BIM 2 2 2005-05-16T15:11:00Z 2005-05-16T15:11:00Z 56 34941 199165 TBMM 1659 398 244588 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT: 82

 

87 nci Birleşim

21 Nisan 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Hazreti Peygamber’in kişiliğine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, tarımın içinde bulunduğu durum ile çiftçilerimizin artan sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 31 milletvekilinin, Aydın İlinde artan nüfusla birlikte meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/806)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Çevre, KİT ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868)

 

4.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

5.-  24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1005) (S. Sayısı: 873)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanının, konuşma sürelerini değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce görüşülerek karara bağlanan bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak zaman kaybına neden olması nedeniyle tutumu hakkında

IX.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5277)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Safranbolu Belediyesinin yoksulları tespit yöntemi ile ilgili iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5294)

3.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Alevîlere ibadet yeri izni verilmediği iddialarına ve bu konuda alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5325)

4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, yabancı menşeli derneklere ve yurt dışında faaliyet gösteren Türk derneklerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5371)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Balkan kökenli Türk vatandaşlarına yurtdışı çıkış kolaylığı sağlanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5377)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, taksicilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5380)

7.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa İlindeki eğlence mekanlarına uygulanan vergi oranındaki artışa ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5381)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, güreş millî takımı antrenörlüğüne ödenecek maaşa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5452)

9.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, Kocatepe Camiinin bakım ve onarım ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5454)

10.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale-Troya gezi alanına yapılması planlanan müzeye ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5507)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,özel tiyatro sayısına ve malî açıdan desteklenmelerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5508)

12.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, avcılık belgesi harçlarının ödeme tarihinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5517)

13.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Diyarbakır Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5519)

14.- İzmir Milletvekili Abdürrezzak ERTEN'in, gümrük müşavirliği ve müşavir yardımcılığı sınavlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/5594)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

Tokat Milletvekili Feramus Şahin, Tokat İlinin sorunları ile özelleştirilmesi istenilen Tokat sigara fabrikasının üretim durumuna,

Antalya Milletvekili Osman Akman, Turizm Haftası münasebetiyle Antalya'nın gelişen turizm potansiyeli ile buna bağlı olarak artan sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planı çalışmalarına bir an evvel başlanılmasının önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Belçika Temsilciler Meclisi Başkanının TBMM Dışişleri Komisyonunu Belçika'ya resmî davetine icabet edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere Gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2004 Ekim, Kasım ve Aralık  ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporu (5/14) (S. Sayısı : 874),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 152 nci sırasında yer alan 578'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 4 üncü sırasına, 222 nci sırasında yer alan 745'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 257 nci sırasında yer alan 873 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 254'üncü sırasında yer alan 869 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 255'inci sırasında yer alan 870 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 8'inci sırasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 875 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, bu kısmın 9'uncu sırasına alınmasına ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Açıklandı.

Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın,

Ankara Milletvekili Oya Araslı, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,

Konuşmasında, sahsına sataştığı iddiasıyla, birer açıklamada bulundular.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının (1/969) (S. Sayısı: 851) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/386) (S. Sayısı: 867) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin af niteliği taşıyıp taşımadığı; oylanmasında nitelikli çoğunluk aranıp aranmayacağı üzerine açılan usul görüşmesinden sonra yapılan oylamada, Başkanlığın da görüşü doğrultusunda, 1 inci maddenin ve tümünün oylamasında nitelikli çoğunluğun aranılmasına gerek olmadığı kabul edildi.

Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla, bir açıklamada bulundu.

21 Nisan 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.30'da son verildi.

 

 

 

 

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Harun Tüfekci

 

Mehmet Daniş

 

Konya

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram Özçelik

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

                                                                          No.: 121

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Nisan 2005 Perşembe

Teklifler

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/432) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)

2.- Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş'in; 2873 Sayılı Millî Parklar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/433) (Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/434) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.4.2005)

Rapor

1.-29.3.2005 Tarihli ve 5325 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı: 876) (Dağıtma tarihi: 21.4.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN ve 31 Milletvekilinin, Aydın İlinde artan nüfusla birlikte meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.4.2005)


BİRİNCİ OTURUM

21 Nisan 2005 Perşembe

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

Kâtip Üyeler: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'a aittir.

Buyurun Sayın Eraslan.

Süreniz 5 dakika.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Hazreti Peygamberin kişiliğine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselamın hayatı hakkında bir konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, kandilinizi tebrik ediyorum; yetmişiki milyon vatan evladına, ülkemize, milletimize ve tüm insanlık âlemine, yeryüzüne hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, peygamberler zincirinin son halkası Peygamber Efendimiz olmuştur. Peygamber Efendimiz, son peygamber olmakla beraber, büyük bir şahsiyet ve onur abidesi niteliğini taşıyan yüce bir insandır. O'nunla peygamberlik zinciri, hem tamamlanmış hem de ilk halkalarıyla, ilk halkayla bütünleşmiştir. Nübüvvet müessesi O'nunla tamamlanmış, ilahî vahiy O'nunla kemale ulaşmıştır. O, aynı zamanda, kusursuzluğun, eksiksizliğin, mükemmelliğin ve kemalin eşsiz temsilcisidir. Dünyada hiçbir fani, Peygamber Efendimiz kadar sevilmemiş ve O'nun kadar ilgi görmemiştir. İnsanlık, küfür, kin, intikam, düşmanlık, zorbalık ve zulüm saltanatından, O'nun Allah katından getirdiği din sayesinde kurtulmuştur.

Dinimizde peygamber inancının son derece merkezî bir önemi vardır. Yüce Allah, insanlığın kurtuluşu için gerekli ve yeterli olan evrensel doğruları, bir taraftan peygamberler vasıtasıyla beşeriyete ulaştırır, diğer taraftan da bu evrensel doğruların sosyal hayata nasıl getirileceğinin somut örneğini de yine peygamberler vasıtasıyla gösterir. Peygamberler, dinin, insanlığa sunduğu model insan konumundadırlar. Bu sebeple, Kur'an-ı Kerim'de, Peygamberimize, dolayısıyla, insanlara hitaben "eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun; böylece, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" buyrulmuştur.

Müslümanlar için, Hazreti Peygamber model insandır; çünkü, O, bir taraftan Allah'ın buyruklarını olduğu gibi insanlara ulaştıran, diğer taraftan da ilahî buyrukları gündelik hayatında en iyi şekilde uygulayarak, başka insanlara örnek olandır. Bu anlamda, Kur'an-ı Kerim'de, Hazreti Peygambere hitaben "muhakkak ki sen, yüce bir ahlak üzerinesin" buyrulurken, insanlara da "gerçekten, sizin için, Peygamberde çok güzel bir örnek vardır" denilmiştir. Dolayısıyla, Hazreti Peygamberi örnek almak, inanan insan için öncelikle dinî bir görev ve dinî bir vecibedir. Yaşadığı hayatın her safhası seçilmişliğinin ve ulaşılmazlığının ayrı bir yönünü meydana getirmiş, şakalarında bile yalanın en küçüğü onun semtine uğramamış, dünyayı teşriflerinden, vefat anına kadar başına gelen pek çok sıkıntı, eziyet ve musibet karşısında olağanüstü bir sabır göstermiş, kendisine, yakınlarına ve dostlarına yapılan sayısız insanlıkdışı davranışlar karşısında beşerüstü bir af ve müsamaha örneği sergilemiş, içine bütün insanları, hatta hayvanları dahi alacak genişlikteki merhametiyle etrafındaki dost-düşman herkesin dikkatini çekmiş, bir beşer olarak her şeye ulaşması ve elde etmesi mümkünken, son derece mütevazı ve sade bir hayat yaşamış, yaptığı işlerde en küçük bir beklenti içinde olmamış, sıkıştırıldığı ve tek başına kaldığı zamanlarda bile asla bir yılgınlık ve ümitsizlik emaresi göstermemiş, Allah'a kulluk noktasında herkesten daha ileri ve derin olmuştur. Hâsılı, iyi huy dediğimiz her davranışı en zirve noktada temsil etmiş ideal bir örnektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Merhamet ve şefkat hususunda tüm insanları kuşatıcı duyarlılıkla yüklü bir insan olan Hazreti Peygamber, varlığın merkezinden getirdiği iman ve selam ışığını her seviyedeki varlıkla paylaşmak istemiş, hayatı boyunca her hak sahibine hakkını vermek için çırpınmış, inancın aydınlığından uzak düşmüşleri bu ışıkla buluşturmak için kendisini helak edercesine gayret göstermiştir. Kur'an-ı Kerim, Hazreti Peygamberin Müslümanlara ise ayrı bir düşkünlük gösterdiğini, tüm müminlerin ağır sorumluluğunu omuzlarında hissettiğini, bu doğrultudaki gayretlerinde son derece içten ve samimî olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: "Andolsun ki, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya düşmeniz O'na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere çok şefkatli ve çok merhametlidir."

Hazreti Peygamber, öncelikli olarak Kur'an vahyini insanlar tarafından yaşanabilir şekilde yorumlayıp, açıklayıp, toplumun her türlü problemini vahiy mantığına tabi, sosyal ve kültürel ortamın gereklerine, bilgi ve tecrübe birikimine dayanarak çözüme kavuşturmuştur. O, bu süreçte, insanlığın yararına korunması gerekenleri muhafaza etmiş, fonksiyonlarını kaybetmiş olan hüküm ve uygulamaları değiştirmiş ve insanlığı, sürekli arz eden bir inanç ve ahlak çizgisinde, yeni fırsat dairesinde tutmayı başarmıştır. Yirmiüç yıl gibi kısa bir zaman sürecinde, bütün dünyaya model olma özelliğine sahip bir iman ve ahlak toplumu oluşturması, bu başarısının en bariz göstergesidir.

Bizler, iyiyi kötüden ayırt etmeyi, birbirimizi sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, ahlakın güzelliklerini, dürüstlüğü, doğruluğu, erdemli bir davranışı, hoşgörünün en mükemmelini, insana saygının en yücesini, şefkat ve merhametin sınır tanımayan boyutunu, adaletin en güzel tatbikatını, kısaca, her şeyin en iyisini ve en güzelini O'ndan öğrenmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi tekrar selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, tarım ve çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım.

Süreniz 5 dakika.

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, tarımın içinde bulunduğu durum ile çiftçilerimizin artan sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kastamonu Milletvekili olarak şahsım adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dün akşam, mübarek kandili idrak ettik. Bütün İslam âlemini, Peygamberimizin doğum günü nedeniyle tebrik ediyorum ve Türk İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenabı Hakk'tan diliyorum.

Ayrıca, iki gün sonra, 85 inci yılını idrak edeceğimiz Ulusal Egemenlik Bayramını kutlayacağız. Bize bugünleri bahşeden, Birinci Meclisi açan Yüce Atatürk ve silah arkadaşlarının ve ayrıca, Birinci Meclisin üyelerinin önlerinde saygıyla eğiliyorum ve onlara rahmet diliyorum ve mekânları cennet olsun diyorum; bütün çocuklarımızın da bayramını kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, tarım, iki yıldan beri, çökmüş durumda. Nereye gidersek, nüfusumuzun yüzde 40'ını oluşturan kesim olan köylü, inim inim ağlıyor. Buğday üretmişler, hakkını alamamışlar. Geçen sene 380 000 liraya sattıkları ürünü bu sene 280 000 liraya satamaz duruma gelmişler. Sürekli ürettikleri halde ütülmeye devam ediyorlar.

Mazot desteği vereceğiz demişiz, yeşilmazot desteği vereceğiz demişiz; ama, bir türlü verememişiz, geldiğimiz günden beri mazot fiyatları 1 960 000 liraya kadar yükselmiş. Çiftçi perişan; gübre fiyatları, alamaz duruma gelmiş. Konya'daki çiftçimiz aynı durumda, Polatlı'daki çiftçimiz aynı durumda, Kastamonu'daki çiftçimiz aynı durumda, Ege'deki çiftçimiz aynı durumda, Adana'daki çiftçimiz aynı durumda.

Türkiye'de, 2000'li yıllarda 21 000 000 ton üretilen buğday, 2003 yılında 19 000 000 tona düşmüş; yani, gerilemeye devam ediyoruz. Nüfusumuz artıyor, daha çok ihtiyaç duyduğumuz buğday ve ekmek, aş azalıyor. Bu ne demektir: Nüfusa paralel olarak artması gereken ekim alanlarında, birim alandan daha çok ürün almamız gerekirken, maalesef, ekim alanları daha çok daralıyor ve ürün almamız mümkün olmuyor. Bunun yerine, Amerika'dan, başka ülkelerden buğday ithal ediyoruz, açığımızı ithalatla karşılıyoruz. Bu doğru bir anlayış değil. İnşallah Tarım Bakanı buraya gelir ve bunun cevabını verir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Tarım Bakanı burada.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Pardon, özür dilerim. Sayın Bakan arkamdaymış, karşıda arıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta, 8 - 9 Nisan günlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi, milletvekillerimizi, Ankara'nın ilçelerinde görevlendirdi. Arkadaşlarımla birlikte Evren İlçesine gittik, hemen Ankara'nın kıyıcığında; Güdül ilçesine gittik, hemen kıyıcığında. Kastamonu'nun ilçelerine gitmeye gerek yok, Başkentin ilçelerindeki durumdan size manzaralar anlatacağım. Evren İlçesini gezdik, bir cuma günüydü. Vatandaşlarımıza ne durumdasınız diyoruz "perişanız" diyorlar. Çiftçi perişan, esnaf perişan! Bir boyacı, hırdavatçıya uğradık ne durumdasın diyoruz "geçen sene, 2000'li yıllarda, Evren'de 90 tane konut yapılıyordu, boya satıyordum, kilit satıyordum, çivi satıyordum, geçimimi sağlıyordum; ama, bugün, 4 tane bile yok" diyor. Esnafın perişan olduğu açık.

Çiftçiye soruyoruz, ne noktadasın diyoruz "geçen sene 360 000 lirayla sattığım buğdayı 280 000 liraya satıyorum" diyor. Peki, gübre fiyatları aynı noktada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Tamam Başkanım.

Değerli arkadaşlar, hepsi aynı noktada.

Güdül İlçesine gittik; Karacaören'de, Garipçe'de, Tahtacı Örencik'te toplantılar yaptık; hepsi, çiftçiler perişan. Dedim ki: Siz, hangi partiye oy vermiştiniz? Evet "Adalet ve kalkınma Partisi..." Evet, belediye başkanı da Adalet ve Kalkınma Partisi, köydeki birinci parti de Adalet ve Kalkınma Partisi. Şimdi ne yapacaksınız, ne noktadasınız?.. "Elimiz kırılsaydı" diyor.

Geldiğimiz manzara bu. Bir eleştiri olarak kabul etmeyin; acı bir uyarı, acı bir sinyal olarak kabul edin. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri iktidar olarak, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, biz, muhalefet olarak, bizden önceki 2001, 2002 krizini Türkiye'ye yaratarak, IMF'yi Türkiye'ye getirip mahkûm eden anlayışı söküp atmamız lazım. Öyleyse, bunun çaresi tektir; tarlada üretim, fabrikada üretim ve planlı bir üretim -ilave ediyorum- planlı bir üretim olmadan da bu iş olmaz. Herkes istediği ürünü ekmeyle, herkes istediği ürünü fabrikada üretmeyle bu mümkün olmaz. Bir planlı dönemi, tarımda da, sanayide de, kalkınmada da gerçekleştirmek zorundayız. Biz, şimdi, iki yılda ne yapmamışız; her şeyi yapıyoruz, ekiyoruz, biçiyoruz; ama, hiçbir şey yapmıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, hayvancılık çok kötü bir noktada. Şu anda, 5 200 000 liraya mal ettikleri 1 kilo etin fiyatını 6 000 000 liraya hayvan karkasları kestiremiyor, hipermarketlere kestiremiyorlar. Televizyonları izliyoruz; Türkiye'ye kaçak et geliyor. Nereden geliyor, bilemiyorum; gökten inmiyor, yağmur gibi yağmıyor. Sınırlar açılmış. Sınırlarda kim var; askerimiz var, polisimiz var, jandarmamız var. Onlara sesleniyorum buradan, İçişleri Bakanlığına sesleniyorum: Siz ne iş yaparsınız?!

Dün akşam Kanal 6'da izledik "kaçak tütün geliyor, PKK'ya kurşun olarak gidiyor, Türk askeri öldürülüyor" diyor -aynen cümleler bunlar- çünkü, nargile tütünü geliyor, nargile tütünü 1 000 ton civarında Türkiye'ye giriyor ve bu da bir Mısırlı kanalıyla iddia ediliyor. Ben polis değilim, ben jandarma değilim, ben milletin vekiliyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinden hükümete sesleniyorum: Türkiye'yi siz mi idare ediyorsunuz, yoksa bir başkaları mı?!

Değerli arkadaşlar, ne derler; "dost acı söyler." Ben, Türkiye'nin dostuyum, sizin de dostunuzum. Bu gidişle, hal ve gidiş iyi değil; pekiyi, ortaya doğru geldi. İyi gitmedikçe, size bakıyor, üzüm üzüme baka baka kararır misali, biz de size dönüyoruz, bizi de size benzetiyorlar. Bakın, salona bakın; kırmızı koltuklar... Milletvekilleri?.. Dışarıda; bu tarafı dışarıda. Bizimkilere bak; onlar da dışarıda.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Siz içeride değilsiniz, bizimkiler de içeride değil; ama, bu millet, topyekûn infaz etmeye alıştı. Eğer, ikibuçuk sene sonra, biz kendimizi derlemez toparlamazsak, ikimizi de toptan infaz eder. Bunu, uyarı olarak ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, seçim bölgem olan Kastamonu'nun sorunu var. Bakın, iki yıl önce... Yani, bekleyelim, geçedursun, sorun var Sayın Yıldırım... Şimdi, Akyazı'nın sorununu, Sakarya'nın sorununu da anlatalım burada.

Değerli arkadaşlar, bakın, özelleştirme dedik; Sigara Kâğıdı Fabrikasını özelleştirdik Taşköprü'de. 10 000 ton civarında üretilen kendir üretimini bertaraf ettik. 1992 yılında 1 kilo kendir satıyordu çiftçimiz, 3 litre mazot alıyordu. Germeç pazarında alıyordu, Taşköprü'de alıyordu, Kastamonu merkezde alıyordu...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlayalım; çok aştınız.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, özür de diliyorum arkadaşlarımdan, biraz rahat bırakın, biraz çalışayım; müsamahanıza sığınıyorum, sizlerin de müsamahasına sığınıyorum.

Bakın, şu anda, Tekelin ihtiyacı olan 6 000  ton civarındaki Tekel sigara kâğıdını ithal ediyoruz. Yazık değil mi bize değerli arkadaşlar?! 15 000 000 dolarlık, Taşköprü çiftçisi kaybetti, Türkiye kaybetti. Hani özelleştirme daha iyi olacaktı, daha iyiye gidecekti, daha çok üretimi artıracaktı, daha çok ekonomiye katkı sağlayacaktı, oradaki insanlara artı değer yaratacaktı? Nerede bu?.. Sayın bakanları, hükümeti uyarıyorum; MOPAK'ı özelleştirmesinde taahhüdü vardır. Lütfen, özelleştirme şartlarını yerine getirin. Üretim ortadan kalkmıştır. Bunu bir suç duyurusu olarak söylüyorum, bunu bir ihbar olarak söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen, toparlayalım.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, pancar... Değerli arkadaşlar, bakın, mısır üretiminde yüzde 15 kota artırmışız. Avrupa Birliğinin üyesiyiz diyoruz. Avrupa Birliğinde mısıra, nişastalı şeker üretimine yüzde 2'dir; bizde yüzde 15. Eğer biz o aileye gireceksek, niye yüzde 2 değil, niye yüzde 15? Mısır ithalatı sürekli artırılmakta ve pancar üretimi azalmaktadır. Şimdi, buradan sesleniyorum. Bakın...

BAŞKAN - Bu seslenmeyle lütfen tamamlayın.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ve Kastamonu Şeker-İş Sendikasının Başkanı Hamdi Kaya ve Sayın Aydın Dikmenli'nin raporları geldi. Diyor ki, değerli arkadaşlar: "Şeker üretimi, şekerpancarındaki kota Türkiye'yi perişan ediyor." Bu kotayı kaldıracağız dedik; Cumhuriyet Halk Partisi de dedi, Adalet ve Kalkınma Partisi de dedi. Taahhüdünüzü tutun; tutmak zorundayız. Türkiye'de, Kastamonu'daki şeker fabrikası 13 trilyon kâr ediyor, 13 trilyon kârda. Bugün, Kastamonu'da 10 000 vatandaşımız, çiftçimiz, 315 000 ton şekerpancarı üretmek için sözleşme imzaladı ve tarlaya tohum dikti.

Değerli arkadaşlar, şekeri ithal edeceğiz, mısırı ithal edeceğiz, sarmısağı ithal edeceğiz. Peki, ne zaman ihraç edeceğiz?! Ne zaman ihraç edeceğiz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

Mehmet Bey, süreyi çok aştınız; lütfen toparlayalım.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Bakın, Sayın Başbakan diyor ki: "Avrupa Birliği bizi bölmeye çalışıyor." Bizi bölen ailenin içinde ne işimiz var bizim?! Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin şahsî görüşü değil, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın yüreğinin sesi.

1995'te imzalanan, 1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması devam ediyor, edecek. O ailenin bir parçası olacağız diye edecek. Eğer, hâlâ Gümrük Birliği Anlaşmasıyla bizden aldıkları gümrük muafiyetine devam ederek bizi pazar haline dönüştürüyorlarsa, eğer Avrupa Birliği ailesine bizi almak için de süremiz uzun olacaksa, ben buradan hükümete sesleniyorum: 1996'daki Gümrük Birliği Anlaşmasını gözden geçirsin.

BAŞKAN - Son cümlenizi lütfen...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ya ortaklığa evet hemen ya da gümrük başkanlığı...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Şanghay beşlisinden bahset.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Efendim?..

SUAT KILIÇ (Samsun) - Şanghay beşlisinden bahset.

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen, karşılıklı konuşmayın ve son cümlenizi...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Samsun'un teşvik yasasından da, teşvikte bahsedeceğim; merak etme, o zaman bu Meclisi terk eder gidersin!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, konuşmaya cevap vereceğim.

BAŞKAN - Peki.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü, Mehmet Yıldırım Beyin konuşması üzerine söz istedi.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım'ın gündemdışı yaptığı konuşmaya, ben de düşüncelerimle cevap vermek istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sondan başlayalım. "Eğer, Avrupa Birliği Türkiye'yi almayacaksa, Gümrük Birliği Anlaşmasını gözden geçirelim." Çok basit. Eğer, gerçekten böyle bir net cevap varsa, ne duruyoruz, hemen yapalım; ama, 1959'da başlayan ve o günden bugüne Türkiye'yi idare etmiş bütün iktidarların öncelikli hedefi olan, içinde sosyaldemokratı, merkez sağı, muhafazakârı, hepsinin rol aldığı bütün hükümetler bu yolda yürüdüler. Geldiğimiz nokta, son sahne. Şimdi, bu son sahneye girerken, Sayın Mehmet Yıldırım "bizi almayacaklarsa" ifadesi, çok geç kalmış bir ifade. Bizim, Avrupa Birliğiyle ilgili olan müzakerede, genel felsefemizi, yaklaşımlarımızı, lider kadromuzu açıklıyorlar. Biz, Türk toplumunun geleceği için uygun gördüğümüz için, bu standartları, bu hedefleri ortaya koyuyoruz. Eğer olumsuz bir sonuç ortaya çıkarsa, elbette, Türk toplumu ve Türk hükümetleri bu konuda gerekli tutum ve tavrı alacaklardır. Ben, milletimiz için geleceğin hayırlı olmasını diliyorum.

Sizin, özellikle sektörümüze yönelik olarak ifadelerinizden başlayacak olursam; gerçekten de, sektörümüzle ilgili tabloyu çok karamsar bir şekilde çizdiniz. Elbette sorunlarımız var; ama, bunlarla ilgili konularda, ilkönce birkaç ana noktaya temas etmek istiyorum. Sizin, özellikle içinde bulunduğumuz dönemde, köylü ve kırsal kesim için kullandığınız tabir "inim inim inliyorlar" ve Ankara'daki ziyaretlerinizde bunu söylediniz, kendi ilinizle ilgili konularda karşılaştığınız örnekleri ifade ettiniz. Ben, mart ayında, Kırşehir'in Kargın-Yenice Beldesindeydim; milletvekili arkadaşlarım da bana eşlik ediyorlardı. Nisanın başında, Ankara-Elmadağ'ın Edige Köyündeydim, orada köylülerle beraberdim. 15 Nisanda, bundan çok kısa bir süre önce, Aksaray'ın Kutlu Beldesindeydim. Bu bahsettiğim yerlerde de köylülerle beraber oldum, sorunlarını dinledim, onlar da sorunlarını anlattılar.

Ben, size, değerlendirmenizle ilgili bir ifade söyleyeyim; sektörümüzle ilgili olumsuzlukları dile getiriyorlar; ancak, Partimizle olan bağları konusunda geleceğe yönelik ümitlerini muhafaza ediyorlar; ama, bizi de uyarıyorlar. Dolayısıyla, köylümüzün sorunlarını anlatması elbette bizim açımızdan iyi; ama, bağlarını ve Partimize olan desteği konusunda, ben, bir eksiklik olmadığını, hallerinden, tutumlarından, davranışlarından ve gösterdikleri ilgiden hissediyorum. Zaten, aksi halde, sizin bahsettiğiniz tanımlar çok yaygın olsaydı ve tam tarife uygun olsaydı, herhalde, Tarım Bakanının çok kolay bir şekilde o köylere gitmesi mümkün olmazdı. Kadirşinas köylülerimiz sorunlarını biliyorlar; ama, biz de o sorunları çözme konusunda bir gayret, bir arayışın içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz. İnşallah, adım adım o konuda iyileşmelere de şahit oluyoruz.

