK Yasası, eğitim problemleri, meslek okulları konularıyla çok farklı şeyler değildir; bunlar bir bütün oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, son zamanlarda, bilim ve teknoloji alanında büyük atılımlar yapamamıştır. Bir devlet politikası meselesidir. Atılımı TÜBİTAK'tan bekleyemezsiniz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Nasıl olacak?..

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Açıklıyorum...

AKP'nin hükümet programında, bilim ve teknoloji konusu en fazla iki satırla geçiştirilmiştir.

Türkiye'nin bilimsel teknolojiye ulusal gelirinden ayırdığı oran yüzde 0,6'dır; AB ortalaması bunun 3 katı, Amerika, Japonya, İsveç ise bunun 6 katıdır.

Buradan sesleniyorum ve Yüce Meclisimizi uyarıyorum: Bu yasa teklifi sonucunda, seçkin bilim adamlarının, maaşları düşürülerek, kurumdan ayrılmaları sağlanacak ve bu bilim adamlarının ayrılmasının ardından, yerlerine iktidar yanlıları getirilerek, maaş uygulaması tekrar düzeltilecektir. Bu operasyonla, yıllık bütçesi 300 trilyon olan TÜBİTAK, maddî ve manevî olanaklarıyla AKP'nin eline geçecek, kadroları AKP dolduracak.

Benim asıl çekincem, bunun sonucunda da, aydınlıktan korkan, klasik ve çağdışı bir uygulamanın bu Kurumda görülebilme olasılığıdır. (AKP sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Haydi canım sen de!

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Lütfen dinleyelim arkadaşlar... Lütfen dinleyin... Gelin buraya, konuşun arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu kanun teklifini desteklememekteyiz. Teklifi bu haliyle yasalaştırırsak, uygulamada birçok problemle karşılaşacağımız bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) -  Bitiriyorum Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.

Elbette, her kanun teklifinin olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Önemli olan, yasayı iyi bir şekilde irdeleyip, düzenlemeleri ona göre yapmalıyız. Bunu yaparken de, zaman kaybını önlemek ve Anayasamıza uygun hale getirmek temel amacımız olmalıdır. 2003 yılının kasım ayında TÜBİTAK Kanununda yapılan değişiklikte sizleri uyarmıştık; o zaman da bizi dinlemediniz. Sonuç ne oldu; o tasarı, önce Cumhurbaşkanından döndü, sonra da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu sefer bizim sesimize kulak verin de aynı olayları bir kez daha yaşamayalım. Bilim ve Teknoloji Araştırma Kurumu alanında yapılması gereken değişikliklere hep beraber karar verip, yaşanan sıkıntılara kesin çözümler bulalım. "Çoğunluğum var, ben, her istediğimi yaparım" mantığıyla getirilen bu teklifin tümüne olduğu gibi, 5 inci maddesine de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak karşı olduğumuzu belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz?.. Yok.

Şahsı adına, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir; buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 877 sıra sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, TÜBİTAK, yeni YÖK Yasası kadar üzerinde en çok tartışılan, suların durulmadığı kurumlardan bir tanesi olmuştur. Teklifle, TÜBİTAK'ın, Başbakanlığın ilgili kuruluşu olması ve bilimsel özerkliğin sürmesi öngörülmesine karşın, daha önce üyelerin büyük çoğunluğunun Bilim Kurulunca belirlenecek adaylardan seçilmesi ilkesinin yerine, üyelerinin başbakan tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak belirlenmesi getirilmektedir. Siyasî bir otorite olan başbakana kurulun çoğunluğunu belirleme ve tam kontrol etme imkânı verilmesi, bilimsel düşünceye ve bilimin özerkliğine açıkça zincir vuracaktır. AKP Hükümeti, neden, ısrarla TÜBİTAK yönetimini ele geçirmeye çalışıyor? TÜBİTAK'ın özerk yapısını neden değiştirmek istiyor? Hükümet, TÜBİTAK Yasasında değişiklik yaparak, bilimsel araştırma amaçlı bir kurumun yönünü mü değiştirmeye çalışıyor? Bilimsel verilerin kendi siyasî isteklerine göre sonuçlanmasını mı istiyor? Bu telaş niçin? Sanırım, bu soruların cevaplarını TÜBİTAK'ın ar-geye ayırdığı ödeneklerde de aramak gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; TÜBİTAK'ın yeni Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları uyarınca, önümüzdeki yıllarda TÜBİTAK tarafından dağıtılacak ekonomik ve sanayi teşviklerinin boyutları oldukça artacaktır; 4 milyar euro, 2010 yılında olacaktır. Bu kadar büyük ar-ge fonunun ulusal kalkınma hedefleri doğrultusunda doğru bir biçimde dağıtılmasını sağlayacak kurumun yönetim yapısının siyasî otoritenin kontrolü ya da güdümünde olmaması gerekmektedir; aksi takdirde, bu fon dağıtımı günlük siyasetin gereklerinden oldukça önemli ölçüde etkilenecektir.

Değerli arkadaşlarım, şu konu iyice bilinmelidir ki, bilimsel araştırmanın ortaya koyduğu veriler, siyasetin ya da siyasetçinin istediği şekilde ortaya konulacak veriler olamazlar, öyle olması da zaten mümkün kılınamaz; ancak, bilimsel kuralların uygulanmasıyla doğru sonuca ulaşmak mümkün olabilecektir.

Ayrıca, bilimsel araştırma sonuçları kişilerin milliyetine, siyasî görüşüne, inancına, fakirliğine ya da zenginliğine ya da başbakanlığına göre de şekil alamaz. Dahası, şu da bilinen bir gerçektir ki, bilimsel araştırma sonuçları, demokrasi kurallarıyla da uyuşmak zorunda değildir.

Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kanun teklifiyle öngörülen yapılanma düzeni, TÜBİTAK'ın özerkliğini kaldırmakla kalmamakta, üniversite özerkliğine de büyük ölçüde dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır. Şöyle ki: Hükümet, çok büyük bir ar-ge bütçesini TÜBİTAK'ın elinde toplayarak, ar-ge fonlarının dağıtımındaki çeşitliliği bir anlamda kaldırmış ve merkezî bir yapıya dönüştürmüştür. Yeni yapılanmayla başbakanın tam kontrolü altına giren bağımlı bir TÜBİTAK bu fonları dağıtmada bağımsız davranamayacağına göre, üniversitelerin araştırmaları için gerekli kaynağa ulaşmasında salt bilimsel nitelikler belirleyici olamayacaktır. Bu iş, bir anlamda tamamen başbakanın insafına kaldığı için, üniversitelerin bu bağlamdaki özerkliği ortadan kalkmış olacaktır. Zaten, TÜBİTAK'ın 2003 yılı içinde düştüğü yıkımı hiçbir hukuk kabul edemez durumdadır. Hukuk, uygar toplumların omurgasıdır, hakça düzenin temel öğesidir; önce hukuka saygı erdemi olmalıdır; eninde sonunda bir gün herkesin ona ihtiyacı olacaktır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, bir akademisyen olarak katkınızı saygıyla karşılıyorum. Size, 2 dakikalık bir süre vereceğim; bu süre içerisinde, yalnız, konuşmanızı lütfen tamamlayınız; tekrar uzatmayacağım.

Buyurun efendim.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, tamamlayacağım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öngörülen metinle TÜBİTAK'ın ticarî faaliyette bulunmasına imkân tanınmaktadır. TÜBİTAK, bilimsel çalışmaların bir yuvası olması gerekirken, TÜBİTAK'ın ticarî faaliyetlerin içine sokulması, bilimsel özerkliğe darbe vurulması sonucunu doğuracaktır. Nitekim, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde bu şekilde bir uygulama olmadığını sözcü arkadaşlarım sürekli tekrarladılar. Ayrıca, gelin, özerk bir kurumun üzerinde politik baskı oluşturacak ya da politik kararlar alınması sonucunu doğuracak bu yasa teklifinden vazgeçelim. Zaten, Anayasa Mahkemesi bozdu bunu. Bu kanun teklifinin, ilgili bilim adamları tarafından oluşturulacak bir komisyon aracılığıyla, yeniden değerlendirilmesini sağlayalım.

Kurula getirilecek kişilerin kişisel profilini değil, kurumsal profilini ortaya koyalım ve bilimsel verilere uygun düşecek şekilde davranalım.

TÜBİTAK gibi güzide bir kurumun, yönetim, yönlendirme, denetim ve geliştirme faaliyetlerini önplana çıkaralım. Bilimsel yayın ve araştırmada ülkemizi dünyada ilk 20'ler arasına çıkaran bilim adamlarımıza güvenelim, onlara hak ettikleri maaşı verelim ve onlara, açıkyüreklilikle bilimsel araştırma yapan kuruluşlarımızı teslim edelim. Böylece, hükümetin bilime verdiği değeri de, tavrı da ortaya koymuş olacağız.

Bu duygularla, tekrar, Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2003 yılından bu yana TÜBİTAK çalışamıyor, bunun sorumlusu kim? Bu konuda, hükümet olarak, vicdanınız sızlıyor mu? Ayrıca, TÜBİTAK'ın çok iyi çalıştığını söylüyorsanız, yüzde 9'luk bu büyümede, acaba, TÜBİTAK'ın önemi var mı, payı var mı?

Sayın Özyılmaz, konuşmasında "aynı kişiler orada çalışıyor, değiştirmek çok zor oluyor" diyor. Ben size bir öneride bulunuyorum: TÜBİTAK'ı halka arz edin, daha kolay olur, daha kolay değiştirebilirsiniz. "Kadrolaşmak zor oluyor" mu demek istedi?

Bu konulara cevap verirseniz çok sevinirim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özyurt, buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanıma sorular yöneltmek istiyorum.

7 üyesini ve başkanını  başbakanın seçtiği ve atadığı bir kurumun özerk olduğuna gerçekten içiniz elveriyor mu, inanıyor musunuz? Bunu, samimiyetle öğrenmek istiyorum Sayın Bakanımdan.

"Ben bu işe inanıyorum" deyin, yeterli efendim.

Benim bildiğim kadarıyla, Türkçede, Türkçe sözlükte "özerk kurum" denildiği zaman, kendi bilim kurullarının oluşturulduğu kurullar arasından seçilen bir başkanla yönetilen kurumlar akla gelir. Örneğin, üniversiteler bunlara örnektir; rektörler, akademik kurullardan seçilerek gelir ve cumhurbaşkanı tarafından atanır. Böyle bir tanımın içinde TÜBİTAK'ı  özerk buluyor musunuz? Bir de bunu öğrenmek istiyorum

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.

Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu tasarımlarla, projelerle ilgili, sanayiden gelen, üniversiteden gelen tasarımların değerlendirilmesinde çalışanlara verilen kaynağın oranı nedir o tasarıma göre, projeye göre?

İki: sürdürmek istemiyorum ama, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğünde -bir dava var elimde- Sayın Cemil Çelik, profesör doktor; TÜBİTAK'ta çalışmaya üniversite tarafından izin verilmemiş, sonra adlî tıbba getirilerek oradan TÜBİTAK'ta görevlendirilmiş; konu, Danıştayda imiş, Dava Daireleri Kurulunda. Danıştayın Birinci Kısmı, istemi, üniversitenin kararını reddetmiş; ama, Dava Daireleri Kuruluna gitmiş.

Ben, burada kişi üzerinde durmak istemiyorum. Burada, ayrı ayrı, kişilere göre bir değerlendirme mi yapılıyor? Yani, kimi kişilerin davası Danıştayda deyip, onların kararları uygulanmıyor, başka kişilerin -bu örnekte anlattığım gibi- başka türlü işlem yapılıyor. Bu, çelişkili bir tutum değil mi Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, teklifin 3 üncü ve 4 üncü maddeleri, en önemli ve üzerinde en çok tartışılan maddelerdir; ancak, teklif sahiplerinden bir milletvekilimiz hiç burada bulunmadılar, bir diğer teklif sahibi milletvekilimiz, ne 3 üncü maddede ne de 4 üncü maddede -söz talebi olmasına rağmen- "söyleyecek herhangi bir sözüm yoktur" diye, kürsüye gelip, bu maddenin gerekçeleriyle ilgili bir açıklamada bulunmadılar.

