BIM 2 11 2005-05-18T07:20:00Z 2005-05-18T07:20:00Z 43 27315 155697 TBMM 1297 311 191206 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 82                                  YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

92 nci Birleşim

29 Nisan 2005 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları ve 25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/813)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S.Sayısı:876)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/842) (S. Sayısı: 796)

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/972) (S. Sayısı: 854)

6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877)

7.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Adana Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir'deki kamu yatırımlarına, liman genişletme ve çevreyolu projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5211)

2.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Mersin-Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsüne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5379)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, SSK fabrikalarında üretilen ilaçlara ve ücretlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5393)

4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, çiftçiye yapılacak doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5415)

5.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, ithal edilen ilaçlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5488)

6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5497)

7.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Doğu Karadeniz çiftçisine ödenmesi gereken destekleme bedeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5498)

8.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın, arıcılık tesisi kurmak isteyenlere verilecek teşvike ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5515)

9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, behçet hastalığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5568)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, sahte bal üretimine ve denetimindeki aksaklıklara ilişkin sorusu Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5574)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak sekiz oturum yaptı.

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile  Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen ,

Cevap verdi.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, kültür balıkçılığı ile balık çiftliklerinin yarattığı çevre kirliliğine, turizme olan etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına, 8 inci sırasında yer alan 876 sıra sayılı 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 5 inci sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 796 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 854 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınmasına, 30 Nisan 2005 Cumartesi günü Genel Kurulun çalışma yapmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

3 üncü sırasında bulunan, 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1003) (S. Sayısı: 872), görüşmeleri tamamlanarak,

4 üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/422) (S. Sayısı: 875), görüşmelerini müteakiben,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

29 Nisan 2005 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.05'te son verildi.

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Bayram Özçelik

Yaşar Tüzün

 

 

Burdur

Bilecik

 

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


No.: 126

II.- GELEN KAĞITLAR

29 Nisan 2005 Cuma

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1.- 14.4.2005 tarihli ve 5333 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1019) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2005)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI ve 25 Milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2005)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

29 Nisan 2005 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları ve 25 milletvekilinin, köy enstitülerinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adı bilişim ve iletişim gibi sözcüklerle anılan çağımızda, ülkemizde hâlâ birçok insan eğitim hakkından yeterince yararlanamamaktadır. Bireylerin eğitim süreci çoğu kez ekonomik nedenlerle veya siyasal, kültürel ve sosyal nedenlerle sekteye uğramaktadır. Diğer taraftan, eğitim sürecine katılanlara paylaşımcılık yerine bireyciliğin, dayanışmanın yerine rekabetçiliğin, yaratıcı bilgi yerine ezberciliğin önplana çıkarıldığı bir model sunulmaktadır. Eğitim süreci, topluma hitap eden diğer kültürel ve sosyal kurumların da etkisiyle var olan eşitsizlikçi sistemi yeniden üretmekte, kendine ve topluma yabancılaşmış bireyler ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde bir dönem kurulmuş ve gerek aldığı övgülerle gerek hakkında yapılan eleştirilerle geniş yankı uyandırmış olan köy enstitüleri gerçeğinin gelecek kuşaklara aktarılması önemli bir toplumsal sorumluluktur.

Hazırlıkları 1935'te başlayıp 1937'de denemesine girişilen ve 1940'ta yasallaşan köy enstitüsü sistemi, cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve ses getiren bir uygulamasıdır. 17 Nisan 1940'ta kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunuyla, ülke gerçeklerine uygun, bilimsel temellere dayanan bir eğitim modeli yaşama geçirilmiştir. Köy enstitüleri modeli bugünkü eğitim sisteminden çok farklıdır. Bu farklılıklara birey açısından bakıldığında, düşünce becerilerini kışkırtan, sorumluluk bilincini veren, çok yönlü gelişimi destekleyen, üreten ve öğrencileri mesleğe ve sanata yönelten karma bir eğitim sistemidir. Kurumsal olarak bakıldığında ise, Türkiye'nin 21 bölgeye ayrılması ve bölge sorumluluğunun buralarda kurulan köy enstitülerine verilmiş olması, Kurtuluş Savaşı sonrasının toplumsal kalkınma projesinde köy enstitülerinin anlamını ortaya koymaktadır.

İnsanlarımızı, bilimin aydınlığında, bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiştirmeye yöneltmeyi amaçlayan köy enstitüleri gerçeği, dönemin en ilerici eğitim reformu olarak kabul edilmektedir. İkinci Dünya Savaşının sınırlarımıza dayandığı, kuraklık ve kıtlığın kol gezdiği bir dönemde başlatılan bu hareketle 700 bina yapılmış, çağdaş yöntemler ve bilimsel veriler ışığında eğitim gerçekleştirilmiş, hastalıklarla mücadelede bilinçlenme sağlanmış, binlerce dekar boş arazi işlenmiş, milyonlarca ağaç yetiştirilmiş ve demokrasinin sözle değil yaşanarak öğrenilebileceği kanıtlanmıştır.

Köy enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi öğrenciyi merkeze koymuş ve onun etkin kılınmasını temel almıştır. Enstitülerde yaşam, birliktelik, katılım, yetki ve sorumluluk eksenlerine oturtulmuştur. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından vazgeçilmez koşul olarak benimsenmiştir. Köy enstitüsü sisteminin hem kuramcısı hem de kurucusu olan İsmail Hakkı Tonguç'un geliştirdiği "iş okulu" anlayışı ile genel kültür ve beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinliklerle beraber, halk kültürünün tüm özellikleri enstitülere taşınıp korunmaya çalışılmıştır.

Hiç kuşkusuz, köy enstitülerini, 1940'lı yıllardaki özgünlüğüyle kurma düşüncesi, üzerinde tartışılabilecek bir konudur. Ancak, toplumsal kalkınmaya destek veren benzersiz bir eğitim deneyimi olan köy enstitülerinin, ülkemizin kalkınmasında büyük bir öneme sahip olduğu açıktır. Bu model, şimdi bütün dünyada tartışılan, yükseköğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benzediği gibi, Avrupa Birliğinin başlattığı Leonardo Da Vinci sisteminin yıllar önce uygulanan bir benzeri olarak da önemini ve güncelliğini korumaktadır. Nitekim, bu çerçevede, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ile Süleyman Demirel Üniversitesi işbirliğinde yürütülen çalışmalarla, Gönen Köy Enstitüsü mekânı koruma altına alınmış, restore edilmiş ve ismi Gönen Köy Enstitüsü Meslek Yüksekokulu Kampusü olarak değiştirilmiştir. Bu bağlamda, cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke koşulları ve bilimsel veriler ışığında uygulanmış başarılı bir sentezin ürünü olan köy enstitüleri gerçeğinin gelecek kuşaklara aktarılması için bina ve arazi durumlarının tespiti, korunması, restore edilmesi, arşivlerinin ortaya çıkarılması, iyileştirme ve onarım çalışmalarına öncülük edecek bilgi, belge ve resimlerin toplanarak arşiv ve müze oluşturulması, bu yapıların eğitim merkezine dönüştürülmesi veya en yakın üniversiteye bağlı eğitim fakültelerinin kapsamına alınarak yaşatılması amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

1.- Türkân Miçooğulları                                 (İzmir)

2.- Bülent Baratalı                                 (İzmir)

3.- Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

4.-Erol Tınastepe                                 (Erzincan)

5.-Algan Hacaloğlu                                 (İstanbul)

6.- Feridun Fikret Baloğlu                                 (Antalya)

7.- Mustafa Erdoğan Yetenç                                 (Manisa)

8.- Ali Rıza Bodur                                 (İzmir)

9.- Yılmaz Kaya                                 (İzmir)

10.- Osman Özcan                                 (Antalya)

11.- Atila Emek                                 (Antalya)

12.- Hüseyin Ekmekcioğlu                                 (Antalya)

13.- Zekeriya Akıncı                                 (Ankara)

14.- Ali Kemal Kumkumoğlu                                 (İstanbul)

15.- Sıdıka Sarıbekir                                 (İstanbul)

16.- Hasan Ören                                 (Manisa)

17.- Şefik Zengin                                 (Mersin)

18.- Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

19.- Hüseyin Güler                                (Mersin)

20.- İdris Sami Tandoğdu                                (Ordu)

21.- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

22.- Muharrem İnce                                (Yalova)

23.- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

24.- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

25- Halil Ünlütepe                                (Afyonkarahisar)

26.- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/813)

        28.4.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 1-5 Mart 2005 tarihlerinde Etiyopya ve Güney Afrika Cumhuriyetine yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                (Adana)

Zafer Hıdıroğlu                                (Bursa)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Hüseyin Besli                                (İstanbul)

Prof. Dr. Nazım Ekren                                (İstanbul)

Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

Gülseren Topuz                                (İstanbul)

Ali Arslan                                (Muğla)

Şükrü Ayalan                                (Tokat)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, 29.3.2005 Tarihli ve 5325 Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Anayasa Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 876 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanunun tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci.

Buyurun Sayın Ketenci. (Alkışlar)

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en içten saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum.

Bu yasanın hangi amaçla, hangi beklentiler içerisinde getirildiğini çok iyi kavrayabilmek için, nasıl bir seyir takip ederek bu noktalara geldiğini önce anlatmak istiyorum.

Bu yasa teklifi, 4.2.2003 tarihinde 7 Antalya, 1 Denizli, 1 Uşak, sonradan imzasını geri alan 1 Kayseri milletvekilinin teklifidir. Onlar tarafından getirilmiştir. Bu yasa teklifi, hazırlandıktan sonra tam 13 ay beklemiştir. Ne zaman ki, 28 Mart yerel seçimlerinden sonra, 28 Mart yerel seçimlerinin başarısızlıkları Cumhuriyet Halk Partisi Parti Grubunda, örgütlerinde ve platformlarında tartışılmaya başladı ve buna bağlı olarak baskın kurultaylar arkalarından gelmeye başladı, o sumen altında uyuyan yasa teklifi birdenbire sumenin altından çıkarak, uyanarak gündeme geldi. 8.6.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alındı. Ne zamana kadar; 29 Mart 2005 tarihine kadar. O güne kadar olayları kenardan, biraz da bıyık altından gülerek izleyen Adalet ve Kalkınma Partisi kurmayları ve Sayın Başbakan -ki, "CHP'nin derdi kendine yeter" diyen Sayın Başbakan- AKP içinde de erimeler, çözülmeler başlayınca, bu teklif hemen Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte ortak bir ittifakla ve bir utanç ittifakıyla, ortak bir prodüksiyon olarak buraya taşındı.

Değerli arkadaşlarım, bu arada önemli bir şey daha oluyor. Bir sayın Antalya Milletvekili Cumhuriyet Gazetesine 14.4.2005 tarihinde verdiği bir beyanatta aynen şunları söylüyor: "Bu yasa çıktıktan sonra partiden istifalar, transferler bıçak gibi kesildi." Bu, dikkat çekicidir. Şimdi ben bir sözü hatırlıyorum. Hani bu arkadaşımız suçüstü yakalanıyor; hani "şecaat arz ederken" diye başlayan... Ama, ben arkadaşıma, bu Parlamentoya ve halka olan saygımdan ötürü gerisini söylemiyorum, getirmeyeceğim; sadece hatırlatmakla yetiniyorum. Anayasal haktır istifa, bir demokratik haktır; hatta, daha ileri giderek söyleyeyim, bir insan hakkıdır. Şimdi, bu Parlamento içerisinde görev yapan, sorumluluk taşıyan bir milletvekili bu ifadeyi kullanamaz, kullanmamalıdır.

Bu yasa, 29 Mart akşamı, burada, gecenin geç saatinde tartışılmaya başlandığı zaman, bir AKP'li arkadaşım şu kapının önünde bana rastlar ve "Yahu Ketenci, iyi söylüyorsun, hoş söylüyorsun da, biraz köşeli söylüyorsun" falan deyince "ne yapayım kardeşim ya; anamuhalefet laik muhalefet olunca, ister istemez görev de bize düşüyor, başka arkadaşlara düşüyor; o nedenle böyle söylemek zorunda kalıyorum; yoksa, bir nedeni yok" dedim.

Şimdi, bu teklif özünde şudur, sevgili arkadaşlarım: Bir defa, milletvekillerinin özgürlük alanlarını daraltan bir tekliftir, demokrasiye giden yolları kesen bir tekliftir. O tüzüklerinde olan antidemokratik hükümler nedeniyle, parti içerisindeki oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için getirilmiş bir teklif olduğunu 29 Mart akşamı söyledim ve hatta, ilave ederek şunları da dedim: Dünyanın her yerinde, bütün demokratlar, bütün sosyal demokratlar, demokrasiyi, örgütlü toplum diye tarif ederler. Dolayısıyla, bir toplumda örgütlülük ne kadar fazlaysa, o toplumda demokrasi çıtası o kadar yüksek demektir.

Şimdi, demokraside örgütlülük, olmazsa olmazdır. Bu yasa, örgütlü topluma giden yolları kestiği için ve yeni örgütlenmelerin de önünü tıkadığı için, bu yasayla bir demokrasi suçu işlenmiştir. Hem de hangi Parlamentoda; bu dönemde, 22 nci Dönemde, bu Parlamentoda!..

Şimdi, gruplara, özellikle grup başkanlarına ve grup sözcülerine söylüyorum: Siz, örgütlü topluma karşı çıkıyorsunuz, demokrasiyi boğazlıyorsunuz. Demokrasinin boğazlandığı -eğer, kendi içerisinde bir toplum demokrasiyi boğazlıyorsa- ülkede, demokrasiye yeni mevzi kazandırılması mümkün değildir sevgili arkadaşlarım.

Şimdi, iki parti ittifak yaparak, birleşerek, Türkiye'de ikili bir sistemi kalıcı kılmaya çalışıyorlar. Bu iki partinin aldığı oyların toplamı yüzde 54; geride, burada bulunan siyasî partilerin, grubu olmayan siyasî partilerin, dışarıdaki siyasî partilerin yüzde 46 oyu var. Peki, bunların hakkını kim koruyacak? Eğer, bir toplumda azınlık hakları korunmasızsa, onlar korunamıyorsa, o toplumda demokrasi yok demektir. Bu bakımdan, kaldı ki, yüzde 46'nın Parlamentoya yansıması... Yüzde 34 oy alan Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya yansıması yüzde 65-66, yüzde 19 oy alan CHP'nin buraya yansıması yüzde 35,8! Şimdi, bu mudur gerçek demokrasi, bu mudur halkın iradesi, Parlamentoya böyle mi yansımalı?! Getirdiğiniz bu yasayla, aslında, alınan oya göre hazine yardımı alındığına göre, yüzde 19'un karşılığını almıyorsunuz, yüzde 35'in karşılığını, yüzde 65'in karşılığını alıyorsunuz. Peki, bu nedir; bu, gasp değil mi?! Yetki almamışsın, güven almamışsın, oy almamışsın, Hazineden bu kadar para istiyorsun!..

Arkadaşlar, tabiî, gruplara sorulduğu zaman, bunun demokrasiye istikrar getirmek adına yapıldığını, bu ikili sistemin kalıcı kılınmaya çalışıldığını ifade ediyorlar. Ne olacak peki; mutlaka ya AKP'ye oy vereceksin ya CHP'ye oy vereceksin! Böyle bir şey olabilir mi! Yani, başkaları, bu... Başka bir şeydir bu. Bu, Parlamentoiçi bir darbedir. Parlamento içinde ikili sistemi kalıcı kılmaya çalışan bir darbedir.

Değerli arkadaşlarım, eğer, Sayın Cumhurbaşkanımızın o seçkin ve özlü gerekçelerini içeren vetoyla ilgili bu yasa, yeniden ısrarla bu Parlamentodan çıkarsa, bunun ayıbının altından kalkılmaz; ama, bize düşen görev de sadece burada bunları söylemektir tabiî. Biz de onları söylemeye devam ederiz. Belki daha başka arkadaşlar da söyleyecek; ama, bir şey söyleyeyim: 20 nci Yüzyılın diktatörlükleri hep tekparti diktatörlükleridir. Şimdi, ne talihsizliktir ki bizim Parlamento onu gerçekleştirmeye çalışıyor: İki partili bir diktatörlük! Ona giden yolları açmaya çalışıyoruz. Bu ayıptır, bunu yapmayalım; yani, bu siyaset terminolojisine iki partili diktatörlük terimini biz getirmeyelim, bu Parlamento getirmesin Sevgili Başkanım.

Siyasî partilere hazine yardımı kötü bir şeyse -32 trilyon Adalet ve Kalkınma Partisi alıyor, 18 trilyon CHP alıyor- o zaman vazgeçin. 3 milletvekili bulunan partinin alacağı hazine yardımı zararlıysa, o zaman mantık şunu emreder: 150'si daha çok zararlıdır, 350'si, 360'ı daha çok zararlıdır. O nedenle, iki parti alacak, diğerleri alamayacak!.. Bu, haksız rekabettir, aynı zamanda da Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Bakın, şubat ayında emekliye ayrılan Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Fazıl Sağlam'ın "Siyasî Partiler Hukukunun Güncel Sorunları" adlı kitabında, Avrupa Birliği ülkelerinde, özellikle Almanya'da siyasî partilere yapılan hazine yardımları şöyle: Federal Parlamento seçimlerinde yüzde yarım oy alan partiler hazine yardımı alıyor. Yerel meclisler için yapılan seçimlerde yüzde 1 oy alan partiler hazine yardımı alabiliyorlar. Hiç oyu olmayan, hiç oy almamış parti eğer örgütlenmesini tamamlamışsa, o da alabiliyor hazine yardımını. Neden Almanya'da böyle de bizde değil; çünkü, anlattığım gibi, orada da, dünyada da, demokrasiyi örgütlü toplum diye anlıyorlar, öyle algılıyorlar. Ne var ki bizim siyasetçilerimiz demokrasiyi böyle algılamazlar. Tabiî, böyle algılamadıkları için de Dr. Fazıl Sağlam'ın kitabında söz konusu ettiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hazine yardımlarının -benim kanıma göre- büyük bölümü, partiiçi oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için harcanıyor. Yani, parti genel başkanları ve parti genel başkanları ve parti politbüroları...

Dikkat ederseniz, genel başkanların, özellikle parti genel yönetimlerinde bulunanların hiç öyle fazla bir masrafları olmaz; Mercedes'lere binerler Porche'lere binerler, BMW X5'lere binerler; ama... O akşam bir teklifte bulunmuştum, demiştim ki, eğer hazine yardımından... Çünkü, ek 1 inci maddenin üçüncü fıkrasında deniyor ki: "Parti harcamalarına harcanır bu hazine yardımı." Kardeşim, partide düşünce üretimi... Harcamasın; peki, neye harcasın?.. Örgütlere göndermesin, proje hazırlamaya göndermesin... Gelin, hemen şöyle bir şey yapalım hep beraber; bir teklif de hazır. Ne kadar harcanıyor, genel başkanlar bundan ne kadar nasibini alıyor, ne kadar harcanıyor genel başkanlar için, politbürolara ne kadar harcanıyor, ne kadarını onlar harcıyor, ne kadarını örgütlere gönderiyor, ne kadarını projelere harcıyorlar; bunu saptayalım ve partinin önderleri, genel başkanları her yıl bütçe sonunda bunu deklare etsin; ama, kimse buna yanaşmadı ve dolayısıyla o teklif hazır, hemen yapabiliriz onu. Gelin bunu birlikte yapalım; o zaman biz de vazgeçelim, ben bu kürsüden vazgeçeyim, bu yardımı talep de etmiyoruz -Sosyaldemokrat Halk Partisi adına- diyeyim; ama, böyle bir şey yok, buna yanaşan yok.

Bakın, bu Cumhurbaşkanı önemli bir adam, önemli bir insan; bu gerekçelerinde bir Anayasa dersi, hukuk dersi, demokrasi dersi veriyor. Türkiye çok cumhurbaşkanları gördü. "Yollar yürümekle aşınmaz" diyen cumhurbaşkanları gördü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - "Yani, asmayalım da besleyelim mi" diyen cumhurbaşkanları gördü. "Verdimse ben verdim" diyen cumhurbaşkanları gördü. Bir de bu yasaya bu gerekçeleri hazırlayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i gördü.

Şimdi, 46 yasa veto edildi, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarım bu 46 yasanın 46'sına da sahip çıktılar, Cumhurbaşkanının vetosuna sahip çıktılar; ama, ne yazık ki, şimdi bu vetoya sahip çıkmayacaklar ve karşı tavır alacaklar. Bir tane de belge okuyacağım; ama, okumak, çok hırpalamak da istemiyorum.

Şimdi bir şey söylemek istiyorum; özellikle, Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un dikkatine sunmak istiyorum: Bu yasayla, bir sol partinin alacağı mütevazı bir yardımın önünü kesmeye çalışıyorsun. Tarihî bir espridir, lütfen karşı çıkma, 20 nci Asırda   -bunu bilesin Anadol- Bolşevikler Menşeviklere bunu yapmadı; senin bu yaptığını; açıkça söylüyorum. Onun için, öyle "dün dündür, bugün bugündür" bu lafların arkasına, bu sözcüklerin arkasına takılmayalım. Sonunda, nihayet, hukuk herkese lazımdır; bugün bana lazımdır, yarın sana lazımdır.

Sonuç itibariyle, şunu söylemek istiyorum sevgili arkadaşlarım -fazla uzatmayayım, Başkan da müsaade edemez tabiî- bu yasa, üzülerek ifade edeyim ki, kirli bir yasadır. Zaten siyaset alanı yeteri kadar kirlenmiştir bugüne kadar; bu yasayla, bir defa daha kirletmeyelim. Bir defa daha düşünün; demokrasinin önünü tıkamayın.

Hepinize, saygılar sunuyorum, sevgiler sunuyorum; sağ olun. (SHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e ait.

Buyurun Sayın Güney. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, bugün, Sayın Reisicumhur tarafından siyasî partilere yapılan yardımın kesilmesini öngören 16 ncı maddenin iadesiyle ilgili, bu madde ve bu siyasî partilerden kesilecek yardımın üzerinde konuşmak istiyorum. Ancak, sözlerime başlamadan, iki tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, çarşamba günü, burada, Meclisin çalışmalarıyla ilgili konuşurken, her gün Danışma Kurulu kararı, grup kararı getirilmesinin Meclis çalışmalarını engellediğini, bozduğunu, düzeni bozduğunu, milletvekili arkadaşlarımızın hazırlanamadığını ifade etmiş, hele hele, cumartesi günü çalışmamızın da ne kadar yanlış olduğunu buradan ifade etmiştim. Zamanım kısa, onun üzerine gitmek istemiyorum. Dün, yine, bir Danışma Kurulu kararıyla, yine, kanunlarda değişiklik yapıldı. Yine, hangi kanunun öne geleceği, arkaya geleceği son dakikada belirlendi; bu da yine yanlıştır; ama, mutluyum, hiç olmazsa, cumartesi günü çalışmanın zorluklarını burada ifade ettiğim zaman, demek ki, haklıymışım, yarın Yüce Meclis çalışmıyor. Bu noktaya gelindiğinden dolayı mutluyum; bir.

