DÖNEM:
22 YASAMA
YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT: 82
87 nci Birleşim
21 Nisan 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın,
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Hazreti Peygamber’in kişiliğine ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım'ın, tarımın içinde bulunduğu durum ile çiftçilerimizin artan
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağ'ın, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut
Özakcan ve 31 milletvekilinin, Aydın İlinde artan nüfusla birlikte meydana
gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/185) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/806)
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Çevre, KİT ve Dilekçe Komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868)
4.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846)
(S. Sayısı: 646)
5.-
24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1005) (S. Sayısı: 873)
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanının, konuşma sürelerini
değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce görüşülerek karara bağlanan
bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak zaman kaybına neden olması
nedeniyle tutumu hakkında
IX.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden
milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5277)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Safranbolu Belediyesinin yoksulları tespit yöntemi ile ilgili
iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5294)
3.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Alevîlere ibadet yeri izni verilmediği iddialarına ve bu konuda
alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın
cevabı (7/5325)
4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
yabancı menşeli derneklere ve yurt dışında faaliyet gösteren Türk derneklerine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5371)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Balkan kökenli Türk vatandaşlarına yurtdışı çıkış kolaylığı sağlanmasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5377)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
taksicilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5380)
7.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un,
Bursa İlindeki eğlence mekanlarına uygulanan vergi oranındaki artışa ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5381)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
güreş millî takımı antrenörlüğüne ödenecek maaşa ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5452)
9.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın,
Kocatepe Camiinin bakım ve onarım ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5454)
10.- Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Çanakkale-Troya gezi alanına yapılması planlanan müzeye ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5507)
11.- Bursa Milletvekili Kemal
DEMİREL'in,özel tiyatro sayısına ve malî açıdan desteklenmelerine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5508)
12.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, avcılık belgesi harçlarının ödeme tarihinin değiştirilmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5517)
13.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Diyarbakır Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne yapılan atamaya
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/5519)
14.- İzmir Milletvekili Abdürrezzak
ERTEN'in, gümrük müşavirliği ve müşavir yardımcılığı sınavlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/5594)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
yedi oturum yaptı.
Tokat Milletvekili Feramus Şahin, Tokat
İlinin sorunları ile özelleştirilmesi istenilen Tokat sigara fabrikasının
üretim durumuna,
Antalya Milletvekili Osman Akman, Turizm
Haftası münasebetiyle Antalya'nın gelişen turizm potansiyeli ile buna bağlı
olarak artan sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu,
dokuzuncu beş yıllık kalkınma planı çalışmalarına bir an evvel başlanılmasının
önemine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının
TBMM Dışişleri Komisyonunu Belçika'ya resmî davetine icabet edecek Parlamento
heyetini oluşturmak üzere Gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının
2004 Ekim, Kasım ve Aralık ayları
hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporu
(5/14) (S. Sayısı : 874),
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 152 nci sırasında yer alan
578'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 4 üncü sırasına, 222
nci sırasında yer alan 745'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın
5 inci sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 257 nci sırasında yer alan
873 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 254'üncü
sırasında yer alan 869 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,
255'inci sırasında yer alan 870 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 8'inci
sırasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 875
sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, bu kısmın 9'uncu sırasına
alınmasına ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildiği,
Açıklandı.
Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan'ın,
Ankara Milletvekili Oya Araslı, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Konuşmasında, sahsına sataştığı
iddiasıyla, birer açıklamada bulundular.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Mera
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/386) (S. Sayısı:
867) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin af niteliği taşıyıp taşımadığı;
oylanmasında nitelikli çoğunluk aranıp aranmayacağı üzerine açılan usul
görüşmesinden sonra yapılan oylamada, Başkanlığın da görüşü doğrultusunda, 1
inci maddenin ve tümünün oylamasında nitelikli çoğunluğun aranılmasına gerek
olmadığı kabul edildi.
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İzmir
Milletvekili Erdal Karademir'in, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla,
bir açıklamada bulundu.
21 Nisan 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.30'da son verildi.
|
|
|
|
|
|
Ali Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Harun Tüfekci |
|
Mehmet Daniş |
|
Konya |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
No.: 121
II.- GELEN KÂĞITLAR
21 Nisan 2005 Perşembe
Teklifler
1.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/432) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.4.2005)
2.- Çanakkale
Milletvekili Mehmet Daniş'in; 2873 Sayılı Millî Parklar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/433) (Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)
3.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun; Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'da Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/434) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.4.2005)
Rapor
1.-29.3.2005 Tarihli ve
5325 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı:
876) (Dağıtma tarihi: 21.4.2005) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Aydın Milletvekili
Mehmet Mesut ÖZAKCAN ve 31 Milletvekilinin, Aydın İlinde artan nüfusla birlikte
meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.4.2005)
BİRİNCİ OTURUM
21 Nisan 2005 Perşembe
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
Kâtip Üyeler: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin,
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, Kutlu Doğum
Haftası münasebetiyle söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'a aittir.
Buyurun Sayın Eraslan.
Süreniz 5 dakika.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Hazreti
Peygamberin kişiliğine ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kutlu Doğum Haftası
münasebetiyle, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselamın hayatı hakkında
bir konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, kandilinizi tebrik ediyorum; yetmişiki milyon vatan
evladına, ülkemize, milletimize ve tüm insanlık âlemine, yeryüzüne hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
peygamberler zincirinin son halkası Peygamber Efendimiz olmuştur. Peygamber
Efendimiz, son peygamber olmakla beraber, büyük bir şahsiyet ve onur abidesi
niteliğini taşıyan yüce bir insandır. O'nunla peygamberlik zinciri, hem
tamamlanmış hem de ilk halkalarıyla, ilk halkayla bütünleşmiştir. Nübüvvet
müessesi O'nunla tamamlanmış, ilahî vahiy O'nunla kemale ulaşmıştır. O, aynı
zamanda, kusursuzluğun, eksiksizliğin, mükemmelliğin ve kemalin eşsiz
temsilcisidir. Dünyada hiçbir fani, Peygamber Efendimiz kadar sevilmemiş ve
O'nun kadar ilgi görmemiştir. İnsanlık, küfür, kin, intikam, düşmanlık,
zorbalık ve zulüm saltanatından, O'nun Allah katından getirdiği din sayesinde
kurtulmuştur.
Dinimizde peygamber
inancının son derece merkezî bir önemi vardır. Yüce Allah, insanlığın kurtuluşu
için gerekli ve yeterli olan evrensel doğruları, bir taraftan peygamberler
vasıtasıyla beşeriyete ulaştırır, diğer taraftan da bu evrensel doğruların
sosyal hayata nasıl getirileceğinin somut örneğini de yine peygamberler
vasıtasıyla gösterir. Peygamberler, dinin, insanlığa sunduğu model insan
konumundadırlar. Bu sebeple, Kur'an-ı Kerim'de, Peygamberimize, dolayısıyla,
insanlara hitaben "eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun; böylece,
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" buyrulmuştur.
Müslümanlar için, Hazreti
Peygamber model insandır; çünkü, O, bir taraftan Allah'ın buyruklarını olduğu
gibi insanlara ulaştıran, diğer taraftan da ilahî buyrukları gündelik hayatında
en iyi şekilde uygulayarak, başka insanlara örnek olandır. Bu anlamda, Kur'an-ı
Kerim'de, Hazreti Peygambere hitaben "muhakkak ki sen, yüce bir ahlak
üzerinesin" buyrulurken, insanlara da "gerçekten, sizin için,
Peygamberde çok güzel bir örnek vardır" denilmiştir. Dolayısıyla, Hazreti
Peygamberi örnek almak, inanan insan için öncelikle dinî bir görev ve dinî bir
vecibedir. Yaşadığı hayatın her safhası seçilmişliğinin ve ulaşılmazlığının
ayrı bir yönünü meydana getirmiş, şakalarında bile yalanın en küçüğü onun
semtine uğramamış, dünyayı teşriflerinden, vefat anına kadar başına gelen pek
çok sıkıntı, eziyet ve musibet karşısında olağanüstü bir sabır göstermiş,
kendisine, yakınlarına ve dostlarına yapılan sayısız insanlıkdışı davranışlar karşısında
beşerüstü bir af ve müsamaha örneği sergilemiş, içine bütün insanları, hatta
hayvanları dahi alacak genişlikteki merhametiyle etrafındaki dost-düşman
herkesin dikkatini çekmiş, bir beşer olarak her şeye ulaşması ve elde etmesi
mümkünken, son derece mütevazı ve sade bir hayat yaşamış, yaptığı işlerde en
küçük bir beklenti içinde olmamış, sıkıştırıldığı ve tek başına kaldığı
zamanlarda bile asla bir yılgınlık ve ümitsizlik emaresi göstermemiş, Allah'a
kulluk noktasında herkesten daha ileri ve derin olmuştur. Hâsılı, iyi huy
dediğimiz her davranışı en zirve noktada temsil etmiş ideal bir örnektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Merhamet ve şefkat hususunda tüm insanları kuşatıcı duyarlılıkla yüklü bir
insan olan Hazreti Peygamber, varlığın merkezinden getirdiği iman ve selam
ışığını her seviyedeki varlıkla paylaşmak istemiş, hayatı boyunca her hak
sahibine hakkını vermek için çırpınmış, inancın aydınlığından uzak düşmüşleri
bu ışıkla buluşturmak için kendisini helak edercesine gayret göstermiştir.
Kur'an-ı Kerim, Hazreti Peygamberin Müslümanlara ise ayrı bir düşkünlük
gösterdiğini, tüm müminlerin ağır sorumluluğunu omuzlarında hissettiğini, bu
doğrultudaki gayretlerinde son derece içten ve samimî olduğunu şu şekilde ifade
etmektedir: "Andolsun ki, size kendi içinizden öyle bir peygamber
gelmiştir ki, sıkıntıya düşmeniz O'na çok ağır gelir. O, size çok düşkün,
müminlere çok şefkatli ve çok merhametlidir."
Hazreti Peygamber,
öncelikli olarak Kur'an vahyini insanlar tarafından yaşanabilir şekilde
yorumlayıp, açıklayıp, toplumun her türlü problemini vahiy mantığına tabi,
sosyal ve kültürel ortamın gereklerine, bilgi ve tecrübe birikimine dayanarak
çözüme kavuşturmuştur. O, bu süreçte, insanlığın yararına korunması gerekenleri
muhafaza etmiş, fonksiyonlarını kaybetmiş olan hüküm ve uygulamaları
değiştirmiş ve insanlığı, sürekli arz eden bir inanç ve ahlak çizgisinde, yeni
fırsat dairesinde tutmayı başarmıştır. Yirmiüç yıl gibi kısa bir zaman
sürecinde, bütün dünyaya model olma özelliğine sahip bir iman ve ahlak toplumu
oluşturması, bu başarısının en bariz göstergesidir.
Bizler, iyiyi kötüden
ayırt etmeyi, birbirimizi sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, ahlakın
güzelliklerini, dürüstlüğü, doğruluğu, erdemli bir davranışı, hoşgörünün en
mükemmelini, insana saygının en yücesini, şefkat ve merhametin sınır tanımayan
boyutunu, adaletin en güzel tatbikatını, kısaca, her şeyin en iyisini ve en
güzelini O'ndan öğrenmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi tekrar selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve
Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, tarım ve çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen, Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
Süreniz 5 dakika.
2.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, tarımın içinde bulunduğu durum ile
çiftçilerimizin artan sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kastamonu Milletvekili
olarak şahsım adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşam, mübarek
kandili idrak ettik. Bütün İslam âlemini, Peygamberimizin doğum günü nedeniyle
tebrik ediyorum ve Türk İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenabı Hakk'tan
diliyorum.
Ayrıca, iki gün sonra, 85
inci yılını idrak edeceğimiz Ulusal Egemenlik Bayramını kutlayacağız. Bize
bugünleri bahşeden, Birinci Meclisi açan Yüce Atatürk ve silah arkadaşlarının
ve ayrıca, Birinci Meclisin üyelerinin önlerinde saygıyla eğiliyorum ve onlara
rahmet diliyorum ve mekânları cennet olsun diyorum; bütün çocuklarımızın da
bayramını kutluyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, tarım, iki yıldan beri, çökmüş durumda. Nereye gidersek,
nüfusumuzun yüzde 40'ını oluşturan kesim olan köylü, inim inim ağlıyor. Buğday
üretmişler, hakkını alamamışlar. Geçen sene 380 000 liraya sattıkları ürünü bu
sene 280 000 liraya satamaz duruma gelmişler. Sürekli ürettikleri halde
ütülmeye devam ediyorlar.
Mazot desteği vereceğiz
demişiz, yeşilmazot desteği vereceğiz demişiz; ama, bir türlü verememişiz,
geldiğimiz günden beri mazot fiyatları 1 960 000 liraya kadar yükselmiş. Çiftçi
perişan; gübre fiyatları, alamaz duruma gelmiş. Konya'daki çiftçimiz aynı
durumda, Polatlı'daki çiftçimiz aynı durumda, Kastamonu'daki çiftçimiz aynı
durumda, Ege'deki çiftçimiz aynı durumda, Adana'daki çiftçimiz aynı durumda.
Türkiye'de, 2000'li
yıllarda 21 000 000 ton üretilen buğday, 2003 yılında 19 000 000 tona düşmüş;
yani, gerilemeye devam ediyoruz. Nüfusumuz artıyor, daha çok ihtiyaç duyduğumuz
buğday ve ekmek, aş azalıyor. Bu ne demektir: Nüfusa paralel olarak artması
gereken ekim alanlarında, birim alandan daha çok ürün almamız gerekirken,
maalesef, ekim alanları daha çok daralıyor ve ürün almamız mümkün olmuyor.
Bunun yerine, Amerika'dan, başka ülkelerden buğday ithal ediyoruz, açığımızı ithalatla
karşılıyoruz. Bu doğru bir anlayış değil. İnşallah Tarım Bakanı buraya gelir ve
bunun cevabını verir.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Tarım Bakanı burada.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Pardon, özür dilerim. Sayın Bakan arkamdaymış, karşıda arıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen
hafta, 8 - 9 Nisan günlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi,
milletvekillerimizi, Ankara'nın ilçelerinde görevlendirdi. Arkadaşlarımla birlikte
Evren İlçesine gittik, hemen Ankara'nın kıyıcığında; Güdül ilçesine gittik,
hemen kıyıcığında. Kastamonu'nun ilçelerine gitmeye gerek yok, Başkentin
ilçelerindeki durumdan size manzaralar anlatacağım. Evren İlçesini gezdik, bir
cuma günüydü. Vatandaşlarımıza ne durumdasınız diyoruz "perişanız"
diyorlar. Çiftçi perişan, esnaf perişan! Bir boyacı, hırdavatçıya uğradık ne
durumdasın diyoruz "geçen sene, 2000'li yıllarda, Evren'de 90 tane konut
yapılıyordu, boya satıyordum, kilit satıyordum, çivi satıyordum, geçimimi sağlıyordum;
ama, bugün, 4 tane bile yok" diyor. Esnafın perişan olduğu açık.
Çiftçiye soruyoruz, ne
noktadasın diyoruz "geçen sene 360 000 lirayla sattığım buğdayı 280 000
liraya satıyorum" diyor. Peki, gübre fiyatları aynı noktada...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Tamam Başkanım.
Değerli arkadaşlar, hepsi
aynı noktada.
Güdül İlçesine gittik;
Karacaören'de, Garipçe'de, Tahtacı Örencik'te toplantılar yaptık; hepsi, çiftçiler
perişan. Dedim ki: Siz, hangi partiye oy vermiştiniz? Evet "Adalet ve
kalkınma Partisi..." Evet, belediye başkanı da Adalet ve Kalkınma Partisi,
köydeki birinci parti de Adalet ve Kalkınma Partisi. Şimdi ne yapacaksınız, ne
noktadasınız?.. "Elimiz kırılsaydı" diyor.
Geldiğimiz manzara bu.
Bir eleştiri olarak kabul etmeyin; acı bir uyarı, acı bir sinyal olarak kabul
edin. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekilleri iktidar olarak, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, biz,
muhalefet olarak, bizden önceki 2001, 2002 krizini Türkiye'ye yaratarak, IMF'yi
Türkiye'ye getirip mahkûm eden anlayışı söküp atmamız lazım. Öyleyse, bunun
çaresi tektir; tarlada üretim, fabrikada üretim ve planlı bir üretim -ilave
ediyorum- planlı bir üretim olmadan da bu iş olmaz. Herkes istediği ürünü
ekmeyle, herkes istediği ürünü fabrikada üretmeyle bu mümkün olmaz. Bir planlı
dönemi, tarımda da, sanayide de, kalkınmada da gerçekleştirmek zorundayız. Biz,
şimdi, iki yılda ne yapmamışız; her şeyi yapıyoruz, ekiyoruz, biçiyoruz; ama,
hiçbir şey yapmıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, hayvancılık çok kötü bir noktada. Şu anda, 5 200 000 liraya mal
ettikleri 1 kilo etin fiyatını 6 000 000 liraya hayvan karkasları kestiremiyor,
hipermarketlere kestiremiyorlar. Televizyonları izliyoruz; Türkiye'ye kaçak et
geliyor. Nereden geliyor, bilemiyorum; gökten inmiyor, yağmur gibi yağmıyor.
Sınırlar açılmış. Sınırlarda kim var; askerimiz var, polisimiz var, jandarmamız
var. Onlara sesleniyorum buradan, İçişleri Bakanlığına sesleniyorum: Siz ne iş
yaparsınız?!
Dün akşam Kanal 6'da
izledik "kaçak tütün geliyor, PKK'ya kurşun olarak gidiyor, Türk askeri
öldürülüyor" diyor -aynen cümleler bunlar- çünkü, nargile tütünü geliyor,
nargile tütünü 1 000 ton civarında Türkiye'ye giriyor ve bu da bir Mısırlı
kanalıyla iddia ediliyor. Ben polis değilim, ben jandarma değilim, ben milletin
vekiliyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinden hükümete sesleniyorum: Türkiye'yi
siz mi idare ediyorsunuz, yoksa bir başkaları mı?!
Değerli arkadaşlar, ne
derler; "dost acı söyler." Ben, Türkiye'nin dostuyum, sizin de
dostunuzum. Bu gidişle, hal ve gidiş iyi değil; pekiyi, ortaya doğru geldi. İyi
gitmedikçe, size bakıyor, üzüm üzüme baka baka kararır misali, biz de size
dönüyoruz, bizi de size benzetiyorlar. Bakın, salona bakın; kırmızı
koltuklar... Milletvekilleri?.. Dışarıda; bu tarafı dışarıda. Bizimkilere bak;
onlar da dışarıda.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Siz içeride değilsiniz, bizimkiler de içeride değil; ama, bu millet, topyekûn
infaz etmeye alıştı. Eğer, ikibuçuk sene sonra, biz kendimizi derlemez
toparlamazsak, ikimizi de toptan infaz eder. Bunu, uyarı olarak ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, seçim
bölgem olan Kastamonu'nun sorunu var. Bakın, iki yıl önce... Yani, bekleyelim,
geçedursun, sorun var Sayın Yıldırım... Şimdi, Akyazı'nın sorununu, Sakarya'nın
sorununu da anlatalım burada.
Değerli arkadaşlar,
bakın, özelleştirme dedik; Sigara Kâğıdı Fabrikasını özelleştirdik Taşköprü'de.
10 000 ton civarında üretilen kendir üretimini bertaraf ettik. 1992 yılında 1
kilo kendir satıyordu çiftçimiz, 3 litre mazot alıyordu. Germeç pazarında
alıyordu, Taşköprü'de alıyordu, Kastamonu merkezde alıyordu...
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
toparlayalım; çok aştınız.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, lütfen, özür de diliyorum arkadaşlarımdan, biraz rahat bırakın,
biraz çalışayım; müsamahanıza sığınıyorum, sizlerin de müsamahasına
sığınıyorum.
Bakın, şu anda, Tekelin
ihtiyacı olan 6 000 ton civarındaki
Tekel sigara kâğıdını ithal ediyoruz. Yazık değil mi bize değerli arkadaşlar?!
15 000 000 dolarlık, Taşköprü çiftçisi kaybetti, Türkiye kaybetti. Hani
özelleştirme daha iyi olacaktı, daha iyiye gidecekti, daha çok üretimi
artıracaktı, daha çok ekonomiye katkı sağlayacaktı, oradaki insanlara artı
değer yaratacaktı? Nerede bu?.. Sayın bakanları, hükümeti uyarıyorum; MOPAK'ı
özelleştirmesinde taahhüdü vardır. Lütfen, özelleştirme şartlarını yerine
getirin. Üretim ortadan kalkmıştır. Bunu bir suç duyurusu olarak söylüyorum,
bunu bir ihbar olarak söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen, toparlayalım.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlar,
pancar... Değerli arkadaşlar, bakın, mısır üretiminde yüzde 15 kota artırmışız.
Avrupa Birliğinin üyesiyiz diyoruz. Avrupa Birliğinde mısıra, nişastalı şeker
üretimine yüzde 2'dir; bizde yüzde 15. Eğer biz o aileye gireceksek, niye yüzde
2 değil, niye yüzde 15? Mısır ithalatı sürekli artırılmakta ve pancar üretimi
azalmaktadır. Şimdi, buradan sesleniyorum. Bakın...
BAŞKAN - Bu seslenmeyle
lütfen tamamlayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
Şeker-İş Sendikası Genel
Başkanı İsa Gök ve Kastamonu Şeker-İş Sendikasının Başkanı Hamdi Kaya ve Sayın
Aydın Dikmenli'nin raporları geldi. Diyor ki, değerli arkadaşlar: "Şeker
üretimi, şekerpancarındaki kota Türkiye'yi perişan ediyor." Bu kotayı
kaldıracağız dedik; Cumhuriyet Halk Partisi de dedi, Adalet ve Kalkınma Partisi
de dedi. Taahhüdünüzü tutun; tutmak zorundayız. Türkiye'de, Kastamonu'daki
şeker fabrikası 13 trilyon kâr ediyor, 13 trilyon kârda. Bugün, Kastamonu'da 10
000 vatandaşımız, çiftçimiz, 315 000 ton şekerpancarı üretmek için sözleşme
imzaladı ve tarlaya tohum dikti.
Değerli arkadaşlar,
şekeri ithal edeceğiz, mısırı ithal edeceğiz, sarmısağı ithal edeceğiz. Peki,
ne zaman ihraç edeceğiz?! Ne zaman ihraç edeceğiz?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
Mehmet Bey, süreyi çok
aştınız; lütfen toparlayalım.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bağlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, Sayın Başbakan
diyor ki: "Avrupa Birliği bizi bölmeye çalışıyor." Bizi bölen ailenin
içinde ne işimiz var bizim?! Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin şahsî görüşü değil,
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın yüreğinin sesi.
1995'te imzalanan,
1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması devam ediyor, edecek. O
ailenin bir parçası olacağız diye edecek. Eğer, hâlâ Gümrük Birliği
Anlaşmasıyla bizden aldıkları gümrük muafiyetine devam ederek bizi pazar haline
dönüştürüyorlarsa, eğer Avrupa Birliği ailesine bizi almak için de süremiz uzun
olacaksa, ben buradan hükümete sesleniyorum: 1996'daki Gümrük Birliği
Anlaşmasını gözden geçirsin.
BAŞKAN - Son cümlenizi
lütfen...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Ya ortaklığa evet hemen ya da gümrük başkanlığı...
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Şanghay beşlisinden bahset.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Efendim?..
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Şanghay beşlisinden bahset.
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen, karşılıklı konuşmayın ve son cümlenizi...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Samsun'un teşvik yasasından da, teşvikte bahsedeceğim; merak etme, o zaman bu
Meclisi terk eder gidersin!
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, konuşmaya cevap vereceğim.
BAŞKAN - Peki.
Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Sami Güçlü, Mehmet Yıldırım Beyin konuşması üzerine söz istedi.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kastamonu
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım'ın gündemdışı yaptığı konuşmaya, ben de
düşüncelerimle cevap vermek istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sondan başlayalım.
"Eğer, Avrupa Birliği Türkiye'yi almayacaksa, Gümrük Birliği Anlaşmasını
gözden geçirelim." Çok basit. Eğer, gerçekten böyle bir net cevap varsa,
ne duruyoruz, hemen yapalım; ama, 1959'da başlayan ve o günden bugüne Türkiye'yi
idare etmiş bütün iktidarların öncelikli hedefi olan, içinde sosyaldemokratı,
merkez sağı, muhafazakârı, hepsinin rol aldığı bütün hükümetler bu yolda
yürüdüler. Geldiğimiz nokta, son sahne. Şimdi, bu son sahneye girerken, Sayın
Mehmet Yıldırım "bizi almayacaklarsa" ifadesi, çok geç kalmış bir
ifade. Bizim, Avrupa Birliğiyle ilgili olan müzakerede, genel felsefemizi,
yaklaşımlarımızı, lider kadromuzu açıklıyorlar. Biz, Türk toplumunun geleceği
için uygun gördüğümüz için, bu standartları, bu hedefleri ortaya koyuyoruz.
Eğer olumsuz bir sonuç ortaya çıkarsa, elbette, Türk toplumu ve Türk
hükümetleri bu konuda gerekli tutum ve tavrı alacaklardır. Ben, milletimiz için
geleceğin hayırlı olmasını diliyorum.
Sizin, özellikle
sektörümüze yönelik olarak ifadelerinizden başlayacak olursam; gerçekten de,
sektörümüzle ilgili tabloyu çok karamsar bir şekilde çizdiniz. Elbette
sorunlarımız var; ama, bunlarla ilgili konularda, ilkönce birkaç ana noktaya
temas etmek istiyorum. Sizin, özellikle içinde bulunduğumuz dönemde, köylü ve
kırsal kesim için kullandığınız tabir "inim inim inliyorlar" ve
Ankara'daki ziyaretlerinizde bunu söylediniz, kendi ilinizle ilgili konularda
karşılaştığınız örnekleri ifade ettiniz. Ben, mart ayında, Kırşehir'in
Kargın-Yenice Beldesindeydim; milletvekili arkadaşlarım da bana eşlik
ediyorlardı. Nisanın başında, Ankara-Elmadağ'ın Edige Köyündeydim, orada
köylülerle beraberdim. 15 Nisanda, bundan çok kısa bir süre önce, Aksaray'ın
Kutlu Beldesindeydim. Bu bahsettiğim yerlerde de köylülerle beraber oldum,
sorunlarını dinledim, onlar da sorunlarını anlattılar.
Ben, size,
değerlendirmenizle ilgili bir ifade söyleyeyim; sektörümüzle ilgili
olumsuzlukları dile getiriyorlar; ancak, Partimizle olan bağları konusunda
geleceğe yönelik ümitlerini muhafaza ediyorlar; ama, bizi de uyarıyorlar. Dolayısıyla,
köylümüzün sorunlarını anlatması elbette bizim açımızdan iyi; ama, bağlarını ve
Partimize olan desteği konusunda, ben, bir eksiklik olmadığını, hallerinden,
tutumlarından, davranışlarından ve gösterdikleri ilgiden hissediyorum. Zaten,
aksi halde, sizin bahsettiğiniz tanımlar çok yaygın olsaydı ve tam tarife uygun
olsaydı, herhalde, Tarım Bakanının çok kolay bir şekilde o köylere gitmesi
mümkün olmazdı. Kadirşinas köylülerimiz sorunlarını biliyorlar; ama, biz de o
sorunları çözme konusunda bir gayret, bir arayışın içerisinde olduğumuzu ifade
ediyoruz. İnşallah, adım adım o konuda iyileşmelere de şahit oluyoruz.
Gübre fiyatları konusunda
söylediniz, mazotla ilgili ifadeler kullandınız. Evvela, hepimiz çok iyi
biliyoruz, Türkiye'de tarımsal girdiler içerisinde iki tanesinin bu ülkedeki
hammadde kaynağı yok ve çok önemli ölçüde dışa bağımlıyız, petrolde yüzde 90,
gübrede yüzde 85 oranında. Dolayısıyla, bu kadar -hammadde ve mamul madde
yönünden söylüyorum- yüksek oranda dışa bağımlı olduğumuz takdirde ve
uluslararası fiyatların ham petrolde 58 dolar gibi bir rakama kadar ulaştığı
bir dönemde, bizim, petrolle ilgili konuda...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - 500
000 lira mazotun rafineri çıkış fiyatı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu söylediğimin neresi eksik ve yanlış?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - 500
000 lira mazotun rafineri çıkış fiyatı, 1 900 000 lira pompa fiyatı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yani, ben, size uluslararası bir fiyattan bahsediyorum,
sen de biliyorsun bunu; neresine itiraz ediyorsun sevgili kardeşim?!
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
ÖTV'den bahsediyorum Sayın Bakanım. O zaman, çiftçilerimize ÖTV iadesi verelim
mazotta.
BAŞKAN - Yerimizden
müdahale etmeyelim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, böyle bir gelişme ortadayken, bununla ilgili
sorumluluğu tamamen bize bu şekilde aktarmanız çok sağlıklı değil; ama, bizim
şu taahhüdümüz var: Mazot ve gübre konusunda bir iyileştirme yapacağız dedik...
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
İkibuçuk sene geçti Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır; bir kere, mazotla ilgili konuda 2003 yılında
uygulama yaptık, 670 trilyonluk bir kaynağı mazotta aktardık, 2004'e sarktı bir
kısmı, 2004'te uygulamadık. 2005 yılıyla ilgili taahhüdümüz var, mazot ve gübrede
bir iyileştirme yapacağız dedik, bugüne kadar bunu uygulamaya koyamadık.
Koyamamamızın sebebini biliyoruz, genel olarak bu konuyla ilgili bir kaynak
sıkıntısı içerisindeyiz. Bunun da kamuoyundan gizlenecek bir tarafı yok; ama,
bu arayışımızı sürdürüyoruz. Bu fiyat artışı konusunu biz de makul görmüyoruz,
bununla ilgili bir iyileştirme yapmak ihtiyacı içindeyiz, arayışımızı
sürdürüyoruz; ama, 2003 yılında uyguladığımız, 2004 yılında da birkısım ödemelerinin
kaldığı mazot desteği konusunda 670 trilyonluk bir kaynak aktardığımızı
hatırlatıyorum ben.
UFUK ÖZKAN (Manisa)-
Sayın Bakan, o destek, destek de olmadı; yapmayın lütfen!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Kardeşim, lütfen...
UFUK ÖZKAN (Manisa)-
Çiftçimiz ucuz mazot desteğini bekliyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- O zaman, lütfen, sonra konuşalım sizinle.
UFUK ÖZKAN (Manisa)-
Sonra konuşalım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Şimdi, kırsal kesimle ilgili olarak, buğdayla ilgili,
Sayın Mehmet Yıldırım Bey açıklama yaptı ve dedi ki: "Türkiye'nin buğday
üretimi 21 000 000 tondu; 2003'te 19 000 000 tona düştü." 2004 rakamını
söylemedi. 2004 rakamı 21 000 000 ton yine.
Şimdi, Türkiye gibi bir
ülkede, yağışın esas belirleyici olduğu bir ülkede, 2003 yılı, 2004 yılı,
kuraklıklarla geçen bir yıl oldu; dolayısıyla, 2005'te de, şu anda biz, 2004'e
nispetle, Türkiye'nin her yerinde, Marmara hariç, nispî bir kuraklık yaşıyoruz.
Bu, önemli bir nokta. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda dalgalanmaların tabiî
olduğunu düşünmemiz lazım; ama, 2004 yılındaki rakamın 21 000 000 ton olduğunu
ifade ediyorum ve dedi ki: "Amerika Birleşik Devletleri ve başka
ülkelerden buğday ithal ediyoruz."
Arkadaşlar, Türkiye,
buğdayı, üretimi eksik olduğu için ithal etmiyor; çok net. Türkiye'nin ihtiyacı
16 000 000 ton civarında. Türkiye, hiçbir zaman, buğday üretimi az olduğu için
buğday ithal etmedi. Türkiye, nitelikli buğday, vasıflı buğday üretmekte
başarılı olmadığı için ithal etti ve 2003 yılındaki ithalatı 1,9 milyon ton, 2
000 000 tona yakın.