Yalnız, demin de söyledim, en çok tartışılan maddeler bunlar. Teklifin genel gerekçesi ve madde gerekçeleri 7 sayfa. 7 sayfalık genel gerekçe ve madde gerekçelerinin içerisinde de,  3 üncü ve 4 üncü maddeyle ilgili, niçin, başbakan 7 kişi atayacak, Odalar ve Borsalar Birliği niye 2, YÖK niye 1 diye, bu konuyla ilgili bir tek cümle bile -gerekçenin içerisinde, 7 sayfalık gerekçenin içerisinde- yer almamış.

Ben, buradan Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Teklif sahipleri de, bu konunun sahiplenicisi durumunda olmadıklarını mı gösteriyor? Bir kanun teklifi verilirken, bunun, sağlam temellere, sağlam gerekçelere dayanması ve teklif sahipleri tarafından da bütün maddelerinin iyi bir şekilde savunulması gerektiği inancındayım.

Sayın Bakan da komisyonda, teklifin genel gerekçesine katıldıklarını söylüyor; ancak, genel gerekçede, 3 üncü ve 4 üncü maddeyle ilgili somut tek bir cümle bile yok. Bu konuyu nasıl açıklar Sayın Bakanım?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

"2003 yılından beri TÜBİTAK çalışamıyor" dedi Sayın İnce. TÜBİTAK çalışıyor, biraz önce, 2004 yılında, projeler için özellikle üniversitelerimize ne kadar destek verildiğinden bahsettim. Bu, TÜBİTAK'ın çalıştığının en güzel ifadesi değil mi?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Çalıştıklarını göstermez; ortaya koydukları ne?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayrıca, yüzde 9,9'luk büyümede TÜBİTAK'ın payı var mı? Kuşkusuz ki vardır. Bu ülkede, Türkiye'nin büyümesinde, herkesin ve her kurumun payı vardır; biz bu payı artırmaya çalışıyoruz.

Sayın Özyurt "7 üyesi başbakan tarafından atanan veya başbakanın seçtiği bir kurulun özerk olduğuna inanıyor musunuz" diye bana bir soru yönelttiler. 1993 yılında 12 üyesinin tamamının, dönemin Başbakan Yardımcısı Sayın Erdal İnönü tarafından seçilmesinin özerkliği zedelemediğine inandığım gibi, 7 üyesinin başbakan tarafından seçilmesine de aynen inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Gazalcı, "tasarımlarla ilgili verilen kaynak nedir" dediler. Ben, bu soruyla ilgili şu anda size doyurucu bir cevap verebilecek noktada değilim. Sayın Gazalcı, izin verirseniz, bunu yazılı olarak cevaplandırayım.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğünde görevli Prof. Dr. Sayın Cemil Çelik'in doçentlik unvanıyla ilgili dava, Danıştayda 2004 yılı sonunda Sayın Çelik lehine sonuçlanmıştır diye önüme bir bilgi notu geldi.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben, farklı sormuştum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet.

Sayın Kandoğan, teklif sahipleri bu teklifi verdiler; ancak, kendilerini burada görmüyoruz dediler. Kendi tercihleridir, benim, Hükümet üyesi olarak, teklif sahiplerini burada bulundurma gibi bir mecburiyetim yok...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gerekçelerini...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  ...yoklama falan da yapacak değilim; ama, 3 üncü ve 4 üncü maddelerle ilgili gerekçelerin burada sözlü olarak defalarca ifade edildiğini hatırlatmak isterim; ama, metindeki gerekçeler de, aslında, anlayanlar için yeterlidir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf edin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sizin niyetiniz önemli, tabiî, eğer, anlamak istiyorsanız, o gerekçelerden sonuç çıkarırsınız; ama, ben, burada yeterli bilgi verildiği kanaatindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bir tek cümle yok, Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Birleşime 20 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.08

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 6 ncı maddesini okutuyorum:

MADDE 6.- 278 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıda-ki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.

"a) Her yıl genel bütçeden aktarılacak ödenek,"

"g) İşletme ve şirketler ile diğer birimlerden aktarılan gelirler,

h) Buluşlardan doğan haklara ilişkin gelirler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, AK Parti Grubu adına, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç; şahısları adına, Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin söz talepleri vardır.

Sayın İnce, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Süreci iyi tanımlayabilmemiz için, mantığı iyi kavrayabilmemiz için geçmişe yönelik bir kısa değerlendirme yapmak istiyorum. 1963'te kurulan TÜBİTAK'la ilgili ilk değişiklik 1987'de yapılmıştır. Zamanın merkez sağ iktidarının mantığı bu değişikliğe yansımıştır ve orada "kurul" yerine "yönetim kurulu" denmesiyle yanlışlıklar dizisi başlamıştır ve 1993'te bu değişiklik giderilmiştir. Daha sonra, bugün yaşanan kriz ortamı ise, 30 Mayıs 2003'te çıkmıştır. 6 Mayıs 2003'te, TÜBİTAK Bilim Kurulu, Başkanı Profesör Namık Kemal Pak'ın görev süresini dört yıl uzatma kararı alıyor. Alınan karar, Cumhurbaşkanına iletilmesi için, Sayın Başbakana gönderiliyor. 30 Mayısta Namık Kemal Pak'ın görev süresi bitiyor. O aralarda, Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer aracılığıyla, mart ve nisan ayı içerisinde TÜBİTAK üzerinde kulis çalışmaları yapılıyor ve bazı isimlerin Bilim Kuruluna alınması isteniyor ve bunlar reddediliyor. Önce Namık Kemal Pak'ın görev süresini doldurması bekleniyor. Daha sonra, Bilim Kurulu üyelerinin bazılarının görev süresi 21 Eylül 2003'te doluyor ve 7'si devredışı kalıyor; TÜBİTAK Bilim Kurulu fiilen ortadan kalkıyor. 5 Ekim 2003 tarihine kadar hükümetten hiçbir açıklama yok. O tarihte, Başbakan, Kanal 7'de bir açıklama yapıyor. İkinci resmî açıklama ise, 14.10.2003 tarihinde Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'in konuşmasına, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in yanıtı oluyor. O gün, Sayın Şahin bugün sözü edilen fazla ücret alma, murakıp raporu ve ihalelerde yolsuzluktan hiç bahsetmiyor, faaliyet raporu hazırlatılmamış; daha sonra açıklamalar peşpeşe geliyor. Bakınız sonra ne oluyor; ortada hukuksuz bir durum var. Gücünü hukuktan değil bir hukukî boşluktan alan, siyasî iktidardan alan bugünkü Sayın Başkan, Sayın Profesör Nüket Yetiş Başkan oluyor ve ardı ardına yanlışlıklar dizisi gelmeye başlıyor. İlkönce, Marmara Araştırma Merkezi Müdürü Profesör Naci Görür istifaya davet ettiriliyor ve kendisine baskı yapıldığını açıklıyor Sayın Naci Görür ve Naci Görür'ün istifa etmesiyle, buraya, TÜBİTAK Başkanı Sayın Nüket Yetiş'in eşi Profesör Önder Yetiş atanıyor. Değerli bir uzman olabilir; ama, tartışma yaratacak bir konudur. Daha sonra, TÜBİTAK Genel Sekreteri Salih Zeki Tokdemir görevinden alınıyor ve danışman yapılıyor. ULAK BİM Merkezî Başkanı Tuğrul Yılmaz görevinden alınıyor; 12 işçinin işine son veriliyor, işçiler dava açıyor ve kazanıyorlar; 50 TÜBİTAK çalışanı başka kuruma aktarılıyor, yerine 42 kişi alınıyor. 2 kişiye, Prof. Şevket Ruacan ile Prof. Şefik Süzer'e "fazla para aldılar" diye dava açılıyor; sonra, bunlar, Bilim Kuruluna atanıyor.

Kanun tasarısı 12.11.2003'te kabul ediliyor; bizim muhalefetimize, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetine rağmen kabul ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı veto ediyor. Bir ay sonra, Aralık 2003'te yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul ediliyor, Sayın Cumhurbaşkanı onaylıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gidiyor; önce yürütmeyi durdurma, sonra da iptal oluyor. Dolayısıyla, kanunsuz bir durum var ortada.

Değerli arkadaşlarım, ne zaman eğitim, bilim konuları gündeme gelse, bir dayatmayla, bir gerginlikle karşı karşıya oluyoruz.

Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığında, bir gecede 167 bürokrat görevinden alındı. Görevden alınan yerin adı şöyleydi: Eğitim Araştırmaları Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü. Görevlerinden aldılar, bu müdürlüğün adını değiştirdiler: Öğretim Materyallerini Geliştirme, İnceleme Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü. Dolayısıyla, söz konusu kişiler, mağdur olan bürokratlar geri dönmek için davayı kazandıklarında deniyor ki: "Böyle bir daire kalmadı ki, bu yok."

"Teknik" sözcüğünün "teknolojik" olarak değiştirilmesinin altında yatan da budur. Bu bir alicengiz oyunudur. Bunları görmezlikten gelemeyiz.

İktidar yetkilileri ne zaman kürsüye çıksalar, sürekli olarak, yetkilerin devredilmesinden, yerelleşmekten söz ediyorlar; ama, konu TÜBİTAK olunca ise, yetkileri tek elde, Sayın Başbakanda toplamak istiyorlar. Hani yetkileri dağıtacaktınız; hani yerelleşme, hani yerel yönetimler?!.

Neden TÜBİTAK olduğunda yetkileri Başbakanda topluyorsunuz; bunun birkaç tane sebebi var. Bunlardan birisi, aylık satışları 100 000'i bulan bilimsel yayınlar. Bir diğeri, 450 trilyon liralık ar-ge teşvikleri ve katmadeğer yaratan bir kurum burası. Parayı artırdık diyorsunuz buraya; doğru, artırmadınız diyen yok ki. Bizim adamları işe yerleştirelim, parayı da artıralım mantığı bu. Peki, bunları nasıl seçeceğiz? Sizin seçme mantığınızda iki şey var; ya vücut dilinize uygun bürokratlar, vücut dilinize uygun bilim adamları istiyorsunuz ya da değirmenci metoduyla çözüyorsunuz, değirmenci.

ALİM TUNÇ (Uşak) - O nasıl oluyor?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Teknolojinin bu kadar gelişmediği yıllarda, değirmenci, unun kalitesini parmaklarının arasında ezerek anlardı, ezerek. Siz de, iktidar gücünüzle insanları ezerek anlıyorsunuz kendinize yakın olup olmadıklarını. Buna "değirmenci metodu" diyorlar. Ee, Maliye Bakanı Unakıtan olunca, unla ilgili bir örnek geliştirmesi de çok doğrudur diye düşünüyorum.

Burada esnaf ve sanatkârlarla ilgili yasa tasarısı getiriyorsunuz ve isim veriyorsunuz "ağalıklara son vereceğiz" diyorsunuz; isim vererek söylüyorsunuz, "Derviş Ağaya son" diyorsunuz. Böyle Recep Ağa olmuyor mu, böyle Başbakanın ağalığı olmuyor mu peki?! (AK Parti sıralarından gürültüler) Neden buraya geldi mi bu ağalıktan söz etmiyorsunuz?!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Yazıklar olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ne zaman akçeli işler olsa, sorunlar çıkıyor burada.

Bakınız, yine yakında gündeme gelecek olan konular var. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda...

BAŞKAN - Sayın İnce, konuşma üslubumuza biraz özen gösterirsek çok iyi olur.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanından bu şeklide bahsetmek yakışır bir şey değildir. Ben, onu tashih edeceğinizi ümit ediyorum. Lütfen bir tashih ederseniz... Düzeltiniz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, peki, geçmişte bu kürsüden, odaları kastederek, odaların yönetiminden kendilerinin ataması sonucu olan bir ağalık sisteminden söz edildi.

EYÜP FATSA (Ordu) - Kim söz etti allahaşkına?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Burada da, bu kişi başbakan da olsa, kim olursa olsun, tek belirleyici olan her yerde bir mantıktan söz ettim ben; tek belirleyici olan her yerde bu mantık geçerlidir.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Kim söz etti?!

