DÖNEM
: 22 CİLT : 82 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
91 inci Birleşim
28 Nisan 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alaettin
Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu
meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun cevabı
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
kültür balıkçılığı ile balık çiftliklerinin yarattığı çevre kirliliğine,
turizme olan etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında
trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek
Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
günlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı: 875)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
nafaka hükümlerinin düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/5117)
2.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Ankara İl Sağlık Müdürlüğünün ihalelerine ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5391)
3.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5414)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Bingöl çevresinde yaşanan depremlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/5417)
5.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, bir şirket tarafından çeşitli kurumlara verildiği belirtilen
teklife ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/5447)
6.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, geçici köykoruculuğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5467)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa Tüketici Mahkemesi hâkiminin Bakanlığa geri çekilmesine ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5521)
8.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in,
İstanbul Küçükyalı Çocuk Yuvasındaki şiddet iddialarına,
SHÇEK'in İstanbul'daki yetiştirme
yurtlarında ve huzurevlerindeki yiyecek sıkıntısına,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, Türkiye Jokey Kulübünün
hâsılatından alması gereken paya,
- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesine yönelik ne tür çalışmalar
yapıldığına,
Kadınların eğitim olanaklarının
artırılmasına yönelik çalışmalara,
Çalışma yaşamında kadınların karşılaştığı
cinsiyete dayalı ayrımcılığa,
Kadın işgücünün daha iyi koşullarda
değerlendirilmesine,
CEDAW raporunun sunumundaki bir
konuşmasına,
Çocuk bakımevlerinin sayısına ve
yaygınlaştırılması yönündeki çalışmalara,
Kadınların işgücüne katılımını destekleme
amaçlı meslek eğitim kurslarına,
Kadınların siyasete katılımını
destekleyici ne gibi çalışmalar yapıldığına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Güldal
AKŞİT'in cevabı (7/5538, 5539, 5540, 5541, 5542, 5543, 5544, 5545, 5546, 5547,
5548)
9.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
fikir ve sanat eserleri sahiplerinin vergilendirilmelerine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5554)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5601)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5603)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
yapılan atamalara ve atanan personel sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5609)
13.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanun ve KHK'ların
kaldırılmasına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/5623)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
altı oturum yaptı.
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun,
Çorum İli Kargı İlçesi Saraycık Köyünde meydana gelen ve köyün tamamının
yanmasına sebep olan yangına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki Ergezen cevap verdi.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, kız
çocuklarının okula gönderilmesi girişimlerinin, gelecekte, kadınların toplumsal
ve ekonomik hayata aktif olarak katılmasına yapacağı olumlu etkilere,
Tokat Milletvekili Resul Tosun, Çanakkale
Savaşlarının 90 ıncı yıldönümüne,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Bosna Hersek Temsilciler Meclisi Başkanı
Sefik Dzaferovic ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Irak
Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi, kabul edildi.
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez
hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının İçtüzüğün 75 inci maddesine göre
geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; dosyanın Hükümete
geri verildiği bildirildi.
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut
ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan belediyelerin ekonomik
koşullarının tespiti ve yaşanan olumsuzlukların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/278) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tunus ve
Fas'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi kabul edildi.
Gündeminin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 140 ıncı
sırasında yer alan 565'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 4
üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği,
Genel Kurulun 27.4.2005 Çarşamba ve
28.4.2005 Perşembe günleri saat 23.00'e kadar; 29.4.2005 Cuma günü 14.00-22.00,
30.4.2005 Cumartesi günü de 12.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu
günlerde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,
Açıklandı.
Genel Kurulu ziyaret eden Afganistan
Devlet Başkanının Kıdemli Danışmanı ve Ticaret Bakanı Hidayet Emin Arsala ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1006) (S.
Sayısı: 869) görüşmeleri tamamlanarak,
4 üncü sırasında bulunan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ile
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/420) (S. Sayısı: 870) yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, konuşmasında, Partisine sataşması,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, İstanbul
Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,
Nedeniyle birer açıklamada bulundular.
5 inci sırasında bulunan, 2006 Yılı
Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1003) (S. Sayısı:872) tümü
üzerinde bir süre görüşüldü.
28 Nisan 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.00'te son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkanvekili
Bayram
Özçelik Ahmet Küçük
Burdur Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün
Bilecik
Kâtip Üye
No.: 125
II. - GELEN KÂĞITLAR
28 Nisan 2005 Perşembe
Tasarılar
1.- Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama
Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1017) (Millî Savunma ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2005)
2.- Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye
(Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San'at ve Ticaret Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/1018) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2005)
Teklifler
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ile 12 Milletvekilinin; 3797 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat
ve Görevleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/443) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.4.2005)
2.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Adli
Sicil Kanunu Teklifi (2/444) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.4.2005)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün;
Muhtarların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/445) (İçişleri;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2005)
4.- Trabzon Milletvekili
Asım Aykan'ın; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununda ve 5539 Sayılı Karayolları
Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/446) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2005)
Açılma Saati : 14.05
28 Nisan 2005 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 91 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Kütahya Gediz İlçesi Gökler Beldesinde meydana gelen maden kazasıyla ilgili
olmak üzere, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.
Sayın Güven, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki
grizu patlaması sonucu meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; seçim bölgem Kütahyamızın
Gediz İlçesi Gökler Beldesinde, 21 Nisan 2005 tarihinde meydana gelen ve grizu
patlaması sonucu 18 çalışanın yaşamını yitirdiği maden kazası üzerinde
gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarken, hepimizi üzüntüye boğan bu elim kazada hayatını kaybeden
kardeşlerimize Allah'tan rahmet, kalanlarına sabır ve sağlıklı uzun ömürler diliyorum
ve buradan, kazadan sonra taziyeleriyle bizi yalnız bırakmayan, başta
Başbakanımıza ve hükümet üyelerimize, anında halkımızın yanında bulunup acımızı
paylaşan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Dr. Hilmi Güler ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğlu'na, gerekli kurtarma çalışmalarını
başlatan, cenazelerin ocaktan çıkarılması için önlemleri alan ilimiz valisine,
jandarma komutanına, il ve ilçe emniyet müdürlerine, araç gereçleriyle yardıma
koşan çevre ve Kütahya il ve ilçe belediyelerimize, taziyelerini ileten
milletvekili arkadaşlarımıza, şahsım ve ilimiz milletvekilleri ve
vatandaşlarımız adına teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; çalışmayı en yüce onur bilen bu madencilerimiz de,
madencilik sektöründe çalışan diğer arkadaşları gibi, her gün, evlerinden,
eşleri ve çocuklarıyla helalleşerek çıkıyorlardı. Onlar, evlerine götürecekleri
ekmek parasını kazanmak için madene inerken, evdekiler, her an gelebilecek kötü
haberin korkusu içinde beklerlerdi.
21 Nisan Perşembe sabahı,
Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesi sakinleri, Kömür İşletmeleri AŞ'nin 7
numaralı maden ocağında çalışan 10 kişiyi, son kez, işlerine giderken gördüler.
Onlar, gökyüzünün mavisinden kömürün karanlığına girdiler; güneşi son kez
gördüler, ayı ve yıldızları hiç göremeyeceklerdi. Kiminin baba olmasına iki ay
vardı; kimi, iki gün önce yeni eve taşınmıştı; bir diğeri nişanlıydı; birinin
emekliliğe hak kazandığı gündü. Madencilerin çocukları, 23 Nisana, ekmeğini
toprağın 350 metre derinliğinden çıkaran babaları olmadan girdi. Her gün evine
döndüğünde, kömür karasına boyanmış yüzünde sadece yorgun gözlerinin beyaz
parlaklığını taşıyan babaları yoktu artık; onların adlarına ve soyadlarına bir
de "öksüz" sıfatı eklenmişti.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kütahyamızın Gediz İlçesinin Gökler Beldesinde
yaşanan ve 18 işçinin ölümüne neden olan iş kazası sonrası ortaya dökülen
gerçekler, dikkatleri madencilik sektörüne çekmektedir. Türkiye'de çalışma
yaşamını düzenleyen ilk yazılı düzenlemelere baktığımızda, maden işçilerinin
yaşamlarıyla ilgili olduğunu görürüz. 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi,
Ereğli kömür bölgesinde çalışan işçilerin çalışma koşullarını ve sağlıklarının
korunmasını hedefleyen hükümler de içermiş; 1869 tarihli Maadin Nizamnamesi
ise, Dilaver Paşa Nizamnamesinden bir adım öteye giderek, maden işçilerinin
sağlıklarının korunması için bazı zorunlu kurallar getirmiştir. 1869'dan 2005'e
geldik, aradan tam 136 yıl geçti. Dile kolay, 136 yıl... Bir asırdan daha uzun
bir süre. Kütahya'nın Gediz İlçesinde maden kazasında ölen işçilerin yaşamları
gazetelerin birinci sayfalarını süslüyor. Maden işçileri, sadece Gediz'de değil;
gidin Zonguldak'a, Bolu'ya, Ermenek'e, Çorum'a, kısaca, madencilik yapılan
herhangi bir bölgede, 136 yılda, maden işçilerinin çalışma koşullarında bir
adım ilerleme sağlanamamış olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelirsiniz.
Çalışma Bakanlığı iş
müfettişlerinin ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tespitlerine göre,
denetlenen 772 yeraltı ve yerüstü kömür endüstriyel maden ile taş ve mermer
ocağında, 469 işyerinde işçilerin sağlık raporları tutulmuyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın efendim.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- ...Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği uygulanmıyor. 482 işyerinde, düzenli
sağlık gözetimleri yapılmıyor. 222 işyerinde, işkoşullarına ilişkin eğitim
verilmediği tespit ediliyor. Raporlara göre, 202 işyerinde, iş makinesi
operatörlerinin ehliyeti yok. 202 madende, işçilere, çelik burunlu ayakkabı,
baret, toz maskesi verilmemiş ve kişisel koruyucu malzeme kullanımı yetersiz.
122 madende, işçiler, ocağa maskesiz giriyor. 59 işletmede, yangın ve patlama
tehlikesi bulunan ortamlarda sigara içiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada bir işverenin anlattığı şu -sigaraya dikkatinizi çekerek, konuya da
dikkatinizi celbetmek için söylüyorum- işveren diyor ki: "Ocağa giren,
denetimlerde, işçi, ekmeğin arasına çakmağını ve sigarasını da koyup öyle
giriyor." Öyleyse, eğitim, eğitim, eğitim... Eğitim önemli.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; madencilik sektöründe, Gediz İlçemiz Gökler
Beldemizde grizu patlaması sonucu oluşan elim...
BAŞKAN - Sayın Güven,
süreniz doldu, siz, toparlayın. Önemini anlıyorum; ancak, toparlayın lütfen.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- Teşekkür ederim; toparlıyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; insan, kutlu varlık; emek, kutsal; üretmek,
insanoğluna yakışan en yüce davranış biçimi; üretim, mutlu sonuç. Çalışmak ve
çalışkan olmak insanın en güzel iki özelliği. Medeniyetimizin çağlara vurduğu
mühür ve can soluğu, hep bellediğimiz gibi, insanın yaşaması, devletin
yaşaması, insanın yücelmesi, devletin yücelmesi; yaşamanın en anlamlısı ise,
başkasına yük olmadan hayatını sürdürmektir.
İşte, bu değerlerle
donanmış Kütahyamızın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki elim olayda yaşamını
yitiren madencilerimizi rahmetle anıyor, yakınlarının acılarını paylaşıyoruz.
Tüm madencilik camiasına başsağlığı dilerken, hepinize selamlarımla,
saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güven.
Değerli milletvekilleri,
Gediz İlçesi Gökler Beldesinde meydana gelen maden kazasında hayatını
kaybedenlere, Başkanlık olarak, Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve
yaralananlara da acil şifalar diliyorum ve böyle bir kazanın bir daha
olmamasını ayrıca temenni ediyorum.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, kültür balıkçılığının yarattığı çevre kirliliği ve turizme etkileri
hakkında İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e aittir.
Buyurun Sayın Ersin.
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, kültür balıkçılığı ile balık çiftliklerinin
yarattığı çevre kirliliğine, turizme olan etkilerine ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET ERSİN (İzmir)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, artık, gitgide Türkiye'de bir
sorun olmaya başlayan, çevre kirliliği bakımından bir sorun olmaya başlayan
kültür balıkçılığı, balık çiftlikleriyle ilgili sizleri bilgilendirmek
istiyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Ege ve Akdeniz kıyılarımız, iç ve dış turizmin çok yoğun yaşandığı bölgelerdir.
Denizi ve doğasıyla, özellikle de yaz aylarında dünyanın ve Türkiye'nin her
yerinden gelen insanlar, Ege ve Akdeniz kıyılarında tatil yapıyorlar. Ancak, bu
dünyanın her tarafından ve Türkiye içinden gelen yerli ve yabancı turistler,
maalesef, birkaç yıldan beri bu balık çiftliklerinin güzelim koylarımızı ve
kıyılarımızı işgal ediyor olması nedeniyle, ne yazık ki, bu tatil
olanaklarından ve herkese açık olması gereken denizden yeterince
yararlanamıyorlar.
Örneğin, kendi seçim
çevremde Karaburun Yarımadasının hemen hamen tamamı, Gerence Koyu, Çeşme, Aydın
ve Didim'e kadar uzanan kıyı bölgesinde güzelim koylar, ne yazık ki, insanlara
değil, balık çiftliklerine hizmet vermektedir. Üstelik bu tesisler, konutların
arasına konuşlandığından hem çevrede yaşayanlar ve hem de yerli ve yabancı
turistler herkese açık olması gereken denizden yeterince yararlanamıyorlar.
Kaldı ki, balık çiftliklerinin, kurulduğu çevrede denizin ekolojik dengesini
bozduğu ve yoğun kirlilik yarattığı da bilinmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu
yetmezmiş gibi, bölgeye şimdi de orkinosçular dadanmaya başladı. Bilindiği
gibi, orkinos balık çiftliklerinin amacı, doğadan yakalanan, yavru halde
yakalanan orkinoslara yemlemeyle kilo kazandırıp, satmaktır. Orkinosları, daha
çok Japonlar, bildiğiniz gibi, suşi ve saşimi olarak tüketmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
özel kafeslerde ve yoğun yemlemeyle beslenen orkinoslar, 600-700 kilogram
ağırlığa ulaşmaktadırlar. Bu balıklara 1 kilogram kazandırabilmek için en az 20
kilogramdan fazla yem vermek gerekmektedir. Bu yoğun yemlemeyle, dışkı ve diğer
atıklar, ne yazık ki, bir orkinos kafesinin altında, metrekarede 50 kilogramdan
fazla atık birikmesine neden olmaktadır.
Yine, 1 000 ton orkinos
yetiştirilen bir çiftlikte, 20 000 kişinin yaşadığı bir kentin kanalizasyon
atıklarına eşit oranda atık denize ve doğaya bırakılmaktadır.
Bütün bunlar bilimsel
tespitlidir ve bu tesislerin denize, doğaya ve insan sağlığına verdiği
zararları göstermektedir.
Sayın milletvekilleri,
gerek Avrupa Parlamentosu ve gerekse Avrupa Komisyonu ve Doğal Hayatı Koruma
Vakfı, balık üretim çiftliklerinin, deniz yaşamı ve kirliliği üzerinde global
tehdit oluşturduğunu raporlarla kanıtlamışlardır. Üstelik, besi balığı üretme
çiftlikleriyle, orkinos ve benzeri tesislerin hemen hemen tamamının, arkeolojik
ve doğal SİT alanlarında konuşlanması da dikkat çekicidir. Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 627 sayılı kararına rağmen, birinci ve
ikinci derecede arkeolojik ve doğal SİT alanlarına nasıl olup da balık çiftliği
kurulmasına izin verildiğini anlamak mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
balık çiftliklerine ön izin ve proje onayı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından verilmektedir; ancak, projeler, yöre halkının mutabakatı ve ÇED
raporu alınmadan onaylanmaktadır. Yani, önce proje onaylanmakta ve sonra proje
sahibi yer beğenmektedir.
Şimdi, elimde bir belge
var değerli milletvekilleri. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı İzmir İl
Müdürlüğünün, talepte bulunan bir şahsa gönderdiği yazı. Bu yazıda diyor ki:
"Projeniz Bakanlığımızca onaylanmıştır. Kafesleri nereye kuracağınızı ve
kapasite miktarını bildirin."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
tamamlayın efendim.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Yani, önce projenin
onaylandığı, sonra diğer koşulların arandığına tipik bir örnek.
Değerli milletvekilleri,
nitekim, bu tesislerin yoğun olduğu yerlerde yöre halkı ve çevre koruma
dernekleri yaratılan deniz ve görüntü kirliliği nedeniyle protesto eylemleri
yapmaktadır ki, bu eylemler, önümüzdeki süreçte daha da artacaktır. Avrupa, bu
sorunu, tesisleri açık denize taşıyarak çözmüşken, ülkemizde, hemen kıyıda, güzelim
koylarda ve konutların arasında konuşlanmasına izin verilmesi, tarihe, doğaya,
insan sağlığına ve turizme önem verilmemesinin eseridir. Doğru dürüst denetim
bile yapılmaması ilginçtir.
Sayın milletvekilleri,
sonuç olarak, Ege ve Akdeniz kıyılarını ve koylarını işgal eden balık
çiftlikleri ve orkinos tesisleri, yarattıkları deniz ve görüntü kirliliğiyle iç
ve dış turizmi son derecede olumsuz etkilemektedir. Konuyu, sadece döviz ve
kazanç hırsıyla değerlendirmek tarihe ve doğaya ihanettir. Artık, bu sorunu,
daha da büyüyüp içinden çıkılmaz hale gelmeden çözüme ulaştırmanın zamanı geldi
de geçiyor. Artık, kıyılarımızı ve koylarımızı bu balık çiftliklerinin
işgalinden kurtarmanın zamanı geldi değerli milletvekilleri. Eğer, bu konuda
gecikilirse, önümüzdeki yıllarda, artık, sorun, içinden çıkılmaz hale gelir,
daha da büyür ve büyük sorunlar yaratır.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum. Yalnız, ilgili bakanın bu ciddî, önemli konuyu
dinlemesi ve değerlendirmesi gerekirdi; ancak, ne yazık ki, sadece ilgili bakan
değil, hükümetin kendisi Mecliste yok.
Değerli milletvekilleri,
hep söylüyorum, burada, hepimiz, Türkiye'nin, ülkemizin, halkımızın bazı
sorunlarını gündeme getiriyoruz ve bu sorunlara çözüm bulması gereken hükümet,
maalesef, milletvekillerine de saygısızlık yapıyor, Meclise de saygısızlık
yapıyor.
Sevgili Başkanım, değerli
dostlarım, arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ersin.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, karayolları güvenliği ve Trafik Haftası münasebetiyle, Erzurum
Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.
Buyurun Sayın Ilıcalı.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.-
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Karayolu Trafik
Güvenliği Günü ile Trafik Haftası
münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin sağlanması konusunda alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki Ergezen'in cevabı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği
Günü ve Trafik Haftası konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu
konuşmamı yapmama vesile olan AK Parti Grubumuza, bana söz veren Başkanlığımıza
teşekkür ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, dünyanın
her ülkesinde olduğu gibi, bizim ülkemizde de, her yıl, mayıs ayının ilk
cumartesi günü Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü, bunu takip eden
hafta da Karayolu Trafik Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu münasebetle, siz
değerli milletvekillerimize bu çok önemli konuda bazı bilgileri verip, bazı
çarpıcı rakamlar verip, bunları sizlerle paylaşacağım. Karayolu trafik
güvenliği konusuna iktidarımızın ve muhalefetimizin çok hassas olduğunu biliyorum.
Bu konuşmama da, bu 5 dakikalık kısa konuşmama da ilgi göstereceğinizden hiçbir
şüphem yok.
Değerli milletvekilleri,
dünyada ilk trafik kazası üzerinden yaklaşık 100 yıl geçmiş, o zamandan bu
zamana yaklaşık 25 000 000 insan trafik kazalarında hayatını kaybetmiştir.
Dünya savaşları hariç, hiçbir savaşta bu kadar insan ölmemiştir. Ülkemizde, her
55 dakikada, 1 vatandaşımızı trafik terörüne kurban etmekteyiz.
1 000 nüfusa düşen araç
sayısı Türkiye'de 136, Almanya'da 616'dır. 100 000 000 taşıt/kilometre
uluslararası bir standart. Ölüm oranı Almanya'da 1,2; Türkiye'de 9,20; yani, 9
kat daha fazla.
Trafik kazaları, dünya
genelinde bir sorun olup, her yıl 700 000'den fazla kişi ölmekte, 6 000 000
kişi ise yaralanmakta veya sakat kalmaktadır. Dünya Bankasının yapmış olduğu
araştırmalara göre, bu kazaların maddî boyutunun da, gayri safî millî hâsılanın
yüzde 2'si oranında olduğu tahmin edilmektedir.
Ülkemizde, trafikte
kaybettiğimiz maddî değerlerin yanında, bizim bu çatı altında yaşamış olan
bakanlarımızı, milletvekillerimizi, birçok değerimizi trafik kazalarında
kaybetmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle, tüm, trafik kazasında hayatını
kaybedenleri rahmetle anıyor, Allah'tan rahmet diliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
son 15 yıl içerisinde 30 000 yurttaşımızı bölücü terör olayında, son 50 yıl içerisinde
50 000 yurttaşımızı deprem felaketinde kaybettik, buna karşılık, 10 yılda
trafik kazasında kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısı 100 000'lere
yaklaşmıştır.
Yine, Dünya Bankasınca
Harward Üniversitesine yaptırılan bir araştırmada, trafik kazaları, ölüm
sebeplerinin üçüncü sırasında yer almaktadır.
Geçtiğimiz yıl,
karayollarımızda 407 247 trafik kazası neticesinde 3 082 vatandaşımız
kaybedilmiş, 109 681 kişi yaralanmış, 652 trilyon liralık bir maddî zarar
meydana gelmiştir.
Ülkemizdeki yolcu ve yük
taşımacılığında karayolunun payının yüzde 90'ların üzerinde olması,
karayollarına binen yükün fazlalaşmasıyla trafik kazaları olumsuzluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Halbuki, diğer bazı ülkelere baktığımız zaman, Amerika
Birleşik Devletlerinde karayolunun taşımadaki payı yüzde 27, Almanya'da ise
yüzde 58 dolaylarındadır.
Türkiye
karayollarımızdaki diğer bir olumsuz durumumuz, taşıtların yüzde 50'den
fazlasının ağır taşıt olması. Diğer taraftan, karayolunun demiryoluna göre 18
kat, havayoluna göre 27 kat daha riskli olduğu da düşünülürse, bu kadar önemli
bir sorunu nasıl çözeceğiz? Şimdi, bu sorunun çözülmesi için biz
milletvekillerine çok önemli görev düşmektedir.
Bizden önceki dönemde, 21
inci Dönemde bir araştırma komisyonu kurulmuş ve Sayın Ahmet Tan Başkanlığında
şu rapor hazırlanmıştır. Her yaptığım benzer konuşmada bu rapordan
bahsediyorum; çünkü, oldukça önemlidir; içerisine, birçok bilim adamının, bu
konuyla ilgili sivil toplum temsilcisinin görüşü alınmıştır. Bakın, şu rapor
içerisinde, öneriler, buradaki değerlendirmeler geniş bir şekilde yapılmıştır.
Şimdi, peki, bizim ne
yapmamız lazım da, bu trafik kazalarındaki olumsuzluğu ortadan kaldıracağız?
Meclis olarak neler yapacağız? hükümetimizden neler bekliyoruz? Şimdi, açık ve
net olarak belirtmem gerekir ki, Ahmet Tan'ın Başkanlığındaki araştırma
komisyonunca belirtilen önerilerin birçoğunu 58 inci ve 59 uncu
hükümetlerimizin yerine getirdiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz. Nedir bu?
Burada belirtilen, işte, bir yılın trafik yılı ilan edilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ilıcalı, tamamlayın efendim.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2004 yılı "Trafik
Yılı" olarak ilan edilmiştir.
Bunun haricinde, yine, bu
raporda, taşıma sistemleri arasında dengenin kurulmasından bahsedilmiştir. Bu
manada da, 58 inci hükümetimiz zamanında başlamış, şu anda da tamamlanmak üzere
olan ulaşım anaplanı stratejisi çalışması son noktaya gelmiştir.
Diğer taraftan, denetim
konusunda önemli mesafeler elde edilmiş. Diğer taraftan -tabiî, çok boyutlu bir
sistem- sağlık konusunda, ilkyardım konusunda, yine, önemli mesafeler alınmış.
Konuşmamın bundan sonraki
kalan kısmında, karayollarındaki standardın artırılmasından, getirilen önemli
faydaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu raporda da standartların, geometrik,
fizikî standartların iyileştirilmesi önerilmiş.
Hükümetimiz, göreve
başladığında, 15 000 kilometrelik bölünmüş yol projesini gündeme getirmişti.
Bugün, şu ana kadar, Karayolları Genel Müdürlüğü kurulduğundan 58 inci hükümet
göreve başlayıncaya kadar 3 859 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, şu anda
Karayolları Genel Müdürlüğümüzün yürütmekte olduğu proje 4 800 kilometre olup,
bunun 3 600 kilometresi hizmete açılmıştır. Diğer kalan kısmın da yüzde 80'i
tamamlanmış vaziyettedir. 3 000 kilometrenin de bu yıl tamamlanacağı
düşünülürse, 15 000 kilometre hedefinin, 2005 yılı itibariyle, 11 500
kilometresi gerçekleşmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
şurada çok az bir rakam kaldı, bunlar çok önemli, bunları da sizlerle paylaşmak
istiyorum:
2004 senesinde
Türkiye'deki büyüme yüzde 9,9; bunun trafiğe artışı... 2004 yılında -bu rakam
son derece önemli; ben de Karayolları Genel Müdürlüğünden aldığım zaman oldukça
etkilendim daha önce bu konularda çalışan bir öğretim üyesi olarak- trafikteki
artış yüzde 20. Bu, çok muazzam bir rakam; yani, bizim trafik tahminleri
yaparken yüzde 3-4 olarak aldığımız rakam yüzde 20 artmış. Bunu nereden
biliyoruz; akaryakıt artışından çıkarıyoruz.
Diğer taraftan, değerli
milletvekilleri, yolun standardını artırıyorsunuz; bölünmüş hale getirdiğiniz
zaman bunun çektiği trafik artıyor; yani, üreyen trafik ve saptırılan trafik.
Bunun da yaklaşık yüzde 30 olduğu tahmin edildiğinde, yüzde 20 doğal artıştan,
yüzde 30 da yolun standardındaki artıştan dolayı, yıllık ortalama günlük trafik
değerlerinde yüzde 50'lik bir artış olmuştur. Bu çok önemli bir rakamdır; yüzde
50, önemli bir rakam. Şu ana kadar hizmete giren bölünmüş yollarımızda 5 000
ile 50 000 arasında değiştiğini görüyoruz YOGT değerinin; fakat, şimdi hemen
size şunu söyleyelim: Trafik kazalarında bu bölünmüş yolun önemini vurgulamak
için, yaklaşık olarak...
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı,
süreniz çok aştınız; tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Hemen tamamlıyorum Değerli Başkanım.
...Karayolları Genel
Müdürlüğünün elindeki bölünmüş yolları... Ramazan bayramını esas alarak bir
değerlendirme yapmış. Bu manada da Bakanlığımızı, Genel Müdürlüğümüzü tebrik
ediyorum. 2001 yılında, gözlenen bu yollarda, dört günlük bayram tatilinde 20
vatandaş hayatını kaybetmişken -daha fazla yılları vermiyorum- 2004'te bu 2
kişiye düşmüş. Bu ne demek; ölümlü trafik kazalarında yüzde 90 bir azalma
demek. Diğer taraftan, tüm yollara baktığımız zaman, yollar bölünmüş hale
geldiği zaman ölümlü kazalardaki azalmanın yüzde 55-60 olduğunu görüyoruz.
Bunlar son derece önemli. Tabiî, bundan sonra da, yine, bu bölünmüş yol
çalışmalarımızla, raylı sisteme verdiğimiz önemle, diğer sistemlerin artmasıyla
beraber, trafik kazalarındaki bu olumsuzluk, diğer gelişmiş ülkelerdeki gibi
olumlu bir duruma gelecektir.
Yalnız, bu arada, tabiî,
zamanım az olduğu için, Meclisimizi de sizler adına tebrik etmek istiyoruz;
trafikle ilgili önemli yasalar çıktı. Çok önemli bir kanun da -şu anda İçişleri
Komisyonunda- yakın bir zamanda çıkacak. Buradan, bir taraftan, demek ki,
yapacağımız yasalarla, Hükümetimizin yeni uygulamalarıyla, Bayındırlık
Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın, Ulaştırma Bakanlığımızın
çalışmalarıyla çok önemli mesafeler alacağız.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı,
son cümleyi istiyorum.
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
- Teşekkürlerimle son cümlemi söylüyorum Başkanım, çok özür diliyorum.
Yapılan bütün bu
çalışmaların trafik güvenliğine olumlu katkı yapmasını diler, ülkemizde daha
güvenli bir trafik ortamının bir an önce temin edilmesinin mümkün olması için
hepinizin desteğini bekler, kazasız günler diler, beni sabırla dinlediğiniz
için teşekkür eder, hepinizi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ilıcalı.
Sayın Bakanın söz isteği
var; ancak, Gediz İlçesi Gökler beldesinde meydana gelen maden kazasıyla
ilgili, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın da bir söz isteği var;
önceliği kendilerine veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Kütahya Milletvekili Alaettin
Güven'in, Kütahya'nın Gediz İlçesi Gökler Beldesindeki grizu patlaması sonucu
meydana gelen göçük olayı ile kömür ocaklarının sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kütahya Milletvekilimizin, geçtiğimiz günlerde, Gediz
İlçesinde meydana gelen maden kazası dolayısıyla yapmış olduğu gündemdışı
konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Gediz İlçemizde, faal işletilen kömür işletmelerinde geçtiğimiz günlerde
meydana gelen kazada, 1'i mühendis olmak üzere, 17'si işçi 18 vatandaşımız,
maalesef, hayatını kaybetmiş bulunmakta. Sözlerimin başında, hayatını kaybeden
bu işçi kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yüzde 38'i Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, yüzde 30'u Pankobirlik, yüzde 10'u
Özelleştirme İdaresi, yüzde 5'i Şekerbank ve yüzde 2,5'i de Kütahya Şeker
Fabrikasına ait gerçek ve tüzel kişilerden oluşan bir işletme söz konusu. Bu
işletmede, kazanın oluş şekline ilişkin incelemeler devam ediyor; ancak, ilk
tespitlere göre, ani metan gazı deşarjı nedeniyle grizu patlamasından dolayı bu
kazanın meydana gelmiş olması ihtimal dahilindedir, yüksek oranda bu şekilde
bir kaza nedeni söz konusudur; ancak, kazanın kesin oluş nedeni, ancak teknik
bilirkişilerin yapacağı incelemeler neticesinde ortaya çıkacaktır.
Bakanlık olarak, kaza
meydana gelir gelmez, Bakanlığımıza bağlı İş Teftiş Kurulu müfettişleri derhal
olay mahalline intikal etmişler ve ocağın elverdiği ölçüde, ilk incelemelerini,
ilk tespitlerini yapmışlardır. Biz de, aynı gün, Enerji Bakanımızla birlikte
olay mahalline gittik; Sayın Kütahya Milletvekillerimizle birlikte, hem cenaze
merasimlerine katıldık hem de olayın boyutlarıyla ilgili, ilgililerden bilgi
aldık.
Değerli arkadaşlarım,
maden sektörü, bilhassa kömür işletmeleri, çok ağır risk taşıyan işletmeler. Bu
işletmelerde, mutlaka, iş sağlığı ve güvenliği açısından öngörülmüş tedbirlere
uyulması gerekiyor. Aksi takdirde, maliyeti, hem can hem de ekonomik açıdan,
işletmelere ve ülkeye çok ağır bedeller ödetiyor.
Biz, bu konunun önemini
müdrik olarak, 2004 yılında, Maden Denetim Projesi kapsamında, bütün Türkiye
genelinde bulunan 772 maden işletmesini teftişten geçirdik. Bunlardan 247'si
kömür işletmesidir. Bu sektörde 45 576 vatandaşımız çalışmaktadır. Kazanın
olduğu kömür işletmesinde ise, 2002 yılında, 2003 yılında, 2004 yılında iki kez
olmak üzere, dört kez, Bakanlığımızın teftiş elemanları ilgili ocakta gerekli
denetimleri yapmışlar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden eksik görülen, alınması
gereken tedbirler konusunda işletmeye gerekli ikazları ve duyuruları
yapmışlardır. Ancak, bu kazanın olduğu bölüm, henüz, işletmeye yeni açılma
çalışmaları devam eden bir bölümdür; üretime henüz başlanmamış, üretime
hazırlık çalışmaları devam eden bir ocaktır. Müfettişlerimiz, denetim
aşamasında, ancak açılmış bulunan 250 metrelik mesafede bir inceleme
yapabilmişlerdir.
Sayın Milletvekilimi
dinleme imkânını bulamadım; ama, kazanın oluş şekliyle ilgili ve bu konuda
gelişen olaylar hakkında sizleri bilgilendirdiğini zannediyorum. Onun için,
değerli vakitlerinizi fazla almak istemiyorum.
Şu anda, Bakanlığımızın
Teftiş Kurulu elemanları, olayın oluş şekli, olaydaki sorumluluklar açısından
gerekli incelemeleri yapıyorlar. Raporlar kesinleştiği zaman, bu konuda,
sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılacaktır. Ayrıca, bildiğiniz gibi,
cumhuriyet savcılığı da, ceza hukuku açısından, sorumluları tespit etmek üzere,
teknik bilirkişiler marifetiyle bir soruşturma yapmaktadır. Bu soruşturmalar neticesinde,
kimin sorumluluğu varsa, kimin kusuru varsa, bu elbette ortaya çıkacak ve
gerekli müeyyideler uygulanacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu
vesileyle, bu tür kazaların ülkemizde bir daha yaşanmamasını temenni ediyor ve
maden sektörü gibi ağır risk taşıyan sektörlerde çalışanları ve bu işletmelerin
sahiplerini iş güvenliği ve sağlığı konusundaki tedbirlere harfiyen uymaları
konusunda, bir kez daha, kendilerine bu hususun hassasiyetini hatırlatıyor,
tekrar, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Yine, Hükümet adına,
Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki Ergezen'in, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın,
Uluslararası Karayolu Trafik Güvenliği Günü ile Trafik Haftası münasebetiyle, karayollarında trafik güvenliğinin
sağlanması konusunda alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı
(Devam)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Trafik Haftası ve karayolu
güvenliği nedeniyle gündemdışı söz alan Profesör Sayın Mustafa Ilıcalı'nın,
trafik kazalarının azalmasına neden olan bölünmüş yollarla ilgili
söylediklerine teşekkür etmek ve Meclisimizin siz sayın vekillerini biraz da
bilgilendirmek bakımından söz almış bulunuyorum; bu nedenle de, hepinize
saygılarımı sunarım.
Gerçekten, Sayın
Ilıcalı'nın vermiş olduğu rakamlarda, trafik kazalarının ne kadar ölümcül
olduğunu, son on yılla ilgili vermiş olduğu rakamların çok korkutucu olduğunu,
bunlarla ilgili her türlü tedbirin alınması gerektiğine inanıyoruz.
Bu nedenle, Hükümetimiz,
bölünmüş yollarla ilgili azim ve kararlılığını devam ettirmektedir. Türkiye'nin
15 000 kilometre değil, 18 000-19 000 kilometre bölünmüş yola ihtiyacı olduğu
gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Yalnız, 2007'nin sonunda Türkiye 15 000
kilometre bölünmüş yola kavuşacak ve şu Meclisin vekilleri seçim meydanlarına
çıktığı zaman, 15 000 kilometre yolu bitirdik, huzurunuza geldik
diyebilecekler. Rahatlıkla bu fotoğrafı görebiliyoruz. Bu hedefimizde hiçbir
sapma yok.
Nedir 15 000 kilometre;
Karayollarının kuruluş tarihinden bugüne kadar çoğu belediye hudutları içinde
olan 3 859 kilometre bölünmüş yola 11 200'ü de 2007'nin sonuna kadar biz
ekleyeceğiz. Dolayısıyla, 15 000 kilometre yol bitmiş olacak. 2007'den sonra da
3 000 kilometre yola ayrıca devam edeceğiz. Dolayısıyla, 2007'nin sonunda 15
000 kilometre kavramı Türkiye'nin gündeminde, herkesin defterinin arasında, bir
tarih olarak, milat olarak kalacaktır.
Gün geçtikçe halkın
yollara olan talebi artmakta, siyasetçilerin talebi artmakta; çünkü, gerçekten,
bölünmüş yolların yapıldığı yerlerde hem yolculuk stressiz yapılmakta hem
güvenli yolculuk yapılmakta hem de trafik kazalarında yüzde 70 azalmanın
olduğunu, bizzat, istediğimiz rakamlarda görebiliyoruz.
Bölünmüş yollar
yapıldıkça mevcut yollarımızın standardının ne kadar düşük olduğunu, yol
profillerinin çok iç açıcı olmadığını, kaza karanoktalarının sayısının çok
fazla olduğunu; hele hele, gün geçtikçe karayolundaki taşımacılığın ve yolcu
sayısının artmış olması, başka bir ifadeyle, Türkiye'deki yük taşımacılığının
ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'inin karayolu ağında olduğunu dikkate
aldığımız zaman, yollarımıza ne kadar önem vermemiz gerektiğini bir kez daha
hafızalarınıza nakşettirmek istiyorum. Ancak, Türkiye'nin sıkıntıları var,
imkânsızlıklar var, ödenek yetersizlikleri var. Bütün bu yetersizliklere rağmen
-bir rakam olsun diye sayın milletvekillerimizin bilmesinde, Türk kamuoyunun
bilmesinde de yarar var- 2002 yılında karayollarına ayrılan ödenek 2004
fiyatlarıyla 2,8 katrilyon, 2004 yılında ayrılan 2 katrilyon, 2005'te ayrılan
2,2 katrilyon. Bir mukayese yapmak istiyorum. Tekrar dönüyorum; 2002 yılında
2,8 katrilyona karşılık, 2003'te verilen 2 katrilyonla 2002'nin 9 katı bölünmüş
yol yapılmıştır. Yol bakım onarımları 2 katına çıkarılmış, otoyollar 2'ye
katlanılmış, diğer devlet ve il yolları da bundan geri kalmamıştır. Bununla, ne
kadar özverili çalışıldığını, Türk Milletinden toplanan vergilerin ne kadar
dikkatli kullanıldığını; Türkiye'deki mühendisimizin, işçimizin, makine
parkımızın, devletin gücünün ne kadar verimli bir organize olduğunu da tekrar
hatırlatmak istiyoruz. Bunu sizlere duyurmak da biz Bayındırlık Bakanlığının en
tabiî hakkıdır. Bununla kalmamışız, bugüne kadar bunları yaparken de 2,5
katrilyon tasarruf yapmışız. Nedir yaptığımız tasarruf; geçmiş yıllarda yapılan
ihaleleri müteahhitlerimizle mutabakat sağlayarak ve müteahhitlerimizin gönül
rızasıyla, Türkiye'nin ekonomik durumu da dikkate alınarak... Ben buradan
müteahhitlerime teşekkür etmek istiyorum. Hepsi dilekçe vermiştir, keşif
artışlarının hepsinde tenzilatları yüzde 35'e çıkarmışlardır. Dolayısıyla,
ödeyeceğimiz paraları ödememek gibi bir durumla karşılaşırken, bu paralarla da
yollar yapıyoruz. Burada hem karayollarını hem müteahhitleri ben tebrik
ediyorum, alkışlıyorum. Demek ki "at sahibine göre kişnermiş" lafı da
gerçekten doğruymuş, "inanç tekeden süt çıkarırmış" lafı da boşuna
söylenilmemiş. Bunu görüyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, sadece 15 000
kilometre yolu yapıp "buyurun, yolu yaptık, hadi asfaltı da döktük; yollar
delinirse delinsin, bozulursa bozulsun" demiyoruz. Her sene, bu
yollarımıza, ikinci, üçüncü kat sathî kaplama asfaltları yapacağımız gibi, sıcak
asfaltı da yapmaya devam ediyoruz. Bu sene, en azından, Türkiye'de 400-500
kilometre de sıcak asfalt yapacağız.
Peki, Meclisin her iki
kanadı diyebilir, Türk bürokrasisi diyebilir, halkımız diyebilir ki, neden
peki, sıcak asfalt bu kadar kaliteli, bu kadar güzel; hakikaten, yoldan
geçtiğiniz zaman yüzünüz gülüyor, arabanın tekerlerinin sesini bile duymuyorsunuz;
o halde, bu kadar kaliteyi niye esirgiyorsunuz?! Her sene 200-300 kilometre
yapacağınıza, 2 000 kilometre, 3 000 kilometre yolu her yıl yaparken, bunun
sıcak asfaltını da atsanıza ya!
