DÖNEM
: 22 CİLT : 82 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
92 nci Birleşim
29 Nisan 2005 Cuma
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları
ve 25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara
aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Etyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/813)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı
Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (1/1009) (S.Sayısı:876)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/842) (S. Sayısı: 796)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/972) (S.
Sayısı: 854)
6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz
ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877)
7.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846)
(S. Sayısı: 646)
V.- AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un,
Adana Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir'deki kamu yatırımlarına, liman genişletme ve çevreyolu
projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/5211)
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın,
Mersin-Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsüne ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5379)
3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
SSK fabrikalarında üretilen ilaçlara ve ücretlerine ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5393)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
çiftçiye yapılacak doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5415)
5.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan
BALANDI'nın, ithal edilen ilaçlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/5488)
6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5497)
7.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
YILDIRIM'ın, Doğu Karadeniz çiftçisine ödenmesi gereken destekleme bedeline
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı
(7/5498)
8.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut
ÖZAKCAN'ın, arıcılık tesisi kurmak isteyenlere verilecek teşvike ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5515)
9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, behçet hastalığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın
cevabı (7/5568)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
sahte bal üretimine ve denetimindeki aksaklıklara ilişkin sorusu Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5574)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
sekiz oturum yaptı.
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in,
Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu meydana
gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu,
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın,
Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin
sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen ,
Cevap verdi.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, kültür
balıkçılığı ile balık çiftliklerinin yarattığı çevre kirliliğine, turizme olan
etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan
875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
bu kısmın 4 üncü sırasına, 8 inci sırasında yer alan 876 sıra sayılı 5325
sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 5 inci sırasına, 9 uncu sırasında
yer alan 796 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında
yer alan 854 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınmasına, 30 Nisan
2005 Cumartesi günü Genel Kurulun çalışma yapmamasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek
Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
3 üncü sırasında bulunan, 2006 Yılı
Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1003) (S. Sayısı: 872),
görüşmeleri tamamlanarak,
4 üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/422) (S. Sayısı: 875), görüşmelerini müteakiben,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
29 Nisan 2005 Cuma günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.05'te son verildi.
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Bayram
Özçelik |
Yaşar
Tüzün |
|
|
Burdur |
Bilecik |
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
No.: 126
II.- GELEN KAĞITLAR
29 Nisan 2005 Cuma
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 14.4.2005 tarihli ve
5333 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1019) (Anayasa ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2005)
Meclis Araştırması Önergesi
1.-
İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI ve 25 Milletvekilinin, köy enstitülerinin
yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
29 Nisan 2005 Cuma
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 92 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları ve 25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Adı bilişim ve iletişim
gibi sözcüklerle anılan çağımızda, ülkemizde hâlâ birçok insan eğitim hakkından
yeterince yararlanamamaktadır. Bireylerin eğitim süreci çoğu kez ekonomik
nedenlerle veya siyasal, kültürel ve sosyal nedenlerle sekteye uğramaktadır.
Diğer taraftan, eğitim sürecine katılanlara paylaşımcılık yerine bireyciliğin,
dayanışmanın yerine rekabetçiliğin, yaratıcı bilgi yerine ezberciliğin önplana
çıkarıldığı bir model sunulmaktadır. Eğitim süreci, topluma hitap eden diğer
kültürel ve sosyal kurumların da etkisiyle var olan eşitsizlikçi sistemi
yeniden üretmekte, kendine ve topluma yabancılaşmış bireyler ortaya
çıkarmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde bir dönem kurulmuş ve gerek aldığı
övgülerle gerek hakkında yapılan eleştirilerle geniş yankı uyandırmış olan köy
enstitüleri gerçeğinin gelecek kuşaklara aktarılması önemli bir toplumsal
sorumluluktur.
Hazırlıkları 1935'te
başlayıp 1937'de denemesine girişilen ve 1940'ta yasallaşan köy enstitüsü
sistemi, cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve ses getiren
bir uygulamasıdır. 17 Nisan 1940'ta kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri
Kanunuyla, ülke gerçeklerine uygun, bilimsel temellere dayanan bir eğitim
modeli yaşama geçirilmiştir. Köy enstitüleri modeli bugünkü eğitim sisteminden
çok farklıdır. Bu farklılıklara birey açısından bakıldığında, düşünce
becerilerini kışkırtan, sorumluluk bilincini veren, çok yönlü gelişimi
destekleyen, üreten ve öğrencileri mesleğe ve sanata yönelten karma bir eğitim
sistemidir. Kurumsal olarak bakıldığında ise, Türkiye'nin 21 bölgeye ayrılması
ve bölge sorumluluğunun buralarda kurulan köy enstitülerine verilmiş olması,
Kurtuluş Savaşı sonrasının toplumsal kalkınma projesinde köy enstitülerinin
anlamını ortaya koymaktadır.
İnsanlarımızı, bilimin
aydınlığında, bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiştirmeye yöneltmeyi
amaçlayan köy enstitüleri gerçeği, dönemin en ilerici eğitim reformu olarak
kabul edilmektedir. İkinci Dünya Savaşının sınırlarımıza dayandığı, kuraklık ve
kıtlığın kol gezdiği bir dönemde başlatılan bu hareketle 700 bina yapılmış,
çağdaş yöntemler ve bilimsel veriler ışığında eğitim gerçekleştirilmiş,
hastalıklarla mücadelede bilinçlenme sağlanmış, binlerce dekar boş arazi
işlenmiş, milyonlarca ağaç yetiştirilmiş ve demokrasinin sözle değil yaşanarak
öğrenilebileceği kanıtlanmıştır.
Köy enstitülerinde
uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi öğrenciyi merkeze koymuş ve onun etkin
kılınmasını temel almıştır. Enstitülerde yaşam, birliktelik, katılım, yetki ve
sorumluluk eksenlerine oturtulmuştur. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler,
öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından vazgeçilmez koşul olarak
benimsenmiştir. Köy enstitüsü sisteminin hem kuramcısı hem de kurucusu olan
İsmail Hakkı Tonguç'un geliştirdiği "iş okulu" anlayışı ile genel
kültür ve beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinliklerle
beraber, halk kültürünün tüm özellikleri enstitülere taşınıp korunmaya
çalışılmıştır.
Hiç kuşkusuz, köy
enstitülerini, 1940'lı yıllardaki özgünlüğüyle kurma düşüncesi, üzerinde
tartışılabilecek bir konudur. Ancak, toplumsal kalkınmaya destek veren
benzersiz bir eğitim deneyimi olan köy enstitülerinin, ülkemizin kalkınmasında
büyük bir öneme sahip olduğu açıktır. Bu model, şimdi bütün dünyada tartışılan,
yükseköğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benzediği gibi, Avrupa
Birliğinin başlattığı Leonardo Da Vinci sisteminin yıllar önce uygulanan bir
benzeri olarak da önemini ve güncelliğini korumaktadır. Nitekim, bu çerçevede,
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ile Süleyman Demirel Üniversitesi
işbirliğinde yürütülen çalışmalarla, Gönen Köy Enstitüsü mekânı koruma altına
alınmış, restore edilmiş ve ismi Gönen Köy Enstitüsü Meslek Yüksekokulu Kampusü
olarak değiştirilmiştir. Bu bağlamda, cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke
koşulları ve bilimsel veriler ışığında uygulanmış başarılı bir sentezin ürünü
olan köy enstitüleri gerçeğinin gelecek kuşaklara aktarılması için bina ve
arazi durumlarının tespiti, korunması, restore edilmesi, arşivlerinin ortaya
çıkarılması, iyileştirme ve onarım çalışmalarına öncülük edecek bilgi, belge ve
resimlerin toplanarak arşiv ve müze oluşturulması, bu yapıların eğitim
merkezine dönüştürülmesi veya en yakın üniversiteye bağlı eğitim fakültelerinin
kapsamına alınarak yaşatılması amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılması konusunda gereğini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
1.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
2.- Bülent Baratalı (İzmir)
3.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
4.-Erol Tınastepe (Erzincan)
5.-Algan Hacaloğlu (İstanbul)
6.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
7.- Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
8.- Ali Rıza Bodur (İzmir)
9.- Yılmaz Kaya (İzmir)
10.- Osman Özcan (Antalya)
11.- Atila Emek (Antalya)
12.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
13.- Zekeriya Akıncı (Ankara)
14.- Ali Kemal Kumkumoğlu
(İstanbul)
15.- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
16.- Hasan Ören (Manisa)
17.- Şefik Zengin (Mersin)
18.- Ahmet Küçük (Çanakkale)
19.- Hüseyin Güler (Mersin)
20.- İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
21.- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
22.- Muharrem İnce (Yalova)
23.- Mehmet Boztaş (Aydın)
24.- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
25- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
26.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/813)
28.4.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak
üzere, bir heyetle birlikte 1-5 Mart 2005 tarihlerinde Etiyopya ve Güney Afrika
Cumhuriyetine yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik (Adana)
Zafer Hıdıroğlu (Bursa)
Egemen Bağış (İstanbul)
Hüseyin Besli (İstanbul)
Prof. Dr. Nazım Ekren (İstanbul)
Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
Gülseren Topuz (İstanbul)
Ali Arslan (Muğla)
Şükrü Ayalan (Tokat)
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf
ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan,
29.3.2005 Tarihli ve 5325 Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Anayasa
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.-
29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 876 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Kanunun tümü üzerinde söz
istekleri vardır.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci.
Buyurun Sayın Ketenci.
(Alkışlar)
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en içten saygılarımla,
sevgilerimle selamlıyorum.
Bu yasanın hangi amaçla,
hangi beklentiler içerisinde getirildiğini çok iyi kavrayabilmek için, nasıl
bir seyir takip ederek bu noktalara geldiğini önce anlatmak istiyorum.
Bu yasa teklifi, 4.2.2003
tarihinde 7 Antalya, 1 Denizli, 1 Uşak, sonradan imzasını geri alan 1 Kayseri
milletvekilinin teklifidir. Onlar tarafından getirilmiştir. Bu yasa teklifi,
hazırlandıktan sonra tam 13 ay beklemiştir. Ne zaman ki, 28 Mart yerel
seçimlerinden sonra, 28 Mart yerel seçimlerinin başarısızlıkları Cumhuriyet
Halk Partisi Parti Grubunda, örgütlerinde ve platformlarında tartışılmaya
başladı ve buna bağlı olarak baskın kurultaylar arkalarından gelmeye başladı, o
sumen altında uyuyan yasa teklifi birdenbire sumenin altından çıkarak, uyanarak
gündeme geldi. 8.6.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
alındı. Ne zamana kadar; 29 Mart 2005 tarihine kadar. O güne kadar olayları
kenardan, biraz da bıyık altından gülerek izleyen Adalet ve Kalkınma Partisi
kurmayları ve Sayın Başbakan -ki, "CHP'nin derdi kendine yeter" diyen
Sayın Başbakan- AKP içinde de erimeler, çözülmeler başlayınca, bu teklif hemen
Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte ortak bir ittifakla ve bir utanç
ittifakıyla, ortak bir prodüksiyon olarak buraya taşındı.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada önemli bir şey daha oluyor. Bir sayın Antalya Milletvekili Cumhuriyet
Gazetesine 14.4.2005 tarihinde verdiği bir beyanatta aynen şunları söylüyor:
"Bu yasa çıktıktan sonra partiden istifalar, transferler bıçak gibi
kesildi." Bu, dikkat çekicidir. Şimdi ben bir sözü hatırlıyorum. Hani bu
arkadaşımız suçüstü yakalanıyor; hani "şecaat arz ederken" diye
başlayan... Ama, ben arkadaşıma, bu Parlamentoya ve halka olan saygımdan ötürü
gerisini söylemiyorum, getirmeyeceğim; sadece hatırlatmakla yetiniyorum.
Anayasal haktır istifa, bir demokratik haktır; hatta, daha ileri giderek
söyleyeyim, bir insan hakkıdır. Şimdi, bu Parlamento içerisinde görev yapan,
sorumluluk taşıyan bir milletvekili bu ifadeyi kullanamaz, kullanmamalıdır.
Bu yasa, 29 Mart akşamı,
burada, gecenin geç saatinde tartışılmaya başlandığı zaman, bir AKP'li
arkadaşım şu kapının önünde bana rastlar ve "Yahu Ketenci, iyi
söylüyorsun, hoş söylüyorsun da, biraz köşeli söylüyorsun" falan deyince
"ne yapayım kardeşim ya; anamuhalefet laik muhalefet olunca, ister istemez
görev de bize düşüyor, başka arkadaşlara düşüyor; o nedenle böyle söylemek
zorunda kalıyorum; yoksa, bir nedeni yok" dedim.
Şimdi, bu teklif özünde
şudur, sevgili arkadaşlarım: Bir defa, milletvekillerinin özgürlük alanlarını
daraltan bir tekliftir, demokrasiye giden yolları kesen bir tekliftir. O
tüzüklerinde olan antidemokratik hükümler nedeniyle, parti içerisindeki
oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için getirilmiş bir teklif olduğunu 29 Mart
akşamı söyledim ve hatta, ilave ederek şunları da dedim: Dünyanın her yerinde,
bütün demokratlar, bütün sosyal demokratlar, demokrasiyi, örgütlü toplum diye
tarif ederler. Dolayısıyla, bir toplumda örgütlülük ne kadar fazlaysa, o
toplumda demokrasi çıtası o kadar yüksek demektir.
Şimdi, demokraside
örgütlülük, olmazsa olmazdır. Bu yasa, örgütlü topluma giden yolları kestiği
için ve yeni örgütlenmelerin de önünü tıkadığı için, bu yasayla bir demokrasi
suçu işlenmiştir. Hem de hangi Parlamentoda; bu dönemde, 22 nci Dönemde, bu
Parlamentoda!..
Şimdi, gruplara,
özellikle grup başkanlarına ve grup sözcülerine söylüyorum: Siz, örgütlü
topluma karşı çıkıyorsunuz, demokrasiyi boğazlıyorsunuz. Demokrasinin
boğazlandığı -eğer, kendi içerisinde bir toplum demokrasiyi boğazlıyorsa-
ülkede, demokrasiye yeni mevzi kazandırılması mümkün değildir sevgili
arkadaşlarım.
Şimdi, iki parti ittifak
yaparak, birleşerek, Türkiye'de ikili bir sistemi kalıcı kılmaya çalışıyorlar.
Bu iki partinin aldığı oyların toplamı yüzde 54; geride, burada bulunan siyasî
partilerin, grubu olmayan siyasî partilerin, dışarıdaki siyasî partilerin yüzde
46 oyu var. Peki, bunların hakkını kim koruyacak? Eğer, bir toplumda azınlık
hakları korunmasızsa, onlar korunamıyorsa, o toplumda demokrasi yok demektir.
Bu bakımdan, kaldı ki, yüzde 46'nın Parlamentoya yansıması... Yüzde 34 oy alan
Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya yansıması yüzde 65-66, yüzde 19 oy alan
CHP'nin buraya yansıması yüzde 35,8! Şimdi, bu mudur gerçek demokrasi, bu mudur
halkın iradesi, Parlamentoya böyle mi yansımalı?! Getirdiğiniz bu yasayla,
aslında, alınan oya göre hazine yardımı alındığına göre, yüzde 19'un
karşılığını almıyorsunuz, yüzde 35'in karşılığını, yüzde 65'in karşılığını
alıyorsunuz. Peki, bu nedir; bu, gasp değil mi?! Yetki almamışsın, güven
almamışsın, oy almamışsın, Hazineden bu kadar para istiyorsun!..
Arkadaşlar, tabiî,
gruplara sorulduğu zaman, bunun demokrasiye istikrar getirmek adına
yapıldığını, bu ikili sistemin kalıcı kılınmaya çalışıldığını ifade ediyorlar.
Ne olacak peki; mutlaka ya AKP'ye oy vereceksin ya CHP'ye oy vereceksin! Böyle
bir şey olabilir mi! Yani, başkaları, bu... Başka bir şeydir bu. Bu,
Parlamentoiçi bir darbedir. Parlamento içinde ikili sistemi kalıcı kılmaya
çalışan bir darbedir.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, Sayın Cumhurbaşkanımızın o seçkin ve özlü gerekçelerini içeren vetoyla
ilgili bu yasa, yeniden ısrarla bu Parlamentodan çıkarsa, bunun ayıbının
altından kalkılmaz; ama, bize düşen görev de sadece burada bunları söylemektir
tabiî. Biz de onları söylemeye devam ederiz. Belki daha başka arkadaşlar da
söyleyecek; ama, bir şey söyleyeyim: 20 nci Yüzyılın diktatörlükleri hep
tekparti diktatörlükleridir. Şimdi, ne talihsizliktir ki bizim Parlamento onu
gerçekleştirmeye çalışıyor: İki partili bir diktatörlük! Ona giden yolları
açmaya çalışıyoruz. Bu ayıptır, bunu yapmayalım; yani, bu siyaset
terminolojisine iki partili diktatörlük terimini biz getirmeyelim, bu
Parlamento getirmesin Sevgili Başkanım.
Siyasî partilere hazine
yardımı kötü bir şeyse -32 trilyon Adalet ve Kalkınma Partisi alıyor, 18
trilyon CHP alıyor- o zaman vazgeçin. 3 milletvekili bulunan partinin alacağı
hazine yardımı zararlıysa, o zaman mantık şunu emreder: 150'si daha çok
zararlıdır, 350'si, 360'ı daha çok zararlıdır. O nedenle, iki parti alacak,
diğerleri alamayacak!.. Bu, haksız rekabettir, aynı zamanda da Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bakın, şubat ayında
emekliye ayrılan Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Fazıl Sağlam'ın "Siyasî
Partiler Hukukunun Güncel Sorunları" adlı kitabında, Avrupa Birliği
ülkelerinde, özellikle Almanya'da siyasî partilere yapılan hazine yardımları
şöyle: Federal Parlamento seçimlerinde yüzde yarım oy alan partiler hazine yardımı
alıyor. Yerel meclisler için yapılan seçimlerde yüzde 1 oy alan partiler hazine
yardımı alabiliyorlar. Hiç oyu olmayan, hiç oy almamış parti eğer
örgütlenmesini tamamlamışsa, o da alabiliyor hazine yardımını. Neden Almanya'da
böyle de bizde değil; çünkü, anlattığım gibi, orada da, dünyada da, demokrasiyi
örgütlü toplum diye anlıyorlar, öyle algılıyorlar. Ne var ki bizim
siyasetçilerimiz demokrasiyi böyle algılamazlar. Tabiî, böyle algılamadıkları
için de Dr. Fazıl Sağlam'ın kitabında söz konusu ettiği...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hazine yardımlarının -benim kanıma göre-
büyük bölümü, partiiçi oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için harcanıyor.
Yani, parti genel başkanları ve parti genel başkanları ve parti
politbüroları...
Dikkat ederseniz, genel
başkanların, özellikle parti genel yönetimlerinde bulunanların hiç öyle fazla
bir masrafları olmaz; Mercedes'lere binerler Porche'lere binerler, BMW X5'lere
binerler; ama... O akşam bir teklifte bulunmuştum, demiştim ki, eğer hazine
yardımından... Çünkü, ek 1 inci maddenin üçüncü fıkrasında deniyor ki:
"Parti harcamalarına harcanır bu hazine yardımı." Kardeşim, partide
düşünce üretimi... Harcamasın; peki, neye harcasın?.. Örgütlere göndermesin,
proje hazırlamaya göndermesin... Gelin, hemen şöyle bir şey yapalım hep
beraber; bir teklif de hazır. Ne kadar harcanıyor, genel başkanlar bundan ne
kadar nasibini alıyor, ne kadar harcanıyor genel başkanlar için, politbürolara
ne kadar harcanıyor, ne kadarını onlar harcıyor, ne kadarını örgütlere
gönderiyor, ne kadarını projelere harcıyorlar; bunu saptayalım ve partinin
önderleri, genel başkanları her yıl bütçe sonunda bunu deklare etsin; ama,
kimse buna yanaşmadı ve dolayısıyla o teklif hazır, hemen yapabiliriz onu.
Gelin bunu birlikte yapalım; o zaman biz de vazgeçelim, ben bu kürsüden
vazgeçeyim, bu yardımı talep de etmiyoruz -Sosyaldemokrat Halk Partisi adına-
diyeyim; ama, böyle bir şey yok, buna yanaşan yok.
Bakın, bu Cumhurbaşkanı
önemli bir adam, önemli bir insan; bu gerekçelerinde bir Anayasa dersi, hukuk
dersi, demokrasi dersi veriyor. Türkiye çok cumhurbaşkanları gördü.
"Yollar yürümekle aşınmaz" diyen cumhurbaşkanları gördü...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
tamamlayın konuşmanızı.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - "Yani, asmayalım da besleyelim mi" diyen cumhurbaşkanları
gördü. "Verdimse ben verdim" diyen cumhurbaşkanları gördü. Bir de bu
yasaya bu gerekçeleri hazırlayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i gördü.
Şimdi, 46 yasa veto
edildi, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarım bu 46 yasanın 46'sına da
sahip çıktılar, Cumhurbaşkanının vetosuna sahip çıktılar; ama, ne yazık ki,
şimdi bu vetoya sahip çıkmayacaklar ve karşı tavır alacaklar. Bir tane de belge
okuyacağım; ama, okumak, çok hırpalamak da istemiyorum.
Şimdi bir şey söylemek
istiyorum; özellikle, Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili Kemal
Anadol’un dikkatine sunmak istiyorum: Bu yasayla, bir sol partinin alacağı
mütevazı bir yardımın önünü kesmeye çalışıyorsun. Tarihî bir espridir, lütfen
karşı çıkma, 20 nci Asırda -bunu
bilesin Anadol- Bolşevikler Menşeviklere bunu yapmadı; senin bu yaptığını;
açıkça söylüyorum. Onun için, öyle "dün dündür, bugün bugündür" bu
lafların arkasına, bu sözcüklerin arkasına takılmayalım. Sonunda, nihayet,
hukuk herkese lazımdır; bugün bana lazımdır, yarın sana lazımdır.
Sonuç itibariyle, şunu
söylemek istiyorum sevgili arkadaşlarım -fazla uzatmayayım, Başkan da müsaade
edemez tabiî- bu yasa, üzülerek ifade edeyim ki, kirli bir yasadır. Zaten
siyaset alanı yeteri kadar kirlenmiştir bugüne kadar; bu yasayla, bir defa daha
kirletmeyelim. Bir defa daha düşünün; demokrasinin önünü tıkamayın.
Hepinize, saygılar
sunuyorum, sevgiler sunuyorum; sağ olun. (SHP ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ketenci.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e ait.
Buyurun Sayın Güney.
(Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada, bugün, Sayın
Reisicumhur tarafından siyasî partilere yapılan yardımın kesilmesini öngören 16
ncı maddenin iadesiyle ilgili, bu madde ve bu siyasî partilerden kesilecek
yardımın üzerinde konuşmak istiyorum. Ancak, sözlerime başlamadan, iki
tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, çarşamba günü,
burada, Meclisin çalışmalarıyla ilgili konuşurken, her gün Danışma Kurulu
kararı, grup kararı getirilmesinin Meclis çalışmalarını engellediğini,
bozduğunu, düzeni bozduğunu, milletvekili arkadaşlarımızın hazırlanamadığını
ifade etmiş, hele hele, cumartesi günü çalışmamızın da ne kadar yanlış olduğunu
buradan ifade etmiştim. Zamanım kısa, onun üzerine gitmek istemiyorum. Dün,
yine, bir Danışma Kurulu kararıyla, yine, kanunlarda değişiklik yapıldı. Yine,
hangi kanunun öne geleceği, arkaya geleceği son dakikada belirlendi; bu da yine
yanlıştır; ama, mutluyum, hiç olmazsa, cumartesi günü çalışmanın zorluklarını
burada ifade ettiğim zaman, demek ki, haklıymışım, yarın Yüce Meclis
çalışmıyor. Bu noktaya gelindiğinden dolayı mutluyum; bir.
