BIM 2 7 2005-05-18T07:27:00Z 2005-05-18T07:27:00Z 63 45464 259150 TBMM 2159 518 318254 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 82                                                               YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

91 inci Birleşim

28 Nisan 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

              I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, kültür balıkçılığı ile balık çiftliklerinin yarattığı çevre kirliliğine, turizme olan etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile  Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma günlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, nafaka hükümlerinin düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5117)

2.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Ankara İl Sağlık Müdürlüğünün ihalelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5391)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5414)

4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bingöl çevresinde yaşanan depremlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/5417)

5.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, bir şirket tarafından çeşitli kurumlara verildiği belirtilen teklife ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5447)

6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, geçici köykoruculuğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5467)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa Tüketici Mahkemesi hâkiminin Bakanlığa geri çekilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5521)

8.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, İstanbul Küçükyalı Çocuk Yuvasındaki şiddet iddialarına,

SHÇEK'in İstanbul'daki yetiştirme yurtlarında ve huzurevlerindeki yiyecek sıkıntısına,

- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, Türkiye Jokey Kulübünün hâsılatından alması gereken paya,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesine yönelik ne tür çalışmalar yapıldığına,

Kadınların eğitim olanaklarının artırılmasına yönelik çalışmalara,

Çalışma yaşamında kadınların karşılaştığı cinsiyete dayalı ayrımcılığa,

Kadın işgücünün daha iyi koşullarda değerlendirilmesine,

CEDAW raporunun sunumundaki bir konuşmasına,

Çocuk bakımevlerinin sayısına ve yaygınlaştırılması yönündeki çalışmalara,

Kadınların işgücüne katılımını destekleme amaçlı meslek eğitim kurslarına,

Kadınların siyasete katılımını destekleyici ne gibi çalışmalar yapıldığına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5538, 5539, 5540, 5541, 5542, 5543, 5544, 5545, 5546, 5547, 5548)

9.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, fikir ve sanat eserleri sahiplerinin vergilendirilmelerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5554)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5601)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5603)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5609)

13.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanun ve KHK'ların kaldırılmasına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5623)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak altı oturum yaptı.

Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, Çorum İli Kargı İlçesi Saraycık Köyünde meydana gelen ve köyün tamamının yanmasına sebep olan yangına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen cevap verdi.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, kız çocuklarının okula gönderilmesi girişimlerinin, gelecekte, kadınların toplumsal ve ekonomik hayata aktif olarak katılmasına yapacağı olumlu etkilere,

Tokat Milletvekili Resul Tosun, Çanakkale Savaşlarının 90 ıncı yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bosna Hersek Temsilciler Meclisi Başkanı Sefik Dzaferovic ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Irak Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi, kabul edildi.

Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; dosyanın Hükümete geri verildiği bildirildi.

Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan belediyelerin ekonomik koşullarının tespiti ve yaşanan olumsuzlukların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tunus ve Fas'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 140 ıncı sırasında yer alan 565'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Genel Kurulun 27.4.2005 Çarşamba ve 28.4.2005 Perşembe günleri saat 23.00'e kadar; 29.4.2005 Cuma günü 14.00-22.00, 30.4.2005 Cumartesi günü de 12.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu günlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Açıklandı.

Genel Kurulu ziyaret eden Afganistan Devlet Başkanının Kıdemli Danışmanı ve Ticaret Bakanı Hidayet Emin Arsala ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1006) (S. Sayısı: 869) görüşmeleri tamamlanarak,

4 üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ile Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/420) (S. Sayısı: 870) yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, konuşmasında, Partisine sataşması,

Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

Nedeniyle birer açıklamada bulundular.

5 inci sırasında bulunan, 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1003) (S. Sayısı:872) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

28 Nisan 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.00'te son verildi.

 

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

            Bayram Özçelik          Ahmet Küçük

             Burdur                 Çanakkale

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

Yaşar Tüzün

Bilecik

Kâtip Üye

 

                                                  No.: 125

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

28 Nisan 2005 Perşembe

 

Tasarılar

1.-      Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1017) (Millî Savunma ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2005)

2.-      Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San'at ve Ticaret Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/1018) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2005)

 

Teklifler

1.-     Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile 12 Milletvekilinin; 3797 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/443) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)

2.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Adli Sicil Kanunu Teklifi (2/444) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2005)

3.-     Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Muhtarların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/445) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2005)

4.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununda ve 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/446) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2005)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.05

28 Nisan 2005 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kütahya Gediz İlçesi Gökler Beldesinde meydana gelen maden kazasıyla ilgili olmak üzere, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.

Sayın Güven, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

 III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; seçim bölgem Kütahyamızın Gediz İlçesi Gökler Beldesinde, 21 Nisan 2005 tarihinde meydana gelen ve grizu patlaması sonucu 18 çalışanın yaşamını yitirdiği maden kazası üzerinde gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarken, hepimizi üzüntüye boğan bu elim kazada hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, kalanlarına sabır ve sağlıklı uzun ömürler diliyorum ve buradan, kazadan sonra taziyeleriyle bizi yalnız bırakmayan, başta Başbakanımıza ve hükümet üyelerimize, anında halkımızın yanında bulunup acımızı paylaşan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Dr. Hilmi Güler ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğlu'na, gerekli kurtarma çalışmalarını başlatan, cenazelerin ocaktan çıkarılması için önlemleri alan ilimiz valisine, jandarma komutanına, il ve ilçe emniyet müdürlerine, araç gereçleriyle yardıma koşan çevre ve Kütahya il ve ilçe belediyelerimize, taziyelerini ileten milletvekili arkadaşlarımıza, şahsım ve ilimiz milletvekilleri ve vatandaşlarımız adına teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çalışmayı en yüce onur bilen bu madencilerimiz de, madencilik sektöründe çalışan diğer arkadaşları gibi, her gün, evlerinden, eşleri ve çocuklarıyla helalleşerek çıkıyorlardı. Onlar, evlerine götürecekleri ekmek parasını kazanmak için madene inerken, evdekiler, her an gelebilecek kötü haberin korkusu içinde beklerlerdi.

21 Nisan Perşembe sabahı, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesi sakinleri, Kömür İşletmeleri AŞ'nin 7 numaralı maden ocağında çalışan 10 kişiyi, son kez, işlerine giderken gördüler. Onlar, gökyüzünün mavisinden kömürün karanlığına girdiler; güneşi son kez gördüler, ayı ve yıldızları hiç göremeyeceklerdi. Kiminin baba olmasına iki ay vardı; kimi, iki gün önce yeni eve taşınmıştı; bir diğeri nişanlıydı; birinin emekliliğe hak kazandığı gündü. Madencilerin çocukları, 23 Nisana, ekmeğini toprağın 350 metre derinliğinden çıkaran babaları olmadan girdi. Her gün evine döndüğünde, kömür karasına boyanmış yüzünde sadece yorgun gözlerinin beyaz parlaklığını taşıyan babaları yoktu artık; onların adlarına ve soyadlarına bir de "öksüz" sıfatı eklenmişti.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kütahyamızın Gediz İlçesinin Gökler Beldesinde yaşanan ve 18 işçinin ölümüne neden olan iş kazası sonrası ortaya dökülen gerçekler, dikkatleri madencilik sektörüne çekmektedir. Türkiye'de çalışma yaşamını düzenleyen ilk yazılı düzenlemelere baktığımızda, maden işçilerinin yaşamlarıyla ilgili olduğunu görürüz. 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi, Ereğli kömür bölgesinde çalışan işçilerin çalışma koşullarını ve sağlıklarının korunmasını hedefleyen hükümler de içermiş; 1869 tarihli Maadin Nizamnamesi ise, Dilaver Paşa Nizamnamesinden bir adım öteye giderek, maden işçilerinin sağlıklarının korunması için bazı zorunlu kurallar getirmiştir. 1869'dan 2005'e geldik, aradan tam 136 yıl geçti. Dile kolay, 136 yıl... Bir asırdan daha uzun bir süre. Kütahya'nın Gediz İlçesinde maden kazasında ölen işçilerin yaşamları gazetelerin birinci sayfalarını süslüyor. Maden işçileri, sadece Gediz'de değil; gidin Zonguldak'a, Bolu'ya, Ermenek'e, Çorum'a, kısaca, madencilik yapılan herhangi bir bölgede, 136 yılda, maden işçilerinin çalışma koşullarında bir adım ilerleme sağlanamamış olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelirsiniz.

Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerinin ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tespitlerine göre, denetlenen 772 yeraltı ve yerüstü kömür endüstriyel maden ile taş ve mermer ocağında, 469 işyerinde işçilerin sağlık raporları tutulmuyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - ...Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği uygulanmıyor. 482 işyerinde, düzenli sağlık gözetimleri yapılmıyor. 222 işyerinde, işkoşullarına ilişkin eğitim verilmediği tespit ediliyor. Raporlara göre, 202 işyerinde, iş makinesi operatörlerinin ehliyeti yok. 202 madende, işçilere, çelik burunlu ayakkabı, baret, toz maskesi verilmemiş ve kişisel koruyucu malzeme kullanımı yetersiz. 122 madende, işçiler, ocağa maskesiz giriyor. 59 işletmede, yangın ve patlama tehlikesi bulunan ortamlarda sigara içiliyor.

Değerli arkadaşlarım, burada bir işverenin anlattığı şu -sigaraya dikkatinizi çekerek, konuya da dikkatinizi celbetmek için söylüyorum- işveren diyor ki: "Ocağa giren, denetimlerde, işçi, ekmeğin arasına çakmağını ve sigarasını da koyup öyle giriyor." Öyleyse, eğitim, eğitim, eğitim... Eğitim önemli.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; madencilik sektöründe, Gediz İlçemiz Gökler Beldemizde grizu patlaması sonucu oluşan elim...

BAŞKAN - Sayın Güven, süreniz doldu, siz, toparlayın. Önemini anlıyorum; ancak, toparlayın lütfen.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ederim; toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; insan, kutlu varlık; emek, kutsal; üretmek, insanoğluna yakışan en yüce davranış biçimi; üretim, mutlu sonuç. Çalışmak ve çalışkan olmak insanın en güzel iki özelliği. Medeniyetimizin çağlara vurduğu mühür ve can soluğu, hep bellediğimiz gibi, insanın yaşaması, devletin yaşaması, insanın yücelmesi, devletin yücelmesi; yaşamanın en anlamlısı ise, başkasına yük olmadan hayatını sürdürmektir.

İşte, bu değerlerle donanmış Kütahyamızın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki elim olayda yaşamını yitiren madencilerimizi rahmetle anıyor, yakınlarının acılarını paylaşıyoruz. Tüm madencilik camiasına başsağlığı dilerken, hepinize selamlarımla, saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Değerli milletvekilleri, Gediz İlçesi Gökler Beldesinde meydana gelen maden kazasında hayatını kaybedenlere, Başkanlık olarak, Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve yaralananlara da acil şifalar diliyorum ve böyle bir kazanın bir daha olmamasını ayrıca temenni ediyorum.

Gündemdışı ikinci söz isteği, kültür balıkçılığının yarattığı çevre kirliliği ve turizme etkileri hakkında İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e aittir.

Buyurun Sayın Ersin.

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, kültür balıkçılığı ile balık çiftliklerinin yarattığı çevre kirliliğine, turizme olan etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ERSİN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, artık, gitgide Türkiye'de bir sorun olmaya başlayan, çevre kirliliği bakımından bir sorun olmaya başlayan kültür balıkçılığı, balık çiftlikleriyle ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Ege ve Akdeniz kıyılarımız, iç ve dış turizmin çok yoğun yaşandığı bölgelerdir. Denizi ve doğasıyla, özellikle de yaz aylarında dünyanın ve Türkiye'nin her yerinden gelen insanlar, Ege ve Akdeniz kıyılarında tatil yapıyorlar. Ancak, bu dünyanın her tarafından ve Türkiye içinden gelen yerli ve yabancı turistler, maalesef, birkaç yıldan beri bu balık çiftliklerinin güzelim koylarımızı ve kıyılarımızı işgal ediyor olması nedeniyle, ne yazık ki, bu tatil olanaklarından ve herkese açık olması gereken denizden yeterince yararlanamıyorlar.

Örneğin, kendi seçim çevremde Karaburun Yarımadasının hemen hamen tamamı, Gerence Koyu, Çeşme, Aydın ve Didim'e kadar uzanan kıyı bölgesinde güzelim koylar, ne yazık ki, insanlara değil, balık çiftliklerine hizmet vermektedir. Üstelik bu tesisler, konutların arasına konuşlandığından hem çevrede yaşayanlar ve hem de yerli ve yabancı turistler herkese açık olması gereken denizden yeterince yararlanamıyorlar. Kaldı ki, balık çiftliklerinin, kurulduğu çevrede denizin ekolojik dengesini bozduğu ve yoğun kirlilik yarattığı da bilinmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu yetmezmiş gibi, bölgeye şimdi de orkinosçular dadanmaya başladı. Bilindiği gibi, orkinos balık çiftliklerinin amacı, doğadan yakalanan, yavru halde yakalanan orkinoslara yemlemeyle kilo kazandırıp, satmaktır. Orkinosları, daha çok Japonlar, bildiğiniz gibi, suşi ve saşimi olarak tüketmektedirler.

Değerli milletvekilleri, özel kafeslerde ve yoğun yemlemeyle beslenen orkinoslar, 600-700 kilogram ağırlığa ulaşmaktadırlar. Bu balıklara 1 kilogram kazandırabilmek için en az 20 kilogramdan fazla yem vermek gerekmektedir. Bu yoğun yemlemeyle, dışkı ve diğer atıklar, ne yazık ki, bir orkinos kafesinin altında, metrekarede 50 kilogramdan fazla atık birikmesine neden olmaktadır.

Yine, 1 000 ton orkinos yetiştirilen bir çiftlikte, 20 000 kişinin yaşadığı bir kentin kanalizasyon atıklarına eşit oranda atık denize ve doğaya bırakılmaktadır.

Bütün bunlar bilimsel tespitlidir ve bu tesislerin denize, doğaya ve insan sağlığına verdiği zararları göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, gerek Avrupa Parlamentosu ve gerekse Avrupa Komisyonu ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, balık üretim çiftliklerinin, deniz yaşamı ve kirliliği üzerinde global tehdit oluşturduğunu raporlarla kanıtlamışlardır. Üstelik, besi balığı üretme çiftlikleriyle, orkinos ve benzeri tesislerin hemen hemen tamamının, arkeolojik ve doğal SİT alanlarında konuşlanması da dikkat çekicidir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 627 sayılı kararına rağmen, birinci ve ikinci derecede arkeolojik ve doğal SİT alanlarına nasıl olup da balık çiftliği kurulmasına izin verildiğini anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, balık çiftliklerine ön izin ve proje onayı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından verilmektedir; ancak, projeler, yöre halkının mutabakatı ve ÇED raporu alınmadan onaylanmaktadır. Yani, önce proje onaylanmakta ve sonra proje sahibi yer beğenmektedir.

Şimdi, elimde bir belge var değerli milletvekilleri. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğünün, talepte bulunan bir şahsa gönderdiği yazı. Bu yazıda diyor ki: "Projeniz Bakanlığımızca onaylanmıştır. Kafesleri nereye kuracağınızı ve kapasite miktarını bildirin."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın efendim.

AHMET ERSİN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yani, önce projenin onaylandığı, sonra diğer koşulların arandığına tipik bir örnek.

Değerli milletvekilleri, nitekim, bu tesislerin yoğun olduğu yerlerde yöre halkı ve çevre koruma dernekleri yaratılan deniz ve görüntü kirliliği nedeniyle protesto eylemleri yapmaktadır ki, bu eylemler, önümüzdeki süreçte daha da artacaktır. Avrupa, bu sorunu, tesisleri açık denize taşıyarak çözmüşken, ülkemizde, hemen kıyıda, güzelim koylarda ve konutların arasında konuşlanmasına izin verilmesi, tarihe, doğaya, insan sağlığına ve turizme önem verilmemesinin eseridir. Doğru dürüst denetim bile yapılmaması ilginçtir.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak, Ege ve Akdeniz kıyılarını ve koylarını işgal eden balık çiftlikleri ve orkinos tesisleri, yarattıkları deniz ve görüntü kirliliğiyle iç ve dış turizmi son derecede olumsuz etkilemektedir. Konuyu, sadece döviz ve kazanç hırsıyla değerlendirmek tarihe ve doğaya ihanettir. Artık, bu sorunu, daha da büyüyüp içinden çıkılmaz hale gelmeden çözüme ulaştırmanın zamanı geldi de geçiyor. Artık, kıyılarımızı ve koylarımızı bu balık çiftliklerinin işgalinden kurtarmanın zamanı geldi değerli milletvekilleri. Eğer, bu konuda gecikilirse, önümüzdeki yıllarda, artık, sorun, içinden çıkılmaz hale gelir, daha da büyür ve büyük sorunlar yaratır.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Yalnız, ilgili bakanın bu ciddî, önemli konuyu dinlemesi ve değerlendirmesi gerekirdi; ancak, ne yazık ki, sadece ilgili bakan değil, hükümetin kendisi Mecliste yok.

Değerli milletvekilleri, hep söylüyorum, burada, hepimiz, Türkiye'nin, ülkemizin, halkımızın bazı sorunlarını gündeme getiriyoruz ve bu sorunlara çözüm bulması gereken hükümet, maalesef, milletvekillerine de saygısızlık yapıyor, Meclise de saygısızlık yapıyor.

Sevgili Başkanım, değerli dostlarım, arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ersin.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, karayolları güvenliği ve Trafik Haftası münasebetiyle, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.

Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile  Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ve Trafik Haftası konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu konuşmamı yapmama vesile olan AK Parti Grubumuza, bana söz veren Başkanlığımıza teşekkür ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi, bizim ülkemizde de, her yıl, mayıs ayının ilk cumartesi günü Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü, bunu takip eden hafta da Karayolu Trafik Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu münasebetle, siz değerli milletvekillerimize bu çok önemli konuda bazı bilgileri verip, bazı çarpıcı rakamlar verip, bunları sizlerle paylaşacağım. Karayolu trafik güvenliği konusuna iktidarımızın ve muhalefetimizin çok hassas olduğunu biliyorum. Bu konuşmama da, bu 5 dakikalık kısa konuşmama da ilgi göstereceğinizden hiçbir şüphem yok.

Değerli milletvekilleri, dünyada ilk trafik kazası üzerinden yaklaşık 100 yıl geçmiş, o zamandan bu zamana yaklaşık 25 000 000 insan trafik kazalarında hayatını kaybetmiştir. Dünya savaşları hariç, hiçbir savaşta bu kadar insan ölmemiştir. Ülkemizde, her 55 dakikada, 1 vatandaşımızı trafik terörüne kurban etmekteyiz.

1 000 nüfusa düşen araç sayısı Türkiye'de 136, Almanya'da 616'dır. 100 000 000 taşıt/kilometre uluslararası bir standart. Ölüm oranı Almanya'da 1,2; Türkiye'de 9,20; yani, 9 kat daha fazla.

Trafik kazaları, dünya genelinde bir sorun olup, her yıl 700 000'den fazla kişi ölmekte, 6 000 000 kişi ise yaralanmakta veya sakat kalmaktadır. Dünya Bankasının yapmış olduğu araştırmalara göre, bu kazaların maddî boyutunun da, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2'si oranında olduğu tahmin edilmektedir.

Ülkemizde, trafikte kaybettiğimiz maddî değerlerin yanında, bizim bu çatı altında yaşamış olan bakanlarımızı, milletvekillerimizi, birçok değerimizi trafik kazalarında kaybetmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle, tüm, trafik kazasında hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, Allah'tan rahmet diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, son 15 yıl içerisinde 30 000 yurttaşımızı bölücü terör olayında, son 50 yıl içerisinde 50 000 yurttaşımızı deprem felaketinde kaybettik, buna karşılık, 10 yılda trafik kazasında kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısı 100 000'lere yaklaşmıştır.

Yine, Dünya Bankasınca Harward Üniversitesine yaptırılan bir araştırmada, trafik kazaları, ölüm sebeplerinin üçüncü sırasında yer almaktadır.

Geçtiğimiz yıl, karayollarımızda 407 247 trafik kazası neticesinde 3 082 vatandaşımız kaybedilmiş, 109 681 kişi yaralanmış, 652 trilyon liralık bir maddî zarar meydana gelmiştir.

Ülkemizdeki yolcu ve yük taşımacılığında karayolunun payının yüzde 90'ların üzerinde olması, karayollarına binen yükün fazlalaşmasıyla trafik kazaları olumsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki, diğer bazı ülkelere baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletlerinde karayolunun taşımadaki payı yüzde 27, Almanya'da ise yüzde 58 dolaylarındadır.

Türkiye karayollarımızdaki diğer bir olumsuz durumumuz, taşıtların yüzde 50'den fazlasının ağır taşıt olması. Diğer taraftan, karayolunun demiryoluna göre 18 kat, havayoluna göre 27 kat daha riskli olduğu da düşünülürse, bu kadar önemli bir sorunu nasıl çözeceğiz? Şimdi, bu sorunun çözülmesi için biz milletvekillerine çok önemli görev düşmektedir.

Bizden önceki dönemde, 21 inci Dönemde bir araştırma komisyonu kurulmuş ve Sayın Ahmet Tan Başkanlığında şu rapor hazırlanmıştır. Her yaptığım benzer konuşmada bu rapordan bahsediyorum; çünkü, oldukça önemlidir; içerisine, birçok bilim adamının, bu konuyla ilgili sivil toplum temsilcisinin görüşü alınmıştır. Bakın, şu rapor içerisinde, öneriler, buradaki değerlendirmeler geniş bir şekilde yapılmıştır.

Şimdi, peki, bizim ne yapmamız lazım da, bu trafik kazalarındaki olumsuzluğu ortadan kaldıracağız? Meclis olarak neler yapacağız? hükümetimizden neler bekliyoruz? Şimdi, açık ve net olarak belirtmem gerekir ki, Ahmet Tan'ın Başkanlığındaki araştırma komisyonunca belirtilen önerilerin birçoğunu 58 inci ve 59 uncu hükümetlerimizin yerine getirdiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz. Nedir bu? Burada belirtilen, işte, bir yılın trafik yılı ilan edilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcalı, tamamlayın efendim.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2004 yılı "Trafik Yılı" olarak ilan edilmiştir.

Bunun haricinde, yine, bu raporda, taşıma sistemleri arasında dengenin kurulmasından bahsedilmiştir. Bu manada da, 58 inci hükümetimiz zamanında başlamış, şu anda da tamamlanmak üzere olan ulaşım anaplanı stratejisi çalışması son noktaya gelmiştir.

Diğer taraftan, denetim konusunda önemli mesafeler elde edilmiş. Diğer taraftan -tabiî, çok boyutlu bir sistem- sağlık konusunda, ilkyardım konusunda, yine, önemli mesafeler alınmış.

Konuşmamın bundan sonraki kalan kısmında, karayollarındaki standardın artırılmasından, getirilen önemli faydaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu raporda da standartların, geometrik, fizikî standartların iyileştirilmesi önerilmiş.

Hükümetimiz, göreve başladığında, 15 000 kilometrelik bölünmüş yol projesini gündeme getirmişti. Bugün, şu ana kadar, Karayolları Genel Müdürlüğü kurulduğundan 58 inci hükümet göreve başlayıncaya kadar 3 859 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, şu anda Karayolları Genel Müdürlüğümüzün yürütmekte olduğu proje 4 800 kilometre olup, bunun 3 600 kilometresi hizmete açılmıştır. Diğer kalan kısmın da yüzde 80'i tamamlanmış vaziyettedir. 3 000 kilometrenin de bu yıl tamamlanacağı düşünülürse, 15 000 kilometre hedefinin, 2005 yılı itibariyle, 11 500 kilometresi gerçekleşmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, şurada çok az bir rakam kaldı, bunlar çok önemli, bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum:

2004 senesinde Türkiye'deki büyüme yüzde 9,9; bunun trafiğe artışı... 2004 yılında -bu rakam son derece önemli; ben de Karayolları Genel Müdürlüğünden aldığım zaman oldukça etkilendim daha önce bu konularda çalışan bir öğretim üyesi olarak- trafikteki artış yüzde 20. Bu, çok muazzam bir rakam; yani, bizim trafik tahminleri yaparken yüzde 3-4 olarak aldığımız rakam yüzde 20 artmış. Bunu nereden biliyoruz; akaryakıt artışından çıkarıyoruz.

Diğer taraftan, değerli milletvekilleri, yolun standardını artırıyorsunuz; bölünmüş hale getirdiğiniz zaman bunun çektiği trafik artıyor; yani, üreyen trafik ve saptırılan trafik. Bunun da yaklaşık yüzde 30 olduğu tahmin edildiğinde, yüzde 20 doğal artıştan, yüzde 30 da yolun standardındaki artıştan dolayı, yıllık ortalama günlük trafik değerlerinde yüzde 50'lik bir artış olmuştur. Bu çok önemli bir rakamdır; yüzde 50, önemli bir rakam. Şu ana kadar hizmete giren bölünmüş yollarımızda 5 000 ile 50 000 arasında değiştiğini görüyoruz YOGT değerinin; fakat, şimdi hemen size şunu söyleyelim: Trafik kazalarında bu bölünmüş yolun önemini vurgulamak için, yaklaşık olarak...

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, süreniz çok aştınız; tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Hemen tamamlıyorum Değerli Başkanım.

...Karayolları Genel Müdürlüğünün elindeki bölünmüş yolları... Ramazan bayramını esas alarak bir değerlendirme yapmış. Bu manada da Bakanlığımızı, Genel Müdürlüğümüzü tebrik ediyorum. 2001 yılında, gözlenen bu yollarda, dört günlük bayram tatilinde 20 vatandaş hayatını kaybetmişken -daha fazla yılları vermiyorum- 2004'te bu 2 kişiye düşmüş. Bu ne demek; ölümlü trafik kazalarında yüzde 90 bir azalma demek. Diğer taraftan, tüm yollara baktığımız zaman, yollar bölünmüş hale geldiği zaman ölümlü kazalardaki azalmanın yüzde 55-60 olduğunu görüyoruz. Bunlar son derece önemli. Tabiî, bundan sonra da, yine, bu bölünmüş yol çalışmalarımızla, raylı sisteme verdiğimiz önemle, diğer sistemlerin artmasıyla beraber, trafik kazalarındaki bu olumsuzluk, diğer gelişmiş ülkelerdeki gibi olumlu bir duruma gelecektir.

Yalnız, bu arada, tabiî, zamanım az olduğu için, Meclisimizi de sizler adına tebrik etmek istiyoruz; trafikle ilgili önemli yasalar çıktı. Çok önemli bir kanun da -şu anda İçişleri Komisyonunda- yakın bir zamanda çıkacak. Buradan, bir taraftan, demek ki, yapacağımız yasalarla, Hükümetimizin yeni uygulamalarıyla, Bayındırlık Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın, Ulaştırma Bakanlığımızın çalışmalarıyla çok önemli mesafeler alacağız.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, son cümleyi istiyorum.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Teşekkürlerimle son cümlemi söylüyorum Başkanım, çok özür diliyorum.

Yapılan bütün bu çalışmaların trafik güvenliğine olumlu katkı yapmasını diler, ülkemizde daha güvenli bir trafik ortamının bir an önce temin edilmesinin mümkün olması için hepinizin desteğini bekler, kazasız günler diler, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, hepinizi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.

Sayın Bakanın söz isteği var; ancak, Gediz İlçesi Gökler beldesinde meydana gelen maden kazasıyla ilgili, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın da bir söz isteği var; önceliği kendilerine veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya Milletvekilimizin, geçtiğimiz günlerde, Gediz İlçesinde meydana gelen maden kazası dolayısıyla yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Gediz İlçemizde, faal işletilen kömür işletmelerinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen kazada, 1'i mühendis olmak üzere, 17'si işçi 18 vatandaşımız, maalesef, hayatını kaybetmiş bulunmakta. Sözlerimin başında, hayatını kaybeden bu işçi kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 38'i Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, yüzde 30'u Pankobirlik, yüzde 10'u Özelleştirme İdaresi, yüzde 5'i Şekerbank ve yüzde 2,5'i de Kütahya Şeker Fabrikasına ait gerçek ve tüzel kişilerden oluşan bir işletme söz konusu. Bu işletmede, kazanın oluş şekline ilişkin incelemeler devam ediyor; ancak, ilk tespitlere göre, ani metan gazı deşarjı nedeniyle grizu patlamasından dolayı bu kazanın meydana gelmiş olması ihtimal dahilindedir, yüksek oranda bu şekilde bir kaza nedeni söz konusudur; ancak, kazanın kesin oluş nedeni, ancak teknik bilirkişilerin yapacağı incelemeler neticesinde ortaya çıkacaktır.

Bakanlık olarak, kaza meydana gelir gelmez, Bakanlığımıza bağlı İş Teftiş Kurulu müfettişleri derhal olay mahalline intikal etmişler ve ocağın elverdiği ölçüde, ilk incelemelerini, ilk tespitlerini yapmışlardır. Biz de, aynı gün, Enerji Bakanımızla birlikte olay mahalline gittik; Sayın Kütahya Milletvekillerimizle birlikte, hem cenaze merasimlerine katıldık hem de olayın boyutlarıyla ilgili, ilgililerden bilgi aldık.

Değerli arkadaşlarım, maden sektörü, bilhassa kömür işletmeleri, çok ağır risk taşıyan işletmeler. Bu işletmelerde, mutlaka, iş sağlığı ve güvenliği açısından öngörülmüş tedbirlere uyulması gerekiyor. Aksi takdirde, maliyeti, hem can hem de ekonomik açıdan, işletmelere ve ülkeye çok ağır bedeller ödetiyor.

Biz, bu konunun önemini müdrik olarak, 2004 yılında, Maden Denetim Projesi kapsamında, bütün Türkiye genelinde bulunan 772 maden işletmesini teftişten geçirdik. Bunlardan 247'si kömür işletmesidir. Bu sektörde 45 576 vatandaşımız çalışmaktadır. Kazanın olduğu kömür işletmesinde ise, 2002 yılında, 2003 yılında, 2004 yılında iki kez olmak üzere, dört kez, Bakanlığımızın teftiş elemanları ilgili ocakta gerekli denetimleri yapmışlar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden eksik görülen, alınması gereken tedbirler konusunda işletmeye gerekli ikazları ve duyuruları yapmışlardır. Ancak, bu kazanın olduğu bölüm, henüz, işletmeye yeni açılma çalışmaları devam eden bir bölümdür; üretime henüz başlanmamış, üretime hazırlık çalışmaları devam eden bir ocaktır. Müfettişlerimiz, denetim aşamasında, ancak açılmış bulunan 250 metrelik mesafede bir inceleme yapabilmişlerdir.

Sayın Milletvekilimi dinleme imkânını bulamadım; ama, kazanın oluş şekliyle ilgili ve bu konuda gelişen olaylar hakkında sizleri bilgilendirdiğini zannediyorum. Onun için, değerli vakitlerinizi fazla almak istemiyorum.

Şu anda, Bakanlığımızın Teftiş Kurulu elemanları, olayın oluş şekli, olaydaki sorumluluklar açısından gerekli incelemeleri yapıyorlar. Raporlar kesinleştiği zaman, bu konuda, sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılacaktır. Ayrıca, bildiğiniz gibi, cumhuriyet savcılığı da, ceza hukuku açısından, sorumluları tespit etmek üzere, teknik bilirkişiler marifetiyle bir soruşturma yapmaktadır. Bu soruşturmalar neticesinde, kimin sorumluluğu varsa, kimin kusuru varsa, bu elbette ortaya çıkacak ve gerekli müeyyideler uygulanacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle, bu tür kazaların ülkemizde bir daha yaşanmamasını temenni ediyor ve maden sektörü gibi ağır risk taşıyan sektörlerde çalışanları ve bu işletmelerin sahiplerini iş güvenliği ve sağlığı konusundaki tedbirlere harfiyen uymaları konusunda, bir kez daha, kendilerine bu hususun hassasiyetini hatırlatıyor, tekrar, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Yine, Hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 3.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile  Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına  cevabı  (Devam)

 BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Trafik Haftası ve karayolu güvenliği nedeniyle gündemdışı söz alan Profesör Sayın Mustafa Ilıcalı'nın, trafik kazalarının azalmasına neden olan bölünmüş yollarla ilgili söylediklerine teşekkür etmek ve Meclisimizin siz sayın vekillerini biraz da bilgilendirmek bakımından söz almış bulunuyorum; bu nedenle de, hepinize saygılarımı sunarım.

Gerçekten, Sayın Ilıcalı'nın vermiş olduğu rakamlarda, trafik kazalarının ne kadar ölümcül olduğunu, son on yılla ilgili vermiş olduğu rakamların çok korkutucu olduğunu, bunlarla ilgili her türlü tedbirin alınması gerektiğine inanıyoruz.

Bu nedenle, Hükümetimiz, bölünmüş yollarla ilgili azim ve kararlılığını devam ettirmektedir. Türkiye'nin 15 000 kilometre değil, 18 000-19 000 kilometre bölünmüş yola ihtiyacı olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Yalnız, 2007'nin sonunda Türkiye 15 000 kilometre bölünmüş yola kavuşacak ve şu Meclisin vekilleri seçim meydanlarına çıktığı zaman, 15 000 kilometre yolu bitirdik, huzurunuza geldik diyebilecekler. Rahatlıkla bu fotoğrafı görebiliyoruz. Bu hedefimizde hiçbir sapma yok.

Nedir 15 000 kilometre; Karayollarının kuruluş tarihinden bugüne kadar çoğu belediye hudutları içinde olan 3 859 kilometre bölünmüş yola 11 200'ü de 2007'nin sonuna kadar biz ekleyeceğiz. Dolayısıyla, 15 000 kilometre yol bitmiş olacak. 2007'den sonra da 3 000 kilometre yola ayrıca devam edeceğiz. Dolayısıyla, 2007'nin sonunda 15 000 kilometre kavramı Türkiye'nin gündeminde, herkesin defterinin arasında, bir tarih olarak, milat olarak kalacaktır.

Gün geçtikçe halkın yollara olan talebi artmakta, siyasetçilerin talebi artmakta; çünkü, gerçekten, bölünmüş yolların yapıldığı yerlerde hem yolculuk stressiz yapılmakta hem güvenli yolculuk yapılmakta hem de trafik kazalarında yüzde 70 azalmanın olduğunu, bizzat, istediğimiz rakamlarda görebiliyoruz.

Bölünmüş yollar yapıldıkça mevcut yollarımızın standardının ne kadar düşük olduğunu, yol profillerinin çok iç açıcı olmadığını, kaza karanoktalarının sayısının çok fazla olduğunu; hele hele, gün geçtikçe karayolundaki taşımacılığın ve yolcu sayısının artmış olması, başka bir ifadeyle, Türkiye'deki yük taşımacılığının ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'inin karayolu ağında olduğunu dikkate aldığımız zaman, yollarımıza ne kadar önem vermemiz gerektiğini bir kez daha hafızalarınıza nakşettirmek istiyorum. Ancak, Türkiye'nin sıkıntıları var, imkânsızlıklar var, ödenek yetersizlikleri var. Bütün bu yetersizliklere rağmen -bir rakam olsun diye sayın milletvekillerimizin bilmesinde, Türk kamuoyunun bilmesinde de yarar var- 2002 yılında karayollarına ayrılan ödenek 2004 fiyatlarıyla 2,8 katrilyon, 2004 yılında ayrılan 2 katrilyon, 2005'te ayrılan 2,2 katrilyon. Bir mukayese yapmak istiyorum. Tekrar dönüyorum; 2002 yılında 2,8 katrilyona karşılık, 2003'te verilen 2 katrilyonla 2002'nin 9 katı bölünmüş yol yapılmıştır. Yol bakım onarımları 2 katına çıkarılmış, otoyollar 2'ye katlanılmış, diğer devlet ve il yolları da bundan geri kalmamıştır. Bununla, ne kadar özverili çalışıldığını, Türk Milletinden toplanan vergilerin ne kadar dikkatli kullanıldığını; Türkiye'deki mühendisimizin, işçimizin, makine parkımızın, devletin gücünün ne kadar verimli bir organize olduğunu da tekrar hatırlatmak istiyoruz. Bunu sizlere duyurmak da biz Bayındırlık Bakanlığının en tabiî hakkıdır. Bununla kalmamışız, bugüne kadar bunları yaparken de 2,5 katrilyon tasarruf yapmışız. Nedir yaptığımız tasarruf; geçmiş yıllarda yapılan ihaleleri müteahhitlerimizle mutabakat sağlayarak ve müteahhitlerimizin gönül rızasıyla, Türkiye'nin ekonomik durumu da dikkate alınarak... Ben buradan müteahhitlerime teşekkür etmek istiyorum. Hepsi dilekçe vermiştir, keşif artışlarının hepsinde tenzilatları yüzde 35'e çıkarmışlardır. Dolayısıyla, ödeyeceğimiz paraları ödememek gibi bir durumla karşılaşırken, bu paralarla da yollar yapıyoruz. Burada hem karayollarını hem müteahhitleri ben tebrik ediyorum, alkışlıyorum. Demek ki "at sahibine göre kişnermiş" lafı da gerçekten doğruymuş, "inanç tekeden süt çıkarırmış" lafı da boşuna söylenilmemiş. Bunu görüyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, sadece 15 000 kilometre yolu yapıp "buyurun, yolu yaptık, hadi asfaltı da döktük; yollar delinirse delinsin, bozulursa bozulsun" demiyoruz. Her sene, bu yollarımıza, ikinci, üçüncü kat sathî kaplama asfaltları yapacağımız gibi, sıcak asfaltı da yapmaya devam ediyoruz. Bu sene, en azından, Türkiye'de 400-500 kilometre de sıcak asfalt yapacağız.

Peki, Meclisin her iki kanadı diyebilir, Türk bürokrasisi diyebilir, halkımız diyebilir ki, neden peki, sıcak asfalt bu kadar kaliteli, bu kadar güzel; hakikaten, yoldan geçtiğiniz zaman yüzünüz gülüyor, arabanın tekerlerinin sesini bile duymuyorsunuz; o halde, bu kadar kaliteyi niye esirgiyorsunuz?! Her sene 200-300 kilometre yapacağınıza, 2 000 kilometre, 3 000 kilometre yolu her yıl yaparken, bunun sıcak asfaltını da atsanıza ya!

İlk zamanlar, zaten, bu engelle çok karşılaştık önümüzü kesmek için. Bir kez daha hatırlatıyorum: 63 000-64 000 kilometre olan karayolları ağımızın 53 000 kilometresi sathî kaplamalı yol. O sathî kaplamalı ve yamalı, delik deşik yollardan geçerken kimse sesini çıkarmıyordu. Senede 3 000 kilometre yol yapmaya çalışınca, hemen başladılar bağırmaya "yollarda yama var." Eski büyük yamaları görmediniz de, bizim küçük yamaları niye büyüttünüz?! Bunun bir sebebi vardı; gerçekten, halkın teveccühüne mazhar olan, Türk Milletinin gönlünde yer alan bu çalışmaların önünü kesmek içindi. Bunu başaramadılar; Allah'a şükür, şu anda yolumuza devam ediyoruz.