İlk zamanlar, zaten, bu
engelle çok karşılaştık önümüzü kesmek için. Bir kez daha hatırlatıyorum: 63
000-64 000 kilometre olan karayolları ağımızın 53 000 kilometresi sathî
kaplamalı yol. O sathî kaplamalı ve yamalı, delik deşik yollardan geçerken
kimse sesini çıkarmıyordu. Senede 3 000 kilometre yol yapmaya çalışınca, hemen
başladılar bağırmaya "yollarda yama var." Eski büyük yamaları
görmediniz de, bizim küçük yamaları niye büyüttünüz?! Bunun bir sebebi vardı;
gerçekten, halkın teveccühüne mazhar olan, Türk Milletinin gönlünde yer alan bu
çalışmaların önünü kesmek içindi. Bunu başaramadılar; Allah'a şükür, şu anda
yolumuza devam ediyoruz.
Dönüyorum fotoğrafın
diğer tarafına, diğer yüzüne. Sıcak asfaltın kalınlığı, bitümlü temel, aşınma
ve diğer 8 santimle beraber toplam 25 santimdir. Bu 25 santim asfaltı attığımız
zaman, 12 metre genişliğinde 1 kilometrenin maliyeti, tenzilatsız 420 milyardır
2004 fiyatlarıyla. Türkiye'deki tenzilatları dikkate aldığımız zaman -özellikle
Meclisin bilmesini istiyorum, tenzilatlar Türkiye'de ortalama yüzde 40'tır-
tenzilatları dikkate aldığım zaman, 1 kilometre, 12 metre genişliğinde iki
şeritli bir yolun maliyeti 270 milyar. Ben, 2 000 kilometre yol bitirsem ve
bunu sıcak asfalt yaptığımız zaman, o sathî kaplamalı olan diğerine de sıcak
asfalt koymam lazım; çünkü, bir tarafı sıcak, bir tarafı sathî kaplama olmaz.
Dolayısıyla, 2 000 kilometre sadece sıcak asfalt için, bana 1 katrilyon 50
trilyon para lazım. Halbuki, biz, her sene 3 000 kilometre yol yapıyoruz; 3 000
kilometre yol yaptığım zaman ve bunun sıcak asfaltını koymak istediğim zaman
1,6 katrilyon para lazım. Halbuki, bu yolları, ben sathî kaplamayla yaptığım
zaman, bana yılda 125 trilyon para lazım. 125 trilyon parayı bulmakta zorlanan
bir Bakan, nasıl olur da kamuoyunun önünde "ben, bütün bu yolları bir anda
sıcak asfalt yapacağım..." Kendi kendimizi aldatmış oluruz. Türkiye'nin
imkânlarını bilmek mecburiyetindeyiz, bütçemizi bilmek mecburiyetindeyiz.
İçborcumuz, dışborcumuz, Türkiye'nin yapısı, hepsi değerlendirildiği zaman yaptığımızın
doğru olduğunu, isabetli bir kararda sebat ettiğimizi, her gün seçim
bölgelerini gezdiğimizde halkın teveccühünden de bunu anlıyoruz. Hele hele,
anaların gözünün yaşının azaldığı bu yollarda alkış almamak, dua almamak, teşekkür
almamak mümkün değil.
Kıskananlar oluyor.
Kıskançlık, Yusuf Aleyhisselamı bile kuyuya attırdı. Bizi de bu kadar
kıskansınlar canım, bu kadar da olacak yani! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu, insanın mayasında var, geninde var, fıtratında var. Tabiî ki, doğruları
örtmek isteyenler olacak. Hatta hatta, kendi yandaşlarınızdan bile insanları
kıskananlar olur. Bu, insan yapısı, bu, insan fıtratı. Bunu görerek hareket
ediyoruz, yolumuza devam ediyoruz, hiçbir engel tanımıyoruz, çok doğru yürüyoruz.
Bir başka önemli konu:
Yollarımızı sathî kaplamayla takviye ederken, sıcak asfalt, bakın,
Sivrihisar-Eskişehir ihale edildi; Konya makastan Şereflikoçhisar'a,
Kırıkkale'den Keskin'e, Denizli-Horsunlu-Aydın yolu, Gaziantep'te, bilmem
nerede birçok yolumuzun sıcak asfaltını ihaleye çıkardık; ama, bununla da
kalmıyoruz, bir hedef daha koyduk önümüze. İki sene sonra; yani, önümüzdeki
senenin sonunda veya bu senenin sonunda, çalışmalarımız devam ediyor...
İstanbullular hep uçağa biniyorlar ve İstanbullular uçakla gidip geldikleri
için Türkiye'nin gerçeğini de göremiyorlar; neler yapılıyor, ne oluyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bir dakika. Onun için, ben, İstanbullu
kardeşlerime diyorum ki, bu senenin sonunda karayoluyla giderseniz, çok güzel
bir manzarayla karşılaşacaksınız. Tenkit etmek için söylemiyorum canım, bir
şeyin altını çizmek için söylüyorum. Buradan İstanbul'a kadar, otoyolların orta
refüjlerinin tamamını ağaçlandırılmış olarak göreceksiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Seneye bu vakitler, Ankara'dan Şereflikoçhisar'a kadar,
Niğde'ye, Ereğli'ye kadar yolların sağının solunun ağaçlandırılmış olduğunu
göreceksiniz.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Tekirdağ yolu ne oldu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Kayseri yolu ağaçlandırıldı ve bitirildi.
Şunu söylemek istiyorum:
15 000 kilometre bölünmüş yolun sağını solunu, ortasını çimlendireceğiz,
ağaçlandıracağız; Türkiye'ye güzel yollar değil, bir de, ağaçlarla,
yeşilliklerle giden yollar teslim edeceğiz. Bu sene, 2 000 000 ağacı ihale
ettik ve bu yollara dikilecek.
Dolayısıyla, biz, sizin
taleplerinizi zaman zaman karşılayamayabiliyoruz. Bazen suratınız asık
dönüyorsunuz, bazen iktidar ve muhalefet bizde aradıklarını bulamıyor; çünkü,
bu iş para istiyor, zaman istiyor, proje istiyor, imkân istiyor. Yoksa, biz,
sizlerin tekliflerini geri çevirmek için değil, sizleri üzmeden bir sonraki
seneye teklifinizi nasıl erteleyebiliriz diye, onun çabası, gayreti içindeyiz;
çünkü, yol yapmak çok zor bir iştir. Birilerinin dediği gibi, işi basitleştirmek,
küçük göstermek için, canım, ne var, greyderi gönder, toprağı kazsın, doldursun
demekle yol yapılmaz. Bu bilmezliktir, bu küçümsemektir, bu teknikten bir
uzaklıktır; gerçekten, yol yapmak, mühendislik işidir, tecrübe işidir, birikim
işidir, tekniktir. Karayollarımız, bu yönden gerçekten takdir edilecek
seviyededir. O arkadaşlarımızı da, sizin huzurunuzda bir kez daha tebrik
ediyoruz. Mustafa Ilıcalı bu imkânları bizlere bahşettiği için kendisine teşekkür
ediyoruz.
Bir şey daha söyleyeyim
ve huzurunuzdan ayrılayım. "Bölünmüş yollara çok para gidiyor"
diyorlar. Bölünmüş yollara paranın çok falan gittiği yok. Bize ayrılan paranın
çoğunu, geçmiş yıllarda ihale edilen Bolu Dağı, Bursa çevre yolu, İzmir çevre
yolu, Karadeniz sahil yolu... 2,2 katrilyon para buralara gidiyor. Türkiye'de
yapılan bütün yollara ayrılan, bölünmüş yollara ayrılan para 580 trilyon; 35
trilyon da valilerden aldık, eder 600 trilyon. Alkışlanır bu; başka bir şey değil,
sadece alkışlanır. (AK parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.53
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.11
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Danışma Kurulunun bir önerisi var;
okutuyorum:
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma günlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 147 Tarihi: 28.4.2005
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alan
875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
bu kısmın 4 üncü sırasına, 8 inci sırasında yer alan 876 sıra sayılı 5325
Sayılı Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 5 inci sırasına, 9 uncu sırasında
yer alan 796 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasında
yer alan 854 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınmasının, 30 Nisan
2005 Cumartesi günü Genel Kurulun çalışma yapmamasının, Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İrfan Gündüz Kemal
Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf
ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, 2006 Yılı
Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3.- 2006
Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872) (X)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, şahıslar adına söz isteği var.
Şahıslar adına, ilk sırada, Bursa
Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.
Sayın Kızılcıklı, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1930'lu
yıllardan itibaren ülkemiz planlamayla tanışmış, özellikle 33-37 arasındaki beş
yıllık sanayi planı başarıyla uygulanmıştır. Daha sonra da hazırlanan planlar
İkinci Dünya Savaşı nedeniyle tam olarak uygulanamamıştır. 1963 yılından
itibaren, hazırlanmakta olan kalkınma planları ise, ülkemizin ekonomi
politikasının en önemli dokümanları olmuş ve ekonominin yönlendirilmesinde
temel çerçeveyi oluşturmuştur.
Anayasamız ekonomik ve sosyal kalkınmanın
planlı bir şekilde gerçekleşmesi görevini devlete vermiştir. Devletimiz ise,
kaynakların verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması amacıyla
ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içinde
etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi için Devlet Planlama Teşkilatını
kurmuştur. Bu amaçla kurulan gözde kurumlarımızdan birisi olan Devlet Planlama
Teşkilatının başlıca görevi, ülkenin doğal, beşerî ve iktisadî her türlü kaynak
ve imkânlarını tespit etmek, iktisadî, sosyal ve kültürel politika ve
hedeflerin belirlenmesinde hükümetlere müşavirlik yapmak olarak belirlenmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı, ayrıca, hükümetçe belirlenen amaçlar doğrultusunda
kalkınma programları ile yıllık programları hazırlamakla görevlendirilmiştir.
Hepinizin bildiği gibi, 1980 öncesindeki
sanayileşme ve kalkınma sürecinde kamu iktisadî teşekkülleri daha belirleyici iken,
80 sonrasında özel sektörün ekonomideki ağırlığı giderek artmıştır. Bu süreçte
kalkınma planları ise, Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde ve
sanayileşmenin hızlı gelişmesinde önemli katkılar sağlamıştır. 90'lı yıllardan
itibaren ise, dünyada yaşanan siyasî ve teknolojik gelişmeler, küreselleşme
sonucunu doğurmuştur. Artık, büyük balığın küçük balığı yuttuğu dönemden, hızlı
balığın yavaş balığı yuttuğu bir döneme geçişi yaşıyoruz. Artık, sadece doğru
kararları almak yetmiyor, aynı zamanda bunları hızla uygulamaya koymak
gerekiyor. Küreselleşmenin olumsuz sonuçlarını asgarîye indirebilmek ve çıkan
fırsatları azamî ölçüde değerlendirebilmek, ülkeler için önemli hale gelmiştir.
Böyle bir sürece uyum sağlayabilmek için, yapısal reformları da hızlandırmak
gerekmektedir. Kalkınma planları da, söz konusu reformların bir bütünlük
içerisinde uygulanmasına hizmet etmektedir.
Ayrıca, Avrupa Birliğine katılım süreci ve
yürütülen malî reform çalışmalarının bir sonucu olarak, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından hazırlanması gereken plan ve program dokümanlarının
sayısında önemli bir artış meydana gelmiştir. Bu bağlamda, kalkınma planları ve
yıllık programlara ek olarak, Avrupa Birliği Komisyonunca aday ülkelerden
istenen katılım öncesi ekonomik program ve Avrupa Birliğine ekonomik ve sosyal
uyum amaçlı politikalar için stratejik çerçeve oluşturan ulusal kalkınma
planlarının hazırlıkları, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yerine
getirilmektedir.
Yine, Meclisten hep beraber çıkardığımız
ve 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 16 ncı maddesiyle, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
tarafından bir orta vadeli programın ve bununla uyumlu olmak üzere, Maliye
Bakanlığınca da bir orta vadeli malî planın her yıl yenilenmek üzere üç yıllık
olarak hazırlanması öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, 2005 yılı itibariyle sona ererken, Avrupa Birliğinin
yeni malî programlaması ise, 2007-2013 dönemini kapsamaktadır. Bilindiği gibi,
ülkemiz, 17 Aralık 2004 tarihinde, Avrupa Birliğinden, müzakerelere başlama
tarihi almıştır.
BAŞKAN - Sayın Kızılcıklı, bir dakikanızı
rica ediyorum.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Şefik Dzaferoviç ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi
ziyaret etmekte olan Bosna-Hersek Parlamento Başkanı Sayın Sefik Dzaferovic ve
beraberindeki heyet, şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar)
Kendilerine, Yüce Meclisimiz adına
"hoşgeldiniz" diyorum.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- 2006
Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1003) (S. Sayısı:872) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
Değerli misafirlerimize, ben de, hoşgeldiniz
diyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin,
Avrupa Birliği malî programlama dönemiyle uyumlu olarak 2007 yılında başlayacak
bir ulusal kalkınma planlaması hazırlaması daha uygun olacaktır. Dokuzuncu
kalkınma planı ile ulusal kalkınma planı arasında zaman uyumunun sağlanması,
gerek kaynak etkinliği gerekse politika eşgüdümü açısından büyük önem arz
etmektedir. Bu çerçevede, içinde bulunduğumuz yıl sona erecek olan Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Planının yerine hazırlanacak olan dokuzuncu kalkınma planının
bir yıl ertelenmesinin ve planın 2007 yılı başından itibaren uygulamaya
konulmasının çok daha uygun olacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 2006 yılının,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile dokuzuncu kalkınma planı arasında bir
geçiş yılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar
Kuruluna vereceği yetki çerçevesinde 2006 yılı programının, geçmiş plan
uygulamaları ve uygulanan hükümet politikalarına paralel olarak hazırlanması
uygun olacaktır diyorum; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Kızılcıklı.
Şahsı adına söz isteyen, Manisa
Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1960'ların başlarında
kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, günümüze kadar, Türkiye'nin gelişmesine,
sanayileşmesine, ekonomik, endüstriyel ve sosyal planlamasının yapılmasına çok
önemli katkılarda bulunmuş, önemli ve güzide bir kurumumuzdur ve bugün,
geldiğimiz noktada, dünyadaki globalleşmenin etkisiyle yahut da zaman zaman,
geçmişten günümüze değişik siyasî düşüncelerin, siyasî partilerin etkisiyle ve
kurumsal statükonun da etkisiyle Devlet Planlama Teşkilatımız da, zaman zaman,
bu planlamanın getirdiği şartları tam olarak belki de yerine getirememiştir.
Yani, şunu söylemeye çalışıyorum: Yıllar içerisinde önemli bir görev yapmış
olan bu kurumumuz, özellikle 70'li yılların sonlarından itibaren 80'lerde ve
90'larda Türkiye'nin planlamasında, demin de saydığım bu çeşitli etkenlerle
amacına ulaşamamış; daha doğrusu, yapılan planlamalar, onu uygulayacak olan
siyasî iktidarlar tarafından bir türlü hedefine ulaştırılamamış.
Tabiî ki, belki de, sosyolojinin ve
siyasetbiliminin gereği olarak bu kurumumuz da, yıllar içerisinde, kendisini
yeniden reorganize edecek, yeniden yapılandıracak değişimleri, açılımları,
belki de, gerçekleştirmede geç kaldı, geri kaldı; ancak, şuna yürekten
katılıyoruz ve inanıyoruz ki, bu kurum, gerçekten bir ocak olmuş, Türkiye'de
çok önemli uzmanlar, devlet adamları, siyaset adamları, bakanlar,
milletvekilleri çıkarmış önemli bir kurumdur. Türkiye'nin geçmişinden bugüne,
özellikle planlı çalışmaların başladığı dönemlerden itibaren çok ciddî
katkıları olmuş değerli bir kurumumuz.
Bugün görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla
-demin değerli konuşmacı arkadaşımız da belirtti- özellikle önümüzdeki yıl
tekrar devreye girmesi gereken dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının, Avrupa
Birliğiyle uyum açısından, bir yıl ertelenmesi gündeme gelmiştir. Bu, Avrupa
Birliğiyle uyum aşamasında, Avrupa Birliği müktesebatı ile Türkiye'nin
yasalarının, kalkınma ve stratejik planlarının uyumu açısından önemli bir
çalışma olacaktır. İnşallah, bu yıl ve önümüzdeki 2006 yılında, inanıyorum ki,
Devlet Planlama Teşkilatımız, Avrupa Birliği müktesebatıyla birlikte, onların
hazırlayacağı planlara uyumu da gözönüne alarak, 2007 yılından itibaren daha
düzgün, daha geniş çaplı ve Avrupa ile Türkiye'nin uyumunu sağlayacak planları
gerçekleştirecektir. Onun için, bizler, yasama olarak, Meclis olarak, onlara bu
şansı, bu yetkiyi, daha doğrusu hükümete bu yetkiyi vermek zorundayız diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarımız, ülkelerin
gelişmesinde, milletlerin kalkınmasında planlama elbette önemlidir. Hatta,
planlamanın da öncesinde işin düşünce ve tasavvur aşaması geliyor, sonra
planlama, proje aşaması, ondan sonra organizasyon ve icraat aşaması, daha
sonra, nihayetinde takip, izleme ve sonuçlandırma aşaması. Devletlerin
yönetiminde, hatta ve hatta şirketlerin, kurumların yönetiminde bu aşamalar
önemli.
Türkiye de, bu bütünlük içerisinde, bu
anlayış içerisinde planlarını, programlarını yapıp, ondan sonraki aşamalarda,
güçlü ve istikrarlı siyasî iktidarların, siyasî yapıların eliyle bu
kalkınmasını gerçekleştirmek zorunda; yani, Türkiye'de, geçmiş yıllarda
kalkınma hamlesi istediğimiz noktalara tam anlamıyla gelemediyse, şüphesiz,
burada kusuru tek başına Planlamada aramak yersizdir, anlamsızdır. Burada,
geçmiş siyasî iktidarların, anlayışların, belki de, zaman zaman beceri
noksanlıklarının, koordinasyonsuzlukların ve takipsizliklerin ve hatta
popülizmin etkisi olmuştur. Ancak, inşallah, bundan sonraki dönemde,
Planlamanın da yeniden yapılanmasıyla beraber, siyasî iktidarların -bugün AK Parti, yarın bir başka iktidar
olabilir- bu ilim ve aklın rehberliğinde, Planlamayla beraber, Türkiye'nin
endüstriyel, sektörel kalkınmasını, sosyal planlamasını, stratejik planlamasını
ve nihayet, dünya üzerinde saygın bir yere gelecek çalışmaları yapmasını, en
başta Planlamadan ve ondan sonra da, onu uygulamada takip edecek olan siyasî
iktidarlardan bekliyoruz.
Bu anlamda, hükümetimizin, bakanlığımızın
bu tasarısına destek veriyoruz ve bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutacağım; ancak, Kâtip
Üyenin sunumunu oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun.
2006 YILI
PROGRAMININ HAZIRLANMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- Dokuzuncu Kalkınma Planının
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması bir yıl ertelenmiştir. 2006 Yılı
Programının, Hükümet Programı ve izlenen politikalar doğrultusunda hazırlanarak
yürürlüğe konulması hususunda Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2006 Yılı
Programının Hazırlanmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
hepinizi, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu
yasa tasarısında, hükümetin, kalkınma planlarına önümüzdeki dönemde giderek
daha fazla ihtiyaç duyulacağını belirtmiş olması, gerçekten, Türkiye'nin
geleceği açısından bir şans olarak görülmelidir diye düşünüyorum. Tabiî ki,
hükümet, kalkınma planlarının ya da planlama anlayışının, planlama vizyonunun
önümüzdeki dönemde daha fazla önem kazanacağını belirtirken, öyle sanıyorum ki,
mevcut planlama anlayışını değil, şimdiye kadarki planlama anlayışını değil,
küreselleşme sürecinde Türkiye'yi ileriye götürecek yeni bir planlama
anlayışını kastetmiştir. Bu planlama anlayışı, strateji ve politika planlaması
anlayışıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yıllardan bu yana, bu yeni
planlama anlayışının bir an önce Türkiye'de yaşama geçirilmesi gereğini
savunuyoruz ve Devlet Planlama Teşkilatının da, bu yeni planlama anlayışı
çerçevesinde yeniden yapılandırılmasının, özerk hale getirilmesinin, etkin hale
getirilmesinin, Türkiye açısından, Türkiye'nin geleceği açısından yaşamsal
önemde olduğunu her platformda anlatmaya çalışıyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
küreselleşme süreci, gerçekten, gelişmekte olan ülkelerin geleceğini daha da
sıkıntılı hale getiriyor; ancak, her şeye rağmen, Türkiye, kendi geleceğini,
kendi iradesiyle, kendi bilinciyle oluşturma çabasını sonuna kadar
götürmelidir. Öyle sanıyorum ki, eğer, Türkiye, bu iradeyi ortaya koyarsa,
geleceğin dünyasında, hangi mal ve hizmet alanlarında eğer dünya talebi
yükselecek ise -ki, o alanlar beş aşağı on yukarı bellidir- bu alanları tespit
etmelidir, bu alanlara kalkınma planlaması açısından kilit endüstriler
demekteyiz ve bu kilit endüstriler ekseninde ve KOBİ'ler öncülüğünde bir
yatırım seferberliğine her şeye rağmen gitmelidir. Öyle sanıyorum ki, küreselleşme
sürecinde ortaya çıkan tüm sıkıntılar, eğer bu konuda bilinçli, eğer bu konuda
iddialı olunursa, rahatlıkla aşılabilecektir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî
ki, bu yeni planlama anlayışının kabul edilmesi ve Devlet Planlama Teşkilatının
bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırılması yanında,
Türkiye'nin, yıllardan bu yana götürdüğü, uyguladığı neoliberal ekonomi
politikalarını da artık terk etmesi gerekiyor. Türkiye, ranta, faize,
verimsizliğe neden olan, haksız kazanca neden olan, yol açan ve yıllardan bu
yana Türkiye'yi, gerçekten, büyük bir borç yükü altına sokmuş olan neoliberal
iktisat politikalarını bırakıp, üretime, verimliliğe, kalkınmaya, istihdama, iş
ve aş yaratmaya olanak sağlayacak yeni iktisat politikalarına yönelmelidir.
Yineliyorum, yeni planlama anlayışı, strateji ve politika planlaması anlayışı,
artı, Devlet Planlama Teşkilatının bu yeni planlama anlayışını yaşama geçirecek
şekilde yeniden yapılandırılması ve yeni ekonomi politikalarının Türkiye'de
kabul edilmesidir. Eğer, Türkiye ve AKP İktidarı, bu üç konuda başarılı olursa,
gerçekten, Türkiye'nin geleceği, kimsenin hayal edemeyeceği bir noktaya
götürülür ve Cumhuriyet Halk Partisi de, bu konuda, bütün çabasıyla hükümetin
yanında olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi, 2005 yılında ekonominin karşı karşıya olduğu bazı risk alanlarına
hükümetin dikkatini çekerek bağlamak istiyorum. Biz, burada, dokuzuncu beş
yıllık kalkınma planının birinci yılı olması gereken 2006 yılını, bir geçiş
programı olarak öngörüyoruz ve bir geçiş programı hazırlama olanağını hükümete
tanıyoruz. Bu itibarla, 2006 yılındaki bu geçiş programının dokuzuncu beş
yıllık kalkınma planına ciddî bir temel, ciddî bir dayanak teşkil etmesi için,
2005 yılındaki ekonominin karşılaştığı risk alanlarının neler olduğunun çok iyi
bir şekilde irdelenmesi, bilinmesi ve 2006 yılı programının da bu çerçeveden
hazırlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Türkiye'nin bir numaralı risk alanı işsizlik, açlık ve yoksulluk sorununun
büyümekte oluşudur. Dün akşamki, tümü üzerindeki konuşmamda çok kısa olarak
değindim. Bugün, Türkiye'de, açlık sınırı, Türk-İşin hesaplamalarına göre, 528
Yeni Türk Lirasıdır, Kamu-Senin hesaplamalarına göre, 668 Yeni Türk Lirasıdır.
Asgarî ücret de 350 Yeni Türk Lirasıdır. Buna göre, asgarî ücretle çalışan ve
sayıları da giderek artmakta olan milyonlarca çalışan tüm insanımız, demek ki,
açlık sınırlarının altında yaşamak mecburiyetinde kalmışlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
onun da ötesinde, bir diğer, daha büyük sıkıntı var. Aylık gelirleri asgarî
ücretin üzerinde, ancak, açlık sınırı olarak tespit edilen 528 Yeni Türk
Lirasının altında olan, o arada olan, çalışan, çalışmakta olan, istihdam
sürecinde olan, üretim sürecinde olan işçi, çiftçi, memur, küçük esnaf ve
sanatkâr, tüm çalışanlar, demek ki, açlık sınırının altında çalışmak
mecburiyetindeler. Yani, bizler, eskiden, işsiz olanın, yoksul olanın
açlığından söz ediyorduk; ama, ne yazık ki, içinde bulunduğumuz koşullarda, işi
olan, aşı olan, üretim sürecinde olan insanların, çalışmakta olan insanların
açlık sınırında yaşamakta olduklarından söz ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte,
öyle sanıyorum ki, 2005 yılındaki bu risk alanının doğru bir şekilde tespit
edilmesi ve 2006 yılı Programının bu şekilde, bu ciddî risk alanının dikkate
alınarak yapılması, ondan sonraki dokuzuncu beş yıllık planın uygulama
başarısını ve şansını artıracaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tarım
ve hayvancılığın hızla çökmekte oluşu Türkiye'deki bir diğer risk alanını
oluşturuyor. Bakınız, buğday üreticisi üç yıldan bu yana buğdayını 300 000 Türk
Lirası dolayında satıyor. Yağlı ayçiçeğinde durum daha kötü. Ayçiçeği üç yıl
önce 600 000-650 000 Türk Lirasına satılırken, şimdi, 450 000-500 000 Türk
Lirasına satılıyor. Peki, üç yıl önce mazotun fiyatı neydi; 850 000 lira
dolayındaydı. Peki, şimdi mazot ne kadar; 2 000 000 liraya dayanmış. Peki, üç
yıl önce gübrenin paçal ton fiyatı ne kadardı; 200 000 000 Türk Lirası
dolayındaydı; şimdi 450 000 000 lira. Yani, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
AKP Hükümeti zamanında buğday fiyatı yerinde sayıyor, ayçiçeğinin piyasa fiyatı
geriliyor; buna karşılık gübre fiyatı 2 kat, mazot fiyatı 2,5 kat artıyor.
Yani, bitkisel üretimin diğer alanlarına bakıyoruz; örneğin, pancar, patates,
pamuk, üzüm, mısır, narinciye gibi ürünlerde yaşanan olay da bu. Yani,
çiftçimiz, bu koşullarda nasıl üretim
yapacak?!.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı toparlayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Hayvancılığa
gelince; iki sene önce etin kilogramı, karkas ağırlık olarak, 8 000 000-8 500
000 Türk Lirası idi, bugün 7 000 000-7 500 000 Türk Lirası. 1 Kilogram sütle 1
kilogram yem ancak alınabiliyor. Sütçülüğün kurtarılması için, 1 kilogram sütle
2 kilogram yem alınması gerekiyor. Oysa, bir bakıyoruz ki, son bir ayda, süt
fiyatları yüzde 10 geriledi; 1 litre sütle, ancak ve ancak yarım litre pet şişe
suyu alınıyor, 1 litre bile değil. Çiftçimiz, elindeki iyi ırk süt ineklerini,
kasapların eline acaba nasıl düşürmeyiz telaşı içinde.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada
bir planlamacı arkadaşınız olarak, konuya, teknik açıdan, kalkınma planlaması
açısından bakmaya çalışıyorum ve bu konuda da elimden geldiğince konuşmalarımı
teknik düzeyde sürdürmeye çalışıyorum; ama, gerçekten, ama gerçekten Türkiye,
eğer, 2006 yılı programını -başka risk alanları da var, onlara zamanın
yetersizliği nedeniyle değinemiyorum,
belki fırsat bulursam değinirim- bu risk alanlarını dikkate alarak
hazırlayamazsa, öyle sanıyorum ki, ondan sonraki yıllar için hazırlanacak
dokuzuncu kalkınma planı, büyük bir olasılıkla, halkımız açısından hüsran
olacaktır. Toplumsal bunalımın gerçekten çok önemli bir aşamasında, bir kritik
noktasında, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sorumluluk üstlenmişsiniz; öyle
sanıyorum ki, bu sorumluluğun gereğini yapacaksınız, biz de sizlere destek
olmaya çalışacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle, bu maddenin, bu yasanın ülkemize, hükümetimize
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.
Şahısları adına söz istekleri vardır.
Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Biraz önce, küreselleşmeyle birlikte
oluşan riskleri azaltmak ve yine, Avrupa Birliğine entegrasyon süreciyle
birlikte uyumlu bir programın hazırlanması için 2006 yılının bir geçiş yılı
olarak değerlendirilmesi ve 2007 yılından itibaren başlayan bir kalkınma
planıyla birlikte Avrupa Birliği malî programıyla uyumun sağlanması için bu
kanun tasarısının desteklenmesi gerektiğini ifade ettik.
Tabiî, kalkınma planları, özellikle
Sekizinci Kalkınma Planı, hükümetimizin de ciddî ve kararlı destekleri
sayesinde, gerçekten çok başarılı sonuçlar vermiştir. Özellikle, burada,
enflasyonda tek haneli rakamlara düştüğümüzü hepimizin görmesi gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti otuzbeş yıldır, kırk yıldır enflasyonla birlikte yaşıyor ve
uzun yıllardan beri de enflasyonu düşürmek için çalışmalar yapılıyor; ama, çok
şükür, bu Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla birlikte ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükümeti döneminde enflasyon tek haneli rakamlara inmiştir. Bu sene,
inşallah, 8'li bir enflasyon rakamını hedefliyoruz; önümüzdeki yıl 6, daha
sonraki yıl 4 olmak üzere Maastricht Kriterlerine uyum gösterecek bir enflasyon
hedeflemesine doğru ciddî bir manada koşuyoruz.
Yine, borçlarımızın gayri safî millî hâsılaya
oranı, biliyorsunuz, 2001 yılında yüzde 91'lerdeydi; ama, Avrupa Birliği
standartları, Maastricht Kriterleri de bu borçlarımızın yüzde 60 oranlarında
olması gerektiğini bize söylüyor. 2004 yılı sonunda, bu yüzde 91'lik
oranlardan, biz, yüzde 63,5'li oranlara geldik. 2007 yılı sonunda, Maastricht
Kriterlerine bu anlamda da ulaşacağımızı düşünüyoruz.
Yine, büyüme; Türkiye, son onbeş yılda
ortalama yüzde 2,5'lik bir büyümeyi gerçekleştirmiş. 1998 ile 2002 yılları
arasındaki büyüme oranı ortalama olarak yüzde 0,2; yani, yüzde 1'in bile beşte
1'i; ama, Türkiye Cumhuriyeti, 2002 yılında 7,8'lik bir büyüme, 2003 yılında
5,9'luk bir büyüme, 2004 yılında da 9,9'luk bir büyümeyle, son üç yılın
ortalaması olarak 7,9'luk bir büyümeyi gerçekleştirmiştir. Bu da, Türkiye'nin
istikrarlı bir şekilde kalkındığını ve büyüdüğünü göstermektedir.
Tabiî, faizlerin yüzde 66'lardan
düşmesinin de bütçemize 14,8 katrilyon ekkaynak getirdiğini ve faiz
ödemelerinde, iki yılda 15 katrilyonluk eksik ödeme yaptığımızı hepimizin görmesi
lazım. Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 144 milyar dolarlardan 300 milyar
doları geçen seviyelere ulaşmıştır. Yine, fert başına düşen ortalama millî
gelir de 2 080 dolarlardan 4 250 dolarlar seviyesi gelmiştir. Bu da,
Türkiye'nin, ekonomide, özellikle makro ekonomik dengelerde iyi bir istikrar
sağladığını ortaya koymaktadır. Yine, ihracat 65 milyar dolarlar seviyesine
gelmiş ve cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır.
Tabiî, benden önce konuşma yapan değerli
arkadaşımızın ifade ettiği risk alanlarının da, gerçekten, gözardı edilmemesi
gerekir. Hükümetimizin de bu konuda çalışma yapacağını temenni ediyoruz, ümit
ediyoruz ve bu çalışmaların da, makro ekonomik dengelerde kurulan sağlıklı
güzelliklerin de mikroekonomik dengelere yansıyacağını ümit ediyoruz.
İşsizlik; evet, bugün, Türkiye'de işsizlik
var; ama, Avrupa Birliğinde de, yüzde 9 ile 12 arasında değişen işsizlik
oranları var. Polonya'da yüzde 27 oranına yaklaşmıştır işsizlik oranı.
Türkiye'de de, 2004 yılı sonu itibariyle 10,3 olarak gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla, işsizlik oranı korunuyor; ama, çok fazla aşağı çekilemiyor.
Büyümeyle birlikte işsizliğin aşağı çekilebilmesi için, özellikle emek/yoğun
sektörler olan, inşaat gibi, tekstil gibi, konfeksiyon gibi sektörlerin
büyümesinin biraz daha fazlalaşması ve gelişmesi gerekmektedir. Hükümetimiz, bu
noktada, gerekli önlemleri, inşallah, alacaktır.
Yine, asgarî ücret 112 dolarlardan
alınmıştır; 265 dolarlar seviyesine çıkarılan bir asgarî ücret vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - Bu
çalışmaları da hep beraber gerçekleştireceğiz diyorum; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Kızılcıklı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, bir
de şahsım adına söz talebim vardı.
BAŞKAN - Anlıyorum da, daha önce söz
istekleri var; birleştiremiyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci
maddesi üzerinde, Grubum adına söz aldım.
Hemen, sözlerime başlarken söyleyeyim;
tasarının adı "2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair Kanun
Tasarısı" diye geliyor, oysa, burada yapılan, dokuzuncu beş yıllık
kalkınma planının ertelenmesidir. Biraz evvel görüştüğümüz madde, bunu, çok
net, çok açık olarak söylüyor; söz konusu olan bir ertelemedir.
Ancak, ne yazık ki, tasarının başlığı ile
içeriği tam bir uyuşmazlık içindedir ve bunun düzeltilmesi gerekirdi; bu
yapılmıyor.
Peki, bu ertelemenin nedeni nedir? Bu
ertelemeyle ilgili hiçbir açıklama getirilmiyor. Getirilen açıklama şudur:
"Avrupa Birliği bağlamında, Devlet Planlama Teşkilatının yükü ağırdır,
görevi fazladır, bir; ikincisi, yine o bağlamda, biz, iş yapmak için bunu
erteliyoruz" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bu, tam anlamıyla,
siyasetin, hükümetin beceriksizliğinin bir göstergesidir.
Türkiye'nin kırk yıllık planlama tarihinde
üç kez erteleme olmuştur; 1978, 1984, 1995. Bu yıllara bakın; bu yılların ikisi
ekonomik bunalım yıllardır; 1978'de öyledir, 1995'te öyledir. 1984 ise, 12
Eylülün faşizan rejiminden demokrasiye geçiş dönemidir ve plan hazırlığı
olamamıştır.
Peki, sayın hükümet, bu yılın, 2005'in
suçu nedir? Neden bu erteleme yoluna gidilmektedir?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Avrupa
Birliği.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Söyleyeceğim.
Bu, siyasetin -DPT'nin değil, orada
çalışanların, Başkanın değil, siyasetin- başarısızlığıdır. Önce bunun altını
çizelim, bunu saptayalım.
Türkiye, 1963'ten bu yana, planlamayla
birlikte, Avrupa Birliğiyle ilişkilere girmiştir ve Türkiye, planlı dönemin
tamamında, Avrupa'yla uyumlu gitmiştir; bakınız, nasıl: 1973'te, Üçüncü Beş
Yıllık Kalkınma Planı, yirmiiki yıllık stratejiyle hazırlandı. Bu ne demekti;
bu, 1995'te Avrupa Birliğiyle yeni bir aşamaya gelinmesi demekti ve çok iyi
bileceksiniz Sayın Aydoğan, bu, gümrük birliği demektir. Türkiye, 1995'te, tek
taraflı olarak gümrük birliğine, 1974'te verdiği sözleri tutarak girdi. Şimdi,
buraya gelip, biz, Avrupa'yla yeni ilişkilere giriyoruz, dolayısıyla, ona uyum
sağlamak için bu işi erteliyoruz demenin, başarısızlığı kapatmak isteğinden
başka hiçbir gerekçesi olamaz.
Değerli arkadaşlar, doğrusunu isterseniz,
Türkiye'de kalkınma planı ve planlı kalkınma anlayışı, 1980'li yıllarda sona
erdi; bunu teslim edelim. Planlama 1980'e kadar geçerli oldu. Ama, ilginçtir,
şu anda, yürürlükte bulunan Anayasa, planlamayı, çok kapsamlı, çok düzgün
tanımlıyor. O zaman, şöyle bir soru gündeme geliyor: Hükümetimizin -bir yıl
erteleme istediğine göre- çok başarıyla, çok kapsamlı, çok düzgün
hazırlayacağını beklediğimiz, umduğumuz, dokuzuncu kalkınma planı, hangi
felsefeyle, hangi düşünceyle, hangi dayanaklarla hazırlanacak? Burada ne
yapılacak, bu hazırlıkla ilgili burada hiçbir ipucu yok.
Şimdi, bakınız, ne yapılıyor; şu
yapılıyor; deniyor ki, yeni planın, dokuzuncu planın 7 yıllık mı olup
olmayacağına henüz karar vermedik; 3 + 4 de olabilir... Sanki biz hiç toplama
bilmiyoruz; 4 + 3 de olabilir. Peki, gerçeklere bakalım. Türkiye'de, bütçeleri
artık üç yıllık yapıyoruz, plan bütçe, program bütçe yapıyoruz; çok doğru bir
yaklaşımdır. Avrupa'daki bütçe yapısı 6 yıllıktır. Peki, bu 7 yıl nereden
çıktı? Hangi mantığa dayanıyor? Kesinleşmemiş henüz; ama, bundan sonra; ama,
bizim kırk yıllık bir plan geleneğimiz var, 1930'lu yıllardan bu yana gelen bir
plan anlayışımız var. Biz, bütün bu geleneğimizi, yapımızı, kimliğimizi bir
tarafa bırakacağız ve 7 yıllık bir plan anlayışıyla, 2007'den başlayan bir anlayışla,
gündeme geleceğiz. Avrupa 6 yıllık yapıyor, bu niye 7 yıllık? Bu soru burada
tartışılmalı; tartışılmıyor. Benim asıl şikâyetlerimden biri bu.
Devam ediyorum. Şimdi, yarın, bu uyum ve
bu çalışmalar incelendiğinde, ortaya çıkacak olan tablo şudur:
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği
planını, programını ve sairesini az uygulayan, çok uygulayan ülkeler var; ama,
bizim durumumuz farklı. Bizim ekonomimiz, kişi başına gelirimiz, Avrupa
Birliğinin onda 1'i. Ama, varlıklı yerlerimizin, yani Kocaeli, İstanbul,
Marmara yöresinin kişi başına geliri de, Doğu Anadolunun, Güneydoğu Anadolunun
10 katı, yani orada da büyük bir uçurum var. Biz, sanayileşme gidişinin,
köprüsünün, merdiveninin yarısındayız. Dolayısıyla, bizim ekonomimizin çok daha
ciddî, çok daha sağlam bir planlama anlayışına ihtiyacı var. Üzülerek görüyorum
ki, burada getirilen erteleme talebinde bunların hiçbir izi, maalesef, yok.
Şimdi soruyorum. Herhalde hükümetimiz burada bir şeyler söyleyecek. Gerçi, sanıyorum,
ilgili bakan yok; ama, hükümet adına bir bakan arkadaşımız var. Şimdi,
hükümetimizin planlama anlayışı nedir? Bu ertelemenin gerekçesi olan düşüncede
ne var? Hükümetimiz, sıcakparanın ya da para, sermayenin dolaşımıyla ilgili ne
düşünüyor? Sermayenin üretime yönelmesiyle ilgili ne yapabilecektir? Çünkü
planlama bu demek. Planlamanın anlamı, sermayeyi üretime yönlendirmek demek.
Şimdi, bunu yapmak için neler düşünülmektedir, hangi önlemler düşünülmektedir,
ne yapılmak isteniyor; bunu bilmek durumundayız. Çünkü, planlamanın terk
edildiği 1980 sonrası dönemde Türkiye ekonomisi borç batağına batmıştır; para,
sermayenin oyuncağına dönüştürülmüştür "özelleştirme" adı altında
"yabancılara satış" adı altında üretim temelini, üretimin tepe
noktalarını elinden çıkarmıştır ve Türkiye, borç, yüksek faiz ve borsa
oyunlarının sermayeyi yönlendirdiği bir yapıya kavuşmuştur. Şimdi, hükümetimiz
bir yıl erteleme istiyor. Bu bir yıl ertelemeyle yapması gereken, hükümetin
yapması gereken... Kuşkusuz, 1960'lı yıllara dönemeyiz, 1930'lu yıllara hiç
dönemeyiz; ben, bunu, birkaç kez burada söyledim. İleriye bakmak zorundayız,
yarınlara bakmak zorundayız, küresel dünyaya bakmak zorundayız ve dünyada hızla
uçan, Brezilya'dan Endonezya'ya, Çin'den, Japonya'dan Avrupa'ya koşan para,
sermaye kuşunun Türkiye'ye konuşlanmasını nasıl sağlayacağımızı doğru hesap
etmeli, onun çerçevesini düzgün oluşturmalı ve planımızı, programımızı ona göre
yapmalıyız.