İkincisi, değerli
milletvekilleri, bu kanun üzerinde, İktidar ve Anamuhalefet Partisinin grupları
adına söz almamasını yadırgadım. Onların konuşup fikirlerini burada beyan
etmeleri gerekirdi. Onu yadırgayarak şu yargıya vardım: Demek ki, siz,
kararınızı almışsınız "baştan bu işe biz karar verdik, biz, bu siyasî
partilere bu parayı vermeyeceğiz; siz, ne konuşursanız konuşun biz bunu
yapacağız" diyorsunuz. Tamam. O zaman, ben de sadece, hiç olmazsa
zabıtlara geçsin, zabıtlara geçmekle birlikte, sizlerin vicdanlarına... Ve bizi
dinleyen milletimizin aydınlanabilmesi için, çok kısa, birkaç özet noktaya
temas etmek istiyorum.
Bu kanun niye çıkmıştır?
Evvela, şunu şey yapalım; nedir bu kanunun amacı, niye çıkarmışlar bunu? Bir
geriye dönelim. Burada amaç nedir; demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları
olan siyasî partilerin bağımsızlıklarının korunması, etki altında kalmadan,
çıkar gruplarının baskılarına boyun eğmeden yaşamlarını sürdürmesi için
çıkarılmıştır; asıl, temel amaç budur ve Anayasamızın 68 inci maddesi de,
siyasî partilere devletin yeterli düzeyde ve hakça yardım yapacağını amir.
Siyasî partilere devlet yardımı yapılması, anayasal önemi yanında demokratik
düzenin de bir gereği.
Yürürlükten kaldırılması
öngörülen 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesiyle siyasî partilere yapılan
yardım kapsamı daraltılmakta, seçimlerde genel oy barajını aşanlar dışında,
yalnızca genel seçimlerde toplam geçerli oyların en az yüzde 7'sini alan siyasî
partilere devlet yardımı yapılması olanaklı kılınmaktadır; yani, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletvekili bulunan diğer partiler, milletvekili sayısı ne
olursa olsun, bu haktan yoksun bırakılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Reisicumhur, çıkarılan Yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine iade
etmiştir; gerekçesinde "örgütlenmesini tamamlamış olmakla birlikte
seçimlere katılmamış, seçimlere katılmış olmakla birlikte yeterli oy alamamış
ya da seçimlerden sonra kurulmuş ve belli sayıda milletvekilinin katılmasıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerin, büyüklük ve
güçlerine göre farklı oranlarda da olsa, devlet yardımıyla desteklenmeleri
anayasal kuralların ve kamu yararının gereğidir" ifadesini kullanmıştır
çok açık ve net bir şekilde.
Peki, ne olmuştur da
Siyasî Partiler Yasasında düzenlenecek birsürü madde varken, bununla ilgili,
tüm partilerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, toplumun her
kesiminin haklı istekleri varken, sadece, 2820 sayılı Kanunun geçici 16 ncı
maddesi kaldırılıyor; cımbızla, o kanunun içinden, bu çekiliyor?
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun yapıcılar, yani, bizler, duygularımızla
hareket edemeyiz, etmemeliyiz. Ettiğimiz yemin, bizi, kamu yararına, ülkemizin
gelişmesini, ilerlemesini sağlayacak, hepsinden önemlisi, adil kanunlar yapmaya
mecbur kılmaktadır; yoksa, günlük kızgınlıklara, küçük hesaplara, şahıslara
göre kanun yapılamaz. Her yerde katılımcı demokrasiden bahseden Anamuhalefet
Partisinin, böyle bir yanlışa, duygusallığa, adaletsizliğe girmesini
kabullenmek mümkün değildir. Hele hele İktidarın, Avrupa Birliğine giriş
sürecinde, uyum yasalarını büyük bir heyecan ve özveriyle çıkardığımız bir zamanda,
parlamenter demokrasimizin vazgeçilmez bir parçası olan, şimdilik küçük sayılan
partilere yapılan bu haksızlığa katılmasını, hayret ve üzüntüyle karşılıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun Anayasa Komisyonunda görüşülürken, AK Parti Grubuna mensup değerli
arkadaşlarımın oradaki ifadelerinden çok kısa başlıklar size aktaracağım:
Kaldırılan bu düzenlemenin, siyasî partileri birtakım güç odaklarının elinden
kurtarmak için getirildiğini, Avrupa Birliğinde 17 ülkede, seçimden aldıkları
oy oranı, milletvekili sayısı veya her iki kıstası gözönüne alarak siyasî
partilere para yardımı yapıldığını anlattı; Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın
Burhan Kuzu'nun ifadesi bu.
Sayın Ersönmez Yarbay da
muhalefet şerhi verdi ve muhalefet şerhinde, bu yasanın siyasî partiler
arasında haksız rekabete neden olacağını belirtiyor ve özetle "herkesin
düşüncelerini serbestçe söyleyebilmesi için siyasî partilere daha çok para
verilmeli. Odalar Birliği yasası gelince herkes elini kaldırıyor, sermaye
çevrelerinin partileri oluşuyor, sermaye çevrelerinin partisi olmasın diye bu
yasa çok önemli, bunu kabullenmek mümkün değildir" diyebiliyor.
Yine, Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Hakkı Beyin ifadeleri var; o da aynı paralelde.
Arkadaşlar, demek ki,
burada bunu, bir parti gözlüğü veyahut da bir parti taassubu içerisinde kabul
etmememiz lazım. Bunu birlikte düşünmemiz lazım. Yaptığımız şeyin doğru
olmasına evvela kendimiz inanmalıyız, kendi vicdanımızda bunun doğru olduğuna
karar vermemiz lazım. Yoksa, ben kızdım, ben size işte... Yok; bunu yapmaya
hiçbirimizin, hele hele Parlamentodaki milletvekillerinin, grubu olan
partilerin hakları yoktur. Bunu çok iyi düşünmemiz lazım.
Şunu unutmayalım: Değerli
milletvekilleri, siyasî tarihimize baktığımızda, haksızlık yapanların,
adaletsiz davrananların, aldıkları kararların sonuçlarının zaman içerisinde
kendilerini de mağdur ettikleri görülmüştür. Bu, bilinen bir gerçektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
tamamlayın.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; bitiriyorum.
Sonuç olarak, bir
milletvekili olarak, bağımsız bir milletvekili olarak, hiçbir fikrin, hiçbir
etkenin ve hiçbir duygunun etkisinde kalmadan önerim şudur: Akıl için yol bir.
Gelin, bu yanlıştan birlikte dönelim, bu ayıbı işlemeyelim, bu haksızlığı
yapmayalım. Kanunu geri çekip, bugünden geci yok, günümüze, çağımıza, toplumun
isteklerine uygun, kapsamlı Siyasî Partiler Yasasını hep birlikte çıkaralım. Bu
şeref, bu Meclisin, bizlerin olsun.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Bağımsızlar, DYP ve SHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güney
Soru-cevap var mı?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Maddelerine
geçilmesini oylayacağım ve aynı zamanda da karar yetersayısı arayacağım.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
bulunamamıştır.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.58
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
876 sıra sayılı kanunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Kanunun maddelerine
geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddelere
geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kanunun maddelerine
geçilmesini kabul edenler...
ERSOY BULUT (Mersin) -
Ben de sayıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Teşekkür ediyorum.
Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.
ERSOY BULUT (Mersin) -
Sayın Başkan, 139 kişi yok.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, 15 dakikadan fazla ara vermek
zorunda kaldım. Bir zaruret olmadıkça, arkadaşlarımızın, lütfen Genel Kuruldan
ayrılmamalarını rica ediyorum. Bu Meclisi çalıştırmamız lazım.. (AK Parti ve
CHP sıralarından alkışlar)
1 inci maddeyi
okutuyorum:
SİYASÎ PARTİLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN
MADDE 1.- 22.4.1983
tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun. (CHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Siyasî Partiler Kanununun
geçici 16 ncı maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olarak vermiş bulunduğumuz
kanun teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun hakkında, esasında, Meclisimizde gerektiği kadar konuşma yapıldı; ancak,
yeniden görüşüleceğinden, bazı tekrarlar yapmanın doğru olacağını sanıyorum.
Siyasî Partiler Kanununa
göre partilerimize yardım yapılmaktadır. Demokratik ülkelerde de, bu yardım
aynen yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanunun orijinalinde, 16 ncı madde diye bir konu yoktur. İçine cımbızla konulan
bir madde, içinden cımbızla çekilecektir; durum budur. (CHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Yani, hakikatinde, anasında, 16 ncı madde diye geçici bir madde
yoktur.
1980'li yıllarda, yani
1984 yılında, rahmetli Turgut Özal tarafından, sosyaldemokrat bir partinin
içini oymak için, bölünen başka bir partiye hazine yardımı yapılmıştır. Durum
budur ve bu 16 ncı madde de, bugüne kadar gelmiştir.
ERSOY BULUT (Mersin) -
Hiçbir partiye vermeyin o zaman. Ayıp!..
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu kanunun geçici maddesini, şöyle, TRT 3'ten Türkiye
Halkı bir dinlesin, gerçekleri bir anlatalım da, böyle bağrışanları, para almak
için çırpınanları, şöyle, acıklı acıklı, bu millet bir seyretsin. (CHP ve AK
Parti sıralarından alkışlar)
ERSOY BULUT (Mersin) - O
zaman siz niye alıyorsunuz, siz niye alıyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, lütfen yerinize oturun.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Yürü!..
ERSOY BULUT (Mersin) -
Sen yürü! Ne kadar ayıp!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, kanun koyucu, siyasî partilere, yüzde 7'nin üstünde oy
alacak olanlara para yardımı yapmayı kabul etmiştir.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- HADEP'le mi yiyeceksiniz, HADEP'le?! HADEP'le mi yiyeceksiniz parayı?!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Bu partiler hangileridir; AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi...
ERSOY BULUT (Mersin) -
Ayıp!.. Yakışıyor mu Cumhuriyet Halk Partisine?!
BAŞKAN - Sayın Özcan, bir
dakikanızı rica edebilir miyim.
Sayın milletvekilleri,
sayın milletvekili; bakınız, bu Meclise uymuyor. Şu anda, Meclisimizi,
öğrencilerimiz ziyarete gelmiştir; örnek olmamız lazım...
ERSOY BULUT (Mersin) -
Onlara kötü örnek oluyorlar!
BAŞKAN - Sizin tavrınız
da güzel bir örnek değil. Sizi ikaz ediyorum; lütfen...
Buyurun efendim.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, kanun koyucu, siyasî partilere nasıl yardım yapılacağını
tespit etmiş; demiş ki: "Yüzde 7'nin üzerinde oy alan partilere hazineden
yardım yapılır." Bu partiler hangileri; AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Genç Parti. En az para alacak
olan Genç Parti. Ne kadar alacak; 11 trilyon 165 milyar lira. Gelin görün ki,
sonradan bir madde ilave edilmiş; demişler ki: "Partisinden istifa ederek,
üç parti, yeni bir parti kurar veya başka bir partiye katılırsa, en az para
alacak partinin dörtte 1 parasını alır." Yani, 3 trilyon para alır demiş.
10 kişi istifa eder, parti kurar veya başka, teşkilatını tamamlamış bir partiye
iltihak ederse, 11 trilyon 165 milyar lira para alır demiş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yalan söylüyorsun, yalan!.. 6,5 trilyon... Yalan söylüyorsun!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu milletvekilleri, hangi çalışmayı yapmış da,
hangi alınterini harcamış da o yeni partilerinde para alacaklar?! (CHP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) Yoksa, istifa edince, eski partisinin aldığı
oyları arkasından geliyor mu sanıyorlar?!
Ben, değerli
arkadaşlarım, son onbeş gündür seçim meydanlarındaydım. Fethiye sınırından
Anamur sınırına kadar kent kent, köy köy gezdim, kahvelerde de konuştum ve
samimiyetle ifade ediyorum, milletvekilliğinin hazzını bu on günde yaşadım.
Herkes "helal olsun size" diyordu. Böyle bir ayıbı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 22 nci Dönem milletvekilleri temizledi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının kabul edilişindeki konuşmayı duyanlar
duymayanlar, hepsi tebrik ediyordu. Bakın, ne diyorlardı: "Kesin şu
değirmenin suyunu" diyorlardı, "oylarımıza ihanet edenler bir de ödüllendirilecek
mi" diyorlardı, "helal olsun bu Meclise" diyorlardı,
"Meclis gözümüze girmeye başladı" diyorlardı.
Açıkça ifade ediyorum
değerli arkadaşlarım, halkın gönlüne girmesini bilmemiz gerekiyor, Meclise
devam etmesini bilmemiz gerekiyor; böyle bir şeyler çıktığı zaman Meclise
koşmak değil, her vakit Meclise gelmemiz gerekiyor; seçim bölgeni gezmen
gerekiyor, halkı unutmaman gerekiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
ofisinde bekleyerek milletin isteklerine cevap vermen gerekiyor. Bütün bunları yapmayacaksın,
halkın gönlünden düşeceksin, bir daha seçilmeyeceğini de anlayacaksın;
örgütünle kavgalı olacaksın, il başkanınla kavgalı olacaksın, genel başkanını
tanımayacaksın; Nasrettin Hocanın dediği gibi, göle maya çaldığı gibi, ya
tutarsa diye partinden ayrılarak yeni parti kuracaksın veya bir partiye iştirak
edeceksin; ondan sonra da, bunu yaparken bu masrafları da hazineden almaya
çalışacaksın! Yağma yok! Adama alın da kaçan mı derler. (AK Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun maddesi, partiler kurulmasını teşvik ediyor. Bu kanun maddesi, açık
söylüyorum, yasal yollarla hazinenin hortumlanmasını teşvik ediyor.
Bakınız, bu kanun maddesi
-biraz önce bir arkadaşım söyledi, ben de söylüyorum, söylediğimi tekrar
ediyorum- geçtikten sonra istifa niye olmadı?! Oldu mu istifa?!
ERSOY BULUT (Mersin) -
Sayın Başkan, niye ikaz etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen tamamlayın efendim, lütfen.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Evet.
Geçici 16 ncı madde
milletvekillerinin itibarını zedelemekte...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika oldu?!.
BAŞKAN - Efendim, 2
dakika size de verdim.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
...Meclisimizin de itibarını sarsmaktadır değerli arkadaşlarım.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Hakaret ettiriyorsun, lütfen... Ayıp yahu!..
BAŞKAN - Sayın Ketenci,
oturur musunuz...
Sayın Özcan, lütfen...
Son cümlelerinizi alacağım.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, bu kanunun, bu kanun maddesinin değiştirilmesi lazımdır.
Tekrar konuşmak
dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Şahsı adına, ikinci söz
isteği, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, anayasal hakkını kullanana hakaret ettiriyorsunuz;
olmaz böyle bir şey!
BAŞKAN - Efendim, bizim
konuşmaya bir müdahale hakkımız...
Buyurun efendim.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Öyle bir şey yok! Hakaret
ediyorlar.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5325 sayılı Siyasî
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun, teklifin 1 inci
maddesi üzerinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi en kalbî selamlarımla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesiyle, 22.4.1983 günü 2820 sayılı Siyasî
Partiler Yasasının geçici 16 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Geçici
16 ncı maddenin, siyasî partilere devlet yardımı yapılmasını içeren bir madde olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
siyasî partilere hazineden yardım yapılması, devletin yardım yapması, Amerika
ve Avrupa'daki birçok ülkede uzun yıllar tartışılmış, partilerin, belli
grupların, belli kliklerin, belli baskı gruplarının tahakkümü altında kalmaması
için, demokrasinin gelişmesi için, hazineden, devletten yardımın zorunlu olduğu
sonucuna varılmıştır. 1982 Anayasasıyla ülkemizde de siyasî partilere hazineden
yardım gündeme gelmiştir; ancak, Siyasî Partiler Kanunumuz, 22.4.1983 ve
31.10.1990 tarihlerinde olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki kez
değişikliğe uğramıştır. Söz konusu geçici 16 ncı maddeye göre, özetle,
milletvekilleri istifa ettikten sonra kurulu bir başka partiye girerek 10 veya
daha fazla milletvekiline ulaşan partiye veya yeni bir parti kurmak şartıyla
teşkilatlanmasını tamamlayarak hazineden yardım alma imkânı tanınmıştır. Daha
sonra, bir değişikliğe uğrayarak bu oran, genel seçimlerde barajı aşma şartına
bağlanmışken, daha sonra, yine bir değişiklikle bu oran yüzde 7 oy oranına
düşürülmüştür, çekilmiştir. 10 milletvekiline sahip bir partiye yapılan hazine
yardımı, değerli arkadaşlarım, yaklaşık 12 trilyon civarındayken, 3 veya daha
az milletvekiline sahip bir partiye yaklaşık 3 trilyon hazine yardımı
yapılmaktadır. 3 milletvekili ve 10 milletvekiline sahip partilere bu şekilde
yardım yapılması sağlıklı bir kriter değildir diye düşünüyorum, olmasa gerektir
diye düşünüyorum. Bu, milletvekili transferlerini körükleme sonucunu doğuracak
kanaatindeyim. Ülkemizde, daha önceki dönemlerde hazine yardımı alabilmek için,
iltihaklar, parti değiştirmeler ve hülle partileri konuşulmuş durmuştur hep.
Meclisin itibarı, onuru çok zedelenmiştir, yara almıştır.
Değerli arkadaşlarım,
devletimizin, bizlerin, milletimizin, hazinemizin, gerçekten, boşa harcayacak
parası yoktur kanaatindeyim. Bu ülkede geçimini asgarî ücretle sağlamaya
çalışan milyonlarca insanımız vardır. Hal böyleyken, bulunduğu partiye kızıp
yeni parti kuran, başka bir partiye iltihak eden...
ERSOY BULUT (Mersin) -
Demokratik bir hak. Yalan söyleme!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- ...milletvekili arkadaşlarımızın masrafını da milletimizin sırtına yüklemesi,
insaf, merhamet, vicdan kavramlarını küstürür, darıltır, zorda bırakır diye
düşünüyor; teklifin milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güven.
Konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülecek
olan 876 sıra sayılı Siyasî Partiler Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 21.4.2005
Süleyman Sarıbaş
Malatya
Madde 1.- Son genel
seçimde yüzde 5'in üzerinde oy alan siyasî partilere en çok oyu alan partinin
1/4 oranında hazine yardımı yapılır.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Konuşacak mısınız
efendim?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçesini
Sayın Sarıbaş kendisi açıklayacak.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesinin kaldırılmasına dair
kanun teklifi üzerinde vermiş olduğum önergenin gerekçesini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün sözlerine cevap verecek
değilim. Onun demokrasi kültürünün nerede olduğu herkesçe malum; Türkiye de
gördü. Demokrasinin bir gelişme süreci yaşadığını ve siyasî partilerin bu
milletin sesi olduğunu, bir kere, kafasının bir yerine yazması lazım.
Demokrasilerde siyasî partilerin, milletin sesi olarak, milletin dertlerini
dile getirmek için kurulduğunu, başka bir amacı olmayacağını, Anayasanın da 68
inci maddesinde "demokrasinin temel unsuru" diye altını çizerek
söylediği sözün siyasî partilerden başka bir şey olmadığının, bir kere,
özümsenmesi lazım.
Değerli arkadaşlar,
anlaşılan o ki, daha evvel çıkardınız, Sayın Cumhurbaşkanımız hukukî
gerekçesiyle iade etti; dolayısıyla, bu kanunun hukukî bir izahı yoktur. Sayın
Cumhurbaşkanımız, gönderme gerekçesinde, bunun Anayasaya açık aykırılığını dile
getirdi. Hukukî izahı yoksa, bunun, ahlakî izahı da yoktur. Niye yoktur; çünkü,
birbuçuk senedir, iki senedir komisyonlarda görüşülmeyen, Meclis gündemine
alınmayan bir konu, siyasî partiler memleketin meselelerini çözmediler diye,
Anamuhalefet Partisi anamuhalefet görevini yerine getirmedi diye birtakım
insanlar itiraz edince, bu kanun gündeme geldi. Bu ahlakî değil. O halde bu ne;
bu, siyasî bir karar. Ne siyasî bir karar; bizden başka, yani, İktidar ve
Anamuhalefet Partisinden başka partilerin yaşamasının, halkın meselelerini
dillendirmenin önünü kesmek için verilmiş bir siyasî karar.
Şimdi, ne konuşacak
siyasî partiler bu kürsüde; çiftçi meselelerini konuşacak. Ee, konuşmasın... Ne
konuşacak; esnafın meselesini konuşacak...
Bakın, önümüzde yasa var,
esnaf derneklerini, esnaf birliklerini, esnaf konfederasyonlarını susturma yasası
var.
HASAN ANĞI (Konya) - Ne
alakası var?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Dün federasyonları susturma yasasını geçirdiniz.
HASAN ANĞI (Konya) -
Doğru konuş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bakın, köylüyü susturdunuz. Şimdi, biliyorum ki, Mecliste bir çalışma
var; TRT 3'ün bu Meclisten millete yaptığı yayını da susturma girişimleri var.
Sayın Anadol, dün basın toplantısında açıkladı.
Peki, Meclisi
susturacaksınız, köylüyü susturacaksınız, esnafı susturacaksınız; siyasî
partileri de susturursanız, iktidarınız veya anamuhalefetliğiniz mutlak mı
olacak zannediyorsunuz?! Kime mutlak oldu?! Geçen dönem şu muhalefet sırasında
veya iktidar sırasında oturan hangi liderler burada var veya hangi vekiller
burada var?! Evet, Sayın Fatsa var.
Şimdi, dolayısıyla, iktidarı
mutlak kılmanın yolu, demokrasiyi çiğnemek falan değil. İktidarı mutlak
kılmanın yolu, millete, milletin istediği şekilde hizmet etmekten geçer.
Bırakın, muhalefet, bu
kürsüde, önerilerini, açıklamalarını, düşüncelerini özgürce dile getirsin; belki
katkı sağlar, belki ülkenin hayrına olan işlere birlikte, beraber atılım,
açılım yapma sağlar. Eğer ahlaken bunun önünü tıkarsanız, vicdanen rahat
yatamazsınız.
HASAN ANĞI (Konya) -
Sayın Başkan, neresi gerekçe bunun?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Vicdanen rahat yatamazsınız. Bunun gerekçesi budur, bunun gerekçesi
bu. Öyle el hareketi yapmaya hakkın yok; çok çirkin!
HASAN ANĞI (Konya) -
Senin yaptığın yanlış.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Sayın Başbakan 25 000 000 dolara uçak alırken ülkenin kaynakları
heba olmuyor. Bakın, Türk Ceza Yasasıyla hortumcuların 40'ar trilyon lira
cezalarını, mahkemenin verdiği cezaları kaldırırken, 100 milyar liralara
düşürürken bu ülkenin kaynakları heba olmamış oluyor. Bu milletin alınterleri,
mahkemelerin verdiği cezalardan, hortumcuların ceplerinde bırakılırken alınteri
olmuyor... Bir siyasî parti görüşünü dile getirir, yanlışlarımızı söyler, bizim
karşımıza rakip olur diye 2 trilyon, 3 trilyon lira gibi komik rakamları çok
görürseniz demokrasi adına, vallahi, o durumlara düşersiniz, o durumlara
düşersiniz; çünkü, çoğu, bunu yapanlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN ANĞI (Konya) - 10
trilyon da sen mi istiyorsun?! Önergenin gerekçesi bu mu; sizin önergenizde ne
var?
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
son cümlelerinizi alayım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Şimdi, bu 10 trilyon lira
lafı yalan bir kere; yalan. Genç Partinin en son aldığı para, 6 trilyon 800
milyar lira. 10 trilyon lira... Ama, 32 trilyonları saklamanıza yetmez.
HASAN ANĞI (Konya) - Kaç
trilyon istiyorsun?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - 32 trilyon lirayı siz aldınız, 18 trilyon lirayı Cumhuriyet Halk
Partisi aldı. Siz iktidarlığınızı 32 trilyonluk yapın, onlar da
muhalefetliklerini 18 trilyonluk yapsınlar. Haa, biz de, kendimiz ısınır, kendimiz
elektrik paramızı öder; ama, bu kürsüde, köylünün de, esnafın da, çiftçinin de
derdini, rençperin de derdini, işçinin de derdini seslendirmeye, dillendirmeye
devam ederiz.