İkincisi, değerli milletvekilleri, bu kanun üzerinde, İktidar ve Anamuhalefet Partisinin grupları adına söz almamasını yadırgadım. Onların konuşup fikirlerini burada beyan etmeleri gerekirdi. Onu yadırgayarak şu yargıya vardım: Demek ki, siz, kararınızı almışsınız "baştan bu işe biz karar verdik, biz, bu siyasî partilere bu parayı vermeyeceğiz; siz, ne konuşursanız konuşun biz bunu yapacağız" diyorsunuz. Tamam. O zaman, ben de sadece, hiç olmazsa zabıtlara geçsin, zabıtlara geçmekle birlikte, sizlerin vicdanlarına... Ve bizi dinleyen milletimizin aydınlanabilmesi için, çok kısa, birkaç özet noktaya temas etmek istiyorum.

Bu kanun niye çıkmıştır? Evvela, şunu şey yapalım; nedir bu kanunun amacı, niye çıkarmışlar bunu? Bir geriye dönelim. Burada amaç nedir; demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerin bağımsızlıklarının korunması, etki altında kalmadan, çıkar gruplarının baskılarına boyun eğmeden yaşamlarını sürdürmesi için çıkarılmıştır; asıl, temel amaç budur ve Anayasamızın 68 inci maddesi de, siyasî partilere devletin yeterli düzeyde ve hakça yardım yapacağını amir. Siyasî partilere devlet yardımı yapılması, anayasal önemi yanında demokratik düzenin de bir gereği.

Yürürlükten kaldırılması öngörülen 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesiyle siyasî partilere yapılan yardım kapsamı daraltılmakta, seçimlerde genel oy barajını aşanlar dışında, yalnızca genel seçimlerde toplam geçerli oyların en az yüzde 7'sini alan siyasî partilere devlet yardımı yapılması olanaklı kılınmaktadır; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili bulunan diğer partiler, milletvekili sayısı ne olursa olsun, bu haktan yoksun bırakılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Reisicumhur, çıkarılan Yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir; gerekçesinde "örgütlenmesini tamamlamış olmakla birlikte seçimlere katılmamış, seçimlere katılmış olmakla birlikte yeterli oy alamamış ya da seçimlerden sonra kurulmuş ve belli sayıda milletvekilinin katılmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerin, büyüklük ve güçlerine göre farklı oranlarda da olsa, devlet yardımıyla desteklenmeleri anayasal kuralların ve kamu yararının gereğidir" ifadesini kullanmıştır çok açık ve net bir şekilde.

Peki, ne olmuştur da Siyasî Partiler Yasasında düzenlenecek birsürü madde varken, bununla ilgili, tüm partilerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, toplumun her kesiminin haklı istekleri varken, sadece, 2820 sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesi kaldırılıyor; cımbızla, o kanunun içinden, bu çekiliyor?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun yapıcılar, yani, bizler, duygularımızla hareket edemeyiz, etmemeliyiz. Ettiğimiz yemin, bizi, kamu yararına, ülkemizin gelişmesini, ilerlemesini sağlayacak, hepsinden önemlisi, adil kanunlar yapmaya mecbur kılmaktadır; yoksa, günlük kızgınlıklara, küçük hesaplara, şahıslara göre kanun yapılamaz. Her yerde katılımcı demokrasiden bahseden Anamuhalefet Partisinin, böyle bir yanlışa, duygusallığa, adaletsizliğe girmesini kabullenmek mümkün değildir. Hele hele İktidarın, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, uyum yasalarını büyük bir heyecan ve özveriyle çıkardığımız bir zamanda, parlamenter demokrasimizin vazgeçilmez bir parçası olan, şimdilik küçük sayılan partilere yapılan bu haksızlığa katılmasını, hayret ve üzüntüyle karşılıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun Anayasa Komisyonunda görüşülürken, AK Parti Grubuna mensup değerli arkadaşlarımın oradaki ifadelerinden çok kısa başlıklar size aktaracağım: Kaldırılan bu düzenlemenin, siyasî partileri birtakım güç odaklarının elinden kurtarmak için getirildiğini, Avrupa Birliğinde 17 ülkede, seçimden aldıkları oy oranı, milletvekili sayısı veya her iki kıstası gözönüne alarak siyasî partilere para yardımı yapıldığını anlattı; Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Burhan Kuzu'nun ifadesi bu.

Sayın Ersönmez Yarbay da muhalefet şerhi verdi ve muhalefet şerhinde, bu yasanın siyasî partiler arasında haksız rekabete neden olacağını belirtiyor ve özetle "herkesin düşüncelerini serbestçe söyleyebilmesi için siyasî partilere daha çok para verilmeli. Odalar Birliği yasası gelince herkes elini kaldırıyor, sermaye çevrelerinin partileri oluşuyor, sermaye çevrelerinin partisi olmasın diye bu yasa çok önemli, bunu kabullenmek mümkün değildir" diyebiliyor.

Yine, Afyonkarahisar Milletvekilimiz Hakkı Beyin ifadeleri var; o da aynı paralelde.

Arkadaşlar, demek ki, burada bunu, bir parti gözlüğü veyahut da bir parti taassubu içerisinde kabul etmememiz lazım. Bunu birlikte düşünmemiz lazım. Yaptığımız şeyin doğru olmasına evvela kendimiz inanmalıyız, kendi vicdanımızda bunun doğru olduğuna karar vermemiz lazım. Yoksa, ben kızdım, ben size işte... Yok; bunu yapmaya hiçbirimizin, hele hele Parlamentodaki milletvekillerinin, grubu olan partilerin hakları yoktur. Bunu çok iyi düşünmemiz lazım.

Şunu unutmayalım: Değerli milletvekilleri, siyasî tarihimize baktığımızda, haksızlık yapanların, adaletsiz davrananların, aldıkları kararların sonuçlarının zaman içerisinde kendilerini de mağdur ettikleri görülmüştür. Bu, bilinen bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; bitiriyorum.

Sonuç olarak, bir milletvekili olarak, bağımsız bir milletvekili olarak, hiçbir fikrin, hiçbir etkenin ve hiçbir duygunun etkisinde kalmadan önerim şudur: Akıl için yol bir. Gelin, bu yanlıştan birlikte dönelim, bu ayıbı işlemeyelim, bu haksızlığı yapmayalım. Kanunu geri çekip, bugünden geci yok, günümüze, çağımıza, toplumun isteklerine uygun, kapsamlı Siyasî Partiler Yasasını hep birlikte çıkaralım. Bu şeref, bu Meclisin, bizlerin olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar, DYP ve SHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güney

Soru-cevap var mı?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylayacağım ve aynı zamanda da karar yetersayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.45

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.58

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

876 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Kanunun maddelerine geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddelere geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kanunun maddelerine geçilmesini kabul edenler...

ERSOY BULUT (Mersin) - Ben de sayıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Teşekkür ediyorum.

Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.

ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, 139 kişi yok.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, 15 dakikadan fazla ara vermek zorunda kaldım. Bir zaruret olmadıkça, arkadaşlarımızın, lütfen Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum. Bu Meclisi çalıştırmamız lazım.. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

1 inci maddeyi okutuyorum:

SİYASÎ PARTİLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN

MADDE 1.- 22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olarak vermiş bulunduğumuz kanun teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun hakkında, esasında, Meclisimizde gerektiği kadar konuşma yapıldı; ancak, yeniden görüşüleceğinden, bazı tekrarlar yapmanın doğru olacağını sanıyorum.

Siyasî Partiler Kanununa göre partilerimize yardım yapılmaktadır. Demokratik ülkelerde de, bu yardım aynen yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun orijinalinde, 16 ncı madde diye bir konu yoktur. İçine cımbızla konulan bir madde, içinden cımbızla çekilecektir; durum budur. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, hakikatinde, anasında, 16 ncı madde diye geçici bir madde yoktur.

1980'li yıllarda, yani 1984 yılında, rahmetli Turgut Özal tarafından, sosyaldemokrat bir partinin içini oymak için, bölünen başka bir partiye hazine yardımı yapılmıştır. Durum budur ve bu 16 ncı madde de, bugüne kadar gelmiştir.

ERSOY BULUT (Mersin) - Hiçbir partiye vermeyin o zaman. Ayıp!..

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu kanunun geçici maddesini, şöyle, TRT 3'ten Türkiye Halkı bir dinlesin, gerçekleri bir anlatalım da, böyle bağrışanları, para almak için çırpınanları, şöyle, acıklı acıklı, bu millet bir seyretsin. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

ERSOY BULUT (Mersin) - O zaman siz niye alıyorsunuz, siz niye alıyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen yerinize oturun.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Yürü!..

ERSOY BULUT (Mersin) - Sen yürü! Ne kadar ayıp!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kanun koyucu, siyasî partilere, yüzde 7'nin üstünde oy alacak olanlara para yardımı yapmayı kabul etmiştir.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - HADEP'le mi yiyeceksiniz, HADEP'le?! HADEP'le mi yiyeceksiniz parayı?!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Bu partiler hangileridir; AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi...

ERSOY BULUT (Mersin) - Ayıp!.. Yakışıyor mu Cumhuriyet Halk Partisine?!

BAŞKAN - Sayın Özcan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Sayın milletvekilleri, sayın milletvekili; bakınız, bu Meclise uymuyor. Şu anda, Meclisimizi, öğrencilerimiz ziyarete gelmiştir; örnek olmamız lazım...

ERSOY BULUT (Mersin) - Onlara kötü örnek oluyorlar!

BAŞKAN - Sizin tavrınız da güzel bir örnek değil. Sizi ikaz ediyorum; lütfen...

Buyurun efendim.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kanun koyucu, siyasî partilere nasıl yardım yapılacağını tespit etmiş; demiş ki: "Yüzde 7'nin üzerinde oy alan partilere hazineden yardım yapılır." Bu partiler hangileri; AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Genç Parti. En az para alacak olan Genç Parti. Ne kadar alacak; 11 trilyon 165 milyar lira. Gelin görün ki, sonradan bir madde ilave edilmiş; demişler ki: "Partisinden istifa ederek, üç parti, yeni bir parti kurar veya başka bir partiye katılırsa, en az para alacak partinin dörtte 1 parasını alır." Yani, 3 trilyon para alır demiş. 10 kişi istifa eder, parti kurar veya başka, teşkilatını tamamlamış bir partiye iltihak ederse, 11 trilyon 165 milyar lira para alır demiş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yalan söylüyorsun, yalan!.. 6,5 trilyon... Yalan söylüyorsun!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu milletvekilleri, hangi çalışmayı yapmış da, hangi alınterini harcamış da o yeni partilerinde para alacaklar?! (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Yoksa, istifa edince, eski partisinin aldığı oyları arkasından geliyor mu sanıyorlar?!

Ben, değerli arkadaşlarım, son onbeş gündür seçim meydanlarındaydım. Fethiye sınırından Anamur sınırına kadar kent kent, köy köy gezdim, kahvelerde de konuştum ve samimiyetle ifade ediyorum, milletvekilliğinin hazzını bu on günde yaşadım. Herkes "helal olsun size" diyordu. Böyle bir ayıbı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Dönem milletvekilleri temizledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu tasarının kabul edilişindeki konuşmayı duyanlar duymayanlar, hepsi tebrik ediyordu. Bakın, ne diyorlardı: "Kesin şu değirmenin suyunu" diyorlardı, "oylarımıza ihanet edenler bir de ödüllendirilecek mi" diyorlardı, "helal olsun bu Meclise" diyorlardı, "Meclis gözümüze girmeye başladı" diyorlardı.

Açıkça ifade ediyorum değerli arkadaşlarım, halkın gönlüne girmesini bilmemiz gerekiyor, Meclise devam etmesini bilmemiz gerekiyor; böyle bir şeyler çıktığı zaman Meclise koşmak değil, her vakit Meclise gelmemiz gerekiyor; seçim bölgeni gezmen gerekiyor, halkı unutmaman gerekiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki ofisinde bekleyerek milletin isteklerine cevap vermen gerekiyor. Bütün bunları yapmayacaksın, halkın gönlünden düşeceksin, bir daha seçilmeyeceğini de anlayacaksın; örgütünle kavgalı olacaksın, il başkanınla kavgalı olacaksın, genel başkanını tanımayacaksın; Nasrettin Hocanın dediği gibi, göle maya çaldığı gibi, ya tutarsa diye partinden ayrılarak yeni parti kuracaksın veya bir partiye iştirak edeceksin; ondan sonra da, bunu yaparken bu masrafları da hazineden almaya çalışacaksın! Yağma yok! Adama alın da kaçan mı derler. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu kanun maddesi, partiler kurulmasını teşvik ediyor. Bu kanun maddesi, açık söylüyorum, yasal yollarla hazinenin hortumlanmasını teşvik ediyor.

Bakınız, bu kanun maddesi -biraz önce bir arkadaşım söyledi, ben de söylüyorum, söylediğimi tekrar ediyorum- geçtikten sonra istifa niye olmadı?! Oldu mu istifa?!

ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, niye ikaz etmiyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen tamamlayın efendim, lütfen.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet.

Geçici 16 ncı madde milletvekillerinin itibarını zedelemekte...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika oldu?!.

BAŞKAN - Efendim, 2 dakika size de verdim.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - ...Meclisimizin de itibarını sarsmaktadır değerli arkadaşlarım.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hakaret ettiriyorsun, lütfen... Ayıp yahu!..

BAŞKAN - Sayın Ketenci, oturur musunuz...

Sayın Özcan, lütfen... Son cümlelerinizi alacağım.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet, bu kanunun, bu kanun maddesinin değiştirilmesi lazımdır.

Tekrar konuşmak dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Şahsı adına, ikinci söz isteği, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, anayasal hakkını kullanana hakaret ettiriyorsunuz; olmaz böyle bir şey!

BAŞKAN - Efendim, bizim konuşmaya bir müdahale hakkımız...

Buyurun efendim.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) -  Öyle bir şey yok! Hakaret ediyorlar.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun, teklifin 1 inci maddesi üzerinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en kalbî selamlarımla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesiyle, 22.4.1983 günü 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasının geçici 16 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Geçici 16 ncı maddenin, siyasî partilere devlet yardımı yapılmasını içeren  bir madde olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siyasî partilere hazineden yardım yapılması, devletin yardım yapması, Amerika ve Avrupa'daki birçok ülkede uzun yıllar tartışılmış, partilerin, belli grupların, belli kliklerin, belli baskı gruplarının tahakkümü altında kalmaması için, demokrasinin gelişmesi için, hazineden, devletten yardımın zorunlu olduğu sonucuna varılmıştır. 1982 Anayasasıyla ülkemizde de siyasî partilere hazineden yardım gündeme gelmiştir; ancak, Siyasî Partiler Kanunumuz, 22.4.1983 ve 31.10.1990 tarihlerinde olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki kez değişikliğe uğramıştır. Söz konusu geçici 16 ncı maddeye göre, özetle, milletvekilleri istifa ettikten sonra kurulu bir başka partiye girerek 10 veya daha fazla milletvekiline ulaşan partiye veya yeni bir parti kurmak şartıyla teşkilatlanmasını tamamlayarak hazineden yardım alma imkânı tanınmıştır. Daha sonra, bir değişikliğe uğrayarak bu oran, genel seçimlerde barajı aşma şartına bağlanmışken, daha sonra, yine bir değişiklikle bu oran yüzde 7 oy oranına düşürülmüştür, çekilmiştir. 10 milletvekiline sahip bir partiye yapılan hazine yardımı, değerli arkadaşlarım, yaklaşık 12 trilyon civarındayken, 3 veya daha az milletvekiline sahip bir partiye yaklaşık 3 trilyon hazine yardımı yapılmaktadır. 3 milletvekili ve 10 milletvekiline sahip partilere bu şekilde yardım yapılması sağlıklı bir kriter değildir diye düşünüyorum, olmasa gerektir diye düşünüyorum. Bu, milletvekili transferlerini körükleme sonucunu doğuracak kanaatindeyim. Ülkemizde, daha önceki dönemlerde hazine yardımı alabilmek için, iltihaklar, parti değiştirmeler ve hülle partileri konuşulmuş durmuştur hep. Meclisin itibarı, onuru çok zedelenmiştir, yara almıştır.

Değerli arkadaşlarım, devletimizin, bizlerin, milletimizin, hazinemizin, gerçekten, boşa harcayacak parası yoktur kanaatindeyim. Bu ülkede geçimini asgarî ücretle sağlamaya çalışan milyonlarca insanımız vardır. Hal böyleyken, bulunduğu partiye kızıp yeni parti kuran, başka bir partiye iltihak eden...

ERSOY BULUT (Mersin) - Demokratik bir hak. Yalan söyleme!

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - ...milletvekili arkadaşlarımızın masrafını da milletimizin sırtına yüklemesi, insaf, merhamet, vicdan kavramlarını küstürür, darıltır, zorda bırakır diye düşünüyor; teklifin milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülecek olan 876 sıra sayılı Siyasî Partiler Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 21.4.2005

         Süleyman Sarıbaş

           Malatya

Madde 1.- Son genel seçimde yüzde 5'in üzerinde oy alan siyasî partilere en çok oyu alan partinin 1/4 oranında hazine yardımı yapılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Konuşacak mısınız efendim?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçesini Sayın Sarıbaş kendisi açıklayacak.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesinin kaldırılmasına dair kanun teklifi üzerinde vermiş olduğum önergenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün sözlerine cevap verecek değilim. Onun demokrasi kültürünün nerede olduğu herkesçe malum; Türkiye de gördü. Demokrasinin bir gelişme süreci yaşadığını ve siyasî partilerin bu milletin sesi olduğunu, bir kere, kafasının bir yerine yazması lazım. Demokrasilerde siyasî partilerin, milletin sesi olarak, milletin dertlerini dile getirmek için kurulduğunu, başka bir amacı olmayacağını, Anayasanın da 68 inci maddesinde "demokrasinin temel unsuru" diye altını çizerek söylediği sözün siyasî partilerden başka bir şey olmadığının, bir kere, özümsenmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, anlaşılan o ki, daha evvel çıkardınız, Sayın Cumhurbaşkanımız hukukî gerekçesiyle iade etti; dolayısıyla, bu kanunun hukukî bir izahı yoktur. Sayın Cumhurbaşkanımız, gönderme gerekçesinde, bunun Anayasaya açık aykırılığını dile getirdi. Hukukî izahı yoksa, bunun, ahlakî izahı da yoktur. Niye yoktur; çünkü, birbuçuk senedir, iki senedir komisyonlarda görüşülmeyen, Meclis gündemine alınmayan bir konu, siyasî partiler memleketin meselelerini çözmediler diye, Anamuhalefet Partisi anamuhalefet görevini yerine getirmedi diye birtakım insanlar itiraz edince, bu kanun gündeme geldi. Bu ahlakî değil. O halde bu ne; bu, siyasî bir karar. Ne siyasî bir karar; bizden başka, yani, İktidar ve Anamuhalefet Partisinden başka partilerin yaşamasının, halkın meselelerini dillendirmenin önünü kesmek için verilmiş bir siyasî karar.

Şimdi, ne konuşacak siyasî partiler bu kürsüde; çiftçi meselelerini konuşacak. Ee, konuşmasın... Ne konuşacak; esnafın meselesini konuşacak...

Bakın, önümüzde yasa var, esnaf derneklerini, esnaf birliklerini, esnaf konfederasyonlarını susturma yasası var.

HASAN ANĞI (Konya) - Ne alakası var?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Dün federasyonları susturma yasasını geçirdiniz.

HASAN ANĞI (Konya) - Doğru konuş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, köylüyü susturdunuz. Şimdi, biliyorum ki, Mecliste bir çalışma var; TRT 3'ün bu Meclisten millete yaptığı yayını da susturma girişimleri var. Sayın Anadol, dün basın toplantısında açıkladı.

Peki, Meclisi susturacaksınız, köylüyü susturacaksınız, esnafı susturacaksınız; siyasî partileri de susturursanız, iktidarınız veya anamuhalefetliğiniz mutlak mı olacak zannediyorsunuz?! Kime mutlak oldu?! Geçen dönem şu muhalefet sırasında veya iktidar sırasında oturan hangi liderler burada var veya hangi vekiller burada var?! Evet, Sayın Fatsa var.

Şimdi, dolayısıyla, iktidarı mutlak kılmanın yolu, demokrasiyi çiğnemek falan değil. İktidarı mutlak kılmanın yolu, millete, milletin istediği şekilde hizmet etmekten geçer.

Bırakın, muhalefet, bu kürsüde, önerilerini, açıklamalarını, düşüncelerini özgürce dile getirsin; belki katkı sağlar, belki ülkenin hayrına olan işlere birlikte, beraber atılım, açılım yapma sağlar. Eğer ahlaken bunun önünü tıkarsanız, vicdanen rahat yatamazsınız.

HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, neresi gerekçe bunun?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Vicdanen rahat yatamazsınız. Bunun gerekçesi budur, bunun gerekçesi bu. Öyle el hareketi yapmaya hakkın yok; çok çirkin!

HASAN ANĞI (Konya) - Senin yaptığın yanlış.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Başbakan 25 000 000 dolara uçak alırken ülkenin kaynakları heba olmuyor. Bakın, Türk Ceza Yasasıyla hortumcuların 40'ar trilyon lira cezalarını, mahkemenin verdiği cezaları kaldırırken, 100 milyar liralara düşürürken bu ülkenin kaynakları heba olmamış oluyor. Bu milletin alınterleri, mahkemelerin verdiği cezalardan, hortumcuların ceplerinde bırakılırken alınteri olmuyor... Bir siyasî parti görüşünü dile getirir, yanlışlarımızı söyler, bizim karşımıza rakip olur diye 2 trilyon, 3 trilyon lira gibi komik rakamları çok görürseniz demokrasi adına, vallahi, o durumlara düşersiniz, o durumlara düşersiniz; çünkü, çoğu, bunu yapanlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ANĞI (Konya) - 10 trilyon da sen mi istiyorsun?! Önergenin gerekçesi bu mu; sizin önergenizde ne var?

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, son cümlelerinizi alayım.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -  Şimdi, bu 10 trilyon lira lafı yalan bir kere; yalan. Genç Partinin en son aldığı para, 6 trilyon 800 milyar lira. 10 trilyon lira... Ama, 32 trilyonları saklamanıza yetmez.

HASAN ANĞI (Konya) - Kaç trilyon istiyorsun?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - 32 trilyon lirayı siz aldınız, 18 trilyon lirayı Cumhuriyet Halk Partisi aldı. Siz iktidarlığınızı 32 trilyonluk yapın, onlar da muhalefetliklerini 18 trilyonluk yapsınlar. Haa, biz de, kendimiz ısınır, kendimiz elektrik paramızı öder; ama, bu kürsüde, köylünün de, esnafın da, çiftçinin de derdini, rençperin de derdini, işçinin de derdini seslendirmeye, dillendirmeye devam ederiz.

HASAN ANĞI (Konya) - Belli, senin ne olduğun belli!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sesimizi de, sözümüzü de kesmeye hiçbirinizin gücü yetmez; çünkü, demokrasi böyle bir şey. Demokrasi, aykırı düşünenlerin rejimi; demokrasi, aykırı düşünenlere tahammül etme rejimi. Tahammül edeceksiniz, katlanacaksınız ki, iktidar olduğunuzun farkına varasınız.