Peki, 2004 yılında
Türkiye'nin un ihracatı ne kadar; 1 000 000 tonun üzerinde ve dünyada ikinci
sırada.
Şimdi, dünyada un
ihracatında ikinci sırada bir ülke olması, Türkiye'deki potansiyeli ifade
ediyor. Peki, niçin biz buğday ithal ediyoruz; işte, ana sebep burada. Bizim iç
fiyatlarımızla uluslararası buğday fiyatları arasında ton başına 100 dolardan
daha çok fark var. Bunu görmeden Türkiye'yle ilgili bir tahlil yaparsak, bu,
çok doğru olmaz.
Peki, biz, dünyaya 1 000
000 ton buğdayı yüksek maliyetlerle satabilir miyiz; imkânı var mı; hayır. O
zaman, biz, ya dünyadaki piyasa fiyatlarından buğday alacağız, bunu işleyip
satacağız ya da kendi üreticimize, yani, un ihracatçımıza dünya fiyatlarından
buğday vereceğiz.
Mehmet Beyin bilgisine
sunmak istediğim bir husus da şu: 2004 yılı ağustosundan itibaren Türkiye
buğday ithalatını bir kararla durdurdu ve bu saatten sonra, un ihracatçısına ve
buğdaya dayalı sanayi ürünü ihracatçısına taahhütte bulundu "uluslararası
piyasa fiyatından yerli buğday vereceğim ve istediğin kalitede vereceğim"
diye ve o günden sonra, şu anda, biz, 1,5 milyon ton bu amaçla buğday tahsis
ettik sanayicimize ve dolayısıyla, Türkiye, buğday ithal etmiyor şu anda, iradî
olarak etmiyor, kararla ithal etmiyor ve bizim, 2005 yılında un ihracatımız
2004'ten daha çok olacak, çünkü, bağlantılar bunu gösteriyor. Dolayısıyla,
buğdayla ilgili gelişmede bir olumsuzluk yok.
İnşallah, bu sene, eğer
yağışla ilgili konuda, bahar yağışları konusunda arzu ettiğimiz gelişme olursa,
ümit ettiğimiz gelişme olursa, 240 000 ton sertifikalı tohum kullandık. Bu,
cumhuriyet tarihinde hiç kullanılmadı. 240 000 ton sertifikalı tohumluk,
Türkiye'nin, hiçbir seviyede buğday ithalatına ihtiyaç duymayacağı anlamına
geliyor, yani, biz, çok nitelikli buğday üretebilecek durumdayız. İnşallah, o
hale geliriz, birlikte görürüz.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Darı var, darı ne olacak; pamuk ne olacak Sayın Bakanım?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Mehmet Yıldırım bir hayvan kaçakçılığından
bahsetti. Özellikle bu konunun, arkadaşlarım, iyi anlaşılması lazım. Elimizde
bizim, hepimizin göstergesi olan bir piyasa mekanizması var. Bu piyasa
mekanizmasında bu hayvan kaçakçılığı konusu usul olarak yanlış, ifade olarak
yanlış. Biz, Mecliste bir sorunu gündeme getirebiliriz; ama, hayvan kaçakçılığı
konusunda ifade kullandığımızda, bu, sektöre fayda sağlamıyor.
Bir kere, evvela olayı
bir tahlil edelim. 2005 yılının başlarında, Türkiye'de, kurban bayramı, et
piyasasında en kritik dönemdir. Ne olduğunu biliyorsunuz. Piyasadaki fiyatlar 7
000 000 lira civarında, ama, kurban fiyatları onun 1 000 000 lira üzerinde.
Bütün Türkiye'de sonuçlandı. Bu işi yapan insanlar ürünlerini sattılar, kâr
ederek döndüler ve 2004'te yaşadığımız hadiseyi yaşamadık. 2004'te üzücü
hadiseler yaşadık. İnsanlar, mallarını satamadan döndüler; ama, 2005'te, sektör
iyi bir gelişme gösterdi. Bunun anlamı şu: Bu insanlar yaptıkları işlere devam
edecekler ve 2005'in başında, piyasa fiyatlarında da bir düşme olmadı, 7 000
000 lira civarında...
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - 500 000 lira oynuyor...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, sektör, yaz sezonuna girerken, fiyatlarda bir
düşme ortaya çıktı, çıkıyor; ama, bunun tabiî bir gelişmesi var.
MEHMET KARTAL (Van) - İki
aydır Van'da ödeme yapılmıyor...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, burada belirtilmesi gereken husus şu: Kaçak
hayvan konusu... Şimdi, kaçak hayvanla ilgili konuda... Hükümetimizin döneminde
bir konunun en ısrarlı takibi nerede diyorsanız, ben, kaçak hayvancılık
konusuna bakmanızı size hatırlatıyorum. Arkadaşlar, eğer, bu konuda, yürütme
olarak, hükümet olarak elimizde bir imkân var da kullanmadıysak, ben, sizin
eleştirilerinize muhatap olayım; ama, inanın, güvenlik kuvvetlerimizin bir
numaralı sorumlusundan başlayarak, bu konuda devreye konulmayan hiç kimse
yoktur ve inanın, çok büyük de destek verdiler. Şu anda, çok net söylüyorum,
büyükbaş hayvanda kaçakçılık konusunda örnek gösteremezsiniz ve bu konuda çok
kararlıyız. Bu sektörü, kaçakçılık gibi bir konuyla zarara uğratmak ve
sürdürülebilir olmaktan çıkarmak çok yanlış olur. Buna mutlaka mâni olmalıyız.
Siz ve biz, nerede görüyorsak, alınması gereken her türlü tedbirle bu işi
önlemek zorundayız. Bu sektörü geliştirmekten başka çaremiz yok.
Doğu bölgesinde, ekonomik
hayat hayvancılıkla gelişecek. Diğer sektörlerdeki gelişmenin uzun zaman
alacağı apaçık ortada. Dolayısıyla, lütfen, bu konuya dikkat çekmek isteyen
arkadaşlarım, cümleye kaçakçılıkla başlamasınlar; çünkü, bu işin sözü,
hakikatinden daha kötü etki yapıyor. İddia ediyorum, büyükbaş hayvanda
kaçakçılık var diyenler bir örnek göstersinler ve biz de o alanda bir boşluk
varsa, dolduralım. Dolayısıyla, Sayın Mehmet Yıldırım'a ve sektörümüze ilgili
gösteren diğer arkadaşlarımıza, konuya böyle yaklaşmamız lazım geldiğini
hatırlatıyorum.
Efendim, onun dışında,
Sayın Mehmet Yıldırım'ın...
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Pirinç... Pirinç ithalatı... Tosya pirinci...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Pirinçle ilgili konuda birkaç cümle söyleyeyim.
Efendim, özellikle pirinç
ve mısır konusunda -Hükümetimizin bu döneminde- 2004 yılında hangi sektörde
başarılı bir politika uyguladınız derseniz, en başta iki sektör söyleyebiliriz,
birincisi pirinçtir. Ben, pirinçle ilgili konuda sonuçları söyleyeyim, siz
mukayese edin. Çeltikten bahsediyorum. Türkiye'nin çeltik ihtiyacı yaklaşık 1
000 000 ton, bunun 490 000 tonunu üretiyoruz, geri kalan yarısını da ithal
ediyoruz; yani, Türkiye, yüzde 50 oranında çeltik ve pirinçte dışa bağımlı.
Peki, bununla ilgili
konuda 2004 yılında olan ne? Arkadaşlar, 2004 yılında yepyeni bir rejim
uygulamaya koyduk. Biz, bu işin ticaretini yapan, çeltikten pirinç üreten,
yani, kısmen sanayi işiyle uğraşan insanların sektöre girmesini şart koştuk ve
dedik ki: Yurt içinde üretilen ürünlerden aldığınız kadar ithalata izin
vereceğiz. Dolayısıyla, toplam 490 000 ton üretimin 440 000 tonunu özel sektör aldı. Böylece, geçen yıl, Toprak
Mahsulleri Ofisi 130 000 ton çeltik almak zorunda kalırken, bu sene 15 000 tona
düştü ve dolayısıyla, biz, piyasayı düzenlemiş olduk, çok büyük bir kaynak
aktarmamış olduk, hem de, üreticimiz, elindeki ürünü, hiçbir zahmet çekmeden
bulunduğu yerde sattı; Trakya bunun örneğidir ve Türkiye'nin çeltik üretilen
başka yerleri bunun örneğidir. Bu üreticiden mal alanlar, Toprak Mahsulleri
Ofisinin gözetiminde, aldıkları ürün kadar da ithalat hakkı elde ettiler.
Zaten, Türkiye'nin ihtiyacı o kadar ithalata da elverişli.
Şimdi, bu rejimi
sürdürdüğümüz takdirde, üreticimiz, fiyat artışları, piyasaya çok sayıda
sanayicinin girmesiyle birlikte, talep yönünden bir sıkıntıyla karşı karşıya
kalmadı, inşallah, pirinç üretiminde önemli bir gelişme olacak.
Mısırla ilgili birkaç
cümle söyleyeyim. Arkadaşlarım, mısırdaki ithalatımız bir önceki yıla göre 750
000 ton azaldı. Yani, 1,9 milyon tondan, büyük bir düşüş gösterdi ve 750 000
ton aşağıya indi. Bu, yurtiçi üretimin 2 100 000 tondan 3 000 000 tona
çıkmasıyla sağlandı. Türkiye, hızla mısır üretiminde artış sağlıyor. Bunda,
pancar ekim alanlarındaki daralmanın mısırla telafi edilmesinin yanında,
mısırın prim kapsamına alınmasının da etkisi var.
Evet, ben, sözlerimi
burada sona erdirirken...
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Bakan, 500 lira desteklemeyi ne zaman uygulayacaksınız?
Çiftçiler bekliyor; yani, etçilere desteklemeyi ne zaman ortaya koyacaksınız?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Mehmet Bey, şu anda acil çözülmesi gereken, arz eden
sorun, ette değil süttedir, sütle ilgili konu çok daha acil bir durumdadır;
fiyatlarında, bölgelere göre, litre başına 100 000 liranın üzerinde düşüşler
meydana gelmiştir.
Çok açık sebepleri
vardır; mevsimsel artışla birlikte genel olarak üretimin artışı ve sanayicinin
elinde süt mamulleri yönünden de bir stokun varlığı. Sektör böyle zor bir
durumdadır. Şu anda etle ilgili konu, bunun yanında ikinci, üçüncü derecede bir
sorun olarak kalmaktadır.
Bütün dikkatimizle, şu
anda sektörün mensuplarıyla çalışma halindeyiz. Dün akşam burada kanunlarımız
görüşülürken devam eden toplantılarımız vardı, bugün devam eden toplantılarımız
var. Yurtiçinde talebi artırmaktan veya bu yönde tüketimi artırmaktan başka
kısa vadede bir çözüm yoktur; ama, orta ve uzun vadede ihracat dahil, süttozu
üretimini teşvik dahil, üreticilerin örgütlenmesi dahil, bir dengelenmeye
ihtiyaç vardır. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız Sayın Ramazan Bey, onun yanında Orhan Diren Bey olmak üzere
çalışmalarımıza katılmaktadır; dolayısıyla, düşünce desteğine de ihtiyacımız
vardır.
Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
İlkokullara süt dağıtın Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - O konu da dahil; yani, bu konu da görüştüğümüz hususlar
içerisinde. Çözüm arayışı içerisindeyiz; ama, sektör elbirliğiyle bunu yapmak
durumundadır. Arayışımızda biraz, sanayici de, üretici de, meslek kuruluşları
da olaya katılsın diye arzu ediyoruz.
Teşekkür ediyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ'a aittir.
Sayın Elekdağ, sözde
Ermeni soykırım iddiaları hakkında söz istemiştir.
Buyurun Sayın Elekdağ.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
3.-
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın, Ermeni soykırımı iddialarına
ilişkin gündemdışı konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Nisan ve Ermeni
iddiaları konusunda görüşlerimi sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005 tarihinde yaptığı "Türk-Ermeni
ilişkileri ve Ermenistan'ın Türkiye'ye yönelik iddiaları" konulu genel
görüşmede kabul ettiği bildiriyle bir ilke imza atmıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu bildiriyle, Türkiye'nin, tarihî gerçeklerin ortaya çıkarılması için
gerekli adımları atmaya hazır olduğunu vurgulamış, bu amaçla, Hükümet ve
muhalefetin Ermenistan'la ortak tarihçiler komisyonu kurulması ve arşivlerin
karşılıklı olarak açılması önerisini desteklediğini belirtmiş ve Ermenistan'la
ilişkilerde gözetilecek ilkeleri açıklayan bir bildiriyi oybirliğiyle kabul
etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kanımca, bu, çok önemli bir tarihî belgedir. Türkiye, bu belgeyle, ilk defa
olarak, Ermenistan'a yönelik uzun vadeli stratejisini ve Ermeni iddiaları
karşısında izleyeceği politikayı saptamış ve açıklamış olmaktadır. Bu, bugüne
kadar yapılmamıştı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bildirisinde, Ermenistan yöneticilerinin Türkiye'nin bu önerisini
değerlendirirken, esasta bunun bir barış girişimi olduğunu ciddiyetle dikkate
almalarının ve eğer, Ermenistan Türkiye'yle iyi komşuluk ilişkileri kurmak ve
işbirliği zeminini geliştirmek istiyorsa, Türkiye'nin ortak tarih
değerlendirmesi önerisini kabul etmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu
bağlamda, önce, uluslararası topluma bir mesaj verilerek, iyi niyetli,
sağduyulu ve dünya barış ve istikrarına katkıda bulunmak isteyen her ülkenin ve
her devlet adamının Türkiye'nin bu önerisini desteklemesi gerektiği
belirtilmektedir.
Bu noktadan hareketle,
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesini içtenlikle isteyen ve Kafkaslar
bölgesinde barış ve istikrarın filizlenmesini arzu eden devletlere de bir
öneride bulunmaktadır. Onlara, içpolitika düşüncelerini bir tarafa bırakmaları,
Türkiye'nin uzlaşıya ve sağduyuya dayalı bu girişimine arka çıkmaları ve bu
girişimi zayıflatacak faaliyet ve kararlardan vazgeçmeleri tavsiye
edilmektedir.
Bu hususlara ilaveten,
deklarasyonda, bugüne kadar sözde soykırımı iddiasını kabul eden ülke
parlamentolarının bu yoldaki hareketlerinin hukukdışılık ve geçersizliğine
işaret edilmekte ve dış baskı ve propaganda kampanyası yoluyla Türkiye'ye
hiçbir koşulda, tarihini, propaganda belgelerine dayalı, yanıltıcı
değerlendirmeler üzerine bina ettirmenin mümkün olmayacağı vurgulanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bildiriye tepki olarak, Ermenistan'dan ve Ermeni yanlısı çevrelerden gelen
seslere baktığımızda, bunların, oldukça kuvvetli bir tepkiyi ortaya
koyduklarını görüyoruz. Bu çatlak sesler, Türkiye'nin bu kararını, bir saldırı
olarak niteliyorlar. Sadece bir yanlışları var; bu bildiri, Türkiye'nin bir
barış saldırısıdır; amacı, iki ulusu
barıştırmak, onları tutsağı oldukları önyargılardan kurtarmak ve onlara,
dostluk ve işbirliğine dayalı ortak bir geleceği paylaşmak imkânını verecek
olumlu ortamı yaratmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
ancak, her iki tarafın da kendi tezleri lehindeki kemikleşmiş kanaatlerini
değiştirip, tarihe ortak bir perspektiften bakmaları sağlanamazsa, olumlu bir
ortam yaratılamaz. Böyle olunca da, iki ulusun ruhlarında açılan yara, hiçbir
zaman kapanmaz. O zaman, akıl ve mantık, iki tarafın da, ortak bir girişimle,
efsaneleri yıkmaktan ve tabuları deşmekten korkmamalarını, geçmişte yaşanmış
olayların tüm yönlerini açığa çıkararak tarihleriyle yüzleşmelerini ve bu
suretle, geçmişin, bugünümüzü ve geleceğimizi karartmasını önlemelerini
emretmektedir. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bildirisiyle başlattığı
tarihî proje bu hedefin gerçekleşmesine yöneliktir.
Sayın Başbakanın ortak
komisyon kurulması için Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçeryan'a mektup
yazdığının açıklandığı gün, Ermenistan'dan çok ters bir tepki geldi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu,
toparlayalım lütfen.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze, müsamahanıza sığınacağım, çok önemli bir
konu. Eğer, müsaade ederseniz, bazı hususları ortaya koymam gerekiyor.
Bilhassa, bugün, çok önemli birtakım gelişmelerle karşı karşıya kaldık. Polonya
Meclisi de, bu hususta, Türkiye'yi suçlayan bir karar aldı. Müsaade ederseniz,
onları açıklamama imkân verin.
BAŞKAN - Devam edin; ama,
mümkün olduğu kadar toparlayarak.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakanın ortak
komisyon kurulması için Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçeryan'a mektup
yazdığının açıklandığı gün, Ermenistan'dan çok ters bir tepki geldi. Mediamaks
Ajansının bildirdiğine göre, Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan
yaptığı bir açıklamada "soykırımının 90 ıncı yıldönümü arifesinde Türkiye
daha tutarlı bir tavır takınmadığı gibi, karşı atağa geçmek gibi fikirler lanse
etmekte; Türkiye, utanmaz bir şekilde, yalnız kendi tarihini yeniden yazmak
istemiyor, bu düşünceye başka ülkeleri de sevk etmek istiyor" yolunda
ifadeler kullandı.
Arkadaşlarım, bunu
ajanstan okuduktan sonra, Dışişleri Bakanlığından metni istedim, metin aynen bu
şekilde. Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yaptığı bu öneriye dayanan, Başbakanın yazmış olduğu mektubu,
Türkiye'nin utanmazlığı şeklinde değerlendiriyor.
Ermenistan, Türkiye'yi
utanmaz olmakla itham ediyor, ilişkileri geriyor. Şimdi, tabiatıyla, böyle
kafaların hâkim olduğu bir Ermeni yönetimiyle söz dalaşına girmeye Türkiye
tenezzül etmez. Türkiye'nin yanıtı, politikasında olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
bunu da izah edeceğim; fakat, bir gerçeği de görelim. Ermenistan'dan gelen bu
çatlak seslerden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yekvücut olarak kabul ettiği
ortak bildirinin Ermenistan'ı son derece rahatsız ettiği anlaşılıyor. Çünkü,
söz konusu bildiriyle Türkiye'nin ortaya koyduğu strateji, Ermenistan'ın
ülkemize yönelik olan politikasını şu dört nedenle temelden bozmaktadır.
Birincisi; iddialarında
kesinlikle haklı olduğunu söyleyen Ermenistan, arşivlerini kapalı tutmakta
ısrar etmesinin sebebini zamanla izah etmekte zorlanacaktır. Ermenistan, aynı
zamanda, barış ve uzlaşı isteyen Türkiye'yle neden ortak tarih araştırması
yapılmasına karşı çıktığını da savunmak için inandırıcı gerekçeler bulmakta da
güçlük çekecektir.
İkincisi; bu tutumu
nedeniyle konumu zayıflayacak olan Ermeni tarafı, hemen değilse bile bir süre
sonra, üçüncü devletlerden bugüne kadarki ölçülerde destek sağlayamayacak ve
onlardan Türkiye'ye karşı siyasî baskı aracı olarak yararlanma imkânını zamanla
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Üçüncüsü; Batılı devlet
adamları, dillerine pelesenk ettikleri "tarihinizle yüzleşin, tarihinizle
hesaplaşın" yolundaki ifadeleri artık Türkiye'ye karşı kullanmakta zorluk
çekeceklerdir. Konuya etik ve nesnel bir görüşle bakabilenler ve vicdan sahibi
olanlar arasından ise, bu ifadeleri Ermeni muhataplarına karşı kullananlar
çıkabilecektir.
Dördüncüsü; Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu bildiriyle, Türk Dışişleri Bakanlığının eline son derece
kuvvetli bir diplomatik silah vermiştir. Türk büyükelçileri ve diplomatları,
bundan böyle, Ermeni etnik lobilerinin etkisiyle soykırımı iddiasına destek
verme eğilimindeki yabancı devlet adamlarını ve parlamento üyelerini bu tutumlarından
vazgeçirmek için yapacakları girişimlerde muhataplarına, adil, akılcı ve iyi
niyetli bir tutumun, Türkiye'yi suçlamadan önce, Ermenistan'ı Türkiye'nin
önerisine olumlu yanıt vermeye ikna etmeyi gerektirdiğini söyleyebilecek
konumda olacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Devam edin.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Ancak, bu stratejinin zaman içerisinde etkisini gösterebilmesi ve
Erivan'ın, Türkiye'nin ortak tarih değerlendirmesi önerisine olumlu
bakabileceği bir noktaya getirilebilmesi için -tırnak içerisinde söylüyorum-
"utanmazlık"la nitelenen Türkiye'nin dış baskılara karşı koyarak,
Ermenistan'a hiçbir ilave taviz vermemesi gerekmektedir.
Esasen, Erivan, bugüne
kadar Ankara'nın Ermenistan'a yönelik tüm iyi niyet jestlerinin, dış baskılar
yoluyla sağlanmış olduğu yolunda kesin bir kanıya sahiptir. Yani, Ermeni
uyruklulara Türkiye sınırında vize verilmesi, 30 000'in üzerinde Ermenistan
vatandaşının Türkiye'de kaçak olarak çalışmasına göz yumulması, Erivan-İstanbul
uçak seferlerinin başlatılması, hava koridorlarının açılması gibi Türkiye'nin
dostluk hareketleri, dostluk jestleri, Ermenistan tarafından, Amerika'nın ve
Avrupa Birliğinin baskılarıyla yapılmış olan, baskılar sonucunda Türkiye'nin
verdiği tavizler olarak nitelenmektedir.
Bu bakımdan, şimdi,
Ankara, Ermenistan'a sınır kapılarını açma yolunda bir karar alırsa, Erivan'ın
"ben, hem Türkiye aleyhinde karalama ve iftira kampanyamı yürütürüm hem de
ona, dış baskıyla istediğimi yaptırırım" şeklindeki politikasının ilelebet
sürdürülebileceği inancını pekiştirmiş olurlar.
Bu durum da, Erivan'ın,
Türk önerisine sürekli karşı çıkmasına yol açar. Bu bakımdan, Türkiye, bundan
böyle ortak tarih değerlendirilmesi önerisini, Ermenistan'a yönelik
politikasının temel unsurunu oluşturduğu ve iki ülke ilişkilerinin Erivan'ın bu
konudaki tutumuna göre şekilleneceği anlayışına oturtmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Polonya Meclisi sürpriz bir karar aldı.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım...
Sayın Elekdağ, bir
dakika...
Sayın bakanlar,
biliyorum, milletvekili arkadaşlarımız sizi bulunca bazı sorunları aktarmak
istiyorlar; ama, bunu Genel Kurul Salonu içerisinde yaparsak,
uğultu ortaya çıkıyor ve
hatibi duymak mümkün olmuyor. Rica
etsem, bunu biraz azaltsanız yahut bir süreliğine başka yerde, kuliste
arkadaşlarla konuşsanız daha iyi olur. Benim arkada kullandığım odayı da
kullanabilirsiniz.
Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Polonya Meclisi, yaptığı toplantıda, 1915'te
Anadolu'da meydana gelen olayları Ermenilere yönelik soykırımı olarak
tanımıştır. Bu, son derece üzücü bir gelişmedir; bunu şiddetle kınıyorum ve
suçluyorum. Suçluyorum; çünkü, aldıkları karar, bir insanlık suçudur.
Yaptıkları, uluslar arasında kin ve nefret tohumları ekmek, husumet ve
düşmanlığın nesilden nesile geçmesine yol açmaktır, insanlığın ruhunu kirletmektir.
Bir parlamento, siyasî bir organ olarak, tarihî bir tartışma konusunda kimin
haklı, kimin haksız olduğu yolunda karar verme yetkisine sahip değildir. Polonya
Meclisi, hilal-haç şablonuna oturtarak aldığından kuşku duymadığım bu kararını
sorumsuz, basiretsiz ve hasmane bir davranış olarak nitelediğimizi bilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
Ermenistan ve Ermeni diasporasının, her yıl 24 Nisan tarihi yaklaşırken,
geleneksel olarak en önemli çabalarından birini Amerikan Kongresinden, Türkleri
1915'te Ermenilere karşı soykırımını uygulamakla suçlayan bir karar çıkarmak
veya Başkanın, soykırımı savlarını tanıyan bir açıklama yapmasını sağlamak
oluşturur. Bu yıl da Başkan Bush'a yönelik oldukça yoğun talepleri var. 32 senatör ile 175 Temsilciler Meclisi
üyesi, Beyaz Saraya ilettikleri ortak mektuplarda soykırımı iddiasının
tanınmasını istiyorlar. Benim görüşüme göre, bu durum, bu şekliyle yönetimin
göğüslemekte güçlük çekeceği bir baskı oluşturmuyor.
Ermenistan ve
diasporanın, Amerika'ya öncelik vermelerinin iki esas nedeni vardır değerli
arkadaşlarım: Bunlardan birincisi, Amerika'daki propaganda kampanyasında,
Ermeni tarafının kendini diğer ülkelere nazaran daha güçlü hissetmesidir. Bu
güç, Ermenilerin, Amerika'da, bu ülkenin kamuoyu, medyasını ve siyasal
sistemini yönlendirmede yararlandıkları vasıtaların -yani, lobileri ile
finansal kaynaklarının- etkin ve zengin olmasından ileri geliyor.
İkinci neden ise,
dünyanın yegâne süper gücü olan Amerika'nın Kongresinden çıkarılacak Ermeni
savlarına destek veren bir kararın veya Amerikan Başkanının bu yolda bir
açıklamasının, diğer parlamentolara, diğer uluslararası örgütlere örnek olacağı
ve bu şekilde, Ermeniler tarafından hedeflenen amaçlara daha kolay
ulaşılabileceği görüşünden kaynaklanıyor.
Ben, Başkan Bush'un,
halklar arasında kin ve nefret duygularını besleyen bir tutumdan kaçınacağı ve
tarihî olaylar hakkında en sağlıklı kararın tarihçiler tarafından verileceği
inancıyla, Türkiye'nin önerisini de dikkate alarak, Ermeni savlarına destek
veren bir açıklama yapmayacağının beklentisi içindeyim.
Değerli arkadaşlarım,
sizlere, Hıristiyan Demokrat Partiler -yani, CDU ile CSU- tarafından,
Almanya'da, 23 Şubat 2005 tarihinde, Alman Parlamentosuna, Ermeni iddiaları
konusunda verilmiş olan önerge hakkında da bazı bilgeler sunmak istiyorum.
Hıristiyan Demokrat
Partiler, Parlamentoya sundukları bu önergede, Ermeni iddialarını aynen
benimseyen Ermeni tezi lehinde bazı bilgiler verdikten sonra, Parlamentonun,
Alman Hükümetinden aşağıdaki taleplerde bulunmasını istiyorlar:
1- 24 Nisan 1915
tarihinde Ermenilerin sürgüne gönderilmeleri ve katledilmelerinin 90 ıncı
yıldönümü vesilesiyle, Alman Parlamentosunda, bu olaylar resmen anılmalıdır.
2- Alman Hükümeti,
Türkiye'de, başta Ermenilere karşı gerçekleştirilen katliamlar konusunda olmak
üzere, düşünce özgürlüğünün sağlanması için gayret göstermelidir.
3- Geçmişiyle yüzleşmemiş
olmasından dolayı sıkıntılı olan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti
arasındaki ilişkilerin bugün normalleşmesi tüm bölgenin geleceği için büyük bir
önem arz etmektedir. Avrupa Birliğinin, iyi komşuluk girişimi çerçevesinde
Türkiye ile Ermenistan arasındaki durumun normalleşmesi ve iyileşmesi yönünde
çaba sarf etmesi için Almanya'nın yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu görüşle, Alman
Hükümeti, Avrupa Birliği katılım müzakereleri bağlamında, Türkiye'nin
Ermenistan'la ikili ilişkilerini derhal normalleştirmesi için etkide
bulunmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
önerge, halen genel kurulda tartışılmış değil; ondan önce Dışişleri
Komisyonunda, İçişleri Komisyonunda, İnsanî Yardım, Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Yardımı Komisyonlarında görüşülecektir.
Değerli arkadaşlarım,
ben, önce, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin parlamentoya bu önergeyi
sunmalarının nedeni üzerinde kısaca duracağım.
Önergenin, insanî bir
görüşle, hak ve adaletin sağlanması veya tarihî gerçeklerin saptanması gibi bir
amaçla yapılmış olduğunu düşünmek abestir. Hıristiyan demokratların bu girişimi
sırf Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunu kesmek için yaptıkları Alman basınında
yoğun biçimde işlenmektedir.
Önergede, Türkiye'nin
tarihiyle yüzleşmekten sıkıntı duyduğu ve Almanya'nın, Türkiye ile Ermenistan
arasında durumun normalleşmesi için çaba sarf etmesi hususunda özel bir
yükümlülüğü bulunmaktadır deniyor.
Eğer, önerge sahipleri,
bu ifadelerinde ciddî ve samimî iseler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13
Nisan bildirisine var güçleriyle destek vermeleri gerekir; çünkü, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bildirisinde, Türkiye'nin ve Ermenistan'ın ortak bir girişimle
geçmişi deşmekten korkmamalarını ve geçmişte yaşanmış olayların tüm yönlerini
ortaya çıkararak tarihleriyle yüzleşmelerini ve bu suretle, geçmişimizin
bugünümüzü ve geleceğimizi karartmaması gerektiğini belirtmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
önerge, Ermeni savları lehindeki iddialarını, Protestan Papazı Lepsius'un,
Almanya ve Ermenistan 1914-1918 adlı kitabı ile İngiliz propaganda belgesi olan
Mavi Kitap'a ve bu kitabın yazarı ve editörü tarihçi Arnold Toynbee'nin bazı
ifadelerine dayandırıyor.
Şimdi, size, tam bir
sahtekârlık örneği olan Lepsius'un kitabının hangi koşullarda yazıldığını
anlatacağım. Maalesef, bunları, bugüne kadar basınımızda görmedim; Alman
basınında da yok bunlar, yabancı basında da görmedim.
Değerli arkadaşlarım,
Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlının tehcir kararını Alman Genelkurmayının
desteğiyle aldığı ve uyguladığı hususunda Batılı ülkelerde yerleşik bir kanı
ortaya çıkmıştır. Nitekim, Almanya'nın, Ermeni tehcir ve kırımının başmimarı
olduğu, 1914-1916 yıllarında İstanbul'da büyükelçilik yapan Büyükelçi
Morgenthau anılarında ileri sürmektedir. Morgenthau "Ermenilerin tehcir
edilmesini Türklere Almanlar önermiştir; bunu, bana Alman amirali Usedom kendisi
bizzat söyledi" diyor. Amerikalı tarihçi ve misyoner Gibbons da
Ermeni'lerin yok edilmesinden Almanları sorumlu tutuyor. Bu nedenlerle, savaş
sonrasında Almanya, 1915 olaylarından dolayı sorumlu tutulmuştur, suçlanmıştır.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Sayın Başkan, nihayet önemli açıklamalarda bulunacağımı
zannediyorum; bütün arkadaşlarımı ilgilendirmekte.
BAŞKAN - Buyurun, devam
edin.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Savaştan yenik çıkmış
olmanın ezikliği altındaki Almanya, bu suçlamalara karşı durabilmek, tehcir
uygulamasında hiçbir sorumluluğu bulunmadığını ortaya koyabilmek amacıyla,
Alman Dışişleri Bakanlığındaki işine gelen bazı belgeleri yayımlatma yoluna
gitmiştir. Bu görev de, eşi de Ermeni olması nedeniyle Ermeni dostu olarak
tanınan Protestan Papazı Lepsius'a verilmiştir.