Gübre fiyatları konusunda söylediniz, mazotla ilgili ifadeler kullandınız. Evvela, hepimiz çok iyi biliyoruz, Türkiye'de tarımsal girdiler içerisinde iki tanesinin bu ülkedeki hammadde kaynağı yok ve çok önemli ölçüde dışa bağımlıyız, petrolde yüzde 90, gübrede yüzde 85 oranında. Dolayısıyla, bu kadar -hammadde ve mamul madde yönünden söylüyorum- yüksek oranda dışa bağımlı olduğumuz takdirde ve uluslararası fiyatların ham petrolde 58 dolar gibi bir rakama kadar ulaştığı bir dönemde, bizim, petrolle ilgili konuda...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - 500 000 lira mazotun rafineri çıkış fiyatı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bu söylediğimin neresi eksik ve yanlış?

UFUK ÖZKAN (Manisa) - 500 000 lira mazotun rafineri çıkış fiyatı, 1 900 000 lira pompa fiyatı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yani, ben, size uluslararası bir fiyattan bahsediyorum, sen de biliyorsun bunu; neresine itiraz ediyorsun sevgili kardeşim?!

UFUK ÖZKAN (Manisa) - ÖTV'den bahsediyorum Sayın Bakanım. O zaman, çiftçilerimize ÖTV iadesi verelim mazotta.

BAŞKAN - Yerimizden müdahale etmeyelim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, böyle bir gelişme ortadayken, bununla ilgili sorumluluğu tamamen bize bu şekilde aktarmanız çok sağlıklı değil; ama, bizim şu taahhüdümüz var: Mazot ve gübre konusunda bir iyileştirme yapacağız dedik...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İkibuçuk sene geçti Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır; bir kere, mazotla ilgili konuda 2003 yılında uygulama yaptık, 670 trilyonluk bir kaynağı mazotta aktardık, 2004'e sarktı bir kısmı, 2004'te uygulamadık. 2005 yılıyla ilgili taahhüdümüz var, mazot ve gübrede bir iyileştirme yapacağız dedik, bugüne kadar bunu uygulamaya koyamadık. Koyamamamızın sebebini biliyoruz, genel olarak bu konuyla ilgili bir kaynak sıkıntısı içerisindeyiz. Bunun da kamuoyundan gizlenecek bir tarafı yok; ama, bu arayışımızı sürdürüyoruz. Bu fiyat artışı konusunu biz de makul görmüyoruz, bununla ilgili bir iyileştirme yapmak ihtiyacı içindeyiz, arayışımızı sürdürüyoruz; ama, 2003 yılında uyguladığımız, 2004 yılında da birkısım ödemelerinin kaldığı mazot desteği konusunda 670 trilyonluk bir kaynak aktardığımızı hatırlatıyorum ben.

UFUK ÖZKAN (Manisa)- Sayın Bakan, o destek, destek de olmadı; yapmayın lütfen!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Kardeşim, lütfen...

UFUK ÖZKAN (Manisa)- Çiftçimiz ucuz mazot desteğini bekliyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- O zaman, lütfen, sonra konuşalım sizinle.

UFUK ÖZKAN (Manisa)- Sonra konuşalım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla)- Şimdi, kırsal kesimle ilgili olarak, buğdayla ilgili, Sayın Mehmet Yıldırım Bey açıklama yaptı ve dedi ki: "Türkiye'nin buğday üretimi 21 000 000 tondu; 2003'te 19 000 000 tona düştü." 2004 rakamını söylemedi. 2004 rakamı 21 000 000 ton yine.

Şimdi, Türkiye gibi bir ülkede, yağışın esas belirleyici olduğu bir ülkede, 2003 yılı, 2004 yılı, kuraklıklarla geçen bir yıl oldu; dolayısıyla, 2005'te de, şu anda biz, 2004'e nispetle, Türkiye'nin her yerinde, Marmara hariç, nispî bir kuraklık yaşıyoruz. Bu, önemli bir nokta. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda dalgalanmaların tabiî olduğunu düşünmemiz lazım; ama, 2004 yılındaki rakamın 21 000 000 ton olduğunu ifade ediyorum ve dedi ki: "Amerika Birleşik Devletleri ve başka ülkelerden buğday ithal ediyoruz."

Arkadaşlar, Türkiye, buğdayı, üretimi eksik olduğu için ithal etmiyor; çok net. Türkiye'nin ihtiyacı 16 000 000 ton civarında. Türkiye, hiçbir zaman, buğday üretimi az olduğu için buğday ithal etmedi. Türkiye, nitelikli buğday, vasıflı buğday üretmekte başarılı olmadığı için ithal etti ve 2003 yılındaki ithalatı 1,9 milyon ton, 2 000 000 tona yakın.

Peki, 2004 yılında Türkiye'nin un ihracatı ne kadar; 1 000 000 tonun üzerinde ve dünyada ikinci sırada.

Şimdi, dünyada un ihracatında ikinci sırada bir ülke olması, Türkiye'deki potansiyeli ifade ediyor. Peki, niçin biz buğday ithal ediyoruz; işte, ana sebep burada. Bizim iç fiyatlarımızla uluslararası buğday fiyatları arasında ton başına 100 dolardan daha çok fark var. Bunu görmeden Türkiye'yle ilgili bir tahlil yaparsak, bu, çok doğru olmaz.

Peki, biz, dünyaya 1 000 000 ton buğdayı yüksek maliyetlerle satabilir miyiz; imkânı var mı; hayır. O zaman, biz, ya dünyadaki piyasa fiyatlarından buğday alacağız, bunu işleyip satacağız ya da kendi üreticimize, yani, un ihracatçımıza dünya fiyatlarından buğday vereceğiz.

Mehmet Beyin bilgisine sunmak istediğim bir husus da şu: 2004 yılı ağustosundan itibaren Türkiye buğday ithalatını bir kararla durdurdu ve bu saatten sonra, un ihracatçısına ve buğdaya dayalı sanayi ürünü ihracatçısına taahhütte bulundu "uluslararası piyasa fiyatından yerli buğday vereceğim ve istediğin kalitede vereceğim" diye ve o günden sonra, şu anda, biz, 1,5 milyon ton bu amaçla buğday tahsis ettik sanayicimize ve dolayısıyla, Türkiye, buğday ithal etmiyor şu anda, iradî olarak etmiyor, kararla ithal etmiyor ve bizim, 2005 yılında un ihracatımız 2004'ten daha çok olacak, çünkü, bağlantılar bunu gösteriyor. Dolayısıyla, buğdayla ilgili gelişmede bir olumsuzluk yok.

İnşallah, bu sene, eğer yağışla ilgili konuda, bahar yağışları konusunda arzu ettiğimiz gelişme olursa, ümit ettiğimiz gelişme olursa, 240 000 ton sertifikalı tohum kullandık. Bu, cumhuriyet tarihinde hiç kullanılmadı. 240 000 ton sertifikalı tohumluk, Türkiye'nin, hiçbir seviyede buğday ithalatına ihtiyaç duymayacağı anlamına geliyor, yani, biz, çok nitelikli buğday üretebilecek durumdayız. İnşallah, o hale geliriz, birlikte görürüz.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Darı var, darı ne olacak; pamuk ne olacak Sayın Bakanım?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sayın Mehmet Yıldırım bir hayvan kaçakçılığından bahsetti. Özellikle bu konunun, arkadaşlarım, iyi anlaşılması lazım. Elimizde bizim, hepimizin göstergesi olan bir piyasa mekanizması var. Bu piyasa mekanizmasında bu hayvan kaçakçılığı konusu usul olarak yanlış, ifade olarak yanlış. Biz, Mecliste bir sorunu gündeme getirebiliriz; ama, hayvan kaçakçılığı konusunda ifade kullandığımızda, bu, sektöre fayda sağlamıyor.

Bir kere, evvela olayı bir tahlil edelim. 2005 yılının başlarında, Türkiye'de, kurban bayramı, et piyasasında en kritik dönemdir. Ne olduğunu biliyorsunuz. Piyasadaki fiyatlar 7 000 000 lira civarında, ama, kurban fiyatları onun 1 000 000 lira üzerinde. Bütün Türkiye'de sonuçlandı. Bu işi yapan insanlar ürünlerini sattılar, kâr ederek döndüler ve 2004'te yaşadığımız hadiseyi yaşamadık. 2004'te üzücü hadiseler yaşadık. İnsanlar, mallarını satamadan döndüler; ama, 2005'te, sektör iyi bir gelişme gösterdi. Bunun anlamı şu: Bu insanlar yaptıkları işlere devam edecekler ve 2005'in başında, piyasa fiyatlarında da bir düşme olmadı, 7 000 000 lira civarında...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - 500 000 lira oynuyor...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, sektör, yaz sezonuna girerken, fiyatlarda bir düşme ortaya çıktı, çıkıyor; ama, bunun tabiî bir gelişmesi var.

MEHMET KARTAL (Van) - İki aydır Van'da ödeme yapılmıyor...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi, burada belirtilmesi gereken husus şu: Kaçak hayvan konusu... Şimdi, kaçak hayvanla ilgili konuda... Hükümetimizin döneminde bir konunun en ısrarlı takibi nerede diyorsanız, ben, kaçak hayvancılık konusuna bakmanızı size hatırlatıyorum. Arkadaşlar, eğer, bu konuda, yürütme olarak, hükümet olarak elimizde bir imkân var da kullanmadıysak, ben, sizin eleştirilerinize muhatap olayım; ama, inanın, güvenlik kuvvetlerimizin bir numaralı sorumlusundan başlayarak, bu konuda devreye konulmayan hiç kimse yoktur ve inanın, çok büyük de destek verdiler. Şu anda, çok net söylüyorum, büyükbaş hayvanda kaçakçılık konusunda örnek gösteremezsiniz ve bu konuda çok kararlıyız. Bu sektörü, kaçakçılık gibi bir konuyla zarara uğratmak ve sürdürülebilir olmaktan çıkarmak çok yanlış olur. Buna mutlaka mâni olmalıyız. Siz ve biz, nerede görüyorsak, alınması gereken her türlü tedbirle bu işi önlemek zorundayız. Bu sektörü geliştirmekten başka çaremiz yok.

Doğu bölgesinde, ekonomik hayat hayvancılıkla gelişecek. Diğer sektörlerdeki gelişmenin uzun zaman alacağı apaçık ortada. Dolayısıyla, lütfen, bu konuya dikkat çekmek isteyen arkadaşlarım, cümleye kaçakçılıkla başlamasınlar; çünkü, bu işin sözü, hakikatinden daha kötü etki yapıyor. İddia ediyorum, büyükbaş hayvanda kaçakçılık var diyenler bir örnek göstersinler ve biz de o alanda bir boşluk varsa, dolduralım. Dolayısıyla, Sayın Mehmet Yıldırım'a ve sektörümüze ilgili gösteren diğer arkadaşlarımıza, konuya böyle yaklaşmamız lazım geldiğini hatırlatıyorum.

Efendim, onun dışında, Sayın Mehmet Yıldırım'ın...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Pirinç... Pirinç ithalatı... Tosya pirinci...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Pirinçle ilgili konuda birkaç cümle söyleyeyim.

Efendim, özellikle pirinç ve mısır konusunda -Hükümetimizin bu döneminde- 2004 yılında hangi sektörde başarılı bir politika uyguladınız derseniz, en başta iki sektör söyleyebiliriz, birincisi pirinçtir. Ben, pirinçle ilgili konuda sonuçları söyleyeyim, siz mukayese edin. Çeltikten bahsediyorum. Türkiye'nin çeltik ihtiyacı yaklaşık 1 000 000 ton, bunun 490 000 tonunu üretiyoruz, geri kalan yarısını da ithal ediyoruz; yani, Türkiye, yüzde 50 oranında çeltik ve pirinçte dışa bağımlı.

Peki, bununla ilgili konuda 2004 yılında olan ne? Arkadaşlar, 2004 yılında yepyeni bir rejim uygulamaya koyduk. Biz, bu işin ticaretini yapan, çeltikten pirinç üreten, yani, kısmen sanayi işiyle uğraşan insanların sektöre girmesini şart koştuk ve dedik ki: Yurt içinde üretilen ürünlerden aldığınız kadar ithalata izin vereceğiz. Dolayısıyla, toplam 490 000 ton üretimin     440 000 tonunu özel sektör aldı. Böylece, geçen yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi 130 000 ton çeltik almak zorunda kalırken, bu sene 15 000 tona düştü ve dolayısıyla, biz, piyasayı düzenlemiş olduk, çok büyük bir kaynak aktarmamış olduk, hem de, üreticimiz, elindeki ürünü, hiçbir zahmet çekmeden bulunduğu yerde sattı; Trakya bunun örneğidir ve Türkiye'nin çeltik üretilen başka yerleri bunun örneğidir. Bu üreticiden mal alanlar, Toprak Mahsulleri Ofisinin gözetiminde, aldıkları ürün kadar da ithalat hakkı elde ettiler. Zaten, Türkiye'nin ihtiyacı o kadar ithalata da elverişli.

Şimdi, bu rejimi sürdürdüğümüz takdirde, üreticimiz, fiyat artışları, piyasaya çok sayıda sanayicinin girmesiyle birlikte, talep yönünden bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmadı, inşallah, pirinç üretiminde önemli bir gelişme olacak.

Mısırla ilgili birkaç cümle söyleyeyim. Arkadaşlarım, mısırdaki ithalatımız bir önceki yıla göre 750 000 ton azaldı. Yani, 1,9 milyon tondan, büyük bir düşüş gösterdi ve 750 000 ton aşağıya indi. Bu, yurtiçi üretimin 2 100 000 tondan 3 000 000 tona çıkmasıyla sağlandı. Türkiye, hızla mısır üretiminde artış sağlıyor. Bunda, pancar ekim alanlarındaki daralmanın mısırla telafi edilmesinin yanında, mısırın prim kapsamına alınmasının da etkisi var.

Evet, ben, sözlerimi burada sona erdirirken...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakan, 500 lira desteklemeyi ne zaman uygulayacaksınız? Çiftçiler bekliyor; yani, etçilere desteklemeyi ne zaman ortaya koyacaksınız?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Mehmet Bey, şu anda acil çözülmesi gereken, arz eden sorun, ette değil süttedir, sütle ilgili konu çok daha acil bir durumdadır; fiyatlarında, bölgelere göre, litre başına 100 000 liranın üzerinde düşüşler meydana gelmiştir.

Çok açık sebepleri vardır; mevsimsel artışla birlikte genel olarak üretimin artışı ve sanayicinin elinde süt mamulleri yönünden de bir stokun varlığı. Sektör böyle zor bir durumdadır. Şu anda etle ilgili konu, bunun yanında ikinci, üçüncü derecede bir sorun olarak kalmaktadır.

Bütün dikkatimizle, şu anda sektörün mensuplarıyla çalışma halindeyiz. Dün akşam burada kanunlarımız görüşülürken devam eden toplantılarımız vardı, bugün devam eden toplantılarımız var. Yurtiçinde talebi artırmaktan veya bu yönde tüketimi artırmaktan başka kısa vadede bir çözüm yoktur; ama, orta ve uzun vadede ihracat dahil, süttozu üretimini teşvik dahil, üreticilerin örgütlenmesi dahil, bir dengelenmeye ihtiyaç vardır. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız Sayın Ramazan Bey, onun yanında Orhan Diren Bey olmak üzere çalışmalarımıza katılmaktadır; dolayısıyla, düşünce desteğine de ihtiyacımız vardır.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İlkokullara süt dağıtın Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - O konu da dahil; yani, bu konu da görüştüğümüz hususlar içerisinde. Çözüm arayışı içerisindeyiz; ama, sektör elbirliğiyle bunu yapmak durumundadır. Arayışımızda biraz, sanayici de, üretici de, meslek kuruluşları da olaya katılsın diye arzu ediyoruz.

Teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ'a aittir.

Sayın Elekdağ, sözde Ermeni soykırım iddiaları hakkında söz istemiştir.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündemdışı konuşması

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Nisan ve Ermeni iddiaları konusunda görüşlerimi sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005 tarihinde yaptığı "Türk-Ermeni ilişkileri ve Ermenistan'ın Türkiye'ye yönelik iddiaları" konulu genel görüşmede kabul ettiği bildiriyle bir ilke imza atmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu bildiriyle, Türkiye'nin, tarihî gerçeklerin ortaya çıkarılması için gerekli adımları atmaya hazır olduğunu vurgulamış, bu amaçla, Hükümet ve muhalefetin Ermenistan'la ortak tarihçiler komisyonu kurulması ve arşivlerin karşılıklı olarak açılması önerisini desteklediğini belirtmiş ve Ermenistan'la ilişkilerde gözetilecek ilkeleri açıklayan bir bildiriyi oybirliğiyle kabul etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, kanımca, bu, çok önemli bir tarihî belgedir. Türkiye, bu belgeyle, ilk defa olarak, Ermenistan'a yönelik uzun vadeli stratejisini ve Ermeni iddiaları karşısında izleyeceği politikayı saptamış ve açıklamış olmaktadır. Bu, bugüne kadar yapılmamıştı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildirisinde, Ermenistan yöneticilerinin Türkiye'nin bu önerisini değerlendirirken, esasta bunun bir barış girişimi olduğunu ciddiyetle dikkate almalarının ve eğer, Ermenistan Türkiye'yle iyi komşuluk ilişkileri kurmak ve işbirliği zeminini geliştirmek istiyorsa, Türkiye'nin ortak tarih değerlendirmesi önerisini kabul etmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu bağlamda, önce, uluslararası topluma bir mesaj verilerek, iyi niyetli, sağduyulu ve dünya barış ve istikrarına katkıda bulunmak isteyen her ülkenin ve her devlet adamının Türkiye'nin bu önerisini desteklemesi gerektiği belirtilmektedir.

Bu noktadan hareketle, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesini içtenlikle isteyen ve Kafkaslar bölgesinde barış ve istikrarın filizlenmesini arzu eden devletlere de bir öneride bulunmaktadır. Onlara, içpolitika düşüncelerini bir tarafa bırakmaları, Türkiye'nin uzlaşıya ve sağduyuya dayalı bu girişimine arka çıkmaları ve bu girişimi zayıflatacak faaliyet ve kararlardan vazgeçmeleri tavsiye edilmektedir.

Bu hususlara ilaveten, deklarasyonda, bugüne kadar sözde soykırımı iddiasını kabul eden ülke parlamentolarının bu yoldaki hareketlerinin hukukdışılık ve geçersizliğine işaret edilmekte ve dış baskı ve propaganda kampanyası yoluyla Türkiye'ye hiçbir koşulda, tarihini, propaganda belgelerine dayalı, yanıltıcı değerlendirmeler üzerine bina ettirmenin mümkün olmayacağı vurgulanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bildiriye tepki olarak, Ermenistan'dan ve Ermeni yanlısı çevrelerden gelen seslere baktığımızda, bunların, oldukça kuvvetli bir tepkiyi ortaya koyduklarını görüyoruz. Bu çatlak sesler, Türkiye'nin bu kararını, bir saldırı olarak niteliyorlar. Sadece bir yanlışları var; bu bildiri, Türkiye'nin bir barış  saldırısıdır; amacı, iki ulusu barıştırmak, onları tutsağı oldukları önyargılardan kurtarmak ve onlara, dostluk ve işbirliğine dayalı ortak bir geleceği paylaşmak imkânını verecek olumlu ortamı yaratmaktır.

Değerli arkadaşlarım, ancak, her iki tarafın da kendi tezleri lehindeki kemikleşmiş kanaatlerini değiştirip, tarihe ortak bir perspektiften bakmaları sağlanamazsa, olumlu bir ortam yaratılamaz. Böyle olunca da, iki ulusun ruhlarında açılan yara, hiçbir zaman kapanmaz. O zaman, akıl ve mantık, iki tarafın da, ortak bir girişimle, efsaneleri yıkmaktan ve tabuları deşmekten korkmamalarını, geçmişte yaşanmış olayların tüm yönlerini açığa çıkararak tarihleriyle yüzleşmelerini ve bu suretle, geçmişin, bugünümüzü ve geleceğimizi karartmasını önlemelerini emretmektedir. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bildirisiyle başlattığı tarihî proje bu hedefin gerçekleşmesine yöneliktir.

Sayın Başbakanın ortak komisyon kurulması için Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçeryan'a mektup yazdığının açıklandığı gün, Ermenistan'dan çok ters bir tepki geldi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayalım lütfen.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze, müsamahanıza sığınacağım, çok önemli bir konu. Eğer, müsaade ederseniz, bazı hususları ortaya koymam gerekiyor. Bilhassa, bugün, çok önemli birtakım gelişmelerle karşı karşıya kaldık. Polonya Meclisi de, bu hususta, Türkiye'yi suçlayan bir karar aldı. Müsaade ederseniz, onları açıklamama imkân verin.

BAŞKAN - Devam edin; ama, mümkün olduğu kadar toparlayarak.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakanın ortak komisyon kurulması için Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçeryan'a mektup yazdığının açıklandığı gün, Ermenistan'dan çok ters bir tepki geldi. Mediamaks Ajansının bildirdiğine göre, Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan yaptığı bir açıklamada "soykırımının 90 ıncı yıldönümü arifesinde Türkiye daha tutarlı bir tavır takınmadığı gibi, karşı atağa geçmek gibi fikirler lanse etmekte; Türkiye, utanmaz bir şekilde, yalnız kendi tarihini yeniden yazmak istemiyor, bu düşünceye başka ülkeleri de sevk etmek istiyor" yolunda ifadeler kullandı.

Arkadaşlarım, bunu ajanstan okuduktan sonra, Dışişleri Bakanlığından metni istedim, metin aynen bu şekilde. Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı bu öneriye dayanan, Başbakanın yazmış olduğu mektubu, Türkiye'nin utanmazlığı şeklinde değerlendiriyor.

Ermenistan, Türkiye'yi utanmaz olmakla itham ediyor, ilişkileri geriyor. Şimdi, tabiatıyla, böyle kafaların hâkim olduğu bir Ermeni yönetimiyle söz dalaşına girmeye Türkiye tenezzül etmez. Türkiye'nin yanıtı, politikasında olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bunu da izah edeceğim; fakat, bir gerçeği de görelim. Ermenistan'dan gelen bu çatlak seslerden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yekvücut olarak kabul ettiği ortak bildirinin Ermenistan'ı son derece rahatsız ettiği anlaşılıyor. Çünkü, söz konusu bildiriyle Türkiye'nin ortaya koyduğu strateji, Ermenistan'ın ülkemize yönelik olan politikasını şu dört nedenle temelden bozmaktadır.

Birincisi; iddialarında kesinlikle haklı olduğunu söyleyen Ermenistan, arşivlerini kapalı tutmakta ısrar etmesinin sebebini zamanla izah etmekte zorlanacaktır. Ermenistan, aynı zamanda, barış ve uzlaşı isteyen Türkiye'yle neden ortak tarih araştırması yapılmasına karşı çıktığını da savunmak için inandırıcı gerekçeler bulmakta da güçlük çekecektir.

İkincisi; bu tutumu nedeniyle konumu zayıflayacak olan Ermeni tarafı, hemen değilse bile bir süre sonra, üçüncü devletlerden bugüne kadarki ölçülerde destek sağlayamayacak ve onlardan Türkiye'ye karşı siyasî baskı aracı olarak yararlanma imkânını zamanla kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Üçüncüsü; Batılı devlet adamları, dillerine pelesenk ettikleri "tarihinizle yüzleşin, tarihinizle hesaplaşın" yolundaki ifadeleri artık Türkiye'ye karşı kullanmakta zorluk çekeceklerdir. Konuya etik ve nesnel bir görüşle bakabilenler ve vicdan sahibi olanlar arasından ise, bu ifadeleri Ermeni muhataplarına karşı kullananlar çıkabilecektir.

Dördüncüsü; Türkiye Büyük Millet Meclisi bu bildiriyle, Türk Dışişleri Bakanlığının eline son derece kuvvetli bir diplomatik silah vermiştir. Türk büyükelçileri ve diplomatları, bundan böyle, Ermeni etnik lobilerinin etkisiyle soykırımı iddiasına destek verme eğilimindeki yabancı devlet adamlarını ve parlamento üyelerini bu tutumlarından vazgeçirmek için yapacakları girişimlerde muhataplarına, adil, akılcı ve iyi niyetli bir tutumun, Türkiye'yi suçlamadan önce, Ermenistan'ı Türkiye'nin önerisine olumlu yanıt vermeye ikna etmeyi gerektirdiğini söyleyebilecek konumda olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Devam edin.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Ancak, bu stratejinin zaman içerisinde etkisini gösterebilmesi ve Erivan'ın, Türkiye'nin ortak tarih değerlendirmesi önerisine olumlu bakabileceği bir noktaya getirilebilmesi için -tırnak içerisinde söylüyorum- "utanmazlık"la nitelenen Türkiye'nin dış baskılara karşı koyarak, Ermenistan'a hiçbir ilave taviz vermemesi gerekmektedir.

Esasen, Erivan, bugüne kadar Ankara'nın Ermenistan'a yönelik tüm iyi niyet jestlerinin, dış baskılar yoluyla sağlanmış olduğu yolunda kesin bir kanıya sahiptir. Yani, Ermeni uyruklulara Türkiye sınırında vize verilmesi, 30 000'in üzerinde Ermenistan vatandaşının Türkiye'de kaçak olarak çalışmasına göz yumulması, Erivan-İstanbul uçak seferlerinin başlatılması, hava koridorlarının açılması gibi Türkiye'nin dostluk hareketleri, dostluk jestleri, Ermenistan tarafından, Amerika'nın ve Avrupa Birliğinin baskılarıyla yapılmış olan, baskılar sonucunda Türkiye'nin verdiği tavizler olarak nitelenmektedir.