Teşekkür ediyorum hepinize, saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Halkın desteğiyle gel!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.20

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 15.28

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

876 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 29.3.2005 Tarihli ve 5325 sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:876) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanuna aşağıdaki maddenin 2 nci madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2.- 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun Ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Siyasî partilerin her yıl Hazineden aldıkları yardımın ne kadarını parti genel başkanları ve parti genel merkezleri kullanır, ne kadarı örgütlere gönderilir, ne kadarını ise düşünce üretmek, proje hazırlamak için kullanıldığı, her yıl bütçe döneminde ayrı ayrı kamuoyuna açıklanır.

 

Ersoy Bulut

Ahmet Güryüz Ketenci

Hakkı Akalın

 

Mersin

İstanbul

İzmir

 

Mustafa Sayar

Süleyman Sarıbaş

 

 

Amasya

Malatya

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? Salt çoğunluğunuz var mı?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün; buyurun.

Sayın Akgün, süreniz 5 dakika.

Lütfen, süreye uyalım.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen bu yasa üzerindeki değerlendirmenin, her şeyden önce, siyasî değil, hukukî bir değerlendirme olması gerekmektedir; çünkü, veto, hukukî bir işlem olup, gerekçesi Anayasaya aykırılıktır. O halde, veto gerekçesinde, kanun teklifinin hangi maddesinin açıkça Anayasaya aykırı olduğu belirtilmelidir; ancak, Cumhurbaşkanımızın iade gerekçelerini incelediğimiz zaman, veto gerekçelerinin, Anayasaya aykırılıktan ziyade, siyasî değerlendirmeler olduğu görülecektir. Bu Kanunun zamanlaması tartışma konusu yapılabilir; Siyasî Partiler Yasasında kapsamlı bir değişiklik yapılması gerektiği de söylenebilir; diğer yandan, bütün siyasî partilere az veya çok hazine yardımı yapılması gerektiği de iddia edilebilir; ancak, bütün bu değerlendirmeler, siyasî değerlendirmeler olur ve bana göre, konumuzun dışında kalır.

Siyasî partilere hazine yardımını düzenleyen Anayasanın 68 inci maddesi, açıkça "siyasî partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir" demek suretiyle, hazine yardımının hangi esaslara göre yapılacağı konusunda, kanun koyucuya, yani, Türkiye Büyük Millet Meclisine düzenleme yetkisi vermiştir. Anayasanın bu maddesi, bütün siyasî partilere hazine yardımı yapılacağı konusunda kesin bir hüküm içermemektedir. 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasında, siyasî partilere yapılacak yardımın esas ve usulleri düzenlenmiş, hatta, aradan geçen zaman içerisinde hazine yardımının kapsamı değiştirilmiştir. Şöyle ki; ilk düzenleniş biçimiyle, genel seçimlere katılan ve barajı aşan partilere devlet yardımı öngörülmüştü. 3349 sayılı Yasayla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilere; 3470 sayılı Yasayla, genel seçimlerde geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan partilere; 3673 sayılı Yasayla, seçimlere girme hakkını elde edecek biçimde örgütlenen ve Mecliste 10 ya da daha çok milletvekili bulunan partilere ve yine 3789 sayılı Yasayla, en az 3 milletvekili bulunan partilere hazine yardımı yapılması öngörülmüştür. Bütün bu değişikliklerde Anayasaya aykırılık iddiası gündeme gelmemiş ve böyle bir belirleme olmamıştır.

Yasa koyucu, biraz da siyasî gelişmelere bağlı olarak, partilere hazine yardımı yapılması konusunda değişiklikler yapmıştır. Şimdi de, bu yasayla, Meclisimiz, hazine yardımı konusunda yeni bir esas kabul etmektedir. Siyasî Partiler Yasasında zaman içerisinde yapılan değişikliklere baktığımız zaman, bu düzenlemenin de Anayasaya aykırı olduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer yandan, veto gerekçesine göre, siyasî partilere yardımın engellendiği iddiasını doğru bulmuyorum. Eğer, bu veto gerekçesiyle hareket edecek olursak, barajı aşamayan veya Mecliste 3 sandalyeye sahip olmayan partilere hazine yardımı yapılmamasının izahı nasıl yapılacaktır?!

Diğer taraftan, mevcut Siyasî Partiler Yasasının hakkaniyete ve eşitliğe aykırı bir durum ortaya koyduğunu da görmemiz gerekir. Genel seçimlerde yüzde 6,9 oy almış bir parti, seçim barajı olmamış olsa, belki 50-60 milletvekili çıkaracak iken, hazine yardımından yararlanamamakta; buna karşın, genel seçimlerde daha düşük oy alan -yüzde 1-2 gibi- bir parti ise, Mecliste gelişen durumlara göre, kendisine geçen 5-10 milletvekiliyle hazine yardımına hak kazanmaktadır. Bu durumun ise, bir adaletsizlik ortaya koyduğu çok açıktır. Siyasî Partiler Yasasında yapılacak bir düzenlemeyle, sadece genel seçimlerde belli bir yüzde -örneğin, yüzde 5 olabilir- oy alan partilerin hazine yardımından yararlanması esası getirilebilir; çünkü, halkın iradesini yansıtan seçimler, genel seçimler olup, bu seçimlerde halkın teveccühünü kazanan partilere yardım yapılması, kanımca, hem hukuken hem de siyaseten doğru bir düzenleme olacaktır diye düşünüyorum.

Veto gerekçesine baktığım zaman, açık ve net bir biçimde Anayasaya aykırı bir durumun belirlendiğini söylemem güçtür. Bu nedenle, veto gerekçelerine katılmıyorum ve yasanın Anayasaya uygun olduğunu düşünüyor, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, bu kanun teklifini 8.4.2003 tarihinde verdik, yani, 25 ay önce; gündeme alınmasına da, 8 Haziran 2004'te de oybirliğiyle karar verildi. Şimdi, kanun teklifini verirken tebrikler güzel, gündeme alınırken parmak kaldırmalar güzel; şimdiki zor ne, onu anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

Şimdi, o zamanlar, ne AK Partide ne de Cumhuriyet Halk Partisinde, istifa da yoktu; zamanında verildi. Bunun için "efendim, şimdi, milletvekillerinin istifasını önlemek için bu kanun maddesi verildi; şu, bu" denilmesi, gazetelerin köşeyazılarında bunların geçmesi, gerçekten, doğru değildir; zamanında verilmiştir, bugün münasip görülmüş, bugün gündeme getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ben, on günlük gezimde vatandaşlarımıza sordum "milletvekillerimizi tanıyor musunuz, isimlerini sayabilir misiniz" dedim, pek çok yerde, hemen hemen milletvekillerinin tamamının isimlerini sayamadılar. "Nasıl oy verdiniz, bilmiyorsunuz da" dedim; vatandaşların dediği şu: "Ben partime oy veriyorum, partiye." Milletvekillerinin ismini bilmediği halde partiye oy veriyor; bu da doğru yani; çünkü, öyle ise, bu istifa eden milletvekilleri nereden para alacak; o partiler nereden para alacak? Gerçekten mantıkdışı bir durum.

Ben, genelde cevap vermek de istemiyordum; ama, çok haksız suçlamalar oldu; yani, onun için de cevap vermekte zorlandım, meşru müdafaa yapıyorum.

BAŞKAN - Sayın Özcan, siz, konuya gelin, bir kişisel tartışmaya meydan vermeyelim.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Tamam, geliyorum.

Şimdi, arkadaşlarım, vatandaşlar, bir partiye oy veriyor, beğendiği bir partiye oy veriyor, partinden istifa et, yeniden parti kur diye oy vermiyor. Eğer partini beğenmiyorsan, yeni parti de kurabilirsin. Bu da normal; ama, partiyi kurarken, hazinenin yardımına güvenmeyeceksin; geçen de dediğim gibi, kesene güven, yeni parti kur. Bu, çok önemli bir konu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce arkadaşımız da söyledi, yüzde 6,5 oy alan parti para alamıyor, yüzde 1 oy alan parti para alıyor; hatta, hiç oy almamış, üç milletvekili yeni bir parti kuruyor, para alıyor. Bu, demokraside var mı?! Demokrasi lafı ediyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı yerlere gidiyorlar "baraj yüzde 5'e inmeli, yüzde 4'e inmeli, yüzde 6'ya inmeli..." Bunun inme yeri bazı yerler değil, şurası burası değil, barajı indirebiliriz, 5'e de indirebiliriz, 4'e de; bunun yeri, Türkiye Büyük Millet Meclisidir; dışarıda kimse gazel okumamalı, Meclise saygı göstermeli herkes. Barajı indirirse, burası indirir; çıkarırsa, burası çıkarır. Bunlar da doğru değildir diye düşünüyorum ve şunu anlıyorum ki "artık, biz, baraj maraj aşamayız da, efendim, barajı biraz daha indirirsek belki bir şeyler olur" diyorlar. Ben, şimdiden söylüyorum; barajı değil, dereyi bile aşamazlar. Bakın, dereyi bile aşamazlar. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülecek olan 876 sıra sayılı Siyasî Partiler Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 21.4.2005

         Süleyman Sarıbaş

           Malatya

Madde 2- Bu Kanun 1.1.2006 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçesini Sayın Sarıbaş kendisi açıklayacak.

Sayın Sarıbaş, buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kanunun yürürlük tarihi üzerine vermiş olduğum önergenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; saygılar sunuyorum hepinize.

Şimdi, biraz önce konuşan arkadaşım der ki "millet, partilere oy veriyor." Bu arkadaşım, herhalde, Anayasada "milletvekili" tabirinin açıklamasını dahi bilmiyor. Milletvekili, milletin vekili olandır. Senin düşündüğün gibi olsa, ne olur biliyor musun; partivekili olur. Ama, sen, partivekili de olamazsın, lidervekili olursun ancak!..

OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Bak, bak!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Lidervekili olursun. Anayasa "lidervekili" yazardı, Anayasa "partivekili" yazardı.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Siz, neyin vekilisiniz?!.

BAŞKAN- Sayın Sarıbaş...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Ama, Anayasa "milletvekili" yazıyor.

BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, dinler misiniz beni...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Milletvekili demek, önemli bir hadisedir, önemli bir tabirdir.

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, İçtüzüğe göre, Başkan kürsüdeki hatibe hitap ederse, nezaketen durur ve Başkanın ne söyleyeceğini dinler. Söz hakkınızı, lütfen, istismar etmeyiniz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Sayın Başkan, "milletvekili" tabirinin ne olduğunu açıklamak zorundayım.

BAŞKAN- Siz, önergenizin gerekçesini açıklamaya çıktınız; şahıslarla ilgili hoş olmayan sözler söylemeyiniz lütfen.

NECATİ UZDİL (Osmaniye)- Sen kimin vekilisin!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Önergemin gerekçesini açıklıyorum; gerekçesi şu...

BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, mikrofonu açıyorum; ama, buna dikkat etmenizi rica ediyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

AK Partiden konuşan iki arkadaşım da, hakikaten, siyasî partilere yapılan hazine yardımının bir sisteme bağlanması gerektiği noktasında görüş bildirdiler. Doğrudur; bu görüşe katılıyorum. O halde, bu çalışma yapılana kadar, yani, siyasî partilere hazine yardımının hangi kriterler kapsamında, Avrupa normları dahilinde yapılması gerektiği noktasında Siyasî Partiler Kanununda yapılacak bir değişikliğin çalışması yapılıp, bu Yüce Meclisin önüne getirilene kadar, yani, 1.1.2006 tarihine kadar bu yasanın yürürlüğe sokulmaması noktasındadır benim talebim. Haa, bu ne sağlar; siyasî partilerimizin, bu değişen durum karşısında kendi ekonomik ve malî yönlerini planlamalarını, programlamalarını sağlar. Şimdi, bir anda, siyasî partilere yapılan yardımı kesmekle siyasî partileri zora soktuğunuz zaman, siyasî partiler bu kaynakları bulurlar, bir şekilde bulurlar; ama, bu yasanın özü, siyasî partilerin güç odaklarının eline geçmemesini sağlamak, ileride siyasî partiler iktidar olduğunda da, muhtaç oldukları bu güç odaklarına prim vermemek, onlara taviz vermemek üzere hazırlanmıştır. O halde, bu noktada Siyasî Partiler Yasamızda hakikaten kapsamlı, hakikaten düzenli bir çalışmanın mutlaka yapılması gerektiği kanaati AK Partide olduğuna göre, bu sürenin, hiç değilse beş altı aylık bir geçiş dönemine mutlaka ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlar, bakın, Meclisin gündeminde başka kanunlarımız da var. Şimdi, alelacele, salı gününden bugüne üç değişik grup önerisi ve Danışma Kurulu önerisi geldi ve bu yasa süratle öne çekildi, bu acele neden?! Bakın, muhtarlar yasamız var; muhtarlarımız hakikaten zor durumda, 120 000 000 lira maaş alıyorlar, 240 000 000 lira prim ödüyorlar. 56 000 kişi feryat ediyor, figan ediyor. O yasa, maalesef, Meclis gündeminde olmasına rağmen bir türlü tartışılmıyor.

Şimdi, geçen, bir sayın bakan bu kürsüden "efendim, bugün hep tartıştık, saat 18.00 oldu, tek bir madde dahi çıkaramadık" dedi. Meclisin, sadece kanun çıkaran bir mekân olmadığını, Meclisin, toplumun dertlerini, toplumun sorunlarını tartışan, müzakere eden, çareler arayan bir mekân olduğunu Türk demokrasisi kabullenmek zorunda.

Bakın, Fransa'da yılda çıkan kanun sayısı 6 veya 7. Biz, bir haftada değil, bir güne 8 kanun koymuşuz. Bu ne demek; milletin meselelerini müzakereci bir anlayışla tartışma zemininin süratle yok olması demek. Eğer, sadece kanun çıkaran bir mekân olarak görürsek, bir heyet olarak görürsek, toplumun meselelerini tartışma fırsatını maalesef bulamayız.

Değerli arkadaşlar, bu Kanunu çıkarma noktasında her iki partimizin anlaştığı vakıa. Ben, geçen konuşmamda da söyledim, biz, bu paradan falan vazgeçeriz. Bu para çok önemli değil. Bizim, burada izah etmeye çalıştığımız konu, demokrasinin kendisi. Demokrat olacak mıyız olmayacak mıyız?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Böyle demokratlık olur mu ya! Sizin yaptığınız demokratlık mı?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Doğru söylüyorsun Sayın Başkan, doğru söylüyorsun. Senin Genel Başkanın da öyle söyledi "rozetlerini sattılar" dedi. Şimdi, soruyorum: Sizin partinizde bakanlık yapan Abdülkadir Aksu da bir zamanlar bir partiyi bıraktı; herhalde rozetini sattı. Sayın Cemil Çiçek de bir tarihte partisini bıraktı; herhalde rozetini sattı.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Bırak sen onları, kendine bak.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Demek ki, parti değiştirmenin, rozet satmakla falan alakası yok.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti yoktu o zaman.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Parti değiştirmek, bir anlayışa, demokratik olmayan bir anlayışa karşı durmadır. Parti değiştirmek, yanlış giden, memleketin meselelerini çözmeyen bir iktidara "ben bu işte yokum, vebal altına girmiyorum" demektir ve alternatifler üretmektir, çözümler üretmektir. Bu manada, parti değiştirmeyi veya partilerden istifa etmeyi "rozetleri satmak" şeklinde anlayışları, bu Meclisin kürsüsünden de kınamak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - AK Parti varken, diğerleri geçersiz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - "Anamuhalefetle birlikte yürütür" deseydik, daha iyi olurdu!..

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına Sayın Fatsa söz istemişlerdir.

Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, siyasî partilere hazineden yapılan yardımın yeniden düzenlenmesiyle alakalı bir kanun teklifini görüşüyoruz. Özellikle, bu Siyasî Partiler Kanununun içerisine bu geçici maddenin nasıl girdiğini, hangi gerekçelerle girdiğini, burada konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler, ben bunun teferruatına girmek istemiyorum; artık, hem Genel Kuruldaki arkadaşlarımız hem de kamuoyu, bu konuyu, hangi gerekçeyle bu geçici 16 ncı maddenin ilave edildiğini, enine boyuna, herkes biliyor.

Tabiî, burada siyaset yapıyoruz, yasa yapıyoruz. Her yapılan şeyin, her görüşülen şeyin lehinde konuşanlar olduğu gibi, aleyhinde de konuşanlar olabilir. Yani, bir kesim arkadaşlarımız buna evet, bir kesim arkadaşlarımız da hayır diyebilir. Evet diyenlerin de, hayır diyenlerin de kendi içerisinde tutarlı olması lazım. Yani, burada, Meclisin kürsüsüne çıkıp, böyle, tribünlere konuşmakla bu iş olmaz.

Bu yasa, kanun teklifi, bir sene önce Türkiye Büyük Millet Meclisine, muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşımız tarafından verilmiş, 8 Haziran 2004 tarihinde de Mecliste görüşülmüş ve Meclisin iktidar ve muhalefet partilerinin ortak kararıyla kabul edilmiş. Şimdi, buna muhalefet eden arkadaşlarımızın da, bu kararın, ortak alınan kararın altında imzası var, oyu var. Arkadaşlarımın önce bu oylarına sahip çıkması gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, siyasette tutarlılık diye bir şey varsa, yani, arkadaşlarımız öncelikle bunun Genel Kurulda kabulü noktasında vermiş oldukları karara saygı göstermeleri,  o kararın arkasında durmaları gerek.

İtirazları haklıdır, değildir; kendilerine göre haklı gerekçeleri olabilir; ancak, bu maddenin uygulanmasından dolayı yaşanan başka sıkıntılar da var.

Hatırlayacaksınız; 21 inci Dönemde, yine, üç arkadaşımız bir araya gelerek bir siyasî parti kurdu. O dönemde bu Mecliste olan arkadaşlarımız veya konuya duyarlı olan arkadaşlarımız bunu bilir. hazine yardımına müracaat etti. Denildi ki: "Siz, partinizin yeteri kadar örgütlenmesi olmadığı için bu yardımı alamazsınız." Bu arkadaşlarımız, gittiler, bir başka siyasî partiye iltihak ettiler ve netice itibariyle, bu yardımı aldılar. Şimdi, ne o arkadaşlarımız var ne de o siyasî parti var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu  arkadaşlarımızın talebi, bir hakkı iki sefer kullanmak anlayışıdır, iradesidir. Bakın, bütün siyasî partiler, eğer, Siyasi Partiler Kanununda, Anayasada, hazine yardımı alma kriterlerini yakalamışsa, bize diyorlar ki "efendim, siz işte şu kadar trilyon hazine yardımı alıyorsunuz." Bunu neye göre alıyoruz veya muhalefet partisi veya bu hazine yardımını alan, Mecliste olmayan, Meclis dışı muhalefet partileri de, en son genel seçimde almış oldukları oy oranlarına göredir. Düşünün ki...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Yüzde 34'ü...

EYÜP FATSA (Devamla)- Arkadaşlar, lütfen... Lütfen... Ben, arkadaşlarımı tenkit etmek için söylemiyorum; yani, olaya karşı çıkmak veya olayı savunmak gibi... Bir gerçeği ifade etmek için söylüyorum.

Şimdi, bu yardımı talep eden arkadaşların, daha önce seçilmiş oldukları partiler, zaten, onlar adına bu yardımı alıyor. Bu, bir hakkı iki sefer istemektir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Siz de aldınız AK Partiyi kurarken.

EYÜP FATSA (Devamla)- Haa, müsaade edin,  onu da açıklayayım, müsaade edin.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Fazilet Partisi aldı, sen de aldın.

EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Süleyman Sarıbaş, müsaade et, onu da açıklayayım.

Yani, demokratik ölçü, hakkaniyet...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - 24 Ağustosta almadın mı sen AK Partiyi kurarken o parayı?!

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin...

Demokratik ölçü, hakkaniyet, şu bu, hak olmayan bir şeyi iki sefer talep etmekle mi ortaya çıkacaktır?! Yani, bu, doğrusunu istersen, doğru, geçerli bir savunma argümanı değil; çünkü, bu arkadaşlarımızın seçilmiş oldukları siyasî partiler zaten bu haktan faydalanıyor; bunu alıyor bunlar adına. Bunlar, hak etmedikleri bir şeyi ikinci sefer istiyorlar.

"Efendim, ittifaklar oluştu, kirli ittifaklar oluştu, Mecliste diktatorya kuruluyor" gibi şeyler, doğrusunu isterseniz, bu Meclisin mehabetiyle mütenasip ifadeler değildir. Düşüncelerimizi ifade ederiz, burada çıkarız, en açık bir şekilde, en net bir şekilde ifade ederiz; ama, bu Meclisi zan altında bırakabilecek, bu Meclisin mehabetiyle örtüşmeyecek ifadelerde bulunmak, hiçbir milletvekilinin hakkı da değildir, yetkisi de değildir.

Değerli arkadaşlar, deniliyor ki bize "efendim, siz bundan faydalandınız." Evet, biz bundan faydalandık; ama, sizin faydalanmak istediğiniz gerekçe ile bizim faydalandığımız gerekçeler aynı şeyler değil. Ben, geçen dönem bu Parlamentodaydım, benimle beraber bu Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım var. Biz, bir siyasî partiden seçildik geldik. Biz, bir parti değiştirmedik, milletin bize vermiş olduğu oya saygısızlık etmedik, onu yok saymadık...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İhanet etmedik!

EYÜP FATSA (Devamla) - Yani, ben, onu söylemek istemiyorum; bu, bir üslup meselesidir.

Bizim Partimiz Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Biz, 110 milletvekili bağımsız kaldık; yani, bu Meclisin çatısı altında 110 tane bağımsız milletvekili. Önümüze iki tane alternatif çıktı. Arkadaşlarımız bu iki alternatiften birini hür iradeleriyle tercih ettiler. Biz de, o gün, daha kurulmadan... Değerli arkadaşlar, bakın, siz, seçime girmiş, milletten yetki alamamış bir siyasî partinin kavgasını veriyorsunuz burada. Biz, daha kurulmadan, bakın, daha kurulmadan -seçime girmemiş, teşkilatlarını oluşturmamış- ama, muhtemel kurulacak ve Türkiye'deki kamuoyu araştırmalarında en az yüzde 25 halk desteği olan bir partiydik. Biz hayalî bir parti değildik ki!.. Hayalî bir parti değildik ki!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen, sap ile samanı birbirine karıştırmayalım. Aynı şeyler değil bunlar, aynı şeyler değil...

Şimdi, sonuç itibariyle, bu talebi...Yani, ben konuşmak istemiyordum; ama, arkadaşlarımızın, Grubumuzu, Partimizi gerçekten hak etmediği bir şekilde ithamları üzerine söz aldım ve sizlerle beraber paylaşmak istedim, kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum; arkadaşlarımızın talebi aynen şudur; Anadolu'daki meşhur sözle ifade etmek istiyorum, bütün Anadolu'da bu konuşulur, denilir ki: "Bizim sofradan yemlenip, başkasının folluğuna yumurta yapmayın." (AK Parti sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, bu talep budur; bu sofradan yemleneceksin, gideceksin, başkasının folluğuna yumurta yapacaksın!.. Milletin vermediği bir hakkı, hukukun vermediği bir hakkı, kimsenin kullanma hakkı da, yetkisi de, iradesi de yoktur.