Türkiye'yi ve özellikle
modern Türkiye'yi ve Türkleri iyi tanıyanlardan Alman Oryantalist Gotthard
Jaschke, Johannes Lepsius'un 100 üncü yıldönümü münasebetiyle kaleme aldığı
makalede olayı şöyle anlatıyor; bakın, bunlar Jaschke kitabında:
"Lepsius, ikibuçuk
yıldan beri bulunduğu Hollanda'nın Lahey Şehrinden 1918 Kasımından sonra geri
döndü. Döner dönmez, Alman Dışişleri Bakanı Dr. Solf ile bir görüşme yaptı. Bu
görüşme sonrası, Dr. Solf'un izniyle, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivindeki
Ermeni sorunuyla ilgili belgeleri gözden geçirdi ve Mayıs 1919'da, seçtiği
belgeleri yayımladı. Lepsius, bu çalışmasıyla, Alman Hükümetinin, Osmanlı
İmparatorluğundaki konsolosları aracılığıyla Ermenilerin durumunu iyileştirmek
ve kolaylaştırmak için her şeyi yaptığını ve dolayısıyla, Almanya'nın bu konuda
bir sorumluluğu olmadığını kanıtlama uğraşı içindeydi."
Değerli arkadaşlarım,
gerçek şu ki, Lepsius çalışmaları sırasında, belgeleri, sadece özenle seçmiş
değil, aynı zamanda, bazı tahrifata da başvurmuştu. Germany and the Ottoman
Empire 1914-1918 adlı kitabın yazarı, İngiliz tarihçi Ulrich Trumpener, esas
sahtekârlığın bundan öte olduğunu belirtiyor. Trumpener, Lepsius'un yayınladığı
orijinal belgelerdeki bazı önemli pasajların "birisi" tarafından
değiştirildiğini ya da silindiğini önemle kaydediyor. Frritz Epstein adlı Alman
tarihçisi de, yine, yazdığı kitapta, Lepsius'un kitabındaki orijinal belgelerin
tahrif edildiğini tekrar tekrar vurguluyor.
Gerçek şu ki değerli
arkadaşlarım, çok adette Alman yayını, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin
temel kaynak olarak kabul ettikleri Lepsius'un, Almanya ve Ermenistan 1914-1918
adlı kitabının, olayları bir Müslüman-Hıristiyan çatışması olarak değerlendiren
bir görüşle yazıldığını, eserde, sadece Türk düşmanlığı yapıldığını ve eserin
tarihî bir değeri olmayıp, propaganda vasıtası olduğunu belirtiyorlar.
Bir örnek vereceğim, bir
örnek; Alman araştırmacı yazar olan Barth "Türke, Wehre Dich" (Türk
Kendini Savun) adlı kitabında, Türkenfresser (Türk yiyicisi) adıyla tanımladığı
Lepsius için kullandığı şu sözler, Lepsius'un kitabının güvenilecek bir tarihî
kaynak olmadığını ortaya koyuyor. Ne diyor Barth, bakın okuyorum: "Lepsius,
Almanya'da uzun bir mücadele ve çalışmadan sonra, Türkler aleyhine bir kamuoyu
oluşturmakta başarılı olmuştur. Hatta bugün bile birçok araştırmacı, onun roman
özelliği taşıyan yayınlarından faydalanmaktadır. Bir defa Lepsius, 1 inci
Asırdan kalma kopkoyu haçlı düşüncelere sahip bir papazdır." Bunu, Alman
yazar Barth söylüyor. "Bu haçlılık ruhu ve düşüncesini her fırsatta, hem
de açıkça ortaya çıkarıp işlemektedir."
Değerli arkadaşlarım,
(CDU ve CSU) Alman Sosyaldemokrat Partilerinin önergesinin dayandığı bir diğer
kaynak da, birkaç gün önce tartıştığımız ve bir propaganda imalatı olduğu
hususunda artık kimsenin kuşkusu kalmamış olan Mavi Kitap ile onun yazarı ve
editörü Arnold Tyonbee'ye ilişkin ifadelerdir.
Değerli arkadaşlarım,
bizim, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin ortak girişimi konusunda
söyleyeceğimiz şudur:
Bugün, bazı Alman
çevrelerinin, maalesef, Türkleri, Ermenilere karşı soykırım yapmakla suçlamak
amacıyla yoğun bir çaba içinde oldukları görülmektedir. Hatta, bu çevreler,
Türklerin yaptığının 20 nci Yüzyılın ilk soykırımı olduğu yalanını ispatlamak
için akla hayale gelmeyecek efsaneler uydurmaktadırlar. Bu çabanın arkasında
ırkçı bir zihniyetin yattığı ve bunların altında ezildikleri suçluluk duygusu
nedeniyle, bu suçluluk duygusuna ortaklar aradıkları besbellidir. Alman
Hıristiyan Demokratlarının, esasında kendilerine yabancı olan bu çevrelerin
oyununa gelmemeleri son derece önemlidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi bildirisinde, ulusal parlamentoların, tarihin tartışmalı dönemleri hakkında
hüküm verecek yerler olmadığı ve parlamentoların halklar arasında kin ve nefret
duygularını körükleyen girişimlerden kaçınmaları gerektiği savunulmuştur.
Aklın ve basiretin yolu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önerdiği şekilde, taraflar arasında bilimsel
nitelikte bir ortak tarih değerlendirmesinden geçmektedir. Tarihin yükünden ve
önyargılarından kurtulmanın yolu budur. Alman Parlamentosundan ve siyasî
partilerden beklediğimiz, bu akılcı, adil ve uzlaşıcı yolu desteklemeleridir.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır, okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aydın
Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 31 milletvekilinin, Aydın İlinde artan
nüfusla birlikte meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/277)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aydın İlimiz, turizm,
tarım ve sanayi alanında bölge ve ülke ekonomimize ciddî katkılar
sağlamaktadır. Özellikle turizm ve tarım potansiyeli açısından gelişmeye açık
olan ve yüksek bir potansiyele sahip bulunan ilimiz, hızla gelişmekte ve aldığı
göç nedeniyle ciddî sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 2000 yılı nüfus
sayımına göre, Aydın İlimiz merkez nüfusu 144 000'dir. Aydın İlimiz, aynı
zamanda ülkemizde yaşanan göç
dalgasından etkilenen illerimizin başında yer almaktadır. Aydın İlimizin
günümüzdeki nüfus artış hızı dikkate alındığında, 2015 yılındaki merkez
nüfusunun 220 000'e çıkması beklenmektedir.
Özellikle son yıllarda
bölgede yaşanan kuraklık ve yağışların azalması nedeniyle içmesuyu ihtiyacının
akarsulardan karşılanma oranının giderek düştüğü tespit edilmektedir.
Önümüzdeki dönemlerde hızlı su çekimi nedeniyle yeraltı sularının kullanımı
konusunda da sıkıntıyla karşılaşılacağı ifade edilmektedir.
Bununla birlikte, Aydın
İlimizin su sorununun çözümü konusunda umut olarak görülen ve yapımı devam eden
barajların günümüz ödenekleriyle tamamlanmasının, önümüzdeki 15-20 yıllık
süreçte mümkün olamayacağı görülmektedir.
Bu barajlarımızın en
önemlilerinden biri olan Çine barajının bitirilememesi, hem bölge hem de ülke
ekonomisinde kayıplara neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, bölgedeki barajların
bitirilememesi nedeniyle meydana gelen su taşkınları ciddî zararlara neden
olmaktadır. Yalnızca 2003 yılında yaşanan su taşkınları nedeniyle 175
trilyonluk zarar oluştuğu düşünüldüğünde, konunun önemi bir kez daha ortaya
çıkmaktadır.
Artan nüfusla birlikte
içme ve kullanma suyunda oluşacak artış, tarımsal sulama alanında ihtiyaçlar da
gözönüne alındığında, Aydın İlimizin önümüzdeki yıllarda ciddî su sıkıntısıyla
karşılaşacağı anlaşılmaktadır.
Değinilen görüşlerin
ışığında, Aydın İlimizde yapımı devam eden barajlarımızın durumunun
araştırılması, Aydın İlinde meydana gelecek olası su sıkıntısının
araştırılması, su kaynaklarının kullanımı başta olmak üzere alınacak tedbirlerin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün
104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
2- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
3- Erdal Karademir (İzmir)
4- İsmail Değerli (Ankara)
5- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
6- Ahmet Ersin (İzmir)
7- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
8- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
9- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10- Mustafa Gazalcı (Denizli)
11- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
12- Şefik Zengin (Mersin)
13- Uğur Aksöz (Adana)
14- Ali Oksal (Mersin)
15- Tacidar Seyhan (Adana)
16- Mahmut Duyan (Mardin)
17- Rasim Çakır (Edirne)
18- Sedat Uzunbay (İzmir)
19- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
20- Kemal Sağ (Adana)
21- Hüseyin Güler (Mersin)
22- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
23- Bayram Ali Meral (Ankara)
24- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
25- Mahmut Yıldız (Şanlıurfa)
26- Feramus Şahin (Tokat)
27- Mehmet Kartal (Van)
28- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
29- Mesut Değer (Diyarbakır)
30- Zekeriya Akıncı (Ankara)
31- Gökhan Durgun (Hatay)
32- İzzet Çetin (Kocaeli)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
(10/185) esas numaralı
Meclis araştırması komisyonunun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
(10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi (3/806)
20.4.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 20.4.2005 Çarşamba günü
saat 13.30'da, ana bina AK Parti Grubu Salonu arkasındaki bahçe içinde bulunan
Meclis Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle toplanmış, aşağıda
isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımla.
|
|
|
İlyas
Sezai Önder |
|
|
|
Samsun |
|
|
|
Komisyon
Geçici Başkanı |
Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
Başkan: |
Ahmet
Çağlayan |
Uşak |
9 |
Başkanvekili: |
Yılmaz
Kaya |
İzmir |
9 |
Kâtip: |
Mehmet
Salih Erdoğan |
Denizli |
9 |
Sözcü: |
Mehmet
Ali Bulut |
Kahramanmaraş |
9 |
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, Türkiye'nin önemli bir gündemiyle
ilgili, 60 ıncı maddeye dayanarak, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Pek kısa olmak
kaydıyla, 60 ıncı maddeye göre size söz verebilirim; ama, tekrar söylüyorum,
birkaç dakikayı geçmemek kaydıyla.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabiî, Türkiye'deki tarım
sorunu bitmiyor, önemli. Ermeni sorunuyla ilgili Türkiye'nin karşı karşıya
kaldığı sorunlar, bunlar da çok önemli.
Ama, bugün için,
Türkiye'nin gündeminde çok önemli olan bir konu daha var. Ben, bu konuda, bugün
bir basın toplantısı düzenledim ve Sayın Dışişleri Bakanını Parlamentoya davet
ettim. Sayın Dışişleri Bakanı olmazsa, Sayın Başbakan Yardımcısı var,
buradalar; Parlamentoya bir açıklama yapmaları gerekiyor. İncirlik Üssündeki
birtakım gelişmeler konusunda, hükümet, bir kararname imzaya açıyor. Amerika,
tek taraflı açıklayacağını söylüyor; fakat, bu ülkenin Parlamentosu, Anamuhalefet
Partisi, komisyonları, Genel Kurulu bu konuda bilgilendirilmiyor!
Neye imza atıyoruz Sayın
Bakan? Anayasanın 92 nci maddesi kapsamı içinde değerlendirilecek gelişmeler mi
var? Nedir bu lojistik destek; bunun kapsamı nedir; bu mühimmat nedir;
öldürücü, öldürücü olmayan silahlar nedir; insanî yardım nedir, süresi nedir,
kapsamı nedir; nereye gidiyor, ne oluyor, ne bitiyor? Bu konuda, Parlamentonun
bilgilendirilmemesini, Dışişleri Bakanının lütfedip bu Parlamentoya bilgi
vermemesini, ben, büyük bir eksiklik olarak görüyorum.
Bunu, bir partili
milletvekili olarak söylemiyorum değerli arkadaşlar; doğal bir taleptir, olması
gereken bir süreçtir. Ben, basından öğrenmek zorunda değilim milletvekili
olarak bu gelişmeleri.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anlaşıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verirseniz, ben de
yerimden kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN - Aynı maddeye
göre, 60 ıncı maddeye göre, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet
Ali Şahin söz istedi; ona da söz veriyorum.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Başbakan Yardımcısı olarak Haluk Beyin ifade ettiği bir kararnameye imza atmış
değilim; önüme böyle bir kararname gelmedi, böyle bir kararnameyi inceleme
imkânı da bulamadım; ancak, Dışişleri Bakanımızla da şifahî olarak görüşmüş
değilim; ancak, bugün basında yer alan haberlerle alakalı olarak bilgi
sahibiyim. Böyle bir kararnamenin Başbakanlığa gönderildiğini biliyorum; ancak,
incelemedim. Kuşkusuz ki, böyle bir kararname Bakanlar Kurulunun ilk
toplantısında görüşülür. Eğer, sevk edilmişse ve daha sonra da kamuoyuna
Hükümet Sözcümüz tarafından açıklama yapılır. Eğer, böyle bir kararname sevk edilmişse
-gazetelerin yazdığı kadarıyla söylüyorum- herhalde, Dışişleri Bakanımız,
Başbakan Yardımcısı arkadaşımız gelir, Türkiye Büyük Millet Meclisini de
bilgilendirir.
O bakımdan, şu aşamada
bana atfen de beyanda bulunduğu için Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz
burada oturduğunuz için efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...bilgi sahibi olmadığım, altına imza
atmadığım bir kararnameyle ilgili şu anda açıklama yapabilecek durumda değilim.
BAŞKAN - Anlaşıldı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu,
biraz daha vahim gibi görünüyor.
ATİLLA KART (Konya) -
Daha da vahim...
BAŞKAN - Yerinizden
konuşmayın arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
21.4.2005 Perşembe günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 190 ıncı sırasında yer alan 801 sıra sayısının bu
kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu önerisi hakkında, istem
halinde, ikişer üyeye lehte ve aleyhte 10'ar dakika söz verilebilir.
Lehte söz isteyen iki
milletvekilimiz var; birinci sırada İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu,
ikinci sırada Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır.
Buyurun Sayın Hacaloğlu
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Biraz evvel, Sayın
Elekdağ çok önemli bir konuda açıklamalarda bulundu ve şu anda bu Yüce Meclis
çatısı altında olan tüm milletvekili arkadaşlarım, her partiden milletvekili
arkadaşlarım büyük bir dikkatle izlediler. Sayın Elekdağ konunun önemine uygun
bir süre kullandı.
Ben, buradan iddia
ediyorum; şu anda, gündeme alınması için oylamasını yapacağımız yasa teklifi
de, en az sözde Ermeni soykırımı iddiaları kadar önemli bir konu; çünkü,
temelinde, özünde temiz siyasetin ülkemizde kurala dönüşmesini öngören bu
teklifimiz, bu her partiden milletvekillerinin gönülden paylaştığına inandığım
talepler, demokrasimizin geleceği açısından yaşamsal önemdedir.
Niye böyle söylüyorum; bu
kürsüden bu konuyu defeatle dile getirdik; bundan bir süre evvel, iki ay evvel,
bu teklif, Mecliste mevcut olan bütün milletvekillerinin ittifakıyla,
oylarıyla, iki yıldır bekletildiği komisyondan buraya indirildi. Neden o zaman
bu destek verildi; çünkü, konu önemliydi. Sonra ne oldu; bugün, ne yazık ki,
Danışma Kurulunda konunun gündeme alınmasına yönelik Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilimiz tarafından yapılan öneri kabul görmedi ve şimdi, sizlerin,
Yüce Meclisimizin vicdanına hitap ediyorum. Sizlerden, bu yasa teklifimizin
gündeme alınması için desteğinizi talep ediyorum.
Niye konu önemli; konu
önemli, çünkü, siyaset ülkemizde giderek güven kaybetmekte, etkinlik kaybına
uğramakta ve bu kayıp, ne yazık ki, Parlamentomuza, etkinliğine, kabulüne ve
üstlenmiş olduğu demokrasiyi yüceltmek iddiasına gölge düşürmektedir; bu,
hepimizi derinden üzmektedir. Bugün, toplumumuzun, ülkemizin temel
taleplerinden, ihtiyaçlarından biri, ülkemizde temiz siyaseti, dürüst yönetimi,
her alanda hedef aldığımız AB ülkeleri ve demokrasisi gelişmiş olan ülkeler
düzeyinde, onların norm ve ilkeleri çerçevesinde bir düzeye getirmek, çıtayı
yükseltmektir.
Değerli arkadaşlarım,
siyaset bir toplumsal özveri alanıdır. Siyaset bir hizmet ve fazilet yarışıdır.
Milletvekilleri, uğraşları, üslupları ve davranışlarıyla toplum tarafından
örnek alınan kişilerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkinliğini ve
saygınlığını korumak, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir ayrıcalıklı kişiler
kulübü havasından kurtarmak tüm milletvekillerinin öncelikli görevi ve
sorumluluğudur. Bu sorumluluk, şu yüce çatı altında görev yapmakta olan 22 nci
Dönem milletvekillerinin her birinin ortak sorumluluğudur.
Değerli arkadaşlarım, ben
bu sözlerimi, her birini, her bir kelimesini, sizlerin de tasvip ettiğiniz,
paylaştığınız inancı içinde rahatlıkla, açık yüreklilikle buradan ifade
ediyorum. Bu duyguların hepiniz tarafından paylaşıldığını, paylaşılması
gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle, derhal yapmamız gereken şey, sözlerimin
başında da ifade ettiğim gibi, şu anda ülkemizde geçerli olan,
milletvekillerinin yapmaları ve yapmamaları gereken, kurmaları ve kurmamaları
gereken ilişkiler ve davranışlar konusunda son derece yetersiz düzeyde olan
yasal mevzuatımızı AB normları düzeyine, gelişmiş demokrasi ülkeleri düzeyine
çıkarmak olmalı ve bu konuda hep beraber uğraş vermeliyiz.
Yıllardır bu çatı
altında, farklı partilerden, farklı milletvekilleri uğraş verdiler, kavga
verdiler, öneri verdiler. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de yaptı,
Adalet Partisi milletvekilleri de yaptı, Doğru Yol Partisi milletvekilleri de
yaptı; fakat, bundan evvelki, benim de mensubu olduğum 19 uncu, 20 nci ve bizim
bulunmadığımız 21 inci Dönemlerde bu yasa teklifleri, artısıyla eksisiyle
birbirine benzer yasa teklifleri, ne yazık ki, Yüce Mecliste tasvip görmedi,
oylama aşamasına getirilemedi. İlk defa bu konuda, hemen hemen tüm Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin, hemen hemen diyorum; çünkü, diğerlerine de
ulaşabilmiş olsaydık hepsinin imzalayacağı, bu konuda kapsamlı bir siyasî etik
teklifi ilk defa burada, bu çatı altında yasalaşabilme şansını yakalamış
bulunmaktadır. Şimdiye kadar buralara indirilememişti.
Bu fırsatı çok iyi
değerlendirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Bu fırsatın geri tepilmesi, bunun
reddedilmesi her birimize, gelecek yıllarda çocuklarımıza ve siyaset dünyamıza
ciddî sıkıntılar yaratacaktır, hepimizi ciddî vebal altına alacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
halen ülkemizde yürürlükte bulunan siyasî etiğe ilişkin kurallar ve yasa, 12
Eylül döneminin koşullarında, o dönem sonrası siyasetin kuralsız siyaset
anlayışı ortamında şekillenmiştir ve hepinizin bildiğini düşündüğüm,
bildiğinizi bildiğim iki temel yasa, yani, 3069 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Üyeliğiyle Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, mevcut düzenlemenin
temelini oluşturmaktadır. Her iki kanun da, son derece yetersizdir; biraz evvel
belirttiğim gibi, AB norm ve standartlarının tümüyle dışındadır. 3069 sayılı
Yasada yer alan düzenleme, milletvekillerinin kamu kesimiyle sık sık çıkar
çatışması içine girmelerine zemin yaratmaktadır. Mevcut yasaya göre,
milletvekilleri, özel kesimde çalışabilir, o kesimle iş ilişkisi kurabilir,
devletle iş yapan özel kesimlerle iş ilişkisine girebilir, devletin rant
alanlarıyla ilişkide olan kesimlerle iş ilişkisi kurabilir; ama, derneklerle,
vakıflarla, meslek odalarıyla ve kamu kurumlarıyla ilişki kuramaz, yönetici
olamaz. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup bir bayan milletvekili arkadaşım,
eğer yanılmıyorsam, bir kamu kurumu niteliğinde olan Jokey Kulübüne,
yanılmıyorsam, başkan seçildi. Bu yasaya göre, olamaması gerekir eğer kamu
kurumuysa; değilse, yanılıyorum derim; değilse, yanılıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Değil, değil...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, yani, özetle, ülkemizde, asıl denetim altına alınması
gereken, gelişmiş demokrasi ülkelerinde denetim altına alınmış olan alanlar
serbest bırakılmış, oralarda serbest olan alanlar ise kapatılmıştır. 3628
sayılı Yasayla öngörülen mal bildirimleri ise, tam bir göstermelik uygulamadır.
Her birimiz, seçildiğimiz zaman veyahut da iki yılda bir, mal bildirimlerimizi
veriyoruz. Ne oluyor; karşı binada, dolaplarda kilitleniyor, küfleniyor; taa
ki, dokunulmazlık kalkıp da savcılık bunları talep ederse... Bunların
açıklanması dahi yasak. Oysa, değerli arkadaşlarım, Amerika'da, her yıl, nisan
ayında, milletvekillerinin yeniledikleri mal bildirimleri kamuoyuna açıklanır.
Medya istedikleriyle ilgilenir ve halkın iradesini temsil eden, kamu alanında
görev yapan milletvekillerinin mal bildirimlerindeki değişiklikler, yakinen,
halkın, seçmenin denetimi altında tutulur.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, ülkemizde temiz siyaset ilkeleri yaşama geçirilmezse -bunlar uygulamaya
konulmadığı sürece- bankaların hortumlanması, ihalelere fesat karıştırılması,
kredi kaynaklarının veya kamu arazilerinin yağmalanması, siyaset-sermaye-banka
arasında ilkesiz ve kuralsız ilişkilerin sürdürülmesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve siyasetin çıkar kuşatması altına alınması sona erdirilemez,
siyasetin saygınlığı korunamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen, süreniz doldu.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekilleri, her alanda topluma önderlik yapmakla, topluma örnek olacak
davranışlarda bulunmakla yükümlüdürler. Şimdi, bu kutsal sayılabilecek görevin
gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır değerli arkadaşlarım. Bu fırsatı siz
önümüze koydunuz, bunu tartışmaya açtınız, şimdi, evet oylarınızla bu desteği
verebilirsiniz.
Bakınız, Amerika ve
Kanada gibi demokrasisi ve kamuoyu duyarlılığı gelişmiş olan ülkelerde
siyasetin ilkeleri son derece katı kurallara bağlanmıştır. Amerika'da
milletvekillerinin, milletvekilliği maaşı dışında dışarıdan çalışarak elde edebilecekleri
kazanç, ikinci derecede bir kamu görevlisinin maaşının yüzde 15'iyle
sınırlandırılmıştır. Amerika'da milletvekilleri, mesleklerini icra edemezler,
özel sektörde görev alamazlar. O, bireysel özgürlüklerin en geniş olduğunu
belirttiğimiz, demokrasisi gelişmiş olan ülkede böyle sınırlamalar vardır
milletvekilleri üzerinde. İsteyen kabul eder, milletvekili olur, istemeyen
kabul etmez, bu göreve seçilmez.
Bu kapsamda, örneğin,
İsveç'te parlamento dışında bir ayı aşkın çalıştığı sabit olunan kişinin o bir
aylık maaşı kesilir. Yunanistan'da ise, milletvekilleri, yönetim kurulu
üyeliği, genel yöneticilik veya bunlara vekillik görevlerini üstlenemezler,
bizde ise üstlenebilirler. Nedir farkımız; onlar AB'de, biz değiliz. Keza,
Hindistan'da milletvekillerinin parlamento dışında kazanç elde etmeleri,
yönetim kurullarında görev yapmaları tümüyle yasaktır. İsrail'de ise, parlamentodışı
gelirler milletvekili maaşının yüzde 50'siyle sınırlandırılmıştır. Keza,
Amerika, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İngiltere, Japonya, Kore, Hollanda,
Polonya'da, parlamentodışı gelir getiren faaliyetlerin ve bu faaliyetler
sonucunda elde edilen tüm gelirlerin periyodik olarak beyan edilmesi,
beyanların kamuoyuna açıklanması yasal olarak bir zorunluluktur. Bizde böyle
bir şey var mı; hayır. Kimin eli kimin cebinde belli mi; hayır. Bunu biz hak
etmiyoruz değerli arkadaşlarım. Demokrasimiz bunu hak etmiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa teklifiyle getirmiş olduğumuz model bir karma model; ne Amerika modeli ne
AB ülkelerinde, kıta Avrupasında geçerli olan model; bunların karması olan,
bize uygun olan bir çerçeve olduğunu düşünüyoruz.
Bu yasa teklifimizle,
milletvekillerinin yapamayacağı işlerin Batılı demokrasilerde olan norm ve
standartlara getirilmesi ve kamuyla çıkar çatışmasına girilmesinin kesinlikle
önlenmesi, başbakan ve bakanların görevleri süresince mal varlıklarının
yönetiminin kayyuma devredilmesi, milletvekilleri ve seçimle göreve gelenlerin
her yıl mal bildiriminde bulunmaları ve bu mal bildirimlerinin açıklanması -kim
tarafından; önermekte olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi Etik Kurulu
tarafından- milletvekillerinin kabul edebileceği hediyelerin sınırında daha
kapsamlı kısıtlamalar getirilmesi ve bu kuralların uygulanması ve diğer
davranışların denetlenebilmesi için, Meclis çatısı altında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının etkinliğinde bir siyasî etik kurulunun kurulması...
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Avrupa Birliğine kilitlenmiş durumdayız. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Avrupa Birliğine yönelik attığınız her olumlu adımı destekliyoruz, yapılan
hataları ve gördüğümüz eksiklikleri eleştiriyoruz. Unutmamamız gereken bir şey
var; Kopenhag Kriterleri kapsamında hukuk devleti ilkesini koşulsuz benimsedik,
bunun gereklerini hep beraber yerine getirdik, birçok uyum yasasını geçirdik;
ama, bilmeliyiz ki, yapmadığımız bir temel şey var; bir numaralı, Kopenhag'ın
kriteri, değerli arkadaşlarım, siyasî ahlak, siyasî etik kurallarının eksiksiz
yaşama geçirilmesi, buna ilişkin yasal düzenlemenin yapılmasıdır.
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım. İzin verirseniz hemen bitiriyorum. Çünkü, ifade
ettim, sözde Ermeni soykırımı kadar önemli bir konuyu konuştuğumuzu
düşünüyorum; ama, hemen bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım,
seksenbeş yıllık Parlamentomuz, demokrasiye baş koymuş olan halkımız bu durumu
hak etmemektedir. Milletvekilleri olarak ortaya koyacağımız kararlılık ve ortak
çabayla, ülkemizde, siyasette arınma, ahlak, çağdaş etik kuralları konularında
bir uyanmaya ve bir duyarlılığa ihtiyacımız var. Eğer bunu yaparsak, bundan
demokrasimiz kazanır, bundan halkımız kazanır, bundan sistemimiz, siyasetimiz,
siyaset dünyamız kazanır, Türkiye insanının geleceği kazanır.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, temiz siyaset ilkesinin kurallarını çağdaş düzeye taşımayı hedef alan bu
yasa teklifimiz veya herhangi bir başka yasa önerisi bugüne değin kabul edilmiş
ve uygulamaya konulmuş olsaydı, bakınız neler olmazdı: 1990'lı yıllarda
siyasete bankalardan sorumlu bir bakan olarak girip, sonra, sorumlu olduğu
bankadan, o günün parasıyla, kendi şirketine ait 550 milyar liralık borcu
konsolide eden kişi; o dönemin İstanbul Emniyet Müdürüne, sonradan bakan olan
kişiye ve diğer kendine yakın bildiği milletvekillerine özel uçağıyla,
yatlarıyla ve imkânlarıyla özel hizmet sunan kişi bugün cezaevinde olmazdı.
Yine, eğer, böyle bir
yasal düzenleme gerçekleşmiş olsaydı, 20 ve 21 inci Dönemlerde Enerji ve
Bayındırlık Bakanlığı yapan çok sayıda eski siyasetçiler, bugün, Yüce Divanda
çok ciddî iddialarla yargılanma durumunda kalmazlardı.
Keza, Cumhuriyet Halk
Partisinden seçilip AKP'ye transfer olan bir kişi, şimdi, milletvekilliğinden
istifa etmek zorunda kalmazdı.
Keza, Millî Eğitim
Bakanlığı okul inşaatlarıyla ilgili açıklama ne türde yapılmış olursa olsun,
tekrar iddia ediyorum, bu inşaatlarla ilgili ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet
alma iddiaları ortaya atılamazdı.
Keza, şu anda Meclis
gündeminde yer alan 257 adet tasarı ve teklifin yarısına yakınını, savcılar
tarafından tanzim edilmiş fezlekeler çerçevesinde milletvekili dokunulmazlığının
kaldırılması talepleri oluşturmazdı.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, hiçbirinizin, cumhuriyetimizin ve halkımızın bu ayıpları hak
ettiğini düşündüğünü zannetmiyorum. Demokrasimize böyle tuzaklar kurmaya
hiçbirimizin hakkı yoktur. Temiz siyaset, ulusumuzun da en temel hakkıdır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; iki gün sonra 23 Nisan. 23 Nisanı, bu çatı altında ve dışarıda
büyük şölenlerle kutlayacağız. Bizim, 22 nci Dönem milletvekilleri olarak,
halkın iradesini en yüksek düzeyde temsil eden seçilmiş kişiler olarak,
ulusumuza ve çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye, bugün, bu yasa
teklifinin -üzerinde gerekli değişiklikler gerekiyorsa yapılarak, uzlaşma
sağlanarak- gündeme alınması ve yasalaştırılmasıdır; bundan iki ay evvel buraya
indirilen bu yasa teklifinin bugün sonuçlandırılmasıdır.
Şimdi,
sizlerin her birinizin vicdanına bir kez daha hitap etmek istiyorum:
Teklifimizin kabul edilmesi için lehte oy vermenizi talep ediyorum, evet
oylarınızla temiz siyasete destek vermenizi talep ediyorum.
İnanıyorum ki, sık sık
buraya getirilen dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik iddiaların ve
taleplerin reddedilmesi ve dikkate alınmaması doğrultusunda Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından izlenen politika, temiz siyaset yasa teklifimiz konusunda
tekrarlanmayacak, gündeme gelmeyecektir.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, 20 dakika konuştu, yeni usul bu mu?
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Tekrar, bu duygularla, teklifimize olumlu oy vermenizi diliyor, hepinizi, en
içten dileklerle, sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
10 dakikalık sürenin 20 dakika kullanılması mı temiz siyaset?
BAŞKAN - Lehinde, Bursa
Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.