Bu bakımdan, şimdi, Ankara, Ermenistan'a sınır kapılarını açma yolunda bir karar alırsa, Erivan'ın "ben, hem Türkiye aleyhinde karalama ve iftira kampanyamı yürütürüm hem de ona, dış baskıyla istediğimi yaptırırım" şeklindeki politikasının ilelebet sürdürülebileceği inancını pekiştirmiş olurlar.

Bu durum da, Erivan'ın, Türk önerisine sürekli karşı çıkmasına yol açar. Bu bakımdan, Türkiye, bundan böyle ortak tarih değerlendirilmesi önerisini, Ermenistan'a yönelik politikasının temel unsurunu oluşturduğu ve iki ülke ilişkilerinin Erivan'ın bu konudaki tutumuna göre şekilleneceği anlayışına oturtmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Polonya Meclisi sürpriz bir karar aldı.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım...

Sayın Elekdağ, bir dakika...

Sayın bakanlar, biliyorum, milletvekili arkadaşlarımız sizi bulunca bazı sorunları aktarmak istiyorlar; ama, bunu Genel Kurul Salonu içerisinde yaparsak,

uğultu ortaya çıkıyor ve hatibi  duymak mümkün olmuyor. Rica etsem, bunu biraz azaltsanız yahut bir süreliğine başka yerde, kuliste arkadaşlarla konuşsanız daha iyi olur. Benim arkada kullandığım odayı da kullanabilirsiniz.

Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Polonya Meclisi, yaptığı toplantıda, 1915'te Anadolu'da meydana gelen olayları Ermenilere yönelik soykırımı olarak tanımıştır. Bu, son derece üzücü bir gelişmedir; bunu şiddetle kınıyorum ve suçluyorum. Suçluyorum; çünkü, aldıkları karar, bir insanlık suçudur. Yaptıkları, uluslar arasında kin ve nefret tohumları ekmek, husumet ve düşmanlığın nesilden nesile geçmesine yol açmaktır, insanlığın ruhunu kirletmektir. Bir parlamento, siyasî bir organ olarak, tarihî bir tartışma konusunda kimin haklı, kimin haksız olduğu yolunda karar verme yetkisine sahip değildir. Polonya Meclisi, hilal-haç şablonuna oturtarak aldığından kuşku duymadığım bu kararını sorumsuz, basiretsiz ve hasmane bir davranış olarak nitelediğimizi bilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, Ermenistan ve Ermeni diasporasının, her yıl 24 Nisan tarihi yaklaşırken, geleneksel olarak en önemli çabalarından birini Amerikan Kongresinden, Türkleri 1915'te Ermenilere karşı soykırımını uygulamakla suçlayan bir karar çıkarmak veya Başkanın, soykırımı savlarını tanıyan bir açıklama yapmasını sağlamak oluşturur. Bu yıl da Başkan Bush'a yönelik oldukça yoğun talepleri  var. 32 senatör ile 175 Temsilciler Meclisi üyesi, Beyaz Saraya ilettikleri ortak mektuplarda soykırımı iddiasının tanınmasını istiyorlar. Benim görüşüme göre, bu durum, bu şekliyle yönetimin göğüslemekte güçlük çekeceği bir baskı oluşturmuyor. 

Ermenistan ve diasporanın, Amerika'ya öncelik vermelerinin iki esas nedeni vardır değerli arkadaşlarım: Bunlardan birincisi, Amerika'daki propaganda kampanyasında, Ermeni tarafının kendini diğer ülkelere nazaran daha güçlü hissetmesidir. Bu güç, Ermenilerin, Amerika'da, bu ülkenin kamuoyu, medyasını ve siyasal sistemini yönlendirmede yararlandıkları vasıtaların -yani, lobileri ile finansal kaynaklarının- etkin ve zengin olmasından ileri geliyor.

İkinci neden ise, dünyanın yegâne süper gücü olan Amerika'nın Kongresinden çıkarılacak Ermeni savlarına destek veren bir kararın veya Amerikan Başkanının bu yolda bir açıklamasının, diğer parlamentolara, diğer uluslararası örgütlere örnek olacağı ve bu şekilde, Ermeniler tarafından hedeflenen amaçlara daha kolay ulaşılabileceği görüşünden kaynaklanıyor.

Ben, Başkan Bush'un, halklar arasında kin ve nefret duygularını besleyen bir tutumdan kaçınacağı ve tarihî olaylar hakkında en sağlıklı kararın tarihçiler tarafından verileceği inancıyla, Türkiye'nin önerisini de dikkate alarak, Ermeni savlarına destek veren bir açıklama yapmayacağının beklentisi içindeyim.

Değerli arkadaşlarım, sizlere, Hıristiyan Demokrat Partiler -yani, CDU ile CSU- tarafından, Almanya'da, 23 Şubat 2005 tarihinde, Alman Parlamentosuna, Ermeni iddiaları konusunda verilmiş olan önerge hakkında da bazı bilgeler sunmak istiyorum.

Hıristiyan Demokrat Partiler, Parlamentoya sundukları bu önergede, Ermeni iddialarını aynen benimseyen Ermeni tezi lehinde bazı bilgiler verdikten sonra, Parlamentonun, Alman Hükümetinden aşağıdaki taleplerde bulunmasını istiyorlar:

1- 24 Nisan 1915 tarihinde Ermenilerin sürgüne gönderilmeleri ve katledilmelerinin 90 ıncı yıldönümü vesilesiyle, Alman Parlamentosunda, bu olaylar resmen anılmalıdır.

2- Alman Hükümeti, Türkiye'de, başta Ermenilere karşı gerçekleştirilen katliamlar konusunda olmak üzere, düşünce özgürlüğünün sağlanması için gayret göstermelidir.

3- Geçmişiyle yüzleşmemiş olmasından dolayı sıkıntılı olan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin bugün normalleşmesi tüm bölgenin geleceği için büyük bir önem arz etmektedir. Avrupa Birliğinin, iyi komşuluk girişimi çerçevesinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki durumun normalleşmesi ve iyileşmesi yönünde çaba sarf etmesi için Almanya'nın yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu görüşle, Alman Hükümeti, Avrupa Birliği katılım müzakereleri bağlamında, Türkiye'nin Ermenistan'la ikili ilişkilerini derhal normalleştirmesi için etkide bulunmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu önerge, halen genel kurulda tartışılmış değil; ondan önce Dışişleri Komisyonunda, İçişleri Komisyonunda, İnsanî Yardım, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Yardımı Komisyonlarında görüşülecektir.

Değerli arkadaşlarım, ben, önce, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin parlamentoya bu önergeyi sunmalarının nedeni üzerinde kısaca duracağım.

Önergenin, insanî bir görüşle, hak ve adaletin sağlanması veya tarihî gerçeklerin saptanması gibi bir amaçla yapılmış olduğunu düşünmek abestir. Hıristiyan demokratların bu girişimi sırf Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunu kesmek için yaptıkları Alman basınında yoğun biçimde işlenmektedir.

Önergede, Türkiye'nin tarihiyle yüzleşmekten sıkıntı duyduğu ve Almanya'nın, Türkiye ile Ermenistan arasında durumun normalleşmesi için çaba sarf etmesi hususunda özel bir yükümlülüğü bulunmaktadır deniyor.

Eğer, önerge sahipleri, bu ifadelerinde ciddî ve samimî iseler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13 Nisan bildirisine var güçleriyle destek vermeleri gerekir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi bildirisinde, Türkiye'nin ve Ermenistan'ın ortak bir girişimle geçmişi deşmekten korkmamalarını ve geçmişte yaşanmış olayların tüm yönlerini ortaya çıkararak tarihleriyle yüzleşmelerini ve bu suretle, geçmişimizin bugünümüzü ve geleceğimizi karartmaması gerektiğini belirtmiştir.

Değerli arkadaşlarım, önerge, Ermeni savları lehindeki iddialarını, Protestan Papazı Lepsius'un, Almanya ve Ermenistan 1914-1918 adlı kitabı ile İngiliz propaganda belgesi olan Mavi Kitap'a ve bu kitabın yazarı ve editörü tarihçi Arnold Toynbee'nin bazı ifadelerine dayandırıyor.

Şimdi, size, tam bir sahtekârlık örneği olan Lepsius'un kitabının hangi koşullarda yazıldığını anlatacağım. Maalesef, bunları, bugüne kadar basınımızda görmedim; Alman basınında da yok bunlar, yabancı basında da görmedim.

Değerli arkadaşlarım, Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlının tehcir kararını Alman Genelkurmayının desteğiyle aldığı ve uyguladığı hususunda Batılı ülkelerde yerleşik bir kanı ortaya çıkmıştır. Nitekim, Almanya'nın, Ermeni tehcir ve kırımının başmimarı olduğu, 1914-1916 yıllarında İstanbul'da büyükelçilik yapan Büyükelçi Morgenthau anılarında ileri sürmektedir. Morgenthau "Ermenilerin tehcir edilmesini Türklere Almanlar önermiştir; bunu, bana Alman amirali Usedom kendisi bizzat söyledi" diyor. Amerikalı tarihçi ve misyoner Gibbons da Ermeni'lerin yok edilmesinden Almanları sorumlu tutuyor. Bu nedenlerle, savaş sonrasında Almanya, 1915 olaylarından dolayı sorumlu tutulmuştur, suçlanmıştır.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkan, nihayet önemli açıklamalarda bulunacağımı zannediyorum; bütün arkadaşlarımı ilgilendirmekte.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Savaştan yenik çıkmış olmanın ezikliği altındaki Almanya, bu suçlamalara karşı durabilmek, tehcir uygulamasında hiçbir sorumluluğu bulunmadığını ortaya koyabilmek amacıyla, Alman Dışişleri Bakanlığındaki işine gelen bazı belgeleri yayımlatma yoluna gitmiştir. Bu görev de, eşi de Ermeni olması nedeniyle Ermeni dostu olarak tanınan Protestan Papazı Lepsius'a verilmiştir.

Türkiye'yi ve özellikle modern Türkiye'yi ve Türkleri iyi tanıyanlardan Alman Oryantalist Gotthard Jaschke, Johannes Lepsius'un 100 üncü yıldönümü münasebetiyle kaleme aldığı makalede olayı şöyle anlatıyor; bakın, bunlar Jaschke kitabında:

"Lepsius, ikibuçuk yıldan beri bulunduğu Hollanda'nın Lahey Şehrinden 1918 Kasımından sonra geri döndü. Döner dönmez, Alman Dışişleri Bakanı Dr. Solf ile bir görüşme yaptı. Bu görüşme sonrası, Dr. Solf'un izniyle, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivindeki Ermeni sorunuyla ilgili belgeleri gözden geçirdi ve Mayıs 1919'da, seçtiği belgeleri yayımladı. Lepsius, bu çalışmasıyla, Alman Hükümetinin, Osmanlı İmparatorluğundaki konsolosları aracılığıyla Ermenilerin durumunu iyileştirmek ve kolaylaştırmak için her şeyi yaptığını ve dolayısıyla, Almanya'nın bu konuda bir sorumluluğu olmadığını kanıtlama uğraşı içindeydi."

Değerli arkadaşlarım, gerçek şu ki, Lepsius çalışmaları sırasında, belgeleri, sadece özenle seçmiş değil, aynı zamanda, bazı tahrifata da başvurmuştu. Germany and the Ottoman Empire 1914-1918 adlı kitabın yazarı, İngiliz tarihçi Ulrich Trumpener, esas sahtekârlığın bundan öte olduğunu belirtiyor. Trumpener, Lepsius'un yayınladığı orijinal belgelerdeki bazı önemli pasajların "birisi" tarafından değiştirildiğini ya da silindiğini önemle kaydediyor. Frritz Epstein adlı Alman tarihçisi de, yine, yazdığı kitapta, Lepsius'un kitabındaki orijinal belgelerin tahrif edildiğini tekrar tekrar vurguluyor.

Gerçek şu ki değerli arkadaşlarım, çok adette Alman yayını, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin temel kaynak olarak kabul ettikleri Lepsius'un, Almanya ve Ermenistan 1914-1918 adlı kitabının, olayları bir Müslüman-Hıristiyan çatışması olarak değerlendiren bir görüşle yazıldığını, eserde, sadece Türk düşmanlığı yapıldığını ve eserin tarihî bir değeri olmayıp, propaganda vasıtası olduğunu belirtiyorlar.

Bir örnek vereceğim, bir örnek; Alman araştırmacı yazar olan Barth "Türke, Wehre Dich" (Türk Kendini Savun) adlı kitabında, Türkenfresser (Türk yiyicisi) adıyla tanımladığı Lepsius için kullandığı şu sözler, Lepsius'un kitabının güvenilecek bir tarihî kaynak olmadığını ortaya koyuyor. Ne diyor Barth, bakın okuyorum: "Lepsius, Almanya'da uzun bir mücadele ve çalışmadan sonra, Türkler aleyhine bir kamuoyu oluşturmakta başarılı olmuştur. Hatta bugün bile birçok araştırmacı, onun roman özelliği taşıyan yayınlarından faydalanmaktadır. Bir defa Lepsius, 1 inci Asırdan kalma kopkoyu haçlı düşüncelere sahip bir papazdır." Bunu, Alman yazar Barth söylüyor. "Bu haçlılık ruhu ve düşüncesini her fırsatta, hem de açıkça ortaya çıkarıp işlemektedir."

Değerli arkadaşlarım, (CDU ve CSU) Alman Sosyaldemokrat Partilerinin önergesinin dayandığı bir diğer kaynak da, birkaç gün önce tartıştığımız ve bir propaganda imalatı olduğu hususunda artık kimsenin kuşkusu kalmamış olan Mavi Kitap ile onun yazarı ve editörü Arnold Tyonbee'ye ilişkin ifadelerdir.

Değerli arkadaşlarım, bizim, Alman Hıristiyan Demokrat Partilerinin ortak girişimi konusunda söyleyeceğimiz şudur:

Bugün, bazı Alman çevrelerinin, maalesef, Türkleri, Ermenilere karşı soykırım yapmakla suçlamak amacıyla yoğun bir çaba içinde oldukları görülmektedir. Hatta, bu çevreler, Türklerin yaptığının 20 nci Yüzyılın ilk soykırımı olduğu yalanını ispatlamak için akla hayale gelmeyecek efsaneler uydurmaktadırlar. Bu çabanın arkasında ırkçı bir zihniyetin yattığı ve bunların altında ezildikleri suçluluk duygusu nedeniyle, bu suçluluk duygusuna ortaklar aradıkları besbellidir. Alman Hıristiyan Demokratlarının, esasında kendilerine yabancı olan bu çevrelerin oyununa gelmemeleri son derece önemlidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bildirisinde, ulusal parlamentoların, tarihin tartışmalı dönemleri hakkında hüküm verecek yerler olmadığı ve parlamentoların halklar arasında kin ve nefret duygularını körükleyen girişimlerden kaçınmaları gerektiği savunulmuştur.

Aklın ve basiretin yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önerdiği şekilde, taraflar arasında bilimsel nitelikte bir ortak tarih değerlendirmesinden geçmektedir. Tarihin yükünden ve önyargılarından kurtulmanın yolu budur. Alman Parlamentosundan ve siyasî partilerden beklediğimiz, bu akılcı, adil ve uzlaşıcı yolu desteklemeleridir.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 31 milletvekilinin, Aydın İlinde artan nüfusla birlikte meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aydın İlimiz, turizm, tarım ve sanayi alanında bölge ve ülke ekonomimize ciddî katkılar sağlamaktadır. Özellikle turizm ve tarım potansiyeli açısından gelişmeye açık olan ve yüksek bir potansiyele sahip bulunan ilimiz, hızla gelişmekte ve aldığı göç nedeniyle ciddî sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 2000 yılı nüfus sayımına göre, Aydın İlimiz merkez nüfusu 144 000'dir. Aydın İlimiz, aynı zamanda ülkemizde yaşanan göç  dalgasından etkilenen illerimizin başında yer almaktadır. Aydın İlimizin günümüzdeki nüfus artış hızı dikkate alındığında, 2015 yılındaki merkez nüfusunun 220 000'e çıkması beklenmektedir.

Özellikle son yıllarda bölgede yaşanan kuraklık ve yağışların azalması nedeniyle içmesuyu ihtiyacının akarsulardan karşılanma oranının giderek düştüğü tespit edilmektedir. Önümüzdeki dönemlerde hızlı su çekimi nedeniyle yeraltı sularının kullanımı konusunda da sıkıntıyla karşılaşılacağı ifade edilmektedir.

Bununla birlikte, Aydın İlimizin su sorununun çözümü konusunda umut olarak görülen ve yapımı devam eden barajların günümüz ödenekleriyle tamamlanmasının, önümüzdeki 15-20 yıllık süreçte mümkün olamayacağı görülmektedir.

Bu barajlarımızın en önemlilerinden biri olan Çine barajının bitirilememesi, hem bölge hem de ülke ekonomisinde kayıplara neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, bölgedeki barajların bitirilememesi nedeniyle meydana gelen su taşkınları ciddî zararlara neden olmaktadır. Yalnızca 2003 yılında yaşanan su taşkınları nedeniyle 175 trilyonluk zarar oluştuğu düşünüldüğünde, konunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Artan nüfusla birlikte içme ve kullanma suyunda oluşacak artış, tarımsal sulama alanında ihtiyaçlar da gözönüne alındığında, Aydın İlimizin önümüzdeki yıllarda ciddî su sıkıntısıyla karşılaşacağı anlaşılmaktadır.

Değinilen görüşlerin ışığında, Aydın İlimizde yapımı devam eden barajlarımızın durumunun araştırılması, Aydın İlinde meydana gelecek olası su sıkıntısının araştırılması, su kaynaklarının kullanımı başta olmak üzere alınacak tedbirlerin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

2- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

3- Erdal Karademir                                 (İzmir)

4- İsmail Değerli                                (Ankara)

5- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

6- Ahmet Ersin                                (İzmir)

7- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

8- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

9- Mehmet Ali Özpolat                                (İstanbul)

10- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

11- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

12- Şefik Zengin                                (Mersin)

13- Uğur Aksöz                                (Adana)

14- Ali Oksal                                (Mersin)

15- Tacidar Seyhan                                (Adana)

16- Mahmut Duyan                                (Mardin)

17- Rasim Çakır                                (Edirne)

18- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

19- Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

20- Kemal Sağ                                (Adana)

21- Hüseyin Güler                                (Mersin)

22- Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

23- Bayram Ali Meral                                (Ankara)

24- A. İsmet Çanakcı                                (Ankara)

25- Mahmut Yıldız                                (Şanlıurfa)

26- Feramus Şahin                                (Tokat)

27- Mehmet Kartal                                (Van)

28- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

29- Mesut Değer                                (Diyarbakır)

30- Zekeriya Akıncı                                 (Ankara)

31- Gökhan Durgun                                (Hatay)

32- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

(10/185) esas numaralı Meclis araştırması komisyonunun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/806)

                                                                        20.4.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 20.4.2005 Çarşamba günü saat 13.30'da, ana bina AK Parti Grubu Salonu arkasındaki bahçe içinde bulunan Meclis Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üyeyle toplanmış, aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

Saygılarımla.

 

 

 

İlyas Sezai Önder

 

 

 

Samsun

 

 

 

Komisyon Geçici Başkanı

 

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi                Aldığı Oy

Başkan:

Ahmet Çağlayan

Uşak

9

Başkanvekili:

Yılmaz Kaya

İzmir

9

Kâtip:

Mehmet Salih Erdoğan

Denizli

9

Sözcü:

Mehmet Ali Bulut

Kahramanmaraş

9

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, Türkiye'nin önemli bir gündemiyle ilgili, 60 ıncı maddeye dayanarak, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Pek kısa olmak kaydıyla, 60 ıncı maddeye göre size söz verebilirim; ama, tekrar söylüyorum, birkaç dakikayı geçmemek kaydıyla.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabiî, Türkiye'deki tarım sorunu bitmiyor, önemli. Ermeni sorunuyla ilgili Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sorunlar, bunlar da çok önemli.

Ama, bugün için, Türkiye'nin gündeminde çok önemli olan bir konu daha var. Ben, bu konuda, bugün bir basın toplantısı düzenledim ve Sayın Dışişleri Bakanını Parlamentoya davet ettim. Sayın Dışişleri Bakanı olmazsa, Sayın Başbakan Yardımcısı var, buradalar; Parlamentoya bir açıklama yapmaları gerekiyor. İncirlik Üssündeki birtakım gelişmeler konusunda, hükümet, bir kararname imzaya açıyor. Amerika, tek taraflı açıklayacağını söylüyor; fakat, bu ülkenin Parlamentosu, Anamuhalefet Partisi, komisyonları, Genel Kurulu bu konuda bilgilendirilmiyor!

Neye imza atıyoruz Sayın Bakan? Anayasanın 92 nci maddesi kapsamı içinde değerlendirilecek gelişmeler mi var? Nedir bu lojistik destek; bunun kapsamı nedir; bu mühimmat nedir; öldürücü, öldürücü olmayan silahlar nedir; insanî yardım nedir, süresi nedir, kapsamı nedir; nereye gidiyor, ne oluyor, ne bitiyor? Bu konuda, Parlamentonun bilgilendirilmemesini, Dışişleri Bakanının lütfedip bu Parlamentoya bilgi vermemesini, ben, büyük bir eksiklik olarak görüyorum.

Bunu, bir partili milletvekili olarak söylemiyorum değerli arkadaşlar; doğal bir taleptir, olması gereken bir süreçtir. Ben, basından öğrenmek zorunda değilim milletvekili olarak bu gelişmeleri.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anlaşıldı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verirseniz, ben de yerimden kısa bir açıklama yapayım.

BAŞKAN - Aynı maddeye göre, 60 ıncı maddeye göre, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin söz istedi; ona da söz veriyorum.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Başbakan Yardımcısı olarak Haluk Beyin ifade ettiği bir kararnameye imza atmış değilim; önüme böyle bir kararname gelmedi, böyle bir kararnameyi inceleme imkânı da bulamadım; ancak, Dışişleri Bakanımızla da şifahî olarak görüşmüş değilim; ancak, bugün basında yer alan haberlerle alakalı olarak bilgi sahibiyim. Böyle bir kararnamenin Başbakanlığa gönderildiğini biliyorum; ancak, incelemedim. Kuşkusuz ki, böyle bir kararname Bakanlar Kurulunun ilk toplantısında görüşülür. Eğer, sevk edilmişse ve daha sonra da kamuoyuna Hükümet Sözcümüz tarafından açıklama yapılır. Eğer, böyle bir kararname sevk edilmişse -gazetelerin yazdığı kadarıyla söylüyorum- herhalde, Dışişleri Bakanımız, Başbakan Yardımcısı arkadaşımız gelir, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bilgilendirir.

O bakımdan, şu aşamada bana atfen de beyanda bulunduğu için Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz burada oturduğunuz için efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...bilgi sahibi olmadığım, altına imza atmadığım bir kararnameyle ilgili şu anda açıklama yapabilecek durumda değilim.

BAŞKAN - Anlaşıldı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu, biraz daha vahim gibi görünüyor.

ATİLLA KART (Konya) - Daha da vahim...

BAŞKAN - Yerinizden konuşmayın arkadaşlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 21.4.2005 Perşembe günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                       Haluk Koç

                                                                            Samsun

                                                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 190 ıncı sırasında yer alan 801 sıra sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu önerisi hakkında, istem halinde, ikişer üyeye lehte ve aleyhte 10'ar dakika söz verilebilir.

Lehte söz isteyen iki milletvekilimiz var; birinci sırada İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, ikinci sırada Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır.

Buyurun Sayın Hacaloğlu (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Biraz evvel, Sayın Elekdağ çok önemli bir konuda açıklamalarda bulundu ve şu anda bu Yüce Meclis çatısı altında olan tüm milletvekili arkadaşlarım, her partiden milletvekili arkadaşlarım büyük bir dikkatle izlediler. Sayın Elekdağ konunun önemine uygun bir süre kullandı.

Ben, buradan iddia ediyorum; şu anda, gündeme alınması için oylamasını yapacağımız yasa teklifi de, en az sözde Ermeni soykırımı iddiaları kadar önemli bir konu; çünkü, temelinde, özünde temiz siyasetin ülkemizde kurala dönüşmesini öngören bu teklifimiz, bu her partiden milletvekillerinin gönülden paylaştığına inandığım talepler, demokrasimizin geleceği açısından yaşamsal önemdedir.

Niye böyle söylüyorum; bu kürsüden bu konuyu defeatle dile getirdik; bundan bir süre evvel, iki ay evvel, bu teklif, Mecliste mevcut olan bütün milletvekillerinin ittifakıyla, oylarıyla, iki yıldır bekletildiği komisyondan buraya indirildi. Neden o zaman bu destek verildi; çünkü, konu önemliydi. Sonra ne oldu; bugün, ne yazık ki, Danışma Kurulunda konunun gündeme alınmasına yönelik Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilimiz tarafından yapılan öneri kabul görmedi ve şimdi, sizlerin, Yüce Meclisimizin vicdanına hitap ediyorum. Sizlerden, bu yasa teklifimizin gündeme alınması için desteğinizi talep ediyorum.

Niye konu önemli; konu önemli, çünkü, siyaset ülkemizde giderek güven kaybetmekte, etkinlik kaybına uğramakta ve bu kayıp, ne yazık ki, Parlamentomuza, etkinliğine, kabulüne ve üstlenmiş olduğu demokrasiyi yüceltmek iddiasına gölge düşürmektedir; bu, hepimizi derinden üzmektedir. Bugün, toplumumuzun, ülkemizin temel taleplerinden, ihtiyaçlarından biri, ülkemizde temiz siyaseti, dürüst yönetimi, her alanda hedef aldığımız AB ülkeleri ve demokrasisi gelişmiş olan ülkeler düzeyinde, onların norm ve ilkeleri çerçevesinde bir düzeye getirmek, çıtayı yükseltmektir.