Ben bu düşüncelerimi sizlerle beraber paylaşmak istedim; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fatsa.

Şahsı adına söz isteği var.

Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Lütfen, sürenizi iyi kullanın.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasanın 3 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere, Anayasanın 68 inci maddesinde, siyasî partilere devletin yeterli düzeyde ve hakça yardım yapacağı, bu yardımın şekil ve esaslarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Bu anayasal düzenleme, emir gereği, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasıyla yardımın şekli düzenlenmiştir.

Yürürlükteki düzenlemeye göre, hazine yardımından yararlanmanın usulleri şöyledir: Milletvekili genel seçimlerine iştirak eden ve yüzde 10'luk genel oy barajını aşan siyasî partiler, yine, geçerli oyların yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasî partiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 veya daha fazla milletvekili bulunup da devlet yardımından yararlanamayan ve genel seçimlere iştirak edecek şekilde teşkilatlanmasını tamamlayan siyasî partiler ve yine, teşkilatlanmasını tamamlayıp da devlet yardımından yararlanmayan 3 veya daha fazla milletvekiline sahip partiler, hazine yardımından yararlanıyorlar.

1983 tarihli Siyasî Partiler Yasasının 1984 yılında yapılan ek düzenlemesine göre, başlangıçta, yalnızca, milletvekili genel seçimlerine katılan ve yüzde 10'luk genel barajı aşan siyasî partiler hazine yardımından yararlanıyorlarken, değişik tarihlerde dört kez değişiklik yapılmış ve siyasî partiler lehine bu kapsam genişletilmiştir.

Gerçekten, 1987 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilere; 1988 yılında, geçerli oyların toplamının yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasî partilere; 1990 yılında, o tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 veya daha fazla milletvekili olan siyasî partilere bir kez olmak üzere; 1992 yılında, bu, kaldırılmak istenen geçici 16 ncı madde yeniden değiştirilmiş, bu düzenlemeye göre de, 10 veya daha fazla milletvekili olup da devletten hazine yardımı alamayan ve genel seçimlere katılacak şekilde teşkilatlanmasını tamamlayan siyasî partilere ve yine, aynı durumda olan ve 3 milletvekili olan siyasî partilere, hazineden yardım alma hakkı tanınmıştır.

Görüştüğümüz kanun teklifinin yasalaşmasıyla, genel seçimlerde yalnızca yüzde 10 barajını aşan siyasî partiler ile Parlamentoya giremeseler bile, geçerli oy toplamının yüzde 7'sinden fazlasını alan siyasî partiler, hazine yardımından yararlanabileceklerdir.

Mevcut düzenleme, hakça bir düzenleme değildir. Gerçekten, oylara göre belirlenmesi gereken hazine yardımları, seçimlerden sonra Parlamento içinde oluşabilecek oluşumlarla belirsizliğe itilmektedir.

Yine, haksız bir düzenlemedir; çünkü, yüzde 7'ye yakın bir oy aldığı halde hazine yardımından yararlanamayan bir siyasî parti, yüzde 1 oy almasına rağmen, 3 milletvekili transfer eden bir siyasî partiye göre çok mağdur olmakta; 3 milletvekili transferiyle, yüzde 1 oy dahi alamayan siyasî partilerin hazineden yararlanmaları gibi garip bir durum olmaktadır.

Bu düzenleme, kanaatimce, hazine yardımından yararlanabilecek partilere katılan milletvekillerini zan altında kalmaktan kurtaracak bir düzenleme olacaktır. Gerçekten, bu düzenlemeyle, siyaset kurumu ve siyasetçi zan altında kalmaktan kurtulacaktır.

Mevcut düzenleme, siyasetin halkın iradesi dışında şekillenmesine prim verir durumdadır; bu anlama gelmektedir. Gerçekten, bu şekildeki oluşumlar, halkın seçimlere katılım arzusunu dahi kırmaktadır, halk arasında milletvekili onurunu zedeleyecek sonuçlar doğurmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, son genel seçimlerde Parlamentoya 2 parti girmiştir. Yine, siyasî partilerimizden, yüzde 7 oy oranını aşan 3 siyasî partimiz başlangıçta dışarıda kalmıştır. 2005 yılı için seçimlerde yüzde 7 barajını aşan en küçük partinin hazineden aldığı yardım miktarı 6 trilyon 717 milyar liradır. 2 siyasal partiyle başlayan Parlamentomuzda, milletvekillerinden 30'u partisinden istifa etmiş, 32'si değişik partilere katılmış ve Parlamentoda milletvekiliyle temsil edilen siyasal parti sayısı 6'ya yükselmiştir.

Mevcut düzenlemenin devamı halinde, hazine yardımı alamayan partiler, 10 ya da daha fazla milletvekiline sahip olmaları durumunda, 7 trilyon lira civarında bir para alacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - 3 veya daha fazla milletvekiline sahip olan partiler de, bunun dörtte 1'i oranında, yani, 1 trilyon 700 milyar lira civarında bir para alabileceklerdir.

Bu durum, belki, milletvekillerinin takdiri olarak düşünülebilir; ama, genel seçim sonuçlarına göre hak edilmeyen böyle bir paranın parlamentoiçi oluşumlarla başkalarına kullandırılması, kamu vicdanında büyük yara açmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesinde, biraz önce konuşan arkadaşlarımızın da değindikleri gibi, hukukî gerekçelerden çok, siyasal gerekçeler önplana çıkmıştır. Gerçekten, Anayasamızda, siyasal partilere yapılacak yardımın ne şekilde yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmemiş, bu konuda kanunî düzenleme yapılacağına işaret edilmiştir.

Başlangıçta bütün siyasal partilere mi yoksa belirli koşullarda, belirli nitelikteki siyasal partilere mi yardım yapılacağı hususunda uzun tartışmalar olmuş ve nihayetinde Parlamentomuz, başlangıçta -demin de söylediğim gibi- yalnızca genel seçimlerdeki oy oranına göre hazine yardımının yapılması noktasında irade beyan ederken, sonraki tarihlerde münferit bazı partilerin hazine yardımından yararlandırılması için bu şekilde düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler münferit ve özel bazı partiler içindir. Bu nedenle, hukukî olmaktan uzaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, yapılması düşünülen bu düzenlemenin, Anayasanın 2, 5 ve 68 inci maddelerine aykırı olacağı şeklindeki görüşüne şahsen katılmıyorum. Temiz siyaset adına, bu düzenlemenin gerçekleştirilmesi, gerçekten çok hayırlı bir hizmet olacaktır.

Ben, bu yasanın tüm milletimize ve siyasal partilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Şahsı adına, ikinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a ait.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, bir arkadaşımız "liderinin kölesi" şeklinde bir cümle kullandı. Ben, siyasî ahlakım, terbiyem gereği, liderime, kuruluşlarıma saygı gösteririm; bu bir. Herkesin de göstermesini isterim. Ben birinin kölesiyim; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin kölesiyim, bunu açıkça ifade ediyorum.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Milletin kölesi ol.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) -Şimdi, arkadaşlarımız ikibuçuk sene, hatta yirmiyedi ay AKP sıralarında oturacak, Cumhurbaşkanlığından gelen vetolara ters oy verecek, istifa edince de, Cumhuriyet Halk Partisine "niçin bu vetoya karşı çıkıyorsunuz" diye nasihatte bulunacak. Önce, kendisini, biraz bunu düşünmeye davet ediyorum, düşünmesi lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, halkımız "benim memurum işini bilir" zihniyetini çok iyi bilmektedir. "Anayasayı bir sefer delmekle bir şey olmaz" diyenlerin felsefesini çok iyi tanımaktadır. Kır şişeyi dön köşeyi günlerini çok gördük. İş bil, iş bitir, köşeyi dön; ama, nasıl dönersen dön; istersen hazineyi soy, istersen bankaları soy, istersen otoyollardan bir şeyler çarp!.. O dönemler bitti; yani, papatya dönemi bitti.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, sosyaldemokrat bir partiyi müteahhitler partisi haline getirenleri çok iyi biliyoruz. Kendi hırsı adına bölücülük yapmaktan çekinmeyenleri de çok iyi biliyor bu halk. Onun için, hiç gelişigüzel konuşmaya gerek yok.

Bakınız, oylamada bile bulunmadan hepsi çekti gitti. Biraz sonra yeni kanunlar gelecek; yenilenebilir enerji, buna benzer kanunlar. Görecek miyiz bir tanesini burada bunların?! Ben her vakit söylüyorum -kendi partim olsun, kim olursa olsun- Mecliste yasama hakkına saygı göstermek zorundayız, Meclise devam etmek zorundayız. Bu çok önemli bir konudur. Artık bunun cemi de yok cimi de yok. Bu haksız madde bir an önce kaldırılmalı, bu ayıplı madde milletin gönlünden çıkmalı diyorum.

Bu kanunun hepimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi genelini oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek isteyen milletvekillerimiz var.

Lehte söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan ve aleyhte söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın.

Birinci söz talebi, Denizli Milletvekili Sayın Salih Erdoğan'a ait.

Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî partilere yardım yapılmasını düzenleyen yasayla alakalı olarak oyumun rengini lehte belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasa üzerinde lehte aleyhte görüşmeler yapıldı, değerli hatipler görüşlerini ifade ettiler. Ben, tekrardan kaçınmak için birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir kere, bu yasayı çıkarmakla demokrasimizi falan katletmiyoruz; bu tip bir ifade çok yanlıştır ve bu yasanın çıkarılmasıyla ilgili utanç ittifakları da kurulmuş değildir. Bu, Yüce Meclise, son derece yakışık almayan, hakaret içeren bir ifadedir.

Milletimiz, seçimlerde tercihini gayet iyi kullanmaktadır. Yüzde 10 baraj olduğu sürece ve tercih sistemi bulunmadığı sürece, siyasî partilere yardım konusunun, mutlaka, oy esasına göre düzenlenmesinde zaruret vardır. Nitekim, 1984 yılında Siyasî Partiler Yasasıyla getirilen düzenlemenin ek 1 inci maddesiyle bu belirlenmiştir; yani, ek 1 inci maddede, siyasî partilere yapılacak olan yardımın, siyasî partilerin almış oldukları geçerli oy sayısı oranında bölüştürüleceği ifade edilmiştir ve bu oy bölüştürme esası da, tercihli oy sistemi bulunmadığı için ve ayrıca, baraj sistemi bulunduğu için, barajı aşan partilerle alakalı olarak düzenlenmiştir.

1990 yılında getirilen ve bugün, ortadan kaldırılmasını bu teklifle düzenlediğimiz geçici 16 ncı madde, 1990 yılında getirilmiş bir hükümdür. Yani, Siyasî Partiler Yasasının ek 1 inci maddesine aykırı olarak getirilen bir düzenlemedir ve bu maddenin gerek kendi içerisindeki çelişkiler, gerek ek 1 inci maddeyle ilgili çelişkileri ortadadır. Biraz önce değişik hatipler ifade ettiler; yüzde 6,9 oy alan bir siyasî partimiz, hazine yardımından yararlanmamaktadır. Oysa, bu partimiz, şayet, baraj olmamış olsaydı, 37 milletvekili çıkarma imkânına sahip olacaktı. Yüzde 0,5 (binde 5) oy alan bir partiye, eğer, sonradan 3 milletvekili iltihak ederse, bu parti, hazine yardımından yararlanacaktır. Bir kere yüzde 7'ye yakın oy alan bir parti, hazine yardımından yararlanmazken, yüzde 0,5 oy alan bir partinin, sonradan 3 milletvekili transfer oldu diye hazine yardımından yararlanmasının bir mantığını, bir hakkaniyete uygun tarafını görmek mümkün değildir. Kaldı ki, seçimlere katılmamış veya sonradan kurulmuş bir siyasî partiye 10 kişi iltihak ederse, hazine yardımından yararlanacak; ama, 3 ile 9 arasında bu partiye bir iltihak söz konusu olursa, hazineden alacağı yardım dörtte 1 nispetinde olacak. 9 kişi iltihak etmiş, dörtte 1 yardım alacak. Bu da kendi içerisinde bir çelişkiyi ifade ediyor.

Kaldı ki, Grup Başkanvekilimiz ifade ettiler; hazine yardımı siyasî partilere yapılıyor; yani, milletvekillerinin şahsına yapılan bir yardım değil. Bir partiden diğer bir partiye iltihak eden, giden, ayrılan bir milletvekilinin, partisinden istifa etmesi özgür iradesine bağlı bir hak olabilir; ama, o milletvekilinin şahsına bağlı bir hazine yardımı veyahut da partisinden istifa etmekle yeni partisine transfer ettirdiği bir oy filan söz konusu değil veyahut da oy götürdüğünü farz etsek bile, bu oyun miktarı belli değil, sayısı belli değil. Dolayısıyla, bu yönüyle dahi düşündüğümüz zaman, bu düzenlemenin yerinde bir düzenleme olduğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdoğan, tamamlayın efendim.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - ... ifade etmemiz mümkündür. Dolayısıyla, Anayasaya uygun olmayan, kendi içinde çelişki taşıyan geçici 16 ncı maddeyi kaldırmakla, Anayasaya uygun bir düzenleme yapmış oluyoruz.

Ben, oyumun rengini lehte olarak ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından akışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın, buyurun.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce bir üzüntümü ifade edeyim: Burada oturan her milletvekili ortalama 80 000 seçmeni temsil etmektedir. Eğer bir milletvekili arkadaşımız, kalkıp burada  "üç beş milletvekili", "milletvekili transferleri", "milletvekilinin yardımdan ötürü hortumlamaları" sözcüğünü kullanıyor ise, bunu doğru bulmuyorum, bunu yanlış buluyorum, Meclisin saygınlığına gölge düşürdüğü kanaatindeyim. Ben, bu düşünceye teessüf etmeyi bir görev biliyorum. Böyle milletvekilleri varsa, şanssız bir biçimde kazaen buraya gelmişlerse, onlara da teessüf ediyorum; ama, daha da önemlisi, böyleleri varsa, onları milletvekili yapanlara da iki kere teessüf ediyorum. Öncelikle bunu düzelteyim.

Değerli arkadaşlarım, işin tekniği konuşuluyor, işin biçimi konuşuluyor. Ben, partisini bırakmış bir milletvekili değilim; Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim. Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilisiniz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grup yönetiminin düşüncelerinin tersine hangi nedenle söz söylüyorsunuz derseniz, Cumhuriyet Halk Partisinin programında, yani, ben, parti programına bağlı... Cumhuriyet Halk Partisinin programı, partilerin programları, genel başkanlarını, milletvekillerini tümden bağlarlar. Örgütlü toplumu ve çokpartili çoğulcu demokratik sistemi savunan CHP'nin, yaşamın her alanında siyasallaşmasını; siyasetin, toplumun katmanları arasında yaygınlaşmasını, siyasî partilerin ülkenin her yöresinde etkinlik kazanmasını öngörür. Cumhuriyet Halk Partisi, 1982 Anayasasının, siyasal partilerin yapılanma, örgütlenme ve çalışma koşullarının getirdiği çoğulcu demokrasinin doğal gelişimini engelleyen tüm katmanların kaldırılmasını amaçlar. Bunun için konuşuyorum.

Değerli arkadaşlarım "2 kere aldın, 1 kere aldın, 3 kere aldın, 3 milletvekili gitti, 4 milletvekili gitti..." Kötü örnek emsal değildir; kötü milletvekili de iyi milletvekilinin emsali değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu zaman bir tüzük yapmıştı ve ben okumuştum; çok güzel bir tüzüktü, demokratik bir tüzüktü. Zaten hep böyledir; liderler, güç oluşturmak istedikleri zamanlar toplumun müthiş cazibe merkezi olacak tüzükleri, programları oluştururlar; işleri bittikten sonra, sayısını bilmiyorum, bazı arkadaşlar "5 kere" diyor, bazıları "10 kere" diyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin tüzüğü değiştirildi. Şimdi, bu tüzük buradayken, buraya gelmiş olan milletvekili, o tüzüğü beğendiği için burada olan milletvekili, o tüzük şu ya da bu şekilde değiştirildiği zaman "hayır, ben bu yolda değilim" dediğinde ne hakla küçümseyebiliriz! Bu, bütün siyasal partiler için böyle.

Şimdi, 1 kere aldınız, 2 kere aldınız. Sayın Fatsa, bakınız, siz 2 kere aldınız. Partiniz kapanmadan önce 1 kere aldınız, partiniz kapatıldıktan sonra 1 kere daha aldınız.

"Efendim, milletvekili gidiyor; peşinde oy götürüyor mu götürmüyor mu?" Milletvekili giderken peşinde oy götürüp götürmediğini bilmiyorum; ama, milletvekili kaldığı yerde, seçimlerde almış olduğu oyu tutup tutmadığını kimse bilmiyor. Böyle olsaydı bütün siyasal partiler her zaman Parlamentoda olacaklardı.

Şimdi, burada işin esası tehlikeli. Bir kere, Anayasanın temel hükümlerine kökten aykırı. Arkadaşım, kalktı, burada Anayasa maddelerini okuyor; ama, Anayasanın 68 inci maddesinde "siyasî partilere, devlet, yeterince, adil ve düzenli..." tam okuyamıyorum "...yardım yapar" kısmını atlıyor.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hakça...

HASAN AYDIN (Devamla) - Hakça!..

3 milletvekili gidecekmiş, yardım alacakmış; koşulları belli. Bu yasayı -aslında, eskiden yokmuş, nedenlerini bildiğimiz nedenle ortaya konulmuş- çıkarmak kutsalmış vesaire... Arkadaşlar, deveye sormuşlar: "Neren eğri?" "Nerem doğru ki" demiş. Bu Siyasî Partiler Yasasının tamamı eğri zaten. Eğer bu konuda samimiysek, eğer bu konuda içtenlikliysek, bir maddeyi cımbızla çeker gibi, topluma mesaj vermenin ötesinde, Türkiye'nin geleceğini inşa eden bir görev yapmakla karşı karşıya olduğumuzun sorumluluğunun bilincinde olalım.

Milletvekili arkadaşlarımız ne zaman geldi? Eğri oturup doğru konuşalım. Ne zaman iki parti bu konuda çok rahat bir mutabakat kurdu? Niye, iki sene önce gelmiş, bir sene önce görüşülmüş gelmedi de, son üç ay içerisinde, Anamuhalefet Partisi ve İktidar Partisi, istifalar gibi bir meseleyle gündeme geldi; bir siyasal oluşumun önünü kesmek için, Siyasî Partiler Yasasını düzeltmek için değil, siyasette adaleti, hukuku, eşitliği oturtmak için değil; bir endişeydi, günübirlik bir endişeydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

HASAN AYDIN (Devamla) - Günübirlik bir endişeyle ve bence de çok doğru olmayan ve bence de, hem İktidar Partisini hem de muhalefet partisini korumaktan aciz bir tarzla, gönlünüz birlikte değilse, içtenlikli değilseniz, bu konuda inancınız tam değilse, yasayla, hukukla, idamla, sehpayla insanların beyinlerinin içini değiştiremezsiniz. Ön keserek, barikat kurarak, toplumda ortaya çıkabilecek gelişmeleri engelleyemezsiniz ve zaten böyle olduğu içindir ki, demokrasi, her türlü hilenin, her türlü endişenin ötesinde, çağdaş dünyanın bir numaralı, tek, tartışmasız sorunu olmuş. Çoğunluk büyüklüğünü şu şekilde ispat edebilir: Eğer, Parlamentoda büyük bir partiysek, bizim büyüklüğümüzün ölçüsü, en küçüğe en fazla sahip çıkma erdemini yaşayarak ortaya çıkabiliriz. Geçen dönemdeki olan partiler Parlamentoda yok; bu dönemdeki olan partiler Parlamentodayız. Peki, kim nasıl garanti edebilir ki, günün birinde, bu Parlamentodan tekrar buraya geldiği zaman, bunun gibi bir yasa çıktığında, ya, ben bu yasanın lehinde konuşmuştum; fakat, şimdi, aleyhinde konuşmak zorundayım... Erdem, öngörü, uzakgörü, iki yıl sonrasını, üç yıl sonrasını, beş yıl sonrasını hesaba katarak ortaya çıkabilecek bir duruş biçimidir. Yanlıştır ve burada, çok rahatlıkla şunu söyleyeyim: Küçük parti, yani, yüzde 10'un üzerinde olmayan partilere söyleyeyim; bu yasa döner. Bu yasanın Anayasada yasalaşması ihtimali yoktur. Bu yasa adalete, bu yasa hukuka, bu yasa Siyasî Partiler Yasasına, tepeden tırnağa, hakkaniyete, adalete ters; bir endişeyle, bir panikle, bir gereksizlikle gündeme getirilmiştir.

Bu yasa, zaten, nasıl olsa çıkacak; ama, ben, açıkçası şunu ifade etmek için çıktım: Milletvekilleri, bazen, o günkü rüzgârın etkisiyle değil de, bazen, bağlı oldukları bu değerlerle de ortaya çıkabilirler, korkusuzca fikirlerini söyleyebilirler ve tarihe iyi-kötü, küçük-büyük, virgül ya da noktalı virgül bir not düşebilirler kanaatiyle konuştum.

Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum arkadaşlar. (SHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, müzakereler tamamlanmıştır.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dişişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/842) (S. Sayısı: 796) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporu 796 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının  tümü üzerinde söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE FAS KRALLIĞI ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 7 Nisan 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 223

Kabul                                : 219

Ret                                :    2

Çekimser                                :    2 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/972) (S. Sayısı: 854) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 854 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği yoktur.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE LÜBNAN CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 12 Mayıs 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Lübnan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 249

Kabul                                : 249 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 877 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 877 sıra sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, TÜBİTAK, aslında çok önemli kuruluşlarımızdan bir tanesi ve kuruluş tarihi de 1963. 1961 Anayasasının getirmiş olduğu özgürlükçü, demokratik ortamda, Türkiye'nin bilimsel ve teknik araştırmalarını rahatlıkla yapabilmesi için, bağımsız, özgür, bilimsel özerkliği olan bir kurum olarak kurulmuştur; ancak, AKP iktidara geldiğinden beri, çok enteresandır, nerede, böyle kökleşmiş, gerçekten, ülkemiz için iyi bir kurum varsa, hemen ona el atmaktadır. Bunlardan bir tanesi de -son örneği- TÜBİTAK'tır. Yürürlükteki yasaya göre yeniden seçildiği halde, atamaları Başbakan tarafından bloke edilen Başkan ve Bilim Kurulu, yargı organları tarafından yeniden görevlerinin başına getirilmiştir; ama, nedense, bu uygulama yapılmamıştır arkadaşlar.

Gördüğüm kadarıyla, AKP İktidarı bunu uygulamakta kararlıdır; çünkü, her şeyde başkanvekiliyle yürütmeye kararlı olduğu için, bu kurum da, arkadaşlar, halen bir başkanvekiliyle yürütülmektedir; ama, enteresandır, bastırılıp, ellerinize dağıtılmış olan komisyon raporunda, dikkatle bakacak olursanız, öylesine, çalakalem hazırlandığı için arkadaşlar "TÜBİTAK Başkanı da bulundu" diye yazmaktadır. Şöyle bir dikkatle bakarsanız, sekizinci sayfada "toplantıya, Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve TÜBİTAK Başkanı katılmışlardır" denilmektedir. Bu da, hiçbir hazırlık olmadan, çalakalem, günübirlik bir şeyle gelindiğini göstermektedir.