BAŞKAN - Sayın İnce, eğer, atama yetkisi olan şahısları kastederseniz, bakınız, Türkiye'de çok geniş şekilde atama yetkisi olan kişiler var. O zaman, bu sözleriniz nerelere kadar uzanır; ona göre takdir edin.

Lütfen, daha özenli olalım.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, tek belirleyicinin olduğu her yerde benim düşüncelerim geçerlidir.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sizin Genel Başkanınızın astığı astık, kestiği kestik; Baykal Ağa mı oluyor?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, bakınız, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda bir değişiklik yapıyorsunuz. Orada, Atatürk Araştırma Merkezindeki üye sayısını 20'den 12'ye düşürüyorsunuz, Türk Tarih Kurumunda 40'tan 12'ye düşürüyorsunuz, Türk Dil Kurumunda 40'tan 12'ye düşürüyorsunuz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Kaça düşürmemiz lazım?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama, TÜBİTAK'a geldi mi, artırıyorsunuz. Bu nasıl bir mantıktır?! Bir tarafta azaltıyorsunuz; azalması gerektiğini, hareketlilik sağlanması gerektiğini anlatıyorsunuz, TÜBİTAK'a geldi mi, artırıyorsunuz! Mantığınızla, burada da çelişiyorsunuz.

Bakınız, bu iki yıllık süre içerisinde, TÜBİTAK'la ilgili, ne kadar yönetmelik değişmiş. Sayın Nüket Yetiş'in Başkanlığında, TÜBİTAK'la ilgili, 10 tane yönetmelik değiştirilmiş, 20 tane de yönetmelik hükmünde esaslarda değişiklik yapılmış.

ALİM TUNÇ (Uşak) - O kadar kötüymüş ki, düzeltmek için o kadar yönetmeliğe ihtiyaç varmış.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunlar neler, bir bakalım: Yolluk Yönetmeliği, Personel Yönetmeliği, Ayniyat ve Ambar Yönetmeliği, Yayın Yönetmeliği gibi... Hepsini okuyarak zamanınızı almak istemiyorum.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Ancak düzeliyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu kürsüden defalarca söyledim; bu ülkede, anayasa değişiklikleri, yasa değişiklikleri toplumun gündemine geliyor, basınımız bunları yazıyor; ama, ne yazık ki, bu yönetmelik değişikleri yeterince gündeme gelmiyor.

Sayın milletvekilleri, şu mantığı doğru kavramamız gerekir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek sürenizi başlatıyorum Sayın İnce, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mantık şudur sayın milletvekilleri: Meclis Başkanı TV 3'te, Başbakan gezide, ekonomi IMF'de, İncirlik ABD'de, Millî Eğitim Bakanlığı Hüseyin Çelik'in hemşerilerinde, Maliye Bakanı kendine af peşinde, Ulaştırma Bakanı oğlunun gemisinde, Kültür Bakanı uykuda, bankalar Albarakada, seçim ufukta... (AK Parti sıralarından gürültüler)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Başkan, müdahale edin lütfen!

BAŞKAN - Sayın İnce...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sizi uyarıyorum!

Saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Seçimde alırsınız umduğunuzu... Deniz Ağaya selam söyle de, alırsınız!..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yakışmıyor!.. Bu kadar seviyesiz konuşma olur mu Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir dakika...

Sayın İnce, bakınız, bu siyaset kurumu, hepimize gereklidir. İktidar ve muhalefet değişkendir; ama, burada bahsettiğiniz, bakınız, Bakanlar, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlarıdır; imza atıyorlar ve icraat yapıyorlar. Şimdi, bunları tek tek sıralamak, üslup olarak -yakından tanıdığımız bir arkadaşımızsınız- size, hoş olmadı, yakışmadı.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Siz niye cevap veriyorsunuz?!

BAŞKAN - Yani, bunu, belki, kafiyeli olarak söylediniz. Eğer, gelip, bunları, bir kasıt olmadığını tashih ederseniz, düzeltirseniz, bizim açımızdan da, sizin açınızdan da iyi olur, Grup olarak. Yani, çok medenî şekilde çalışmaları yürütüyoruz. Tenkitlerde haklı olabilirsiniz, tenkit yapabilirsiniz; ama, üslup son derece mühimdir. Bu konuda, istirham edeyim...

MUHARREM İNCE (Yalova)- Sayın Başkanım, ben, bir, Anamuhalefet Partisinin milletvekiliyim.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Öyle mi?!

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...

Evet...

MUHARREM İNCE (Yalova) - "Kültür Bakanı uykuda" dediğimi, ben demedim, bütün gazeteler dedi. Maliye Bakanının kendine af peşinde olduğunu ben demedim, herkes diyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Magazin yapma!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Her kürsüye çıkışta bunu yapıyorsunuz!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bunları, ben, bir şiirsel üslupla söyledim. Siyaseten söylenmiş laflardır, eleştiri sınırları içindedir, hiç kimseye hakaret yoktur.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Evet, Sayın Fatsa?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, Sayın İnce, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını kastederek, bugüne kadar hiç kimsenin ifade etmeye cesaret etmediği, çok yakışıksız bir ifade kullanmıştır. Ben, AK Parti Grup Başkanvekili olarak... Sayın Başbakan bu ülkenin Başbakanıdır; ama, benim Grubumun da Grup Başkanıdır. Dolayısıyla, İçtüzüğün ilgili maddesi gereği, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Fatsa, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden, konuyu vuzuha kavuşturmak için, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, konuşmasında, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 877 sıra sayılı, TÜBİTAK ile ilgili bir kanun teklifini hep beraber burada görüşüyoruz. Teklifle alakalı, muhalefetin yapmış olduğu eleştirileri saygıyla karşılarız. Elbette ki farklılıklar olacaktır, farklı düşünceler olacaktır; ama, muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, burada, özellikle bu yasayı eleştirirken, bu kanun teklifini eleştirirken, sanki, bu kanun teklifi TÜBİTAK'ın bilimsel yapısını ve hizmetlerini elinden alıyor, sanki, geçmişteki, özellikle birtakım KİT'lerde uygulanan ve bugün milletçe faturasını ödediğimiz, acı faturasını ödediğimiz uygulamaları çağrıştıracak şekilde, efendim, siz burayı siyasî iktidarınızın bir yan kuruluşu, siz burada siyasî kadrolaşmanın bir örneğini ortaya koyuyorsunuz gibi, gerçekten, bu yasanın ruhuyla, bu teklifin ruhuyla, bu teklifi buraya getiren anlayışın gerçek niyetiyle hiçbir şekilde örtüşmeyen gerçekdışı beyanlarda bulunuyorlar.

Eğer, atama, bir konuyu siyasallaştırmaksa, bir kurumu siyasallaştırmaksa, elbette ki, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının imzalarıyla görev almış, çok sayıda, ülkenin hizmetinin değişik kademelerinde, sayısını belki bizlerin burada takdir edemeyeceği kadar çok sayıda bürokrat görev almaktadır. Bu, AK Parti iktidarı döneminde de böyledir; bundan önceki iktidarlar döneminde, hükümetler döneminde de uygulama aynıdır; bundan sonraki süreçte de yine aynı usul ve yöntem takip edilecek ve aynı yöntemlerle bu atamalar yapılacaktır.

Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK'ın çok önemli, çok verimli, çok faydalı, çok, gerçekten milletçe takdire şayan hizmetlerinin ve bilime, Türkiye'nin bilimine, teknolojisine önemli katkılarının olduğunu söyleyen arkadaşlarımız -ki, biz, bu düşünceye de saygı duyarız, elbette ki, saygı da duyuyoruz- emsalleriyle, dünyadaki emsalleriyle TÜBİTAK'ı bir mukayese etsinler yahu! Ya, ben, gerçekten, bunu, bir vicdan muhasebesi olarak akıllarınıza, insaflarınıza, vicdanlarınıza havale ediyorum, havale ediyorum. Yani, niye?.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının buradaki atamalarda söz sahibi olmuş olmasının, bu ülkenin bilimine, bu ülkenin teknolojik gelişmesine, TÜBİTAK'ın bilimsel özerkliğine zararı nedir ya, nedir?!

Bakın, eğer bu düşünceden hareket edersek, bu ülkede, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, birçok makamda oturan insanlar, birçok kurumun başında oturan insanlar da aynı gerekçelerle tayinler, atamalar, şunlar bunlar yapıyor. Ben, doğrusunu isterseniz, biraz önce Sayın Muharrem İnce'nin üslubuna ve kendisine de gerçekten yakıştıramadığım, mütenasip olmayan, bu atamalardan dolayı Sayın Başbakanı "Recep Ağa" gibi takdim etmiş olmasını ciddî bir dil sürçmesi veya talihsizlik olarak kabul ediyorum. Aksi takdirde, gerçekten, bu bir talihsizlik değilse, bir dil sürçmesi değilse, bunu büyük bir saygısızlık olarak kabul ediyorum. Bu Meclise ve bu Mecliste görev yapan hiçbir milletvekiline, bu ülkenin Başbakanına "ağa" diye hitap etme veya isimlendirme hakkının ve yetkisinin olmadığı inancındayım. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer, birtakım kurumlar Türkiye'nin yakalamış olduğu trende, yakalamış olduğu performansa ayak uyduramıyor, hâlâ meseleleri çağın gerisinden takip ediyorlarsa, elbette ki, bu ülkede iktidar sorumluluğunu yüklenmiş insanların da bunun gereğini yapmasından daha tabiî bir şey olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen, meseleleri, bu kürsünün mehabetine uygun, milletvekili sorumluluğuna uygun şekilde dile getirelim. İtirazlarınızı saygıyla karşılarım. Ben, bu sözü Sayın İnce'ye geri iade ediyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesi, alkışlar) Eğer, ağalıktan, şundan bundan bahsedilecekse, herkes kendi siyasî geçmişine ve siyasî tarihine lütfen bir göz atsın; herkes partisinin yürürlükte olan tüzüğüne de bir göz atsın. Ağalıkların nerede olduğunu herkes görür, bu aziz millet de görür ve bilir.

Ben, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen oturunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Hayır, bir dakika... Oturunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, bir şey söyleyeceğim.

Sayın Başkanım, Sayın Başbakana saygısızlık yaptığımı söyledi Sayın Fatsa. İzin verirseniz, onu açıklamak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)

EYÜP FATSA (Ordu) - Açıklanacak bir şey yok; çık, özür dile! Açıklanacak bir şey yok!

BAŞKAN - Hayır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Şahsı adına zaten söz talebi vardı.

Lütfen buyurun Sayın Abdulbaki Türkoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK yasa teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına tekrar söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kadar germenin, gerilmenin anlamlı ve yararlı olacağını ben tahmin etmiyorum.

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, çok özür diliyorum. Bir atlama yaptım. Şahsı adına konuşma olmadan önce, Grup adına Sayın Emin Bilgiç'in söz talebi vardı. Onu okumuştum; ona söz vereceğim. Lütfen, daha sonra sizi kürsüye davet edeyim. Lütfen, istirham edeyim. Hata benden kaynaklandı, özür dilerim.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Estağfurullah.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Emin Bilgiç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Grup adına söz almış bulunuyorum; konuşmamın başlangıcında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz, oldukça uzun bir süreç alan bir tartışmanın içerisindeyiz. TÜBİTAK'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir kanun tasarısını burada görüşmekteyiz; ama, muhalefetin böylesine önemli bir kanunu sadece bir personel rejimi mantığı içerisinde değerlendirmesini, doğrusu, anlamak mümkün değildir.

Tartışılan mesele, Türkiye'nin nereye gittiğidir, Türkiye'nin bilim ve teknoloji alanındaki uluslararası yeridir, rekabet gücüdür, karşılaştırılabilir üstünlüklerinin neler olduğudur, Türkiye'nin hedeflemesi gereken şeylerin neler olduğudur ve buna uyun bir yapılanmanın nasıl olması gerektiğinin tartışılması beklenirken, doğrusu, sanki, önümüzde son derece yeterli bir kurum varmış da o kuruma böyle çok büyük, hükümetin kurumun yapısını bozacağı müdahaleler söz konusuymuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Muhalefetin tavrı, ne yazık ki, doğrusu, çok önemli bir kanunun, Türkiye'nin belki gelecek yüzyıllarına ilişkin bir kanununun önemini kavrayacak bir yeterlikte değildir ve bunun için de hakikaten üzüntü duyuyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Yapma ya!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Şu ana kadar, muhalefetin hiçbir sözcüsünden, bu kanunun Türkiye'nin uzun vadeli amaçları ve çıkarları açısından ne gibi zararları olduğu hakkında tek söz de duymuş değilim ve bunu da esefle karşılıyorum.