Öyle görünüyor ki, hükümetimizin elinde bu
tür bir anlayışın, bu tür bir çalışmanın, bu tür bir hazırlığın izleri yoktur.
Bu hazırlığı yapabilmek için, yalnız -7 yıllık diyorsunuz şimdi- 5 yıllık plan
hazırlığı yetmez. Bunu yapabilmenin yolu, en az 15-20 yıllık uzun dönemli bir
genel çerçeveyi ortaya çıkarmak ve yalnız fiziksel sermayenin değil,
insangücünün de yetişmesine yönelik olarak gerekli önlemleri almak ve bu uzun
dönemli çerçeve içinde ayrıntılı yıllık planlar, programlar hazırlamak
olmalıdır diye düşünüyorum.
Bu anlayışla, bu tasarının -üzgünüm- ne
adı ne sanı ne içeriğiyle uyuşmadığımı üzülerek belirtiyor, yine de,
oylarınızla geçeceği için başarılı olmasını diliyorum, hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.
Şahısları adına söz isteği var.
Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı;
buyurun.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, biz, biraz önce ifade ettik;
kalkınma planımızla, Türkiye tarafından hazırlanan kalkınma planıyla, Avrupa
Birliğinin malî programının başlangıç yılı olarak aynı döneme rast getirilmesi
ve uyumlu çalışması için, uyumun sağlanabilmesi için, bir eşgüdümün
sağlanabilmesi için 2006 yılının bir geçiş yılı olarak kabul edilmesi ve
bununla ilgili çalışma yapılması noktasında bu kanun teklifinin Meclisimize
getirildiğini ifade ettik. Fakat, biraz önce, çok değerli hocam, görüşlerini
saygıyla dinlediğim hocam, siyasî başarısızlık olarak bunu gösterdi. Halbuki,
hepimiz biliyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, daha iktidara gelir
gelmez bir acil eylem planı hazırladı; yani, planlamaya ne kadar önem verdiğini
de bu noktada gösterdi; net olarak, şeffaf olarak hangi tarihler arasında
neleri yapacağını gösterdi. Bu, hükümetler arasında ilk defa yapılan bir
uygulamaydı; AK Parti Hükümeti de bu uygulamayı yaptı.
Yine, İzmir İktisat Kongresini topladı ve
burada gerekli görüşmeler ve bu planlarla ilgili de gerekli hazırlıklar
böylelikle kurulmaya sağlandı.
Tabiî, burada "sermayenin üretime
yönelmesi için neler yapılıyor, neler yapılacak" dedi. Ben, şöyle,
hükümetimizin yaptığı çalışmaları düşündüm, hemen üç beş başlık çıkarabildim.
Tabiî ki, Türkiye'nin, acilen rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçmesi
gerekiyor; tabiî ki, üreten bir Türkiye hepimizin hedefidir, hayalidir. Bunun
için ne yapmak lazım; öncelikle, faizlerin düşmesi lazım; eğer, siz, bu ülkede
gecelik faizleri yüzde 7 000 seviyelerine getirirseniz veya yüzde 150 seviyelerinde
faiz verirseniz, insanlar, tabiî ki üretim yapmazlar, faizden elde ettikleri
gelirlerle işlerine devam ederler. Maalesef, bundan üç beş sene önce büyük
sanayi odalarımızın açıkladığı raporları hatırlıyorum, o raporlarda ne vardı
değerli arkadaşlarım; şirketlerin faaliyetdışı gelirlerinin çok daha önde
olduğunu görüyorduk, o faaliyetdışı gelirler de hep faiz gelirleriydi; halbuki,
şirketlerin sağlıklı bir ekonomi üzerinde yürümesi için üretimden gelir elde
etmesi daha önemli.
Yine, hükümetimiz, üretimin önünü açmak
için Teşvik Yasası çıkardı ve teşvikten faydalanan il sayısını da artırmak için
gerekli çalışmalar yapıyor.
Yine, hükümetimiz, kurum kazançları
üzerinden alınan yüzde 65'lik vergi yükünü yüzde 45'lere, kurum vergilerini de,
fonları kaldırmak suretiyle, yüzde 33'lerden 30'lara çekiyor; yabancı sermayeyi
de Türkiye'ye getirmek için önemli çalışmalar yapıyor.
Diğer bir konu da, bütçe disiplinini
sağlamak için ve uyumlu bir bütçe disiplini için, bugüne kadar, hedeflenen ile
gerçekleşen bütçelere, Türkiye ulaşamamış; ama, son iki yılda, hedeflediğimiz
bütçe rakamlarına, çok şükür ulaşıyoruz, bunları gerçekleştiriyoruz diyorum.
İnşallah, bu kanunun hayırlı uğurlu olması
temennisiyle, hepinize, sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.
Hükümet adına söz isteği var.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın
Murat Başesgioğlu; buyurun efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarımız, dokuzuncu kalkınma planının yapılmasının bir yıl ertelenmesi ve
2006 yılı programının yapılmasına ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki vermeyi
amaçlamaktadır. Biraz evvel Sayın Kepenek'in de ifade ettiği gibi, bu tür
uygulama, 1978, 1984 ve 1995 yıllarında,
geçiş programı uygulamak suretiyle yapılmıştır. Hemen ifade edeyim, bu bir
hazırlıksızlık, bir beceriksizlik değildir. Aslına bakarsanız, Hükümetimizin
uzun vadeli bir öngörüsünün neticesinde bu şekilde bir planlama yapılmıştır.
Bildiğiniz gibi, Anayasamız, ekonomik ve
sosyal kalkınmanın planlı bir şekilde gerçekleştirilmesini, devlete görev
olarak vermiş bulunmaktadır. Bu görev çerçevesinde, kalkınma planıyla ilgili
çalışmalar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yürütülmektedir. Değerli
milletvekilleri, 1963 yılından beri devam eden planlı kalkınma döneminde,
kalkınma planları, Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde temel çerçeveyi
oluşturmuş ve sanayileşmenin hızla gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır.
Bunlara ek olarak, son yıllarda, küresel etkilerin olumsuz sonuçlarını asgarîye
indirebilmek ve çıkan fırsatları azamî ölçüde değerlendirebilmek için,
başlatılmış bulunan yapısal reformların Avrupa Birliğiyle entegrasyon sürecinde
yaygınlaştırılarak hızlandırılması gereğini de ortaya çıkarmıştır. Kalkınma
planları, bu süreçte söz konusu reformların bir bütünlük içerisinde
uygulanmasına hizmet eden temel dokümanlar olarak daha da önem kazanmış
bulunmaktadır.
Avrupa Birliğine katılım süreci ve
yürütülen malî reform çalışmalarının bir sonucu olarak, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından hazırlanması gereken plan ve program dokümanlarının
sayısında bir artış meydana gelmiştir. Bu bağlamda, kalkınma planları ve yıllık
programlara ek olarak, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Avrupa Birliğine
aday tüm ülkelerden istenilen katılım öncesi ekonomik program ve Avrupa
Birliğine ekonomik ve sosyal uyum amaçlı politikalar için stratejik çerçeve
oluşturan ulusal kalkınma planlarının hazırlıkları Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 16 ncı maddesiyle, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bir orta vadeli programın ve bununla
uyumlu olmak üzere Maliye Bakanlığınca da bir orta vadeli malî planın, her yıl
yenilenmek üzere 3 yıllık olarak hazırlanması öngörülmüştür. Böylece, Devlet
Planlama Teşkilatının sorumluluk alanına, son yıllarda üç yeni doküman eklenmiş
olmaktadır. Burada önem arz eden husus, plan ve program sayısının çokluğu
değil, söz konusu dokümanların birbirini tamamlayıcı şekilde bütüncül bir
yaklaşımla ele alınması ve hazırlanmasıdır.
17 Aralık 2004'te müzakerelerin
başlatılması kararının verilmesiyle birlikte, önümüzdeki dönemde söz konusu
plan ve program dokümanlarının önemi daha da artmış bulunmaktadır. Söz konusu
dokümanlar arasındaki bağın iyi bir biçimde kurulması ve mümkün olduğu ölçüde
tekrarlardan kaçınılması için, dokümanların zamanlamasında, kapsamında ve
hazırlanış süreçlerinde, koordinasyon amaçlı yeni bir düzenlemeye ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu bağlamda, daha stratejik bir üst doküman niteliğindeki
kalkınma planının, diğer tüm plan ve programları yönlendirmede etkin bir işleve
sahip olması gerekmektedir. Dokuzuncu kalkınma planının, özellikle Avrupa
Birliğinin yeni malî programlama dönemi gereğince, 2007 yılından başlamak üzere
hazırlanması gereken ulusal kalkınma planıyla zaman yönünden uyumunun
sağlanması, kaynak etkinliği açısından da önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede,
içinde bulunduğumuz yıl sona erecek Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının
yerine hazırlanacak olan dokuzuncu kalkınma planının bir yıl ertelenmesinin ve
yukarıda sayılan diğer plan ve program belgelerinin süre ve kapsam yönünden
uyumunun sağlanması amacıyla söz konusu planın 2007 yılı başından itibaren
uygulamaya konulmasının daha uygun olacağı Hükümetimiz tarafından düşünülmüş ve
bu amaçla bu tasarı Yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Sözlerimin başında da
ifade ettiğim gibi, hiçbir zaman, bu, hazırlıksızlık, bir beceriksizlik olarak
algılanmaması gereken... Aksine, uzun vadeli, Avrupa Birliğiyle entegrasyon
sürecinde, ulusal planlarımızın da bir uyum göstermesi gereğinden hareket
edilmiştir.
Katkı sağlayan herkese teşekkür eder, bu
tasarının ülkemize hayırlı olmasını gönülden dilerim.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Manisa
Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi'ye aittir.
Buyurun Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 872 sıra sayılı 2006 Yılı Programının Hazırlanmasına Dair
Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına
huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, hemen kısaca bir
iki konuya değinip sözümü tamamlamak istiyorum. Demin de, Devlet Planlama
Teşkilatı, önemli bir ocaktır Türkiye'nin geçmişinde, Türkiye'nin kalkınmasına
önemli hizmetleri olmuş bir kurumdur diye belirtmiştim, az önceki konuşmamda
dile getirmiştim. Ünlü sosyolog, daha doğrusu sosyolojinin kurucusu olarak
kabul edilen İbni Haldun, medeniyetin en büyük göstergesinin şehirleşme ve
kurumların da en büyük gelişmişliğinin kurumsallaşma olduğundan bahsederken,
statükonun da önemli bir risk olarak görülmesi gerektiğinden bahseder. Statüko,
hakikaten, bütün kurumlar için, bütün teşkilatlar için, bütün sistemler için
önemli bir risk. Bu anlamda, bu tür önemli kurumlarımızı da bekleyen bir riskin
olduğunu, az önceki konuşmamda dile getirmiştim. Bu tür kurumlarımız, önemli
kurumlarımızdır, bunların heyecanını, dinamizmini yitirmemesi gerekir.
Bu tür kurumlarda, zaman içerisinde,
görevin tam anlamıyla yerine getirilemediği durumlar, zaman zaman siyasetin de
etkisiyle, daha doğrusu siyasetin olumsuz etkileri, yıllar içerisinde, bu tür
kurumların yaptığı planların, programların uygulanmasında sıkıntılar doğurmuş.
Bakınız, ben, işin pratiğine gelmek
istiyorum. Türkiye, 1960'lardan itibaren planlı döneme geçtiğinde, gerçekten,
planlamayla beraber, planlı döneme geçtiğinde, hemen hemen bizimle beraber,
belki bizden daha geride yola çıkan pek çok ülke vardı dünyada. Mesela, bir
Güney Kore örneği bu konuda verilebilir; ancak, bugün geldiğimiz noktada,
Türkiye, hâlâ, zaman zaman istikrarını kaybeden, zaman zaman siyasî
çalkantılar, istikrarsızlıklar ve kaos ortamına sürüklenen, ekonomik krizlerle
zaman zaman bocalayan, hâlâ bu sıkıntıları yaşayan bir ülke görünümüne
girebilmekte.
Çok şükür, bugün, onlar geride kaldı;
ancak, önümüzdeki yıllarda, önümüzdeki dönemlerde, Türkiye'nin tekrar böyle
sıkıntılara girmemesi, istikrarı iyice sağlamlaştırması, kurumlarıyla,
kurallarıyla, demokrasisiyle, Türkiye'nin, artık, tamamen oturmuş ve gelişmiş
bir ülke olması açısından, planlama ve o planların, yapılan planlamaların
uygulanması önem arz ediyor.
Değerli arkadaşlar, özellikle, ben, bu
konuda, bir noktaya değinmek istiyorum. Özellikle sosyal planlama yapılırken
üzerinde önemle durulması gereken bir konu var; o da, insan.
Türkiye, eğitimde, daha doğrusu eğitilmiş
insan kalitesi noktasında belli bir standardı yakalayamadı. Maalesef, bizim
eğitimimiz, yıllar yılı, hep sıkıntılarla beraber geliyor ve tam anlamıyla
yetişmiş, vasıflı, donanımlı insan konusunda sıkıntılarımız var. Ben işi buraya
bağlıyorum doğrusu. Bu anlamda, gerek Planlamanın gerekse hükümetlerin üzerine
önemli görevler düşüyor, sivil toplumun üzerine önemli görevler düşüyor.
Türkiye, yetişmiş insan noktasında eksiğini tamamlamak zorunda ve bunun için,
eğitim planlamasını yeni baştan ele almak zorunda.
Biz, tabiî ki, yetişmiş insan derken,
belki sadece vasıf noktasında, donanım noktasında anlıyoruz. Halbuki, ben öyle
almıyorum; gerek insanın zihnî donanımı gerekse insanın kalbî donanımı -yani,
sevgi, saygı, ülke sevgisi, vatan sevgisi, fedakârlık, çalışma bilinci,
dürüstlük gibi- bizim toplumumuzun erdem saydığı önemli ahlakî prensipleri de
mutlaka insanımıza, gençliğimize, çocuklarımıza öğretmemiz, onları bu anlamda
iyi yetiştirmemiz lazım diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Türkiye, bu
anlamda, yetişmiş insan kalitesini yakalarsa, bu istikrar, bu huzur ortamı, bu
güven ortamı bozulmadığı müddetçe, Türkiye'nin geleceği aydınlıktır diye
düşünüyorum ve tekrar, çıkaracağımız bu yasanın hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çerçi.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylamaya geçtim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - İşaret
ediyorum, görmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bundan sonraki maddede yerine
getiririz efendim.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının bir
yıl ertelenmesini tartışıyoruz. Esasında, hükümet bu konuda çok önceden karar
vermişti ve Türkiye'nin geleceğine yönelik stratejileri belirleme, Türkiye
ekonomisinin ve sosyal yapılanmasının geleceğe yönelik vizyonunu
şekillendirmeye yönelik iddialarını çok önceden rafa kaldırmıştı.
Şimdi, burada Sayın Bakanı dinledik ve
burada, tasarının gerekçesini okuyoruz; özetle deniliyor ki: Devlet Planlama
Teşkilatının çok iş yükü var -biraz evvel Sayın Kepenek'in de ifade ettiği
gibi- ve özellikle AB ile kurulan ilişkiler çerçevesi içinde, belgeler arasında
bir eşgüdüm sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, hangi belgelerden
bahsediyoruz? Gerek gerekçede gerekse Sayın Bakanın söyleminde, iki belgeden
bahsedildi: Bir, Ön Ulusal Kalkınma Planı... Nedir, Ön Ulusal Kalkınma Planı;
bunu gördünüz mü değerli arkadaşlarım? Soruyorum; aranızda, kaç milletvekili
arkadaşım, Ön Ulusal Kalkınma Planını okumuştur? Muhakkak vardır; ama, Ön
Ulusal Kalkınma Planı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmemiştir. Ön
Ulusal Kalkınma Planı ne zaman tamamlanmıştır; 2003 yılının sonunda
tamamlanmıştır. Planlama bu görevi birbuçuk yıl evvel bitirmiştir ve Ön Ulusal
Kalkınma Planı 2004-2006 yıllarını kapsamaktadır, gelecek yıl sonunda da
bitecektir.
Peki, diğer bahsedilen doküman nedir; ona
bağlantılı olarak, 2004 yılıyla ilgili, yani, geçen yılla ilgili Stratejik
Kalkınma Programı. O ne zaman hazırlanmıştır; ilgili olduğu 2004 yılının
sonunda, kasım ayında hazırlanmıştır. O da bitmiştir; yani, hazırlanış zamanı
dikkate alınırsa, AB ile kurulmuş olan ilişkilerden kaynaklanan bir dokümandan
öte bir şey değildir. Özünde, özelinde gerek Ön Ulusal Plan gerekse 2004 yılı
programı, AB'den, geçiş dönemine ilişkin kaynakların, alınabilecek muhtemel
kaynakların kullanılabilmesine zemin hazırlayacak olan zorunlu dokümanlardı.
Şimdi, bu dokümanları hazırlamış olmak
-aranızda plancı arkadaşlarım var; ben de Planlama Teşkilatında uzun yıllar
uzman ve sorumlu olarak görev yaptım; Dördüncü Plan, Üçüncü Plan dönemlerinde
görev yaptık- peki, bu dokümanlar, gerçekten, hazırlanmış olan, bitmiş olan bu
dokümanlar Devlet Planlama Teşkilatının yeni bir plan yapma kapasitesini mi
azaltmıştır?! Devlet Planlama Teşkilatı plan yapamaz duruma mı gelmiştir?!
Böyle bir şey kabul edilebilir mi?! Planlamanın özel ihtisas komisyonları
kurarak plana hazırlık çalışmalarını başlatabilmek için bir eksikliği olabilir
mi?! Aydınları, örgütlü kesimleri plan hazırlığına -bundan altı ay evvel
sokabilmek için- sokamamanın gerçek nedeni neydi; bence, temel neden -özünde,
temelinde- bir siyasî irade eksikliğidir, temel neden plana inanmamaktır.
Evet, doğru; bundan evvel, üç kez plan bir
yıl ertelendi. Bunlardan birisinde ben de görevdeydim, daire başkanıydım. 1978
yılında plan bir yıl ertelendi. O planın ertelenmesinin nedeni, geçmiş
yılların... Özellikle başarılı dönemler, uygulamalar da olmuştur; ama, açıkça
ifade ediyorum siyasî anlamda, bir farklı siyasetin, bir farklı ekonomiye
bakışın geldiği noktada, 1978 yılında, o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi
Hükümeti planın sosyal dayanaklarını, boyutunu güçlendirmek ve sanayileşmeye
yönelik, toplumun da iradesini güçlendirmeye yönelik bir yeniden vizyon
belirleme ihtiyacı içine girmiştir. O vizyon belirleme ihtiyacı içinde çalışmaları
bir yıl ertelemiştir. Sonuç başarılı oldu olmadı; ayrı bir olay; ama, ortada
öyle bir gerekçe vardı, çok net bir siyasî tercih vardı, iradeyi yeniden
oluşturma ihtiyacı vardı. Sonra, 1984'te ertelendi. Niye ertelendi; çünkü,
1984'te rahmetli Özal, yeni bir vizyonu, yeni bir iddiayı ortaya attı;
neoliberal ekonomi politikalarının Türkiye'nin geleceğine hâkim olması ve plan
anlayışının, geleceğin ekonomik yapılanmasının belirleme anlayışının,
neoliberal politikalar temelinde şekillenmesini öngördü. Bunun bedelini, tabiî,
hâlâ görmekteyiz. Bu uygulamalar günümüzde de devam etmekte; ama, o geçişi
yapabilmek için Dördüncü Beş Yıllık Plandan sonra, kendi döneminde
hazırlanmamış olan Dördüncü Beş Yıllık Plandan sonra kendi siyasî iradesini
ortaya koymak için, böyle, kalkınmada bir geriye kayış, genel anlamda bir
keyfîliği gündeme getiren ve üretim ekonomisinden, ekonomiyi, ranta dayalı,
giderek, 1989'dan sonra ise, yüksek reel faiz eşliğinde, belirli kesimlerin
devlet kâğıtları üzerinden büyük gelirler kazandığı ve vergi politikalarının
yerini içborçlanmanın aldığı, üretimsizliğin temel alındığı ve günümüzde
gelindiği noktada işsizliğin, eşitsizliğin, yoksulluğun yeni boyutlara
tırmandığı, sosyal adaletin büyük ölçüde zedelendiği bir noktaya gelindi. Son
uygulama ise, 1995'te oldu; o uygulamanın nedeni ise yaşanmış olan krizdi.
Dengeler bozuldu ve o ekonomik mantık içinde planın teknik temelini belirli
noktaya oturtabilmek için bir yıl ara verildi.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, gerekçe
bu değildir. Gerekçe, özünde, geleceğe yönelik bir vizyonun olmamasıdır.
Gerekçe, temelinde -kimse burada bahsetmedi değerli arkadaşlarım- bir başka
belge var, bugünlerde imzalanacak; üç yıllık, IMF'yle imzalanacak olan niyet
mektubu ve program, IMF programı. IMF programı, 2005 ile 2007 yıllarını
kapsayacak; yani, siz, kendinizi, ülkeyi, bir kez daha, beş yıldır uygulanmakta
olan IMF programına endeksleyeceksiniz; elini kolunu, tekrar o ulusal
birikimleri, gerçek sanayiciyi, işçiyi, memuru, esnafı, çiftçiyi ezen, elini kolunu
bağlayan bu ilişkiye, gerçekten, ulusal iradeyi ortaya koymaya yönelik alanı
son derece daraltan bu belgeye imza atacaksınız. Biz, burada plandan
bahsediyoruz. Plan değil, bunlar şekillendiriyor ülkemizin geleceğini.
Elimizde Ön Ulusal Programın 2006 yılına
ilişkin hedefleri var. Bu hedefler, ancak AB'yle kurulacak olan ilişkide,
AB'yle ilişkiler çerçevesi içinde hedefler için geçerli olabilir; yoksa
Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda, Türkiye'nin geleceğe yönelik
öngöreceği hedefler için bu ön plan kesinlikle yeterli olamaz.
Değerli arkadaşımın ifade ettiği gibi,
Türkiye'nin, gerçekten, 2023 yılına kadar uzun vadeli bir perspektife ihtiyacı
vardır. Oturup bunları konuşmamız gerekir bu Mecliste...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, tamamlar
mısınız.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum
efendim.
Türkiye'nin, o, kısa vadeli değil, 2023
yılına kadar ekonomisini, tarımını, emeğini, kültürünü, sosyal gelişmesini,
bölgelerarası eşitsizlik sorununu, emek verimliliğini, sermaye birikimini,
finans piyasalarını nasıl şekillendireceğine ilişkin kendi ulusal programının
temelini oluşturacak değerlendirmelere, vizyona ihtiyacı vardır. Bunu
tartışmamız lazım. Bunun engeli nedir? Niye önümüze böyle bir tartışma zemini
yaratılmıyor? Planı erteleyebilirsiniz, bu siyasî iradeye saygı gösteririz;
ama, bunu niye yapacağınızı ortaya koyabilmeniz lazım.
Bakınız, AB'nin yeni 7 yıllık finansal
perspektifi, 2013 yılında sona erecek. Bu yıllar, bu yıl ve gelecek yıl bunun
tartışma dönemi. Bizim AB'yle kuracağımız ilişkide oradan yararlanabileceğimiz
kaynaklar, eğer her şey düzgün gitse dahi, ancak gerçek anlamda 2014 yılından
sonra başlayabilecek, tam üye olabilirsek. Ondan evvel alacağımız kaynaklar
yılda maksimum 1 milyar doları geçemez. 300 milyar dolar gayri safî millî
hâsılası olan bir ülke için, bu kaynaklara bel bağlama, buradan gelecek olan
kaynaklar çerçevesi içinde planı ertelemeye çalışmanın hiç ama hiçbir anlamı
yoktur.
Sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Türkiye'nin
geleceğe yönelik bir vizyona ihtiyacı var. Türkiye, asgarî on yıl süreyle reel
anlamda yüzde 7'yle büyümesini sağlayacak bir yatırım, üretim planlamasını,
hedefini benimsemeli ve stratejik planlar anlayışı içinde bunu uygulamaya
geçirmelidir. Türkiye, her yıl bütçesinin, gayri safî millî hâsılasının yüzde
10'unu bölgelerarası eşitsizliği gidermeye yönelik projelere kaynak olarak
ayırmalıdır, bir diğer yüzde 10'unu ise işsizliği azaltacak özel projelere
ayırmalıdır. Bunu yapabilmek için, tabiatıyla, ekonominin büyümesi, ekonominin
üretim ekonomisine geçmesi ve sosyal piyasa ekonomisinin, bu, gerçekten, hiçbir
şekilde kontrol edilemeyen tekelci, kimilerinin vahşi ekonomi dedikleri piyasa
ekonomisi yerine, kuralcılığın, hukukun hâkim olduğu bir düzene geçilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, hepimiz bu tekne
içindeyiz. Bu teknenin şu anda rotası yoktur. Bu tekne yalpalamaktadır. Bu
tekneyi ne IMF'nin peşine takılarak ne AB... AB, tabiatıyla, hedefimiz; ama,
AB'nin ortaya koyduğu bütün dayatmalar karşısında, zaman zaman sizlerden çok,
yetkililerin de ifade ettiği gibi...
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, tamamlar
mısınız.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ...eğer günün
birinde o tekne içinde olamayacaksak, kendi ayağımızın üzerinde durabilmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti ulusal sınırları içinde yaşayan 70 000 000'u aşkın
insanımız bizden bunu beklemektedir.
Bu duygularla, hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Hacaloğlu.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın
Sedat Kızılcıklı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dokuzuncu kalkınma planının, bir yıl
ertelenerek, 2007-2013 Avrupa Birliği malî izleme dönemine denk getirilmesinin
önemli avantajlar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu avantajlar içinde en
önemlisi, malî izleme dönemi için oluşturulacak Avrupa Birliği bütçesinin
şekillenmesiyle birlikte, önümüzdeki dönem için kendi bütçemizle ilgili sağlam
bir şekilde temin edilebilecek olmasıdır. İkinci bir avantaj ise, malî izleme
sürecinin gereklerinden olan ulusal kalkınma planları ve her yıl revize edilen
katılım öncesi ekonomik programların kalkınma planıyla aynı döneme denk
getirilmesi sayesinde tüm plan ve programlar arasında tam bir uyumun sağlanacak
olmasıdır. Diğer bir avantaj ise, planın, Avrupa Birliğiyle müzakerelerin
başlaması aşamasında hazırlanacak olması dolayısıyla, plan hazırlıkları,
müzakere sürecine yönelik bazı gelişmeler ışığında şekillendirilebilecektir.
Dolayısıyla, bunun gerekçelerinden birisi budur.
Yine, kalkınma planı arasındaki geçiş
programı uygulamasının yeni bir uygulama olmadığını ifade ettik. Bu tür
uygulamalara geçmişte de başvurulmuştur. Nitekim, 1978 yılında, 1984 ve 1995
yıllarında üç kez geçiş programı uygulanmıştır. Üçüncü ve Dördüncü Plan
arasında 1978 yılında bir geçiş yılı uygulaması olmuştur. Dördüncü ve Beşinci
Plan arasında 1984 yılında bir geçiş programı uygulanmıştır. 1995 yılı geçiş
programı uygulaması ise Altı ve Yedinci Plan arasında olmuştur.
Biraz önce söylediğimiz gerekçelerle de,
biz diyoruz ki, 2006 yılını da bir geçiş yılı olarak uygulayalım. Biraz önce
kürsüye çıkan bazı arkadaşlarımız da, işte, bu IMF'nin talebidir gibi
söylüyorlar; ama, biz, katılım öncesi ekonomik programımızı, biliyorsunuz, çok
önceden, 17 Aralık zirvesinden önce sunduk ve bütün uluslararası kurumlara da
dedik ki, işte bizim programımız budur; buyurun, bunu değerlendirin.
Kimseden program almadık; biz kendi
programımızı yaptık, Türkiye Cumhuriyeti bu anlamda kendi programını yaptı ve
kendi programını, kalkınma planlarını 1930'lu yıllardan beri yapan bir ülkedir;
bunu da yapmaya devam edecektir. Tabiî, bunun vizyonu, Avrupa Birliği
vizyonudur; bunun vizyonu, küreselleşme vizyonudur. Bazı partilere, bazı
hükümetlere bu geçiş yılı hakkı verildiyse, AK Parti Hükümetine de, 59 uncu
Cumhuriyet Hükümetine de bu geçiş hakkının verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Biz, bu manada bu yasayı tekrar
desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kızılcıklı.
İkinci şahsı adına söz isteği, Manisa
Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi'nin.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; üzerinde konuştuğumuz yasanın 3 üncü
maddesiyle ilgili olarak şahsım adına huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce Cumhuriyet
Halk Partisi adına konuşma yapan değerli bir arkadaşım, Türkiye'nin kalkınma
vizyonunun olması gerektiği ve on yıl boyunca en az yüzde 7'ler civarında bir
kalkınma oranının tutturulması gerektiğinden bahsetti; gerçekten ben de
yürekten katılıyorum.
Ancak, şunu görüyoruz ki, Türkiye, bu
dönemlerde, bu yıllarda, gerçekten çok ciddî bir kalkınma hamlesi, kalkınma ve
büyüme oranıyla dünyada baş sıralarda bulunmakta. Bunu hepimiz memnuniyetle
görüyoruz. Hamdolsun, özellikle AK Partinin iki yıllık iktidarı döneminde çok
ciddî rakamları hep beraber yakaladık.
Ben buradan birkaç tane küçük misal vermek
istiyorum. İşte, ihracat rakamları 60 milyar dolarları geçiyor. Faiz rakamları,
iç borçlanma faiz oranı yüzde 70'lerden alınmış, yüzde 20'ler seviyesine kadar
gerilemiş. Millî gelir -arkadaşlarımız bahsetti- 300 milyar dolarları bulmuş.
Millî gelir üzerindeki faiz yükü ciddî oranlarda düşmüş. Bunun gibi daha pek
çok rakamlarda Türkiye görülmemiş bir kalkınma ve büyüme hamlesini hep beraber
yaşıyor.
Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bunun
devamının gelmesi lazım, bunun devamlı olması lazım. Türkiye'de gelir
dağılımındaki dengesizliklerin yavaş yavaş ortadan kalkması lazım.
"Tarım" dedi bir arkadaşımız.
Hakikaten tarım, Türkiye'nin yumuşak karnıdır. Bu, bugünün problemi değil.
Yıllarca tarım bu ülkede popülizme kurban edildi ve bu tarımın bir ucu
sanayileşmeyle, hizmet sektörünün gelişmesiyle, ülkenin kalkınmasıyla direkt
olarak bağlantılıdır. Eğer biz tarıma iyilik yapmak istiyorsak, tarımı da
kalkındırmak istiyorsak, mutlaka, diğer sanayi, endüstri ve hizmet
sektörlerinin Türkiye'de gelişmesi lazım. Sadece tarıma, çiftçiye destek olarak,
biz, tarımı kalkındırmış olmayız. Türk tarımının yapısı problemlidir; tarımda
yapısal problemler var. Çok geniş bir konu; zaman zaman, konuşmalarımda ben bu
konuya değinmiştim; yani, kısaca, tarım, bizim yumuşak karnımız, bu ülkenin
yumuşak karnıdır. Hakikaten, çalışan nüfus fazladır, gayri safî millî hâsılaya
katkısı bütçe içinde göreceli olarak düşüktür ve mutlaka tarımın rehabilite
edilmesi, yeniden yapılandırılması ve tarıma destek istiyorsak, dediğim gibi,
hizmet sektörünün, sanayi sektörünün, ihracatın, ülkenin gelişmesinin,
büyümesinin devam ettirilmesi gerekiyor.
Yine, küçük bir örnek vermek istiyorum.
Özellikle sosyal planlamayla ilgili, hükümetimizin yaptığı... Bakınız, değerli
arkadaşlar, demin, eğitimden bahsetmiştim, eğitimin öneminden. 2005 yılı
bütçesi içerisinde -bugün gelecek, önümüzdeki saatlerde- TÜBİTAK'ın proje
çalışmalarına hükümetimizin ayırdığı destek, 530 trilyon TL civarındadır; yani,
bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir rakamdır ve biz, bunun, bu
şartlarda dahi yeterli olmadığına inanıyoruz. Gelişmiş ülkelerde, sanayileşmiş
ülkelerde, gayri safî millî hâsıla ile ar-ge çalışmalarına ayrılan payın belli
bir oranı vardır. Hâlâ, biz, bu oranların çok gerisindeyiz. Bizim, eğitime,
ülkenin gelişmesine, sanayileşmesine verdiğimiz önemin en önemli
göstergelerinden biri budur.
İnşallah, bu tasarının, Devlet Planlama
Teşkilatı ve onun çalışmalarına hayırlı, iyi katkılar sağlayacağını
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.52
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13 milletvekilinin, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (X)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 875 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteği vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık;
şahısları adına; Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç, İstanbul Milletvekili Sayın
Berhan Şimşek, üçüncü olarak da Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Konuşmacıları sırayla çağıracağım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile
13 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye Büyük Millet Meclisince, Türk
sporunda meydana gelen şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, her iki gruba
mensup milletvekillerinin bu amaçla vermiş oldukları araştırma önergeleri
birleştirilmiş, anılan hususların araştırılmasına karar verilmiş ve Meclis
araştırması komisyonu kurularak, komisyon, çalışmalarına 4 Ocak 2005 tarihinde
başlamış ve bu çalışmalar halen devam etmektedir.
Komisyon, üçbuçuk aya varan çalışmaları
esnasında, çalışma alanına giren tüm alanlarda, gerçekten, titiz bir çalışma
yapmış, 27 toplantı ve 70'e yakın tanık dinlemiş ve daha da dinlenecektir.
Bugün de 3 tane tanık dinlenmiştir.
Komisyon, ilgi alanına giren konularda
tespit edeceği yasal eksiklikleri, yasanın verdiği yetkiyle çıkarılan tüzük ve
yönetmeliklerde görülen eksiklikler ile uygulayıcıların kendilerine verilen
yetkileri yasal şekilde kullanıp kullanmadıklarını, hukuka aykırı işlemlerin
olup olmadığını incelemiş ve önerilerini somutlaştırmaya başlamıştır; ancak,
komisyon çalışmaları devam ederken, hükümet tarafından hazırlanmış ve AKP Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 13 milletvekili tarafından
Meclis Başkanlığına sunulmuş ve adı 3289 Sayılı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
-"yapılmasına" değil- Dair Kanun Teklifi verilmiştir. Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu tarafından ismi doğru olarak, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olarak düzeltilerek -ki,
doğrusu budur; zira, üç kanunda değişiklik yapılmaktadır- bugün de Genel
Kurulun gündemine gelmiştir.
Yasayla ilgili görüşlerimizi açıklamadan
önce bu gelişme hakkında konuşmak istiyorum. Komisyonun bir üyesi olarak,
yaklaşık üçbuçuk aydan beri komisyonda emek veren birisi olarak, bu
tasarı/teklifin verilmesinin, benim gibi emek veren, gerek AKP'li gerekse
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın bu emeklerine saygısızlık olduğuna
inanıyorum. Gerek burada emek veren spor adamlarına ve uzmanlara ve gerekse
Yüce Meclise haksızlık edildiğine inanıyorum. Hükümet bu tasarıyı, âdeta
yangından mal kaçırır gibi vermekle, tüm komisyona, Meclise ve ülkeye "siz
ne söylerseniz söyleyin, ben kendi bildiğimi okurum" mesajını vermektedir;
ama, bunu açıkyüreklilikle söyleyemiyor, kendi hazırladığı tasarıyı kanun teklifi
olarak Meclise sunuyor.
Sayın Bakan, siz de, yaptığınız tasarıdan
memnun değil misiniz? Arkasında durulamayacak düzenlemeler mi içeriyor? Yoksa,
kurulmasına yardımcı olduğunuz komisyon, çalışmalarını tamamlamadan,
önerilerini sunmadan bu yasa teklifini vermekle, komisyonun çalışmalarını
fiilen bitirdiğinizin farkında olmak mı sizi rahatsız ediyor? Niye
hazırladığınız tasarıyı, kendi adınıza, hükümet olarak kendi imzanızla
veremiyorsunuz? Komisyonun, bu teklifle, artık, Türk kamuoyunda bir prestiji,
bir işlevi kalmamıştır. Bu yasa teklifi verilmekle, iktidar "benim
yapacağım değişiklikler bu kadardır, siz, ne önerirseniz önerin beni
ilgilendirmemektedir" diyor. Bunu komisyon adına şiddetle kınıyorum! Asla
"zorunluluk nedeniyle bu yola başvurduk" demeyin; lütfen demeyin;
inandırıcı olamazsınız!
Merkez Hakem Komitesi seçiminin iptaliyle
doğan boşluğu doldurmak için, 3813 sayılı Yasanın 6, 8 ve 15 inci
maddelerindeki bir değişiklikle, 5149 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin
yürürlüğe girişinin ertelenmesi haricinde, iki maddeden başka acil bir
değişikliğe asla ve asla ihtiyaç yoktur. Bu düzenlemelere bizler de sıcak
bakıyoruz; ancak, diğer düzenlemeler zorunlu değildir, hatta bazıları da hiç mi
hiç gereksizdir; 7 nci maddede yapılan değişiklikle, Şenes Erzik ve Haluk
Ulusoy'un seçime katılmasını engellemeye çalışmak gibi. Kaldı ki, bu
değişiklikler, tarafınızdan bir yıl önce yapılmış yanlış yasa uygulaması
nedeniyle zorunlu hale gelmiştir.
21.4.2005 günlü birleşimde Sayın Başbakan
Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin yapmış olduğu konuşmada, üç gün
içinde yalnızca birer maddeden ibaret iki yasa geçince, Meclisin saatlerinin
değerli olduğunu, burada birçok emeğin ve paranın ziyan olduğunu belirtmişti.
Ben, Sayın Bakanın gerçekten de bu dediğine aynen katılıyorum. Evet, bu ülkenin
zamanı değerli; ama, unutmayın ki, Sayın Bakan, zaman ve para israfına sizler
sebep oluyorsunuz. Zira, 867 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, onbir ay önce, dikkat edin lütfen, 26 Mayıs 2004
tarihli 5178 sayılı Yasayla eklenen geçici 3 üncü maddedir; yani, biz, tam
onbir ay önce bu maddeyi çıkardık ve Meclis görüşmeleri esnasında, AKP Grup
Başkanvekili Salih Kapusuz ve arkadaşları tarafından verilen bir önergeyle bu
kanun teklifi tekrar değiştirildi ve hatalı kanun yapma tekniğiniz ve söylemeye
dilimin varmadığı diğer nedenlerle uygulayamadığınız ve uygulayabilmek için
değişiklik yapmak amacıyla Meclisi iki gün çalışmak zorunda bıraktığınız bir
kanun teklifidir. Uygulanma yeteneği olmayan kanunu çıkaran sizlerin, sizleri
uyaran "bu yasa yanlıştır, üstelik de Anayasaya da aykırıdır" diyen
bizlerden şikâyetçi olmaya hakkı var mıdır? Bunu, lütfen, herkesin vicdanına
tek tek sormasını istiyorum.
Aynı yönteminiz bu yasa teklifi için de
geçerli. Bakınız, bu yasa teklifi 26 madde. Şimdi, lütfen, elinizde eğer yasa
metni varsa teker teker okuyun. Bu yasa teklifi 26 maddeden ibaret. 25 ve 26
ncı maddeler, yürürlük ve yürütme maddeleri, geriye 24 madde geliyor. 4.3.2004
günlü, 5105 sayılı Yasayla değişik 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3, ek 9 uncu
maddelerini, bugün 1 ve 2 nci maddeler olarak yeniden değiştiriyoruz. Ne zaman
çıkarmışız; 4 Mart 2004'te. Bakmışız ki, uygulayamıyoruz, eksiklikler var; onüç
ay sonra, arkadaş biz bunu tekrar değiştiriyoruz diyoruz.
Şimdi, 4.3.2004 günlü, tam bir yıl önce,
25.5.2004 tarihinde, 5175 sayılı Yasayla yapmış olduğunuz 3813 sayılı Yasanın,
yani, bu yasanın ana maddelerinin, bakın, 4 üncü maddesiyle 1 inci maddesini, 5
inci maddesiyle 5 inci maddesini, 6 ncı maddesiyle 6 ncı maddesini, 7 nci
maddeyle 7 nci maddesini, 9 uncu maddeyle 9 uncu maddesini, 10 uncu maddeyle 12
nci maddesini, 12 nci maddeyle 15 inci maddesini, 15 inci maddeyle 21 inci
maddesini, 16 ncı maddeyle 22 nci maddesini, 17 nci maddeyle 23 üncü maddesini,
18 inci maddeyle ek 1 inci maddesini yeniden değiştirmeye çalışıyoruz.