Dönüyorum fotoğrafın diğer tarafına, diğer yüzüne. Sıcak asfaltın kalınlığı, bitümlü temel, aşınma ve diğer 8 santimle beraber toplam 25 santimdir. Bu 25 santim asfaltı attığımız zaman, 12 metre genişliğinde 1 kilometrenin maliyeti, tenzilatsız 420 milyardır 2004 fiyatlarıyla. Türkiye'deki tenzilatları dikkate aldığımız zaman -özellikle Meclisin bilmesini istiyorum, tenzilatlar Türkiye'de ortalama yüzde 40'tır- tenzilatları dikkate aldığım zaman, 1 kilometre, 12 metre genişliğinde iki şeritli bir yolun maliyeti 270 milyar. Ben, 2 000 kilometre yol bitirsem ve bunu sıcak asfalt yaptığımız zaman, o sathî kaplamalı olan diğerine de sıcak asfalt koymam lazım; çünkü, bir tarafı sıcak, bir tarafı sathî kaplama olmaz. Dolayısıyla, 2 000 kilometre sadece sıcak asfalt için, bana 1 katrilyon 50 trilyon para lazım. Halbuki, biz, her sene 3 000 kilometre yol yapıyoruz; 3 000 kilometre yol yaptığım zaman ve bunun sıcak asfaltını koymak istediğim zaman 1,6 katrilyon para lazım. Halbuki, bu yolları, ben sathî kaplamayla yaptığım zaman, bana yılda 125 trilyon para lazım. 125 trilyon parayı bulmakta zorlanan bir Bakan, nasıl olur da kamuoyunun önünde "ben, bütün bu yolları bir anda sıcak asfalt yapacağım..." Kendi kendimizi aldatmış oluruz. Türkiye'nin imkânlarını bilmek mecburiyetindeyiz, bütçemizi bilmek mecburiyetindeyiz. İçborcumuz, dışborcumuz, Türkiye'nin yapısı, hepsi değerlendirildiği zaman yaptığımızın doğru olduğunu, isabetli bir kararda sebat ettiğimizi, her gün seçim bölgelerini gezdiğimizde halkın teveccühünden de bunu anlıyoruz. Hele hele, anaların gözünün yaşının azaldığı bu yollarda alkış almamak, dua almamak, teşekkür almamak mümkün değil.

Kıskananlar oluyor. Kıskançlık, Yusuf Aleyhisselamı bile kuyuya attırdı. Bizi de bu kadar kıskansınlar canım, bu kadar da olacak yani! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, insanın mayasında var, geninde var, fıtratında var. Tabiî ki, doğruları örtmek isteyenler olacak. Hatta hatta, kendi yandaşlarınızdan bile insanları kıskananlar olur. Bu, insan yapısı, bu, insan fıtratı. Bunu görerek hareket ediyoruz, yolumuza devam ediyoruz, hiçbir engel tanımıyoruz, çok doğru yürüyoruz.

Bir başka önemli konu: Yollarımızı sathî kaplamayla takviye ederken, sıcak asfalt, bakın, Sivrihisar-Eskişehir ihale edildi; Konya makastan Şereflikoçhisar'a, Kırıkkale'den Keskin'e, Denizli-Horsunlu-Aydın yolu, Gaziantep'te, bilmem nerede birçok yolumuzun sıcak asfaltını ihaleye çıkardık; ama, bununla da kalmıyoruz, bir hedef daha koyduk önümüze. İki sene sonra; yani, önümüzdeki senenin sonunda veya bu senenin sonunda, çalışmalarımız devam ediyor... İstanbullular hep uçağa biniyorlar ve İstanbullular uçakla gidip geldikleri için Türkiye'nin gerçeğini de göremiyorlar; neler yapılıyor, ne oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir dakika. Onun için, ben, İstanbullu kardeşlerime diyorum ki, bu senenin sonunda karayoluyla giderseniz, çok güzel bir manzarayla karşılaşacaksınız. Tenkit etmek için söylemiyorum canım, bir şeyin altını çizmek için söylüyorum. Buradan İstanbul'a kadar, otoyolların orta refüjlerinin tamamını ağaçlandırılmış olarak göreceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Seneye bu vakitler, Ankara'dan Şereflikoçhisar'a kadar, Niğde'ye, Ereğli'ye kadar yolların sağının solunun ağaçlandırılmış olduğunu göreceksiniz.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Tekirdağ yolu ne oldu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Kayseri yolu ağaçlandırıldı ve bitirildi.

Şunu söylemek istiyorum: 15 000 kilometre bölünmüş yolun sağını solunu, ortasını çimlendireceğiz, ağaçlandıracağız; Türkiye'ye güzel yollar değil, bir de, ağaçlarla, yeşilliklerle giden yollar teslim edeceğiz. Bu sene, 2 000 000 ağacı ihale ettik ve bu yollara dikilecek.

Dolayısıyla, biz, sizin taleplerinizi zaman zaman karşılayamayabiliyoruz. Bazen suratınız asık dönüyorsunuz, bazen iktidar ve muhalefet bizde aradıklarını bulamıyor; çünkü, bu iş para istiyor, zaman istiyor, proje istiyor, imkân istiyor. Yoksa, biz, sizlerin tekliflerini geri çevirmek için değil, sizleri üzmeden bir sonraki seneye teklifinizi nasıl erteleyebiliriz diye, onun çabası, gayreti içindeyiz; çünkü, yol yapmak çok zor bir iştir. Birilerinin dediği gibi, işi basitleştirmek, küçük göstermek için, canım, ne var, greyderi gönder, toprağı kazsın, doldursun demekle yol yapılmaz. Bu bilmezliktir, bu küçümsemektir, bu teknikten bir uzaklıktır; gerçekten, yol yapmak, mühendislik işidir, tecrübe işidir, birikim işidir, tekniktir. Karayollarımız, bu yönden gerçekten takdir edilecek seviyededir. O arkadaşlarımızı da, sizin huzurunuzda bir kez daha tebrik ediyoruz. Mustafa Ilıcalı bu imkânları bizlere bahşettiği için kendisine teşekkür ediyoruz.

Bir şey daha söyleyeyim ve huzurunuzdan ayrılayım. "Bölünmüş yollara çok para gidiyor" diyorlar. Bölünmüş yollara paranın çok falan gittiği yok. Bize ayrılan paranın çoğunu, geçmiş yıllarda ihale edilen Bolu Dağı, Bursa çevre yolu, İzmir çevre yolu, Karadeniz sahil yolu... 2,2 katrilyon para buralara gidiyor. Türkiye'de yapılan bütün yollara ayrılan, bölünmüş yollara ayrılan para 580 trilyon; 35 trilyon da valilerden aldık, eder 600 trilyon. Alkışlanır bu; başka bir şey değil, sadece alkışlanır. (AK parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.53

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.11

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi var; okutuyorum:

 IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma günlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 147    Tarihi: 28.4.2005

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına, 8 inci sırasında yer alan 876 sıra sayılı 5325 Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 5 inci sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 796 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 854 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınmasının, 30 Nisan 2005 Cumartesi günü Genel Kurulun çalışma yapmamasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

İrfan Gündüz          Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

 V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872) (X)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, şahıslar adına söz isteği var.

Şahıslar adına, ilk sırada, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.

Sayın Kızılcıklı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1930'lu yıllardan itibaren ülkemiz planlamayla tanışmış, özellikle 33-37 arasındaki beş yıllık sanayi planı başarıyla uygulanmıştır. Daha sonra da hazırlanan planlar İkinci Dünya Savaşı nedeniyle tam olarak uygulanamamıştır. 1963 yılından itibaren, hazırlanmakta olan kalkınma planları ise, ülkemizin ekonomi politikasının en önemli dokümanları olmuş ve ekonominin yönlendirilmesinde temel çerçeveyi oluşturmuştur.

Anayasamız ekonomik ve sosyal kalkınmanın planlı bir şekilde gerçekleşmesi görevini devlete vermiştir. Devletimiz ise, kaynakların verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması amacıyla ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içinde etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi için Devlet Planlama Teşkilatını kurmuştur. Bu amaçla kurulan gözde kurumlarımızdan birisi olan Devlet Planlama Teşkilatının başlıca görevi, ülkenin doğal, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak ve imkânlarını tespit etmek, iktisadî, sosyal ve kültürel politika ve hedeflerin belirlenmesinde hükümetlere müşavirlik yapmak olarak belirlenmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı, ayrıca, hükümetçe belirlenen amaçlar doğrultusunda kalkınma programları ile yıllık programları hazırlamakla görevlendirilmiştir.

Hepinizin bildiği gibi, 1980 öncesindeki sanayileşme ve kalkınma sürecinde kamu iktisadî teşekkülleri daha belirleyici iken, 80 sonrasında özel sektörün ekonomideki ağırlığı giderek artmıştır. Bu süreçte kalkınma planları ise, Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde ve sanayileşmenin hızlı gelişmesinde önemli katkılar sağlamıştır. 90'lı yıllardan itibaren ise, dünyada yaşanan siyasî ve teknolojik gelişmeler, küreselleşme sonucunu doğurmuştur. Artık, büyük balığın küçük balığı yuttuğu dönemden, hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu bir döneme geçişi yaşıyoruz. Artık, sadece doğru kararları almak yetmiyor, aynı zamanda bunları hızla uygulamaya koymak gerekiyor. Küreselleşmenin olumsuz sonuçlarını asgarîye indirebilmek ve çıkan fırsatları azamî ölçüde değerlendirebilmek, ülkeler için önemli hale gelmiştir. Böyle bir sürece uyum sağlayabilmek için, yapısal reformları da hızlandırmak gerekmektedir. Kalkınma planları da, söz konusu reformların bir bütünlük içerisinde uygulanmasına hizmet etmektedir.

Ayrıca, Avrupa Birliğine katılım süreci ve yürütülen malî reform çalışmalarının bir sonucu olarak, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanması gereken plan ve program dokümanlarının sayısında önemli bir artış meydana gelmiştir. Bu bağlamda, kalkınma planları ve yıllık programlara ek olarak, Avrupa Birliği Komisyonunca aday ülkelerden istenen katılım öncesi ekonomik program ve Avrupa Birliğine ekonomik ve sosyal uyum amaçlı politikalar için stratejik çerçeve oluşturan ulusal kalkınma planlarının hazırlıkları, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yerine getirilmektedir.

Yine, Meclisten hep beraber çıkardığımız ve 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 16 ncı maddesiyle, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bir orta vadeli programın ve bununla uyumlu olmak üzere, Maliye Bakanlığınca da bir orta vadeli malî planın her yıl yenilenmek üzere üç yıllık olarak hazırlanması öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2005 yılı itibariyle sona ererken, Avrupa Birliğinin yeni malî programlaması ise, 2007-2013 dönemini kapsamaktadır. Bilindiği gibi, ülkemiz, 17 Aralık 2004 tarihinde, Avrupa Birliğinden, müzakerelere başlama tarihi almıştır.

BAŞKAN - Sayın Kızılcıklı, bir dakikanızı rica ediyorum.

 III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Sayın Sefik Dzaferovic ve beraberindeki heyet, şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar)

Kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "hoşgeldiniz" diyorum. 

 V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872)  (Devam)

 BAŞKAN - Buyurun.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Değerli misafirlerimize, ben de, hoşgeldiniz diyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, Avrupa Birliği malî programlama dönemiyle uyumlu olarak 2007 yılında başlayacak bir ulusal kalkınma planlaması hazırlaması daha uygun olacaktır. Dokuzuncu kalkınma planı ile ulusal kalkınma planı arasında zaman uyumunun sağlanması, gerek kaynak etkinliği gerekse politika eşgüdümü açısından büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede, içinde bulunduğumuz yıl sona erecek olan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının yerine hazırlanacak olan dokuzuncu kalkınma planının bir yıl ertelenmesinin ve planın 2007 yılı başından itibaren uygulamaya konulmasının çok daha uygun olacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 2006 yılının, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile dokuzuncu kalkınma planı arasında bir geçiş yılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna vereceği yetki çerçevesinde 2006 yılı programının, geçmiş plan uygulamaları ve uygulanan hükümet politikalarına paralel olarak hazırlanması uygun olacaktır diyorum; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.

Şahsı adına söz isteyen, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1960'ların başlarında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, günümüze kadar, Türkiye'nin gelişmesine, sanayileşmesine, ekonomik, endüstriyel ve sosyal planlamasının yapılmasına çok önemli katkılarda bulunmuş, önemli ve güzide bir kurumumuzdur ve bugün, geldiğimiz noktada, dünyadaki globalleşmenin etkisiyle yahut da zaman zaman, geçmişten günümüze değişik siyasî düşüncelerin, siyasî partilerin etkisiyle ve kurumsal statükonun da etkisiyle Devlet Planlama Teşkilatımız da, zaman zaman, bu planlamanın getirdiği şartları tam olarak belki de yerine getirememiştir. Yani, şunu söylemeye çalışıyorum: Yıllar içerisinde önemli bir görev yapmış olan bu kurumumuz, özellikle 70'li yılların sonlarından itibaren 80'lerde ve 90'larda Türkiye'nin planlamasında, demin de saydığım bu çeşitli etkenlerle amacına ulaşamamış; daha doğrusu, yapılan planlamalar, onu uygulayacak olan siyasî iktidarlar tarafından bir türlü hedefine ulaştırılamamış.

Tabiî ki, belki de, sosyolojinin ve siyasetbiliminin gereği olarak bu kurumumuz da, yıllar içerisinde, kendisini yeniden reorganize edecek, yeniden yapılandıracak değişimleri, açılımları, belki de, gerçekleştirmede geç kaldı, geri kaldı; ancak, şuna yürekten katılıyoruz ve inanıyoruz ki, bu kurum, gerçekten bir ocak olmuş, Türkiye'de çok önemli uzmanlar, devlet adamları, siyaset adamları, bakanlar, milletvekilleri çıkarmış önemli bir kurumdur. Türkiye'nin geçmişinden bugüne, özellikle planlı çalışmaların başladığı dönemlerden itibaren çok ciddî katkıları olmuş değerli bir kurumumuz.

Bugün görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla -demin değerli konuşmacı arkadaşımız da belirtti- özellikle önümüzdeki yıl tekrar devreye girmesi gereken dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının, Avrupa Birliğiyle uyum açısından, bir yıl ertelenmesi gündeme gelmiştir. Bu, Avrupa Birliğiyle uyum aşamasında, Avrupa Birliği müktesebatı ile Türkiye'nin yasalarının, kalkınma ve stratejik planlarının uyumu açısından önemli bir çalışma olacaktır. İnşallah, bu yıl ve önümüzdeki 2006 yılında, inanıyorum ki, Devlet Planlama Teşkilatımız, Avrupa Birliği müktesebatıyla birlikte, onların hazırlayacağı planlara uyumu da gözönüne alarak, 2007 yılından itibaren daha düzgün, daha geniş çaplı ve Avrupa ile Türkiye'nin uyumunu sağlayacak planları gerçekleştirecektir. Onun için, bizler, yasama olarak, Meclis olarak, onlara bu şansı, bu yetkiyi, daha doğrusu hükümete bu yetkiyi vermek zorundayız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarımız, ülkelerin gelişmesinde, milletlerin kalkınmasında planlama elbette önemlidir. Hatta, planlamanın da öncesinde işin düşünce ve tasavvur aşaması geliyor, sonra planlama, proje aşaması, ondan sonra organizasyon ve icraat aşaması, daha sonra, nihayetinde takip, izleme ve sonuçlandırma aşaması. Devletlerin yönetiminde, hatta ve hatta şirketlerin, kurumların yönetiminde bu aşamalar önemli.

Türkiye de, bu bütünlük içerisinde, bu anlayış içerisinde planlarını, programlarını yapıp, ondan sonraki aşamalarda, güçlü ve istikrarlı siyasî iktidarların, siyasî yapıların eliyle bu kalkınmasını gerçekleştirmek zorunda; yani, Türkiye'de, geçmiş yıllarda kalkınma hamlesi istediğimiz noktalara tam anlamıyla gelemediyse, şüphesiz, burada kusuru tek başına Planlamada aramak yersizdir, anlamsızdır. Burada, geçmiş siyasî iktidarların, anlayışların, belki de, zaman zaman beceri noksanlıklarının, koordinasyonsuzlukların ve takipsizliklerin ve hatta popülizmin etkisi olmuştur. Ancak, inşallah, bundan sonraki dönemde, Planlamanın da yeniden yapılanmasıyla beraber, siyasî iktidarların   -bugün AK Parti, yarın bir başka iktidar olabilir- bu ilim ve aklın rehberliğinde, Planlamayla beraber, Türkiye'nin endüstriyel, sektörel kalkınmasını, sosyal planlamasını, stratejik planlamasını ve nihayet, dünya üzerinde saygın bir yere gelecek çalışmaları yapmasını, en başta Planlamadan ve ondan sonra da, onu uygulamada takip edecek olan siyasî iktidarlardan bekliyoruz.

Bu anlamda, hükümetimizin, bakanlığımızın bu tasarısına destek veriyoruz ve bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutacağım; ancak, Kâtip Üyenin sunumunu oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun.

2006 YILI PROGRAMININ HAZIRLANMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- Dokuzuncu Kalkınma Planının Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması bir yıl ertelenmiştir. 2006 Yılı Programının, Hükümet Programı ve izlenen politikalar doğrultusunda hazırlanarak yürürlüğe konulması hususunda Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu yasa tasarısında, hükümetin, kalkınma planlarına önümüzdeki dönemde giderek daha fazla ihtiyaç duyulacağını belirtmiş olması, gerçekten, Türkiye'nin geleceği açısından bir şans olarak görülmelidir diye düşünüyorum. Tabiî ki, hükümet, kalkınma planlarının ya da planlama anlayışının, planlama vizyonunun önümüzdeki dönemde daha fazla önem kazanacağını belirtirken, öyle sanıyorum ki, mevcut planlama anlayışını değil, şimdiye kadarki planlama anlayışını değil, küreselleşme sürecinde Türkiye'yi ileriye götürecek yeni bir planlama anlayışını kastetmiştir. Bu planlama anlayışı, strateji ve politika planlaması anlayışıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yıllardan bu yana, bu yeni planlama anlayışının bir an önce Türkiye'de yaşama geçirilmesi gereğini savunuyoruz ve Devlet Planlama Teşkilatının da, bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırılmasının, özerk hale getirilmesinin, etkin hale getirilmesinin, Türkiye açısından, Türkiye'nin geleceği açısından yaşamsal önemde olduğunu her platformda anlatmaya çalışıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; küreselleşme süreci, gerçekten, gelişmekte olan ülkelerin geleceğini daha da sıkıntılı hale getiriyor; ancak, her şeye rağmen, Türkiye, kendi geleceğini, kendi iradesiyle, kendi bilinciyle oluşturma çabasını sonuna kadar götürmelidir. Öyle sanıyorum ki, eğer, Türkiye, bu iradeyi ortaya koyarsa, geleceğin dünyasında, hangi mal ve hizmet alanlarında eğer dünya talebi yükselecek ise -ki, o alanlar beş aşağı on yukarı bellidir- bu alanları tespit etmelidir, bu alanlara kalkınma planlaması açısından kilit endüstriler demekteyiz ve bu kilit endüstriler ekseninde ve KOBİ'ler öncülüğünde bir yatırım seferberliğine her şeye rağmen gitmelidir. Öyle sanıyorum ki, küreselleşme sürecinde ortaya çıkan tüm sıkıntılar, eğer bu konuda bilinçli, eğer bu konuda iddialı olunursa, rahatlıkla aşılabilecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî ki, bu yeni planlama anlayışının kabul edilmesi ve Devlet Planlama Teşkilatının bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırılması yanında, Türkiye'nin, yıllardan bu yana götürdüğü, uyguladığı neoliberal ekonomi politikalarını da artık terk etmesi gerekiyor. Türkiye, ranta, faize, verimsizliğe neden olan, haksız kazanca neden olan, yol açan ve yıllardan bu yana Türkiye'yi, gerçekten, büyük bir borç yükü altına sokmuş olan neoliberal iktisat politikalarını bırakıp, üretime, verimliliğe, kalkınmaya, istihdama, iş ve aş yaratmaya olanak sağlayacak yeni iktisat politikalarına yönelmelidir. Yineliyorum, yeni planlama anlayışı, strateji ve politika planlaması anlayışı, artı, Devlet Planlama Teşkilatının bu yeni planlama anlayışını yaşama geçirecek şekilde yeniden yapılandırılması ve yeni ekonomi politikalarının Türkiye'de kabul edilmesidir. Eğer, Türkiye ve AKP İktidarı, bu üç konuda başarılı olursa, gerçekten, Türkiye'nin geleceği, kimsenin hayal edemeyeceği bir noktaya götürülür ve Cumhuriyet Halk Partisi de, bu konuda, bütün çabasıyla hükümetin yanında olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, 2005 yılında ekonominin karşı karşıya olduğu bazı risk alanlarına hükümetin dikkatini çekerek bağlamak istiyorum. Biz, burada, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının birinci yılı olması gereken 2006 yılını, bir geçiş programı olarak öngörüyoruz ve bir geçiş programı hazırlama olanağını hükümete tanıyoruz. Bu itibarla, 2006 yılındaki bu geçiş programının dokuzuncu beş yıllık kalkınma planına ciddî bir temel, ciddî bir dayanak teşkil etmesi için, 2005 yılındaki ekonominin karşılaştığı risk alanlarının neler olduğunun çok iyi bir şekilde irdelenmesi, bilinmesi ve 2006 yılı programının da bu çerçeveden hazırlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye'nin bir numaralı risk alanı işsizlik, açlık ve yoksulluk sorununun büyümekte oluşudur. Dün akşamki, tümü üzerindeki konuşmamda çok kısa olarak değindim. Bugün, Türkiye'de, açlık sınırı, Türk-İşin hesaplamalarına göre, 528 Yeni Türk Lirasıdır, Kamu-Senin hesaplamalarına göre, 668 Yeni Türk Lirasıdır. Asgarî ücret de 350 Yeni Türk Lirasıdır. Buna göre, asgarî ücretle çalışan ve sayıları da giderek artmakta olan milyonlarca çalışan tüm insanımız, demek ki, açlık sınırlarının altında yaşamak mecburiyetinde kalmışlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, onun da ötesinde, bir diğer, daha büyük sıkıntı var. Aylık gelirleri asgarî ücretin üzerinde, ancak, açlık sınırı olarak tespit edilen 528 Yeni Türk Lirasının altında olan, o arada olan, çalışan, çalışmakta olan, istihdam sürecinde olan, üretim sürecinde olan işçi, çiftçi, memur, küçük esnaf ve sanatkâr, tüm çalışanlar, demek ki, açlık sınırının altında çalışmak mecburiyetindeler. Yani, bizler, eskiden, işsiz olanın, yoksul olanın açlığından söz ediyorduk; ama, ne yazık ki, içinde bulunduğumuz koşullarda, işi olan, aşı olan, üretim sürecinde olan insanların, çalışmakta olan insanların açlık sınırında yaşamakta olduklarından söz ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte, öyle sanıyorum ki, 2005 yılındaki bu risk alanının doğru bir şekilde tespit edilmesi ve 2006 yılı Programının bu şekilde, bu ciddî risk alanının dikkate alınarak yapılması, ondan sonraki dokuzuncu beş yıllık planın uygulama başarısını ve şansını artıracaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tarım ve hayvancılığın hızla çökmekte oluşu Türkiye'deki bir diğer risk alanını oluşturuyor. Bakınız, buğday üreticisi üç yıldan bu yana buğdayını 300 000 Türk Lirası dolayında satıyor. Yağlı ayçiçeğinde durum daha kötü. Ayçiçeği üç yıl önce 600 000-650 000 Türk Lirasına satılırken, şimdi, 450 000-500 000 Türk Lirasına satılıyor. Peki, üç yıl önce mazotun fiyatı neydi; 850 000 lira dolayındaydı. Peki, şimdi mazot ne kadar; 2 000 000 liraya dayanmış. Peki, üç yıl önce gübrenin paçal ton fiyatı ne kadardı; 200 000 000 Türk Lirası dolayındaydı; şimdi 450 000 000 lira. Yani, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AKP Hükümeti zamanında buğday fiyatı yerinde sayıyor, ayçiçeğinin piyasa fiyatı geriliyor; buna karşılık gübre fiyatı 2 kat, mazot fiyatı 2,5 kat artıyor. Yani, bitkisel üretimin diğer alanlarına bakıyoruz; örneğin, pancar, patates, pamuk, üzüm, mısır, narinciye gibi ürünlerde yaşanan olay da bu. Yani, çiftçimiz,  bu koşullarda nasıl üretim yapacak?!.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun  efendim, konuşmanızı toparlayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Hayvancılığa gelince; iki sene önce etin kilogramı, karkas ağırlık olarak, 8 000 000-8 500 000 Türk Lirası idi, bugün 7 000 000-7 500 000 Türk Lirası. 1 Kilogram sütle 1 kilogram yem ancak alınabiliyor. Sütçülüğün kurtarılması için, 1 kilogram sütle 2 kilogram yem alınması gerekiyor. Oysa, bir bakıyoruz ki, son bir ayda, süt fiyatları yüzde 10 geriledi; 1 litre sütle, ancak ve ancak yarım litre pet şişe suyu alınıyor, 1 litre bile değil. Çiftçimiz, elindeki iyi ırk süt ineklerini, kasapların eline acaba nasıl düşürmeyiz telaşı içinde.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada bir planlamacı arkadaşınız olarak, konuya, teknik açıdan, kalkınma planlaması açısından bakmaya çalışıyorum ve bu konuda da elimden geldiğince konuşmalarımı teknik düzeyde sürdürmeye çalışıyorum; ama, gerçekten, ama gerçekten Türkiye, eğer, 2006 yılı programını -başka risk alanları da var, onlara zamanın yetersizliği  nedeniyle değinemiyorum, belki fırsat bulursam değinirim- bu risk alanlarını dikkate alarak hazırlayamazsa, öyle sanıyorum ki, ondan sonraki yıllar için hazırlanacak dokuzuncu kalkınma planı, büyük bir olasılıkla, halkımız açısından hüsran olacaktır. Toplumsal bunalımın gerçekten çok önemli bir aşamasında, bir kritik noktasında, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sorumluluk üstlenmişsiniz; öyle sanıyorum ki, bu sorumluluğun gereğini yapacaksınız, biz de sizlere destek olmaya çalışacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve  düşüncelerle, bu maddenin, bu yasanın ülkemize, hükümetimize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Şahısları adına söz istekleri vardır.

Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Biraz önce, küreselleşmeyle birlikte oluşan riskleri azaltmak ve yine, Avrupa Birliğine entegrasyon süreciyle birlikte uyumlu bir programın hazırlanması için 2006 yılının bir geçiş yılı olarak değerlendirilmesi ve 2007 yılından itibaren başlayan bir kalkınma planıyla birlikte Avrupa Birliği malî programıyla uyumun sağlanması için bu kanun tasarısının desteklenmesi gerektiğini ifade ettik.

Tabiî, kalkınma planları, özellikle Sekizinci Kalkınma Planı, hükümetimizin de ciddî ve kararlı destekleri sayesinde, gerçekten çok başarılı sonuçlar vermiştir. Özellikle, burada, enflasyonda tek haneli rakamlara düştüğümüzü hepimizin görmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti otuzbeş yıldır, kırk yıldır enflasyonla birlikte yaşıyor ve uzun yıllardan beri de enflasyonu düşürmek için çalışmalar yapılıyor; ama, çok şükür, bu Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla birlikte ve Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde enflasyon tek haneli rakamlara inmiştir. Bu sene, inşallah, 8'li bir enflasyon rakamını hedefliyoruz; önümüzdeki yıl 6, daha sonraki yıl 4 olmak üzere Maastricht Kriterlerine uyum gösterecek bir enflasyon hedeflemesine doğru ciddî bir manada koşuyoruz.

Yine, borçlarımızın gayri safî millî hâsılaya oranı, biliyorsunuz, 2001 yılında yüzde 91'lerdeydi; ama, Avrupa Birliği standartları, Maastricht Kriterleri de bu borçlarımızın yüzde 60 oranlarında olması gerektiğini bize söylüyor. 2004 yılı sonunda, bu yüzde 91'lik oranlardan, biz, yüzde 63,5'li oranlara geldik. 2007 yılı sonunda, Maastricht Kriterlerine bu anlamda da ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Yine, büyüme; Türkiye, son onbeş yılda ortalama yüzde 2,5'lik bir büyümeyi gerçekleştirmiş. 1998 ile 2002 yılları arasındaki büyüme oranı ortalama olarak yüzde 0,2; yani, yüzde 1'in bile beşte 1'i; ama, Türkiye Cumhuriyeti, 2002 yılında 7,8'lik bir büyüme, 2003 yılında 5,9'luk bir büyüme, 2004 yılında da 9,9'luk bir büyümeyle, son üç yılın ortalaması olarak 7,9'luk bir büyümeyi gerçekleştirmiştir. Bu da, Türkiye'nin istikrarlı bir şekilde kalkındığını ve büyüdüğünü göstermektedir.

Tabiî, faizlerin yüzde 66'lardan düşmesinin de bütçemize 14,8 katrilyon ekkaynak getirdiğini ve faiz ödemelerinde, iki yılda 15 katrilyonluk eksik ödeme yaptığımızı hepimizin görmesi lazım. Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 144 milyar dolarlardan 300 milyar doları geçen seviyelere ulaşmıştır. Yine, fert başına düşen ortalama millî gelir de 2 080 dolarlardan 4 250 dolarlar seviyesi gelmiştir. Bu da, Türkiye'nin, ekonomide, özellikle makro ekonomik dengelerde iyi bir istikrar sağladığını ortaya koymaktadır. Yine, ihracat 65 milyar dolarlar seviyesine gelmiş ve cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır.

Tabiî, benden önce konuşma yapan değerli arkadaşımızın ifade ettiği risk alanlarının da, gerçekten, gözardı edilmemesi gerekir. Hükümetimizin de bu konuda çalışma yapacağını temenni ediyoruz, ümit ediyoruz ve bu çalışmaların da, makro ekonomik dengelerde kurulan sağlıklı güzelliklerin de mikroekonomik dengelere yansıyacağını ümit ediyoruz.

İşsizlik; evet, bugün, Türkiye'de işsizlik var; ama, Avrupa Birliğinde de, yüzde 9 ile 12 arasında değişen işsizlik oranları var. Polonya'da yüzde 27 oranına yaklaşmıştır işsizlik oranı. Türkiye'de de, 2004 yılı sonu itibariyle 10,3 olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, işsizlik oranı korunuyor; ama, çok fazla aşağı çekilemiyor. Büyümeyle birlikte işsizliğin aşağı çekilebilmesi için, özellikle emek/yoğun sektörler olan, inşaat gibi, tekstil gibi, konfeksiyon gibi sektörlerin büyümesinin biraz daha fazlalaşması ve gelişmesi gerekmektedir. Hükümetimiz, bu noktada, gerekli önlemleri, inşallah, alacaktır.

Yine, asgarî ücret 112 dolarlardan alınmıştır; 265 dolarlar seviyesine çıkarılan bir asgarî ücret vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Bu çalışmaları da hep beraber gerçekleştireceğiz diyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir de şahsım adına söz talebim vardı.

BAŞKAN - Anlıyorum da, daha önce söz istekleri var; birleştiremiyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz aldım.

Hemen, sözlerime başlarken söyleyeyim; tasarının adı "2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı" diye geliyor, oysa, burada yapılan, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının ertelenmesidir. Biraz evvel görüştüğümüz madde, bunu, çok net, çok açık olarak söylüyor; söz konusu olan bir ertelemedir.

Ancak, ne yazık ki, tasarının başlığı ile içeriği tam bir uyuşmazlık içindedir ve bunun düzeltilmesi gerekirdi; bu yapılmıyor.

Peki, bu ertelemenin nedeni nedir? Bu ertelemeyle ilgili hiçbir açıklama getirilmiyor. Getirilen açıklama şudur: "Avrupa Birliği bağlamında, Devlet Planlama Teşkilatının yükü ağırdır, görevi fazladır, bir; ikincisi, yine o bağlamda, biz, iş yapmak için bunu erteliyoruz" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bu, tam anlamıyla, siyasetin, hükümetin beceriksizliğinin bir göstergesidir.

Türkiye'nin kırk yıllık planlama tarihinde üç kez erteleme olmuştur; 1978, 1984, 1995. Bu yıllara bakın; bu yılların ikisi ekonomik bunalım yıllardır; 1978'de öyledir, 1995'te öyledir. 1984 ise, 12 Eylülün faşizan rejiminden demokrasiye geçiş dönemidir ve plan hazırlığı olamamıştır.

Peki, sayın hükümet, bu yılın, 2005'in suçu nedir? Neden bu erteleme yoluna gidilmektedir?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Avrupa Birliği.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Söyleyeceğim.

Bu, siyasetin -DPT'nin değil, orada çalışanların, Başkanın değil, siyasetin- başarısızlığıdır. Önce bunun altını çizelim, bunu saptayalım.

Türkiye, 1963'ten bu yana, planlamayla birlikte, Avrupa Birliğiyle ilişkilere girmiştir ve Türkiye, planlı dönemin tamamında, Avrupa'yla uyumlu gitmiştir; bakınız, nasıl: 1973'te, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, yirmiiki yıllık stratejiyle hazırlandı. Bu ne demekti; bu, 1995'te Avrupa Birliğiyle yeni bir aşamaya gelinmesi demekti ve çok iyi bileceksiniz Sayın Aydoğan, bu, gümrük birliği demektir. Türkiye, 1995'te, tek taraflı olarak gümrük birliğine, 1974'te verdiği sözleri tutarak girdi. Şimdi, buraya gelip, biz, Avrupa'yla yeni ilişkilere giriyoruz, dolayısıyla, ona uyum sağlamak için bu işi erteliyoruz demenin, başarısızlığı kapatmak isteğinden başka hiçbir gerekçesi olamaz.

Değerli arkadaşlar, doğrusunu isterseniz, Türkiye'de kalkınma planı ve planlı kalkınma anlayışı, 1980'li yıllarda sona erdi; bunu teslim edelim. Planlama 1980'e kadar geçerli oldu. Ama, ilginçtir, şu anda, yürürlükte bulunan Anayasa, planlamayı, çok kapsamlı, çok düzgün tanımlıyor. O zaman, şöyle bir soru gündeme geliyor: Hükümetimizin -bir yıl erteleme istediğine göre- çok başarıyla, çok kapsamlı, çok düzgün hazırlayacağını beklediğimiz, umduğumuz, dokuzuncu kalkınma planı, hangi felsefeyle, hangi düşünceyle, hangi dayanaklarla hazırlanacak? Burada ne yapılacak, bu hazırlıkla ilgili burada hiçbir ipucu yok.

Şimdi, bakınız, ne yapılıyor; şu yapılıyor; deniyor ki, yeni planın, dokuzuncu planın 7 yıllık mı olup olmayacağına henüz karar vermedik; 3 + 4 de olabilir... Sanki biz hiç toplama bilmiyoruz; 4 + 3 de olabilir. Peki, gerçeklere bakalım. Türkiye'de, bütçeleri artık üç yıllık yapıyoruz, plan bütçe, program bütçe yapıyoruz; çok doğru bir yaklaşımdır. Avrupa'daki bütçe yapısı 6 yıllıktır. Peki, bu 7 yıl nereden çıktı? Hangi mantığa dayanıyor? Kesinleşmemiş henüz; ama, bundan sonra; ama, bizim kırk yıllık bir plan geleneğimiz var, 1930'lu yıllardan bu yana gelen bir plan anlayışımız var. Biz, bütün bu geleneğimizi, yapımızı, kimliğimizi bir tarafa bırakacağız ve 7 yıllık bir plan anlayışıyla, 2007'den başlayan bir anlayışla, gündeme geleceğiz. Avrupa 6 yıllık yapıyor, bu niye 7 yıllık? Bu soru burada tartışılmalı; tartışılmıyor. Benim asıl şikâyetlerimden biri bu.

Devam ediyorum. Şimdi, yarın, bu uyum ve bu çalışmalar incelendiğinde, ortaya çıkacak olan tablo şudur:

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği planını, programını ve sairesini az uygulayan, çok uygulayan ülkeler var; ama, bizim durumumuz farklı. Bizim ekonomimiz, kişi başına gelirimiz, Avrupa Birliğinin onda 1'i. Ama, varlıklı yerlerimizin, yani Kocaeli, İstanbul, Marmara yöresinin kişi başına geliri de, Doğu Anadolunun, Güneydoğu Anadolunun 10 katı, yani orada da büyük bir uçurum var. Biz, sanayileşme gidişinin, köprüsünün, merdiveninin yarısındayız. Dolayısıyla, bizim ekonomimizin çok daha ciddî, çok daha sağlam bir planlama anlayışına ihtiyacı var. Üzülerek görüyorum ki, burada getirilen erteleme talebinde bunların hiçbir izi, maalesef, yok. Şimdi soruyorum. Herhalde hükümetimiz burada bir şeyler söyleyecek. Gerçi, sanıyorum, ilgili bakan yok; ama, hükümet adına bir bakan arkadaşımız var. Şimdi, hükümetimizin planlama anlayışı nedir? Bu ertelemenin gerekçesi olan düşüncede ne var? Hükümetimiz, sıcakparanın ya da para, sermayenin dolaşımıyla ilgili ne düşünüyor? Sermayenin üretime yönelmesiyle ilgili ne yapabilecektir? Çünkü planlama bu demek. Planlamanın anlamı, sermayeyi üretime yönlendirmek demek. Şimdi, bunu yapmak için neler düşünülmektedir, hangi önlemler düşünülmektedir, ne yapılmak isteniyor; bunu bilmek durumundayız. Çünkü, planlamanın terk edildiği 1980 sonrası dönemde Türkiye ekonomisi borç batağına batmıştır; para, sermayenin oyuncağına dönüştürülmüştür "özelleştirme" adı altında "yabancılara satış" adı altında üretim temelini, üretimin tepe noktalarını elinden çıkarmıştır ve Türkiye, borç, yüksek faiz ve borsa oyunlarının sermayeyi yönlendirdiği bir yapıya kavuşmuştur. Şimdi, hükümetimiz bir yıl erteleme istiyor. Bu bir yıl ertelemeyle yapması gereken, hükümetin yapması gereken... Kuşkusuz, 1960'lı yıllara dönemeyiz, 1930'lu yıllara hiç dönemeyiz; ben, bunu, birkaç kez burada söyledim. İleriye bakmak zorundayız, yarınlara bakmak zorundayız, küresel dünyaya bakmak zorundayız ve dünyada hızla uçan, Brezilya'dan Endonezya'ya, Çin'den, Japonya'dan Avrupa'ya koşan para, sermaye kuşunun Türkiye'ye konuşlanmasını nasıl sağlayacağımızı doğru hesap etmeli, onun çerçevesini düzgün oluşturmalı ve planımızı, programımızı ona göre yapmalıyız.

Öyle görünüyor ki, hükümetimizin elinde bu tür bir anlayışın, bu tür bir çalışmanın, bu tür bir hazırlığın izleri yoktur. Bu hazırlığı yapabilmek için, yalnız -7 yıllık diyorsunuz şimdi- 5 yıllık plan hazırlığı yetmez. Bunu yapabilmenin yolu, en az 15-20 yıllık uzun dönemli bir genel çerçeveyi ortaya çıkarmak ve yalnız fiziksel sermayenin değil, insangücünün de yetişmesine yönelik olarak gerekli önlemleri almak ve bu uzun dönemli çerçeve içinde ayrıntılı yıllık planlar, programlar hazırlamak olmalıdır diye düşünüyorum.