Doğrusu, ben, buna ilişkin bir iki tane sayı vereyim. Bir tanesi şudur: TÜBİTAK, 1963'te kurulduğundan bu yana, 1,8 milyar dolar almıştır bütçeden; Nüket Yetiş dönemi hariç. Sadece bu yıl bütçeye konulan para da 500 000 000 dolar civarındadır. Tek başına bu karşılaştırma bile, CHP'nin hükümette olduğu dönemler de dahil, kendilerinin, TÜBİTAK'a ne kadar önem verdiğini ortaya koymaya yeterlidir.

Doğrusu, bir başka sayı daha vermek istiyorum. Bu 1,8 milyar dolara karşılık, TÜBİTAK ne üretmiştir; 24 tane patent. 24 tane patentin bir tanesi uygulamaya konulmuş mudur; hayır. Ancak, Nüket Yetiş döneminde, şu anda, 1 tane patent uygulamaya konulmak üzeredir.

Peki, 1,8 milyar dolara karşı bir kuruşluk üretim yapmayan bir kurumun acaba sorgulanması gerekmez mi?! Acaba bu yapının değiştirilmesini yeniden düşünmemiz gerekmiyor mu ve bu nokta, benim için, hakikaten, son derece üzücü. Tartışmanın seviyesi ve Türkiye'nin geleceğine muhalefetin bakışı burada ayan beyan ortadadır; yetersizlik, sınıfta kaldınız.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Yapma ya!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Açık!..

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Siz nereye atladınız?!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Bir başka şeyi ben size söyleyeyim. Özerklikten çok bahsediyorsunuz. Özerkliğin anlamı şudur arkadaşlar: Bir adam eğer özerk ve hesap verebiliyorsa anlamlıdır. Peki, bu tablo, TÜBİTAK'ın Türkiye'ye hesap verdiğini gösteriyor mu?! 24 tane patent üretilmiş, bir tanesi uygulamaya konulmamış. Hesap verebilen bir kurumdan bahsediyor muyuz; hayır.

Türkiye'de son derece açık, hedef koyamayan, Türkiye'nin geleceğine dair söyleyeceği sözü olmayan, 1963'ten bu yana gördüğümüz çeşitli iktidarlara karşı bu hükümet bir siyasî hedef koyuyor: "Ben, Türkiye'nin geleceğine bilim ve teknolojiyle damgamı vuracağım." Bunu, açık seçik ve net olarak söylüyor, ortaya koyduğu parayla söylüyor, siyasî hedefleriyle söylüyor.

Evet, siyasî; çünkü, siyaset, sorumluluk alma sanatıdır. Bugüne kadar hiçbir hükümet, siyasetin gereği olan, Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikaları konusundaki sorumluluğu üstüne almamıştır ve hesap da vermemiştir. Bu hükümet veriyor. Bunun bir anlamı var ve bu anlamı, ben, saygıyla karşılıyorum, alkışlıyorum. Bu hükümet, Türkiye'nin geleceğine diyor ki: "Bundan sonra ben hedef koyuyorum." Bu hükümet, Nüket Yetiş döneminde ortaya bir strateji koydu, 8-10 tane özellikle geliştirilmesi gereken stratejik alan belirledi ve bu alanlara ben yükleneceğim diyor.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bor enstitüsü nerede?!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Bakınız, 1984'te Şimon Peres, İsrail'de, bundan sonraki dönemi, İsrail için, teknolojinin fethedilmesi dönemi olarak açıkladı. Bugün, İsrail'in 40 milyar dolarlık ihracatı var. Bunun yüzde 60'ı gerçek anlamda çipler, teknoloji ürünleri ve bunun da parasal değeri 26 milyar dolar.

Peki, ben size soruyorum: Türkiye'nin ileri teknoloji ürünleri ihracatı ne kadardır bilen var mı; muhalefetin bu konuda herhangi bir çalışması var mı?

HARUN AKIN (Zonguldak) - Anlat sen...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sen anlat, senden öğreneceğiz!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Ben size söyleyeyim; Türkiye'nin ileri teknoloji ürünü sayılabilecek -eğer sayarsanız- teknoloji ürünü sayabileceğimiz televizyon gibi ucuz emeğe dayalı ürünlerdeki ihracatı 6 milyar dolar civarındadır; ama, bunlarda bizim kendi patentimizle üretip ihracat yaptığımız bir şey yok.

NAİL KAMACI (Antalya) - Köy enstitüleri kaldırılmamış olsaydı, şu anda bunları yapmış olacaklardı!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Buradaki tüm ihracat dışarıdan satın alınan patente dayalıdır. Türkiye, bilim ve teknoloji alanında yetersizdir. Bunu, açıkça, hepinizin anlamlı bir biçimde itiraf etmesi lazım. Eğer, Türkiye'de bilim ve teknoloji hakikaten ileri düzeyde bir performans gösteriyor olsaydı, millî gelirdeki artışa bunun yansıması lazımdı. Üniversiteler nerededir; TÜBİTAK nerede? Bu yapıyı sorgulamak ve bu çağdışı yapıyı değiştirmek için bu hükümetin yaptığı çalışmadan daha anlamlı bir çalışmadan bahsedebiliyor musunuz? Siz, statükoyu savunan, kuru düzeni savunan, yetersizliği savunan bir anlayış içinde muhalefet yapamazsınız. Bu, geçmiş yüzyılda kaldı. Artık, yeni bir yüzyıldayız; lütfen, bunun farkına varın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NALİ KAMACI (Antalya) - Bunu yirmibeş seneden beri dinliyoruz. Bu ülke, 30 milyar dolar borç ödüyor şu anda.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Bu hükümet ve bu TÜBİTAK yönetimi ilk defa fikrî ve sınaî haklar bürosu kurmuştur ve ister özel sektörden, ister şahıslar, ister kurum içinden kim bir patent başvurusuyla geliyorsa, ona her türlü maddî yardımı ve desteği sağlamaktadır. Türkiye, artık, sadece TÜBİTAK'ta değil, hem muhalefetinde hem üretim yapısında bir değişime uğramak zorundadır. Türkiye'nin artık kuru lafla kaybedecek zamanı yoktur. Özerklik, siyasî sorumluluk gerektirir. Bu hükümet, Türkiye'nin bilim ve teknolojide ileriye gitmesinin, sektör politikalarında ileriye gitmesinin siyasî sorumluluğunu üstleniyor ve bunun da hesabını verecek. Bu anlamda, bu yasa değişikliği, strateji ortaya koymaya çalışması, son derece anlamlıdır. Türkiye'nin geleceğine damga vurmak için bunlar yapılıyor. AK Parti, Türkiye'nin bilim ve teknolojideki tek umududur.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Türkoğlu, süreniz 5 dakika.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK yasa teklifinin 6 ncı maddesiyle ilgili şahsım adına tekrar söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Yakup Hocayı benim gözlerim aradı; Yakup Kepenek Hoca yok burada. Kendisiyle beraber, biz...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Dışarıda.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Dışarıda...

Yakup Hocayla beraber, 2003 yılında Avrupa Karma Parlamento Komisyonu üyesiydik ikimiz de orada.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Geldim.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Hocam geldi.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hocam iktidar sıralarından geldi!

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Bize şunu söylediler Hocam hatırlar mısınız; hibe edilecek olan, Avrupa Birliği fonlarından Türkiye'ye hibe edilecek olan para miktarının 177 000 000 dolar olduğunu ve bu yıl Türkiye'den hiçbir projenin gelmediğini; bunun sebebinin de -biz döndüğümüzde Türkiye'de sorduğumuzda- hakem olarak TÜBİTAK'ın seçildiğini, TÜBİTAK'ın bunu ihmal ettiğini, bunun yerine -bioteknoloji ve özellikle çevre konusunda hibe edilecek olan meblağlardı bunlar- İsrail'de bir firma, 2,5 milyar euroluk hibe edilmiş, yine bioteknoloji konusunda hibe edilen bir parayla bir projeyi sonlandırmış ve Türkiye'nin de katkısının 150 000 000 euro olduğu bir dönemde bu oluyor. Burada, TÜBİTAK sorgulanmayacak mı; bir.

Sayın Vekilimiz İnce Bey "projeler yandaşlarına peşkeş çekilecek" dediler.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben öyle bir şey demedim!

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Şimdi, kendisi akademisyen olmadığı için bilmeyebilir; ben, mazur görüyorum. Bir proje TÜBİTAK'a geldiği zaman -burada hocalar var sizde- hakemin gruplarda nasıl değerlendirildiğini, komisyonun ne şekilde değerlendirdiğini, hakem heyetinin daha sonra projeyle ilgili görüşlerini sonlandırdığını, herhalde kendileri bilmiyor; onun için mazur görüyorum.

Kurumun özel bütçeli bir kuruluş olması nedeniyle ve 5080 sayılı Kanuna uygun olarak, 9 uncu maddenin (a) bendi değiştirilmekte, ayrıca TÜBİTAK'ın gelirleri arasına, işletme ve şirketler ile diğer birimlerden aktarılan gelirler ile yine icat, buluşlardan doğan haklara ilişkin gelirler ve üretim ve satış gelirleri dahil edilmektedir.

Bilgilerinize saygılarımla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, müsaade buyurun.

Zeyid Aslan?.. Yok.

Şahsı adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce; buyurun.

Bu arada, bahsettiğiniz hususlara açıklama getirmek fırsatı da doğdu size.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Biliyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, iki dakika dinlerseniz, tahmin ediyorum, tepkileriniz azalacak.

Sayın Süleyman Demirel Başbakanken, Kırkpınar Ağası olmadı mı?!

ALİ AYAĞ (Edirne) - Olmadı!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hem de "Ağaların Ağası" oldu. Bu ülkede... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir bitireyim... Bir bitireyim...

EYÜP FATSA (Ordu) - İkisi aynı şey değil!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Fatsa, bir bitirebilir miyim.

"Ağaların Ağası" oldu bir de.

Şimdi, Sayın Başbakan dedi mi ki "parayı ben veriyorum, düdüğü ben çalarım." Bunu dedi, ben, gazetelerden okudum. Peki, ağalık, vermeyle; efelik, vurmayla olur mu?! Şimdi, başbakanlar geçmişte ağalık yapmışsa, Sayın Başbakan da "parayı ben veriyorum" demişse, bizim köyde de "ağalık, vermeyle; efelik, vurmayla olur" sözü varsa, bağlantı kurduk; ne diye alınıyorsunuz?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sizin köyde öyle, burası Meclis!..

AHMET YENİ (Samsun) - Biz, eski siyaseti kapattık Sayın İnce.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Geçmişte kaldı onlar...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bu kadar alınganlık göstermeye gerek yok.

Sayın Fatsa "tüzüğe bakın" dedi. Sayın Fatsa, siz, kendi tüzüğünüze bakın.

EYÜP FATSA (Ordu) - Biz, kendi tüzüğümüze bakıyoruz...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kuruluş aşamasındaki tüzüğünüze değil, bugünküne bakın.

EYÜP FATSA (Ordu) - Bugünkü tüzüğümüze bakıyoruz...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kuruluş aşamasındakinin demokratik olduğunu ben de söylüyorum; ama, bugün değilsiniz, kusura bakma!..

EYÜP FATSA (Ordu) - Bugünkü tüzüğümüz de çok demokratik...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Onun tartışmasını dışarıda yapalım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Hay hay... Memnuniyetle; ama, siz, esas, açıklama yapmak istediğiniz şeyde hedef saptırıyorsunuz...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, yine açıklayayım...

BAŞKAN - Sayın İnce, Sayın Fatsa; parti içtüzüklerine değil de, Meclis İçtüzüğüne göre konuşmalarımızı sürdürelim lütfen.

Buyurunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, birçok arkadaşım buna şahittir, Yalovalılar da buna şahittir; Sayın Başbakan Yalova'ya geldiğinde, ben, en başta gitmişimdir, kendisini hem de çiçekle karşılamışımdır. Benim, siyasetin nezaketini, sınırlarının nerede bittiğini bilecek kadar siyasî tecrübem vardır. O, bir siyasî eleştiridir, yetkileri tek elde toplayan herkes için geçerlidir, TÜBİTAK'ta da yapılmak istenen odur. Bu eleştiriyi yapmak hakkımdır.

Değerli arkadaşlarım, size bir örnek vermek istiyorum. Einstein'e "sizin bu görecelilik teoriniz nedir" diye soruyorlar; "zamanın, farklı iki konumdaki, farklı iki mekândaki kişiye göre farklı işlemesini öyle bir anlat ki, sokaktaki insan da bunu anlasın, illa fizik tahsili yapması gerekmesin" diyorlar. Einstein "basit, çok kolay" diyor ve açıklaması da şu: "Bir ağustos gününde, bir genç, delikanlı, sevgilisiyle mehtabı seyretse ve iki saat deniz kenarında otursa; yine, aynı kişi, o sıcakta, çölde, kalın elbiselerle güneşin alnında iki saat otursa, ikisi için de aynı zaman mı geçer; aynı mı hissederler zamanı" diyor.. Bence, böyle ufak polemiklerden, yok işte mantığa a dedi, yok beni kedi çizdi... Bunlarla uğraşmayı bırakalım. Halk kendini ağustos sıcağında güneşin alnında kalın elbiselerle oturur gibi hissediyor, zamanın böyle geçtiğini hissediyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sana göre...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu sorunları çözelim, bunlarla uğraşalım, tepkinizi bunlara gösterin diye düşünüyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 80'li yıllarda, ANAP İktidarları döneminde, zamanın Başbakanı Rahmetli Turgut Özal "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" demişti.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - O da yalan.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi de TÜBİTAK'la ilgili diyorsunuz ki "bir kereye mahsus Başbakan atar."

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Onu şimdi kaldırıyoruz biz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Mantık aynı mantık işte. Mantık aynı mantık. O zaman 1987'de TÜBİTAK'ı değiştirirken "Bilim Kurulu" yerine "Yönetim Kurulu" dediler, sanki burası bir şirket, sanki fabrika, sanki holding burası; o zamanki mantık, Anayasayı bir kere delsek ne çıkar, şimdi de, Başbakan bir kere atasa ne çıkar; mantık aynı mantık. Değerli arkadaşlarım, ben sizlere bunu anlatmaya çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şunu çok önemsiyorum: 2003'ün mart-nisan aylarında Başbakanlık Müsteşarının TÜBİTAK koridorlarında kulis yaptığını... Nasıl güveneceğim ben Başbakanlık Müsteşarına? Kitabınla ilgili, bilimsel hırsızlıkla ilgili suçlamalar ortadayken...

AHMET YENİ (Samsun) - Açıkladı onları.

MUHARREM İNCE (Devamla) - ... getireceğin kişiye nasıl güveneceğim?

AHMET YENİ (Samsun) - İftira olduğunu açıkladı.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, bu iftiralar nedense hep size geliyor, hep sizin bürokratlarınıza geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hadi diyelim ki ben bilmiyorum, hadi Cumhuriyet Halk Partililer bilmiyor, elimde, birçok üniversite senatosunun kararı var. Size, Ankara Üniversitesi Senatosunun kararının bir paragrafını okuyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne alakası var?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - "Bu nedenle, Ankara Üniversitesi Senatosu, TÜBİTAK Yasa Tasarısının, özellikle Bilim Kurulunun oluşumunda siyasal iktidarlara özerk yapıyı güdüm altına alabilme olanağı tanıyan hükmünü, yani, madde 4'ü, ülkemizin bilimsel gelişmesini engelleyici nitelikte görmektedir."

Bunu söyleyen Ankara Üniversitesi Senatosu. Bunlar da bilmiyor; hani geçmişte "bu ülkeyi üç-beş tane kara cüppeli profesör mü yönetecek" denmişti, hatırlarsınız. Hepsi,  hiç kimse hiçbir şey bilmiyor, bir tek siz biliyorsunuz! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Takdir, yüce milletin.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan sabrınız için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın İnce, konuşmalarınızı dinledim. Şimdi, senatolar veya birkısım kurumlar karar alabilir; ama, bu kararlar, Meclisin iradesinin üstünde olmaz. Buraya bir teklif gelmiştir; teklifi, iktidarla  muhalefetle  değerlendiriyoruz ve Yüce Meclis, nihayetinde  karar verecektir. Biz nasıl ki, birkısım kurumların kendi iç bilimsel işlerine o anlamda karışıp beyanatlar vermiyorsak, şimdi başkaları da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmiş olduğu bir teklif üzerinde demokratik görüşlerini beyan edebilirler, saygı duyarız;ama, burada nihaî kararı, hâkimiyetin kayıtsız şartsız elinde olduğu  millet adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi verecektir.

MUHARREM İNCE(Yalova) -Sayın Başkanım, bana niye özel cevap verme ihtiyacını hissediyorsunuz; eski dostunuz muyum?!

BAŞKAN-  Teşekkür ederim.

Meclisimiz, kararını şu veya bu şekilde verecek. Daha sonra o süreç vardır; Cumhurbaşkanımıza gidecek, başka şeyler olacak.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, bugün bana özel bir tavrınız mı var?! Grup başkanvekili değilsiniz!..

BAŞKAN- Sayın Kepenek, isminizin geçtiği bir husus  vardı, onunla ilgili açıklama mı yapacaksınız?

YAKUP KEPENEK  (Ankara)-  Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Sayın Kepenek, Sayın Türkoğlu'nun konuşmasıyla ilgili açıklama yapacaksınız değil mi?

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Çok kısa lütfen...

Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan,  teşekkür ediyorum.

Kimi yanlış anlamaları da düzeltmeye çalışacağım.

BAŞKAN - Lütfen çok kısa.

YAKUP KEPENEK (Devamla) -Gayet kısa olacak.

Önce şunu söyleyeyim: Sayın Türkoğlu'nun sözünü ettiği bu 6 ncı çerçeve program çerçevesinde Türkiye 48 000 000 dolar aidat ödedi ve oraya yeteri kadar proje sunamadı. Bunun tek sorumlusu olarak, tek bir kurumu gösteremeyiz; 80 dolayında üniversitemiz var, kamu araştırma kurumları var, özel araştırma kurumları var.

Bunun ötesinde, bir şey söyleyeyim;Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak biz, Türkiye'nin bilimsel ve teknolojik gelişmesinin şimdiye kadar aldığı düzeyden çok mutluyuz, bu böyle devam etsin demiyoruz; TÜBİTAK'ın eksikleri var, bu eksiklerin düzeltilmesi gerekir diyoruz...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Biz de onu yapıyoruz.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bir dakika efendim... Bir dakika dinleyin... Alim Bey, bir dakika dinleyin.

BAŞKAN - Lütfen...

YAKUP KEPENEK (Devamla) - ...ama, bu düzeltmenin yöntemi bu değil. Yanlışınız, tuttuğunuz yolda yaptığınız işin yanlışı, Bilim Kurulu atamalarının, yalnız başına, tek başına Başbakana verilmesi. Burada önerdik; birbirimizi dinlemiyoruz. Ben diyorum ki, TÜBA'nın seçeceklerini, başka kurumların seçeceklerini, kurumların kendilerinin seçmesine bıraksak, tıpkı TOBB'da yaptığımız gibi; buna niye karşı çıkıyorsunuz, ne var bunda?! Aynı şekilde, Üniversitelerarası Kuruldan, Türkiye Mimar Mühendis Odalarından, Fransa'da olduğu gibi işçi örgütlerinden birer temsilci göndermelerini ve bu temsilcileri kendilerinin...

BAŞKAN - Sayın Kepenek, lütfen son cümlenizi alayım.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - ... seçmelerini sağlasak, bundan niye rahatsız oluyorsunuz?! Hani demokrattık, hani bilime saygımız vardı?! Bunu yerine getirmenin yolu oradan geçiyor. Bürokratik atamalar ile bilim insanı atamaları aynı değil; bu bir.

İkincisi; Fransa'da üst düzeyde...

BAŞKAN - Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, 2 dakikam var.

BAŞKAN - Hayır, hayır Sayın Kepenek, 2 dakikanız yok.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Tamam, peki, 1 dakika.

BAŞKAN - Şimdi şöyle: Sayın Türkoğlu'nun konuşması vardı, onu cevapladınız.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Bu dediğiniz konuşmaları biraz önceki konuşmalarınızda da söylediniz; ben gayet iyi hatırlıyorum.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Hayır, şimdi, şöyle bir şey var...

BAŞKAN - Sayın Kepenek, lütfen son cümlenizi alayım.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Fransa'da bir ahlak komitesi var, en tepede. TÜBİTAK'ın yasasında, bir bilimsel ahlak komitesi kurmayı önerebilir misiniz?

Ayrıca soru haklarım var, onu da yerimden kullanmama izin verin Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlayacağız 10 dakikalık süreyle.

Soru soracak saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımızdan, katkılarını, mümkün olan en kısa süre içerisinde yapmalarını istirham ediyorum ki, diğer arkadaşlarımıza da sıra kalsın.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, gerçekten şaşkınlıkla izlemeye devam ediyorum oturumu; çünkü, yüksek eğitimli olabiliriz; ama, bir akademik kurulun, bir bilimsel kurulun çalışması konusunda, temel olarak hiç içerisinde bulunmamış insanların, burada siyaset olarak çok farklı yorumlarda bulunmasını, gerçekten, şaşkınlıkla izliyorum ve Sayın Bakana şu iki soruyu yöneltiyorum:

Sayın Bakan, şimdi, bilim kuruluna üye seçiminde, bilimsel ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla öne çıkmış veya bunların yönetiminde yetkinliği olan kişilerden söz edilmekte; ancak, adaylar arasında tercih başbakana bırakılmaktadır bildiğiniz gibi.

Şimdi, adayların bilimsel yetkinliği üzerinde ayrıca bir de siyasî değerlendirmede bulunmak... Herhalde, bütün herkesin tartışmak istediği nokta bu. Bilimsel yetkinliği kanıtlanıyor, bir de onun üzerinde bir siyasî tercihte bulunmak... Bizim eleştirdiğimiz bu, Sayın Bakan.

Şimdi, burada, o zaman, bilim ve teknoloji üretmesi istenen, beklenen, sanayiyle iç içe, ar-geye dönük çalışması hedeflenen kuruluş, bu şekildeki bir yönelişle bir devlet dairesine dönüştürülmüyor mu; özerklikten bahsedilebilir mi burada Sayın Bakan; bu, birincisi.

İkincisi; bir temel çelişkinizi gündeme getirmek istiyorum, o da şu: Bakın, siz, hep "yetkileri dağıtacağız" dediniz, her konuda yetkileri dağıtmanın, ne kadar uygar ne kadar erdemli ne kadar çağa uygun bir yöntem olduğunu söylediniz; ama, iş bilime, üniversitelere geldiği zaman, yetkileri toplama noktasına gidiyorsunuz. Bu çelişkiye ne diyeceksiniz Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Bilgehan, buyurun.

AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; birkaç sorum olacak.

Sayın Bakan, ne yazık ki, şimdiye kadarki gerekçeleriniz inandırıcı olamadı ve Türk bilim dünyası adına, bugünkü tartışmaları, ben de Sayın Koç gibi üzüntüyle izliyorum. TÜBİTAK, bu duruma düşmeyi gerçekten hak etmemişti.

Türkiye'nin bilim alanında üçyüz yıllık bir gecikmesi olduğu söylenebilir; ama, bu konuda istisna olan birkaç kurumdan biri TÜBİTAK'tır. Kırk yıllık TÜBİTAK'ın başarıları ortada iken ve eğitim dünyamızı ilgilendiren onca sorun varken, bu gurur kaynağımız olan özel kurumu hedef almanızın amacı nedir?

TÜBİTAK gibi bir bilim kurumunu siyasallaştırmayı bilim etiğine uygun buluyor musunuz?

Son sorum: Bu tutumunuzla, burada görev yapan, yıllardır bilime gönül vermiş, tarafsız, değerli insanları karşınıza aldığınızın ve onları incittiğinizin farkında mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bilgehan, teşekkür ediyorum.