HASAN ANĞI (Konya) -
Belli, senin ne olduğun belli!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Sesimizi de, sözümüzü de kesmeye hiçbirinizin gücü yetmez; çünkü, demokrasi
böyle bir şey. Demokrasi, aykırı düşünenlerin rejimi; demokrasi, aykırı
düşünenlere tahammül etme rejimi. Tahammül edeceksiniz, katlanacaksınız ki,
iktidar olduğunuzun farkına varasınız.
Teşekkür ediyorum
hepinize, saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) -
Halkın desteğiyle gel!
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.20
Açılma
Saati : 15.28
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
876 sıra sayılı kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına
dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya
teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanuna aşağıdaki
maddenin 2 nci madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 2.- 2820 sayılı Siyasî Partiler
Kanununun Ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
Siyasî partilerin her yıl Hazineden
aldıkları yardımın ne kadarını parti genel başkanları ve parti genel merkezleri
kullanır, ne kadarı örgütlere gönderilir, ne kadarını ise düşünce üretmek,
proje hazırlamak için kullanıldığı, her yıl bütçe döneminde ayrı ayrı kamuoyuna
açıklanır.
|
Ersoy Bulut |
Ahmet Güryüz Ketenci |
Hakkı Akalın |
|
Mersin |
İstanbul |
İzmir |
|
Mustafa Sayar |
Süleyman Sarıbaş |
|
|
Amasya |
Malatya |
|
|
|
|
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz? Salt çoğunluğunuz var mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ
(Aydın) - Çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılamamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına,
Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün; buyurun.
Sayın Akgün, süreniz 5 dakika.
Lütfen, süreye uyalım.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen bu yasa
üzerindeki değerlendirmenin, her şeyden önce, siyasî değil, hukukî bir
değerlendirme olması gerekmektedir; çünkü, veto, hukukî bir işlem olup,
gerekçesi Anayasaya aykırılıktır. O halde, veto gerekçesinde, kanun teklifinin
hangi maddesinin açıkça Anayasaya aykırı olduğu belirtilmelidir; ancak,
Cumhurbaşkanımızın iade gerekçelerini incelediğimiz zaman, veto gerekçelerinin,
Anayasaya aykırılıktan ziyade, siyasî değerlendirmeler olduğu görülecektir. Bu
Kanunun zamanlaması tartışma konusu yapılabilir; Siyasî Partiler Yasasında
kapsamlı bir değişiklik yapılması gerektiği de söylenebilir; diğer yandan,
bütün siyasî partilere az veya çok hazine yardımı yapılması gerektiği de iddia
edilebilir; ancak, bütün bu değerlendirmeler, siyasî değerlendirmeler olur ve
bana göre, konumuzun dışında kalır.
Siyasî partilere hazine yardımını
düzenleyen Anayasanın 68 inci maddesi, açıkça "siyasî partilere yapılacak
yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla
düzenlenir" demek suretiyle, hazine yardımının hangi esaslara göre
yapılacağı konusunda, kanun koyucuya, yani, Türkiye Büyük Millet Meclisine
düzenleme yetkisi vermiştir. Anayasanın bu maddesi, bütün siyasî partilere
hazine yardımı yapılacağı konusunda kesin bir hüküm içermemektedir. 2820 sayılı
Siyasî Partiler Yasasında, siyasî partilere yapılacak yardımın esas ve usulleri
düzenlenmiş, hatta, aradan geçen zaman içerisinde hazine yardımının kapsamı
değiştirilmiştir. Şöyle ki; ilk düzenleniş biçimiyle, genel seçimlere katılan
ve barajı aşan partilere devlet yardımı öngörülmüştü. 3349 sayılı Yasayla,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilere; 3470 sayılı Yasayla,
genel seçimlerde geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan partilere; 3673
sayılı Yasayla, seçimlere girme hakkını elde edecek biçimde örgütlenen ve
Mecliste 10 ya da daha çok milletvekili bulunan partilere ve yine 3789 sayılı
Yasayla, en az 3 milletvekili bulunan partilere hazine yardımı yapılması
öngörülmüştür. Bütün bu değişikliklerde Anayasaya aykırılık iddiası gündeme
gelmemiş ve böyle bir belirleme olmamıştır.
Yasa koyucu, biraz da siyasî gelişmelere
bağlı olarak, partilere hazine yardımı yapılması konusunda değişiklikler
yapmıştır. Şimdi de, bu yasayla, Meclisimiz, hazine yardımı konusunda yeni bir
esas kabul etmektedir. Siyasî Partiler Yasasında zaman içerisinde yapılan değişikliklere
baktığımız zaman, bu düzenlemenin de Anayasaya aykırı olduğunu söylemek mümkün
değildir. Diğer yandan, veto gerekçesine göre, siyasî partilere yardımın
engellendiği iddiasını doğru bulmuyorum. Eğer, bu veto gerekçesiyle hareket
edecek olursak, barajı aşamayan veya Mecliste 3 sandalyeye sahip olmayan
partilere hazine yardımı yapılmamasının izahı nasıl yapılacaktır?!
Diğer taraftan, mevcut Siyasî Partiler
Yasasının hakkaniyete ve eşitliğe aykırı bir durum ortaya koyduğunu da görmemiz
gerekir. Genel seçimlerde yüzde 6,9 oy almış bir parti, seçim barajı olmamış
olsa, belki 50-60 milletvekili çıkaracak iken, hazine yardımından
yararlanamamakta; buna karşın, genel seçimlerde daha düşük oy alan -yüzde 1-2
gibi- bir parti ise, Mecliste gelişen durumlara göre, kendisine geçen 5-10
milletvekiliyle hazine yardımına hak kazanmaktadır. Bu durumun ise, bir
adaletsizlik ortaya koyduğu çok açıktır. Siyasî Partiler Yasasında yapılacak
bir düzenlemeyle, sadece genel seçimlerde belli bir yüzde -örneğin, yüzde 5
olabilir- oy alan partilerin hazine yardımından yararlanması esası
getirilebilir; çünkü, halkın iradesini yansıtan seçimler, genel seçimler olup,
bu seçimlerde halkın teveccühünü kazanan partilere yardım yapılması, kanımca,
hem hukuken hem de siyaseten doğru bir düzenleme olacaktır diye düşünüyorum.
Veto gerekçesine baktığım zaman, açık ve
net bir biçimde Anayasaya aykırı bir durumun belirlendiğini söylemem güçtür. Bu
nedenle, veto gerekçelerine katılmıyorum ve yasanın Anayasaya uygun olduğunu
düşünüyor, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Antalya
Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, bu kanun teklifini
8.4.2003 tarihinde verdik, yani, 25 ay önce; gündeme alınmasına da, 8 Haziran
2004'te de oybirliğiyle karar verildi. Şimdi, kanun teklifini verirken
tebrikler güzel, gündeme alınırken parmak kaldırmalar güzel; şimdiki zor ne,
onu anlamakta gerçekten zorlanıyorum.
Şimdi, o zamanlar, ne AK Partide ne de
Cumhuriyet Halk Partisinde, istifa da yoktu; zamanında verildi. Bunun için
"efendim, şimdi, milletvekillerinin istifasını önlemek için bu kanun
maddesi verildi; şu, bu" denilmesi, gazetelerin köşeyazılarında bunların
geçmesi, gerçekten, doğru değildir; zamanında verilmiştir, bugün münasip
görülmüş, bugün gündeme getirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ben, on günlük
gezimde vatandaşlarımıza sordum "milletvekillerimizi tanıyor musunuz,
isimlerini sayabilir misiniz" dedim, pek çok yerde, hemen hemen
milletvekillerinin tamamının isimlerini sayamadılar. "Nasıl oy verdiniz,
bilmiyorsunuz da" dedim; vatandaşların dediği şu: "Ben partime oy
veriyorum, partiye." Milletvekillerinin ismini bilmediği halde partiye oy
veriyor; bu da doğru yani; çünkü, öyle ise, bu istifa eden milletvekilleri
nereden para alacak; o partiler nereden para alacak? Gerçekten mantıkdışı bir
durum.
Ben, genelde cevap vermek de istemiyordum;
ama, çok haksız suçlamalar oldu; yani, onun için de cevap vermekte zorlandım,
meşru müdafaa yapıyorum.
BAŞKAN - Sayın Özcan, siz, konuya gelin,
bir kişisel tartışmaya meydan vermeyelim.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Tamam, geliyorum.
Şimdi, arkadaşlarım, vatandaşlar, bir
partiye oy veriyor, beğendiği bir partiye oy veriyor, partinden istifa et,
yeniden parti kur diye oy vermiyor. Eğer partini beğenmiyorsan, yeni parti de
kurabilirsin. Bu da normal; ama, partiyi kurarken, hazinenin yardımına
güvenmeyeceksin; geçen de dediğim gibi, kesene güven, yeni parti kur. Bu, çok
önemli bir konu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce
arkadaşımız da söyledi, yüzde 6,5 oy alan parti para alamıyor, yüzde 1 oy alan
parti para alıyor; hatta, hiç oy almamış, üç milletvekili yeni bir parti
kuruyor, para alıyor. Bu, demokraside var mı?! Demokrasi lafı ediyorlar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı yerlere
gidiyorlar "baraj yüzde 5'e inmeli, yüzde 4'e inmeli, yüzde 6'ya
inmeli..." Bunun inme yeri bazı yerler değil, şurası burası değil, barajı
indirebiliriz, 5'e de indirebiliriz, 4'e de; bunun yeri, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir; dışarıda kimse gazel okumamalı, Meclise saygı göstermeli herkes.
Barajı indirirse, burası indirir; çıkarırsa, burası çıkarır. Bunlar da doğru
değildir diye düşünüyorum ve şunu anlıyorum ki "artık, biz, baraj maraj
aşamayız da, efendim, barajı biraz daha indirirsek belki bir şeyler olur"
diyorlar. Ben, şimdiden söylüyorum; barajı değil, dereyi bile aşamazlar. Bakın,
dereyi bile aşamazlar. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülecek olan 876 sıra
sayılı Siyasî Partiler Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 21.4.2005
Süleyman Sarıbaş
Malatya
Madde 2- Bu Kanun 1.1.2006 tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ
(Aydın)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Sayın Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçesini Sayın Sarıbaş kendisi
açıklayacak.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Kanunun yürürlük tarihi üzerine vermiş
olduğum önergenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; saygılar
sunuyorum hepinize.
Şimdi, biraz önce konuşan arkadaşım der ki
"millet, partilere oy veriyor." Bu arkadaşım, herhalde, Anayasada
"milletvekili" tabirinin açıklamasını dahi bilmiyor. Milletvekili,
milletin vekili olandır. Senin düşündüğün gibi olsa, ne olur biliyor musun;
partivekili olur. Ama, sen, partivekili de olamazsın, lidervekili olursun
ancak!..
OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Bak, bak!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Lidervekili
olursun. Anayasa "lidervekili" yazardı, Anayasa
"partivekili" yazardı.
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Siz, neyin
vekilisiniz?!.
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Ama, Anayasa
"milletvekili" yazıyor.
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, dinler misiniz
beni...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Milletvekili
demek, önemli bir hadisedir, önemli bir tabirdir.
(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, İçtüzüğe göre,
Başkan kürsüdeki hatibe hitap ederse, nezaketen durur ve Başkanın ne
söyleyeceğini dinler. Söz hakkınızı, lütfen, istismar etmeyiniz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Sayın Başkan,
"milletvekili" tabirinin ne olduğunu açıklamak zorundayım.
BAŞKAN- Siz, önergenizin gerekçesini
açıklamaya çıktınız; şahıslarla ilgili hoş olmayan sözler söylemeyiniz lütfen.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)- Sen kimin
vekilisin!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Önergemin
gerekçesini açıklıyorum; gerekçesi şu...
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, mikrofonu açıyorum;
ama, buna dikkat etmenizi rica ediyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
AK Partiden konuşan iki arkadaşım da,
hakikaten, siyasî partilere yapılan hazine yardımının bir sisteme bağlanması
gerektiği noktasında görüş bildirdiler. Doğrudur; bu görüşe katılıyorum. O
halde, bu çalışma yapılana kadar, yani, siyasî partilere hazine yardımının
hangi kriterler kapsamında, Avrupa normları dahilinde yapılması gerektiği
noktasında Siyasî Partiler Kanununda yapılacak bir değişikliğin çalışması
yapılıp, bu Yüce Meclisin önüne getirilene kadar, yani, 1.1.2006 tarihine kadar
bu yasanın yürürlüğe sokulmaması noktasındadır benim talebim. Haa, bu ne
sağlar; siyasî partilerimizin, bu değişen durum karşısında kendi ekonomik ve
malî yönlerini planlamalarını, programlamalarını sağlar. Şimdi, bir anda,
siyasî partilere yapılan yardımı kesmekle siyasî partileri zora soktuğunuz
zaman, siyasî partiler bu kaynakları bulurlar, bir şekilde bulurlar; ama, bu
yasanın özü, siyasî partilerin güç odaklarının eline geçmemesini sağlamak,
ileride siyasî partiler iktidar olduğunda da, muhtaç oldukları bu güç
odaklarına prim vermemek, onlara taviz vermemek üzere hazırlanmıştır. O halde,
bu noktada Siyasî Partiler Yasamızda hakikaten kapsamlı, hakikaten düzenli bir
çalışmanın mutlaka yapılması gerektiği kanaati AK Partide olduğuna göre, bu
sürenin, hiç değilse beş altı aylık bir geçiş dönemine mutlaka ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlar, bakın, Meclisin
gündeminde başka kanunlarımız da var. Şimdi, alelacele, salı gününden bugüne üç
değişik grup önerisi ve Danışma Kurulu önerisi geldi ve bu yasa süratle öne
çekildi, bu acele neden?! Bakın, muhtarlar yasamız var; muhtarlarımız hakikaten
zor durumda, 120 000 000 lira maaş alıyorlar, 240 000 000 lira prim ödüyorlar.
56 000 kişi feryat ediyor, figan ediyor. O yasa, maalesef, Meclis gündeminde
olmasına rağmen bir türlü tartışılmıyor.
Şimdi, geçen, bir sayın bakan bu kürsüden
"efendim, bugün hep tartıştık, saat 18.00 oldu, tek bir madde dahi
çıkaramadık" dedi. Meclisin, sadece kanun çıkaran bir mekân olmadığını,
Meclisin, toplumun dertlerini, toplumun sorunlarını tartışan, müzakere eden,
çareler arayan bir mekân olduğunu Türk demokrasisi kabullenmek zorunda.
Bakın, Fransa'da yılda çıkan kanun sayısı
6 veya 7. Biz, bir haftada değil, bir güne 8 kanun koymuşuz. Bu ne demek;
milletin meselelerini müzakereci bir anlayışla tartışma zemininin süratle yok
olması demek. Eğer, sadece kanun çıkaran bir mekân olarak görürsek, bir heyet
olarak görürsek, toplumun meselelerini tartışma fırsatını maalesef bulamayız.
Değerli arkadaşlar, bu Kanunu çıkarma
noktasında her iki partimizin anlaştığı vakıa. Ben, geçen konuşmamda da
söyledim, biz, bu paradan falan vazgeçeriz. Bu para çok önemli değil. Bizim,
burada izah etmeye çalıştığımız konu, demokrasinin kendisi. Demokrat olacak
mıyız olmayacak mıyız?
FARUK ÇELİK (Bursa) - Böyle demokratlık
olur mu ya! Sizin yaptığınız demokratlık mı?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Doğru
söylüyorsun Sayın Başkan, doğru söylüyorsun. Senin Genel Başkanın da öyle
söyledi "rozetlerini sattılar" dedi. Şimdi, soruyorum: Sizin
partinizde bakanlık yapan Abdülkadir Aksu da bir zamanlar bir partiyi bıraktı;
herhalde rozetini sattı. Sayın Cemil Çiçek de bir tarihte partisini bıraktı;
herhalde rozetini sattı.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bırak sen onları,
kendine bak.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Demek ki,
parti değiştirmenin, rozet satmakla falan alakası yok.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti yoktu
o zaman.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Parti
değiştirmek, bir anlayışa, demokratik olmayan bir anlayışa karşı durmadır.
Parti değiştirmek, yanlış giden, memleketin meselelerini çözmeyen bir iktidara
"ben bu işte yokum, vebal altına girmiyorum" demektir ve
alternatifler üretmektir, çözümler üretmektir. Bu manada, parti değiştirmeyi
veya partilerden istifa etmeyi "rozetleri satmak" şeklinde
anlayışları, bu Meclisin kürsüsünden de kınamak istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti
varken, diğerleri geçersiz!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
"Anamuhalefetle birlikte yürütür" deseydik, daha iyi olurdu!..
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına Sayın Fatsa
söz istemişlerdir.
Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, siyasî partilere
hazineden yapılan yardımın yeniden düzenlenmesiyle alakalı bir kanun teklifini
görüşüyoruz. Özellikle, bu Siyasî Partiler Kanununun içerisine bu geçici
maddenin nasıl girdiğini, hangi gerekçelerle girdiğini, burada konuşan
arkadaşlarımız ifade ettiler, ben bunun teferruatına girmek istemiyorum; artık,
hem Genel Kuruldaki arkadaşlarımız hem de kamuoyu, bu konuyu, hangi gerekçeyle
bu geçici 16 ncı maddenin ilave edildiğini, enine boyuna, herkes biliyor.
Tabiî, burada siyaset yapıyoruz, yasa
yapıyoruz. Her yapılan şeyin, her görüşülen şeyin lehinde konuşanlar olduğu
gibi, aleyhinde de konuşanlar olabilir. Yani, bir kesim arkadaşlarımız buna
evet, bir kesim arkadaşlarımız da hayır diyebilir. Evet diyenlerin de, hayır
diyenlerin de kendi içerisinde tutarlı olması lazım. Yani, burada, Meclisin
kürsüsüne çıkıp, böyle, tribünlere konuşmakla bu iş olmaz.
Bu yasa, kanun teklifi, bir sene önce
Türkiye Büyük Millet Meclisine, muhalefet partisine mensup milletvekili
arkadaşımız tarafından verilmiş, 8 Haziran 2004 tarihinde de Mecliste
görüşülmüş ve Meclisin iktidar ve muhalefet partilerinin ortak kararıyla kabul
edilmiş. Şimdi, buna muhalefet eden arkadaşlarımızın da, bu kararın, ortak
alınan kararın altında imzası var, oyu var. Arkadaşlarımın önce bu oylarına
sahip çıkması gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, siyasette
tutarlılık diye bir şey varsa, yani, arkadaşlarımız öncelikle bunun Genel Kurulda
kabulü noktasında vermiş oldukları karara saygı göstermeleri, o kararın arkasında durmaları gerek.
İtirazları haklıdır, değildir; kendilerine
göre haklı gerekçeleri olabilir; ancak, bu maddenin uygulanmasından dolayı
yaşanan başka sıkıntılar da var.
Hatırlayacaksınız; 21 inci Dönemde, yine,
üç arkadaşımız bir araya gelerek bir siyasî parti kurdu. O dönemde bu Mecliste
olan arkadaşlarımız veya konuya duyarlı olan arkadaşlarımız bunu bilir. hazine
yardımına müracaat etti. Denildi ki: "Siz, partinizin yeteri kadar
örgütlenmesi olmadığı için bu yardımı alamazsınız." Bu arkadaşlarımız,
gittiler, bir başka siyasî partiye iltihak ettiler ve netice itibariyle, bu
yardımı aldılar. Şimdi, ne o arkadaşlarımız var ne de o siyasî parti var.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu arkadaşlarımızın talebi, bir hakkı iki sefer
kullanmak anlayışıdır, iradesidir. Bakın, bütün siyasî partiler, eğer, Siyasi
Partiler Kanununda, Anayasada, hazine yardımı alma kriterlerini yakalamışsa,
bize diyorlar ki "efendim, siz işte şu kadar trilyon hazine yardımı
alıyorsunuz." Bunu neye göre alıyoruz veya muhalefet partisi veya bu
hazine yardımını alan, Mecliste olmayan, Meclis dışı muhalefet partileri de, en
son genel seçimde almış oldukları oy oranlarına göredir. Düşünün ki...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Yüzde
34'ü...
EYÜP FATSA (Devamla)- Arkadaşlar,
lütfen... Lütfen... Ben, arkadaşlarımı tenkit etmek için söylemiyorum; yani,
olaya karşı çıkmak veya olayı savunmak gibi... Bir gerçeği ifade etmek için
söylüyorum.
Şimdi, bu yardımı talep eden arkadaşların,
daha önce seçilmiş oldukları partiler, zaten, onlar adına bu yardımı alıyor.
Bu, bir hakkı iki sefer istemektir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Siz de aldınız
AK Partiyi kurarken.
EYÜP FATSA (Devamla)- Haa, müsaade
edin, onu da açıklayayım, müsaade edin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Fazilet
Partisi aldı, sen de aldın.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Süleyman
Sarıbaş, müsaade et, onu da açıklayayım.
Yani, demokratik ölçü, hakkaniyet...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - 24 Ağustosta
almadın mı sen AK Partiyi kurarken o parayı?!
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin...
Müsaade edin...
Demokratik ölçü, hakkaniyet, şu bu, hak
olmayan bir şeyi iki sefer talep etmekle mi ortaya çıkacaktır?! Yani, bu,
doğrusunu istersen, doğru, geçerli bir savunma argümanı değil; çünkü, bu
arkadaşlarımızın seçilmiş oldukları siyasî partiler zaten bu haktan
faydalanıyor; bunu alıyor bunlar adına. Bunlar, hak etmedikleri bir şeyi ikinci
sefer istiyorlar.
"Efendim, ittifaklar oluştu, kirli
ittifaklar oluştu, Mecliste diktatorya kuruluyor" gibi şeyler, doğrusunu
isterseniz, bu Meclisin mehabetiyle mütenasip ifadeler değildir.
Düşüncelerimizi ifade ederiz, burada çıkarız, en açık bir şekilde, en net bir
şekilde ifade ederiz; ama, bu Meclisi zan altında bırakabilecek, bu Meclisin
mehabetiyle örtüşmeyecek ifadelerde bulunmak, hiçbir milletvekilinin hakkı da
değildir, yetkisi de değildir.
Değerli arkadaşlar, deniliyor ki bize
"efendim, siz bundan faydalandınız." Evet, biz bundan faydalandık;
ama, sizin faydalanmak istediğiniz gerekçe ile bizim faydalandığımız gerekçeler
aynı şeyler değil. Ben, geçen dönem bu Parlamentodaydım, benimle beraber bu
Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım var. Biz, bir siyasî partiden seçildik
geldik. Biz, bir parti değiştirmedik, milletin bize vermiş olduğu oya
saygısızlık etmedik, onu yok saymadık...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İhanet
etmedik!
EYÜP FATSA (Devamla) - Yani, ben, onu
söylemek istemiyorum; bu, bir üslup meselesidir.
Bizim Partimiz Anayasa Mahkemesi
tarafından kapatıldı. Biz, 110 milletvekili bağımsız kaldık; yani, bu Meclisin
çatısı altında 110 tane bağımsız milletvekili. Önümüze iki tane alternatif
çıktı. Arkadaşlarımız bu iki alternatiften birini hür iradeleriyle tercih
ettiler. Biz de, o gün, daha kurulmadan... Değerli arkadaşlar, bakın, siz,
seçime girmiş, milletten yetki alamamış bir siyasî partinin kavgasını
veriyorsunuz burada. Biz, daha kurulmadan, bakın, daha kurulmadan -seçime
girmemiş, teşkilatlarını oluşturmamış- ama, muhtemel kurulacak ve Türkiye'deki
kamuoyu araştırmalarında en az yüzde 25 halk desteği olan bir partiydik. Biz
hayalî bir parti değildik ki!.. Hayalî bir parti değildik ki!.. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Lütfen, sap ile samanı birbirine karıştırmayalım. Aynı
şeyler değil bunlar, aynı şeyler değil...