Yine, üçüncü yasa olan, 28.4.2004
tarihinde çıkarılan, Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair 5149 sayılı Yasanın, bu yasayla, 22 nci maddesiyle 12 nci maddesi, 23 üncü
maddesiyle 18 inci maddesi, 22 nci maddeyle de geçici 1 inci maddesi yeniden
değiştiriliyor.
Şimdi, allahaşkına, 26 maddelik bir teklif
getiriyorsunuz önümüze. Diyorsunuz ki, arkadaş, biz, Türk sporundaki her türlü
yanlışlığı engelleyeceğiz. Yahu, bunların 20 maddesini daha geçen yıl
değiştirdik arkadaşlar. Şimdi, kim Meclisin zamanını alıyor, kim bu yanlış
yasaları çıkarıyor? Bu yasaları çıkarırken, Türk sporunu bilen bir insan yok
mu?! Bakanlıklarda görevli bir insanın bundan haberi yok mu?! Niye uygulanması
mümkün olmayan yasalar çıkıyor bu ülkede; niye bir yıl sonra değiştirilmek
ihtiyacı duyuluyor bu yasalarda?! Tüm arkadaşlar bize bağırıyorlar burada; biz,
yanlıştır, yapmayın, etmeyin dediğimiz zaman. Bakıyoruz ki, teker teker, bir
yıl önce çıkmış daha; yazıktır, günahtır ya. Türk sporunu bilen adam yok mu bu
Türkiye'de, içinizde yok mu?! Niye bu yanlış yasalar çıkıyor?! Niye uygulanması
mümkün olmayan yasalar çıkıyor?! Niye yasa çıktıktan onbir ay sonra
"arkadaşlar, kusura bakmayın, biz yanlış yapmışız, şimdi değiştiriyoruz,
şimdi doğrusunu yapıyoruz" diyorsunuz?! Kim inanır buna? Var mı içinizde
inanan bir insan? Ben inanmıyorum. Yine aceleye geliyor.
Bakın, Türkiye'de bir komisyon kuruldu.
Biz, komisyonda, üçbuçuk aydan beri, gerçekten de çok ciddî bir şekilde
çalışıyoruz. Öneriler somutlaşmaya başladı. Eksiklikler nedir, bunları
bildireceğiz hep beraber. Ama, bunları beklemeden, aciliyet vardır diye,
taktınız kafayı Haluk Ulusoy'a, Haluk Ulusoy gelmesin diye 6 ncı, 7 nci ve 18
inci maddelerde değişiklik yapmaya çalışıyorsunuz. Yok efendim iki defa
seçilemez, üçüncü defa seçilemez, yok üniversite mezunu olma şartı arıyoruz.
Artık komedi oynuyoruz burada. Meclisin zamanını da, halkın zamanını da, halkın
gündemini de bedavaya alıyoruz. İnsanlar bizden bunları beklemiyor. İnsanlar
aç. İnsanlar aç. Onlar isteklerini bekliyor. İnsanlar, Sayın Başbakanın, söz
verdiği gibi, doğrudan gelir desteklerini nisan ayında tamamlamasını
bekliyorlar. Onlarla uğraşalım biz. Bizi o insanlar bekliyor. Ama, gidip de
-bir yıl önce çıkardığımız, hiçbir işe yaramadığını onbir ay sonra gördüğümüz-
tekrar bir yasa çıkarıyoruz ve bundan sonra, üzülerek de söyleyeyim, bu
yasalara, komisyon raporu çıktıktan sonra "bunlar da yanlış"
dediğimizde ne yapacaksınız o zaman? Hangi maddelerle gelecek bu yasalar,
onları da bilmiyoruz.
Şimdi, soruyorum ben. Gerçekten de, kim
bizim emeklerimizi heba ediyor; siz mi biz mi? Uygulanamayan, bir yıl sonra
yanlışlığı görülünce değiştirilmek istenen yasaları kim hazırlıyor? Kim oy
çokluğuna güvenerek çıkarıyor; siz mi biz mi? Korkarım bu yasa da aynı şekilde
olacak. Komisyonun çalışması bitmeden, yeterli hazırlık yapılmadan, toplumun
geneli tarafından onay görmemiş bu teklifin birçok maddesini, çok kısa bir süre
sonra, tekrar değiştirmek zorunda kalacağız. O yüzden, belirttiğim 2 nci madde
haricindeki değişiklik tekliflerinin geri çekilerek, yeterli inceleme
yapıldıktan sonra Meclisin gündemine gelmesini istiyoruz.
Bakınız, bu yasanın temel esprisi
Federasyon Başkanlığı seçimlerinde, Haluk Ulusoy ve Şenes Erzik'in yeniden aday
olmasını ve yeniden seçilebilmesini önlemeye yönelik düzenlemeler içeriyor.
Teklifin 7, 8 ve 18 inci maddeleri Haluk Ulusoy'un yeniden aday olmasını
engellemek için düzenlenmiştir. Kişiye özel bir yasa çıkarmak, açıkça
Anayasanın temel ilkelerine ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
7 nci maddede "Başkan üst üste ya da
aralıklarla en fazla iki dönem seçilebilir” ve 18 inci maddenin (b) fıkrasında
düzenlenen yüksekokul mezunu olma
şartı, bir korkunun yasaya yansımasıdır; zira, diğer federasyon başkan
adayları için yüksekokul mezunu olma şartı yoktur.
Ben bir şey soracağım: Yüksekokul ne demek
allahaşkına? Yani, fakülte mezunları bunun içerisine giriyor mu? Lise ve dengi
okul mezunu olanlar -değiştirilse- aday olamayacaklar mı? Yüksekokul denilmiş,
tanımlanmış sanki, bazı insanlar tanımlanmış. Ne demek yüksekokul; ben bunu
anlayamadım. 2 yıllık meslek yüksekokulu mu?..
ALİM TUNÇ (Uşak) - 2 yıllık yüksekokul ve
fakülte mezunu olanlar...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - O olmuyor;
yüksekokul şartı aranmış. Ben onu anlamadım. Yani, kim bu insan? Var mı öyle?..
Bu ülkede, 2 yıllık yüksekokul mezunu olup da, Futbol Federasyonu Başkanlığına
aday olacak kim? Yüksekokul...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Fakülte dahil demektir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Ben anlamadım
onu. Yükseköğrenim ayrı. Yüksekokul... Yükseköğrenimi anlarım; ama, yüksekokul
denilmiş.
ALİM TUNÇ (Uşak) - 2 yıllık yüksekokul
dahil...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Yok öyle bir
şey; yüksekokul şartı var. Yani, böyle bir yasa geliyor. Bunları eleştiriyoruz.
Yanlışlar bunlar zaten. Ondan sonra, devam ediyorum...
Bakınız, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
-özerk federasyon haricindeki- Federasyon Başkanları Seçim Yönetmeliği,
26.8.2004 tarihinde ve 25565 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu yönetmeliğin "Federasyon Başkanı Adaylarında Aranılacak
Şartlar" başlıklı 5 inci maddenin (c) fıkrasında en az lise veya dengi
okul mezunu olmak şartı getirilmiştir. Daha önce, yükseköğrenim ve yabancı dil
şartı vardı; ancak, özellikle kaldırılmıştır. Üniversite mezuniyeti şartı diğer
federasyon için -bakınız, tarihi söylüyorum- 26 Ağustos 2004'te kaldırıldı.
Şimdi, Futbol Federasyonu Başkanı için konulmasının şartını bana söyleyecek bir
insan var mı içinizde? Ben merak ediyorum; lütfen, bana bu cevabı verin.
Bakınız, Şenes Erzik, iki gün önceki
Milliyet Gazetesinde bunun için ne diyor, Milliyet Gazetesinde manşet: "Bu
sese kulak verin. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, Futbol Federasyonu Yasasının
çıkarılacağı gün uyarılarda bulundu: Başkan için yüksekokul şartı ve yaş sınırı
dünyanın hiçbir ülkesinde yok."
ALİM TUNÇ (Uşak) - Daha önce de tersini
söylüyordu.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın, aynen
bunu söylüyor. Daha da ilginç şeyler söylüyor Sayın Şenes Erzik; FIFA
Başkanlığına, UEFA Başkanlığına aday olacak dünyanın en tanınmış futbolcuları
Platini ve Beckenbauer'ın da yüksekokul mezunu olmadıklarını belirtiyor.
Şimdi, arkadaşlar, allahaşkına, bu korku
neden? Neden düzenliyorsunuz, acil mi? Yakında Federasyon Başkanlığı seçimleri
mi var? Federasyon Başkanlığı seçimleri mi olacak?
Bakın, bu yasalarda Türkiye'de benim en
fazla midemin bulandığı bir özellik var. Bakınız, bu yasa çıkmadan önce,
Türkiye'de iki aydan beri çok büyük tartışmalar yaşandı. TMSF'ye bağlı Star
Televizyonu, Telegol Programında, Türkiye'de bir şike olayıyla çok ilginç
açıklamalar yaptı. O açıklamaların sonucunda Telegol Programının yapımcısı
aynen yayınlarında şunları söyledi: "Sadece Millî Takım Teknik Direktörü
değişmez, Federasyon Başkanı da sözünde durmadı, o da değişsin. Onun yerine
Hasan Doğan gelsin." Hasan Doğan kim arkadaşlar; Federasyon Başkanvekili.
Bakınız, bu yasada değişiklik yapılıyor,
sadece o yetmiyor. Hasan Doğan'ı tanıtayım; Ramsey'in yetkilisi; yani, Sayın
Başbakanın en yakınlarından birisi, Federasyon Başkanvekillerinden birisi.
Hasan Doğan açıklama yaptı "hayır, benim kesinlikle Federasyon Başkanı
olmaya niyetim yok" dedi. Ama, öyle bir değişiklik yapıyorsunuz ki...
Allah korusun... 7 nci maddeyi okuyayım. Şu anda Federasyon Başkanvekili,
ikinci başkan da Şekip Mosturoğlu. Bakınız, Federasyon Başkanı nasıl isim isim
belirleniyor, bir adını koymamışsınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Robot resim...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Başkanın
ölümü veya istifası halinde üç ay içinde tekrar seçim yapılması şartıyla
Birinci Başkanvekili -bu yeni ekleniyor; yani, Birinci Başkanvekili Hasan
Doğan, o Federasyon Başkanı olur- yoksa, İkinci Başkanvekili -o da Şekip
Mosturoğlu- Başkanvekillerinin olmaması halinde de yönetim kurulunun kendi
üyeleri arasından belirleyeceği kişi Başkanlığa vekâlet eder.
Bu yetmemiş, 9 uncu maddede biraz daha
sağlam olsun diye (ö) bendi eklenmiş, "Birinci ve İkinci Başkanvekilini
belirlemek" olarak da yasaya bir madde ekliyorsunuz. Ya arkadaşlar, komedi
oluyor ya.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Önergeyle de
ismini verecekler.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Türk
Futbolunun sorunları bunlar değil, bunlar komedi artık. İnsan belirlemeyin.
Sayın Başbakanı kullanmasın kimse o zaman. Eğer, Başbakanın ilişkisi varsa,
Başbakan açıkça söylesin "evet, ben, Hasan Doğan'ı istiyorum" desin.
Sayın Mehmet Ali Şahin "evet, ben, Hasan Doğan'ı istiyorum" diyorsa,
açıkça söylesin bunu.
TMSF nereye bağlı; şu anda iktidarın
elinde. Star Televizyonu TMSF'ye bağlı. Bakınız, TMSF Başkanı ne diyor...
Uğraşacağımız dertler var bizim. "Pislikler hep halı altına
süpürüldü" diyor, dünkü gazetelerde.
Bunlarla uğraşalım. Biz bunlarla
uğraşıyoruz komisyonda. Aciliyet varsa, gelin bunlarla uğraşalım.
Cafer, çıktı televizyonlarda konuşma
yaptı. Çocuğun hayatı tehlikede ve şu anda Cafer kulübünden kovuldu, aç, nerede
olduğunu kimse bilmiyor Cafer'in.
Bakınız, daha onbeş gün önce Akçaabat
Sebatspor- Kayserispor maçında şike,
"iddaa" üzerine iddialar oldu. Türkiye'de hiçbir ses yok, hiç kimse
sesini çıkarmıyor. İddaanın sorumlusu
konuşmuyor, sorumlu Devlet Bakanı konuşmuyor, hiç kimse konuşmuyor,
Futbol Federasyonu konuşmuyor, "biz soruşturmalar yapıyoruz" diyor.
Kimin canı yandı; gariban kaleci Hakan'ın. Şu anda yok, nerede olduğu da
bilinmiyor.
Şimdi bizim araştırmamız gerekenler, acil
olan sorunlar bunlar değil mi arkadaşlar?! Acil olarak getirilmesi gereken yasa
değişiklikleri bunlar değil mi?! Ne var Federasyon Başkanının, Başkan
Yardımcısının ne zaman geleceğini düzenlemek!.. Yani, şu maddeleri düzenlerken
insan, bekleyin bari ya, bekleyin. Bir ay daha dişinizi sıksaydınız o önergeler
de gelecekti.
Bakın, şu anda Türkiye'de, Federasyon
gayet iyi gitti, Merkez Hakem Kurulu hata yapmadı deniyor. İyi de, şike veyahut
da şike sezonu, mevsimi başlamamıştı ki. Şike ve hatır şikesi başlama sezonu
nisan ayında başlar, bu ay başladı daha. Bu, açık, hepimizin bildiği bir
gerçek; bu ay başladı daha; ama, bu ana kadar, şimdiye kadar alınmış olan
hiçbir güvenlik tedbiri yok, hiçbir açılmış bir soruşturma yok, hiç kimse
sesini çıkarmıyor şu anda. İddaa var, Türkiye'de gizli bahis var; Türkiye'de
organize suç örgütleri ile Türkiye'deki Futbol Federasyonunun, futbol
kulüplerinin iç içe geçmiş suçlaması var. Bu konuda bir yasal düzenleme
bekliyoruz, biz, Adalet Komisyonunda bekliyoruz, var mı bir yasal düzenleme diye;
hiç kimse sesini çıkarmıyor, o konuda hiç kimse bir şey bilmiyor.
Ee, şimdi ben sormakta haksız mıyım size.
Star Televizyonu TMSF'nin elinde, İstanbulspor TMSF'nin elinde. Star Televizyonunda Telegol Programının
yapımcısı diyor ki: "Millî Takım Teknik Direktörü değişsin, Futbol
Federasyonu Başkanı değişsin..." Hangi kamu televizyonunda bunları
söyleyebilir ve işine devam edebilir?! Hangi kamu televizyonunda bu sözü
söyleme hakkı vardır?! Onun söylediğine uygun olarak yasa değişikliği
hazırlamak dünyanın neresinde vardır?! Bizim ülkemizde mi olacak?! Bizim
ülkemizde mi olacak arkadaşlar?! Lütfen... Herkes elini vicdanına koysun.
Biz, çok net ve açıkça şunu söylüyoruz:
Türk futbolunun birçok sorunu var, havuz sorunu var. Şu anda, kulüplerde,
futbolcular, beş aydan beri, altı aydan beri, birinci ligde şampiyonluğa
oynamayan takımlardaki futbolcular maaşlarını, paralarını alamıyorlar; ikinci,
üçüncü liglerdeki futbolcular aç...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lütfen tamamlar
mısınız.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Tamamlıyorum.
Bu futbolcular paralarını alamıyorlar.
Paralarını alamayan insanlar her türlü şaibeye açık hale geliyorlar.
"Hatır şikesi" diye bir şike var
Türkiye'de; bu, suç mu değil mi? Bakıyoruz, Türkiye tarihinde hatır şikesi
nedeniyle hiçbir ceza verilmemiş. Şike nedeniyle küme düşen bir takımımız var
mı yok mu; buna bakıyor muyuz, bunları tartışıyor muyuz? Bunların önlemini
alalım.
Onlara -şu dönemde herkes şampiyonluğa
oynuyor, küme düşmemeye oynayan takımlar var- şike, hatır şikesi yapan
takımlara "acımayız" diyebiliyor muyuz burada bu yasa teklifiyle.
Bizim esas söylememiz gereken bu; ama, bu konularda tık yok; Federasyon Başkanı
kim olsun, Federasyon Başkanvekili kim olsun; böyle bir yasal düzenleme.
Gerçekten de, biz, özel güvenlik yasasının
ertelenmesiyle ilgili ve MHK'nın, Merkez Hakem Komitesinin iptaliyle ilgili
sadece 4 maddeden ibaret ve zorunluluk olan maddeleri gelin değiştirelim; ama,
lütfen Sayın Bakanım, diğer maddeleri çekiniz.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bakan yok ki!..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Çekiniz; hiç
olmazsa, komisyonun bugüne kadar verdiği emeğe saygısızlık etmeyiniz ve
komisyonun önerileri doğrultusunda, Meclisin iradesi doğrultusunda, Türk futbol
kamuoyunun, Türk spor kamuoyunun önerileri doğrultusunda, geliniz,
elbirliğiyle, Türk sporunda bir daha karanlığın, şaibenin olmadığı yeni bir yasa
çıkaralım.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Küçükaşık.
Şahısları adına söz isteği var.
İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Ayrıca, içimizden bir arkadaşımızın
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanlığına seçilmesini de, hep beraber,
çok önemsediğimizi biliyorum; buradan kendisini kutluyorum, başarılar
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütün dünyada olduğu
gibi ülkemizde de en popüler spor dalı futbol. Günümüzde, futbol, seyirlik bir
spor olmanın yanı sıra, profesyonel ve amatör kulüpleriyle, sporcusuyla,
antrenörüyle, hakemiyle bir camia, taraftarlarıyla büyük bir endüstri haline
gelmiştir.
Futbolumuzun son yıllarda Millî Takım ve
kulüpler bazında elde ettiği başarıları hepimiz övünçle izliyoruz. Bu
başarıların kalıcı olması için, kulüplerimizin ve federasyonlarımızın, UEFA ve
FIFA tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde yeniden yapılandırılması,
teşvik ve şike iddialarının arındırılması gerekmektedir ki, biraz önce
arkadaşım da bahsetti.
Dün, TMSF Başkanının yaptığı açıklama
gerçekten çok ilginç, çok acı verici bir şey: "Resmî hukukun bile defolu
olduğu Türkiye'de, futbol mekanizmasından sonuç beklemek yanıltır. Futbol
dünyasının temizliğe ihtiyacı var" diyor ve arkadaşlarımız, üçbuçuk aydır,
bu temizliğin nasıl yapılacağının çalışmalarını da gösteriyorlar.
Futbol dünyasında yaşandığı iddia edilen
usulsüzlüklerin araştırılması için, üçbuçuk aydır, yanlış not almadıysam, 27
toplantıda 70 kişi dinlenmiş. Bu karar, şike komisyonunun, kararı açıklanmadan
böyle bir yasanın apar topar getirilmesinin, gerçekten, milletvekili
arkadaşlarımızın emeğine de büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum; futbol
adamlarını, kulüp yöneticilerini, çok sayıda insanı dinlediler.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Futbol Federasyonu Genel Kurulu başkanı, Yönetim Kurulu, Merkez Hakem Kurulu ve
diğer birimlerine ilişkin, onbir ay önce, 5175 sayılı Kanunu çıkardık. Bu kanun
çıkarılırken, ülkemizde yetiştirilmiş futbol otoritelerinden -ki, bu çok
önemli- Onursal Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Beyden veya diğerlerinden
hiçbir şekilde bilgi alınmadan o yasa geldi. O yasa geldiği zaman da,
özellikle, şu anda görüşmekte olduğumuz bu kanunun en önemli maddelerinden biri
olan, Merkez Hakem Kuruluyla ilgili, MHK'nın oluşumu ve göreve geliş usulüyle
ilgili inanın -komisyonlarda vardır- çok ciddî uyarılarda bulunduk; FİFA
kurallarına aykırı olduğunu söyledik; bu şekilde, bu yasa çıkarsa, yanlış
yapılır diye.
Şimdi geldiğimiz nokta, on ay geçti, keser
döndü, sap döndü, herhalde, gün geldi hesap döndü, bu yasayı bir kez daha
görüşüyoruz.
Sayın Ümmet Kandoğan Bey, dün, Komisyon
Başkanımız Sayın Tayyar Altıkulaç Beyin hesaplamasını yaptı, burada, kürsüden
ifade ettiği, 1 dakika, 11 milyar... Herhalde, bu parayı, bizler, cebimizden
ödemiyoruz. Milletin vekili olarak buradaysak, bunun hesabını da yapmak
gerekiyor. Onbir ayda bir yasanın ikinci kez -amacının da ne olduğu belli
değil- getirilmesinin, gerçekten, ekranları başında bizi izleyen, bizleri
buraya gönderen halka, ciddî bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, on bir ay önce
çıkarılan kanunda, Merkez Hakem Kurulunun seçimle işbaşına geleceği, 9 üyeden
oluşacağı, bu üyelerden 7'sinin eski hakem, 2'sinin futbol konusunda en az on
yıl deneyimi olan futboladamlarından oluşacağı öngörülmüştü. Bu kanunu da
çıkardık; Genel Kurul da yapıldı ve FİFA'nın 2001 yılında göndermiş olduğu
sirkülerde deniliyor ki: "Bu şekilde seçimin yapılması yanlıştır."
Nasıl olacaktır; yani, "Futbol Federasyonu Genel Kurulundan Merkez Hakem
Kurulu seçilemez" deniliyor. Bu, 2001 yılında çıkmış, bize, UEFA'nın
göndermiş olduğu bir belge.
Pekâlâ, o gün, acaba, aklımız, düşüncemiz,
bu yasayı yapan arkadaşların birilerine sorma ihtiyacı yok muydu? Yani, şimdi,
bugün buradan geçecek olan yasa mı doğru, onbir ay önce İktidar Partisinin
milletvekilleri hatip arkadaşlarımın savunduğu yasa mı doğru? Gerçekten, çok
ciddî bir zaman kaybı yaşanıyor.
Bunun yanlış olduğunu bilen, geçmiş
dönemde Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış Kemal Ulusu Bey mahkemeye gitti ve
bu mahkeme, Merkez Hakem Kurulunun iptalini verdi.
Şimdi, Sayın Küçükaşık "neden bu
kadar acele ediyorsunuz" diye soruyor. Neden bu kadar acele ediliyor;
çünkü, kayyım atanması gerek. Ben hukukçu değilim; ama, bu mahkeme kararından
sonra, geçen hafta oynanan futbol müsabakalarında, hiç de bir hukukî dayanağı
olmayan -mahkeme kararıyla tespit edilmiş- Merkez Hakem Kurulu, hakemleri
atadı; yani, ciddî... Sayın Vekilim gülüyor; geçen hafta beraberdik maçta,
kendisine de bu fikrimi orada söyledim. Bu FİFA'ya gitse, bu maçlar iptal
edilir. Gerçekten, bu kadar -dilim varmıyor ama- bilinçsizce, hadi yapalım
anlayışıyla veya -özür dileyerek söyleyeyim- rol modeller bulup, geçici olarak,
şimdilik bunu Futbol Federasyonu Başkanı yapalım, sonra bir yasa getiririz,
daha sonra da kendimize yakın bir arkadaşı Başkanvekili yapıp, oradan da Futbol
Federasyonu Başkanı yaparız...
Değerli arkadaşlar, 3 Kasım 2002
seçimlerinde, AKP, çok önemli bir sayıyla iktidara geldi. Bu halk sizi iktidar
yaparken, yakınınıza, eşinize, dostunuza mevki, makam yeri açmak için değil, bu
ülkeyi, bizim açlığımızı, yoksulluğumuzu, onurumuzu ve geleceğimizi taşıyın,
yaşatın diye yaptı. İçinizden birçok arkadaşımın bu sözlerimden acı duyduğunu
biliyorum; ama, maalesef, gerçek bu. Birilerine, yani konu mankenlerine makam
arama ilişkisi yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın hiçbir
şekliyle futbola, Futbol Federasyonuna ve gelecekteki yapılanmasına hiçbir
katkısı yoktur. 24 maddenin sadece 3 maddesi -ki, bana göre 1 maddesi- adına bu
yasa gelmiş. Bir an önce, alelacele Futbol Federasyonu bağımlılığından Merkez
Hakem Kurulunu kurtaralım ki, göreceğiz, aynı arkadaşlar atanacaktır; yani,
burada iyi niyetle, samimiyetle oluşturulan bir şey yoktur. Gerçekten, futbolun
birçok sorunu, birçok problemi beklerken, birilerine burada, "buyurun
yapıverin, buyurun sizi atıyoruz" diye bir yasanın buraya gelmesi ve
özellikle bir haftada dört kez Danışma Kuruluyla yasaların değiştirilerek...
Ki, bu yasa, bugün çıkmalı, yarın atanmalı, maçlar oynanacak. Allahaşkına sizin
mantığınız alıyor mu? Benim mantığım almıyor, spor dünyasının da mantığı
almıyor.
Böyle bir anlayışla, mahkeme kararlarını
yok sayarak, ülkeyi nasıl idare edebiliriz. Aynı hadise, bugün, yarına
bırakılan TÜBİTAK yasasında da geçerli. Sayın Başbakanım, iki gün önce
"hak, hukuktan doğar" diyor. Doğru söylüyor, hak, hukuktan doğarsa,
neden hukuk uygulanmıyor? Kemal Ulusu'nun almış olduğu bu mahkeme kararı, şu
anda, kayyım atanması gerekirken, hukuku niye yok sayıyoruz?! Bu anlayış
içerisinde yine keser döner sap döner ve günün birinde yüce milletin karşısına
çıkarız ve deriz ki: "Geldik, heybelerimizi doldur." Ama, bu heybeler
dolmaz. Bu heybelerin bu şekilde dolabilmesi mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyetinin bu mabedinde
kişilere mahsus yasalar çıkarılamaz. Mağduriyetleri gidermek için yasalar
çıkar, mağduriyet oluşturmak için yasalar çıkarılamaz.
Tek kelimeyle şunu söylemek gerekirse
değerli arkadaşlarım: Kötü bir yönetim, çok kötü bir yönetim, maalesef kötü bir
yönetim. İtirazı olacak olan arkadaşım, birazdan gelir, bu yasanın savunmasını
yapar; ama, maalesef, biraz önce de söylediğim gibi, kayyım atanmasının önünü
kesmek için kişilere göre yasalar çıkarılıyor. Bu da, sanırım ki, hepimizin
vicdanlarını acıtıyor.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütün kanun tasarı ve tekliflerinde olduğu
gibi, sözlerime başlarken, bu kanun teklifinin de çok aceleye getirilerek
Meclis gündemine ve bizlerin huzuruna getirildiğini ifade etmek istiyorum. Bu
kanun teklifi 12.4.2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulmuş, iki gün sonra Komisyona havale edilmiş, 19 Nisanda komisyonda
görüşülmüş ve bugün 28 Nisan.
Türkiye'de çok geniş kesimleri
ilgilendiren ve liglerin bitmesine de 6 hafta kalmışken ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde de kurulan bir komisyonun bu konularla ilgili çok ciddî çalışmalar yapmış
olduğu bir dönemde ve mayıs ayında da raporunu açıklayacak olmasına rağmen, bu
kanun teklifinin çok hızlı bir şekilde Meclis gündemine getirilmesinin altında
yatan sebepleri birlikte irdelemek istiyorum.
Bakınız, basında bu konuyla ilgili çok
çeşitli beyanlar yer aldı. İşte, bir tanesi "ışık hızıyla" diyor.
Yani, o kadar süratle kanunlaştırılmak isteniliyor ki, tabir, ancak, ışık
hızıyla ifade ediliyor ve yine bir başka ifade "çal kanunum çal" ve
yine bir başka ifade, Türk futboluna çok büyük hizmetlerde bulunan Sayın Şenes
Erzik'in "Bu sese kulak verin" başlığıyla yer alan ve çok ciddî
eleştirilerle ifade ettiği bir metin ve yine, "Siyasî baskı ve Merkez
Hakem Kurulu."
Bütün bunlar gösteriyor ki, bu kanun
teklifi, alelacele hazırlanmış, çok kısa süre önce Ankara 13. Asliye
Mahkemesinin vermiş olduğu bir karar ve bunun, daha sonra Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi tarafından onaylanması üzerine, Merkez Hakem Kurulu seçimlerinin
iptaliyle ortaya çıkan durumun alelacele geçiştirilerek, Merkez Hakem
Kurulunun, Futbol Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu tarafından bir an önce
atamasının yapılması maksadıyla önümüze getirilen bir kanun teklifi.
Bakınız, bundan bir yıl önce çıkardığımız
bir kanunla, Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Genel Kurulu tarafından
seçileceği hüküm altına alınmış olmasına rağmen, bugün getirilen bu kanun
teklifiyle, Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu Başkanının önerisi ve
Yönetim Kurulunun onayıyla seçilmesi gündeme geliyor.
Şimdi, futbolda kararların, maçların,
şikelerin tartışıldığı ve ligin bitmesine de 5 hafta kaldığı bir dönemde, siz,
Merkez Hakem Kurulunun Başkanını ve Yönetim Kurulu üyelerini, Futbol
Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini seçtirirseniz, bunun altından
kalkamazsınız. Yarın, bu, kamuoyunda ciddî tartışmalara sebebiyet verir. Çünkü,
bakıyorsunuz, basında, Futbol Federasyonu Başkanının hangi takımı tuttuğu,
Federasyondaki Yönetim Kurulu üyelerinin hangi takımı tuttukları gazete
manşetlerinde. Siz, böyle bir kurula, Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve 9 üyesini
seçtirme yetkisi verirseniz, yarın, kamuoyunda, bundan sonraki hakem atamaları,
maçların neticeleri o kadar çok tartışılacaktır ki, hiç kimsenin bu
tartışmaların altından kalkmasının mümkün olmayacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifinin altında yatan sebep, Merkez Hakem Kurulu seçimlerinin iptal
edilmesiyle ilgili bir kayyım atamasının yapılmasından önce, alelacele, bir
kanun teklifi... Bunu nereden anlıyoruz? Çünkü, getirilen bir maddeyle, kanunun
yürürlüğe girdiği gün, Merkez Hakem Kurulunun seçilmiş üyelerinin görevlerinin
sona ereceği bildiriliyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi, son
günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde -maalesef, moda olmaya başladı-
buraya gelen kanun tekliflerinde, tasarılarında başkanlar -bu, değişik
kesimlerle de ilgili olabilir- 2 dönem görev yapsın, ondan sonra görev yapmasın
meselesi, maalesef, her kanun tasarısında ve teklifinde önümüze gelmeye
başladı. Bunu geçmiş günlerde görüşmeye başladığımız; ancak, bitiremediğimiz
bir kanun tasarısında da gördük. Şimdi, biz, milletvekilleri olarak, 2 dönem
milletvekilliği yapalım diye bir kanun teklifini veya tasarısını bu Meclisin
gündemine getiriyor muyuz?! Milletvekili olunca 2 dönem değil, 10 dönem
milletvekilliği yapabileceğiz; ancak, Futbol Federasyonu Başkanına sıra gelince
veya Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu Başkanına sıra gelince veya bir
başkasına sıra gelince, "siz 2 dönem görev yapabilirsiniz, onun dışında
görev yapamazsınız..." Böyle bir mantık nasıl burada savunulabilir?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bizim tüzükte
var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaldı ki,
bunlar seçilmiş delegelerin oylarıyla bu göreve geliyorlar. Futbol Federasyonu
Başkanı, işte, seçimle işbaşına geldi. Seçimle işbaşına gelen bir başkan, eğer
başarılı görev yapıyorsa, genel kurul delegeleri onu tekrar seçmeyi arzu
ediyorsa, biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilleri olarak
hangi hak ve yetkiyle onun seçilmesinin önüne bazı sınırlamalar, engeller
getiriyoruz? Geliniz o zaman, milletvekilleri de 2 dönem görev yapsın, 3 üncü
dönem hiçbir milletvekili seçilemesin!
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ağzından
yel alsın.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bizde var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
milletvekili, ben göreceğim, getirin onu, biz de görelim, sizi alkışlayalım.
Eğer onu yapabiliyorsanız, yapacaksanız, ben gönülden sizi destekliyorum,
gönülden alkışlıyorum.
Bakınız, dünyanın hiçbir yerinde böyle
uygulamalar yok. Size bir iki örnek vermek istiyorum müsaadenizle. Mesela,
İngiltere'de Futbol Federasyonu Başkanı tam 19 yıl görev yapmıştır arkadaşlar,
tam 19 yıl Futbol Federasyonu Başkanı görev yapmış. İspanya'da 12 yıl süreyle
görev yapmış, 4 yıl için yeniden seçilmiş. Şimdi bakıyorsunuz -Futbolun en
ileri olduğu ülkeler, İngiltere ve İspanya- oralarda 19 yıl görev yapıyor,
oralarda 12 + 4 yıl daha görev için seçiliyor, hiçbir engel yok, hiçbir sakınca
yok; Türkiye'de 2 dönem için böyle bir uygulama getiriyoruz ve yeni bir
uygulama: Futbol Federasyonu Başkanı yüksekokul mezunu olsun... Yani, milletvekilliği
için ilkokul mezunu olma şartı yeterken, Futbol Federasyonu Başkanlığı için
nedir bu zorlamalar? Ben biraz önce Gençlik ve Spor Genel Müdürümüze sordum.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonların 6 tanesinin
dışındakilerin tamamı lise mezunu. Onlar önemsiz spor dalları mı? Onlarda lise
mezunu olma şartı yetiyor; ama, Futbol Federasyonuna gelince, üniversite mezunu
olma şartı getiriliyor.
Peki, ben size soruyorum şimdi: Hakan
Şükür, Mustafa Denizli, Fatih Terim yıllarca Türk sporuna büyük hizmetler veren
insanlar; yarın Futbol Federasyonu Başkanı olmak için yola çıksa, önünde engel
var, olamayacak; ama, niye bunların önünü kesiyoruz?
Biraz önce bir milletvekili arkadaşımız da
söyledi. Platini ve Beckenbauer dünya futbol tarihine ismini altın harflerle
yazdıran iki büyük futbolcu. Bunlar da lise mezunu; ama, UEFA'da asbaşkanlık
yapıyorlar.
Değerli milletvekilleri, yani, kendimize
uygulanmasını istemediğimiz bazı hükümleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yasama yetkisi bizim elimizde diyerek birileri üzerinde bu hak ve yetkiyi
kullanmamızın haklı, makul ve mantıklı bir izahını, ben, Sayın Bakanımızın
-uzmanlık alanı değil; ama- kendilerinden bekliyorum. Niçin bunlara ihtiyaç
duyuldu, niçin bu düzenlemeler yapılıyor? Bunları, geliniz, burada, haklı ve
makul gerekçelerle bizlere anlatınız, bizleri ikna ediniz.
Değerli milletvekilleri, yine bu teklifle,
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkan ve üyeleri, adlî ve idarî yargı hâkim ve
savcıları Disiplin, Ceza ve Tahkim Kurulunda görevlendirilecek. Türkiye'de en
çok tartışılan kurumların başında bunlar geliyor. İşte, disiplin kurullarının
vermiş olduğu kararlara karşı Tahkim Kuruluna itiraz ediliyor, Tahkim Kurulunun
kararlarına karşı bütün kulüpler ayakta. Çifte standart uygulandığını söyleyen
ifadeler her hafta basında, televizyonda yer alıyor. Siz, şimdi, bu kadar
tartışmalı olan kurulların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - 110 milyar oldu
Sayın Kandoğan yapılan hesap doğruysa.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
milletvekili, ben onun hesabını sizden iyi yapıyorum; ama, siz açtınız, yine
söylüyorum: Bakınız şu Meclisin haline, AK Parti sıralarına bakın Sayın
Milletvekili, arkanıza dönün lütfen; Sayın Antalya Milletvekilim, bakınız
arkanıza. Ben burada bir şeyler söylüyorsam kanuna katkı yapmak için
söylüyorum. Sayın Milletvekili, varsa bir katkınız, gelin, siz de söyleyin.
Ben diyorum ki, Danıştay, Sayıştay,
Yargıtay, adlî ve idarî hâkimleri bu kurullarda görevlendirerseniz, hiç
tartışılmaması gereken bu kişileri, çok önemli görev icra eden bu makamdaki
insanları da böyle tartışmaların içerisine çekersiniz. Onlar, bu tür
tartışmaların içerisinde yer almaması gereken kişilerdir; ancak, teklife
bakıyoruz, bunların da bu kurulların içerisinde yer alabileceği şeklinde bir
ifade yer alıyor.
Değerli milletvekilleri, maddelerle ilgili
de konuşma taleplerim var. Sıra bana gelecek olursa, bu konuyla ilgili
düşüncelerimi, önerilerimi anlatmaya devam edeceğim. Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ÇEŞİTLİ
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE
1.- 21.5.1986 tarihli ve 3289
sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanunun ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sportif faaliyetlere, sporculara,
spor kulüplerine, federasyonlara veya tesislere yapılacak harcamalar sponsor
tarafından bizzat harcanır veya sponsorluk alanın banka hesabına yatırılır.
Sponsorlara, ulusal ve uluslararası federasyonların reklam ve sponsorlukla
ilgili hükümlerine aykırı olmamak şartı ile faaliyetin veya tesisin isim,
reklam, tanıtım ve yayın hakları verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Hak
Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun, Sayın Akın.
CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı
kanunun 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
bu madde, bu kanun teklifinin... Biraz evvel, konuşmacı arkadaşlarımız, bu
kanunla ilgili, geneli hakkında çok güzel şeyler söylediler. Ona da, ayrıca,
maddelerde daha da ayrıntıyla gireceğiz; ama, bu kanun teklifini ele
aldığımızda, amacınız zaten ortada, belli. Kişiye özel bir kanun teklifi; ama,
araya da böyle, bir iki tane güzellik olsun diye serpiştirilen maddelerden bir
tanesi. Yani, bu maddeye fazla söyleyecek bir şey yok. Sponsorluk konusunda
getirilen haklar var. Bu maddeye fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Asıl bizleri üzen, burada Türk sporuna
katkı vermek adına bir çalışma yaparken, gerçekten, Türk sporuna katkı vermek
adına bir kanun düzenlerken, öncesi olan işlerin çok ciddî şekilde bir kenara
atılmasının üzüntüsünü sizlerle paylaşarak konuşmama devam etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Türk sporunda işlerin iyi
gitmediğine dair bir kanı oluşmuş, spordan sorumlu Başbakan Yardımcımız da,
bunu, defalarca kamuoyuyla paylaşmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarını araştırmak adına
bir komisyon kurmuş. Bizler de, şahsım da, AKP'li arkadaşlarla birlikte
Cumhuriyet Halk Partililer, bu komisyonda, gerçekten, çok ciddî bir çalışma
başlattık; yaklaşık üçbuçuk dört aydır da çalışıyoruz.
Her gün, Türk sporunda yaşanan işlerle
ilgili çok değerli konuşmacıları, katılımcıları komisyonumuza davet ediyoruz.
Türk sporuna hizmet etmiş gazetecisi,
spor adamı, yöneticisi, başkanı, futbolcusu, sporcusu, federasyon başkanı,
eskisi, yenisi herkesi komisyonumuza davet ettik değerli arkadaşlar.
Komisyonumuz, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan komisyonların
belki de en çok konuşmacı dinleyen komisyonu.
Şimdi, böyle bir çalışma bir kenarda devam
ederken, böyle bir çalışma daha çalışmalarını sona erdirmemişken, bir duyuyoruz
ki, AKP Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik imzalı... Kendisi de şu anda burada
yok. Bu da ilginç; bir not düşülmeli Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yine,
spordan sorumlu Bakan yok. Sayın Bakana... Tabiî ki görevini yapmak için Tarım
Bakanımız işbaşında, orada oturuyor. Kendisine saygısızlık etmek istemiyorum;
ama, bir spor kanunu çıkarırken, hele de çok önemli saydığınız, yangından mal
kaçırır gibi ışık hızıyla çıkardığınız, Türk sporunda sanki çok şeyleri
halledeceğine inandığınız bir kanunu çıkarırken, ne kanun teklifini veren,
imzası olan arkadaşınız burada ne de Sayın Bakan burada.
Değerli arkadaşlar, sevgili Faruk Çelik
olsaydı -gıyabında ismini geçiriyoruz, tabiî ki İçtüzük gereği kendisine cevap
hakkı da doğuyor; ama- kendisine şunu söyleyecektim: Sayın Faruk Çelik, Türk
sporuyla bu kadar ilgileniyordun da, bu kadar değerli çalışmaların vardı da bu
komisyona neden gelip çalışmadın, bu komisyonda niye bir AK Partili arkadaş
olarak yer almadın veya bu kadar güzel çalışmaların vardı da komisyona niye
ulaştırmadın, komisyona ulaştırdın da kabul mü görmedi?!
Değerli arkadaşlar, bu telaşı anlamak
mümkün değil; ama, benden önceki arkadaşlarım ifade etti, ben de söylüyorum.
Zaten, konunun, bu kanunun başka da özü yok. Bu kanun teklifi, kişilere özel.