Sayın Gazalcı...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1963 ile 2003 yılına kadar TÜBİTAK'ta bilimsel çalışma, üniversite ve sanayiden gelen tasarımları destekleme, işbirliği yapılmamış mıdır; hep AKP döneminde mi TÜBİTAK'ta bu çalışmalar başladı?

Bir de demin sıra gelmedi soruya: "Herhangi bir nedenle süresi içinde Bilim Kurulu aday belirleyemezse, Başbakan atar" diyor. Bu "herhangi bir neden" nedir? Yani, burada böyle bir belirsizlik var ve yasanın açık olması gerekir, özerk bir kuruluş -sözde özerk bir kuruluş. Şimdiye kadar özerkti; ama, bu yasa çıkınca özerk olmayacak- burada herhangi bir neden nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce şunu açıklığa kavuşturalım Sayın Başkanım: Şu anda bulunan Bilim Kurulunda bu hükümetin atadığı, haklarında soruşturma ve dava açılmış kaç kişi vardır dedim, bu, örtbas edildi; bunu doğru bulmadığımı söyleyeyim. Bunun açıklık kazanmasını istiyorum.

İkincisi; Sayın Bakan, bilimsel bir kurula atama yapmak ile diğer bürokratik kuruluşlara atama yapmak aynı mıdır?

Üçüncü bir sorum şununla ilgili: Bilim Kurulu üyeleri seçildikleri takdirde, Kurumun bir ahlak komitesi oluşturulacak mıdır ve bu komite, bilimsel hırsızlıklar dahil, kurumsal yapıdaki bozulmalara gerekli düzeltmeyi getirecek midir?

Son sorum: Bu yılın bilim ve teknoloji desteklerinde, dört ay geçti -bu soru atlandı- şimdiye kadar ne tür harcamalar veya destekler yapıldı? Bunların açıklanmasını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bütün bu sorulara dört dakika içerisinde cevap vermemin zorluğunu herhalde takdir edersiniz. Soruların önemli bir bölümüne yazılı olarak cevap verme durumundayım. Ancak, Sayın Kepenek'in daha önceki madde görüşülürken bir sorusu üzerine vermiş olduğum cevabı hem tekrar etmek hem de tashih etmek istiyorum; çünkü, soruda Sayın Kepenek "Bilim Kurulu üyeleri arasında soruşturma açılmış bir üye var mıdır" demişti. Ben de, soruşturma açılmış herhangi bir üye yoktur dedim. Ancak, Bilim Kurulu üyeleri arasından, 2547 sayılı Yasanın 38 inci maddesi uygulaması nedeniyle açılmış alacak davaları vardır. Siz soruşturma olarak sorduğunuz için, ben sorunuza cevaben, soruşturma yoktur dedim; ama, alacak davası olduğunu, biraz önce, TÜBİTAK Başkanvekili arkadaşımız ve kurul üyesi arkadaşlarımız, böyle bir açıklamayı not olarak bana intikal ettirdiler. Ben de sizin sorunuz üzerine bunu tekrar açıklama ihtiyacı duydum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; soruların önemli bir bölümüne yazılı olarak cevap vereceğim.

Ancak, Muharrem İnce arkadaşımızı biraz önce ben de buradan dikkatle dinledim. Bu saygıdeğer arkadaşımızdan soyadına uygun incelikte konuşmalar beklerdik doğrusu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz de çok şahin olmayacaksınız!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok, ben hiç şahin olmadım.

"Siyasî nezaketin ne olduğunu bilecek kadar siyasî tecrübe sahibiyim" dediler Sayın İnce; ancak, burada olmayan, burada kendisiyle ilgili ithamlara cevap verecek durumda bulunmayan kişilerin burada acımasızca eleştirilmiş olmasını siyasî nezaketle bağdaştıramadığımı da ifade etmek istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - O zaman Sayın Başbakan buraya gelsin; gelsin de burada eleştirelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Burada bulunan arkadaşlarımızla ilgili, eğer kendisini savunma imkânına sahip arkadaşlarımızla ilgili eleştiri getirilirse, buna tabiî kimsenin bir diyeceği yoktur; ama, burada olmayan kişilerle ilgili, isim de vererek birtakım ithamlarda bulunmak, sanıyorum, Meclisin mehabetiyle de bağdaşmaz diye düşünüyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 278 sayılı Kanunun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 21.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından yürütülen pro-jelerin gerçekleştirilmesi sırasında ortaya çıkan eser, buluş, endüstriyel tasarım, entegre devre topoğrafyaları ve teknik bilgi gibi her türlü fikrî ürün üzerindeki haklar Kuruma aittir.

Kurumun taraf olduğu sözleşmelere dayanarak yürütülen projelerin gerçekleştirilmesi sırasında ortaya çıkması muhtemel fikrî ürünler üzerindeki haklar sözleşmeyle düzenlenir.

Kurum, elde edilen patent ve buluşlar ile ilgili olarak üretim ve satış yapabilir.

Kuruma ait fikrî hakların ekonomik olarak değerlendirilmesi sonucunda elde edilecek gelirin en fazla yüzde ellisi yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde fikrî ürün sahibine verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Reha Denemeç; şahısları adına, Adana Milletvekili Recep Garip ve İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in söz talepleri vardır.

İlk söz, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Reha Denemeç'e aittir.

Sayın Denemeç, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, burada, Türkiye'nin, gerçekten, şu an, geleceğini tartışıyoruz; ama, ben, bakıyorum, maddeler hakkında, maddelerin detayı hakkında pek fazla bir şey konuşulmuyor; hep aynı şeyler tekrar ediliyor. Cuma günü geneli üzerinde konuşurken, sadece gerekli konular üzerinde ben fikrimi ifade edeceğimi söylemiştim kanun teklifini veren bir kişi olarak ve orada yeterli açıklamalarda bulunmuştum; ama, görüyorum ki, aynı şeyler tekrar tekrar gündeme geliyor, biraz da siyasetin gereği olduğu için herhalde; onun için, ben de, tekrar, bunlara cevap vermek isteyeceğim.

Şimdi, arkadaşlar, 1963 yılında TÜBİTAK kurulduğunda -o zamanki Türkiye'nin şartlarıyla bugünkü Türkiye'nin şartlarını ifade etmiştim- gerçekten böyle bir kuruma ihtiyaç vardı ve TÜBİTAK çok iyi niyetlerle kuruldu ve döneminde, kuruluş zamanında güzel bir kanun yapıldı; gayet iyi niyetle bu Bilim Kurulu atandı demiştim. Yalnız, pratikteki uygulamada, atanan Bilim Kurulunun, kapalı bir sistem oluşturduğu için bazı aksaklıklara neden olduğunu, sistemin bazen tıkandığını söylemiştim; 1987'de de bu nedenle bir kanun hükmünde kararnameyle değiştirildiğini ifade etmiştim; 1993'te, tekrar, bir kanun hükmünde kararnameyle, Sayın Erdal İnönü döneminde, eski haline getirilmişti.

Şimdi, kuruluş aşamasında, bakıyoruz, TÜBİTAK, bütçesinin yüzde 70'ini fonlamada kullanıyor. Gerçekten güzel; bilimsel kuruluşlara, bilimsel projelere harcıyor. Aradan geçen zamana bakıyoruz; 2002 yılına geldiğimizde, bütçesinin sadece yüzde 3'ünü bilimsel projeleri fonlamakta kullanıyor; geri kalanı cari giderlere gidiyor; yani, yapıda bir tıkanıklık var. Sonra "bu atamayı hep Başbakan yapıyor; bütün olay siyaseten odaklanıyor; siyaseten, siz, buraya atamalar yapacaksınız, kendi yandaşlarınızı getireceksiniz, bilim, teknoloji yapılmayacak" deniliyor.

Şimdi, arkadaşlar, atama yöntemleri çok net; bakın, bir daha ifade edelim burada. Sayın Başbakan 4 kişiyi atıyor, bu atadığı 4 kişiden 3'ünün YÖK'ün belirlediği akademik kriterlerde olan insanlar olması lazım; 1 tanesi de sanayi kesiminden yetkinliği olan insan. 3 kişiyi de TÜBA'dan atıyor; TÜBA'nın nasıl bir kurum olduğunu biliyorsunuz. Oradan, 1'i tıp, 1'i fen bilimleri, 1'i sosyal bilimler alanında uzman olan bir akademisyen atanıyor. 2 kişi TOBB tarafından, sanayiden atanıyor. Oluşan bu ön bilim kurulu 10 kişi; asgarî 8'inin ortak, üzerinde anlaşması şartıyla, geri kalan 4 üyeyi seçiyor ve  o 4 üyenin 3'ü akademik, 1'i sanayi kesiminden oluyor. Sonra bunlar oturuyorlar -14 kişi- ve 2 adayı -1'i içeriden, 1'i dışarıdan olmak üzere 2 adayı- Sayın Başbakanın önüne getiriyorlar; o, 1'ini seçiyor ve Sayın Cumhurbaşkanına yolluyor.

Geçmişte de Sayın Başbakan onaylardı Bilim Kurulu üyelerini, şimdi de onaylıyor. Geçmişte, yalnız, onaylamadığı zaman ne olacağı belli değildi, karışıklık vardı; şu an o çok net.

Arkadaşlar, niçin böyle bir yapıyı gündeme getiriyoruz; çünkü, bakın, Türkiye'nin ar-ge harcamaları çok düşük, Türkiye'nin ihracatı artıyor, ithalatı artıyor demiştik ve bu artan ihracatın ithalattan daha fazla artması ve aradaki farkın kapanması için, üzerine teknoloji konulması lazım Türkiye'de üretilen ürünlerin. Bunun da tek yolu ar-ge harcamalarından geçiyor, bu yüzden ar-ge harcamalarını biz artırdık; yoksa, herhangi birine peşkeş çekmek için değil. Bunun da, çok net olarak, Avrupa Birliği ve OECD kriterlerine göre nasıl verileceği belli.

Bakın, bir yıllık, 2004 yılında TÜBİTAK'ın verdiği projelerin burada grafikleri var. TÜBİTAK hakkında görüş bildiren Ankara Üniversitesine, 2000'den 2003'e kadar yapılan proje dağıtımının toplamı kadar sadece 2004 yılında verilmiş. Aynı olaya bakıyoruz, yine bu yasayı eleştiren, bizleri eleştiren Ondokuz Mayıs Üniversitenin grafiğini görüyorsunuz, 2000'den 2003 yılına kadar projeler, 2004 yılındaki proje miktarı... Yanında da Orta Doğu Teknik Üniversitesi... Sevgili hocam burada yok; ama, Osman Bey burada.

Şimdi, buradaki kriter çok net; düzgün projelere düzgün para, kaynak aktarılıyor ve bu kaynağın aktarılması lazım, başka da çare yok; çünkü, bu, uzun soluklu bir koşu. Bu uzun soluklu koşuda şu an tedbirimizi almak durumundayız; eğer, bu ar-ge harcamalarını yapmazsak, yarın Türkiye olarak tıkanıp kalacağız. Söylemiştik, keşke bunu beş sene evvel, on sene evvel, bizden evvelkiler yapsaydı şu an Türkiye çok daha iyi durumda olurdu; ama, yapmadılar. Bunu birilerinin başlatması gerekiyordu; bu inisiyatifi AK Parti olarak biz aldık, biz başlatıyoruz, bizden sonra da devam edecek.

Şimdi, burada Kurumun özerkliği tartışılıyor. Seçim sistemini söyledik, bu seçim sistemiyle gelen insanlar, dört yıl boyunca yaptıkları icraatlardan dolayı görevden alınmama gibi bir garanti altındalar; bu, özerkliği getiriyor. Ayrıca, Kurumun bütçesi eskiden Başbakanlık üzerinden kullandırılıyordu bağlı olduğu dönemde, şu an ilgili bir kurum ve kendi bütçesini kendi kullanma durumunda; bu da özerkliğin diğer tanımına giriyor. Şimdi, bir müsteşar atarsınız Hazineye, Devlet Planlama Teşkilatına, iki üç ay sonra onu görevden alma hakkınız vardır hükümet olarak; ama, burada, göreve gelmiş Bilim Kurulu üyeleri, dört yıl boyunca, görevleri süresince hiçbir şekilde görevden alınmama garantisine sahipler. Görevden alınmama garantisi de özerkliği getiriyor; yani, vicdanlarıyla baş başa bu insanlar. Atanan insanların kriterleri de ortada; yani, tutup, sanayici olarak atadığınız insanı sokaktan bulup getirmiyorsunuz, akademisyenlerin kriterleri belli.