Şimdi, sonuç itibariyle, bu talebi...Yani,
ben konuşmak istemiyordum; ama, arkadaşlarımızın, Grubumuzu, Partimizi
gerçekten hak etmediği bir şekilde ithamları üzerine söz aldım ve sizlerle
beraber paylaşmak istedim, kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum; arkadaşlarımızın
talebi aynen şudur; Anadolu'daki meşhur sözle ifade etmek istiyorum, bütün
Anadolu'da bu konuşulur, denilir ki: "Bizim sofradan yemlenip, başkasının
folluğuna yumurta yapmayın." (AK Parti sıralarından alkışlar) Arkadaşlar,
bu talep budur; bu sofradan yemleneceksin, gideceksin, başkasının folluğuna
yumurta yapacaksın!.. Milletin vermediği bir hakkı, hukukun vermediği bir
hakkı, kimsenin kullanma hakkı da, yetkisi de, iradesi de yoktur.
Ben bu düşüncelerimi sizlerle beraber
paylaşmak istedim; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fatsa.
Şahsı adına söz isteği var.
Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri
Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Lütfen, sürenizi iyi kullanın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 3 üncü maddesi üzerinde,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere,
Anayasanın 68 inci maddesinde, siyasî partilere devletin yeterli düzeyde ve
hakça yardım yapacağı, bu yardımın şekil ve esaslarının kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. Bu anayasal düzenleme, emir gereği, 2820 sayılı Siyasî Partiler
Yasasıyla yardımın şekli düzenlenmiştir.
Yürürlükteki düzenlemeye göre, hazine
yardımından yararlanmanın usulleri şöyledir: Milletvekili genel seçimlerine
iştirak eden ve yüzde 10'luk genel oy barajını aşan siyasî partiler, yine,
geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasî partiler, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 10 veya daha fazla milletvekili bulunup da devlet yardımından
yararlanamayan ve genel seçimlere iştirak edecek şekilde teşkilatlanmasını
tamamlayan siyasî partiler ve yine, teşkilatlanmasını tamamlayıp da devlet
yardımından yararlanmayan 3 veya daha fazla milletvekiline sahip partiler,
hazine yardımından yararlanıyorlar.
1983 tarihli Siyasî Partiler Yasasının
1984 yılında yapılan ek düzenlemesine göre, başlangıçta, yalnızca, milletvekili
genel seçimlerine katılan ve yüzde 10'luk genel barajı aşan siyasî partiler
hazine yardımından yararlanıyorlarken, değişik tarihlerde dört kez değişiklik
yapılmış ve siyasî partiler lehine bu kapsam genişletilmiştir.
Gerçekten, 1987 yılında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilere; 1988 yılında, geçerli oyların
toplamının yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasî partilere; 1990 yılında, o
tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 veya daha fazla milletvekili olan
siyasî partilere bir kez olmak üzere; 1992 yılında, bu, kaldırılmak istenen
geçici 16 ncı madde yeniden değiştirilmiş, bu düzenlemeye göre de, 10 veya daha
fazla milletvekili olup da devletten hazine yardımı alamayan ve genel seçimlere
katılacak şekilde teşkilatlanmasını tamamlayan siyasî partilere ve yine, aynı
durumda olan ve 3 milletvekili olan siyasî partilere, hazineden yardım alma
hakkı tanınmıştır.
Görüştüğümüz kanun teklifinin
yasalaşmasıyla, genel seçimlerde yalnızca yüzde 10 barajını aşan siyasî
partiler ile Parlamentoya giremeseler bile, geçerli oy toplamının yüzde
7'sinden fazlasını alan siyasî partiler, hazine yardımından
yararlanabileceklerdir.
Mevcut düzenleme, hakça bir düzenleme
değildir. Gerçekten, oylara göre belirlenmesi gereken hazine yardımları,
seçimlerden sonra Parlamento içinde oluşabilecek oluşumlarla belirsizliğe
itilmektedir.
Yine, haksız bir düzenlemedir; çünkü,
yüzde 7'ye yakın bir oy aldığı halde hazine yardımından yararlanamayan bir
siyasî parti, yüzde 1 oy almasına rağmen, 3 milletvekili transfer eden bir
siyasî partiye göre çok mağdur olmakta; 3 milletvekili transferiyle, yüzde 1 oy
dahi alamayan siyasî partilerin hazineden yararlanmaları gibi garip bir durum
olmaktadır.
Bu düzenleme, kanaatimce, hazine
yardımından yararlanabilecek partilere katılan milletvekillerini zan altında kalmaktan
kurtaracak bir düzenleme olacaktır. Gerçekten, bu düzenlemeyle, siyaset kurumu
ve siyasetçi zan altında kalmaktan kurtulacaktır.
Mevcut düzenleme, siyasetin halkın iradesi
dışında şekillenmesine prim verir durumdadır; bu anlama gelmektedir. Gerçekten,
bu şekildeki oluşumlar, halkın seçimlere katılım arzusunu dahi kırmaktadır,
halk arasında milletvekili onurunu zedeleyecek sonuçlar doğurmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
son genel seçimlerde Parlamentoya 2 parti girmiştir. Yine, siyasî
partilerimizden, yüzde 7 oy oranını aşan 3 siyasî partimiz başlangıçta dışarıda
kalmıştır. 2005 yılı için seçimlerde yüzde 7 barajını aşan en küçük partinin
hazineden aldığı yardım miktarı 6 trilyon 717 milyar liradır. 2 siyasal
partiyle başlayan Parlamentomuzda, milletvekillerinden 30'u partisinden istifa
etmiş, 32'si değişik partilere katılmış ve Parlamentoda milletvekiliyle temsil
edilen siyasal parti sayısı 6'ya yükselmiştir.
Mevcut düzenlemenin devamı halinde, hazine
yardımı alamayan partiler, 10 ya da daha fazla milletvekiline sahip olmaları
durumunda, 7 trilyon lira civarında bir para alacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - 3 veya
daha fazla milletvekiline sahip olan partiler de, bunun dörtte 1'i oranında,
yani, 1 trilyon 700 milyar lira civarında bir para alabileceklerdir.
Bu durum, belki, milletvekillerinin
takdiri olarak düşünülebilir; ama, genel seçim sonuçlarına göre hak edilmeyen
böyle bir paranın parlamentoiçi oluşumlarla başkalarına kullandırılması, kamu
vicdanında büyük yara açmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesinde, biraz önce konuşan arkadaşlarımızın da
değindikleri gibi, hukukî gerekçelerden çok, siyasal gerekçeler önplana
çıkmıştır. Gerçekten, Anayasamızda, siyasal partilere yapılacak yardımın ne
şekilde yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmemiş, bu konuda kanunî düzenleme
yapılacağına işaret edilmiştir.
Başlangıçta bütün siyasal partilere mi
yoksa belirli koşullarda, belirli nitelikteki siyasal partilere mi yardım
yapılacağı hususunda uzun tartışmalar olmuş ve nihayetinde Parlamentomuz,
başlangıçta -demin de söylediğim gibi- yalnızca genel seçimlerdeki oy oranına
göre hazine yardımının yapılması noktasında irade beyan ederken, sonraki
tarihlerde münferit bazı partilerin hazine yardımından yararlandırılması için
bu şekilde düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler münferit ve özel bazı
partiler içindir. Bu nedenle, hukukî olmaktan uzaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, yapılması
düşünülen bu düzenlemenin, Anayasanın 2, 5 ve 68 inci maddelerine aykırı
olacağı şeklindeki görüşüne şahsen katılmıyorum. Temiz siyaset adına, bu
düzenlemenin gerçekleştirilmesi, gerçekten çok hayırlı bir hizmet olacaktır.
Ben, bu yasanın tüm milletimize ve siyasal
partilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Şahsı adına, ikinci söz isteği, Antalya
Milletvekili Sayın Osman Özcan'a ait.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, bir arkadaşımız
"liderinin kölesi" şeklinde bir cümle kullandı. Ben, siyasî ahlakım,
terbiyem gereği, liderime, kuruluşlarıma saygı gösteririm; bu bir. Herkesin de
göstermesini isterim. Ben birinin kölesiyim; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin
kölesiyim, bunu açıkça ifade ediyorum.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Milletin kölesi ol.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -Şimdi,
arkadaşlarımız ikibuçuk sene, hatta yirmiyedi ay AKP sıralarında oturacak,
Cumhurbaşkanlığından gelen vetolara ters oy verecek, istifa edince de,
Cumhuriyet Halk Partisine "niçin bu vetoya karşı çıkıyorsunuz" diye
nasihatte bulunacak. Önce, kendisini, biraz bunu düşünmeye davet ediyorum,
düşünmesi lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, halkımız "benim
memurum işini bilir" zihniyetini çok iyi bilmektedir. "Anayasayı bir
sefer delmekle bir şey olmaz" diyenlerin felsefesini çok iyi tanımaktadır.
Kır şişeyi dön köşeyi günlerini çok gördük. İş bil, iş bitir, köşeyi dön; ama,
nasıl dönersen dön; istersen hazineyi soy, istersen bankaları soy, istersen
otoyollardan bir şeyler çarp!.. O dönemler bitti; yani, papatya dönemi bitti.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, sosyaldemokrat
bir partiyi müteahhitler partisi haline getirenleri çok iyi biliyoruz. Kendi
hırsı adına bölücülük yapmaktan çekinmeyenleri de çok iyi biliyor bu halk. Onun
için, hiç gelişigüzel konuşmaya gerek yok.
Bakınız, oylamada bile bulunmadan hepsi çekti
gitti. Biraz sonra yeni kanunlar gelecek; yenilenebilir enerji, buna benzer
kanunlar. Görecek miyiz bir tanesini burada bunların?! Ben her vakit söylüyorum
-kendi partim olsun, kim olursa olsun- Mecliste yasama hakkına saygı göstermek
zorundayız, Meclise devam etmek zorundayız. Bu çok önemli bir konudur. Artık
bunun cemi de yok cimi de yok. Bu haksız madde bir an önce kaldırılmalı, bu
ayıplı madde milletin gönlünden çıkmalı diyorum.
Bu kanunun hepimize, ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi genelini
oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek
isteyen milletvekillerimiz var.
Lehte söz isteyen Denizli Milletvekili
Mehmet Salih Erdoğan ve aleyhte söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hasan
Aydın.
Birinci söz talebi, Denizli Milletvekili
Sayın Salih Erdoğan'a ait.
Buyurun Sayın Erdoğan.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî partilere yardım yapılmasını düzenleyen
yasayla alakalı olarak oyumun rengini lehte belirtmek üzere söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasa üzerinde lehte aleyhte görüşmeler
yapıldı, değerli hatipler görüşlerini ifade ettiler. Ben, tekrardan kaçınmak
için birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir kere, bu yasayı
çıkarmakla demokrasimizi falan katletmiyoruz; bu tip bir ifade çok yanlıştır ve
bu yasanın çıkarılmasıyla ilgili utanç ittifakları da kurulmuş değildir. Bu,
Yüce Meclise, son derece yakışık almayan, hakaret içeren bir ifadedir.
Milletimiz, seçimlerde tercihini gayet iyi
kullanmaktadır. Yüzde 10 baraj olduğu sürece ve tercih sistemi bulunmadığı
sürece, siyasî partilere yardım konusunun, mutlaka, oy esasına göre
düzenlenmesinde zaruret vardır. Nitekim, 1984 yılında Siyasî Partiler Yasasıyla
getirilen düzenlemenin ek 1 inci maddesiyle bu belirlenmiştir; yani, ek 1 inci
maddede, siyasî partilere yapılacak olan yardımın, siyasî partilerin almış
oldukları geçerli oy sayısı oranında bölüştürüleceği ifade edilmiştir ve bu oy
bölüştürme esası da, tercihli oy sistemi bulunmadığı için ve ayrıca, baraj
sistemi bulunduğu için, barajı aşan partilerle alakalı olarak düzenlenmiştir.
1990 yılında getirilen ve bugün, ortadan
kaldırılmasını bu teklifle düzenlediğimiz geçici 16 ncı madde, 1990 yılında
getirilmiş bir hükümdür. Yani, Siyasî Partiler Yasasının ek 1 inci maddesine
aykırı olarak getirilen bir düzenlemedir ve bu maddenin gerek kendi
içerisindeki çelişkiler, gerek ek 1 inci maddeyle ilgili çelişkileri ortadadır.
Biraz önce değişik hatipler ifade ettiler; yüzde 6,9 oy alan bir siyasî
partimiz, hazine yardımından yararlanmamaktadır. Oysa, bu partimiz, şayet,
baraj olmamış olsaydı, 37 milletvekili çıkarma imkânına sahip olacaktı. Yüzde
0,5 (binde 5) oy alan bir partiye, eğer, sonradan 3 milletvekili iltihak ederse,
bu parti, hazine yardımından yararlanacaktır. Bir kere yüzde 7'ye yakın oy alan
bir parti, hazine yardımından yararlanmazken, yüzde 0,5 oy alan bir partinin,
sonradan 3 milletvekili transfer oldu diye hazine yardımından yararlanmasının
bir mantığını, bir hakkaniyete uygun tarafını görmek mümkün değildir. Kaldı ki,
seçimlere katılmamış veya sonradan kurulmuş bir siyasî partiye 10 kişi iltihak
ederse, hazine yardımından yararlanacak; ama, 3 ile 9 arasında bu partiye bir
iltihak söz konusu olursa, hazineden alacağı yardım dörtte 1 nispetinde olacak.
9 kişi iltihak etmiş, dörtte 1 yardım alacak. Bu da kendi içerisinde bir
çelişkiyi ifade ediyor.
Kaldı ki, Grup Başkanvekilimiz ifade
ettiler; hazine yardımı siyasî partilere yapılıyor; yani, milletvekillerinin
şahsına yapılan bir yardım değil. Bir partiden diğer bir partiye iltihak eden,
giden, ayrılan bir milletvekilinin, partisinden istifa etmesi özgür iradesine
bağlı bir hak olabilir; ama, o milletvekilinin şahsına bağlı bir hazine yardımı
veyahut da partisinden istifa etmekle yeni partisine transfer ettirdiği bir oy
filan söz konusu değil veyahut da oy götürdüğünü farz etsek bile, bu oyun
miktarı belli değil, sayısı belli değil. Dolayısıyla, bu yönüyle dahi
düşündüğümüz zaman, bu düzenlemenin yerinde bir düzenleme olduğunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, tamamlayın
efendim.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - ... ifade
etmemiz mümkündür. Dolayısıyla, Anayasaya uygun olmayan, kendi içinde çelişki
taşıyan geçici 16 ncı maddeyi kaldırmakla, Anayasaya uygun bir düzenleme yapmış
oluyoruz.
Ben, oyumun rengini lehte olarak ifade
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından akışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan
Aydın, buyurun.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; önce bir üzüntümü ifade edeyim: Burada oturan her
milletvekili ortalama 80 000 seçmeni temsil etmektedir. Eğer bir milletvekili
arkadaşımız, kalkıp burada "üç beş
milletvekili", "milletvekili transferleri",
"milletvekilinin yardımdan ötürü hortumlamaları" sözcüğünü kullanıyor
ise, bunu doğru bulmuyorum, bunu yanlış buluyorum, Meclisin saygınlığına gölge
düşürdüğü kanaatindeyim. Ben, bu düşünceye teessüf etmeyi bir görev biliyorum.
Böyle milletvekilleri varsa, şanssız bir biçimde kazaen buraya gelmişlerse,
onlara da teessüf ediyorum; ama, daha da önemlisi, böyleleri varsa, onları
milletvekili yapanlara da iki kere teessüf ediyorum. Öncelikle bunu düzelteyim.
Değerli arkadaşlarım, işin tekniği
konuşuluyor, işin biçimi konuşuluyor. Ben, partisini bırakmış bir milletvekili
değilim; Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim. Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilisiniz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grup yönetiminin düşüncelerinin
tersine hangi nedenle söz söylüyorsunuz derseniz, Cumhuriyet Halk Partisinin
programında, yani, ben, parti programına bağlı... Cumhuriyet Halk Partisinin
programı, partilerin programları, genel başkanlarını, milletvekillerini tümden
bağlarlar. Örgütlü toplumu ve çokpartili çoğulcu demokratik sistemi savunan
CHP'nin, yaşamın her alanında siyasallaşmasını; siyasetin, toplumun katmanları
arasında yaygınlaşmasını, siyasî partilerin ülkenin her yöresinde etkinlik
kazanmasını öngörür. Cumhuriyet Halk Partisi, 1982 Anayasasının, siyasal
partilerin yapılanma, örgütlenme ve çalışma koşullarının getirdiği çoğulcu
demokrasinin doğal gelişimini engelleyen tüm katmanların kaldırılmasını
amaçlar. Bunun için konuşuyorum.
Değerli arkadaşlarım "2 kere aldın, 1
kere aldın, 3 kere aldın, 3 milletvekili gitti, 4 milletvekili gitti..."
Kötü örnek emsal değildir; kötü milletvekili de iyi milletvekilinin emsali
değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu zaman bir tüzük yapmıştı ve ben
okumuştum; çok güzel bir tüzüktü, demokratik bir tüzüktü. Zaten hep böyledir;
liderler, güç oluşturmak istedikleri zamanlar toplumun müthiş cazibe merkezi
olacak tüzükleri, programları oluştururlar; işleri bittikten sonra, sayısını
bilmiyorum, bazı arkadaşlar "5 kere" diyor, bazıları "10
kere" diyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin tüzüğü değiştirildi. Şimdi, bu
tüzük buradayken, buraya gelmiş olan milletvekili, o tüzüğü beğendiği için
burada olan milletvekili, o tüzük şu ya da bu şekilde değiştirildiği zaman
"hayır, ben bu yolda değilim" dediğinde ne hakla küçümseyebiliriz!
Bu, bütün siyasal partiler için böyle.
Şimdi, 1 kere aldınız, 2 kere aldınız.
Sayın Fatsa, bakınız, siz 2 kere aldınız. Partiniz kapanmadan önce 1 kere
aldınız, partiniz kapatıldıktan sonra 1 kere daha aldınız.
"Efendim, milletvekili gidiyor;
peşinde oy götürüyor mu götürmüyor mu?" Milletvekili giderken peşinde oy
götürüp götürmediğini bilmiyorum; ama, milletvekili kaldığı yerde, seçimlerde
almış olduğu oyu tutup tutmadığını kimse bilmiyor. Böyle olsaydı bütün siyasal
partiler her zaman Parlamentoda olacaklardı.
Şimdi, burada işin esası tehlikeli. Bir
kere, Anayasanın temel hükümlerine kökten aykırı. Arkadaşım, kalktı, burada
Anayasa maddelerini okuyor; ama, Anayasanın 68 inci maddesinde "siyasî
partilere, devlet, yeterince, adil ve düzenli..." tam okuyamıyorum
"...yardım yapar" kısmını atlıyor.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hakça...
HASAN AYDIN (Devamla) - Hakça!..
3 milletvekili gidecekmiş, yardım
alacakmış; koşulları belli. Bu yasayı -aslında, eskiden yokmuş, nedenlerini
bildiğimiz nedenle ortaya konulmuş- çıkarmak kutsalmış vesaire... Arkadaşlar,
deveye sormuşlar: "Neren eğri?" "Nerem doğru ki" demiş. Bu
Siyasî Partiler Yasasının tamamı eğri zaten. Eğer bu konuda samimiysek, eğer bu
konuda içtenlikliysek, bir maddeyi cımbızla çeker gibi, topluma mesaj vermenin
ötesinde, Türkiye'nin geleceğini inşa eden bir görev yapmakla karşı karşıya
olduğumuzun sorumluluğunun bilincinde olalım.
Milletvekili arkadaşlarımız ne zaman
geldi? Eğri oturup doğru konuşalım. Ne zaman iki parti bu konuda çok rahat bir
mutabakat kurdu? Niye, iki sene önce gelmiş, bir sene önce görüşülmüş gelmedi
de, son üç ay içerisinde, Anamuhalefet Partisi ve İktidar Partisi, istifalar
gibi bir meseleyle gündeme geldi; bir siyasal oluşumun önünü kesmek için,
Siyasî Partiler Yasasını düzeltmek için değil, siyasette adaleti, hukuku,
eşitliği oturtmak için değil; bir endişeydi, günübirlik bir endişeydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.
HASAN AYDIN (Devamla) - Günübirlik bir
endişeyle ve bence de çok doğru olmayan ve bence de, hem İktidar Partisini hem
de muhalefet partisini korumaktan aciz bir tarzla, gönlünüz birlikte değilse,
içtenlikli değilseniz, bu konuda inancınız tam değilse, yasayla, hukukla,
idamla, sehpayla insanların beyinlerinin içini değiştiremezsiniz. Ön keserek,
barikat kurarak, toplumda ortaya çıkabilecek gelişmeleri engelleyemezsiniz ve
zaten böyle olduğu içindir ki, demokrasi, her türlü hilenin, her türlü
endişenin ötesinde, çağdaş dünyanın bir numaralı, tek, tartışmasız sorunu
olmuş. Çoğunluk büyüklüğünü şu şekilde ispat edebilir: Eğer, Parlamentoda büyük
bir partiysek, bizim büyüklüğümüzün ölçüsü, en küçüğe en fazla sahip çıkma erdemini
yaşayarak ortaya çıkabiliriz. Geçen dönemdeki olan partiler Parlamentoda yok;
bu dönemdeki olan partiler Parlamentodayız. Peki, kim nasıl garanti edebilir
ki, günün birinde, bu Parlamentodan tekrar buraya geldiği zaman, bunun gibi bir
yasa çıktığında, ya, ben bu yasanın lehinde konuşmuştum; fakat, şimdi,
aleyhinde konuşmak zorundayım... Erdem, öngörü, uzakgörü, iki yıl sonrasını, üç
yıl sonrasını, beş yıl sonrasını hesaba katarak ortaya çıkabilecek bir duruş
biçimidir. Yanlıştır ve burada, çok rahatlıkla şunu söyleyeyim: Küçük parti,
yani, yüzde 10'un üzerinde olmayan partilere söyleyeyim; bu yasa döner. Bu
yasanın Anayasada yasalaşması ihtimali yoktur. Bu yasa adalete, bu yasa hukuka,
bu yasa Siyasî Partiler Yasasına, tepeden tırnağa, hakkaniyete, adalete ters;
bir endişeyle, bir panikle, bir gereksizlikle gündeme getirilmiştir.
Bu yasa, zaten, nasıl olsa çıkacak; ama,
ben, açıkçası şunu ifade etmek için çıktım: Milletvekilleri, bazen, o günkü
rüzgârın etkisiyle değil de, bazen, bağlı oldukları bu değerlerle de ortaya
çıkabilirler, korkusuzca fikirlerini söyleyebilirler ve tarihe iyi-kötü,
küçük-büyük, virgül ya da noktalı virgül bir not düşebilirler kanaatiyle
konuştum.
Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum
arkadaşlar. (SHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, müzakereler
tamamlanmıştır.
Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olmasını diliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dişişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/842) (S. Sayısı: 796) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.
Komisyon raporu 796 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteği?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE FAS KRALLIĞI ARASINDA GELİR
ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA
ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 7 Nisan 2004 tarihinde Ankara'da
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,Türkiye Cumhuriyeti
ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 223
Kabul : 219
Ret : 2
Çekimser : 2 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/972) (S. Sayısı: 854) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 854 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteği yoktur.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE LÜBNAN CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR
ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA
ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 12 Mayıs 2004 tarihinde
Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 249
Kabul : 249 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile
Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S.
Sayısı: 877) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 877 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 877
sıra sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken, hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, TÜBİTAK, aslında çok
önemli kuruluşlarımızdan bir tanesi ve kuruluş tarihi de 1963. 1961
Anayasasının getirmiş olduğu özgürlükçü, demokratik ortamda, Türkiye'nin
bilimsel ve teknik araştırmalarını rahatlıkla yapabilmesi için, bağımsız,
özgür, bilimsel özerkliği olan bir kurum olarak kurulmuştur; ancak, AKP
iktidara geldiğinden beri, çok enteresandır, nerede, böyle kökleşmiş,
gerçekten, ülkemiz için iyi bir kurum varsa, hemen ona el atmaktadır. Bunlardan
bir tanesi de -son örneği- TÜBİTAK'tır. Yürürlükteki yasaya göre yeniden
seçildiği halde, atamaları Başbakan tarafından bloke edilen Başkan ve Bilim
Kurulu, yargı organları tarafından yeniden görevlerinin başına getirilmiştir;
ama, nedense, bu uygulama yapılmamıştır arkadaşlar.