Bu hükümetimiz, bu federasyonumuz bir korku dağı yaratmış; o korku dağını yenmek
için, bir sene evvel çıkardığını bir sene sonra değiştiriyor. Bir ay sonra da
bizim önümüze başka bir şey getirirlerse, hiç şaşmayalım.
Değerli arkadaşlar, şimdi, komisyonumuz,
Türk sporuna katkı verecek ve çalışmaları hâlâ devam eden -belki 15-20 gün
sonra çalışmalarımız sona erecek- bu komisyon, gerçekten, demoralize oldu,
komisyonun morali bozuldu, komisyonun işlevi bitti. Komisyona gelen, bir şeyler
anlatmaya gelen insanlar bile bundan bahsediyor. Bunu hak ediyor mu Türk sporu;
böyle bir şey, doğru bir şey mi?!
Değerli arkadaşlar, şimdi diyebilirsiniz
ki "olsun, o komisyon da çalışmalarını bitirsin, onbeş gün sonra onun için
de bir kanun teklifi çıkarırız." Bunu da söyleyebilirsiniz; çünkü, bu
Meclisi boşuna çalıştırmak, bu Meclisi böyle Cumhurbaşkanlığından dönen
kanunlarla, bir kanunu defalarca üstünden geçip çalıştırmak, meşgul etmek,
zaten alışkanlık haline geldi bu dönemde. Onbeş gün sonra da, bir de bizim
komisyon için öneriler gelir; onunla ilgili bir kanun teklifi de, herhalde,
getirirsiniz diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu, etik olmamıştır,
bu kanun teklifi şık olmamıştır; bunu kabullenmeniz gerekiyor. Bunu, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında -parti gözetmeden söylüyorum- bütün
milletvekillerinin kabul etmesi gerektiğine inandığım için söylüyorum; şık
düşmemiştir.
Değerli arkadaşlar, biraz evvel de
arkadaşlarım söyledi, tekrar ediyorum -çünkü, başka da konusu yok- bu kanun,
kişiye özel bir kanun. Kişilerin yerini sağlama getirmek ve geçmişteki başarılı
insanlardan çekinilerek, bir daha onların görevine gelmemesi için korkularak
getirilmiş bir kanun. Ben, ilgili maddede, 18 inci maddede tekrar konuşmacı
olduğum için, bu işin içeriğine o maddede girmek üzere, buna, şu anda, fazla
değinmek istemiyorum.
Sayın Bakanım olsaydı, kendisini, hazır bu
maddede konuşmuşken, Türk sporu adına... Kendisi de, tabiî, buraya gelmemekle,
bu işe ne kadar ilgili olduğunu gösterdi. Türk sporunun bir durumuyla ilgili...
Ben, KİT Komisyonu üyesiyim, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev
yapıyorum. Haliyle, olimpiyatlarımıza gittik geçen hafta. Biliyorsunuz,
olimpiyatlarımız, yani, olimpiyatlara girmek için, Türk Milleti... Gerçekten,
yine, 1992'de bu çatı altındaki bütün milletvekillerini kutluyorum; 1992'de çok
doğru bir şey yapmışlar, Olimpiyat Kanunu çıkarmışlar. Dünyada olimpiyatların
kanunu olan tek ülke Türkiye. Ne yapmışlar ondan sonra? Bu kanun çıkmış; ama,
Türkiye'nin olimpiyat hedefleri bir bir sönmüş; 2000 fiyasko, 2004 fiyasko,
2008 fiyasko. Şimdi, değerli arkadaşlar, biz de, KİT Komisyonu olarak, bu
olimpiyatlarla ilgili kurulan Olimpiyat Hazırlık Düzenleme Kurulunun
hesaplarını denetlemek üzere İstanbul'a gittik. O kurulun içinde 13 yetkili,
bize hesap vermesi gereken kişi olması gerekirken, 3 kişiyle karşılaştık. Hedef
yok, iddia yok, hiçbir şey yok ortada. Ülkenin milyonlarca doları gitmiş, 119
000 000 dolara stat yapılmış; işte, Atatürk Olimpiyat Stadı; şiddetli bir
rüzgar estiği zaman futbol müsabakası oynayamazsın, başka müsabakaları hiç
yapamazsın; hadi, rüzgarı bırak, o stadın bir programı yok, hedefi yok, hangi
organizasyona kanalize olmuş, yok. İşte, Şampiyonlar Ligi finali oynanacak,
ondan sonra o statta ne olacağı belli değil. 119 000 000 dolar gitmiş o stada
ve hâlâ daha rüzgâr konuşuluyor. Yanında kapalı spor salonları, inceledik, 20
000 000 dolar daha lazım bitmesi için; ortada hiçbir şey yok, tesis yok.
Ülkenin, bu milletin vergileriyle giden yüz milyonlarca dolar... Hedef yok,
hedef!..
Sayın Bakana ben soracaktım; Sayın Bakan,
bu olimpiyat hedefinizi ne zaman açıklayacaksınız?.. Tabiî ki, Sayın Bakan,
ortada giden bu mevcut paralarla hesap verme durumunda değil dönem itibariyle;
ama, diyebilir ki, ben ilgili dönemle ilgili gerekli araştırmalarımı yaptım...
Ki, ortada Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları... Zaten her şey ortada; ama,
ben Sayın Bakana, bu mevcut kötü durumla hedefini sormak isterdim; Türkiye'nin
olimpiyat isteği, olimpiyat adına o tesislere harcanan o paraların karşılığında
ne düşünüyorsunuz diye, bugün bu spor konuşulurken sormak isterdim; ama,
maalesef, soramıyoruz.
Değerli arkadaşlar...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kim kurmuş?.. Ne
zaman kurulmuş?.. Onları söyler misiniz?!
HARUN AKIN (Devamla) - 1992'de kurulmuş.
Sayın Milletvekili, bu tarz hoş olmuyor; ben bitireyim, siz de söz alır
konuşursunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türk sporu bu
haldeyken, bu kadar önemli işler, bunun kadar önemli işler ortada dururken, biz, kişiye özel kanunlarla, Meclisin
zamanını böyle boşa harcıyoruz.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, kanun
teklifinin tamamı, bütünü üzerinde, arkadaşlarım, bu kanun teklifiyle ilgili
düşünceyi ortaya koydular. Bundan farklı bir şey yok. Bugün getirilen bu kanun
teklifi, alelacele, mevcut komisyon çalışırken, onu beklemeden, kişilere özel
getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HARUN AKIN (Devamla) - Maddelerin
içeriğine girdiğimiz zaman, 18 inci maddenin de -yüksekokul maddesi- Anayasaya aykırı olduğuna
inanıyorum -eşitlik ilkesine- hukuka aykırı olduğuna inanıyorum. Yani, o
yüksekokulun önüne "en az yüksekokul" bile diyemeden, bu kadar acele
yapmışsınız; sadece "yüksekokul..." Yani, normalde fakülte mezunu da
olamayacağının tartışılacağı bir madde, sadece yüksekokul. Buyurun, okuyun
Sayın Başkan, madde önünüzdedir. Böyle, saçma sapan, böyle hızlı bir şekilde
bir kanun teklifiyle buraya geldik. İnşallah, bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin milletvekilleri duyarlı davranırlar da, bu maddeleri burada
önergelerimizle düzeltiriz veya bu kanun teklifini geri çekeriz.
Ben, yine de, bu 1 inci maddeyle ilgili,
bu sponsorluk maddesiyle ilgili, bu biraz evvel bahsettiğim bitirilememiş o
Atatürk Olimpiyat Stadının eksikleri veya o kapalı spor salonlarının bu
sponsorlarla, bu maddelerle inşallah faydası olur diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın, son cümlenizi rica
ediyorum.
HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim
Başkanım.
Bu 1 inci maddenin, bu tesislere faydası
olur düşüncesiyle, hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.
AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili
Sayın Alim Tunç; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu ana kadar
konuşmacılar, hep bardağın boş tarafından baktılar, biraz da bardağın dolu
tarafından bakalım.
Türk sporu, büyük bir değişim ve atılım
yaşamaktadır. Buna en somut örnek olarak, birçok branşta elde ettiğimiz dünya
ve Avrupa çapındaki şampiyonluklar ve aldığımız dereceleri gösterebiliriz.
Halter Millî Takımımız, 11 altın, 7 gümüş ve 3 bronz madalyayla Avrupa
şampiyonu oldu. Millî Takımımızı kutluyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Nereden nereye
geldiniz!
ALİM TUNÇ (Devamla) - Takım halinde bize
Avrupa şampiyonluğunu yaşattılar.
Yine, güreşte, Hamza Yerlikaya Avrupa
şampiyonluğuna geldi. Boksörlerimiz, Ahmet Cömert Turnuvasında takım halinde
birinci oldular, ülkemizin gurur kaynağı oldular. Tüm sporcularımızı ve emeği
geçen herkesi yürekten kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün görüşülmekte
olan kanun tasarısında eleştiri noktaları olabilir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun teklifi.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Bunu hep beraber
düzelteceğiz; ancak, haksızlık yapmamamız gerekiyor.
Bir arkadaşımız 2 kanun dedi, bir
arkadaşımız 4 madde dedi, bir arkadaşımız 5 madde dedi. Demek ki, ihtiyaç
duyulan maddeler var. Eğer bu maddeler yapılıyorsa, bunun yanında aksak
olanları da düzeltmemiz gerekiyor. Yoksa, bir federasyon seçimi yok. Federasyon
seçimi olsaydı, arkadaşlar derdi ki, bu, federasyon seçimleri için yapılıyor.
Öyle bir durum yok. Öyle bir durum olmadığı için, şu anda çıkarıldığı için de,
bunun böyle eleştirilecek bir noktası yok.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, her dalda
olduğu gibi, spor alanında, diğer alanlarda olduğu gibi eleştirilecek noktalar
var tabiî ki; ama, biz, bunlara, fert olarak değil, birey olarak değil, sistem
olarak bakmak zorundayız. Bu ülkede, futboluyla, basketboluyla, voleyboluyla,
tüm spor branşlarıyla bir sistemi oturtmamız gerekiyor. Tabiî, sistemleri
kurmak çok zordur. Sistemleri kurmak için, öncelikle iyi kanunları çıkarmamız
gerekiyor ve bir yıl önce çıkarılan kanunlarda eksiklikler varsa ve şu anda
bunu düzeltmek istiyorsak, bunun da kutlanması gerekir.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, bir
arkadaşımız, iki yıl, 3 dönem, 2 dönem seçim esasına aykırı dedi. Ben, bir
hekim milletvekili olarak, 2 dönem Türk Tabipler Birliğinde, Tabip Odasında
yöneticilik yaptım ve 6023 sayılı Tabip Odaları Kanununa göre, 2 dönemden fazla
yönetim kurulu üyeliği veya başkanlık yapamazsınız. Bu da bir kanun. Bunun
örnekleri var. Yani, bir kişi, çok iyi de yapabilir ve yaptığı şeyleri 2 dönem
ya da 3 dönem şeklinde sınırlandırılması o kadar kötü mü? Bu kişilerin,
yüksekokul mezunu olması, fakülte mezunu olması, bilimsel olarak ilerlememiz
için önemli bir faktör değil mi? Niye karşı çıkılıyor?! Avrupa Birliğine
gireceğiz diyoruz, dil bilmeyen, ilkokul mezunu federasyon başkanlarına sahip
olacağız!
Burada istenilenin dünyanın başka
ülkesinde olmadığı söylenilebilir; ama, bizim ülkemizde olsun, bir örnek de
bizim ülkemizde olsun; bundan niye gocunuyorsunuz?!
AHMET ERSİN (İzmir) - Yanlış söylüyorsun;
biraz sonra söyleyeceğim...
ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakın, bugün, yüksekokul mezunu olması sadece bizim isteğimiz doğrultusunda
değil, geçen hükümet döneminde başlamıştır federasyonlarda yüksekokul mezunu,
fakülte mezunu olması. Devlette devamlılık esastır. Eğer, güzel bir
uygulamaysa, bunu devam ettiririz ve bunun arkasında da dururuz.
AHMET ERSİN (İzmir) - Niye liseye
indirdiniz diğer federasyonları?..
ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
çıtayı hep yüksek tutmak zorundayız. Bu ülke, çok daha iyilerine layıktır.
Spor, bir bilim dalı olarak kabul edilmelidir. O nedenle, bizim hükümetimiz,
bizim iktidarımız, Türkiye'de, 3 tane spor lisesi açmıştır; sporun daha
bilimsel, lise yıllarından, ortaokul yıllarından alınarak, olimpiyatlara, dünya
şampiyonalarına, Avrupa şampiyonalarına daha iyi sporcu yetiştirmek için bunu
yapmıştır. Niye bunları görmüyoruz?! Yoksa, o kişi olmuş, bu kişi olmuş
değil... Bu ülkede spora hizmet edecek, her şeyiyle spora kendisini adayacak
insanlara ihtiyacımız var bizim.
Değerli arkadaşlar, spor faaliyetleri,
günümüzde geniş kitleleri etkileyen, uluslararası ilişkileri geliştirerek dünya
barışına katkı sağlayan evrensel bir faaliyettir. Dünya genelinde ve ülkemizde
hızlı bir gelişim süreci yaşanmaktadır. Spor faaliyetleri, ülkemizin tanıtımına
önemli katkı sağlamaktadır; çünkü, biz, diğer ülkelere gittiğimizde veya
ülkemize gelen yabancılarla, ilkönce, görüşmelerimizde, genelde, hep, daha önce
veya şu anda sporda başarı sağladığımız -özellikle de futbol önplanda olduğu
için- Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğu ya da Türk Millî Futbol Takımımızın
Dünya Üçüncüsü olması ya da Bayan Voleybol Millî Takımımızın Avrupa İkincisi
olması ve bunlarla ilgili ilişkiler kurulmaktadır. Niye?.. Bu başarıyı daha da
artırmamız gerekiyor. Bunu da, bilimsel açıdan, evrensel olarak ülkemizin
tanıtımına katkı sağlayacak gelişmeleri sağlamak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, spor, sadece bir
bilimsel araç da değil; aynı zamanda, ülke kültürümüzün ve turizmimizin
gelişmesinde en önemli etkenlerden birisi, aynı zamanda bir döviz kapısı. Şu
anda NBA'da oynayan basketbolcularımız, Avrupa liglerinde oynayan
futbolcularımız; bunlar hem turizm elçisidir hem de ülkemize döviz
kazandırmaktadır. Bunları niye artırmayalım?! Bununla ilgili yasalar, bununla
ilgili, tesislerin artırılmasıyla ilgili bir Sponsorluk Yasası çıkardık ve bu
yasanın daha kolay uygulanabilmesi için, şu anda getirilen hükümlerden birisi
de budur. Geçen yıl yaptığımız kanunla, Sponsorluk Yasasını çıkardık; ancak,
bürokratik olarak ya da yazışmaların uzaması ve sponsorluktan faydalanan
kişilere, tesis ismi ya da yaptıkları işlerin reklam şansı sağlamadığı için, şu
anda öyle bir düzenleme gelmektedir. Bunları yapmayalım mı?! Bu arkadaşlar emek
verdiklerinde, tıpkı millî eğitimde, sağlıkta olduğu gibi, okul
yaptırdıklarında ya da sağlık tesisi kurduklarında isimleri verilmekte. Biz, bu
ülkedeki sporun gelişmesi için yapılan spor tesislerine de bu hayırsever
vatandaşlarımızın ya da spora tutkusu olan kişilerin isimlerini verebilelim.
Değerli arkadaşlar, bu ülkenin gençlerinin
kötü alışkanlıklardan kurtulması... Sporda genç bir nüfusa sahibiz ve diğer
Avrupa ülkelerinde çok uzun süre görevler yapabilirler. Onların gençleri belki
az; ama, bizim genç nüfusumuz çok fazla ve görevler uzun süre yapılmamalı.
Alttan geleceklere hep örnek olunmalı ve onlar görevi zamanında bırakmalı,
alttan gelenlere yer açılmalı.
Değerli arkadaşlar, 4.3.2004 tarihli ve
5105 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinde
değişiklik yapılarak, Genel Müdürlüğün gençlik, spor, hizmet faaliyetlerini
desteklemek amacıyla, gerçek ve tüzelkişilerin sponsorluk yapacağı
düzenlenmişti. Yine, bundaki bürokratik engellerin azaltılmasıyla ve yaptıkları
işlerin en azından bir karşılık olarak, değer olarak isimlerinin verilmesi ya
da reklam gelirlerinin tekrar onlarca kazanımlarının sağlanması adına bu
kanunun çok faydalı bir kanun olduğunu düşünüyorum ve emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
İnşallah, bu kanunla birlikte Türk
sporunda istenilen atılımlar ve Avrupa şampiyonaları, dünya şampiyonaları,
olimpiyat şampiyonaları kazanan ferdî ya da takım halinde sporcularımız olur
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.
Şahısları adına söz istekleri var.
Antalya Milletvekili Sayın Burhan Kılıç;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Dünyada ve ülkemizde meydana gelen sosyal,
kültürel ve ekonomik olaylar, ülkeler arasında ilişkilerin artması ve
çeşitlenmesinde büyük rol almıştır. Bunların dışında, sportif faaliyetler,
büyük kitleleri peşine takmakta, izlenmekte ve seyircilikte de bütün dünyayı
televizyonlarının karşısına bağlayarak rekorlar kırmaya devam etmektedir.
Birçok ülke sportif branşlarda altyapısını tamamlamış, saha, salon, malzeme,
teknik heyet ve akademisyenlerle spora verdiği desteği artırarak sürdürmekte
olup, başarıyı da beraberinde getirmektedir. Bunun sonunda başarı da geliyor
tabiî; ülkenin tanıtımı ve reklamı da önplana çıkıyor. Spor faaliyetlerinin
altyapısına veya sporcuya, velhasıl spor adına katkı sağlamak için hizmet etme
araçlarından en önemlisi, hiç kuşkusuz sponsorluk hizmetleri ortaya çıkıyor.
Sayın milletvekilleri, spora olan
toplumsal talebin artması, uluslararası spor yarışmalarının önemi ve medyanın
spora olan büyük ilgisi, gençlik ve spora devletin dışında ihtiyaç duyulan
kaynakların sağlanabileceğini göstermiştir. Sponsorluğun bu anlamda teşvik
edilmesi, devletin sosyal devlet fonksiyonunu yerine getirmesinde yardımcı bir
unsur olacaktır.
Bilindiği üzere, 4.3.2004 tarihli ve 5105
sayılı Kanun ile 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun ek 3 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, ulusal
veya uluslararası spor, hizmet ve faaliyetlerini desteklemek amacıyla gerçek ve
tüzelkişilerin sponsorluk yapabilmelerine ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Ayrıca, sponsorlar tarafından yapılacak harcamalara ilişkin belgelerin
kontrolünün Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait olması ve ayrıca belgelerin
vergi kanunları ile diğer ilgili mevzuata uygunluğunun yeminli malî
müşavirlerce de kontrol edilmesi öngörülmüştür. Geçen zaman içerisinde söz
konusu harcamalara ilişkin belgelerin kontrolünün yeminli malî müşavirlerce
tasdik edilmesi zorunluluğunun öngörülmüş olması, sponsorluk faaliyetlerinin
zorlaşmasına sebep olmuş ve teşvik edilmesi gereken bir konuda, söz konusu
düzenleme caydırıcı nitelik kazanmıştır.
Görüşmekte olduğumuz teklifle, bu
düzenlemenin değiştirilmesi ihtiyacı karşısında, sponsorluk harcamaları
konusundaki söz konusu tasdik mecburiyeti kaldırılmakta ve sportif
faaliyetlere, sporculara, spor kulüplerine, federasyonlara ve tesislere
yapılacak harcamaların sponsor tarafından bizzat yapılması veya sponsorluk
alanının banka hesabına yatırılması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyle, spor
faaliyetlerinin daha çok ileriye götürüleceğine inanıyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'ya ait.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
yasa teklifine ilişkin ben de kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla
selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler, 2005 yılını
"Uluslararası Spor ve Beden Eğitimi Yılı" olarak duyurmuştur ve bu
yıl İzmir'de, Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları yapılacak. Biliyorsunuz,
özel bir yasa çıkardık.
Değerli arkadaşlar, eğer iktidar, yasalara
ve hukuka uyarsa, bir sorun olmaz; ama, kişilere ve duruma göre her seferinde
bir yasa çıkarırsa -TÜBİTAK'ta olduğu gibi, bunda olduğu gibi- bir karmaşa ve
durmadan yinelenen bir çalışma olur.
Arkadaşlarım bunu söylediği için ben
üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Gerçekten, spor, salt futboldan ibaret
değil. Ben de çok seviyorum futbolu; ama, spor bir bütündür, insanın bütünüyle
beden eğitimidir, bedensel ve ruhsal sağlığını ilgilendiren bir durumdur;
barıştır, kültürdür, tanıtımdır; bütün bunlar doğru; ama, bunu sevdirmek ve
yaptırmak için, seyirci olmaktan kitleleri kurtarıp gerçekten spor yapar duruma
getirmek için, Meclis olarak, belki başka düzenlemeler yapmamız gerekir.
Okullarda bu işin sürdürülmesi gerekir. Bakın, verilen bilgiler zamanla
unutulabilir; ama, güzel sanatlarla, sporla elde edilen alışkanlıklar yaşam
boyu sürer gider.
Şimdi, bilmiyorum ne derece doğru; elimde
bir taslak var. Bu, Talim Terbiyenin ve İlköğretim Genel Müdürlüğünün bir
taslağı. Pilot okullarda uygulanması için yapılan bir taslak bu taslak. Burada,
beden eğitimi dersini, resim, müzikle birlikte, ilköğretimin 4 üncü sınıfından
başlayarak, 4, 5, 6, 7, 8 inci sınıflarda zorunlu olmaktan çıkarıyor, seçmeli
dersler konumuna getiriyor.
Şimdi, bir yandan, burada, sporun çok
yararlı olduğunu söylüyoruz. O seçmeli derslerin arasında da bilgisayar var,
sanat etkinlikleri var. Spor etkinlikleri adı altında "güreş, futbol,
basketbol ve satranç" denilmiş. 8 yaşındaki bir çocuk, bu seçmeli
derslerden örneğin bilgisayarı seçtiği zaman, artık spor etkinliklerinden
yararlanamayacak demektir. Ben, bu konuda -tabiî, ders programları yeniden
yapılıyor- Millî Eğitim Bakanlığına bir soru sordum, henüz bir yanıt almadım;
ama, bütün beden eğitimi öğretmenleri, resim öğretmenleri, müzik öğretmenleri
ayakta. Gerçekten, böyle bir çalışma var mı; varsa, aslında, sporcuların fidanlıkları
kesiliyor demektir; yani, iki tane sembolik lise açmanın, spor lisesi açmanın
anlamı yoktur. Eğer bütün okullarda beden eğitimini seçmeli yapıyorsanız
-zorunlu olmaktan çıkarıp- bindiğimiz dalı kesiyoruz demektir.
Elimde, bir örnek daha vermek istiyorum
size: Bu, güreş dalında, Denizli'de bir genç çocuk, Onur Özcan adlı, gerçekten
bir delikanlı, işitme engelli sporcu bir arkadaş. Bu, 16-20 Ekim 2000 Avrupa
şampiyonu oluyor Bulgaristan'da yapılan bir şampiyonada, yarışmada; yine, 14-18
Ekim 2003'te Avrupa şampiyonu oluyor İstanbul'da, Ekim 2004'te Bulgaristan'da
yapılan yarışmada da dünya şampiyonu oluyor, Avustralya'da yapılan Ocak
2005'teki yarışmada da olimpiyat ikincisi oluyor. Ocakta bir ödül veriliyor. O
ödülde, sağlam arkadaşların üçte 1 ödülünü alıyor; yani, engelli arkadaş,
işitme engelli arkadaş, girdiği bütün dallarda şampiyon oluyor, olimpiyat
ikincisi oluyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, tamamlayın
efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın
Başkanım.
Ben bunu soru önergesi yaptım.
"Efendim, yönetmelik değiştirmek için uğraşıyoruz, Maliye Bakanlığına
verdik, oradan çıkmadı..."
Şimdi, değerli arkadaşlarım, eğer
okullarda 4 üncü sınıftan başlayarak beden eğitimini zorunlu olmaktan çıkarır
seçmeli yaparsak, işitme engelli şampiyon olmuş bir çocuğu sağlam bir çocuğa
göre üçte 1 oranında ödüllendirirsek, bu söylediğimiz sözler havada kalır. O
yüzden, sporu bir bütün olarak düşünmek gerekir, kitle olarak düşünmek gerekir,
okullarda, toplumun her yaşamında sporun önemli olduğunu yaşayarak öğretmemiz
gerekir ve bunu desteklememiz gerekir; yoksa, yalnız futbolla ilgili
televizyonun karşısında, tribünlerde milyonlar seyirci olur.
Gerçekten spor yapmazsa ya da öyle bir
fidanlıktan çocuklarımız yetiştirilmezse, bunun acısını toplum olarak çekeriz.
Spor eğer barışsa, eğer kültürse, eğer tanıtımsa, eğer dayanışmaysa, bu
sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, son cümlenizi
alayım efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki.
Ben, teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Özdoğan, buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum:
Sporda ve spor yönetiminde yapılacak
tarafgirlik ve ahbap çavuş ilişkilerine dayalı atamalar, Türk sporuna vurulacak
en büyük darbedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürü bunun en bariz örneğini teşkil
etmektedir. Bir örnekle bunun en bariz misalini vermek istiyorum: Siyasî
iradeyi kale almayan Gençlik ve Spor Genel Müdürü, hiçbir idarecilik
tecrübeleri olmamasına rağmen, ahbap çavuş ilişkisine dayalı olarak, iki
kardeşten biri olan Fatih Çintimar'ı Erzurum'a, diğer kardeş Muzaffer
Çintimar'ı Muğla'ya Gençlik ve Spor İl Müdürü yapmıştır. Bu yanlış uygulamalar
ve ahbap çavuş ilişkileri...
BAŞKAN - Sayın Özdoğan... Sayın Özdoğan...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Soruyorum...
BAŞKAN - Efendim, sözünüzü kesiyorum.
Sormuyorsunuz...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Önce bilgi
vermem lazım efendim.
BAŞKAN - Bakın, siz, burada görüşülmekte
olan bir yasayla ilgili soru sormuyorsunuz; bir bürokrat hakkında, başka şeyler
soruyorsunuz. Sorunuz varsa devam edin, aksi takdirde sözünüzü keserim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen soruya geçiyorum. Bu yanlış uygulamalar ve
ahbap çavuş ilişkileri sporumuzu geriletmektedir.
Sorum şu: Bu yanlış uygulamalara rağmen,
Gençlik ve Spor Genel Müdürünü yerinde
tutacak mısınız?
İkinci sorum şu: 2009 Üniversitelerarası
Kış Olimpiyatlarına aday alan Palandöken kış turizm merkezi, Genel Müdürlük iyi
çalışma ve tanıtım yapamadığı için, maalesef, bu şansı, Çin'in Harbin Kentine
kaptırmışlardır. Sayın Genel Müdürden bunun hesabı sorulmayacak mı? Genel
Müdürün siyasî iradeyi kale almayan cesareti nereden kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Sayın
Gazalcı, buyurun efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan, ben de şunu öğrenmek
istiyorum: Şimdi, Merkez Hakem Kurulu Genel Kurulu Haziran 2004'te yapıldı ve
21 Kasım 2004'te Ankara 13. Asliye Hukukta iptal edildi. 12 Nisan 2005'te de
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi onayladı bunu; yani, Merkez Hakem Kurulu bu genel
kurulunun iptalini. Bu yasa çıktığı zaman, bu mahkeme kararları havada mı
kalacak; yani, biz, hukuk devleti değil miyiz? Mahkeme kararlarını askıya almak
için mi bu yasa yapılıyor ya da bu yasa bu biçimiyle çıktığı zaman, bu kararlar
ne olacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
teklifiyle ilgili olarak esas gündem maddeleri, Merkez Hakem Kurulunun
seçimiyle ilgili hususta FİFA'dan gelen öneri doğrultusunda değişiklik, Şiddet
Yasasında özel güvenlikle ilgili tedbirler konusunda uygulamanın gecikmesinden
dolayı sürenin uzatılması, özerklik ve sponsorluk konusu ve İzmir'de üniversite
oyunlarıyla ilgili konularda il özel idarelerine bu konuda inisiyatifler
verilmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla, söz alan ve sorular yönelten saygıdeğer
milletvekillerimizin sorularını, ilk soruyu soran Erzurum Milletvekilimizin
bürokrat bir arkadaşımızla ilgili ifadelerini ben burada cevaplandırmak yerine,
kendisine yazılı olarak vereceğimizi; ancak, bir bürokratın hükümete ve ilgili
bakana bağlı olarak çalışmasının esas olduğunu, kural olduğunu, aksine bir
tutum ve davranışın söz konusu olamayacağını hepimizin bildiğini, dolayısıyla,
bu ifadeyle yetiniyorum.
Sayın Gazalcı'nın sorusuna da, yine yazılı
olarak cevap vereceğiz.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.18
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.37
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
875 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 2 nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2.- 3289 sayılı Kanunun ek 9 uncu maddesinin dokuzuncu
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Özerk federasyonların bütçesi;
katılım payı, tescil, vize, transfer, itiraz, ceza, yayın, sponsorluk, reklam,
yardım, bağış ve benzeri gelirlerden oluşur. Genel Müdürlük olimpik branşlarda;
federasyonun bir önceki yıl gerçekleşen gelirlerinin % 75'i kadar, olimpik
olmayan federasyonlara ise; % 50'si kadar yardımda bulunabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin, 3289 sayılı Kanunun ek 9 uncu
maddesinin dokuzuncu fıkrasını değiştiren 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış buluyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir spor yasası
görüşülüyor; şu anda Parlamentoda çok az bir arkadaş grubu var. Size, buradan,
21 Ekim 2003 ve 22 Aralık 2004 tarihlerinde, spor konusunda iki defa konuşma
yapmıştım. İki üç yıl geçmiş, aynı konular, çok güdük; 20 maddelik kanun
teklifi olarak buraya bazı şeyler getirilmiştir. Esasında, özüne dokunulmamış,
günü kurtarma adına yasalar düzenlenmiş burada.
Değerli arkadaşlar, spor, saygıdır,
prensiptir, oyundur, rekordur. Buna insanlığın ihtiyacı vardır. Gençlerin iyi
yetişmesi, sağlıklı gelişmesi, sağlıklı bir toplum olabilmesi için, huzur için,
moral için tüm insanların spora ihtiyacı vardır. Bunun için de altyapıyı
yapmak, genel yönetimlerin ve yerel yönetimlerin aslî görevidir. Bu, Anayasanın
58 ve 59 uncu maddelerinde açık açık meydandadır; ama, biz, bir profesyonel
takımların esiri olmuşuz, amatörler unutulmuş, profesyonellerin, ilk dört
büyüklerin dışındakiler itilmiş, kakılmış durumda. Bunlarla göz boyayamayız.
Başarı, bir kere, ancak dışarıdan eksiklikleri görüldükçe giderilmeye
çalışılıyor. Bir iki ayda bir Meclise getirilmiş yasalarla... Kolumuzda çıban
çıkmış bantlıyoruz, oradaki yarayı kapatıyoruz bacağımızda çıkmış;
bacağımızdaki yarayı kapatıyoruz, yüzümüzde çıkmış... Bunlarla, Türk sporunda
reform yapmadığınız sürece, gereken netice hiçbir zaman alınamaz, reform şart.
Böyle güdük yasalarla, günü kurtarmakla hiçbir yere varılamaz.
Değerli arkadaşlar, sporda tescilli tüm
spor kulüplerinin başkanları, yöneticileri, spor adamları, spor basınının
değerli kalemleri ve spora gönül vermiş bir komisyon oluşmadığı sürece,
Parlamentodan çıkacak komisyonlarla veya işte, hatır için oluşturulmuş
komisyonlarla neticeye varılması mümkün değildir; çünkü, hatır gönülle
kurulmuş, siyasî tabloya göre hesap edilmiş komisyonlarla bir yere varılması
mümkün değil. Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum; ama, neticeye
varamazsınız; spora siyaset karışır, siyaset karıştığı da açık seçik meydanda.
Şimdi "böyle bir şey yok"
diyeceksiniz. Geçen konuşmalarımda da birsürü tayinlerin olduğunu söylüyorum.
Değerli arkadaşlarımdan bu konudan da bahsedenler var.
Şimdi, Sayın Genel Müdüre ve Sayın Genel
Sekretere soruyorum: Yedi yıldır Sakarya'da bütün kulüpleri kucaklayan, 5 ilin
bütün sicil lisanslarıyla uğraşan, hepsine yardımcı olan Sakarya, Kocaeli,
Düzce, Bolu, Bilecik İllerinin sporla ilgili bütün görevini almış İlhan
Peksan'ı neden görevden alıyorsun? Yedi yıllık tecrübesi olan, bütün spor
kulüplerinin sevgilisi olmuş, birsürü hizmet vermiş birini neden görevden
alıyorsun? Hakkında soruşturma yok, giden müfettişler bir şey bulamamış, spor
kulüplerinden şikâyet yok; AKP'li bir arkadaş oraya atanacak... Lütfen, nereye
atarsanız atayın, spora siyaseti karıştırmayın. Spora siyaset karışırsa,
sahadaki terör, spor sahalarının, stadyumların etrafındaki terör hiç eksik
olmaz. Siz, muhakkak sporadamısınız, bunun içerisinden geldiniz; ama, siz de
tayin edilen bir devlet memurusunuz. Ben, bunu otuzüç yıl yaptım; siyaseti
spora karıştırırsanız çorbaya döner. Bunun da, inşallah, cevabını verirsiniz.
İlhan Peksan'a Genel Sekreterim diyor ki: "İlhancığım bir şey yok; ama, ne
yapalım böyle isteniyor, toparlan." Yahu, bu kadar kolay mı ülkeye bu
kadar hizmet etmiş, Türk sporuna hizmet etmiş insanları harcamak?! Spora
siyaseti karıştırmayın.
Değerli arkadaşlar, Futbol Federasyonunun
bütçesi, maaş veremeyen, sporcuların maaşını veremeyen, SSK borçlarını
ödeyemeyen, vergilerini veremeyen, faizleriyle katlanmış borçların altında
ezilen yöneticilerin üzerinde bir yük. Kaç sefer buradan söyledim; birsürü
vergi borçlarının faizlerini kaldırıyorsunuz oya dönüşsün diye; tabiî, hizmet
olarak da düşünüyorum, ona bir şey demiyorum. Spor kulüplerinin neden SSK
borçlarının, vergi borçlarının faizlerini kaldırmayı düşünmüyorsunuz?
Parlamentoda, spora gelince, onlarınki af, nitelikli çoğunluk lazım diyorsunuz,
diğerini Bakanlar Kurulunda halletmeye çalışıyorsunuz. Sporu da düşünün,
çiftçininkini de düşünelim, işçininkini de, bütün hizmet dallarında bu faizleri
kaldırın. Zaten, sizin siyasî parti görüşünüze göre faiz günahtır, o günahı da
burada almayarak, kaldırın gitsin.
Değerli arkadaşlar, federasyonun
bütçesiyle ilgili, federasyon bütçesi yapılırken bir yeni yasa teklif ediliyor.
Fasılların hiçbiri kalkmamış, 11 tane gelir faslı yazılmış şurada ve 7 tanesi
spor kulüplerinin üzerine yük. Fasılları okuyayım size; katılım payı alırlar
-biraz sonra meblağları da söyleyeceğim- tescil için para alırlar, vize için
para alınır, transfer için para alınır, itiraz edersiniz, spor kulübüne,
sporcuya bir ceza verilmiştir ve onun için de para alınır. İtiraz ediyorsun;
parayı yatır, ondan sonra. Paran yoksa itiraz edemezsin. Ceza verilir o
seyircinin veya spor kulübünün yaptığı bir şeyden dolayı, yine para alınır.
Yayın, sponsorluk, reklam, yardım ve bağıştır bunların geliri.
Değerli arkadaşlar, finansörlük diyorlar;
biraz önce, arkadaşlarım da bunu söyledi. Finansörlük için, beden terbiyesi il
müdürlüğüne gidecek finansör olacak işadamı ve oradan bir form alacak; aldığı
formu doldurup defterdarlığa götürecek, defterdarlıktan aldıktan sonra,
defterlerini, muhasebeyle ilgili bütün evrakını Genel Müdürlüğe getirecek;
Genel Müdürlükten mühürlendikten sonra "bu kulübe 100 milyar lira yardım
ediyorum" diyecek. Bir kulübe yapılan 100 milyar lira yardımın finansöre
dönecek parası 12 milyardır. Bir kelime oyunuyla "yüzde 100'ü
düşüyor" deniliyor; hayır. O faturaya tahakkuk eden verginin yüzde 60'ını,
evet, hesap edin, yüzde 60'ı. O faturanın yüzde 20'si vergi ise, 60 milyarın yüzde
20'si 12 milyardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) - Finansörlüğü, acaba,
bu kadar kapıyı dolaşıp da kim yapar; kimse yapmaz ve finansörlük de
tutmamıştır. Tutmuştur; biraz sonra, Bakanım, belki de "bu iş tuttu"
diyebilir; nasıl tutmuştur biliyor musunuz; eğer, orada belediye başkanı biz
"fabrikaya git, buraya finansör ol" diye dayatmacılık yaptıysak, bir
bakan bu kulübe finansör ol dediyse, ondan bir menfaat uman işverenler ancak
finansörlük yapmıştır. Eğer, bir iki finansör orada spor sevdalısı olarak
yaptıysa, onu saygıyla karşılıyorum, o da 1-2 tanedir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kulüplerin
ödediği paraları okuyacağım. Bir antrenörle mukavele imzalarsa kulüp,
Federasyona, Birinci Ligde 9 000 000 000 lira, Üçüncü Ligde 1 200 000 000 lira
ödüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün, son cümlelerinizi rica
edeyim; eksüre verdim.
SALİH GÜN (Devamla) - Tamam. Şahsım
hakkına söz talebimde bunları açıklayacağım. Fırsat verirseniz birkaç tanesini
açıklayayım Başkanım.
Kulüp iki kişi arasında akit yapıyor,
seninle çalışacağım diye mukavele imzalıyor. Niçin alıyorsunuz? Eğer, 6 000 000
000 liranız yoksa, referansınız varsa, 6 000 000 000 lirayla mukavele
yaparsınız. Kaleci antrenörü için 1 800 000 000-450 000 000 lira arasıdır.
Altyapıda çocukları yetiştireceğiz, sokaktan kurtaracağız dediğimiz çocuklara,
bir antrenör tutun, federasyona 900 000 000 ile 150 000 000 lira para
ödersiniz.
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen, konuşmanızı
keseceğim; çünkü, başka maddelerde de konuşursunuz.
SALİH GÜN (Devamla) - Tamam efendim.
Diğer söz hakkımda konuşacağım.
Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gün.
Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Burhan Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 9 uncu maddesini değiştiren madde
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 9 uncu maddesi
değiştirilmektedir. Yürürlükteki ek 9 uncu madde, federasyonların özerkliğini
düzenlemektedir. Maddenin dokuzuncu fıkrası özerk federasyonların gelirini
düzenlemek üzere yapılmış. Fıkraya göre, katılım payı, tescil, vize, transfer
gibi gelirlerin yanında, federasyon bütçesinin yüzde 15 ini geçmemek üzere
Genel Müdürlük bütçesinden ayrılacak pay özerk federasyonların gelirleri
arasında sayılmaktadır.
Getirilen düzenlemeyle, özerk
federasyonların bütçelerinin katılım payı, tescil, vize, transfer gibi
gelirlerden oluşacağı belirtilmekle birlikte, Genel Müdürlüğün federasyonlara
katkısı artırılmaktadır. Şöyle ki: Genel Müdürlük, olimpik branşlarda
federasyon gelirlerinin yüzde 5'i kadar, olimpik olmayan branşlarda ise yüzde
50'si kadar yardımda bulunabileceği düzenlenmektedir.
Bu yasa teklifiyle federasyon gelirlerinde
büyük bir artış sağlanmaktadır. Bu durum, federasyonlaşmanın teşviki açısından
çok önemli bir gelişmedir.
Spor faaliyetlerinin daha çok ileriye
götürüleceğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen?..
Yok.
Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün,
buyurun.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; şimdi, spor kulüpleri hakikaten zor durumda. Bu küçücük
meblağları her sporcu için düşündüğünüzde, sezon başında bütün yöneticiler borç
peşinde koşar ve kulübe intikal eden vergi borcu, SSK borcu gibi borçlardan
dolayı da yurt dışına bile çıkamazlar.
Biraz önceki konuşmamda bazı maddelerden
bahsettim. Bir sporcuyla mukavele yapıyorsunuz; çağırıyorsunuz, gelin... Bunu
iş aramaktan kurtaracaksınız, maaşını vereceksiniz; ama, Futbol Federasyonuna,
her sporcu için, 750 000 000 ile 50 000 000 arası para ödemek zorundasınız. Bir
kulüp en az 30 kişinin lisansını vize ettirir. Tutacaksınız, her lisans için 90
000 000 ile 15 000 000 arası ücret vereceksiniz. Kulüp hakkında alınan bir
karara itiraz etmek için, 200 000 000 ile 75 000 000 arası bir parayı
federasyona yatıracaksınız.