Şimdi, burada, olayı başka yöne çekip, başka sahalara çekip, siyaseten istismar etmememiz lazım; çünkü, bu, sadece AK Partinin değil, Türkiye'nin geleceği. Bu parayı harcamamız lazım, bu ar-ge harcamalarını yapmamız lazım; bunu da, bilimsel kriterlere göre, ortaya konmuş bilimsel kriterlere göre projelere dağıtmamız lazım. İşte, projelere dağıtacak olan hocaların listesi burada; her üniversiteden var, 84'ü de Orta Doğu Teknik Üniversitesinden. Orta Doğu Teknik Üniversitesini özellikle veriyorum; hem benim üniversitem hem de belirli önyargılar var; o anlamda, o önyargının burada olmadığını göstermek için.

Şimdi, arkadaşlar, burada, aslında, el ele, güç birliğiyle, bu ülkeyi ileriye götürme anlamında, beraber hareket etmemiz lazım. Bu kanunu, bugün, biz çıkarıyoruz; ama, yarın, biz yoğuz. Başkaları da geldiği zaman, yarın, aynı şekilde, uygulamayı yapacaklar; ama, biz, şunu demedik: 12 üyeyi atıyoruz, biz atıyoruz, onlar kalacak demedik. Bakın, bir demokratik sistemle bunun uygulamasını getirdik. Dünyadaki uygulamaları da böyle -hocam gitti; ama- ben şunu söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletlerindeki National Science Foundation, sadece bütçesi 4,5 milyar dolar civarında bir kurum. Bizim için büyük görünüyor; ama, baktığınızda, enerji konusunda, enerjiyle ilgili bakanlıklar, savunmayla ilgili bakanlıklar, 20 milyar, 30 milyar dolarlık harcamaları, kendi bakanlıkları üzerinden, direkt, ar-ge harcamalarını yapıyorlar. Onların belki onda 1'i, sekizde 1'i büyüklüğünde National Science Foundation ve orada, direkt siyasî iradeyle yapılıyor bu. Diyebilirsiniz; orası başkanlık sistemi; doğru. Örnek getirildiği için, burada, söylüyorum; ama, baktığımızda, İngiltere'de bu böyle, Hollanda'da bu böyle, İspanya'da bu böyle, bilimin ileriye gittiği birçok ülkede bu böyle.

Biz, şunu söylüyoruz: Burada, kurumun siyasallaşması söz konusu değil. Kapalı bir sistemle, siyasetten, idareden, icraattan soyutlanmış bir yapının Türkiye'yi ileriye götüremeyeceğine inanıyoruz. Belirli bir dengenin olması lazım, bir irtibatın olması lazım ki, bu kurul içerisinde alınmış olan doğru kararlar siyaset tarafından da hayata geçirilsin. Geçmiş dönemde bu yapılmadığı için aslında TÜBİTAK erozyona uğradı. O düşünce içerisinde kalındı. Orada çok güzel düşünceler üretildi; fakat, hayata geçirilmedi.

Ben, bu duygularla hepinize çok teşekkür ediyorum; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Denemeç.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek.

Sürelerinizi birleştirerek kullanacaksınız.

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, TÜBİTAK Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Parlamenter demokrasilerde, kanun yapmak, değiştirmek parlamentonun görevidir, parlamentonun yetkisindedir. Parlamento bu yetkisini, toplumsal bir ihtiyacı karşılamak amacıyla, kamu yararı doğrultusunda kullanır. Bir kanunu çıkarmaktaki esas amaç bir toplumsal ihtiyacı karşılamak değilse ve parlamento, bu kanunu çıkarmak için oluşan sorunları kendisi yaratıyorsa, gerçekten, ortada ciddî bir sorun var ve altı yedi saatlik görüşmelerde de bunu görüyoruz. Bu tür parlamentoların bulunduğu ülkeleri, hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu demokratik ülkeler olarak görmek mümkün değildir.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi, bilerek ve istenilerek yaratılan bir fiilî durumun sonucudur. Bu kanun teklifinin hazırlanması ve Genel Kurul gündemine gelmesi, hükümetin bizzat kendisinin yarattığı bir sorunu aşmak içindir.

Cuma günü bu kanun teklifinin tümü üzerinde görüşmeler yapılırken, biraz önce de konuşan değerli arkadaşım Reha Denemeç Bey, 1960'lı yıllar Türkiyesi ile bugünün Türkiyesini karşılaştıran örnekler verdi; ama, bir noktayı, güncel tartışma konusu olan bir noktayı es geçti, söylemedi. 1960'tan önce, ülkemizde kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen bir mekanizma, bir kurum yoktu, Anayasa vardı, Meclis vardı. Meclis kanunları çıkarıyordu; ama, bu çıkarılan kanunların Anayasaya uygunluğu denetlenemiyordu. O nedenle, Parlamento çoğunluğunu elinde bulunduranlar istedikleri kanunu çıkarıp, temel hak ve özgürlükleri sınırlayabiliyorlardı, tahkikat komisyonları kuruluyordu, muhalefetin sesi kısılıyordu.

1959 yılında, Cumhuriyet Halk Partisinin, yayınlanan İlk Hedefler Beyannamesinde, bu yanlışlara dur demek için, kanunların Anayasaya uygunluğunu inceleyecek bir kurum önerildi. Bu kurum, 1961 Anayasasıyla anayasal bir kurum haline geldi. Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olma çabasında bu kurum önemli bir yere sahiptir. O tarihten bugüne kadar Anayasa Mahkemesi kararları, kimi zaman tartışılmasına rağmen, dikkate alındı.

Bilginiz dahilinde olduğu gibi, çağdaş demokrasilerde, çağdaş ülkelerde, anayasa komitesi, komisyonu ve anayasa mahkemeleri de hizmet veriyor; ama, şimdi, bu Yüce Mahkemenin kararları hem tartışılıyor hem görmezden geliniyor hem de bu memlekette, bu mahkemenin kapatılması gibi söylemlerde bulunuyorlar. Ben, Sayın Denemeç'in, konuşmasında, 1960'lı yılları anlatırken, bu süreci de anlatmasını, bunu konuşurken de, bu mahkemenin, bu kanun teklifinin öncesiyle ilgili verdiği kararı da söylemesini beklerdim.

Sayın milletvekilleri, milletvekili seçildikten sonra, burada hukukun üstünlüğüne ve Anayasaya sadakat göstereceğimize yemin ettik ve bugün konuştuğumuz bu madde de, Anayasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TÜBİTAK Başkan ve 6 Bilim Kurulu üyesinin, bir defaya mahsus olmak üzere, Başbakan tarafından atanmasını öngören kanun tasarısı, daha önce iki defa Genel Kurulda ve komisyonda görüşüldü. TÜBİTAK'ın özerkliğine son verecek olan bu düzenleme, önce Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Hükümet düzenlemede ısrar edince, bu sefer de Anayasa Mahkemesi devreye girdi ve biraz önce söylediğim gibi, yürürlüğü durdurdu.

Bu anayasal yargı süreci işlerken, usulüne uygun bir şekilde, TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından kurum başkanlığına tekrar atanması için Başbakanlığa önerilen eski TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak'ın yürüttüğü idarî yargı süreci de işlemiştir.

Bu kanun teklifiyle kurumun adı değiştirildiği için, hem Anayasa Mahkemesi tarafından hem de Ankara İdare Mahkemesi tarafından verilen kararlar, etkisiz ve yetkisiz kılınmak istenmektedir.

Hukuk devleti ilkesinin teminatı, mahkeme kararlarının herkes ve tüm kurumlar için bağlayıcı olmasıdır. Mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması, temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alındığı rejimlerin en temel belirleyici özelliğidir. Bizim Anayasamız ve ilgili kanunlarımız, mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin uygulanmasını emretmektedir. Bu, idarî yargının 28 inci maddesinde  de -zamanınızı almayayım- açık seçik ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Namık Kemal Pak, Ankara 1. İdare Mahkemesine dava açıyor; kazanıyor. Ne zaman; 15.4.2004 tarihinde davayı açıyor ve 2.6.2004 tarihinde, Başbakanlık, bölge idare mahkemesine itiraz davası açıyor ve kaybediyor.

Sayın Meclis Başkanımızın da buyurduğu gibi, Türk Milleti adına buradayız, mahkeme de Türk Milleti adına karar veriyor ve bu kararda, hüküm veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi diyor ki: "İşin gereği görüşülüp düşünüldü: Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelere göre, mahkemece yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilen kararda yasaya aykırılık bulunmadığından, itiraz isteminin 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca reddine."

Hukuk nerede?! Hukuk, bir yıldır TÜBİTAK'ın başında, hiçbir hukukî dayanağı olmadan, hukuk üstüne yemin eden bizlerin yok saydığı bir TÜBİTAK'ta vekâleten bir idare var ve bunun hiçbir hukukî dayanağı yoktur.

Burada arkadaşlarımın konuşmasından, sanki, biz, bilime karşıyız, TÜBİTAK'ın yapılanmasına karşıyız, daha iyi işler üretmesine karşıymışız gibi laflar ediliyor. Bunu, ciddî anlamda, samimiyetsiz ve sadece ve sadece laf olsun diye söylenmiş sözler olarak düşünüyorum. Yani, hukuk yok sayılmıştır ve suç işlenmiştir değerli arkadaşlarım.

Sadece  burada  bir  oyun oynanıyor arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi  "teknik"  kelimesinin -Sayın Yakup Kepenek kökünü de açıkladı- "teknolojik" olarak değiştirilmesi. Bir kurumun kimliğini değiştireceğiz. Bulunan arkadaşlarımızı, tekrar, orada, bir yasa olarak onlara zemin açmak...

Geçen, Merkez Hakem Kurulu yönetimiyle ilgili meselede de aynı şeyi yaşadık. Bunlardan ülke insanı bıktı, ülke insanı usandı; yani, çevire çevire yasaları deliye çevirdik!  Kâğıt üzerindeki kanunun, hukukun kimliğini yok sayarak ülkeyi idare edemeyiz değerli arkadaşlarım.

İktidara gelindiğinden beri, bütün anlamlarıyla, kurumlarla ve toplumla, toplumun dinamikleriyle... Ki, kendiniz de söylüyorsunuz, yüzde 70 oy alan bir belediye başkanınız diyor ki: "Doğrudur, işsizliği azaltamadık ve kurumlarla da uyum sağlayamadık." Berhan Şimşek olarak ben söylemiyorum, kendi arkadaşlarınız söylüyor. Bizim de burada arz etmeye çalıştığımız; bu ülkeye, hep beraber hizmet için geldiysek, yapılabilecek değerlendirmeleri, tahlilleri, yapılanmaları, ülke halkına yakışır şekilde yapalım diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunu, TÜBİTAK'ın özerkliğine son vermek olarak arkadaşlarımız söylüyor. Doğru; doğruluğu da şuradan kaynaklanıyor; yani, kendine göre bir yapılanma... Buradan, ben, kalkıp şunu söylemekten, gerçekten ar ederim: Burada ayrılan, ar-ge için veya vesileler için paraları şuraya buraya çarçur edilecektir diye... Fakat, çok ilginçtir, Sayın Reha Beyin söylediğinin, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri buna karşı, Marmara Üniversitesi karşı... Kime, ne kadar, fonlar için, projeler için para öderseniz ödeyin; acaba bu insanlar, bu öğretim üyeleri, akademisyenler, akıllarını peynir ekmekle mi yediler; bu projelerine katkı sunulmasına rağmen, hâlâ neden karşılar; bir de bunları düşünmek gerekir diye, sizlerin takdirinize bırakıyorum.