Değerli arkadaşlarım, siyaset bir toplumsal özveri alanıdır. Siyaset bir hizmet ve fazilet yarışıdır. Milletvekilleri, uğraşları, üslupları ve davranışlarıyla toplum tarafından örnek alınan kişilerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkinliğini ve saygınlığını korumak, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir ayrıcalıklı kişiler kulübü havasından kurtarmak tüm milletvekillerinin öncelikli görevi ve sorumluluğudur. Bu sorumluluk, şu yüce çatı altında görev yapmakta olan 22 nci Dönem milletvekillerinin her birinin ortak sorumluluğudur.

Değerli arkadaşlarım, ben bu sözlerimi, her birini, her bir kelimesini, sizlerin de tasvip ettiğiniz, paylaştığınız inancı içinde rahatlıkla, açık yüreklilikle buradan ifade ediyorum. Bu duyguların hepiniz tarafından paylaşıldığını, paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle, derhal yapmamız gereken şey, sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, şu anda ülkemizde geçerli olan, milletvekillerinin yapmaları ve yapmamaları gereken, kurmaları ve kurmamaları gereken ilişkiler ve davranışlar konusunda son derece yetersiz düzeyde olan yasal mevzuatımızı AB normları düzeyine, gelişmiş demokrasi ülkeleri düzeyine çıkarmak olmalı ve bu konuda hep beraber uğraş vermeliyiz.

Yıllardır bu çatı altında, farklı partilerden, farklı milletvekilleri uğraş verdiler, kavga verdiler, öneri verdiler. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de yaptı, Adalet Partisi milletvekilleri de yaptı, Doğru Yol Partisi milletvekilleri de yaptı; fakat, bundan evvelki, benim de mensubu olduğum 19 uncu, 20 nci ve bizim bulunmadığımız 21 inci Dönemlerde bu yasa teklifleri, artısıyla eksisiyle birbirine benzer yasa teklifleri, ne yazık ki, Yüce Mecliste tasvip görmedi, oylama aşamasına getirilemedi. İlk defa bu konuda, hemen hemen tüm Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin, hemen hemen diyorum; çünkü, diğerlerine de ulaşabilmiş olsaydık hepsinin imzalayacağı, bu konuda kapsamlı bir siyasî etik teklifi ilk defa burada, bu çatı altında yasalaşabilme şansını yakalamış bulunmaktadır. Şimdiye kadar buralara indirilememişti.

Bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Bu fırsatın geri tepilmesi, bunun reddedilmesi her birimize, gelecek yıllarda çocuklarımıza ve siyaset dünyamıza ciddî sıkıntılar yaratacaktır, hepimizi ciddî vebal altına alacaktır.

Değerli arkadaşlarım, halen ülkemizde yürürlükte bulunan siyasî etiğe ilişkin kurallar ve yasa, 12 Eylül döneminin koşullarında, o dönem sonrası siyasetin kuralsız siyaset anlayışı ortamında şekillenmiştir ve hepinizin bildiğini düşündüğüm, bildiğinizi bildiğim iki temel yasa, yani, 3069 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliğiyle Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, mevcut düzenlemenin temelini oluşturmaktadır. Her iki kanun da, son derece yetersizdir; biraz evvel belirttiğim gibi, AB norm ve standartlarının tümüyle dışındadır. 3069 sayılı Yasada yer alan düzenleme, milletvekillerinin kamu kesimiyle sık sık çıkar çatışması içine girmelerine zemin yaratmaktadır. Mevcut yasaya göre, milletvekilleri, özel kesimde çalışabilir, o kesimle iş ilişkisi kurabilir, devletle iş yapan özel kesimlerle iş ilişkisine girebilir, devletin rant alanlarıyla ilişkide olan kesimlerle iş ilişkisi kurabilir; ama, derneklerle, vakıflarla, meslek odalarıyla ve kamu kurumlarıyla ilişki kuramaz, yönetici olamaz. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup bir bayan milletvekili arkadaşım, eğer yanılmıyorsam, bir kamu kurumu niteliğinde olan Jokey Kulübüne, yanılmıyorsam, başkan seçildi. Bu yasaya göre, olamaması gerekir eğer kamu kurumuysa; değilse, yanılıyorum derim; değilse, yanılıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Değil, değil...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yani, özetle, ülkemizde, asıl denetim altına alınması gereken, gelişmiş demokrasi ülkelerinde denetim altına alınmış olan alanlar serbest bırakılmış, oralarda serbest olan alanlar ise kapatılmıştır. 3628 sayılı Yasayla öngörülen mal bildirimleri ise, tam bir göstermelik uygulamadır. Her birimiz, seçildiğimiz zaman veyahut da iki yılda bir, mal bildirimlerimizi veriyoruz. Ne oluyor; karşı binada, dolaplarda kilitleniyor, küfleniyor; taa ki, dokunulmazlık kalkıp da savcılık bunları talep ederse... Bunların açıklanması dahi yasak. Oysa, değerli arkadaşlarım, Amerika'da, her yıl, nisan ayında, milletvekillerinin yeniledikleri mal bildirimleri kamuoyuna açıklanır. Medya istedikleriyle ilgilenir ve halkın iradesini temsil eden, kamu alanında görev yapan milletvekillerinin mal bildirimlerindeki değişiklikler, yakinen, halkın, seçmenin denetimi altında tutulur.

Değerli arkadaşlarım, eğer, ülkemizde temiz siyaset ilkeleri yaşama geçirilmezse -bunlar uygulamaya konulmadığı sürece- bankaların hortumlanması, ihalelere fesat karıştırılması, kredi kaynaklarının veya kamu arazilerinin yağmalanması, siyaset-sermaye-banka arasında ilkesiz ve kuralsız ilişkilerin sürdürülmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve siyasetin çıkar kuşatması altına alınması sona erdirilemez, siyasetin saygınlığı korunamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen, süreniz doldu.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, milletvekilleri, her alanda topluma önderlik yapmakla, topluma örnek olacak davranışlarda bulunmakla yükümlüdürler. Şimdi, bu kutsal sayılabilecek görevin gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır değerli arkadaşlarım. Bu fırsatı siz önümüze koydunuz, bunu tartışmaya açtınız, şimdi, evet oylarınızla bu desteği verebilirsiniz.

Bakınız, Amerika ve Kanada gibi demokrasisi ve kamuoyu duyarlılığı gelişmiş olan ülkelerde siyasetin ilkeleri son derece katı kurallara bağlanmıştır. Amerika'da milletvekillerinin, milletvekilliği maaşı dışında dışarıdan çalışarak elde edebilecekleri kazanç, ikinci derecede bir kamu görevlisinin maaşının yüzde 15'iyle sınırlandırılmıştır. Amerika'da milletvekilleri, mesleklerini icra edemezler, özel sektörde görev alamazlar. O, bireysel özgürlüklerin en geniş olduğunu belirttiğimiz, demokrasisi gelişmiş olan ülkede böyle sınırlamalar vardır milletvekilleri üzerinde. İsteyen kabul eder, milletvekili olur, istemeyen kabul etmez, bu göreve seçilmez.

Bu kapsamda, örneğin, İsveç'te parlamento dışında bir ayı aşkın çalıştığı sabit olunan kişinin o bir aylık maaşı kesilir. Yunanistan'da ise, milletvekilleri, yönetim kurulu üyeliği, genel yöneticilik veya bunlara vekillik görevlerini üstlenemezler, bizde ise üstlenebilirler. Nedir farkımız; onlar AB'de, biz değiliz. Keza, Hindistan'da milletvekillerinin parlamento dışında kazanç elde etmeleri, yönetim kurullarında görev yapmaları tümüyle yasaktır. İsrail'de ise, parlamentodışı gelirler milletvekili maaşının yüzde 50'siyle sınırlandırılmıştır. Keza, Amerika, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İngiltere, Japonya, Kore, Hollanda, Polonya'da, parlamentodışı gelir getiren faaliyetlerin ve bu faaliyetler sonucunda elde edilen tüm gelirlerin periyodik olarak beyan edilmesi, beyanların kamuoyuna açıklanması yasal olarak bir zorunluluktur. Bizde böyle bir şey var mı; hayır. Kimin eli kimin cebinde belli mi; hayır. Bunu biz hak etmiyoruz değerli arkadaşlarım. Demokrasimiz bunu hak etmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifiyle getirmiş olduğumuz model bir karma model; ne Amerika modeli ne AB ülkelerinde, kıta Avrupasında geçerli olan model; bunların karması olan, bize uygun olan bir çerçeve olduğunu düşünüyoruz.

Bu yasa teklifimizle, milletvekillerinin yapamayacağı işlerin Batılı demokrasilerde olan norm ve standartlara getirilmesi ve kamuyla çıkar çatışmasına girilmesinin kesinlikle önlenmesi, başbakan ve bakanların görevleri süresince mal varlıklarının yönetiminin kayyuma devredilmesi, milletvekilleri ve seçimle göreve gelenlerin her yıl mal bildiriminde bulunmaları ve bu mal bildirimlerinin açıklanması -kim tarafından; önermekte olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi Etik Kurulu tarafından- milletvekillerinin kabul edebileceği hediyelerin sınırında daha kapsamlı kısıtlamalar getirilmesi ve bu kuralların uygulanması ve diğer davranışların denetlenebilmesi için, Meclis çatısı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının etkinliğinde bir siyasî etik kurulunun kurulması...

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Avrupa Birliğine kilitlenmiş durumdayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Avrupa Birliğine yönelik attığınız her olumlu adımı destekliyoruz, yapılan hataları ve gördüğümüz eksiklikleri eleştiriyoruz. Unutmamamız gereken bir şey var; Kopenhag Kriterleri kapsamında hukuk devleti ilkesini koşulsuz benimsedik, bunun gereklerini hep beraber yerine getirdik, birçok uyum yasasını geçirdik; ama, bilmeliyiz ki, yapmadığımız bir temel şey var; bir numaralı, Kopenhag'ın kriteri, değerli arkadaşlarım, siyasî ahlak, siyasî etik kurallarının eksiksiz yaşama geçirilmesi, buna ilişkin yasal düzenlemenin yapılmasıdır.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. İzin verirseniz hemen bitiriyorum. Çünkü, ifade ettim, sözde Ermeni soykırımı kadar önemli bir konuyu konuştuğumuzu düşünüyorum; ama, hemen bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, seksenbeş yıllık Parlamentomuz, demokrasiye baş koymuş olan halkımız bu durumu hak etmemektedir. Milletvekilleri olarak ortaya koyacağımız kararlılık ve ortak çabayla, ülkemizde, siyasette arınma, ahlak, çağdaş etik kuralları konularında bir uyanmaya ve bir duyarlılığa ihtiyacımız var. Eğer bunu yaparsak, bundan demokrasimiz kazanır, bundan halkımız kazanır, bundan sistemimiz, siyasetimiz, siyaset dünyamız kazanır, Türkiye insanının geleceği kazanır.

Değerli arkadaşlarım, eğer, temiz siyaset ilkesinin kurallarını çağdaş düzeye taşımayı hedef alan bu yasa teklifimiz veya herhangi bir başka yasa önerisi bugüne değin kabul edilmiş ve uygulamaya konulmuş olsaydı, bakınız neler olmazdı: 1990'lı yıllarda siyasete bankalardan sorumlu bir bakan olarak girip, sonra, sorumlu olduğu bankadan, o günün parasıyla, kendi şirketine ait 550 milyar liralık borcu konsolide eden kişi; o dönemin İstanbul Emniyet Müdürüne, sonradan bakan olan kişiye ve diğer kendine yakın bildiği milletvekillerine özel uçağıyla, yatlarıyla ve imkânlarıyla özel hizmet sunan kişi bugün cezaevinde olmazdı.

Yine, eğer, böyle bir yasal düzenleme gerçekleşmiş olsaydı, 20 ve 21 inci Dönemlerde Enerji ve Bayındırlık Bakanlığı yapan çok sayıda eski siyasetçiler, bugün, Yüce Divanda çok ciddî iddialarla yargılanma durumunda kalmazlardı.

Keza, Cumhuriyet Halk Partisinden seçilip AKP'ye transfer olan bir kişi, şimdi, milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kalmazdı.

Keza, Millî Eğitim Bakanlığı okul inşaatlarıyla ilgili açıklama ne türde yapılmış olursa olsun, tekrar iddia ediyorum, bu inşaatlarla ilgili ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet alma iddiaları ortaya atılamazdı.

Keza, şu anda Meclis gündeminde yer alan 257 adet tasarı ve teklifin yarısına yakınını, savcılar tarafından tanzim edilmiş fezlekeler çerçevesinde milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması talepleri oluşturmazdı.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hiçbirinizin, cumhuriyetimizin ve halkımızın bu ayıpları hak ettiğini düşündüğünü zannetmiyorum. Demokrasimize böyle tuzaklar kurmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Temiz siyaset, ulusumuzun da en temel hakkıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; iki gün sonra 23 Nisan. 23 Nisanı, bu çatı altında ve dışarıda büyük şölenlerle kutlayacağız. Bizim, 22 nci Dönem milletvekilleri olarak, halkın iradesini en yüksek düzeyde temsil eden seçilmiş kişiler olarak, ulusumuza ve çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye, bugün, bu yasa teklifinin -üzerinde gerekli değişiklikler gerekiyorsa yapılarak, uzlaşma sağlanarak- gündeme alınması ve yasalaştırılmasıdır; bundan iki ay evvel buraya indirilen bu yasa teklifinin bugün sonuçlandırılmasıdır.

Şimdi, sizlerin her birinizin vicdanına bir kez daha hitap etmek istiyorum: Teklifimizin kabul edilmesi için lehte oy vermenizi talep ediyorum, evet oylarınızla temiz siyasete destek vermenizi talep ediyorum.

İnanıyorum ki, sık sık buraya getirilen dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik iddiaların ve taleplerin reddedilmesi ve dikkate alınmaması doğrultusunda Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından izlenen politika, temiz siyaset yasa teklifimiz konusunda tekrarlanmayacak, gündeme gelmeyecektir.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, 20 dakika konuştu, yeni usul bu mu?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Tekrar, bu duygularla, teklifimize olumlu oy vermenizi diliyor, hepinizi, en içten dileklerle, sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - 10 dakikalık sürenin 20 dakika kullanılması mı temiz siyaset?

BAŞKAN - Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.

Sayın Yalçınbayır, süreniz 10 dakika.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Konuyla ilgili konuşmaya başlamadan önce, bugün, Alman Federal Meclisinde, sözde soykırımla ilgili bir karar taslağı görüşülmektedir. Sayın Elekdağ'ın bahsettiği konu, komisyonlarda değil, bugün, genel kurulda görüşülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bütün unsurlarıyla; yasamasıyla, yürütmesiyle, elçilikleriyle, bu konuda, son zamanlarda, etkin çalışmalar yapmaktadır. Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak, geçen hafta, Sayın Yaşar Yakış'ın Başkanlığında Almanya'daydık. Konuyla ilgili görüşlerimizi anlattık ve tüm taraflarla, tüm partilerle görüştük. Bugün görüşülecek konu, sanıyorum ki, 3-4 Mayısta Schröder Türkiye'ye geleceği için, belki de, altkomisyona havale edilebilir, ondan sonra da, savsaklanabilir, ertelenebilir; ama, şunu biliyoruz, her 24 Nisan öncesi bunlar olacaktır. 100 üncü yıla doğru daha etkin olacaktır; 2015 yılına doğru. Bizim de, on yıllık eylem planı dairesinde, son derece kararlı, tutarlı, istikrarlı bir çalışmaya ihtiyacımız var. Bu, aynı zamanda, bizim, Avrupa Birliği giriş sürecimizle de çakışan bir süreçtir. Bu nedenle, ben, böylesine bir eylem planının hazırlanmasını diliyorum ve konuyla ilgili konuşmalarıma başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Şubat 2005 tarihinde, Sayın Hacaloğlu'nun teklifi, Meclis Genel Kurulunda, İçtüzük 37'ye göre doğrudan indirildi, görüşüldü ve oybirliğiyle, alkışlarla kabul edildi.

Bu, bir taraftan, 3069 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği İle Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanunda ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda değişiklik yapılmasını, diğer taraftan da, siyasî ahlak komisyonu kurulmasını öngörüyordu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 22 nci Dönemde, temiz siyasete hizmet eden birtakım çalışmalarda bulundu. Bu çalışmalar nedeniyle Meclisi kutluyorum. Her iki partinin de etkin çalışmaları oldu. Hatırlayalım; yolsuzlukları araştırma komisyonu kuruldu ve bir rapor verdi. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıktı, şeffaflığa hizmet eden. Kamu İhale Kanunu çıkarıldı. 5176 sayılı Kanunla Kamu Görevlileri Etik Kurulu kuruldu, 25.5.2004'te; ama, bunun yönetmeliği yakın zamanda, bir hafta önce, 13 Nisan 2005'te Resmî Gazetede yayımlandı.

Temiz siyaset sadece bir parti grubunun değil bütün partilerin, bu Meclisin, hepimizin meselesi. Bunu bildiğimiz için temiz siyasete hizmet eden kanunları çıkarıyoruz, uygulama zafiyetini -varsa- denetliyoruz.

Yolsuzlukları araştırma komisyonu raporunun bazı bölümlerini hatırlayalım: "Yolsuzluğun ortaya çıkmasında kamu yönetiminde yerleşik yapılar yanında yaklaşım ve anlayışlar da etkili olmaktadır. Bu bağlamda, demokratik hukuk devletinin tüm yönleriyle uygulanması, devlet yönetiminde saydamlığın sağlanması, yöneticilerin görevleriyle ilgili hesap vermesi, kamu kuruluşlarına güvenin artırılması, personel rejimi ve yönetimi ilkelerinin belirlenmesi, hukukun üstünlüğü, hukuka bağlılık, yolsuzluk riskine ilişkin alanlarda düzenlemenin yapılması, kamu yönetiminde saydamlığın sağlanması, hesap verme sorumluluğunun yerleştirilmesi... Sonuç ve öneriler kısmında da, hem Parlamentoya öneriler var hem de yürütmeye öneriler var.

İyi yönetişimin sağlanması amacıyla yapılan bu önerilerden bir tanesi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemindeki, yolsuzluklarla mücadeleye ilişkin  tekliflerin  öncelikle  görüşülmesidir.  Benim konuyla ilgili teklifim 186 ncı sırada, Sayın Hacaloğlu'nun teklifi 196 ncı sırada ve geçen defa, iki grubun alkışlarıyla ve oybirliğiyle kabul edilen bir teklif.

Değerli milletvekilleri, ikide bir, Türkiye'nin gündemini dokunulmazlıklar meşgul  ediyor, her  çarşamba günü burada,  İçtüzüğün 19 uncu maddesinden kaynaklanan Danışma Kurulu önerisi ve onun üzerindeki görüşmeler... Çok zaman kaybediyoruz. Soruşturma dosyalarıyla ilgili zaman kaybediyoruz. Bizim, bunlarla ilgili hem çağdaş düzenlemeyi hem de Türkiye'nin ihtiyacını hep birlikte telif edip yasalaştırmamız gerekiyor, anayasa değişikliklerini yapmamız gerekiyor. Bunu yapamazsak, verdiğimiz sözlerin gereğini yerine getirmezsek, programlarımızdaki, seçim bildirgemizdeki hususları yerine getirmezsek, sanmayın ki, sadece bir parti kaybeder veya kazanır, toptan siyaset kurumu güvenini kaybeder. İhtiyacımız olan, demokrasiyi daha güçlendirmektir, ona genişlik ve derinlik kazandırmaktır. Bunun önşartı da, bu konudaki ahlak kurallarını, standartlarını geliştirmek ve yükseltmektir, seçim kanunlarında ve diğer ilgili mevzuatta gerekli düzenlemeleri yapmaktır.

3069 sayılı Kanunun 1984 yılında çıkmasından bu yana hiç uygulanmadığı, Meclis Başkanlığının yazılı soru önergemize verdiği cevapla bellidir.

Yine, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun uygulanmasına dair sorumuza verilen cevap, bu kadar uzun yılda, sadece 41 defa uygulandığı ve 4 üst düzey yöneticinin cezalandırıldığıdır.

Oysa, bugün ve kısa geçmişe bakıldığında, milletvekillerinin kendileriyle bağdaşmayan işler hakkında neler yaptıklarına dair gazete sayfalarını hatırlayın; hafızalarınızı lütfen tazeleyin; soruşturmaları, aklamaları, paklamaları, lütfen hatırlayın. Bu nedenle, bizim öncelikli işimiz, önce bu sahanın, siyaset sahasının standartlarının yükseltilmesidir.

Bu vesileyle, ben, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Hakkındaki Kanunla ilgili... Ki, paralelliği burada kurabiliriz; Cumhurbaşkanı ve Meclis üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleri, Silahlı Kuvvetler, yargı mensubu üyeleri ve üniversite mensupları, bu kanun hükümlerine tabi değil; ama, bu kanunun amacı, kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık -ki, milletvekilleri için de gerekli, bakanlar için de gerekli- tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkelerini belirlemek ve uygulamayı gözetmektir.

Değerli milletvekilleri, halkımız da bu kanunların çıkarılmasını izlemekle yetinmemeli, bunların uygulanması için aktif olmalı; bizim, aktif vatandaş, aktif sivil toplum örgütü, aktif idare ve siyasete ihtiyacımız var.

Ben vatandaşlara diyorum ki, 13 Nisan 2005 tarihinde, Bakanlar Kurulunca Resmî Gazetede yayımlanıp, yürürlüğe giren bu yönetmeliğin amacı -ki, bunu, mutlak surette, siyasetçiler için de çağrıştırıyorsunuz- kamuda etik kültürünü yerleştirmek, kamu görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken etik davranış ilkelerini belirlemek, bu ilkelere uygun davranış göstermeleri açısından onlara yardımcı olmak ve görevlerin yerine getirilmesinde adalet, dürüstlük, saydamlık ve tarafsızlık ilkelerine zarar veren ve toplumda güvensizlik yaratan durumları ortadan kaldırmak suretiyle kamu yönetimine paralel olarak siyasete halkın güvenini artırmak, toplumu kamu görevlilerinden beklemeye hakkı olduğu davranışlar konusunda bilgilendirmek; bu amaçla çıkarılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bakın, siyasetçiler için de rahatlıkla söyleyebileceğimiz, görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci, halka hizmet bilinci, hizmet standartlarına uymak, amaç ve misyona bağlılık, dürüstlük ve tarafsızlık, saygınlık ve güven, nezaket ve saygı... Bizim nazik devlete ihtiyacımız var.

Vatandaşlardan toplanan vergilerle maaşlarını alanlar, biz siyasetçiler dahil, hepimiz vatandaşlara, insanlara saygılı ve nazik davranmak durumundayız. Onların hangi talebi olursa olsun, buyurun, hoşgeldiniz, günaydın gibi nezaket kelimelerinin, artık, idarede ve siyasette kullanılması zorunluluğu ortada ve nezaket ve saygıdan sonra çıkar çatışmasından kaçınmak, görev ve yetkilerin menfaat sağlamak amacıyla kullanılmaması, hediye alma ve menfaat sağlama yasağı ve diğer etik değerler.

Bunlar kamu görevlileri için var da, bizim için yok mu?!.. Bizim yapmamız gereken, bunu gündemin üst sırasına çıkarmak, eğer, gerek duyuluyorsa, burada, bir defaya mahsus, görüşülmek üzere komisyona çekmek ve orada eklenebilecek hususlar varsa, eklemektir.

Bana göre bu yeter; ama, daha fazlaya ait istekler olabilir ve tartışılsın denilebilirse, bu yöntem izlenir; ama, bunun, bugün gündemin ön sıralarına alınması, CHP Grubunun önerisi olduğu için değil, daha önce temiz siyasete hizmet eden, birçok yasayı çıkaran bu Meclisin iradesinin devamı için gereklidir, demokrasinin gereğidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Aleyhte, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 10 dakikadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz aldım. Düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.

FARUK ÇELİK (Bursa)- Aleyhinde ama!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Öncelikle, bu kanun teklifinin altında imzası bulunan değerli milletvekili Algan Hacaloğlu Beye ve yine burada biraz önce çok veciz konuşmasıyla bu kanun tekliflerinin niçin bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp kanunlaşması gerektiğini ifade eden Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Ben bu önergenin aleyhinde söz aldım; ancak, şunun için aleyhinde söz aldım: Bu kadar çok önemli, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerini çok yakından ilgilendiren ve toplumda milletvekillerinin itibarını en üst seviyeye çıkaracak olan bir kanun teklifinin şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına geldiğinde, gündemin ilk sırasına alınması şeklinde bir bilgi sahibi olmamdan dolayı aleyhindeyim. Yoksa, bu kanun teklifi, şimdiye kadar çoktan görüşülüp kanunlaşması gereken bir kanun teklifidir. Ancak, ben Sayın Koç'un bu önerisini, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına gelip oturduğumda öğrendiğim için aleyhinde söz aldım. Yoksa, bir iki gün önceden haberimiz olmuş olsaydı, bu kanun teklifiyle ilgili hazırlıklı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, bunun gündeme alınması noktasında şahsî görüşlerimi daha doyurucu bir şekilde burada ifade etme imkânını bulabilirdim; ancak, yine de vakit geç sayılmaz; ben, bununla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak -Sayın Yalçınbayır da bahsettiler- birçok ilklere imza attık, birçok yeniliklere imza attık; ancak, toplumun bizden beklediği birçok hususta da, maalesef, hâlâ, bir arpa boyu yol, mesafe katedemediğimiz de bir gerçektir. Bunun başında da dokunulmazlıklar gelmektedir. Yaklaşık bir yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine her hafta gelen, ancak, ne hikmettendir ki, bir türlü bu konuda bir çözüme ulaşılamamasından dolayı, vatandaşlarımızın, hayret ve üzüntü içerisinde o görüşmeleri izlediklerine de yakından şahit olan birisiyim.