Bu anlayışla, bu tasarının -üzgünüm- ne adı ne sanı ne içeriğiyle uyuşmadığımı üzülerek belirtiyor, yine de, oylarınızla geçeceği için başarılı olmasını diliyorum, hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.

Şahısları adına söz isteği var.

Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, biz, biraz önce ifade ettik; kalkınma planımızla, Türkiye tarafından hazırlanan kalkınma planıyla, Avrupa Birliğinin malî programının başlangıç yılı olarak aynı döneme rast getirilmesi ve uyumlu çalışması için, uyumun sağlanabilmesi için, bir eşgüdümün sağlanabilmesi için 2006 yılının bir geçiş yılı olarak kabul edilmesi ve bununla ilgili çalışma yapılması noktasında bu kanun teklifinin Meclisimize getirildiğini ifade ettik. Fakat, biraz önce, çok değerli hocam, görüşlerini saygıyla dinlediğim hocam, siyasî başarısızlık olarak bunu gösterdi. Halbuki, hepimiz biliyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, daha iktidara gelir gelmez bir acil eylem planı hazırladı; yani, planlamaya ne kadar önem verdiğini de bu noktada gösterdi; net olarak, şeffaf olarak hangi tarihler arasında neleri yapacağını gösterdi. Bu, hükümetler arasında ilk defa yapılan bir uygulamaydı; AK Parti Hükümeti de bu uygulamayı yaptı.

Yine, İzmir İktisat Kongresini topladı ve burada gerekli görüşmeler ve bu planlarla ilgili de gerekli hazırlıklar böylelikle kurulmaya sağlandı.

Tabiî, burada "sermayenin üretime yönelmesi için neler yapılıyor, neler yapılacak" dedi. Ben, şöyle, hükümetimizin yaptığı çalışmaları düşündüm, hemen üç beş başlık çıkarabildim. Tabiî ki, Türkiye'nin, acilen rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçmesi gerekiyor; tabiî ki, üreten bir Türkiye hepimizin hedefidir, hayalidir. Bunun için ne yapmak lazım; öncelikle, faizlerin düşmesi lazım; eğer, siz, bu ülkede gecelik faizleri yüzde 7 000 seviyelerine getirirseniz veya yüzde 150 seviyelerinde faiz verirseniz, insanlar, tabiî ki üretim yapmazlar, faizden elde ettikleri gelirlerle işlerine devam ederler. Maalesef, bundan üç beş sene önce büyük sanayi odalarımızın açıkladığı raporları hatırlıyorum, o raporlarda ne vardı değerli arkadaşlarım; şirketlerin faaliyetdışı gelirlerinin çok daha önde olduğunu görüyorduk, o faaliyetdışı gelirler de hep faiz gelirleriydi; halbuki, şirketlerin sağlıklı bir ekonomi üzerinde yürümesi için üretimden gelir elde etmesi daha önemli.

Yine, hükümetimiz, üretimin önünü açmak için Teşvik Yasası çıkardı ve teşvikten faydalanan il sayısını da artırmak için gerekli çalışmalar yapıyor.

Yine, hükümetimiz, kurum kazançları üzerinden alınan yüzde 65'lik vergi yükünü yüzde 45'lere, kurum vergilerini de, fonları kaldırmak suretiyle, yüzde 33'lerden 30'lara çekiyor; yabancı sermayeyi de Türkiye'ye getirmek için önemli çalışmalar yapıyor.

Diğer bir konu da, bütçe disiplinini sağlamak için ve uyumlu bir bütçe disiplini için, bugüne kadar, hedeflenen ile gerçekleşen bütçelere, Türkiye ulaşamamış; ama, son iki yılda, hedeflediğimiz bütçe rakamlarına, çok şükür ulaşıyoruz, bunları gerçekleştiriyoruz diyorum.

İnşallah, bu kanunun hayırlı uğurlu olması temennisiyle, hepinize, sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.

Hükümet adına söz isteği var.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarımız, dokuzuncu kalkınma planının yapılmasının bir yıl ertelenmesi ve 2006 yılı programının yapılmasına ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki vermeyi amaçlamaktadır. Biraz evvel Sayın Kepenek'in de ifade ettiği gibi, bu tür uygulama, 1978, 1984  ve 1995 yıllarında, geçiş programı uygulamak suretiyle yapılmıştır. Hemen ifade edeyim, bu bir hazırlıksızlık, bir beceriksizlik değildir. Aslına bakarsanız, Hükümetimizin uzun vadeli bir öngörüsünün neticesinde bu şekilde bir planlama yapılmıştır.

Bildiğiniz gibi, Anayasamız, ekonomik ve sosyal kalkınmanın planlı bir şekilde gerçekleştirilmesini, devlete görev olarak vermiş bulunmaktadır. Bu görev çerçevesinde, kalkınma planıyla ilgili çalışmalar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yürütülmektedir. Değerli milletvekilleri, 1963 yılından beri devam eden planlı kalkınma döneminde, kalkınma planları, Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde temel çerçeveyi oluşturmuş ve sanayileşmenin hızla gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Bunlara ek olarak, son yıllarda, küresel etkilerin olumsuz sonuçlarını asgarîye indirebilmek ve çıkan fırsatları azamî ölçüde değerlendirebilmek için, başlatılmış bulunan yapısal reformların Avrupa Birliğiyle entegrasyon sürecinde yaygınlaştırılarak hızlandırılması gereğini de ortaya çıkarmıştır. Kalkınma planları, bu süreçte söz konusu reformların bir bütünlük içerisinde uygulanmasına hizmet eden temel dokümanlar olarak daha da önem kazanmış bulunmaktadır.

Avrupa Birliğine katılım süreci ve yürütülen malî reform çalışmalarının bir sonucu olarak, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanması gereken plan ve program dokümanlarının sayısında bir artış meydana gelmiştir. Bu bağlamda, kalkınma planları ve yıllık programlara ek olarak, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Avrupa Birliğine aday tüm ülkelerden istenilen katılım öncesi ekonomik program ve Avrupa Birliğine ekonomik ve sosyal uyum amaçlı politikalar için stratejik çerçeve oluşturan ulusal kalkınma planlarının hazırlıkları Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 16 ncı maddesiyle, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bir orta vadeli programın ve bununla uyumlu olmak üzere Maliye Bakanlığınca da bir orta vadeli malî planın, her yıl yenilenmek üzere 3 yıllık olarak hazırlanması öngörülmüştür. Böylece, Devlet Planlama Teşkilatının sorumluluk alanına, son yıllarda üç yeni doküman eklenmiş olmaktadır. Burada önem arz eden husus, plan ve program sayısının çokluğu değil, söz konusu dokümanların birbirini tamamlayıcı şekilde bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve hazırlanmasıdır.

17 Aralık 2004'te müzakerelerin başlatılması kararının verilmesiyle birlikte, önümüzdeki dönemde söz konusu plan ve program dokümanlarının önemi daha da artmış bulunmaktadır. Söz konusu dokümanlar arasındaki bağın iyi bir biçimde kurulması ve mümkün olduğu ölçüde tekrarlardan kaçınılması için, dokümanların zamanlamasında, kapsamında ve hazırlanış süreçlerinde, koordinasyon amaçlı yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlamda, daha stratejik bir üst doküman niteliğindeki kalkınma planının, diğer tüm plan ve programları yönlendirmede etkin bir işleve sahip olması gerekmektedir. Dokuzuncu kalkınma planının, özellikle Avrupa Birliğinin yeni malî programlama dönemi gereğince, 2007 yılından başlamak üzere hazırlanması gereken ulusal kalkınma planıyla zaman yönünden uyumunun sağlanması, kaynak etkinliği açısından da önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, içinde bulunduğumuz yıl sona erecek Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının yerine hazırlanacak olan dokuzuncu kalkınma planının bir yıl ertelenmesinin ve yukarıda sayılan diğer plan ve program belgelerinin süre ve kapsam yönünden uyumunun sağlanması amacıyla söz konusu planın 2007 yılı başından itibaren uygulamaya konulmasının daha uygun olacağı Hükümetimiz tarafından düşünülmüş ve bu amaçla bu tasarı Yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, hiçbir zaman, bu, hazırlıksızlık, bir beceriksizlik olarak algılanmaması gereken... Aksine, uzun vadeli, Avrupa Birliğiyle entegrasyon sürecinde, ulusal planlarımızın da bir uyum göstermesi gereğinden hareket edilmiştir.

Katkı sağlayan herkese teşekkür eder, bu tasarının ülkemize hayırlı olmasını gönülden dilerim.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi'ye aittir.

Buyurun Sayın Çerçi.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 872 sıra sayılı 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, hemen kısaca bir iki konuya değinip sözümü tamamlamak istiyorum. Demin de, Devlet Planlama Teşkilatı, önemli bir ocaktır Türkiye'nin geçmişinde, Türkiye'nin kalkınmasına önemli hizmetleri olmuş bir kurumdur diye belirtmiştim, az önceki konuşmamda dile getirmiştim. Ünlü sosyolog, daha doğrusu sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen İbni Haldun, medeniyetin en büyük göstergesinin şehirleşme ve kurumların da en büyük gelişmişliğinin kurumsallaşma olduğundan bahsederken, statükonun da önemli bir risk olarak görülmesi gerektiğinden bahseder. Statüko, hakikaten, bütün kurumlar için, bütün teşkilatlar için, bütün sistemler için önemli bir risk. Bu anlamda, bu tür önemli kurumlarımızı da bekleyen bir riskin olduğunu, az önceki konuşmamda dile getirmiştim. Bu tür kurumlarımız, önemli kurumlarımızdır, bunların heyecanını, dinamizmini yitirmemesi gerekir.

Bu tür kurumlarda, zaman içerisinde, görevin tam anlamıyla yerine getirilemediği durumlar, zaman zaman siyasetin de etkisiyle, daha doğrusu siyasetin olumsuz etkileri, yıllar içerisinde, bu tür kurumların yaptığı planların, programların uygulanmasında sıkıntılar doğurmuş.

Bakınız, ben, işin pratiğine gelmek istiyorum. Türkiye, 1960'lardan itibaren planlı döneme geçtiğinde, gerçekten, planlamayla beraber, planlı döneme geçtiğinde, hemen hemen bizimle beraber, belki bizden daha geride yola çıkan pek çok ülke vardı dünyada. Mesela, bir Güney Kore örneği bu konuda verilebilir; ancak, bugün geldiğimiz noktada, Türkiye, hâlâ, zaman zaman istikrarını kaybeden, zaman zaman siyasî çalkantılar, istikrarsızlıklar ve kaos ortamına sürüklenen, ekonomik krizlerle zaman zaman bocalayan, hâlâ bu sıkıntıları yaşayan bir ülke görünümüne girebilmekte.

Çok şükür, bugün, onlar geride kaldı; ancak, önümüzdeki yıllarda, önümüzdeki dönemlerde, Türkiye'nin tekrar böyle sıkıntılara girmemesi, istikrarı iyice sağlamlaştırması, kurumlarıyla, kurallarıyla, demokrasisiyle, Türkiye'nin, artık, tamamen oturmuş ve gelişmiş bir ülke olması açısından, planlama ve o planların, yapılan planlamaların uygulanması önem arz ediyor.

Değerli arkadaşlar, özellikle, ben, bu konuda, bir noktaya değinmek istiyorum. Özellikle sosyal planlama yapılırken üzerinde önemle durulması gereken bir konu var; o da, insan.

Türkiye, eğitimde, daha doğrusu eğitilmiş insan kalitesi noktasında belli bir standardı yakalayamadı. Maalesef, bizim eğitimimiz, yıllar yılı, hep sıkıntılarla beraber geliyor ve tam anlamıyla yetişmiş, vasıflı, donanımlı insan konusunda sıkıntılarımız var. Ben işi buraya bağlıyorum doğrusu. Bu anlamda, gerek Planlamanın gerekse hükümetlerin üzerine önemli görevler düşüyor, sivil toplumun üzerine önemli görevler düşüyor. Türkiye, yetişmiş insan noktasında eksiğini tamamlamak zorunda ve bunun için, eğitim planlamasını yeni baştan ele almak zorunda.

Biz, tabiî ki, yetişmiş insan derken, belki sadece vasıf noktasında, donanım noktasında anlıyoruz. Halbuki, ben öyle almıyorum; gerek insanın zihnî donanımı gerekse insanın kalbî donanımı -yani, sevgi, saygı, ülke sevgisi, vatan sevgisi, fedakârlık, çalışma bilinci, dürüstlük gibi- bizim toplumumuzun erdem saydığı önemli ahlakî prensipleri de mutlaka insanımıza, gençliğimize, çocuklarımıza öğretmemiz, onları bu anlamda iyi yetiştirmemiz lazım diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Türkiye, bu anlamda, yetişmiş insan kalitesini yakalarsa, bu istikrar, bu huzur ortamı, bu güven ortamı bozulmadığı müddetçe, Türkiye'nin geleceği aydınlıktır diye düşünüyorum ve tekrar, çıkaracağımız bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Oylamaya geçtim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - İşaret ediyorum, görmediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bundan sonraki maddede yerine getiririz efendim.

Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının bir yıl ertelenmesini tartışıyoruz. Esasında, hükümet bu konuda çok önceden karar vermişti ve Türkiye'nin geleceğine yönelik stratejileri belirleme, Türkiye ekonomisinin ve sosyal yapılanmasının geleceğe yönelik vizyonunu şekillendirmeye yönelik iddialarını çok önceden rafa kaldırmıştı.

Şimdi, burada Sayın Bakanı dinledik ve burada, tasarının gerekçesini okuyoruz; özetle deniliyor ki: Devlet Planlama Teşkilatının çok iş yükü var -biraz evvel Sayın Kepenek'in de ifade ettiği gibi- ve özellikle AB ile kurulan ilişkiler çerçevesi içinde, belgeler arasında bir eşgüdüm sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, hangi belgelerden bahsediyoruz? Gerek gerekçede gerekse Sayın Bakanın söyleminde, iki belgeden bahsedildi: Bir, Ön Ulusal Kalkınma Planı... Nedir, Ön Ulusal Kalkınma Planı; bunu gördünüz mü değerli arkadaşlarım? Soruyorum; aranızda, kaç milletvekili arkadaşım, Ön Ulusal Kalkınma Planını okumuştur? Muhakkak vardır; ama, Ön Ulusal Kalkınma Planı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmemiştir. Ön Ulusal Kalkınma Planı ne zaman tamamlanmıştır; 2003 yılının sonunda tamamlanmıştır. Planlama bu görevi birbuçuk yıl evvel bitirmiştir ve Ön Ulusal Kalkınma Planı 2004-2006 yıllarını kapsamaktadır, gelecek yıl sonunda da bitecektir.

Peki, diğer bahsedilen doküman nedir; ona bağlantılı olarak, 2004 yılıyla ilgili, yani, geçen yılla ilgili Stratejik Kalkınma Programı. O ne zaman hazırlanmıştır; ilgili olduğu 2004 yılının sonunda, kasım ayında hazırlanmıştır. O da bitmiştir; yani, hazırlanış zamanı dikkate alınırsa, AB ile kurulmuş olan ilişkilerden kaynaklanan bir dokümandan öte bir şey değildir. Özünde, özelinde gerek Ön Ulusal Plan gerekse 2004 yılı programı, AB'den, geçiş dönemine ilişkin kaynakların, alınabilecek muhtemel kaynakların kullanılabilmesine zemin hazırlayacak olan zorunlu dokümanlardı.

Şimdi, bu dokümanları hazırlamış olmak -aranızda plancı arkadaşlarım var; ben de Planlama Teşkilatında uzun yıllar uzman ve sorumlu olarak görev yaptım; Dördüncü Plan, Üçüncü Plan dönemlerinde görev yaptık- peki, bu dokümanlar, gerçekten, hazırlanmış olan, bitmiş olan bu dokümanlar Devlet Planlama Teşkilatının yeni bir plan yapma kapasitesini mi azaltmıştır?! Devlet Planlama Teşkilatı plan yapamaz duruma mı gelmiştir?! Böyle bir şey kabul edilebilir mi?! Planlamanın özel ihtisas komisyonları kurarak plana hazırlık çalışmalarını başlatabilmek için bir eksikliği olabilir mi?! Aydınları, örgütlü kesimleri plan hazırlığına -bundan altı ay evvel sokabilmek için- sokamamanın gerçek nedeni neydi; bence, temel neden -özünde, temelinde- bir siyasî irade eksikliğidir, temel neden plana inanmamaktır.

Evet, doğru; bundan evvel, üç kez plan bir yıl ertelendi. Bunlardan birisinde ben de görevdeydim, daire başkanıydım. 1978 yılında plan bir yıl ertelendi. O planın ertelenmesinin nedeni, geçmiş yılların... Özellikle başarılı dönemler, uygulamalar da olmuştur; ama, açıkça ifade ediyorum siyasî anlamda, bir farklı siyasetin, bir farklı ekonomiye bakışın geldiği noktada, 1978 yılında, o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti planın sosyal dayanaklarını, boyutunu güçlendirmek ve sanayileşmeye yönelik, toplumun da iradesini güçlendirmeye yönelik bir yeniden vizyon belirleme ihtiyacı içine girmiştir. O vizyon belirleme ihtiyacı içinde çalışmaları bir yıl ertelemiştir. Sonuç başarılı oldu olmadı; ayrı bir olay; ama, ortada öyle bir gerekçe vardı, çok net bir siyasî tercih vardı, iradeyi yeniden oluşturma ihtiyacı vardı. Sonra, 1984'te ertelendi. Niye ertelendi; çünkü, 1984'te rahmetli Özal, yeni bir vizyonu, yeni bir iddiayı ortaya attı; neoliberal ekonomi politikalarının Türkiye'nin geleceğine hâkim olması ve plan anlayışının, geleceğin ekonomik yapılanmasının belirleme anlayışının, neoliberal politikalar temelinde şekillenmesini öngördü. Bunun bedelini, tabiî, hâlâ görmekteyiz. Bu uygulamalar günümüzde de devam etmekte; ama, o geçişi yapabilmek için Dördüncü Beş Yıllık Plandan sonra, kendi döneminde hazırlanmamış olan Dördüncü Beş Yıllık Plandan sonra kendi siyasî iradesini ortaya koymak için, böyle, kalkınmada bir geriye kayış, genel anlamda bir keyfîliği gündeme getiren ve üretim ekonomisinden, ekonomiyi, ranta dayalı, giderek, 1989'dan sonra ise, yüksek reel faiz eşliğinde, belirli kesimlerin devlet kâğıtları üzerinden büyük gelirler kazandığı ve vergi politikalarının yerini içborçlanmanın aldığı, üretimsizliğin temel alındığı ve günümüzde gelindiği noktada işsizliğin, eşitsizliğin, yoksulluğun yeni boyutlara tırmandığı, sosyal adaletin büyük ölçüde zedelendiği bir noktaya gelindi. Son uygulama ise, 1995'te oldu; o uygulamanın nedeni ise yaşanmış olan krizdi. Dengeler bozuldu ve o ekonomik mantık içinde planın teknik temelini belirli noktaya oturtabilmek için bir yıl ara verildi.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, gerekçe bu değildir. Gerekçe, özünde, geleceğe yönelik bir vizyonun olmamasıdır. Gerekçe, temelinde -kimse burada bahsetmedi değerli arkadaşlarım- bir başka belge var, bugünlerde imzalanacak; üç yıllık, IMF'yle imzalanacak olan niyet mektubu ve program, IMF programı. IMF programı, 2005 ile 2007 yıllarını kapsayacak; yani, siz, kendinizi, ülkeyi, bir kez daha, beş yıldır uygulanmakta olan IMF programına endeksleyeceksiniz; elini kolunu, tekrar o ulusal birikimleri, gerçek sanayiciyi, işçiyi, memuru, esnafı, çiftçiyi ezen, elini kolunu bağlayan bu ilişkiye, gerçekten, ulusal iradeyi ortaya koymaya yönelik alanı son derece daraltan bu belgeye imza atacaksınız. Biz, burada plandan bahsediyoruz. Plan değil, bunlar şekillendiriyor ülkemizin geleceğini.

Elimizde Ön Ulusal Programın 2006 yılına ilişkin hedefleri var. Bu hedefler, ancak AB'yle kurulacak olan ilişkide, AB'yle ilişkiler çerçevesi içinde hedefler için geçerli olabilir; yoksa Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda, Türkiye'nin geleceğe yönelik öngöreceği hedefler için bu ön plan kesinlikle yeterli olamaz.

Değerli arkadaşımın ifade ettiği gibi, Türkiye'nin, gerçekten, 2023 yılına kadar uzun vadeli bir perspektife ihtiyacı vardır. Oturup bunları konuşmamız gerekir bu Mecliste...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, tamamlar mısınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Türkiye'nin, o, kısa vadeli değil, 2023 yılına kadar ekonomisini, tarımını, emeğini, kültürünü, sosyal gelişmesini, bölgelerarası eşitsizlik sorununu, emek verimliliğini, sermaye birikimini, finans piyasalarını nasıl şekillendireceğine ilişkin kendi ulusal programının temelini oluşturacak değerlendirmelere, vizyona ihtiyacı vardır. Bunu tartışmamız lazım. Bunun engeli nedir? Niye önümüze böyle bir tartışma zemini yaratılmıyor? Planı erteleyebilirsiniz, bu siyasî iradeye saygı gösteririz; ama, bunu niye yapacağınızı ortaya koyabilmeniz lazım.

Bakınız, AB'nin yeni 7 yıllık finansal perspektifi, 2013 yılında sona erecek. Bu yıllar, bu yıl ve gelecek yıl bunun tartışma dönemi. Bizim AB'yle kuracağımız ilişkide oradan yararlanabileceğimiz kaynaklar, eğer her şey düzgün gitse dahi, ancak gerçek anlamda 2014 yılından sonra başlayabilecek, tam üye olabilirsek. Ondan evvel alacağımız kaynaklar yılda maksimum 1 milyar doları geçemez. 300 milyar dolar gayri safî millî hâsılası olan bir ülke için, bu kaynaklara bel bağlama, buradan gelecek olan kaynaklar çerçevesi içinde planı ertelemeye çalışmanın hiç ama hiçbir anlamı yoktur.

Sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Türkiye'nin geleceğe yönelik bir vizyona ihtiyacı var. Türkiye, asgarî on yıl süreyle reel anlamda yüzde 7'yle büyümesini sağlayacak bir yatırım, üretim planlamasını, hedefini benimsemeli ve stratejik planlar anlayışı içinde bunu uygulamaya geçirmelidir. Türkiye, her yıl bütçesinin, gayri safî millî hâsılasının yüzde 10'unu bölgelerarası eşitsizliği gidermeye yönelik projelere kaynak olarak ayırmalıdır, bir diğer yüzde 10'unu ise işsizliği azaltacak özel projelere ayırmalıdır. Bunu yapabilmek için, tabiatıyla, ekonominin büyümesi, ekonominin üretim ekonomisine geçmesi ve sosyal piyasa ekonomisinin, bu, gerçekten, hiçbir şekilde kontrol edilemeyen tekelci, kimilerinin vahşi ekonomi dedikleri piyasa ekonomisi yerine, kuralcılığın, hukukun hâkim olduğu bir düzene geçilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz bu tekne içindeyiz. Bu teknenin şu anda rotası yoktur. Bu tekne yalpalamaktadır. Bu tekneyi ne IMF'nin peşine takılarak ne AB... AB, tabiatıyla, hedefimiz; ama, AB'nin ortaya koyduğu bütün dayatmalar karşısında, zaman zaman sizlerden çok, yetkililerin de ifade ettiği gibi...

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, tamamlar mısınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ...eğer günün birinde o tekne içinde olamayacaksak, kendi ayağımızın üzerinde durabilmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti ulusal sınırları içinde yaşayan 70 000 000'u aşkın insanımız bizden bunu beklemektedir.

Bu duygularla, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dokuzuncu kalkınma planının, bir yıl ertelenerek, 2007-2013 Avrupa Birliği malî izleme dönemine denk getirilmesinin önemli avantajlar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu avantajlar içinde en önemlisi, malî izleme dönemi için oluşturulacak Avrupa Birliği bütçesinin şekillenmesiyle birlikte, önümüzdeki dönem için kendi bütçemizle ilgili sağlam bir şekilde temin edilebilecek olmasıdır. İkinci bir avantaj ise, malî izleme sürecinin gereklerinden olan ulusal kalkınma planları ve her yıl revize edilen katılım öncesi ekonomik programların kalkınma planıyla aynı döneme denk getirilmesi sayesinde tüm plan ve programlar arasında tam bir uyumun sağlanacak olmasıdır. Diğer bir avantaj ise, planın, Avrupa Birliğiyle müzakerelerin başlaması aşamasında hazırlanacak olması dolayısıyla, plan hazırlıkları, müzakere sürecine yönelik bazı gelişmeler ışığında şekillendirilebilecektir. Dolayısıyla, bunun gerekçelerinden birisi budur.

Yine, kalkınma planı arasındaki geçiş programı uygulamasının yeni bir uygulama olmadığını ifade ettik. Bu tür uygulamalara geçmişte de başvurulmuştur. Nitekim, 1978 yılında, 1984 ve 1995 yıllarında üç kez geçiş programı uygulanmıştır. Üçüncü ve Dördüncü Plan arasında 1978 yılında bir geçiş yılı uygulaması olmuştur. Dördüncü ve Beşinci Plan arasında 1984 yılında bir geçiş programı uygulanmıştır. 1995 yılı geçiş programı uygulaması ise Altı ve Yedinci Plan arasında olmuştur.

Biraz önce söylediğimiz gerekçelerle de, biz diyoruz ki, 2006 yılını da bir geçiş yılı olarak uygulayalım. Biraz önce kürsüye çıkan bazı arkadaşlarımız da, işte, bu IMF'nin talebidir gibi söylüyorlar; ama, biz, katılım öncesi ekonomik programımızı, biliyorsunuz, çok önceden, 17 Aralık zirvesinden önce sunduk ve bütün uluslararası kurumlara da dedik ki, işte bizim programımız budur; buyurun, bunu değerlendirin. Kimseden  program almadık; biz kendi programımızı yaptık, Türkiye Cumhuriyeti bu anlamda kendi programını yaptı ve kendi programını, kalkınma planlarını 1930'lu yıllardan beri yapan bir ülkedir; bunu da yapmaya devam edecektir. Tabiî, bunun vizyonu, Avrupa Birliği vizyonudur; bunun vizyonu, küreselleşme vizyonudur. Bazı partilere, bazı hükümetlere bu geçiş yılı hakkı verildiyse, AK Parti Hükümetine de, 59 uncu Cumhuriyet Hükümetine de bu geçiş hakkının verilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Biz, bu manada bu yasayı tekrar desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kızılcıklı.

İkinci şahsı adına söz isteği, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi'nin.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; üzerinde konuştuğumuz yasanın 3 üncü maddesiyle ilgili olarak şahsım adına huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan değerli bir arkadaşım, Türkiye'nin kalkınma vizyonunun olması gerektiği ve on yıl boyunca en az yüzde 7'ler civarında bir kalkınma oranının tutturulması gerektiğinden bahsetti; gerçekten ben de yürekten katılıyorum.

Ancak, şunu görüyoruz ki, Türkiye, bu dönemlerde, bu yıllarda, gerçekten çok ciddî bir kalkınma hamlesi, kalkınma ve büyüme oranıyla dünyada baş sıralarda bulunmakta. Bunu hepimiz memnuniyetle görüyoruz. Hamdolsun, özellikle AK Partinin iki yıllık iktidarı döneminde çok ciddî rakamları hep beraber yakaladık.

Ben buradan birkaç tane küçük misal vermek istiyorum. İşte, ihracat rakamları 60 milyar dolarları geçiyor. Faiz rakamları, iç borçlanma faiz oranı yüzde 70'lerden alınmış, yüzde 20'ler seviyesine kadar gerilemiş. Millî gelir -arkadaşlarımız bahsetti- 300 milyar dolarları bulmuş. Millî gelir üzerindeki faiz yükü ciddî oranlarda düşmüş. Bunun gibi daha pek çok rakamlarda Türkiye görülmemiş bir kalkınma ve büyüme hamlesini hep beraber yaşıyor.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bunun devamının gelmesi lazım, bunun devamlı olması lazım. Türkiye'de gelir dağılımındaki dengesizliklerin yavaş yavaş ortadan kalkması lazım.

"Tarım" dedi bir arkadaşımız. Hakikaten tarım, Türkiye'nin yumuşak karnıdır. Bu, bugünün problemi değil. Yıllarca tarım bu ülkede popülizme kurban edildi ve bu tarımın bir ucu sanayileşmeyle, hizmet sektörünün gelişmesiyle, ülkenin kalkınmasıyla direkt olarak bağlantılıdır. Eğer biz tarıma iyilik yapmak istiyorsak, tarımı da kalkındırmak istiyorsak, mutlaka, diğer sanayi, endüstri ve hizmet sektörlerinin Türkiye'de gelişmesi lazım. Sadece tarıma, çiftçiye destek olarak, biz, tarımı kalkındırmış olmayız. Türk tarımının yapısı problemlidir; tarımda yapısal problemler var. Çok geniş bir konu; zaman zaman, konuşmalarımda ben bu konuya değinmiştim; yani, kısaca, tarım, bizim yumuşak karnımız, bu ülkenin yumuşak karnıdır. Hakikaten, çalışan nüfus fazladır, gayri safî millî hâsılaya katkısı bütçe içinde göreceli olarak düşüktür ve mutlaka tarımın rehabilite edilmesi, yeniden yapılandırılması ve tarıma destek istiyorsak, dediğim gibi, hizmet sektörünün, sanayi sektörünün, ihracatın, ülkenin gelişmesinin, büyümesinin devam ettirilmesi gerekiyor.

Yine, küçük bir örnek vermek istiyorum. Özellikle sosyal planlamayla ilgili, hükümetimizin yaptığı... Bakınız, değerli arkadaşlar, demin, eğitimden bahsetmiştim, eğitimin öneminden. 2005 yılı bütçesi içerisinde -bugün gelecek, önümüzdeki saatlerde- TÜBİTAK'ın proje çalışmalarına hükümetimizin ayırdığı destek, 530 trilyon TL civarındadır; yani, bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir rakamdır ve biz, bunun, bu şartlarda dahi yeterli olmadığına inanıyoruz. Gelişmiş ülkelerde, sanayileşmiş ülkelerde, gayri safî millî hâsıla ile ar-ge çalışmalarına ayrılan payın belli bir oranı vardır. Hâlâ, biz, bu oranların çok gerisindeyiz. Bizim, eğitime, ülkenin gelişmesine, sanayileşmesine verdiğimiz önemin en önemli göstergelerinden biri budur.

İnşallah, bu tasarının, Devlet Planlama Teşkilatı ve onun çalışmalarına hayırlı, iyi katkılar sağlayacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.38

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.52

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

 V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 875 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteği vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; şahısları adına; Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek, üçüncü olarak da Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Konuşmacıları sırayla çağıracağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye Büyük Millet Meclisince, Türk sporunda meydana gelen şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, her iki gruba mensup milletvekillerinin bu amaçla vermiş oldukları araştırma önergeleri birleştirilmiş, anılan hususların araştırılmasına karar verilmiş ve Meclis araştırması komisyonu kurularak, komisyon, çalışmalarına 4 Ocak 2005 tarihinde başlamış ve bu çalışmalar halen devam etmektedir.

Komisyon, üçbuçuk aya varan çalışmaları esnasında, çalışma alanına giren tüm alanlarda, gerçekten, titiz bir çalışma yapmış, 27 toplantı ve 70'e yakın tanık dinlemiş ve daha da dinlenecektir. Bugün de 3 tane tanık dinlenmiştir.

Komisyon, ilgi alanına giren konularda tespit edeceği yasal eksiklikleri, yasanın verdiği yetkiyle çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerde görülen eksiklikler ile uygulayıcıların kendilerine verilen yetkileri yasal şekilde kullanıp kullanmadıklarını, hukuka aykırı işlemlerin olup olmadığını incelemiş ve önerilerini somutlaştırmaya başlamıştır; ancak, komisyon çalışmaları devam ederken, hükümet tarafından hazırlanmış ve AKP Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 13 milletvekili tarafından Meclis Başkanlığına sunulmuş ve adı 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması -"yapılmasına" değil- Dair Kanun Teklifi verilmiştir. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu tarafından ismi doğru olarak, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olarak düzeltilerek -ki, doğrusu budur; zira, üç kanunda değişiklik yapılmaktadır- bugün de Genel Kurulun gündemine gelmiştir.

Yasayla ilgili görüşlerimizi açıklamadan önce bu gelişme hakkında konuşmak istiyorum. Komisyonun bir üyesi olarak, yaklaşık üçbuçuk aydan beri komisyonda emek veren birisi olarak, bu tasarı/teklifin verilmesinin, benim gibi emek veren, gerek AKP'li gerekse Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın bu emeklerine saygısızlık olduğuna inanıyorum. Gerek burada emek veren spor adamlarına ve uzmanlara ve gerekse Yüce Meclise haksızlık edildiğine inanıyorum. Hükümet bu tasarıyı, âdeta yangından mal kaçırır gibi vermekle, tüm komisyona, Meclise ve ülkeye "siz ne söylerseniz söyleyin, ben kendi bildiğimi okurum" mesajını vermektedir; ama, bunu açıkyüreklilikle söyleyemiyor, kendi hazırladığı tasarıyı kanun teklifi olarak Meclise sunuyor.

Sayın Bakan, siz de, yaptığınız tasarıdan memnun değil misiniz? Arkasında durulamayacak düzenlemeler mi içeriyor? Yoksa, kurulmasına yardımcı olduğunuz komisyon, çalışmalarını tamamlamadan, önerilerini sunmadan bu yasa teklifini vermekle, komisyonun çalışmalarını fiilen bitirdiğinizin farkında olmak mı sizi rahatsız ediyor? Niye hazırladığınız tasarıyı, kendi adınıza, hükümet olarak kendi imzanızla veremiyorsunuz? Komisyonun, bu teklifle, artık, Türk kamuoyunda bir prestiji, bir işlevi kalmamıştır. Bu yasa teklifi verilmekle, iktidar "benim yapacağım değişiklikler bu kadardır, siz, ne önerirseniz önerin beni ilgilendirmemektedir" diyor. Bunu komisyon adına şiddetle kınıyorum! Asla "zorunluluk nedeniyle bu yola başvurduk" demeyin; lütfen demeyin; inandırıcı olamazsınız!

Merkez Hakem Komitesi seçiminin iptaliyle doğan boşluğu doldurmak için, 3813 sayılı Yasanın 6, 8 ve 15 inci maddelerindeki bir değişiklikle, 5149 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin yürürlüğe girişinin ertelenmesi haricinde, iki maddeden başka acil bir değişikliğe asla ve asla ihtiyaç yoktur. Bu düzenlemelere bizler de sıcak bakıyoruz; ancak, diğer düzenlemeler zorunlu değildir, hatta bazıları da hiç mi hiç gereksizdir; 7 nci maddede yapılan değişiklikle, Şenes Erzik ve Haluk Ulusoy'un seçime katılmasını engellemeye çalışmak gibi. Kaldı ki, bu değişiklikler, tarafınızdan bir yıl önce yapılmış yanlış yasa uygulaması nedeniyle zorunlu hale gelmiştir.

21.4.2005 günlü birleşimde Sayın Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin yapmış olduğu konuşmada, üç gün içinde yalnızca birer maddeden ibaret iki yasa geçince, Meclisin saatlerinin değerli olduğunu, burada birçok emeğin ve paranın ziyan olduğunu belirtmişti. Ben, Sayın Bakanın gerçekten de bu dediğine aynen katılıyorum. Evet, bu ülkenin zamanı değerli; ama, unutmayın ki, Sayın Bakan, zaman ve para israfına sizler sebep oluyorsunuz. Zira, 867 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, onbir ay önce, dikkat edin lütfen, 26 Mayıs 2004 tarihli 5178 sayılı Yasayla eklenen geçici 3 üncü maddedir; yani, biz, tam onbir ay önce bu maddeyi çıkardık ve Meclis görüşmeleri esnasında, AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz ve arkadaşları tarafından verilen bir önergeyle bu kanun teklifi tekrar değiştirildi ve hatalı kanun yapma tekniğiniz ve söylemeye dilimin varmadığı diğer nedenlerle uygulayamadığınız ve uygulayabilmek için değişiklik yapmak amacıyla Meclisi iki gün çalışmak zorunda bıraktığınız bir kanun teklifidir. Uygulanma yeteneği olmayan kanunu çıkaran sizlerin, sizleri uyaran "bu yasa yanlıştır, üstelik de Anayasaya da aykırıdır" diyen bizlerden şikâyetçi olmaya hakkı var mıdır? Bunu, lütfen, herkesin vicdanına tek tek sormasını istiyorum.

Aynı yönteminiz bu yasa teklifi için de geçerli. Bakınız, bu yasa teklifi 26 madde. Şimdi, lütfen, elinizde eğer yasa metni varsa teker teker okuyun. Bu yasa teklifi 26 maddeden ibaret. 25 ve 26 ncı maddeler, yürürlük ve yürütme maddeleri, geriye 24 madde geliyor. 4.3.2004 günlü, 5105 sayılı Yasayla değişik 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3, ek 9 uncu maddelerini, bugün 1 ve 2 nci maddeler olarak yeniden değiştiriyoruz. Ne zaman çıkarmışız; 4 Mart 2004'te. Bakmışız ki, uygulayamıyoruz, eksiklikler var; onüç ay sonra, arkadaş biz bunu tekrar değiştiriyoruz diyoruz.

Şimdi, 4.3.2004 günlü, tam bir yıl önce, 25.5.2004 tarihinde, 5175 sayılı Yasayla yapmış olduğunuz 3813 sayılı Yasanın, yani, bu yasanın ana maddelerinin, bakın, 4 üncü maddesiyle 1 inci maddesini, 5 inci maddesiyle 5 inci maddesini, 6 ncı maddesiyle 6 ncı maddesini, 7 nci maddeyle 7 nci maddesini, 9 uncu maddeyle 9 uncu maddesini, 10 uncu maddeyle 12 nci maddesini, 12 nci maddeyle 15 inci maddesini, 15 inci maddeyle 21 inci maddesini, 16 ncı maddeyle 22 nci maddesini, 17 nci maddeyle 23 üncü maddesini, 18 inci maddeyle ek 1 inci maddesini yeniden değiştirmeye çalışıyoruz.

Yine, üçüncü yasa olan, 28.4.2004 tarihinde çıkarılan, Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 5149 sayılı Yasanın, bu yasayla, 22 nci maddesiyle 12 nci maddesi, 23 üncü maddesiyle 18 inci maddesi, 22 nci maddeyle de geçici 1 inci maddesi yeniden değiştiriliyor.