Şimdi, işin enteresan bir tarafı da şu:
Eğer, bir amatör takım, binbir güçlükle Üçüncü Lige terfi ettiyse, federasyona
3 milyar lira para ödeyecek. Federasyon "şampiyon oldun, seni tebrik
ediyorum, bir takım forma vereyim al sana" diyecek ve 3 milyar lira
parasını alacak. Üçüncü Ligden İkinci Lig (B) kategorisine terfi eden bir
takımdan 7,5 milyar lira para alınır. İkinci Lig (A) grubundan bir üst gruba
çıkan takımdan 10 milyar alınır. Süper Lige çıkan bir takım -bu sene, Sivas
çıkıyor zannediyorum, Manisa çıkıyor, işte, sırayla çıkacak takımlar-
federasyona 15 milyar lira para yatırır. Neden? Şampiyon oldun, ceza!.. Böyle
bir şey olur mu?!
Bir de, kulüplerin her yıl aidatı vardır.
Birinci Lig takımı, Süper Lig takımı 2 milyar lira aidat verir. İkinci Lig (A)
grubundaki takımlar 1 300 000 000 lira, İkinci Lig (B) grubundaki takımlar 1 000 000 000 lira, Üçüncü Ligdeki
takımlar her yıl 500 000 000 lira para verir. Yıllardır bu yükün altında ezilir
giderler. Ben isterdim ki, bu yasanın içerisinde, kulüplerin borçları için şu
iyileştirmeler yapılacak, SSK'yla ilgili, Sayın Beden Terbiyesi Genel Müdürüm
"şu çalışmayı yaptık, siz de Parlamento olarak destek olun bize, bunu
kaldıralım" diyecek. İsterdim ki, altı aydan fazla ceza almış sporcu ve
sporadamları için bir af yasası... Evet, bu Parlamentoda birsürü af yasası
çıkarıldı, bir tek sporculara, sporadamlarına af çıkarılmadı. Bundan sonraki
komisyon çalışmalarında bunların da gözönünde bulundurulmasını arzu ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, tam 7
maddede saydığım paraları federasyonun mu alması lazım, yoksa, federasyonun
kulüplere yardımcı mı olması lazım? Bir söz vardır "baba oğlundan harçlık
ister mi" diye. Baba oğlundan harçlık istiyor. Federasyonu yürüteceğim
diye spor kulüplerinden federasyon para alıyor; insaf! Arkadaş, böyle
profesyonelce değil, amatörce yöneticilerle, ekonomik yönden yük yükleyerek
sporda istikrar ve başarı, hatta, huzur bekleyemezsiniz. İşte, o zaman, şike de
olur, hatır şikesi de olur, borç yükünün altındaki, maaşını alamayan sporcuyu
da kötü yola doğru itersiniz. Bunları önlemenin yolu, spor kulüplerine
destektir.
Sözün kısası, gelin, burada bir reform
yapılsın, bir taslak hazırlansın, bütün spor kulüplerine, spor yapmayan,
yapamayan tüm gençlere altyapı yapılarak, tüm ülkemizdeki, 7'den 70'e insana...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün, mikrofonu açıyorum,
lütfen, tamamlayın.
SALİH GÜN (Devamla) - 58 inci maddeyle,
Anayasanın 59 uncu maddesindeki bize yüklenen yükü yerine getirelim: Herkese
spor yaptırmak devletin görevidir.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gün
Sayın milletvekilleri, 2 nci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN : Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
875 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 3 üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 3.- 3289 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
"EK MADDE 10.- Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyeleri ile adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcıları; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk
federasyonlar tarafından organize edilen sportif faaliyetlerde, bu Kanunda
öngörülen veya özerk federasyonlar bünyesinde bulunan kurullarda görev
alabilirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun.
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, çok ilginç bir gün yaşıyoruz.
Şimdi, sporda, futbolda yeni düzenlemeler
getiren bir yasa teklifini görüşüyoruz; ama, yasa teklifinin görüşmeleri Tarım
Bakanıyla başladı, sonra TRT'den sorumlu Devlet Bakanıyla devam etti ve şimdi
de Sağlık Bakanımız burada.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Spor, bütün
bakanlarımızı ilgilendiriyor. Spor, uluslararası; yani, evrenseldir.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Spor geniş
kapsamlıdır; sağlık, spora yakın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sağlam kafa
sağlam vücutta bulunur.
AHMET ERSİN (Devamla) - Ben, şimdi, Kültür
Bakanımızı bekliyorum. Kültür Bakanımızı da, eğer gözleri açıksa, bekliyorum; o
da, gelip, yerini alabilir.
BAŞKAN - Esasa geçin.
Şimdi, bundan önceki konuşmalarda da,
hatipler, Sayın Bakanın olmadığı noktasında beyanda bulundular. Bana,
Başkanlığa gelen bilgiye göre, biliyorsunuz, hafta içerisinde Bakan burada
bekledi; ama, bir hükümet görevi sebebiyle yurt dışında olduğundan, başka
bakanlar temsil ediyor. O bakımdan, bu hususu, biz, Başkanlık olarak açıklamış
olalım.
AHMET ERSİN (Devamla) - Ama, efendim, her
maddede ayrı bakan geliyor.
BAŞKAN - Hükümetin her üyesi, her bakanı,
bu konuda sorulan soruya cevap verebilir.
Buyurun, Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) - Peki, ben, şimdi,
Sayın Sağlık Bakanına, Sayın Bakan, bu Süreyya Ayhan meselesi nedir, sürekli
gazete manşetlerinden inmiyor, nedir bu sorun, nereden kaynaklanıyor diye
sorsam, Sayın Bakan cevap veremeyecek.
BAŞKAN - Ama, Sayın Ersin, 3 üncü madde de
Süreyya Ayhan'la ilgili değil; siz, maddeye gelin.
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, tabiî, ilginç bir durum; yani, her maddede başka bir bakanın... 1
inci maddede Tarım Bakanı, 2 nci maddede Devlet Bakanı, 3 üncü maddede Sağlık
Bakanı. Dediğim gibi, bir de Kültür Bakanı gelirse, tam rahatlarız, güzel bir
görüşme yaparız.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bir defa,
yasa teklifi ortada kalmış; yani, savunanı yok, yasa teklifini veren yok;
dolayısıyla, yasa teklifi mi, tasarısı mı o belli değil; çünkü, bazı yerlerinde
tasarı diye tanımlanıyor, bazı yerlerinde teklif diye tanımlanıyor.
Dolayısıyla...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bütün bakanların
sporla yakın ilgisi var, onun için geliyorlar.
AHMET ERSİN (Devamla) - Biliyorum; yani,
ortaokul sıralarında, mahalle takımlarında kalecilik yapmışlar, onu biliyorum,
onu duyuyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu 3 üncü
madde, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkan ve üyelerinin ve adlî ve idarî
yargı yargıçlarının ve cumhuriyet savcılarının gerek Gençlik Spor Genel
Müdürlüğü bünyesinde gerekse özerk federasyon kurullarında görev alabileceğini
tanımlayan bir madde. Şimdi onun üzerinde konuşuyoruz.
Bir defa "alabilirler" diye
tanımlanması eleştiriye muhtaç, ya alırlar ya almazlar. Diğeri, bu kurulların
hangisinde görev alacaklar; çünkü, yönetim kurulu var, disiplin kurulu var,
ceza kurulu var, Tahkim Kurulu var, bunların hangisinde görev alacakları belli
değil. Kaç kişi görev alacak, bu kurullarda kaç yargıç ya da savcı görev
alabilecek, bunların sayısı nedir; belli değil, 1 mi, 2 mi, kurulun yarısı mı,
yoksa tamamı mı? Bunlar belirtilmemiş. Yani, muğlak bir kanun maddesi ve sonuçları
itibariyle de büyük problemler yaratabilecek bir kanun maddesi.
Şimdi, burada, yapılması gereken, eğer
yargıçların bu kurullarda görev alması isteniyorsa... Sanıyorum yönetim
kurulunda görev almaları bunun haricinde tutuluyor; çünkü, yönetim kurulu
üyeleri seçimle geliyorlar, olsa olsa disiplin kurulu ve Tahkim Kurulunda görev
almaları öngörülüyor. Peki, disiplin kurulunda görev alan bir yargıcın orada
verdiği karar tahkime giderse, orada yargıç olmayan kişiler tarafından bu karar
değiştirilirse ya da eleştirilirse bu sağlıklı olur mu?! Yargı için, yargıç
için böyle bir gelişme sağlıklı sonuç verir mi?! Dolayısıyla, çok acele bir
biçimde hazırlanan bir yasa teklifinin sakıncalarından birisi de bu, sayın
milletvekilleri. Bir defa, sayısı belirlenmemiş. Görev alabilirler; ama, kaç
kişi alabilir? 1 kişi mi olacak, 2 kişi mi olacak, yarısı mı olacak, tamamı mı
olacak; bu belli değil. Ya da yargıç veya savcıdan birisi diyelim Tahkim
Kurulunda ya da disiplin kurulunda görev aldı. Peki, bir süre sonra bu görevden
çekilirse ne olacak?! Onun yedeği var mı?!
O açıdan, değerli milletvekilleri, yasa
teklifi, bir defa, sözlerimin başında da söylediğim gibi, ortada kalmış,
savunanı yok, yasa teklifini veren yok, yasa teklifini savunması gereken yok,
Sayın Bakan yok; dolayısıyla, her maddesinde ayrı bir bakanla muhatap oluyoruz
ve neticede çok ilginç bir gün ve çok ilginç bir yasayı burada tartışıyoruz.
MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman)- Ne
güzel!.. Ne güzel!..
AHMET ERSİN (Devamla)- Güzel!.. Hoşuna
gittiyse, mesele yok.
Şimdi, baştan beri savunduğum bir konu
var, değerli milletvekilleri. Bu Tahkim Kurulunun en azından hiç olmazsa
yarısının yüksek yargıçlardan oluşmasını öneriyorum. Birkaç aydan beri, bu
sporda şike ve şiddet iddialarını, mafya iddialarını araştırma komisyonunda
görev aldığımdan bu yana dinlediğim kişilerden çıkardığım sonuç itibariyle,
sadece Tahkim Kurulunda, yani, Profesyonel Futbol Disiplin Talimatına göre,
disiplin cezası vermekte son merci olan Tahkim Kurulunda yargıçlarımızın görev
almasını şahsen olumlu buluyorum. Çünkü, gerek Disiplin Kurulunun gerekse
Tahkim Kurulunun verdiği karar ne olursa olsun kimseyi mutlu etmiyor. Neden;
çünkü, Disiplin Kurulunda verilen bir karar Tahkime gelinceye kadar, arada
geçen süre içinde, gerek kulüpler gerekse medya ve köşeyazarları, Disiplin
Kurulunun verdiği kararı sürekli eleştiriyorlar ve bu, son kararı verecek olan
Tahkim Kurulu üzerinde bir baskı unsuru oluyor. Dolayısıyla bu Tahkim Kurulunu,
en azından, medyanın ya da kulüplerin baskısı altında karar verme konumundan
çıkarmak lazım. Bunun da yolu, yöntemi olarak, şahsen, hiç olmazsa bu Tahkim
Kurulu üyelerinin yarısının yüksek yargıçlardan oluşmasını uygun buluyorum;
ama, alt kurullarda görev almaları hem yargıçlık mesleği bakımından hem yargıç
saygınlığı bakımından hiç de doğru değil. Bu teklifin bu maddesinin yeniden
düzenlenmesi lazım. Hangi kurullarda görev alacağı belirtilmeli, bu kurullarda
kaç kişinin görev alabileceği belirtilmeli. Aksi halde, bu yasa teklifine göre,
yargıç ve savcılar, yönetim kuruluna da alınabilir, disiplin kuruluna da
alınabilir, Tahkim Kuruluna da alınabilir. Dolayısıyla yasa teklifi acele
hazırlandığı için eksik ve yanlış. Sanıyorum, teklifin bu maddesi
Cumhurbaşkanından döner. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bir defa, teklif,
yargıçlık mesleğine uygun olmadığı için, yargıçlık mesleğiyle bağdaşmadığı için
yarın Cumhurbaşkanından döner diye söylüyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, umarım bu...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Düzeltmeye
çalışalım.
AHMET ERSİN (Devamla) - Siz de kusura
bakmayın ama, Kaynana Semra Hanımı da geçtiniz, bırakın biraz da ben konuşayım,
oturduğunuz yerden vıdı vıdı yapıp duruyorsunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen de şeye
benziyorsun...
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, son söz olarak şunu söylüyorum: Bu yasa teklifinin yeniden
düzenlenmeye ihtiyacı var. Bu haliyle Cumhurbaşkanından döner, Anayasa
Mahkemesinden döner. Uyarmış olayım sizleri.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Burhan Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifin 3 üncü maddesiyle, 3289 sayılı Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna ek 10 ve 11 inci
maddeler ilave edilmektedir. Bu madde hakkında söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu düzenlemeyle, Genel Müdürlük ve
federasyonların, disiplin, ceza veya Tahkim Kurullarında hâkim ve savcıların
görev almalarına imkân sağlanmaktadır; çünkü, bu kurullar, bir nevi yargı
görevini yerine getirmektedirler.
Yine, aynı kanuna eklenen ek 11 inci
maddeyle de, Genel Müdürlüğün mülkiyetinde bulunan spor tesislerinin,
federasyonlara, spor kulüplerine devrine imkân sağlanmaktadır. Bu hükümle de,
spor kulüplerinin spor faaliyetlerini rahatlıkla yürütebilmelerine olanak
sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çağın gerektirdiği spor yapılandırılmasını gerçekleştirebilmek için, iktidarımız,
bu hususta çok yoğun çaba sarf etmektedir. Devletin, sosyal devlet fonksiyonunu
yerine getirmesinde en büyük unsur ve bir dizi reform niteliğinde alınmış
tedbirlerdir. Bu alınan tedbirleri sıralayacak olursak:
1- Sponsorluk Yasasıyla, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Kanununun 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik
yapıldı.
2- Federasyonun gelirleri,
3- Federasyonda görevlendirmeler,
4- Genel Müdürlüğün spor tesislerinin
devri,
5- Futbol vakfının kuruluşunun nasıl
olacağı,
6- Futbol Federasyonu ve vakfın başkanının
seçilme kriterleri,
7- Hakem itirazları,
8- Merkez Hakem Kurulunun seçimi,
9- Hakemlerin görevleri,
10- Futbol eğitim faaliyetlerini
geliştirmek için ayrılan para,
11- İl ve ilçe spor müdürlüklerinin
görevlerinin yeniden belirlenmesi,
12- Federasyon Başkanının ve üyelerinin
seçilmesini belirleyen kriterler,
Ve son olarak da, futboldaki şiddeti
önlemek için alınan tedbirler, şiddet olaylarına karışmış seyircilerin stada
alınmaması gibi...
Değerli milletvekilleri, bu saydığım
tedbirler, Türk sporu için reform niteliğinde atılmış adımlardır. Yeterli
midir; değil. Daha farklı, detaylı, mükemmel adımlar atmalıyız.
Bir kere, buna, üniversitelerimizden
başlamalıyız; burası çok önemli arkadaşlar. Türkiye genelinde 58 tane beden
eğitimi, spor, antrenör yöneticisi yetiştiren okul var. Geçmiş iktidarların
bilinçsiz talepleri yüzünden, Erzurum'da 2 tane beden eğitimi ve spor
yüksekokulu var, Kırıkkale'de 2 tane yine aynı şekilde ve bunu çoğaltabiliriz.
Öğretim üyesi yetersiz, sahası, malzemesi yok okullar açıldı. Mezun gençlerin
sayısı 22 000'i buldu; bunlar, öğretmenlik bekliyor.
Ortaöğretim ve bilhassa ilköğretim
çağındaki çocuğu tarif et deseler, oyun diye tarif ederler. Özellikle 6-11 yaş
grubu çocuklarımızın, beden eğitimi ve spor, en çok ihtiyaç duyulan
dönemleridir. Bunun için, beden eğitimi dersi sayısının 2 saat olması
kesinlikle şarttır.
Her yıl, Türkiyemizdeki beden eğitimi
mezunu veren okullar fazla mezun veriyor; bunlar da, gerçekten, işsiz; bunlar,
pazarlarda işportacılık yapıyorlar, mandalina, portakal, limon satıyorlar.
Bunların mutlaka önüne geçilmeli.
Bu okulları aynı ildeki veya yakın
illerdeki okullarla birleştirmeliyiz. Mesela, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi
ve Spor Yüksekokulu gibi akademik kadro sorununu tamamlamış, akademik
yapılanmasını yeterli bilim adamlarıyla oluşturmuş, köklü yüksekokullarımız
mutlaka fakülte olmalı.
Avrupa Birliği ve bütün dünyanın derdi
olan sporda şiddet, ülkemizde de başgöstermeye başladı. Aldığımız tedbirlere
ilaveten sporda da şiddeti araştırma ve takip merkezi mutlaka oluşturulmalıdır.
Bu merkezde spor psikologları, akademik personel gözetiminde bilimsel
yaklaşımla çözüm aranmalıdır. Sporda altyapı faaliyetleri yeniden gözden
geçirilmeli, okullarda kulüpleşme faaliyetleri kesinlikle takip edilmelidir.
Sporun bedenen ve ruhen topluma sağlıklı bireyler kazandırılmasında en önemli
unsur olduğuna yürekten inanıyorum. İlköğretim seviyesinde spor bilinçli
şekilde yaygınlaştırılmalı ve olimpik düzeydeki sporlar federasyon...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen son
cümlelerinizi alayım.
BURHAN KILIÇ (Devamla) - ...anlayışıyla
yeniden şekillenmelidir.
Spora, Avrupa ve Amerika'da olduğu gibi,
bilgiyi, bilimselliği sokmak vazgeçilmez politikamız olmalıdır. Reform
niteliğinde atacağımız adımlar devam etmeli.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen?..
Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan,
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte
olan kanun teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Demin tümü üzerindeki konuşmamda da
zikretmiş olduğum gibi, bu maddeyle Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve
üyeleri ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile özerk federasyonlar tarafından organize edilen sportif
faaliyetlerde, kurullarda görev alabilmelerini sağlayan bir hüküm... Bu hükmün
yanlış olduğu inancımı demin de ifade ettim; çünkü, adlî mekanizmalarda
çalışan, tarafsız ve adil bir şekilde bu görevlerini yürüten ve yargı
kararlarının tartışılmaması gerektiği bir amir hüküm olarak Türkiye'de kabul
gördüğü bir ortamda bu görevleri sürdüren bu görevlilerin Türkiye'de tartışmaya
son derece açık olan ve üzerinde âdeta kıyametler koparılan bir konuda hüküm
verme noktasında görevlendirilmelerinin yanlış olduğu inancındayım.
İşte, son bir örnek -dün ve evvelsi gün
gazetelerdeydi- bir futbolcunun disiplin kurulunca dört maç cezalandırılmasıyla
ilgili olarak manşetlere çıkan ve bu kararın haksız, yanlış ve çifte standart
olduğunu ifade eden ve Tahkim Kuruluna başvurulacağı söylenilen bir karar.
Eğer, bahsedilen görevlilerimiz bu kurullarda görevli olacak olurlarsa,
bunların bu kararlarından dolayı tartışılmaları söz konusu olacaktır ve
bunların bu görevlerindeki tartışılmaları asıl görevlerinde verecek olmuş
oldukları kararlar üzerinde de, maalesef, olumsuz bir etki ortaya çıkaracaktır.
O nedenle, geliniz, bu görevlilerimizi bu düzenlemenin dışında tutalım.
Ben, biraz önce, Gençlik ve Spor Genel
Müdürümüze sordum; bunların bu görevlerinden dolayı herhangi bir ücret talep
etmediklerini ve almadıklarını ifade ettiler. Bu, son derece güzel bir
durumdur; onu da takdirle karşılıyorum. Ancak, tekrar ediyorum ki, Türkiye'de
üzerinde en çok tartışılan iki konu ve herkesin üzerinde yorum yaptığı ve en
iyisini bildiğini iddia ettiği iki konu; biri siyaset, öbürü de futbol. Yetmiş
milyon insanın tamamı siyaseti ve futbolu çok iyi bildiğini ifade eden bir
ülkeyiz. Bu kadar, sporu, futbolu iyi bilenlerin bulunduğu bir ülkede,
özellikle disiplinle ilgili, cezayla ilgili verilecek kararlarda adlî
teşkilatımızın değişik kademelerinde bulunanların buralarda yer alması ve
bunların vereceği kararların tartışılması, tekrar ediyorum, hem bu
görevlilerimizin yıpranmasını hem de bunun gazete manşetlerinde, televizyon
stüdyolarında günlerce tartışılmasını birlikte getirir.
Bakınız, cumartesi, pazar akşamları,
Türkiye'nin bütün televizyon kanalları, o haftaki futbol müsabakalarıyla ilgili
saatlerce yayın yapıp, o haftanın futbol müsabakalarını değerlendirip, hakem
hatalarını, futbolcu hatalarını didik didik edip Türkiye'nin gündemine
taşıyorlar ve ertesi gün, bütün gazete manşetleri ve televizyonlarda bunlar
defalarca işleniyor. Böyle bir ortamda, böyle bir kanun teklifinin getirilmiş
olmasının, biraz önce söylemiş olduğum gibi, çok aceleci, çok erken olduğu ve
üzerinde yeterince tartışılmaması düşüncemi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyon, mayıs ayı
içerisinde bu konularla ilgili bir rapor hazırlayacaktır; en azından Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki bu komisyonun çalışmalarından ilham alınarak, yardım
alınarak yeni bir kanun teklifi veya kanun tasarısı getirilebilir ve çok daha
güzel bir şekilde, bu, Meclisimizden geçebilirdi; ancak, tekrar ediyorum:
Maalesef, acele edilmiştir, aceleye getirilmiştir ve getirilen birçok hükmün...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...dünyadaki,
gelişmiş ülkelerdeki standartlara aykırı bir şekilde, maalesef, bizim ülkemize
has özellikler taşıyan bir şekilde getirildiğini ifade etmek istiyorum.
Demin de söyledim; ancak, bir sayın
milletvekili, yüksekokul mezunu olmasının, Avrupa Birliğine, dünyaya açılan bir
ülkede dil bilen birisinin olmasının çok faydalı olacağını ifade etti; ancak,
bir yıl önce, bunun tam tersi bir uygulama, tam tersi bir kanun yine bu
Meclisin oylarıyla geçti; ancak, şunu ifade etmek istiyorum: Bir üniversite
mezununun her zaman, her yerde, her görevde, bir lise mezunundan çok daha
başarılı olabileceğini iddia etmenin de çok sağlıklı ve doğru olmadığına
inanıyorum. Bu görevler özellikli görevlerdir. Bunun içerisinden yetişip
gelerek, âdeta tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelen insanların önünü
kesmemek lazım gelmektedir. Ben demin birkaç isim verdim. O isimlere daha yeni
isimler de ekleyebiliriz.
O bakımdan, ben, bu kanun teklifinin
özellikle bu maddesinin yeniden gözden geçirilmesini sizlerden istirham ediyor;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımdan şu soruların cevabını beklemek dileğinde
bulunmak istiyorum: Futbolda şike, teşvik ve şiddet konusunda kurulan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çalışması devam eden komisyonun çalışma süresi ne zaman
tamamlanacaktır? Acaba neden bu yasa, Genel Kurula, komisyon raporunun sonucu
beklenmeden getirildi? Yoksa, bu yasanın oluşturulmasına olumsuz katkısı olur
diye mi düşünüldü? Yoksa, olumlu katkı beklenmiyor muydu?
Ayrıca, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay
Başkanları ve üyeleri ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının federasyon
kurullarında bulunmasının ne gibi faydaları olacağını düşünüyorsunuz? Bu yargı
mensupları, adalet dağıtan, tarafsızlıklarıyla hak ve hukukun temsilcisi olan
bu güzide meslek grupları acaba bir taraflı konumuna düşürülmüyor mu? Meslekî
konumlarına ve itibarlarına bir zarar geleceğinden endişe ediyorum. Siz böyle
bir endişe taşıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakana sormak istiyorum. Bu Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları ve
üyeleri, yöneticileri ve adlî ve idarî yargı mensupları, yargıçları ve
savcıları, bu kurulların hangilerinde görev alacaklar; bunlar maddede
belirtilmemiş. Hangi kurullarda görev alabilecekler ve bunların sayıları ne
kadar olacak? Bunu kürsüde de dile getirdim; ama, sanıyorum cevap veren
olmayacak; hiç olmazsa, soru olarak yönelteyim diye düşündüm.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
Efendim, soru-cevap süresi başladı dediğim
zaman, biliyorsunuz, İçtüzüğe göre arkadaşların cihaza girmesi lazım. Böyle,
arka arkaya olmaz. Bundan sonra arkadaşlar girmesinler; alamıyorum.
Sayın Işık, buyurun; soru soracak son
arkadaşımız sizsiniz.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
vasıtanızla şu soruyu yöneltmek istiyorum: Avrupa Şampiyonası noktasında
UEFA'ya müracaat yapıldı. 2012 yılındaki Avrupa Şampiyonasının Türkiye'de
yapılmasına yönelik 4 ilimiz teklif edildi. Eğer Türkiye'ye verildiği takdirde,
bunlardan biri de Konya. Statların bu şampiyonaya hazır hale getirilmesi
noktasında Bakanlığın ne gibi katkısı olacaktır. Çünkü, şayet Türkiye'de
şampiyona gerçekleşecek olursa, halihazır konumuyla statların hazır olmadığı
çok net görülmektedir. Bu noktada Bakanlığın bir çalışması var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimizin suallerine yazılı olarak cevap
vereceğiz.
BAŞKAN - Yazılı cevaplandıracaksınız...
Teşekkür ediyorum.
Çerçeve 3 üncü maddeye bağlı ek madde 10'u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Karar
yetersayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ek madde 11'i okutuyorum...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Karar
yetersayısının aranmasını istemiştik Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, ben oylamaya geçtikten
sonra, biliyorsunuz, olmaz.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Aynı anda
söyledik.
BAŞKAN - Ama, oylamadan önce
isteyebilirsiniz.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Oylamaya geçmeden
söyledim...
BAŞKAN - Bu maddede isteyin.
Ek 11 inci maddeyi okutuyorum:
"EK MADDE 11.- Genel Müdürlüğün
mülkiyetinde veya kullanımında bulunan spor tesisleri veya taşınmazların
kullanım veya intifa hakkı; spor federasyonlarına, en az üçü olimpik olmak
üzere toplam altı spor dalında faaliyet gösteren ve liglere katılan spor
kulüplerine, yerel yönetimlere, kamu kurum ve kuruluşlarına protokol ile
bedelsiz devredilebilir."
BAŞKAN - Ek madde 11'de herhangi bir söz
isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Karar
yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar yetersayısı istiyorsunuz...
Oylama sırasında karar yetersayısını arayacağım.
Ek madde 11'i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 11 kabul edilmiştir ve karar
yetersayısı vardır.
Şimdi, çerçeve 3 üncü maddeyi tümüyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanunun amacı; her türlü futbol
faaliyetlerini millî ve milletlerarası kurallara göre yürütmek,
teşkilâtlandırmak, geliştirmek ve Türkiye'yi futbol konusunda yurt içinde ve
yurt dışında temsil etmek üzere özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzel kişiliğe
sahip, özerk Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması, teşkilât, görev ve
yetkilerine ait esas ve usulleri düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 875 sıra
sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, spor, ülkeleri ve
insanları birbirine yaklaştıran, barış ve kardeşlik bağlarını güçlendiren,
çağımızın en önemli sosyal olaylarından biridir. İnsan haklarına verilen
değerle birlikte, sanat ve spor, bugün toplumların aynası olarak kabul
edilmektedir. Tarihî gelişim sonucu spor, sadece zevk için, boş zamanları
değerlendirme faaliyeti olma dışında, kazanç elde edilen bir uğraş haline
gelmiştir. Bu nedenle, yeni yasal düzenleme ihtiyaçlarının doğması doğaldır.
Ülke halkının yüzde 60'ının genç olduğu
Türkiyemizde, konuşmuş olduğumuz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Yasası ve
Türkiyemizde spor denilince akla gelen Futbol Yasası, son derece önemli ve son
derece hassas bir konudur. Böylesine hassas kanunlarda, oldubittiye
getirilmeden, üzerinde detaylı çalışılarak, yeterli araştırma yapılarak
değişiklik yapılması gereklidir. Yeterli çalışma yapılmadığı için, o kadar sık
değişiklik yapıyoruz ki, değişiklikleri takip edemez hale geldik. Bir yılda, bu
ülkede, spor açısından ne değişmiştir ki, biz, yasayı değiştiriyoruz. Bu da,
değişikliklere yeterince çalışmadığımızın göstergesidir. Yaptığımız bu
değişiklikte "Özerk federasyonların bütçesi; katılım payı, tescil, vize,
transfer, itiraz, ceza, yayın, sponsorluk, reklam, yardım, bağış ve benzeri
gelirlerden oluşur. Genel Müdürlük olimpik branşlarda; federasyonun bir önceki
yıl gerçekleşen gelirlerinin yüzde 75'i kadar, olimpik olmayan federasyonlara
ise yüzde 50'si kadar yardımda bulunabilir" denilmektedir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sizlere
soruyorum: Federasyonların özerk olmasının sebebi nedir; gelirlerini,
kaynaklarını ve faaliyetlerini artırarak, rahat gelişme sağlamaları değil
midir?! Öyleyse, Genel Müdürlük neden yardımda bulunuyor? Genel Müdürlük
yardımda bulunacaksa neden özerk hale geliyor? Gelirlerinin yüzde 75'i kadar
bir yardımda bulunuyor ise, neden kontrolü bir başka kuruma devrediyor; bunu da
anlamak mümkün değildir.
Görüşmekte olduğumuz 875 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4 üncü
maddesinde "3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası şu şekilde değiştirilmiştir:
"Bu Kanunun amacı; her türlü futbol
faaliyetlerini millî ve milletlerarası kurallara göre yürütmek,
teşkilatlandırmak, geliştirmek ve Türkiye'yi futbol konusunda yurt içinde ve
yurt dışında temsil etmek üzere özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzelkişiliğe
sahip özerk Türkiye Futbol Federasyonunun kurulması, teşkilat, görev ve
yetkilerine ait esas ve usulleri düzenlemektir" denilmektedir. Yapacağımız
değişiklikle "her türlü" ibaresini ilave ediyoruz. Her türlü ibaresi,
çok muallak bir ibaredir. Madde gerekçelerinde "plaj futbolu ve
benzeri" denilmektedir.
Şimdi, buradan, yetkili arkadaşlara
soruyorum: "Her türlü futbol faaliyetleri" denilince, plaj futbolu,
halı saha turnuvaları, valilik, kaymakamlık kupa müsabakaları, köyler
arasındaki turnuvalar, Federasyon faaliyetleri içerisinde mi olacaktır? Bu
turnuvalara, Federasyon, maddî ve manevî katkıda mı bulunacak? Bugüne kadar,
Futbol Federasyonu, federal olan profesyonel ve amatör spor kulüplerine
yardımcı oluyordu; bu değişiklikle, federal olmayan kulüplere de yardımcı olacak
mıdır?
Arkadaşlar, yine geliyoruz bu kanunun
başına. Bir değişiklik yapılırken yeterince çalışmıyoruz. Teknik elemanlar
yeterli hassasiyeti göstermiyor, günü kurtarmak adına gelişigüzel değişiklikler
hazırlıyor, Genel Kurulun önüne getiriliyor; birçok soru ortada kalıyor; Genel
Kurulu meşgul etmekten öteye gidemiyoruz. Bugün çıkardığımız bir kanunu da,
maalesef, yarın ve çok kısa bir sürede değiştiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yine çok kısa bir
süre önce değiştirdiğimiz 3813 sayılı Futbol Federasyonu Yasasında, Merkez
Hakem Kurulunun oluşumu, Türkiye Futbol Federasyonunun genel kurulunda seçim
suretiyle yapılması uygun görülmüş, atama suretiyle yapılan uygulamaya son
verilmiştir. O zamanki gerekçede, Merkez Hakem Kurulunun Futbol Federasyonuna
olan bağımlılığını önlemek ve kamuoyunda bu kurul ve hakemlerle ilgili
tartışmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştı. Bu, gerçekten çok yerinde bir
karardı ve çok uygun bir yasa olduğunu da düşünüyorum. Şimdi bizim yapacağımız
değişiklikle, bu durum ortadan kaldırılıyor; yerine, Merkez Hakem Kurulu
başkanı, asıl ve yedek üyelerini yönetim kuruluna teklif etme yetkisi başkanın
görevleri arasına alınıyor. Bugüne kadar yapılan tüm olumlu uygulamalara,
maalesef, son veriliyor. Genel gerekçede "Futbol Federasyonunu
uluslararası kurullara uyumlu hale getirmek için bu değişikliğe ihtiyaç
var" deniliyor. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, yönetim kurulu üyeleri
ve diğer tüm kurumlarını seçebilen Futbol Federasyonu Genel Kurulu üyelerinin,
Merkez Hakem Kurulu başkan ve üyelerini seçmesinin uluslararası kurallara
aykırı olduğunu düşünmek, tüm dünyada seçimle işbaşına gelen her türlü kişi ve
kurumlara yapılan hukukî darbe ve maalesef, demokrasiye vurulmuş kara bir leke
olarak görüyorum. Şimdi yapılacak ufak bir değişiklikle tekrar eski atama
sistemine dönülmek istenilmektedir.
Değiştireceğimiz bu yasayı hazırlayan
değerli arkadaşlarıma şunları sormak istiyorum:
1- Şu an yürürlükte olan seçimli yasayı
hazırlayan hukukçular ve diğer uzmanlar, uluslararası normları bilecek bilgi ve
kültüre sahip değiller miydi?
2- Hukukî nosyonları bu yasayı
hazırlayacak düzeyde bulunmuyorlar mıydı?
3- Seçimli yasa çıktıktan sonra
uluslararası normlarda değişiklik mi oldu?
Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki,
yukarıda belirtilen, söylediğim maddelerin hiçbirinde hiçbir değişiklik olmadı.
Merkez Hakem Kurulunun seçimle işbaşına getirilmesini öngören yasa Türk hukuk
sistemine son derece uygundu. Tam anlamıyla demokrasinin uygulandığı bir
ortamdı. Bu sistem, futbolun ana ilkesi olan İtalya'da da uygulanıyor.
İtalya'da Hakemler Birliği, yaptığı seçimle Merkez Hakem Kurulunu ve başkanını
seçebiliyor. Seçilen ve özerk olan bu kurul, her açıdan bağımsız, yalnız malî açıdan
federasyon kaynaklarından yararlanıyor.
İtalya'da bu sistem uluslararası normlara
uygun da, ülkemizde, Türkiye'de mi aykırı bulunuyor değerli arkadaşlarım?.. Bu
olayın esası seçimden ve demokrasiden kaçmaktır. Bunun tek bir izahı
bulunmaktadır; seçim ve atama karışımı işbaşına getirilen Futbol
Federasyonunun, bir önceki seçimde olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de
istediği Hakem Kurulunu görev başına getiremeyecek olmasıdır. Bu
değişikliklerin amacı budur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bunlara Yüce
Meclisin alet olmaması gerekir diye düşünüyorum. Bu kadar önemli bir kanunda
önemli bir maddeden de bahsetmek istiyorum. Kanun teklifinin 18 inci
maddesinde, Federasyon başkanı ve üyelerine yüksekokul şartı getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)- Merkez Hakem Kurulu
Başkanlığı da, uluslararası bir unvandır değerli arkadaşlarım. Her FIFA ve UEFA
toplantılarında, Türkiye Merkez Hakem Kurulu bu kişi tarafından temsil
edilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye Futbol Federasyonu başkan ve üyeleri için
aranan yüksekokul şartının Merkez Hakem Kurulu başkanı için de geçerli olması
gereklidir. Kaldı ki, halen uygulanan sistemde; yani, Süper Lig dediğimiz
Birinci Lig hakemlerinde yüksekokul şartı aranmaktadır. Hal böyle olunca,
hakemlerde aranan şartın, en azından, Merkez Hakem Kurulu başkanında da
aranması çok doğaldır diye düşünüyorum arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, yaptığımız ve bundan
sonra yapacağımız kanunların uzun ömürlü, sağlıklı ve ihtiyaca cevap veren kanunlar
olmasını düşünüyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Şahıslar adına söz isteği var.
Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün,
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
SALİH GÜN (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Futbol Federasyonuna bir hatırlatma yapmak için kısa süreli söz
aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, spor, her kesimde
dostluktur, kardeşliktir, barıştır. Pek yakında, yirmi gün önce Kıbrıs'ta bir
olaya şahit oldum. Biliyorsunuz, Türkiye'den giden profesyonel bütün futbol
takımları Kıbrıs'ta kamp yaparken, hemen, Federasyon bir yazı yazar müsaade
ederken "Kıbrıs'ta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki futbol takımlarıyla
resmî ve özel müsabaka yapamazsınız." Buna uymak zorundadır giden spor
kulüpleri.
Ama, bir şeye şahit oldum; buradan Futbol
Federasyonuna bunun için hatırlatma yapmak istiyorum. Yirmi gün önce Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir futbol takımı Güney'e geçti, maç yaptı.
Televizyonlardan da izlemişsinizdir. Bu yasaklamanın nedeni, UEFA ve FIFA
kurallarına göre, bizim Şampiyonlar Ligine katılamama gibi cezalandırılacağımız
kuşkusudur. Sayın Genel Müdürüm bunu gayet iyi bilir.
Biz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
tanıyan tek ülkeyiz. Oraya giden, on gün kamp yapanların, oradaki
kardeşlerimizle bir müsabaka yapmasını engelleyen Türkiye Cumhuriyeti değil,
FIFA ve UEFA kuralları.
Bugün, Kuzey'i tanımayan Güney'deki
devletin bir futbol takımı bunlarla maç yaptıysa, UEFA, FIFA kurallarına göre,
uluslararası müsabakalarda, Güney Kıbrıs'taki futbol takımları
cezalandırılmalı. Tanıyan tek ülke olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
giden takımların her türlü müsabakalarda önünü açmalıyız.
Tabiî ki, yeni bir seçim oldu,
Cumhurbaşkanlığını da Sayın Mehmet Ali Talat kazandı. Yeni bir Cumhurbaşkanının
oradaki çalışmalarıyla bunun da üstesinden geleceğini düşünüyorum; ama, buradan
giden bütün futbol takımlarının veya spor müsabakası yapmaya giden bütün spor
kulüplerinin orada müsabaka yapmasını, öbür taraftaki örnekten yola çıkılarak,
artık, Futbol Federasyonu engellememelidir diye düşünüyorum. Bunu arz etmek
için çıkmıştım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gün.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün'e aittir.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanun teklifinin tümünü eleştirirken,
tabiî, güzel olan, güzel düzenleme içeren maddelerini de burada takdir etmenin
gerekliliğini söylemek istiyorum. Gerçekten, 4 üncü madde, Türk Futbol
Federasyonunun özerkliğini hem kuvvetlendiriyor hem de her türlü futbol
müsabakasını Federasyonun çalışma sahası içerisine almak suretiyle, ihtiyaç
duyulan bir düzenlemeyi Meclisimizin önüne getiriyor.
Hatırlayın, 1970'li yıllarda, özellikle
kulüp takımlarımızın ve millî takımımızın aldığı başarısız sonuçlar hepimizin
malumu. Alınan şanlı beraberlikler(!), şanlı mağlubiyetler(!), milletimizi
yıllarca kahretmişti. Ne zaman ki 1980'li yıllardan sonra, özellikle hem futbol
sahalarımızdaki iyileşmeler, standardın yükselmesi hem de özellikle Futbol
Federasyonunun özerk hale getirilmesi, gerçekten, futbolumuza bir aşama
kaydettirmişti ve bu aşamayla birlikte, Türk futbolu, dünya üçüncülüğünü
yakalayacak seviyeye gelmişti. İşte, Federasyonun bu özerk yapısı, bugün
Meclisin önüne gelen kanun teklifiyle daha da güçlendiriliyor, daha da Türk
futboluna hizmet eder hale getiriliyor.
Diğer yandan, gerçekten, gerek amatör
futbol müsabakalarının, amatör futbol takımlarının gerekse özellikle Türkiye'de
faaliyet gösteren İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerinin desteklenmesinin gerektiği
açık.
Bir yandan, kanun teklifinin 1 inci
maddesinde sponsorluk faaliyetlerine kolaylık getiren düzenlemeye baktığımız
zaman, bunu, 4 üncü maddenin düzenleniş biçimiyle de değerlendirdiğimiz zaman,
mutlaka, İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerine sponsorluk faaliyetleriyle ve diğer
katkılarla yardımda bulunmamız gerektiğine inanıyorum.