Bizler, hep beraber, 3 Kasım öncesinde temiz toplum, temiz siyaset sözü vererek Parlamentoya geldik. Dokunulmazlıklarla ilgili olarak, bütün siyasî partiler bu konuyla ilgili görüşlerini, önerilerini ifade ederek geldiler. Bizim Sayın Genel Başkanımız, Genel Başkan seçildiğinin ertesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat ederek, dokunulmazlığının kaldırılması yönünde bir talepte bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, seçimden önce bunu taahhüt ederek geldiler. Sayın Tayyip Erdoğan da, televizyon konuşmasında bunun sözünü vererek iktidara geldi; ancak, görünen odur ki, maalesef, bu konuda bir mesafe alamıyoruz.

Söylenilenler hep şunlar: Bir uzlaşma komisyonu kurulsun... Peki, bu uzlaşma komisyonu, Anayasanın, İçtüzüğün neresinde yer alıyor, hangi hükmü gereğince bir uzlaşma komisyonu kurulacak?..

Geçen sefer de söyledim, şimdi de söylüyorum; Sayın Başbakanın önündeki siyasî yasaklar, engeller kaldırılırken, bir uzlaşma komisyonu kuruldu mu arkadaşlar?! Kurulmadı; böyle bir komisyon sonucunda Sayın Tayyip Erdoğan'ın siyasî yasağı burada kaldırılmadı, önündeki engel burada öyle kaldırılmadı. Yine, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesi içerisinde birçok anayasa değişikliği, maalesef, burada, o söylediğiniz şekilde geçmedi, uzlaşma komisyonunda görüşülüp konuşularak Meclise gelip öyle geçmedi; ama, ne zaman ki, dokunulmazlıklarla ilgili mesele gündeme geliyor, "uzlaşma komisyonu kuralım..." Peki, uzlaşma komisyonu da kurulabilir; ancak, bu, ipe un sermedir. Siz, Başbakanın önündeki engelin kaldırılması noktasında uzlaşma komisyonu olmadan bu iş Meclisten geçtiğinde alkışlarla karşılıyorsunuz; ama, bütün milletvekillerinin Türk Milleti önünde verdikleri sözün gereği olarak dokunulmazlığın kaldırılması noktasına gelince, uzlaşma komisyonu kuralım, orada bunu görüşelim, daha sonra Meclis gündemine gelelim... Bunu Türkiye'deki vatandaşlarımıza artık izah edemez noktaya geldiniz.

Bir şey daha söyleniyor: "Diğer kamu görevlilerinde de dokunulmazlık var...” Kaç sefer buraya geldim, söyledim arkadaşlar; yok böyle bir şey! Ben bunun içinden gelen,  uygulamadan gelen birisiyim. Bütün kamu görevlileri Türkiye'de yargılanıyor; ama, bazılarıyla ilgili belki bir, süre söz konusu. Gelin; onu da teklif ediyoruz. Ben, kanun teklifi vereceğim o konuda; ama, benim verdiğim kanun tekliflerini nazarı itibara almıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine doğrudan alınması noktasında bile destek olmuyorsunuz; yoksa, vereceğim. Bugüne kadar buradan yüzlerce kanun geçti; ama, siz hiçbirinde bizlerle uzlaşma ihtiyacı olmadan geçirdiniz. Getirin kanun tasarısını, kanun teklifini -kanun teklifini siz verirseniz, on günde komisyonlara alıyorlar; dün akşam görüştüğümüz kanun teklifi öyleydi- verin, memurların önünde yargılanmayla ilgili engeller varsa -sadece süre noktasında vardır- onu da kaldıralım, bütün kamu görevlilerinin, Türkiye'de, çok seri bir şekilde cumhuriyet başsavcılıklarının önünde yargılanma süreçleri başlasın. Onu da yapalım. Niye yapmıyorsunuz? Niye getirmiyorsunuz? Dokunulmazlıkları kaldırma meselesi olunca, vatandaşlarımızı yanıltmak için, onların bu konuyu çok iyi bilmediklerini düşünerek, yargılanamayan memurlar varmış, kamu görevlileri varmış... Yargılayalım. İşte, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı yargılanıyor. Kimler yargılandı bu ülkede... Herkes yargılanıyor. Onun için, temiz toplum, temiz siyaset diyorsak arkadaşlar, geliniz, bunun ilk adımını hep beraber atalım. İşte, önümüzde bir kanun teklifi; eksiği olabilir, fazlası olabilir -Sayın Yalçınbayır da aynı şeyi söylediler- geliniz, bunun üzerinde ciddî bir şekilde duralım; bunu ciddî bir şekilde ele alalım. 22 nci Dönem Parlamentosunun itibarını, şerefini ve onurunu en fazla yükseltecek olan kanunların başında, Sayın Hacaloğlu'nun vermiş olduğu bu kanun teklifi gelmektedir.

Ben, çeşitli vesilelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında, milletvekillerimizin, azamî ölçüde katkı sağlamasını, bu salonların dolu olmasını, bütün milletvekillerimizin, kanunların yapılmasında, buraya gelip, düşüncelerini, ifadelerini, katkılarını sağlamaları noktasında ifadelerde bulununca, bazı arkadaşlar beni eleştiriyor. İşte, bakınız, ne kadar önemli bir kanun teklifiyle ilgili bir önergeyi görüşüyoruz. Şu anda, Meclisin içerisindeki tablo meydanda; ama, dün akşam, bir sayın grup başkanvekili çıktı şunu söyledi; benim, bunlarla ilgili, Meclisin sıralarının boş olmasıyla ilgili sözlerim karşısında, buraya gelip, şunu söyledi. İsmimi de vermedi; ama, İçtüzüğün arkasına sığınarak -ben ismini veriyorum, Sayın Salih Kapusuz- geldi, burada dedi ki...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir yere geliyorum ama... Bir yere geleceğim Sayın Çelik...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sabrımız taşıyor!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, hayır...

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Konuyla ilgili konuşsun!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -Şimdi, benim o sözlerim...

BAŞKAN - Ümmet Bey, konuyla ilgili olalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuyla bağlantısı var Sayın Başkanım.

Benim o sözlerimi, milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısızlık olarak yorumladı. Benim, bu Meclisteki koltukların dolu olması düşüncemi, bir saygısızlık, arkadaşlara yapılmış bir haksızlık, Parlamentonun itibarını düşüren bir olay olarak algıladı. Ancak, bugün çıkardım tutanaklardan; işte, Sayın Kapusuz'un da, onlarca kez -işte, işaretledim, burada var- karar yetersayısı istediği şeklindeki ifadeleri burada. Hatta, bir keresinde diyor ki Sayın Başkana; bakınız, ne diyor: "Sayın Başkan, ikaz edin -Meclis Başkanına söylüyor- arkadaşlar içeride otursunlar."

Ey Salih Kapusuz, buradan sana sesleniyorum: Ben konuşunca, bunu ben söyleyince Parlamentoya, milletvekillerine saygısızlık oluyor; ama, siz söyleyince ne oluyor; bunun açıklamasını, Sayın Salih Kapusuz'dan, gelip, bu Meclis kürsüsünden yapmasını kendisinden özellikle istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, elimizde bir fırsat var. Bu fırsatı, bugün, iyi bir şekilde değerlendirmenin zamanı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliniz, bu kanun teklifinin Mecliste görüşülmesi noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önergeye destek verelim, destekleyelim ve bunun kanunlaşması için üzerimize düşen görevi hep birlikte yerine getirelim.

Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'in.

Buyurun Sayın Çelik.

Süreniz 10 dakika.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin bugün gündeme almamızı istediği -Sayın Hacaloğlu'nun- Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin 190 ıncı sırasındaki 801 sıra sayılı teklif önemli bir teklif.

Bu teklif, 37 nci maddeye göre buraya geldiği zaman -ben, yine nöbetçiydim- bu teklifin gündemde yerini alması konusunda iki grup olarak da destek verdik ve Meclisin gündeminde yerini aldı.

Şimdi, arkadaşlarımız çıktılar, görüşlerini beyan ettiler; siyaset güven kaybediyor dediler.

Arkadaşlar, bindiğimiz dalı kesmeyelim; 40 gün aynı şeyi söylerseniz, aslında, aynı şeye inandırır noktaya getirirsiniz toplumu. Siyaset, doğrudur, çok güven kaybetti; siyaset çok badireleri atlatarak geliyor Türkiye'de; ama, siyaset ve siyasetçiye güven, dünlerle mukayese edilmeyecek noktalara taşınmıştır; sizlerin, hepimizin gayretiyle; bunu görmezlikten gelmeyelim. Bu ve benzeri ifadeleri kullanırken çok daha dikkatli olmamız gerektiği kanaatindeyim.

İkincisi, yapılanları Sayın Yalçınbayır burada ifade ettiler; birçok düzenlemeler yapıldı; yeterli mi, tabiî ki değil; yine yapılması gereken düzenlemeler var, başta Anayasa olmak üzere, Siyasî Partiler Yasası olmak üzere ve şu anda konuştuğumuz konu olmak üzere, çok ciddî düzenlemelere bu Meclis onay verecektir inşallah; bunda hiçbir şüphemiz yok.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının öncülüğünde, bir Demokrasi Komitesi oluşturuldu. Bu Demokrasi Komitesi, şu anda dünya parlamentolarının işleyişini inceliyor ve dünya parlamentolarının işleyişinden alınacak çeşitli konularda örnekler, uygulamalar varsa, komisyonlarından, diğer tüm çalışmalarına, içtüzüğüne varıncaya kadar elde edilecek yeni doneler varsa, onların da mutlaka sistemimize monte edilmesi konusunda da çalışmalarımız sürdürülüyor. Demokratik, şeffaf bir yönetim, kendi içinde otokontrol sistemini kuran kurumlar, başkalarının müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi önsorgulamalarını yapan bir yapıdan yana olduğumuzdan kimsenin şüphesinin olmamasını istirham ediyorum. Mutlaka, öncelikle kurumlar kendi sorgulamalarını yapabilmeliler, kendi içdenetim mekanizmalarını geliştirebilmeliler.

Şimdi, bugün, gündeme alınması istenen teklifle ilgili olarak da şunu söylemek durumundayım: Bakınız, dün, biz, Danışma Kurulu önerilerimizi iki grup olarak getirdik; burada görüştük ve bu hafta nelerin görüşüleceği konusunda Genel Kurul karar verdi; çarşamba günü şu konular, perşembe günü de şu konuları görüşeceğiz diye, burada, belirledik. Bugün, tekrar, tabiî ki İçtüzükten kaynaklanan bir hakkı, Sayın Koç, Cumhuriyet Halk Partisi, değerlendirerek, yeni bir şey görüşelim diye getirdiler. Bu, çok önemli bir konu; bence, siyaset malzemesi yapılmamalı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, görüşülmemesi lazım!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Keşke, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yetkilileri -böyle bir Danışma Kurulu; ki, gün boyu da, iki saat boyunca, hangi konuda bir Danışma Kurulunun istendiği de bize söylenmedi, bu bilgiyi de alamadık- bu şekilde buraya getireceklerine, bize gelip deseydiler ki veya telefon açma nezaketini gösterseydiler, şu konuyu bir görüşelim, bu haliyle buradan geçmesi doğru mudur; yoksa, komisyona çekilmesi daha mı doğrudur veya üzerine ilaveler yaparak bunu daha da olgun bir noktaya taşıyabilir miyiz veya mevcut şekliyle geçirebilir miyiz diye bir değerlendirme yapsaydık, siyaset veya politika aracı olmaktan çıkardı bu düzenleme; ama, biz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kırkbeş gün komisyonda beklemiş, çıkmamış!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Hayır efendim...

ATİLLA KART (Konya) - Gene yapabiliriz...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, açık ve net söylüyorum; bunlar kayıtlara geçiyor, bunlar kayıtlara geçiyor. Yani, vurguladığınız; tekliflere de son derece önem verdiğimizi, dün akşam da ben söyledim. Tasarıdan ziyade tekliflerin çok daha önem arz ettiği; ama, tekliflerin içeriğinin çok daha önemli olduğu; bu gelen teklifin, bütün Parlamentoyu, siyaset kurumunu, hepimizi, ülkemizi ilgilendiren bir düzenleme olduğunda hiç kimsenin şüphesi yok ki.

Onun için, yapılan yöntem ve usulün yanlış olduğu ve bugünkü gündemimiz belli olduğu için, bugün alamayacağımız görüşünü, burada, ifade ediyorum; fakat, ne yapılmasıyla ilgili de, gayet net bir şeyler söylemek istiyorum. Umarım, bir iki hafta içerisinde; ama, en kötü ihtimalle, en kötü ihtimalle, Meclis, bu yasama döneminde, tatile girmeden, bu düzenlemeyi mutlaka gerçekleştirmelidir.

Görüşümüz budur. Bu inancımızı samimî olarak sizlerle paylaşıyorum ve inanıyorum ki, gerek mevcut şekli üzerinde, gruplarla, iki grup arasında yapılacak değerlendirme veya teklif sahibi arkadaşımızla yapılacak değerlendirme neticesinde daha olgun bir metin ortaya çıkacaktır ve bu güzel düzenlemeyi de Parlamento gerçekleştirmiş olacaktır diyorum.

Diğer konulara gelince; arkadaşlarımız... Sürekli olarak Sayın Kandoğan burada siyaset yapmaya devam ediyor. Milletvekilleri, sıralar...

Sayın Kandoğan, Parlamentonun nasıl çalıştığını bütün milletimiz biliyor. Şu anda komisyonlar çalışmada. Milletvekilleri-seçmen ilişkilerinin önemsiz olduğunu hiç kimse söyleyemez. Milletvekilleri-halk ilişkileri önemli. Bunları sık sık burada dile getirmenin amacı, hedefi nedir?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Salih Kapusuz da aynı şeyi söylemiş!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Siz, böyle, olayı saptırır, gündemden çıkarırsanız, ben de size sorarım; kalkın, bir kereliğine mahsus olmak üzere Denizli'ye gidin!.. Bir Denizli'ye gidin bakalım!.. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne alakası var?!

FARUK ÇELİK (Devamla)- Ne alakası var; çok alakası var. Seçilmiş gelmişsiniz...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben, dört ay, her hafta sonu 45 ili dolaşarak geldim!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Seçilmiş gelmişsiniz... Babadağ'a gidebiliyor musunuz?!

BAŞKAN - Faruk Bey...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Dört ayda 45 il dolaştım!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Babadağ'a gidebiliyor musun sen?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Her zaman gidiyorum!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Nasıl gidiyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Her zaman gidiyorum!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Gittiniz; bakın...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Benim annem, ablam Babadağ'da oturuyor; gidince Babadağ'da kalıyorum.

BAŞKAN - Böyle bir yöntem yok...Böyle bir usul yok...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Her hafta sonu gidiyorum... Beraber gidelim Sayın Çelik!..

BAŞKAN - Böyle, karşılıklı konuşacak...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Babadağ'a gittiniz 28 Martta, Babadağlılar size cevap verdi; neden geldin diye! (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çelik, Sayın Kandoğan, böyle bir yöntem yok... Lütfen...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Onun için, burada konuşurken...

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin...

FARUK ÇELİK (Devamla) - ... ne konuştuğunuzu bileceksiniz; bir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Beraber gidelim Denizli'ye!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Amaç nedir, gündem nedir, o gündemi saptıracak ifadeleri burada kullanmayacaksınız. Gündeme bağlı olarak... Tabiî ki Sayın Başkanın müsamahasına saygı duyuyorum; ama, müsamaha sınırlarını aşan konuşmalar da, burada, maalesef, sürekli olarak cereyan ediyor. Onu da Sayın Başkanın takdirlerine sunuyorum.

Tekrar ediyorum, Sayın Hacaloğlu'nun teklifini son derece önemsediğimizi, bu konuda farklı bir düşüncenin olmadığını; ama, bugün getirilmesinin bir siyaset malzemesi aracı olarak kullanılmasına üzüldüğümüzü; ama, çok kısa süre içerisinde -önümüzdeki hafta içersinde olabilir- gruplar arasında değerlendirme yaparak, bunu daha da olgunlaştırarak buradan geçirmemizi bir kez daha ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Ümmet Bey.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Çelik, konuşmasında, benim Denizli'ye gidemediğimi, Babadağ'a gidemediğimi ifade ederek, seçim bölgemden kaçan, korkan bir milletvekili olarak vasıflandırdı. Bununla ilgili, çok ciddî bir sataşmadır, söz istiyorum... (AK Parti sıralarından "sataşma yok" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Şimdi, bakın...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır, hayır... Sayın Başkan, yeter artık!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, çok ciddî sataşmadır... Bu, çok ciddî sataşmadır.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sayın milletvekilleri; burada Sayın Faruk Çelik konuşurken, usule aykırı bir şekilde, Sayın Ümmet Kandoğan ile ilgili, onunla diyaloğa giren bir tercihte bulundu, bir konuşma üslubu kullandı. Bu yanlıştı; uyardık. Bunun karşılığında, siz de "Denizli'ye gelin beraber gidelim" neredeyse "Halep oradaysa arşın buradadır" diye sözlerinizi söylediniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ama, millet duymadı Sayın Başkan, buradan duyulmuyor.

BAŞKAN - Karşılıklı olarak... Hepsi duyuluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, millet duymuyor buradan.

BAŞKAN - Hepsi duyuluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır hayır, hepsi duyuluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Hem onun söyledikleri duyuluyor hem sizin söyledikleriniz duyuluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buradan duyulmuyor; lütfen...

BAŞKAN - Ayrıca, şu anda ben de Faruk Çelik, sizi Denizli'ye gidemiyor diye itham ederken, sizin ona "haydi gelin beraber gidelim, görün bakalım nasıl Denizlililer karşılıyor" diye söylediğinizi söyledim yani. Bu da mikrofondan söylendi, bunu da duyuyor halk.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Böyle bir yöntem yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Müsaade ederseniz ben söyleyeyim Sayın Başkan; lütfen... Üç beş cümleyle...

(AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Ayıp arkadaşlar, lütfen...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır efendim, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, ben...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Efendim, benim seçim bölgeme gidememem ithamında bulundu. Benim buna mutlaka kürsüden cevap vermem lazım. Böyle bir şey olmaz!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır; lütfen...

BAŞKAN - Hem benim müdahalelerimle hem şimdi sizin konuşmalarınızla konu açıklığa kavuşmuştur. Eğer direnirseniz size sataşmadan söz verilmesiyle ilgili, Genel Kurulun görüşüne, oyuna başvurmak zorunda kalacağım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buyurun efendim; ama, biraz sonra kanunda yine söyleyeceğim; söz alacağım, yine söyleyeceğim.

BAŞKAN - Tamam...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Var mı böyle bir usul Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Tamam; o zaman, şimdi ısrarın gereği ne?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Müsaade edin, şimdi söyleyeyim.

BAŞKAN - Gerek yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen!.. Böyle bir ithamda bulunamaz Sayın Grup Başkanvekili!

BAŞKAN - Israr ediyorsanız, Tüzük hükümleri gereği, sataşma olup olmadığıyla ilgili, size söz verip verilmemesiyle ilgili, Genel Kurulun kararına başvuracağım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bunu takdir edecek sizsiniz, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben takdirimi belirttim; ama, sizin ısrarınız üzerine, Tüzükte size bir hak var...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, yanlış uygulama yapıyorsunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir uygulama olamaz, Sayın Başkan!

ATİLLA KART (Konya) - Uygulamanız yanlış Sayın Başkan. Yanlış uygulama yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Bakın, 69 uncu maddenin son cümlesi "Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir" diyor.

ATİLLA KART (Konya) - Bundan daha ağır bir sataşma olabilir mi, Sayın Başkan?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, bir sataşma var mı yok mu?

BAŞKAN - Anlaşıldı, anlaşıldı...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bir sataşma var mı yok mu; onu söyleyin!

BAŞKAN - Karşılıklı olarak usuldışı konuştuğunuzu belirttim!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 69 uncu madde çok açık, Sayın Başkan. Sataşma var. Siz sataşma yok diyorsanız, ben oturacağım yerime; ama, sataşma var Sayın Başkan!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, karşılıklı olarak söyleyeceklerinizi söylediniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır efendim! Kürsüden söylenmesi lazım, Sayın Başkan!

BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Kandoğan ısrar ediyorsa...

Ben, karşılıklı, usuldışı bir tartışma olduğunu, usuldışı bir konuşma olduğunu, hem Faruk Beyi uyararak hem de Ümmet Beyi uyararak söyledim ve konunun da ne olduğunu açıkladım. Bu durumda, sataşmadan dolayı söz vermeye gerek görmüyorum; ama, Sayın Ümmet Kandoğan ısrar ediyorsa, Tüzük gereği, ısrarı nedeniyle, Genel Kurulun, sataşma olup olmadığıyla ilgili, kendisine söz verilip verilmemesiyle ilgili kararına başvurmak durumundayım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir şey olabilir mi, Sayın Başkan?! 69 uncu madde herkese lazım arkadaşlar! Herkese lazım 69 uncu madde! Bir gün sizin de ihtiyacınız olur! Herkese lazım 69 uncu madde!

BAŞKAN - Siz ısrar ediyor musunuz, oylamaya koyalım?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Israr ediyorum.

BAŞKAN - Peki.

Sayın milletvekilleri, kendisine sataşmadan dolayı söz verilmesi konusunda ısrar eden Sayın Ümmet Kandoğan'ın talebini...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bu, çok yanlış bir tutum, Sayın Başkan!

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - ... oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ümmet, sen aleyhinde konuştun; nasıl kabul ediyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Saklanarak konuşma, ayağa kalk da göreyim seni!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... 

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Öyle saklanarak söyleme, ayağa kalk.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Niye saklanayım; senden saklanacak neyim var?! Sen kimsin, senden saklanayım!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Onu söylüyorum...

BAŞKAN - Kabul edilmemiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Çevre, KİT ve Dilekçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Isparta Milletvekili M. Emin Murat Bilgiç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KİT Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı ve Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/969) (S. Sayısı: 851)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyoruz.

 

Kapanma Saati: 16.30


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.45

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü Maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 868 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 33 üncü maddesi Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin 2 nci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir."

İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır."

Bu hükümler yer alıyor. Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddesinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 33 üncü maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunacağız.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayarak oylama yapacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyen... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.48

                     

(x) Kanunun ilk görüşmeleri 9.3.2005 tarihli 68 inci, 10.3.2005 tarihli 69 uncu, 16.3.2005 tarihli 71 inci, 17.3.2005 tarili 72 nci ve 23.3.2005 tarihli 74 üncü Birleşimlerde yapılmıştır.

(xx) 868 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.57

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

Kâtip Üyeler: Harun TÜFEKCİ (Konya), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

868 sıra sayılı raporun görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Kanunun Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 33 üncü maddesinin görüşülmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

Bu duruma göre, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 33 üncü maddenin görüşülmesi kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 33.- Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ), işletiminde bulunan hava alanları ile işletme dönemlerinin sonundan itibaren Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde yaptırarak işletimini özel sektöre verdiği terminalleri ve/veya hizmetin bütünlüğü yönünden gerek gördüğü diğer tesisleri; 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18 inci maddesinin (A) fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen kiralama ve/veya işletme hakkının verilmesi yöntemlerini kullanarak ihale yoluyla özel hukuk tüzel kişilerine 49 yılı geçmemek üzere devredebilir. İşin özelliğine göre belirtilen yöntemler birlikte veya ayrı ayrı kullanılabilir. Bu konuda karar vermeye DHMİ Yönetim Kurulu yetkilidir.

Bu madde kapsamında yapılacak uygulamalarda; yönetim, sorumluluk ve yetki üst1enebilecek işleticinin ve/veya kullanıcının temini, ihale ve devir işlemlerinin aleniyet içinde yürütülmesi, işletmede süreklilik ile uluslararası norm ve standartların sağlanması ve işletim ve/veya kullanım süresi boyunca işletmenin DHMİ tarafından denetlenmesi ilkeleri esas alınır.

İhalelerde değer tespiti işlemleri, DHMİ bünyesinde Mali İşler Daire Başkanının Başkanlığında; Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı, Hasılat Daire Başkanı, İnşaat Daire Başkanı ve ilgili liman/meydan müdürü olmak üzere beş kişiden oluşan değer tespit komisyonu tarafından 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (B) fıkrasının (c) bendinde belirtilen esaslar çerçevesinde aynı bentte yer alan metotlardan en az birinin uygulanması suretiyle yapılır. DHMİ Yönetim Kurulunca, Değer Tespit Komisyonunda yukarıda adı geçen birimlerde görevli olmak kaydıyla aynı sayıda yedek üye görevlendirilir. Değer Tespit Komisyonu aynı maddenin (B) fıkrasının (b) bendinde belirtilen usul ve esaslara göre çalışır. Değer Tespit Komisyonunun sekretarya hizmetleri Mali İşler Daire Başkanlığınca yürütülür.

Kiralama ve/veya işletme hakkının verilmesi ile ilgili ihaleler, DHMİ bünyesinde Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanının Başkanlığında; Mali İşler Daire Başkanı, Hasılat Daire Başkanı, İşletme Daire Başkanı, Malzeme Daire Başkanı ve Hukuk Müşaviri olmak üzere altı kişiden oluşan ihale komisyonu tarafından yapılır. DHMİ Yönetim Kurulunca, İhale Komisyonunda yukarıda adı geçen birimlerde görevli olmak kaydıyla aynı sayıda yedek üye görevlendirilir. İhale komisyonu 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) fıkrasının (b) bendinde belirtilen usul ve esaslara göre çalışır. İhale Komisyonunun sekretarya hizmetleri Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığınca yürütülür.