Şimdi, allahaşkına, 26 maddelik bir teklif getiriyorsunuz önümüze. Diyorsunuz ki, arkadaş, biz, Türk sporundaki her türlü yanlışlığı engelleyeceğiz. Yahu, bunların 20 maddesini daha geçen yıl değiştirdik arkadaşlar. Şimdi, kim Meclisin zamanını alıyor, kim bu yanlış yasaları çıkarıyor? Bu yasaları çıkarırken, Türk sporunu bilen bir insan yok mu?! Bakanlıklarda görevli bir insanın bundan haberi yok mu?! Niye uygulanması mümkün olmayan yasalar çıkıyor bu ülkede; niye bir yıl sonra değiştirilmek ihtiyacı duyuluyor bu yasalarda?! Tüm arkadaşlar bize bağırıyorlar burada; biz, yanlıştır, yapmayın, etmeyin dediğimiz zaman. Bakıyoruz ki, teker teker, bir yıl önce çıkmış daha; yazıktır, günahtır ya. Türk sporunu bilen adam yok mu bu Türkiye'de, içinizde yok mu?! Niye bu yanlış yasalar çıkıyor?! Niye uygulanması mümkün olmayan yasalar çıkıyor?! Niye yasa çıktıktan onbir ay sonra "arkadaşlar, kusura bakmayın, biz yanlış yapmışız, şimdi değiştiriyoruz, şimdi doğrusunu yapıyoruz" diyorsunuz?! Kim inanır buna? Var mı içinizde inanan bir insan? Ben inanmıyorum. Yine aceleye geliyor.

Bakın, Türkiye'de bir komisyon kuruldu. Biz, komisyonda, üçbuçuk aydan beri, gerçekten de çok ciddî bir şekilde çalışıyoruz. Öneriler somutlaşmaya başladı. Eksiklikler nedir, bunları bildireceğiz hep beraber. Ama, bunları beklemeden, aciliyet vardır diye, taktınız kafayı Haluk Ulusoy'a, Haluk Ulusoy gelmesin diye 6 ncı, 7 nci ve 18 inci maddelerde değişiklik yapmaya çalışıyorsunuz. Yok efendim iki defa seçilemez, üçüncü defa seçilemez, yok üniversite mezunu olma şartı arıyoruz. Artık komedi oynuyoruz burada. Meclisin zamanını da, halkın zamanını da, halkın gündemini de bedavaya alıyoruz. İnsanlar bizden bunları beklemiyor. İnsanlar aç. İnsanlar aç. Onlar isteklerini bekliyor. İnsanlar, Sayın Başbakanın, söz verdiği gibi, doğrudan gelir desteklerini nisan ayında tamamlamasını bekliyorlar. Onlarla uğraşalım biz. Bizi o insanlar bekliyor. Ama, gidip de -bir yıl önce çıkardığımız, hiçbir işe yaramadığını onbir ay sonra gördüğümüz- tekrar bir yasa çıkarıyoruz ve bundan sonra, üzülerek de söyleyeyim, bu yasalara, komisyon raporu çıktıktan sonra "bunlar da yanlış" dediğimizde ne yapacaksınız o zaman? Hangi maddelerle gelecek bu yasalar, onları da bilmiyoruz.

Şimdi, soruyorum ben. Gerçekten de, kim bizim emeklerimizi heba ediyor; siz mi biz mi? Uygulanamayan, bir yıl sonra yanlışlığı görülünce değiştirilmek istenen yasaları kim hazırlıyor? Kim oy çokluğuna güvenerek çıkarıyor; siz mi biz mi? Korkarım bu yasa da aynı şekilde olacak. Komisyonun çalışması bitmeden, yeterli hazırlık yapılmadan, toplumun geneli tarafından onay görmemiş bu teklifin birçok maddesini, çok kısa bir süre sonra, tekrar değiştirmek zorunda kalacağız. O yüzden, belirttiğim 2 nci madde haricindeki değişiklik tekliflerinin geri çekilerek, yeterli inceleme yapıldıktan sonra Meclisin gündemine gelmesini istiyoruz.

Bakınız, bu yasanın temel esprisi Federasyon Başkanlığı seçimlerinde, Haluk Ulusoy ve Şenes Erzik'in yeniden aday olmasını ve yeniden seçilebilmesini önlemeye yönelik düzenlemeler içeriyor. Teklifin 7, 8 ve 18 inci maddeleri Haluk Ulusoy'un yeniden aday olmasını engellemek için düzenlenmiştir. Kişiye özel bir yasa çıkarmak, açıkça Anayasanın temel ilkelerine ve eşitlik ilkesine aykırıdır.

7 nci maddede "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla iki dönem seçilebilir” ve 18 inci maddenin (b) fıkrasında düzenlenen yüksekokul mezunu olma  şartı, bir korkunun yasaya yansımasıdır; zira, diğer federasyon başkan adayları için yüksekokul mezunu olma şartı yoktur.

Ben bir şey soracağım: Yüksekokul ne demek allahaşkına? Yani, fakülte mezunları bunun içerisine giriyor mu? Lise ve dengi okul mezunu olanlar -değiştirilse- aday olamayacaklar mı? Yüksekokul denilmiş, tanımlanmış sanki, bazı insanlar tanımlanmış. Ne demek yüksekokul; ben bunu anlayamadım. 2 yıllık meslek yüksekokulu mu?..

ALİM TUNÇ (Uşak) - 2 yıllık yüksekokul ve fakülte mezunu olanlar...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - O olmuyor; yüksekokul şartı aranmış. Ben onu anlamadım. Yani, kim bu insan? Var mı öyle?.. Bu ülkede, 2 yıllık yüksekokul mezunu olup da, Futbol Federasyonu Başkanlığına aday olacak kim? Yüksekokul...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Fakülte dahil demektir.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Ben anlamadım onu. Yükseköğrenim ayrı. Yüksekokul... Yükseköğrenimi anlarım; ama, yüksekokul denilmiş.

ALİM TUNÇ (Uşak) - 2 yıllık yüksekokul dahil...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Yok öyle bir şey; yüksekokul şartı var. Yani, böyle bir yasa geliyor. Bunları eleştiriyoruz. Yanlışlar bunlar zaten. Ondan sonra, devam ediyorum...

Bakınız, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü -özerk federasyon haricindeki- Federasyon Başkanları Seçim Yönetmeliği, 26.8.2004 tarihinde ve 25565 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğin "Federasyon Başkanı Adaylarında Aranılacak Şartlar" başlıklı 5 inci maddenin (c) fıkrasında en az lise veya dengi okul mezunu olmak şartı getirilmiştir. Daha önce, yükseköğrenim ve yabancı dil şartı vardı; ancak, özellikle kaldırılmıştır. Üniversite mezuniyeti şartı diğer federasyon için -bakınız, tarihi söylüyorum- 26 Ağustos 2004'te kaldırıldı. Şimdi, Futbol Federasyonu Başkanı için konulmasının şartını bana söyleyecek bir insan var mı içinizde? Ben merak ediyorum; lütfen, bana bu cevabı verin.

Bakınız, Şenes Erzik, iki gün önceki Milliyet Gazetesinde bunun için ne diyor, Milliyet Gazetesinde manşet: "Bu sese kulak verin. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, Futbol Federasyonu Yasasının çıkarılacağı gün uyarılarda bulundu: Başkan için yüksekokul şartı ve yaş sınırı dünyanın hiçbir ülkesinde yok."

ALİM TUNÇ (Uşak) - Daha önce de tersini söylüyordu.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın, aynen bunu söylüyor. Daha da ilginç şeyler söylüyor Sayın Şenes Erzik; FIFA Başkanlığına, UEFA Başkanlığına aday olacak dünyanın en tanınmış futbolcuları Platini ve Beckenbauer'ın da yüksekokul mezunu olmadıklarını belirtiyor.

Şimdi, arkadaşlar, allahaşkına, bu korku neden? Neden düzenliyorsunuz, acil mi? Yakında Federasyon Başkanlığı seçimleri mi var? Federasyon Başkanlığı seçimleri mi olacak?

Bakın, bu yasalarda Türkiye'de benim en fazla midemin bulandığı bir özellik var. Bakınız, bu yasa çıkmadan önce, Türkiye'de iki aydan beri çok büyük tartışmalar yaşandı. TMSF'ye bağlı Star Televizyonu, Telegol Programında, Türkiye'de bir şike olayıyla çok ilginç açıklamalar yaptı. O açıklamaların sonucunda Telegol Programının yapımcısı aynen yayınlarında şunları söyledi: "Sadece Millî Takım Teknik Direktörü değişmez, Federasyon Başkanı da sözünde durmadı, o da değişsin. Onun yerine Hasan Doğan gelsin." Hasan Doğan kim arkadaşlar; Federasyon Başkanvekili.

Bakınız, bu yasada değişiklik yapılıyor, sadece o yetmiyor. Hasan Doğan'ı tanıtayım; Ramsey'in yetkilisi; yani, Sayın Başbakanın en yakınlarından birisi, Federasyon Başkanvekillerinden birisi. Hasan Doğan açıklama yaptı "hayır, benim kesinlikle Federasyon Başkanı olmaya niyetim yok" dedi. Ama, öyle bir değişiklik yapıyorsunuz ki... Allah korusun... 7 nci maddeyi okuyayım. Şu anda Federasyon Başkanvekili, ikinci başkan da Şekip Mosturoğlu. Bakınız, Federasyon Başkanı nasıl isim isim belirleniyor, bir adını koymamışsınız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Robot resim...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Başkanın ölümü veya istifası halinde üç ay içinde tekrar seçim yapılması şartıyla Birinci Başkanvekili -bu yeni ekleniyor; yani, Birinci Başkanvekili Hasan Doğan, o Federasyon Başkanı olur- yoksa, İkinci Başkanvekili -o da Şekip Mosturoğlu- Başkanvekillerinin olmaması halinde de yönetim kurulunun kendi üyeleri arasından belirleyeceği kişi Başkanlığa vekâlet eder.

Bu yetmemiş, 9 uncu maddede biraz daha sağlam olsun diye (ö) bendi eklenmiş, "Birinci ve İkinci Başkanvekilini belirlemek" olarak da yasaya bir madde ekliyorsunuz. Ya arkadaşlar, komedi oluyor ya.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Önergeyle de ismini verecekler.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Türk Futbolunun sorunları bunlar değil, bunlar komedi artık. İnsan belirlemeyin. Sayın Başbakanı kullanmasın kimse o zaman. Eğer, Başbakanın ilişkisi varsa, Başbakan açıkça söylesin "evet, ben, Hasan Doğan'ı istiyorum" desin. Sayın Mehmet Ali Şahin "evet, ben, Hasan Doğan'ı istiyorum" diyorsa, açıkça söylesin bunu.

TMSF nereye bağlı; şu anda iktidarın elinde. Star Televizyonu TMSF'ye bağlı. Bakınız, TMSF Başkanı ne diyor... Uğraşacağımız dertler var bizim. "Pislikler hep halı altına süpürüldü" diyor, dünkü gazetelerde.

Bunlarla uğraşalım. Biz bunlarla uğraşıyoruz komisyonda. Aciliyet varsa, gelin bunlarla uğraşalım.

Cafer, çıktı televizyonlarda konuşma yaptı. Çocuğun hayatı tehlikede ve şu anda Cafer kulübünden kovuldu, aç, nerede olduğunu kimse bilmiyor Cafer'in.

Bakınız, daha onbeş gün önce Akçaabat Sebatspor- Kayserispor  maçında şike, "iddaa" üzerine iddialar oldu. Türkiye'de hiçbir ses yok, hiç kimse sesini çıkarmıyor. İddaanın sorumlusu  konuşmuyor, sorumlu Devlet Bakanı konuşmuyor, hiç kimse konuşmuyor, Futbol Federasyonu konuşmuyor, "biz soruşturmalar yapıyoruz" diyor. Kimin canı yandı; gariban kaleci Hakan'ın. Şu anda yok, nerede olduğu da bilinmiyor.

Şimdi bizim araştırmamız gerekenler, acil olan sorunlar bunlar değil mi arkadaşlar?! Acil olarak getirilmesi gereken yasa değişiklikleri bunlar değil mi?! Ne var Federasyon Başkanının, Başkan Yardımcısının ne zaman geleceğini düzenlemek!.. Yani, şu maddeleri düzenlerken insan, bekleyin bari ya, bekleyin. Bir ay daha dişinizi sıksaydınız o önergeler de gelecekti.

Bakın, şu anda Türkiye'de, Federasyon gayet iyi gitti, Merkez Hakem Kurulu hata yapmadı deniyor. İyi de, şike veyahut da şike sezonu, mevsimi başlamamıştı ki. Şike ve hatır şikesi başlama sezonu nisan ayında başlar, bu ay başladı daha. Bu, açık, hepimizin bildiği bir gerçek; bu ay başladı daha; ama, bu ana kadar, şimdiye kadar alınmış olan hiçbir güvenlik tedbiri yok, hiçbir açılmış bir soruşturma yok, hiç kimse sesini çıkarmıyor şu anda. İddaa var, Türkiye'de gizli bahis var; Türkiye'de organize suç örgütleri ile Türkiye'deki Futbol Federasyonunun, futbol kulüplerinin iç içe geçmiş suçlaması var. Bu konuda bir yasal düzenleme bekliyoruz, biz, Adalet Komisyonunda bekliyoruz, var mı bir yasal düzenleme diye; hiç kimse sesini çıkarmıyor, o konuda hiç kimse bir şey bilmiyor.

Ee, şimdi ben sormakta haksız mıyım size. Star Televizyonu TMSF'nin elinde, İstanbulspor TMSF'nin elinde.  Star Televizyonunda Telegol Programının yapımcısı diyor ki: "Millî Takım Teknik Direktörü değişsin, Futbol Federasyonu Başkanı değişsin..." Hangi kamu televizyonunda bunları söyleyebilir ve işine devam edebilir?! Hangi kamu televizyonunda bu sözü söyleme hakkı vardır?! Onun söylediğine uygun olarak yasa değişikliği hazırlamak dünyanın neresinde vardır?! Bizim ülkemizde mi olacak?! Bizim ülkemizde mi olacak arkadaşlar?! Lütfen... Herkes elini vicdanına koysun.

Biz, çok net ve açıkça şunu söylüyoruz: Türk futbolunun birçok sorunu var, havuz sorunu var. Şu anda, kulüplerde, futbolcular, beş aydan beri, altı aydan beri, birinci ligde şampiyonluğa oynamayan takımlardaki futbolcular maaşlarını, paralarını alamıyorlar; ikinci, üçüncü liglerdeki futbolcular aç...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lütfen tamamlar mısınız.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Tamamlıyorum.

Bu futbolcular paralarını alamıyorlar. Paralarını alamayan insanlar her türlü şaibeye açık hale geliyorlar.

"Hatır şikesi" diye bir şike var Türkiye'de; bu, suç mu değil mi? Bakıyoruz, Türkiye tarihinde hatır şikesi nedeniyle hiçbir ceza verilmemiş. Şike nedeniyle küme düşen bir takımımız var mı yok mu; buna bakıyor muyuz, bunları tartışıyor muyuz? Bunların önlemini alalım.

Onlara -şu dönemde herkes şampiyonluğa oynuyor, küme düşmemeye oynayan takımlar var- şike, hatır şikesi yapan takımlara "acımayız" diyebiliyor muyuz burada bu yasa teklifiyle. Bizim esas söylememiz gereken bu; ama, bu konularda tık yok; Federasyon Başkanı kim olsun, Federasyon Başkanvekili kim olsun; böyle bir yasal düzenleme.

Gerçekten de, biz, özel güvenlik yasasının ertelenmesiyle ilgili ve MHK'nın, Merkez Hakem Komitesinin iptaliyle ilgili sadece 4 maddeden ibaret ve zorunluluk olan maddeleri gelin değiştirelim; ama, lütfen Sayın Bakanım, diğer maddeleri çekiniz.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Bakan yok ki!..

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Çekiniz; hiç olmazsa, komisyonun bugüne kadar verdiği emeğe saygısızlık etmeyiniz ve komisyonun önerileri doğrultusunda, Meclisin iradesi doğrultusunda, Türk futbol kamuoyunun, Türk spor kamuoyunun önerileri doğrultusunda, geliniz, elbirliğiyle, Türk sporunda bir daha karanlığın, şaibenin olmadığı yeni bir yasa çıkaralım.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Küçükaşık.

Şahısları adına söz isteği var.

İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Ayrıca, içimizden bir arkadaşımızın Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanlığına seçilmesini de, hep beraber, çok önemsediğimizi biliyorum; buradan kendisini kutluyorum, başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de en popüler spor dalı futbol. Günümüzde, futbol, seyirlik bir spor olmanın yanı sıra, profesyonel ve amatör kulüpleriyle, sporcusuyla, antrenörüyle, hakemiyle bir camia, taraftarlarıyla büyük bir endüstri haline gelmiştir.

Futbolumuzun son yıllarda Millî Takım ve kulüpler bazında elde ettiği başarıları hepimiz övünçle izliyoruz. Bu başarıların kalıcı olması için, kulüplerimizin ve federasyonlarımızın, UEFA ve FIFA tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde yeniden yapılandırılması, teşvik ve şike iddialarının arındırılması gerekmektedir ki, biraz önce arkadaşım da bahsetti.

Dün, TMSF Başkanının yaptığı açıklama gerçekten çok ilginç, çok acı verici bir şey: "Resmî hukukun bile defolu olduğu Türkiye'de, futbol mekanizmasından sonuç beklemek yanıltır. Futbol dünyasının temizliğe ihtiyacı var" diyor ve arkadaşlarımız, üçbuçuk aydır, bu temizliğin nasıl yapılacağının çalışmalarını da gösteriyorlar.

Futbol dünyasında yaşandığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılması için, üçbuçuk aydır, yanlış not almadıysam, 27 toplantıda 70 kişi dinlenmiş. Bu karar, şike komisyonunun, kararı açıklanmadan böyle bir yasanın apar topar getirilmesinin, gerçekten, milletvekili arkadaşlarımızın emeğine de büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum; futbol adamlarını, kulüp yöneticilerini, çok sayıda insanı dinlediler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Futbol Federasyonu Genel Kurulu başkanı, Yönetim Kurulu, Merkez Hakem Kurulu ve diğer birimlerine ilişkin, onbir ay önce, 5175 sayılı Kanunu çıkardık. Bu kanun çıkarılırken, ülkemizde yetiştirilmiş futbol otoritelerinden -ki, bu çok önemli- Onursal Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Beyden veya diğerlerinden hiçbir şekilde bilgi alınmadan o yasa geldi. O yasa geldiği zaman da, özellikle, şu anda görüşmekte olduğumuz bu kanunun en önemli maddelerinden biri olan, Merkez Hakem Kuruluyla ilgili, MHK'nın oluşumu ve göreve geliş usulüyle ilgili inanın -komisyonlarda vardır- çok ciddî uyarılarda bulunduk; FİFA kurallarına aykırı olduğunu söyledik; bu şekilde, bu yasa çıkarsa, yanlış yapılır diye.

Şimdi geldiğimiz nokta, on ay geçti, keser döndü, sap döndü, herhalde, gün geldi hesap döndü, bu yasayı bir kez daha görüşüyoruz.

Sayın Ümmet Kandoğan Bey, dün, Komisyon Başkanımız Sayın Tayyar Altıkulaç Beyin hesaplamasını yaptı, burada, kürsüden ifade ettiği, 1 dakika, 11 milyar... Herhalde, bu parayı, bizler, cebimizden ödemiyoruz. Milletin vekili olarak buradaysak, bunun hesabını da yapmak gerekiyor. Onbir ayda bir yasanın ikinci kez -amacının da ne olduğu belli değil- getirilmesinin, gerçekten, ekranları başında bizi izleyen, bizleri buraya gönderen halka, ciddî bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, on bir ay önce çıkarılan kanunda, Merkez Hakem Kurulunun seçimle işbaşına geleceği, 9 üyeden oluşacağı, bu üyelerden 7'sinin eski hakem, 2'sinin futbol konusunda en az on yıl deneyimi olan futboladamlarından oluşacağı öngörülmüştü. Bu kanunu da çıkardık; Genel Kurul da yapıldı ve FİFA'nın 2001 yılında göndermiş olduğu sirkülerde deniliyor ki: "Bu şekilde seçimin yapılması yanlıştır." Nasıl olacaktır; yani, "Futbol Federasyonu Genel Kurulundan Merkez Hakem Kurulu seçilemez" deniliyor. Bu, 2001 yılında çıkmış, bize, UEFA'nın göndermiş olduğu bir belge.

Pekâlâ, o gün, acaba, aklımız, düşüncemiz, bu yasayı yapan arkadaşların birilerine sorma ihtiyacı yok muydu? Yani, şimdi, bugün buradan geçecek olan yasa mı doğru, onbir ay önce İktidar Partisinin milletvekilleri hatip arkadaşlarımın savunduğu yasa mı doğru? Gerçekten, çok ciddî bir zaman kaybı yaşanıyor.

Bunun yanlış olduğunu bilen, geçmiş dönemde Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış Kemal Ulusu Bey mahkemeye gitti ve bu mahkeme, Merkez Hakem Kurulunun iptalini verdi.

Şimdi, Sayın Küçükaşık "neden bu kadar acele ediyorsunuz" diye soruyor. Neden bu kadar acele ediliyor; çünkü, kayyım atanması gerek. Ben hukukçu değilim; ama, bu mahkeme kararından sonra, geçen hafta oynanan futbol müsabakalarında, hiç de bir hukukî dayanağı olmayan -mahkeme kararıyla tespit edilmiş- Merkez Hakem Kurulu, hakemleri atadı; yani, ciddî... Sayın Vekilim gülüyor; geçen hafta beraberdik maçta, kendisine de bu fikrimi orada söyledim. Bu FİFA'ya gitse, bu maçlar iptal edilir. Gerçekten, bu kadar -dilim varmıyor ama- bilinçsizce, hadi yapalım anlayışıyla veya -özür dileyerek söyleyeyim- rol modeller bulup, geçici olarak, şimdilik bunu Futbol Federasyonu Başkanı yapalım, sonra bir yasa getiririz, daha sonra da kendimize yakın bir arkadaşı Başkanvekili yapıp, oradan da Futbol Federasyonu Başkanı yaparız...

Değerli arkadaşlar, 3 Kasım 2002 seçimlerinde, AKP, çok önemli bir sayıyla iktidara geldi. Bu halk sizi iktidar yaparken, yakınınıza, eşinize, dostunuza mevki, makam yeri açmak için değil, bu ülkeyi, bizim açlığımızı, yoksulluğumuzu, onurumuzu ve geleceğimizi taşıyın, yaşatın diye yaptı. İçinizden birçok arkadaşımın bu sözlerimden acı duyduğunu biliyorum; ama, maalesef, gerçek bu. Birilerine, yani konu mankenlerine makam arama ilişkisi yaşanıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın hiçbir şekliyle futbola, Futbol Federasyonuna ve gelecekteki yapılanmasına hiçbir katkısı yoktur. 24 maddenin sadece 3 maddesi -ki, bana göre 1 maddesi- adına bu yasa gelmiş. Bir an önce, alelacele Futbol Federasyonu bağımlılığından Merkez Hakem Kurulunu kurtaralım ki, göreceğiz, aynı arkadaşlar atanacaktır; yani, burada iyi niyetle, samimiyetle oluşturulan bir şey yoktur. Gerçekten, futbolun birçok sorunu, birçok problemi beklerken, birilerine burada, "buyurun yapıverin, buyurun sizi atıyoruz" diye bir yasanın buraya gelmesi ve özellikle bir haftada dört kez Danışma Kuruluyla yasaların değiştirilerek... Ki, bu yasa, bugün çıkmalı, yarın atanmalı, maçlar oynanacak. Allahaşkına sizin mantığınız alıyor mu? Benim mantığım almıyor, spor dünyasının da mantığı almıyor.

Böyle bir anlayışla, mahkeme kararlarını yok sayarak, ülkeyi nasıl idare edebiliriz. Aynı hadise, bugün, yarına bırakılan TÜBİTAK yasasında da geçerli. Sayın Başbakanım, iki gün önce "hak, hukuktan doğar" diyor. Doğru söylüyor, hak, hukuktan doğarsa, neden hukuk uygulanmıyor? Kemal Ulusu'nun almış olduğu bu mahkeme kararı, şu anda, kayyım atanması gerekirken, hukuku niye yok sayıyoruz?! Bu anlayış içerisinde yine keser döner sap döner ve günün birinde yüce milletin karşısına çıkarız ve deriz ki: "Geldik, heybelerimizi doldur." Ama, bu heybeler dolmaz. Bu heybelerin bu şekilde dolabilmesi mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyetinin bu mabedinde kişilere mahsus yasalar çıkarılamaz. Mağduriyetleri gidermek için yasalar çıkar, mağduriyet oluşturmak için yasalar çıkarılamaz.

Tek kelimeyle şunu söylemek gerekirse değerli arkadaşlarım: Kötü bir yönetim, çok kötü bir yönetim, maalesef kötü bir yönetim. İtirazı olacak olan arkadaşım, birazdan gelir, bu yasanın savunmasını yapar; ama, maalesef, biraz önce de söylediğim gibi, kayyım atanmasının önünü kesmek için kişilere göre yasalar çıkarılıyor. Bu da, sanırım ki, hepimizin vicdanlarını acıtıyor.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün kanun tasarı ve tekliflerinde olduğu gibi, sözlerime başlarken, bu kanun teklifinin de çok aceleye getirilerek Meclis gündemine ve bizlerin huzuruna getirildiğini ifade etmek istiyorum. Bu kanun teklifi 12.4.2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş, iki gün sonra Komisyona havale edilmiş, 19 Nisanda komisyonda görüşülmüş ve bugün 28 Nisan.

Türkiye'de çok geniş kesimleri ilgilendiren ve liglerin bitmesine de 6 hafta kalmışken ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde de kurulan bir komisyonun bu konularla ilgili çok ciddî çalışmalar yapmış olduğu bir dönemde ve mayıs ayında da raporunu açıklayacak olmasına rağmen, bu kanun teklifinin çok hızlı bir şekilde Meclis gündemine getirilmesinin altında yatan sebepleri birlikte irdelemek istiyorum.

Bakınız, basında bu konuyla ilgili çok çeşitli beyanlar yer aldı. İşte, bir tanesi "ışık hızıyla" diyor. Yani, o kadar süratle kanunlaştırılmak isteniliyor ki, tabir, ancak, ışık hızıyla ifade ediliyor ve yine bir başka ifade "çal kanunum çal" ve yine bir başka ifade, Türk futboluna çok büyük hizmetlerde bulunan Sayın Şenes Erzik'in "Bu sese kulak verin" başlığıyla yer alan ve çok ciddî eleştirilerle ifade ettiği bir metin ve yine, "Siyasî baskı ve Merkez Hakem Kurulu."

Bütün bunlar gösteriyor ki, bu kanun teklifi, alelacele hazırlanmış, çok kısa süre önce Ankara 13. Asliye Mahkemesinin vermiş olduğu bir karar ve bunun, daha sonra Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından onaylanması üzerine, Merkez Hakem Kurulu seçimlerinin iptaliyle ortaya çıkan durumun alelacele geçiştirilerek, Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu tarafından bir an önce atamasının yapılması maksadıyla önümüze getirilen bir kanun teklifi.

Bakınız, bundan bir yıl önce çıkardığımız bir kanunla, Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Genel Kurulu tarafından seçileceği hüküm altına alınmış olmasına rağmen, bugün getirilen bu kanun teklifiyle, Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Başkanının önerisi ve Yönetim Kurulunun onayıyla seçilmesi gündeme geliyor.

Şimdi, futbolda kararların, maçların, şikelerin tartışıldığı ve ligin bitmesine de 5 hafta kaldığı bir dönemde, siz, Merkez Hakem Kurulunun Başkanını ve Yönetim Kurulu üyelerini, Futbol Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini seçtirirseniz, bunun altından kalkamazsınız. Yarın, bu, kamuoyunda ciddî tartışmalara sebebiyet verir. Çünkü, bakıyorsunuz, basında, Futbol Federasyonu Başkanının hangi takımı tuttuğu, Federasyondaki Yönetim Kurulu üyelerinin hangi takımı tuttukları gazete manşetlerinde. Siz, böyle bir kurula, Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve 9 üyesini seçtirme yetkisi verirseniz, yarın, kamuoyunda, bundan sonraki hakem atamaları, maçların neticeleri o kadar çok tartışılacaktır ki, hiç kimsenin bu tartışmaların altından kalkmasının mümkün olmayacağını ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin altında yatan sebep, Merkez Hakem Kurulu seçimlerinin iptal edilmesiyle ilgili bir kayyım atamasının yapılmasından önce, alelacele, bir kanun teklifi... Bunu nereden anlıyoruz? Çünkü, getirilen bir maddeyle, kanunun yürürlüğe girdiği gün, Merkez Hakem Kurulunun seçilmiş üyelerinin görevlerinin sona ereceği bildiriliyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, son günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde -maalesef, moda olmaya başladı- buraya gelen kanun tekliflerinde, tasarılarında başkanlar -bu, değişik kesimlerle de ilgili olabilir- 2 dönem görev yapsın, ondan sonra görev yapmasın meselesi, maalesef, her kanun tasarısında ve teklifinde önümüze gelmeye başladı. Bunu geçmiş günlerde görüşmeye başladığımız; ancak, bitiremediğimiz bir kanun tasarısında da gördük. Şimdi, biz, milletvekilleri olarak, 2 dönem milletvekilliği yapalım diye bir kanun teklifini veya tasarısını bu Meclisin gündemine getiriyor muyuz?! Milletvekili olunca 2 dönem değil, 10 dönem milletvekilliği yapabileceğiz; ancak, Futbol Federasyonu Başkanına sıra gelince veya Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu Başkanına sıra gelince veya bir başkasına sıra gelince, "siz 2 dönem görev yapabilirsiniz, onun dışında görev yapamazsınız..." Böyle bir mantık nasıl burada savunulabilir?

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bizim tüzükte var.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaldı ki, bunlar seçilmiş delegelerin oylarıyla bu göreve geliyorlar. Futbol Federasyonu Başkanı, işte, seçimle işbaşına geldi. Seçimle işbaşına gelen bir başkan, eğer başarılı görev yapıyorsa, genel kurul delegeleri onu tekrar seçmeyi arzu ediyorsa, biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilleri olarak hangi hak ve yetkiyle onun seçilmesinin önüne bazı sınırlamalar, engeller getiriyoruz? Geliniz o zaman, milletvekilleri de 2 dönem görev yapsın, 3 üncü dönem hiçbir milletvekili seçilemesin!

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ağzından yel alsın.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bizde var.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekili, ben göreceğim, getirin onu, biz de görelim, sizi alkışlayalım. Eğer onu yapabiliyorsanız, yapacaksanız, ben gönülden sizi destekliyorum, gönülden alkışlıyorum.

Bakınız, dünyanın hiçbir yerinde böyle uygulamalar yok. Size bir iki örnek vermek istiyorum müsaadenizle. Mesela, İngiltere'de Futbol Federasyonu Başkanı tam 19 yıl görev yapmıştır arkadaşlar, tam 19 yıl Futbol Federasyonu Başkanı görev yapmış. İspanya'da 12 yıl süreyle görev yapmış, 4 yıl için yeniden seçilmiş. Şimdi bakıyorsunuz -Futbolun en ileri olduğu ülkeler, İngiltere ve İspanya- oralarda 19 yıl görev yapıyor, oralarda 12 + 4 yıl daha görev için seçiliyor, hiçbir engel yok, hiçbir sakınca yok; Türkiye'de 2 dönem için böyle bir uygulama getiriyoruz ve yeni bir uygulama: Futbol Federasyonu Başkanı yüksekokul mezunu olsun... Yani, milletvekilliği için ilkokul mezunu olma şartı yeterken, Futbol Federasyonu Başkanlığı için nedir bu zorlamalar? Ben biraz önce Gençlik ve Spor Genel Müdürümüze sordum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonların 6 tanesinin dışındakilerin tamamı lise mezunu. Onlar önemsiz spor dalları mı? Onlarda lise mezunu olma şartı yetiyor; ama, Futbol Federasyonuna gelince, üniversite mezunu olma şartı getiriliyor.

Peki, ben size soruyorum şimdi: Hakan Şükür, Mustafa Denizli, Fatih Terim yıllarca Türk sporuna büyük hizmetler veren insanlar; yarın Futbol Federasyonu Başkanı olmak için yola çıksa, önünde engel var, olamayacak; ama, niye bunların önünü kesiyoruz?

Biraz önce bir milletvekili arkadaşımız da söyledi. Platini ve Beckenbauer dünya futbol tarihine ismini altın harflerle yazdıran iki büyük futbolcu. Bunlar da lise mezunu; ama, UEFA'da asbaşkanlık yapıyorlar.

Değerli milletvekilleri, yani, kendimize uygulanmasını istemediğimiz bazı hükümleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama yetkisi bizim elimizde diyerek birileri üzerinde bu hak ve yetkiyi kullanmamızın haklı, makul ve mantıklı bir izahını, ben, Sayın Bakanımızın -uzmanlık alanı değil; ama- kendilerinden bekliyorum. Niçin bunlara ihtiyaç duyuldu, niçin bu düzenlemeler yapılıyor? Bunları, geliniz, burada, haklı ve makul gerekçelerle bizlere anlatınız, bizleri ikna ediniz.

Değerli milletvekilleri, yine bu teklifle, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkan ve üyeleri, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları Disiplin, Ceza ve Tahkim Kurulunda görevlendirilecek. Türkiye'de en çok tartışılan kurumların başında bunlar geliyor. İşte, disiplin kurullarının vermiş olduğu kararlara karşı Tahkim Kuruluna itiraz ediliyor, Tahkim Kurulunun kararlarına karşı bütün kulüpler ayakta. Çifte standart uygulandığını söyleyen ifadeler her hafta basında, televizyonda yer alıyor. Siz, şimdi, bu kadar tartışmalı olan kurulların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - 110 milyar oldu Sayın Kandoğan yapılan hesap doğruysa.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekili, ben onun hesabını sizden iyi yapıyorum; ama, siz açtınız, yine söylüyorum: Bakınız şu Meclisin haline, AK Parti sıralarına bakın Sayın Milletvekili, arkanıza dönün lütfen; Sayın Antalya Milletvekilim, bakınız arkanıza. Ben burada bir şeyler söylüyorsam kanuna katkı yapmak için söylüyorum. Sayın Milletvekili, varsa bir katkınız, gelin, siz de söyleyin.

Ben diyorum ki, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, adlî ve idarî hâkimleri bu kurullarda görevlendirerseniz, hiç tartışılmaması gereken bu kişileri, çok önemli görev icra eden bu makamdaki insanları da böyle tartışmaların içerisine çekersiniz. Onlar, bu tür tartışmaların içerisinde yer almaması gereken kişilerdir; ancak, teklife bakıyoruz, bunların da bu kurulların içerisinde yer alabileceği şeklinde bir ifade yer alıyor.

Değerli milletvekilleri, maddelerle ilgili de konuşma taleplerim var. Sıra bana gelecek olursa, bu konuyla ilgili düşüncelerimi, önerilerimi anlatmaya devam edeceğim. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE  1.-  21.5.1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sportif faaliyetlere, sporculara, spor kulüplerine, federasyonlara veya tesislere yapılacak harcamalar sponsor tarafından bizzat harcanır veya sponsorluk alanın banka hesabına yatırılır. Sponsorlara, ulusal ve uluslararası federasyonların reklam ve sponsorlukla ilgili hükümlerine aykırı olmamak şartı ile faaliyetin veya tesisin isim, reklam, tanıtım ve yayın hakları verilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Hak Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun, Sayın Akın.

CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanunun 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz bu madde, bu kanun teklifinin... Biraz evvel, konuşmacı arkadaşlarımız, bu kanunla ilgili, geneli hakkında çok güzel şeyler söylediler. Ona da, ayrıca, maddelerde daha da ayrıntıyla gireceğiz; ama, bu kanun teklifini ele aldığımızda, amacınız zaten ortada, belli. Kişiye özel bir kanun teklifi; ama, araya da böyle, bir iki tane güzellik olsun diye serpiştirilen maddelerden bir tanesi. Yani, bu maddeye fazla söyleyecek bir şey yok. Sponsorluk konusunda getirilen haklar var. Bu maddeye fazla bir şey söylemek istemiyorum.

Asıl bizleri üzen, burada Türk sporuna katkı vermek adına bir çalışma yaparken, gerçekten, Türk sporuna katkı vermek adına bir kanun düzenlerken, öncesi olan işlerin çok ciddî şekilde bir kenara atılmasının üzüntüsünü sizlerle paylaşarak konuşmama devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Türk sporunda işlerin iyi gitmediğine dair bir kanı oluşmuş, spordan sorumlu Başbakan Yardımcımız da, bunu, defalarca kamuoyuyla paylaşmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarını araştırmak adına bir komisyon kurmuş. Bizler de, şahsım da, AKP'li arkadaşlarla birlikte Cumhuriyet Halk Partililer, bu komisyonda, gerçekten, çok ciddî bir çalışma başlattık; yaklaşık üçbuçuk dört aydır da çalışıyoruz.

Her gün, Türk sporunda yaşanan işlerle ilgili çok değerli konuşmacıları, katılımcıları komisyonumuza davet ediyoruz. Türk sporuna  hizmet etmiş gazetecisi, spor adamı, yöneticisi, başkanı, futbolcusu, sporcusu, federasyon başkanı, eskisi, yenisi herkesi komisyonumuza davet ettik değerli arkadaşlar. Komisyonumuz, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan komisyonların belki de en çok konuşmacı dinleyen komisyonu.

Şimdi, böyle bir çalışma bir kenarda devam ederken, böyle bir çalışma daha çalışmalarını sona erdirmemişken, bir duyuyoruz ki, AKP Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik imzalı... Kendisi de şu anda burada yok. Bu da ilginç; bir not düşülmeli Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yine, spordan sorumlu Bakan yok. Sayın Bakana... Tabiî ki görevini yapmak için Tarım Bakanımız işbaşında, orada oturuyor. Kendisine saygısızlık etmek istemiyorum; ama, bir spor kanunu çıkarırken, hele de çok önemli saydığınız, yangından mal kaçırır gibi ışık hızıyla çıkardığınız, Türk sporunda sanki çok şeyleri halledeceğine inandığınız bir kanunu çıkarırken, ne kanun teklifini veren, imzası olan arkadaşınız burada ne de Sayın Bakan burada.

Değerli arkadaşlar, sevgili Faruk Çelik olsaydı -gıyabında ismini geçiriyoruz, tabiî ki İçtüzük gereği kendisine cevap hakkı da doğuyor; ama- kendisine şunu söyleyecektim: Sayın Faruk Çelik, Türk sporuyla bu kadar ilgileniyordun da, bu kadar değerli çalışmaların vardı da bu komisyona neden gelip çalışmadın, bu komisyonda niye bir AK Partili arkadaş olarak yer almadın veya bu kadar güzel çalışmaların vardı da komisyona niye ulaştırmadın, komisyona ulaştırdın da kabul mü görmedi?!

Değerli arkadaşlar, bu telaşı anlamak mümkün değil; ama, benden önceki arkadaşlarım ifade etti, ben de söylüyorum. Zaten, konunun, bu kanunun başka da özü yok. Bu kanun teklifi, kişilere özel. Bu hükümetimiz, bu federasyonumuz bir korku dağı yaratmış; o korku dağını yenmek için, bir sene evvel çıkardığını bir sene sonra değiştiriyor. Bir ay sonra da bizim önümüze başka bir şey getirirlerse, hiç şaşmayalım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, komisyonumuz, Türk sporuna katkı verecek ve çalışmaları hâlâ devam eden -belki 15-20 gün sonra çalışmalarımız sona erecek- bu komisyon, gerçekten, demoralize oldu, komisyonun morali bozuldu, komisyonun işlevi bitti. Komisyona gelen, bir şeyler anlatmaya gelen insanlar bile bundan bahsediyor. Bunu hak ediyor mu Türk sporu; böyle bir şey, doğru bir şey mi?!