Bakın, benim ilim Karaman. Karamansporun,
bu sene, özellikle kümesinde bulunan takımların durumuna baktığım zaman ve
Karamansporun içinde bulunduğu malî sıkıntılara baktığım zaman, İkinci ve
Üçüncü Lig takımlarından birçoğu, maalesef, birkaç şahsın sırtında, borç
içerisinde ve imkânsızlıklarla lig yarışına devam ediyor. İşte, gerek
sponsorluk yasasıyla, gerekse Futbol Federasyonunun yeni düzenlemede yapacağı
katkılarla, bu tip olumsuzlukların da önüne geçileceğini düşünüyorum. Bu
maddenin, gerçekten, Futbol Federasyonunun yapısını güçlendirdiği
kanaatindeyim.
Bu duygularımla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 3813 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki bent eklenmiştir.
"ö) Türkiye Futbol Vakfı Genel
Başkanı"
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 3289 Sayılı Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Maddede, Türkiye Futbol Federasyonu Genel
Kurulunu oluşturan üyelere "Türkiye Futbol Vakfı Genel Başkanı"
eklenerek, bu vakfın genel kurulda temsili sağlanmış oluyor.
Şimdi, vakıftaki görevlere baktığımız
zaman, amacındaki maddeleri de okuduğumuzda, gerçekten vakfın amacının, Türk
futbolunun gelişmesi, eğitimi, daha çağdaş hale gelmesi noktasında, spor
branşında futbolun teorik ve pratikte gelişimiyle ilgili amaçları var. Bunlar,
güzel uygulamalar; ama, bugün görüştüğümüz bu kanun teklifi içerisinde
olmamasına rağmen, aslında olması gerekenlerin başında, bugün, spor, başta
futbol olmak üzere, hepimizi ilgilendiren önemli bir öğe. Yani, bugün, spor,
futbol, basketbol, voleybol, güreş ve birçok spor dalında hemen hemen hepimizin
ilgisini çeken, herhangi bir yakını olan veya çevresinde bu sporu yapan
insanlarla dolu bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir durumda, ülkemizde de
yüzbinlerce lisanslı sporcumuz var; antrenörümüz var, hakemimiz var; spor
kulüplerimiz var, toplam 6 364 tane; futbol tesislerimiz var, yine binlerce...
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kanun
teklifi üzerinde söz almış bulundum; çünkü, iki yıldan beri defalarca soru
önergeleri vererek gündeme getirmek istediğim bir konu vardı. Şu anda, bu kanun
teklifi görüşülürken, gönlümüzden geçen; Sayın Başkanımızın da izah ettiği
gibi, hafta içerisinde gelseydi Sayın Bakan burada olacaktı, ama, onun yerine
vekâleten başka bakanlar var; ama, benim bu konum, tesadüfen Sağlık Bakanı da
burada, onu da ilgilendiren konulardan
bir tanesi.
Değerli milletvekillerim, spor sahalarında
eksik olan bir şeyi ortaya koymak istiyorum. Bursa'da bundan iki yıl evvel bir
futbol müsabakası sırasında, Yılmaz Bayram ismindeki bir genç, futbol sahasının
ortasında göğüs istobu yaptığı bir sırada geçirdiği rahatsızlıktan dolayı ve
olay anında müdahale edebilecek bir sağlık ekibi olmadığından dolayı hayatını
kaybetti. Yani, futbol sahasında mücadele veren genç kardeşimiz hayatını
kaybetti. Bu genç kardeşimiz kimdir; Yılmaz Bayram, 3.10.1997 yılında, Türkiye
(B) Genç Millî Takımında, Lüleburgaz'da oynanan Romanya-Türkiye maçında sahada
yer alan bir futbolcumuzdu; yani, bizlerden biriydi, çocuklarımızdan biriydi.
Onun üzerine, ben, Bakanlığa, sahalarda
görmüş olduğum bu eksikliğin giderilmesiyle ilgili hangi çalışmaların
yapıldığına dair soru önergeleri verdim. Tabiî, soru önergelerine aldığımız
cevaplarda, Sağlık Bakanlığı ile spordan sorumlu Devlet Bakanlığı arasında bir
protokol olduğunu, bu protokolün de halen yürürlükte olduğunu ve işin bu
çerçevede yürütüldüğünü söylediler.
Tabiî, o protokolü incelediğim zaman, o
protokol, sahalarda sakatlanan futbolcularımızın, eğer sosyal güvenlikten
yoksun ise, daha sonra hastanelerdeki bakımı ve tedavisiyle ilgili konuları
içeriyor; ama, benim istediğim şu: Sahada, ister futbol müsabakası olsun ister
herhangi bir spor müsabakası olsun, amatörce mücadele veren gençlerimizin
karşılaşabileceği bir sakatlık neticesinde sağlık ekibinin ona müdahale
etmesiyle ilgili bir sorundu; yani, eğer, o sağlık ekibi o sahada bulunabilirse
anında müdahale edebilecek, o çocuklarımızın sahadaki sakatlıklarının önüne çok
daha rahat geçilebilecek. Biraz evvel örneğini verdiğim gibi, o genç
kardeşimiz, Oyak Renault'lu futbolcu kardeşimiz hayatını kaybetmemiş olacak
idi.
Daha sonra, bununla ilgili olarak,
Bursa'da -bu yaptığımız çalışmalar neticesinde- sağlıkla ilgili birtakım
çalışmalar yapıldı; ama, ben, sadece futbol maçlarına, profesyonel liglere
gitmeyip; ama, aynı zamanda, o toprak sahalarda, o çamurlu sahalarda amatörce
mücadele veren gençlerin de maçlarına giderek, o gençlerimizin sahalarda
karşılaştığı sorunları, tekrar, yerinde tespit etmek istedim. Ne yazık ki, 18
yaşında olan, 17 yaşında olan, 16 yaşında olan gençlerimiz sahalarda amatörce
mücadele ederken, en ufak bir sakatlıkla karşılaştıklarında, sorunun
giderilmesiyle ilgili sağlıkçıları yanlarında göremedim. Bu yasaları
görüşüyoruz, bu yasaları burada çıkarıyoruz, kanunları gerçekleştiriyoruz; ama,
bence her şeyin başı sağlık. Sağlığın olmadığı yerde, sağlık sorunlarının
çözülmediği bir yerde, siz, sporun sağlıklı bir şekilde gelişmesinden çok fazla
iddialı bir şekilde konuşamazsınız.
Bu anlamda, ivedilikle çözülmesi gereken
sorunların başında sağlık geliyor. Eğer bu sağlık sorununu çözemezsek, inanın,
biraz evvel örneğini verdiğim gibi, genç kardeşlerimiz, genç sporcularımız
hayatlarını kaybedeceklerdir diyorum. Bunların önüne geçmek için, başta spordan
sorumlu Devlet Bakanına, Sağlık Bakanına ve Başbakanımıza buradan bir kez daha
seslenmek istiyorum. Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi müsabaka olursa
olsun, o müsabakaya başlamadan evvel, mutlaka, sahada sağlıkçının olması
gerektiğini vurgulamak istiyorum; çünkü, spor müsabakalarına başlamadan evvel
hakemlerimizin üzerinde durduğu birkaç konu var. Bilhassa futbol maçlarında,
saha komiseri var mı diye bakar, saha polisi var mı der, eğer bunlar varsa maça
başlanır; ama, ben diyorum ki, ne olursa olsun, sağlıkçı olmadan, hakemlerimiz,
hangi müsabaka olursa olsun, düdüklerini çalmasınlar; çünkü, o düdüğü çalan
hakemlerin de, o maçı seyreden seyircilerin de, antrenörlerin de, futbolcuların
da sağlıkçıya ihtiyacı var. O açıdan, mutlaka, bunun önüne geçilmesi gerekli.
Şimdi, sporla ilgili konuşuyoruz. Dün ve
bugün, yine gazetelerden, Türk futbolunun kirliliğiyle ilgili demeçleri
okuyoruz. TMSF Başkanı da Türk futbolunun kirli olduğunu söylüyor. Vallahi,
bugün, Türkiye'de, herkes, sporda olmaması gereken konuları gündeme getiriyor.
Sevgili Mustafa Kemal Atatürk'ün güzel bir
sözü var, statlarda bunu görüyorsunuz: "Ben, sporcunun zeki, çevik ve
ahlaklısını severim" diyor. Sevgili Mustafa Kemal Atatürk bu sözü
sporcularımız için söylemiş; ama, ben günümüzde diyorum ki, bu, sadece
sporcular için değil, hepimiz için geçerli; çünkü, sporla ilgilenen
Türkiyemizde, bu sözün önemi çok daha fazla ortaya çıkıyor. Bunu, sadece
sporcularımızın sırtlarına yıkmamak lazım. Maçlardan evvel ve maçlardan sonra
söylenen sözlere yöneticilerimizin de dikkat etmesinde büyük yarar var; çünkü,
bununla ilgili kanunlar çıkarılıyor. 5149 sayılı Yasa, spor sahalarında
şiddetin ve düzensizliğin önüne geçilmesiyle ilgili çıkarılan bir yasa; ama, bu
yasaya rağmen, yine de, herkes ağzına geleni söylüyor; ama, bunun karşılığında,
spordaki şiddetin önüne geçilmesiyle ilgili çalışmaların ve kanunun, bence,
hakkaniyet çerçevesinde uygulanmadığını görüyoruz; yani, siz, sahada maçı
seyreden 3-5 kişiye ceza verebiliyorsunuz veya seyircisiz oynatma cezası
verebiliyorsunuz; ama, bu ortamı sağlayanlara karşı, hâlâ herhangi bir ceza
yaptırımı uygulanmıyor. Bu çifte standardın önüne geçilmesi lazım.
Yine de, ben, Bursa'da, Cumhuriyet Halk
Partisi Bursa Milletvekili olarak, spordaki şiddetin ve kirliliğin önüne
geçilmesi noktasında bir kampanya başlatmıştım. Bence, o kampanya, Türkiye'de,
herkesin, üzerine düşmesi gereken bir kampanya. Bayanlarımızın, sahalarda,
tribünlerde, çok daha fazla olması lazım. Bayanlarımızın olduğu sahalarda,
inanıyorum ki, küfrün ve şiddetin önüne geçmek, çok daha kolay olacaktır. O
anlamda, sadece, bunu, kulüplere değil, aynı zamanda, federasyona ve Bakanlığa
da, bu konuda, ciddî anlamda girişimlerde bulunulmasını istiyorum. Sahalarda
çok daha fazla bayanın, öncelikle, ücretsiz yer alarak, bu spordaki şiddetin ve
küfürlerin önüne geçilmesinin önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Bu yasanın, eksiklerini gidererek, Türk
sporuna yararlı olmasını söylüyor, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Demirel.
Şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim
Tunç; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklifin bu maddesinde "5 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir:
ö) Türkiye Futbol Vakfı Genel
Başkanı" deniliyor.
Bu Vakıf Başkanının, daha önceki
düzenlemelerde, oy kullanma hakkı mevcuttu; ancak, şu andaki düzenlemede, bu
haksızlığı egale etmiş olacağız, ayrıştırmış olacağız.
O nedenle, bu kanunun spor camiamıza
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.
Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın
Ali Aydınlıoğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 875 sıra sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5 inci maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 5 inci maddesinde Federasyonun Genel
Kurulunu oluşturan üyeler sayılmıştır. Bu kanunla Türkiye Futbol Vakfı Genel
Başkanı Genel Kurul üyesi olarak belirlenmiş iken, 3813 sayılı Kanunda 5175
sayılı Kanun ve 2004 yılında yapılan bir değişiklikle, Türkiye Futbol Vakfı
Başkanı Genel Kurul üyeleri arasından çıkarılmıştır; ancak, Türkiye Futbol
Vakfı, futbolla ilgili olarak önemli görevler ve hizmetler ifa ettiğinden,
Türkiye Futbol Vakfı Başkanı yeniden delege olarak sayılarak, söz konusu
vakfın, eskiden olduğu gibi, Genel Kurulda temsili sağlanmıştır; yani, spor ve
futbolla ilgilenen önemli bir vakfın hakkı bu kanunla teslim edilmiştir.
Dolayısıyla, bu yasanın futbol camiasına
yeni bir heyecan ve motivasyon vereceğine inanarak, bu kanunun spor camiamıza
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Aydınlıoğlu.
Sayın milletvekilleri, 5 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 3813 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (b) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"b) Başkanı, Yönetim Kurulunun ondört
üyesini, Tahkim ve Denetleme
kurullarını seçmek,"
"Genel Kurul delegeleri tarafından, toplantıda alınan
kararlara karşı Genel Kurul tarihinden itibaren otuz gün içinde Ankara Asliye
Hukuk mahkemelerinde iptal davası açılabilir. İptal davasında verilen karar
geçmişe yürümez. Davalar basit yargılama usulüne tabidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.
Sayın Ersin; buyurun.
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dışarıya su içmeye çıktım, bakan yine
değişmiş!.. Yani, bundan sonra Genel Kuruldan ayrılmayacağım; çünkü, ben
çıktığım zaman, bakanlar değişiyor, nöbet değiştiriyorlar. 5 maddede 4 tane
bakan değişti sevgili arkadaşlarım; yani, konunun ne kadar dikkate alınmadığını
gösteren durum tabiî. Zaten hazırlanan teklif...
ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - 5 tane
bakanımız Genel Kurulda görevli olduğundan dolayı...
AHMET ERSİN (Devamla) - Ama, Kültür Bakanı
yok, ben onu bekliyorum!..
Metne baktığım zaman, Sayın Faruk Çelik'in
imzaladığı metin "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğine"
diye yazıyor. İçtüzükte değişiklik olmadığına göre -ya da değişik oldu da, biz
mi bilmiyoruz- biz, hep kanun tekliflerimizi, soru önergelerimizi, her şeyi
Meclis Başkanlığına hitaben yazıyoruz; ama, nedense, Sayın Çelik bu metni
yazarken Genel Sekreterliğe yazmış. Ne yapalım!.. Ne kadar işin acemice
hazırlandığı... Ki, bu teklif Sayın Çelik'in değil; çünkü, Sayın Çelik'in iyi
bir hukukçu olduğunu biliyorum ben.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Hukukçu değil.
AHMET ERSİN (Devamla)- Değil mi? Neyse...
İyi bir Grup Başkanvekili olduğunu biliyorum. Dolayısıyla, böyle bir hata
yapmazdı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, aslında bu teklifin can
alıcı noktası işte bu, 6 ncı madde. Yani, bu yasa teklifinin hazırlanmasına
neden olan gerekçe, bu 6 ncı madde. Bildiğiniz gibi, mevcut Federasyon
Yasasının 15 inci maddesinde Merkez Hakem Kurulunun seçimle geleceği, genel
kurulda seçileceği, 7'sinin eski hakem, 2'sinin de on yıl deneyimli futbol
adamından oluşacağı belirtiliyor; ama, genel kurulda seçim yapılırken Merkez
Hakem Kurulunun tamamı eski hakemlerden oluşturulduğu için -yani, o listeyi
yapanlar yasaya bir göz atmadan bu listeyi yapmışlar- yargıya gitti konu ve
yargı bu seçimi iptal etti, Merkez Hakem Kurulunun bugünkü yapısını iptal etti.
Şimdi, bir hukuk devletinde yapılması
gereken, yargı kararına uymak. Yargının verdiği karara uygun bir şekilde bir
Merkez Hakem Kurulu oluşturmak için seçimleri yenilemek lazım. Bir hukuk
devletinde hukuka inanan bir iktidarın yapması gereken bu. Ama, şimdi getirilen
ne; Merkez Hakem Kurulunun seçimle gelmesiyle ilgili maddeyi değiştiriyorlar,
Merkez Hakem Kurulunun atamayla gelmesi yöntemini getiriyorlar. Değerli
arkadaşlarım, ortada bir yargı kararı var; Yargıtaydan da onaylanmış geçmiş,
kesinleşmiş bir yargı kararı var. Şimdi yargı kararına karşı bu yapılan,
aslında yargının arkasına dolanıp 1 puan alma arayışı. Yani, yargının verdiği
kararı, mahkeme kararını, Yargıtay kararını helvacı kâğıdı hüviyetine sokma
anlayışı!.. Halbuki, bir ülkede mahkemelerin, yargının verdiği karar uygulanır.
O yargı kararını ortadan kaldırmak için çeşitli nedenler ortaya çıkarılırsa, o
yargı kararını geçersiz kılmak için yeni düzenlemeler ortaya çıkarılırsa, işte
bu, hukuk devletine yakışan bir tavır olmaz.
Bir diğer konu; genel kurulda alınan
kararlara karşı, genel kurul üyelerinin otuz gün içinde Ankara asliye hukuk
mahkemelerinde iptal davası açacağı; ama, bu iptal davasında verilen kararın
geriye yürümeyeceği...
Değerli dostlarım, aranızdaki hukukçular
bilirler, aslında bunlar, hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında öğretilir
diye bir genel ifade vardır; ama, ben bunu farklı bir şekilde söyleyeyim,
bunlar, aslında anaokullarında da anlatılıyor bildiğim kadarıyla!..
Şimdi, bir iptal davasının özelliği nedir;
iptal davasının özelliği, var olan bir hukuksuzluğu ortadan kaldırmaktır;
özelliği bu. Eğer verilen iptal kararı geriye yürümeyecekse, genel kurulda
alınan bir karar hukuka aykırı ise ve mahkeme iptal ediyorsa, ama buna rağmen
de o genel kurul kararı yürürlükte kalıyorsa, o zaman iptal davası açmanın,
mahkemeden karar almanın ne hükmü var, ne lüzumu var?!
Değerli arkadaşlarım, aranızdaki bazı
arkadaşlar "Cumhurbaşkanından döner" diye söylediğim için bana sitem
ettiler; ama, ben tekrar söyleyeceğim: Bu düzenlemeler Cumhurbaşkanından döner;
Cumhurbaşkanından dönmezse Anayasa Mahkemesinden döner. Hukukta böyle şey
olmaz. Bir iptal davasının geriye yürümemesi, yapılan bir işlemle ilgili, bir
kararla ilgili verilen iptal davası, açılan iptal davasında verilen karar
yürürlükte olacak, o davayı açanın elinde o karar duracak; ama, hiçbir hükmü
olmayacak!.. O, hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla tespit edilen uygulama
yürürlükte kalmaya devam edecek!.. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım,
sevgili hukukçu arkadaşlarım; böyle şey olmaz!.. Tavsiyem, tez elden, bu tür
uygulamalardan vazgeçmek lazım; aksi halde, çok açık söylüyorum, çok kısa bir
süre sonra, bu konuları, burada, yine tartışmak zorunda kalacağız, bu konuları
yine konuşmak zorunda kalacağız.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu
söylüyorum: Merkez Hakem Kurulunun iptal edilmesiyle ilgili verilen karardan
sonra yapılması gereken, iptal kararına ve yasaya uygun yeni bir Merkez Hakem
Kurulu seçimi yapmaktır. Verilen mahkeme kararını hükümsüz kılmak için, dediğim
gibi, yargının arkasına dolanarak 1 puan alma arayışı içinde düzenlenen bu tür
yaptırımlar, hukuka uygun değildir, hukuka aykırıdır. Dolayısıyla, gelin,
sizler bizi dinleyin; bakın, çok iyi niyetle söylüyorum, yeni bir Merkez Hakem
Kurulu seçimi yapın, ondan sonra yasayı değiştirecekseniz değiştirin.
Diğer konu da, dediğim gibi, iptal
kararlarının geriye yürümemesi; hiçbir hukuk devletinde olacak şey değil.
Mahkeme kararını helvacı kâğıdı hükmüne getiren bu tür düzenlemelerin,
Cumhurbaşkanından döneceğini söylüyorum, Anayasa Mahkemesinden döneceğini
söylüyorum. Dolayısıyla, bir süre sonra, boş yere uğraştıktan bir süre sonra...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Düzelttik,
düzelttik...
AHMET ERSİN (Devamla) - Düzelttiniz mi;
peki, o zaman mesele yok.
O zaman değerli arkadaşlarım, madem durum
düzeltildi, ben de sözlerimi fazla uzatmadan hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 6 ncı madde, bu kanun
teklifinin, üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı maddesi; çünkü, daha önce
yapılan bir seçimin yargı kararıyla iptal edilmesi, Türkiye'de çok büyük bir
tartışma yaratmıştı. Getirilen bu yeni düzenlemeyle, Merkez Hakem Kurulunun
seçimini, Futbol Federasyonu Genel Kurulunun oylarından çıkarıp, Futbol
Federasyonu Başkanının teklifi ve Yönetim Kurulunun oylarıyla seçilir hale
getiriyoruz.
Tabiî, şahsî görüşümü ifade etmek
istiyorum. Merkez Hakem Kurulunun özerk bir yapıda olması gerekmektedir. Demin
de söyledim; özellikle, Türkiye'de hakem kararlarının çok tartışıldığı,
üzerinde büyük kavgaların, gürültülerin çıktığı bir konuda, hakemlerin
atanmasında tek söz sahibi olan Merkez Hakem Kurulunun, Futbol Federasyonu
Başkanının önerisi ve Yönetim Kurulu üyelerinin oylarıyla seçilmesinin, Merkez
Hakem Kurulunun özerkliğiyle, tarafsızlığıyla bağdaşmasının mümkün olmadığına
inanıyorum.
Bununla ilgili olarak, kamuoyunda şöyle
bir ifade var: Bu konu, FIFA'nın bir sirküleriyle Türkiye'ye iletilmiş ve bu
nedenle bir düzenleme yapılma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. FIFA'nın bu sirküleri,
763 no'lu, 23.7.2001 tarihli bir sirkülerdir. Bakınız, bu sirküler, 2001
yılında yayımlanmış, Türkiye'ye gönderilmiş; ancak, bizler, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, bu sirkülere rağmen, Merkez Hakem Kurulunun nasıl
atanacağını, onbir ay önce bir kanunla burada görüşmüşüz, kararlaştırmışız ve
kanunlaştırmışız ve onbir ay önce çıkan bir kanunla da, Merkez Hakem Kurulunun
başkan ve üyelerinin, Futbol Federasyonu Genel Kurulu tarafından seçilmesini
kabul etmişiz. Aynı Meclis, aynı sirküler yürürlükteyken, böyle bir kararı
almışız.
Ben, şimdi, buradan sormak istiyorum; bu
kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen arkadaşlarımız,
gerekçelerinde şöyle söylüyorlar: "Uluslararası Federasyonun kurallarına uygun
olarak Merkez Hakem Kurulunun seçilmesi, Genel Kurulun görevleri arasından
çıkarılmıştır." Şimdi, onbir ay önce farklı bir kanun buradan geçiyor ve
sirküler yürürlükteyken, Türkiye Futbol Federasyonuna gönderilmişken bu kanunu
biz buradan geçiriyoruz, sirkülere rağmen bunu yapıyoruz; ancak, şimdi, bir
değişiklikle 6 ncı madde olarak tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getiriyoruz. Öyleyse ya geçmişte onbir ay önce yaptığımız doğru
veyahut şimdi yapılmak istenilen doğru.
Değerli milletvekilleri, sayın Uşak
Milletvekilimiz şimdi yapılanın doğru olduğunu ifade etmek istiyor; ama, peki,
onbir ay önce yine sizlerin oylarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin oylarıyla o kanun burada kanunlaşıp yürürlüğe girmedi mi?! O
zaman o sirküler yürürlükte değil miydi?! O sirküler FIFA tarafından Türkiye
Futbol Federasyonuna gönderilmemiş miydi?! Elimizde değil miydi; elimizdeydi.
Ancak, bu yapılan uygulamanın, ben, yanlış olduğuna inanıyorum.
Ayrıca, FIFA'nın sirkülerinde, ülke
federasyonlarının aralarında farklılıklar olabileceği şeklinde bir esnek
ifadesi de bulunmaktadır. Bu esnek ifadeden de yararlanarak, bence son derece
tehlikeli olan Futbol Federasyonu Başkanının ve Yönetim Kurulu üyelerinin
Merkez Hakem Kurulunun kararları üzerinde çok büyük bir etki yapacağını da
gözönünden uzak tutmadan ve bu hususun Türkiye'de çok büyük tartışmalara
sebebiyet vereceğini de gözönüne alarak, bu 6 ncı maddeyle getirilen bu
teklifin, mutlaka, eskisi gibi uygulanmasının devam edilmesinde fayda mülahaza
ediyorum. Niye bunu söylüyorum; çünkü, Futbol Federasyonu Genel Kurulunun
üyelerinin yüzde 60'ı futbol kulüplerinin temsilcilerinden oluşmaktadır ve yüzde
40'ı da yine sporun içerisinden gelen çok değerli isimlerle oluşan bir Genel
Kurul tarafından Merkez Hakem Kurulu seçiliyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen
tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, biz bunu
kaldırıyoruz. Futbol Federasyonu Başkanının iki dudağı arasında. Merkez Hakem
Kurulu Başkanı olacak isim ile Merkez Hakem Kurulunun Yönetim Kurulu üyelerini
belirleme hakkını Futbol Federasyonu Başkanına vereceğiz ve Yönetim Kurulu da
bunları tasdikleyecek, onaylayacak. Ben, böyle bir hükmün demokratik
olmadığına, demokrasi kurallarına aykırı olduğuna inanıyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanunun
6 ncı maddesinin (b) bendinden sonraki fıkrada yer alan "iptal davasında
verilen karar geçmişe yürümez" ifadesinin çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Semiha Öyüş |
Remziye Öztoprak |
İrfan Gündüz |
|
Aydın |
Ankara |
İstanbul |
|
Hamza Albayrak |
Nimet Çubukçu |
|
|
Amasya |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon, biraz önce
dinlediğimiz önergeye katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkan, katılıyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninde yer alan bu hüküm hukukun
genel bir prensibini ifade etmekle yasada tekrarına yer yoktur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 3813 sayılı Kanunun 7 nci
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Başkan üst üste yada aralıklarla en
fazla iki dönem seçilebilir."
"Başkanın ölümü veya istifası
halinde, üç ay içinde tekrar seçim yapılması şartı ile birinci Başkanvekili,
yoksa ikinci Başkanvekili, başkanvekillerinin olmaması halinde de Yönetim
Kurulunun kendi üyeleri arasından belirleyeceği kişi Başkanlığa vekalet eder.
Genel Kurula altı aydan az bir süre var ise yönetimdeki boşalmalar sebebi ile
olağanüstü Genel Kurula gidilemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Şimdi getirilmek istenen değişiklikle,
daha önce değiştirilen 7 nci maddede "üst üste iki kez başkan
seçilemez" hükmü yerine "aralıklarla da olsa başkan seçilemez"
hükmü getiriliyor. Bizce bu yanlış. Kişinin demokratik haklarının, seçilme
haklarının, bilgi ve deneyiminin, erdeminin çok geçerli olduğu ve Futbol
Federasyonunda gerçekten de uluslararası tanınmanın da çok geçerli olduğu
şartlarda, biz diyoruz ki bir insana, sen iki dönemden fazla seçilemezsin. Bu
konuda yasada bir yıl önce değişiklik yapılmıştı; iki dönem üst üste seçilmeme
yasağı getirilmişti. Biz, bu konudaki yasağın tümüyle ortadan kalkmasını
istiyoruz; yani, 7 nci maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin yasadan
çıkarılmasını ve yasanın eski haline getirilerek isteyenin istediği gibi aday
olabilmesine imkân sağlanmasını öneriyoruz. Önergemizin kabulü için de
desteğinizi bekliyoruz.
Çok teşekkür ederim; saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Küçükaşık.
Madde üzerinde 2 önerge vardır; ayrı ayrı
okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle
değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesindeki "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla iki dönem
seçilebilir" ifadesinin "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla
üç dönem seçilebilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Halil Özyolcu |
Faruk Anbarcıoğlu |
|
İstanbul |
Ağrı |
Bursa |
|
Alim Tunç |
Mehmet Yüksektepe |
|
|
Uşak |
Denizli |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 875 sıra sayılı kanun
teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kemal Demirel Kemal Sağ Harun Akın
Bursa Adana
Zonguldak
Mehmet Küçükaşık Ahmet
Ersin
Bursa İzmir
"Madde 7.- 3813 sayılı Kanunun 7 nci
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Başkanın görev süresi dört yıldır.
Başkanın seçimi, Genel Kurulda Yönetim
Kurulunun ondört üyesinin seçiminden önce yapılır. Genel Kurulda Başkan adayı
olabilmek için Genel Kurul üyelerinin beşte birinin yazılı teklifi gerekir.
Başkanın yokluğunda görevlerini, Başkanın belirleyeceği başkanvekili yürütür.
Başkan, Genel Kurula katılan üyelerin oy çokluğu ile seçilir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, en aykırı
önerge bu olduğu için, bu önergeyi işleme alıyorum.
Sayın Komisyon, bu son okunan önergeye
katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi
okutalım?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Son cümle çıkarılarak seçimlere herkesin
katılabilmesi ve bilgi ve birikimin egemen olmasının sağlanmasına
çalışılmıştır.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin
katılmadığı, gerekçesini okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle
değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesindeki "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla iki dönem
seçilebilir" ifadesinin "Başkan üst üste ya da aralıklarla en fazla
üç dönem seçilebilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım sayın
önerge sahipleri?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Deneyim kazanmış kişilerin daha uzun süre
başkan seçilmeleri amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce
gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 7 nci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 3813 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent
eklenmiştir.
"i) Merkez Hakem Kurulunun Başkanı
ile asıl ve yedek üyelerini Yönetim Kuruluna teklif etmek."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- 3813 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (ö) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye (ü) bendi eklenmiştir.
"ö) Birinci ve ikinci Başkanvekilini
belirlemek,"
"ü) Başkan tarafından teklif
edilen Merkez Hakem Kurulunun Başkanı
ile asıl ve yedek üyelerini atamak."
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale
Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla ilgili teklifin 9 uncu maddesinde
Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konunun teknik
yönlerini, bu işin bu aşamaya gelmesindeki eksiklikleri, bu işin nasıl doğru
olması gerektiği yönündeki uyarıları, arkadaşlarım, değişik maddelerde uzun
uzun anlattılar.
Tabiî, spor, özellikle futbol, ülkeyi,
ülkenin neredeyse tüm insanlarını ifade eden veya insanların kendini bu şekilde
ifade ettikleri bir spor dalı. Dolayısıyla, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla
genciyle, çoluğuyla çocuğuyla hepimizi, kendimizi tarif ettiğimiz bir spor dalı
futbol; herkesi ilgilendiriyor. Futboldaki en ufak bir olay, bir haksızlık veya
bir yanlışlık tüm toplumu ilgilendiriyor. Bazen, ülkenin en önemli
sosyoekonomik, dışpolitikayla ilgili önemli sorunlarından bile daha fazla
insanları kendine çekiyor, tartışmanın içine çekiyor ve hepimizi çok yakından
ilgilendiren, hepimizi içine çeken tartışmaların parçası oluyor futbol. Yani,
sonuçta, Türkiye'de yaşayan 70 000 000 insanın tamamına yakını kendisini bir
futbol kulübüyle aidiyet içinde hissediyor ve birçok insanı biz, isminden önce,
tuttuğu takımla tarif ediyoruz. Yani, futbol, önemli bir alt kültür, önemli bir
aidiyet maddesi oluşturuyor insanlar için.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de,
genellikle, üç-dört büyük kulübün taraftarları, Türkiye'nin çok önemli bir
kısmını ilgilendiriyor; ama, bir de, tabiî, insanların içinde oturdukları,
yaşadıkları kentlerin takımları var. Bunlar -arkadaşlarım anlattı- çok zor
şartlarda yaşam mücadelesi veriyorlar; amatör olarak da, bazen Üçüncü Ligde,
İkinci Ligde profesyonel olarak da. Burada, insanlara, gençlere çok zor
şartlarda spor yaptırılıyor ve bu futbol kulübünün devamı, devamlılığı çok zor
şartlarda sağlanabiliyor. Dolayısıyla, çok büyük emeklerle ortaya çıkıyor bu;
hem futbolcuların emekleri hem onların arkasındaki idarecilerin emekleri, ondan
bir şey bekleyen, kendi kentini en iyi şekilde temsil etmesi için uğraşan,
gayret eden, bağıran, seyirci olan tüm insanların gayretleriyle yürüyor bu iş
ve dolayısıyla, tuttukları futbol takımı veya yaşadıkları kentin futbol takımı
bir başarısızlığa, bir haksızlığa uğradığı zaman özellikle, çok önemli adalet
duygusu zedelenmelerine yol açabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu akşam, belki
birçok kulübün başına gelen, onlarcası Türkiye'de yaşanmış olan küçücük bir
olaydan bahsedeceğim.
Değerli arkadaşlarım, Gelibolusporun
hikâyesinden bahsedeceğim. 2000-2001 sezonu; Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi, bir
önceki sezonda büyük bir başarı göstererek Üçüncü Profesyonel Futbol Ligine
yükselmiş, çok zor şartlarda bir takım kurmuş, büyük emeklerle ve bir
mücadeleye girişmiş, iyi kötü. Şampiyonluk mücadelesi yapma şansı olmamakla
birlikte, ligde kalma mücadelesi, Gelibolu'nun onurunu, insanların heveslerini,
heyecanlarını tatmin etme arayışı içerisinde büyük bir mücadeleye girmiş ve
sezonun sonlarına yaklaşılmış ve birden, hep bildiğimiz, alışık olduğumuz
oyunlar oynanmaya başlanmış değerli arkadaşlarım.
Bir bakıyoruz, bu arada, Alibeyköyspor ile
Beşyüzevler arasında, İstanbul'un iki güzide kulübü arasında bir maç var.
Beşyüzevler'in düşmesi kesinleşmiş. Alibeyköyspor ve Geliboluspor arasında da
bir çekişme yaşanıyor; birisi düşecek kümeden ve Geliboluspor avantajlı;
averajla avantajlı en azından ve Alibeyköyspor, Geliboluspora maça gelecek.
Dolayısıyla, Geliboluspor önemli bir avantajla son haftalara giriyor.
Alibeyköyspor-Beşyüzevler maçının, o nedenle çok dikkatle incelenmesi
gerekiyor. Bu nedenle, 15.5.2001 tarihinde, Geliboluspor Başkanlığı, Futbol
Federasyonuna bir yazı yazıyor; diyor ki "bizim bu işten şüphemiz var, bu
maçtan ciddî kokular geliyor; lütfen, takip altına alın, gözlem altına alın,
çok iyi gözleyin, gözlemleyin, bu maçı mutlaka inceleyin." 17.5.2001'de,
tekrar bir yazı yazılarak, Federasyon tekrar uyarılıyor ve maç yapılıyor
değerli arkadaşlarım.
O güne kadar, Alibeyköyspor, hiçbir takıma
4'ten fazla gol atmamışken, Beşyüzevler de hiçbir takımdan 5'ten fazla gol
yememişken, çok ilginç bir şekilde, maç 12-0 bitiyor değerli arkadaşlar,
12-0!.. Birden, averaj avantajı Alibeyköysporun eline geçiyor ve Gelibolusporun
kümede kalabilmesi için, kendi sahasında Alibeyköysporu 5-0 yenmesi gerekiyor.
Tabiî, böyle bir şey de, dürüst yapılan bir maçta mümkün değil ve bu maçta,
Beşyüzevlerin, tamamen, kendi normal kadrolarının dışında bir kadroyla çıktığı
belli, önceden uyarılar yapıldığı belli ve böyle, anormal bir sonuç var; ama,
bütün bunların karşılığında, 12.6.2001'de, Federasyon, konunun çok dikkate
değer olduğunu, izlendiğini, gözlendiğini, kayda değer olduğunu ve bunların
Ceza Kuruluna sevk edildiğini söylüyor, yazıyla bildiriyor Geliboluspora; ama,
maalesef, sonuç, insanların adalet duygularını zedeleyici bir sonuç; şike
olmadığı yönünde karar veriliyor ve maalesef, Geliboluspor küme düşüyor.
Değerli arkadaşlarım, onlarcası yaşanıyor;
sırf bunun için, bu konu yıllardır tartışıldığı için, Mecliste bir araştırma
komisyonu kurduk. İnsanlar, gözlerini dikti, Meclise bakıyorlar. Her gün,
Gelibolu'da, insanlar, Geliboluspor tekrar Üçüncü Lige çıkacak diye sokaklara
fırlıyor, araştırma komisyonunun raporu doğrultusunda sanki bu iş oluverecekmiş
gibi, umutla Meclise bakıyorlar. Biz de, şimdi, Futbol Federasyonuyla ilgili
yeni bir düzenleme yapıyoruz veya yapılan düzenlemede değişiklikler yapıyoruz.
Yine, insanlar, gözlerini buraya dikti, bakıyorlar. Düşen bu Gelibolusporun,
hâlâ, sigortaya milyarlarca lira borcu var. Bunları nasıl hallederiz, bu
sorunları nasıl çözeriz diye hiç düşünmüyoruz; ama, başka birtakım hesaplar,
birtakım arayışlar içindeyiz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, adalet, bir
toplumu bir arada tutan ve birbirine kaynaştıran en önemli unsurdur. İnsanların
adalet duygusunu zedelememeliyiz. Ne kadar kanun çıkarırsak çıkaralım, o
kanunları doğru uygulamazsak, o kanunların sonucunda uygulamayla toplumların
vicdanlarını rahatlatmazsak, bu toplumda asayişi, barışı hiçbir şekilde
sağlayamayız, spor sahalarından şiddeti kovalayamayız. İnsanların adalet
duygusunu zedelememeliyiz. Futbol oynamaya çıkan futbolcularda, bu futbolun
oynanmasını sağlayan idarecilerde ve seyircilerde bu duyguyu oluşturamazsak,
böyle sonuçlara biz, eğer, burada bir şey yoktur anlayışı ortaya çıkar ve buna
sessiz kalırsak, gerekli tedbirleri alacak mekanizmaları oluşturamazsak, hiçbir
şekilde sporda barışı ve kardeşliği sağlayamayız, doğru yol alamayız. Onun
için, bu vesileyle, bu görüşmeler esnasında bu konuyu Meclis gündemine,
kürsüsüne taşımak istedim.
Umuyorum, bu yanlışlar düzeltilir;
düzeltmenin yolunu bulmalıyız. Türkiye'nin umutlanacak başka yeri yok,
burasıdır. İnsanlar, oy verdikleri insanlardan, yani bizlerden, bu sonuçların,
bu acıların, bu yanlışlıkların giderilmesini bekliyor; bunları giderecek
çözümleri mutlaka bulmalıyız. Araştırma komisyonu raporunu burada okuyup, ondan
sonra Meclisin tozlu raflarına atmamalıyız, gerekenleri yapmalıyız.
Bu vesileyle, ben, Gelibolu Sporun bu
sorununa ve onlarca kulübün bu tip sorunlarına dikkatinizi çekiyorum. Umarım,
bundan sonra Türkiye, bu konuları bu şekilde tartışmaz ve bu acıları bir daha
yaşamaz.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Şahısları adına söz isteği var.
Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan,
vazgeçiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Denizli Milletvekili Sayın Mehmet
Yüksektepe; buyurun.
MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz 875 sıra sayılı teklifin 9
uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada, bu yasayla
ilgili çok şey konuşuldu. Ben, konuşmama başlamadan önce bir hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Özellikle, Türkiye'deki sporun, futbolun ve diğer
branşlarla ilgili olayların, insanların düşüncelerindeki algılamanın ne olduğunu
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, spor dendiğinde
centilmenlik, bedenen sağlık, zihin sağlığı, ruh sağlığı ve çeviklik akla
gelir; ama, bugün öyle bir durum içerisindeyiz ki, spor dediğimizde şike, spor
dediğimizde şiddet, spor dediğimizde küfür ve buna benzer hiç de hoşumuza
gitmeyen birçok konuyu burada algılamaktayız.
Değerli arkadaşlar, ben, fiilen bir spor
kulübünün yönetim kurulu üyesiyim ve bizzat eli taşın altında olan bir
arkadaşınızım. Özellikle, Anadolu'daki futbol kulüplerinin, amatör kulüplerin
ve diğer branşların hangi şartlarda, hangi sıkıntılarda, hangi zorluklarda
faaliyet gösterdiklerinin bizzat şahidiyim.
Şimdi, dünyada ve Türkiye'de anlaşılması
gereken, algılanması gereken futbol mantığının, spor mantığının bugünkü,
geldiğimiz noktadaki durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada,
Federasyonla ilgili, Merkez Hakem Kuruluyla ilgili ve diğer konularla ilgili
çok şey konuşuldu.
Değerli arkadaşlar, özellikle, futbolda
bugün birçok dedikoduyu, birçok konuşulan meseleyi birlikte paylaşıyoruz ve
bununla ilgili Meclisimizde bir araştırma komisyonu kuruldu ve çalışmakta.