İhale usulleri, 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) fıkrasının (c) bendinde yer alan esaslar dahilinde pazarlık usulü veya açık arttırma usulüdür. Bu ihale usullerinden hangisinin kullanılacağını belirlemeye DHMİ Yönetim Kurulu yetkilidir. Belirlenen ihale usulü, ihale ilanında belirtilir. İhale Komisyonu belirlenen ve ilan edilen ihale usulü çerçevesinde ihaleyi gerçekleştirir. İhale Komisyonunca alınan ihale kararı, DHMİ Yönetim Kuruluna sunulur ve Yönetim Kurulunun onayı ile kesinlik kazanır. Kesinleşen ihale kararı kamu oyuna duyurulur.

Bu madde kapsamında yapılacak kiralama ve/veya işletme hakkının verilmesi yoluyla gerçekleştirilecek devir işleminden sonra devredilen birimlerde çalışan DHMİ personeli, pozisyonlarına uygun olarak DHMİ'nin diğer birimlerinde görevlendirilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı; şahıslar adına, Ankara Milletvekili Mustafa Tuna, Muğla Milletvekili Seyfi Terzibaşıoğlu söz istemişlerdir.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'nın.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Kanunun Sayın Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi nedeniyle görüşmekte olduğumuz 33 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum ve tekrar, sizleri, sözlerime başlamadan önce, saygıyla selamlıyorum.

23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde yapılmış olan düzenlemeyle, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne, Genel Müdürlüğün işletiminde bulunan havaalanlarını, işletme dönemleri sonunda yap-işlet-devret yöntemiyle yaptırılarak işletimi özel sektöre verilen tesisleri, hizmetin bütünlüğü yönünden gerekli gördüğü diğer tesisleri ihale yoluyla kiralayarak üçüncü şahıslara işlettirebilmesi için yetki verilmiş ve havaalanları ile tesislerin işletme haklarının kiralama yoluyla üçüncü kişilere devredilebilmesine olanak sağlanmıştır. Bu düzenleme bakımından, havaalanları ile tesislerin işletme haklarının devrinin, kanunun ilk görüşmesinde de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcülerinin belirttiği gibi, özelleştirme kavramının kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. Bu durum, özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine ilişkin 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (a) fıkrasının (f) bendi ile 15 inci maddesinin incelenmesinden de açıkça anlaşılmaktadır.

Anayasamızın 47 nci maddesine 4446 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkra gereğince, özelleştirmelerde, özelleştirme usul ve esaslarının yasada gösterilmesi gerekmektedir. 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, kamu iktisadî teşebbüslerinin uyacakları ihale usul ve esaslarına ilişkin bir düzenleme yoktur. Özelleştirmelerde uyulacak esas ve usullerle ilgili bir genel düzenleme 4046 sayılı Kanunla yapılmıştır; ancak, 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde 4046 sayılı Kanuna herhangi gönderme bulunmadığı için, olayda bu kanunun uygulanması da mümkün görünmemektedir. Bu durumda, 33 üncü maddeyle yapılan düzenlemede, havaalanları ve tesislerin işletilmesinin kiralanarak özel sektöre bırakılmasında uygulanacak ihalenin yöntem ve ilkelerinin, bedel saptama yönteminin, devirlerde devir süresinin ve personelin özlük haklarının belirlenmesi, tamamen yürütmeye ve yürütme organının takdirine bırakılmış bir husustur.

Anayasamızın 7 ve 8 inci maddelerine bakıldığı zaman, yürütmenin aslî düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığı, bu yetkinin yasama organına ait olduğu görülmektedir; yani, yürütme, ancak yasama organının aslî düzenlemeyi yaptığı, esasları belirleyip çerçeveyi çizdiği bir alanda yürütme işlemleri aracılığıyla kural koyabilmektedir. Bu nedenle, 33 üncü maddeyle getirilmiş olan düzenleme, yürütmeye aslî düzenleme yapma yetkisi bıraktığı için, Anayasanın 7 ve 8 inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca, hiçbir organ, hiçbir kimse kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanamayacağı için ve bu yetki Anayasadan kökenlenmediği için, yine, 33 üncü maddede yapılmış olan düzenleme, Anayasanın 6 ncı maddesiyle de çelişmektedir.

Ayrıca, özelleştirmeyle ilgili esas ve usullerin kanunda gösterilmesi Anayasanın 47 nci maddesi gereği olduğu ve önümüzdeki 33 üncü maddede, 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde yapılan düzenlemede bu esas ve usuller gösterilmediği için, bu düzenleme, Anayasanın 47 nci maddesine de aykırı bir görünüm taşımıştır.

Kanunun ilk görüşmesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcülerinin düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin uyarıları dikkate alınmamış, her zaman olduğu gibi Adalet ve Kalkınma Partisi  çoğunluğunca dikkate alınmamış ve neticede, yasa, bir defa daha görüşülmek üzere, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir.

Bugün önümüze getirilen 33 üncü maddede, Plan ve Bütçe Komisyonunca, Sayın Cumhurbaşkanının işaret ettiği doğrultuda yeni düzenlemeler yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Keşke bu düzenlemeler bu aşamada değil, kanunun ilk görüşmesi aşamasında yaptığımız uyarılar üzerine yapılabilseydi ve biz, bir kere daha bunu görüşme durumunda kalmasaydık, vakit israf etmeseydik, yasama organı çalışmalarının verimliliğine katkıda bulunmuş olsaydık; ama, bu, maalesef, yapılmamıştır ve ikinci kez yasayı görüşmek durumundayız.

Tabiî, yapılan düzenleme bazı hususlar bakımından tartışmaya açıktır. Bu hususlar, bu işletmelerde, özel sektöre devri yapılacak veya kiralanacak işletmelerde çalışacak personelin özlük hakları bakımından kendisini göstermektedir. Yapılan düzenlemenin, sadece, pozisyon durumunu korumaya müsait olduğu; ama, onun dışında, özlük hakları bakımından yeteri kadar koruma sağlamadığı konusunda eleştiriler ve kuşkular hâlâ devam etmektedir. Bunları da belirtmeyi bir görev biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerin bu aşamasında bazı hususlar üzerinde durmakta yarar görüyorum. Aslında, burada düzenlenen bir özelleştirme olayıdır; ama, Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve bundan önceki partilerin yapmış olduğu özelleştirme olaylarının başarılı olmadığı görüşündedir. Kamunun pek çok malı, pek çok hizmeti özelleştirilmiştir; ama, bunlar, sadece ve sadece, hizmetin pahalanmasından ve birtakım kamu mallarının el değiştirip özel sektöre geçmesinden başka herhangi bir amaca hizmet etmemiştir. Özelleştirmelerin, ayrıca, gerçek değerini bulup, yapılıp yapılmadığı konusunda da çok büyük tartışmalar vardır.

Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisinin özelleştirmeye ilişkin görüşü ile Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirmeye ilişkin görüşü arasında çok büyük bir fark vardır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özelleştirmeyi, biz, salt bir amaç olarak görmüyoruz. Bizim için özelleştirme bir araçtır. Eğer, kamunun yararına daha fazla hizmet söz konusu ise, ancak özelleştirme o zaman mümkün olabilir. Ancak, çok zorunlu durumlarda, özelleştirilecek işletme kamu hizmetini yerine getirmekten uzaklaşmışsa, kâr amacı beklentisiyle açılmış ama kâr getiremiyorsa, ancak bu durumlarda veya artık hizmet üretemez duruma gelmiş ise, ancak o durumlarda bizim için özelleştirme bir araç olarak başvurulabilecek bir yoldur; ama, görüyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi için, özelleştirme, başlıbaşına bir amaç, başlıbaşına bir hedeftir. Buraya getirilen kanunların büyük bir çoğunluğu özelleştirme amaçlıdır ve hizmeti özelleştirme, kamunun mallarını özelleştirme amacını taşımaktadır. Bugüne kadar özelleştirmeyle ilgili yapılmış olan düzenlemeler, verilmiş olan yetkiler, maalesef, düş kırıklığı uyandıracak biçimde kurulmuştur. Korkarız ki, burada, Devlet Hava Meydanları İşletmesiyle ilgili verilecek olan özelleştirme yetkisi de, bu düş kırıklıklarına yenilerini eklemek üzere kullanılacaktır. Bu konuda, maalesef, daha önce yapılmış olan düzenlemeler, bizim güvenimizin sarsılmasına neden olmuştur. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, özelleştirme, belli bazı hususlar gözetilerek yapılır. Yabancı sermayeyi ne ölçüde kabul edeceksiniz? Yabancı ve Türk sermayesinin tekelleşmesine karşı ne gibi önlemleri alacaksınız? Çalışanların haklarını ne ölçüde koruyacaksınız? Getirilen düzenlemede bu bakımdan da doyurucu bir yanıt bulmak imkânına sahip değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

OYA ARASLI (Devamla) - Bu nedenle, gene, gerçek değeri olmayan karşılıklar karşılığında kamunun malları ve hizmetleri özelleştirilmesin, çalışanların hakları güvencesiz kalmasın amacıyla, başarısız özelleştirmeler yapılmasın amacıyla, biz, bu düzenleme karşısında olumsuz bir tavır takındığımızı ifade etmek istiyoruz.

Kaldı ki, bu yasanın tümünde de Anayasaya aykırılıklar vardır, yerindelik açısından katılmadığımız hususlar vardır. Bu bağlamda, bir daha tartışılmadan tümü oylamaya sunulacağı için, bu yasanın tümü hakkında olumsuz görüşlerimizde herhangi bir değişiklik olmadığını da, bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi adına ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, yerli yersiz özelleştirmelerin karşısındadır; mutlaka, kamunun yararı gözetilerek özelleştirme yapılmasından yanadır; özelleştirmenin ancak bir araç olarak kullanılması görüşündedir; özelleştirmelerde özellikle çalışanların haklarının korunmasından yanadır ve eğer bu koşullara uyulmadan, eğer tekelleşmeyle ilgili önlemler alınmadan, eğer gerçek karşılığı bulunarak özelleştirme yapılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmadan özelleştirme gerçekleştirilecek olursa, bunun karşısında da, sonuna kadar, kamunun hakkını korumaya kararlıdır. Bu özelleştirmeleri çok dikkatle takip edeceğimizi ve bu ulusun kuruşunun heder edilmemesine bütün gücümüzle çalışacağımızı, bu vesileyle bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Ankara Milletvekili Mustafa Tuna; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Tuna, süreniz 5 dakika.

MUSTAFA TUNA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından iadesi üzerine yeniden düzenlenen bu maddeyle ilgili, şahsım adına görüşlerimi aktarmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığının gönderme gerekçesinde, ihalenin yöntem ve ilkelerinin, bedel saptama yönteminin, devir süresinin ve personel özlük haklarının düzenlenmesi hususlarında açıklık olmadığı belirtilmektedir. Bu yeni önümüze gelen maddeyle, bunlara açıklık getirilmiştir. 4046 sayılı Özelleştirme Kanununa uygun olarak, ihalenin yöntemi, ilkeleri ve bedel saptamaları ve devir süreleri Özelleştirme Kanunu hükümlerine göre yapılacaktır.

Personelin özlük hakları ise, yine, bu maddenin son bendinde belirtilmiştir. Burada, özelleştirme neticesinde açığa çıkacak personelin özlük hakları ve de konumları, pozisyonları muhafaza edilecektir.

Buna ilave olarak, şimdi arkadaşlarımız tarafından verilecek bir önergeyle, sayın muhalefet sözcüsünün belirttiği husus da netlik kazanmış olacaktır; dolayısıyla, bu kanunda herhangi bir endişeye mahal verilecek husus yoktur.

Sayın muhalefet sözcüsü arkadaşımızın belirttiği özelleştirme konusundaki bu endişeleri yersizdir. Tabiî ki, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasındaki en önemli farklardan biri de, kamu yararını gözeterek, devletin yapması gereken işlerin dışındaki işleri özelleştirme farkıdır. Devletin yapması gereken aslî görevlerini yapması, devletin yapmaması gereken işleri de özel sektöre yaptırması, aktarması; bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin, tabiî ki, Cumhuriyet Halk Partisinden önemli bir farkıdır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Neler bu işler, biraz açar mısınız? Çok geniş oldu da...

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Açarız Sayın Koç, açarız...

HALUK KOÇ (Samsun) - Tekeli satmak mı özelleştirmek, Petkim'i, TÜPRAŞ'ı ya da TMSF'nin elindeki ulusal değerleri satmak mı?! Aradaki fark bu tabiî.

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Sayın Başkandan yeterli süreyi alırsanız, ben açarım, bunu da açarım.

BAŞKAN - Karşılıklı tartışmayın; bu, usule uygun değil. Lütfen...

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Açarız, açarız, Sayın Başkan yeterli süreyi verirse, açarız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Türkiye'nin ulusal varlıklarını peşkeş çekmek mi?! Yok böyle bir şey! Öyle genel konuşamazsınız, arada çok fark var.

BAŞKAN - Süreler İçtüzüğe göre...

Böyle bir tartışma usulü yok. Lütfen...

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki bu havayolu işletmeciliğiyle ilgili olarak...

HALUK KOÇ (Samsun) - Türkiye'nin haberleşmesini, Türkiye'nin iletişimini teslim etmek mi?!

MUSTAFA TUNA (Devamla) - ...Sayın Bakanımızın üstün gayretleri neticesinde özel havayolu şirketleri hizmete girmiştir. Özel havayolu şirketleri hizmete girdikten sonra 150 000 000 lira civarındaki içhat biletleri 70 000 000 mertebesine inmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Özel havayollarına karşı değilim. Sen çok genel konuştun Sayın Sözcü...

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Bu sayede de, uçağa binmeyen halkımızın, uçağa binemeyen halkımızın, ücretlerin yarı yarıya inmesinden dolayı uçağa binme imkânı sağlanmıştır. Burada da rakamları açık söylüyorum sizlere. 2004 yılı trafiği, içhatlarda yüzde 58 artış, dışhatlarda yüzde 22 artış; 2005 yılının mart sonu itibariyle de ortalama yüzde 31,5 artış olmuştur. Bunlar kamu yararınadır. Kamu yararına olmasaydı bu kadar yolcu artışı olabilir miydi?! Bunlar özelleştirmenin farklarıdır, özel sektöre verilen ehemmiyetin farklarıdır; yani, devletçi zihniyet ile özel sektör zihniyeti arasındaki farklardır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne söylediğini bilmiyorsun sen arkadaşım!

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Bu konuları açıklığa kavuşturmak istedim.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok genel konuştunuz Sayın Sözcü, çok genel konuştunuz.

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz isteyen, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. 5319 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinde, şahsım adına konuşmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, Muğla, turizmde Türkiye'nin iki numaralı kentidir. Muğla'ya, yılda ortalama 3 000 000 turist gelmektedir. Muğla'nın iki havaalanı vardır.

Değerli arkadaşlarım, hatırlarsınız ki, 1980'den önceki yıllarda, İstanbul Yeşilköy Havaalanının, Atatürk Hava Limanının, terminalinin ne kadar kötü olduğunu, dış ülkelerden gelen misafirlerin, turistlerin tabiî ihtiyaçlarını görmek için ne kadar kötü şartlarla karşılaştığını hepimiz biliyoruz. Şimdi, havaalanlarının, terminallerin, yap-işlet-devret modeliyle, ihaleye çıkarak, işletmecilere, müteşebbislere verilmesi bacasız sanayi dediğimiz turizmin çok önemli bir noktasıdır. Turist, ülkemize geldiği zaman, önce, çok güzel bir havaalanına, terminale inmek ister. Bizim yüz akımız, en önemli noktamız, önce terminallerdir; buralarda turist ilk intibaını edinir. O bakımdan, havaalanlarının bir an önce, terminallerin bir an önce özelleştirilmesinin çok büyük yararı vardır.

Bakınız, Muğla'da, Dalaman'da, şimdi, yap-işlet-devret modeliyle, büyük bir dışhatlar terminali yapılmaktadır. Bu terminale, bir anda, 10 uçak yanaşabilecektir; çünkü, turist, bir an önce işlemlerini tamamlayarak, kalacağı, misafir edileceği, tatilini geçireceği otele ulaşmak ister. Bu, eskiden iki saatti, şimdi kırkbeş dakikaya düşmüştür. Biz, iyi terminaller yaparsak, turizmde iyi hamleler yapabiliriz. O bakımdan, bu kanunla çok iyi işlerin yapılacağına inanıyorum.

Özlük haklarına gelince: Biraz önce arkadaşımın da belirttiği gibi, verilecek önergeyle, muhalefet partili arkadaşlarımızın çekinceleri de izale edilecektir.

5319 sayılı Kanunun ülkemize, milletimize, özellikle turizme hayırlı olmasını diliyor, Sayın Bakanımıza ve bu kanunu hazırlayanlara teşekkür ediyor, hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Haluk Koç, sorunuzu sorun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Belki, bu soruyla, Sayın Bakana da, sonunda bir açıklama yapma fırsatı doğar.

Değerli arkadaşlarım, sorum şu; önce kısa bir yorumla: Özelleştirme, ekonomide vazgeçilemeyecek bir enstrümandır. Bunu hep söylüyoruz. Özelleştirmenin, Türkiye boyutunda yaşanan kötü örneklerini hep beraber yaşadık. Bu Parlamentoda daha önce görev yapmış parlamenter arkadaşlarımız, o boyutunu, çok daha iyi biliyorlar.

Şimdi, ben, değerli sözcüyle ilgili bir soru soracağım Bakana. Sayın sözcü arkadaşım, şahsı adına söz alan AKP'li arkadaşım, AKP ile CHP'nin özelleştirme politikalarını o kadar sığ, o kadar yüzeysel bir kapsamda tanımladı ki, Sayın Bakanın şu söylediklerime katılıp katılmadığını merak ediyorum: Sayın Bakan, özelleştirme adı altında, üretim yapabilecekken kapatılan işyerleri, acaba AKP'nin özelleştirme anlayışıyla bağdaşıyor mu? Bu bir.

İkincisi, daha net bir soru. Belki arkadaşım, dinlemedi, gitti; daha sonra cevap verebilirdi...

MUSTAFA TUNA (Ankara) - Buradayım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Buradasın, peki.

Belediyelerin büfe, çay bahçesi, otopark işletme şirketleri kurması, son Yerel Yönetimler Reform Yasasıyla, biliyorsunuz, yasalaştı. Özel sektör bu işleri yapamayacağı için mi belediyelere verdiniz acaba? Bu mu AKP'nin özelleştirme anlayışı? Bir çelişkiniz daha. Sayın Bakan, ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Dursun Akdemir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunun maddesine uygun düştüğü için, burada Iğdır Havaalanından bahsederek, Sayın Bakanımdan sormak istiyorum.

1996 yılında temeli atılan havaalanının yarısı yapıldı ve şu anda, durdurulmuş vaziyette. Eğer, özelleştirme kapsamına alınacaksa ki, Iğdır bulunduğu coğrafî konum itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesinde üç devletle komşu olan, askerî ve Türkiye'nin çıkarları açısından stratejik önemi olan bölgedeki bu havaalanını -eğer bu yasa geçecekse- özelleştirme kapsamında tutacak mısınız, yoksa Iğdır Havaalanının tamamlanması konusunda, Sayın Bakanım, özel bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda, Iğdır Havaalanının durumu nedir?

Aydınlatması açısından Sayın Bakanımdan, bu konuda, bilgi rica edebilir miyim, aracılığınızla Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Sayın Mehmet Küçükaşık...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)- Sayın Bakanım, Bursa Yenişehir Havaalanı 70 000 000 doların üzerinde bir harcamayla tamamlandı; fakat, 2 yıldan beri Bursa Yenişehir Havaalanından Türkiye'nin herhangi bir iline ulaşabilmek mümkün değil. Özellikle Bursa'daki bütün sivil toplum örgütleri -Bakanım, buradayım, eğer şey ediyorsanız- biletlere katkı sağladığı halde, birçok bileti de satın aldığı halde, Bursa gibi Türkiye'nin dördüncü büyük ilinden ve tüm özel sektörün bulunduğu bir ilden, sanayiin en gelişmiş olduğu ilden Türkiye'nin herhangi bir iline uçakla ulaşmak niye mümkün değil? Bunun açıklanmasını istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN- Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanımıza aracılığınızla şu soruyu yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, malumunuz, Konya, toprak itibariyle ülkemizin birinci büyük şehri; nüfus olarak ise, yine ülkemizin dördüncü büyük şehri. Coğrafî konumu, tarihî süreçteki etkinliği, Konya'nın inanç turizmi noktasındaki etkinliği ortadadır. Bu noktada, Konya Havaalanıyla ilgili değerlendirmeniz nedir? Zira, bölgesel bir havaalanı gündemdedir ve olan havaalanının ise yetersizliği ortadadır. Bu noktadaki değerlendirmenizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın Ahmet Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun)- Sayın Bakanım, bütün dünyada özelleştirme hızlı bir şekilde devam ederken Türkiye'de bunun gecikmiş olmasının sebepleri nelerdir? Türkiye'de özelleştirmeye kimler direniyor; kimler, neden karşı geliyor? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Günaydın!.. Günaydın!..

BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasayla ilgili olarak sorulan soruların bir kısmını cevaplayacağım, bir kısmına -daha detaylı bilgi yanımda yok- yazılı olarak cevap vereceğim, izninizle.

Sayın Haluk Koç'un, özelleştirmenin kötü örnekleri ve özelleştirme adı altında, üretim yapacak yerlerin kapatılması konusunda bir sorusu var. Diğer bir sorusu da şöyle: Belediyeler -madem, özelleştirme bu kadar önemli, yararlı- neden otopark işletmeciliği için şirket kuruyorlar?

Özelleştirmenin kötü örnekleri de var, iyi örnekleri de var. İdare, her türlü yapmış olduğu işlemden dolayı yargıya tabidir, sorumsuz değildir. Bütün işlemler yargıya açıktır; dolayısıyla, yargının verdiği kararlara da hepimizin saygı duyması gerekir. Hiçbir yönetim, mevcut bir işletmeyi olduğundan daha kötü duruma getirmek için özelleştirme yapmaz. Bu, akıldışıdır, mantıkdışıdır; yapılanlar da bu çerçevede yapılmaktadır.

Tabiî, bazı işletmeler, kurulduklarından itibaren, ülkemizde tekel olarak birçok hizmeti başarıyla yürütmüşlerdir; ancak, zaman içerisinde özel sektörün gerekli gelişmeyi sağlaması neticesinde, artık, onlarla rekabet edemez hale gelmişlerdir. Bunun temel nedeni de, bu kurumlara çeşitli iktidar dönemlerinde olan siyasî müdahaleler ve karar alma süreçlerinin çok muntazam çalışmamasıdır. Örneğin, Sümerbank, cumhuriyetin ilk yıllarından 1970'li yıllara kadar çok önemli görev ifa etmiştir; fakat, daha sonra tekstil sektörünün çok önemli gelişme göstermesi ve yurt içinde değil, dünyaca da önemli alanda Türkiye'nin bu konuda söz sahibi olması, artık, böyle bir tekel ihtiyacını ortadan kaldırmıştır. O nedenle, özelleştirmenin yapılmasındaki amaç, kamu yararını gözetmek, aynı zamanda, işletmelerin kamuya yük olmaktan kurtarılmasını sağlamaktır. Bu bağlamda, belediyeler, geçmişte de otopark işletmişlerdir veya kendileri işlettiği gibi, üçüncü kişilere de işlettirmişlerdir. Bugün de bu uygulamada bir fark yoktur. Belediyelerin, esasen, kamu iktisadî teşebbüsleri kurmak suretiyle, sadece otopark değil, ulaşım, inşaat, temizlik gibi hizmetleri bu şekilde yerine getirdikleri ve bu konuda da hizmetin çok başarılı olarak sürdürüldüğü örnekler mevcuttur. O bakımdan, belediyeler, örneğinin çok isabetli bir örnek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, belediyeler, halka, halkın günlük ihtiyaçlarına en yakın kuruluşlardır ve onlara hizmeti en iyi şekilde, gecikmeden götürmeleri de bir zorunluluktur. Bunun için gereğini yapmaktadırlar.

Sayın Akdemir'in Iğdır Havaalanıyla ilgili... Bildiğiniz gibi, bu havaalanı, il özel idaresi tarafından düşünülmüş, hatta, başlanmış, ancak, devam ettirilememiştir. Ne yazık ki, ülkemizde böyle birçok havaalanına, gerekli planlama, gerekli etüt ve inceleme yapılmadan il özel idareleri marifetiyle başlanmış, ancak, bütçeleri yeterli olmadığından devam ettirilememiştir. Bu havaalanıyla ilgili, Bakanlığım uzmanlarınca bir etüt çalışması yapılmış olup, konu gündemimizdedir ve buranın yapılıp ülkemizin çevre ülkelerin de ekonomisiyle ilişkilerini geliştirecek tarzda değerlendirilmesini önemsiyoruz. Bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Sayın Mehmet Küçükaşık'ın...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Benim sorum, özelleştirme kapsamına almayı düşünüyor musunuz stratejik önemi nedeniyle?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, tabiî, özelleştirme kapsamı da olabilir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yap-işlet-devret modeli...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Ancak, takdir edersiniz ki, ortada olmayan bir tesisin bu haliyle özelleştirilmesi, fizibl olup olmayacağının ortaya çıkmasına bağlıdır. Böyle talip olan varsa, bizim yasal bir engelimiz yok; bunu, pekala değerlendirebiliriz. Bunu da ilave etmiş olayım.