Gördüğüm kadarıyla, AKP İktidarı bunu
uygulamakta kararlıdır; çünkü, her şeyde başkanvekiliyle yürütmeye kararlı
olduğu için, bu kurum da, arkadaşlar, halen bir başkanvekiliyle
yürütülmektedir; ama, enteresandır, bastırılıp, ellerinize dağıtılmış olan
komisyon raporunda, dikkatle bakacak olursanız, öylesine, çalakalem
hazırlandığı için arkadaşlar "TÜBİTAK Başkanı da bulundu" diye yazmaktadır.
Şöyle bir dikkatle bakarsanız, sekizinci sayfada "toplantıya, Başbakan
Yardımcısı Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve TÜBİTAK Başkanı
katılmışlardır" denilmektedir. Bu da, hiçbir hazırlık olmadan, çalakalem,
günübirlik bir şeyle gelindiğini göstermektedir.
Bu tasarı komisyona geldiğinde, bütün
bunları söyledik arkadaşlar. Gerçi, arkadaşlarımın çoğu dinlemiyor; ama, yine,
ben, zabıtlara geçmesi için söylüyorum. Bilim Kurulunun kaç kişiden oluşacağı,
şu, elinizdeki raporda yazılı değildi arkadaşlar ve komisyonda dedik ki,
arkadaşlar, lütfen şunu düzeltin; şu Bilim Kurulu kaç kişiden oluşacaktır diye
bir bakın. Komisyonda daha sonra, Bilim Kurulunun 14 kişiden oluşacağı eklendi
ve bu da bir eklentidir.
Yine, komisyona gelen rapor, son derece
bozuk bir Türkçeyle yazılmıştı. Her tarafı böyle dökülen bir rapordu. Bunları
da söyledik; arkadaşlar şunu doğru dürüst yazalım; gelin, bunu bir altkomisyona
indirelim, altkomisyonda daha düzgün bir rapor haline getirelim ve teklif Genel
Kurula böyle gelsin dedik; ama dinletemedik ve topluca, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, komisyondan ayrıldık.
Bu teklifi şöyle bir dikkatle inceleyecek
olursanız arkadaşlar, hemen hemen bütün yetkiler Başbakana verilmektedir. 15
kişilik üyenin 7'sini Başbakan seçmektedir. Siyasî erkin eline bu kadar gücü
verecek olursanız bu işin bilimsel bağımsızlığı, bilimsel özerkliği, bilimsel
özgürlüğü olmaz. Üstelik, üzülerek söylüyorum, bunu yapmak için siyasî iktidar
elinden gelen her şeyi de yapmıştır. Örneğin, 9 Ekim 2003 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisine TÜBİTAK Kanununda değişiklik yapılması hakkında bir
maddelik bir tasarı göndermiştir, tek bir maddelik ve bu maddede Başkan ve
Bilim Kurulunun bir defaya mahsus olmak üzere Başbakan tarafından atanması
istenilmektedir arkadaşlar. Anayasaya aykırılığı çok açık olan bu tasarı
Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetiyle karşılaşmış, elden gelen her türlü yol
gösterilmiştir iktidara karşı; ama, dinletilememiştir. Ardından,
Cumhurbaşkanına gittiği zaman, tasarı Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmiş,
bir defa daha görüşülmek üzere Meclis Genel Kuruluna gelmiştir. Yine, o zaman
da, dediğim gibi, yangından mal kaçırır gibi, 21 Kasımda Cumhurbaşkanının geri
çevirdiği kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2 Aralık 2003 tarihinde Genel
Kurula indirilmiş ve palas pandıras buradan geçirilerek yine Cumhurbaşkanına
gönderilmiştir. Yeni gelişmeler üzerine, arkadaşlar, 19 yöneticiden bazıları
istifa etmişlerdir. Ocak 2004’ten itibaren istifalar devam etmektedir ve
üzülerek söyleyeyim, böylesine köklü, böylesine ülkemiz için gerekli olan bir
kurumda deprem yaşanmaktadır ve bu depremin nedeni de yine AKP İktidarıdır
arkadaşlar.
En son ayrılanlar; 2005 Ocak ve Şubat
aylarında, Prof. İsmail Hakkı Duru, Feza Gürsoy Enstitüsü Müdürlüğünden; Doç.
Dr. Tuğrul Yılmaz, ULAKBİM Müdürlüğünden ayrılmışlardır ve böylece, dediğim
gibi, AKP İktidarı, hani, yavaş yavaş bunları nasıl elden çıkarırız, biz kendi
adamlarımızı nasıl buralara getiririz diye elden geldiğince gayret sarf
etmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanının çok güzel bir
sözü var arkadaşlar; "Türkiye Cumhuriyetinin temel değerleriyle
oynamayın" diyor. Bakın, bunu bir daha söyleyeyim arkadaşlar: Türkiye
Cumhuriyetinin temel değerleriyle oynamayın; çünkü, bunlar, size de, bize de
lazım olacaktır. Siz, zannediyorsunuz ki, biz, burada... Bu iktidar bize baki.
Hiç zannetmeyin; sizin deyiminizle, iktidar fanidir ve elinizden er veya geç
çıkacaktır. İşte, o zaman, benim burada söylediklerimi... Belki, içinizden
birileri buraya çıkacak, bunları yanlış yapıyorsunuz diyecektir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Daha önce
diyorlardı zaten Hocam...
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ama, o zaman da, siz, o iktidara laf
anlatamayacaksınız; çünkü, siz, bunu, Türkiye'de alışkanlık haline getirdiniz.
Parlamentoda dediğim dedik yapmayı alışkanlık haline getirdiniz. Yanlış yolda
olduğunuzu defalardır söylüyoruz; burada da yanlış yoldasınız.
Değerli arkadaşlarım, işin aslı, esası
para; malî porte falan değil. Ben, halkımın anlayacağı şekilde söylüyorum; işin
can alıcı noktası paradır. Şu anda TÜBİTAK'ın elinde bulunan para 530 trilyon
liradır arkadaşlar ve bu 530 trilyon lira araştırma yapanlara dağıtılacaktır.
Sizin istediğiniz şudur: Bu paradan bizim yandaşlarımıza nasıl bir pay
koparabiliriz.
Arkadaşlar, arka bahçeyi kazdığınızda her
zaman su çıkmaz, bazen de kanalizasyonla karşılaşırsınız. Bu sözlerime dikkat
edin. Her zaman sizin dediğiniz kişiler çıkmayacaktır karşınıza. Acaba, bu 530
trilyonu biz yandaşlarımıza nasıl dağıtırız diye düşünüyorsanız, yanlış
yapıyorsunuz.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Ne alakası var?!
Vehimler üzerinde niye konuşuyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bakın, bunu
defalardır söylüyorum, laf atılmasından rahatsız olmam; ama, yüreği olan buraya
çıkar, şu mikrofonun karşısına geçer, konuşur. Onun için, böyle, oradan buradan
laf atmalar beni rahatsız etmez.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir tek sizde
yürek var demek ki!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Evet; varsa
sizde yürek, çıkarsınız buraya! İşte kürsü burada!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizde yok cesaret!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dediğim gibi, dağıtılacak
olan para 530 trilyondur. Bundan biz ne koparabiliriz kavgasıdır bu kavga. Onu
söyleyeyim. AKP'nin, yoksa, TÜBİTAK'ı şöyle yapalım, TÜBİTAK daha özgür olsun,
TÜBİTAK daha bağımsız olsun, falan değildir. Amaç, bu paradır. On yıl sonra bu
paranın ne olacağını da söyleyeyim. On yıl sonra bu para 3 milyar euro
olacaktır arkadaşlar. Tekrar söyleyeyim: 3 milyar euro olacaktır. İşte, bu
teklifi getiren arkadaşlar, bunu düşünmüşlerdir. On yıl sonra bu 3 milyar,
hatta 4 milyar eurodan biz ne koparırız, yandaşlarımıza ne koparırız; amaç
budur. Yoksa, TÜBİTAK'ı şöyle yapalım, TÜBİTAK böyle özgür olsun, TÜBİTAK böyle
bağımsız olsun, Amerika'dakilerle, Fransa'dakilerle yarışsın falan, bunlar işin
esprisi, hikâyesi arkadaşlarım; çünkü, bu söylediğim ülkelerde, TÜBİTAK benzeri
kuruluşlar, bizdeki gibi -7'sini Başbakan atar diye- değildir arkadaşlar. Belli
kurullardan seçildikten sonra, Fransa'da Başbakan veya Başkan, Amerika'da
Başkan artı Kongre atar. Onun için... Bizde bu işin 15 üyeden, Başkan hariç 14
üyeden 7'sini Başbakan atamaktadır; ayrıca, Başbakan seçmektedir de arkadaşlar.
Yalnız atamak değil; şuradan şuradan gelenler değil; Başbakan demektedir ki,
şu, şu, şu falanca, bunları seçiyorum ve bunları atıyorum. Dünyanın hiçbir
demokratik ülkesinde, bilim için, TÜBİTAK benzeri bir kuruluşta böyle bir
uygulama yoktur arkadaşlar. Onun için, elinizi vicdanınıza koyun; 1963'ten beri
Türkiye'nin temel direklerinden, omurgalarından birini oluşturan bu kurumu yerle
bir etmeyin; bunun vebalinin altından kalkamazsınız.
Değerli arkadaşlarım, bunda benim üzüntüm,
bir üniversite öğretim üyesi olarak ayrıca -çünkü, TÜBİTAK'tan en çok kaynak
alan kurumların başında üniversiteler gelmektedir- artık, bu değişiklikle,
üniversiteler de eskisi gibi kaynak alamayacaktır; çünkü, TÜBİTAK, iktidarın
eline verilmiştir, Başbakanın iki dudağının arasına verilmiştir; şuna verelim,
buna vermeyelim olacaktır sonunda. Onun için, üniversitenin özerkliği de...
Yani, 2547 sayılı Kanunda "üniversiteler özerk bilim kuruluşlarıdır"
deniliyorsa da, bu para, şu para üniversitelerin elinden alındıktan sonra,
sizin istediğiniz yerlere kanalize edildikten sonra, üniversitelerin de
özerkliği kalmayacaktır.
Onun için, benim üzüntüm, dediğim gibi, esas,
üniversite özerkliği bu işten zarar görmektedir. TÜBİTAK, zaten, zarar görmek
değil, TÜBİTAK harabeye dönecektir; istediğiniz gibi kullanacaksınız, iktidar
istediği gibi, elinden aldığı gibi kullanacaktır. Onun için, üzülüyorum bir
bilim adamı olarak, yani, bu işin içinde çalışan bir insan olarak ve
üniversitelerden de bu işe tepki geldiğini size söylemek istiyorum.
Bakın, Ankara Üniversitesi Senatosu şöyle
bir açıklama yapıyor; diyor ki: "Ankara Üniversitesi Senatosu, kamusal
alanda türban..." Onu geçeyim...
"TÜBİTAK tasarısının, özellikle siyasî iktidara özerk yapıyı güdüm
altına alabilme olanağı tanıyan hükmünü, ülkemizin bilimsel gelişmesini
engellediği için, bu nitelikte gördüğümüz için kabul etmiyoruz."
Gazi Üniversitesi Rektörü, keza, buna benzer
bir açıklama yapıyor. Üniversitelerarası Kurul Başkanı Vildan Alptekin, Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörüdür; kendisi bir açıklama yaptı
"TÜBİTAK'ın iktidarın eline verilmesi yanlıştır" diyor.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Muhalefetin eline
verelim o zaman!..
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Böyle mi
istiyorsunuz?!.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Siz alın!..
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Gelin, o zaman,
yüreğiniz varsa, burada söyleyin bunu, burada söyleyin, oradan değil, gelin
burada söyleyin. Burada söyleyin efendim, buyurun...
BAŞKAN - Sayın Özyurt, siz karşılıklı
konuşmayın.
Sayın Milletvekilimiz, müdahale etmeyin
hatibe lütfen.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Gazi
Üniversitesi Rektörü aynı şeyi söylemektedir arkadaşlar. İşte, isteyenlere
verebilirim; burada, elimde. Üniversitelerarası Kurul aynı şeyi söylemektedir.
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erdoğan Teziç aynı şeyi söylemektedir.
Bilimsel özerkliği, parasal özerkliği, ne
kadar, biz şöyle yapıyoruz böyle yapıyoruz derseniz deyin, Başbakanın eline
verildikten sonra TÜBİTAK'ın özerkliği kalmamıştır arkadaşlar. Göreceksiniz...
Ama, bunun altından kalkamazsınız, bu büyük bir vebaldir; çünkü, 1963'ten beri
yapılmış olan bir kurumu siz harap ediyorsunuz, depremle altüst ediyorsunuz.
İktidara geldiğinizden beri altüst etmeye çalıştınız. İşte, şimdi, sonuna
geldiniz artık, diyorsunuz ki; tamamen bunu yıkıyoruz, oh, rahatız; ama,
dediğim gibi, bunun altından kalkamazsınız, bu büyük bir vebaldir arkadaşlarım.
Az evvel konuşmamın başında dedim ki,
nedense böyle yerleşmiş, oturmuş kurumlarımızı altüst etmek için elinizden
geleni yapıyorsunuz. Şu, Sağlık Bakanlığına devredilen SSK hastaneleri
konusu... Bakın, kaç ay geçti?!.. Kaç ay geçti?!.
MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman) - Ne
olmuş?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Okuyayım
isterseniz, ne olduğunu duymak istiyorsanız!..
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Oku, ne olmuş?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - "Birbuçuk
saat kuyrukta bekliyorum bir numara almak için" diyor. İşte, buyurun.
İsteyen arkadaşlarıma fotokopi vereyim. İyileştiriyoruz dediniz, daha iyisini
yapıyoruz dediniz, daha güzelini yapıyoruz dediniz, üzerinden üç ay geçti,
sağlıkta yaptığınız bu arkadaşlar; TÜBİTAK'ta da yapacağınız budur, onu
söyleyeyim.
Türkiye'de ne kadar, yerleşmiş, oturmuş,
düzenli kurum varsa, bunları altüst ediyorsunuz. Tekrar söyleyeyim;
yandaşlarınıza bir şey koparmak için uğraşmayın bunun için, doğru şeyler
yapmaya çalışın; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bunları
yapmak, çok vebal altında bırakır sizi.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Âlemi nasıl
bilirsin demişler; kendim gibi.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Laf atanlar ön
sıraya gelsin, duyamıyoruz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Buyurun, şöyle
yakına gelin, daha rahat laf atarsınız.
Arkadaşım eğri otursun da doğru konuşsun
hiç değilse. Biz doğru konuşuyoruz, diyoruz ki; bu ülkenin temel kurumlarıyla,
TÜBİTAK gibi, üniversite gibi kurumlarıyla oynamayın; çünkü, şunu da
söyleyeyim, içimde bir ukde var, bunların arkasından sıra üniversiteye gelecek,
onu bekliyorsunuz, sırada o var. Aportta bekliyorsunuz böyle, acaba bunu
geçirip, üniversiteye ne yapabiliriz; üniversiteyi nasıl altüst edebiliriz
diye; amacınız bu. Ne kadar bilim kurulu, ne kadar iyi çalışan kurum varsa
altüst etmekte üstünüze yok.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Üniversitelerden
çok mu memnunsunuz?!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK Kanun Teklifi
hakkında AK Parti Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Arkadaşlar, biliyorsunuz, kanunlar, kanun
tasarısı olarak hükümet tarafından gelmekte; ama, bunu biz teklif olarak
getirmeyi uygun gördük. Ankara Milletvekili olarak ben ve arkadaşım Salih
Kapusuz bu kanun teklifini buraya getirdik.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Bu ara sık sık
öyle yapıyorsunuz zaten.
REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, Mustafa
Beye ben teşekkür ediyorum, bir konuşma yaptı, değerlendirme yaptı. Ben olayın
bütününü değerlendirmek istiyorum burada.
1960'lı yıllardaki Türkiye'ye ve bugünkü
döneme baktığımızda arada büyük farklar var. 60'lı yıllardaki Türkiye'nin
nüfusu 30 000 000, bugün 72 000 000. 60'lı yıllara baktığımızda nüfusun yüzde
70'i kırsal kesimde yaşıyor, bugün tam tersi, yüzde 70'i şehirlerde yaşıyor.
60'lı yıllardaki Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası ancak 10 milyar dolar,
bugün 300 milyarlar seviyesinde. İhracatı 400 000 000 dolar, bugün 65 milyar
dolar seviyesine ulaşmış durumda. Yani, Türkiye çok değişti, dünya çok
değişiyor. O dönemde Türkiye'ye baktığımızda 3 tane büyük üniversite görüyoruz;
İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi
ve Atatürk Üniversitesi daha yeni kurulmuş, mezunlarını yeni yeni vermeye
başlamış üniversiteler ve gerçekten o dönemde Türkiye'nin TÜBİTAK gibi bir
kuruma ihtiyacı var, kuruluyor; çünkü, araştırma yapılacak ortam yok Türkiye'de
ve o dönemde TÜBİTAK kurulduğunda gayet iyi niyetle bir de yönetim yapısı
düşünülüyor. TÜBİTAK'ın kanununun hazırlanmasında da o dönem Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı olan Sayın Erdal İnönü'nün büyük katkıları
oluyor; kendisine de buradan teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Onun için
mahkemeye verdiniz!
REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, bu kanun
hazırlanırken, biraz evvel ifade ettim, gerçekten iyi niyetle hazırlanmış. 12
kişilik bir Bilim Kurulu oluşturulsun, bu Bilim Kurulu atansın ve atandıktan
sonra da ayrılan üyeler olduğu zaman kendi kendine karar versin; bunlar seçsin,
dışarıdan hiçbir müdahale olmasın. Kapalı bir sistem. Gayet güzel görünüyor;
fakat, sistemdeki aksaklıklar zaman içerisinde görülmeye başlamış.
1987'ye kadar geçen sürede, yani, rahmetli
Özal'ın bir kanun hükmünde kararnameyle TÜBİTAK Kanununu değiştirdiği döneme
kadar geçen yirmidört yılda, ortalama her birbuçuk yılda bir, bir başkan
seçilmiş. Neden; kapalı bir sistem olduğu için insanlar içeride klikleşebiliyor
ve karar alma süreci gerçekten zorlaşabiliyor; çünkü, 6 kişinin üzerinde
anlaşması lazım yeni insanı seçebilmeniz için.
1987-1993 arasında, bu yeni kanun
hükmündeki kararnameye göre farklı bir yönetim tarzıyla TÜBİTAK idare ediliyor
ve 1993 yılında, Erdal Beyin Başbakan Yardımcısı ve TÜBİTAK'tan sorumlu olduğu
dönemde TÜBİTAK Yasası bir kanun hükmünde kararnameyle -yani, 1963 yılındaki
yasanın aynısı hemen hemen- hayata geçiriliyor; fakat, yasanın çok teknik,
hukukî teknik hataları var veya eksikleri var, hataları demeyeyim. Bir iki
tanesini söyleyeyim ben size: Yine kapalı sistem işleyecek; ama, biri ayrıldığı
zaman, vefat ettiği zaman, biri yerine vekâlet edecekken "vekâlet süresi,
o insanın kalan süresi kadar kısmı" deniyor; fakat, bir başkanın süresi
bittiğinde yerine kimin vekâlet edeceği tamamen kapalı, belli değil. Bunun
gibi, teknik birçok hususta eksikliği vardı.
Şimdi, bunları niye anlattım? Dünya
değişti diyoruz; artık, bilimin bilim için yapılmaması lazım, bilimin insan
için yapılması lazım; yani, insan hayatına yenilikler getirecek, onun refah
seviyesini artıracak, onun etkinliğini artıracak değişikliklerin hayata geçirilmesi
lazım; katmadeğer yaratacak yeni ürünler üreten bir bilimin yapılması lazım.
Bunu yapmak için, yeni bir oluşuma ihtiyaç var. O dönem, 1960'lı yıllardaki
Türkiye'de, bu imkânlar yoktu; ama, şu an baktığımız zaman, Türkiye'de,
yüzlerce firmanın, gerçekten, ar-ge yapabilecek kapasitesi var; fakat,
finansman bulamıyor. Şimdi, TÜBİTAK'ın kanununa baktığımızda -geçmiş dönemde
veya kanun hükmündeki kararnameye- fonlama yönü zayıf, ağırlıklı olarak kendi
enstitülerinde bilim yapıyor ve kapalı sistem nedeniyle, siyasî iradeden uzak
kaldığı için, arada bir bağ yok, bir iletişim yok. Kendi içerisinde çok güzel
kararlar alıyor; ama, onun günlük hayata geçirilmesi çok zor oluyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siyasetin
müdahalesini soktunuz işin içine!
REHA DENEMEÇ (Devamla) - Ben, pratikteki
güçlükleri söylüyorum size. İsterseniz sorun, o dönemde, 1993 yılında gelen
üyeler dahi aynı şeyi söyleyecek.
Şimdi, bunun ortadan kalkmasının bir yolu,
buradaki yapının kapalı bir şekilden daha açık bir yapıya gitmesi gereğidir.
Baktığımızda, Türkiye'nin ar-ge harcamaları, gayri safî millî hâsılasının yüzde
0,66'sı; bakın, gayri safî millî hâsılasının yüzde 0,66'sı. Avrupa'ya
baktığımızda yüzde 2, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya gibi ülkelere
baktığımızda, bu rakam yüzde 3'ler seviyesinde; ki, Avrupa oraları yakalamak
için bu altıncı çerçeve planını bitirmek üzere, yedinci çerçeveye geçiyor.
İşte, biz de, uzağı gören bir vizyonla dedik ki, Türkiye'nin de, eğer bir üst
lige çıkmak istiyorsa, ar-ge harcamalarını asgarî yüzde 2'leri seviyesine
çıkarması lazım gayri safî millî hâsılasının. İşte, o nedenle, geçen eylül
ayındaki Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunda bir karar alındı; denildi ki, 2010
yılına kadar, Türkiye'nin ar-ge harcamalarını yüzde 2'ye çıkaracağız. Bu,
1993'te de denilmişti; ama, demek yetmiyor, bir irade ortaya koymanız lazım.
İşte, biz, o iradeyi koyduk ve 2005 yılı bütçesine, 450 trilyon lira ar-ge
harcamaları için para koyduk. Eğer, biz, bu 450 trilyon lirayı koymasaydık,
TÜBİTAK'ın bütçesi sadece 80 trilyon lira olacaktı, yani 530 trilyon lira
olmayacaktı.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Yönetimde
gerekli tasfiye yapıldıktan sonra!..
REHA DENEMEÇ (Devamla) - Bunu yapmamızın
arkasındaki en büyük neden, bu ar-ge çalışmasını Türkiye'de yapmamız lazım. Bir
örnek veriyorum: Bugün, ihracatımız artıyor. Bakın, o zaman 400 000 000 dolar
seviyesindeydi, 2002'de 35 milyar dolardı, bugün 65 milyar dolar. İhracatımız
artıyor; ama, ithalatımız da o oranda artıyor, çok cari açık veriyoruz. Bunu
nasıl kapayacaksınız? Tek yolu var arkadaşlar; ürettiğiniz, ihraç ettiğiniz
ürünün üzerine katmadeğer koyun, başka hiçbir çaresi yok. Bunu da, ancak
teknolojiyle yapabilirsiniz. O teknolojiyi de dışarıdan alamıyorsunuz; çok
pahalıya satıyorlar, bir kısmını da vermiyorlar; kendinizin üretmesi lazım.
Kendiniz de tek başınıza üretemezsiniz; para harcamanız lazım. İşte, biz, o
siyasî iradeyi koyduk. İlk defa, Türkiye'de, 450 trilyon lirayı, ar-ge
harcamaları yapılsın diye bütçemize koyduk; ama "bunu siyaseten
yaptınız" diyorlar; o sizin görüşünüz. Bunu, keşke, bizden beş sene, on
sene evvel yapsaydı arkadaşlarımız, geçmiş hükümetler, bugün, onun meyvelerini
bizler topluyor olacaktık; ama, biz, bugün yapıyoruz, bunun meyvelerini en az
beş on yıl sonra Türkiye toplayacak. Türkiye toplayacak, hep beraber... Bu
yapıya gelmek için, biz, bu değişikliği yapmak istiyoruz.