Sayın Yalçınbayır,
süreniz 10 dakika.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Konuyla ilgili konuşmaya
başlamadan önce, bugün, Alman Federal Meclisinde, sözde soykırımla ilgili bir
karar taslağı görüşülmektedir. Sayın Elekdağ'ın bahsettiği konu, komisyonlarda
değil, bugün, genel kurulda görüşülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bütün
unsurlarıyla; yasamasıyla, yürütmesiyle, elçilikleriyle, bu konuda, son
zamanlarda, etkin çalışmalar yapmaktadır. Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak,
geçen hafta, Sayın Yaşar Yakış'ın Başkanlığında Almanya'daydık. Konuyla ilgili
görüşlerimizi anlattık ve tüm taraflarla, tüm partilerle görüştük. Bugün
görüşülecek konu, sanıyorum ki, 3-4 Mayısta Schröder Türkiye'ye geleceği için,
belki de, altkomisyona havale edilebilir, ondan sonra da, savsaklanabilir,
ertelenebilir; ama, şunu biliyoruz, her 24 Nisan öncesi bunlar olacaktır. 100
üncü yıla doğru daha etkin olacaktır; 2015 yılına doğru. Bizim de, on yıllık
eylem planı dairesinde, son derece kararlı, tutarlı, istikrarlı bir çalışmaya
ihtiyacımız var. Bu, aynı zamanda, bizim, Avrupa Birliği giriş sürecimizle de
çakışan bir süreçtir. Bu nedenle, ben, böylesine bir eylem planının
hazırlanmasını diliyorum ve konuyla ilgili konuşmalarıma başlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
15 Şubat 2005 tarihinde, Sayın Hacaloğlu'nun teklifi, Meclis Genel Kurulunda,
İçtüzük 37'ye göre doğrudan indirildi, görüşüldü ve oybirliğiyle, alkışlarla
kabul edildi.
Bu, bir taraftan, 3069
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği İle Bağdaşmayan İşler Hakkında
Kanunda ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla
Mücadele Kanununda değişiklik yapılmasını, diğer taraftan da, siyasî ahlak
komisyonu kurulmasını öngörüyordu.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, 22 nci Dönemde, temiz siyasete hizmet eden birtakım çalışmalarda
bulundu. Bu çalışmalar nedeniyle Meclisi kutluyorum. Her iki partinin de etkin
çalışmaları oldu. Hatırlayalım; yolsuzlukları araştırma komisyonu kuruldu ve
bir rapor verdi. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıktı, şeffaflığa hizmet
eden. Kamu İhale Kanunu çıkarıldı. 5176 sayılı Kanunla Kamu Görevlileri Etik
Kurulu kuruldu, 25.5.2004'te; ama, bunun yönetmeliği yakın zamanda, bir hafta
önce, 13 Nisan 2005'te Resmî Gazetede yayımlandı.
Temiz siyaset sadece bir
parti grubunun değil bütün partilerin, bu Meclisin, hepimizin meselesi. Bunu
bildiğimiz için temiz siyasete hizmet eden kanunları çıkarıyoruz, uygulama
zafiyetini -varsa- denetliyoruz.
Yolsuzlukları araştırma
komisyonu raporunun bazı bölümlerini hatırlayalım: "Yolsuzluğun ortaya
çıkmasında kamu yönetiminde yerleşik yapılar yanında yaklaşım ve anlayışlar da
etkili olmaktadır. Bu bağlamda, demokratik hukuk devletinin tüm yönleriyle
uygulanması, devlet yönetiminde saydamlığın sağlanması, yöneticilerin
görevleriyle ilgili hesap vermesi, kamu kuruluşlarına güvenin artırılması,
personel rejimi ve yönetimi ilkelerinin belirlenmesi, hukukun üstünlüğü, hukuka
bağlılık, yolsuzluk riskine ilişkin alanlarda düzenlemenin yapılması, kamu
yönetiminde saydamlığın sağlanması, hesap verme sorumluluğunun
yerleştirilmesi... Sonuç ve öneriler kısmında da, hem Parlamentoya öneriler var
hem de yürütmeye öneriler var.
İyi yönetişimin
sağlanması amacıyla yapılan bu önerilerden bir tanesi de, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemindeki, yolsuzluklarla mücadeleye ilişkin tekliflerin
öncelikle görüşülmesidir. Benim konuyla ilgili teklifim 186 ncı sırada,
Sayın Hacaloğlu'nun teklifi 196 ncı sırada ve geçen defa, iki grubun
alkışlarıyla ve oybirliğiyle kabul edilen bir teklif.
Değerli milletvekilleri,
ikide bir, Türkiye'nin gündemini dokunulmazlıklar meşgul ediyor, her
çarşamba günü burada, İçtüzüğün
19 uncu maddesinden kaynaklanan Danışma Kurulu önerisi ve onun üzerindeki
görüşmeler... Çok zaman kaybediyoruz. Soruşturma dosyalarıyla ilgili zaman
kaybediyoruz. Bizim, bunlarla ilgili hem çağdaş düzenlemeyi hem de Türkiye'nin
ihtiyacını hep birlikte telif edip yasalaştırmamız gerekiyor, anayasa
değişikliklerini yapmamız gerekiyor. Bunu yapamazsak, verdiğimiz sözlerin
gereğini yerine getirmezsek, programlarımızdaki, seçim bildirgemizdeki
hususları yerine getirmezsek, sanmayın ki, sadece bir parti kaybeder veya
kazanır, toptan siyaset kurumu güvenini kaybeder. İhtiyacımız olan, demokrasiyi
daha güçlendirmektir, ona genişlik ve derinlik kazandırmaktır. Bunun önşartı
da, bu konudaki ahlak kurallarını, standartlarını geliştirmek ve yükseltmektir,
seçim kanunlarında ve diğer ilgili mevzuatta gerekli düzenlemeleri yapmaktır.
3069 sayılı Kanunun 1984
yılında çıkmasından bu yana hiç uygulanmadığı, Meclis Başkanlığının yazılı soru
önergemize verdiği cevapla bellidir.
Yine, 3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun
uygulanmasına dair sorumuza verilen cevap, bu kadar uzun yılda, sadece 41 defa
uygulandığı ve 4 üst düzey yöneticinin cezalandırıldığıdır.
Oysa, bugün ve kısa
geçmişe bakıldığında, milletvekillerinin kendileriyle bağdaşmayan işler
hakkında neler yaptıklarına dair gazete sayfalarını hatırlayın; hafızalarınızı
lütfen tazeleyin; soruşturmaları, aklamaları, paklamaları, lütfen hatırlayın.
Bu nedenle, bizim öncelikli işimiz, önce bu sahanın, siyaset sahasının
standartlarının yükseltilmesidir.
Bu vesileyle, ben, Kamu
Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkındaki Kanunla ilgili... Ki, paralelliği
burada kurabiliriz; Cumhurbaşkanı ve Meclis üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleri,
Silahlı Kuvvetler, yargı mensubu üyeleri ve üniversite mensupları, bu kanun
hükümlerine tabi değil; ama, bu kanunun amacı, kamu görevlilerinin uymaları
gereken saydamlık -ki, milletvekilleri için de gerekli, bakanlar için de
gerekli- tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi
etik davranış ilkelerini belirlemek ve uygulamayı gözetmektir.
Değerli milletvekilleri,
halkımız da bu kanunların çıkarılmasını izlemekle yetinmemeli, bunların
uygulanması için aktif olmalı; bizim, aktif vatandaş, aktif sivil toplum
örgütü, aktif idare ve siyasete ihtiyacımız var.
Ben vatandaşlara diyorum
ki, 13 Nisan 2005 tarihinde, Bakanlar Kurulunca Resmî Gazetede yayımlanıp,
yürürlüğe giren bu yönetmeliğin amacı -ki, bunu, mutlak surette, siyasetçiler
için de çağrıştırıyorsunuz- kamuda etik kültürünü yerleştirmek, kamu
görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken etik davranış ilkelerini
belirlemek, bu ilkelere uygun davranış göstermeleri açısından onlara yardımcı
olmak ve görevlerin yerine getirilmesinde adalet, dürüstlük, saydamlık ve
tarafsızlık ilkelerine zarar veren ve toplumda güvensizlik yaratan durumları
ortadan kaldırmak suretiyle kamu yönetimine paralel olarak siyasete halkın
güvenini artırmak, toplumu kamu görevlilerinden beklemeye hakkı olduğu
davranışlar konusunda bilgilendirmek; bu amaçla çıkarılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - Bakın, siyasetçiler için de rahatlıkla söyleyebileceğimiz, görevin
yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci, halka hizmet bilinci, hizmet
standartlarına uymak, amaç ve misyona bağlılık, dürüstlük ve tarafsızlık,
saygınlık ve güven, nezaket ve saygı... Bizim nazik devlete ihtiyacımız var.
Vatandaşlardan toplanan
vergilerle maaşlarını alanlar, biz siyasetçiler dahil, hepimiz vatandaşlara,
insanlara saygılı ve nazik davranmak durumundayız. Onların hangi talebi olursa
olsun, buyurun, hoşgeldiniz, günaydın gibi nezaket kelimelerinin, artık,
idarede ve siyasette kullanılması zorunluluğu ortada ve nezaket ve saygıdan
sonra çıkar çatışmasından kaçınmak, görev ve yetkilerin menfaat sağlamak
amacıyla kullanılmaması, hediye alma ve menfaat sağlama yasağı ve diğer etik
değerler.
Bunlar kamu görevlileri
için var da, bizim için yok mu?!.. Bizim yapmamız gereken, bunu gündemin üst
sırasına çıkarmak, eğer, gerek duyuluyorsa, burada, bir defaya mahsus, görüşülmek
üzere komisyona çekmek ve orada eklenebilecek hususlar varsa, eklemektir.
Bana göre bu yeter; ama,
daha fazlaya ait istekler olabilir ve tartışılsın denilebilirse, bu yöntem
izlenir; ama, bunun, bugün gündemin ön sıralarına alınması, CHP Grubunun
önerisi olduğu için değil, daha önce temiz siyasete hizmet eden, birçok yasayı
çıkaran bu Meclisin iradesinin devamı için gereklidir, demokrasinin gereğidir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Aleyhte, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 10 dakikadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz aldım. Düşüncelerimi
ifade etmeye çalışacağım.
FARUK ÇELİK (Bursa)-
Aleyhinde ama!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)-
Öncelikle, bu kanun teklifinin altında imzası bulunan değerli milletvekili
Algan Hacaloğlu Beye ve yine burada biraz önce çok veciz konuşmasıyla bu kanun
tekliflerinin niçin bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp
kanunlaşması gerektiğini ifade eden Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a teşekkür
ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Ben bu önergenin
aleyhinde söz aldım; ancak, şunun için aleyhinde söz aldım: Bu kadar çok
önemli, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerini çok yakından
ilgilendiren ve toplumda milletvekillerinin itibarını en üst seviyeye çıkaracak
olan bir kanun teklifinin şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına
geldiğinde, gündemin ilk sırasına alınması şeklinde bir bilgi sahibi olmamdan
dolayı aleyhindeyim. Yoksa, bu kanun teklifi, şimdiye kadar çoktan görüşülüp
kanunlaşması gereken bir kanun teklifidir. Ancak, ben Sayın Koç'un bu
önerisini, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına gelip oturduğumda
öğrendiğim için aleyhinde söz aldım. Yoksa, bir iki gün önceden haberimiz olmuş
olsaydı, bu kanun teklifiyle ilgili hazırlıklı bir şekilde Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelir, bunun gündeme alınması noktasında şahsî görüşlerimi daha
doyurucu bir şekilde burada ifade etme imkânını bulabilirdim; ancak, yine de
vakit geç sayılmaz; ben, bununla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, 22 nci
Dönem Parlamentosu olarak -Sayın Yalçınbayır da bahsettiler- birçok ilklere
imza attık, birçok yeniliklere imza attık; ancak, toplumun bizden beklediği
birçok hususta da, maalesef, hâlâ, bir arpa boyu yol, mesafe katedemediğimiz de
bir gerçektir. Bunun başında da dokunulmazlıklar gelmektedir. Yaklaşık bir
yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine her hafta gelen, ancak,
ne hikmettendir ki, bir türlü bu konuda bir çözüme ulaşılamamasından dolayı,
vatandaşlarımızın, hayret ve üzüntü içerisinde o görüşmeleri izlediklerine de
yakından şahit olan birisiyim.
Bizler, hep beraber, 3
Kasım öncesinde temiz toplum, temiz siyaset sözü vererek Parlamentoya geldik.
Dokunulmazlıklarla ilgili olarak, bütün siyasî partiler bu konuyla ilgili
görüşlerini, önerilerini ifade ederek geldiler. Bizim Sayın Genel Başkanımız,
Genel Başkan seçildiğinin ertesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat
ederek, dokunulmazlığının kaldırılması yönünde bir talepte bulundu. Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri, seçimden önce bunu taahhüt ederek geldiler. Sayın
Tayyip Erdoğan da, televizyon konuşmasında bunun sözünü vererek iktidara geldi;
ancak, görünen odur ki, maalesef, bu konuda bir mesafe alamıyoruz.
Söylenilenler hep şunlar:
Bir uzlaşma komisyonu kurulsun... Peki, bu uzlaşma komisyonu, Anayasanın,
İçtüzüğün neresinde yer alıyor, hangi hükmü gereğince bir uzlaşma komisyonu
kurulacak?..
Geçen sefer de söyledim,
şimdi de söylüyorum; Sayın Başbakanın önündeki siyasî yasaklar, engeller
kaldırılırken, bir uzlaşma komisyonu kuruldu mu arkadaşlar?! Kurulmadı; böyle
bir komisyon sonucunda Sayın Tayyip Erdoğan'ın siyasî yasağı burada
kaldırılmadı, önündeki engel burada öyle kaldırılmadı. Yine, Avrupa Birliği
uyum yasaları çerçevesi içerisinde birçok anayasa değişikliği, maalesef,
burada, o söylediğiniz şekilde geçmedi, uzlaşma komisyonunda görüşülüp konuşularak
Meclise gelip öyle geçmedi; ama, ne zaman ki, dokunulmazlıklarla ilgili mesele
gündeme geliyor, "uzlaşma komisyonu kuralım..." Peki, uzlaşma
komisyonu da kurulabilir; ancak, bu, ipe un sermedir. Siz, Başbakanın önündeki
engelin kaldırılması noktasında uzlaşma komisyonu olmadan bu iş Meclisten
geçtiğinde alkışlarla karşılıyorsunuz; ama, bütün milletvekillerinin Türk
Milleti önünde verdikleri sözün gereği olarak dokunulmazlığın kaldırılması
noktasına gelince, uzlaşma komisyonu kuralım, orada bunu görüşelim, daha sonra
Meclis gündemine gelelim... Bunu Türkiye'deki vatandaşlarımıza artık izah
edemez noktaya geldiniz.
Bir şey daha söyleniyor:
"Diğer kamu görevlilerinde de dokunulmazlık var...” Kaç sefer buraya
geldim, söyledim arkadaşlar; yok böyle bir şey! Ben bunun içinden gelen, uygulamadan gelen birisiyim. Bütün kamu görevlileri
Türkiye'de yargılanıyor; ama, bazılarıyla ilgili belki bir, süre söz konusu.
Gelin; onu da teklif ediyoruz. Ben, kanun teklifi vereceğim o konuda; ama,
benim verdiğim kanun tekliflerini nazarı itibara almıyorsunuz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine doğrudan alınması noktasında bile destek
olmuyorsunuz; yoksa, vereceğim. Bugüne kadar buradan yüzlerce kanun geçti; ama,
siz hiçbirinde bizlerle uzlaşma ihtiyacı olmadan geçirdiniz. Getirin kanun
tasarısını, kanun teklifini -kanun teklifini siz verirseniz, on günde
komisyonlara alıyorlar; dün akşam görüştüğümüz kanun teklifi öyleydi- verin,
memurların önünde yargılanmayla ilgili engeller varsa -sadece süre noktasında
vardır- onu da kaldıralım, bütün kamu görevlilerinin, Türkiye'de, çok seri bir
şekilde cumhuriyet başsavcılıklarının önünde yargılanma süreçleri başlasın. Onu
da yapalım. Niye yapmıyorsunuz? Niye getirmiyorsunuz? Dokunulmazlıkları
kaldırma meselesi olunca, vatandaşlarımızı yanıltmak için, onların bu konuyu
çok iyi bilmediklerini düşünerek, yargılanamayan memurlar varmış, kamu
görevlileri varmış... Yargılayalım. İşte, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı
yargılanıyor. Kimler yargılandı bu ülkede... Herkes yargılanıyor. Onun için,
temiz toplum, temiz siyaset diyorsak arkadaşlar, geliniz, bunun ilk adımını hep
beraber atalım. İşte, önümüzde bir kanun teklifi; eksiği olabilir, fazlası
olabilir -Sayın Yalçınbayır da aynı şeyi söylediler- geliniz, bunun üzerinde
ciddî bir şekilde duralım; bunu ciddî bir şekilde ele alalım. 22 nci Dönem
Parlamentosunun itibarını, şerefini ve onurunu en fazla yükseltecek olan
kanunların başında, Sayın Hacaloğlu'nun vermiş olduğu bu kanun teklifi gelmektedir.
Ben, çeşitli vesilelerle,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında, milletvekillerimizin, azamî ölçüde
katkı sağlamasını, bu salonların dolu olmasını, bütün milletvekillerimizin,
kanunların yapılmasında, buraya gelip, düşüncelerini, ifadelerini, katkılarını
sağlamaları noktasında ifadelerde bulununca, bazı arkadaşlar beni eleştiriyor.
İşte, bakınız, ne kadar önemli bir kanun teklifiyle ilgili bir önergeyi
görüşüyoruz. Şu anda, Meclisin içerisindeki tablo meydanda; ama, dün akşam, bir
sayın grup başkanvekili çıktı şunu söyledi; benim, bunlarla ilgili, Meclisin
sıralarının boş olmasıyla ilgili sözlerim karşısında, buraya gelip, şunu
söyledi. İsmimi de vermedi; ama, İçtüzüğün arkasına sığınarak -ben ismini
veriyorum, Sayın Salih Kapusuz- geldi, burada dedi ki...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bir yere geliyorum ama... Bir yere geleceğim Sayın Çelik...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sabrımız taşıyor!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır, hayır...
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Konuyla ilgili konuşsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
-Şimdi, benim o sözlerim...
BAŞKAN - Ümmet Bey,
konuyla ilgili olalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Konuyla bağlantısı var Sayın Başkanım.
Benim o sözlerimi,
milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısızlık olarak yorumladı.
Benim, bu Meclisteki koltukların dolu olması düşüncemi, bir saygısızlık,
arkadaşlara yapılmış bir haksızlık, Parlamentonun itibarını düşüren bir olay
olarak algıladı. Ancak, bugün çıkardım tutanaklardan; işte, Sayın Kapusuz'un
da, onlarca kez -işte, işaretledim, burada var- karar yetersayısı istediği
şeklindeki ifadeleri burada. Hatta, bir keresinde diyor ki Sayın Başkana;
bakınız, ne diyor: "Sayın Başkan, ikaz edin -Meclis Başkanına söylüyor-
arkadaşlar içeride otursunlar."
Ey Salih Kapusuz, buradan
sana sesleniyorum: Ben konuşunca, bunu ben söyleyince Parlamentoya,
milletvekillerine saygısızlık oluyor; ama, siz söyleyince ne oluyor; bunun
açıklamasını, Sayın Salih Kapusuz'dan, gelip, bu Meclis kürsüsünden yapmasını
kendisinden özellikle istirham ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
elimizde bir fırsat var. Bu fırsatı, bugün, iyi bir şekilde değerlendirmenin
zamanı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Geliniz, bu kanun teklifinin Mecliste görüşülmesi noktasında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun vermiş olduğu önergeye destek verelim, destekleyelim ve bunun
kanunlaşması için üzerimize düşen görevi hep birlikte yerine getirelim.
Sizleri saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte ikinci
söz, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'in.
Buyurun Sayın Çelik.
Süreniz 10 dakika.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bugün gündeme almamızı istediği -Sayın Hacaloğlu'nun- Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin 190 ıncı sırasındaki 801 sıra sayılı teklif önemli
bir teklif.
Bu teklif, 37 nci maddeye
göre buraya geldiği zaman -ben, yine nöbetçiydim- bu teklifin gündemde yerini
alması konusunda iki grup olarak da destek verdik ve Meclisin gündeminde yerini
aldı.
Şimdi, arkadaşlarımız
çıktılar, görüşlerini beyan ettiler; siyaset güven kaybediyor dediler.
Arkadaşlar, bindiğimiz
dalı kesmeyelim; 40 gün aynı şeyi söylerseniz, aslında, aynı şeye inandırır
noktaya getirirsiniz toplumu. Siyaset, doğrudur, çok güven kaybetti; siyaset
çok badireleri atlatarak geliyor Türkiye'de; ama, siyaset ve siyasetçiye güven,
dünlerle mukayese edilmeyecek noktalara taşınmıştır; sizlerin, hepimizin
gayretiyle; bunu görmezlikten gelmeyelim. Bu ve benzeri ifadeleri kullanırken
çok daha dikkatli olmamız gerektiği kanaatindeyim.
İkincisi, yapılanları
Sayın Yalçınbayır burada ifade ettiler; birçok düzenlemeler yapıldı; yeterli
mi, tabiî ki değil; yine yapılması gereken düzenlemeler var, başta Anayasa
olmak üzere, Siyasî Partiler Yasası olmak üzere ve şu anda konuştuğumuz konu
olmak üzere, çok ciddî düzenlemelere bu Meclis onay verecektir inşallah; bunda
hiçbir şüphemiz yok.
Ayrıca, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının öncülüğünde, bir Demokrasi Komitesi oluşturuldu. Bu
Demokrasi Komitesi, şu anda dünya parlamentolarının işleyişini inceliyor ve
dünya parlamentolarının işleyişinden alınacak çeşitli konularda örnekler,
uygulamalar varsa, komisyonlarından, diğer tüm çalışmalarına, içtüzüğüne
varıncaya kadar elde edilecek yeni doneler varsa, onların da mutlaka
sistemimize monte edilmesi konusunda da çalışmalarımız sürdürülüyor. Demokratik,
şeffaf bir yönetim, kendi içinde otokontrol sistemini kuran kurumlar,
başkalarının müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi önsorgulamalarını yapan bir
yapıdan yana olduğumuzdan kimsenin şüphesinin olmamasını istirham ediyorum. Mutlaka,
öncelikle kurumlar kendi sorgulamalarını yapabilmeliler, kendi içdenetim
mekanizmalarını geliştirebilmeliler.
Şimdi, bugün, gündeme
alınması istenen teklifle ilgili olarak da şunu söylemek durumundayım: Bakınız,
dün, biz, Danışma Kurulu önerilerimizi iki grup olarak getirdik; burada
görüştük ve bu hafta nelerin görüşüleceği konusunda Genel Kurul karar verdi;
çarşamba günü şu konular, perşembe günü de şu konuları görüşeceğiz diye,
burada, belirledik. Bugün, tekrar, tabiî ki İçtüzükten kaynaklanan bir hakkı,
Sayın Koç, Cumhuriyet Halk Partisi, değerlendirerek, yeni bir şey görüşelim diye
getirdiler. Bu, çok önemli bir konu; bence, siyaset malzemesi yapılmamalı.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, görüşülmemesi lazım!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Keşke, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yetkilileri -böyle bir Danışma
Kurulu; ki, gün boyu da, iki saat boyunca, hangi konuda bir Danışma Kurulunun
istendiği de bize söylenmedi, bu bilgiyi de alamadık- bu şekilde buraya
getireceklerine, bize gelip deseydiler ki veya telefon açma nezaketini
gösterseydiler, şu konuyu bir görüşelim, bu haliyle buradan geçmesi doğru
mudur; yoksa, komisyona çekilmesi daha mı doğrudur veya üzerine ilaveler
yaparak bunu daha da olgun bir noktaya taşıyabilir miyiz veya mevcut şekliyle
geçirebilir miyiz diye bir değerlendirme yapsaydık, siyaset veya politika aracı
olmaktan çıkardı bu düzenleme; ama, biz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kırkbeş gün komisyonda beklemiş, çıkmamış!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Hayır efendim...
ATİLLA KART (Konya) -
Gene yapabiliriz...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakın, açık ve net söylüyorum; bunlar kayıtlara geçiyor, bunlar kayıtlara
geçiyor. Yani, vurguladığınız; tekliflere de son derece önem verdiğimizi, dün
akşam da ben söyledim. Tasarıdan ziyade tekliflerin çok daha önem arz ettiği;
ama, tekliflerin içeriğinin çok daha önemli olduğu; bu gelen teklifin, bütün
Parlamentoyu, siyaset kurumunu, hepimizi, ülkemizi ilgilendiren bir düzenleme
olduğunda hiç kimsenin şüphesi yok ki.
Onun için, yapılan yöntem
ve usulün yanlış olduğu ve bugünkü gündemimiz belli olduğu için, bugün
alamayacağımız görüşünü, burada, ifade ediyorum; fakat, ne yapılmasıyla ilgili
de, gayet net bir şeyler söylemek istiyorum. Umarım, bir iki hafta içerisinde;
ama, en kötü ihtimalle, en kötü ihtimalle, Meclis, bu yasama döneminde, tatile
girmeden, bu düzenlemeyi mutlaka gerçekleştirmelidir.
Görüşümüz budur. Bu
inancımızı samimî olarak sizlerle paylaşıyorum ve inanıyorum ki, gerek mevcut
şekli üzerinde, gruplarla, iki grup arasında yapılacak değerlendirme veya
teklif sahibi arkadaşımızla yapılacak değerlendirme neticesinde daha olgun bir
metin ortaya çıkacaktır ve bu güzel düzenlemeyi de Parlamento gerçekleştirmiş
olacaktır diyorum.
Diğer konulara gelince;
arkadaşlarımız... Sürekli olarak Sayın Kandoğan burada siyaset yapmaya devam
ediyor. Milletvekilleri, sıralar...
Sayın Kandoğan,
Parlamentonun nasıl çalıştığını bütün milletimiz biliyor. Şu anda komisyonlar
çalışmada. Milletvekilleri-seçmen ilişkilerinin önemsiz olduğunu hiç kimse
söyleyemez. Milletvekilleri-halk ilişkileri önemli. Bunları sık sık burada dile
getirmenin amacı, hedefi nedir?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Salih Kapusuz da aynı şeyi söylemiş!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Siz, böyle, olayı saptırır, gündemden çıkarırsanız, ben de size sorarım;
kalkın, bir kereliğine mahsus olmak üzere Denizli'ye gidin!.. Bir Denizli'ye
gidin bakalım!.. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ne alakası var?!
FARUK ÇELİK (Devamla)- Ne
alakası var; çok alakası var. Seçilmiş gelmişsiniz...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ben, dört ay, her hafta sonu 45 ili dolaşarak geldim!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Seçilmiş gelmişsiniz... Babadağ'a gidebiliyor musunuz?!
BAŞKAN - Faruk Bey...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Dört ayda 45 il dolaştım!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Babadağ'a gidebiliyor musun sen?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Her zaman gidiyorum!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Nasıl gidiyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Her zaman gidiyorum!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Gittiniz; bakın...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Benim annem, ablam Babadağ'da oturuyor; gidince Babadağ'da kalıyorum.
BAŞKAN - Böyle bir yöntem
yok...Böyle bir usul yok...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Her hafta sonu gidiyorum... Beraber gidelim Sayın Çelik!..
BAŞKAN - Böyle,
karşılıklı konuşacak...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Babadağ'a gittiniz 28 Martta, Babadağlılar size cevap verdi; neden geldin diye!
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çelik,
Sayın Kandoğan, böyle bir yöntem yok... Lütfen...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Onun için, burada konuşurken...
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
... ne konuştuğunuzu bileceksiniz; bir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Beraber gidelim Denizli'ye!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Amaç nedir, gündem nedir, o gündemi saptıracak ifadeleri burada
kullanmayacaksınız. Gündeme bağlı olarak... Tabiî ki Sayın Başkanın
müsamahasına saygı duyuyorum; ama, müsamaha sınırlarını aşan konuşmalar da,
burada, maalesef, sürekli olarak cereyan ediyor. Onu da Sayın Başkanın
takdirlerine sunuyorum.
Tekrar ediyorum, Sayın
Hacaloğlu'nun teklifini son derece önemsediğimizi, bu konuda farklı bir
düşüncenin olmadığını; ama, bugün getirilmesinin bir siyaset malzemesi aracı
olarak kullanılmasına üzüldüğümüzü; ama, çok kısa süre içerisinde -önümüzdeki
hafta içersinde olabilir- gruplar arasında değerlendirme yaparak, bunu daha da
olgunlaştırarak buradan geçirmemizi bir kez daha ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Ümmet
Bey.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Çelik, konuşmasında, benim Denizli'ye gidemediğimi, Babadağ'a
gidemediğimi ifade ederek, seçim bölgemden kaçan, korkan bir milletvekili
olarak vasıflandırdı. Bununla ilgili, çok ciddî bir sataşmadır, söz
istiyorum... (AK Parti sıralarından "sataşma yok" sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN - Şimdi, bakın...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Hayır, hayır... Sayın Başkan, yeter artık!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, çok ciddî sataşmadır... Bu, çok ciddî sataşmadır.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sayın milletvekilleri; burada Sayın Faruk Çelik konuşurken, usule aykırı bir
şekilde, Sayın Ümmet Kandoğan ile ilgili, onunla diyaloğa giren bir tercihte
bulundu, bir konuşma üslubu kullandı. Bu yanlıştı; uyardık. Bunun karşılığında,
siz de "Denizli'ye gelin beraber gidelim" neredeyse "Halep
oradaysa arşın buradadır" diye sözlerinizi söylediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ama, millet duymadı Sayın Başkan, buradan duyulmuyor.
BAŞKAN - Karşılıklı
olarak... Hepsi duyuluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, millet duymuyor buradan.
BAŞKAN - Hepsi duyuluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır hayır,
hepsi duyuluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır efendim.
BAŞKAN - Hem onun
söyledikleri duyuluyor hem sizin söyledikleriniz duyuluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Buradan duyulmuyor; lütfen...
BAŞKAN - Ayrıca, şu anda
ben de Faruk Çelik, sizi Denizli'ye gidemiyor diye itham ederken, sizin ona
"haydi gelin beraber gidelim, görün bakalım nasıl Denizlililer
karşılıyor" diye söylediğinizi söyledim yani. Bu da mikrofondan söylendi,
bunu da duyuyor halk.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Böyle bir yöntem
yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Müsaade ederseniz ben söyleyeyim Sayın Başkan; lütfen... Üç beş cümleyle...
(AK Parti sıralarından
alkışlar[!])
Ayıp arkadaşlar,
lütfen...
BAŞKAN - Sayın
Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır efendim, müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
ben...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Efendim, benim seçim bölgeme gidememem ithamında bulundu. Benim buna mutlaka
kürsüden cevap vermem lazım. Böyle bir şey olmaz!
BAŞKAN - Sayın
Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır; lütfen...
BAŞKAN - Hem benim
müdahalelerimle hem şimdi sizin konuşmalarınızla konu açıklığa kavuşmuştur.
Eğer direnirseniz size sataşmadan söz verilmesiyle ilgili, Genel Kurulun
görüşüne, oyuna başvurmak zorunda kalacağım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Buyurun efendim; ama, biraz sonra kanunda yine söyleyeceğim; söz alacağım,
yine söyleyeceğim.
BAŞKAN - Tamam...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Var mı böyle bir usul Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Tamam; o zaman,
şimdi ısrarın gereği ne?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Müsaade edin, şimdi söyleyeyim.
BAŞKAN - Gerek yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, lütfen!.. Böyle bir ithamda bulunamaz Sayın Grup Başkanvekili!
BAŞKAN - Israr
ediyorsanız, Tüzük hükümleri gereği, sataşma olup olmadığıyla ilgili, size söz
verip verilmemesiyle ilgili, Genel Kurulun kararına başvuracağım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bunu takdir edecek sizsiniz, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben takdirimi
belirttim; ama, sizin ısrarınız üzerine, Tüzükte size bir hak var...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, yanlış uygulama yapıyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir uygulama olamaz, Sayın Başkan!
ATİLLA KART (Konya) -
Uygulamanız yanlış Sayın Başkan. Yanlış uygulama yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Bakın, 69 uncu
maddenin son cümlesi "Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse
direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir"
diyor.