Yani, değerli arkadaşlar, işin en acı tarafı, bana göre, Türkiye'de yıllardan beri, hukuku siyasallaştırdılar; maalesef, inançları siyasallaştırdılar ve şimdi, arkadaşlarım dile getirdi, bu yasanın, bilimi siyasallaştırmadığını söyleyebilme imkânımız var mı?! Yasanın, bilimin kendi özgürlüğü, kendi özgünlüğü ve hatta, bazen -biraz önce statükodan bahsetti arkadaşlar- o statükoyu savunma adına, siyaseti bilimin içine sokabilirsiniz. Bilim, siyasetçiden de, bilim, düşünülebilecek en derin noktalara kadar, bazen toplumun da hayır dediği konuları araştırma, inceleme hakkına sahiptir. Siyasallaştırdığımız zaman -ki, hele hele Türkiye'deki siyasetin yapısını biliyoruz; bu koltuklar ne sizin için baki ne bizim için baki; yarın siz gidersiniz, bir başkaları gelir- siyaseti kattığınız zaman bilimin içerisine, bu bilimin, gerçek anlamda ülkeye faydalı olabileceğini düşünebilir miyiz arkadaşlar?!

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, arkadaşlarımın konuşmalarının içerisinde geçen bazı sözcükler vardı. Özellikle, Sayın Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa Bey dedi ki: "Ne yaptınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne yaptınız?! Bilim için ne yaptınız?!"

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır... Lütfen...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Buna benzer... Bakarız tutanaklardan; pekala...

Cumhuriyet Halk Partisi döneminde ne oldu, geçmiş hükümetler döneminde ne oldu... Bakın...

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır... Ben, asla öyle bir şey söylemedim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Pekala, düzelteyim ve ben size, o halde, bilgilerimi arz edeyim.

1940'lı yılların başında, bu ülke uçak yapıyordu; hepiniz biliyorsunuz ve 1950'de...

EYÜP FATSA (Ordu) - Uçak yapanlar sonra da intihar etti; intihar ettirdiniz.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Türkiye'nin, 1950 ile beraber Amerika'ya teslim edilmesiyle, montaj sanayiinde kalmıştır. 1950'den beri -bu kürsüde bunu ikinci kez söylüyorum- bu ülkeyi idare edenler, merkez sağ hükümetlerdir; yani, sizin daha önceki ağacınızın köküdür. Eğer, 1950'den beri bu ülkede bilime yatırım yapılmıyorsa, montaj sanayiiyle ABD'nin güdümü altında kalıyorsa, bu ülkenin buralara gelmesine ve bugün burada demokrasiyi hep beraber içselleştirerek, cumhuriyeti koruyarak -ki, bizim dedelerimiz bunun mücadelesini vermiştir- geçmişe laf etmenin kimsenin hakkı olduğunu sanmıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de söylediğim gibi, bazı arkadaşlarımız "ideolojik ve grup asabiyeti anlayışıyla" diyor. Bu yasanın gelişi ideolojik ve grup asabiyetiyledir; doğrudur; burada bir hatip söyledi bizim tavrımız olarak. Biz, bilimin önünde duralım demiyoruz. Bilimi, daha anlaşılır, daha bu ülkenin, bölgenin, dünyanın şartlarına, imkânlarına sunalım diye söylüyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlar, o gün konuşmamda da söyledim; keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner; Türkiye seçmeninin dörtte 1'inin oyuyla buraya geldiniz, oy kullanan seçmenin üçte 1'inin oyuyla geldiniz. Doğru mu efendim; doğru. (AK Parti sıralarından "siz kaç kişiyle geldiniz" sesleri)

Pekala... Biz iktidar değiliz, muhalefetiz; biz iktidar değiliz, muhalefetiz.

Bakın arkadaşlar, bir partinin en önemli olayı şudur: Oy aldıkları kadar, yani, oy verenler kadar oy vermeyenlerin de rızasını almaktır. Eğer, bir parti, iktidar olduktan sonra, oy verenlerin oyunun ötesinde ülke halkının rızasını almıyorsa sadece hükümet olur, iktidar olamaz ve ikibuçuk yıllık süreçte, görüyorum ki, hükümetsiniz; ama, iktidar değilsiniz, iktidar olamadınız. Gelen yasaları temcit pilavı gibi getiriyoruz, Anayasa Mahkemesinden dönüyor; uygulamada problem çıkıyor veya onu beğenmedik, başka birine göre bir kanun çıkaralım diye buralara getiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, başında da söylediğim gibi, acı olan şudur: Bu ülkede, bundan önceki süreçler içerisinde, hukuku da inançları da siyasallaştırdılar ve kimseye faydası olmadı. Bu ülke zaman kaybetti, bu ülke insanı aş kaybetti, iş kaybetti ve geleceğini kaybetti.

Bir noktada bir şey daha ifade etmek istiyorum. Sayın Recep Garip arkadaşım da dünkü konuşmasında, cuma günkü konuşmasında TÜBİTAK'ın bundan önceki kurulları içerisinde soyisim benzerlikleri çokmuş. Sanıyorum ki, şu anda, TÜBİTAK vekâlet Başkanıyla eşinin soyismi de benziyor.

Bu anlamda, değerli arkadaşlar, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına sokalım. Hepimizin amacının, iyi niyetle bu ülkeyi idare etmek olduğunu ben biliyorum; ama, bu niyet ile gerçek arasında mesafe vardır. Niyetlenen kişiler ile mesafeyi yakalayacak kişiler ve anlayışlar içerisinde fark vardır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; saygılar sunuyorum.

Cuma günü görüşmüş olduğumuz TÜBİTAK yasasını görüşmeye devam ediyoruz. Özellikle, biraz önce Berhan Şimşek'in son cümleleriyle girmek istiyorum.

Ben, geçen hafta cuma günkü konuşmamda ifadelendirdim; doğrudur; isim vermek istemedim; eğer isim verilmesi gerekirse, 7 tane soyadı aynı olan isimler TÜBİTAK'ta vardır.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Fark etmiyor; şimdi de 2 var Sayın Garip.

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Berhan Şimşek, ben, sizi dinledim ve ses çıkarmadan. Lütfen...

Ve yine, başkan ve eşinin de aynı kurumda çalıştığını isim olarak burada görmek mümkün; bunlar kayıtlarda mevcut.

Biraz önce, ifadelerde, Anadolu insanı yüreğiyle çok iyi görmekte ve bilmektedir ki, iktidar kimdir, muktedir olan kimdir; bunu, Anadolu halkının, Anadolu yüreğinin çok ciddî noktada onayladığını hep birlikte görüyoruz. Anadolu'ya gidişlerimizde Anadolu insanının çok ciddî noktada kucak açtığını görmeye devam ediyoruz. Bütün anketler, bütün çalışmalar da bunu göstermektedir. İkibuçuk yıllık dönem içerisinde, Türkiye şantiye haline gelmiş olan bir ülkedir.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Allah allah!.. Hangi Türkiye?!

RECEP GARİP (Devamla) - Ben, TÜBİTAK konusuna girmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, insan bilimin ışığında aydınlanıyor, bilimle ilerliyoruz. Bilim olmadan aydınlanmak ve ilerlemek mümkün değildir. Biz de bilimle aydınlanmamız gerekiyor. Bunun için, TÜBİTAK gibi bir kurumun 1963 yılından bu yana, kırkiki yıllık süreci içerisinde gelmiş olduğu nokta, her birimiz tarafından bilinen, görünen bir gerçeği bize yansıtıyor. İstedik ki daha evrensel olsun, istedik ki bütün dünyanın gelmiş olduğu stratejik noktada, teknolojik noktada ülkemiz de bu stratejiye ulaşsın, bu teknolojiyi kullansın; istedik ki, biz, bu teknolojik yapıya bizatihî kendi bilim adamlarımızla kendimiz ulaşarak, uğraşarak buralara oturalım, buraları yapılandıralım.

Bütün bunlardan yola çıktığımızda görüyoruz ki, 497 ve 498 sayılı Kanunları TÜBA kurulmuş ve buranın kuruluşlarında, eski Başbakanlardan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Bakanlardan Hikmet Çetin, Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay, Fikri Sağlar ve aramızda halen devam eden Abdülkadir Ateş gibi kişilerin de imzaları bulunmaktadır.

TÜBİTAK'ın geçmişine şöyle dönüp bakıldığı zaman bütün bunların hepsini görmek mümkün. Dolayısıyla, burada herhangi bir kurumun, herhangi bir devlete ait olan bir merkezin ele geçirilmesi söz konusu değil. Özellikle cuma günü ve bugünkü ifadelerde sürekli birtakım şeylerden bahsediliyor, ele geçirilmekten bahsediliyor. Kim, nereyi, nasıl ele geçiriyor, bunu anlamakta zorlandığımı belirtmek istiyorum. Eğer bu ülkenin bütün mal varlığı bu ülkeye aitse, Türk Ulusunun kurumlarıysa, hepimiz Türk vatandaşıyız ve bize ait olan kurumlardır. Ne zaman bir eğitimden bahsedecek olsak, ne zaman herhangi bir şekilde bütün insanlığı, bütün Türk Ulusunu ilgilendiren bir konudan bahsedecek olsak, bir şekilde, alelacele getirilmiş birtakım yasal düzenlemelerden bahsedildiği söyleniyor. Oysa, bütün bunların hepsi, uzun, aylarca çalışılan, komisyonlarda incelenen ve bizlere gelen problemlerdir ve konulardır

Dünyaya kapalı olamayız. Dünyaya bütün kapılarımızı açtığımız gibi, bilim insanlarını da dünyaya taşımakta mecburuz ve buna muhtacız. Dolayısıyla, TÜBİTAK gibi bir kurumda bilim adamlarımızın, evrensel, bütün insanlığa katkıda bulunabilecek bir yapıya doğru ulaşması ve bu konuda çalışmaların yoğunlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Stratejik alanlarda, bilimsel gelişmelerde hem kendi coğrafyamıza hem dünya insanlığına mutlaka katkıda bulunabilecek ilim öncüleri, uzun asırlar önce, nasıl ki, bizim ülkemizin geçmişinde varsa, bugün de olacak, yarın da olmaya devam edecek. Bunun için, TÜBİTAK'ın genişlemesi gerekiyor, TÜBİTAK'taki yanlış yapının mutlak surette düzeltilerek evrensel kılınması gerekiyor.

Bilimin ışığında ilerlediğimizi kaydettik. Türk Halkından hiçbir şeyi kaçırma hakkına hiç kimse sahip değil. AK Parti İktidarı da hiçbir şeyi gizli ve kapalı olarak yapmıyor; bilakis, halkın gözünün içine baka baka ifadelendirerek yolumuza devam ediyoruz. Anadolu insanının yüreği bu konuda son derece AK Partiyle bütünleşmiş olarak, yolumuza devam etmeye devam ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, her türlü bilimsel ve teknolojik araştırmaların yapılmasında öncelik edeceği gibi, TÜBİTAK, bizzat bu araştırmaların sonuç itibariyle hayata geçirilmesi konusunda gerek kamu ve gerekse özel sektör eliyle bu planlama ve koordinasyonu gerçekleştirecektir mutlaka. Bu konuda yetkili bir tek merciin olması, projelerin hazırlanması ve uygulanmasında ulusal öncelikler konusunda ivedi olmak mecburiyetindeyiz.

Dolayısıyla, fen liselerinde, anadolu liselerinde bilimsel araştırma yapmak için beyinlerini patlatan, ilköğretimden bu yana devam eden yavrularımızın, ilim adamı olabilecek hüviyete sahip olan genç yavrularımızın elinden tutabilecek olan kurum TÜBİTAK'tır ve bilim adamlarımızdır. Elbette ki, buradaki evrensel bakış, mutlaka yerine oturtulmalıdır. Bilim Kurulunun çalışmalarının kesintiye uğramaması gerekiyor, mutlaka verimliliğin artırılması gerekiyor. Bu nedenle, bu maddelerin düzenlenmesinde yarar görmekteyiz.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Garip.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, almış olduğumuz karar gereğince, çalışma saatimizin bitmesine dakikalar kalmıştır. Sisteme soru cevap için girmiş olan arkadaşlarımızın isimlerini arkadaşlarımız tespit ettiler; yarın, o arkadaşlarımıza soru sorma hakkını tanıyacağız.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Mayıs 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.58