Yapılan değişiklik şudur: Bilim Kurulu 14
üye ve 1 başkandan oluşuyor yeni yapıda. Başbakan, 4 tane üyeyi atıyor. Bu 4
üyenin 3 tanesi akademik çevrelerden, 1 tanesi sanayii temsil etmek üzere,
konusunda uzman, yetkin bir insan. 3 tane üyeyi nereden atıyor sayın
arkadaşlar; 3 tane üyeyi de TÜBA'dan atıyor. Bilmiyorum, TÜBA'yı, herhalde
hepiniz gayet iyi bilirsiniz. TÜBA'nın içerisinden şunu veya bunu ataması,
herhalde çok da önemli değil, bilenler bilir orayı. 3 tane üyeyi de oradan
seçiyor; 1 tanesi tıp alanından, 1 tanesi fen bilimlerinden, 1 tanesi de sosyal
bilimlerden ve 7 tane üye, bir şekilde, Başbakan tarafından öneriliyor. 1 tane
üye -bu yoktu geçmiş kanunda, tamamen kendi içerisinden seçiliyordu, kapalı
sistemde- YÖK tarafından atanıyor. 2 üye, yine, sanayiin entegre olması için
sisteme, TOBB tarafından belirleniyor. İşte, oluşan bu 10 kişilik ilk ön Bilim
Kurulu, oturuyorlar, aralarında ve geri kalan 4 üyeyi seçmek için karar
veriyorlar. O kararı vermek o kadar kolay değil arkadaşlar; çünkü, bu 10
kişinin asgarî 8 tanesi, seçilecek o 4 üye için "evet" demesi lazım;
asgarî 8 tanesi; yani, asgarî yüzde 80 oyçokluğu lazım. Şimdi, buna göre, 4
üyenin 3'ü akademik çevrelerden, 1 tanesi de, yine, sanayi kesiminden seçiliyor
ve 14 kişilik Bilim Kurulu oturuyor, 1 tane Bilim Kurulu dışından, 1 tane de
Bilim Kurulundan olmak üzere, 2 tane Bilim Kurulu Başkanı; yani, TÜBİTAK
Başkanı olacak kişiyi, aday olarak, Sayın Başbakanın önüne gönderiyor. Eğer,
Sayın Başbakan, dışarıdakini seçerse herhangi bir problem yok; içeridekini
seçerse, o eksilen üye hangi yoldan geldiyse o yoldan tamamlanıyor ve bu teklif
onaylanmak üzere Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor.
Şimdi, bu, gerçekten, gayet demokratik bir
şey; çünkü, seçilen ve atanan üyelerin dört yıl boyunca özerklikleri söz
konusu; çünkü, TÜBİTAK, artık, Başbakanlığa bağlı bir kurum değil, TÜBİTAK,
Başbakanlıkla ilgili; artık, bütçesi, Başbakanlığın bütçesinden değil, bütçesi
kendi bütçesi; 506 trilyon, bu sene, 2005'teki bütçesi, TÜBİTAK'ın kendi
bütçesi olacak ve atanan ve seçilen, oluşan Bilim Kuruluna, dört yıl boyunca,
ne biz ne de -biz değişsek bile- başka bir iktidar gelse, o dokunabilecek;
özerklik burada; orada, vicdanlarıyla karar veriyor insanlar.
Şimdi, arkadaşlar, "yetkiler, tamamen
Başbakana verilmiş" diyor Mustafa Bey; seçim yetkisinin sadece birkısmı
Başbakanındır; ondan sonra, o insanların, seçilen insanların, Bilim Kurulunun
15 üyesi, tamamen vicdanlarıyla baş başadır. Bakın, bugün, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarını, Hazine Müsteşarını veya Başbakanlık Müsteşarını
atarsınız; iki ay sonra onları görevden alma yetkiniz vardır; ama, TÜBİTAK'ın
seçilmiş, oluşmuş Bilim Kuruluna dört yıl boyunca dokunmanız mümkün değildir;
ancak, kanunu değiştirerek dokunabilirsiniz. İşte, özerklik budur arkadaşlar.
Şimdi, biz, şunu da yapabilirdik: 1993
yılında "Bilim Kurulu 12 kişi; bunlar, Bilim Kurulu üyesi" dendi,
konuldu. Biz de diyebilirdik ki, bunları, biz, şey yapmıyoruz, kanunu
değiştiriyoruz; 12 kişi... Öyle demiyoruz.
Bakın, demokratik bir seçimle gelsin
insanlar. Eğer, demokrasiyi içinize sindiriyorsanız siz, halkın iradesine
inanıyorsanız siz, seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz; ama,
saygı duymak zorundasınızdır. O siyasî irade, bir şekilde, Başbakan olarak
seçilen kişi, TÜBİTAK üyelerinden bir kısmını seçiyor ve dört yıllığına, bir
daha karışmamak üzere. Dört yıl sonra seçim olduğunda, siz geldiğinizde, o
üyelerin süresi dolduktan sonra, beğenmedikleriniz varsa değiştirirsiniz, eğer
iktidara gelebilirseniz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Kurumların
devamlılığı var; her gelen değiştirirse olur mu?!
REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, iktidarın
fani olduğunu biz de biliyoruz, onun için bunu böyle yapıyoruz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siyasetin
müdahalesine açık hale getirdiniz!
REHA DENEMEÇ (Devamla) - İlanihaye,
sonsuza kadar değişmeyecek, kendi kendini içinden yenileyen kapalı bir sistem
getirmiyoruz; tamamen demokratik bir yapıda, dışarıdan değişebilecek, zaman
içerisinde dışarıya açık, dünya gerçeklerine açık bir yapıya getiriyoruz.
Mustafa Bey dünyadan bir iki tane örnek
verdi, ben de vereyim. Evet, Amerika Birleşik Devletlerinde öyle, İspanya'da
öyle, Norveç'te öyle, İsveç'te öyle, Hollanda'da öyle. Nasıl; ya hükümet atıyor
ya da Başbakan atıyor. Yani, siyasî iradenin mutlaka bir yetkisi var; çünkü,
eğer kapalı bir sistem oluşturursanız, siyasî iradeyle hiçbir bağı olmazsa
bunun, çok güzel kararlar alabilirsiniz; ama, bu güzel kararların, kendi
aranızda aldığınız bu güzel kararların günlük hayata geçmesi, hayata geçip
insanlar için faydalı bir hale dönüşmesi mümkün olmuyor; çünkü, o bağ yok
arada. Elimizde böyle bir güzel potansiyel var, kapalı, kendi içerisinde,
sadece bilimi bilim için yapması için değil, onun gerçek hayatta insanlarımızın
refahının yükselmesi için çaba göstermesi lazım. Bizim buradaki temel
gayretimiz budur.
Şimdi "işin aslı para" deniliyor
"yandaşlarına vereceksiniz" deniliyor. Eğer, www.tubitak.gov.tr
adresine girerseniz, bu paraların projelere nasıl verileceğini çok net olarak
görebilirsiniz. Tek kriter var; OECD ve Avrupa Birliğinde nasıl yapılıyorsa,
oluşturulmuş olan kurullar, o kriterlere göre, proje bazında o projelere para
veriyor. Projeler, üniversiteler tarafından, özel sektörle beraber veya ayrı
ayrı yapılıyor; hiç önemli değil; ama, en büyük sıkıntımız, insanlarımızın,
şirketlerimizin, üniversitelerimizin projeleri hayata geçirecek parayı
bulamamasıydı arkadaşlar. İşte, biz, bu inançla, bu 450 trilyonu koyduk ve her
sene de artıracağız bunu. "3 milyar euro" dedi; inşallah, o
seviyelere gelir ve inşallah, 5 milyar euro olarak, biz, bunu on sene sonra
hayata geçiririz. Bunu yapmazsak dünyadan koparız. Bunu yapmazsak, üçüncü ligde
oynamaya mahkûm oluruz. Başka çaremiz yok, mutlaka yapmak durumundayız.
Şimdi "üniversiteler para
alamayacak" deniliyor "TÜBİTAK harabeye dönecek" deniliyor.
Arkadaşlar, bu yapı içerisinde üniversitelerin para almaması diye bir şey söz
konusu değil. Bakın, biz, bunu farklı yollarla da yapabilirdik. Bu bütçeyi, bu
kaynağı hiç koymayabilirdik, önemsemezdik. Bu parayı koyduk. Planlamanın
bütçesine de koyabilirdik, KOSGEB'in bütçesine de koyabilirdik; ama, biz, şuna
inanıyoruz ki, TÜBİTAK, bu işi yapmada Türkiye'deki en yetkin kurumdur. Biz, bu
yetkin kurumun potansiyelini kullanalım, TÜBİTAK, verilmiş olan bu bütçeyi en
ince kriterlere göre proje bazında değerlendirsin ve gerekli yerlere bu kaynağı
aktarsın ki, bunun meyvelerini de hep beraber ileride biz toplayalım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- O yapıdan meyve
değil, ayva çıkar, ayva!..
REHA DENEMEÇ (Devamla)- Türkiye, birinci
lige, teknolojiyi kullanan, teknoloji ağırlıklı üretim yapıp, ihracat yapan, bu
teknolojiyi hayatımıza geçiren ve ithalatıyla ihracatı arasındaki farkı kapanan
bir ülke haline gelsin.
TÜBİTAK'ın, ben, harabeye döneceğine
kesinlikle inanmıyorum. TÜBİTAK, yarın, üç yıl sonra, beş yıl sonra bugünkünden
çok daha güçlü bir hale gelecek ve o zaman, bu ülkenin insanları Allah razı
olsun, iyi ki bu yapıya getirdiniz, iyi ki ayağı yere basan bir yasa yaptınız,
dünya gerçeklerine uygun bir yasa yaptınız ve bu kurumun, artık, ürettiği
bilim, ürettiği ürün günlük hayata geçti, hayatımızı kolaylaştırdı, sattığımız,
ürettiğimiz ürünün üzerine katmadeğer koydu ve ülkemizi birinci lige taşıdı
desin; çünkü, teknolojiyi kullanmazsanız dünyadan kopuk olmaya mahkûmsunuz.
Ben, teknik bilgi olarak bunları size
sunmak istedim arkadaşlar. Tabiî ki, herkes, vicdanıyla baş başa, olayları
farklı farklı yorumlamakta özgürlük sahibi. Bardağın boş kısmına bakmak her
zaman mümkün, öküzün altında buzağı aramak her zaman mümkün; fakat, TÜBİTAK
gibi, gerçekten güzide bir kurumun yaşatılması, daha ileriye gitmesi ve gerçek
anlamda bilim üreten ve ürettiği bilimin günlük hayata geçmesi ancak böyle
mümkün olabilir. Biz, bunu düşünüyoruz ve uzun vadeli bir vizyon koyuyoruz, bu
amaçla bu kararları alıyoruz ve aldığımız bu kararları, dediğiniz gibi, sadece
siyaseten yapıyor olsak, bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. Onu yapmayacak kadar da
akıllı bir iktidar olduğumuza inanıyorum.
Bu duygularla, hepinizi saygı ve
sevgilerle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Denemeç.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına konuşma istekleri var.
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip;
buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, burada, 278 Sayılı Türkiye Bilimsel
ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada konuştuğumuz konu, Türkiye'nin en
incitilmemesi gereken, daha evrensel hayata bakılabilecek olan, daha teknolojik
hayatın hayatımıza karışmasına teşvik yapılabilecek olan bir kurumdan
bahsediyoruz. Bu kurumun bilimsel tarafını incitme hakkına hiç kimse sahip
değildir.
Genel anlamda baktığımızda, özellikle iki
konuşmacıdan... Reha Denemeç'in konuşmalarına ben teşekkür ediyorum; Bursa
Milletvekili Mustafa Özyürek Beyin ifadelerini ise, hayretle... Bir bilim
adamına yakışmayacak olan birtakım yüklemelerde bulunduğunu da ifadelendirmek
istiyorum.
Burada yaptığımız şey, bilimin çok daha
fazla ilerlemesi ve teknolojinin hayatımıza gelmesine destek vermektir. Özellikle,
Türkiye'deki demokrasinin oturması konusunda ve aile şirketi haline gelmiş olan
TÜBİTAK'ın bu şirketleşmesine son vermek, ciddî noktada, dünyayla kucaklaşan,
dünyanın öncü bilim adamlarından olma noktasında evrensel duyumları,
söylemleri, buluşları ortaya koyabilecek anlayışları oturtmak için gece gündüz
çalışması gereken bir bilim kurumundan bahsediyoruz. Onun için, burada
siyasetin yapılması mümkün değil; burada daha evrensel söylemlerde bulunmamız,
daha kucaklayıcı, daha sosyal dokumuzu onarıcı ifadelerde bulunmamız
gerektiğini ifadelendirmek istiyorum.
TÜBİTAK'ın asıl görevi bilgi teknolojisi
geliştirerek, bu teknolojiyi endüstrinin emrine vermek ve üretim oluşmasını
sağlamaktır. Türkiye'de, bu ve benzer amaçlarla 1961 yılında DPT kurulmuş; 1963
yılında TÜBİTAK, 1993'te TÜBA, daha sonra KOSGEB ve 2001 yılında Teknokent
Türkiye'de ulusumuzun hizmetine sunulmuştur.
Buradan bakıldığı zaman, bilimsel manada
bütün bu kurum ve kuruluşlara rağmen, dünyadaki yerimizin hiç de iyi olmadığını
görüyoruz.
Saygıdeğer arkadaşlar, 2002 yılı
itibariyle, Japonya 125 katımız, Amerika Birleşik Devletleri 200 katımız kadar
ileri teknoloji ihracı yapmıştır. Yani, 1963 yılında kurulan TÜBİTAK'ın
üzerinden tam kırkiki yıl geçiyor ve bu kırkiki yıl geçtikten bu yana baktığımızda,
bizim, son derece gerilerde, kendi içine kapanmış, kurumsal kimliğini
tamamlayamamış, bilimin dışa açılması gereken noktada, içe dönük çalışmalarını
sürdürdüğüne tanık oluyoruz.
Halen, Türkiye'nin, indekse giren bilimsel
makalelere bakıldığında, dünyada 22 nci sırada olduğu da açıkça istatistiklerde
görülmektedir. Şimdi, buradan bakıldığında, Türkiye'nin bilim yuvasının hangi
noktalara getirildiğini de çok ciddî noktada görmemiz mümkündür.
Değerli dostlar, Türkiye'de müspet
bilimlerde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini, ülke kalkınmasındaki
önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek ve koordine etmek, mevcut
bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini sağlamak amacıyla,
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumunun 278 sayılı Kanunda belirtilen görevlerinden bazılarını aşağıda
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Müspet bilimler alanında temel ve
uygulamalı araştırma yapmak, yaptırmak, yapmayı özendirmek. Yani, ulusal,
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırılması için projelerin teşvik
edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, ilk defa dönemimizde TÜBİTAK'a verilen 530
trilyon liralık bütçe, yandaşlara kullanılmak üzere değil, bilim için yatırım
yapılmasını teşvik amacıyla verilmiş olan bir bütçedir; bunun, mutlak suretle
alkışlanması gereken, övünülmesi gereken... Dünyayla yarışacak bilimsel, teknik
araştırmalarda proje üretebilecek insanlarımızın ayağa kalkmasını, bilim
yuvalarında yetişen gençlerimizin, yavrularımızın, fen liselerindeki
gençlerimizin, anadolu liselerindeki gençlerimizin ve buna benzer ilim öncüsü
olabilecek gençlerimizin projelerini üretmelerini sağlayabilecek yatırımlar
için bu 530 trilyon lira bütçe olarak ayrılmıştır.
Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarının
belirlenmesinde hükümetlere yardımcı olmak. TÜBİTAK'ın görevlerinden bir tanesi
bu. Dünya, teknoloji dünyasıdır. Dünyayla yarışmanın yollarından biri de,
teknolojide zirvede olmak, kendi üretimimizi kendimiz sağlayacak bir teknik
anlayışa, teknolojik anlayışa gelmektir. Bunun yatırımlarına destek vermeden,
teknolojiyi kendi hayatınızda tanzim etmeden, bilimsel araştırmalar yapma
imkânına sahip değiliz. Bilimsel araştırmaların teknolojik yeniliklere süratle
dönüşebilmesi için yöntemler geliştirmek; elbette, bu dünyada, teknolojik dünyayı avucumuzun içinde bulundurmak için
gece gündüz bilim insanlarına verilebilecek her türlü katkının, her türlü
desteğin ve bütçeden ayrılabilecek desteğin verilmesi ve artırılmasına devam
edilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Özel sektörün, teknoloji araştırma ve
geliştirmeye etkin ve ağırlıklı olarak
katılımını sağlayacak programlar yapmak, Türk sanayiinin üniversite ve
araştırma kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yapmasını sağlayacak programlar
geliştirmek ve bu işbirliğinin somut hale dönüşebileceği fizikî ortamları
oluşturmak, yaratma gerektirmektedir.
Askerî alanlarda da bilimsel teknolojide
açılımlar için mutlak surette TÜBİTAK'ın bilim erbaplarının, insanlarının,
bilim adamlarımızın mutlak surette bu ülkenin gelişmesinde stratejik
araştırmalara destek vermesi gerektiğini, katkıda bulunması gerektiğini
düşünmekteyiz.
Bilim adamı ve araştırmacıların
yetiştirilmeleri ve geliştirilmeleri için imkânlar sağlamak, bu amaçlar
doğrultusunda ödüllerle teşvik etmek, öğrenim ve öğretim sonrasında üstün
başarıyla kendini gösteren gençleri izleyerek, bunların arasından seçilen deha
çaplı gençlerimizin elinden tutarak, dünya çapında, geçmiş yüzyıllarımıza
bakıldığı zaman, dünyaya ilim öncülerini, nasıl ki, ortaya koymuş olan bir
medeniyetin çizgisinden geliyorsak, bugünkü Türk Ulusunun evlatlarının da bu
amaçla kabiliyetlerini belirledikten sonra, onların, ulusumuzun yüzünü
ağartabilecek projelerle dünyayla kucaklaşabilecek noktaya getirilmesi için
katkılar vermek mecburiyetindeyiz.
Tüm bu amaçların yerine getirilmesinde
TÜBİTAK'ın daha etkin rol oynaması gerektiğini düşünmekteyim.
Bunun yanı sıra, yasada yapılacak
değişiklerle faaliyet alanının genişletilmesinin, bilimsel ve teknolojik açıdan
yapılacak çalışmaları da pozitif yönde etkileyeceğini düşünmekteyim.
Öğrencilerimizin, gerçekten elinden
tuttuğumuzda çok ciddî başarılar aldıklarına, uluslararası başarılara imzalar
attıklarına, geçmiş dönemlerimizde, geçen yıl ve bu seneki çalışmalarda görme
imkânına sahip olacağız.
Değerli dostlar, ülke stratejisinde önem
ve öncelik arz eden bilimsel araştırmaların gerek kamuya yönelik ve gerekse
özel sektör işbirliğiyle gerçekleştirilmesi, bu alanda atılması gereken önemli
adımlardır. Kurumun, kuruluşundan günümüze dünyada gerçekleşen ve bundan sonra
da gerçekleşecek olan bilimsel ve teknolojik gelişmelere uyum sağlayan bir
yapıya kavuşturulması gerekmektedir.
Bu değişikliklerle TÜBİTAK'ın, dolayısıyla
bilimin siyasallaşacağı iddiaları asılsızdır. Bundan önce siyasallaşmayan
bilimin bundan sonra da siyasallaşmasına asla izin vermememiz gerekmektedir; bu
konuda hassasiyetimiz son derece dikkat arz etmektedir. Her şeyden önce, bilim
evrenseldir, siyasî bakış farklılıklarına göre farklı, çeşitli bilimler
üretilemez. Bana göre, sana göre bilim olmaz, bilim nesneldir. Bilimsel
çalışmaların amaçları olarak ortaya çıkan teknoloji de herkese aittir ve bütün
insanlığın hizmetine sunulması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Garip.
RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, bilimin ve teknolojinin
siyasallaşması mümkün değildir; bunu arzulayanlar beyhude uğraşırlar.
Bu doğrultuda, muhalefet partisindeki
arkadaşlarımın daha aklıselim içerisinde TÜBİTAK konusuna eğilmeleri
gerektiğini, bu evrensel bakışımızı, bu destekleyici unsurumuzu desteklemeleri
gerektiğini düşünmekteyiz. Dolayısıyla, daha önceki dönemlerde, bir ailenin
soyadını taşıyan, 7 tane soyada sahip olan TÜBİTAK'taki -aile kurumu haline
gelmiş olan- 4 tane aynı soyadı taşıyan insanların, hem başkan hem eşinin
çalışmış olduğu, 2 tane soyadını taşıyan ailelerin adları ve soyadları elimde
bulunmasına rağmen vermek istemiyorum; bunları biliyoruz. Dün TÜBİTAK'ın durumu
buydu. Bugün, TÜBİTAK daha evrensel olmak durumunda. Ciddî katkıları AK Parti
İktidarı döneminde almıştır. Hükümetimiz, bu konuda son derece hassas
çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
Buradan halkımıza seslenmek istiyorum:
Bizim, siyasallaşma gibi bir amacımız hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Bilimin
evrensel olduğunu ifadelendirdim. Aksine, hükümetimiz, özgür düşüncenin,
siyasal baskıların tarihe kötü örnekler olarak hapsedilmesini sağlayacak köklü
değişimlerin gayreti içerisinde olmuştur. Bundan sonra, düşüncenin, sanatın,
teknolojinin, TÜBİTAK'la ilgili, bilim insanlarıyla ilgili her türlü katkıyı
vermeye... Bu arada, evrensel anlamda hakların ve hukukların kullanılması
konusunda, insan haklarının ve özgürlüklerinin bana göre ve sana göre
olmayacağını, yeryüzündeki bütün insanlara ait olan hakları ve özgürlükleri
içerisinde barındırdığını bilmekte yarar görüyorum. Dolayısıyla, hükümetler ile
özerk kuruluşlarımızı çok farklı ve zıt politikaların tarafları olarak
göstermek, ülkemize zarardan ve sıkıntılar vermekten başka hiçbir şey kazandırmaz.
Kaldı ki, böyle bir durum söz konusu bile değilken, bu şekilde birtakım
ifadeler kullanmak, politikalar üretmek... 3 Kasımda, gereken demokratik cevabı
halkımızdan aldığını düşünmekteyim.
Bu ifadelerle toparlamak istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Garip, evet, toparlayın.
RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkanım,
toparlıyorum.
Her türlü bilgi, her türlü teknik ve ulus,
o ulusun anlayışıyla şekillenerek kendi ifadesini bulması gerekiyor. Fıtratına,
anlayışına, inancına, tarihine, medeniyetine aykırı olan bilgiler,
kendiliğinden toplumsal yapıda yok olur. Üzerinde durduğumuz konu, evrensel
yarışı hızlandıracak, evrensel yarışa katkıda bulunacak, ulusumuzun, Türk
evladının başarmasına katkıda bulunacak, yüzünü ak edecek, Bilim Kurulunun
işleyişini hızlandıracak, performansını artıracak bir konudur.
Elbette ki, insanların farklı düşünmeleri,
hayata farklı bakmaları son derece doğaldır. Toplumların refahını ve gelişimini
amaçlayan bu çabaların takdir edilmesi ve ödüllendirilmesi gerekmektedir.
Bu duygularla, kurumun işleyişini ve
içeriğini zenginleştirecek bu yasal değişiklikleri destekliyor, hepinize
sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
İkinci şahsı adına söz isteği, Van
Milletvekili Haci Biner'e aittir.
Buyurun Sayın Biner. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) - Anayasa Mahkemesi
kararından bahsedeceksin, değil mi?
HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 877 sıra sayılı kanun teklifiyle ilgili
olarak, tümü hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, malumunuz olduğu
üzere, bilim ve teknoloji, günümüzde, göz kamaştırırcasına hızla
ilerlemektedir. Bu gelişmeleri takip etmek, Türkiyemizi, olması gereken
seviyeye; yani, muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak, elbette, halkın
vekilleri olan bizlerin aslî vazifesidir.