Sayın Küçükaşık'ın... Türk Hava Yolları, bildiğim kadarıyla, bir süreden beri seferler yapmaktadır. Ancak, burada, kargo ağırlıklı olmak üzere, Yenişehir Havaalanına özel taşıma şirketleri de ilgi duymaktadır. Bir havaalanının çalıştırılması ayrı bir iştir, havaalanının hizmete açık olarak tutulması ayrı bir iştir. Bakanlığımız, büyük maliyetlere karşılık, havaalanını 365 gün açık tutmaktadır. Ancak, takdir edersiniz, Ulaştırma Bakanlığının uçağı yok. Uçak işi, bir ticarî işletmeciliktir. Gerekli teşvikler bizim tarafımızdan sağlanmıştır; bu yüzden de, iç taşımacılıkta özel şirketler, bir yıl içerisinde 7,5 milyon insanımızı ülke içerisinde fazladan taşımışlardır. Böylece, Türk ekonomisine 550 trilyonluk bir kaynak sağlanmış, 80 trilyonluk katmadeğer, 120 trilyonluk da kurumlar vergisi tahakkuk etmiştir; bunun yanı sıra, 6 500 insanımıza da iş imkânı sağlanmıştır. Bu çerçevede Yenişehir Havaalanına gösterilen ilgi vardır ve bunun değerlendirmesini yapıyoruz. Daha da önümüzdeki dönemde canlanacağını ümit ediyorum.

Biliyorsunuz, İstanbul-Bursa arası ulaşım imkânları fevkalade gelişmiştir. O yüzden, İstanbul-Bursa arası havayolu ulaşımı hiç kimsenin ilgisini çekmemektedir. Ancak, Bursa'dan başka destinasyonlara sefer mümkündür; bilhassa, yaz aylarında güney illerimize seferler yapılabilir. Bu konuda, biz, özel sektörün taleplerini değerlendiriyoruz.

Konya Havaalanı da, keza, yoğun trafik yüzünden, artık yetersiz hale gelmiştir. Buranın genişletilmesi ve iyileştirilmesi de programımızdadır.

Sorulara vereceğim cevaplar bunlardır.

Sayın Ahmet Yeni'nin, özelleştirme neden gecikiyor... Bunun sebeplerini hepimiz biliyoruz. Ben bunu tekrar etmeye kalkarsam, saatler sürer; onun için, burada, yazılı olarak cevabını vereceğim. Teşekkür ediyorum Sayın Vekile.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 868 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü maddesinin son fıkrasında geçen "pozisyonlarına uygun" ibaresinin "kadrolarına veya pozisyonlarına uygun" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Ahmet Işık

Ahmet Rıza Acar

 

Bursa

Konya

Aydın

 

Mehmet Alp

Ahmet Yeni

A. Zeynep Tekin Börü

 

Burdur

Samsun

Adana

 

 

Mehmet Kurt

 

                                            Samsun

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okuyalım, önerge sahipleri gerekli açıklamayı mı yapacaklar?

FARUK ÇELİK ( Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulamada tereddütlere yol açılmaması amacıyla madde metninde yer alan ibarenin kamu personel mevzuatına paralelliğin sağlanması için söz konusu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 33 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, bu talebi yerine getirmek için, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Üyelerin isimlerini okuyorum:

Haluk Koç?.. Burada.

Hasan Fehmi Güneş?.. Burada.

Orhan Diren?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Yılmaz Kaya?.. Burada.

Erdal Karademir?.. Burada.

Mustafa Özyurt?.. Burada.

Vedat Yücesan?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

Yavuz Altınorak?.. Burada.

Yakup Kepenek?..

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Yakup Kepenek yerine Mustafa Gazalcı tekabbül ediyor.

Mehmet Yıldırım?.. Burada.

İsmet Atalay?.. Burada.

Hakkı Ülkü?.. Burada.

Mehmet Boztaş?.. Burada.

Mesut Özakcan?.. Burada.

Osman Kaptan?..

OYA ARASLI (Ankara) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Osman Kaptan yerine Oya Araslı tekabbül ediyor.

Özlem Çerçioğlu?.. Burada.

Muharrem Kılıç?.. Burada.

Halil Ünlütepe?.. Burada.

Yoklama isteyen 20 kişi burada.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım ve yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim.

Adlarını okuduğum ve burada olduklarını tespit ettiğimiz sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868) (Devam)

BAŞKAN - 33 üncü maddeyi, biraz önce kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tümünün oylamasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunu belirtmek amacıyla, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söz istiyor.

Sayın Kılıçdaroğlu aleyhte oyunu belirtmek üzere söz istedi. Bir başka milletvekili arkadaşımız da lehte oyunu belirtmek üzere söz isteyebilir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında söz almayacaktım; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinden değerli milletvekili arkadaşımızın özelleştirme ve devletleştirme konusuyla ilgili, daha doğrusu devlet ve özel sektörle ilgili görüşleri, Partimizi oldukça farklı tanıtması ve Sayın Bakanın da, bir soru üzerine, bu konudaki sorulara yanıt vermek açısından çelişkiyi siz değerli milletvekillerine sunmak açısından söz aldım.

Öncelikle, hemen hemen her toplantıda, özelleştirmedeki çarpık uygulamalara karşı çıktığımız zaman, Adalet ve Kalkınma Partisinden kürsüye gelen arkadaşlarımız ısrarla şunu söylüyorlar: Efendim, siz devletçi bir partisiniz...

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kurulan parti olarak Cumhuriyet Halk Partisinin ilkelerinden birisi de devletçiliktir. Biz bunu hiçbir zaman reddetmedik ki, devletçilik bizim ilkelerimizden biri değildir diye. Örneğin, birisi de milliyetçiliktir; milliyetçiliği ret mi ettik; hayır, reddetmedik. Laikliktir; laikliği ret mi ettik; hayır, reddetmedik; ama, bizim anlamadığımız nokta şu: Devletçilik ilkesi, Adalet ve Kalkınma Partisini niye rahatsız ediyor, biz bunu anlayamıyoruz?!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini onurlu bir devlet kılmak, uluslararası standartların üzerine çıkarmak, çağdaş uygarlığa çıkarmak, acaba Adalet ve Kalkınma Partisini niye rahatsız ediyor?! Eğer devletçilik ilkesini siz böyle anlamıyorsanız, devletçilik ilkesi budur.

RECEP GARİP (Adana) - Nereden çıkarıyorsun rahatsız olduğunu!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Evet, evet...

BAŞKAN - Dinleyelim arkadaşlar...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Daha durun bakalım, daha durun bakalım.

Devletçilik ilkesi budur; bir.

İki...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim, dinleyelim arkadaşlar.

RECEP GARİP (Adana) - Kendi kafandan çıkarma, doğru ifadelendirin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Gayet doğru söylüyorum. Eğer siz Cumhuriyet Halk Partisi saflarına geçerseniz...

AHMET YENİ (Samsun) - Geçmeyiz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah etmesin!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Devletçilik ilkesinin ne olduğunu biz size gayet iyi anlatırız; ama, eğer anlamak istemiyorsanız, o ayrı bir konu, o sizin sorununuz.

Değerli arkadaşlar, iki; özelleştirmeye... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Kılıçdaroğlu...

Sayın milletvekilleri, böyle karşılıklı konuşma, usulde yok; bir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

İki; hatibin ne dediğini anlamak için aranızdaki konuşmaları durdurmanız, sükûneti sağlamamız gerekiyor ve hatibi dinlemek gerekiyor.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, benim anlatımlarım arkadaşlarımızın hoşuna gitmediği için, doğal olarak rahatsız oluyorlar. Devletleştirme şudur değerli arkadaşlar, devletçilik şudur: Devletçilik, kendi ülkesinin bağımsızlığını, kendi ülkesinin ekonomik gelişmişliğini, özel sektörün yapmadığı bütün alanlarda yapmak demektir. Devletçilik budur. Özelleştirme de şudur: Özel sektörün güçlü olduğu kârlı alanların tümünün devlet tarafından değil de özel sektör tarafından yapılmasını özendirmektir. Ayrıca, devletçiliğin temelinde şu yatar: Özel sektörün, liberal anlayışla değil, "yani bırakın yapsınlar, bırakınız geçsinler" diye, 19 uncu Yüzyıl anlayışıyla değil, devletin denetiminde ve gözetiminde, sağlıklı bir rekabet ortamı içinde, sosyal piyasaları ve insanı koruyarak, devletin ve özel sektörün ortak görev yaptığı, ülkenin birliği, bütünlüğü için çaba harcadığı bir ekonomik modeldir devletçilik. Siz, hangi çağda, hangi koşullarda yaşıyorsunuz?

Bakın, ben, size bir örnek vereyim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size sormak lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Size şöyle bir örnek vereyim: Özelleştirmeyi yağma mantığıyla gerçekleştiren, bana, hangi uygar Batı toplumunu gösterebilirsiniz? İngiltere yapıyor, Fransa yapıyor, Almanya yapıyor...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Almanya... Almanya!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - ...acaba, hangi ülke, kendi işçisini sokağa bırakıyor, kendi memurunu sokağa bırakıyor? Yağma, Hasan'ın böreği diye, kendi bütün ulusal değerlerini hangi ülke pazarlıyor?

ALİM TUNÇ (Uşak) - Doldurdun, doldurdun işçileri!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bizim kendi milliyetçilik anlayışımız sizin anlayışınızla bağdaşmıyor. Bakın, bizim milliyetçilik anlayışımız; biz, Turkcellin, Erdemirin yabancılara satılmasına karşıyız; siz, pazarlamasına karşısınız yabancılara. Doğru mudur?

Kendi ulusal özel sektörünüze dahi sahip çıkmıyorsunuz siz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu var: Sat, kurtul, elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile pazarlayacaksınız. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - İn oradan!

İndir Başkan oradan!

Utanmıyor musunuz bunu söylemeye! Ayıptır sana!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Evet, evet... Bakın... Bakın... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu... Bir dakika arkadaşlar...

Yerinize oturun... Yerinize oturun...

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, lafını geri alsın!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Lafını geri alsın!

BAŞKAN - Yerinize oturun arkadaşlar...

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Kılıçdaroğlu, yakışıyor mu sana?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, 10 dakika ara verin.

BAŞKAN - Sükûneti sağlayın arkadaşlar...

Sayın Kılıçdaroğlu... (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Sen bürokratlık yapmış bir insansın. Yazıklar olsun sana! Meclisin mehabetini bozuyorsun.

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...

AHMET IŞIK (Konya) - Sözünü geri alsın!

BAŞKAN - İdare Amiri arkadaşlarımız da sükûneti sağlasınlar. İdare Amiri arkadaşları da göreve çağırıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dakika sayın arkadaşlar... Önce sükûneti sağlamamız gerekiyor arkadaşlar... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Lafını geri alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Böyle, sükûneti sağlayamazsak, hiçbir konuya açıklık getiremeyiz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, 10 dakika ara verin.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Genel Müdürlük yaptın; ayıp yahu!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, eğer sükûneti sağlayamazsak, konulara açıklık getiremeyiz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - İşinize geliyor değil mi? Siz de onu müdafaa ediyorsunuz değil mi? Müdafaa ediyorsunuz o sözleri. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler, kürsü önünde toplanmalar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Benimle özel tartışmak istiyorsan, tartışırız.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Vatanı satan şerefsizdir; adidir vatanı satan!

BAŞKAN - Madem sükûneti sağlayamıyoruz, birleşime 10 dakika ara veriyorum; ondan sonra tekrar görüşeceğiz, konuya açıklık getireceğiz.

 

Kapanma Saati: 17.53


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.18

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

Kâtip Üyeler: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 87 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

868 sıra sayılı rapor üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

33 üncü maddenin tümünün oylamasından önce, aleyhte olan oyunun rengini belirtmek üzere söz alan Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşması sırasında ara vermek durumunda kaldık.

Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu'nu kürsüye çağıracağız ve konuşmasını tamamlamasını isteyeceğiz. Yalnız, önceden, bir konuyu, özellikle tartışmalara neden olan son sözlerini tutanaktan size aynen aktarıyorum; Sayın Kılıçdaroğlu, siz de dinleyin:

"Kendi ulusal, özel sektörünüze dahi sahip çıkmıyorsunuz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu var: Sat, kurtul, elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile pazarlayacaksınız."

Bu sözler üzerine sorunlar ortaya çıktı. Bu sözlerde, yapılan değerlendirmelerde maksadını aşan anlamlar ortaya çıktı. Bu konuda hem bir açıklama yapmanız için hem de konuşmanızı tamamlamanız için sizi kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (AK Parti sıralarından "sözünü geri alsın" sesleri)

ASIM AYKAN ((Trabzon) - Sözlerini geri alsın; özür dilemeye çağırın.

RECEP GARİP (Adana) - Özür dilesin, Sayın Başkan.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...

RECEP GARİP (Adana) - Özür dilemeden konuşma yapamaz burada.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sen mi karar vereceksin?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Grup Başkanvekiliniz Sayın Faruk Çelik konuşacak; onu dinleyeceğiz.

Buyurun.

RECEP GARİP (Adana) - Özür dilesin.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sen mi karar vereceksin?! Orada Başkan var.

RECEP GARİP (Adana) - Hiç kimse böyle konuşma hakkına sahip değil.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Konuşma ya!

RECEP GARİP (Adana) - Sen kimsin?!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Orada grup başkanvekili var!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tekrar ara vermek zorunda bırakmayın.

Sayın Faruk Çelik, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili konuşacak, açıklama yapacak. Ona göre durumu değerlendireceğiz. Lütfen yerinize oturun, sakin olun. Karmaşa devam ederse tekrar ara vermek zorunda kalırız; bunu da hiçbiriniz istemezsiniz. Faruk Beyi, Sayın Faruk Çelik'i dinliyoruz.

Buyurun Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, oturuma ara vermenizin gerekçesi gayet açık. Bütün milletvekillerimiz burada ibretle izlediler. Sayın hatibi tekrar kürsüye davet ettiniz. Kürsüye davet etmenizde kullandığınız ifade şu: "Konuşmanızı tamamlamak için buyurun" dediniz.

HALİL KOÇ (Samsun) - Açıklık getirecek.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır efendim! Bir dakika müsaade edin ya!

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Neyi açıklayacak?! Hakaretin açıklaması mı olur!..

BAŞKAN - Bir dakika... Dinleyin...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın hatibin, sözlerini geri almasını ve Genel Kuruldan özür dilemesini, Partimizden özür dilemesini ifade ederek sözlerine başlamasını istirham ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anlaşıldı.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Açıklama yapacak.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Açıklama yapacak.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Neyi açıklıyorsun ya! Hakaretin açıklaması mı olur?!

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ne bağırıyorsun ikide bir?!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...

Şimdi, biz, biraz önce, Sayın Kılıçdaroğlu'nun olaylar başlamadan önceki konuşmasının son paragrafını tutanaktan olduğu gibi size aktardık ve maksadını aşan beyanları olduğunu söyledik. Bu konuda kendisinin düzeltmeyi yapması ve gerekli açıklamaları yapması için, gerekiyorsa özür dilemesi konusunda kendisini çağırdık. (AK Parti sıralarından "Gerekiyor" sesleri, gürültüler)

Şimdi, hele bir dinleyelim. Sözlerinin ne anlama geldiğini kendisi bir anlatsın. Lütfen, dinleyin.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Anlamıyor musun? Anlayamadın mı hâlâ?!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, bir oturum öncesinde yaptığım konuşma nedeniyle "siz, elinizden gelse, neredeyse, ülkeyi bile pazarlayacaksınız" sözlerime, değerli arkadaşlardan, önemli bir kesimden ciddî bir tepki geldi. (AK Parti sıralarından "Hepimizden" sesleri, gürültüler)

Hepinizden önemli bir tepki geldi. Öncelikle...

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Hepimizden...

ASIM AYKAN (Trabzon) - CHP'den de geldi, oradan da geldi...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim...

BAŞKAN - Arkadaşlar... Sayın milletvekilleri, lütfen, sözünü kesmeyin Sayın Kılıçdaroğlu'nun, açıklamasını yapsın.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bırakın konuşsun yahu!..

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Siz kendi işinize bakın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Öncelikle, tepkiyi gösteren bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum... (AK Parti sıralarından "Özür dilesin, insin" sesleri)

BAŞKAN - Biraz dinleyin, sabredin...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - ...çünkü, bu Parlamentoda görev yapan her parlamenterin görevi, Türkiye Cumhuriyetini yükseltmek, onu, onurlu bir devlet kişiliğinde korumaktır. Dolayısıyla, burada yaptığım konuşmanın ana felsefesi şuydu değerli arkadaşlar. Daha önce buraya gelen AKP'li hatip, Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirme ve devletleştirme konusundaki görüşlerini çarpıtarak ifade etti. Biz, kendisinden özür dilemesini istemedik; ama, biz, buraya geldiğimizde; ben, burada, özellikle konuşmacı olarak geldiğimde, bizim, devletçilikten neyi anladığımız ve özelleştirmeden neyi anladığımızı anlattım. Biz, kendi ulusal değerlerimizin yabancılara pazarlanmasına karşı çıktığımızı söyledim. Elbette ki, yabancı sermaye Türkiye'ye gelmeli, bütün ülkelere geldiği gibi; elbette ki, yabancı sermaye burada yatırım yapmalı; ama, ulusal değerlerini pazarlama şeklinde olmamalı bu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, emperyalizm, artık, bir ülkeye ordularıyla gitmiyor. (AK Parti sıralarından "Bırak masal okumayı" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sabredin... Sabredin... Bir dakika...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ordularıyla gitmiyor değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika arkadaşlar...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın hatibe söz vermenizin amacı neydi; bu konuya bir açıklık getirmekti!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Getireceğim... Getireceğim... Getireceğim...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Böyle açıklık mı olur!..

BAŞKAN - Sabredin... Sabredin, getiriyor...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Getireceğim... Getireceğim..

BAŞKAN - Size, daha kısa, öz, bir...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Daha kısa söyleyeyim Sayın Başkanım.

Eğer bir ülkenin alüminyum tesislerini, finans kesimini, petrokimya tesislerini, televizyonlarını, demir-çelik sanayiini, Telekomu, Turkcelli...

RECEP GARİP (Adana) - Felsefe yapma!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Söyler misiniz, bunları yabancılara satan bir ülkeye ne ad verilir?.. Ne ad verilir?.. Ne ad verilir arkadaşlar?.. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler) Ne ad verilir?.. Ne ad verilir?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Böyle şey olmaz, Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, şunu istiyoruz... Biz şunu istiyoruz... (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

İSMAİL BİLEN (Ankara) - Devam etmesine müsaade edecek misiniz, Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika... Yerinize oturun arkadaşlar... Yerinize oturun...

Sayın Kılıçdaroğlu... Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Buyurun Sayın Başkan.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Özür dileyeceğine hakareti çoğaltıyor.

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun... Lütfen oturun... Lütfen yerinize oturun.

Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Buyurun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Özellikle şu paragrafı tekrar edeyim: "Kendi ulusal sektörünüze dahi sahip çıkmıyorsunuz; çünkü, sizin özelleştirme mantığınızda şu var: Sat, kurtul, elinden kurtar. Siz, elinizden gelse, neredeyse ülkeyi bile pazarlayacaksınız." Asıl alınganlık noktası burada. Bu konuya açıklık getirin. Bu konuda maksadınızı aşan ifade varsa, özür dileyin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkan.

Bu ülkede, hiç kimsenin, ülke topraklarını pazarlamaya gücü yetmez. Bu ülkede, hiç kimsenin, Türkiye Cumhuriyeti çıkarları aleyhine... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hakaret etmeye gücün yetiyor ya!.. Hakaret etmeye gücün yetiyor!

BAŞKAN - Yerinize oturun... Yerinize oturun arkadaşlar...

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bürokratlık yapmadın mı hiç?!

BAŞKAN - Yerinize oturun, dinleyin...

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Ucuz kahramanlık yapma!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ben, bürokraside uzun yıllar çalıştım arkadaşlar; sık sık hatırlatmanıza gerek yok. Biz, bu ülkede çok çok bürokrat gördük.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Biz vergi verdik; sen maaş aldın!..

BAŞKAN - Bir dakika... Dinleyin arkadaşlar...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, bu ülkede, değerli arkadaşlar... 

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Bu kadar yüzsüzlük olur ya!..

BAŞKAN - Sözünü tamamlamasına meydan verin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, bu ülkede özelleştirme şampiyonluğu yapıp, yerel yönetimlerin şirketlerini denetimdışı tutanları gördük. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ASIM AYKAN (Trabzon) - Çok kötü konuşuyorsun ya!..

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözünü tamamlamasına meydan verin ki, ne söylediğini anlayın.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Demin çok açık konuştu!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, bu ülkede çok şey gördük.

Biz, değerli arkadaşlar, sözlerime farklı ve yanlış anlamlar yükleniyorsa ve... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Evet, ben, az önce niçin bunları söylediğimi gerekçelendirdim; ama, siz, farklı anlamlar yüklüyorsanız, ben, sizin anladığınız anlamda herhangi bir ifade kullanmadım, onu da öyle ifade etmek istemedim ve şunu da söyledim; eğer farklı anlamlar yükletip, tepki gösterdiyseniz, dikkat ederseniz, tepki gösteren bütün arkadaşlara da teşekkür ettim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ben, bu yasanın Türkiye'nin çıkarları lehine olmayacağını ve olumsuz oy kullanacağımı belirterek, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Yazıklar olsun Başkan!..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Başkanlığın tutumuyla ilgili 63'e göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Başkanlığın tutumuyla ilgili söz istiyorsunuz...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Başkanlığın tutumuyla ilgili, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Lehinde, aleyhinde?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aleyhinde...

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Siz söz verdikten sonra kürsüye gelsin.

BAŞKAN - Şimdi, bir usul tartışması açıyoruz Başkanlığın tutumuyla ilgili.

İki aleyhinde, iki lehinde söz almak mümkün.

Sayın Faruk Çelik aleyhte söz aldı.

Başka söz almak isteyen var mı? Yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bakarız efendim.

BAŞKAN - Efendim?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Duruma göre değerlendiririz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, anlaşıldı.

Buyurun Sayın Çelik.

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanının, konuşma sürelerini değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce görüşülerek karara bağlanan bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak zaman kaybına neden olması nedeniyle tutumu hakkında

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yasama faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Yasama faaliyetlerimizi sürdürürken hangi esaslar çerçevesinde bu görevi ifa edeceğimiz, yasalarda ve İçtüzükte gayet açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Burada söz almamızın sebebi, Sayın Başkanın üç gündür birlikte yaptığımız çalışmadaki tutumunu açıklığa kavuşturmak içindir. Kaç kere, bu kürsüden veya yerimizden, Sayın Başkanın tutumunun İçtüzük kurallarına uymadığını ve gerekli ikazları yapmadığını ifade etmemize rağmen, bugün, yine, bu tutumunun neticesi çok daha vahim bir noktaya çalışmalarımızı taşımıştır.

Bakınız, İçtüzük, madde 67: "Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder..."

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Bilmiyor ki...

FARUK ÇELİK (Devamla) -"...Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir."

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Anlamıyor ki...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Nerede o?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu madde, Sayın Başkan, sizi de bizi de hepimizi de bağlıyor.

OYA ARASLI (Ankara) - Niye bağlıyor?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Burada, üç gün boyunca yönetiminizde o kadar yanlış şeyler, yanlış ifadeler, o kadar konulardan uzak, görüşülmekte olan tasarılardan uzak, görüşülmekte olan maddelerden o kadar uzak değerlendirmeler ve sataşmalar yapıldı ki, siz, bunların hiçbirisine dur demediniz.

Kaldı ki, gündemdışı konuşma veriyorsunuz. Gündemdışı konuşmalar 5 dakikayla sınırlıdır, tolerans sınırı 1 dakikadır. Bunları 15-20 dakika... Bazı konularla ilgili bu anlayışı tabiî hepimiz göstermek durumundayız..

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Yarım saat de kendisi konuşuyor...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ayrıca, kişisel söz talepleriyle ilgili tanınan süreleri, iki misliyle, üç misliyle aşar durumda değerlendirmeler, olmadık yorumlar getiriyorsunuz ve bu gerginliklere de, maalesef, Başkanlığın tutumu sebep olmaktadır. (AK Parti  sıralarından alkışlar) Bunu, biz, gerek özel görüşmemizde gerekse burada Genel Kurul çalışmalarında defalarca hatırlattık Sayın Başkan; ayrıca, yanlı tutumunuzu da burada ifade etmek, belirtmek istiyorum.

Bakınız, dünkü görüşmelerde şöyle bir garip durum yaşadık: "Başkanlık Divanının görüşü nitelikli çoğunluğun aranmaması istikametindedir" dediniz; bunu ilan ettiniz, arkasından dediniz ki: "Nitelikli çoğunluk için usul tartışması açıyorum."

HALUK KOÇ (Samsun) - Benim talebim üzerine oldu.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Böyle bir talep olabilir mi?!

Başkanlığın kararı nitelikli çoğunluğu gerektirmiyorsa, burada, kalkıp, Başkanın "ben bununla ilgili bir usul tartışması açıyorum" gibi bir yola girmesi, nasıl hukukla, nasıl İçtüzükle, nasıl yasama faaliyetiyle bağdaşabilir?!

Bakınız, sonuncuya geliyorum; Sayın Kılıçdaroğlu'na, doğrusu, buradaki bu ifadeyi yakıştıramıyorum.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - İade...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Aynıyla iadesi filan değil, yeterli değil. Buraya gelip özür dileyeceksiniz Sayın Kılıçdaroğlu. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Gelip özür dileyeceksiniz... Biz...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Niye?.. Siz kral mısınız; kral mı zannediyorsunuz kendinizi?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, siz de, dün burada konuşurken Sayın Milletvekili "sizin, dininiz, imanınız para" gibi ifade kullandınız. Şimdi de konuşuyorsunuz...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Konuşurum... Satmaktan başka ne yapıyorsunuz, onu söyleyin?!

FARUK ÇELİK (Devamla) -  Bunlara..