ATİLLA KART (Konya) -
Bundan daha ağır bir sataşma olabilir mi, Sayın Başkan?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, bir sataşma var mı yok mu?
BAŞKAN - Anlaşıldı,
anlaşıldı...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bir sataşma var mı yok mu; onu söyleyin!
BAŞKAN - Karşılıklı
olarak usuldışı konuştuğunuzu belirttim!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- 69 uncu madde çok açık, Sayın Başkan. Sataşma var. Siz sataşma yok
diyorsanız, ben oturacağım yerime; ama, sataşma var Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
karşılıklı olarak söyleyeceklerinizi söylediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Hayır efendim! Kürsüden söylenmesi lazım, Sayın Başkan!
BAŞKAN - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayın Kandoğan ısrar ediyorsa...
Ben, karşılıklı, usuldışı
bir tartışma olduğunu, usuldışı bir konuşma olduğunu, hem Faruk Beyi uyararak
hem de Ümmet Beyi uyararak söyledim ve konunun da ne olduğunu açıkladım. Bu
durumda, sataşmadan dolayı söz vermeye gerek görmüyorum; ama, Sayın Ümmet
Kandoğan ısrar ediyorsa, Tüzük gereği, ısrarı nedeniyle, Genel Kurulun, sataşma
olup olmadığıyla ilgili, kendisine söz verilip verilmemesiyle ilgili kararına
başvurmak durumundayım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir şey olabilir mi, Sayın Başkan?! 69 uncu madde herkese lazım
arkadaşlar! Herkese lazım 69 uncu madde! Bir gün sizin de ihtiyacınız olur!
Herkese lazım 69 uncu madde!
BAŞKAN - Siz ısrar ediyor
musunuz, oylamaya koyalım?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Israr ediyorum.
BAŞKAN - Peki.
Sayın milletvekilleri,
kendisine sataşmadan dolayı söz verilmesi konusunda ısrar eden Sayın Ümmet
Kandoğan'ın talebini...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bu, çok yanlış bir tutum, Sayın Başkan!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. (AK Parti
sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - ... oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği
öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Ümmet, sen aleyhinde konuştun; nasıl kabul ediyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Saklanarak konuşma, ayağa kalk da göreyim seni!
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Öyle saklanarak söyleme, ayağa kalk.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Niye saklanayım; senden saklanacak neyim var?! Sen kimsin, senden saklanayım!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Onu söylüyorum...
BAŞKAN - Kabul
edilmemiştir.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI.- SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Çevre,
KİT ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Çevre
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Isparta Milletvekili M. Emin Murat Bilgiç aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
KİT Komisyonunda boş
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul
Milletvekili Muharrem Karslı aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dilekçe Komisyonunda boş
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Bursa
Milletvekili Sedat Kızılcıklı ve Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyoruz.
Kapanma Saati: 16.30
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.45
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
23.3.2005
tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı:
868) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 868 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 33 üncü maddesi
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta
gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu
maddesinin 2 nci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir."
İçtüzüğün 81 inci
maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun
bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine
kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir.
Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun
tümünün oylaması her halde yapılır."
Bu hükümler yer alıyor.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayan maddesinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu
kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 33 üncü maddesinin
görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunacağız.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayarak oylama yapacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyen... Karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.48
(x) Kanunun ilk görüşmeleri 9.3.2005 tarihli 68 inci,
10.3.2005 tarihli 69 uncu, 16.3.2005 tarihli 71 inci, 17.3.2005 tarili 72 nci
ve 23.3.2005 tarihli 74 üncü Birleşimlerde yapılmıştır.
(xx) 868 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
Kâtip Üyeler: Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
868 sıra sayılı raporun
görüşmelerine devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı:
868) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Kanunun Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayan 33 üncü maddesinin görüşülmesinin oylanmasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Oylamayı tekrarlayacağım
ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
Bu duruma göre, sadece,
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 33 üncü maddenin görüşülmesi kabul
edilmiştir.
33 üncü maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
MADDE 33.- Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ), işletiminde bulunan hava alanları
ile işletme dönemlerinin sonundan itibaren Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde
yaptırarak işletimini özel sektöre verdiği terminalleri ve/veya hizmetin
bütünlüğü yönünden gerek gördüğü diğer tesisleri; 4046 Sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18 inci maddesinin (A) fıkrasının (b) ve
(c) bentlerinde belirtilen kiralama ve/veya işletme hakkının verilmesi
yöntemlerini kullanarak ihale yoluyla özel hukuk tüzel kişilerine 49 yılı
geçmemek üzere devredebilir. İşin özelliğine göre belirtilen yöntemler birlikte
veya ayrı ayrı kullanılabilir. Bu konuda karar vermeye DHMİ Yönetim Kurulu
yetkilidir.
Bu madde kapsamında
yapılacak uygulamalarda; yönetim, sorumluluk ve yetki üst1enebilecek
işleticinin ve/veya kullanıcının temini, ihale ve devir işlemlerinin aleniyet
içinde yürütülmesi, işletmede süreklilik ile uluslararası norm ve standartların
sağlanması ve işletim ve/veya kullanım süresi boyunca işletmenin DHMİ
tarafından denetlenmesi ilkeleri esas alınır.
İhalelerde değer tespiti
işlemleri, DHMİ bünyesinde Mali İşler Daire Başkanının Başkanlığında; Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı, Hasılat Daire Başkanı, İnşaat Daire
Başkanı ve ilgili liman/meydan müdürü olmak üzere beş kişiden oluşan değer
tespit komisyonu tarafından 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (B)
fıkrasının (c) bendinde belirtilen esaslar çerçevesinde aynı bentte yer alan
metotlardan en az birinin uygulanması suretiyle yapılır. DHMİ Yönetim
Kurulunca, Değer Tespit Komisyonunda yukarıda adı geçen birimlerde görevli
olmak kaydıyla aynı sayıda yedek üye görevlendirilir. Değer Tespit Komisyonu
aynı maddenin (B) fıkrasının (b) bendinde belirtilen usul ve esaslara göre
çalışır. Değer Tespit Komisyonunun sekretarya hizmetleri Mali İşler Daire
Başkanlığınca yürütülür.
Kiralama ve/veya işletme
hakkının verilmesi ile ilgili ihaleler, DHMİ bünyesinde Araştırma Planlama ve
Koordinasyon Daire Başkanının Başkanlığında; Mali İşler Daire Başkanı, Hasılat
Daire Başkanı, İşletme Daire Başkanı, Malzeme Daire Başkanı ve Hukuk Müşaviri
olmak üzere altı kişiden oluşan ihale komisyonu tarafından yapılır. DHMİ
Yönetim Kurulunca, İhale Komisyonunda yukarıda adı geçen birimlerde görevli
olmak kaydıyla aynı sayıda yedek üye görevlendirilir. İhale komisyonu 4046
sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) fıkrasının (b) bendinde belirtilen usul
ve esaslara göre çalışır. İhale Komisyonunun sekretarya hizmetleri Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığınca yürütülür.
İhale usulleri, 4046
sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) fıkrasının (c) bendinde yer alan esaslar
dahilinde pazarlık usulü veya açık arttırma usulüdür. Bu ihale usullerinden
hangisinin kullanılacağını belirlemeye DHMİ Yönetim Kurulu yetkilidir.
Belirlenen ihale usulü, ihale ilanında belirtilir. İhale Komisyonu belirlenen
ve ilan edilen ihale usulü çerçevesinde ihaleyi gerçekleştirir. İhale
Komisyonunca alınan ihale kararı, DHMİ Yönetim Kuruluna sunulur ve Yönetim
Kurulunun onayı ile kesinlik kazanır. Kesinleşen ihale kararı kamu oyuna
duyurulur.
Bu madde kapsamında
yapılacak kiralama ve/veya işletme hakkının verilmesi yoluyla
gerçekleştirilecek devir işleminden sonra devredilen birimlerde çalışan DHMİ
personeli, pozisyonlarına uygun olarak DHMİ'nin diğer birimlerinde görevlendirilirler.
BAŞKAN
- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya
Araslı; şahıslar adına, Ankara Milletvekili Mustafa Tuna, Muğla Milletvekili
Seyfi Terzibaşıoğlu söz istemişlerdir.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'nın.
Buyurun Sayın Araslı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
23.3.2005 tarihli ve 5319
sayılı Kanunun Sayın Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilmesi nedeniyle görüşmekte olduğumuz 33 üncü maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum ve tekrar, sizleri, sözlerime başlamadan önce, saygıyla
selamlıyorum.
23.3.2005 tarihli ve 5319
sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde yapılmış olan düzenlemeyle, Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne, Genel Müdürlüğün işletiminde bulunan
havaalanlarını, işletme dönemleri sonunda yap-işlet-devret yöntemiyle
yaptırılarak işletimi özel sektöre verilen tesisleri, hizmetin bütünlüğü
yönünden gerekli gördüğü diğer tesisleri ihale yoluyla kiralayarak üçüncü
şahıslara işlettirebilmesi için yetki verilmiş ve havaalanları ile tesislerin
işletme haklarının kiralama yoluyla üçüncü kişilere devredilebilmesine olanak
sağlanmıştır. Bu düzenleme bakımından, havaalanları ile tesislerin işletme
haklarının devrinin, kanunun ilk görüşmesinde de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
sözcülerinin belirttiği gibi, özelleştirme kavramının kapsamına girdiğinde
kuşku yoktur. Bu durum, özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine ilişkin
24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (a) fıkrasının (f)
bendi ile 15 inci maddesinin incelenmesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Anayasamızın
47 nci maddesine 4446 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkra gereğince,
özelleştirmelerde, özelleştirme usul ve esaslarının yasada gösterilmesi
gerekmektedir. 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, kamu iktisadî teşebbüslerinin
uyacakları ihale usul ve esaslarına ilişkin bir düzenleme yoktur.
Özelleştirmelerde uyulacak esas ve usullerle ilgili bir genel düzenleme 4046
sayılı Kanunla yapılmıştır; ancak, 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde 4046
sayılı Kanuna herhangi gönderme bulunmadığı için, olayda bu kanunun uygulanması
da mümkün görünmemektedir. Bu durumda, 33 üncü maddeyle yapılan düzenlemede,
havaalanları ve tesislerin işletilmesinin kiralanarak özel sektöre bırakılmasında
uygulanacak ihalenin yöntem ve ilkelerinin, bedel saptama yönteminin,
devirlerde devir süresinin ve personelin özlük haklarının belirlenmesi, tamamen
yürütmeye ve yürütme organının takdirine bırakılmış bir husustur.
Anayasamızın 7 ve 8 inci
maddelerine bakıldığı zaman, yürütmenin aslî düzenleme yapma yetkisinin
bulunmadığı, bu yetkinin yasama organına ait olduğu görülmektedir; yani,
yürütme, ancak yasama organının aslî düzenlemeyi yaptığı, esasları belirleyip
çerçeveyi çizdiği bir alanda yürütme işlemleri aracılığıyla kural
koyabilmektedir. Bu nedenle, 33 üncü maddeyle getirilmiş olan düzenleme, yürütmeye
aslî düzenleme yapma yetkisi bıraktığı için, Anayasanın 7 ve 8 inci maddelerine
aykırıdır. Ayrıca, hiçbir organ, hiçbir kimse kaynağını Anayasadan almayan bir
yetki kullanamayacağı için ve bu yetki Anayasadan kökenlenmediği için, yine, 33
üncü maddede yapılmış olan düzenleme, Anayasanın 6 ncı maddesiyle de
çelişmektedir.
Ayrıca, özelleştirmeyle
ilgili esas ve usullerin kanunda gösterilmesi Anayasanın 47 nci maddesi gereği
olduğu ve önümüzdeki 33 üncü maddede, 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde yapılan
düzenlemede bu esas ve usuller gösterilmediği için, bu düzenleme, Anayasanın 47
nci maddesine de aykırı bir görünüm taşımıştır.
Kanunun ilk görüşmesinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcülerinin düzenlemelerin Anayasaya aykırı
olduğuna ilişkin uyarıları dikkate alınmamış, her zaman olduğu gibi Adalet ve
Kalkınma Partisi çoğunluğunca dikkate
alınmamış ve neticede, yasa, bir defa daha görüşülmek üzere, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir.
Bugün önümüze getirilen
33 üncü maddede, Plan ve Bütçe Komisyonunca, Sayın Cumhurbaşkanının işaret
ettiği doğrultuda yeni düzenlemeler yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Keşke
bu düzenlemeler bu aşamada değil, kanunun ilk görüşmesi aşamasında yaptığımız
uyarılar üzerine yapılabilseydi ve biz, bir kere daha bunu görüşme durumunda
kalmasaydık, vakit israf etmeseydik, yasama organı çalışmalarının verimliliğine
katkıda bulunmuş olsaydık; ama, bu, maalesef, yapılmamıştır ve ikinci kez
yasayı görüşmek durumundayız.
Tabiî, yapılan düzenleme
bazı hususlar bakımından tartışmaya açıktır. Bu hususlar, bu işletmelerde, özel
sektöre devri yapılacak veya kiralanacak işletmelerde çalışacak personelin
özlük hakları bakımından kendisini göstermektedir. Yapılan düzenlemenin,
sadece, pozisyon durumunu korumaya müsait olduğu; ama, onun dışında, özlük
hakları bakımından yeteri kadar koruma sağlamadığı konusunda eleştiriler ve
kuşkular hâlâ devam etmektedir. Bunları da belirtmeyi bir görev biliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmelerin bu aşamasında bazı hususlar üzerinde durmakta
yarar görüyorum. Aslında, burada düzenlenen bir özelleştirme olayıdır; ama,
Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve bundan önceki
partilerin yapmış olduğu özelleştirme olaylarının başarılı olmadığı
görüşündedir. Kamunun pek çok malı, pek çok hizmeti özelleştirilmiştir; ama,
bunlar, sadece ve sadece, hizmetin pahalanmasından ve birtakım kamu mallarının
el değiştirip özel sektöre geçmesinden başka herhangi bir amaca hizmet
etmemiştir. Özelleştirmelerin, ayrıca, gerçek değerini bulup, yapılıp
yapılmadığı konusunda da çok büyük tartışmalar vardır.
Bu konuda, Adalet ve
Kalkınma Partisinin özelleştirmeye ilişkin görüşü ile Cumhuriyet Halk
Partisinin özelleştirmeye ilişkin görüşü arasında çok büyük bir fark vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özelleştirmeyi, biz, salt bir amaç olarak
görmüyoruz. Bizim için özelleştirme bir araçtır. Eğer, kamunun yararına daha
fazla hizmet söz konusu ise, ancak özelleştirme o zaman mümkün olabilir. Ancak,
çok zorunlu durumlarda, özelleştirilecek işletme kamu hizmetini yerine
getirmekten uzaklaşmışsa, kâr amacı beklentisiyle açılmış ama kâr
getiremiyorsa, ancak bu durumlarda veya artık hizmet üretemez duruma gelmiş
ise, ancak o durumlarda bizim için özelleştirme bir araç olarak
başvurulabilecek bir yoldur; ama, görüyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi
için, özelleştirme, başlıbaşına bir amaç, başlıbaşına bir hedeftir. Buraya
getirilen kanunların büyük bir çoğunluğu özelleştirme amaçlıdır ve hizmeti
özelleştirme, kamunun mallarını özelleştirme amacını taşımaktadır. Bugüne kadar
özelleştirmeyle ilgili yapılmış olan düzenlemeler, verilmiş olan yetkiler,
maalesef, düş kırıklığı uyandıracak biçimde kurulmuştur. Korkarız ki, burada,
Devlet Hava Meydanları İşletmesiyle ilgili verilecek olan özelleştirme yetkisi
de, bu düş kırıklıklarına yenilerini eklemek üzere kullanılacaktır. Bu konuda,
maalesef, daha önce yapılmış olan düzenlemeler, bizim güvenimizin sarsılmasına
neden olmuştur. Bunu burada ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, özelleştirme,
belli bazı hususlar gözetilerek yapılır. Yabancı sermayeyi ne ölçüde kabul
edeceksiniz? Yabancı ve Türk sermayesinin tekelleşmesine karşı ne gibi
önlemleri alacaksınız? Çalışanların haklarını ne ölçüde koruyacaksınız?
Getirilen düzenlemede bu bakımdan da doyurucu bir yanıt bulmak imkânına sahip
değiliz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
OYA ARASLI (Devamla) - Bu
nedenle, gene, gerçek değeri olmayan karşılıklar karşılığında kamunun malları
ve hizmetleri özelleştirilmesin, çalışanların hakları güvencesiz kalmasın
amacıyla, başarısız özelleştirmeler yapılmasın amacıyla, biz, bu düzenleme
karşısında olumsuz bir tavır takındığımızı ifade etmek istiyoruz.
Kaldı ki, bu yasanın
tümünde de Anayasaya aykırılıklar vardır, yerindelik açısından katılmadığımız
hususlar vardır. Bu bağlamda, bir daha tartışılmadan tümü oylamaya sunulacağı
için, bu yasanın tümü hakkında olumsuz görüşlerimizde herhangi bir değişiklik
olmadığını da, bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi adına ifade etmek
istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, yerli yersiz özelleştirmelerin
karşısındadır; mutlaka, kamunun yararı gözetilerek özelleştirme yapılmasından
yanadır; özelleştirmenin ancak bir araç olarak kullanılması görüşündedir;
özelleştirmelerde özellikle çalışanların haklarının korunmasından yanadır ve
eğer bu koşullara uyulmadan, eğer tekelleşmeyle ilgili önlemler alınmadan, eğer
gerçek karşılığı bulunarak özelleştirme yapılmasını sağlayacak düzenlemeler
yapılmadan özelleştirme gerçekleştirilecek olursa, bunun karşısında da, sonuna
kadar, kamunun hakkını korumaya kararlıdır. Bu özelleştirmeleri çok dikkatle
takip edeceğimizi ve bu ulusun kuruşunun heder edilmemesine bütün gücümüzle
çalışacağımızı, bu vesileyle bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Ankara Milletvekili Mustafa Tuna; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Tuna, süreniz 5
dakika.
MUSTAFA TUNA (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından iadesi üzerine yeniden düzenlenen bu maddeyle ilgili,
şahsım adına görüşlerimi aktarmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığının
gönderme gerekçesinde, ihalenin yöntem ve ilkelerinin, bedel saptama
yönteminin, devir süresinin ve personel özlük haklarının düzenlenmesi
hususlarında açıklık olmadığı belirtilmektedir. Bu yeni önümüze gelen maddeyle,
bunlara açıklık getirilmiştir. 4046 sayılı Özelleştirme Kanununa uygun olarak,
ihalenin yöntemi, ilkeleri ve bedel saptamaları ve devir süreleri Özelleştirme
Kanunu hükümlerine göre yapılacaktır.
Personelin özlük hakları
ise, yine, bu maddenin son bendinde belirtilmiştir. Burada, özelleştirme
neticesinde açığa çıkacak personelin özlük hakları ve de konumları,
pozisyonları muhafaza edilecektir.
Buna ilave olarak, şimdi
arkadaşlarımız tarafından verilecek bir önergeyle, sayın muhalefet sözcüsünün
belirttiği husus da netlik kazanmış olacaktır; dolayısıyla, bu kanunda herhangi
bir endişeye mahal verilecek husus yoktur.
Sayın muhalefet sözcüsü
arkadaşımızın belirttiği özelleştirme konusundaki bu endişeleri yersizdir.
Tabiî ki, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasındaki en
önemli farklardan biri de, kamu yararını gözeterek, devletin yapması gereken
işlerin dışındaki işleri özelleştirme farkıdır. Devletin yapması gereken aslî
görevlerini yapması, devletin yapmaması gereken işleri de özel sektöre
yaptırması, aktarması; bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin, tabiî ki, Cumhuriyet
Halk Partisinden önemli bir farkıdır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Neler bu işler, biraz açar mısınız? Çok geniş oldu da...
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Açarız Sayın Koç, açarız...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tekeli satmak mı özelleştirmek, Petkim'i, TÜPRAŞ'ı ya da TMSF'nin elindeki
ulusal değerleri satmak mı?! Aradaki fark bu tabiî.
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Sayın Başkandan yeterli süreyi alırsanız, ben açarım, bunu da açarım.
BAŞKAN - Karşılıklı
tartışmayın; bu, usule uygun değil. Lütfen...
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Açarız, açarız, Sayın Başkan yeterli süreyi verirse, açarız.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Türkiye'nin ulusal varlıklarını peşkeş çekmek mi?! Yok böyle bir şey! Öyle
genel konuşamazsınız, arada çok fark var.
BAŞKAN - Süreler İçtüzüğe
göre...
Böyle bir tartışma usulü
yok. Lütfen...
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki bu havayolu işletmeciliğiyle ilgili
olarak...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Türkiye'nin haberleşmesini, Türkiye'nin iletişimini teslim etmek mi?!
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
...Sayın Bakanımızın üstün gayretleri neticesinde özel havayolu şirketleri
hizmete girmiştir. Özel havayolu şirketleri hizmete girdikten sonra 150 000 000
lira civarındaki içhat biletleri 70 000 000 mertebesine inmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Özel
havayollarına karşı değilim. Sen çok genel konuştun Sayın Sözcü...
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Bu sayede de, uçağa binmeyen halkımızın, uçağa binemeyen halkımızın, ücretlerin
yarı yarıya inmesinden dolayı uçağa binme imkânı sağlanmıştır. Burada da
rakamları açık söylüyorum sizlere. 2004 yılı trafiği, içhatlarda yüzde 58
artış, dışhatlarda yüzde 22 artış; 2005 yılının mart sonu itibariyle de
ortalama yüzde 31,5 artış olmuştur. Bunlar kamu yararınadır. Kamu yararına
olmasaydı bu kadar yolcu artışı olabilir miydi?! Bunlar özelleştirmenin
farklarıdır, özel sektöre verilen ehemmiyetin farklarıdır; yani, devletçi
zihniyet ile özel sektör zihniyeti arasındaki farklardır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
söylediğini bilmiyorsun sen arkadaşım!
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Bu konuları açıklığa kavuşturmak istedim.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
genel konuştunuz Sayın Sözcü, çok genel konuştunuz.
BAŞKAN - Şahsı adına
ikinci söz isteyen, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde, şahsım
adına konuşmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, Muğla,
turizmde Türkiye'nin iki numaralı kentidir. Muğla'ya, yılda ortalama 3 000 000
turist gelmektedir. Muğla'nın iki havaalanı vardır.
Değerli arkadaşlarım,
hatırlarsınız ki, 1980'den önceki yıllarda, İstanbul Yeşilköy Havaalanının,
Atatürk Hava Limanının, terminalinin ne kadar kötü olduğunu, dış ülkelerden
gelen misafirlerin, turistlerin tabiî ihtiyaçlarını görmek için ne kadar kötü
şartlarla karşılaştığını hepimiz biliyoruz. Şimdi, havaalanlarının,
terminallerin, yap-işlet-devret modeliyle, ihaleye çıkarak, işletmecilere,
müteşebbislere verilmesi bacasız sanayi dediğimiz turizmin çok önemli bir noktasıdır.
Turist, ülkemize geldiği zaman, önce, çok güzel bir havaalanına, terminale
inmek ister. Bizim yüz akımız, en önemli noktamız, önce terminallerdir;
buralarda turist ilk intibaını edinir. O bakımdan, havaalanlarının bir an önce,
terminallerin bir an önce özelleştirilmesinin çok büyük yararı vardır.
Bakınız, Muğla'da,
Dalaman'da, şimdi, yap-işlet-devret modeliyle, büyük bir dışhatlar terminali
yapılmaktadır. Bu terminale, bir anda, 10 uçak yanaşabilecektir; çünkü, turist,
bir an önce işlemlerini tamamlayarak, kalacağı, misafir edileceği, tatilini
geçireceği otele ulaşmak ister. Bu, eskiden iki saatti, şimdi kırkbeş dakikaya
düşmüştür. Biz, iyi terminaller yaparsak, turizmde iyi hamleler yapabiliriz. O
bakımdan, bu kanunla çok iyi işlerin yapılacağına inanıyorum.
Özlük haklarına gelince:
Biraz önce arkadaşımın da belirttiği gibi, verilecek önergeyle, muhalefet
partili arkadaşlarımızın çekinceleri de izale edilecektir.
5319 sayılı Kanunun
ülkemize, milletimize, özellikle turizme hayırlı olmasını diliyor, Sayın
Bakanımıza ve bu kanunu hazırlayanlara teşekkür ediyor, hepinizi, tekrar,
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi,
soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Haluk Koç, sorunuzu
sorun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Belki, bu soruyla, Sayın
Bakana da, sonunda bir açıklama yapma fırsatı doğar.
Değerli arkadaşlarım,
sorum şu; önce kısa bir yorumla: Özelleştirme, ekonomide vazgeçilemeyecek bir
enstrümandır. Bunu hep söylüyoruz. Özelleştirmenin, Türkiye boyutunda yaşanan
kötü örneklerini hep beraber yaşadık. Bu Parlamentoda daha önce görev yapmış
parlamenter arkadaşlarımız, o boyutunu, çok daha iyi biliyorlar.
Şimdi, ben, değerli
sözcüyle ilgili bir soru soracağım Bakana. Sayın sözcü arkadaşım, şahsı adına
söz alan AKP'li arkadaşım, AKP ile CHP'nin özelleştirme politikalarını o kadar
sığ, o kadar yüzeysel bir kapsamda tanımladı ki, Sayın Bakanın şu
söylediklerime katılıp katılmadığını merak ediyorum: Sayın Bakan, özelleştirme
adı altında, üretim yapabilecekken kapatılan işyerleri, acaba AKP'nin
özelleştirme anlayışıyla bağdaşıyor mu? Bu bir.
İkincisi, daha net bir
soru. Belki arkadaşım, dinlemedi, gitti; daha sonra cevap verebilirdi...
MUSTAFA TUNA (Ankara) -
Buradayım.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Buradasın, peki.
Belediyelerin büfe, çay
bahçesi, otopark işletme şirketleri kurması, son Yerel Yönetimler Reform
Yasasıyla, biliyorsunuz, yasalaştı. Özel sektör bu işleri yapamayacağı için mi
belediyelere verdiniz acaba? Bu mu AKP'nin özelleştirme anlayışı? Bir
çelişkiniz daha. Sayın Bakan, ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Dursun
Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunun
maddesine uygun düştüğü için, burada Iğdır Havaalanından bahsederek, Sayın
Bakanımdan sormak istiyorum.
1996 yılında temeli
atılan havaalanının yarısı yapıldı ve şu anda, durdurulmuş vaziyette. Eğer,
özelleştirme kapsamına alınacaksa ki, Iğdır bulunduğu coğrafî konum itibariyle,
Doğu Anadolu Bölgesinde üç devletle komşu olan, askerî ve Türkiye'nin çıkarları
açısından stratejik önemi olan bölgedeki bu havaalanını -eğer bu yasa
geçecekse- özelleştirme kapsamında tutacak mısınız, yoksa Iğdır Havaalanının
tamamlanması konusunda, Sayın Bakanım, özel bir çalışmanız var mıdır? Bu
konuda, Iğdır Havaalanının durumu nedir?
Aydınlatması açısından
Sayın Bakanımdan, bu konuda, bilgi rica edebilir miyim, aracılığınızla Sayın
Başkanım?
BAŞKAN - Sayın Mehmet
Küçükaşık...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)-
Sayın Bakanım, Bursa Yenişehir Havaalanı 70 000 000 doların üzerinde bir
harcamayla tamamlandı; fakat, 2 yıldan beri Bursa Yenişehir Havaalanından
Türkiye'nin herhangi bir iline ulaşabilmek mümkün değil. Özellikle Bursa'daki
bütün sivil toplum örgütleri -Bakanım, buradayım, eğer şey ediyorsanız-
biletlere katkı sağladığı halde, birçok bileti de satın aldığı halde, Bursa
gibi Türkiye'nin dördüncü büyük ilinden ve tüm özel sektörün bulunduğu bir
ilden, sanayiin en gelişmiş olduğu ilden Türkiye'nin herhangi bir iline uçakla
ulaşmak niye mümkün değil? Bunun açıklanmasını istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN- Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.
AHMET IŞIK (Konya)- Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanımıza aracılığınızla şu soruyu yöneltmek
istiyorum.
Sayın Bakanım, malumunuz,
Konya, toprak itibariyle ülkemizin birinci büyük şehri; nüfus olarak ise, yine
ülkemizin dördüncü büyük şehri. Coğrafî konumu, tarihî süreçteki etkinliği,
Konya'nın inanç turizmi noktasındaki etkinliği ortadadır. Bu noktada, Konya
Havaalanıyla ilgili değerlendirmeniz nedir? Zira, bölgesel bir havaalanı
gündemdedir ve olan havaalanının ise yetersizliği ortadadır. Bu noktadaki
değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın Ahmet Yeni,
buyurun.
AHMET YENİ (Samsun)-
Sayın Bakanım, bütün dünyada özelleştirme hızlı bir şekilde devam ederken
Türkiye'de bunun gecikmiş olmasının sebepleri nelerdir? Türkiye'de
özelleştirmeye kimler direniyor; kimler, neden karşı geliyor? Bu konuda bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür ediyorum.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Günaydın!.. Günaydın!..
BAŞKAN- Sayın Bakan,
buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan yasayla ilgili olarak sorulan soruların bir kısmını
cevaplayacağım, bir kısmına -daha detaylı bilgi yanımda yok- yazılı olarak
cevap vereceğim, izninizle.
Sayın Haluk Koç'un,
özelleştirmenin kötü örnekleri ve özelleştirme adı altında, üretim yapacak
yerlerin kapatılması konusunda bir sorusu var. Diğer bir sorusu da şöyle:
Belediyeler -madem, özelleştirme bu kadar önemli, yararlı- neden otopark
işletmeciliği için şirket kuruyorlar?
Özelleştirmenin kötü
örnekleri de var, iyi örnekleri de var. İdare, her türlü yapmış olduğu işlemden
dolayı yargıya tabidir, sorumsuz değildir. Bütün işlemler yargıya açıktır;
dolayısıyla, yargının verdiği kararlara da hepimizin saygı duyması gerekir.
Hiçbir yönetim, mevcut bir işletmeyi olduğundan daha kötü duruma getirmek için
özelleştirme yapmaz. Bu, akıldışıdır, mantıkdışıdır; yapılanlar da bu çerçevede
yapılmaktadır.
Tabiî, bazı işletmeler,
kurulduklarından itibaren, ülkemizde tekel olarak birçok hizmeti başarıyla
yürütmüşlerdir; ancak, zaman içerisinde özel sektörün gerekli gelişmeyi
sağlaması neticesinde, artık, onlarla rekabet edemez hale gelmişlerdir. Bunun
temel nedeni de, bu kurumlara çeşitli iktidar dönemlerinde olan siyasî
müdahaleler ve karar alma süreçlerinin çok muntazam çalışmamasıdır. Örneğin,
Sümerbank, cumhuriyetin ilk yıllarından 1970'li yıllara kadar çok önemli görev
ifa etmiştir; fakat, daha sonra tekstil sektörünün çok önemli gelişme
göstermesi ve yurt içinde değil, dünyaca da önemli alanda Türkiye'nin bu konuda
söz sahibi olması, artık, böyle bir tekel ihtiyacını ortadan kaldırmıştır. O
nedenle, özelleştirmenin yapılmasındaki amaç, kamu yararını gözetmek, aynı
zamanda, işletmelerin kamuya yük olmaktan kurtarılmasını sağlamaktır. Bu
bağlamda, belediyeler, geçmişte de otopark işletmişlerdir veya kendileri işlettiği
gibi, üçüncü kişilere de işlettirmişlerdir. Bugün de bu uygulamada bir fark
yoktur. Belediyelerin, esasen, kamu iktisadî teşebbüsleri kurmak suretiyle,
sadece otopark değil, ulaşım, inşaat, temizlik gibi hizmetleri bu şekilde yerine
getirdikleri ve bu konuda da hizmetin çok başarılı olarak sürdürüldüğü örnekler
mevcuttur. O bakımdan, belediyeler, örneğinin çok isabetli bir örnek olduğunu
düşünmüyorum. Çünkü, belediyeler, halka, halkın günlük ihtiyaçlarına en yakın
kuruluşlardır ve onlara hizmeti en iyi şekilde, gecikmeden götürmeleri de bir
zorunluluktur. Bunun için gereğini yapmaktadırlar.