Değerli arkadaşlar, şimdi diyebilirsiniz ki "olsun, o komisyon da çalışmalarını bitirsin, onbeş gün sonra onun için de bir kanun teklifi çıkarırız." Bunu da söyleyebilirsiniz; çünkü, bu Meclisi boşuna çalıştırmak, bu Meclisi böyle Cumhurbaşkanlığından dönen kanunlarla, bir kanunu defalarca üstünden geçip çalıştırmak, meşgul etmek, zaten alışkanlık haline geldi bu dönemde. Onbeş gün sonra da, bir de bizim komisyon için öneriler gelir; onunla ilgili bir kanun teklifi de, herhalde, getirirsiniz diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu, etik olmamıştır, bu kanun teklifi şık olmamıştır; bunu kabullenmeniz gerekiyor. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında -parti gözetmeden söylüyorum- bütün milletvekillerinin kabul etmesi gerektiğine inandığım için söylüyorum; şık düşmemiştir.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel de arkadaşlarım söyledi, tekrar ediyorum -çünkü, başka da konusu yok- bu kanun, kişiye özel bir kanun. Kişilerin yerini sağlama getirmek ve geçmişteki başarılı insanlardan çekinilerek, bir daha onların görevine gelmemesi için korkularak getirilmiş bir kanun. Ben, ilgili maddede, 18 inci maddede tekrar konuşmacı olduğum için, bu işin içeriğine o maddede girmek üzere, buna, şu anda, fazla değinmek istemiyorum.

Sayın Bakanım olsaydı, kendisini, hazır bu maddede konuşmuşken, Türk sporu adına... Kendisi de, tabiî, buraya gelmemekle, bu işe ne kadar ilgili olduğunu gösterdi. Türk sporunun bir durumuyla ilgili... Ben, KİT Komisyonu üyesiyim, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapıyorum. Haliyle, olimpiyatlarımıza gittik geçen hafta. Biliyorsunuz, olimpiyatlarımız, yani, olimpiyatlara girmek için, Türk Milleti... Gerçekten, yine, 1992'de bu çatı altındaki bütün milletvekillerini kutluyorum; 1992'de çok doğru bir şey yapmışlar, Olimpiyat Kanunu çıkarmışlar. Dünyada olimpiyatların kanunu olan tek ülke Türkiye. Ne yapmışlar ondan sonra? Bu kanun çıkmış; ama, Türkiye'nin olimpiyat hedefleri bir bir sönmüş; 2000 fiyasko, 2004 fiyasko, 2008 fiyasko. Şimdi, değerli arkadaşlar, biz de, KİT Komisyonu olarak, bu olimpiyatlarla ilgili kurulan Olimpiyat Hazırlık Düzenleme Kurulunun hesaplarını denetlemek üzere İstanbul'a gittik. O kurulun içinde 13 yetkili, bize hesap vermesi gereken kişi olması gerekirken, 3 kişiyle karşılaştık. Hedef yok, iddia yok, hiçbir şey yok ortada. Ülkenin milyonlarca doları gitmiş, 119 000 000 dolara stat yapılmış; işte, Atatürk Olimpiyat Stadı; şiddetli bir rüzgar estiği zaman futbol müsabakası oynayamazsın, başka müsabakaları hiç yapamazsın; hadi, rüzgarı bırak, o stadın bir programı yok, hedefi yok, hangi organizasyona kanalize olmuş, yok. İşte, Şampiyonlar Ligi finali oynanacak, ondan sonra o statta ne olacağı belli değil. 119 000 000 dolar gitmiş o stada ve hâlâ daha rüzgâr konuşuluyor. Yanında kapalı spor salonları, inceledik, 20 000 000 dolar daha lazım bitmesi için; ortada hiçbir şey yok, tesis yok. Ülkenin, bu milletin vergileriyle giden yüz milyonlarca dolar... Hedef yok, hedef!..

Sayın Bakana ben soracaktım; Sayın Bakan, bu olimpiyat hedefinizi ne zaman açıklayacaksınız?.. Tabiî ki, Sayın Bakan, ortada giden bu mevcut paralarla hesap verme durumunda değil dönem itibariyle; ama, diyebilir ki, ben ilgili dönemle ilgili gerekli araştırmalarımı yaptım... Ki, ortada Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları... Zaten her şey ortada; ama, ben Sayın Bakana, bu mevcut kötü durumla hedefini sormak isterdim; Türkiye'nin olimpiyat isteği, olimpiyat adına o tesislere harcanan o paraların karşılığında ne düşünüyorsunuz diye, bugün bu spor konuşulurken sormak isterdim; ama, maalesef, soramıyoruz.

Değerli arkadaşlar...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kim kurmuş?.. Ne zaman kurulmuş?.. Onları söyler misiniz?!

HARUN AKIN (Devamla) - 1992'de kurulmuş. Sayın Milletvekili, bu tarz hoş olmuyor; ben bitireyim, siz de söz alır konuşursunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türk sporu bu haldeyken, bu kadar önemli işler, bunun kadar önemli  işler ortada dururken, biz, kişiye özel kanunlarla, Meclisin zamanını böyle boşa harcıyoruz.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, kanun teklifinin tamamı, bütünü üzerinde, arkadaşlarım, bu kanun teklifiyle ilgili düşünceyi ortaya koydular. Bundan farklı bir şey yok. Bugün getirilen bu kanun teklifi, alelacele, mevcut komisyon çalışırken, onu beklemeden, kişilere özel getirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HARUN AKIN (Devamla) - Maddelerin içeriğine girdiğimiz zaman, 18 inci maddenin de            -yüksekokul maddesi- Anayasaya aykırı olduğuna inanıyorum -eşitlik ilkesine- hukuka aykırı olduğuna inanıyorum. Yani, o yüksekokulun önüne "en az yüksekokul" bile diyemeden, bu kadar acele yapmışsınız; sadece "yüksekokul..." Yani, normalde fakülte mezunu da olamayacağının tartışılacağı bir madde, sadece yüksekokul. Buyurun, okuyun Sayın Başkan, madde önünüzdedir. Böyle, saçma sapan, böyle hızlı bir şekilde bir kanun teklifiyle buraya geldik. İnşallah, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilleri duyarlı davranırlar da, bu maddeleri burada önergelerimizle düzeltiriz veya bu kanun teklifini geri çekeriz.

Ben, yine de, bu 1 inci maddeyle ilgili, bu sponsorluk maddesiyle ilgili, bu biraz evvel bahsettiğim bitirilememiş o Atatürk Olimpiyat Stadının eksikleri veya o kapalı spor salonlarının bu sponsorlarla, bu maddelerle inşallah faydası olur diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, son cümlenizi rica ediyorum.

HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bu 1 inci maddenin, bu tesislere faydası olur düşüncesiyle, hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu ana kadar konuşmacılar, hep bardağın boş tarafından baktılar, biraz da bardağın dolu tarafından bakalım.

Türk sporu, büyük bir değişim ve atılım yaşamaktadır. Buna en somut örnek olarak, birçok branşta elde ettiğimiz dünya ve Avrupa çapındaki şampiyonluklar ve aldığımız dereceleri gösterebiliriz. Halter Millî Takımımız, 11 altın, 7 gümüş ve 3 bronz madalyayla Avrupa şampiyonu oldu. Millî Takımımızı kutluyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Nereden nereye geldiniz!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Takım halinde bize Avrupa şampiyonluğunu yaşattılar.

Yine, güreşte, Hamza Yerlikaya Avrupa şampiyonluğuna geldi. Boksörlerimiz, Ahmet Cömert Turnuvasında takım halinde birinci oldular, ülkemizin gurur kaynağı oldular. Tüm sporcularımızı ve emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün görüşülmekte olan kanun tasarısında eleştiri noktaları olabilir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun teklifi.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Bunu hep beraber düzelteceğiz; ancak, haksızlık yapmamamız gerekiyor.

Bir arkadaşımız 2 kanun dedi, bir arkadaşımız 4 madde dedi, bir arkadaşımız 5 madde dedi. Demek ki, ihtiyaç duyulan maddeler var. Eğer bu maddeler yapılıyorsa, bunun yanında aksak olanları da düzeltmemiz gerekiyor. Yoksa, bir federasyon seçimi yok. Federasyon seçimi olsaydı, arkadaşlar derdi ki, bu, federasyon seçimleri için yapılıyor. Öyle bir durum yok. Öyle bir durum olmadığı için, şu anda çıkarıldığı için de, bunun böyle eleştirilecek bir noktası yok.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, her dalda olduğu gibi, spor alanında, diğer alanlarda olduğu gibi eleştirilecek noktalar var tabiî ki; ama, biz, bunlara, fert olarak değil, birey olarak değil, sistem olarak bakmak zorundayız. Bu ülkede, futboluyla, basketboluyla, voleyboluyla, tüm spor branşlarıyla bir sistemi oturtmamız gerekiyor. Tabiî, sistemleri kurmak çok zordur. Sistemleri kurmak için, öncelikle iyi kanunları çıkarmamız gerekiyor ve bir yıl önce çıkarılan kanunlarda eksiklikler varsa ve şu anda bunu düzeltmek istiyorsak, bunun da kutlanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, bir arkadaşımız, iki yıl, 3 dönem, 2 dönem seçim esasına aykırı dedi. Ben, bir hekim milletvekili olarak, 2 dönem Türk Tabipler Birliğinde, Tabip Odasında yöneticilik yaptım ve 6023 sayılı Tabip Odaları Kanununa göre, 2 dönemden fazla yönetim kurulu üyeliği veya başkanlık yapamazsınız. Bu da bir kanun. Bunun örnekleri var. Yani, bir kişi, çok iyi de yapabilir ve yaptığı şeyleri 2 dönem ya da 3 dönem şeklinde sınırlandırılması o kadar kötü mü? Bu kişilerin, yüksekokul mezunu olması, fakülte mezunu olması, bilimsel olarak ilerlememiz için önemli bir faktör değil mi? Niye karşı çıkılıyor?! Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz, dil bilmeyen, ilkokul mezunu federasyon başkanlarına sahip olacağız!

Burada istenilenin dünyanın başka ülkesinde olmadığı söylenilebilir; ama, bizim ülkemizde olsun, bir örnek de bizim ülkemizde olsun; bundan niye gocunuyorsunuz?!

AHMET ERSİN (İzmir) - Yanlış söylüyorsun; biraz sonra söyleyeceğim...

ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, yüksekokul mezunu olması sadece bizim isteğimiz doğrultusunda değil, geçen hükümet döneminde başlamıştır federasyonlarda yüksekokul mezunu, fakülte mezunu olması. Devlette devamlılık esastır. Eğer, güzel bir uygulamaysa, bunu devam ettiririz ve bunun arkasında da dururuz.

AHMET ERSİN (İzmir) - Niye liseye indirdiniz diğer federasyonları?..

ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çıtayı hep yüksek tutmak zorundayız. Bu ülke, çok daha iyilerine layıktır. Spor, bir bilim dalı olarak kabul edilmelidir. O nedenle, bizim hükümetimiz, bizim iktidarımız, Türkiye'de, 3 tane spor lisesi açmıştır; sporun daha bilimsel, lise yıllarından, ortaokul yıllarından alınarak, olimpiyatlara, dünya şampiyonalarına, Avrupa şampiyonalarına daha iyi sporcu yetiştirmek için bunu yapmıştır. Niye bunları görmüyoruz?! Yoksa, o kişi olmuş, bu kişi olmuş değil... Bu ülkede spora hizmet edecek, her şeyiyle spora kendisini adayacak insanlara ihtiyacımız var bizim.

Değerli arkadaşlar, spor faaliyetleri, günümüzde geniş kitleleri etkileyen, uluslararası ilişkileri geliştirerek dünya barışına katkı sağlayan evrensel bir faaliyettir. Dünya genelinde ve ülkemizde hızlı bir gelişim süreci yaşanmaktadır. Spor faaliyetleri, ülkemizin tanıtımına önemli katkı sağlamaktadır; çünkü, biz, diğer ülkelere gittiğimizde veya ülkemize gelen yabancılarla, ilkönce, görüşmelerimizde, genelde, hep, daha önce veya şu anda sporda başarı sağladığımız -özellikle de futbol önplanda olduğu için- Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğu ya da Türk Millî Futbol Takımımızın Dünya Üçüncüsü olması ya da Bayan Voleybol Millî Takımımızın Avrupa İkincisi olması ve bunlarla ilgili ilişkiler kurulmaktadır. Niye?.. Bu başarıyı daha da artırmamız gerekiyor. Bunu da, bilimsel açıdan, evrensel olarak ülkemizin tanıtımına katkı sağlayacak gelişmeleri sağlamak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, spor, sadece bir bilimsel araç da değil; aynı zamanda, ülke kültürümüzün ve turizmimizin gelişmesinde en önemli etkenlerden birisi, aynı zamanda bir döviz kapısı. Şu anda NBA'da oynayan basketbolcularımız, Avrupa liglerinde oynayan futbolcularımız; bunlar hem turizm elçisidir hem de ülkemize döviz kazandırmaktadır. Bunları niye artırmayalım?! Bununla ilgili yasalar, bununla ilgili, tesislerin artırılmasıyla ilgili bir Sponsorluk Yasası çıkardık ve bu yasanın daha kolay uygulanabilmesi için, şu anda getirilen hükümlerden birisi de budur. Geçen yıl yaptığımız kanunla, Sponsorluk Yasasını çıkardık; ancak, bürokratik olarak ya da yazışmaların uzaması ve sponsorluktan faydalanan kişilere, tesis ismi ya da yaptıkları işlerin reklam şansı sağlamadığı için, şu anda öyle bir düzenleme gelmektedir. Bunları yapmayalım mı?! Bu arkadaşlar emek verdiklerinde, tıpkı millî eğitimde, sağlıkta olduğu gibi, okul yaptırdıklarında ya da sağlık tesisi kurduklarında isimleri verilmekte. Biz, bu ülkedeki sporun gelişmesi için yapılan spor tesislerine de bu hayırsever vatandaşlarımızın ya da spora tutkusu olan kişilerin isimlerini verebilelim.

Değerli arkadaşlar, bu ülkenin gençlerinin kötü alışkanlıklardan kurtulması... Sporda genç bir nüfusa sahibiz ve diğer Avrupa ülkelerinde çok uzun süre görevler yapabilirler. Onların gençleri belki az; ama, bizim genç nüfusumuz çok fazla ve görevler uzun süre yapılmamalı. Alttan geleceklere hep örnek olunmalı ve onlar görevi zamanında bırakmalı, alttan gelenlere yer açılmalı.

Değerli arkadaşlar, 4.3.2004 tarihli ve 5105 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinde değişiklik yapılarak, Genel Müdürlüğün gençlik, spor, hizmet faaliyetlerini desteklemek amacıyla, gerçek ve tüzelkişilerin sponsorluk yapacağı düzenlenmişti. Yine, bundaki bürokratik engellerin azaltılmasıyla ve yaptıkları işlerin en azından bir karşılık olarak, değer olarak isimlerinin verilmesi ya da reklam gelirlerinin tekrar onlarca kazanımlarının sağlanması adına bu kanunun çok faydalı bir kanun olduğunu düşünüyorum ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

İnşallah, bu kanunla birlikte Türk sporunda istenilen atılımlar ve Avrupa şampiyonaları, dünya şampiyonaları, olimpiyat şampiyonaları kazanan ferdî ya da takım halinde sporcularımız olur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

Şahısları adına söz istekleri var.

Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dünyada ve ülkemizde meydana gelen sosyal, kültürel ve ekonomik olaylar, ülkeler arasında ilişkilerin artması ve çeşitlenmesinde büyük rol almıştır. Bunların dışında, sportif faaliyetler, büyük kitleleri peşine takmakta, izlenmekte ve seyircilikte de bütün dünyayı televizyonlarının karşısına bağlayarak rekorlar kırmaya devam etmektedir. Birçok ülke sportif branşlarda altyapısını tamamlamış, saha, salon, malzeme, teknik heyet ve akademisyenlerle spora verdiği desteği artırarak sürdürmekte olup, başarıyı da beraberinde getirmektedir. Bunun sonunda başarı da geliyor tabiî; ülkenin tanıtımı ve reklamı da önplana çıkıyor. Spor faaliyetlerinin altyapısına veya sporcuya, velhasıl spor adına katkı sağlamak için hizmet etme araçlarından en önemlisi, hiç kuşkusuz sponsorluk hizmetleri ortaya çıkıyor.

Sayın milletvekilleri, spora olan toplumsal talebin artması, uluslararası spor yarışmalarının önemi ve medyanın spora olan büyük ilgisi, gençlik ve spora devletin dışında ihtiyaç duyulan kaynakların sağlanabileceğini göstermiştir. Sponsorluğun bu anlamda teşvik edilmesi, devletin sosyal devlet fonksiyonunu yerine getirmesinde yardımcı bir unsur olacaktır.

Bilindiği üzere, 4.3.2004 tarihli ve 5105 sayılı Kanun ile 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, ulusal veya uluslararası spor, hizmet ve faaliyetlerini desteklemek amacıyla gerçek ve tüzelkişilerin sponsorluk yapabilmelerine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Ayrıca, sponsorlar tarafından yapılacak harcamalara ilişkin belgelerin kontrolünün Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait olması ve ayrıca belgelerin vergi kanunları ile diğer ilgili mevzuata uygunluğunun yeminli malî müşavirlerce de kontrol edilmesi öngörülmüştür. Geçen zaman içerisinde söz konusu harcamalara ilişkin belgelerin kontrolünün yeminli malî müşavirlerce tasdik edilmesi zorunluluğunun öngörülmüş olması, sponsorluk faaliyetlerinin zorlaşmasına sebep olmuş ve teşvik edilmesi gereken bir konuda, söz konusu düzenleme caydırıcı nitelik kazanmıştır.

Görüşmekte olduğumuz teklifle, bu düzenlemenin değiştirilmesi ihtiyacı karşısında, sponsorluk harcamaları konusundaki söz konusu tasdik mecburiyeti kaldırılmakta ve sportif faaliyetlere, sporculara, spor kulüplerine, federasyonlara ve tesislere yapılacak harcamaların sponsor tarafından bizzat yapılması veya sponsorluk alanının banka hesabına yatırılması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyle, spor faaliyetlerinin daha çok ileriye götürüleceğine inanıyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'ya ait.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa teklifine ilişkin ben de kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Birleşmiş Milletler, 2005 yılını "Uluslararası Spor ve Beden Eğitimi Yılı" olarak duyurmuştur ve bu yıl İzmir'de, Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları yapılacak. Biliyorsunuz, özel bir yasa çıkardık.

Değerli arkadaşlar, eğer iktidar, yasalara ve hukuka uyarsa, bir sorun olmaz; ama, kişilere ve duruma göre her seferinde bir yasa çıkarırsa -TÜBİTAK'ta olduğu gibi, bunda olduğu gibi- bir karmaşa ve durmadan yinelenen bir çalışma olur.

Arkadaşlarım bunu söylediği için ben üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Gerçekten, spor, salt futboldan ibaret değil. Ben de çok seviyorum futbolu; ama, spor bir bütündür, insanın bütünüyle beden eğitimidir, bedensel ve ruhsal sağlığını ilgilendiren bir durumdur; barıştır, kültürdür, tanıtımdır; bütün bunlar doğru; ama, bunu sevdirmek ve yaptırmak için, seyirci olmaktan kitleleri kurtarıp gerçekten spor yapar duruma getirmek için, Meclis olarak, belki başka düzenlemeler yapmamız gerekir. Okullarda bu işin sürdürülmesi gerekir. Bakın, verilen bilgiler zamanla unutulabilir; ama, güzel sanatlarla, sporla elde edilen alışkanlıklar yaşam boyu sürer gider.

Şimdi, bilmiyorum ne derece doğru; elimde bir taslak var. Bu, Talim Terbiyenin ve İlköğretim Genel Müdürlüğünün bir taslağı. Pilot okullarda uygulanması için yapılan bir taslak bu taslak. Burada, beden eğitimi dersini, resim, müzikle birlikte, ilköğretimin 4 üncü sınıfından başlayarak, 4, 5, 6, 7, 8 inci sınıflarda zorunlu olmaktan çıkarıyor, seçmeli dersler konumuna getiriyor.

Şimdi, bir yandan, burada, sporun çok yararlı olduğunu söylüyoruz. O seçmeli derslerin arasında da bilgisayar var, sanat etkinlikleri var. Spor etkinlikleri adı altında "güreş, futbol, basketbol ve satranç" denilmiş. 8 yaşındaki bir çocuk, bu seçmeli derslerden örneğin bilgisayarı seçtiği zaman, artık spor etkinliklerinden yararlanamayacak demektir. Ben, bu konuda -tabiî, ders programları yeniden yapılıyor- Millî Eğitim Bakanlığına bir soru sordum, henüz bir yanıt almadım; ama, bütün beden eğitimi öğretmenleri, resim öğretmenleri, müzik öğretmenleri ayakta. Gerçekten, böyle bir çalışma var mı; varsa, aslında, sporcuların fidanlıkları kesiliyor demektir; yani, iki tane sembolik lise açmanın, spor lisesi açmanın anlamı yoktur. Eğer bütün okullarda beden eğitimini seçmeli yapıyorsanız -zorunlu olmaktan çıkarıp- bindiğimiz dalı kesiyoruz demektir.

Elimde, bir örnek daha vermek istiyorum size: Bu, güreş dalında, Denizli'de bir genç çocuk, Onur Özcan adlı, gerçekten bir delikanlı, işitme engelli sporcu bir arkadaş. Bu, 16-20 Ekim 2000 Avrupa şampiyonu oluyor Bulgaristan'da yapılan bir şampiyonada, yarışmada; yine, 14-18 Ekim 2003'te Avrupa şampiyonu oluyor İstanbul'da, Ekim 2004'te Bulgaristan'da yapılan yarışmada da dünya şampiyonu oluyor, Avustralya'da yapılan Ocak 2005'teki yarışmada da olimpiyat ikincisi oluyor. Ocakta bir ödül veriliyor. O ödülde, sağlam arkadaşların üçte 1 ödülünü alıyor; yani, engelli arkadaş, işitme engelli arkadaş, girdiği bütün dallarda şampiyon oluyor, olimpiyat ikincisi oluyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, tamamlayın efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Ben bunu soru önergesi yaptım. "Efendim, yönetmelik değiştirmek için uğraşıyoruz, Maliye Bakanlığına verdik, oradan çıkmadı..."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, eğer okullarda 4 üncü sınıftan başlayarak beden eğitimini zorunlu olmaktan çıkarır seçmeli yaparsak, işitme engelli şampiyon olmuş bir çocuğu sağlam bir çocuğa göre üçte 1 oranında ödüllendirirsek, bu söylediğimiz sözler havada kalır. O yüzden, sporu bir bütün olarak düşünmek gerekir, kitle olarak düşünmek gerekir, okullarda, toplumun her yaşamında sporun önemli olduğunu yaşayarak öğretmemiz gerekir ve bunu desteklememiz gerekir; yoksa, yalnız futbolla ilgili televizyonun karşısında, tribünlerde milyonlar seyirci olur.

Gerçekten spor yapmazsa ya da öyle bir fidanlıktan çocuklarımız yetiştirilmezse, bunun acısını toplum olarak çekeriz. Spor eğer barışsa, eğer kültürse, eğer tanıtımsa, eğer dayanışmaysa, bu sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, son cümlenizi alayım efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki.

Ben, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Özdoğan, buyurun efendim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum:

Sporda ve spor yönetiminde yapılacak tarafgirlik ve ahbap çavuş ilişkilerine dayalı atamalar, Türk sporuna vurulacak en büyük darbedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürü bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. Bir örnekle bunun en bariz misalini vermek istiyorum: Siyasî iradeyi kale almayan Gençlik ve Spor Genel Müdürü, hiçbir idarecilik tecrübeleri olmamasına rağmen, ahbap çavuş ilişkisine dayalı olarak, iki kardeşten biri olan Fatih Çintimar'ı Erzurum'a, diğer kardeş Muzaffer Çintimar'ı Muğla'ya Gençlik ve Spor İl Müdürü yapmıştır. Bu yanlış uygulamalar ve ahbap çavuş ilişkileri...

BAŞKAN - Sayın Özdoğan... Sayın Özdoğan...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Soruyorum...

BAŞKAN - Efendim, sözünüzü kesiyorum. Sormuyorsunuz...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Önce bilgi vermem lazım efendim.

BAŞKAN - Bakın, siz, burada görüşülmekte olan bir yasayla ilgili soru sormuyorsunuz; bir bürokrat hakkında, başka şeyler soruyorsunuz. Sorunuz varsa devam edin, aksi takdirde sözünüzü keserim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen  soruya geçiyorum. Bu yanlış uygulamalar ve ahbap çavuş ilişkileri sporumuzu geriletmektedir.

Sorum şu: Bu yanlış uygulamalara rağmen, Gençlik ve Spor Genel Müdürünü yerinde  tutacak mısınız?

İkinci sorum şu: 2009 Üniversitelerarası Kış Olimpiyatlarına aday alan Palandöken kış turizm merkezi, Genel Müdürlük iyi çalışma ve tanıtım yapamadığı için, maalesef, bu şansı, Çin'in Harbin Kentine kaptırmışlardır. Sayın Genel Müdürden bunun hesabı sorulmayacak mı? Genel Müdürün siyasî iradeyi kale almayan cesareti nereden kaynaklanmaktadır?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.

Sayın  Gazalcı, buyurun efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakandan, ben de şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, Merkez Hakem Kurulu Genel Kurulu Haziran 2004'te yapıldı ve 21 Kasım 2004'te Ankara 13. Asliye Hukukta iptal edildi. 12 Nisan 2005'te de Yargıtay 4. Hukuk Dairesi onayladı bunu; yani, Merkez Hakem Kurulu bu genel kurulunun iptalini. Bu yasa çıktığı zaman, bu mahkeme kararları havada mı kalacak; yani, biz, hukuk devleti değil miyiz? Mahkeme kararlarını askıya almak için mi bu yasa yapılıyor ya da bu yasa bu biçimiyle çıktığı zaman, bu kararlar ne olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili olarak esas gündem maddeleri, Merkez Hakem Kurulunun seçimiyle ilgili hususta FİFA'dan gelen öneri doğrultusunda değişiklik, Şiddet Yasasında özel güvenlikle ilgili tedbirler konusunda uygulamanın gecikmesinden dolayı sürenin uzatılması, özerklik ve sponsorluk konusu ve İzmir'de üniversite oyunlarıyla ilgili konularda il özel idarelerine bu konuda inisiyatifler verilmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla, söz alan ve sorular yönelten saygıdeğer milletvekillerimizin sorularını, ilk soruyu soran Erzurum Milletvekilimizin bürokrat bir arkadaşımızla ilgili ifadelerini ben burada cevaplandırmak yerine, kendisine yazılı olarak vereceğimizi; ancak, bir bürokratın hükümete ve ilgili bakana bağlı olarak çalışmasının esas olduğunu, kural olduğunu, aksine bir tutum ve davranışın söz konusu olamayacağını hepimizin bildiğini, dolayısıyla, bu ifadeyle yetiniyorum.

Sayın Gazalcı'nın sorusuna da, yine yazılı olarak cevap vereceğiz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.18

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.37

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

875 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 2 nci maddesini okutuyorum:

 MADDE 2.- 3289 sayılı Kanunun ek 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Özerk federasyonların bütçesi; katılım payı, tescil, vize, transfer, itiraz, ceza, yayın, sponsorluk, reklam, yardım, bağış ve benzeri gelirlerden oluşur. Genel Müdürlük olimpik branşlarda; federasyonun bir önceki yıl gerçekleşen gelirlerinin % 75'i kadar, olimpik olmayan federasyonlara ise; % 50'si kadar yardımda bulunabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin, 3289 sayılı Kanunun ek 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasını değiştiren 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış buluyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir spor yasası görüşülüyor; şu anda Parlamentoda çok az bir arkadaş grubu var. Size, buradan, 21 Ekim 2003 ve 22 Aralık 2004 tarihlerinde, spor konusunda iki defa konuşma yapmıştım. İki üç yıl geçmiş, aynı konular, çok güdük; 20 maddelik kanun teklifi olarak buraya bazı şeyler getirilmiştir. Esasında, özüne dokunulmamış, günü kurtarma adına yasalar düzenlenmiş burada.

Değerli arkadaşlar, spor, saygıdır, prensiptir, oyundur, rekordur. Buna insanlığın ihtiyacı vardır. Gençlerin iyi yetişmesi, sağlıklı gelişmesi, sağlıklı bir toplum olabilmesi için, huzur için, moral için tüm insanların spora ihtiyacı vardır. Bunun için de altyapıyı yapmak, genel yönetimlerin ve yerel yönetimlerin aslî görevidir. Bu, Anayasanın 58 ve 59 uncu maddelerinde açık açık meydandadır; ama, biz, bir profesyonel takımların esiri olmuşuz, amatörler unutulmuş, profesyonellerin, ilk dört büyüklerin dışındakiler itilmiş, kakılmış durumda. Bunlarla göz boyayamayız. Başarı, bir kere, ancak dışarıdan eksiklikleri görüldükçe giderilmeye çalışılıyor. Bir iki ayda bir Meclise getirilmiş yasalarla... Kolumuzda çıban çıkmış bantlıyoruz, oradaki yarayı kapatıyoruz bacağımızda çıkmış; bacağımızdaki yarayı kapatıyoruz, yüzümüzde çıkmış... Bunlarla, Türk sporunda reform yapmadığınız sürece, gereken netice hiçbir zaman alınamaz, reform şart. Böyle güdük yasalarla, günü kurtarmakla hiçbir yere varılamaz.

Değerli arkadaşlar, sporda tescilli tüm spor kulüplerinin başkanları, yöneticileri, spor adamları, spor basınının değerli kalemleri ve spora gönül vermiş bir komisyon oluşmadığı sürece, Parlamentodan çıkacak komisyonlarla veya işte, hatır için oluşturulmuş komisyonlarla neticeye varılması mümkün değildir; çünkü, hatır gönülle kurulmuş, siyasî tabloya göre hesap edilmiş komisyonlarla bir yere varılması mümkün değil. Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum; ama, neticeye varamazsınız; spora siyaset karışır, siyaset karıştığı da açık seçik meydanda.

Şimdi "böyle bir şey yok" diyeceksiniz. Geçen konuşmalarımda da birsürü tayinlerin olduğunu söylüyorum. Değerli arkadaşlarımdan bu konudan da bahsedenler var.

Şimdi, Sayın Genel Müdüre ve Sayın Genel Sekretere soruyorum: Yedi yıldır Sakarya'da bütün kulüpleri kucaklayan, 5 ilin bütün sicil lisanslarıyla uğraşan, hepsine yardımcı olan Sakarya, Kocaeli, Düzce, Bolu, Bilecik İllerinin sporla ilgili bütün görevini almış İlhan Peksan'ı neden görevden alıyorsun? Yedi yıllık tecrübesi olan, bütün spor kulüplerinin sevgilisi olmuş, birsürü hizmet vermiş birini neden görevden alıyorsun? Hakkında soruşturma yok, giden müfettişler bir şey bulamamış, spor kulüplerinden şikâyet yok; AKP'li bir arkadaş oraya atanacak... Lütfen, nereye atarsanız atayın, spora siyaseti karıştırmayın. Spora siyaset karışırsa, sahadaki terör, spor sahalarının, stadyumların etrafındaki terör hiç eksik olmaz. Siz, muhakkak sporadamısınız, bunun içerisinden geldiniz; ama, siz de tayin edilen bir devlet memurusunuz. Ben, bunu otuzüç yıl yaptım; siyaseti spora karıştırırsanız çorbaya döner. Bunun da, inşallah, cevabını verirsiniz. İlhan Peksan'a Genel Sekreterim diyor ki: "İlhancığım bir şey yok; ama, ne yapalım böyle isteniyor, toparlan." Yahu, bu kadar kolay mı ülkeye bu kadar hizmet etmiş, Türk sporuna hizmet etmiş insanları harcamak?! Spora siyaseti karıştırmayın.

Değerli arkadaşlar, Futbol Federasyonunun bütçesi, maaş veremeyen, sporcuların maaşını veremeyen, SSK borçlarını ödeyemeyen, vergilerini veremeyen, faizleriyle katlanmış borçların altında ezilen yöneticilerin üzerinde bir yük. Kaç sefer buradan söyledim; birsürü vergi borçlarının faizlerini kaldırıyorsunuz oya dönüşsün diye; tabiî, hizmet olarak da düşünüyorum, ona bir şey demiyorum. Spor kulüplerinin neden SSK borçlarının, vergi borçlarının faizlerini kaldırmayı düşünmüyorsunuz? Parlamentoda, spora gelince, onlarınki af, nitelikli çoğunluk lazım diyorsunuz, diğerini Bakanlar Kurulunda halletmeye çalışıyorsunuz. Sporu da düşünün, çiftçininkini de düşünelim, işçininkini de, bütün hizmet dallarında bu faizleri kaldırın. Zaten, sizin siyasî parti görüşünüze göre faiz günahtır, o günahı da burada almayarak, kaldırın gitsin.

Değerli arkadaşlar, federasyonun bütçesiyle ilgili, federasyon bütçesi yapılırken bir yeni yasa teklif ediliyor. Fasılların hiçbiri kalkmamış, 11 tane gelir faslı yazılmış şurada ve 7 tanesi spor kulüplerinin üzerine yük. Fasılları okuyayım size; katılım payı alırlar -biraz sonra meblağları da söyleyeceğim- tescil için para alırlar, vize için para alınır, transfer için para alınır, itiraz edersiniz, spor kulübüne, sporcuya bir ceza verilmiştir ve onun için de para alınır. İtiraz ediyorsun; parayı yatır, ondan sonra. Paran yoksa itiraz edemezsin. Ceza verilir o seyircinin veya spor kulübünün yaptığı bir şeyden dolayı, yine para alınır. Yayın, sponsorluk, reklam, yardım ve bağıştır bunların geliri.

Değerli arkadaşlar, finansörlük diyorlar; biraz önce, arkadaşlarım da bunu söyledi. Finansörlük için, beden terbiyesi il müdürlüğüne gidecek finansör olacak işadamı ve oradan bir form alacak; aldığı formu doldurup defterdarlığa götürecek, defterdarlıktan aldıktan sonra, defterlerini, muhasebeyle ilgili bütün evrakını Genel Müdürlüğe getirecek; Genel Müdürlükten mühürlendikten sonra "bu kulübe 100 milyar lira yardım ediyorum" diyecek. Bir kulübe yapılan 100 milyar lira yardımın finansöre dönecek parası 12 milyardır. Bir kelime oyunuyla "yüzde 100'ü düşüyor" deniliyor; hayır. O faturaya tahakkuk eden verginin yüzde 60'ını, evet, hesap edin, yüzde 60'ı. O faturanın yüzde 20'si vergi ise, 60 milyarın yüzde 20'si 12 milyardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH GÜN (Devamla) - Finansörlüğü, acaba, bu kadar kapıyı dolaşıp da kim yapar; kimse yapmaz ve finansörlük de tutmamıştır. Tutmuştur; biraz sonra, Bakanım, belki de "bu iş tuttu" diyebilir; nasıl tutmuştur biliyor musunuz; eğer, orada belediye başkanı biz "fabrikaya git, buraya finansör ol" diye dayatmacılık yaptıysak, bir bakan bu kulübe finansör ol dediyse, ondan bir menfaat uman işverenler ancak finansörlük yapmıştır. Eğer, bir iki finansör orada spor sevdalısı olarak yaptıysa, onu saygıyla karşılıyorum, o da 1-2 tanedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kulüplerin ödediği paraları okuyacağım. Bir antrenörle mukavele imzalarsa kulüp, Federasyona, Birinci Ligde 9 000 000 000 lira, Üçüncü Ligde 1 200 000 000 lira ödüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gün, son cümlelerinizi rica edeyim; eksüre verdim.

SALİH GÜN (Devamla) - Tamam. Şahsım hakkına söz talebimde bunları açıklayacağım. Fırsat verirseniz birkaç tanesini açıklayayım Başkanım.

Kulüp iki kişi arasında akit yapıyor, seninle çalışacağım diye mukavele imzalıyor. Niçin alıyorsunuz? Eğer, 6 000 000 000 liranız yoksa, referansınız varsa, 6 000 000 000 lirayla mukavele yaparsınız. Kaleci antrenörü için 1 800 000 000-450 000 000 lira arasıdır. Altyapıda çocukları yetiştireceğiz, sokaktan kurtaracağız dediğimiz çocuklara, bir antrenör tutun, federasyona 900 000 000 ile 150 000 000 lira para ödersiniz.

BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen, konuşmanızı keseceğim; çünkü, başka maddelerde de konuşursunuz.

SALİH GÜN (Devamla) - Tamam efendim.

Diğer söz hakkımda konuşacağım.

Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gün.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 9 uncu maddesini değiştiren madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 9 uncu maddesi değiştirilmektedir. Yürürlükteki ek 9 uncu madde, federasyonların özerkliğini düzenlemektedir. Maddenin dokuzuncu fıkrası özerk federasyonların gelirini düzenlemek üzere yapılmış. Fıkraya göre, katılım payı, tescil, vize, transfer gibi gelirlerin yanında, federasyon bütçesinin yüzde 15 ini geçmemek üzere Genel Müdürlük bütçesinden ayrılacak pay özerk federasyonların gelirleri arasında sayılmaktadır.

Getirilen düzenlemeyle, özerk federasyonların bütçelerinin katılım payı, tescil, vize, transfer gibi gelirlerden oluşacağı belirtilmekle birlikte, Genel Müdürlüğün federasyonlara katkısı artırılmaktadır. Şöyle ki: Genel Müdürlük, olimpik branşlarda federasyon gelirlerinin yüzde 5'i kadar, olimpik olmayan branşlarda ise yüzde 50'si kadar yardımda bulunabileceği düzenlenmektedir.

Bu yasa teklifiyle federasyon gelirlerinde büyük bir artış sağlanmaktadır. Bu durum, federasyonlaşmanın teşviki açısından çok önemli bir gelişmedir.

Spor faaliyetlerinin daha çok ileriye götürüleceğine inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen?.. Yok.

Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün, buyurun.

SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, spor kulüpleri hakikaten zor durumda. Bu küçücük meblağları her sporcu için düşündüğünüzde, sezon başında bütün yöneticiler borç peşinde koşar ve kulübe intikal eden vergi borcu, SSK borcu gibi borçlardan dolayı da yurt dışına bile çıkamazlar.

Biraz önceki konuşmamda bazı maddelerden bahsettim. Bir sporcuyla mukavele yapıyorsunuz; çağırıyorsunuz, gelin... Bunu iş aramaktan kurtaracaksınız, maaşını vereceksiniz; ama, Futbol Federasyonuna, her sporcu için, 750 000 000 ile 50 000 000 arası para ödemek zorundasınız. Bir kulüp en az 30 kişinin lisansını vize ettirir. Tutacaksınız, her lisans için 90 000 000 ile 15 000 000 arası ücret vereceksiniz. Kulüp hakkında alınan bir karara itiraz etmek için, 200 000 000 ile 75 000 000 arası bir parayı federasyona yatıracaksınız.