Bilim ve teknoloji denilince, ülkemizde
ilk akla gelen kurum TÜBİTAK'tır. 1963 şartlarında kurulan bu müessesemiz,
bilim ve teknolojiye açılan pencere olması gerekirken, maalesef, bir yıl
öncesine kadar, teknolojide ve bilimde kendisine düşeni, idarî yapısındaki
zafiyetten dolayı yapamamıştır; dolayısıyla, idarî yapısında bir değişikliğin
yapılması zarurî olmuştur. 5016 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra,
TÜBİTAK'ta canlanma başlamıştır.
Rakamlarla ifade etmek gerekirse, TÜBİTAK,
1964-2004 yılları arasında, üniversitelere, araştırma projeleri için 130 000
000 dolar destek vermişken, sadece 2005 yılında, yani, son bir yılda, aynı
amaçla, 68 000 000 dolar kaynak ayrılmıştır. Bu demektir ki, TÜBİTAK'ın
kuruluşundan beri, kırk yılda verilen desteklerin yarısından fazlası son bir
yıl içinde verilmiştir.
Yine aynı şekilde, 1964-2003 yılları
arasında yıllık ortalama bütçesi 45 000 000 dolar iken, 2005 yılında 450 000
000 dolar olmuştur; yani, son yılda, içinde bulunduğumuz 2005 yılındaki
bütçesi, kırk yıllık bütçe ortalamasının 10 katına çıkmıştır.
Şimdi hepiniz diyeceksiniz ki, nasıl oldu
da bir anda değişti bu şartlar? Ben diyorum ki, 2003 yılında AK Parti
tarafından TÜBİTAK Kanununda yapılan bir değişiklikle gerçekleşmiştir.
Bundan dolayı, TÜBİTAK'ın misyonunu tam
olarak sürdürebilmesi için, hiyerarşik yapısının günümüz şartlarına uydurulması
gerekmektedir ki, böylece, TÜBİTAK'ın bilim ve teknolojiye yapacağı
yatırımlarla, gelişmiş ülkeler ile bizim ülkemiz arasındaki teknolojik bilgi
açığı kapatılabilsin.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, bugüne
kadar, maalesef, teknoloji, satın alma ve uyarlama usulüyle uygulanmaktadır. Bu
ne demektir; başkaları üretmiş, ülke olarak biz kullanmışız. Mesela,
Hindistan'da yapılan bilgisayar yazılım programları, Japonya'da yapılan kamera
ve fotoğraf makineleri, Finlandiya'da yapılan cep telefonları gibi saymakla
bitiremeyeceğimiz örnekler, bizim teknoloji konusunda ne kadar dışa bağımlı
olduğumuzun en iyi delilidir; yani, bir türlü, arzu edilen teknolojiyi
yakalayamamışız.
TÜBİTAK'ın internet sitesinde deniliyor
ki: "Ulusal bilim ve teknoloji vizyonu: Toplumda bilim ve teknoloji
kültürünün benimsenmesini sağlayan, bilim ve teknolojiyi ürüne dönüştürerek
ulusal yaşam düzeyini yükselten ve sürdürülebilir kılan, lider bir
Türkiye."
Bu yapısıyla, internet sitesinde
yayımlanan Türkiye hayaline ulaşabilmiş midir; elbette ulaşamamıştır. Öyleyse,
bu önemli kurumun tıkanan yapısının değişmesi şarttır.
Maksadım, TÜBİTAK'ı yermek değildir,
TÜBİTAK'a yeni bir çehre, yeni bir veçhe kazandırmak için bir şeyler yapılması
gereğinin altını çizmektir. Eğer, bizde, TÜBİTAK'ın yeni bir çehre kazanmasına
vesile olursak, ülkemiz veri ve bilgiden bilgeliğe, teknikten teknolojiye
sıçramayı sağlayacak stratejik adımlardan birini atmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinde teknoloji
ve bilim sayesinde, 2003 yılı verilerine göre, çalışan kişi başına üretilen
millî gelir, 79 000 dolar, aynı şekilde Japonya'da 68 000 dolar iken, bizim
ülkemizde, maalesef, 10 500 dolardır. Görüldüğü gibi, bilgi ve teknoloji
ihracatı, ülkelerin millî gelirlerine direkt etki etmektedir.
Neticede, hangi boyutta bakılırsa bakılsın, ülkemiz
uluslararası karşılaştırmalarda arzu edilen yerde değildir. Oysa, sahip olunan
insangücü, doğal kaynaklar, jeopolitik konumu ülkemize büyük imkânlar ve
fırsatlar vermektedir. Bu imkânlar, bilmek ve bilgelikle sağlanır. Ülkemizde
rekabet avantajı sağlayan bilgi, teknoloji ve bunları kullanabilme
kabiliyetinin geliştirilmesi gerekir. Bu da, başta TÜBİTAK olmak üzere, TÜBİTAK
gibi kurumların faaliyetleriyle gerçekleşir.
Teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaların, ülkelerin
ekonomik büyümesinde çok büyük katkıları olduğunu kimse inkâr edemez. Son elli
yılda Amerika Birleşik Devletlerine yüzde 50, Almanya'ya yüzde 78, Japonya'ya
da yüzde 55 büyüme katkısı sağlayan teknoloji, acaba ülkemize ne kadar büyüme
katkısı sağladı; sanırım bunu çok iyi analiz etmemiz gerekir.
Tüm dünyadaki bu gelişmeler ışığında, TÜBİTAK'ın misyonunun,
bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ve bilgiye
erişimin ötesinde, bunların ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkı
sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar, Ülkemiz kalkınmasının en önemli
öğelerinden birisi olan bilim ve teknoloji alanında istenen noktaya gelebilmek
için, önce, bilim ve teknolojiyle özdeşleşen kurumumuz TÜBİTAK'ın durumunda bu
kanunla çağın koşullarına göre değişiklik yapmalı ki, sonra ülkemizin hedefleri
doğrultusunda iyi neticeler alınsın. Böylece, TÜBİTAK'ın gerçekleştirdiği
bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin amacı ve alanı da net olarak belirlenmiş
olsun.
Ülkemizin bilim ve teknolojiye, buluş ve yeniliğe dayalı
rekabet gücünü yükseltmek, ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlamak, ülke
güvenliği, insan ve çevre sağlığı gibi stratejik alanlar, TÜBİTAK'ın bizzat
gerçekleştirmesi gereken faaliyet alanları olmalıdır.
Ülkemizde özellikle geçmiş yıllarda büyük bir beyin göçü
olmuştur; yani, yetişmiş eleman ülkeyi terk etmiş, başka ülkelerin hizmetine
girmiştir. Niçin bunlar yaşanmıştır? Bunu kendimize sorduğumuzda şu cevabı
alıyoruz: Çünkü, üniversite ile özel sektör, sanayi gibi kurumlarımız arasında
bir kopukluk yaşanmış, yetişmiş kalifiye eleman kendisine kucak açacak bir
kurum bulamamıştır. İşte size bir belge göstereceğim. Dün bir gazetenin
başlığında yayımlandı. YÖK ve üniversitemizin hali: "YÖK, meslekî eğitimi
bitirdi" diyor. Maalesef, bu bir gerçektir; ama, acıdır.
Değerli arkadaşlar, geçmişteki hataların bir daha
yaşanmaması için, TÜBİTAK ve bu gibi kurumlar bu kopuklukları ortadan kaldırıp,
sanayiin üniversiteyle işbirliğini sağlayacak program çalışmaları
geliştirmelidir. Böylece, beyin göçünün de önüne geçileceği gibi, ülkemiz için
yeni vasıflı istihdam alanları da gerçekleşecektir.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Biner.
Sayın milletvekilleri, Sayın Mustafa Özyurt, Başkanlığımıza
müracaat ederek, şahsı adına söz alan Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'in,
kendisinin isminden bizzat bahsetmek suretiyle, kendisine ait olmayan, kendi
fikirlerini değişik şekilde ifade eden bir beyanı olduğunu, dolayısıyla,
kendisine bir sataşma olduğunu ifade etmiş ve bizden söz istemiştir.
Zabıtları getirttim; cümleyi okuyacağım, daha sonra kararımı
arz edeceğim: "Bursa Milletvekili Mustafa Özyürek -orada bir yanılma var,
Özyurt olacak- Beyin ifadelerini ise, hayretle, bir bilim adamına yakışmayacak
olan birtakım yüklemelerde bulunduğunu da ifadelendirmek istiyorum." Bu
kadar; başka şeye geçiyor.
Ancak, elbette ki, bir bilim adamı olarak Sayın Özyurt'un,
bu konuda bir tavzihi, bir açıklaması olmasını Başkanlık olarak uygun gördük.
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde Sayın
Özyurt'a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Özyurt.
V.- AÇIKLAMALAR VE
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili
Mustafa Özyurt'un, Adana Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; ben, bu "sataşma" kelimesini hiç
sevmiyorum, onu söyleyeyim. Adım geçtiği için, Adana Milletvekili arkadaşım,
adımı vererek konuşma yaptığı için, birkaç cümleyle sözlerimi bitirmek
istiyorum.
Benim bilimsel yönümden söz etti arkadaşım. 1966 mezunuyum,
39 senelik hekimim, 22 senelik de profesörüm arkadaşlar. O bakımdan, bunu,
saygıdeğer arkadaşımın bilgilerine sunmak istiyorum; takdir sizin.
Değerli arkadaşlarım, deniliyor ki, biraz önceki
arkadaşlarımdan bir tanesi dediler ki, "Üniversiteyle işbirliği
yapılsaydı" Şu önünüzdeki teklifte, üniversitenin geçtiği bir tek üye var;
"14 üyeden 1 tanesi Yükseköğretim Kurulundan seçiliyor" deniliyor.
Bununla mı, yani, bu mu işin ciddiyeti, üniversiteyle
işbirliği yapalım, üniversiteyle şöyle böyle çalışalım demeniz?! Bunu nasıl
ciddîye alabiliyoruz, onu anlayamıyorum... Üniversiteden 1 kişi seçiyorsunuz;
onu da, Başbakan seçiyor, diyor ki: "Şunu alıyorum ve atıyorum."
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan bir konuşmasında
TÜBİTAK'ı tanımlarken "12 kişiden olması, kendin pişir kendin ye,
demokratik olmayan, dışa kapalı bir kurum, dışa kapalı bir süreç" diye
eleştiriyor. Şimdi, bu kurulun 7'sini Başbakan kendisi seçiyor ve atıyor. Bu mu
yani demokratik oluyor?! 7'sini Başbakan atıyor, o zaman demokratik oluyor da,
12 kişilik bilimsel kurulun seçtiği bilim kurulu demokratik olmuyor...
Bir konuya daha değinmek istiyorum. Hep böyle lafa geldiği
zaman uluslararası, işte, evrensel laflar ediyoruz. Bakın, bunlardan
uluslararası düzeyde olan söyleyebileceğim kurumlar var. Örneğin, Amerika
Birleşik Devletlerindeki -Türkçe olarak söylüyorum- NSF örneğinde Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı atıyor. Biliyorsunuz, Amerika Birleşik
Devletlerinde Başkan tek seçici ve tek söz sahibidir; buna rağmen, Kongrenin
onayını istiyor arkadaşlar. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı isterse savaş
ilan eder, sonra Kongreden onay ister. Burada bu kurulun seçilmesinde, bu
kurulu seçip, başkanını da atamasında diyor ki: "Ben, bu kişiyi atıyorum;
ama, Kongreden de onay istiyorum."
Fransa'da CNRS diye geçen bir kurum var. Diğer kurum ve
kuruluşlardan üyeler seçiliyor, Başkan veya Başbakan atıyor; yani, seçen,
bizdeki gibi Başbakan seçip atamıyor, seçilenleri Başbakan atıyor. İtalya'da da
aynı şekilde, yine, buna benzer bir örnek var.
O bakımdan, değerli arkadaşlarım, yani, bu işi inada
bindirmemek lazım. Gelin, şu işi daha derli toplu yapalım. Biz bunu
altkomisyonda da söyledik, dedik ki, gelin, madem, TÜBİTAK'ta bir değişiklik
istiyorsunuz, eğer, gerekiyorsa bunu altkomisyonda uzun uzun tartışalım, en
iyisini yapmaya çalışalım. TÜBİTAK geleceğimiz, bizim, belki TÜBİTAK'la bir
işimiz olmayacaktır sizlerin veya benim; ama, bizden sonra gelen neslin,
çocuklarımızın, torunlarımızın, belki, TÜBİTAK'la çok işi olacak. Onun için, bu
kurumu sizlerin ellerinizle harap etmeyelim, gelin, önümüzdeki günlerde bunu
tartışalım, daha iyi bir kurum haline getirelim. Tek başına siyasî iktidarın
eline verirsek; yalnız, bugün siyasî iktidar sizsiniz yarın öbür gün başkası
gelecektir; her gelen istediği gibi kullanır bunu.
Madem demokrasi diyorsunuz; gerçekten demokrasiye
inanıyorsanız şu kurumu hakikaten demokrat bir kurum olarak oluşturalım,
seçelim ve ondan sonra da alnımızın akıyla, TUBİTAK böyle bir kurum oldu
diyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.03
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
92 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S.
Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin tümü üzerindeki gruplar ve şahıslar adına yapılan
konuşmalar sona ermiştir.
Soru ve cevap kısmına geçiyoruz.
Soru ve cevap kısmında, Sayın Gazalcı'nın ekranda ismi var.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan, aşağıdaki sorularımın yanıtlanmasını
diliyorum.
1- Bu TÜBİTAK konusunda, daha önce çıkan bir yasayla ilgili
Anayasa Mahkemesi kararı var. TÜBİTAK'la ilgili, oradaki yöneticilerle ilgili,
çeşitli, kesinleşmiş idarî kararlar var, süren mahkemeler var. Bu yasa çıkarsa,
bu kesinleşmiş idarî mahkemeler ve süren mahkemeler ne olacak? Hukuk devletine
nasıl sığdıracağız?
2- Eski yasada yeterince özerk olmadığı ileri sürülüyor.
"Bu yasa daha özerktir" deniyor iktidar sözcülerince. Bilim Kurulunun
7'sini de Başbakan atıyor. Eskiye göre nasıl daha ileri bir özerklik
getiriliyor? Özerklik kalkıyor diye biliyorum ben, bu tasarıyla onu
karşılaştırdığım da. Siz, ne diyorsunuz?
3- TOBB'dan 2, YÖK'ten de 1 üye seçiliyor. Yani, bu oran...
Üniversiteyle işbirliği yapma anlayışı ileriye sürülüyor, bilim kuruluşuyla;
ama, üniversiteden 1 üye seçiliyor. Bu, nasıl bir iş?!
Son sorum: Ar-ge için TÜBİTAK'a başvuran proje sayısı bu yıl
ne kadar olmuştur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gazalcı.
Başka soru yok.
Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Sayın milletvekilimize yazılı cevap vermeyi daha uygun buluyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, geneli üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU KURULMASI HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 17.7.1963 tarihli ve 278 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Türkiye'nin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve
sürekli kılmak için; toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla iş birliği
içinde, ulusal öncelikler doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları
geliştirmek, bunları gerçekleştirecek alt yapının ve araçların oluşturulmasına
katkı sağlamak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini özendirmek, desteklemek,
koordine etmek, yürütmek; bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde
öncülük yapmak amacıyla, tüzel kişiliğe, idarî ve malî özerkliğe sahip,
Başbakanlıkla ilgili "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu"
kurulmuştur. Kurumun kısa adı TÜBİTAK'tır."
"Kurum, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde özel hukuk
hükümlerine tâbidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu,
kısa adı TÜBİTAK, yasa önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz
aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa önerisi, dozu kaçmış klasik bir
AKP örneği; hukuka, Anayasaya, etik kurallara aykırı bir öneriyle karşı
karşıyayız. 14 kişilik Bilim Kurulunun 7'si Başbakan tarafından atanıyor, geri
kalan 7'si de yine Başbakan tarafından onanıyor ve Başbakana bağlanıyor.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Başbakana bağlı zaten.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Eskiden, Başbakan yalnız iletme
göreviyle görevliyken, hiçbir etkisi yokken, şimdi, tamamen Başbakana bağlı. Ne
gariptir ki, hâlâ özerk olduğu savlanıyor. Bir öneriyle karşı karşıyayız. Amaç
nedir: Amaç, bu bilim kuruluşunu ille de ele geçirmek ve orada siyasal etkimizi
göstermek; açıkça da söylendi AKP sözcülerince, burada bu etkiyi göstermek.
Daha da öte -ben kadrolaşmayla da yeterli görmüyorum- bilimi yönlendirme ve
baskı altında tutma anlayışı var. Belki bundan da öte, TÜBİTAK bilimsel
yayınları var ve bu yayınlar da "Bilim ve Teknik" gibi 449 uncu
sayıya ulaşan ve çok büyük, kendi alanında birinci derecede baskı yapan,
"Çocuk Bilim" gibi 88 inci sayıya ulaşmış, çocuklar arasında sevilen,
bilimsel teknik dergiler; ayrıca, "Popüler Bilim Kitapları" var;
onlar da çok etkili ve kimileri 30 000'in üzerinde baskı yapıyor, bilimsel
düşünceyi topluma yayıyor. Çıkardığı makaleler, evrim kuramı dahil, bilimsel
makaleler, kimilerini rahatsız etmiş olmalı ki, bir bütünle... Benim aklıma
başka türlü bir şey gelmiyor; amaçlardan birisi bu olabilir. Yani, dergisiyle,
kitabıyla, makalesiyle, bilim üreten bu kuruluştan rahatsız olmak... Böyle bir
bilimsel görüşün biz yayılmasını toplumda istemiyoruz; biz, evrim kuramını
istemiyoruz; biz, bilimsel düşüncenin gençlerimize çocuklarımıza aşılanmasını
istemiyoruz...
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Yapmayın Hocam...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Burada söylenmeyen ikinci bir
neden olabilir. TÜBİTAK bir proje desteği veriyor. 1963'ten beri, kurulduğundan
beri, üniversitelere hep destek veriyor; 1996'dan bu yana da, sanayie veriyor.
Şimdi, burada konuşan arkadaşım diyor ki: "TÜBİTAK kapalı bir kurum, ne
sanayiyle ilgisi var; toplum değişti, nüfus değişti, dışsatım değişti."
Elbette değişecek; sanki, sanayiyle şimdiye değin hiç ilişkisi yokmuş gibi,
burada, AKP sözcüleri söyledi; oysa, 1996'dan bu yana, ilgili bilim kuruluşu,
sanayi alanındaki projelere de destek veriyor. Bu destekler trilyonlara
varıyor...
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Evet... Devam edecek...
Doğru...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ...ve arkadaşlarımızın söylediği
gibi bu yıl da artırıldı. Bir amaç da, bu projeleri tarafsız bir TÜBİTAK
Kurulunun seçmesi yerine, kendi etkilerinde bu projelere destek olmak. Başka
türlü... Ortada Anayasa Mahkemesi kararı var, idarî kararlar var, birçok
kararlar var; bunlar yok sayılacak ve TÜBİTAK yasa değişikliği getirilecek!
Burada, yasa önerisini getiren arkadaşım, hiç, 2003'ten beri AKP'nin TÜBİTAK
ile uğraşmalarından söz etmedi; kapalı, kendi kendine seçim yapan bir kuruluşu,
birdenbire, dünya değiştiği için, sanayiyle işbirliği yapılması gerektiği için,
bir zorunlu yasa değişikliği getirmiş gibi sundu.
Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK Bilim Kurulu seçilmesinde, öyle,
sürekli kendini seçen bir kuruluş yok; bir seçilen bir kez daha seçilebiliyor
-bugünkü öneride olduğu gibi- ikinci kez seçilmiyor. Doğruları, halkımızdan da,
buradan da saklamayalım, çarpıtmayalım.
Bilim, bilim insanlarının işidir değerli arkadaşlar. Yok,
bilim bilim için değildir, bilim insan içindir... Peki, bilimi siyaset mi
üretir, biz mi yaparız?! O kuruluşu siyasallaştırdığınız zaman bilim olur mu?!
Bilim, bilim insanlarının işidir. Oraya karışmak, gölge yapmak, etki yapmak,
bilimi gölgeler. Siyasal etkiyle bilim üretilmez. Öyle söz oyunları yapmayalım;
yani, sanki, TÜBİTAK'ta, 1963'ten bu yana onca başarılı çalışmalar, üretim
yapılmamış gibi, "toplum değişti", efendim, "bilim bilim içindir",
"orada kendi kendilerine bir şeyler yapıyorlar..." Hayır,
üniversitelerle işbirliği TÜBİTAK'ta var, orduyla işbirliği TÜBİTAK'ta var,
sanayiyle işbirliği var, demin sözünü ettiğim bilimsel yayınlar var; yani, o
kadar çok başarılı hizmetleri var ki... TÜBİTAK'ı ille de ele geçirme
anlayışı... Peki, TÜBİTAK'la ilgili üniversiteler ne diyor şimdi, hiç dönüp
bakıyor musunuz? Örneğin, bu konuda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Rektörü, Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin
"TÜBİTAK siyasallaştırılır, bilim yaşamı büyük yara alır bu öneri
geçerse" diyor. YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç "bu değişiklik,
mahkeme kararlarına karşı hile yapmak demektir" diyor. Bir anayasa hocası
aynı zamanda Erdoğan Bey. Ankara Üniversitesi Rektörü, Senatosu, Başbakanın
boyunduruğu altında bir bilim kurulu olamayacağını, TÜBİTAK'ın siyasetten
arındırılması gerektiğini, yani "bu yasa siyasallaştıracaktır, ondan
arındırılması gerekir" diyor.
Şimdi, ben sizlere soruyorum, sizin sözcülerinize soruyorum:
Bir tek üniversite, bir tek rektör, bir tek bilim adamının "gerçekten de
TÜBİTAK bu yasa önerisini bekliyordu, öyle olunca bilimsel buluşlar
artacaktır" dediğine dair bir tek örnek gösterin bize, bir tek! Ben, size,
onlarca demokratik kitle örgütlerinden, burada kurumlardan söz ettim. Bakın,
Üniversitelerarası Kurul Başkanının söylediğini, YÖK'ün söylediğini, saygın
üniversite rektörlerinin söylediklerini söyledim.
Değerli arkadaşlar, burada "ben yaparım" anlayışı
var "ben çoğunluğum, egemenliği, devleti bütünüyle kullanırım"
anlayışı var. İşte, başından beri AKP ile anlaşamadığımız, iktidarla
anlaşamadığımız budur. Türkiye bir hukuk devleti, anayasal bir devlet. Siz
egemenliğin tümünü, buradaki çoğunluğunuza güvenerek yapamazsınız ve her şeyi,
Anayasaya karşın, hukuk devletine karşın yapamazsınız; yapamadınız nitekim.
Bundan öncekiler Cumhurbaşkanından döndü, Anayasa Mahkemesinden döndü ve idarî
mahkemelerden döndü.
Değerli arkadaşlar, şimdi, elimizdeki yasa teklifinin
gerekçelerine bakıyorsunuz... Biliyorsunuz, 2003'te, bir kereye özgü Başbakana
yetki veren bir tasarıyla geldiniz karşımıza. O zaman, o yasanın gerekçesinde
dediğiniz -bu, tutanaklarda var- şuydu: "TÜBİTAK çalışmıyor, çalışamaz
duruma geldi; onu tekrar çalışır duruma getirmek için, biz, bu yetkiyi istiyoruz."
Güzel, bakın, TÜBİTAK'ın ne sanayiyle işbirliği yapamadığı, ne toplumun
değiştiği, hiçbir şey yok.
Şimdi, arada hiçbir şey olmamış gibi, 2003'ten beri oralarla
uğraşıp...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Kişisel söz istemim de vardı
Sayın Başkanım; ekleyebilir misiniz.
BAŞKAN - Efendim, sizden önce kişisel konuşma isteği olduğu
için ekleyemiyorum, sizin sürenizi uzattım.
Buyurun efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabiî, daha
söyleyeceklerimizin başındayız; ama, bugünkü yasa önerisinin gerekçelerinde
diyor ki "sanayiyle işbirliği, sürdürülebilir bir gelişme." Açıkça da
söylenmiyor; ya, biz bu kuruluşu ele geçireceğiz denilmiyor.