Sayın Akdemir'in Iğdır
Havaalanıyla ilgili... Bildiğiniz gibi, bu havaalanı, il özel idaresi
tarafından düşünülmüş, hatta, başlanmış, ancak, devam ettirilememiştir. Ne
yazık ki, ülkemizde böyle birçok havaalanına, gerekli planlama, gerekli etüt ve
inceleme yapılmadan il özel idareleri marifetiyle başlanmış, ancak, bütçeleri
yeterli olmadığından devam ettirilememiştir. Bu havaalanıyla ilgili, Bakanlığım
uzmanlarınca bir etüt çalışması yapılmış olup, konu gündemimizdedir ve buranın
yapılıp ülkemizin çevre ülkelerin de ekonomisiyle ilişkilerini geliştirecek
tarzda değerlendirilmesini önemsiyoruz. Bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sayın Mehmet
Küçükaşık'ın...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Benim sorum, özelleştirme kapsamına almayı düşünüyor musunuz stratejik önemi
nedeniyle?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, tabiî, özelleştirme kapsamı da olabilir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Yap-işlet-devret modeli...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Ancak, takdir edersiniz ki, ortada olmayan bir tesisin bu
haliyle özelleştirilmesi, fizibl olup olmayacağının ortaya çıkmasına bağlıdır.
Böyle talip olan varsa, bizim yasal bir engelimiz yok; bunu, pekala
değerlendirebiliriz. Bunu da ilave etmiş olayım.
Sayın Küçükaşık'ın...
Türk Hava Yolları, bildiğim kadarıyla, bir süreden beri seferler yapmaktadır.
Ancak, burada, kargo ağırlıklı olmak üzere, Yenişehir Havaalanına özel taşıma
şirketleri de ilgi duymaktadır. Bir havaalanının çalıştırılması ayrı bir iştir,
havaalanının hizmete açık olarak tutulması ayrı bir iştir. Bakanlığımız, büyük
maliyetlere karşılık, havaalanını 365 gün açık tutmaktadır. Ancak, takdir
edersiniz, Ulaştırma Bakanlığının uçağı yok. Uçak işi, bir ticarî
işletmeciliktir. Gerekli teşvikler bizim tarafımızdan sağlanmıştır; bu yüzden
de, iç taşımacılıkta özel şirketler, bir yıl içerisinde 7,5 milyon insanımızı
ülke içerisinde fazladan taşımışlardır. Böylece, Türk ekonomisine 550 trilyonluk
bir kaynak sağlanmış, 80 trilyonluk katmadeğer, 120 trilyonluk da kurumlar
vergisi tahakkuk etmiştir; bunun yanı sıra, 6 500 insanımıza da iş imkânı
sağlanmıştır. Bu çerçevede Yenişehir Havaalanına gösterilen ilgi vardır ve
bunun değerlendirmesini yapıyoruz. Daha da önümüzdeki dönemde canlanacağını
ümit ediyorum.
Biliyorsunuz,
İstanbul-Bursa arası ulaşım imkânları fevkalade gelişmiştir. O yüzden,
İstanbul-Bursa arası havayolu ulaşımı hiç kimsenin ilgisini çekmemektedir.
Ancak, Bursa'dan başka destinasyonlara sefer mümkündür; bilhassa, yaz aylarında
güney illerimize seferler yapılabilir. Bu konuda, biz, özel sektörün
taleplerini değerlendiriyoruz.
Konya Havaalanı da, keza,
yoğun trafik yüzünden, artık yetersiz hale gelmiştir. Buranın genişletilmesi ve
iyileştirilmesi de programımızdadır.
Sorulara vereceğim
cevaplar bunlardır.
Sayın Ahmet Yeni'nin,
özelleştirme neden gecikiyor... Bunun sebeplerini hepimiz biliyoruz. Ben bunu
tekrar etmeye kalkarsam, saatler sürer; onun için, burada, yazılı olarak
cevabını vereceğim. Teşekkür ediyorum Sayın Vekile.
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 868
sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesinin son fıkrasında geçen
"pozisyonlarına uygun" ibaresinin "kadrolarına veya
pozisyonlarına uygun" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ahmet Işık |
Ahmet Rıza Acar |
|
Bursa |
Konya |
Aydın |
|
Mehmet Alp |
Ahmet Yeni |
A. Zeynep Tekin Börü |
|
Burdur |
Samsun |
Adana |
|
|
Mehmet Kurt |
|
Samsun
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okuyalım, önerge sahipleri gerekli açıklamayı mı yapacaklar?
FARUK ÇELİK ( Bursa) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada tereddütlere
yol açılmaması amacıyla madde metninde yer alan ibarenin kamu personel
mevzuatına paralelliğin sağlanması için söz konusu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 33
üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Maddenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine
getirmek için, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup,
salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye
salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Üyelerin isimlerini
okuyorum:
Haluk Koç?.. Burada.
Hasan Fehmi Güneş?..
Burada.
Orhan Diren?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Yılmaz Kaya?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Mustafa Özyurt?.. Burada.
Vedat Yücesan?.. Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
Yavuz Altınorak?..
Burada.
Yakup Kepenek?..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Yakup Kepenek
yerine Mustafa Gazalcı tekabbül ediyor.
Mehmet Yıldırım?..
Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Mehmet Boztaş?.. Burada.
Mesut Özakcan?.. Burada.
Osman Kaptan?..
OYA ARASLI (Ankara) -
Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Osman Kaptan
yerine Oya Araslı tekabbül ediyor.
Özlem Çerçioğlu?..
Burada.
Muharrem Kılıç?.. Burada.
Halil Ünlütepe?.. Burada.
Yoklama isteyen 20 kişi
burada.
Elektronik cihazla
yoklama yapacağım ve yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim.
Adlarını okuduğum ve
burada olduklarını tespit ettiğimiz sayın üyelerin, yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı:
868) (Devam)
BAŞKAN - 33 üncü maddeyi,
biraz önce kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tümünün oylamasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunu belirtmek
amacıyla, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söz istiyor.
Sayın Kılıçdaroğlu
aleyhte oyunu belirtmek üzere söz istedi. Bir başka milletvekili arkadaşımız da
lehte oyunu belirtmek üzere söz isteyebilir.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında söz almayacaktım;
ama, Adalet ve Kalkınma Partisinden değerli milletvekili arkadaşımızın
özelleştirme ve devletleştirme konusuyla ilgili, daha doğrusu devlet ve özel
sektörle ilgili görüşleri, Partimizi oldukça farklı tanıtması ve Sayın Bakanın
da, bir soru üzerine, bu konudaki sorulara yanıt vermek açısından çelişkiyi siz
değerli milletvekillerine sunmak açısından söz aldım.
Öncelikle, hemen hemen
her toplantıda, özelleştirmedeki çarpık uygulamalara karşı çıktığımız zaman,
Adalet ve Kalkınma Partisinden kürsüye gelen arkadaşlarımız ısrarla şunu
söylüyorlar: Efendim, siz devletçi bir partisiniz...
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kurulan parti olarak Cumhuriyet Halk
Partisinin ilkelerinden birisi de devletçiliktir. Biz bunu hiçbir zaman
reddetmedik ki, devletçilik bizim ilkelerimizden biri değildir diye. Örneğin,
birisi de milliyetçiliktir; milliyetçiliği ret mi ettik; hayır, reddetmedik.
Laikliktir; laikliği ret mi ettik; hayır, reddetmedik; ama, bizim anlamadığımız
nokta şu: Devletçilik ilkesi, Adalet ve Kalkınma Partisini niye rahatsız
ediyor, biz bunu anlayamıyoruz?!
Türkiye Cumhuriyeti
Devletini onurlu bir devlet kılmak, uluslararası standartların üzerine
çıkarmak, çağdaş uygarlığa çıkarmak, acaba Adalet ve Kalkınma Partisini niye
rahatsız ediyor?! Eğer devletçilik ilkesini siz böyle anlamıyorsanız,
devletçilik ilkesi budur.
RECEP GARİP (Adana) -
Nereden çıkarıyorsun rahatsız olduğunu!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Evet, evet...
BAŞKAN - Dinleyelim
arkadaşlar...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Daha durun bakalım, daha durun bakalım.
Devletçilik ilkesi budur;
bir.
İki...
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim, dinleyelim arkadaşlar.
RECEP GARİP (Adana) -
Kendi kafandan çıkarma, doğru ifadelendirin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Gayet doğru söylüyorum. Eğer siz Cumhuriyet Halk Partisi saflarına
geçerseniz...
AHMET YENİ (Samsun) -
Geçmeyiz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Allah etmesin!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Devletçilik ilkesinin ne olduğunu biz size gayet iyi anlatırız;
ama, eğer anlamak istemiyorsanız, o ayrı bir konu, o sizin sorununuz.
Değerli arkadaşlar, iki;
özelleştirmeye... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika,
Sayın Kılıçdaroğlu...
Sayın milletvekilleri,
böyle karşılıklı konuşma, usulde yok; bir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
İki; hatibin ne dediğini
anlamak için aranızdaki konuşmaları durdurmanız, sükûneti sağlamamız gerekiyor
ve hatibi dinlemek gerekiyor.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, benim anlatımlarım arkadaşlarımızın hoşuna gitmediği
için, doğal olarak rahatsız oluyorlar. Devletleştirme şudur değerli arkadaşlar,
devletçilik şudur: Devletçilik, kendi ülkesinin bağımsızlığını, kendi ülkesinin
ekonomik gelişmişliğini, özel sektörün yapmadığı bütün alanlarda yapmak
demektir. Devletçilik budur. Özelleştirme de şudur: Özel sektörün güçlü olduğu
kârlı alanların tümünün devlet tarafından değil de özel sektör tarafından
yapılmasını özendirmektir. Ayrıca, devletçiliğin temelinde şu yatar: Özel
sektörün, liberal anlayışla değil, "yani bırakın yapsınlar, bırakınız
geçsinler" diye, 19 uncu Yüzyıl anlayışıyla değil, devletin denetiminde ve
gözetiminde, sağlıklı bir rekabet ortamı içinde, sosyal piyasaları ve insanı
koruyarak, devletin ve özel sektörün ortak görev yaptığı, ülkenin birliği,
bütünlüğü için çaba harcadığı bir ekonomik modeldir devletçilik. Siz, hangi
çağda, hangi koşullarda yaşıyorsunuz?
Bakın, ben, size bir
örnek vereyim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Size sormak lazım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Size şöyle bir örnek vereyim: Özelleştirmeyi yağma mantığıyla
gerçekleştiren, bana, hangi uygar Batı toplumunu gösterebilirsiniz? İngiltere
yapıyor, Fransa yapıyor, Almanya yapıyor...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Almanya... Almanya!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - ...acaba, hangi ülke, kendi işçisini sokağa bırakıyor, kendi memurunu
sokağa bırakıyor? Yağma, Hasan'ın böreği diye, kendi bütün ulusal değerlerini
hangi ülke pazarlıyor?
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Doldurdun, doldurdun işçileri!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bizim kendi milliyetçilik anlayışımız
sizin anlayışınızla bağdaşmıyor. Bakın, bizim milliyetçilik anlayışımız; biz,
Turkcellin, Erdemirin yabancılara satılmasına karşıyız; siz, pazarlamasına
karşısınız yabancılara. Doğru mudur?
Kendi ulusal özel sektörünüze
dahi sahip çıkmıyorsunuz siz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu var:
Sat, kurtul, elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile
pazarlayacaksınız. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - İn oradan!
İndir Başkan oradan!
Utanmıyor musunuz bunu
söylemeye! Ayıptır sana!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Evet, evet... Bakın... Bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu... Bir dakika arkadaşlar...
Yerinize oturun...
Yerinize oturun...
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, lafını geri alsın!
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Lafını geri alsın!
BAŞKAN - Yerinize oturun
arkadaşlar...
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Kılıçdaroğlu, yakışıyor mu sana?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, 10 dakika ara verin.
BAŞKAN - Sükûneti
sağlayın arkadaşlar...
Sayın Kılıçdaroğlu... (AK
Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Sen
bürokratlık yapmış bir insansın. Yazıklar olsun sana! Meclisin mehabetini
bozuyorsun.
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar...
AHMET IŞIK (Konya) -
Sözünü geri alsın!
BAŞKAN - İdare Amiri
arkadaşlarımız da sükûneti sağlasınlar. İdare Amiri arkadaşları da göreve
çağırıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dakika sayın
arkadaşlar... Önce sükûneti sağlamamız gerekiyor arkadaşlar... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Lafını geri alsın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Böyle, sükûneti
sağlayamazsak, hiçbir konuya açıklık getiremeyiz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, 10 dakika ara verin.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Genel Müdürlük yaptın; ayıp yahu!
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, eğer sükûneti sağlayamazsak, konulara açıklık getiremeyiz. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
İşinize geliyor değil mi? Siz de onu müdafaa ediyorsunuz değil mi? Müdafaa
ediyorsunuz o sözleri. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler, kürsü önünde
toplanmalar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Benimle özel tartışmak istiyorsan, tartışırız.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Vatanı satan şerefsizdir; adidir vatanı satan!
BAŞKAN - Madem sükûneti
sağlayamıyoruz, birleşime 10 dakika ara veriyorum; ondan sonra tekrar
görüşeceğiz, konuya açıklık getireceğiz.
Kapanma Saati: 17.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.18
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
Kâtip Üyeler: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 87 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
868 sıra sayılı rapor
üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı:
868) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
33 üncü maddenin tümünün
oylamasından önce, aleyhte olan oyunun rengini belirtmek üzere söz alan Sayın
Kılıçdaroğlu'nun konuşması sırasında ara vermek durumunda kaldık.
Şimdi, Sayın
Kılıçdaroğlu'nu kürsüye çağıracağız ve konuşmasını tamamlamasını isteyeceğiz.
Yalnız, önceden, bir konuyu, özellikle tartışmalara neden olan son sözlerini
tutanaktan size aynen aktarıyorum; Sayın Kılıçdaroğlu, siz de dinleyin:
"Kendi ulusal, özel
sektörünüze dahi sahip çıkmıyorsunuz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu
var: Sat, kurtul, elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile
pazarlayacaksınız."
Bu sözler üzerine sorunlar
ortaya çıktı. Bu sözlerde, yapılan değerlendirmelerde maksadını aşan anlamlar
ortaya çıktı. Bu konuda hem bir açıklama yapmanız için hem de konuşmanızı
tamamlamanız için sizi kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu. (AK Parti sıralarından "sözünü geri alsın" sesleri)
ASIM AYKAN ((Trabzon) -
Sözlerini geri alsın; özür dilemeye çağırın.
RECEP GARİP (Adana) -
Özür dilesin, Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar...
RECEP GARİP (Adana) -
Özür dilemeden konuşma yapamaz burada.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sen mi karar vereceksin?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Grup Başkanvekiliniz Sayın Faruk Çelik konuşacak; onu
dinleyeceğiz.
Buyurun.
RECEP GARİP (Adana) -
Özür dilesin.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sen mi karar vereceksin?! Orada Başkan var.
RECEP GARİP (Adana) - Hiç
kimse böyle konuşma hakkına sahip değil.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Konuşma ya!
RECEP GARİP (Adana) - Sen
kimsin?!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Orada grup başkanvekili var!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tekrar ara vermek zorunda bırakmayın.
Sayın Faruk Çelik, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili konuşacak, açıklama yapacak. Ona göre
durumu değerlendireceğiz. Lütfen yerinize oturun, sakin olun. Karmaşa devam
ederse tekrar ara vermek zorunda kalırız; bunu da hiçbiriniz istemezsiniz.
Faruk Beyi, Sayın Faruk Çelik'i dinliyoruz.
Buyurun Sayın Çelik.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, oturuma ara vermenizin gerekçesi gayet açık. Bütün
milletvekillerimiz burada ibretle izlediler. Sayın hatibi tekrar kürsüye davet
ettiniz. Kürsüye davet etmenizde kullandığınız ifade şu: "Konuşmanızı
tamamlamak için buyurun" dediniz.
HALİL KOÇ (Samsun) -
Açıklık getirecek.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Hayır efendim! Bir dakika müsaade edin ya!
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Neyi açıklayacak?! Hakaretin açıklaması mı olur!..
BAŞKAN - Bir dakika...
Dinleyin...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın hatibin, sözlerini geri almasını ve Genel Kuruldan özür dilemesini,
Partimizden özür dilemesini ifade ederek sözlerine başlamasını istirham
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anlaşıldı.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Açıklama yapacak.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Açıklama yapacak.
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Neyi açıklıyorsun ya! Hakaretin açıklaması mı olur?!
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Ne bağırıyorsun ikide bir?!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar...
Şimdi, biz, biraz önce,
Sayın Kılıçdaroğlu'nun olaylar başlamadan önceki konuşmasının son paragrafını
tutanaktan olduğu gibi size aktardık ve maksadını aşan beyanları olduğunu
söyledik. Bu konuda kendisinin düzeltmeyi yapması ve gerekli açıklamaları
yapması için, gerekiyorsa özür dilemesi konusunda kendisini çağırdık. (AK Parti
sıralarından "Gerekiyor" sesleri, gürültüler)
Şimdi, hele bir
dinleyelim. Sözlerinin ne anlama geldiğini kendisi bir anlatsın. Lütfen,
dinleyin.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Anlamıyor musun? Anlayamadın mı hâlâ?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, bir oturum
öncesinde yaptığım konuşma nedeniyle "siz, elinizden gelse, neredeyse,
ülkeyi bile pazarlayacaksınız" sözlerime, değerli arkadaşlardan, önemli
bir kesimden ciddî bir tepki geldi. (AK Parti sıralarından "Hepimizden"
sesleri, gürültüler)
Hepinizden önemli bir
tepki geldi. Öncelikle...
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Hepimizden...
ASIM AYKAN (Trabzon) -
CHP'den de geldi, oradan da geldi...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim...
BAŞKAN - Arkadaşlar...
Sayın milletvekilleri, lütfen, sözünü kesmeyin Sayın Kılıçdaroğlu'nun,
açıklamasını yapsın.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bırakın konuşsun yahu!..
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Siz kendi işinize bakın.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Öncelikle, tepkiyi gösteren bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum...
(AK Parti sıralarından "Özür dilesin, insin" sesleri)
BAŞKAN - Biraz dinleyin,
sabredin...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - ...çünkü, bu Parlamentoda görev yapan her parlamenterin görevi,
Türkiye Cumhuriyetini yükseltmek, onu, onurlu bir devlet kişiliğinde korumaktır.
Dolayısıyla, burada yaptığım konuşmanın ana felsefesi şuydu değerli arkadaşlar.
Daha önce buraya gelen AKP'li hatip, Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirme ve
devletleştirme konusundaki görüşlerini çarpıtarak ifade etti. Biz, kendisinden
özür dilemesini istemedik; ama, biz, buraya geldiğimizde; ben, burada,
özellikle konuşmacı olarak geldiğimde, bizim, devletçilikten neyi anladığımız
ve özelleştirmeden neyi anladığımızı anlattım. Biz, kendi ulusal değerlerimizin
yabancılara pazarlanmasına karşı çıktığımızı söyledim. Elbette ki, yabancı
sermaye Türkiye'ye gelmeli, bütün ülkelere geldiği gibi; elbette ki, yabancı
sermaye burada yatırım yapmalı; ama, ulusal değerlerini pazarlama şeklinde
olmamalı bu.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, emperyalizm, artık, bir ülkeye ordularıyla gitmiyor. (AK Parti
sıralarından "Bırak masal okumayı" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sabredin...
Sabredin... Bir dakika...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Ordularıyla gitmiyor değerli arkadaşlar.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar... Bir dakika arkadaşlar...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, sayın hatibe söz vermenizin amacı neydi; bu konuya bir açıklık
getirmekti!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Getireceğim... Getireceğim... Getireceğim...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Böyle açıklık mı olur!..
BAŞKAN - Sabredin...
Sabredin, getiriyor...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Getireceğim... Getireceğim..
BAŞKAN - Size, daha kısa,
öz, bir...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Daha kısa söyleyeyim Sayın Başkanım.
Eğer bir ülkenin
alüminyum tesislerini, finans kesimini, petrokimya tesislerini,
televizyonlarını, demir-çelik sanayiini, Telekomu, Turkcelli...
RECEP GARİP (Adana) -
Felsefe yapma!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Söyler misiniz, bunları yabancılara satan bir ülkeye ne ad
verilir?.. Ne ad verilir?.. Ne ad verilir arkadaşlar?.. (CHP sıralarından
alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler) Ne ad verilir?.. Ne ad verilir?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Böyle şey olmaz, Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Biz, şunu istiyoruz... Biz şunu istiyoruz... (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
İSMAİL BİLEN (Ankara) -
Devam etmesine müsaade edecek misiniz, Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar... Bir dakika... Yerinize oturun arkadaşlar... Yerinize oturun...
Sayın Kılıçdaroğlu...
Sayın Kılıçdaroğlu...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Buyurun Sayın Başkan.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Özür
dileyeceğine hakareti çoğaltıyor.
BAŞKAN - Lütfen yerinize
oturun... Lütfen oturun... Lütfen yerinize oturun.
Sayın Kılıçdaroğlu...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Buyurun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Özellikle şu
paragrafı tekrar edeyim: "Kendi ulusal sektörünüze dahi sahip
çıkmıyorsunuz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu var: Sat, kurtul,
elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile pazarlayacaksınız."
Asıl alınganlık noktası burada. Bu konuya açıklık getirin. Bu konuda
maksadınızı aşan ifade varsa, özür dileyin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Tabiî, Sayın Başkan.
Bu ülkede, hiç kimsenin,
ülke topraklarını pazarlamaya gücü yetmez. Bu ülkede, hiç kimsenin, Türkiye
Cumhuriyeti çıkarları aleyhine... (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Hakaret etmeye gücün yetiyor ya!.. Hakaret etmeye gücün yetiyor!
BAŞKAN - Yerinize
oturun... Yerinize oturun arkadaşlar...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Bürokratlık yapmadın mı hiç?!
BAŞKAN - Yerinize oturun,
dinleyin...
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Ucuz kahramanlık yapma!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Ben, bürokraside uzun yıllar çalıştım arkadaşlar; sık sık
hatırlatmanıza gerek yok. Biz, bu ülkede çok çok bürokrat gördük.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Biz vergi verdik; sen maaş aldın!..
BAŞKAN - Bir dakika...
Dinleyin arkadaşlar...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Biz, bu ülkede, değerli arkadaşlar...
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Bu kadar yüzsüzlük olur ya!..
BAŞKAN - Sözünü
tamamlamasına meydan verin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Biz, bu ülkede özelleştirme şampiyonluğu yapıp, yerel yönetimlerin
şirketlerini denetimdışı tutanları gördük. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Çok kötü konuşuyorsun ya!..
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu'nun sözünü tamamlamasına meydan verin ki, ne söylediğini anlayın.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Demin çok açık konuştu!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Biz, bu ülkede çok şey gördük.
Biz, değerli arkadaşlar,
sözlerime farklı ve yanlış anlamlar yükleniyorsa ve... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Evet, ben, az önce niçin
bunları söylediğimi gerekçelendirdim; ama, siz, farklı anlamlar yüklüyorsanız,
ben, sizin anladığınız anlamda herhangi bir ifade kullanmadım, onu da öyle
ifade etmek istemedim ve şunu da söyledim; eğer farklı anlamlar yükletip, tepki
gösterdiyseniz, dikkat ederseniz, tepki gösteren bütün arkadaşlara da teşekkür
ettim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Ben, bu yasanın
Türkiye'nin çıkarları lehine olmayacağını ve olumsuz oy kullanacağımı
belirterek, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Yazıklar
olsun Başkan!..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Başkanlığın tutumuyla ilgili 63'e göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Başkanlığın
tutumuyla ilgili söz istiyorsunuz...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Başkanlığın tutumuyla ilgili, usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Lehinde,
aleyhinde?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Aleyhinde...
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Siz söz verdikten sonra kürsüye gelsin.
BAŞKAN - Şimdi, bir usul
tartışması açıyoruz Başkanlığın tutumuyla ilgili.
İki aleyhinde, iki
lehinde söz almak mümkün.
Sayın Faruk Çelik aleyhte
söz aldı.
Başka söz almak isteyen
var mı? Yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bakarız efendim.
BAŞKAN - Efendim?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Duruma göre değerlendiririz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki, anlaşıldı.
Buyurun Sayın Çelik.
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanının, konuşma sürelerini değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce
görüşülerek karara bağlanan bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak
zaman kaybına neden olması nedeniyle tutumu hakkında
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
yasama faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Yasama faaliyetlerimizi sürdürürken hangi
esaslar çerçevesinde bu görevi ifa edeceğimiz, yasalarda ve İçtüzükte gayet
açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Burada söz almamızın
sebebi, Sayın Başkanın üç gündür birlikte yaptığımız çalışmadaki tutumunu
açıklığa kavuşturmak içindir. Kaç kere, bu kürsüden veya yerimizden, Sayın
Başkanın tutumunun İçtüzük kurallarına uymadığını ve gerekli ikazları
yapmadığını ifade etmemize rağmen, bugün, yine, bu tutumunun neticesi çok daha
vahim bir noktaya çalışmalarımızı taşımıştır.
Bakınız, İçtüzük, madde
67: "Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan
derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta
ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder..."
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Bilmiyor ki...
FARUK ÇELİK (Devamla)
-"...Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan
çıkartabilir."
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Anlamıyor ki...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Nerede
o?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, bu madde, Sayın Başkan, sizi de bizi de hepimizi de bağlıyor.
OYA ARASLI (Ankara) -
Niye bağlıyor?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Burada, üç gün boyunca yönetiminizde o kadar yanlış şeyler, yanlış ifadeler, o
kadar konulardan uzak, görüşülmekte olan tasarılardan uzak, görüşülmekte olan
maddelerden o kadar uzak değerlendirmeler ve sataşmalar yapıldı ki, siz,
bunların hiçbirisine dur demediniz.
Kaldı ki, gündemdışı
konuşma veriyorsunuz. Gündemdışı konuşmalar 5 dakikayla sınırlıdır, tolerans
sınırı 1 dakikadır. Bunları 15-20 dakika... Bazı konularla ilgili bu anlayışı
tabiî hepimiz göstermek durumundayız..
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Yarım saat de kendisi konuşuyor...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Ayrıca, kişisel söz talepleriyle ilgili tanınan süreleri, iki misliyle, üç
misliyle aşar durumda değerlendirmeler, olmadık yorumlar getiriyorsunuz ve bu
gerginliklere de, maalesef, Başkanlığın tutumu sebep olmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, biz, gerek özel
görüşmemizde gerekse burada Genel Kurul çalışmalarında defalarca hatırlattık
Sayın Başkan; ayrıca, yanlı tutumunuzu da burada ifade etmek, belirtmek
istiyorum.
Bakınız, dünkü
görüşmelerde şöyle bir garip durum yaşadık: "Başkanlık Divanının görüşü
nitelikli çoğunluğun aranmaması istikametindedir" dediniz; bunu ilan
ettiniz, arkasından dediniz ki: "Nitelikli çoğunluk için usul tartışması
açıyorum."
HALUK KOÇ (Samsun) -
Benim talebim üzerine oldu.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Böyle bir talep olabilir mi?!
Başkanlığın kararı
nitelikli çoğunluğu gerektirmiyorsa, burada, kalkıp, Başkanın "ben bununla
ilgili bir usul tartışması açıyorum" gibi bir yola girmesi, nasıl hukukla,
nasıl İçtüzükle, nasıl yasama faaliyetiyle bağdaşabilir?!
Bakınız, sonuncuya
geliyorum; Sayın Kılıçdaroğlu'na, doğrusu, buradaki bu ifadeyi
yakıştıramıyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
İade...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Aynıyla iadesi filan değil, yeterli değil. Buraya gelip özür dileyeceksiniz
Sayın Kılıçdaroğlu. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Gelip özür dileyeceksiniz... Biz...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Niye?.. Siz kral mısınız; kral mı zannediyorsunuz kendinizi?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, siz de, dün burada konuşurken Sayın Milletvekili "sizin, dininiz,
imanınız para" gibi ifade kullandınız. Şimdi de konuşuyorsunuz...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Konuşurum... Satmaktan başka ne yapıyorsunuz, onu söyleyin?!
FARUK ÇELİK (Devamla)
- Bunlara..
Sayın Başkan, müsamaha falan
değil bu; yönetimde acziyettir, başka bir şey değildir; yönetememektir bu.
Bütün sıkıntı buradan geliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başka
arkadaşların konuşmaları da maalesef, bu çerçevede devam etti.
Sayın Kılıçdaroğlu,
şimdi, biz dönüp sizin eski sayfalarınızı mı açalım; açalım mı?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Açın...
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Açalım, biz açalım.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
SSK Genel Müdürüyken aldığınız vatan satanlarla ilgili geçirdiğiniz
soruşturmaları bilmiyor mu millet?! (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bunları mı konuşalım biz?!
Bu millet, vatanı kimin
sattığını, kimin vatanı için canını dişine takarak kanını akıttığını çok iyi
biliyor. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bildiği
için de, sizi hep bir marjinal kesim olarak tutmuştur kenarda. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çelik...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sözünü geri al!
BAŞKAN - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sözünü geri alsın; hakaret ediyor.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Mustafa Tuna arkadaşımızın burada özelleştirmeyle ilgili söylediği son
derece nazik, kibar bir ifadeyle Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirme
mantığını eleştirmesi son derece doğal. Siz, bizim özelleştirme anlayışımızı
eleştirebilirsiniz, buna, bizim bir şey dememiz söz konusu değil; ama, siz
"vatan satan" diye bir ibareyi burada kullanmayı veya benzer
ifadeleri kullanmayı nasıl kendinize yakıştırıyorsunuz Türkiye Cumhuriyetinin
bir milletvekili olarak! Sizleri kınıyorum!
Sayın Başkan, tutumunuzu
da kınadığımı ifade ediyorum ve Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kuruldan, tüm
Meclisten, milletvekillerinden, mutlaka özür dilemelidir diyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Siz de özür dileyin o zaman!
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Futbol maçına çevirdiniz!
BAŞKAN - Aleyhte ikinci
söz istemi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma var.
BAŞKAN - Bir dakika...
Bakacağız tutanaklara, değerlendireceğiz.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 10 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi selamlıyorum.
Ben de, Sayın
Başkanvekilimizin hem dün hem de bugünkü yönetiminden, Meclisi yönetme
tarzından şikâyetçiyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) O nedenle
huzurlarınıza geldim.
Dün, burada, bir Sayın
Grup Başkanvekili, benim bir konuşmamı esas alıp, Meclise ve milletvekillerine
saygısızlık yaptığımı ifade etti. Benim, bunun üzerine bir sataşma vardır,
saygısızlık tabiri çok ağır bir ithamdır; bu nedenle, 69 uncu maddeye göre söz
istiyorum, cevap vermek istiyorum şeklinde yapmış olduğum itirazı da Sayın
Meclis Başkanvekili kabul etmedi.
Yine, biraz önce, bir
diğer Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili, buraya gelip, buranın
usulüne, adabına uygun olmayan bir tarzda, benim, seçim bölgeme gidemediğimi,
bu kürsüden ifade etti. Bunun üzerine de, bir cevap hakkı doğmuş olması
nedeniyle, çok ağır bir itham olması nedeniyle, çok ağır bir sataşma olması
nedeniyle, yine İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre bir söz talebinde bulundum;
ancak, Sayın Başkanvekili, yine benim çok haklı ve makul talebimi kabul etmedi
ve sizlerin oylarına başvurarak, sizlerin alkışlarıyla, benim burada konuşmam
engellendi.