Şimdi, işin enteresan bir tarafı da şu: Eğer, bir amatör takım, binbir güçlükle Üçüncü Lige terfi ettiyse, federasyona 3 milyar lira para ödeyecek. Federasyon "şampiyon oldun, seni tebrik ediyorum, bir takım forma vereyim al sana" diyecek ve 3 milyar lira parasını alacak. Üçüncü Ligden İkinci Lig (B) kategorisine terfi eden bir takımdan 7,5 milyar lira para alınır. İkinci Lig (A) grubundan bir üst gruba çıkan takımdan 10 milyar alınır. Süper Lige çıkan bir takım -bu sene, Sivas çıkıyor zannediyorum, Manisa çıkıyor, işte, sırayla çıkacak takımlar- federasyona 15 milyar lira para yatırır. Neden? Şampiyon oldun, ceza!.. Böyle bir şey olur mu?!

Bir de, kulüplerin her yıl aidatı vardır. Birinci Lig takımı, Süper Lig takımı 2 milyar lira aidat verir. İkinci Lig (A) grubundaki takımlar 1 300 000 000 lira, İkinci Lig (B) grubundaki takımlar        1 000 000 000 lira, Üçüncü Ligdeki takımlar her yıl 500 000 000 lira para verir. Yıllardır bu yükün altında ezilir giderler. Ben isterdim ki, bu yasanın içerisinde, kulüplerin borçları için şu iyileştirmeler yapılacak, SSK'yla ilgili, Sayın Beden Terbiyesi Genel Müdürüm "şu çalışmayı yaptık, siz de Parlamento olarak destek olun bize, bunu kaldıralım" diyecek. İsterdim ki, altı aydan fazla ceza almış sporcu ve sporadamları için bir af yasası... Evet, bu Parlamentoda birsürü af yasası çıkarıldı, bir tek sporculara, sporadamlarına af çıkarılmadı. Bundan sonraki komisyon çalışmalarında bunların da gözönünde bulundurulmasını arzu ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, tam 7 maddede saydığım paraları federasyonun mu alması lazım, yoksa, federasyonun kulüplere yardımcı mı olması lazım? Bir söz vardır "baba oğlundan harçlık ister mi" diye. Baba oğlundan harçlık istiyor. Federasyonu yürüteceğim diye spor kulüplerinden federasyon para alıyor; insaf! Arkadaş, böyle profesyonelce değil, amatörce yöneticilerle, ekonomik yönden yük yükleyerek sporda istikrar ve başarı, hatta, huzur bekleyemezsiniz. İşte, o zaman, şike de olur, hatır şikesi de olur, borç yükünün altındaki, maaşını alamayan sporcuyu da kötü yola doğru itersiniz. Bunları önlemenin yolu, spor kulüplerine destektir.

Sözün kısası, gelin, burada bir reform yapılsın, bir taslak hazırlansın, bütün spor kulüplerine, spor yapmayan, yapamayan tüm gençlere altyapı yapılarak, tüm ülkemizdeki, 7'den 70'e insana...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gün, mikrofonu açıyorum, lütfen, tamamlayın.

SALİH GÜN (Devamla) - 58 inci maddeyle, Anayasanın 59 uncu maddesindeki bize yüklenen yükü yerine getirelim: Herkese spor yaptırmak devletin görevidir.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gün

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.00

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

875 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 3 üncü maddesini okutuyorum:

 MADDE  3.-  3289 sayılı  Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"EK MADDE  10.- Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyeleri ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk federasyonlar tarafından organize edilen sportif faaliyetlerde, bu Kanunda öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda görev alabilirler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun.

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, çok ilginç bir gün yaşıyoruz.

Şimdi, sporda, futbolda yeni düzenlemeler getiren bir yasa teklifini görüşüyoruz; ama, yasa teklifinin görüşmeleri Tarım Bakanıyla başladı, sonra TRT'den sorumlu Devlet Bakanıyla devam etti ve şimdi de Sağlık Bakanımız burada.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Spor, bütün bakanlarımızı ilgilendiriyor. Spor, uluslararası; yani, evrenseldir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Spor geniş kapsamlıdır; sağlık, spora yakın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

AHMET ERSİN (Devamla) - Ben, şimdi, Kültür Bakanımızı bekliyorum. Kültür Bakanımızı da, eğer gözleri açıksa, bekliyorum; o da, gelip, yerini alabilir.

BAŞKAN - Esasa geçin.

Şimdi, bundan önceki konuşmalarda da, hatipler, Sayın Bakanın olmadığı noktasında beyanda bulundular. Bana, Başkanlığa gelen bilgiye göre, biliyorsunuz, hafta içerisinde Bakan burada bekledi; ama, bir hükümet görevi sebebiyle yurt dışında olduğundan, başka bakanlar temsil ediyor. O bakımdan, bu hususu, biz, Başkanlık olarak açıklamış olalım.

AHMET ERSİN (Devamla) - Ama, efendim, her maddede ayrı bakan geliyor.

BAŞKAN - Hükümetin her üyesi, her bakanı, bu konuda sorulan soruya cevap verebilir.

Buyurun, Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Peki, ben, şimdi, Sayın Sağlık Bakanına, Sayın Bakan, bu Süreyya Ayhan meselesi nedir, sürekli gazete manşetlerinden inmiyor, nedir bu sorun, nereden kaynaklanıyor diye sorsam, Sayın Bakan cevap veremeyecek.

BAŞKAN - Ama, Sayın Ersin, 3 üncü madde de Süreyya Ayhan'la ilgili değil; siz, maddeye gelin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tabiî, ilginç bir durum; yani, her maddede başka bir bakanın... 1 inci maddede Tarım Bakanı, 2 nci maddede Devlet Bakanı, 3 üncü maddede Sağlık Bakanı. Dediğim gibi, bir de Kültür Bakanı gelirse, tam rahatlarız, güzel bir görüşme yaparız.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bir defa, yasa teklifi ortada kalmış; yani, savunanı yok, yasa teklifini veren yok; dolayısıyla, yasa teklifi mi, tasarısı mı o belli değil; çünkü, bazı yerlerinde tasarı diye tanımlanıyor, bazı yerlerinde teklif diye tanımlanıyor. Dolayısıyla...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bütün bakanların sporla yakın ilgisi var, onun için geliyorlar.

AHMET ERSİN (Devamla) - Biliyorum; yani, ortaokul sıralarında, mahalle takımlarında kalecilik yapmışlar, onu biliyorum, onu duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu 3 üncü madde, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyelerinin ve adlî ve idarî yargı yargıçlarının ve cumhuriyet savcılarının gerek Gençlik Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde gerekse özerk federasyon kurullarında görev alabileceğini tanımlayan bir madde. Şimdi onun üzerinde konuşuyoruz.

Bir defa "alabilirler" diye tanımlanması eleştiriye muhtaç, ya alırlar ya almazlar. Diğeri, bu kurulların hangisinde görev alacaklar; çünkü, yönetim kurulu var, disiplin kurulu var, ceza kurulu var, Tahkim Kurulu var, bunların hangisinde görev alacakları belli değil. Kaç kişi görev alacak, bu kurullarda kaç yargıç ya da savcı görev alabilecek, bunların sayısı nedir; belli değil, 1 mi, 2 mi, kurulun yarısı mı, yoksa tamamı mı? Bunlar belirtilmemiş. Yani, muğlak bir kanun maddesi ve sonuçları itibariyle de büyük problemler yaratabilecek bir kanun maddesi.

Şimdi, burada, yapılması gereken, eğer yargıçların bu kurullarda görev alması isteniyorsa... Sanıyorum yönetim kurulunda görev almaları bunun haricinde tutuluyor; çünkü, yönetim kurulu üyeleri seçimle geliyorlar, olsa olsa disiplin kurulu ve Tahkim Kurulunda görev almaları öngörülüyor. Peki, disiplin kurulunda görev alan bir yargıcın orada verdiği karar tahkime giderse, orada yargıç olmayan kişiler tarafından bu karar değiştirilirse ya da eleştirilirse bu sağlıklı olur mu?! Yargı için, yargıç için böyle bir gelişme sağlıklı sonuç verir mi?! Dolayısıyla, çok acele bir biçimde hazırlanan bir yasa teklifinin sakıncalarından birisi de bu, sayın milletvekilleri. Bir defa, sayısı belirlenmemiş. Görev alabilirler; ama, kaç kişi alabilir? 1 kişi mi olacak, 2 kişi mi olacak, yarısı mı olacak, tamamı mı olacak; bu belli değil. Ya da yargıç veya savcıdan birisi diyelim Tahkim Kurulunda ya da disiplin kurulunda görev aldı. Peki, bir süre sonra bu görevden çekilirse ne olacak?! Onun yedeği var mı?!

O açıdan, değerli milletvekilleri, yasa teklifi, bir defa, sözlerimin başında da söylediğim gibi, ortada kalmış, savunanı yok, yasa teklifini veren yok, yasa teklifini savunması gereken yok, Sayın Bakan yok; dolayısıyla, her maddesinde ayrı bir bakanla muhatap oluyoruz ve neticede çok ilginç bir gün ve çok ilginç bir yasayı burada tartışıyoruz.

MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman)- Ne güzel!.. Ne güzel!..

AHMET ERSİN (Devamla)- Güzel!.. Hoşuna gittiyse, mesele yok.

Şimdi, baştan beri savunduğum bir konu var, değerli milletvekilleri. Bu Tahkim Kurulunun en azından hiç olmazsa yarısının yüksek yargıçlardan oluşmasını öneriyorum. Birkaç aydan beri, bu sporda şike ve şiddet iddialarını, mafya iddialarını araştırma komisyonunda görev aldığımdan bu yana dinlediğim kişilerden çıkardığım sonuç itibariyle, sadece Tahkim Kurulunda, yani, Profesyonel Futbol Disiplin Talimatına göre, disiplin cezası vermekte son merci olan Tahkim Kurulunda yargıçlarımızın görev almasını şahsen olumlu buluyorum. Çünkü, gerek Disiplin Kurulunun gerekse Tahkim Kurulunun verdiği karar ne olursa olsun kimseyi mutlu etmiyor. Neden; çünkü, Disiplin Kurulunda verilen bir karar Tahkime gelinceye kadar, arada geçen süre içinde, gerek kulüpler gerekse medya ve köşeyazarları, Disiplin Kurulunun verdiği kararı sürekli eleştiriyorlar ve bu, son kararı verecek olan Tahkim Kurulu üzerinde bir baskı unsuru oluyor. Dolayısıyla bu Tahkim Kurulunu, en azından, medyanın ya da kulüplerin baskısı altında karar verme konumundan çıkarmak lazım. Bunun da yolu, yöntemi olarak, şahsen, hiç olmazsa bu Tahkim Kurulu üyelerinin yarısının yüksek yargıçlardan oluşmasını uygun buluyorum; ama, alt kurullarda görev almaları hem yargıçlık mesleği bakımından hem yargıç saygınlığı bakımından hiç de doğru değil. Bu teklifin bu maddesinin yeniden düzenlenmesi lazım. Hangi kurullarda görev alacağı belirtilmeli, bu kurullarda kaç kişinin görev alabileceği belirtilmeli. Aksi halde, bu yasa teklifine göre, yargıç ve savcılar, yönetim kuruluna da alınabilir, disiplin kuruluna da alınabilir, Tahkim Kuruluna da alınabilir. Dolayısıyla yasa teklifi acele hazırlandığı için eksik ve yanlış. Sanıyorum, teklifin bu maddesi Cumhurbaşkanından döner. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bir defa, teklif, yargıçlık mesleğine uygun olmadığı için, yargıçlık mesleğiyle bağdaşmadığı için yarın Cumhurbaşkanından döner diye söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, umarım bu...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Düzeltmeye çalışalım.

AHMET ERSİN (Devamla) - Siz de kusura bakmayın ama, Kaynana Semra Hanımı da geçtiniz, bırakın biraz da ben konuşayım, oturduğunuz yerden vıdı vıdı yapıp duruyorsunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen de şeye benziyorsun...

AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son söz olarak şunu söylüyorum: Bu yasa teklifinin yeniden düzenlenmeye ihtiyacı var. Bu haliyle Cumhurbaşkanından döner, Anayasa Mahkemesinden döner. Uyarmış olayım sizleri.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 3 üncü maddesiyle, 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna ek 10 ve 11 inci maddeler ilave edilmektedir. Bu madde hakkında söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu düzenlemeyle, Genel Müdürlük ve federasyonların, disiplin, ceza veya Tahkim Kurullarında hâkim ve savcıların görev almalarına imkân sağlanmaktadır; çünkü, bu kurullar, bir nevi yargı görevini yerine getirmektedirler.

Yine, aynı kanuna eklenen ek 11 inci maddeyle de, Genel Müdürlüğün mülkiyetinde bulunan spor tesislerinin, federasyonlara, spor kulüplerine devrine imkân sağlanmaktadır. Bu hükümle de, spor kulüplerinin spor faaliyetlerini rahatlıkla yürütebilmelerine olanak sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağın gerektirdiği spor yapılandırılmasını gerçekleştirebilmek için, iktidarımız, bu hususta çok yoğun çaba sarf etmektedir. Devletin, sosyal devlet fonksiyonunu yerine getirmesinde en büyük unsur ve bir dizi reform niteliğinde alınmış tedbirlerdir. Bu alınan tedbirleri sıralayacak olursak:

1- Sponsorluk Yasasıyla, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Kanununun 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik yapıldı.

2- Federasyonun gelirleri,

3- Federasyonda görevlendirmeler,

4- Genel Müdürlüğün spor tesislerinin devri,

5- Futbol vakfının kuruluşunun nasıl olacağı,

6- Futbol Federasyonu ve vakfın başkanının seçilme kriterleri,

7- Hakem itirazları,

8- Merkez Hakem Kurulunun seçimi,

9- Hakemlerin görevleri,

10- Futbol eğitim faaliyetlerini geliştirmek için ayrılan para,

11- İl ve ilçe spor müdürlüklerinin görevlerinin yeniden belirlenmesi,

12- Federasyon Başkanının ve üyelerinin seçilmesini belirleyen kriterler,

Ve son olarak da, futboldaki şiddeti önlemek için alınan tedbirler, şiddet olaylarına karışmış seyircilerin stada alınmaması gibi...

Değerli milletvekilleri, bu saydığım tedbirler, Türk sporu için reform niteliğinde atılmış adımlardır. Yeterli midir; değil. Daha farklı, detaylı, mükemmel adımlar atmalıyız.

Bir kere, buna, üniversitelerimizden başlamalıyız; burası çok önemli arkadaşlar. Türkiye genelinde 58 tane beden eğitimi, spor, antrenör yöneticisi yetiştiren okul var. Geçmiş iktidarların bilinçsiz talepleri yüzünden, Erzurum'da 2 tane beden eğitimi ve spor yüksekokulu var, Kırıkkale'de 2 tane yine aynı şekilde ve bunu çoğaltabiliriz. Öğretim üyesi yetersiz, sahası, malzemesi yok okullar açıldı. Mezun gençlerin sayısı 22 000'i buldu; bunlar, öğretmenlik bekliyor.

Ortaöğretim ve bilhassa ilköğretim çağındaki çocuğu tarif et deseler, oyun diye tarif ederler. Özellikle 6-11 yaş grubu çocuklarımızın, beden eğitimi ve spor, en çok ihtiyaç duyulan dönemleridir. Bunun için, beden eğitimi dersi sayısının 2 saat olması kesinlikle şarttır.

Her yıl, Türkiyemizdeki beden eğitimi mezunu veren okullar fazla mezun veriyor; bunlar da, gerçekten, işsiz; bunlar, pazarlarda işportacılık yapıyorlar, mandalina, portakal, limon satıyorlar. Bunların mutlaka önüne geçilmeli.

Bu okulları aynı ildeki veya yakın illerdeki okullarla birleştirmeliyiz. Mesela, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu gibi akademik kadro sorununu tamamlamış, akademik yapılanmasını yeterli bilim adamlarıyla oluşturmuş, köklü yüksekokullarımız mutlaka fakülte olmalı.

Avrupa Birliği ve bütün dünyanın derdi olan sporda şiddet, ülkemizde de başgöstermeye başladı. Aldığımız tedbirlere ilaveten sporda da şiddeti araştırma ve takip merkezi mutlaka oluşturulmalıdır. Bu merkezde spor psikologları, akademik personel gözetiminde bilimsel yaklaşımla çözüm aranmalıdır. Sporda altyapı faaliyetleri yeniden gözden geçirilmeli, okullarda kulüpleşme faaliyetleri kesinlikle takip edilmelidir. Sporun bedenen ve ruhen topluma sağlıklı bireyler kazandırılmasında en önemli unsur olduğuna yürekten inanıyorum. İlköğretim seviyesinde spor bilinçli şekilde yaygınlaştırılmalı ve olimpik düzeydeki sporlar federasyon...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen son cümlelerinizi alayım.

BURHAN KILIÇ (Devamla) - ...anlayışıyla yeniden şekillenmelidir.

Spora, Avrupa ve Amerika'da olduğu gibi, bilgiyi, bilimselliği sokmak vazgeçilmez politikamız olmalıdır. Reform niteliğinde atacağımız adımlar devam etmeli.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Demin tümü üzerindeki konuşmamda da zikretmiş olduğum gibi, bu maddeyle Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve üyeleri ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk federasyonlar tarafından organize edilen sportif faaliyetlerde, kurullarda görev alabilmelerini sağlayan bir hüküm... Bu hükmün yanlış olduğu inancımı demin de ifade ettim; çünkü, adlî mekanizmalarda çalışan, tarafsız ve adil bir şekilde bu görevlerini yürüten ve yargı kararlarının tartışılmaması gerektiği bir amir hüküm olarak Türkiye'de kabul gördüğü bir ortamda bu görevleri sürdüren bu görevlilerin Türkiye'de tartışmaya son derece açık olan ve üzerinde âdeta kıyametler koparılan bir konuda hüküm verme noktasında görevlendirilmelerinin yanlış olduğu inancındayım.

İşte, son bir örnek -dün ve evvelsi gün gazetelerdeydi- bir futbolcunun disiplin kurulunca dört maç cezalandırılmasıyla ilgili olarak manşetlere çıkan ve bu kararın haksız, yanlış ve çifte standart olduğunu ifade eden ve Tahkim Kuruluna başvurulacağı söylenilen bir karar. Eğer, bahsedilen görevlilerimiz bu kurullarda görevli olacak olurlarsa, bunların bu kararlarından dolayı tartışılmaları söz konusu olacaktır ve bunların bu görevlerindeki tartışılmaları asıl görevlerinde verecek olmuş oldukları kararlar üzerinde de, maalesef, olumsuz bir etki ortaya çıkaracaktır. O nedenle, geliniz, bu görevlilerimizi bu düzenlemenin dışında tutalım.

Ben, biraz önce, Gençlik ve Spor Genel Müdürümüze sordum; bunların bu görevlerinden dolayı herhangi bir ücret talep etmediklerini ve almadıklarını ifade ettiler. Bu, son derece güzel bir durumdur; onu da takdirle karşılıyorum. Ancak, tekrar ediyorum ki, Türkiye'de üzerinde en çok tartışılan iki konu ve herkesin üzerinde yorum yaptığı ve en iyisini bildiğini iddia ettiği iki konu; biri siyaset, öbürü de futbol. Yetmiş milyon insanın tamamı siyaseti ve futbolu çok iyi bildiğini ifade eden bir ülkeyiz. Bu kadar, sporu, futbolu iyi bilenlerin bulunduğu bir ülkede, özellikle disiplinle ilgili, cezayla ilgili verilecek kararlarda adlî teşkilatımızın değişik kademelerinde bulunanların buralarda yer alması ve bunların vereceği kararların tartışılması, tekrar ediyorum, hem bu görevlilerimizin yıpranmasını hem de bunun gazete manşetlerinde, televizyon stüdyolarında günlerce tartışılmasını birlikte getirir.

Bakınız, cumartesi, pazar akşamları, Türkiye'nin bütün televizyon kanalları, o haftaki futbol müsabakalarıyla ilgili saatlerce yayın yapıp, o haftanın futbol müsabakalarını değerlendirip, hakem hatalarını, futbolcu hatalarını didik didik edip Türkiye'nin gündemine taşıyorlar ve ertesi gün, bütün gazete manşetleri ve televizyonlarda bunlar defalarca işleniyor. Böyle bir ortamda, böyle bir kanun teklifinin getirilmiş olmasının, biraz önce söylemiş olduğum gibi, çok aceleci, çok erken olduğu ve üzerinde yeterince tartışılmaması düşüncemi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyon, mayıs ayı içerisinde bu konularla ilgili bir rapor hazırlayacaktır; en azından Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu komisyonun çalışmalarından ilham alınarak, yardım alınarak yeni bir kanun teklifi veya kanun tasarısı getirilebilir ve çok daha güzel bir şekilde, bu, Meclisimizden geçebilirdi; ancak, tekrar ediyorum: Maalesef, acele edilmiştir, aceleye getirilmiştir ve getirilen birçok hükmün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...dünyadaki, gelişmiş ülkelerdeki standartlara aykırı bir şekilde, maalesef, bizim ülkemize has özellikler taşıyan bir şekilde getirildiğini ifade etmek istiyorum.

Demin de söyledim; ancak, bir sayın milletvekili, yüksekokul mezunu olmasının, Avrupa Birliğine, dünyaya açılan bir ülkede dil bilen birisinin olmasının çok faydalı olacağını ifade etti; ancak, bir yıl önce, bunun tam tersi bir uygulama, tam tersi bir kanun yine bu Meclisin oylarıyla geçti; ancak, şunu ifade etmek istiyorum: Bir üniversite mezununun her zaman, her yerde, her görevde, bir lise mezunundan çok daha başarılı olabileceğini iddia etmenin de çok sağlıklı ve doğru olmadığına inanıyorum. Bu görevler özellikli görevlerdir. Bunun içerisinden yetişip gelerek, âdeta tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelen insanların önünü kesmemek lazım gelmektedir. Ben demin birkaç isim verdim. O isimlere daha yeni isimler de ekleyebiliriz.

O bakımdan, ben, bu kanun teklifinin özellikle bu maddesinin yeniden gözden geçirilmesini sizlerden istirham ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan şu soruların cevabını beklemek dileğinde bulunmak istiyorum: Futbolda şike, teşvik ve şiddet konusunda kurulan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışması devam eden komisyonun çalışma süresi ne zaman tamamlanacaktır? Acaba neden bu yasa, Genel Kurula, komisyon raporunun sonucu beklenmeden getirildi? Yoksa, bu yasanın oluşturulmasına olumsuz katkısı olur diye mi düşünüldü? Yoksa, olumlu katkı beklenmiyor muydu?

Ayrıca, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkanları ve üyeleri ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının federasyon kurullarında bulunmasının ne gibi faydaları olacağını düşünüyorsunuz? Bu yargı mensupları, adalet dağıtan, tarafsızlıklarıyla hak ve hukukun temsilcisi olan bu güzide meslek grupları acaba bir taraflı konumuna düşürülmüyor mu? Meslekî konumlarına ve itibarlarına bir zarar geleceğinden endişe ediyorum. Siz böyle bir endişe taşıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ersin, buyurun.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum. Bu Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları ve üyeleri, yöneticileri ve adlî ve idarî yargı mensupları, yargıçları ve savcıları, bu kurulların hangilerinde görev alacaklar; bunlar maddede belirtilmemiş. Hangi kurullarda görev alabilecekler ve bunların sayıları ne kadar olacak? Bunu kürsüde de dile getirdim; ama, sanıyorum cevap veren olmayacak; hiç olmazsa, soru olarak yönelteyim diye düşündüm.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.

Efendim, soru-cevap süresi başladı dediğim zaman, biliyorsunuz, İçtüzüğe göre arkadaşların cihaza girmesi lazım. Böyle, arka arkaya olmaz. Bundan sonra arkadaşlar girmesinler; alamıyorum.

Sayın Işık, buyurun; soru soracak son arkadaşımız sizsiniz.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, vasıtanızla şu soruyu yöneltmek istiyorum: Avrupa Şampiyonası noktasında UEFA'ya müracaat yapıldı. 2012 yılındaki Avrupa Şampiyonasının Türkiye'de yapılmasına yönelik 4 ilimiz teklif edildi. Eğer Türkiye'ye verildiği takdirde, bunlardan biri de Konya. Statların bu şampiyonaya hazır hale getirilmesi noktasında Bakanlığın ne gibi katkısı olacaktır. Çünkü, şayet Türkiye'de şampiyona gerçekleşecek olursa, halihazır konumuyla statların hazır olmadığı çok net görülmektedir. Bu noktada Bakanlığın bir çalışması var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimizin suallerine yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Yazılı cevaplandıracaksınız...

Teşekkür ediyorum.

Çerçeve 3 üncü maddeye bağlı ek madde 10'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 11'i okutuyorum...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Karar yetersayısının aranmasını istemiştik Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, ben oylamaya geçtikten sonra, biliyorsunuz, olmaz.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Aynı anda söyledik.

BAŞKAN - Ama, oylamadan önce isteyebilirsiniz.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Oylamaya geçmeden söyledim...

BAŞKAN - Bu maddede isteyin.

Ek 11 inci maddeyi okutuyorum:

"EK MADDE 11.- Genel Müdürlüğün mülkiyetinde veya kullanımında bulunan spor tesisleri veya taşınmazların kullanım veya intifa hakkı; spor federasyonlarına, en az üçü olimpik olmak üzere toplam altı spor dalında faaliyet gösteren ve liglere katılan spor kulüplerine, yerel yönetimlere, kamu kurum ve kuruluşlarına protokol ile bedelsiz devredilebilir."

BAŞKAN - Ek madde 11'de herhangi bir söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yetersayısı istiyorsunuz... Oylama sırasında karar yetersayısını arayacağım.

Ek madde 11'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 11 kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.

Şimdi, çerçeve 3 üncü maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

 MADDE 4.- 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanunun amacı; her türlü futbol faaliyetlerini millî ve milletlerarası kurallara göre yürütmek, teşkilâtlandırmak, geliştirmek ve Türkiye'yi futbol konusunda yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek üzere özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzel kişiliğe sahip, özerk Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması, teşkilât, görev ve yetkilerine ait esas ve usulleri düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 875 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, spor, ülkeleri ve insanları birbirine yaklaştıran, barış ve kardeşlik bağlarını güçlendiren, çağımızın en önemli sosyal olaylarından biridir. İnsan haklarına verilen değerle birlikte, sanat ve spor, bugün toplumların aynası olarak kabul edilmektedir. Tarihî gelişim sonucu spor, sadece zevk için, boş zamanları değerlendirme faaliyeti olma dışında, kazanç elde edilen bir uğraş haline gelmiştir. Bu nedenle, yeni yasal düzenleme ihtiyaçlarının doğması doğaldır.

Ülke halkının yüzde 60'ının genç olduğu Türkiyemizde, konuşmuş olduğumuz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Yasası ve Türkiyemizde spor denilince akla gelen Futbol Yasası, son derece önemli ve son derece hassas bir konudur. Böylesine hassas kanunlarda, oldubittiye getirilmeden, üzerinde detaylı çalışılarak, yeterli araştırma yapılarak değişiklik yapılması gereklidir. Yeterli çalışma yapılmadığı için, o kadar sık değişiklik yapıyoruz ki, değişiklikleri takip edemez hale geldik. Bir yılda, bu ülkede, spor açısından ne değişmiştir ki, biz, yasayı değiştiriyoruz. Bu da, değişikliklere yeterince çalışmadığımızın göstergesidir. Yaptığımız bu değişiklikte "Özerk federasyonların bütçesi; katılım payı, tescil, vize, transfer, itiraz, ceza, yayın, sponsorluk, reklam, yardım, bağış ve benzeri gelirlerden oluşur. Genel Müdürlük olimpik branşlarda; federasyonun bir önceki yıl gerçekleşen gelirlerinin yüzde 75'i kadar, olimpik olmayan federasyonlara ise yüzde 50'si kadar yardımda bulunabilir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sizlere soruyorum: Federasyonların özerk olmasının sebebi nedir; gelirlerini, kaynaklarını ve faaliyetlerini artırarak, rahat gelişme sağlamaları değil midir?! Öyleyse, Genel Müdürlük neden yardımda bulunuyor? Genel Müdürlük yardımda bulunacaksa neden özerk hale geliyor? Gelirlerinin yüzde 75'i kadar bir yardımda bulunuyor ise, neden kontrolü bir başka kuruma devrediyor; bunu da anlamak mümkün değildir.

Görüşmekte olduğumuz 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinde "3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası şu şekilde değiştirilmiştir:

"Bu Kanunun amacı; her türlü futbol faaliyetlerini millî ve milletlerarası kurallara göre yürütmek, teşkilatlandırmak, geliştirmek ve Türkiye'yi futbol konusunda yurt içinde ve yurt dışında temsil etmek üzere özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzelkişiliğe sahip özerk Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması, teşkilat, görev ve yetkilerine ait esas ve usulleri düzenlemektir" denilmektedir. Yapacağımız değişiklikle "her türlü" ibaresini ilave ediyoruz. Her türlü ibaresi, çok muallak bir ibaredir. Madde gerekçelerinde "plaj futbolu ve benzeri" denilmektedir.

Şimdi, buradan, yetkili arkadaşlara soruyorum: "Her türlü futbol faaliyetleri" denilince, plaj futbolu, halı saha turnuvaları, valilik, kaymakamlık kupa müsabakaları, köyler arasındaki turnuvalar, Federasyon faaliyetleri içerisinde mi olacaktır? Bu turnuvalara, Federasyon, maddî ve manevî katkıda mı bulunacak? Bugüne kadar, Futbol Federasyonu, federal olan profesyonel ve amatör spor kulüplerine yardımcı oluyordu; bu değişiklikle, federal olmayan kulüplere de yardımcı olacak mıdır?

Arkadaşlar, yine geliyoruz bu kanunun başına. Bir değişiklik yapılırken yeterince çalışmıyoruz. Teknik elemanlar yeterli hassasiyeti göstermiyor, günü kurtarmak adına gelişigüzel değişiklikler hazırlıyor, Genel Kurulun önüne getiriliyor; birçok soru ortada kalıyor; Genel Kurulu meşgul etmekten öteye gidemiyoruz. Bugün çıkardığımız bir kanunu da, maalesef, yarın ve çok kısa bir sürede değiştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine çok kısa bir süre önce değiştirdiğimiz 3813 sayılı Futbol Federasyonu Yasasında, Merkez Hakem Kurulunun oluşumu, Türkiye Futbol Federasyonunun genel kurulunda seçim suretiyle yapılması uygun görülmüş, atama suretiyle yapılan uygulamaya son verilmiştir. O zamanki gerekçede, Merkez Hakem Kurulunun Futbol Federasyonuna olan bağımlılığını önlemek ve kamuoyunda bu kurul ve hakemlerle ilgili tartışmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştı. Bu, gerçekten çok yerinde bir karardı ve çok uygun bir yasa olduğunu da düşünüyorum. Şimdi bizim yapacağımız değişiklikle, bu durum ortadan kaldırılıyor; yerine, Merkez Hakem Kurulu başkanı, asıl ve yedek üyelerini yönetim kuruluna teklif etme yetkisi başkanın görevleri arasına alınıyor. Bugüne kadar yapılan tüm olumlu uygulamalara, maalesef, son veriliyor. Genel gerekçede "Futbol Federasyonunu uluslararası kurullara uyumlu hale getirmek için bu değişikliğe ihtiyaç var" deniliyor. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve diğer tüm kurumlarını seçebilen Futbol Federasyonu Genel Kurulu üyelerinin, Merkez Hakem Kurulu başkan ve üyelerini seçmesinin uluslararası kurallara aykırı olduğunu düşünmek, tüm dünyada seçimle işbaşına gelen her türlü kişi ve kurumlara yapılan hukukî darbe ve maalesef, demokrasiye vurulmuş kara bir leke olarak görüyorum. Şimdi yapılacak ufak bir değişiklikle tekrar eski atama sistemine dönülmek istenilmektedir.

Değiştireceğimiz bu yasayı hazırlayan değerli arkadaşlarıma şunları sormak istiyorum:

1- Şu an yürürlükte olan seçimli yasayı hazırlayan hukukçular ve diğer uzmanlar, uluslararası normları bilecek bilgi ve kültüre sahip değiller miydi?

2- Hukukî nosyonları bu yasayı hazırlayacak düzeyde bulunmuyorlar mıydı?

3- Seçimli yasa çıktıktan sonra uluslararası normlarda değişiklik mi oldu?

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, yukarıda belirtilen, söylediğim maddelerin hiçbirinde hiçbir değişiklik olmadı. Merkez Hakem Kurulunun seçimle işbaşına getirilmesini öngören yasa Türk hukuk sistemine son derece uygundu. Tam anlamıyla demokrasinin uygulandığı bir ortamdı. Bu sistem, futbolun ana ilkesi olan İtalya'da da uygulanıyor. İtalya'da Hakemler Birliği, yaptığı seçimle Merkez Hakem Kurulunu ve başkanını seçebiliyor. Seçilen ve özerk olan bu kurul, her açıdan bağımsız, yalnız malî açıdan federasyon kaynaklarından yararlanıyor.

İtalya'da bu sistem uluslararası normlara uygun da, ülkemizde, Türkiye'de mi aykırı bulunuyor değerli arkadaşlarım?.. Bu olayın esası seçimden ve demokrasiden kaçmaktır. Bunun tek bir izahı bulunmaktadır; seçim ve atama karışımı işbaşına getirilen Futbol Federasyonunun, bir önceki seçimde olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de istediği Hakem Kurulunu görev başına getiremeyecek olmasıdır. Bu değişikliklerin amacı budur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunlara Yüce Meclisin alet olmaması gerekir diye düşünüyorum. Bu kadar önemli bir kanunda önemli bir maddeden de bahsetmek istiyorum. Kanun teklifinin 18 inci maddesinde, Federasyon başkanı ve üyelerine yüksekokul şartı getirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR TÜZÜN (Devamla)- Merkez Hakem Kurulu Başkanlığı da, uluslararası bir unvandır değerli arkadaşlarım. Her FIFA ve UEFA toplantılarında, Türkiye Merkez Hakem Kurulu bu kişi tarafından temsil edilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye Futbol Federasyonu başkan ve üyeleri için aranan yüksekokul şartının Merkez Hakem Kurulu başkanı için de geçerli olması gereklidir. Kaldı ki, halen uygulanan sistemde; yani, Süper Lig dediğimiz Birinci Lig hakemlerinde yüksekokul şartı aranmaktadır. Hal böyle olunca, hakemlerde aranan şartın, en azından, Merkez Hakem Kurulu başkanında da aranması çok doğaldır diye düşünüyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yaptığımız ve bundan sonra yapacağımız kanunların uzun ömürlü, sağlıklı ve ihtiyaca cevap veren kanunlar olmasını düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Şahıslar adına söz isteği var.

Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

SALİH GÜN (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Futbol Federasyonuna bir hatırlatma yapmak için kısa süreli söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, spor, her kesimde dostluktur, kardeşliktir, barıştır. Pek yakında, yirmi gün önce Kıbrıs'ta bir olaya şahit oldum. Biliyorsunuz, Türkiye'den giden profesyonel bütün futbol takımları Kıbrıs'ta kamp yaparken, hemen, Federasyon bir yazı yazar müsaade ederken "Kıbrıs'ta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki futbol takımlarıyla resmî ve özel müsabaka yapamazsınız." Buna uymak zorundadır giden spor kulüpleri.

Ama, bir şeye şahit oldum; buradan Futbol Federasyonuna bunun için hatırlatma yapmak istiyorum. Yirmi gün önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir futbol takımı Güney'e geçti, maç yaptı. Televizyonlardan da izlemişsinizdir. Bu yasaklamanın nedeni, UEFA ve FIFA kurallarına göre, bizim Şampiyonlar Ligine katılamama gibi cezalandırılacağımız kuşkusudur. Sayın Genel Müdürüm bunu gayet iyi bilir.

Biz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıyan tek ülkeyiz. Oraya giden, on gün kamp yapanların, oradaki kardeşlerimizle bir müsabaka yapmasını engelleyen Türkiye Cumhuriyeti değil, FIFA ve UEFA kuralları.

Bugün, Kuzey'i tanımayan Güney'deki devletin bir futbol takımı bunlarla maç yaptıysa, UEFA, FIFA kurallarına göre, uluslararası müsabakalarda, Güney Kıbrıs'taki futbol takımları cezalandırılmalı. Tanıyan tek ülke olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine giden takımların her türlü müsabakalarda önünü açmalıyız.

Tabiî ki, yeni bir seçim oldu, Cumhurbaşkanlığını da Sayın Mehmet Ali Talat kazandı. Yeni bir Cumhurbaşkanının oradaki çalışmalarıyla bunun da üstesinden geleceğini düşünüyorum; ama, buradan giden bütün futbol takımlarının veya spor müsabakası yapmaya giden bütün spor kulüplerinin orada müsabaka yapmasını, öbür taraftaki örnekten yola çıkılarak, artık, Futbol Federasyonu engellememelidir diye düşünüyorum. Bunu arz etmek için çıkmıştım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gün.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün'e aittir.

Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin tümünü eleştirirken, tabiî, güzel olan, güzel düzenleme içeren maddelerini de burada takdir etmenin gerekliliğini söylemek istiyorum. Gerçekten, 4 üncü madde, Türk Futbol Federasyonunun özerkliğini hem kuvvetlendiriyor hem de her türlü futbol müsabakasını Federasyonun çalışma sahası içerisine almak suretiyle, ihtiyaç duyulan bir düzenlemeyi Meclisimizin önüne getiriyor.

Hatırlayın, 1970'li yıllarda, özellikle kulüp takımlarımızın ve millî takımımızın aldığı başarısız sonuçlar hepimizin malumu. Alınan şanlı beraberlikler(!), şanlı mağlubiyetler(!), milletimizi yıllarca kahretmişti. Ne zaman ki 1980'li yıllardan sonra, özellikle hem futbol sahalarımızdaki iyileşmeler, standardın yükselmesi hem de özellikle Futbol Federasyonunun özerk hale getirilmesi, gerçekten, futbolumuza bir aşama kaydettirmişti ve bu aşamayla birlikte, Türk futbolu, dünya üçüncülüğünü yakalayacak seviyeye gelmişti. İşte, Federasyonun bu özerk yapısı, bugün Meclisin önüne gelen kanun teklifiyle daha da güçlendiriliyor, daha da Türk futboluna hizmet eder hale getiriliyor.

Diğer yandan, gerçekten, gerek amatör futbol müsabakalarının, amatör futbol takımlarının gerekse özellikle Türkiye'de faaliyet gösteren İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerinin desteklenmesinin gerektiği açık.

Bir yandan, kanun teklifinin 1 inci maddesinde sponsorluk faaliyetlerine kolaylık getiren düzenlemeye baktığımız zaman, bunu, 4 üncü maddenin düzenleniş biçimiyle de değerlendirdiğimiz zaman, mutlaka, İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerine sponsorluk faaliyetleriyle ve diğer katkılarla yardımda bulunmamız gerektiğine inanıyorum.