Yine, görmekteyiz ki ve şahit olmaktayız ki, bugün Anadolu kulüpleri, özellikle
üç büyükler nezdinde, hor görülen, itilip kakılan, yok sayılan, mağdur edilen
bir konumda. Bir Rizespor iyi futbol oynadığında, Gaziantepspor iyi futbol
oynadığında veya bir Denizlispor iyi futbol oynadığında alkışlanması
gerekirken, üç büyük takımlardan herhangi birini yendiğinde, galip geldiğinde
birçok dedikoduyla, birçok sıkıntıyla, birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Bunun
en son örneğini, geçtiğimiz günlerde, bir kupa maçında gördük. Çok güzide, üç
büyükler dediğimiz bir futbol takımımızın sahasında gerçekleşen olayda,
Federasyonun başlattığı "lütfen" kampanyasına rağmen, maalesef, bir
takımın hocası tartaklanıyor, ısrarla futbolcuları ıslıklanıyor, her türlü
baskı gerçekleştiriliyor ve sanki, o takımın oyuncuları, Anadolu'nun bağrından
çıkan gençler değil, başka bir ülkeden gelmiş gençlerdi. Kaldı ki, başka bir
ülkeden gelmiş olsa bile, futbol oynamakta, sahada centilmence, yiğitçe, mertçe
futbolunu ortaya koyup, sonuca gitmektedirler.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Tahkim
Kuruluyla ilgili de birkaç şey konuşmak istiyorum; özellikle, Merkez Karar
Yönetim Kuruluyla ilgili. Bu konuda çok şey konuşuldu; ancak, geçtiğimiz
günlerde, geçtiğimiz aylarda çıkardığımız yasada, nedense, Merkez Karar Yönetim
Kurulu üyelerinin veya federasyon başkanının tahsiliyle ilgili konuda tam
aksini konuşan muhalefet partisi arkadaşlarımız, bugün, tekrar, onun aksini
burada savunmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Tamamlayın lütfen.
MEHMET YÜKSEKTEPE (Devamla)- Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Dün, kişi adına yasa yapıyorsunuz ve kişi
adına bu kanunu çıkarıyorsunuz, mutlaka, üniversite mezunu olması gerekir, şart
getirilmesi gerekir diye, savunan arkadaşlarımız, bugün, yüksekokul mezunu
diyoruz, olmaz diyorlar. Bunu anlamak mümkün değil.
Kaldı ki, bu yasaya, çok acele getirildi
diyorlar; komisyonlarda konuşuldu, kamuoyunda konuşuldu, ilgili tüm birimlere,
tüm ilgili kurum ve kuruluşlara bu yasa aktarıldı.
Değerli arkadaşlar, burada, yine, çok
ciddî bir hüküm getiriyoruz; futbolcuların kullandıkları, kulüplerimizin
kullandıkları statların ve tesislerin bedelsiz olarak kulüplerimize tahsisini
öngörüyoruz.
Yine, Federasyon payından, yüzde 18 olan
payı kulüpler lehine yüzde 15'e çekiyoruz ki, özellikle, bu, Anadolu kulüpleri
için gerçekten çok anlamlı. Çünkü, onlar ekonomik anlamda çok sıkıntı çekmekte
ve onlara can simidi olacak bir düzenlemedir. Bundan dolayı tebrik ediyorum ve
bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yüksektepe.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tabiî, Sayın Bayındırlık Bakanıma spor
sormak ne kadar büyük bir zulüm, o ayrı bir konu; ancak, yine de sorayım, nasıl
olsa yazılı cevap verecekler.
Sayın Başkanım, mahkeme tarafından iptal
edilen Merkez Hakem Kurulu yerine, yasa gereği, Merkez Hakem Kurulu seçimlerini
yenilemek varken, bu mahkemenin iptal kararını geçersiz kılmak adına yeni bir
düzenleme yapmak bir hukuk devletine yakışır mı? Bunu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ersin.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkanım, Ahmet Ersin Beyin sorusuna yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- 3813 sayılı Kanunun 12 nci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Denetleme raporunda; gelir-gider
tabloları, bilançolar ve yıllık faaliyetleri esas alan malî tablolar yer alır.
Ayrıca kaynakların etkin, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığı,
harcamaların sportif faaliyetler için yapılıp yapılmadığı ve malî işlemlere
ilişkin karar ve tasarrufların amaç ve programlarına uygun olup olmadığı
hususlarına da yer verilir. Denetleme Kurulu, raporunu Genel Kurul üyesi tüzel
kişilere ve gerçek kişilere Genel Kurulun toplantı tarihinden bir ay önce
gönderir. Genel Kurul üyeliği bulunan tüzel kişilerin temsilcilerine ayrıca
rapor gönderilmez. Raporun postaya veriliş tarihi gönderme tarihi olarak kabul
edilir. "
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bugün çok uzun bir konuşma
hazırlamıştım; ancak, çok önemli yasalar var, zamanımız çok önemli ve çok da
geç olduğu için, kısa bir konuşmayla iktifa etmek durumunda olacağım.
875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10 uncu maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu teklifle,
sponsorlukta belge tasdiki kaldırılarak, sponsorluk yapacakların harcamaları
bizzat yapması veya sponsorluk alanın banka hesabına para yatırması sağlanmış,
bu sponsorluk hizmeti karşılığında da sponsorlara, sponsorluk yaptıkları
faaliyetin veya tesisin isim, reklam, tanıtım ve yayın haklarının verilmesine
ilişkin düzenleme yapılarak, sponsorluktan beklenen hedefe ulaşılması
amaçlanmıştır.
Aslında, yeminli müşavirler tarafından
yapılacak bu tasdik işlemi sponsorlar açısından bir engel değil, vergileme
açısından bir kolaylık teşkil edecektir; ama, bu şekilde düzenlenmiş, hayırlı,
uğurlu olsun diyorum.
Maddenin ana hükmünü teşkil eden denetleme
konusuna kısaca değinmek istiyorum değerli arkadaşlarım. "Denetim
raporunda, gelir-gider tabloları, bilançolar ve yıllık faaliyet raporlarını
esas alan malî tablolar yer alır" denilmektedir. Esasen, bu konu, yine
yeminli müşavirlik konusudur. Trilyonlara hükmeden özerk Futbol Federasyonunun,
yeminli müşavir denetimine veya bağımsız denetçilerin denetimine mutlaka tabi
olması gerekir. Yönetmelikte böyle bir şey var mı, bilmiyorum; yasada yok;
ancak, böyle bir şey düşünülürse, inanıyorum ki, hem Türk sporu açısından hem
de Federasyonda görev yapanlar açısından iyi bir şey yapılmış olacaktır.
Yine, madde metninde "Genel Kurul
üyeliği bulunan tüzelkişilerin temsilcilerine ayrıca rapor gönderilmez"
deniliyor. Doğrusu, ben bu hükmü pek anlayamadım. Neden derseniz, değerli
arkadaşlarım, bakın, Federasyon Genel Kurulu 200 kişiden oluşuyor ve bu 200
kişilik Genel Kurulun dörtte 3'ü, yani, 152'si kulüp temsilcisi. Yani, bu
durumda, Genel Kurulun dörtte 3'üne denetleme raporu gönderilmemiş oluyor.
Yani, son güne kadar, bu kadar, ki, dörtte 3 oranındaki Genel Kurul üyesinin
denetim raporundan haberi olmayacak. Bu ne derece doğrudur, ben takdirlerinize
bırakıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
teklifle getirilen bazı değişiklikler hakkında da, kısaca, görüşlerimi bazı
noktalarda arz etmek istiyorum. Bakın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
mülkiyetinde veya kullanımında bulunan spor tesisleri ve taşınmazların spor
kulüplerine, yerel yönetimlere, kamu kurumlarına protokolle bedelsiz
devredilmesi imkânı getiriliyor 3 üncü maddeyle. Ben, bu maddeyi yazanları ve
bunu düşünenleri, bu hükmü getirenleri, gerçekten, kutluyorum arkadaşlar. Neden
derseniz, küçük bir anımı anlatmak zorundayım: Bakın, 1990'ların başında
Adana'da atlı spor kulübü kurulacak; ama, büyük bir arazi lazım ve arazi yok.
Ben, o zamanın defterdarı olarak, Vali Beyin katkısı da söz konusu olduğu için,
Devlet Su İşleri ve hazinenin arazisini birleştirerek, biz, buraya bir atlı
spor kulübü kurduk ve araziyi Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne tahsis ettik.
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü de, bu araziyi protokolle özel kulübe devretti ve
Adana'da harikulade bir kulüp oluşturuldu. Şimdi, bu kulüpte 20 Mayısta
uluslararası bir yarışma tertip edilecek. Yani, para gelecek, tanıtım da cabası.
Şimdi, ne oluyor; bir dönem sonra zamanın
defterdarı 197 milyarlık bir ecrimisil gönderiyor bu arazi için. Niye; çünkü,
bu kulübün yeri Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne verilmiş ama, Gençlik ve Spor İl
Müdürlüğü de özel kulübe vermiş. Bu, mevcut mevzuat uyarınca mülkün değil ve
hakikaten ecrimisil gerekiyor. Şimdi, bu durumda, bu kulüp ne yapsın! Hemen bir
huzursuzluk başlıyor ve hatta, kulüpte istifalara varan olaylar oluyor. Şimdi,
bu hüküm olsaydı daha önce, böyle bir durum olmayacaktı. Ben o yüzden tebrik
ediyorum.
Evet, kısa geçtiğim için, bunların hepsini
atlıyorum.
Yine, teklifin 18 inci maddesiyle, Federasyon Başkanı ve üyeleri için getirilen
yüksekokul mezunu olma şartı da benim için önem taşıyor.
Arkadaşlar, bu hüküm, başlangıçta ideal
gibi duruyor; ama, sonuç itibariyle baktığınız zaman, çok kritik durumlar var
ve spora önem veren, sporda başarı sağlamış insanlara Federasyon Başkanlığı
kapısını kapatıyorsunuz.
Örneğin,
Hamza Yerlikaya, dünya ve olimpiyat şampiyonu; ama, bu kişi parası dahi
olsa, Güreş Federasyonu Başkanı olma şansı yoktur. Bu yüzden, bence bu hükmün
değiştirilmesinde büyük bir yarar var.
Değerli arkadaşlar, son olarak bir cümle
daha söyleyip kapatıyorum. Şimdi, 23 yaş altı futbolda amatörler için bir hüküm
var.Bu sporcuları yetiştiren kulüplere
tazminat ödeniyor; fakat, bu tazminat bütün sporcular için eşit ödeniyor. Ben
diyorum ki, uluslararası başarı sağlamış, millî olmuş oyuncular için, normal,
düz sporcudan farklı bir uygulama getirilsin ve sporcu yetiştiren kulüplere,
yarışmacı kulüplere nazaran daha iyi bir imkân sağlansın diyorum.
Ben, konuşmamı tamamlıyorum. Hepinizi bu
duygularla, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Sağ.
Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Fatih Arıkan.
Buyurun Sayın Arıkan. (AK Parti
sıralarından alkışlar).
Süreniz 5 dakika.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10 uncu maddesi hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, günümüzde spor
denilince, çok sayıda insanın ilgi ve sevgisine açık olan futbol akla
gelmektedir. Yüz yılı aşan bir geçmişe sahip olan futbol, bugün çok güçlü ve
yaygın bir endüstri haline gelmiştir. Kitlesel tüketime çok yatkın, heyecan ve
coşkuya açık, ucuz ve eğlenceli olmasından dolayı, diğer spor dallarının ve
eğlence sektörlerinin önünde yer almaktadır; ancak, müsabakalar sırasında rakip
takım oyuncularına, yöneticilerine, hakemlere, hatta, nadiren de olsa,
taraftarı olunan takımın oyuncularına ve yöneticilerine karşı yapılan çirkin ve
küfürlü saldırılar da düşündürücü ve üzüntü vericidir.
Değerli arkadaşlar, bu üzüntü verici
olayların önüne geçilebilmesi ve sorunların azaltılabilmesi için, kamu
kuruluşlarının, kulüp yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, basın-yayın
organlarının gereken çabayı göstermeleri gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, Türk sporunun,
futbolunun önünde yakın tarihte iki büyük sınav vardır. Bunlardan biri,
Fenerbahçe ile Galatasaray futbol takımları arasında, 11 Mayıs 2005'te
oynanacak. Ben, burada, centilmenlik ve spor kazansın diyorum. Bu maçta her iki
kulüp yöneticisi, oyuncusu ve taraftarının göstereceği centilmenlik ve ülke
olarak organizasyonumuz, UEFA ve bütün dünya tarafından dikkatle izlenecektir.
Yine, zira, 25 Mayıs 2005 Çarşamba günü,
Şampiyonlar Ligi maçı da aynı statta, yani, İstanbul Olimpiyat Stadında
oynanacaktır. Bu maçın Türkiye'de oynanacak olması, turizm ve ülkemizin
tanıtımı açısından çok önemlidir.
Değerli arkadaşlar, biz bu kanunu
çıkarıyoruz ve ülkemize, güzel Türkiyemize dünya ve UEFA standartlarına uygun
olan hali getiriyoruz. İnşallah faydasını da göreceğiz diyor, selam ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Arıkan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.04
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 22.10
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
875 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 11 inci maddesini okutuyorum:
MADDE 11.- 3813 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 14.- Tahkim Kurulu, Federasyon
ile kulüpler; Federasyon ile hakemler, Federasyon ile futbolcular, teknik direktörler ve antrenörler; kulüpler
ile teknik direktör, antrenör, oyuncu temsilcisi ve masörler; kulüpler ile
oyuncular; kulüpler ile kulüpler arasında çıkacak ihtilaflar hakkında Yönetim
Kurulunca verilecek kararlar ile disiplin kurulu kararlarını, ilgililerin itirazı
üzerine inceleyerek kesin karara bağlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12.- 3813 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 15.- Merkez Hakem Kurulu,
Başkanın teklifi ve Yönetim Kurulunun onayı ile biri Başkan olmak üzere dokuz
üyeden oluşur. Aynı sayıda ve aynı
usulle yedek üye seçilir.
Üyelerin yedisi faal olmayan hakemlerden,
ikisi ise spor alanında en az on yıl mesleki deneyimi olan kişiler arasından
belirlenir.
Kurul görevinde bağımsızdır. Üyeler istifa
etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine yenisi atanamaz."
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
teklifin 12 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu madde, teklifin
önemli maddelerinden bir tanesi; bunu, ayrıntılı olarak müzakere etmek ve
değerlendirmek durumundayız.
Maddenin içeriğinde "Merkez Hakem
Kurulu, Başkanın teklifi ve Yönetim Kurulunun onayı ile biri Başkan olmak üzere
dokuz üyeden oluşur. Aynı sayıda ve aynı usulle yedek üye seçilir.
Üyelerin yedisi faal olmayan hakemlerden,
ikisi ise spor alanında en az on yıl meslekî deneyimi olan kişiler arasından
belirlenir " denilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu maddede, 7+2
formülü; yani, 7 üyenin eski hakemlerden, 2 üyenin ise hakem olmayan spor
adamlarından seçilmesi söyleniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, çok açık
olarak, FİFA'nın bu konudaki 763 nolu sirküsünün 2 nci maddesine aykırı
bulunmaktadır.
Bakın, size, FİFA'nın uluslararası
federasyonlarda hakemliğin organizasyonuyla ilgili genelgesini okumak
istiyorum. 763 nolu sirkünün 2 nci maddesinde şöyle denilmektedir:
"Hakem komitesinin oluşumu
Hakem komitesi, deneyimli eski maç
görevlilerinden oluşması gereken özel bir komitedir. Üyeleri, kulüplerle veya
liglerle doğrudan bağlantılı olmamalıdır. Aktif hakemler ve yardımcılar komite
üyesi olmamalıdırlar."
FİFA'nın uluslararası federasyonlara
gönderdiği genelge böyle; yani, deniliyor ki, bu komite çok hassas bir
komitedir, bu komitenin 9 üyesi olacaktır ve 9'u da eski hakem olacaktır;
eski... Yani, FİFA, uluslararası federasyonlara bunu yayımlamış.
Şimdi, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyesi olarak, hükümetimizin yetkililerinden şunu duymak istiyorum;
hükümetimizin yetkililerinden, gerçekten, bu 12 nci maddenin açıklanmasını
istiyorum.
Uluslararası federasyonlarda, FİFA'nın
hakem organizasyonu diyor ki, 763 nolu sirkünün 2 nci maddesi: “Çok hassas bir
komitedir. Bu komitede bulunacak 9 eski hakem olmalıdır, 7 + 2 formulü
yanlıştır." Biz, bu yüce çatı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef,
hâlâ, 7 + 2'de direnmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, bu maddenin ikinci bir
yanlışlığını da söylemek istiyorum. Geçmişte, Merkez Hakem Komitesinin
seçimleri bu maddeye benzer şekilde yapıldı; fakat, bu kanun, bildiğiniz gibi,
mahkemelerce iptal edildi, hatta Yargıtayca da onandı; yani, 7 + 2 formülü,
geçmişte böyle bir seçim yapıldı, bunu mahkemeler iptal etti ve Yargıtay da
bunu onadı; yani, ikinci bir yanlışı da söylemek istiyorum. FİFA, bunun yanlış
olduğunu, böyle bir komitenin hassas olduğunu, 9'unun da eski hakemlerden
olması gerektiğini söylüyor, tüm uluslararası federasyonlara bunu gönderiyor;
artı, bizim yüce bağımsız yargımız, mahkemelerimiz bunu doğruluyor, bu konuda
karar alıyor ve yine, Yargıtay bunu onaylıyor. Böyle olmasına rağmen, Yüce
Parlamento, bu konuda, yine bir yasayı, yine bir maddeyi değiştirmeden, aynı
maddeyi tekrar çıkaracak.
Şimdi, tabiî, spordan sorumlu Devlet
Bakanımız yok; ancak, hükümetimiz adına Değerli Bakanımız burada. Ben,
özellikle, Sayın Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzün, Türk sporu adına yapmış
olduğu hassas ve başarılı çalışmaları biliyorum. Bu yüzden de kendisini
kutluyorum; ancak, bu kanunda, neden bu kadar ısrar edildiğini Sayın Bakanımıza
izah edip, bunun açıklamasını talep ediyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzün.
Şahsı adına söz isteği var.
Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin
Tutan; buyurun.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 12 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hakem kimdir, bunun
üzerinde durmak istiyorum. Hakemler, futbolun günah keçileridir. Başarısız olan
futbolcuların, antrenörlerin, yöneticilerin, taraftarların beceriksizliklerini
örtmenin, kapatmanın en kolay bahanesidir hakemler. Binlerce seyircinin önüne,
gladyatörlerin acımasız silahlarıyla karşı karşıya tek başına bırakılmış, âdeta
bir ölüm mahkûmudur hakem. Santrfor boş kaleye gol atamaz, kaleci bacak arasından
gol yer, onları hoş görürüz; ama, hakem, bulunduğu yer itibariyle pozisyonu
süzemeyip yanlış karar verdiğinde, âdeta onu çarmıha gereriz. Bu da yetmez,
futbol programlarında, maçların olduğu akşamlar eski hakemlerimiz kurulurlar
ekranın başına, ağır çekimlerde tekrar tekrar bir daha, "o kameradan
değil, bu kameradan" diyerek, bu arkadaşlarımızı yerin dibine geçirirler.
Hani balta kesiyormuş ağacı, ağaç ağlamaya başlamış. Neden demişler; çünkü,
beni kesen baltanın sapı da benden yapıldı, ondan demiş.
Ben buradan, özellikle eski hakem ve
şimdiki yorumcu arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: Sizler de hakemlik
yaptınız. Saniyenin belki onda 1'i zamanda görmeniz gereken bir pozisyonu o
anda görüyor ve yorumluyordunuz. Siz de hatalar yaptınız; ama, o zaman
televizyonlar yoktu, canlı yayınlar yoktu. Şimdi nasıl o rahat koltuklarınızda
bu arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz?!
Ben, futbolun hakemsiz olmayacağını
biliyorum; çünkü, ben de bir dönem hakemlik yaptım. Bu nedenle, özellikle
futbol kamuoyundan, basınımızdan, eski hakemlerimizden, yeni yorumcularımızdan,
futbol hakemlerimize biraz daha insaflı davranılmasını diliyor, yasanın hayırlı
olması dileğiyle, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tutan.
12 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13.- 3813 sayılı Kanunun
16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 16.- "Futbol takımı bulunan
kulüplerin yapacakları resmî ve özel futbol müsabakalarının yönetimini ve bu
müsabakalarla ilgili futbol oyun kuralları açısından teknik anlaşmazlıklarının
çözümlenmesini, il ve ilçe hakem kurullarının kurulmasını, hakemlerin
eğitilmesini, bunların klasmanlara ayrılmasını, yükselme ve düşme şartları ile
statü ve talimatlarda belirtilen diğer görevleri yapar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14.- 3813 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrasına
(i) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bent teselsül
ettirilmiştir.
"j) Gözlemciler ve Temsilciler
Kurulu"
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Uşak
Milletvekili Alim Tunç.
Sayın Tunç, konuşacak mısınız?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşmayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN - 14 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15.- 3813 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Federasyonun bütçesinden en az yüzde
iki oranında pay, eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere Merkez Hakem
Kuruluna verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16.- 3813 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Futbol müşterek bahis
oyunlarından kulüplere verilen isim hakkının % 15'i,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17.- 3813 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Federasyonun yıllık toplam gelirinin
en az % 15'i, her bütçe döneminde 31 Aralık tarihine kadar Federasyona sunulan
ve Yönetim Kurulu tarafından kabul edilen projelerde kullanılmak üzere ikinci
ve üçüncü liglerde takımı bulunan kulüplere;
en az % 15'i ise futbolla ilgili olmak kayıt ve şartı ile her bütçe
döneminde 31 Aralık tarihine kadar Federasyona sunulan ve Yönetim Kurulu
tarafından kabul edilen alt yapı, eğitim veya tesis projelerinde kullanılmak
üzere ilgili kurum, kuruluş ile spor kulüplerine, Genel Kurul kararı ile federasyonun kaynak kullandırılmasına
ilişkin düzenlemesine uygun şekilde, katılım payı karşılığı olarak
kullandırılır."
"Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
tarafından spor kulüplerine veya kamu kurum veya kuruluşlarına protokol karşılığında devredilen, kiralanan
veya süreli intifa hakkı tesis edilen spor tesislerine ait protokol tribünlerinin
Türkiye ligleri ve Türkiye Kupası maçlarında kullanılmasında kişi sayılarının
tespiti ve protokol yönlendirmesi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü talimatları
dahilinde il ve ilçe müdürlüklerince yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin çerçeve 17 nci maddesiyle
değiştirilen 3813 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Faruk Anbarcıoğlu |
İlhan Albayrak |
|
İstanbul |
Bursa |
İstanbul |
|
Alaettin Güven |
Nusret Bayraktar |
M. Asım Kulak |
|
Kütahya |
İstanbul |
Bartın |
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe: Protokol tribünlerinin
düzenlenmesi konusunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yetkili olması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
- Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.27
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.30
BAŞKAN: Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
875 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 17 nci maddesi üzerinde verilen
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18.- 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ek Madde 1.- "Genel Kurul tarafından
seçilen organların, başkan ve üyelerinin seçilme şartları şunlardır:
a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
b) Yüksek okul mezunu olmak.
c) Seçim tarihinden önceki beş yıl
içerisinde, bir defada bir yıl ve toplam iki yıl hak mahrumiyeti cezası ile
cezalandırılmamış olmak.
ç) Temerrüt halinde, kesinleşmiş vergi ve
sigorta borcu bulunmamak.
d) Devletin şahsiyetine karşı işlenen
suçlar ve organize suçlardan, zimmet, nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, emniyeti suiistimal, hileli iflas gibi
yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak
kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma,
Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı kesin hüküm giymemiş
olmak."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 875 sıra sayılı kanun teklifinin 18
inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 18 inci maddeyi, biraz
evvel, çok değerli Divanımız okudu. Maddenin ikinci bendinde "yüksekokul
mezunu olmak" diyor. Yüksekokul mezunu olmak... İçini açtığımız zaman
neden yüksekokul mezunu olmak; geriye dönüp de bu yasayla ilgili geçmişi
değerlendirdiğimizde, 2004 yılı sekizinci ayında yayımlanan Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Federasyon Başkanları Seçim Yönetmeliğinin İkinci Bölüm, Esas
Hükümler Bölümü Madde 5 (c) bendini de
sizlere okumak istiyorum; bu da "en az lise mezunu veya dengi okul mezunu
olmak" diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir sene
olmadan bunu tekrar değiştiriyorsunuz ve yüksekokul mezunu olarak önümüze
getiriyorsunuz. Sayın Bakan -konuşmamızın başında da, hep arkadaşlar da
söyledi- keşke bu akşam burada olsaydı; ama, sporun en önemli meselelerini
konuşurken, maalesef, Spor Bakanını bu akşam burada göremedik ve Kabinenin
hemen hemen yarısının tüm bakanları tek tek, sırayla, spor yasası görüşülürken
burayı teşrif ettiler. Böylelikle, Kabine, tamamen, Türk sporu adına
bilgilenmiş de oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten
üzülüyoruz Türk sporu adına. Kanunun tümü üzerine görüşen arkadaşlarımız
gerçekten çok önemli şeyler de söyledi, bizler de söyledik. Böyle önemli
şeyleri değerlendirirken çok geniş çapta bütün birimlerin haberi olması lazım.
Burada konuşan AKP'li arkadaşım Sayın Yüksektepe "bu kanun görüşülürken,
bu, yasayla ilgili tüm birimlere aktarıldı" dedi; ama, maalesef, ben,
Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili olarak, şike, şiddet, haksız rekabeti
önlemek için kurulan komisyon üyesiyim; hiçbir şekilde, bu yasa buraya gelirken
haberim olmadığı gibi, sizin AK Partili arkadaşların da haberi olduğunu
sanmıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan;
yüksekokulda çok iddia ediyorsunuz ve Meclise, bizlere bu yüksekokul meselesini
dayatıyorsunuz ve bu maddeye de baktığımız zaman "en az" gibi bir
ibare de konmamış, bir kelime de konmamış; yani, sadece "yüksekokul mezunu
olmak" diyor. Peki, fakülte mezunu olmaz mı; yani, sadece yüksekokul
mezunu mu olmalı? Bunu bilerek mi yazdınız, yoksa fakülte, yüksekokulu
çağrıştırıyor diye mi? Sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunlar
hazırlanırken, gerçekten bir kelimesi bile çok önemli, çok iyi irdelenmeli diye
düşünüyoruz. Şimdi, konuşmamızın başında da söyledik; bu kanunun tamamı
kişilere yönelik çıkarılmıştır; yani, geçmişi gerçekten çok etkilenmişe
benziyor ki, bu kanun önümüze geliyor. Geçmiş dönemlerde lise mezunu olanın
işini engelleyelim, gerisi önemli değil diyorsunuz. Evet, bu kanun tasarısının
asıl derdi bu. Türk futbolunu dünyada 3 üncü yapmış bir yönetimin, bir daha
göreve gelmemesi için, önüne Çin Seddi koyuyorsunuz. Bu yasada, başkan ve
yönetim kurulu üyelerinde aranan yüksekokul koşulu, bir önceki maddelerde
görüştüğümüz ve kabul edilen görev sürelerinin iki dönemde sınırlandırılması,
dünyada benzeri olmayan bir uygulama olarak, siz değerli milletvekillerinin
önüne geliyor.
Değerli arkadaşlar, bu yasaya göre,
önümüzdeki dönemlerde bir ihtiyaç hissedilse, yani Türk sporunun, Futbol
Federasyonu delegeleri, sporda işlerin kötü gittiğini tespit edip, futbolumuzun
bugüne gelmesinde çok önemli saydığımız, geçmişte özerk bir Futbol Federasyonu
döneminin başkanı veya FIFA İcra Kurulu Üyesi, UEFA Asbaşkanı Sayın Erzik'i
Türk Futbol Federasyonu Başkanı seçemeyecekler. Niye; iki dönem üst üste görev
yaptı diye. Türk Futbol Federasyonu, geçmişte, yine kendisini Onursal Genel
Başkan seçmiş; ama, bu yasa Meclisten geçtikten sonra, Sayın Erzik, gerekirse
Futbol Federasyonu Başkanı olamayacak.
Bir başka örnekle konuşmalarıma devam
etmek istiyorum. Yine, futbolumuz bir sıkıntı yaşasa ve bu sıkıntıyla birlikte
genel kurulunu toplasa, Federasyonun delegeleri Türk sporunun geçmişinin daha
iyi olduğuna inanarak, mevcut durumun dünden daha iyi olduğunu görerek, yeniden
o eski dönemin ruhunu yakalama isteğini, maalesef, yerine getiremeyecekler.
Hepimiz biliyoruz ki, Türk Millî
Takımının, gerçekten, çok zor süreçlerini toplum olarak hep birlikte yaşadık.
Millî Takımımızın 1 gol attığı maçlarda bile "1 gol attık" diye
teselli olduk. Bugünleri yaşadı bu toplum; ama, şükür olsun ki, Türk Millî
Takımının dünya üçüncüsü olduğu dönemleri de gördük. Maalesef, şimdi, bu yasa
çıktıktan sonra, bu Meclisten çıktıktan sonra, Türk Millî Takımının dünya
üçüncüsü olduğu günleri tekrar görme şansını... Delege istediği zaman, o
dönemin başkanını ve yönetimini seçemeyeceğiz.
Değerli arkadaşlar, böyle bir mantık
dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Böyle önemli değişikliklere, ancak ve ancak,
Futbol Federasyonu seçimlerinde -çünkü, çok önemli bir değişiklik- Genel Kurul
üyeleriyle tartışılarak karar verilir. Bu karar, Genel Kurulun olmalıdır diye
düşünüyorum.
Dünya futbolunda sembol olmuş isimler,
örneğin Platini, Beckembauer UEFA'da asbaşkanlık yapıyor, yarın belki de UEFA
başkanı olacaklar. Bu futbol dünyasının gözbebeği olmuş bu değerli iki isim
yüksekokul mezunu değiller. Örneğin Türk futbolumuzda Hakan Şükürler, Rıdvanlar
veya çoğaltabiliriz, hepimizin hayranlıkla izlediği futbolcularımızın çoğu
yüksekokul mezunu değil; yani, yarın, bu değerli futbolcularımız da futbolu
bıraktıkları zaman, Türk futboluna federasyon başkanı olarak hizmet
edemeyecekler.
Akla mantığa uymayan böyle bir düşüncenin,
benim ülkemde benim sporumun içine sokulmasını anlamak mümkün değil. AKP
Hükümetinin, ülkenin çok değerli kurumlarını, aynı İstanbul Büyükşehir Belediye
kadrolarıyla yönettiğine, ben, şahsen, KİT Komisyonu üyesi olarak, birçok
toplantıda şahit olmuştum; aynı mantığın da sporumuzun içine sokulmak
istendiğini, maalesef, görüyorum. Bu, beni, bu ülkenin insanı ve bir
milletvekili olarak gerçekten çok üzüyor.
Değerli arkadaşlar, geçmiş dönem
federasyonu yanlıştır doğrudur, günahı vardır sevabı vardır; bunlar ayrı
şeyler. Ben kişileri konuşmuyorum; yanlışı varsa, işbaşındaki federasyona iş
düşer, sorumlu bakan gereğini yapar; zaten, böyle bir, geçmişle ilgili, ciddî
bir iddia ve ispat ortaya bugüne kadar da konulmadığına göre, geçmişin, büyük
işlerin altında ezildiklerini düşünüyorum. Türk sporuna altın harflerle
yazılan, futbolda bizlere dünya üçüncülüğünü tattıran, bütün ülkeyi sokağa
döken, sevince boğan bir dönemin
başkanı ve yönetimini bir daha işbaşına gelmemek üzere tarihe gömeceğiz;
yazıktır, günahtır. Böyle bir anlayışın, böyle bir çatı altında konuşulması
bile beni çok üzmektedir.
Değerli arkadaşlar, sevgili AKP'li
milletvekili arkadaşlarım; lütfen, bu yanlışı bugün reddedelim diye
düşünüyorum. Bu maddeyi tasarıdan çekmemiz gerektiğine inanıyorum. Sayın Bakan,
nasıl böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duydu, anlamakta da zorluk çekiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, İspanya'da
İspanya Federasyon Başkanı 12 yıldır görevde ve 4 yıl daha seçildi. Almanya
federasyon başkanı 16 yıl görevini yürüttü. Hizmetin yaşı olmaz, hizmetin
tahsili olmaz.
Değerli arkadaşlar, bu anlayış, bugün
burada değişmez ve kabul edilirse Cumhurbaşkanından döner diye düşünüyorum. Bu
maddenin, hukuka ve Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu düşünüyorum.
Bu Meclisi boşuna çalıştırmaya hiçbirimizin hakkı yok. Bu madde, Futbol
Federasyonu seçimlerine katılan delegelerin özgür iradelerine ipotek koymaktır.
Siz, bir yakınınızı veya bir dostunuzu, ülkemizin en büyük camialarından spor
federasyonunun başına getireceksiniz diye, Türk sporuna bunca yıl hizmet etmiş
ve bundan sonra da etme şansı devam eden insanların önünü kesemezsiniz. Böyle
bir uygulama bugüne kadar ne görülmüş ne de duyulmuştur. Burada bizim amacımız
kişileri savunmak değildir; ama, şu görülüyor ki, sizin amacınız açık ve nettir
ki, siz, bir kişiyi sporun başına getirmek için kanun düzenliyorsunuz ve Yüce
Parlamentoyu da şahsî işlere alet ediyorsunuz diye düşünüyorum.
Bu maddenin, hem hukuka hem de Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırı olduğunu düşünüyor, bu kanun maddesinin bugün kabul
edilmesiyle, yarın işbaşına gelecek federasyon başkanlarının, bu maddenin
yanlışlığıyla büyük bir yük altında kalacaklarını ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.
HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum
Başkanım.
Bugünkü bu kanun teklifini veren arkadaşımızın
olmadığı, spordan sorumlu Bakanımızın başından beri olmadığı bir spor kanununu
görüşmenin, beni, Türk sporu adına çok üzdüğünü belirterek, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akın.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın
Faruk Anbarcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kanun
teklifimizin 18 inci maddesi üzerine şahsım adına söz almıştım.
Değerli arkadaşlar, şu anda ilginç bir
konuyu tartışıyoruz. Sebebi de, Futbol Federasyonu Başkanımız üniversite mezunu
mu olsun yoksa olmasın mı...
Değerli arkadaşlar, şöyle bir hafızamızı
yoklayalım, ilkokula, ortaokula, lise çağlarına gidelim. Orada okullarda
sınıflarımızın duvarlarında şu sözleri hepimiz çok iyi hatırlıyoruz:
"Hayatta en hakikî mürşit ilimdir." "İlim Çin'de bile olsa
gidiniz alınız." "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz."
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum."
Şimdi, Spor Genel Müdürlüğümüze bağlı,
yani özerk olmayan 43 federasyonun başkanından 5'i lise mezunu, diğer 38
federasyon başkanımız üniversite mezunudur. Oldukça güzel, takdir edilecek bir
tablo diye düşünüyorum. Özerk federasyonlar ise, basketbol, voleybol, tenis,
satranç, motosiklet ve briç olmak üzere 6 federasyon başkanımız ise üniversite
mezunudur.
Değerli arkadaşlar, iyi güreş yapandan iyi
federasyon başkanı olur, iyi futbol oynayandan iyi futbol federasyonu başkanı
olur, iyi voleybol oynayandan iyi voleybol federasyonu başkanı olur diye bir
kayıt mı var, bir kural mı var?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tersi de
geçerli!
FARUK ANBARCIOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla,
bu gibi düşüncedeki arkadaşlarımızı yeniden konuyu değerlendirmeye davet
ediyorum. Federasyon başkanlarımızın, iki yıllık, üç yıllık üniversite mezunu,
yüksekokul mezunu olmaları, ancak göğsümüzü kabartır diye düşünüyorum.
Bir de, 2004 yılında çıkarılan kanunda,
değerli arkadaşımız eleştirirken "geçen sene lise mezunuydu, bu sene üniversite
mezunu yaptınız" dedi. Ben, ondan, teşekkür ve tebrik beklerdim; çıtayı
yükselttiniz, takdir ediyoruz, alkışlıyoruz demesini beklerken, üniversiteye
çıkarılmayı bir eleştiri gibi gördüğü için de, ayrıca, kendisini, lise ile
üniversite arasındaki ilişkide yeniden değerlendirmeye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Anbarcıoğlu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde
verilmiş 3 önerge vardır; önergeleri sırasıyla okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 18 inci maddesiyle
değiştirilen 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Federasyon kurullarında görev alan
üyelerden yüksekokul mezunu olma şartı aranmaz."
|
İrfan Gündüz |
Faruk Anbarcıoğlu |
Alim Tunç |
|
İstanbul |
Bursa |
Uşak |
|
Abdullah Erdem Cantimur |
Halil Özyolcu |
Ali İhsan Merdanoğlu |
|
Kütahya |
Ağrı |
Diyarbakır |
|
Ergün Dağcıoğlu |
Mehmet Yüksektepe |
Bayram Özçelik |
|
Tokat |
Denizli |
Burdur |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 18 inci maddeyle ilgili olarak şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyette olduğundan, işlemlerini, oylamalarını birlikte yapacağım.
Şimdi, iki önergeyi ayrı
ayrı okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 875
sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin (b) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muhsin Koçyiğit |
Dursun Akdemir |
E. Safder Gaydalı |
|
Diyarbakır |
Iğdır |
Bitlis |
|
Ülkü Güney |
Süleyman Sarıbaş |
|
|
Bayburt |
Malatya |
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 875
sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin (b) bendinin madde metninden
çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
|
Ahmet Ersin |
Harun Akın |
Mehmet Küçükaşık |
|
İzmir |
Zonguldak |
Bursa |
|
Mehmet Parlakyiğit |
Yaşar Tüzün |
|
|
Kahramanmaraş |
Bilecik |
|
BAŞKAN
- Biraz önce ifade ettiğim gibi, her iki önerge de aynı mahiyette ve birlikte
işleme alıyorum.
Sayın Komisyon, önergelere katılıyor
musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACİ BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet, aynı mahiyette
olan bu iki önergeye katılıyor musunuz?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri,
gerekçeleri mi okuyalım efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.
BAŞKAN - Diğerinin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde, Anayasanın eşitlik ilkesine
karşıdır.
BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı, aynı mahiyette ve
gerekçelerini biraz önce okuttuğum önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 18 inci maddesiyle
değiştirilen 3813 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Federasyon kurullarında görev alan
üyelerden yüksekokul mezunu olma şartı aranmaz."
İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Önergenin teknik yönden ilgililer
tarafından değerlendirilmesi gerekiyor işleme alabilmemiz için.
Ben, birleşime 3 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.48
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.58
BAŞKAN: Başkanvekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
875 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ile 13
milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/422) (S. Sayısı:
875) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 18 inci maddesi üzerinde verilen
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve arkadaşlarının önergesi okunmuştu.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HACI BİNER (Van) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, bu önergeyle, federasyon başkanında yine, yüksekokul mezunu olma
şartı aranıyor; ama, seçilen diğer organların hepsinde, üyelerde bu şart
aranmıyor. Biz de, buna, Hükümet olarak katılıyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yüksekokul mezunu olmayan sporda ve iş
dünyasında başarılı olmuş etkin kişilerin Federasyonun yönetim ve diğer
kurullarında görev almaları amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılarak, açıklama yaptığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Şimdi, 18 inci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın grup başkanvekilleri, aslında,
çalışma süremiz bitmek üzere; ancak, kalan maddeler üzerinde söz isteği yok;
bitinceye kadar uzatmak mümkün mü?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Bitinceye kadar
uzatalım efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19.- 3813 sayılı Kanuna aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2.- Türkiye Futbol
Federasyonunun kullanacağı logo ile Federasyon tarafından gerçekleştirilecek
tüm faaliyetlerle ilgili logoların
kullanım hakkı Federasyona aittir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20.- 3813 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 8.- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte Merkez Hakem Kurulu üyeleri istifa etmiş sayılırlar. Bu
tarihten itibaren yedi gün içinde yeni Merkez Hakem Kurulu atanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21.- 28.4.2004 tarihli ve 5149
sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun 12
nci maddesinde geçen "rakip takım ile taraftarlarını" ibaresi
"takımlar ile taraftarlarını" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 22.- 5149 sayılı Kanunun 18 inci
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Hakkında idarî makamlar veya yargı
mercilerince müsabakalara giriş yasağı verilenler, müsabakanın başlamasından
iki saat önce bulunduğu yerin karakoluna giderek müsabaka süresince burada
bulunmak zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yasaklı olmasına
rağmen spor alanına girenlere üç aydan bir yıla kadar hapis cezası
verilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23.- 5149 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Geçici Madde 1.- Spor kulüpleri
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Kanunun 5 inci maddesinde
öngörülen yükümlülükleri dört yıl, 10 uncu maddesindeki yükümlülükleri ise bir
yıl içerisinde yerine getirmek zorundadırlar. Yükümlülüklerin süresi içerisinde
yerine getirilmemesi halinde mahallin en büyük mülki idare amiri
tarafından her sezon için;
a) En üst liglerdeki kulüplere 250.000
YTL,
b) İkinci lig kulüplerine 100.000 YTL,
c) Üçüncü lig kulüplerine 10.000 YTL,
İdarî para cezası verilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 24.- 22.2.2005 tarihli ve 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendindeki "Sağlık" ibaresinden önce gelmek üzere "Gençlik ve
spor" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 25.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 26.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan Cuma
günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 23.06