Ben, biraz önce, oradan
demiştim ki: "Bu 69 uncu madde ve İçtüzüğün diğer maddeleri sizlere de
lazım olacak, sizler de bu maddeye ihtiyaç duyacaksınız." İşte, benim o
konuşmamın üzerinden daha yarım saat geçmeden, sizler de, Grup Başkanvekiliniz
ve sizler, yine İçtüzüğün ilgili maddelerine göre, buraya gelip söz talebinde
bulundunuz. Demek ki, İçtüzük, hepimize, her an lazım olan bir husus.
Ben, şimdi, buradan,
Sayın Faruk Çelik'e sormak istiyorum: Benim, Denizli'ye gidemediğim bilgisini
siz kimden aldınız?! Ben, istifa ettikten sonra, onlarca kez, Denizli'ye ve
doğum yerim olan Babadağ'a gittim. Annem, ablam, halam, teyzelerim orada;
gittiğimde orada kalıyorum.Göğsümü gere gere Denizli'ye, her seferinde büyük
bir mutlulukla, kendime de güvenerek gittim. Bunu söylerken, Adalet ve Kalkınma
Partisinden istifa ettiğimizi, bu nedenle Denizli'de bir tepki olduğunu
zannederek bunu söylüyor; ancak, siz Sayın Faruk Çelik, Ümmet Kandoğan'ı
Mudanya Kaymakamlığından beri bilirsiniz. Benim hakkımda onlarca kez sitayişkâr
konuşmalar yapmış birisiniz; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinden çok yeni
istifa eden Mehmet Eraslan burada; pazar günü Antakya'daydık, 10 000 kişi
Mehmet Eraslan'ı ayakta alkışladı, bağrına bastı. İbrahim Özdoğan Erzurum'a
gitti, binlerce insan Erzurum'da İbrahim Özdoğan'ı bağrına bastı. Ben... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bu ne yahu!..
BAŞKAN - Lütfen konuya
gelelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlelerim... Son cümlelerim...
BAŞKAN - Konuya gelelim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, bu nasıl bir yönetim?!
BAŞKAN - Şimdi,
değerli...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlelerim, Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen konuya gelelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamam toparlıyorum; son cümlelerim.
Benim, Sayın Faruk
Çelik'e buradan bir teklifim var: İlk genel seçimlerde, Denizli'de, gelir,
Adalet ve Kalkınma Partisinden aday olur, ben de Doğru Yol Partisinden aday
olurum. Seçimlerde -burada söz de veriyorum- Adalet ve Kalkınma Partisi,
Denizli'de Doğru Yoldan bir tek fazla oy alırsa, ben, milletvekili seçildiğimde
istifa edeceğim. Sayın Faruk Çelik de aynı sözü veriyor mu?
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
FARUK KOCA (Ankara) - Söz
mü?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
Talebiniz lehte; yani,
Başkanlığın tutumunun lehinde konuşmak istiyorsunuz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
Süreniz 10 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Açılan usul tartışmasında
Başkanın tutumu lehinde söz aldım, bununla ilgili bazı gerekçeleri ifade
edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Grup Başkanvekili arkadaşım... Ben, burada konuşurken, her zaman,
kendisiyle ikibuçuk yıldır aynı görevde bulunduğum için mutlu olduğumu
söyledim, son derece iyi ilişkilerimiz olduğunu söyledim. Yine aynı şeyi
söylüyorum; ama, bir grup başkanvekilinin konuşurken, değişik noktalarda da söz
alsa, çok daha itidalli olması, çok daha kapsayıcı olması, eğer bir gerginlik
olmuşsa...
ZEYİD ASLAN (Tokat)- Sana
mı kaldı!..
HALUK KOÇ (Devamla)-
Efendim, ben konuşuyorum şu anda.
BAŞKAN- Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
HALUK KOÇ (Devamla)-
Konuşuyorum... Herhalde maç yok şu anda; siz onun için buradasınız!..
ZEYİD ASLAN (Tokat)-
Maçla alakası yok!.
HALUK KOÇ (Devamla)-
Evet... Çok daha farklı olması gerektiğini ben bir kere daha hatırlatmak
istiyorum Sayın Çelik; çünkü...
BAŞKAN- Lütfen, sükûneti
sağlayalım ve dinleyelim; dinlemek de ciddî bir meziyettir.
HALUK KOÇ (Devamla)-
Çünkü, bakın, ilk yılın sonunda, Sayın Faruk Çelik'le ilk yılın değerlendirmesi
için bir televizyon programındaydık ve birlikte bir özeleştiri yaptık; hatırlar
kendisi. İkimizin de üslubumuzu gözden geçirmemiz gerektiğini birbirimize
söyledik. Ben, ona, özellikle, Meclis kürsüsünde azamî dikkat gösteriyorum.
Buna, Sayın Çelik'in de, zaman zaman sinirlense de daha itidalli bir şekilde
bundan sonraki bölümlerde yaklaşacağını, hiç olmazsa, iki yıl önce birlikte
kararlaştırdığımız o sürece daha uygun davranacağını bekliyorum, umut ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Başkanvekili Sayın Ali Dinçer, Meclisimizdeki dört Meclis Başkanvekilinden
biridir, Cumhuriyet Halk Partisini temsil etmektedir Divanda; üç Sayın Meclis
Başkanvekilimiz daha vardır. Zaman zaman tartışmalar olmuştur, zaman zaman usul
tartışmaları açılmıştır. Ben de Grup Başkanvekili olarak talep ettim
başkanların tutumu hakkında. Yine, aynı, ilgili İçtüzük maddesinden, lehte,
aleyhte konuşmalar oldu ve bu şekilde geçti. Bizim sorunumuz olmadı mı hiç;
oldu... Oldu; Sayın Nevzat Pakdil'le oldu. Ben, gittim Sayın Nevzat Pakdil'e
söyledim "Sevgili Başkan -hatta bu hitabı kullandım- aman dikkat et,
yanlış yapıyorsun, senin başkanlık döneminde olmasın bu yanlış" dedim.
Sonra, ara verdiğinde içerideki odaya gittim, tekrar söyledim; yani, şimdi,
Sayın Ali Dinçer'in...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Ateşi düşürüyorsun!..
HALUK KOÇ (Devamla)-
Beyefendi, konuşuyorum burada, lütfen... Fahri Bey, lütfen...
Sayın Ali Dinçer'i ben
yakından tanıyorum, çok yakın arkadaşım. Bir defa şunu çok açıklıkla
söyleyebilirim -bu, bir savunma değil- pırlanta gibi bir kalbi vardır, çok
geniş bir insandır, çok hoşgörülüdür. Yani, bu kapsam içerisinde, dikkat
ederseniz, Meclisi yönetirken söylediği bütün sözler -sadece CHP'liler için
değil, diğer hatipler için de- ifadesini tam yapsın, sözlerini tam bitirsin
diye buna geniş imkân tanımıştır; yani, kötü bir niyetten kaynaklanmamaktadır.
Ben, buna inanıyorum ve Sayın Dinçer'in kişiliğine de, tutumuna da, siyasî
kariyerine de, bu tutumuna da bütün varlığımla kefil oluyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kişiliği iyi olabilir; ama, yönetim nosyonu sıfır.
BAŞKAN - Lütfen,
dinleyelim arkadaşlar.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, 63 üncü maddeden nasıl şimdi bir usul
tartışması açılmışsa, Sevgili Faruk Çelik, dün, nitelikli çoğunluk aranması
gerektiği konusunda bir önerge verdiğimde Meclis Başkanlığına, onu okudu,
Meclis Divanının yorumunu söyledi; fakat, ben talep ettim usul tartışması
açılmasını. Yani, şimdi, nasıl sizin talebiniz üzerine Sayın Başkan usul
tartışması açmışsa, dün de benim talebim üzerine açtı. Bu, Başkanın takdir yetkisidir.
Kendi düşüncesi odur; ama, bir hata yapılmaması için lehte ve aleyhte görüşleri
dinlemek istemiştir. Bu, gayet doğaldır, bir suçlama noktası olmamalıdır Sayın
Başkan için.
Değerli arkadaşlarım, çok
üzüldüğüm bir noktayı müsaade ederseniz ben de dile getirmek istiyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Onu söyle, onu söyle Hocam.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Evet, onu söyleyeceğim, Sayın Aykan. Siz de böyle arada heyecanlanıyorsunuz,
zaman zaman kesintili devam ediyorsunuz Meclise. Dün de öyle bir durum oldu,
Zeynep Hanım sizi uyardı. Öncesinde dinlemediğiniz bir konuya sonradan muttali
oldunuz ve çok açık düştünüz. İsterseniz, devamlı gelin Meclise, karar
yetersayısı sağlamada Grubunuza yardımcı olun, ondan sonra istediğiniz sözü
atın... İstediğiniz sözü atın...
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ben devamlı Meclisteyim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben
göremiyorum, ben göremiyorum sizi.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Siz bulunun.
BAŞKAN - Lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Sayın Çelik'e şunu hatırlatmak isterim: Sayın Çelik,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönerek, böyle böyle olduğu için siz marjinal
kaldınız dedi. Bir defa, şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi marjinal
olmayı bırakın, Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin temel taşlarından biridir.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Marjinal temel taşlarından biri...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Temel taşlarından biridir ve Sayın Çelik, sonradan herhalde üzüleceğiniz bir
ifadeydi, bunu, bu şekilde değerlendirmeniz, yani, Cumhuriyet Halk Partisi...
Ben, dün de söyledim, bugün de birkaç defa 60 ıncı maddeden, yerimden söz
aldım. Birkaç defa daha hatırlatayım: İncirlik'le ilgili önemli olaylar oluyor.
Cumhuriyet Halk Partisi soruyor... Bakın, çok acı bir tablo söyleyeceğim size.
Dedim ki, ben, bir milletvekili olarak, şahsen bilmek istiyorum, Türkiye'de
neler oluyor, Anayasanın 92 nci maddesi sınırları içerisinde mi bir kararname
hazırlanıyor, yoksa, bunun dışında mı, bilmek istiyorum; nedir bu lojistik
destek, nereye karşı, kime karşı, neden, nedir bu mühimmat, öldürücü silah mı
öldürücü olmayan silah mı?.. Bunları sordum. Sayın Mehmet Ali Şahin buradaydı
"evet, böyle bir kararname var galiba; ama, benim haberim yok" dedi;
özrü kabahatinden büyük bir laf. Bunu öğrenmek hakkımız, bunu söylemek
hakkımız. Başkanın, bu konuda... Türkiye'nin, gündeminde tarım önemlidir,
Ermeni meselesi önemlidir; ama, bugünkü gündemde, bir milletvekili, bunu
öğrenmek isteyecek, bunu sormayacak mı, buna söz vermesin mi Başkan?! Başkanın
tutumu hakkında söylüyorum; gayet doğal...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Bununla ilgili bir sıkıntı yok, bunları söyleyebilirsiniz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi...
RECEP KORAL (İstanbul) -
Kılıçdaroğlu'na gel, Kılıçdaroğlu'na!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Kılıçdaroğlu, gerekenleri söyledi.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Söylemedi...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Gerekenleri söyledi...
RECEP KORAL (İstanbul) -
Söylemedi...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Gerekenleri söyledi...
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ben bir kere daha tekrar edeyim.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Bir Grup Başkanvekili olarak, söylediklerine katılıyor musunuz?!
HALUK KOÇ (Devamla) - Bir
söz hakkı daha var, siz de onu kullanabilirsiniz.
Bir kere daha tekrar
edeyim: Özelleştirme, ekonomide vazgeçilemeyecek bir enstrümandır, argümandır;
bunu hep söylüyoruz. Özelleştirme, Türkiye'de, sadece sizin iktidarınız
döneminde değil, bundan önceki iktidarlar döneminde de, hukuk yapısı, altyapısı
tam oluşturulmadan, maalesef, çok farklı boyutlarda ele alınmıştır. Bunu ifade
etmek istiyoruz. Türkiye, önemli bir coğrafya. Bunu bir kere daha söylüyorum;
Türkiye, önemli bir coğrafya, kısa, orta ve uzun vadeli çok farklı grupların,
çok farklı güçlerin üzerinde stratejik hedefi olan bir coğrafya. Bu ülkede...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Özelleştirmeye gel...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Özelleştirmeye geleceğim. Lütfen dinleyin... Özelleştirmeye geleceğim.
Bizim karşı çıktığımız,
Sayın Kılıçdaroğlu'nun da söylediği şu: Bu coğrafyada yaşayan bizler -biz,
Danimarka değiliz, Fransa değiliz, İngiltere değiliz- farklı bir yerdeyiz ve
farklı duyarlılıklarımızın olması gerekir. Bunu söylüyoruz.
Türkiye'de, eğer,
Turkcellin çok büyük bir hisse kısmı İsveç telekomünikasyon devlet şirketine
devletleştiriliyorsa; eğer TMSF'nin elindeki yabancı televizyon kuruluşlarının
yüzde 100'ü blok halinde yabancılara satılabiliyorsa; eğer, Tekel gibi, Petkim
gibi, TÜPRAŞ gibi, Türk Hava Yolları gibi son derece önemli, demin söylediğim
kapsamda, ulusal güvenlik kapsamında değerlendirilmesi gereken stratejik
yapılarımız, hukuksuz, altyapısız ve ağırlığı yabancılarda olacak şekilde elden
çıkarılıyorsa... Düşünün, bu riske sahip bir ülke, telekomünikasyonunun,
haberleşme sisteminin yüzde 51'ini yabancılara blok olarak satıyor.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Erdemiri de satıyorlar.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ben, gerçekten, bir şey söyleyeceğim; tepkileriniz için
teşekkür ediyorum. O tepkilerinizi kabarttıysak, gerçekten teşekkür ediyorum. O
tepkilerinizin kendi içinizdeki tartışmalarda da devamlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Salih
Kapusuz, siz?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Tutumunuzla ilgili söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lehte,
aleyhte?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Lehte.
BAŞKAN - Lehinde Sayın
Kapusuz söz talebinde bulunmuşlardır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; elbette, söz hakkı olarak lehte söz aldım.
Lehte söyleyeceğim şeylerin yanında, ikaz edeceğim hususlara, lütfen,
şahsınızın dikkatli olmasını istirham edeceğim.
Değerli arkadaşlar, biz,
bir haftanın 3 günü çalışıyoruz. Salı günleri, gece, 21.00, 22.00, 23.00 neyse,
çarşamba günü, perşembe günü olmak üzere... Şimdi, hepimiz, şöyle, oturduğumuz
yerden bir vicdan muhasebesi yapalım. Şu 3 günde, zatıâlinizin yönettiği bu
Mecliste ne yaptık?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1
madde çıkardık!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Ancak 1 madde çıktı!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Şu saate kadar neyi başardık Sayın Başkan?!.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Geri gönderilen yasaları çıkarıyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Geçen sene yanlış çıkardığınız yasaları bu sene tekrar gözden geçiriyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Lütfen, dikkat buyurun. Yani, bu Meclis, sizin istediğiniz gibi keyfî
yönetilemez. Arkadaşlar, bakın, her zaman söylüyorum, burada bir kural var.
Sayın Başkan, sizin de yanınızda uzmanlarınız var. Lütfen, arkadaşlara
sorarsanız, sizin, tarafsız bir yönetimde nelere dikkat edeceğinizi onlar ikaz
eder; zaten, görevleri de o. Yapılmaması gerekli olan bir şeyi yapıyorlar; ama,
İçtüzükte açık hüküm olmasına rağmen, siz, burada susuyorsunuz; Meclis bu hale
geliyor, yine bir şey yapmıyorsunuz. Bir değerli arkadaşımız, haksız bir
ithamla, kafalarda ve sözcük itibariyle amacı o olmasa bile... Çünkü, bu
Grupta, en az kendisi kadar bu vatanı seven, ondan daha ileri adımlar atacak
insanlar var. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Hepsinin olması lazım!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Dolayısıyla, bizim sizlerden şüphemiz yok.
Birkaç rakam vereceğim.
Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi bir hususta kararını netleştirmeli bence.
55 000 rakamı mı, 8 500 rakamı mı, 7 500 rakamı mı daha büyük?
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - 55 000.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Elbette 55 000, değil mi?! (CHP sıralarından "ne alakası var" sesi)
Alakasını izah edeceğim.
Biraz önce değerli bir milletvekili arkadaşım bir şey söyledi... Yabancılara
mülk satışı, güya toprak satan bir iktidar olarak, sürekli, bilen de bilmeyen
de konuşuyor. Biraz önce değerli bir arkadaş oturduğu yerden de laf attı. Ben
de, onun için resmî rakamları getirdim, onun için bu 55 000'i ifade edeceğim.
Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidarda bulunduğu 1934'ten 1950'ye kadar 7 740 dönüm yabancılara
mülk satıldı. Yetmedi, 1962'de, 1973'te, 1977'de, 57 000 dönüm, Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidarda olduğu dönemlerde yabancılara toprak satışı oldu. Bu,
vatanı satmak mı?! Satmak mı, bu, vatanı?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Karşılıklılık vardı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- O zaman, Yunanistan'la karşılıklılık esasına göre yaptık beyefendi; ilgisi
yok, karıştırma.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız...
Değerli arkadaşlar, niye
gocundunuz?! (CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen dikkat buyurun...
BAŞKAN - Lütfen
karşılıklı konuşmayın, hatibi dinleyin.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Bakınız, 57 nci hükümet döneminde 8 500 dönüm satılmış, AK Parti İktidarı
döneminde de 7 584 dönüm.
OYA ARASLI (Ankara) - Ne
kadar zamanda?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Mütekabiliyet esasına göre, Osmanlı dahil bugüne kadar yürüyen bir sistemi,
getiriyorsunuz, toprak satan, vatan satan gibi takdim ediyorsunuz... Bu,
fevkalade yanlış, yaralayıcı. Başkanlığın da bu konuda dikkatli olmak
mecburiyeti var.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, biz, hiç kimseyi, bu kurallara uygun olarak yaptığı konuşmalardan
dolayı, fikirlerinden dolayı itham etme gibi bir anlayışa sahip değiliz; çok
toleranslı ve çok da sabırlıyız. Ancak, bizim isyanımız sadece şunadır:
Birincisi, bu İçtüzüğe uymamak; ikincisi, yaralayıcı, hakaret edici sözler
söylemek.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Tarafsız olmamak...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Yönetimin de bu noktada duyarsızlığı.
Şimdi, arkadaşlar, bu
İçtüzükte bir kural var, zaman diye, bir söz hakkı için verilmiş süreler var.
Sayın Başkanım, allahaşkına, yani, eğer bu İçtüzük uygulanmayacaksa, sizin iki
dudağınızın arasından çıkan ne ise o kural olacaksa, biz bu İçtüzüğü bir kenara
bırakalım, siz istediğiniz gibi bu Meclisi yönetin... Ben dahil, arkadaşlarım
dahil, süresini uzatmayın... Süresini uzatmayın...
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Kapusuz, lehte konuşacaktınız...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Kapusuz, lehte söz aldınız...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
İstirham ediyoruz, bu kurallara bütün yönetici arkadaşlarım uysun. Bizim talep
ettiğimiz şey budur.
Diğer bir husus, değerli
arkadaşlar, elbette, dünyayı, çağı, ilmi, teknolojiyi takip edemeyen ülkeler ve
anlayışlar geri kalmak, gerici durumuna düşmek sonucunu yaşarlar. Evet... Eğer,
siz, hâlâ, bu gidişattan ülkeniz ve insanınızın lehine bir sonuç
çıkaramıyorsanız... Özelleştirme konusunda farklı düşünebilirsiniz,
uygulamalarınız da olabilir; ama, Anayasamızda varsa, kural olarak
yasalarımızda varsa, yıllardan beri bu memlekette bu konu gündemde ve
uygulanıyorsa, bu bir suç değil ki kardeşim yahu! Bu memlekette hiç kimse baş
kesen değil. Bu memlekette kurallar var, uluslararası kurallar var,
uluslararası sözleşmeler var, bunların uygulamaları var. Bizim bu konuda bir
yanlışımız varsa -hiç gocunmuyoruz- Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz,
Cumhurbaşkanı iade ediyor, yargı karar veriyor. Biz bunlardan dolayı da niye bu
kararı verdi demiyoruz, zaten demeyiz de; ama, bir husus var...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Diyemezsiniz...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yargı kararı var!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Bakınız, elbette; ama, burada sizin anlayamadığınız bir şey var...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Estağfurullah!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Uygulamamız hoşunuza gitmeyebilir; ama, hiçbir zaman, size, bize hakaret etme
hakkı vermez. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
hiçbir zaman hakaret etmedim.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
İlgili arkadaşlarınıza söylüyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Siz" diye bana hitap edince...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu Mecliste, ikibuçuk yıldan beri,
çalışmalarımızda, anlayışı, hoşgörüyü, diyaloğu çok önemseyerek bugünlere kadar
geldik; ama, son günlerde, sebebini bilemediğim bir gerginlik ortamına doğru
bir heves var. Biz buna katılmıyoruz, buna katkı da vermiyoruz; ama, konuşmacı
arkadaşımız, kim olursa olsun, ister AK Partiden, ister Cumhuriyet Halk Partisinden,
hakaret etmesin, arkadaşlarımızı yaralamasın, yanlış beyanlarla, yanlış
yönlendirmelerle bir haksızlığa sebebiyet vermesin.
Ben inanıyorum ki, Sayın
Kılıçdaroğlu buraya gelecek, bu anlayış, bu kadar tepkiye sebep olduğu için, bu
kadar zaman kaybı da bu vesileden doğduğu için -biliyorsunuz, söz ağzınızdan
çıktıktan sonra, kurşun gibidir, kontrolünüzün dışına çıkar; belki maksadını
aşan bir ifade kullandınız, bunu izaha ihtiyaç olmaksızın, Sayın Başkanlık da
bunu böyle istemeli ve böyle uygulamalı, tekrar konuşma hakkı vermek gibi bir
yöntem değil- arkadaşımız, evet, sizin anladığınız gibi ifade etmedim, özür
diliyorum, benim ifade kastım şudur deyip... Bunu zabıtlardan dahi çıkarmanın
mutlaka doğru olacağı kanaatini taşıyorum.
Ben, biraz önce
söylediğim sözlerde bile, o ifadeleri size yakıştırmadım, sizlerin de bu heyete
yakıştırmayacağını ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç, biraz önceki konuşmasında
ismimden de bahsederek "özrü kabahatinden büyük" gibi bir ifadede
bulundular. İzin verirseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, 69 uncu maddeye göre, bir açıklama yapacak.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı ben de söz istemiştim. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Köy meydanı mı burası!
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Bağırmayın! Yani, böyle bağırarak falan buradan kimse kaçıp gitmez! Hareketleri
bırakın!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar... Lütfen sükûneti sağlayalım, Sayın Bakanı dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakan.
IX.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Bugün, saat 14.00'ten
beri buradayım. Bakanlıkta yapmam gereken o kadar çok iş vardı ki, sporla
ilgili, komisyondan geçen bir kanun tasarısını görüşelim ve spor camiasının,
spor alanının bir an önce yasalaşmasını beklediği o düzenlemeleri de Meclisten
geçirerek bir an önce hayata aktaralım diye bekliyorum; ancak, şu ana kadar
-bugün Perşembe- Türkiye Büyük Millet Meclisi, henüz bir maddelik bir kanunu
dahi görüşüp, çıkaramadı.
Sanıyorum, bir
milletvekilinin, bir Meclis Başkanının günün değerlendirmesini yaparken, ben,
bugün, memleket için, vatan için, millet için ne yaptım, ne kadar üretim yaptım
diye sorması ve eğer, o gün, gerçekten, millet için, devlet için, vatan için
önemli çalışmalar yapmışsa, 1 yerine 10 maddelik, 20 maddelik, 30 maddelik
kanun çıkarırsa, çıkarmaya vasıta olmuşsa, tabiî, ondan övünç duyması, manevî
olarak haz duyması gerekir.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Hizmet, özelleştirme mi sizin anlayışınıza göre!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Buraya, asıl çıkmamın nedeni; Sayın
Koç'un, biraz önce, yerinden sorduğu, benim de yerimden cevap verdiğim bir
kararnameyle ilgili değerlendirmem konusunda yapmış olduğu açıklamaydı.
Evet, bugün, bazı
gazetelerde, Dışişleri Bakanlığından Başbakanlığa bir kararname geldiği, bunun
NATO'nun kullanılmasıyla ilgili olduğu ifade ediliyor. Açıklamamda aynen şunu
söylemiştim: Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak böyle bir kararname önüme
gelmedi, içeriğiyle ilgili bilgi sahibi değilim, basından öğrendim. Dışişleri
Bakanımız Sayın Gül'le de bu konuyu görüşmüş değilim; ama, bizde, bizim
Hükümetimiz döneminde, kararnameler Başbakanlığa gelir, Bakanlar Kurulunda
görüşülür -bu, kararname de olur, tasarılar da olur -orada tartışırız ve sonra
imzaya açarız.
Böyle bir görüşme
yapılmadığı, Bakanlar Kurulunun gündemine gelmediği için, benim böyle bir
kararname ve arka planından haberim yok dedim. Burada "özrü kabahatinden
büyük" şeklinde bir değerlendirmede bulundular. Biz, incelemeden, araştırmadan,
milletin, memleketin faydasına mıdır zararına mıdır, bunu incelemeden hiçbir
şeyin altına imza atmayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
İmzaya açtınız mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hazır, huzurunuza çıkmışken, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun, tabiî, o talihsiz beyanı karşısında kendi adına üzüldüm. Bu
söz aslında bizi değil kendisini mahkûm etmiştir. Ancak, bu sözün mutlaka tabiî
ki bir bedeli var. Bu bedeli yargı önünde mutlaka ödeyecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bakın, bu ülkenin bir
karış toprağını pazarlayan, satan, pazarlamaya kalkışan, satmaya kalkışan önce
bizi karşısında bulur, önce AK Parti Grubunu karşısında bulur, önce AK Parti
Hükümetini karşısında bulur! (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, bu konuda
bir kavram kargaşası var; onu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir toprak parçasının
devletimizin hükümranlık alanından çıkarılması başka bir şeydir, mülk satılması
hususu başka bir şeydir. Bizim vatandaşlarımız var yurt dışında; Avrupa'da,
Almanya'da, Hollanda'da. Mülk almıyorlar mı?! Onların orada sanayici
olmasından, işadamı olmasından, binlerce insanı çalıştırmasından kıvanç
duymuyor muyuz?! Onlar da oradan mülk aldılar, değil mi?! Ama, o ülkenin
kurallarına tabiler, o ülkenin denetimine tabiler. Bizim ülkemizde de, kuşkusuz,
yabancılar, öteden beri -biraz önce Sayın Kapusuz da ifade etti- mülk
alıyorlar; ama, bizim yasalarımıza tabiler, bizim denetimimize tabiler. O mülkü
alıp sırtına yükleyip dışarıya götürecek hali yok. Burada ticaret yaparsa,
kuşkusuz ki burada vergisini ödeyecek. Bunun onlarca örneği var.
Bakın, biz AK Parti
Hükümeti olarak devletin tüccar devlet olmasını istemiyoruz; devletin, makro
ölçekte hedefler ortaya koyan, planlar yapan ve denetim görevini yapan bir
devlet olmasını istiyoruz. Biz, yetkileri bakımından devlet küçültülmeden
Türkiye'nin büyüyeceğine inanmıyoruz; o nedenle biz özelleştirmeden yanayız.
Tabiî ki bu özelleştirmeyi yaparken ülke çıkarlarını da gözönünde bulundurmak
durumundayız. Eğer zaten bir hatalı özelleştirme yapılırsa -Türkiye, bir hukuk
devletidir- bu işi denetleyecek olan yargı süreci var, yargı organlarımız var,
başka mekanizmalar var.
O nedenle, şunu ifade
etmek durumundayım ki, özelleştirme sebebiyle eğer devletin birtakım iktisadî
devlet teşekkülleri özel mülkiyete geçiyorsa, devletin sırtında yük olduğu, yük
olmaya devam ettiği içindir. Bunun onlarca örneğini, belki yüzlerce örneğini
ortaya koymak mümkündür.
Sayın Kılıçdaroğlu,
bizim, özelleştirme yaparak, binlerce insanı özelleştirme mağduru olarak
sokaklara döktüğümüzü ifade etti. Allahaşkına, siz hatırlamıyor musunuz
bunları; biz, daha burada, çok yakın zamanda özelleştirme mağdurlarına sahip
çıkacak bir düzenleme yapmadık mı?! 8 600 civarında özelleştirme mağduru...
1992 yılından beri sokağa bırakılmış insanlara işbaşı yaptırdık; şu anda,
devlette, geçici personel olarak çalışıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Nerede karşımıza çıksalar, bize teşekkür ediyorlar, Allah razı olsun diyorlar.
Bu insanlara daha önce sahip çıkılmadı, sokağa bırakıldı; ama, biz sahip
çıktık. Bundan sonra da, özelleştirilen kuruluşlar nedeniyle işini kaybedecek
olan kişiler varsa, aynı yasaya tabi olarak onlara da iş vereceğiz. Biz, işte
böyle bir hükümetiz, vatandaşımızı düşünen, onun mağdur olmasını asla arzu
etmeyen ve bununla ilgili de her türlü tedbiri alan bir hükümetiz.
Bu açıklamaları yapmak
durumunda kaldım; ancak, şunu hemen ifade edeyim ki, söz ağzımızdan çıkıncaya
kadar o söz bizim esirimizdir; ama, söz ağzımızdan çıktığında, o sözün biz
esiri oluruz. O nedenle, konuşurken, değerlendirmeler yaparken dokuz düşünüp
bir konuşmalıyız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Oturum
Başkanının, konuşma sürelerini değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce
görüşülerek karara bağlanan bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak
zaman kaybına neden olması nedeniyle tutumu hakkında (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, en önce ben söz istemiştim; Sayın Çelik'ten sonra ben söz
istemiştim... Gördüğünüzü de zannediyorum.
BAŞKAN - Bir dakikanızı
rica ediyorum.
Sayın Bakan, 69 uncu
maddeye göre, Sayın Haluk Koç'un sözlerine karşılık, sataşma var diye söz
istedi. Sayın Bakanı durduramazdık; başka pek çok konuda da konuştu.
Burada, etkin ve verimli
bir çalışma yapmamız için, Divan ve milletvekilleri, özellikle grup
başkanvekilleri, işbirliği yapmak zorundayız. Zaman zaman, ben uyardığımda, hem
de İçtüzüğe aykırı, usule uymayan davranışların bazen başkanvekillerinden de
geldiğini görüp uyardığımda kızıyorsunuz. Kızmayacağız...
Şimdi, Sayın Çelik dünkü
olaydan bahsetti, nitelikli çoğunluk oyu arama olayından. Başkan olarak,
Meclisi yöneten Başkan olarak, ben, Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından
geldim, Başkanvekiliyim. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, benim mensubu olduğum partinin
milletvekilleri, grup yöneticileri "bu oylamada nitelikli çoğunluk
aranmalı; çünkü, af niteliği var" başvurusunda bulundular. Ben, eğer bir
Cumhuriyet Halk Partili gibi davransaydım; yetkim de var... Tartıştık olayı
uzman arkadaşlarla; tam da açık, net değildi; yani, af niteliği de olabilir
düşüncesi vardı; ama, ağırlıklı, af niteliğinde değildir, nitelikli çoğunluk
oyu aranmasına gerek yoktur düşüncesi ortaya çıktı; ama, yine de, uzman
arkadaşlar, yetki Başkandadır, Başkan kendi takdiriyle, nitelikli çoğunluk oyu
arayabilir dediler; ama, ben, bu konuyu, Meclis Başkanının yansız olması
gerektiği düşüncesiyle, o da, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın ısrarı
üzerine, usul tartışmasına götürdüm. Aslında, başlangıçta, yetkimizi
kullanarak, nitelikli çoğunluk oyu gerekmiyor deyip, yürüyebilirdik; fakat,
yine İçtüzük gereği, nitelikli çoğunluk oyu gerekli diyen arkadaşlar ısrar
edince, usul tartışması açmamız gerekiyordu; açtık ve orada da Başkanlığın
görüşünü açık, net bir şekilde söyledik. Usul tartışması sonuçlandı, oylandı,
Genel Kurulun kararıyla nitelikli çoğunluk oyu aranmaması gerektiği kararlaştırıldı;
devam ettik. Şimdi, bunu değişik bir şekilde almak, Başkanlığın tutumunu
eleştiri konusu haline getirmek sizin takdirinize bağlı.