Peki, ben, şimdi, size soruyorum: O bir kereye özgü atama
yetkisi Cumhurbaşkanından dönmese, Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi, bunu
getirecek miydiniz? Hayır, getirmeyecektiniz. O zaman, ya o yanlıştı ya bu
yanlış. İkisinin arasındaki gerekçelerde hiçbir benzerlik yok, tutarlılık yok
değerli arkadaşlar ve gerçekten, insan, bunun Türkiye'de yaşanmasına şaşıyor,
böyle bir şey nasıl olabilir diyor ve inandırıcı olmuyor.
Eskiden, Anayasa bir kere delinse ne olacak, biz yolumuza
bakalım deniliyordu. Değerli arkadaşlar, şimdi, bir kere değil, birçok kez...
Hele bu kere, bu TÜBİTAK çuvala da sığmıyor. Bakın, gerçekten o kadar mahkeme
kararı var ki, idarî kararlar var ki, Anayasa Mahkemesi kararı var ki.
Cumhurbaşkanının gerekçeli kararını bir okuyun lütfen; diyor
ki: "Kamu yararı gerekli. Anayasamız hukuk devleti diyor. Evrensel hukuk
kurallarına da uymak gerekir. Bu teklif, evrensel hukuk kurallarına ve kamu
yararına uymuyor." Peki, bunu bile bile, siz, niçin ısrar ederek, mahkeme
kararlarını uygulayacağınız yerde, işi olağan akışına bırakacağınız yerde "hayır,
ben bir yasa çıkarırım..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, son cümlenizi alıyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Başkanım.
Benim söyleyeceklerim bitmedi. Ben, uzatmak ve sizi daha
fazla üzmek istemiyorum; yerime geçip, sıram geldiğinde tekrar konuşacağım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Reha
Denemeç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Mustafa Bey sordu "bu kanun
teklifinin gündeme getirilmesinin nedeni neydi, ne güzel işleyen bir sistem
vardı" dedi. Biz söyledik, açıkladık; ama, belki net açıklayamadık, bazı
şeyler anlaşılmadı. Ben, tekrar, bir iki şeye değinmek istiyorum.
Bakın, 1993 yılındaki kanun hükmünde kararnamenin hukukî
bazı boşlukları vardı. Orada, bilim kurulu tarafından atanan insanların,
Başbakan tarafından onaylanması söz konusuydu. Onaylama yetkisi verilen
Başbakanın, çok doğal olarak, onaylamama yetkisi de vardır. Evet, Sayın
Başbakan onaylamadığı zaman ne olacağı hiçbir şekilde belli değil, tamamen
muallak.
İkincisi -söyledim, vekâletle ilgili- vekil olacak insanlar
"bir şekilde ayrılan üyenin kalan süresi kadar vekillik yapar"
deniliyordu. Peki, süre bittiği zaman, Başbakan onaylamazsa, oradaki boşluğa
kimi vekil olarak atayacağınız hukuken belli olmayan bir süreç; çünkü, süre
dolmuş. Kalan süre kadar vekillik yapabiliyorsunuz; olmayan bir sürenin, 1993
yılında çıkan bu kanun hükmünde kararnameye göre vekilliği söz konusu değil.
İşte, sistemin kilitlenmesi bundan dolayıydı. Bunun için, değişiklik yapılması
gerekiyordu. Bizim, kesinlikle, bilimi yönlendirmek gibi bir gayemiz yok;
burada, çalışan, kilitlenmeyen bir sistem gayesi var.
Mustafa Bey, TÜBİTAK yayınları... Kesinlikle, onların
yasaklanması, engellenmesi gibi bir şey söz konusu değil. Bu, sizin
vehmettiğiniz, korktuğunuz bir şey. Biz iktidara gelmeden evvel de, bizim için
neler dediler; bunlar şöyle yapacak, bunlar böyle yapacak... Geldiğimizde,
Avrupa Birliğiyle ilgili neler yapacağımızı, ekonomiyle ilgili neler
yapacağımızı söyledik, söylediklerimizi de geldikten sonra yaptık. TÜBİTAK'ta
da bunları söylüyoruz, söylediklerimizi de bu kanun yasalaştıktan sonra, Sayın
Cumhurbaşkanı imzaladıktan sonra yapacağız. Bunu da, üç sene sonra, beş sene
sonra, on sene sonra, nasıl Türkiye'nin ileriye gitmesinde faydası olduğunu bu
kanun değişikliğinin, hep beraber göreceğiz inşallah.
TÜBİTAK, gerçekten, geçmişte kapalı bir kurumdu demedik biz;
TÜBİTAK Bilim Kurulunun seçimi kapalıydı dedik. TÜBİTAK tabiî ki açıktı,
sanayiyle tabiî ki işbirliği yapmaya çalışıyordu; ama, ölçeğine baktığınızda...
Ben bir iki rakam vereyim: 2002 yılındaki en yüksek rakam, o zamana kadar,
yani, 63'ten beri, ancak 138 000 000 dolarlık bir fonlaması söz konusu
TÜBİTAK'ın; ama, 2004 yılı
rakamına bakıyoruz -bakın,
2005'teki 506 trilyondan bahsetmiyorum- bu rakam iki katının üzerine çıkmış,
291 000 000 dolara ulaşmış. Demek ki, TÜBİTAK'ı biz çalıştırıyoruz,
kilitlemiyoruz, mevcut sistemiyle de çalıştırmaya çalışıyoruz; bunu çok daha
ileriye götürmek için bu gayret içerisindeyiz.
Şimdi, Sayın Başbakanın -ben, bir daha burada
tekrarlamayacağım- nasıl seçim yaptığı, kimleri seçtiği ve o seçim sisteminin
nasıl olduğunu size izah ettik ve burada, özerkliğin ben tanımını yaptım; dedim
ki, özerklik, burada, seçilen insanların değişmemesidir, onların kararlarına
karışılmamasıdır. Dört yıl boyunca, seçilen Bilim Kurulu üyeleri, özerklik
içerisinde, kararlarında yetkin olarak kararlarını vereceklerdir ve o
kararlarından dolayı görevlerinden alınmaları mümkün değildir; bunu söyledik ve
nasıl seçildiği de belli. Yani, birçok kesimden insanlar geliyor ve bu insanlar
oradan buradan değil. Akademik kariyerin şeyi belli. Bir profesörün nasıl
profesör olacağının herhalde belirli kriterleri vardır. YÖK'ün o kriterlerinden
geçmeden bir insanın profesör olması, akademik yetkinliğinin olması mümkün
değildir.
Şimdi, burada -bilen bilir- ben söz oyunları yapmak için
gelmedim ve bugüne kadar yapmadım. Bu kürsüyü de bugüne kadar işgal etmiş bir
insan değilim. Belki, üçüncü, dördüncü söz alışımdır bu kürsüde. Ne
gerekiyorsa, neyse ben onu söylerim, ne fazla söylerim ne eksik söylerim ve söz
oyunlarına da girmeyen bir insanım.
Şimdi, Mustafa Bey bir şey söyledi. Bir tek örnek... Yani
"üniversitelerden herkes karşı çıkıyor bu kanun teklifine" dedi.
Mustafa Özyurt Beyle beraber iki gün evvel Manşet programındaydık. Kendisi de
burada. Manşet programında Cemil Arıkan Hocayı davet etmişti Mehmet Ali Birand.
Biliyorsunuz, Cemil Arıkan, Tosun Terzioğlu ile beraber 1993 yılında Bilim
Kuruluna atanan 12 üyeden biridir; Erdal İnönü'nün atadığı üyelerden biridir.
Cemil Arıkan'ın söylediği şuydu, çok net; Mustafa Bey de burada. Cemil Arıkan
"TÜBİTAK'ın geçmişteki yapısı kumda oynamaya benziyordu" dedi ve
"TÜBİTAK'ın fonlaması gereken özel sektör lazımdı, özel sektöre fon
akıtması lazımdı; bunu yapmıyordu. TÜBİTAK'ın siyasî iradeden tamamen ayrı olması
nedeniyle Bilim Kurulu içerisinde çok güzel kararlar alıyorduk; ama, bunu
günlük hayata geçirmemiz mümkün değildi" dedi. Bunu söyleyen Cemil Arıkan;
Bilim Kurulunun bir üyesi, geçmişteki bir üyesi, Erdal İnönü'nün atadığı üye.
Aynı şeyi Tosun Hocaya da sorabilirsiniz; eski TÜBİTAK Başkanı. Ben, bu
açıklamaları yaptıktan sonra daha fazla söze mahal olduğuna inanmadığım için,
sözlerimi burada noktalamak istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Denemeç.
Şahısları adına söz isteği var.
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 1
inci maddeyle ilgili ifadelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle, 1
inci maddede TÜBİTAK'la ilgili olan konu, TÜBİTAK'taki "teknik"
kelimesi ile "teknoloji" kelimesinin anlamları üzerinde
yoğunlaşılması gerektiği konusunda sözlerime başlamak istiyorum.
Teknik, bir işin nasıl yapıldığını bize gösterir; yani, bir
işi nasıl yapacağımızı, nasıl yapıldığını bize aktarır, ifadelendirir. Belki,
bu, dün, geçen yıllara dönüldüğü, bakıldığı zaman, 1963'lü yıllara dönüldüğü
zaman teknik kelimesi o günkü şartlarda belki yerinde olan bir ifadeydi; ama,
bugün, teknoloji, bütünüyle hayatımıza girmiş, bütünüyle bizim hayatımızı
şekillendiren, sanayii şekillendiren, toplumsal yapımızı değiştiren
anlayışlarımızı oluşturuyor. Yani, bütün dünyayla temasa geçiyorsunuz, tek bir
tuşa bastığınız zaman, bütün dünyadaki bilgileri, verileri kendi ülkenizde
paylaşabilme imkânına sahipsiniz. Bir bakıma, teknolojinin, bu anlamda
değiştiği zaman TÜBİTAK'ın kapsamını daha çok genişleteceği konusunda,
kuşkusuz, fayda olduğu düşüncesindeyim.
Kısa adıyla TÜBİTAK, ülkemizde her türlü bilimsel
araştırmaların gerçekleştirilmesinde, teknolojik açıdan gerekli çalışmaların
yapılmasında öncülük görevini başarıyla yerine getirmiş ve getirmeye devam
etmektedir. Bu anlamda bakıldığı zaman, tekniğin yeterli olmadığını,
teknolojinin bizatihi yeryüzündeki bütün insanlığın verilerinden, değerlerinden,
gelişmelerinden hayatımıza yansıması gereken neler varsa, bunların mutlak
surette kazanım halinde topluma yansıması gerektiği için teknoloji kelimesinin
yerli yerinde kullanılmasını ve bilim ve teknolojinin bu anlamda da TÜBİTAK
içerisinde yerini alması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu noktadan bakıldığı
zaman, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun isminin "Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu" olarak değiştirilmesi, teknikten
teknolojiye sıçramayı sağlayacak stratejik adımlardan biri olacağı
düşüncesindeyim. Bu çalışmaların bilimsel ve teknolojik anlamda daha geniş bir
alanda icra edilmesi maksadıyla yapılacak olan bu düzenlemelerin yerinde
olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle söz aldım.
Yasanın temel mantığı, sürekli yeniliktir, sürekli
yenilenmedir, yeni projelere, yeni üretimlere açık olmadır; dünyanın hangi
ülkesinde bir teknik alan varsa, teknolojik gelişme varsa, bunu ülkemize
taşımadır. Dolayısıyla, çağı takip etmek istiyorsak, çağdaş olmak istiyorsak,
çağdaş dünyayla yarışmak istiyorsak, mutlak surette, burada, teknolojinin
hayatımızda yer aldığını ve teknolojiyi mutlak surette bizim kullanmamız
gerektiği konusunda böyle bakılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Belki 1963
yılının, 63 ruhuyla yazılmış olan bir kanunun, çağa pek fazla ayak
uydurabildiğini söylememiz mümkün değil; ama, bugün, 2005 yıllarında, yeni
yüzyılda, teknolojinin bütün alanlarında kendi teknolojisini kendi üretir hale
gelmemiz gerektiği konusunda çalışmaların çok daha fazla aktif olması
gerektiğini; bunun için de, TÜBİTAK'a verilmiş olan bütçenin, 530 trilyonluk
bir bütçenin belki yüzde 50'sinin, daha fazlasının yatırıma doğru aktarılması
gerektiğini de üzerine basarak belirtmek istiyorum.
Özellikle 2003 yılına bakıldığı zaman, 2003 yılında personel
giderleri yüzde 30, cari giderler yüzde 31,5; yatırım giderleri yüzde 25,3
şeklinde bize yansıyor; yani, 2003 yılındaki yatırım için ayrılan, teknoloji
için ayrılan, TÜBİTAK'ın asıl alanı olan bilime ve teknolojiye, projelere
yatırım olarak geçecek olan yatırım payı yüzde 25,3'tür.
2005 yılı ve bundan sonraki yıllarda giderek bütçesi
artırılan TÜBİTAK'ın bütçesindeki bu yatırım payının çok daha fazla
yükseltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda teknoloji kelimesinin çok daha
kapsayıcı, çok daha bize ufuk açıcı olduğunu düşünmekteyim
Bu duygularla, hepinize sevgiler, sayılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
Sayın Gazalcı, buyurun.
Evet, Sayın Reha Denemeç'in sözlerine hem cevap verip hem de
düşüncelerinizi aktarmak üzere, buyurun efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz konu, bir bilim kurulu ve
1963'te kurulmuş. Şimdi, Sayın Reha Denemeç -öneri sahiplerinden bir
arkadaşımız- benim söylediklerimi vehim olarak yorumladı, kendi korkum olarak
yorumladı; böyle, sanki, ortada hiçbir şey yok, biz, bu konuları, yani, AKP'nin
TÜBİTAK'ı hiç ele geçirme niyetleri yok diye söylemişiz gibi.
Değerli arkadaşlar, belki o arkadaşın kişisel olarak iyi
niyeti olabilir; ama, bizim için, olayların dili söz konusudur. Şimdi, bakın,
sizi, böyle çok değil, hemen birbuçuk iki yıl önceye götüreceğim. TÜBİTAK, 2003
yılında kendi başkanını seçiyor, oybirliğiyle seçiyor ve hükümete gidiyor -o
zaman Sayın Ertuğrul Yalçınbayır Başbakan Yardımcısı ve TÜBİTAK'tan sorumlu-
"biz, Başkanımızı seçtik martın başında..." Sayın Yalçınbayır da
"işte, bu yakında hükümet değişikliği olacak; etik olmaz; siz, isterseniz,
bunu -başkanı- daha sonra getirin" diyor ve 30 Mayısta, Başkanın süresi,
Namık Kemal Pak'ın, o zamanki TÜBİTAK Başkanının süresi dolacak. 58 inci
hükümet bitiyor, 59 uncu hükümet geliyor ve 6 Mayısta resmen yazıyla
bildiriyorlar "başkanımızı seçtik..." Bakın, 30 Mayısta süre dolacak
ve kendi aralarındaki o üçte 1 yenilemeyi de yapıp, o adları da bildiriyorlar.
Başbakanın yalnız iletme görevi var, bakın; ama, ne yapıyor; sumenin altına
atıyor Başbakan. Başbakan yetkiyi kötüye kullanıyor. Bir skandal, bir hukuk
devleti skandalı var aslında ve 30 Mayıs oluyor. Bakın, süre doluyor; ama,
başkan, bir sorun yaratmamak için, görev süresi dolduğundan, ayrılıyor değerli
arkadaşlar; o üyelerin ataması da yapılmıyor.
Şimdi, TÜBİTAK'ın yasasına göre -bu Meclis kabul etmiş-
63'teki yasasına göre, Başbakan, Cumhurbaşkanına götürüyor; kendisi seçiyor
Bilim Kurulu arasından ve seçiyor, görevini yapıyor; ama, zamanında atama
yapılmadığı için, hükümet diyor ki: "Bu kurum görevini yapamaz duruma
geldi ve çoğunluğu düştü."
Şimdi, ben, size soruyorum; zamanında seçim yapılıp atama
yapmayan mı suçlu; yoksa, tuzak kurup, atamayı yapmıyorsunuz, bekletiyorsunuz,
diyorsunuz ki: "Çalışamaz duruma geldi, bana bir kerelik yetki verin"
ve yetkiyi buraya getiriyorsunuz. Biz komisyonlarda kavga veriyoruz, olmaz,
yanlıştır diyoruz; burada, Genel Kurulda söylüyoruz, "hayır, hayır"
diyorsunuz, "çıkar, olur, yaparız" diyorsunuz aynen bugünkü gibi.
Cumhurbaşkanı gönderiyor -burada zamanım üç beş dakikayla sınırlı, onları
okumak istemiyorum- Anayasa Mahkemesi gönderiyor. Bu arada, Anayasa Mahkemesi
kararları geri dönmez hilesiyle atama yapıyorsunuz oraya.
Bakın, o yasayla, Anayasa Mahkemesinden dönmüş kararla atama
yapıyorsunuz -şu andaki yönetim orada vekil olarak bulunuyor- yetmiyor;
"asıl olarak atayın" diye Cumhurbaşkanına gönderiyorsunuz.
Cumhurbaşkanı diyor ki: "Dur; konu, Anayasa Mahkemesinde; ben asıl olarak
atamam." Gerçekten, dediği gibi oluyor, Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu
arada idarî mahkemelere gidiliyor. İdarî mahkemelerden, hem Sayın Namık Kemal
Pak hem de öteki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitirmeye çalışacağım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ...mahkemelerden kesinleşmiş
kararlar alıyor.
Değerli arkadaşlar, eğer bu arkadaşımız, yani, bu öneriyi
veren arkadaşımız, bu olaylar hiç olmasaydı, yani, Anayasa Mahkemesinden,
Cumhurbaşkanından dönmeseydi, şu anda yargıda kararlar olmasaydı... Daha arada
birçok şeyler var... Adam hakkında, görevden düştükten sonra denetlemeye
gönderiyorsunuz, suç atıyorsunuz, takipsizlikle sonuç veriyor, hiçbir suç
bulunamıyor. Burada "Erdal İnönü'nün adını saygıyla anıyoruz, katkısı
oldu" falan diyorsunuz. Erdal İnönü'yü ve adı olan arkadaşları siz
mahkemeye sevk ediyorsunuz; yapmayın böyle, etmeyin böyle! Yani "oturum
başına 200 000 000 verildi; dolayısıyla, fazla ödeme yapıldı" diyorsunuz,
sonra yasa değiştiriyorsunuz, 1 milyara çıkarıyorsunuz oturumu; sonra da,
bambaşka gerekçeler söylüyorsunuz.
Bu yasa önerisi ilk değil. Geldiğiniz günden beri, TÜBİTAK'ı
ele geçirmek, Bilim Kurulunun bilimsel yayımlarından duyulan rahatsızlık,
projeleri kendi taraftarlarınıza bir şekilde vermek, orada kadrolaşmak, bilimi
yönlendirmek; bunun altında yatan niyet budur. Bu vehim değildir, bu bir
senaryo değildir, bu bir niyet değildir; bu, yaptıklarınızı, mahkeme
kararlarını size hatırlatmaktır.
Değerli arkadaşlar, o yüzden ben, bu yasanın aynen öncekiler
gibi, Cumhurbaşkanımız, kamu yararına, hukuka, Anayasaya, evrensel kurallara
aykırı olduğunu söyleyecek, geri döndürecektir; inanıyorum. Oradan çıkarsa,
ikinci kez getirirseniz, yine zaman alırsanız; Anayasa Mahkemesine gideceğiz,
oradan dönecek.
Değerli arkadaşlar, arkadaşlarım da söyledi, birçok yasada
böyle yapıyorsunuz. Çoğunluk, size bu hakkı vermez; çoğunluk, hukuk devleti
yerine geçmenizi sağlamaz; egemenliği...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sürenizi çok aştınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki efendim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum.
BAŞKAN - Henüz oylamaya geçmedik.
Sayın Özdoğan, buyurun, sorunuzu sorun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza şu soruları
yöneltmek istiyorum:
Dünyada bilim özgürdür. Bilimin ideolojisi yoktur; ideoloji
ve siyasî etki alanına giren bilim ve bilim adamından, bilim adına asla hayır
gelmez. 877 sıra sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi yasalaştığı
takdirde, Türkiye'de bilimsel çalışma alanının çok büyük yara alacağı
kanısındayım; çünkü, bilim siyasetin emrine girmiş bulunacak. Bunun nedeni,
daha önce üyelerin büyük çoğunluğunun Bilim Kurulunca belirlenecek adaylardan
seçilmesi ilkesinin yerine, üyelerin Başbakan tarafından doğrudan ya da dolaylı
olarak belirlenmesi öngörülüyor.
Bu bağlamda şu soruları sormak istiyorum:
1- Eğitim, bilim ve teknoloji sistemimiz yönlendirilmek
istendiğine ve özgür olması gereken bilimin baskı altında bulundurulacağına
inanıyor musunuz?
2- Bilimsel yeterliliği olmayanlar TÜBİTAK'tan destek
alamadıkları için "TÜBİTAK'ta kayırma var" dedikodusunu
çıkarmışlardır. Bilimsel yeterliliği olmayanların etkisinde kalmak, kalkınmanın
motoru olan bilime vurulacak olan en büyük darbe değil midir?
3- TÜBİTAK'ın bağımsız bilim kurullarınca yönetilmesi ve
bilim kurulunun seçilmesi yerine, hükümet tarafından yönetiliyor olması, girmek
için çaba sarf ettiğimiz Avrupa Birliği standartlarına uygun mudur?
4- Yıllık bütçesi şimdi 500 trilyon olan TÜBİTAK'ın, bu
bilimi bağlayıcı yasanın çıkmasında bir rant düşüncesi var mıdır?
5- Bu yasayla bilim adamları baskı altına alınmış olacak. Bu
durumun gelişmekte olan demokrasimize büyük bir darbe indireceğine inanıyor
musunuz?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu, bir yasa önerisi, tasarısı değil. Elbette, yasa
önerileri de bu Mecliste görüşülür, kabul edilir, reddedilir; bizimkiler değil,
çoğunlukla iktidarınkiler oluyor; ama, TÜBİTAK gibi, kurumlaşmış, yerleşmiş bir
kuruluşta, iki arkadaşımızın önerisi söz konusu. Hükümet, neden tasarı halinde
bunu getirmedi, eğer böyle istiyorsa? Tam destek veriyor mu bu öneriye?
Bir de, şimdi, TÜBİTAK'ta bulunan, geçici görevle, vekâleten
işbaşında bulunan arkadaşlar var. Kazara, bu yeni yasa çıkarsa -çıkmamasını
diliyorum, dönecektir hukuktan ama- eski Bilim Kurulundan yeni Bilim Kuruluna
atama yapılacak mı, önceden böyle bir kararınız var mı; yani, eski yönetimden
hiç almayacağız ya da mahkeme kararı hakkı kazanmış olanları atayacağız ya da
bambaşka kişilerden atayacağız diye bir önyargı var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Bu soruların hepsine uzun uzun cevap vermem mümkün aslında, bir eski TÜBİTAK'lı
olarak ve Yönetim Kurulu üyesi, eski Bilim Kurulu üyesi olarak; ama, bunlara
yazılı cevap vermek daha uygun olur diye düşünüyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şimdi, oylamaya geçmeden önce, komisyonun bir açıklaması
var.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyoruz.
BAŞKAN - Açıklamayı dinleyelim, ondan sonra...
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI
BİNER (Van) - Sayın Başkan, kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde, kanunun
tarih ve sayısının yanında, adının da "Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun" olarak belirtilmesi
gerekmektedir. Basılı metinde, sehven unutulmuştur; bunun düzeltilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bu, komisyonun teknik bir açıklaması tabiî, yasa usulü
bakımından.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını
istiyorum.
BAŞKAN - Bu açıklama çerçevesinde, 1 inci maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, maddenin oylanmasında karar
yetersayısı bulunamamıştır.
19.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.45
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 19.45
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 92 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S.
Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesinin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza
sunup karar yetersayısı arayacağım; ancak, şu ana kadar Komisyon ve Hükümet yerini
almadığından, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.46
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 19.50
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 92 nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
877 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S.
Sayısı: 877) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.
7.-
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, görünen o ki, daha sonraki işlerde de
Komisyon ve Hükümetin burada olmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2005 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.53