Bu tasarı komisyona geldiğinde, bütün bunları söyledik arkadaşlar. Gerçi, arkadaşlarımın çoğu dinlemiyor; ama, yine, ben, zabıtlara geçmesi için söylüyorum. Bilim Kurulunun kaç kişiden oluşacağı, şu, elinizdeki raporda yazılı değildi arkadaşlar ve komisyonda dedik ki, arkadaşlar, lütfen şunu düzeltin; şu Bilim Kurulu kaç kişiden oluşacaktır diye bir bakın. Komisyonda daha sonra, Bilim Kurulunun 14 kişiden oluşacağı eklendi ve bu da bir eklentidir.

Yine, komisyona gelen rapor, son derece bozuk bir Türkçeyle yazılmıştı. Her tarafı böyle dökülen bir rapordu. Bunları da söyledik; arkadaşlar şunu doğru dürüst yazalım; gelin, bunu bir altkomisyona indirelim, altkomisyonda daha düzgün bir rapor haline getirelim ve teklif Genel Kurula böyle gelsin dedik; ama dinletemedik ve topluca, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, komisyondan ayrıldık.

Bu teklifi şöyle bir dikkatle inceleyecek olursanız arkadaşlar, hemen hemen bütün yetkiler Başbakana verilmektedir. 15 kişilik üyenin 7'sini Başbakan seçmektedir. Siyasî erkin eline bu kadar gücü verecek olursanız bu işin bilimsel bağımsızlığı, bilimsel özerkliği, bilimsel özgürlüğü olmaz. Üstelik, üzülerek söylüyorum, bunu yapmak için siyasî iktidar elinden gelen her şeyi de yapmıştır. Örneğin, 9 Ekim 2003 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine TÜBİTAK Kanununda değişiklik yapılması hakkında bir maddelik bir tasarı göndermiştir, tek bir maddelik ve bu maddede Başkan ve Bilim Kurulunun bir defaya mahsus olmak üzere Başbakan tarafından atanması istenilmektedir arkadaşlar. Anayasaya aykırılığı çok açık olan bu tasarı Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefetiyle karşılaşmış, elden gelen her türlü yol gösterilmiştir iktidara karşı; ama, dinletilememiştir. Ardından, Cumhurbaşkanına gittiği zaman, tasarı Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmiş, bir defa daha görüşülmek üzere Meclis Genel Kuruluna gelmiştir. Yine, o zaman da, dediğim gibi, yangından mal kaçırır gibi, 21 Kasımda Cumhurbaşkanının geri çevirdiği kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2 Aralık 2003 tarihinde Genel Kurula indirilmiş ve palas pandıras buradan geçirilerek yine Cumhurbaşkanına gönderilmiştir. Yeni gelişmeler üzerine, arkadaşlar, 19 yöneticiden bazıları istifa etmişlerdir. Ocak 2004’ten itibaren istifalar devam etmektedir ve üzülerek söyleyeyim, böylesine köklü, böylesine ülkemiz için gerekli olan bir kurumda deprem yaşanmaktadır ve bu depremin nedeni de yine AKP İktidarıdır arkadaşlar.

En son ayrılanlar; 2005 Ocak ve Şubat aylarında, Prof. İsmail Hakkı Duru, Feza Gürsoy Enstitüsü Müdürlüğünden; Doç. Dr. Tuğrul Yılmaz, ULAKBİM Müdürlüğünden ayrılmışlardır ve böylece, dediğim gibi, AKP İktidarı, hani, yavaş yavaş bunları nasıl elden çıkarırız, biz kendi adamlarımızı nasıl buralara getiririz diye elden geldiğince gayret sarf etmektedir.

Anayasa Mahkemesi Başkanının çok güzel bir sözü var arkadaşlar; "Türkiye Cumhuriyetinin temel değerleriyle oynamayın" diyor. Bakın, bunu bir daha söyleyeyim arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyetinin temel değerleriyle oynamayın; çünkü, bunlar, size de, bize de lazım olacaktır. Siz, zannediyorsunuz ki, biz, burada... Bu iktidar bize baki. Hiç zannetmeyin; sizin deyiminizle, iktidar fanidir ve elinizden er veya geç çıkacaktır. İşte, o zaman, benim burada söylediklerimi... Belki, içinizden birileri buraya çıkacak, bunları yanlış yapıyorsunuz diyecektir.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Daha önce diyorlardı zaten Hocam...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) -  Ama, o zaman da, siz, o iktidara laf anlatamayacaksınız; çünkü, siz, bunu, Türkiye'de alışkanlık haline getirdiniz. Parlamentoda dediğim dedik yapmayı alışkanlık haline getirdiniz. Yanlış yolda olduğunuzu defalardır söylüyoruz; burada da yanlış yoldasınız.

Değerli arkadaşlarım, işin aslı, esası para; malî porte falan değil. Ben, halkımın anlayacağı şekilde söylüyorum; işin can alıcı noktası paradır. Şu anda TÜBİTAK'ın elinde bulunan para 530 trilyon liradır arkadaşlar ve bu 530 trilyon lira araştırma yapanlara dağıtılacaktır. Sizin istediğiniz şudur: Bu paradan bizim yandaşlarımıza nasıl bir pay koparabiliriz.

Arkadaşlar, arka bahçeyi kazdığınızda her zaman su çıkmaz, bazen de kanalizasyonla karşılaşırsınız. Bu sözlerime dikkat edin. Her zaman sizin dediğiniz kişiler çıkmayacaktır karşınıza. Acaba, bu 530 trilyonu biz yandaşlarımıza nasıl dağıtırız diye düşünüyorsanız, yanlış yapıyorsunuz.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Ne alakası var?! Vehimler üzerinde niye konuşuyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bakın, bunu defalardır söylüyorum, laf atılmasından rahatsız olmam; ama, yüreği olan buraya çıkar, şu mikrofonun karşısına geçer, konuşur. Onun için, böyle, oradan buradan laf atmalar beni rahatsız etmez.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir tek sizde yürek var demek ki!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Evet; varsa sizde yürek, çıkarsınız buraya! İşte kürsü burada!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizde yok cesaret!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dediğim gibi,  dağıtılacak olan para 530 trilyondur. Bundan biz ne koparabiliriz kavgasıdır bu kavga. Onu söyleyeyim. AKP'nin, yoksa, TÜBİTAK'ı şöyle yapalım, TÜBİTAK daha özgür olsun, TÜBİTAK daha bağımsız olsun, falan değildir. Amaç, bu paradır. On yıl sonra bu paranın ne olacağını da söyleyeyim. On yıl sonra bu para 3 milyar euro olacaktır arkadaşlar. Tekrar söyleyeyim: 3 milyar euro olacaktır. İşte, bu teklifi getiren arkadaşlar, bunu düşünmüşlerdir. On yıl sonra bu 3 milyar, hatta 4 milyar eurodan biz ne koparırız, yandaşlarımıza ne koparırız; amaç budur. Yoksa, TÜBİTAK'ı şöyle yapalım, TÜBİTAK böyle özgür olsun, TÜBİTAK böyle bağımsız olsun, Amerika'dakilerle, Fransa'dakilerle yarışsın falan, bunlar işin esprisi, hikâyesi arkadaşlarım; çünkü, bu söylediğim ülkelerde, TÜBİTAK benzeri kuruluşlar, bizdeki gibi -7'sini Başbakan atar diye- değildir arkadaşlar. Belli kurullardan seçildikten sonra, Fransa'da Başbakan veya Başkan, Amerika'da Başkan artı Kongre atar. Onun için... Bizde bu işin 15 üyeden, Başkan hariç 14 üyeden 7'sini Başbakan atamaktadır; ayrıca, Başbakan seçmektedir de arkadaşlar. Yalnız atamak değil; şuradan şuradan gelenler değil; Başbakan demektedir ki, şu, şu, şu falanca, bunları seçiyorum ve bunları atıyorum. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, bilim için, TÜBİTAK benzeri bir kuruluşta böyle bir uygulama yoktur arkadaşlar. Onun için, elinizi vicdanınıza koyun; 1963'ten beri Türkiye'nin temel direklerinden, omurgalarından birini oluşturan bu kurumu yerle bir etmeyin; bunun vebalinin altından kalkamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, bunda benim üzüntüm, bir üniversite öğretim üyesi olarak ayrıca -çünkü, TÜBİTAK'tan en çok kaynak alan kurumların başında üniversiteler gelmektedir- artık, bu değişiklikle, üniversiteler de eskisi gibi kaynak alamayacaktır; çünkü, TÜBİTAK, iktidarın eline verilmiştir, Başbakanın iki dudağının arasına verilmiştir; şuna verelim, buna vermeyelim olacaktır sonunda. Onun için, üniversitenin özerkliği de... Yani, 2547 sayılı Kanunda "üniversiteler özerk bilim kuruluşlarıdır" deniliyorsa da, bu para, şu para üniversitelerin elinden alındıktan sonra, sizin istediğiniz yerlere kanalize edildikten sonra, üniversitelerin de özerkliği kalmayacaktır.

Onun için, benim üzüntüm, dediğim gibi, esas, üniversite özerkliği bu işten zarar görmektedir. TÜBİTAK, zaten, zarar görmek değil, TÜBİTAK harabeye dönecektir; istediğiniz gibi kullanacaksınız, iktidar istediği gibi, elinden aldığı gibi kullanacaktır. Onun için, üzülüyorum bir bilim adamı olarak, yani, bu işin içinde çalışan bir insan olarak ve üniversitelerden de bu işe tepki geldiğini size söylemek istiyorum.

Bakın, Ankara Üniversitesi Senatosu şöyle bir açıklama yapıyor; diyor ki: "Ankara Üniversitesi Senatosu, kamusal alanda türban..." Onu geçeyim...  "TÜBİTAK tasarısının, özellikle siyasî iktidara özerk yapıyı güdüm altına alabilme olanağı tanıyan hükmünü, ülkemizin bilimsel gelişmesini engellediği için, bu nitelikte gördüğümüz için kabul etmiyoruz."

Gazi Üniversitesi Rektörü, keza, buna benzer bir açıklama yapıyor. Üniversitelerarası Kurul Başkanı Vildan Alptekin, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörüdür; kendisi bir açıklama yaptı "TÜBİTAK'ın iktidarın eline verilmesi yanlıştır" diyor.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Muhalefetin eline verelim o zaman!..

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Böyle mi istiyorsunuz?!.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Siz alın!..

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Gelin, o zaman, yüreğiniz varsa, burada söyleyin bunu, burada söyleyin, oradan değil, gelin burada söyleyin. Burada söyleyin efendim, buyurun...

BAŞKAN - Sayın Özyurt, siz karşılıklı konuşmayın.

Sayın Milletvekilimiz, müdahale etmeyin hatibe lütfen.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Gazi Üniversitesi Rektörü aynı şeyi söylemektedir arkadaşlar. İşte, isteyenlere verebilirim; burada, elimde. Üniversitelerarası Kurul aynı şeyi söylemektedir. Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erdoğan Teziç aynı şeyi söylemektedir.

Bilimsel özerkliği, parasal özerkliği, ne kadar, biz şöyle yapıyoruz böyle yapıyoruz derseniz deyin, Başbakanın eline verildikten sonra TÜBİTAK'ın özerkliği kalmamıştır arkadaşlar. Göreceksiniz... Ama, bunun altından kalkamazsınız, bu büyük bir vebaldir; çünkü, 1963'ten beri yapılmış olan bir kurumu siz harap ediyorsunuz, depremle altüst ediyorsunuz. İktidara geldiğinizden beri altüst etmeye çalıştınız. İşte, şimdi, sonuna geldiniz artık, diyorsunuz ki; tamamen bunu yıkıyoruz, oh, rahatız; ama, dediğim gibi, bunun altından kalkamazsınız, bu büyük bir vebaldir arkadaşlarım.

Az evvel konuşmamın başında dedim ki, nedense böyle yerleşmiş, oturmuş kurumlarımızı altüst etmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Şu, Sağlık Bakanlığına devredilen SSK hastaneleri konusu... Bakın, kaç ay geçti?!.. Kaç ay geçti?!.

MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman) - Ne olmuş?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Okuyayım isterseniz, ne olduğunu duymak istiyorsanız!..

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Oku, ne olmuş?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - "Birbuçuk saat kuyrukta bekliyorum bir numara almak için" diyor. İşte, buyurun. İsteyen arkadaşlarıma fotokopi vereyim. İyileştiriyoruz dediniz, daha iyisini yapıyoruz dediniz, daha güzelini yapıyoruz dediniz, üzerinden üç ay geçti, sağlıkta yaptığınız bu arkadaşlar; TÜBİTAK'ta da yapacağınız budur, onu söyleyeyim.

Türkiye'de ne kadar, yerleşmiş, oturmuş, düzenli kurum varsa, bunları altüst ediyorsunuz. Tekrar söyleyeyim; yandaşlarınıza bir şey koparmak için uğraşmayın bunun için, doğru şeyler yapmaya çalışın; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bunları yapmak, çok vebal altında bırakır sizi.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Âlemi nasıl bilirsin demişler; kendim gibi.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Laf atanlar ön sıraya gelsin, duyamıyoruz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Buyurun, şöyle yakına gelin, daha rahat laf atarsınız.

Arkadaşım eğri otursun da doğru konuşsun hiç değilse. Biz doğru konuşuyoruz, diyoruz ki; bu ülkenin temel kurumlarıyla, TÜBİTAK gibi, üniversite gibi kurumlarıyla oynamayın; çünkü, şunu da söyleyeyim, içimde bir ukde var, bunların arkasından sıra üniversiteye gelecek, onu bekliyorsunuz, sırada o var. Aportta bekliyorsunuz böyle, acaba bunu geçirip, üniversiteye ne yapabiliriz; üniversiteyi nasıl altüst edebiliriz diye; amacınız bu. Ne kadar bilim kurulu, ne kadar iyi çalışan kurum varsa altüst etmekte üstünüze yok.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Üniversitelerden çok mu memnunsunuz?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

İkinci söz isteği, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK Kanun Teklifi hakkında AK Parti Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Arkadaşlar, biliyorsunuz, kanunlar, kanun tasarısı olarak hükümet tarafından gelmekte; ama, bunu biz teklif olarak getirmeyi uygun gördük. Ankara Milletvekili olarak ben ve arkadaşım Salih Kapusuz bu kanun teklifini buraya getirdik.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Bu ara sık sık öyle yapıyorsunuz zaten.

REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, Mustafa Beye ben teşekkür ediyorum, bir konuşma yaptı, değerlendirme yaptı. Ben olayın bütününü değerlendirmek istiyorum burada.

1960'lı yıllardaki Türkiye'ye ve bugünkü döneme baktığımızda arada büyük farklar var. 60'lı yıllardaki Türkiye'nin nüfusu 30 000 000, bugün 72 000 000. 60'lı yıllara baktığımızda nüfusun yüzde 70'i kırsal kesimde yaşıyor, bugün tam tersi, yüzde 70'i şehirlerde yaşıyor. 60'lı yıllardaki Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası ancak 10 milyar dolar, bugün 300 milyarlar seviyesinde. İhracatı 400 000 000 dolar, bugün 65 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Yani, Türkiye çok değişti, dünya çok değişiyor. O dönemde Türkiye'ye baktığımızda 3 tane büyük üniversite görüyoruz; İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesi daha yeni kurulmuş, mezunlarını yeni yeni vermeye başlamış üniversiteler ve gerçekten o dönemde Türkiye'nin TÜBİTAK gibi bir kuruma ihtiyacı var, kuruluyor; çünkü, araştırma yapılacak ortam yok Türkiye'de ve o dönemde TÜBİTAK kurulduğunda gayet iyi niyetle bir de yönetim yapısı düşünülüyor. TÜBİTAK'ın kanununun hazırlanmasında da o dönem Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı olan Sayın Erdal İnönü'nün büyük katkıları oluyor; kendisine de buradan teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Onun için mahkemeye verdiniz!

REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, bu kanun hazırlanırken, biraz evvel ifade ettim, gerçekten iyi niyetle hazırlanmış. 12 kişilik bir Bilim Kurulu oluşturulsun, bu Bilim Kurulu atansın ve atandıktan sonra da ayrılan üyeler olduğu zaman kendi kendine karar versin; bunlar seçsin, dışarıdan hiçbir müdahale olmasın. Kapalı bir sistem. Gayet güzel görünüyor; fakat, sistemdeki aksaklıklar zaman içerisinde görülmeye başlamış.

1987'ye kadar geçen sürede, yani, rahmetli Özal'ın bir kanun hükmünde kararnameyle TÜBİTAK Kanununu değiştirdiği döneme kadar geçen yirmidört yılda, ortalama her birbuçuk yılda bir, bir başkan seçilmiş. Neden; kapalı bir sistem olduğu için insanlar içeride klikleşebiliyor ve karar alma süreci gerçekten zorlaşabiliyor; çünkü, 6 kişinin üzerinde anlaşması lazım yeni insanı seçebilmeniz için.

1987-1993 arasında, bu yeni kanun hükmündeki kararnameye göre farklı bir yönetim tarzıyla TÜBİTAK idare ediliyor ve 1993 yılında, Erdal Beyin Başbakan Yardımcısı ve TÜBİTAK'tan sorumlu olduğu dönemde TÜBİTAK Yasası bir kanun hükmünde kararnameyle -yani, 1963 yılındaki yasanın aynısı hemen hemen- hayata geçiriliyor; fakat, yasanın çok teknik, hukukî teknik hataları var veya eksikleri var, hataları demeyeyim. Bir iki tanesini söyleyeyim ben size: Yine kapalı sistem işleyecek; ama, biri ayrıldığı zaman, vefat ettiği zaman, biri yerine vekâlet edecekken "vekâlet süresi, o insanın kalan süresi kadar kısmı" deniyor; fakat, bir başkanın süresi bittiğinde yerine kimin vekâlet edeceği tamamen kapalı, belli değil. Bunun gibi, teknik birçok hususta eksikliği vardı.

Şimdi, bunları niye anlattım? Dünya değişti diyoruz; artık, bilimin bilim için yapılmaması lazım, bilimin insan için yapılması lazım; yani, insan hayatına yenilikler getirecek, onun refah seviyesini artıracak, onun etkinliğini artıracak değişikliklerin hayata geçirilmesi lazım; katmadeğer yaratacak yeni ürünler üreten bir bilimin yapılması lazım. Bunu yapmak için, yeni bir oluşuma ihtiyaç var. O dönem, 1960'lı yıllardaki Türkiye'de, bu imkânlar yoktu; ama, şu an baktığımız zaman, Türkiye'de, yüzlerce firmanın, gerçekten, ar-ge yapabilecek kapasitesi var; fakat, finansman bulamıyor. Şimdi, TÜBİTAK'ın kanununa baktığımızda -geçmiş dönemde veya kanun hükmündeki kararnameye- fonlama yönü zayıf, ağırlıklı olarak kendi enstitülerinde bilim yapıyor ve kapalı sistem nedeniyle, siyasî iradeden uzak kaldığı için, arada bir bağ yok, bir iletişim yok. Kendi içerisinde çok güzel kararlar alıyor; ama, onun günlük hayata geçirilmesi çok zor oluyor.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siyasetin müdahalesini soktunuz işin içine!

REHA DENEMEÇ (Devamla) - Ben, pratikteki güçlükleri söylüyorum size. İsterseniz sorun, o dönemde, 1993 yılında gelen üyeler dahi aynı şeyi söyleyecek.

Şimdi, bunun ortadan kalkmasının bir yolu, buradaki yapının kapalı bir şekilden daha açık bir yapıya gitmesi gereğidir. Baktığımızda, Türkiye'nin ar-ge harcamaları, gayri safî millî hâsılasının yüzde 0,66'sı; bakın, gayri safî millî hâsılasının yüzde 0,66'sı. Avrupa'ya baktığımızda yüzde 2, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya gibi ülkelere baktığımızda, bu rakam yüzde 3'ler seviyesinde; ki, Avrupa oraları yakalamak için bu altıncı çerçeve planını bitirmek üzere, yedinci çerçeveye geçiyor. İşte, biz de, uzağı gören bir vizyonla dedik ki, Türkiye'nin de, eğer bir üst lige çıkmak istiyorsa, ar-ge harcamalarını asgarî yüzde 2'leri seviyesine çıkarması lazım gayri safî millî hâsılasının. İşte, o nedenle, geçen eylül ayındaki Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunda bir karar alındı; denildi ki, 2010 yılına kadar, Türkiye'nin ar-ge harcamalarını yüzde 2'ye çıkaracağız. Bu, 1993'te de denilmişti; ama, demek yetmiyor, bir irade ortaya koymanız lazım. İşte, biz, o iradeyi koyduk ve 2005 yılı bütçesine, 450 trilyon lira ar-ge harcamaları için para koyduk. Eğer, biz, bu 450 trilyon lirayı koymasaydık, TÜBİTAK'ın bütçesi sadece 80 trilyon lira olacaktı, yani 530 trilyon lira olmayacaktı.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Yönetimde gerekli tasfiye yapıldıktan sonra!..

REHA DENEMEÇ (Devamla) - Bunu yapmamızın arkasındaki en büyük neden, bu ar-ge çalışmasını Türkiye'de yapmamız lazım. Bir örnek veriyorum: Bugün, ihracatımız artıyor. Bakın, o zaman 400 000 000 dolar seviyesindeydi, 2002'de 35 milyar dolardı, bugün 65 milyar dolar. İhracatımız artıyor; ama, ithalatımız da o oranda artıyor, çok cari açık veriyoruz. Bunu nasıl kapayacaksınız? Tek yolu var arkadaşlar; ürettiğiniz, ihraç ettiğiniz ürünün üzerine katmadeğer koyun, başka hiçbir çaresi yok. Bunu da, ancak teknolojiyle yapabilirsiniz. O teknolojiyi de dışarıdan alamıyorsunuz; çok pahalıya satıyorlar, bir kısmını da vermiyorlar; kendinizin üretmesi lazım. Kendiniz de tek başınıza üretemezsiniz; para harcamanız lazım. İşte, biz, o siyasî iradeyi koyduk. İlk defa, Türkiye'de, 450 trilyon lirayı, ar-ge harcamaları yapılsın diye bütçemize koyduk; ama "bunu siyaseten yaptınız" diyorlar; o sizin görüşünüz. Bunu, keşke, bizden beş sene, on sene evvel yapsaydı arkadaşlarımız, geçmiş hükümetler, bugün, onun meyvelerini bizler topluyor olacaktık; ama, biz, bugün yapıyoruz, bunun meyvelerini en az beş on yıl sonra Türkiye toplayacak. Türkiye toplayacak, hep beraber... Bu yapıya gelmek için, biz, bu değişikliği yapmak istiyoruz.