Bir başka olay... Şimdi,
herkesin konuşma sürelerine uyması ve daha hızlı, daha etkin, daha verimli
çalışma yapılması hepimizin isteği. Bu konuda, yurtseverlik yarışı
yapamayacağımız gibi, yarış yapamayız; hepimiz bunu istiyoruz; ama, bunu birlikte
sağlayacağız; yani, kimse kimseden daha yurtseverdir iddiasında bulunamaz,
kimse kimseden bayrak sevgisi gibi ulusal değerlere daha bağlıdır iddiasında
bulunamaz. Herkes bu vatana bağlıdır; onu kabul ediyoruz. Ama, şimdi, Türkiye
ile ilgili çok önemli bir konuda, bugün -Sayın Çelik yine eleştiri konusu
yaptı- Sayın Şükrü Elekdağ, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bir
gündemdışı söz istedi. Sözü, süresi dolduktan sonra -tarafımızdan uyarıldı- kesilmek
istenildi; ama, buradan, Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız
"çok önemli bir konuyu dile getiriyor, bırakın konuşsun" diye talepte
bulundular. Şimdi, bu konuda, tekrar ediyorum, sürelere uyma konusunda, Divan
kadar, bütün milletvekili arkadaşlarımızın işbirliği göstermesi, titizlik
göstermesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Ümmet Kandoğan ile ilgili, onun eleştirileriyle ilgili de şunu
söyleyeyim: Bir defa, birbirimizi dinlemeyi bilebilmeliyiz. Ben, dün Sayın
Kandoğan'a açık, net bir şekilde söyledim, sataşmadan söz istediği zaman; Sayın
Kapusuz ismen sizden bahsetmedi. Usta bir politikacı olarak, açık, net sataşma
gerekçesi yaratmadı. Kaldı ki, biz, onun sözleriyle ilgili Divan olarak da
uyarıda bulunduk, üslubuyla ilgili. Burada sataşma durumu görmüyoruz dedik,
Başkanlık yetkisini kullanarak. Bugün de Sayın Kapusuz kadar usta, net bir
şekilde sataşmaya neden vermeyecek bir ifadesi yoktu Sayın Çelik'in; ama, Sayın
Çelik'in de sataşma diye nitelendirilebilecek konuşmasıyla ilgili uyarıda
bulundum; yerinden, kendisi de itirazda bulundu. Onun itirazıyla ilgili
cümleleri aynen tekrar ettim. O nedenle de, sataşmadan kendisine söz
veremeyeceğimizi söyledim.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bunu da karara bağlamak için sizin oyunuza başvurduk ve Genel
Kurul kararıyla sataşma konusundaki ısrarını oyladık ve belirledik. Şimdi, bu
tartışmalar belirli ölçüde bir yere gelmiştir. Çok dikkat edin... Bakın,
tutanaktan, hemen, ben, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözü üzerine "Sayın
Kılıçdaroğlu, bir dakika" diyorum, onu uyarmak durumunda oluyorum; fakat,
öyle bir kaotik durum ortaya çıkıyor ki, Sayın Kılıçdaroğlu'nu Divan olarak,
Başkan olarak uyarma imkânımız ortadan kalktı; mecburen, ara vermek durumunda
kaldık. Aradan sonra da, açık, net bir şekilde, sözlerinde maksadı aşan yanlar
olabileceğini, özür dilemek gerekiyorsa, bu konuyu açıklaması ve özür dilemesi
gerektiğini söyledik, kürsüye çağırdık. Bütün arkadaşlar, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun sözüyle ilgili, konuşmasıyla ilgili "pazarlama"
kelimesi yerine "satma" kelimesini kullandığını iddia ediyorlardı;
ama, tutanaklara baktık -burada, stenograflar, net bir şekilde tutanakları
tutuyorlar- "pazarlama..." Biz, kendisini nasıl çağırdık, siz
izlediniz. Benim, sizin anladığınız anlamda bir ifadem olmadı demeye getirdi;
kendisine göre öyle özür diledi.
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - "Elinizden gelse ülkeyi satarsınız" dedi Başkan!
BAŞKAN - Biz, herhangi
bir milletvekilinin nasıl özür dileyeceğini dikte etmek durumunda değiliz. Onu,
özür dilemeye çağırırız...
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Öyle şey olmaz!.. "Elinizden gelse ülkeyi satarsınız"
dedi.
BAŞKAN - ...o da gereğini yapmak durumundadır.
Hepimizin isteği
doğrultusunda etkin ve verimli çalışma yapabilmemiz için, ben, bu tartışmanın,
tutumumuzla ilgili usul tartışmasının sona erdiği düşüncesiyle, kanunun tümünü
açıkoylamaya tabi olarak oylarınıza sunacağım.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı:
868) (Devam)
BAŞKAN - Açıkoylamanın
şekli hakkında da Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü
maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
251 |
Kabul |
: |
198 |
Ret |
: |
51 |
Çekimser |
: |
1 |
Geçersiz |
: |
1 (x) |
Yasa kabul edilmiştir,
yasalaşmıştır.
Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
24.3.2005 Tarihli ve 5321
Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
5.- 24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1005) (S. Sayısı: 873) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 873 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Yasanın tümü üzerinde söz
isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü;
şahısları adına Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Denizli Milletvekilleri Ümmet
Kandoğan.
Sayın Ülkü, buyurun.
Konuşma süreniz 20
dakika.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 5321 sayılı Emniyet
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geneli üzerinde söz
almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, bu
vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Emniyete 10 000 polis alımına ilişkin olarak, 24 Mart 2005 günü tasarı Genel
Kurul gündemine gelmiş, 2 nci maddeye ek 25 inci maddeyle ilgili olarak söz
almış ve bazı uyarılarda ve eleştirilerde bulunmuştum. O çerçevede şunları
söyledim; demiştim ki: Eğitim programlarıyla yap-boz gibi oynanamayacağını dile
getirdikten sonra, bu tasarıda, güvenlik ve asayiş gibi çok önemli bir alanda
altı ay gibi çok kısa tutulan bir eğitim sürecinin doğurabileceği sakıncalardan
söz etmiştim. Emniyet Teşkilatının hangi meslekten kaç personele ihtiyacı
olduğunun da açıkça belirtilmemesinin çok önemli bir eksiklik olduğunu
sözlerime eklemiştim. Kanunun Cumhurbaşkanınca geri gönderme gerekçesinde de bu
konuların dile getirildiğini görmekteyiz.
Özellikle şunu tekrar
belirtmek istiyoruz: Tasarının gerekçesinde, 4 yıllık fakülte mezunlarının
gelişen bilim ve teknolojiye daha kolay uyum sağladıkları gerekçesiyle tercih
edildiğinin belirtilmesi çok büyük bir itiraftır aslında. İçişleri Bakanlığının
ve Emniyet Teşkilatının polis adaylarına doğru düzgün bir eğitim veremediğinin
itirafıdır bu. Polislerimizin gelişen bilim ve teknolojiye daha kolay uyum
sağlayabilme yeteneğine neden kavuşamadığı ise çok önemli bir sorudur. Emniyet
ve güvenliğimizle ilgili günümüzün gerçeği de işte budur.
Bununla birlikte,
polislerimizin üstlendikleri zorlu görevin gereği olan maaşı alamadıklarını da
belirtmeden geçemeyiz. Yönetim, güvenlik ve asayiş hizmetleriyle ilgili alanda
anayasal hak ve özgürlüklere karışma, onları kısıtlama, zor kullanma, hatta
gerektiğinde silah kullanma gibi yetkilerle donatılmıştır. Kamu düzenini
sağlamak gibi böylesine önemli bir alanda hizmet vereceklerin, ne şekilde
eğitildiği, güvenlik meselesinde çağın getirdiği yeni gelişmelere ne derece
hâkim oldukları, gerçekten çok önemli bir sorundur. Bu açıdan, öncelikle,
yönetimin, güvenlik ve asayiş alanındaki tutum ve davranışlarının diğer
alanlara oranla çok daha sıkı bir eğitim ve denetim anlayışı altında yaklaşması
bir zorunluluktur.
Ülkemizde, suç sayısı ve
türlerindeki artış ve polis sayısındaki yetersizlik bilinen gerçekler olmakla
birlikte, bu sorunun çözümünün, polis meslek eğitiminin süresinin ve
kalitesinin düşürülmesiyle sağlanabilmesi mümkün değildir. Bildiğiniz gibi,
2001 yılında, 4652 sayılı Polis Yükseköğretim Kanunuyla, 1 yıllık polis
okulları, 2 yıllık polis meslek yüksekokulları haline getirilmiştir. 4652
sayılı Yasanın gerekçesinde de, içinde bulunulan bilgi çağının gerekleri hatırlatılarak,
polislik anlayışının çağın gereklerine uyumunun sağlanması öngörülmüştür.
Avrupa Birliğine uyum sürecinde, Türk Polis Teşkilatının dünyadaki değişimlerin
gerisinde kalmasının düşünülemeyeceği; bu bağlamda, dokuz aylık eğitim veren
polis okullarındaki eğitim-öğretim süresinin iki yıla çıkarılması ve
Yükseköğretim Yasasının gereklerine ve genel çerçevesine uygun biçimde Polis
Akademisine bağlanması öngörülmüştür. Fakat, program zenginleştirilemediği için,
bir yılın dersi iki yıla yayıldığı için, istenen amaca ulaşılamamıştır. Zaten,
bu konuda başarıya ulaşılamadığı, görüştüğümüz tasarının gerekçesinden ve
sözlerinden de anlaşılıyor; yani, polislerin eğitimiyle ilgili olarak, sadece
sürenin uzatılması yeterli olmuyor, eğitim müfredatının ve iç güvenlik
anlayışının da çağın gereklerine uydurulması bir zorunluluk olarak beliriyor.
Bugün, kamu düzeni ciddî
sarsıntılar geçirmektedir. Gasp ve kapkaç olaylarının artması, tiner ve
uyuşturucu bağımlısı çocuklarımızın sayısının artması ve suça eğilimli bir
gençliğin oluşması ve bunların yanında, içinde bulunduğumuz küresel terör
tehdidi, güvenlik meselesini her açıdan önemli sorunlardan birisi haline
getirmiştir; fakat, ortaya çıkan bu tabloyla baş edebilmenin yolu, çok kısa
sürede içeriğinin yeterliliğine dair hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bir eğitim
vererek 10 000 polis almak değildir.
Meselenin sosyal boyutu
sürekli gözardı edilmektedir. Eğitim, sağlık ve kamu yönetiminde, sosyal
devletin bir tasfiye süreci yaşadığını hepimiz görüyoruz. Hükümetin gündemini
de genel olarak IMF direktifleri ve özelleştirmeler oluşturuyor. Diğer yandan,
küresel kapitalizmin getirdiği dönüşümlere o kadar büyük bir hızla uyum
sağlıyoruz ki, şaşmamak elde değil. Deminki tartışmalar da bunun bir parçası
idi.
Bugün, dünyada, sosyal
devletten güvenlik devletine doğru risk toplumu teorileri altında bir geçiş
yaşanmaktadır. Burada, neden-sonuç ilişkileri tepetakla edilerek, suç unsurunun
ve terörün küresel sömürü ve gelir adaletsizliklerinin bir sonucu değil de,
kendiliğinden ortaya çıkan, Bush'un deyimiyle bir iyilik-kötülük meselesi
olduğu savunulmakta ve polis devleti anlayışı güçlendirilmektedir. Türkiye'de
de, bir yandan, sosyal devlet her alandan tasfiye edilmeye çalışılırken, bir
yandan da, yaşadığımız güvenlik sorunları bahane edilerek, güvenlik konusunda
özel sektör devreye sokulmakta ve işte böylece, hükümetin yaptığı gibi,
niteliğe önem vermeden nicelik artırılmaya çalışılmaktadır.
Güvenliği, polis sayısını
artırarak ya da özel güvenlik şirketleriyle çözebileceğimizi sanmak büyük bir
gaflettir. Burada, bir kez daha belirtmek istiyorum ki, sosyal güvenlik olmadan
iç güvenlik olmaz. İşsizlik, gelir adaletsizlikleri, parçalanmış aileler,
plansız ve kontrolsüz iç göç hareketi asıl nedendir. Bir yandan, güvenlik gibi
bir kamusal mesele ticarîleştirilirken, diğer yandan da, devlet, geçici bir
ihtiyaç için geçici bir çözümü beş yıllık bir süreye yayarak, devletin
sağlaması gereken güvenliği niteliksiz bir eğitime bağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hemen belirtmek isterim ki,
bu yasanın asıl amacı, üniversite mezunu işsiz ve umutsuz yüzbinlerce
gencimizin ve onların ailelerinin oylarına göz dikmektir, bir anlamda onlara
olta atmaktır; çünkü, kanunun yürürlüğe girmesiyle 10 000 kişinin hemen
polisliğe alınarak, yetiştirilmesi söz konusu değildir. Bu konuda istihdam
zamana yayılmış ve 2005 yılında, yalnızca 2 000 kişinin alınmasının planlandığı
da belirtilmiştir. Bu durum, yasanın suçu önlemek için polis açığının ivedi
olarak kapatılması amacıyla çok açık bir çelişkiyi ifade etmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanının yasayı geri gönderme gerekçesinde de vurguladığı gibi, bu
düzenlemeyle, iki yılda yaklaşık 4 000 polis memurunun alınacağı planlandığına
göre, iki yıldan sonraki açığın 2 yıllık eğitim, öğrenim veren polis meslek
yüksekokullarının sayısı ve kapasitesinin artırılmasıyla giderilebilmesi
mümkündür.
Değerli arkadaşlar,
bizler, hükümetinizin amacını, iktidarın amacını gayet iyi biliyoruz.
Yaptığınız, şu anda yapılan, hemen hemen tüm kamu kuruluşlarında yapılan,
sadece, gençlerimizin umutlarıyla oynamak, aynı zamanda, siyasî ahlaka sığmayacak
bir şekilde halka bir dahaki seçimlerde size yakın durmaları için bir anlamda
rüşvet vermektir, halkın ve çok değerli gençlerimizin çaresizliğini
sömürmektir. Hani, geçmişte de plan mı pilav mı diyerek popülist, sığ
politikalar üreten ve bunları bu sloganla meşrulaştıran bir siyasî anlayış
vardı ya, onun, âdeta, son versiyonu gibi hareket etmektesiniz. Sırf iktidara
sahip olmak için, sırf iktidarda kalabilmek için akılla, mantıkla, bilimle
bağdaşmayacak vaatlerde bulunup icraat yapabilecek bir anlayışta olduğunuzu
gayet iyi biliyoruz, halk da biliyor, tıpkı bu yasada olduğu gibi.
Polis açığının ivedilikle
giderilmesi amacını taşıyan bu Kanunla, bir yandan 2005 için önerdiğiniz 2 000
kişiyi işe alırken, diğer yandan da polis meslek okullarının kapasitelerini ve
eğitim kalitesini artırmak mümkün değil miydi? Halkımıza, 10 000 üniversite
mezununa iş vereceğiz diyerek, bunu da zamana yayarak önümüzdeki seçimlere
hazırlık yapmak gibi bir anlayış içerisinde görünmüyor musunuz?
Ben, şimdiden,
milletvekili odalarının önünde oluşacak kalabalıkları ve torpil taleplerini
gözümün önüne getiriyorum. Binlerce çaresiz gencimiz Meclisin kapısına
dayanacak iş talebiyle, polis olabilmek talebiyle.
Ülkemizin bugüne kadarki
deneyimlerine bakarsak, objektif bir sınav yapılabileceğine dair de umudumuz
olmadığından, eh, gelecek günlerde de o kapılarda arkadaşlarımıza, gençlerimize
ne cevap vereceğinizi doğrusu biz de merak ediyoruz.
Her ile bir üniversite
açmaya meraklı hükümetin, neden Emniyet Teşkilatının ihtiyaçlarına karşılık
verecek şekilde polis akademilerinin ve polis meslek yüksekokullarının sayısını
ve kalitesini artırmadığını doğrusu merak ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; kanun tasarısı olarak ilk kez Meclis Genel Kurulunda görüşülürken
de belirttiğim gibi, Emniyet Teşkilatındaki personel açığı ciddî bir çalışmayla
tespit edilmeli, hangi meslekten kaç kişiye ihtiyaç olduğu belirlenmeliydi;
fakat, bugün, hükümet, tekrar, geçici ve acil bir ihtiyaç için, kalıcı ve
niteliksiz bir çözümü sadece oy nedeniyle yürürlüğe koymaya çalışmaktadır.
Hatırlarsanız, yine, bu
yasa konuşulurken, polislerin, fazla çalışma ücreti adı altında ödenen para
için İçişleri Bakanlığının herhangi bir çalışması var mı diye sormuştuk.
Yine, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda, diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci
dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı
personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi Anayasanın eşitlik
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir demiştik. Bu soruya da cevap bulamamıştık.
Emekli Sandığı ödeme
listelerinde en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğunu, bunu
bizim gördüğümüzü, sizin de görmeniz gerektiğini ve bu konuda herhangi bir
çalışma mevcut mudur diye sizlere sormuştuk.
Askerlerle aynı işi
yaptığı halde, zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlık ne
düşünmektedir diye ayrıca sormuştuk.
Örgütlenme yasağının
kaldırılması halinde, bir yanımızda insan hakları kuruluşları, sivil toplum
kuruluşları, diğer yanımızda polis sendikası ve toplumun her kesiminin
katılımına açık, yani, çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir polis görev ve
yetki yasası hazırlayalım demiştik; ama, günü kurtarmak için o gün o yasa
öylece çıkarıldı ve Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi. Oysa, günü
kurtarmak yerine, geleceği kurtarmak için bazı şeyler yapmış olsaydık, ne polis
yasası geri döner ne de başka yasalar, sık sık, ya Anayasa Mahkemesinden ya da
Cumhurbaşkanından döner idi.
Deminden beri, burada,
bazı arkadaşlarımızın haklı olarak şikâyet ettiği gibi, pek yol alamadan, bazı
maddeleri görüşemeden ya da bazı yasal yükümlülükleri yerine getirmeden,
Meclisin, belki, bazı arkadaşlarımız tarafından yanlış yönlendirilmesiyle, bazı
arkadaşlarımızın yanlış anlamalarıyla, belli ölçüde, zaman zaman
tıkanılmışlığını yaşamaktayız. Kimimiz öfkelenmekteyiz, kimimiz biraz daha
sabırlı davranmaktayız; ama, sonuç olarak, bir öfke tezahürü göstermektedir
kendini, özellikle bugün. Bugün de çalışma günümüzün son günü; vallahi, ben de
öfkeliyim. Niçin öfkeliyim biliyor musunuz? Çeşitli liselerde öğrenim gören 3
400 gence "öfkeli misin" diye sormuşlar, yüzde 58'i öfkeliymiş benim
gibi. Gençlerin bir bölümü çok tehlikeli öfkeliymiş ve bunların oranı yüzde
41'miş. Bir başka araştırma sonucunda, gençlerin öfkelerinin, ÖSS canavarının
ağzından püsküren alevler gibi ciğerlerini yaktığı söylenmiş. Benim de bir
başka anlamda öfkem var. Ben ikibuçuk yıldır, burada, sizlerle birlikte görev
yapıyorum. Geçmişte belediye başkanlığı yaptım. Geçmişte yapmış olduğum iş ve
işlemlerden dolayı benim hakkımda birtakım soruşturmalar açılmış; ama, ben
mahkemeye çıkamıyorum; öfkeliyim. Dokunulmazlığımın kaldırılmasını istedim,
müsaade etmiyorsunuz; öfkeliyim.
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Kıyamayız, kıyamayız...
BAŞKAN - Dinleyelim
arkadaşlar.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Dolayısıyla, benim bu öfkemi de daha fazla taşırmadan, lütfen, yine, geçenlerde
de söylediğim gibi, isterseniz sizin Grubunuzun tüm üyelerinin -başta Başbakan
olmak üzere- dokunulmazlıkları kalsın; ama, bizlerin kaldırın kardeşim. Lütfen
kaldırın. Biz, yargı önüne çıkalım, o hakkımızı kullanalım, yargılanalım, ondan
sonra öfkemizi dindirsinler ve sonra sizinle beraber olalım yine.
Bu düşüncelerimle, bu
kanunun, taşıdığı nitelik ve amaçlara, ciddî devlet yönetimi anlayışına ve
siyasî ahlaka çok fazla uymadığını yineliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Hakkı
Ülkü, hemen etkin ve verimli çalışmaya işbirliği katkısı yapan milletvekili
arkadaşlarımızdan; süresini doldurmadan, aşmadan konuşmasını tamamladı; sağ
olsun.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kısa bir süre önce,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 5321 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasasında
değişiklik yapılarak en az 4 yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar
arasında yapılacak seçme sınavında başarılı olanların, en az altı ay süreli
polis meslek eğitimine alınacakları hükmü getirilmişti. Şimdi, Sayın
Reisicumhurumuz tarafından Yüce Meclise iade edilen bu Kanunla ilgili
fikirlerimi söylemek istiyorum.
Tabiî, muhterem
arkadaşlarım, bugün yoğun bir gün geçirdik, oldukça elektrikli bir gün
geçirdik. Bunun sonunda konuşmanın dezavantajını bilen bir arkadaşınızım, bu
bakımdan fazla vaktinizi almak istemiyorum; ama, umuyorum ve diliyorum ki, Yüce
Meclisin değerli üyeleri ve çok Değerli Bakanımız, benim, polemik yapmadan,
siyaset yapmadan, tarafsız bir gözle, buradaki tepkilerimi, katkılarımı dikkate
alırlar.
Bu kanunda amaç neydi; bu
kanunda amaç, eksik polislerimizin yerine 10 000 polis alalım, bunların ilk 2
000'ini de bu yıl alalım. Peki, eksik polislerimizi dört yıl yükseköğretim
görmüş ve onu bitirmiş insanlarımızdan temin ederken ne yapıyorduk; biz,
bunları, altı ay bir eğitime tabi tutup polis olarak kullanacağız, hizmet
verecekler; amacımız buydu.
Bundan önce de benim eleştirilerim
olmuştu. Bu eleştirilerimi, yine, içtenlikle ve katkıda bulunmak için
yapmıştım, dikkate alınmadı; ama, Sayın Reisicumhurumuz, aşağı yukarı, bizim
burada, Meclis kürsüsünde söylediklerimize bazı ilaveler yaparak, bu kanunu
iade etti.
Değerli arkadaşlarım,
hepimizin bildiği gibi, kamu düzenini sağlamak yönünden toplum yaşamında önemli
yer tutan kolluk hizmetlerinde etkinliğin ve kaliteli hizmet sunmanın, ancak
nitelikli eğitimle gerçekleşebileceği açıktır; yani, polislerimize, bizim, çağa
uyan eğitimi vermemiz şarttır. Batı ülkelerinde bu asgarî iki yıldır ve biz bu
nedenledir ki, 4652 sayılı Polis Eğitim Yasasını çıkardık. Sayın Bakan bu
konunun içindedir ve kendileri de bunda büyük gayret sarf ettiler ve çok
doğrudur. Dokuz ay eğitim gören polislerin eğitimini iki yıla çıkardık. Doğru.
Şimdi hal böyleyken, ne yapıyoruz; altı ayda biz bunlara bir eğitim verelim,
polis olsunlar...
Yine, burada, açıkça
ifade ediyorum, Sayın Bakan bir zaruret sonucu bunu buraya getirmiştir; bunun
farkındayım, bunu biliyorum, bunu anlayışla da karşılıyorum; fakat, bana göre,
çare bu değildir; bu, yarayı pansuman etmektir, ameliyat etmek değildir. 2 000
polis alacaksınız, 2 000 polisi altı ay içerisinde hazırlarsan, beline
tabancayı takar şeye verirsen, İstanbul'daki gasp olayları veya şunlar,
bunlar... Yok böyle bir şey. Sayısal olarak belki artar; ama, nitelik olarak iş
görmez. Bu bakımdan, temelden bu yanlıştır; temelden bu yanlıştır.
Şimdi, gerekçemizde
diyoruz, işte, Avrupa Birliği ülkelerinde 250 kişiye 1 polis düşüyor,
Türkiye'de bu sayı 320, 350. Doğrudur; bunu düzeltmemiz lazım; son zamanlarda,
toplumdaki suç niteliğinde çok büyük değişmeler oldu, bunlara yetişmemiz lazım;
ama, onlar için de iyi eğitim vermiş olacağımız polis artı uzman polis lazım.
Artık, sadece karakolu bekleyen, hırsız kovalayan yok. Artık, şimdi, suçların
nitelikleri çok değişti. Bu bakımdan, bizim yetiştireceğimiz polislerin çağa
uyması lazım, bunun için eğitim vermemiz lazım, çok iyi eğitim vermemiz lazım.
Önerimde onun ne olduğunu da size burada ifade edeceğim.
Şimdi, Sayın Reisicumhur,
bizim buradaki tespitlerimize kendileri de bazı ilavelerde bulunmuşlar ve
demişler ki: "Eğitime alınacak öğrencilerde aranacak koşulların ve mezun
oldukları okulların niteliklerinin kanunda yer almadığı..." Doğru.
Dolayısıyla, polis meslek eğitim merkezlerinde eğitime alınacak öğrencilerde
aranacak koşulların, bu öğrencilerin bitirdikleri yükseköğretim kurumlarının
niteliklerinin sınav ve disiplin konularının açıklıkla, yasayla düzenlenmesi
gerektiğini ifade ediyor ve doğru. Anayasaya da uyuyor, şart, yapmamız lazım,
bunu belirtmezsek, bu, Anayasadan da geri döner.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka husus daha var. Biz, 4 yıllık fakülte, yüksekokul mezunlarını polis
olsunlar diye yetiştiriyoruz; ama, bir düşünün, bu 4 yıllık üniversite mezunu
ve yüksekokul mezunlarının polislikle ilgili, o dört yıl içerisinde okudukları
herhangi bir ders, herhangi bir yardım, böyle bilgi, ilgi, hiçbir şey yok. Biz,
bunlara, doğrudan doğruya polis unvanını vereceğiz altı ayda; yani, birdenbire
haşlayacağız. Bu, ne zaman oldu; hepiniz çok iyi biliyorsunuz, 1960'lı yılların
sonunda, öğretmen yetiştirmek için biz bunu yaptık. Bu salondaki öğretmen
arkadaşlarım bunu çok iyi bilir. Öğretmen okullarını kapatarak, lise
mezunlarını, bir ayda, iki ayda öğretmen yaptık. İşte, o, Türkiye'de millî
eğitimin felaketi olmuştur. Hâlâ kendimizi toparlayamadık. Bu bakımdan, hiçbir
art düşüncem olmadı, katkıda bulunmak için ifade ediyorum. Bu yanlış, bu 2 000
polisi alıp hiçbir şey yapamayız. Bununla bir noktaya varamayız.
Gelin, şöyle düşünelim:
Polis meslek yüksekokullarımızın sayılarını artıralım. Benim memleketimde de,
Sayın Bakan, bir okul açtı ve çok başarılı öğrenciler var. 200 öğrencisi var,
bu sene 400 öğrenci alalım, alabiliriz, onu yapar, yapacağına da inanıyorum;
yani, kontenjanlarını da artıralım diye söylüyorum burada.
Ayrıca, bunlara,
özellikle çağa uyan yeni dersler koyalım, eğitim standartlarını biraz daha
yükseltelim. Bu gayretin içine girelim.
Değerli arkadaşlarım, şu
anda, Türkiye'de, 1 124 amir, 3 030 polis askerliğini yapmamış, yapamamış;
yani, 4 000 küsur da böyle polisimiz var. Ben, buradan öneriyorum; bu
polislerimiz silah taşıyorlar, silah kullanmasını biliyorlar, polis eğitimi
görmüşler. Sadece bunlara münhasıran 1 maddelik bir kanun çıkarırsak, kısa
dönem -iki aylık, üç aylık, dört aylık- bir askerî eğitimden sonra bunların da
Emniyet Teşkilatından ayrılmamalarını, orada bir boşluk bırakmamalarını sağlamış
oluruz. Bunu hazırlayalım. Bu arada fazla zaman kaybetmiş olmayız.
Ve tekrar ediyorum;
benden önce konuşan değerli milletvekilinin dediği gibi, işte, şeyin önüne
yığılacak, bu öğrenciler gelecek, torpiller başlayacak, sıkıntılar olacak...
Ben bunları söylemek de istemiyorum, düşünmek de istemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Ülkü Bey,
toparlayalım lütfen.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla)- Toparlıyorum.
Bir tek cümle
söyleyeceğim. İktidarların, milletvekillerinin en büyük sıkıntısı, işe adam
almaktır. Hepiniz yaşıyorsunuz, hepimiz yaşadık bunu. Bu 2 000 kişi için, beni
bırakın, sizin başınıza neler geleceğini şimdiden görüyorum. 2 000 kişi için
neler olacak. O imtihanları, tabiî, biliyoruz, ÖSYM yapıyor yapmıyor, işte,
teşkilat kendi içinde yapıyor... Sağlıklı yapılıyor, ben, sağlıklı yapılmadığı
iddiasında asla değilim; ama, insanlarımızı, işsizlerimizi, üniversite mezunu
açıkta olanlarımızı bir gözünüzün önüne getirin. O 2 000 kişi alınacak, en
aşağı 100 000 kişi, 150 000 kişi dışarıda kalacak. Yani, bu bir çare değil;
yani, dışarıda kalan üniversite mezunlarına da bir iş bulalım şeklinde bir çare
değil.
Ben bunları ifade etmeye
çalıştım. Umarım, Değerli Bakanımız ve sizler bizim bu tespitlerimizi dikkate
alırsınız. Alırsanız çok mutlu olurum; çünkü, doğruyu yapmış oluruz. Polis
eğitimimizi, polis okullarımızın hem sayısını artırarak hem de eğitim
düzeyimizi yükselterek, ülkemize yakışan, Avrupa Birliğine girmek üzere olan
bir ülkeye, kolluk kuvvetlerini, emniyet kuvvetlerini hazırlamış oluruz diye
düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz 20.00'de, yani saat 8'de bitiyor.
Tüzük ve Tüzüğe uyma
konusu çok tartışıldığı için, İçtüzüğün 55 inci maddesinin ikinci paragrafını
okuyorum bilgilerinize sunmak için: "Zorunlu hallerde, o birleşim için
geçerli olmak kaydıyla ve sona ermek üzere olan işlerin tamamlanması amacıyla
oturumun uzatılmasına Genel Kurulca karar verilebilir."
Bir zorunlu hal yok, işin
de bitmeye yaklaşması gibi bir durum söz konusu değil ve 5 dakikamız kaldı.
Sayın Ümmet Kandoğan,
belki, şimdi, yine darılacak; ama, onun 10 dakikalık konuşma süresi var, bizim
5 dakika süremiz var. 5 dakika olmaz; eğer, konuşacaksa, 10 dakika konuşacak.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Tümü üzerinde söz aldığım için, 10 dakika söz hakkım var Sayın Başkan. Takdir
sizin.
BAŞKAN -10 dakika...
Yani, devamında zaten söz hakkınız baki olacak sizin.
Anlaşıldığı kadarıyla,
uzatma durumu olmadığına göre; alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Kuruluşunun 85 inci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
yapılacak görüşmeler için, 23 Nisan 2005 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.57