Bakın, benim ilim Karaman. Karamansporun, bu sene, özellikle kümesinde bulunan takımların durumuna baktığım zaman ve Karamansporun içinde bulunduğu malî sıkıntılara baktığım zaman, İkinci ve Üçüncü Lig takımlarından birçoğu, maalesef, birkaç şahsın sırtında, borç içerisinde ve imkânsızlıklarla lig yarışına devam ediyor. İşte, gerek sponsorluk yasasıyla, gerekse Futbol Federasyonunun yeni düzenlemede yapacağı katkılarla, bu tip olumsuzlukların da önüne geçileceğini düşünüyorum. Bu maddenin, gerçekten, Futbol Federasyonunun yapısını güçlendirdiği kanaatindeyim.

Bu duygularımla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

 MADDE 5.- 3813 sayılı Kanunun 5 inci  maddesinin birinci fıkrasına  aşağıdaki  bent eklenmiştir.

"ö) Türkiye Futbol Vakfı Genel Başkanı"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Maddede, Türkiye Futbol Federasyonu Genel Kurulunu oluşturan üyelere "Türkiye Futbol Vakfı Genel Başkanı" eklenerek, bu vakfın genel kurulda temsili sağlanmış oluyor.

Şimdi, vakıftaki görevlere baktığımız zaman, amacındaki maddeleri de okuduğumuzda, gerçekten vakfın amacının, Türk futbolunun gelişmesi, eğitimi, daha çağdaş hale gelmesi noktasında, spor branşında futbolun teorik ve pratikte gelişimiyle ilgili amaçları var. Bunlar, güzel uygulamalar; ama, bugün görüştüğümüz bu kanun teklifi içerisinde olmamasına rağmen, aslında olması gerekenlerin başında, bugün, spor, başta futbol olmak üzere, hepimizi ilgilendiren önemli bir öğe. Yani, bugün, spor, futbol, basketbol, voleybol, güreş ve birçok spor dalında hemen hemen hepimizin ilgisini çeken, herhangi bir yakını olan veya çevresinde bu sporu yapan insanlarla dolu bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir durumda, ülkemizde de yüzbinlerce lisanslı sporcumuz var; antrenörümüz var, hakemimiz var; spor kulüplerimiz var, toplam 6 364 tane; futbol tesislerimiz var, yine binlerce...

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi üzerinde söz almış bulundum; çünkü, iki yıldan beri defalarca soru önergeleri vererek gündeme getirmek istediğim bir konu vardı. Şu anda, bu kanun teklifi görüşülürken, gönlümüzden geçen; Sayın Başkanımızın da izah ettiği gibi, hafta içerisinde gelseydi Sayın Bakan burada olacaktı, ama, onun yerine vekâleten başka bakanlar var; ama, benim bu konum, tesadüfen Sağlık Bakanı da burada, onu da  ilgilendiren konulardan bir tanesi.

Değerli milletvekillerim, spor sahalarında eksik olan bir şeyi ortaya koymak istiyorum. Bursa'da bundan iki yıl evvel bir futbol müsabakası sırasında, Yılmaz Bayram ismindeki bir genç, futbol sahasının ortasında göğüs istobu yaptığı bir sırada geçirdiği rahatsızlıktan dolayı ve olay anında müdahale edebilecek bir sağlık ekibi olmadığından dolayı hayatını kaybetti. Yani, futbol sahasında mücadele veren genç kardeşimiz hayatını kaybetti. Bu genç kardeşimiz kimdir; Yılmaz Bayram, 3.10.1997 yılında, Türkiye (B) Genç Millî Takımında, Lüleburgaz'da oynanan Romanya-Türkiye maçında sahada yer alan bir futbolcumuzdu; yani, bizlerden biriydi, çocuklarımızdan biriydi.

Onun üzerine, ben, Bakanlığa, sahalarda görmüş olduğum bu eksikliğin giderilmesiyle ilgili hangi çalışmaların yapıldığına dair soru önergeleri verdim. Tabiî, soru önergelerine aldığımız cevaplarda, Sağlık Bakanlığı ile spordan sorumlu Devlet Bakanlığı arasında bir protokol olduğunu, bu protokolün de halen yürürlükte olduğunu ve işin bu çerçevede yürütüldüğünü söylediler.

Tabiî, o protokolü incelediğim zaman, o protokol, sahalarda sakatlanan futbolcularımızın, eğer sosyal güvenlikten yoksun ise, daha sonra hastanelerdeki bakımı ve tedavisiyle ilgili konuları içeriyor; ama, benim istediğim şu: Sahada, ister futbol müsabakası olsun ister herhangi bir spor müsabakası olsun, amatörce mücadele veren gençlerimizin karşılaşabileceği bir sakatlık neticesinde sağlık ekibinin ona müdahale etmesiyle ilgili bir sorundu; yani, eğer, o sağlık ekibi o sahada bulunabilirse anında müdahale edebilecek, o çocuklarımızın sahadaki sakatlıklarının önüne çok daha rahat geçilebilecek. Biraz evvel örneğini verdiğim gibi, o genç kardeşimiz, Oyak Renault'lu futbolcu kardeşimiz hayatını kaybetmemiş olacak idi.

Daha sonra, bununla ilgili olarak, Bursa'da -bu yaptığımız çalışmalar neticesinde- sağlıkla ilgili birtakım çalışmalar yapıldı; ama, ben, sadece futbol maçlarına, profesyonel liglere gitmeyip; ama, aynı zamanda, o toprak sahalarda, o çamurlu sahalarda amatörce mücadele veren gençlerin de maçlarına giderek, o gençlerimizin sahalarda karşılaştığı sorunları, tekrar, yerinde tespit etmek istedim. Ne yazık ki, 18 yaşında olan, 17 yaşında olan, 16 yaşında olan gençlerimiz sahalarda amatörce mücadele ederken, en ufak bir sakatlıkla karşılaştıklarında, sorunun giderilmesiyle ilgili sağlıkçıları yanlarında göremedim. Bu yasaları görüşüyoruz, bu yasaları burada çıkarıyoruz, kanunları gerçekleştiriyoruz; ama, bence her şeyin başı sağlık. Sağlığın olmadığı yerde, sağlık sorunlarının çözülmediği bir yerde, siz, sporun sağlıklı bir şekilde gelişmesinden çok fazla iddialı bir şekilde konuşamazsınız.

Bu anlamda, ivedilikle çözülmesi gereken sorunların başında sağlık geliyor. Eğer bu sağlık sorununu çözemezsek, inanın, biraz evvel örneğini verdiğim gibi, genç kardeşlerimiz, genç sporcularımız hayatlarını kaybedeceklerdir diyorum. Bunların önüne geçmek için, başta spordan sorumlu Devlet Bakanına, Sağlık Bakanına ve Başbakanımıza buradan bir kez daha seslenmek istiyorum. Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi müsabaka olursa olsun, o müsabakaya başlamadan evvel, mutlaka, sahada sağlıkçının olması gerektiğini vurgulamak istiyorum; çünkü, spor müsabakalarına başlamadan evvel hakemlerimizin üzerinde durduğu birkaç konu var. Bilhassa futbol maçlarında, saha komiseri var mı diye bakar, saha polisi var mı der, eğer bunlar varsa maça başlanır; ama, ben diyorum ki, ne olursa olsun, sağlıkçı olmadan, hakemlerimiz, hangi müsabaka olursa olsun, düdüklerini çalmasınlar; çünkü, o düdüğü çalan hakemlerin de, o maçı seyreden seyircilerin de, antrenörlerin de, futbolcuların da sağlıkçıya ihtiyacı var. O açıdan, mutlaka, bunun önüne geçilmesi gerekli.

Şimdi, sporla ilgili konuşuyoruz. Dün ve bugün, yine gazetelerden, Türk futbolunun kirliliğiyle ilgili demeçleri okuyoruz. TMSF Başkanı da Türk futbolunun kirli olduğunu söylüyor. Vallahi, bugün, Türkiye'de, herkes, sporda olmaması gereken konuları gündeme getiriyor.

Sevgili Mustafa Kemal Atatürk'ün güzel bir sözü var, statlarda bunu görüyorsunuz: "Ben, sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" diyor. Sevgili Mustafa Kemal Atatürk bu sözü sporcularımız için söylemiş; ama, ben günümüzde diyorum ki, bu, sadece sporcular için değil, hepimiz için geçerli; çünkü, sporla ilgilenen Türkiyemizde, bu sözün önemi çok daha fazla ortaya çıkıyor. Bunu, sadece sporcularımızın sırtlarına yıkmamak lazım. Maçlardan evvel ve maçlardan sonra söylenen sözlere yöneticilerimizin de dikkat etmesinde büyük yarar var; çünkü, bununla ilgili kanunlar çıkarılıyor. 5149 sayılı Yasa, spor sahalarında şiddetin ve düzensizliğin önüne geçilmesiyle ilgili çıkarılan bir yasa; ama, bu yasaya rağmen, yine de, herkes ağzına geleni söylüyor; ama, bunun karşılığında, spordaki şiddetin önüne geçilmesiyle ilgili çalışmaların ve kanunun, bence, hakkaniyet çerçevesinde uygulanmadığını görüyoruz; yani, siz, sahada maçı seyreden 3-5 kişiye ceza verebiliyorsunuz veya seyircisiz oynatma cezası verebiliyorsunuz; ama, bu ortamı sağlayanlara karşı, hâlâ herhangi bir ceza yaptırımı uygulanmıyor. Bu çifte standardın önüne geçilmesi lazım.

Yine de, ben, Bursa'da, Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili olarak, spordaki şiddetin ve kirliliğin önüne geçilmesi noktasında bir kampanya başlatmıştım. Bence, o kampanya, Türkiye'de, herkesin, üzerine düşmesi gereken bir kampanya. Bayanlarımızın, sahalarda, tribünlerde, çok daha fazla olması lazım. Bayanlarımızın olduğu sahalarda, inanıyorum ki, küfrün ve şiddetin önüne geçmek, çok daha kolay olacaktır. O anlamda, sadece, bunu, kulüplere değil, aynı zamanda, federasyona ve Bakanlığa da, bu konuda, ciddî anlamda girişimlerde bulunulmasını istiyorum. Sahalarda çok daha fazla bayanın, öncelikle, ücretsiz yer alarak, bu spordaki şiddetin ve küfürlerin önüne geçilmesinin önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. 

Bu yasanın, eksiklerini gidererek, Türk sporuna yararlı olmasını söylüyor, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Demirel.

Şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin bu maddesinde "5 inci  maddesinin birinci fıkrasına  aşağıdaki bent eklenmiştir:

ö) Türkiye Futbol Vakfı Genel Başkanı" deniliyor.

Bu Vakıf Başkanının, daha önceki düzenlemelerde, oy kullanma hakkı mevcuttu; ancak, şu andaki düzenlemede, bu haksızlığı egale etmiş olacağız, ayrıştırmış olacağız.

O nedenle, bu kanunun spor camiamıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Aydınlıoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 5 inci maddesinde Federasyonun Genel Kurulunu oluşturan üyeler sayılmıştır. Bu kanunla Türkiye Futbol Vakfı Genel Başkanı Genel Kurul üyesi olarak belirlenmiş iken, 3813 sayılı Kanunda 5175 sayılı Kanun ve 2004 yılında yapılan bir değişiklikle, Türkiye Futbol Vakfı Başkanı Genel Kurul üyeleri arasından çıkarılmıştır; ancak, Türkiye Futbol Vakfı, futbolla ilgili olarak önemli görevler ve hizmetler ifa ettiğinden, Türkiye Futbol Vakfı Başkanı yeniden delege olarak sayılarak, söz konusu vakfın, eskiden olduğu gibi, Genel Kurulda temsili sağlanmıştır; yani, spor ve futbolla ilgilenen önemli bir vakfın hakkı bu kanunla teslim edilmiştir.

Dolayısıyla, bu yasanın futbol camiasına yeni bir heyecan ve motivasyon vereceğine inanarak, bu kanunun spor camiamıza hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydınlıoğlu.

Sayın milletvekilleri, 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

 MADDE 6.- 3813 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"b) Başkanı, Yönetim Kurulunun ondört üyesini, Tahkim ve Denetleme   kurullarını seçmek,"

"Genel Kurul  delegeleri tarafından, toplantıda alınan kararlara karşı Genel Kurul tarihinden itibaren otuz gün içinde Ankara Asliye Hukuk mahkemelerinde iptal davası açılabilir. İptal davasında verilen karar geçmişe yürümez. Davalar basit yargılama usulüne tabidir."

 BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Sayın Ersin; buyurun.

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dışarıya su içmeye çıktım, bakan yine değişmiş!.. Yani, bundan sonra Genel Kuruldan ayrılmayacağım; çünkü, ben çıktığım zaman, bakanlar değişiyor, nöbet değiştiriyorlar. 5 maddede 4 tane bakan değişti sevgili arkadaşlarım; yani, konunun ne kadar dikkate alınmadığını gösteren durum tabiî. Zaten hazırlanan teklif...

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - 5 tane bakanımız Genel Kurulda görevli olduğundan dolayı...

AHMET ERSİN (Devamla) - Ama, Kültür Bakanı yok, ben onu bekliyorum!..

Metne baktığım zaman, Sayın Faruk Çelik'in imzaladığı metin "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğine" diye yazıyor. İçtüzükte değişiklik olmadığına göre -ya da değişik oldu da, biz mi bilmiyoruz- biz, hep kanun tekliflerimizi, soru önergelerimizi, her şeyi Meclis Başkanlığına hitaben yazıyoruz; ama, nedense, Sayın Çelik bu metni yazarken Genel Sekreterliğe yazmış. Ne yapalım!.. Ne kadar işin acemice hazırlandığı... Ki, bu teklif Sayın Çelik'in değil; çünkü, Sayın Çelik'in iyi bir hukukçu olduğunu biliyorum ben.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Hukukçu değil.

AHMET ERSİN (Devamla)- Değil mi? Neyse... İyi bir Grup Başkanvekili olduğunu biliyorum. Dolayısıyla, böyle bir hata yapmazdı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, aslında bu teklifin can alıcı noktası işte bu, 6 ncı madde. Yani, bu yasa teklifinin hazırlanmasına neden olan gerekçe, bu 6 ncı madde. Bildiğiniz gibi, mevcut Federasyon Yasasının 15 inci maddesinde Merkez Hakem Kurulunun seçimle geleceği, genel kurulda seçileceği, 7'sinin eski hakem, 2'sinin de on yıl deneyimli futbol adamından oluşacağı belirtiliyor; ama, genel kurulda seçim yapılırken Merkez Hakem Kurulunun tamamı eski hakemlerden oluşturulduğu için -yani, o listeyi yapanlar yasaya bir göz atmadan bu listeyi yapmışlar- yargıya gitti konu ve yargı bu seçimi iptal etti, Merkez Hakem Kurulunun bugünkü yapısını iptal etti.

Şimdi, bir hukuk devletinde yapılması gereken, yargı kararına uymak. Yargının verdiği karara uygun bir şekilde bir Merkez Hakem Kurulu oluşturmak için seçimleri yenilemek lazım. Bir hukuk devletinde hukuka inanan bir iktidarın yapması gereken bu. Ama, şimdi getirilen ne; Merkez Hakem Kurulunun seçimle gelmesiyle ilgili maddeyi değiştiriyorlar, Merkez Hakem Kurulunun atamayla gelmesi yöntemini getiriyorlar. Değerli arkadaşlarım, ortada bir yargı kararı var; Yargıtaydan da onaylanmış geçmiş, kesinleşmiş bir yargı kararı var. Şimdi yargı kararına karşı bu yapılan, aslında yargının arkasına dolanıp 1 puan alma arayışı. Yani, yargının verdiği kararı, mahkeme kararını, Yargıtay kararını helvacı kâğıdı hüviyetine sokma anlayışı!.. Halbuki, bir ülkede mahkemelerin, yargının verdiği karar uygulanır. O yargı kararını ortadan kaldırmak için çeşitli nedenler ortaya çıkarılırsa, o yargı kararını geçersiz kılmak için yeni düzenlemeler ortaya çıkarılırsa, işte bu, hukuk devletine yakışan bir tavır olmaz.

Bir diğer konu; genel kurulda alınan kararlara karşı, genel kurul üyelerinin otuz gün içinde Ankara asliye hukuk mahkemelerinde iptal davası açacağı; ama, bu iptal davasında verilen kararın geriye yürümeyeceği...

Değerli dostlarım, aranızdaki hukukçular bilirler, aslında bunlar, hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında öğretilir diye bir genel ifade vardır; ama, ben bunu farklı bir şekilde söyleyeyim, bunlar, aslında anaokullarında da anlatılıyor bildiğim kadarıyla!..

Şimdi, bir iptal davasının özelliği nedir; iptal davasının özelliği, var olan bir hukuksuzluğu ortadan kaldırmaktır; özelliği bu. Eğer verilen iptal kararı geriye yürümeyecekse, genel kurulda alınan bir karar hukuka aykırı ise ve mahkeme iptal ediyorsa, ama buna rağmen de o genel kurul kararı yürürlükte kalıyorsa, o zaman iptal davası açmanın, mahkemeden karar almanın ne hükmü var, ne lüzumu var?!

Değerli arkadaşlarım, aranızdaki bazı arkadaşlar "Cumhurbaşkanından döner" diye söylediğim için bana sitem ettiler; ama, ben tekrar söyleyeceğim: Bu düzenlemeler Cumhurbaşkanından döner; Cumhurbaşkanından dönmezse Anayasa Mahkemesinden döner. Hukukta böyle şey olmaz. Bir iptal davasının geriye yürümemesi, yapılan bir işlemle ilgili, bir kararla ilgili verilen iptal davası, açılan iptal davasında verilen karar yürürlükte olacak, o davayı açanın elinde o karar duracak; ama, hiçbir hükmü olmayacak!.. O, hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla tespit edilen uygulama yürürlükte kalmaya devam edecek!.. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım, sevgili hukukçu arkadaşlarım; böyle şey olmaz!.. Tavsiyem, tez elden, bu tür uygulamalardan vazgeçmek lazım; aksi halde, çok açık söylüyorum, çok kısa bir süre sonra, bu konuları, burada, yine tartışmak zorunda kalacağız, bu konuları yine konuşmak zorunda kalacağız.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söylüyorum: Merkez Hakem Kurulunun iptal edilmesiyle ilgili verilen karardan sonra yapılması gereken, iptal kararına ve yasaya uygun yeni bir Merkez Hakem Kurulu seçimi yapmaktır. Verilen mahkeme kararını hükümsüz kılmak için, dediğim gibi, yargının arkasına dolanarak 1 puan alma arayışı içinde düzenlenen bu tür yaptırımlar, hukuka uygun değildir, hukuka aykırıdır. Dolayısıyla, gelin, sizler bizi dinleyin; bakın, çok iyi niyetle söylüyorum, yeni bir Merkez Hakem Kurulu seçimi yapın, ondan sonra yasayı değiştirecekseniz değiştirin.

Diğer konu da, dediğim gibi, iptal kararlarının geriye yürümemesi; hiçbir hukuk devletinde olacak şey değil. Mahkeme kararını helvacı kâğıdı hükmüne getiren bu tür düzenlemelerin, Cumhurbaşkanından döneceğini söylüyorum, Anayasa Mahkemesinden döneceğini söylüyorum. Dolayısıyla, bir süre sonra, boş yere uğraştıktan bir süre sonra...

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Düzelttik, düzelttik...

AHMET ERSİN (Devamla) - Düzelttiniz mi; peki, o zaman mesele yok.

O zaman değerli arkadaşlarım, madem durum düzeltildi, ben de sözlerimi fazla uzatmadan hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 6 ncı madde, bu kanun teklifinin, üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı maddesi; çünkü, daha önce yapılan bir seçimin yargı kararıyla iptal edilmesi, Türkiye'de çok büyük bir tartışma yaratmıştı. Getirilen bu yeni düzenlemeyle, Merkez Hakem Kurulunun seçimini, Futbol Federasyonu Genel Kurulunun oylarından çıkarıp, Futbol Federasyonu Başkanının teklifi ve Yönetim Kurulunun oylarıyla seçilir hale getiriyoruz.

Tabiî, şahsî görüşümü ifade etmek istiyorum. Merkez Hakem Kurulunun özerk bir yapıda olması gerekmektedir. Demin de söyledim; özellikle, Türkiye'de hakem kararlarının çok tartışıldığı, üzerinde büyük kavgaların, gürültülerin çıktığı bir konuda, hakemlerin atanmasında tek söz sahibi olan Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Başkanının önerisi ve Yönetim Kurulu üyelerinin oylarıyla seçilmesinin, Merkez Hakem Kurulunun özerkliğiyle, tarafsızlığıyla bağdaşmasının mümkün olmadığına inanıyorum.

Bununla ilgili olarak, kamuoyunda şöyle bir ifade var: Bu konu, FIFA'nın bir sirküleriyle Türkiye'ye iletilmiş ve bu nedenle bir düzenleme yapılma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. FIFA'nın bu sirküleri, 763 no'lu, 23.7.2001 tarihli bir sirkülerdir. Bakınız, bu sirküler, 2001 yılında yayımlanmış, Türkiye'ye gönderilmiş; ancak, bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu sirkülere rağmen, Merkez Hakem Kurulunun nasıl atanacağını, onbir ay önce bir kanunla burada görüşmüşüz, kararlaştırmışız ve kanunlaştırmışız ve onbir ay önce çıkan bir kanunla da, Merkez Hakem Kurulunun başkan ve üyelerinin, Futbol Federasyonu Genel Kurulu tarafından seçilmesini kabul etmişiz. Aynı Meclis, aynı sirküler yürürlükteyken, böyle bir kararı almışız.

Ben, şimdi, buradan sormak istiyorum; bu kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen arkadaşlarımız, gerekçelerinde şöyle söylüyorlar: "Uluslararası Federasyonun kurallarına uygun olarak Merkez Hakem Kurulunun seçilmesi, Genel Kurulun görevleri arasından çıkarılmıştır." Şimdi, onbir ay önce farklı bir kanun buradan geçiyor ve sirküler yürürlükteyken, Türkiye Futbol Federasyonuna gönderilmişken bu kanunu biz buradan geçiriyoruz, sirkülere rağmen bunu yapıyoruz; ancak, şimdi, bir değişiklikle 6 ncı madde olarak tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriyoruz. Öyleyse ya geçmişte onbir ay önce yaptığımız doğru veyahut şimdi yapılmak istenilen doğru.

Değerli milletvekilleri, sayın Uşak Milletvekilimiz şimdi yapılanın doğru olduğunu ifade etmek istiyor; ama, peki, onbir ay önce yine sizlerin oylarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla o kanun burada kanunlaşıp yürürlüğe girmedi mi?! O zaman o sirküler yürürlükte değil miydi?! O sirküler FIFA tarafından Türkiye Futbol Federasyonuna gönderilmemiş miydi?! Elimizde değil miydi; elimizdeydi. Ancak, bu yapılan uygulamanın, ben, yanlış olduğuna inanıyorum.

Ayrıca, FIFA'nın sirkülerinde, ülke federasyonlarının aralarında farklılıklar olabileceği şeklinde bir esnek ifadesi de bulunmaktadır. Bu esnek ifadeden de yararlanarak, bence son derece tehlikeli olan Futbol Federasyonu Başkanının ve Yönetim Kurulu üyelerinin Merkez Hakem Kurulunun kararları üzerinde çok büyük bir etki yapacağını da gözönünden uzak tutmadan ve bu hususun Türkiye'de çok büyük tartışmalara sebebiyet vereceğini de gözönüne alarak, bu 6 ncı maddeyle getirilen bu teklifin, mutlaka, eskisi gibi uygulanmasının devam edilmesinde fayda mülahaza ediyorum. Niye bunu söylüyorum; çünkü, Futbol Federasyonu Genel Kurulunun üyelerinin yüzde 60'ı futbol kulüplerinin temsilcilerinden oluşmaktadır ve yüzde 40'ı da yine sporun içerisinden gelen çok değerli isimlerle oluşan bir Genel Kurul tarafından Merkez Hakem Kurulu seçiliyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen tamamlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, biz bunu kaldırıyoruz. Futbol Federasyonu Başkanının iki dudağı arasında. Merkez Hakem Kurulu Başkanı olacak isim ile Merkez Hakem Kurulunun Yönetim Kurulu üyelerini belirleme hakkını Futbol Federasyonu Başkanına vereceğiz ve Yönetim Kurulu da bunları tasdikleyecek, onaylayacak. Ben, böyle bir hükmün demokratik olmadığına, demokrasi kurallarına aykırı olduğuna inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanunun 6 ncı maddesinin (b) bendinden sonraki fıkrada yer alan "iptal davasında verilen karar geçmişe yürümez" ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                

 

Semiha Öyüş

Remziye Öztoprak

İrfan Gündüz

 

Aydın

Ankara

İstanbul

 

Hamza Albayrak

Nimet Çubukçu

 

 

Amasya

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, biraz önce dinlediğimiz önergeye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, katılıyoruz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninde yer alan bu hüküm hukukun genel bir prensibini ifade etmekle yasada tekrarına yer yoktur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Başkan üst üste yada aralıklarla en fazla iki dönem seçilebilir."

"Başkanın ölümü veya istifası halinde, üç ay içinde tekrar seçim yapılması şartı ile birinci Başkanvekili, yoksa ikinci Başkanvekili, başkanvekillerinin olmaması halinde de Yönetim Kurulunun kendi üyeleri arasından belirleyeceği kişi Başkanlığa vekalet eder. Genel Kurula altı aydan az bir süre var ise yönetimdeki boşalmalar sebebi ile olağanüstü Genel Kurula gidilemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Şimdi getirilmek istenen değişiklikle, daha önce değiştirilen 7 nci maddede "üst üste iki kez başkan seçilemez" hükmü yerine "aralıklarla da olsa başkan seçilemez" hükmü getiriliyor. Bizce bu yanlış. Kişinin demokratik haklarının, seçilme haklarının, bilgi ve deneyiminin, erdeminin çok geçerli olduğu ve Futbol Federasyonunda gerçekten de uluslararası tanınmanın da çok geçerli olduğu şartlarda, biz diyoruz ki bir insana, sen iki dönemden fazla seçilemezsin. Bu konuda yasada bir yıl önce değişiklik yapılmıştı; iki dönem üst üste seçilmeme yasağı getirilmişti. Biz, bu konudaki yasağın tümüyle ortadan kalkmasını istiyoruz; yani, 7 nci maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin yasadan çıkarılmasını ve yasanın eski haline getirilerek isteyenin istediği gibi aday olabilmesine imkân sağlanmasını öneriyoruz. Önergemizin kabulü için de desteğinizi bekliyoruz.

Çok teşekkür ederim; saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

Madde üzerinde 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesindeki "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla iki dönem seçilebilir" ifadesinin "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla üç dönem seçilebilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  

 

İrfan Gündüz

Halil Özyolcu

Faruk Anbarcıoğlu

 

İstanbul

Ağrı

Bursa

 

Alim Tunç

Mehmet Yüksektepe

 

 

Uşak

Denizli

 

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Demirel Kemal Sağ              Harun Akın

              Bursa                      Adana                Zonguldak

           Mehmet Küçükaşık    Ahmet Ersin

               Bursa                        İzmir

"Madde 7.- 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Başkanın görev süresi dört yıldır.

Başkanın seçimi, Genel Kurulda Yönetim Kurulunun ondört üyesinin seçiminden önce yapılır. Genel Kurulda Başkan adayı olabilmek için Genel Kurul üyelerinin beşte birinin yazılı teklifi gerekir. Başkanın yokluğunda görevlerini, Başkanın belirleyeceği başkanvekili yürütür. Başkan, Genel Kurula katılan üyelerin oy çokluğu ile seçilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, en aykırı önerge bu olduğu için, bu önergeyi işleme alıyorum.

Sayın Komisyon, bu son okunan önergeye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Son cümle çıkarılarak seçimlere herkesin katılabilmesi ve bilgi ve birikimin egemen olmasının sağlanmasına çalışılmıştır.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesindeki "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla iki dönem seçilebilir" ifadesinin "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla üç dönem seçilebilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım sayın önerge sahipleri?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Deneyim kazanmış kişilerin daha uzun süre başkan seçilmeleri amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 7 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 3813 sayılı Kanunun 8 inci  maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

"i) Merkez Hakem Kurulunun Başkanı ile asıl ve yedek üyelerini Yönetim Kuruluna teklif etmek."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

 MADDE 9.- 3813 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (ö) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye  (ü) bendi eklenmiştir.

"ö) Birinci ve ikinci Başkanvekilini belirlemek,"

"ü) Başkan tarafından teklif edilen  Merkez Hakem Kurulunun Başkanı ile asıl ve yedek üyelerini atamak."

 BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla ilgili teklifin 9 uncu maddesinde Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konunun teknik yönlerini, bu işin bu aşamaya gelmesindeki eksiklikleri, bu işin nasıl doğru olması gerektiği yönündeki uyarıları, arkadaşlarım, değişik maddelerde uzun uzun anlattılar.

Tabiî, spor, özellikle futbol, ülkeyi, ülkenin neredeyse tüm insanlarını ifade eden veya insanların kendini bu şekilde ifade ettikleri bir spor dalı. Dolayısıyla, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle, çoluğuyla çocuğuyla hepimizi, kendimizi tarif ettiğimiz bir spor dalı futbol; herkesi ilgilendiriyor. Futboldaki en ufak bir olay, bir haksızlık veya bir yanlışlık tüm toplumu ilgilendiriyor. Bazen, ülkenin en önemli sosyoekonomik, dışpolitikayla ilgili önemli sorunlarından bile daha fazla insanları kendine çekiyor, tartışmanın içine çekiyor ve hepimizi çok yakından ilgilendiren, hepimizi içine çeken tartışmaların parçası oluyor futbol. Yani, sonuçta, Türkiye'de yaşayan 70 000 000 insanın tamamına yakını kendisini bir futbol kulübüyle aidiyet içinde hissediyor ve birçok insanı biz, isminden önce, tuttuğu takımla tarif ediyoruz. Yani, futbol, önemli bir alt kültür, önemli bir aidiyet maddesi oluşturuyor insanlar için.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, genellikle, üç-dört büyük kulübün taraftarları, Türkiye'nin çok önemli bir kısmını ilgilendiriyor; ama, bir de, tabiî, insanların içinde oturdukları, yaşadıkları kentlerin takımları var. Bunlar -arkadaşlarım anlattı- çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyorlar; amatör olarak da, bazen Üçüncü Ligde, İkinci Ligde profesyonel olarak da. Burada, insanlara, gençlere çok zor şartlarda spor yaptırılıyor ve bu futbol kulübünün devamı, devamlılığı çok zor şartlarda sağlanabiliyor. Dolayısıyla, çok büyük emeklerle ortaya çıkıyor bu; hem futbolcuların emekleri hem onların arkasındaki idarecilerin emekleri, ondan bir şey bekleyen, kendi kentini en iyi şekilde temsil etmesi için uğraşan, gayret eden, bağıran, seyirci olan tüm insanların gayretleriyle yürüyor bu iş ve dolayısıyla, tuttukları futbol takımı veya yaşadıkları kentin futbol takımı bir başarısızlığa, bir haksızlığa uğradığı zaman özellikle, çok önemli adalet duygusu zedelenmelerine yol açabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu akşam, belki birçok kulübün başına gelen, onlarcası Türkiye'de yaşanmış olan küçücük bir olaydan bahsedeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Gelibolusporun hikâyesinden bahsedeceğim. 2000-2001 sezonu; Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi, bir önceki sezonda büyük bir başarı göstererek Üçüncü Profesyonel Futbol Ligine yükselmiş, çok zor şartlarda bir takım kurmuş, büyük emeklerle ve bir mücadeleye girişmiş, iyi kötü. Şampiyonluk mücadelesi yapma şansı olmamakla birlikte, ligde kalma mücadelesi, Gelibolu'nun onurunu, insanların heveslerini, heyecanlarını tatmin etme arayışı içerisinde büyük bir mücadeleye girmiş ve sezonun sonlarına yaklaşılmış ve birden, hep bildiğimiz, alışık olduğumuz oyunlar oynanmaya başlanmış değerli arkadaşlarım.

Bir bakıyoruz, bu arada, Alibeyköyspor ile Beşyüzevler arasında, İstanbul'un iki güzide kulübü arasında bir maç var. Beşyüzevler'in düşmesi kesinleşmiş. Alibeyköyspor ve Geliboluspor arasında da bir çekişme yaşanıyor; birisi düşecek kümeden ve Geliboluspor avantajlı; averajla avantajlı en azından ve Alibeyköyspor, Geliboluspora maça gelecek. Dolayısıyla, Geliboluspor önemli bir avantajla son haftalara giriyor. Alibeyköyspor-Beşyüzevler maçının, o nedenle çok dikkatle incelenmesi gerekiyor. Bu nedenle, 15.5.2001 tarihinde, Geliboluspor Başkanlığı, Futbol Federasyonuna bir yazı yazıyor; diyor ki "bizim bu işten şüphemiz var, bu maçtan ciddî kokular geliyor; lütfen, takip altına alın, gözlem altına alın, çok iyi gözleyin, gözlemleyin, bu maçı mutlaka inceleyin." 17.5.2001'de, tekrar bir yazı yazılarak, Federasyon tekrar uyarılıyor ve maç yapılıyor değerli arkadaşlarım.

O güne kadar, Alibeyköyspor, hiçbir takıma 4'ten fazla gol atmamışken, Beşyüzevler de hiçbir takımdan 5'ten fazla gol yememişken, çok ilginç bir şekilde, maç 12-0 bitiyor değerli arkadaşlar, 12-0!.. Birden, averaj avantajı Alibeyköysporun eline geçiyor ve Gelibolusporun kümede kalabilmesi için, kendi sahasında Alibeyköysporu 5-0 yenmesi gerekiyor. Tabiî, böyle bir şey de, dürüst yapılan bir maçta mümkün değil ve bu maçta, Beşyüzevlerin, tamamen, kendi normal kadrolarının dışında bir kadroyla çıktığı belli, önceden uyarılar yapıldığı belli ve böyle, anormal bir sonuç var; ama, bütün bunların karşılığında, 12.6.2001'de, Federasyon, konunun çok dikkate değer olduğunu, izlendiğini, gözlendiğini, kayda değer olduğunu ve bunların Ceza Kuruluna sevk edildiğini söylüyor, yazıyla bildiriyor Geliboluspora; ama, maalesef, sonuç, insanların adalet duygularını zedeleyici bir sonuç; şike olmadığı yönünde karar veriliyor ve maalesef, Geliboluspor küme düşüyor.

Değerli arkadaşlarım, onlarcası yaşanıyor; sırf bunun için, bu konu yıllardır tartışıldığı için, Mecliste bir araştırma komisyonu kurduk. İnsanlar, gözlerini dikti, Meclise bakıyorlar. Her gün, Gelibolu'da, insanlar, Geliboluspor tekrar Üçüncü Lige çıkacak diye sokaklara fırlıyor, araştırma komisyonunun raporu doğrultusunda sanki bu iş oluverecekmiş gibi, umutla Meclise bakıyorlar. Biz de, şimdi, Futbol Federasyonuyla ilgili yeni bir düzenleme yapıyoruz veya yapılan düzenlemede değişiklikler yapıyoruz. Yine, insanlar, gözlerini buraya dikti, bakıyorlar. Düşen bu Gelibolusporun, hâlâ, sigortaya milyarlarca lira borcu var. Bunları nasıl hallederiz, bu sorunları nasıl çözeriz diye hiç düşünmüyoruz; ama, başka birtakım hesaplar, birtakım arayışlar içindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, adalet, bir toplumu bir arada tutan ve birbirine kaynaştıran en önemli unsurdur. İnsanların adalet duygusunu zedelememeliyiz. Ne kadar kanun çıkarırsak çıkaralım, o kanunları doğru uygulamazsak, o kanunların sonucunda uygulamayla toplumların vicdanlarını rahatlatmazsak, bu toplumda asayişi, barışı hiçbir şekilde sağlayamayız, spor sahalarından şiddeti kovalayamayız. İnsanların adalet duygusunu zedelememeliyiz. Futbol oynamaya çıkan futbolcularda, bu futbolun oynanmasını sağlayan idarecilerde ve seyircilerde bu duyguyu oluşturamazsak, böyle sonuçlara biz, eğer, burada bir şey yoktur anlayışı ortaya çıkar ve buna sessiz kalırsak, gerekli tedbirleri alacak mekanizmaları oluşturamazsak, hiçbir şekilde sporda barışı ve kardeşliği sağlayamayız, doğru yol alamayız. Onun için, bu vesileyle, bu görüşmeler esnasında bu konuyu Meclis gündemine, kürsüsüne taşımak istedim.

Umuyorum, bu yanlışlar düzeltilir; düzeltmenin yolunu bulmalıyız. Türkiye'nin umutlanacak başka yeri yok, burasıdır. İnsanlar, oy verdikleri insanlardan, yani bizlerden, bu sonuçların, bu acıların, bu yanlışlıkların giderilmesini bekliyor; bunları giderecek çözümleri mutlaka bulmalıyız. Araştırma komisyonu raporunu burada okuyup, ondan sonra Meclisin tozlu raflarına atmamalıyız, gerekenleri yapmalıyız.

Bu vesileyle, ben, Gelibolu Sporun bu sorununa ve onlarca kulübün bu tip sorunlarına dikkatinizi çekiyorum. Umarım, bundan sonra Türkiye, bu konuları bu şekilde tartışmaz ve bu acıları bir daha yaşamaz.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Şahısları adına söz isteği var.

Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, vazgeçiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksektepe; buyurun.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz 875 sıra sayılı teklifin 9 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, bu yasayla ilgili çok şey konuşuldu. Ben, konuşmama başlamadan önce bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle, Türkiye'deki sporun, futbolun ve diğer branşlarla ilgili olayların, insanların düşüncelerindeki algılamanın ne olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, spor dendiğinde centilmenlik, bedenen sağlık, zihin sağlığı, ruh sağlığı ve çeviklik akla gelir; ama, bugün öyle bir durum içerisindeyiz ki, spor dediğimizde şike, spor dediğimizde şiddet, spor dediğimizde küfür ve buna benzer hiç de hoşumuza gitmeyen birçok konuyu burada algılamaktayız.

Değerli arkadaşlar, ben, fiilen bir spor kulübünün yönetim kurulu üyesiyim ve bizzat eli taşın altında olan bir arkadaşınızım. Özellikle, Anadolu'daki futbol kulüplerinin, amatör kulüplerin ve diğer branşların hangi şartlarda, hangi sıkıntılarda, hangi zorluklarda faaliyet gösterdiklerinin bizzat şahidiyim.

Şimdi, dünyada ve Türkiye'de anlaşılması gereken, algılanması gereken futbol mantığının, spor mantığının bugünkü, geldiğimiz noktadaki durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada, Federasyonla ilgili, Merkez Hakem Kuruluyla ilgili ve diğer konularla ilgili çok şey konuşuldu.