Yapılan değişiklik şudur: Bilim Kurulu 14 üye ve 1 başkandan oluşuyor yeni yapıda. Başbakan, 4 tane üyeyi atıyor. Bu 4 üyenin 3 tanesi akademik çevrelerden, 1 tanesi sanayii temsil etmek üzere, konusunda uzman, yetkin bir insan. 3 tane üyeyi nereden atıyor sayın arkadaşlar; 3 tane üyeyi de TÜBA'dan atıyor. Bilmiyorum, TÜBA'yı, herhalde hepiniz gayet iyi bilirsiniz. TÜBA'nın içerisinden şunu veya bunu ataması, herhalde çok da önemli değil, bilenler bilir orayı. 3 tane üyeyi de oradan seçiyor; 1 tanesi tıp alanından, 1 tanesi fen bilimlerinden, 1 tanesi de sosyal bilimlerden ve 7 tane üye, bir şekilde, Başbakan tarafından öneriliyor. 1 tane üye -bu yoktu geçmiş kanunda, tamamen kendi içerisinden seçiliyordu, kapalı sistemde- YÖK tarafından atanıyor. 2 üye, yine, sanayiin entegre olması için sisteme, TOBB tarafından belirleniyor. İşte, oluşan bu 10 kişilik ilk ön Bilim Kurulu, oturuyorlar, aralarında ve geri kalan 4 üyeyi seçmek için karar veriyorlar. O kararı vermek o kadar kolay değil arkadaşlar; çünkü, bu 10 kişinin asgarî 8 tanesi, seçilecek o 4 üye için "evet" demesi lazım; asgarî 8 tanesi; yani, asgarî yüzde 80 oyçokluğu lazım. Şimdi, buna göre, 4 üyenin 3'ü akademik çevrelerden, 1 tanesi de, yine, sanayi kesiminden seçiliyor ve 14 kişilik Bilim Kurulu oturuyor, 1 tane Bilim Kurulu dışından, 1 tane de Bilim Kurulundan olmak üzere, 2 tane Bilim Kurulu Başkanı; yani, TÜBİTAK Başkanı olacak kişiyi, aday olarak, Sayın Başbakanın önüne gönderiyor. Eğer, Sayın Başbakan, dışarıdakini seçerse herhangi bir problem yok; içeridekini seçerse, o eksilen üye hangi yoldan geldiyse o yoldan tamamlanıyor ve bu teklif onaylanmak üzere Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor.

Şimdi, bu, gerçekten, gayet demokratik bir şey; çünkü, seçilen ve atanan üyelerin dört yıl boyunca özerklikleri söz konusu; çünkü, TÜBİTAK, artık, Başbakanlığa bağlı bir kurum değil, TÜBİTAK, Başbakanlıkla ilgili; artık, bütçesi, Başbakanlığın bütçesinden değil, bütçesi kendi bütçesi; 506 trilyon, bu sene, 2005'teki bütçesi, TÜBİTAK'ın kendi bütçesi olacak ve atanan ve seçilen, oluşan Bilim Kuruluna, dört yıl boyunca, ne biz ne de -biz değişsek bile- başka bir iktidar gelse, o dokunabilecek; özerklik burada; orada, vicdanlarıyla karar veriyor insanlar.

Şimdi, arkadaşlar, "yetkiler, tamamen Başbakana verilmiş" diyor Mustafa Bey; seçim yetkisinin sadece birkısmı Başbakanındır; ondan sonra, o insanların, seçilen insanların, Bilim Kurulunun 15 üyesi, tamamen vicdanlarıyla baş başadır. Bakın, bugün, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarını, Hazine Müsteşarını veya Başbakanlık Müsteşarını atarsınız; iki ay sonra onları görevden alma yetkiniz vardır; ama, TÜBİTAK'ın seçilmiş, oluşmuş Bilim Kuruluna dört yıl boyunca dokunmanız mümkün değildir; ancak, kanunu değiştirerek dokunabilirsiniz. İşte, özerklik budur arkadaşlar.

Şimdi, biz, şunu da yapabilirdik: 1993 yılında "Bilim Kurulu 12 kişi; bunlar, Bilim Kurulu üyesi" dendi, konuldu. Biz de diyebilirdik ki, bunları, biz, şey yapmıyoruz, kanunu değiştiriyoruz; 12 kişi... Öyle demiyoruz.

Bakın, demokratik bir seçimle gelsin insanlar. Eğer, demokrasiyi içinize sindiriyorsanız siz, halkın iradesine inanıyorsanız siz, seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz; ama, saygı duymak zorundasınızdır. O siyasî irade, bir şekilde, Başbakan olarak seçilen kişi, TÜBİTAK üyelerinden bir kısmını seçiyor ve dört yıllığına, bir daha karışmamak üzere. Dört yıl sonra seçim olduğunda, siz geldiğinizde, o üyelerin süresi dolduktan sonra, beğenmedikleriniz varsa değiştirirsiniz, eğer iktidara gelebilirseniz.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Kurumların devamlılığı var; her gelen değiştirirse olur mu?!

REHA DENEMEÇ (Devamla) - Şimdi, iktidarın fani olduğunu biz de biliyoruz, onun için bunu böyle yapıyoruz.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siyasetin müdahalesine açık hale getirdiniz!

REHA DENEMEÇ (Devamla) - İlanihaye, sonsuza kadar değişmeyecek, kendi kendini içinden yenileyen kapalı bir sistem getirmiyoruz; tamamen demokratik bir yapıda, dışarıdan değişebilecek, zaman içerisinde dışarıya açık, dünya gerçeklerine açık bir yapıya getiriyoruz.

Mustafa Bey dünyadan bir iki tane örnek verdi, ben de vereyim. Evet, Amerika Birleşik Devletlerinde öyle, İspanya'da öyle, Norveç'te öyle, İsveç'te öyle, Hollanda'da öyle. Nasıl; ya hükümet atıyor ya da Başbakan atıyor. Yani, siyasî iradenin mutlaka bir yetkisi var; çünkü, eğer kapalı bir sistem oluşturursanız, siyasî iradeyle hiçbir bağı olmazsa bunun, çok güzel kararlar alabilirsiniz; ama, bu güzel kararların, kendi aranızda aldığınız bu güzel kararların günlük hayata geçmesi, hayata geçip insanlar için faydalı bir hale dönüşmesi mümkün olmuyor; çünkü, o bağ yok arada. Elimizde böyle bir güzel potansiyel var, kapalı, kendi içerisinde, sadece bilimi bilim için yapması için değil, onun gerçek hayatta insanlarımızın refahının yükselmesi için çaba göstermesi lazım. Bizim buradaki temel gayretimiz budur.

Şimdi "işin aslı para" deniliyor "yandaşlarına vereceksiniz" deniliyor. Eğer, www.tubitak.gov.tr adresine girerseniz, bu paraların projelere nasıl verileceğini çok net olarak görebilirsiniz. Tek kriter var; OECD ve Avrupa Birliğinde nasıl yapılıyorsa, oluşturulmuş olan kurullar, o kriterlere göre, proje bazında o projelere para veriyor. Projeler, üniversiteler tarafından, özel sektörle beraber veya ayrı ayrı yapılıyor; hiç önemli değil; ama, en büyük sıkıntımız, insanlarımızın, şirketlerimizin, üniversitelerimizin projeleri hayata geçirecek parayı bulamamasıydı arkadaşlar. İşte, biz, bu inançla, bu 450 trilyonu koyduk ve her sene de artıracağız bunu. "3 milyar euro" dedi; inşallah, o seviyelere gelir ve inşallah, 5 milyar euro olarak, biz, bunu on sene sonra hayata geçiririz. Bunu yapmazsak dünyadan koparız. Bunu yapmazsak, üçüncü ligde oynamaya mahkûm oluruz. Başka çaremiz yok, mutlaka yapmak durumundayız.

Şimdi "üniversiteler para alamayacak" deniliyor "TÜBİTAK harabeye dönecek" deniliyor. Arkadaşlar, bu yapı içerisinde üniversitelerin para almaması diye bir şey söz konusu değil. Bakın, biz, bunu farklı yollarla da yapabilirdik. Bu bütçeyi, bu kaynağı hiç koymayabilirdik, önemsemezdik. Bu parayı koyduk. Planlamanın bütçesine de koyabilirdik, KOSGEB'in bütçesine de koyabilirdik; ama, biz, şuna inanıyoruz ki, TÜBİTAK, bu işi yapmada Türkiye'deki en yetkin kurumdur. Biz, bu yetkin kurumun potansiyelini kullanalım, TÜBİTAK, verilmiş olan bu bütçeyi en ince kriterlere göre proje bazında değerlendirsin ve gerekli yerlere bu kaynağı aktarsın ki, bunun meyvelerini de hep beraber ileride biz toplayalım.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- O yapıdan meyve değil, ayva çıkar, ayva!..

REHA DENEMEÇ (Devamla)- Türkiye, birinci lige, teknolojiyi kullanan, teknoloji ağırlıklı üretim yapıp, ihracat yapan, bu teknolojiyi hayatımıza geçiren ve ithalatıyla ihracatı arasındaki farkı kapanan bir ülke haline gelsin.

TÜBİTAK'ın, ben, harabeye döneceğine kesinlikle inanmıyorum. TÜBİTAK, yarın, üç yıl sonra, beş yıl sonra bugünkünden çok daha güçlü bir hale gelecek ve o zaman, bu ülkenin insanları Allah razı olsun, iyi ki bu yapıya getirdiniz, iyi ki ayağı yere basan bir yasa yaptınız, dünya gerçeklerine uygun bir yasa yaptınız ve bu kurumun, artık, ürettiği bilim, ürettiği ürün günlük hayata geçti, hayatımızı kolaylaştırdı, sattığımız, ürettiğimiz ürünün üzerine katmadeğer koydu ve ülkemizi birinci lige taşıdı desin; çünkü, teknolojiyi kullanmazsanız dünyadan kopuk olmaya mahkûmsunuz.

Ben, teknik bilgi olarak bunları size sunmak istedim arkadaşlar. Tabiî ki, herkes, vicdanıyla baş başa, olayları farklı farklı yorumlamakta özgürlük sahibi. Bardağın boş kısmına bakmak her zaman mümkün, öküzün altında buzağı aramak her zaman mümkün; fakat, TÜBİTAK gibi, gerçekten güzide bir kurumun yaşatılması, daha ileriye gitmesi ve gerçek anlamda bilim üreten ve ürettiği bilimin günlük hayata geçmesi ancak böyle mümkün olabilir. Biz, bunu düşünüyoruz ve uzun vadeli bir vizyon koyuyoruz, bu amaçla bu kararları alıyoruz ve aldığımız bu kararları, dediğiniz gibi, sadece siyaseten yapıyor olsak, bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. Onu yapmayacak kadar da akıllı bir iktidar olduğumuza inanıyorum.

Bu duygularla, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Denemeç.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına konuşma istekleri var.

Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, burada, 278 Sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada konuştuğumuz konu, Türkiye'nin en incitilmemesi gereken, daha evrensel hayata bakılabilecek olan, daha teknolojik hayatın hayatımıza karışmasına teşvik yapılabilecek olan bir kurumdan bahsediyoruz. Bu kurumun bilimsel tarafını incitme hakkına hiç kimse sahip değildir.

Genel anlamda baktığımızda, özellikle iki konuşmacıdan... Reha Denemeç'in konuşmalarına ben teşekkür ediyorum; Bursa Milletvekili Mustafa Özyürek Beyin ifadelerini ise, hayretle... Bir bilim adamına yakışmayacak olan birtakım yüklemelerde bulunduğunu da ifadelendirmek istiyorum.

Burada yaptığımız şey, bilimin çok daha fazla ilerlemesi ve teknolojinin hayatımıza gelmesine destek vermektir. Özellikle, Türkiye'deki demokrasinin oturması konusunda ve aile şirketi haline gelmiş olan TÜBİTAK'ın bu şirketleşmesine son vermek, ciddî noktada, dünyayla kucaklaşan, dünyanın öncü bilim adamlarından olma noktasında evrensel duyumları, söylemleri, buluşları ortaya koyabilecek anlayışları oturtmak için gece gündüz çalışması gereken bir bilim kurumundan bahsediyoruz. Onun için, burada siyasetin yapılması mümkün değil; burada daha evrensel söylemlerde bulunmamız, daha kucaklayıcı, daha sosyal dokumuzu onarıcı ifadelerde bulunmamız gerektiğini ifadelendirmek istiyorum.

TÜBİTAK'ın asıl görevi bilgi teknolojisi geliştirerek, bu teknolojiyi endüstrinin emrine vermek ve üretim oluşmasını sağlamaktır. Türkiye'de, bu ve benzer amaçlarla 1961 yılında DPT kurulmuş; 1963 yılında TÜBİTAK, 1993'te TÜBA, daha sonra KOSGEB ve 2001 yılında Teknokent Türkiye'de ulusumuzun hizmetine sunulmuştur.

Buradan bakıldığı zaman, bilimsel manada bütün bu kurum ve kuruluşlara rağmen, dünyadaki yerimizin hiç de iyi olmadığını görüyoruz.

Saygıdeğer arkadaşlar, 2002 yılı itibariyle, Japonya 125 katımız, Amerika Birleşik Devletleri 200 katımız kadar ileri teknoloji ihracı yapmıştır. Yani, 1963 yılında kurulan TÜBİTAK'ın üzerinden tam kırkiki yıl geçiyor ve bu kırkiki yıl geçtikten bu yana baktığımızda, bizim, son derece gerilerde, kendi içine kapanmış, kurumsal kimliğini tamamlayamamış, bilimin dışa açılması gereken noktada, içe dönük çalışmalarını sürdürdüğüne tanık oluyoruz.

Halen, Türkiye'nin, indekse giren bilimsel makalelere bakıldığında, dünyada 22 nci sırada olduğu da açıkça istatistiklerde görülmektedir. Şimdi, buradan bakıldığında, Türkiye'nin bilim yuvasının hangi noktalara getirildiğini de çok ciddî noktada görmemiz mümkündür.

Değerli dostlar, Türkiye'de müspet bilimlerde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini, ülke kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek ve koordine etmek, mevcut bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini sağlamak amacıyla, Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun 278 sayılı Kanunda belirtilen görevlerinden bazılarını aşağıda dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Müspet bilimler alanında temel ve uygulamalı araştırma yapmak, yaptırmak, yapmayı özendirmek. Yani, ulusal, uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırılması için projelerin teşvik edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, ilk defa dönemimizde TÜBİTAK'a verilen 530 trilyon liralık bütçe, yandaşlara kullanılmak üzere değil, bilim için yatırım yapılmasını teşvik amacıyla verilmiş olan bir bütçedir; bunun, mutlak suretle alkışlanması gereken, övünülmesi gereken... Dünyayla yarışacak bilimsel, teknik araştırmalarda proje üretebilecek insanlarımızın ayağa kalkmasını, bilim yuvalarında yetişen gençlerimizin, yavrularımızın, fen liselerindeki gençlerimizin, anadolu liselerindeki gençlerimizin ve buna benzer ilim öncüsü olabilecek gençlerimizin projelerini üretmelerini sağlayabilecek yatırımlar için bu 530 trilyon lira bütçe olarak ayrılmıştır.

Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesinde hükümetlere yardımcı olmak. TÜBİTAK'ın görevlerinden bir tanesi bu. Dünya, teknoloji dünyasıdır. Dünyayla yarışmanın yollarından biri de, teknolojide zirvede olmak, kendi üretimimizi kendimiz sağlayacak bir teknik anlayışa, teknolojik anlayışa gelmektir. Bunun yatırımlarına destek vermeden, teknolojiyi kendi hayatınızda tanzim etmeden, bilimsel araştırmalar yapma imkânına sahip değiliz. Bilimsel araştırmaların teknolojik yeniliklere süratle dönüşebilmesi için yöntemler geliştirmek; elbette,  bu dünyada, teknolojik dünyayı avucumuzun içinde bulundurmak için gece gündüz bilim insanlarına verilebilecek her türlü katkının, her türlü desteğin ve bütçeden ayrılabilecek desteğin verilmesi ve artırılmasına devam edilmesi gerektiğine inanmaktayız. 

Özel sektörün, teknoloji araştırma ve geliştirmeye etkin  ve ağırlıklı olarak katılımını sağlayacak programlar yapmak, Türk sanayiinin üniversite ve araştırma kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yapmasını sağlayacak programlar geliştirmek ve bu işbirliğinin somut hale dönüşebileceği fizikî ortamları oluşturmak, yaratma gerektirmektedir.

Askerî alanlarda da bilimsel teknolojide açılımlar için mutlak surette TÜBİTAK'ın bilim erbaplarının, insanlarının, bilim adamlarımızın mutlak surette bu ülkenin gelişmesinde stratejik araştırmalara destek vermesi gerektiğini, katkıda bulunması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bilim adamı ve araştırmacıların yetiştirilmeleri ve geliştirilmeleri için imkânlar sağlamak, bu amaçlar doğrultusunda ödüllerle teşvik etmek, öğrenim ve öğretim sonrasında üstün başarıyla kendini gösteren gençleri izleyerek, bunların arasından seçilen deha çaplı gençlerimizin elinden tutarak, dünya çapında, geçmiş yüzyıllarımıza bakıldığı zaman, dünyaya ilim öncülerini, nasıl ki, ortaya koymuş olan bir medeniyetin çizgisinden geliyorsak, bugünkü Türk Ulusunun evlatlarının da bu amaçla kabiliyetlerini belirledikten sonra, onların, ulusumuzun yüzünü ağartabilecek projelerle dünyayla kucaklaşabilecek noktaya getirilmesi için katkılar vermek mecburiyetindeyiz.

Tüm bu amaçların yerine getirilmesinde TÜBİTAK'ın daha etkin rol oynaması gerektiğini düşünmekteyim.

Bunun yanı sıra, yasada yapılacak değişiklerle faaliyet alanının genişletilmesinin, bilimsel ve teknolojik açıdan yapılacak çalışmaları da pozitif yönde etkileyeceğini düşünmekteyim.

Öğrencilerimizin, gerçekten elinden tuttuğumuzda çok ciddî başarılar aldıklarına, uluslararası başarılara imzalar attıklarına, geçmiş dönemlerimizde, geçen yıl ve bu seneki çalışmalarda görme imkânına sahip olacağız.

Değerli dostlar, ülke stratejisinde önem ve öncelik arz eden bilimsel araştırmaların gerek kamuya yönelik ve gerekse özel sektör işbirliğiyle gerçekleştirilmesi, bu alanda atılması gereken önemli adımlardır. Kurumun, kuruluşundan günümüze dünyada gerçekleşen ve bundan sonra da gerçekleşecek olan bilimsel ve teknolojik gelişmelere uyum sağlayan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Bu değişikliklerle TÜBİTAK'ın, dolayısıyla bilimin siyasallaşacağı iddiaları asılsızdır. Bundan önce siyasallaşmayan bilimin bundan sonra da siyasallaşmasına asla izin vermememiz gerekmektedir; bu konuda hassasiyetimiz son derece dikkat arz etmektedir. Her şeyden önce, bilim evrenseldir, siyasî bakış farklılıklarına göre farklı, çeşitli bilimler üretilemez. Bana göre, sana göre bilim olmaz, bilim nesneldir. Bilimsel çalışmaların amaçları olarak ortaya çıkan teknoloji de herkese aittir ve bütün insanlığın hizmetine sunulması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Garip.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, bilimin ve teknolojinin siyasallaşması mümkün değildir; bunu arzulayanlar beyhude uğraşırlar.

Bu doğrultuda, muhalefet partisindeki arkadaşlarımın daha aklıselim içerisinde TÜBİTAK konusuna eğilmeleri gerektiğini, bu evrensel bakışımızı, bu destekleyici unsurumuzu desteklemeleri gerektiğini düşünmekteyiz. Dolayısıyla, daha önceki dönemlerde, bir ailenin soyadını taşıyan, 7 tane soyada sahip olan TÜBİTAK'taki -aile kurumu haline gelmiş olan- 4 tane aynı soyadı taşıyan insanların, hem başkan hem eşinin çalışmış olduğu, 2 tane soyadını taşıyan ailelerin adları ve soyadları elimde bulunmasına rağmen vermek istemiyorum; bunları biliyoruz. Dün TÜBİTAK'ın durumu buydu. Bugün, TÜBİTAK daha evrensel olmak durumunda. Ciddî katkıları AK Parti İktidarı döneminde almıştır. Hükümetimiz, bu konuda son derece hassas çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.

Buradan halkımıza seslenmek istiyorum: Bizim, siyasallaşma gibi bir amacımız hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Bilimin evrensel olduğunu ifadelendirdim. Aksine, hükümetimiz, özgür düşüncenin, siyasal baskıların tarihe kötü örnekler olarak hapsedilmesini sağlayacak köklü değişimlerin gayreti içerisinde olmuştur. Bundan sonra, düşüncenin, sanatın, teknolojinin, TÜBİTAK'la ilgili, bilim insanlarıyla ilgili her türlü katkıyı vermeye... Bu arada, evrensel anlamda hakların ve hukukların kullanılması konusunda, insan haklarının ve özgürlüklerinin bana göre ve sana göre olmayacağını, yeryüzündeki bütün insanlara ait olan hakları ve özgürlükleri içerisinde barındırdığını bilmekte yarar görüyorum. Dolayısıyla, hükümetler ile özerk kuruluşlarımızı çok farklı ve zıt politikaların tarafları olarak göstermek, ülkemize zarardan ve sıkıntılar vermekten başka hiçbir şey kazandırmaz. Kaldı ki, böyle bir durum söz konusu bile değilken, bu şekilde birtakım ifadeler kullanmak, politikalar üretmek... 3 Kasımda, gereken demokratik cevabı halkımızdan aldığını düşünmekteyim.

Bu ifadelerle toparlamak istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Garip, evet, toparlayın.

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Her türlü bilgi, her türlü teknik ve ulus, o ulusun anlayışıyla şekillenerek kendi ifadesini bulması gerekiyor. Fıtratına, anlayışına, inancına, tarihine, medeniyetine aykırı olan bilgiler, kendiliğinden toplumsal yapıda yok olur. Üzerinde durduğumuz konu, evrensel yarışı hızlandıracak, evrensel yarışa katkıda bulunacak, ulusumuzun, Türk evladının başarmasına katkıda bulunacak, yüzünü ak edecek, Bilim Kurulunun işleyişini hızlandıracak, performansını artıracak bir konudur.

Elbette ki, insanların farklı düşünmeleri, hayata farklı bakmaları son derece doğaldır. Toplumların refahını ve gelişimini amaçlayan bu çabaların takdir edilmesi ve ödüllendirilmesi gerekmektedir.

Bu duygularla, kurumun işleyişini ve içeriğini zenginleştirecek bu yasal değişiklikleri destekliyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

İkinci şahsı adına söz isteği, Van Milletvekili Haci Biner'e aittir.

Buyurun Sayın Biner. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) - Anayasa Mahkemesi kararından bahsedeceksin, değil mi?

HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 877 sıra sayılı kanun teklifiyle ilgili olarak, tümü hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, malumunuz olduğu üzere, bilim ve teknoloji, günümüzde, göz kamaştırırcasına hızla ilerlemektedir. Bu gelişmeleri takip etmek, Türkiyemizi, olması gereken seviyeye; yani, muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak, elbette, halkın vekilleri olan bizlerin aslî vazifesidir.

Bilim ve teknoloji denilince, ülkemizde ilk akla gelen kurum TÜBİTAK'tır. 1963 şartlarında kurulan bu müessesemiz, bilim ve teknolojiye açılan pencere olması gerekirken, maalesef, bir yıl öncesine kadar, teknolojide ve bilimde kendisine düşeni, idarî yapısındaki zafiyetten dolayı yapamamıştır; dolayısıyla, idarî yapısında bir değişikliğin yapılması zarurî olmuştur. 5016 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra, TÜBİTAK'ta canlanma başlamıştır.

Rakamlarla ifade etmek gerekirse, TÜBİTAK, 1964-2004 yılları arasında, üniversitelere, araştırma projeleri için 130 000 000 dolar destek vermişken, sadece 2005 yılında, yani, son bir yılda, aynı amaçla, 68 000 000 dolar kaynak ayrılmıştır. Bu demektir ki, TÜBİTAK'ın kuruluşundan beri, kırk yılda verilen desteklerin yarısından fazlası son bir yıl içinde verilmiştir.

Yine aynı şekilde, 1964-2003 yılları arasında yıllık ortalama bütçesi 45 000 000 dolar iken, 2005 yılında 450 000 000 dolar olmuştur; yani, son yılda, içinde bulunduğumuz 2005 yılındaki bütçesi, kırk yıllık bütçe ortalamasının 10 katına çıkmıştır.

Şimdi hepiniz diyeceksiniz ki, nasıl oldu da bir anda değişti bu şartlar? Ben diyorum ki, 2003 yılında AK Parti tarafından TÜBİTAK Kanununda yapılan bir değişiklikle gerçekleşmiştir.

Bundan dolayı, TÜBİTAK'ın misyonunu tam olarak sürdürebilmesi için, hiyerarşik yapısının günümüz şartlarına uydurulması gerekmektedir ki, böylece, TÜBİTAK'ın bilim ve teknolojiye yapacağı yatırımlarla, gelişmiş ülkeler ile bizim ülkemiz arasındaki teknolojik bilgi açığı kapatılabilsin.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, bugüne kadar, maalesef, teknoloji, satın alma ve uyarlama usulüyle uygulanmaktadır. Bu ne demektir; başkaları üretmiş, ülke olarak biz kullanmışız. Mesela, Hindistan'da yapılan bilgisayar yazılım programları, Japonya'da yapılan kamera ve fotoğraf makineleri, Finlandiya'da yapılan cep telefonları gibi saymakla bitiremeyeceğimiz örnekler, bizim teknoloji konusunda ne kadar dışa bağımlı olduğumuzun en iyi delilidir; yani, bir türlü, arzu edilen teknolojiyi yakalayamamışız.

TÜBİTAK'ın internet sitesinde deniliyor ki: "Ulusal bilim ve teknoloji vizyonu: Toplumda bilim ve teknoloji kültürünün benimsenmesini sağlayan, bilim ve teknolojiyi ürüne dönüştürerek ulusal yaşam düzeyini yükselten ve sürdürülebilir kılan, lider bir Türkiye."

Bu yapısıyla, internet sitesinde yayımlanan Türkiye hayaline ulaşabilmiş midir; elbette ulaşamamıştır. Öyleyse, bu önemli kurumun tıkanan yapısının değişmesi şarttır.

Maksadım, TÜBİTAK'ı yermek değildir, TÜBİTAK'a yeni bir çehre, yeni bir veçhe kazandırmak için bir şeyler yapılması gereğinin altını çizmektir. Eğer, bizde, TÜBİTAK'ın yeni bir çehre kazanmasına vesile olursak, ülkemiz veri ve bilgiden bilgeliğe, teknikten teknolojiye sıçramayı sağlayacak stratejik adımlardan birini atmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinde teknoloji ve bilim sayesinde, 2003 yılı verilerine göre, çalışan kişi başına üretilen millî gelir, 79 000 dolar, aynı şekilde Japonya'da 68 000 dolar iken, bizim ülkemizde, maalesef, 10 500 dolardır. Görüldüğü gibi, bilgi ve teknoloji ihracatı, ülkelerin millî gelirlerine direkt etki etmektedir.

Neticede, hangi boyutta bakılırsa bakılsın, ülkemiz uluslararası karşılaştırmalarda arzu edilen yerde değildir. Oysa, sahip olunan insangücü, doğal kaynaklar, jeopolitik konumu ülkemize büyük imkânlar ve fırsatlar vermektedir. Bu imkânlar, bilmek ve bilgelikle sağlanır. Ülkemizde rekabet avantajı sağlayan bilgi, teknoloji ve bunları kullanabilme kabiliyetinin geliştirilmesi gerekir. Bu da, başta TÜBİTAK olmak üzere, TÜBİTAK gibi kurumların faaliyetleriyle gerçekleşir.

Teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaların, ülkelerin ekonomik büyümesinde çok büyük katkıları olduğunu kimse inkâr edemez. Son elli yılda Amerika Birleşik Devletlerine yüzde 50, Almanya'ya yüzde 78, Japonya'ya da yüzde 55 büyüme katkısı sağlayan teknoloji, acaba ülkemize ne kadar büyüme katkısı sağladı; sanırım bunu çok iyi analiz etmemiz gerekir.

Tüm dünyadaki bu gelişmeler ışığında, TÜBİTAK'ın misyonunun, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ve bilgiye erişimin ötesinde, bunların ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, Ülkemiz kalkınmasının en önemli öğelerinden birisi olan bilim ve teknoloji alanında istenen noktaya gelebilmek için, önce, bilim ve teknolojiyle özdeşleşen kurumumuz TÜBİTAK'ın durumunda bu kanunla çağın koşullarına göre değişiklik yapmalı ki, sonra ülkemizin hedefleri doğrultusunda iyi neticeler alınsın. Böylece, TÜBİTAK'ın gerçekleştirdiği bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin amacı ve alanı da net olarak belirlenmiş olsun.

Ülkemizin bilim ve teknolojiye, buluş ve yeniliğe dayalı rekabet gücünü yükseltmek, ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlamak, ülke güvenliği, insan ve çevre sağlığı gibi stratejik alanlar, TÜBİTAK'ın bizzat gerçekleştirmesi gereken faaliyet alanları olmalıdır.

Ülkemizde özellikle geçmiş yıllarda büyük bir beyin göçü olmuştur; yani, yetişmiş eleman ülkeyi terk etmiş, başka ülkelerin hizmetine girmiştir. Niçin bunlar yaşanmıştır? Bunu kendimize sorduğumuzda şu cevabı alıyoruz: Çünkü, üniversite ile özel sektör, sanayi gibi kurumlarımız arasında bir kopukluk yaşanmış, yetişmiş kalifiye eleman kendisine kucak açacak bir kurum bulamamıştır. İşte size bir belge göstereceğim. Dün bir gazetenin başlığında yayımlandı. YÖK ve üniversitemizin hali: "YÖK, meslekî eğitimi bitirdi" diyor. Maalesef, bu bir gerçektir; ama, acıdır.

Değerli arkadaşlar, geçmişteki hataların bir daha yaşanmaması için, TÜBİTAK ve bu gibi kurumlar bu kopuklukları ortadan kaldırıp, sanayiin üniversiteyle işbirliğini sağlayacak program çalışmaları geliştirmelidir. Böylece, beyin göçünün de önüne geçileceği gibi, ülkemiz için yeni vasıflı istihdam alanları da gerçekleşecektir.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Biner.

Sayın milletvekilleri, Sayın Mustafa Özyurt, Başkanlığımıza müracaat ederek, şahsı adına söz alan Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'in, kendisinin isminden bizzat bahsetmek suretiyle, kendisine ait olmayan, kendi fikirlerini değişik şekilde ifade eden bir beyanı olduğunu, dolayısıyla, kendisine bir sataşma olduğunu ifade etmiş ve bizden söz istemiştir.

Zabıtları getirttim; cümleyi okuyacağım, daha sonra kararımı arz edeceğim: "Bursa Milletvekili Mustafa Özyürek -orada bir yanılma var, Özyurt olacak- Beyin ifadelerini ise, hayretle, bir bilim adamına yakışmayacak olan birtakım yüklemelerde bulunduğunu da ifadelendirmek istiyorum." Bu kadar; başka şeye geçiyor.

Ancak, elbette ki, bir bilim adamı olarak Sayın Özyurt'un, bu konuda bir tavzihi, bir açıklaması olmasını Başkanlık olarak uygun gördük. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde Sayın Özyurt'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Özyurt.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Adana Milletvekili Recep Garip'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; ben, bu "sataşma" kelimesini hiç sevmiyorum, onu söyleyeyim. Adım geçtiği için, Adana Milletvekili arkadaşım, adımı vererek konuşma yaptığı için, birkaç cümleyle sözlerimi bitirmek istiyorum.

Benim bilimsel yönümden söz etti arkadaşım. 1966 mezunuyum, 39 senelik hekimim, 22 senelik de profesörüm arkadaşlar. O bakımdan, bunu, saygıdeğer arkadaşımın bilgilerine sunmak istiyorum; takdir sizin.

Değerli arkadaşlarım, deniliyor ki, biraz önceki arkadaşlarımdan bir tanesi dediler ki, "Üniversiteyle işbirliği yapılsaydı" Şu önünüzdeki teklifte, üniversitenin geçtiği bir tek üye var; "14 üyeden 1 tanesi Yükseköğretim Kurulundan seçiliyor" deniliyor.

Bununla mı, yani, bu mu işin ciddiyeti, üniversiteyle işbirliği yapalım, üniversiteyle şöyle böyle çalışalım demeniz?! Bunu nasıl ciddîye alabiliyoruz, onu anlayamıyorum... Üniversiteden 1 kişi seçiyorsunuz; onu da, Başbakan seçiyor, diyor ki: "Şunu alıyorum ve atıyorum."

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan bir konuşmasında TÜBİTAK'ı tanımlarken "12 kişiden olması, kendin pişir kendin ye, demokratik olmayan, dışa kapalı bir kurum, dışa kapalı bir süreç" diye eleştiriyor. Şimdi, bu kurulun 7'sini Başbakan kendisi seçiyor ve atıyor. Bu mu yani demokratik oluyor?! 7'sini Başbakan atıyor, o zaman demokratik oluyor da, 12 kişilik bilimsel kurulun seçtiği bilim kurulu demokratik olmuyor...

Bir konuya daha değinmek istiyorum. Hep böyle lafa geldiği zaman uluslararası, işte, evrensel laflar ediyoruz. Bakın, bunlardan uluslararası düzeyde olan söyleyebileceğim kurumlar var. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerindeki -Türkçe olarak söylüyorum- NSF örneğinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı atıyor. Biliyorsunuz, Amerika Birleşik Devletlerinde Başkan tek seçici ve tek söz sahibidir; buna rağmen, Kongrenin onayını istiyor arkadaşlar. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı isterse savaş ilan eder, sonra Kongreden onay ister. Burada bu kurulun seçilmesinde, bu kurulu seçip, başkanını da atamasında diyor ki: "Ben, bu kişiyi atıyorum; ama, Kongreden de onay istiyorum."

Fransa'da CNRS diye geçen bir kurum var. Diğer kurum ve kuruluşlardan üyeler seçiliyor, Başkan veya Başbakan atıyor; yani, seçen, bizdeki gibi Başbakan seçip atamıyor, seçilenleri Başbakan atıyor. İtalya'da da aynı şekilde, yine, buna benzer bir örnek var.

O bakımdan, değerli arkadaşlarım, yani, bu işi inada bindirmemek lazım. Gelin, şu işi daha derli toplu yapalım. Biz bunu altkomisyonda da söyledik, dedik ki, gelin, madem, TÜBİTAK'ta bir değişiklik istiyorsunuz, eğer, gerekiyorsa bunu altkomisyonda uzun uzun tartışalım, en iyisini yapmaya çalışalım. TÜBİTAK geleceğimiz, bizim, belki TÜBİTAK'la bir işimiz olmayacaktır sizlerin veya benim; ama, bizden sonra gelen neslin, çocuklarımızın, torunlarımızın, belki, TÜBİTAK'la çok işi olacak. Onun için, bu kurumu sizlerin ellerinizle harap etmeyelim, gelin, önümüzdeki günlerde bunu tartışalım, daha iyi bir kurum haline getirelim. Tek başına siyasî iktidarın eline verirsek; yalnız, bugün siyasî iktidar sizsiniz yarın öbür gün başkası gelecektir; her gelen istediği gibi kullanır bunu.

Madem demokrasi diyorsunuz; gerçekten demokrasiye inanıyorsanız şu kurumu hakikaten demokrat bir kurum olarak oluşturalım, seçelim ve ondan sonra da alnımızın akıyla, TUBİTAK böyle bir kurum oldu diyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.03

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin tümü üzerindeki gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Soru ve cevap kısmına geçiyoruz.

Soru ve cevap kısmında, Sayın Gazalcı'nın ekranda ismi var.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakandan, aşağıdaki sorularımın yanıtlanmasını diliyorum.

1- Bu TÜBİTAK konusunda, daha önce çıkan bir yasayla ilgili Anayasa Mahkemesi kararı var. TÜBİTAK'la ilgili, oradaki yöneticilerle ilgili, çeşitli, kesinleşmiş idarî kararlar var, süren mahkemeler var. Bu yasa çıkarsa, bu kesinleşmiş idarî mahkemeler ve süren mahkemeler ne olacak? Hukuk devletine nasıl sığdıracağız?

2- Eski yasada yeterince özerk olmadığı ileri sürülüyor. "Bu yasa daha özerktir" deniyor iktidar sözcülerince. Bilim Kurulunun 7'sini de Başbakan atıyor. Eskiye göre nasıl daha ileri bir özerklik getiriliyor? Özerklik kalkıyor diye biliyorum ben, bu tasarıyla onu karşılaştırdığım da. Siz, ne diyorsunuz?

3- TOBB'dan 2, YÖK'ten de 1 üye seçiliyor. Yani, bu oran... Üniversiteyle işbirliği yapma anlayışı ileriye sürülüyor, bilim kuruluşuyla; ama, üniversiteden 1 üye seçiliyor. Bu, nasıl bir iş?!

Son sorum: Ar-ge için TÜBİTAK'a başvuran proje sayısı bu yıl ne kadar olmuştur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gazalcı.

Başka soru yok.

Sayın Bakan, buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın milletvekilimize yazılı cevap vermeyi daha uygun buluyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, geneli üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU KURULMASI HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 17.7.1963 tarihli ve 278 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Türkiye'nin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için; toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde, ulusal öncelikler doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek, bunları gerçekleştirecek alt yapının ve araçların oluşturulmasına katkı sağlamak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini özendirmek, desteklemek, koordine etmek, yürütmek; bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde öncülük yapmak amacıyla, tüzel kişiliğe, idarî ve malî özerkliğe sahip, Başbakanlıkla ilgili "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu" kurulmuştur. Kurumun kısa adı TÜBİTAK'tır."

"Kurum, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, kısa adı TÜBİTAK, yasa önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa önerisi, dozu kaçmış klasik bir AKP örneği; hukuka, Anayasaya, etik kurallara aykırı bir öneriyle karşı karşıyayız. 14 kişilik Bilim Kurulunun 7'si Başbakan tarafından atanıyor, geri kalan 7'si de yine Başbakan tarafından onanıyor ve Başbakana bağlanıyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Başbakana bağlı zaten.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Eskiden, Başbakan yalnız iletme göreviyle görevliyken, hiçbir etkisi yokken, şimdi, tamamen Başbakana bağlı. Ne gariptir ki, hâlâ özerk olduğu savlanıyor. Bir öneriyle karşı karşıyayız. Amaç nedir: Amaç, bu bilim kuruluşunu ille de ele geçirmek ve orada siyasal etkimizi göstermek; açıkça da söylendi AKP sözcülerince, burada bu etkiyi göstermek. Daha da öte -ben kadrolaşmayla da yeterli görmüyorum- bilimi yönlendirme ve baskı altında tutma anlayışı var. Belki bundan da öte, TÜBİTAK bilimsel yayınları var ve bu yayınlar da "Bilim ve Teknik" gibi 449 uncu sayıya ulaşan ve çok büyük, kendi alanında birinci derecede baskı yapan, "Çocuk Bilim" gibi 88 inci sayıya ulaşmış, çocuklar arasında sevilen, bilimsel teknik dergiler; ayrıca, "Popüler Bilim Kitapları" var; onlar da çok etkili ve kimileri 30 000'in üzerinde baskı yapıyor, bilimsel düşünceyi topluma yayıyor. Çıkardığı makaleler, evrim kuramı dahil, bilimsel makaleler, kimilerini rahatsız etmiş olmalı ki, bir bütünle... Benim aklıma başka türlü bir şey gelmiyor; amaçlardan birisi bu olabilir. Yani, dergisiyle, kitabıyla, makalesiyle, bilim üreten bu kuruluştan rahatsız olmak... Böyle bir bilimsel görüşün biz yayılmasını toplumda istemiyoruz; biz, evrim kuramını istemiyoruz; biz, bilimsel düşüncenin gençlerimize çocuklarımıza aşılanmasını istemiyoruz...

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Yapmayın Hocam...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Burada söylenmeyen ikinci bir neden olabilir. TÜBİTAK bir proje desteği veriyor. 1963'ten beri, kurulduğundan beri, üniversitelere hep destek veriyor; 1996'dan bu yana da, sanayie veriyor. Şimdi, burada konuşan arkadaşım diyor ki: "TÜBİTAK kapalı bir kurum, ne sanayiyle ilgisi var; toplum değişti, nüfus değişti, dışsatım değişti." Elbette değişecek; sanki, sanayiyle şimdiye değin hiç ilişkisi yokmuş gibi, burada, AKP sözcüleri söyledi; oysa, 1996'dan bu yana, ilgili bilim kuruluşu, sanayi alanındaki projelere de destek veriyor. Bu destekler trilyonlara varıyor...

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Evet... Devam edecek... Doğru...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ...ve arkadaşlarımızın söylediği gibi bu yıl da artırıldı. Bir amaç da, bu projeleri tarafsız bir TÜBİTAK Kurulunun seçmesi yerine, kendi etkilerinde bu projelere destek olmak. Başka türlü... Ortada Anayasa Mahkemesi kararı var, idarî kararlar var, birçok kararlar var; bunlar yok sayılacak ve TÜBİTAK yasa değişikliği getirilecek! Burada, yasa önerisini getiren arkadaşım, hiç, 2003'ten beri AKP'nin TÜBİTAK ile uğraşmalarından söz etmedi; kapalı, kendi kendine seçim yapan bir kuruluşu, birdenbire, dünya değiştiği için, sanayiyle işbirliği yapılması gerektiği için, bir zorunlu yasa değişikliği getirmiş gibi sundu.

Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK Bilim Kurulu seçilmesinde, öyle, sürekli kendini seçen bir kuruluş yok; bir seçilen bir kez daha seçilebiliyor -bugünkü öneride olduğu gibi- ikinci kez seçilmiyor. Doğruları, halkımızdan da, buradan da saklamayalım, çarpıtmayalım.

Bilim, bilim insanlarının işidir değerli arkadaşlar. Yok, bilim bilim için değildir, bilim insan içindir... Peki, bilimi siyaset mi üretir, biz mi yaparız?! O kuruluşu siyasallaştırdığınız zaman bilim olur mu?! Bilim, bilim insanlarının işidir. Oraya karışmak, gölge yapmak, etki yapmak, bilimi gölgeler. Siyasal etkiyle bilim üretilmez. Öyle söz oyunları yapmayalım; yani, sanki, TÜBİTAK'ta, 1963'ten bu yana onca başarılı çalışmalar, üretim yapılmamış gibi, "toplum değişti", efendim, "bilim bilim içindir", "orada kendi kendilerine bir şeyler yapıyorlar..." Hayır, üniversitelerle işbirliği TÜBİTAK'ta var, orduyla işbirliği TÜBİTAK'ta var, sanayiyle işbirliği var, demin sözünü ettiğim bilimsel yayınlar var; yani, o kadar çok başarılı hizmetleri var ki... TÜBİTAK'ı ille de ele geçirme anlayışı... Peki, TÜBİTAK'la ilgili üniversiteler ne diyor şimdi, hiç dönüp bakıyor musunuz? Örneğin, bu konuda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü, Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin "TÜBİTAK siyasallaştırılır, bilim yaşamı büyük yara alır bu öneri geçerse" diyor. YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç "bu değişiklik, mahkeme kararlarına karşı hile yapmak demektir" diyor. Bir anayasa hocası aynı zamanda Erdoğan Bey. Ankara Üniversitesi Rektörü, Senatosu, Başbakanın boyunduruğu altında bir bilim kurulu olamayacağını, TÜBİTAK'ın siyasetten arındırılması gerektiğini, yani "bu yasa siyasallaştıracaktır, ondan arındırılması gerekir" diyor.

Şimdi, ben sizlere soruyorum, sizin sözcülerinize soruyorum: Bir tek üniversite, bir tek rektör, bir tek bilim adamının "gerçekten de TÜBİTAK bu yasa önerisini bekliyordu, öyle olunca bilimsel buluşlar artacaktır" dediğine dair bir tek örnek gösterin bize, bir tek! Ben, size, onlarca demokratik kitle örgütlerinden, burada kurumlardan söz ettim. Bakın, Üniversitelerarası Kurul Başkanının söylediğini, YÖK'ün söylediğini, saygın üniversite rektörlerinin söylediklerini söyledim.

Değerli arkadaşlar, burada "ben yaparım" anlayışı var "ben çoğunluğum, egemenliği, devleti bütünüyle kullanırım" anlayışı var. İşte, başından beri AKP ile anlaşamadığımız, iktidarla anlaşamadığımız budur. Türkiye bir hukuk devleti, anayasal bir devlet. Siz egemenliğin tümünü, buradaki çoğunluğunuza güvenerek yapamazsınız ve her şeyi, Anayasaya karşın, hukuk devletine karşın yapamazsınız; yapamadınız nitekim. Bundan öncekiler Cumhurbaşkanından döndü, Anayasa Mahkemesinden döndü ve idarî mahkemelerden döndü.

Değerli arkadaşlar, şimdi, elimizdeki yasa teklifinin gerekçelerine bakıyorsunuz... Biliyorsunuz, 2003'te, bir kereye özgü Başbakana yetki veren bir tasarıyla geldiniz karşımıza. O zaman, o yasanın gerekçesinde dediğiniz -bu, tutanaklarda var- şuydu: "TÜBİTAK çalışmıyor, çalışamaz duruma geldi; onu tekrar çalışır duruma getirmek için, biz, bu yetkiyi istiyoruz." Güzel, bakın, TÜBİTAK'ın ne sanayiyle işbirliği yapamadığı, ne toplumun değiştiği, hiçbir şey yok.

Şimdi, arada hiçbir şey olmamış gibi, 2003'ten beri oralarla uğraşıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Kişisel söz istemim de vardı Sayın Başkanım; ekleyebilir misiniz.

BAŞKAN - Efendim, sizden önce kişisel konuşma isteği olduğu için ekleyemiyorum, sizin sürenizi uzattım.

Buyurun efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabiî, daha söyleyeceklerimizin başındayız; ama, bugünkü yasa önerisinin gerekçelerinde diyor ki "sanayiyle işbirliği, sürdürülebilir bir gelişme." Açıkça da söylenmiyor; ya, biz bu kuruluşu ele geçireceğiz denilmiyor.