Değerli arkadaşlar, özellikle, futbolda bugün birçok dedikoduyu, birçok konuşulan meseleyi birlikte paylaşıyoruz ve bununla ilgili Meclisimizde bir araştırma komisyonu kuruldu ve çalışmakta. Yine, görmekteyiz ki ve şahit olmaktayız ki, bugün Anadolu kulüpleri, özellikle üç büyükler nezdinde, hor görülen, itilip kakılan, yok sayılan, mağdur edilen bir konumda. Bir Rizespor iyi futbol oynadığında, Gaziantepspor iyi futbol oynadığında veya bir Denizlispor iyi futbol oynadığında alkışlanması gerekirken, üç büyük takımlardan herhangi birini yendiğinde, galip geldiğinde birçok dedikoduyla, birçok sıkıntıyla, birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Bunun en son örneğini, geçtiğimiz günlerde, bir kupa maçında gördük. Çok güzide, üç büyükler dediğimiz bir futbol takımımızın sahasında gerçekleşen olayda, Federasyonun başlattığı "lütfen" kampanyasına rağmen, maalesef, bir takımın hocası tartaklanıyor, ısrarla futbolcuları ıslıklanıyor, her türlü baskı gerçekleştiriliyor ve sanki, o takımın oyuncuları, Anadolu'nun bağrından çıkan gençler değil, başka bir ülkeden gelmiş gençlerdi. Kaldı ki, başka bir ülkeden gelmiş olsa bile, futbol oynamakta, sahada centilmence, yiğitçe, mertçe futbolunu ortaya koyup, sonuca gitmektedirler.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Tahkim Kuruluyla ilgili de birkaç şey konuşmak istiyorum; özellikle, Merkez Karar Yönetim Kuruluyla ilgili. Bu konuda çok şey konuşuldu; ancak, geçtiğimiz günlerde, geçtiğimiz aylarda çıkardığımız yasada, nedense, Merkez Karar Yönetim Kurulu üyelerinin veya federasyon başkanının tahsiliyle ilgili konuda tam aksini konuşan muhalefet partisi arkadaşlarımız, bugün, tekrar, onun aksini burada savunmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Tamamlayın lütfen.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Dün, kişi adına yasa yapıyorsunuz ve kişi adına bu kanunu çıkarıyorsunuz, mutlaka, üniversite mezunu olması gerekir, şart getirilmesi gerekir diye, savunan arkadaşlarımız, bugün, yüksekokul mezunu diyoruz, olmaz diyorlar. Bunu anlamak mümkün değil.

Kaldı ki, bu yasaya, çok acele getirildi diyorlar; komisyonlarda konuşuldu, kamuoyunda konuşuldu, ilgili tüm birimlere, tüm ilgili kurum ve kuruluşlara bu yasa aktarıldı.

Değerli arkadaşlar, burada, yine, çok ciddî bir hüküm getiriyoruz; futbolcuların kullandıkları, kulüplerimizin kullandıkları statların ve tesislerin bedelsiz olarak kulüplerimize tahsisini öngörüyoruz.

Yine, Federasyon payından, yüzde 18 olan payı kulüpler lehine yüzde 15'e çekiyoruz ki, özellikle, bu, Anadolu kulüpleri için gerçekten çok anlamlı. Çünkü, onlar ekonomik anlamda çok sıkıntı çekmekte ve onlara can simidi olacak bir düzenlemedir. Bundan dolayı tebrik ediyorum ve bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yüksektepe.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Ersin, buyurun.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabiî, Sayın Bayındırlık Bakanıma spor sormak ne kadar büyük bir zulüm, o ayrı bir konu; ancak, yine de sorayım, nasıl olsa yazılı cevap verecekler.

Sayın Başkanım, mahkeme tarafından iptal edilen Merkez Hakem Kurulu yerine, yasa gereği, Merkez Hakem Kurulu seçimlerini yenilemek varken, bu mahkemenin iptal kararını geçersiz kılmak adına yeni bir düzenleme yapmak bir hukuk devletine yakışır mı? Bunu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ersin.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, Ahmet Ersin Beyin sorusuna yazılı cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- 3813 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Denetleme raporunda; gelir-gider tabloları, bilançolar ve yıllık faaliyetleri esas alan malî tablolar yer alır. Ayrıca kaynakların etkin, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığı, harcamaların sportif faaliyetler için yapılıp yapılmadığı ve malî işlemlere ilişkin karar ve tasarrufların amaç ve programlarına uygun olup olmadığı hususlarına da yer verilir. Denetleme Kurulu, raporunu Genel Kurul üyesi tüzel kişilere ve gerçek kişilere Genel Kurulun toplantı tarihinden bir ay önce gönderir. Genel Kurul üyeliği bulunan tüzel kişilerin temsilcilerine ayrıca rapor gönderilmez. Raporun postaya veriliş tarihi gönderme tarihi olarak kabul edilir. "

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bugün çok uzun bir konuşma hazırlamıştım; ancak, çok önemli yasalar var, zamanımız çok önemli ve çok da geç olduğu için, kısa bir konuşmayla iktifa etmek durumunda olacağım.

875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu teklifle, sponsorlukta belge tasdiki kaldırılarak, sponsorluk yapacakların harcamaları bizzat yapması veya sponsorluk alanın banka hesabına para yatırması sağlanmış, bu sponsorluk hizmeti karşılığında da sponsorlara, sponsorluk yaptıkları faaliyetin veya tesisin isim, reklam, tanıtım ve yayın haklarının verilmesine ilişkin düzenleme yapılarak, sponsorluktan beklenen hedefe ulaşılması amaçlanmıştır.

Aslında, yeminli müşavirler tarafından yapılacak bu tasdik işlemi sponsorlar açısından bir engel değil, vergileme açısından bir kolaylık teşkil edecektir; ama, bu şekilde düzenlenmiş, hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

Maddenin ana hükmünü teşkil eden denetleme konusuna kısaca değinmek istiyorum değerli arkadaşlarım. "Denetim raporunda, gelir-gider tabloları, bilançolar ve yıllık faaliyet raporlarını esas alan malî tablolar yer alır" denilmektedir. Esasen, bu konu, yine yeminli müşavirlik konusudur. Trilyonlara hükmeden özerk Futbol Federasyonunun, yeminli müşavir denetimine veya bağımsız denetçilerin denetimine mutlaka tabi olması gerekir. Yönetmelikte böyle bir şey var mı, bilmiyorum; yasada yok; ancak, böyle bir şey düşünülürse, inanıyorum ki, hem Türk sporu açısından hem de Federasyonda görev yapanlar açısından iyi bir şey yapılmış olacaktır.

Yine, madde metninde "Genel Kurul üyeliği bulunan tüzelkişilerin temsilcilerine ayrıca rapor gönderilmez" deniliyor. Doğrusu, ben bu hükmü pek anlayamadım. Neden derseniz, değerli arkadaşlarım, bakın, Federasyon Genel Kurulu 200 kişiden oluşuyor ve bu 200 kişilik Genel Kurulun dörtte 3'ü, yani, 152'si kulüp temsilcisi. Yani, bu durumda, Genel Kurulun dörtte 3'üne denetleme raporu gönderilmemiş oluyor. Yani, son güne kadar, bu kadar, ki, dörtte 3 oranındaki Genel Kurul üyesinin denetim raporundan haberi olmayacak. Bu ne derece doğrudur, ben takdirlerinize bırakıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu teklifle getirilen bazı değişiklikler hakkında da, kısaca, görüşlerimi bazı noktalarda arz etmek istiyorum. Bakın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde veya kullanımında bulunan spor tesisleri ve taşınmazların spor kulüplerine, yerel yönetimlere, kamu kurumlarına protokolle bedelsiz devredilmesi imkânı getiriliyor 3 üncü maddeyle. Ben, bu maddeyi yazanları ve bunu düşünenleri, bu hükmü getirenleri, gerçekten, kutluyorum arkadaşlar. Neden derseniz, küçük bir anımı anlatmak zorundayım: Bakın, 1990'ların başında Adana'da atlı spor kulübü kurulacak; ama, büyük bir arazi lazım ve arazi yok. Ben, o zamanın defterdarı olarak, Vali Beyin katkısı da söz konusu olduğu için, Devlet Su İşleri ve hazinenin arazisini birleştirerek, biz, buraya bir atlı spor kulübü kurduk ve araziyi Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne tahsis ettik. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü de, bu araziyi protokolle özel kulübe devretti ve Adana'da harikulade bir kulüp oluşturuldu. Şimdi, bu kulüpte 20 Mayısta uluslararası bir yarışma tertip edilecek. Yani, para gelecek,  tanıtım da cabası.

Şimdi, ne oluyor; bir dönem sonra zamanın defterdarı 197 milyarlık bir ecrimisil gönderiyor bu arazi için. Niye; çünkü, bu kulübün yeri Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne verilmiş ama, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü de özel kulübe vermiş. Bu, mevcut mevzuat uyarınca mülkün değil ve hakikaten ecrimisil gerekiyor. Şimdi, bu durumda, bu kulüp ne yapsın! Hemen bir huzursuzluk başlıyor ve hatta, kulüpte istifalara varan olaylar oluyor. Şimdi, bu hüküm olsaydı daha önce, böyle bir durum olmayacaktı. Ben o yüzden tebrik ediyorum.

Evet, kısa geçtiğim için, bunların hepsini atlıyorum.

Yine, teklifin  18 inci maddesiyle, Federasyon Başkanı ve üyeleri için getirilen yüksekokul mezunu olma şartı da benim için önem taşıyor.

Arkadaşlar, bu hüküm, başlangıçta ideal gibi duruyor; ama, sonuç itibariyle baktığınız zaman, çok kritik durumlar var ve spora önem veren, sporda başarı sağlamış insanlara Federasyon Başkanlığı kapısını kapatıyorsunuz.

Örneğin,  Hamza Yerlikaya, dünya ve olimpiyat şampiyonu; ama, bu kişi parası dahi olsa, Güreş Federasyonu Başkanı olma şansı yoktur. Bu yüzden, bence bu hükmün değiştirilmesinde büyük bir yarar var.

Değerli arkadaşlar, son olarak bir cümle daha söyleyip kapatıyorum. Şimdi, 23 yaş altı futbolda amatörler için bir hüküm var.Bu  sporcuları yetiştiren kulüplere tazminat ödeniyor; fakat, bu tazminat bütün sporcular için eşit ödeniyor. Ben diyorum ki, uluslararası başarı sağlamış, millî olmuş oyuncular için, normal, düz sporcudan farklı bir uygulama getirilsin ve sporcu yetiştiren kulüplere, yarışmacı kulüplere nazaran daha iyi bir imkân sağlansın diyorum.

Ben, konuşmamı tamamlıyorum. Hepinizi bu duygularla, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Sağ.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan.

Buyurun Sayın Arıkan. (AK Parti sıralarından alkışlar).

Süreniz 5 dakika.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10 uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, günümüzde spor denilince, çok sayıda insanın ilgi ve sevgisine açık olan futbol akla gelmektedir. Yüz yılı aşan bir geçmişe sahip olan futbol, bugün çok güçlü ve yaygın bir endüstri haline gelmiştir. Kitlesel tüketime çok yatkın, heyecan ve coşkuya açık, ucuz ve eğlenceli olmasından dolayı, diğer spor dallarının ve eğlence sektörlerinin önünde yer almaktadır; ancak, müsabakalar sırasında rakip takım oyuncularına, yöneticilerine, hakemlere, hatta, nadiren de olsa, taraftarı olunan takımın oyuncularına ve yöneticilerine karşı yapılan çirkin ve küfürlü saldırılar da düşündürücü ve üzüntü vericidir.

Değerli arkadaşlar, bu üzüntü verici olayların önüne geçilebilmesi ve sorunların azaltılabilmesi için, kamu kuruluşlarının, kulüp yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, basın-yayın organlarının gereken çabayı göstermeleri gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türk sporunun, futbolunun önünde yakın tarihte iki büyük sınav vardır. Bunlardan biri, Fenerbahçe ile Galatasaray futbol takımları arasında, 11 Mayıs 2005'te oynanacak. Ben, burada, centilmenlik ve spor kazansın diyorum. Bu maçta her iki kulüp yöneticisi, oyuncusu ve taraftarının göstereceği centilmenlik ve ülke olarak organizasyonumuz, UEFA ve bütün dünya tarafından dikkatle izlenecektir.

Yine, zira, 25 Mayıs 2005 Çarşamba günü, Şampiyonlar Ligi maçı da aynı statta, yani, İstanbul Olimpiyat Stadında oynanacaktır. Bu maçın Türkiye'de oynanacak olması, turizm ve ülkemizin tanıtımı açısından çok önemlidir.

Değerli arkadaşlar, biz bu kanunu çıkarıyoruz ve ülkemize, güzel Türkiyemize dünya ve UEFA standartlarına uygun olan hali getiriyoruz. İnşallah faydasını da göreceğiz diyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıkan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.04

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.10

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

875 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 11 inci maddesini okutuyorum:

 MADDE 11.- 3813 sayılı  Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 14.- Tahkim Kurulu, Federasyon ile kulüpler; Federasyon ile hakemler, Federasyon ile futbolcular,  teknik direktörler ve antrenörler; kulüpler ile teknik direktör, antrenör, oyuncu temsilcisi ve masörler; kulüpler ile oyuncular; kulüpler ile kulüpler arasında çıkacak ihtilaflar hakkında Yönetim Kurulunca verilecek kararlar ile disiplin kurulu kararlarını, ilgililerin itirazı üzerine inceleyerek kesin karara bağlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

 MADDE 12.- 3813 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 15.- Merkez Hakem Kurulu, Başkanın teklifi ve Yönetim Kurulunun onayı ile biri Başkan olmak üzere dokuz üyeden oluşur.  Aynı sayıda ve aynı usulle yedek üye seçilir.

Üyelerin yedisi faal olmayan hakemlerden, ikisi ise spor alanında en az on yıl mesleki deneyimi olan kişiler arasından belirlenir.

Kurul görevinde bağımsızdır. Üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yenisi atanamaz."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN  (Bilecik) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz teklifin 12 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, teklifin önemli maddelerinden bir tanesi; bunu, ayrıntılı olarak müzakere etmek ve değerlendirmek durumundayız.

Maddenin içeriğinde "Merkez Hakem Kurulu, Başkanın teklifi ve Yönetim Kurulunun onayı ile biri Başkan olmak üzere dokuz üyeden oluşur. Aynı sayıda ve aynı usulle yedek üye seçilir.

Üyelerin yedisi faal olmayan hakemlerden, ikisi ise spor alanında en az on yıl meslekî deneyimi olan kişiler arasından belirlenir " denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu maddede, 7+2 formülü; yani, 7 üyenin eski hakemlerden, 2 üyenin ise hakem olmayan spor adamlarından seçilmesi söyleniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, çok açık olarak, FİFA'nın bu konudaki 763 nolu sirküsünün 2 nci maddesine aykırı bulunmaktadır.

Bakın, size, FİFA'nın uluslararası federasyonlarda hakemliğin organizasyonuyla ilgili genelgesini okumak istiyorum. 763 nolu sirkünün 2 nci maddesinde şöyle denilmektedir:

"Hakem komitesinin oluşumu

Hakem komitesi, deneyimli eski maç görevlilerinden oluşması gereken özel bir komitedir. Üyeleri, kulüplerle veya liglerle doğrudan bağlantılı olmamalıdır. Aktif hakemler ve yardımcılar komite üyesi olmamalıdırlar."

FİFA'nın uluslararası federasyonlara gönderdiği genelge böyle; yani, deniliyor ki, bu komite çok hassas bir komitedir, bu komitenin 9 üyesi olacaktır ve 9'u da eski hakem olacaktır; eski... Yani, FİFA, uluslararası federasyonlara bunu yayımlamış.

Şimdi, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak, hükümetimizin yetkililerinden şunu duymak istiyorum; hükümetimizin yetkililerinden, gerçekten, bu 12 nci maddenin açıklanmasını istiyorum.

Uluslararası federasyonlarda, FİFA'nın hakem organizasyonu diyor ki, 763 nolu sirkünün 2 nci maddesi: “Çok hassas bir komitedir. Bu komitede bulunacak 9 eski hakem olmalıdır, 7 + 2 formulü yanlıştır." Biz, bu yüce çatı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, hâlâ, 7 + 2'de direnmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin ikinci bir yanlışlığını da söylemek istiyorum. Geçmişte, Merkez Hakem Komitesinin seçimleri bu maddeye benzer şekilde yapıldı; fakat, bu kanun, bildiğiniz gibi, mahkemelerce iptal edildi, hatta Yargıtayca da onandı; yani, 7 + 2 formülü, geçmişte böyle bir seçim yapıldı, bunu mahkemeler iptal etti ve Yargıtay da bunu onadı; yani, ikinci bir yanlışı da söylemek istiyorum. FİFA, bunun yanlış olduğunu, böyle bir komitenin hassas olduğunu, 9'unun da eski hakemlerden olması gerektiğini söylüyor, tüm uluslararası federasyonlara bunu gönderiyor; artı, bizim yüce bağımsız yargımız, mahkemelerimiz bunu doğruluyor, bu konuda karar alıyor ve yine, Yargıtay bunu onaylıyor. Böyle olmasına rağmen, Yüce Parlamento, bu konuda, yine bir yasayı, yine bir maddeyi değiştirmeden, aynı maddeyi tekrar çıkaracak.

Şimdi, tabiî, spordan sorumlu Devlet Bakanımız yok; ancak, hükümetimiz adına Değerli Bakanımız burada. Ben, özellikle, Sayın Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzün, Türk sporu adına yapmış olduğu hassas ve başarılı çalışmaları biliyorum. Bu yüzden de kendisini kutluyorum; ancak, bu kanunda, neden bu kadar ısrar edildiğini Sayın Bakanımıza izah edip, bunun açıklamasını talep ediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzün.

Şahsı adına söz isteği var.

Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan; buyurun.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 12 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hakem kimdir, bunun üzerinde durmak istiyorum. Hakemler, futbolun günah keçileridir. Başarısız olan futbolcuların, antrenörlerin, yöneticilerin, taraftarların beceriksizliklerini örtmenin, kapatmanın en kolay bahanesidir hakemler. Binlerce seyircinin önüne, gladyatörlerin acımasız silahlarıyla karşı karşıya tek başına bırakılmış, âdeta bir ölüm mahkûmudur hakem. Santrfor boş kaleye gol atamaz, kaleci bacak arasından gol yer, onları hoş görürüz; ama, hakem, bulunduğu yer itibariyle pozisyonu süzemeyip yanlış karar verdiğinde, âdeta onu çarmıha gereriz. Bu da yetmez, futbol programlarında, maçların olduğu akşamlar eski hakemlerimiz kurulurlar ekranın başına, ağır çekimlerde tekrar tekrar bir daha, "o kameradan değil, bu kameradan" diyerek, bu arkadaşlarımızı yerin dibine geçirirler. Hani balta kesiyormuş ağacı, ağaç ağlamaya başlamış. Neden demişler; çünkü, beni kesen baltanın sapı da benden yapıldı, ondan demiş.

Ben buradan, özellikle eski hakem ve şimdiki yorumcu arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: Sizler de hakemlik yaptınız. Saniyenin belki onda 1'i zamanda görmeniz gereken bir pozisyonu o anda görüyor ve yorumluyordunuz. Siz de hatalar yaptınız; ama, o zaman televizyonlar yoktu, canlı yayınlar yoktu. Şimdi nasıl o rahat koltuklarınızda bu arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz?!

Ben, futbolun hakemsiz olmayacağını biliyorum; çünkü, ben de bir dönem hakemlik yaptım. Bu nedenle, özellikle futbol kamuoyundan, basınımızdan, eski hakemlerimizden, yeni yorumcularımızdan, futbol hakemlerimize biraz daha insaflı davranılmasını diliyor, yasanın hayırlı olması dileğiyle, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tutan.

12 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

 MADDE 13.- 3813 sayılı Kanunun  16 ncı  maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 16.- "Futbol takımı bulunan kulüplerin yapacakları resmî ve özel futbol müsabakalarının yönetimini ve bu müsabakalarla ilgili futbol oyun kuralları açısından teknik anlaşmazlıklarının çözümlenmesini, il ve ilçe hakem kurullarının kurulmasını, hakemlerin eğitilmesini, bunların klasmanlara ayrılmasını, yükselme ve düşme şartları ile statü ve talimatlarda belirtilen diğer görevleri yapar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

 MADDE 14.- 3813 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrasına (i) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bent teselsül ettirilmiştir.

"j) Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu" 

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Uşak Milletvekili Alim Tunç.

Sayın Tunç, konuşacak mısınız?

ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

 MADDE 15.- 3813 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Federasyonun bütçesinden en az yüzde iki oranında pay, eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere Merkez Hakem Kuruluna verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- 3813 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin  birinci fıkrasının (a)  bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Futbol müşterek bahis oyunlarından kulüplere verilen isim hakkının % 15'i,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- 3813 sayılı Kanunun 23  üncü maddesinin ikinci  fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Federasyonun yıllık toplam gelirinin en az % 15'i, her bütçe döneminde 31 Aralık tarihine kadar Federasyona sunulan ve Yönetim Kurulu tarafından kabul edilen projelerde kullanılmak üzere ikinci ve üçüncü liglerde takımı bulunan kulüplere;  en az % 15'i ise futbolla ilgili olmak kayıt ve şartı ile her bütçe döneminde 31 Aralık tarihine kadar Federasyona sunulan ve Yönetim Kurulu tarafından kabul edilen alt yapı, eğitim veya tesis projelerinde kullanılmak üzere ilgili kurum, kuruluş ile spor kulüplerine,  Genel Kurul kararı ile federasyonun kaynak kullandırılmasına ilişkin düzenlemesine uygun şekilde, katılım payı karşılığı olarak kullandırılır."

"Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından spor kulüplerine veya kamu kurum veya kuruluşlarına  protokol karşılığında devredilen, kiralanan veya süreli intifa hakkı tesis edilen spor tesislerine ait protokol tribünlerinin Türkiye ligleri ve Türkiye Kupası maçlarında kullanılmasında kişi sayılarının tespiti ve protokol yönlendirmesi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü talimatları dahilinde il ve ilçe müdürlüklerince yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin çerçeve 17 nci maddesiyle değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Faruk Anbarcıoğlu

İlhan Albayrak

 

İstanbul

Bursa

İstanbul

 

Alaettin Güven

Nusret Bayraktar

M. Asım Kulak

 

Kütahya

İstanbul

Bartın

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe: Protokol tribünlerinin düzenlenmesi konusunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yetkili olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.27

 

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.30

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

875 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 17 nci maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Ek Madde 1.- "Genel Kurul tarafından seçilen organların, başkan ve üyelerinin seçilme şartları şunlardır:

a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.

b) Yüksek okul mezunu olmak.

c) Seçim tarihinden önceki beş yıl içerisinde, bir defada bir yıl ve toplam iki yıl hak mahrumiyeti cezası ile cezalandırılmamış olmak.

ç) Temerrüt halinde, kesinleşmiş vergi ve sigorta borcu bulunmamak.

d) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ve organize suçlardan, zimmet, nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, emniyeti suiistimal, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı kesin hüküm giymemiş olmak."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 18 inci maddeyi, biraz evvel, çok değerli Divanımız okudu. Maddenin ikinci bendinde "yüksekokul mezunu olmak" diyor. Yüksekokul mezunu olmak... İçini açtığımız zaman neden yüksekokul mezunu olmak; geriye dönüp de bu yasayla ilgili geçmişi değerlendirdiğimizde, 2004 yılı sekizinci ayında yayımlanan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Federasyon Başkanları Seçim Yönetmeliğinin İkinci Bölüm, Esas Hükümler Bölümü Madde 5  (c) bendini de sizlere okumak istiyorum; bu da "en az lise mezunu veya dengi okul mezunu olmak" diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir sene olmadan bunu tekrar değiştiriyorsunuz ve yüksekokul mezunu olarak önümüze getiriyorsunuz. Sayın Bakan -konuşmamızın başında da, hep arkadaşlar da söyledi- keşke bu akşam burada olsaydı; ama, sporun en önemli meselelerini konuşurken, maalesef, Spor Bakanını bu akşam burada göremedik ve Kabinenin hemen hemen yarısının tüm bakanları tek tek, sırayla, spor yasası görüşülürken burayı teşrif ettiler. Böylelikle, Kabine, tamamen, Türk sporu adına bilgilenmiş de oldu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten üzülüyoruz Türk sporu adına. Kanunun tümü üzerine görüşen arkadaşlarımız gerçekten çok önemli şeyler de söyledi, bizler de söyledik. Böyle önemli şeyleri değerlendirirken çok geniş çapta bütün birimlerin haberi olması lazım. Burada konuşan AKP'li arkadaşım Sayın Yüksektepe "bu kanun görüşülürken, bu, yasayla ilgili tüm birimlere aktarıldı" dedi; ama, maalesef, ben, Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili olarak, şike, şiddet, haksız rekabeti önlemek için kurulan komisyon üyesiyim; hiçbir şekilde, bu yasa buraya gelirken haberim olmadığı gibi, sizin AK Partili arkadaşların da haberi olduğunu sanmıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; yüksekokulda çok iddia ediyorsunuz ve Meclise, bizlere bu yüksekokul meselesini dayatıyorsunuz ve bu maddeye de baktığımız zaman "en az" gibi bir ibare de konmamış, bir kelime de konmamış; yani, sadece "yüksekokul mezunu olmak" diyor. Peki, fakülte mezunu olmaz mı; yani, sadece yüksekokul mezunu mu olmalı? Bunu bilerek mi yazdınız, yoksa fakülte, yüksekokulu çağrıştırıyor diye mi? Sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kanunlar hazırlanırken, gerçekten bir kelimesi bile çok önemli, çok iyi irdelenmeli diye düşünüyoruz. Şimdi, konuşmamızın başında da söyledik; bu kanunun tamamı kişilere yönelik çıkarılmıştır; yani, geçmişi gerçekten çok etkilenmişe benziyor ki, bu kanun önümüze geliyor. Geçmiş dönemlerde lise mezunu olanın işini engelleyelim, gerisi önemli değil diyorsunuz. Evet, bu kanun tasarısının asıl derdi bu. Türk futbolunu dünyada 3 üncü yapmış bir yönetimin, bir daha göreve gelmemesi için, önüne Çin Seddi koyuyorsunuz. Bu yasada, başkan ve yönetim kurulu üyelerinde aranan yüksekokul koşulu, bir önceki maddelerde görüştüğümüz ve kabul edilen görev sürelerinin iki dönemde sınırlandırılması, dünyada benzeri olmayan bir uygulama olarak, siz değerli milletvekillerinin önüne geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu yasaya göre, önümüzdeki dönemlerde bir ihtiyaç hissedilse, yani Türk sporunun, Futbol Federasyonu delegeleri, sporda işlerin kötü gittiğini tespit edip, futbolumuzun bugüne gelmesinde çok önemli saydığımız, geçmişte özerk bir Futbol Federasyonu döneminin başkanı veya FIFA İcra Kurulu Üyesi, UEFA Asbaşkanı Sayın Erzik'i Türk Futbol Federasyonu Başkanı seçemeyecekler. Niye; iki dönem üst üste görev yaptı diye. Türk Futbol Federasyonu, geçmişte, yine kendisini Onursal Genel Başkan seçmiş; ama, bu yasa Meclisten geçtikten sonra, Sayın Erzik, gerekirse Futbol Federasyonu Başkanı olamayacak.

Bir başka örnekle konuşmalarıma devam etmek istiyorum. Yine, futbolumuz bir sıkıntı yaşasa ve bu sıkıntıyla birlikte genel kurulunu toplasa, Federasyonun delegeleri Türk sporunun geçmişinin daha iyi olduğuna inanarak, mevcut durumun dünden daha iyi olduğunu görerek, yeniden o eski dönemin ruhunu yakalama isteğini, maalesef, yerine getiremeyecekler.

Hepimiz biliyoruz ki, Türk Millî Takımının, gerçekten, çok zor süreçlerini toplum olarak hep birlikte yaşadık. Millî Takımımızın 1 gol attığı maçlarda bile "1 gol attık" diye teselli olduk. Bugünleri yaşadı bu toplum; ama, şükür olsun ki, Türk Millî Takımının dünya üçüncüsü olduğu dönemleri de gördük. Maalesef, şimdi, bu yasa çıktıktan sonra, bu Meclisten çıktıktan sonra, Türk Millî Takımının dünya üçüncüsü olduğu günleri tekrar görme şansını... Delege istediği zaman, o dönemin başkanını ve yönetimini seçemeyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, böyle bir mantık dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Böyle önemli değişikliklere, ancak ve ancak, Futbol Federasyonu seçimlerinde -çünkü, çok önemli bir değişiklik- Genel Kurul üyeleriyle tartışılarak karar verilir. Bu karar, Genel Kurulun olmalıdır diye düşünüyorum.

Dünya futbolunda sembol olmuş isimler, örneğin Platini, Beckembauer UEFA'da asbaşkanlık yapıyor, yarın belki de UEFA başkanı olacaklar. Bu futbol dünyasının gözbebeği olmuş bu değerli iki isim yüksekokul mezunu değiller. Örneğin Türk futbolumuzda Hakan Şükürler, Rıdvanlar veya çoğaltabiliriz, hepimizin hayranlıkla izlediği futbolcularımızın çoğu yüksekokul mezunu değil; yani, yarın, bu değerli futbolcularımız da futbolu bıraktıkları zaman, Türk futboluna federasyon başkanı olarak hizmet edemeyecekler.

Akla mantığa uymayan böyle bir düşüncenin, benim ülkemde benim sporumun içine sokulmasını anlamak mümkün değil. AKP Hükümetinin, ülkenin çok değerli kurumlarını, aynı İstanbul Büyükşehir Belediye kadrolarıyla yönettiğine, ben, şahsen, KİT Komisyonu üyesi olarak, birçok toplantıda şahit olmuştum; aynı mantığın da sporumuzun içine sokulmak istendiğini, maalesef, görüyorum. Bu, beni, bu ülkenin insanı ve bir milletvekili olarak gerçekten çok üzüyor.

Değerli arkadaşlar, geçmiş dönem federasyonu yanlıştır doğrudur, günahı vardır sevabı vardır; bunlar ayrı şeyler. Ben kişileri konuşmuyorum; yanlışı varsa, işbaşındaki federasyona iş düşer, sorumlu bakan gereğini yapar; zaten, böyle bir, geçmişle ilgili, ciddî bir iddia ve ispat ortaya bugüne kadar da konulmadığına göre, geçmişin, büyük işlerin altında ezildiklerini düşünüyorum. Türk sporuna altın harflerle yazılan, futbolda bizlere dünya üçüncülüğünü tattıran, bütün ülkeyi sokağa döken,  sevince boğan bir dönemin başkanı ve yönetimini bir daha işbaşına gelmemek üzere tarihe gömeceğiz; yazıktır, günahtır. Böyle bir anlayışın, böyle bir çatı altında konuşulması bile beni çok üzmektedir.

Değerli arkadaşlar, sevgili AKP'li milletvekili arkadaşlarım; lütfen, bu yanlışı bugün reddedelim diye düşünüyorum. Bu maddeyi tasarıdan çekmemiz gerektiğine inanıyorum. Sayın Bakan, nasıl böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duydu, anlamakta da zorluk çekiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, İspanya'da İspanya Federasyon Başkanı 12 yıldır görevde ve 4 yıl daha seçildi. Almanya federasyon başkanı 16 yıl görevini yürüttü. Hizmetin yaşı olmaz, hizmetin tahsili olmaz.

Değerli arkadaşlar, bu anlayış, bugün burada değişmez ve kabul edilirse Cumhurbaşkanından döner diye düşünüyorum. Bu maddenin, hukuka ve Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu Meclisi boşuna çalıştırmaya hiçbirimizin hakkı yok. Bu madde, Futbol Federasyonu seçimlerine katılan delegelerin özgür iradelerine ipotek koymaktır. Siz, bir yakınınızı veya bir dostunuzu, ülkemizin en büyük camialarından spor federasyonunun başına getireceksiniz diye, Türk sporuna bunca yıl hizmet etmiş ve bundan sonra da etme şansı devam eden insanların önünü kesemezsiniz. Böyle bir uygulama bugüne kadar ne görülmüş ne de duyulmuştur. Burada bizim amacımız kişileri savunmak değildir; ama, şu görülüyor ki, sizin amacınız açık ve nettir ki, siz, bir kişiyi sporun başına getirmek için kanun düzenliyorsunuz ve Yüce Parlamentoyu da şahsî işlere alet ediyorsunuz diye düşünüyorum.

Bu maddenin, hem hukuka hem de Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu düşünüyor, bu kanun maddesinin bugün kabul edilmesiyle, yarın işbaşına gelecek federasyon başkanlarının, bu maddenin yanlışlığıyla büyük bir yük altında kalacaklarını ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Bugünkü bu kanun teklifini veren arkadaşımızın olmadığı, spordan sorumlu Bakanımızın başından beri olmadığı bir spor kanununu görüşmenin, beni, Türk sporu adına çok üzdüğünü belirterek, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akın.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Anbarcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kanun teklifimizin 18 inci maddesi üzerine şahsım adına söz almıştım.

Değerli arkadaşlar, şu anda ilginç bir konuyu tartışıyoruz. Sebebi de, Futbol Federasyonu Başkanımız üniversite mezunu mu olsun yoksa olmasın mı...

Değerli arkadaşlar, şöyle bir hafızamızı yoklayalım, ilkokula, ortaokula, lise çağlarına gidelim. Orada okullarda sınıflarımızın duvarlarında şu sözleri hepimiz çok iyi hatırlıyoruz: "Hayatta en hakikî mürşit ilimdir." "İlim Çin'de bile olsa gidiniz alınız." "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz." "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum."

Şimdi, Spor Genel Müdürlüğümüze bağlı, yani özerk olmayan 43 federasyonun başkanından 5'i lise mezunu, diğer 38 federasyon başkanımız üniversite mezunudur. Oldukça güzel, takdir edilecek bir tablo diye düşünüyorum. Özerk federasyonlar ise, basketbol, voleybol, tenis, satranç, motosiklet ve briç olmak üzere 6 federasyon başkanımız ise üniversite mezunudur.

Değerli arkadaşlar, iyi güreş yapandan iyi federasyon başkanı olur, iyi futbol oynayandan iyi futbol federasyonu başkanı olur, iyi voleybol oynayandan iyi voleybol federasyonu başkanı olur diye bir kayıt mı var, bir kural mı var?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tersi de geçerli!

FARUK ANBARCIOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, bu gibi düşüncedeki arkadaşlarımızı yeniden konuyu değerlendirmeye davet ediyorum. Federasyon başkanlarımızın, iki yıllık, üç yıllık üniversite mezunu, yüksekokul mezunu olmaları, ancak göğsümüzü kabartır diye düşünüyorum.

Bir de, 2004 yılında çıkarılan kanunda, değerli arkadaşımız eleştirirken "geçen sene lise mezunuydu, bu sene üniversite mezunu yaptınız" dedi. Ben, ondan, teşekkür ve tebrik beklerdim; çıtayı yükselttiniz, takdir ediyoruz, alkışlıyoruz demesini beklerken, üniversiteye çıkarılmayı bir eleştiri gibi gördüğü için de, ayrıca, kendisini, lise ile üniversite arasındaki ilişkide yeniden değerlendirmeye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Anbarcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 3 önerge vardır; önergeleri sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 18 inci maddesiyle değiştirilen 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Federasyon kurullarında görev alan üyelerden yüksekokul mezunu olma şartı aranmaz."

 

İrfan Gündüz

Faruk Anbarcıoğlu

Alim Tunç

 

İstanbul

Bursa

Uşak

 

Abdullah Erdem Cantimur

Halil Özyolcu

Ali İhsan Merdanoğlu

 

Kütahya

Ağrı

Diyarbakır

 

Ergün Dağcıoğlu

Mehmet Yüksektepe

Bayram Özçelik

 

Tokat

Denizli

Burdur

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 18 inci maddeyle ilgili olarak şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan, işlemlerini, oylamalarını birlikte yapacağım.

Şimdi, iki önergeyi ayrı ayrı okutuyorum:

                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Muhsin Koçyiğit

Dursun Akdemir

E. Safder Gaydalı

 

Diyarbakır

Iğdır

Bitlis

 

Ülkü Güney

Süleyman Sarıbaş

 

 

Bayburt

Malatya

 

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.

 

Ahmet Ersin

Harun Akın

Mehmet Küçükaşık

 

İzmir

Zonguldak

Bursa

 

Mehmet Parlakyiğit

Yaşar Tüzün

 

 

Kahramanmaraş

Bilecik

 

 

BAŞKAN - Biraz önce ifade ettiğim gibi, her iki önerge de aynı mahiyette ve birlikte işleme alıyorum.

Sayın Komisyon, önergelere katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACİ BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet, aynı mahiyette olan bu iki önergeye katılıyor musunuz?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri, gerekçeleri mi okuyalım efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN - Diğerinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde, Anayasanın eşitlik ilkesine karşıdır.

BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı, aynı mahiyette ve gerekçelerini biraz önce okuttuğum önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 18 inci maddesiyle değiştirilen 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Federasyon kurullarında görev alan üyelerden yüksekokul mezunu olma şartı aranmaz."

       İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergenin teknik yönden ilgililer tarafından değerlendirilmesi gerekiyor işleme alabilmemiz için.

Ben, birleşime 3 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.48

 

 

 

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.58

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

875 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 18 inci maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve arkadaşlarının önergesi okunmuştu.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, bu önergeyle, federasyon başkanında yine, yüksekokul mezunu olma şartı aranıyor; ama, seçilen diğer organların hepsinde, üyelerde bu şart aranmıyor. Biz de, buna, Hükümet olarak katılıyoruz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yüksekokul mezunu olmayan sporda ve iş dünyasında başarılı olmuş etkin kişilerin Federasyonun yönetim ve diğer kurullarında görev almaları amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılarak, açıklama yaptığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 18 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın grup başkanvekilleri, aslında, çalışma süremiz bitmek üzere; ancak, kalan maddeler üzerinde söz isteği yok; bitinceye kadar uzatmak mümkün mü?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Bitinceye kadar uzatalım efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.- 3813 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2.- Türkiye Futbol Federasyonunun kullanacağı logo ile Federasyon tarafından gerçekleştirilecek tüm  faaliyetlerle ilgili logoların kullanım hakkı Federasyona aittir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

 MADDE 20.- 3813 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 8.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Merkez Hakem Kurulu üyeleri istifa etmiş sayılırlar. Bu tarihten itibaren yedi gün içinde yeni Merkez Hakem Kurulu atanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21.- 28.4.2004 tarihli ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun 12 nci maddesinde geçen "rakip takım ile taraftarlarını" ibaresi "takımlar ile taraftarlarını" şeklinde değiştirilmiştir. 

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 22.- 5149 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hakkında idarî makamlar veya yargı mercilerince müsabakalara giriş yasağı verilenler, müsabakanın başlamasından iki saat önce bulunduğu yerin karakoluna giderek müsabaka süresince burada bulunmak zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yasaklı olmasına rağmen spor alanına girenlere üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- 5149 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Geçici Madde 1.- Spor kulüpleri Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Kanunun 5 inci maddesinde öngörülen yükümlülükleri dört yıl, 10 uncu maddesindeki yükümlülükleri ise bir yıl içerisinde yerine getirmek zorundadırlar. Yükümlülüklerin süresi içerisinde yerine getirilmemesi halinde mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından  her sezon için;

a) En üst liglerdeki kulüplere 250.000 YTL,

b) İkinci lig kulüplerine 100.000 YTL,

c) Üçüncü lig kulüplerine 10.000 YTL,

İdarî para cezası verilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24.- 22.2.2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki "Sağlık" ibaresinden önce gelmek üzere "Gençlik ve spor" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 25.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

 Yürütme

MADDE 26.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 23.06