Peki, ben, şimdi, size soruyorum: O bir kereye özgü atama yetkisi Cumhurbaşkanından dönmese, Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi, bunu getirecek miydiniz? Hayır, getirmeyecektiniz. O zaman, ya o yanlıştı ya bu yanlış. İkisinin arasındaki gerekçelerde hiçbir benzerlik yok, tutarlılık yok değerli arkadaşlar ve gerçekten, insan, bunun Türkiye'de yaşanmasına şaşıyor, böyle bir şey nasıl olabilir diyor ve inandırıcı olmuyor.

Eskiden, Anayasa bir kere delinse ne olacak, biz yolumuza bakalım deniliyordu. Değerli arkadaşlar, şimdi, bir kere değil, birçok kez... Hele bu kere, bu TÜBİTAK çuvala da sığmıyor. Bakın, gerçekten o kadar mahkeme kararı var ki, idarî kararlar var ki, Anayasa Mahkemesi kararı var ki.

Cumhurbaşkanının gerekçeli kararını bir okuyun lütfen; diyor ki: "Kamu yararı gerekli. Anayasamız hukuk devleti diyor. Evrensel hukuk kurallarına da uymak gerekir. Bu teklif, evrensel hukuk kurallarına ve kamu yararına uymuyor." Peki, bunu bile bile, siz, niçin ısrar ederek, mahkeme kararlarını uygulayacağınız yerde, işi olağan akışına bırakacağınız yerde "hayır, ben bir yasa çıkarırım..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, son cümlenizi alıyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Başkanım.

Benim söyleyeceklerim bitmedi. Ben, uzatmak ve sizi daha fazla üzmek istemiyorum; yerime geçip, sıram geldiğinde tekrar konuşacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Mustafa Bey sordu "bu kanun teklifinin gündeme getirilmesinin nedeni neydi, ne güzel işleyen bir sistem vardı" dedi. Biz söyledik, açıkladık; ama, belki net açıklayamadık, bazı şeyler anlaşılmadı. Ben, tekrar, bir iki şeye değinmek istiyorum.

Bakın, 1993 yılındaki kanun hükmünde kararnamenin hukukî bazı boşlukları vardı. Orada, bilim kurulu tarafından atanan insanların, Başbakan tarafından onaylanması söz konusuydu. Onaylama yetkisi verilen Başbakanın, çok doğal olarak, onaylamama yetkisi de vardır. Evet, Sayın Başbakan onaylamadığı zaman ne olacağı hiçbir şekilde belli değil, tamamen muallak.

İkincisi -söyledim, vekâletle ilgili- vekil olacak insanlar "bir şekilde ayrılan üyenin kalan süresi kadar vekillik yapar" deniliyordu. Peki, süre bittiği zaman, Başbakan onaylamazsa, oradaki boşluğa kimi vekil olarak atayacağınız hukuken belli olmayan bir süreç; çünkü, süre dolmuş. Kalan süre kadar vekillik yapabiliyorsunuz; olmayan bir sürenin, 1993 yılında çıkan bu kanun hükmünde kararnameye göre vekilliği söz konusu değil. İşte, sistemin kilitlenmesi bundan dolayıydı. Bunun için, değişiklik yapılması gerekiyordu. Bizim, kesinlikle, bilimi yönlendirmek gibi bir gayemiz yok; burada, çalışan, kilitlenmeyen bir sistem gayesi var.

Mustafa Bey, TÜBİTAK yayınları... Kesinlikle, onların yasaklanması, engellenmesi gibi bir şey söz konusu değil. Bu, sizin vehmettiğiniz, korktuğunuz bir şey. Biz iktidara gelmeden evvel de, bizim için neler dediler; bunlar şöyle yapacak, bunlar böyle yapacak... Geldiğimizde, Avrupa Birliğiyle ilgili neler yapacağımızı, ekonomiyle ilgili neler yapacağımızı söyledik, söylediklerimizi de geldikten sonra yaptık. TÜBİTAK'ta da bunları söylüyoruz, söylediklerimizi de bu kanun yasalaştıktan sonra, Sayın Cumhurbaşkanı imzaladıktan sonra yapacağız. Bunu da, üç sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra, nasıl Türkiye'nin ileriye gitmesinde faydası olduğunu bu kanun değişikliğinin, hep beraber göreceğiz inşallah.

TÜBİTAK, gerçekten, geçmişte kapalı bir kurumdu demedik biz; TÜBİTAK Bilim Kurulunun seçimi kapalıydı dedik. TÜBİTAK tabiî ki açıktı, sanayiyle tabiî ki işbirliği yapmaya çalışıyordu; ama, ölçeğine baktığınızda... Ben bir iki rakam vereyim: 2002 yılındaki en yüksek rakam, o zamana kadar, yani, 63'ten beri, ancak 138 000 000 dolarlık bir fonlaması söz konusu TÜBİTAK'ın; ama,  2004  yılı  rakamına  bakıyoruz -bakın, 2005'teki 506 trilyondan bahsetmiyorum- bu rakam iki katının üzerine çıkmış, 291 000 000 dolara ulaşmış. Demek ki, TÜBİTAK'ı biz çalıştırıyoruz, kilitlemiyoruz, mevcut sistemiyle de çalıştırmaya çalışıyoruz; bunu çok daha ileriye götürmek için bu gayret içerisindeyiz.

Şimdi, Sayın Başbakanın -ben, bir daha burada tekrarlamayacağım- nasıl seçim yaptığı, kimleri seçtiği ve o seçim sisteminin nasıl olduğunu size izah ettik ve burada, özerkliğin ben tanımını yaptım; dedim ki, özerklik, burada, seçilen insanların değişmemesidir, onların kararlarına karışılmamasıdır. Dört yıl boyunca, seçilen Bilim Kurulu üyeleri, özerklik içerisinde, kararlarında yetkin olarak kararlarını vereceklerdir ve o kararlarından dolayı görevlerinden alınmaları mümkün değildir; bunu söyledik ve nasıl seçildiği de belli. Yani, birçok kesimden insanlar geliyor ve bu insanlar oradan buradan değil. Akademik kariyerin şeyi belli. Bir profesörün nasıl profesör olacağının herhalde belirli kriterleri vardır. YÖK'ün o kriterlerinden geçmeden bir insanın profesör olması, akademik yetkinliğinin olması mümkün değildir.

Şimdi, burada -bilen bilir- ben söz oyunları yapmak için gelmedim ve bugüne kadar yapmadım. Bu kürsüyü de bugüne kadar işgal etmiş bir insan değilim. Belki, üçüncü, dördüncü söz alışımdır bu kürsüde. Ne gerekiyorsa, neyse ben onu söylerim, ne fazla söylerim ne eksik söylerim ve söz oyunlarına da girmeyen bir insanım.

Şimdi, Mustafa Bey bir şey söyledi. Bir tek örnek... Yani "üniversitelerden herkes karşı çıkıyor bu kanun teklifine" dedi. Mustafa Özyurt Beyle beraber iki gün evvel Manşet programındaydık. Kendisi de burada. Manşet programında Cemil Arıkan Hocayı davet etmişti Mehmet Ali Birand. Biliyorsunuz, Cemil Arıkan, Tosun Terzioğlu ile beraber 1993 yılında Bilim Kuruluna atanan 12 üyeden biridir; Erdal İnönü'nün atadığı üyelerden biridir. Cemil Arıkan'ın söylediği şuydu, çok net; Mustafa Bey de burada. Cemil Arıkan "TÜBİTAK'ın geçmişteki yapısı kumda oynamaya benziyordu" dedi ve "TÜBİTAK'ın fonlaması gereken özel sektör lazımdı, özel sektöre fon akıtması lazımdı; bunu yapmıyordu. TÜBİTAK'ın siyasî iradeden tamamen ayrı olması nedeniyle Bilim Kurulu içerisinde çok güzel kararlar alıyorduk; ama, bunu günlük hayata geçirmemiz mümkün değildi" dedi. Bunu söyleyen Cemil Arıkan; Bilim Kurulunun bir üyesi, geçmişteki bir üyesi, Erdal İnönü'nün atadığı üye. Aynı şeyi Tosun Hocaya da sorabilirsiniz; eski TÜBİTAK Başkanı. Ben, bu açıklamaları yaptıktan sonra daha fazla söze mahal olduğuna inanmadığım için, sözlerimi burada noktalamak istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Denemeç.

Şahısları adına söz isteği var.

Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 1 inci maddeyle ilgili ifadelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle, 1 inci maddede TÜBİTAK'la ilgili olan konu, TÜBİTAK'taki "teknik" kelimesi ile "teknoloji" kelimesinin anlamları üzerinde yoğunlaşılması gerektiği konusunda sözlerime başlamak istiyorum.

Teknik, bir işin nasıl yapıldığını bize gösterir; yani, bir işi nasıl yapacağımızı, nasıl yapıldığını bize aktarır, ifadelendirir. Belki, bu, dün, geçen yıllara dönüldüğü, bakıldığı zaman, 1963'lü yıllara dönüldüğü zaman teknik kelimesi o günkü şartlarda belki yerinde olan bir ifadeydi; ama, bugün, teknoloji, bütünüyle hayatımıza girmiş, bütünüyle bizim hayatımızı şekillendiren, sanayii şekillendiren, toplumsal yapımızı değiştiren anlayışlarımızı oluşturuyor. Yani, bütün dünyayla temasa geçiyorsunuz, tek bir tuşa bastığınız zaman, bütün dünyadaki bilgileri, verileri kendi ülkenizde paylaşabilme imkânına sahipsiniz. Bir bakıma, teknolojinin, bu anlamda değiştiği zaman TÜBİTAK'ın kapsamını daha çok genişleteceği konusunda, kuşkusuz, fayda olduğu düşüncesindeyim.

Kısa adıyla TÜBİTAK, ülkemizde her türlü bilimsel araştırmaların gerçekleştirilmesinde, teknolojik açıdan gerekli çalışmaların yapılmasında öncülük görevini başarıyla yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Bu anlamda bakıldığı zaman, tekniğin yeterli olmadığını, teknolojinin bizatihi yeryüzündeki bütün insanlığın verilerinden, değerlerinden, gelişmelerinden hayatımıza yansıması gereken neler varsa, bunların mutlak surette kazanım halinde topluma yansıması gerektiği için teknoloji kelimesinin yerli yerinde kullanılmasını ve bilim ve teknolojinin bu anlamda da TÜBİTAK içerisinde yerini alması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu noktadan bakıldığı zaman, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun isminin "Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu" olarak değiştirilmesi, teknikten teknolojiye sıçramayı sağlayacak stratejik adımlardan biri olacağı düşüncesindeyim. Bu çalışmaların bilimsel ve teknolojik anlamda daha geniş bir alanda icra edilmesi maksadıyla yapılacak olan bu düzenlemelerin yerinde olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle söz aldım.

Yasanın temel mantığı, sürekli yeniliktir, sürekli yenilenmedir, yeni projelere, yeni üretimlere açık olmadır; dünyanın hangi ülkesinde bir teknik alan varsa, teknolojik gelişme varsa, bunu ülkemize taşımadır. Dolayısıyla, çağı takip etmek istiyorsak, çağdaş olmak istiyorsak, çağdaş dünyayla yarışmak istiyorsak, mutlak surette, burada, teknolojinin hayatımızda yer aldığını ve teknolojiyi mutlak surette bizim kullanmamız gerektiği konusunda böyle bakılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Belki 1963 yılının, 63 ruhuyla yazılmış olan bir kanunun, çağa pek fazla ayak uydurabildiğini söylememiz mümkün değil; ama, bugün, 2005 yıllarında, yeni yüzyılda, teknolojinin bütün alanlarında kendi teknolojisini kendi üretir hale gelmemiz gerektiği konusunda çalışmaların çok daha fazla aktif olması gerektiğini; bunun için de, TÜBİTAK'a verilmiş olan bütçenin, 530 trilyonluk bir bütçenin belki yüzde 50'sinin, daha fazlasının yatırıma doğru aktarılması gerektiğini de üzerine basarak belirtmek istiyorum.

Özellikle 2003 yılına bakıldığı zaman, 2003 yılında personel giderleri yüzde 30, cari giderler yüzde 31,5; yatırım giderleri yüzde 25,3 şeklinde bize yansıyor; yani, 2003 yılındaki yatırım için ayrılan, teknoloji için ayrılan, TÜBİTAK'ın asıl alanı olan bilime ve teknolojiye, projelere yatırım olarak geçecek olan yatırım payı yüzde 25,3'tür.

2005 yılı ve bundan sonraki yıllarda giderek bütçesi artırılan TÜBİTAK'ın bütçesindeki bu yatırım payının çok daha fazla yükseltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda teknoloji kelimesinin çok daha kapsayıcı, çok daha bize ufuk açıcı olduğunu düşünmekteyim

Bu duygularla, hepinize sevgiler, sayılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

Sayın Gazalcı, buyurun.

Evet, Sayın Reha Denemeç'in sözlerine hem cevap verip hem de düşüncelerinizi aktarmak üzere, buyurun efendim. 

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz konu, bir bilim kurulu ve 1963'te kurulmuş. Şimdi, Sayın Reha Denemeç -öneri sahiplerinden bir arkadaşımız- benim söylediklerimi vehim olarak yorumladı, kendi korkum olarak yorumladı; böyle, sanki, ortada hiçbir şey yok, biz, bu konuları, yani, AKP'nin TÜBİTAK'ı hiç ele geçirme niyetleri yok diye söylemişiz gibi.

Değerli arkadaşlar, belki o arkadaşın kişisel olarak iyi niyeti olabilir; ama, bizim için, olayların dili söz konusudur. Şimdi, bakın, sizi, böyle çok değil, hemen birbuçuk iki yıl önceye götüreceğim. TÜBİTAK, 2003 yılında kendi başkanını seçiyor, oybirliğiyle seçiyor ve hükümete gidiyor -o zaman Sayın Ertuğrul Yalçınbayır Başbakan Yardımcısı ve TÜBİTAK'tan sorumlu- "biz, Başkanımızı seçtik martın başında..." Sayın Yalçınbayır da "işte, bu yakında hükümet değişikliği olacak; etik olmaz; siz, isterseniz, bunu -başkanı- daha sonra getirin" diyor ve 30 Mayısta, Başkanın süresi, Namık Kemal Pak'ın, o zamanki TÜBİTAK Başkanının süresi dolacak. 58 inci hükümet bitiyor, 59 uncu hükümet geliyor ve 6 Mayısta resmen yazıyla bildiriyorlar "başkanımızı seçtik..." Bakın, 30 Mayısta süre dolacak ve kendi aralarındaki o üçte 1 yenilemeyi de yapıp, o adları da bildiriyorlar. Başbakanın yalnız iletme görevi var, bakın; ama, ne yapıyor; sumenin altına atıyor Başbakan. Başbakan yetkiyi kötüye kullanıyor. Bir skandal, bir hukuk devleti skandalı var aslında ve 30 Mayıs oluyor. Bakın, süre doluyor; ama, başkan, bir sorun yaratmamak için, görev süresi dolduğundan, ayrılıyor değerli arkadaşlar; o üyelerin ataması da yapılmıyor.

Şimdi, TÜBİTAK'ın yasasına göre -bu Meclis kabul etmiş- 63'teki yasasına göre, Başbakan, Cumhurbaşkanına götürüyor; kendisi seçiyor Bilim Kurulu arasından ve seçiyor, görevini yapıyor; ama, zamanında atama yapılmadığı için, hükümet diyor ki: "Bu kurum görevini yapamaz duruma geldi ve çoğunluğu düştü."

Şimdi, ben, size soruyorum; zamanında seçim yapılıp atama yapmayan mı suçlu; yoksa, tuzak kurup, atamayı yapmıyorsunuz, bekletiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Çalışamaz duruma geldi, bana bir kerelik yetki verin" ve yetkiyi buraya getiriyorsunuz. Biz komisyonlarda kavga veriyoruz, olmaz, yanlıştır diyoruz; burada, Genel Kurulda söylüyoruz, "hayır, hayır" diyorsunuz, "çıkar, olur, yaparız" diyorsunuz aynen bugünkü gibi. Cumhurbaşkanı gönderiyor -burada zamanım üç beş dakikayla sınırlı, onları okumak istemiyorum- Anayasa Mahkemesi gönderiyor. Bu arada, Anayasa Mahkemesi kararları geri dönmez hilesiyle atama yapıyorsunuz oraya.

Bakın, o yasayla, Anayasa Mahkemesinden dönmüş kararla atama yapıyorsunuz -şu andaki yönetim orada vekil olarak bulunuyor- yetmiyor; "asıl olarak atayın" diye Cumhurbaşkanına gönderiyorsunuz. Cumhurbaşkanı diyor ki: "Dur; konu, Anayasa Mahkemesinde; ben asıl olarak atamam." Gerçekten, dediği gibi oluyor, Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu arada idarî mahkemelere gidiliyor. İdarî mahkemelerden, hem Sayın Namık Kemal Pak hem de öteki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitirmeye çalışacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ...mahkemelerden kesinleşmiş kararlar alıyor.

Değerli arkadaşlar, eğer bu arkadaşımız, yani, bu öneriyi veren arkadaşımız, bu olaylar hiç olmasaydı, yani, Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanından dönmeseydi, şu anda yargıda kararlar olmasaydı... Daha arada birçok şeyler var... Adam hakkında, görevden düştükten sonra denetlemeye gönderiyorsunuz, suç atıyorsunuz, takipsizlikle sonuç veriyor, hiçbir suç bulunamıyor. Burada "Erdal İnönü'nün adını saygıyla anıyoruz, katkısı oldu" falan diyorsunuz. Erdal İnönü'yü ve adı olan arkadaşları siz mahkemeye sevk ediyorsunuz; yapmayın böyle, etmeyin böyle! Yani "oturum başına 200 000 000 verildi; dolayısıyla, fazla ödeme yapıldı" diyorsunuz, sonra yasa değiştiriyorsunuz, 1 milyara çıkarıyorsunuz oturumu; sonra da, bambaşka gerekçeler söylüyorsunuz.

Bu yasa önerisi ilk değil. Geldiğiniz günden beri, TÜBİTAK'ı ele geçirmek, Bilim Kurulunun bilimsel yayımlarından duyulan rahatsızlık, projeleri kendi taraftarlarınıza bir şekilde vermek, orada kadrolaşmak, bilimi yönlendirmek; bunun altında yatan niyet budur. Bu vehim değildir, bu bir senaryo değildir, bu bir niyet değildir; bu, yaptıklarınızı, mahkeme kararlarını size hatırlatmaktır.

Değerli arkadaşlar, o yüzden ben, bu yasanın aynen öncekiler gibi, Cumhurbaşkanımız, kamu yararına, hukuka, Anayasaya, evrensel kurallara aykırı olduğunu söyleyecek, geri döndürecektir; inanıyorum. Oradan çıkarsa, ikinci kez getirirseniz, yine zaman alırsanız; Anayasa Mahkemesine gideceğiz, oradan dönecek.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlarım da söyledi, birçok yasada böyle yapıyorsunuz. Çoğunluk, size bu hakkı vermez; çoğunluk, hukuk devleti yerine geçmenizi sağlamaz; egemenliği...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sürenizi çok aştınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki efendim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Henüz oylamaya geçmedik.

Sayın Özdoğan, buyurun, sorunuzu sorun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum:

Dünyada bilim özgürdür. Bilimin ideolojisi yoktur; ideoloji ve siyasî etki alanına giren bilim ve bilim adamından, bilim adına asla hayır gelmez. 877 sıra sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi yasalaştığı takdirde, Türkiye'de bilimsel çalışma alanının çok büyük yara alacağı kanısındayım; çünkü, bilim siyasetin emrine girmiş bulunacak. Bunun nedeni, daha önce üyelerin büyük çoğunluğunun Bilim Kurulunca belirlenecek adaylardan seçilmesi ilkesinin yerine, üyelerin Başbakan tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak belirlenmesi öngörülüyor.

Bu bağlamda şu soruları sormak istiyorum:

1- Eğitim, bilim ve teknoloji sistemimiz yönlendirilmek istendiğine ve özgür olması gereken bilimin baskı altında bulundurulacağına inanıyor musunuz?

2- Bilimsel yeterliliği olmayanlar TÜBİTAK'tan destek alamadıkları için "TÜBİTAK'ta kayırma var" dedikodusunu çıkarmışlardır. Bilimsel yeterliliği olmayanların etkisinde kalmak, kalkınmanın motoru olan bilime vurulacak olan en büyük darbe değil midir?

3- TÜBİTAK'ın bağımsız bilim kurullarınca yönetilmesi ve bilim kurulunun seçilmesi yerine, hükümet tarafından yönetiliyor olması, girmek için çaba sarf ettiğimiz Avrupa Birliği standartlarına uygun mudur?

4- Yıllık bütçesi şimdi 500 trilyon olan TÜBİTAK'ın, bu bilimi bağlayıcı yasanın çıkmasında bir rant düşüncesi var mıdır?

5- Bu yasayla bilim adamları baskı altına alınmış olacak. Bu durumun gelişmekte olan demokrasimize büyük bir darbe indireceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu, bir yasa önerisi, tasarısı değil. Elbette, yasa önerileri de bu Mecliste görüşülür, kabul edilir, reddedilir; bizimkiler değil, çoğunlukla iktidarınkiler oluyor; ama, TÜBİTAK gibi, kurumlaşmış, yerleşmiş bir kuruluşta, iki arkadaşımızın önerisi söz konusu. Hükümet, neden tasarı halinde bunu getirmedi, eğer böyle istiyorsa? Tam destek veriyor mu bu öneriye?

Bir de, şimdi, TÜBİTAK'ta bulunan, geçici görevle, vekâleten işbaşında bulunan arkadaşlar var. Kazara, bu yeni yasa çıkarsa -çıkmamasını diliyorum, dönecektir hukuktan ama- eski Bilim Kurulundan yeni Bilim Kuruluna atama yapılacak mı, önceden böyle bir kararınız var mı; yani, eski yönetimden hiç almayacağız ya da mahkeme kararı hakkı kazanmış olanları atayacağız ya da bambaşka kişilerden atayacağız diye bir önyargı var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Bakan, buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bu soruların hepsine uzun uzun cevap vermem mümkün aslında, bir eski TÜBİTAK'lı olarak ve Yönetim Kurulu üyesi, eski Bilim Kurulu üyesi olarak; ama, bunlara yazılı cevap vermek daha uygun olur diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şimdi, oylamaya geçmeden önce, komisyonun bir açıklaması var.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Açıklamayı dinleyelim, ondan sonra...

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde, kanunun tarih ve sayısının yanında, adının da "Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanun" olarak belirtilmesi gerekmektedir. Basılı metinde, sehven unutulmuştur; bunun düzeltilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bu, komisyonun teknik bir açıklaması tabiî, yasa usulü bakımından.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Bu açıklama çerçevesinde, 1 inci maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştır.

19.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.45


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.45

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

877 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunup karar yetersayısı arayacağım; ancak, şu ana kadar Komisyon ve Hükümet yerini almadığından, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.46

 


                                                                          ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 19.50

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

877 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz ile Reha Denemeç'in; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/426) (S. Sayısı: 877) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

7.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, görünen o ki, daha sonraki işlerde de Komisyon ve Hükümetin burada olmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 3 Mayıs 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 19.53