Sayın Başkan, müsamaha falan değil bu; yönetimde acziyettir, başka bir şey değildir; yönetememektir bu. Bütün sıkıntı buradan geliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başka arkadaşların konuşmaları da maalesef, bu çerçevede devam etti.

Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi, biz dönüp sizin eski sayfalarınızı mı açalım; açalım mı?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Açın...

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Açalım, biz açalım.

FARUK ÇELİK (Devamla) - SSK Genel Müdürüyken aldığınız vatan satanlarla ilgili geçirdiğiniz soruşturmaları bilmiyor mu millet?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunları mı konuşalım biz?!

Bu millet, vatanı kimin sattığını, kimin vatanı için canını dişine takarak kanını akıttığını çok iyi biliyor. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bildiği için de, sizi hep bir marjinal kesim olarak tutmuştur kenarda. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çelik...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sözünü geri al!

BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın; hakaret ediyor.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Mustafa Tuna arkadaşımızın burada özelleştirmeyle ilgili söylediği son derece nazik, kibar bir ifadeyle Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirme mantığını eleştirmesi son derece doğal. Siz, bizim özelleştirme anlayışımızı eleştirebilirsiniz, buna, bizim bir şey dememiz söz konusu değil; ama, siz "vatan satan" diye bir ibareyi burada kullanmayı veya benzer ifadeleri kullanmayı nasıl kendinize yakıştırıyorsunuz Türkiye Cumhuriyetinin bir milletvekili olarak! Sizleri kınıyorum!

Sayın Başkan, tutumunuzu da kınadığımı ifade ediyorum ve Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kuruldan, tüm Meclisten, milletvekillerinden, mutlaka özür dilemelidir diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Siz de özür dileyin o zaman!

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Futbol maçına çevirdiniz!

BAŞKAN - Aleyhte ikinci söz istemi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma var.

BAŞKAN - Bir dakika... Bakacağız tutanaklara, değerlendireceğiz.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 10 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi selamlıyorum.

Ben de, Sayın Başkanvekilimizin hem dün hem de bugünkü yönetiminden, Meclisi yönetme tarzından şikâyetçiyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) O nedenle huzurlarınıza geldim.

Dün, burada, bir Sayın Grup Başkanvekili, benim bir konuşmamı esas alıp, Meclise ve milletvekillerine saygısızlık yaptığımı ifade etti. Benim, bunun üzerine bir sataşma vardır, saygısızlık tabiri çok ağır bir ithamdır; bu nedenle, 69 uncu maddeye göre söz istiyorum, cevap vermek istiyorum şeklinde yapmış olduğum itirazı da Sayın Meclis Başkanvekili kabul etmedi.

Yine, biraz önce, bir diğer Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili, buraya gelip, buranın usulüne, adabına uygun olmayan bir tarzda, benim, seçim bölgeme gidemediğimi, bu kürsüden ifade etti. Bunun üzerine de, bir cevap hakkı doğmuş olması nedeniyle, çok ağır bir itham olması nedeniyle, çok ağır bir sataşma olması nedeniyle, yine İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre bir söz talebinde bulundum; ancak, Sayın Başkanvekili, yine benim çok haklı ve makul talebimi kabul etmedi ve sizlerin oylarına başvurarak, sizlerin alkışlarıyla, benim burada konuşmam engellendi.

Ben, biraz önce, oradan demiştim ki: "Bu 69 uncu madde ve İçtüzüğün diğer maddeleri sizlere de lazım olacak, sizler de bu maddeye ihtiyaç duyacaksınız." İşte, benim o konuşmamın üzerinden daha yarım saat geçmeden, sizler de, Grup Başkanvekiliniz ve sizler, yine İçtüzüğün ilgili maddelerine göre, buraya gelip söz talebinde bulundunuz. Demek ki, İçtüzük, hepimize, her an lazım olan bir husus.

Ben, şimdi, buradan, Sayın Faruk Çelik'e sormak istiyorum: Benim, Denizli'ye gidemediğim bilgisini siz kimden aldınız?! Ben, istifa ettikten sonra, onlarca kez, Denizli'ye ve doğum yerim olan Babadağ'a gittim. Annem, ablam, halam, teyzelerim orada; gittiğimde orada kalıyorum.Göğsümü gere gere Denizli'ye, her seferinde büyük bir mutlulukla, kendime de güvenerek gittim. Bunu söylerken, Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa ettiğimizi, bu nedenle Denizli'de bir tepki olduğunu zannederek bunu söylüyor; ancak, siz Sayın Faruk Çelik, Ümmet Kandoğan'ı Mudanya Kaymakamlığından beri bilirsiniz. Benim hakkımda onlarca kez sitayişkâr konuşmalar yapmış birisiniz; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinden çok yeni istifa eden Mehmet Eraslan burada; pazar günü Antakya'daydık, 10 000 kişi Mehmet Eraslan'ı ayakta alkışladı, bağrına bastı. İbrahim Özdoğan Erzurum'a gitti, binlerce insan Erzurum'da İbrahim Özdoğan'ı bağrına bastı. Ben... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu ne yahu!..

BAŞKAN - Lütfen konuya gelelim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerim... Son cümlelerim...

BAŞKAN - Konuya gelelim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, bu nasıl bir yönetim?!

BAŞKAN - Şimdi, değerli...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerim, Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen konuya gelelim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamam toparlıyorum; son cümlelerim.

Benim, Sayın Faruk Çelik'e buradan bir teklifim var: İlk genel seçimlerde, Denizli'de, gelir, Adalet ve Kalkınma Partisinden aday olur, ben de Doğru Yol Partisinden aday olurum. Seçimlerde -burada söz de veriyorum- Adalet ve Kalkınma Partisi, Denizli'de Doğru Yoldan bir tek fazla oy alırsa, ben, milletvekili seçildiğimde istifa edeceğim. Sayın Faruk Çelik de aynı sözü veriyor mu?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

FARUK KOCA (Ankara) - Söz mü?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

Talebiniz lehte; yani, Başkanlığın tutumunun lehinde konuşmak istiyorsunuz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

Süreniz 10 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Açılan usul tartışmasında Başkanın tutumu lehinde söz aldım, bununla ilgili bazı gerekçeleri ifade edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Grup Başkanvekili arkadaşım... Ben, burada konuşurken, her zaman, kendisiyle ikibuçuk yıldır aynı görevde bulunduğum için mutlu olduğumu söyledim, son derece iyi ilişkilerimiz olduğunu söyledim. Yine aynı şeyi söylüyorum; ama, bir grup başkanvekilinin konuşurken, değişik noktalarda da söz alsa, çok daha itidalli olması, çok daha kapsayıcı olması, eğer bir gerginlik olmuşsa...

ZEYİD ASLAN (Tokat)- Sana mı kaldı!..

HALUK KOÇ (Devamla)- Efendim, ben konuşuyorum şu anda.

BAŞKAN- Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

HALUK KOÇ (Devamla)- Konuşuyorum... Herhalde maç yok şu anda; siz onun için buradasınız!..

ZEYİD ASLAN (Tokat)- Maçla alakası yok!.

HALUK KOÇ (Devamla)- Evet... Çok daha farklı olması gerektiğini ben bir kere daha hatırlatmak istiyorum Sayın Çelik; çünkü...

BAŞKAN- Lütfen, sükûneti sağlayalım ve dinleyelim; dinlemek de ciddî bir meziyettir.

HALUK KOÇ (Devamla)- Çünkü, bakın, ilk yılın sonunda, Sayın Faruk Çelik'le ilk yılın değerlendirmesi için bir televizyon programındaydık ve birlikte bir özeleştiri yaptık; hatırlar kendisi. İkimizin de üslubumuzu gözden geçirmemiz gerektiğini birbirimize söyledik. Ben, ona, özellikle, Meclis kürsüsünde azamî dikkat gösteriyorum. Buna, Sayın Çelik'in de, zaman zaman sinirlense de daha itidalli bir şekilde bundan sonraki bölümlerde yaklaşacağını, hiç olmazsa, iki yıl önce birlikte kararlaştırdığımız o sürece daha uygun davranacağını bekliyorum, umut ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Başkanvekili Sayın Ali Dinçer, Meclisimizdeki dört Meclis Başkanvekilinden biridir, Cumhuriyet Halk Partisini temsil etmektedir Divanda; üç Sayın Meclis Başkanvekilimiz daha vardır. Zaman zaman tartışmalar olmuştur, zaman zaman usul tartışmaları açılmıştır. Ben de Grup Başkanvekili olarak talep ettim başkanların tutumu hakkında. Yine, aynı, ilgili İçtüzük maddesinden, lehte, aleyhte konuşmalar oldu ve bu şekilde geçti. Bizim sorunumuz olmadı mı hiç; oldu... Oldu; Sayın Nevzat Pakdil'le oldu. Ben, gittim Sayın Nevzat Pakdil'e söyledim "Sevgili Başkan -hatta bu hitabı kullandım- aman dikkat et, yanlış yapıyorsun, senin başkanlık döneminde olmasın bu yanlış" dedim. Sonra, ara verdiğinde içerideki odaya gittim, tekrar söyledim; yani, şimdi, Sayın Ali Dinçer'in...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Ateşi düşürüyorsun!..

HALUK KOÇ (Devamla)- Beyefendi, konuşuyorum burada, lütfen... Fahri Bey, lütfen...

Sayın Ali Dinçer'i ben yakından tanıyorum, çok yakın arkadaşım. Bir defa şunu çok açıklıkla söyleyebilirim -bu, bir savunma değil- pırlanta gibi bir kalbi vardır, çok geniş bir insandır, çok hoşgörülüdür. Yani, bu kapsam içerisinde, dikkat ederseniz, Meclisi yönetirken söylediği bütün sözler -sadece CHP'liler için değil, diğer hatipler için de- ifadesini tam yapsın, sözlerini tam bitirsin diye buna geniş imkân tanımıştır; yani, kötü bir niyetten kaynaklanmamaktadır. Ben, buna inanıyorum ve Sayın Dinçer'in kişiliğine de, tutumuna da, siyasî kariyerine de, bu tutumuna da bütün varlığımla kefil oluyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Kişiliği iyi olabilir; ama, yönetim nosyonu sıfır.

BAŞKAN - Lütfen, dinleyelim arkadaşlar.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, 63 üncü maddeden nasıl şimdi bir usul tartışması açılmışsa, Sevgili Faruk Çelik, dün, nitelikli çoğunluk aranması gerektiği konusunda bir önerge verdiğimde Meclis Başkanlığına, onu okudu, Meclis Divanının yorumunu söyledi; fakat, ben talep ettim usul tartışması açılmasını. Yani, şimdi, nasıl sizin talebiniz üzerine Sayın Başkan usul tartışması açmışsa, dün de benim talebim üzerine açtı. Bu, Başkanın takdir yetkisidir. Kendi düşüncesi odur; ama, bir hata yapılmaması için lehte ve aleyhte görüşleri dinlemek istemiştir. Bu, gayet doğaldır, bir suçlama noktası olmamalıdır Sayın Başkan için.

Değerli arkadaşlarım, çok üzüldüğüm bir noktayı müsaade ederseniz ben de dile getirmek istiyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Onu söyle, onu söyle Hocam.

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, onu söyleyeceğim, Sayın Aykan. Siz de böyle arada heyecanlanıyorsunuz, zaman zaman kesintili devam ediyorsunuz Meclise. Dün de öyle bir durum oldu, Zeynep Hanım sizi uyardı. Öncesinde dinlemediğiniz bir konuya sonradan muttali oldunuz ve çok açık düştünüz. İsterseniz, devamlı gelin Meclise, karar yetersayısı sağlamada Grubunuza yardımcı olun, ondan sonra istediğiniz sözü atın... İstediğiniz sözü atın...

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ben devamlı Meclisteyim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Ben göremiyorum, ben göremiyorum sizi.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Siz bulunun.

BAŞKAN - Lütfen...

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Çelik'e şunu hatırlatmak isterim: Sayın Çelik, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönerek, böyle böyle olduğu için siz marjinal kaldınız dedi. Bir defa, şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi marjinal olmayı bırakın, Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin temel taşlarından biridir.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Marjinal temel taşlarından biri...

HALUK KOÇ (Devamla) - Temel taşlarından biridir ve Sayın Çelik, sonradan herhalde üzüleceğiniz bir ifadeydi, bunu, bu şekilde değerlendirmeniz, yani, Cumhuriyet Halk Partisi... Ben, dün de söyledim, bugün de birkaç defa 60 ıncı maddeden, yerimden söz aldım. Birkaç defa daha hatırlatayım: İncirlik'le ilgili önemli olaylar oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi soruyor... Bakın, çok acı bir tablo söyleyeceğim size. Dedim ki, ben, bir milletvekili olarak, şahsen bilmek istiyorum, Türkiye'de neler oluyor, Anayasanın 92 nci maddesi sınırları içerisinde mi bir kararname hazırlanıyor, yoksa, bunun dışında mı, bilmek istiyorum; nedir bu lojistik destek, nereye karşı, kime karşı, neden, nedir bu mühimmat, öldürücü silah mı öldürücü olmayan silah mı?.. Bunları sordum. Sayın Mehmet Ali Şahin buradaydı "evet, böyle bir kararname var galiba; ama, benim haberim yok" dedi; özrü kabahatinden büyük bir laf. Bunu öğrenmek hakkımız, bunu söylemek hakkımız. Başkanın, bu konuda... Türkiye'nin, gündeminde tarım önemlidir, Ermeni meselesi önemlidir; ama, bugünkü gündemde, bir milletvekili, bunu öğrenmek isteyecek, bunu sormayacak mı, buna söz vermesin mi Başkan?! Başkanın tutumu hakkında söylüyorum; gayet doğal...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Bununla ilgili bir sıkıntı yok, bunları söyleyebilirsiniz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi...

RECEP KORAL (İstanbul) - Kılıçdaroğlu'na gel, Kılıçdaroğlu'na!

HALUK KOÇ (Devamla) - Kılıçdaroğlu, gerekenleri söyledi.

RECEP KORAL (İstanbul) - Söylemedi...

HALUK KOÇ (Devamla) - Gerekenleri söyledi...

RECEP KORAL (İstanbul) - Söylemedi...

HALUK KOÇ (Devamla) - Gerekenleri söyledi...

Değerli arkadaşlarım, bakın, ben bir kere daha tekrar edeyim.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bir Grup Başkanvekili olarak, söylediklerine katılıyor musunuz?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Bir söz hakkı daha var, siz de onu kullanabilirsiniz.

Bir kere daha tekrar edeyim: Özelleştirme, ekonomide vazgeçilemeyecek bir enstrümandır, argümandır; bunu hep söylüyoruz. Özelleştirme, Türkiye'de, sadece sizin iktidarınız döneminde değil, bundan önceki iktidarlar döneminde de, hukuk yapısı, altyapısı tam oluşturulmadan, maalesef, çok farklı boyutlarda ele alınmıştır. Bunu ifade etmek istiyoruz. Türkiye, önemli bir coğrafya. Bunu bir kere daha söylüyorum; Türkiye, önemli bir coğrafya, kısa, orta ve uzun vadeli çok farklı grupların, çok farklı güçlerin üzerinde stratejik hedefi olan bir coğrafya. Bu ülkede...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Özelleştirmeye gel...

HALUK KOÇ (Devamla) - Özelleştirmeye geleceğim. Lütfen dinleyin... Özelleştirmeye geleceğim.

Bizim karşı çıktığımız, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da söylediği şu: Bu coğrafyada yaşayan bizler -biz, Danimarka değiliz, Fransa değiliz, İngiltere değiliz- farklı bir yerdeyiz ve farklı duyarlılıklarımızın olması gerekir. Bunu söylüyoruz.

Türkiye'de, eğer, Turkcellin çok büyük bir hisse kısmı İsveç telekomünikasyon devlet şirketine devletleştiriliyorsa; eğer TMSF'nin elindeki yabancı televizyon kuruluşlarının yüzde 100'ü blok halinde yabancılara satılabiliyorsa; eğer, Tekel gibi, Petkim gibi, TÜPRAŞ gibi, Türk Hava Yolları gibi son derece önemli, demin söylediğim kapsamda, ulusal güvenlik kapsamında değerlendirilmesi gereken stratejik yapılarımız, hukuksuz, altyapısız ve ağırlığı yabancılarda olacak şekilde elden çıkarılıyorsa... Düşünün, bu riske sahip bir ülke, telekomünikasyonunun, haberleşme sisteminin yüzde 51'ini yabancılara blok olarak satıyor.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Erdemiri de satıyorlar.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, gerçekten, bir şey söyleyeceğim; tepkileriniz için teşekkür ediyorum. O tepkilerinizi kabarttıysak, gerçekten teşekkür ediyorum. O tepkilerinizin kendi içinizdeki tartışmalarda da devamlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Salih Kapusuz, siz?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Tutumunuzla ilgili söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lehte, aleyhte?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Lehte.

BAŞKAN - Lehinde Sayın Kapusuz söz talebinde bulunmuşlardır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; elbette, söz hakkı olarak lehte söz aldım. Lehte söyleyeceğim şeylerin yanında, ikaz edeceğim hususlara, lütfen, şahsınızın dikkatli olmasını istirham edeceğim.

Değerli arkadaşlar, biz, bir haftanın 3 günü çalışıyoruz. Salı günleri, gece, 21.00, 22.00, 23.00 neyse, çarşamba günü, perşembe günü olmak üzere... Şimdi, hepimiz, şöyle, oturduğumuz yerden bir vicdan muhasebesi yapalım. Şu 3 günde, zatıâlinizin yönettiği bu Mecliste ne yaptık?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1 madde çıkardık!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Ancak 1 madde çıktı!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Şu saate kadar neyi başardık Sayın Başkan?!.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Geri gönderilen yasaları çıkarıyoruz.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Geçen sene yanlış çıkardığınız yasaları bu sene tekrar gözden geçiriyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Lütfen, dikkat buyurun. Yani, bu Meclis, sizin istediğiniz gibi keyfî yönetilemez. Arkadaşlar, bakın, her zaman söylüyorum, burada bir kural var. Sayın Başkan, sizin de yanınızda uzmanlarınız var. Lütfen, arkadaşlara sorarsanız, sizin, tarafsız bir yönetimde nelere dikkat edeceğinizi onlar ikaz eder; zaten, görevleri de o. Yapılmaması gerekli olan bir şeyi yapıyorlar; ama, İçtüzükte açık hüküm olmasına rağmen, siz, burada susuyorsunuz; Meclis bu hale geliyor, yine bir şey yapmıyorsunuz. Bir değerli arkadaşımız, haksız bir ithamla, kafalarda ve sözcük itibariyle amacı o olmasa bile... Çünkü, bu Grupta, en az kendisi kadar bu vatanı seven, ondan daha ileri adımlar atacak insanlar var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Hepsinin olması lazım!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Dolayısıyla, bizim sizlerden şüphemiz yok.

Birkaç rakam vereceğim. Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi bir hususta kararını netleştirmeli bence. 55 000 rakamı mı, 8 500 rakamı mı, 7 500 rakamı mı daha büyük?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - 55 000.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Elbette 55 000, değil mi?! (CHP sıralarından "ne alakası var" sesi)

Alakasını izah edeceğim. Biraz önce değerli bir milletvekili arkadaşım bir şey söyledi... Yabancılara mülk satışı, güya toprak satan bir iktidar olarak, sürekli, bilen de bilmeyen de konuşuyor. Biraz önce değerli bir arkadaş oturduğu yerden de laf attı. Ben de, onun için resmî rakamları getirdim, onun için bu 55 000'i ifade edeceğim.

Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda bulunduğu 1934'ten 1950'ye kadar 7 740 dönüm yabancılara mülk satıldı. Yetmedi, 1962'de, 1973'te, 1977'de, 57 000 dönüm, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda olduğu dönemlerde yabancılara toprak satışı oldu. Bu, vatanı satmak mı?! Satmak mı, bu, vatanı?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Karşılıklılık vardı.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - O zaman, Yunanistan'la karşılıklılık esasına göre yaptık beyefendi; ilgisi yok, karıştırma.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız...

Değerli arkadaşlar, niye gocundunuz?! (CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen dikkat buyurun...

BAŞKAN - Lütfen karşılıklı konuşmayın, hatibi dinleyin.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, 57 nci hükümet döneminde 8 500 dönüm satılmış, AK Parti İktidarı döneminde de 7 584 dönüm.

OYA ARASLI (Ankara) - Ne kadar zamanda?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Mütekabiliyet esasına göre, Osmanlı dahil bugüne kadar yürüyen bir sistemi, getiriyorsunuz, toprak satan, vatan satan gibi takdim ediyorsunuz... Bu, fevkalade yanlış, yaralayıcı. Başkanlığın da bu konuda dikkatli olmak mecburiyeti var.

Değerli arkadaşlar, bakınız, biz, hiç kimseyi, bu kurallara uygun olarak yaptığı konuşmalardan dolayı, fikirlerinden dolayı itham etme gibi bir anlayışa sahip değiliz; çok toleranslı ve çok da sabırlıyız. Ancak, bizim isyanımız sadece şunadır: Birincisi, bu İçtüzüğe uymamak; ikincisi, yaralayıcı, hakaret edici sözler söylemek.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Tarafsız olmamak...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yönetimin de bu noktada duyarsızlığı.

Şimdi, arkadaşlar, bu İçtüzükte bir kural var, zaman diye, bir söz hakkı için verilmiş süreler var. Sayın Başkanım, allahaşkına, yani, eğer bu İçtüzük uygulanmayacaksa, sizin iki dudağınızın arasından çıkan ne ise o kural olacaksa, biz bu İçtüzüğü bir kenara bırakalım, siz istediğiniz gibi bu Meclisi yönetin... Ben dahil, arkadaşlarım dahil, süresini uzatmayın... Süresini uzatmayın...

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Kapusuz, lehte konuşacaktınız...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Kapusuz, lehte söz aldınız...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İstirham ediyoruz, bu kurallara bütün yönetici arkadaşlarım uysun. Bizim talep ettiğimiz şey budur.

Diğer bir husus, değerli arkadaşlar, elbette, dünyayı, çağı, ilmi, teknolojiyi takip edemeyen ülkeler ve anlayışlar geri kalmak, gerici durumuna düşmek sonucunu yaşarlar. Evet... Eğer, siz, hâlâ, bu gidişattan ülkeniz ve insanınızın lehine bir sonuç çıkaramıyorsanız... Özelleştirme konusunda farklı düşünebilirsiniz, uygulamalarınız da olabilir; ama, Anayasamızda varsa, kural olarak yasalarımızda varsa, yıllardan beri bu memlekette bu konu gündemde ve uygulanıyorsa, bu bir suç değil ki kardeşim yahu! Bu memlekette hiç kimse baş kesen değil. Bu memlekette kurallar var, uluslararası kurallar var, uluslararası sözleşmeler var, bunların uygulamaları var. Bizim bu konuda bir yanlışımız varsa -hiç gocunmuyoruz- Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz, Cumhurbaşkanı iade ediyor, yargı karar veriyor. Biz bunlardan dolayı da niye bu kararı verdi demiyoruz, zaten demeyiz de; ama, bir husus var...

HALUK KOÇ (Samsun) - Diyemezsiniz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Yargı kararı var!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, elbette; ama, burada sizin anlayamadığınız bir şey var...

HALUK KOÇ (Samsun) - Estağfurullah!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Uygulamamız hoşunuza gitmeyebilir; ama, hiçbir zaman, size, bize hakaret etme hakkı vermez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben hiçbir zaman hakaret etmedim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İlgili arkadaşlarınıza söylüyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Siz" diye bana hitap edince...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, bu Mecliste, ikibuçuk yıldan beri, çalışmalarımızda, anlayışı, hoşgörüyü, diyaloğu çok önemseyerek bugünlere kadar geldik; ama, son günlerde, sebebini bilemediğim bir gerginlik ortamına doğru bir heves var. Biz buna katılmıyoruz, buna katkı da vermiyoruz; ama, konuşmacı arkadaşımız, kim olursa olsun, ister AK Partiden, ister Cumhuriyet Halk Partisinden, hakaret etmesin, arkadaşlarımızı yaralamasın, yanlış beyanlarla, yanlış yönlendirmelerle bir haksızlığa sebebiyet vermesin.

Ben inanıyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu buraya gelecek, bu anlayış, bu kadar tepkiye sebep olduğu için, bu kadar zaman kaybı da bu vesileden doğduğu için -biliyorsunuz, söz ağzınızdan çıktıktan sonra, kurşun gibidir, kontrolünüzün dışına çıkar; belki maksadını aşan bir ifade kullandınız, bunu izaha ihtiyaç olmaksızın, Sayın Başkanlık da bunu böyle istemeli ve böyle uygulamalı, tekrar konuşma hakkı vermek gibi bir yöntem değil- arkadaşımız, evet, sizin anladığınız gibi ifade etmedim, özür diliyorum, benim ifade kastım şudur deyip... Bunu zabıtlardan dahi çıkarmanın mutlaka doğru olacağı kanaatini taşıyorum.

Ben, biraz önce söylediğim sözlerde bile, o ifadeleri size yakıştırmadım, sizlerin de bu heyete yakıştırmayacağını ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç, biraz önceki konuşmasında ismimden de bahsederek "özrü kabahatinden büyük" gibi bir ifadede bulundular. İzin verirseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, 69 uncu maddeye göre, bir açıklama yapacak.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı ben de söz istemiştim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Köy meydanı mı burası!

ENGİN ALTAY (Sinop) - Bağırmayın! Yani, böyle bağırarak falan buradan kimse kaçıp gitmez! Hareketleri bırakın!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Lütfen sükûneti sağlayalım, Sayın Bakanı dinleyelim. 

Buyurun Sayın Bakan.

IX.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Bugün, saat 14.00'ten beri buradayım. Bakanlıkta yapmam gereken o kadar çok iş vardı ki, sporla ilgili, komisyondan geçen bir kanun tasarısını görüşelim ve spor camiasının, spor alanının bir an önce yasalaşmasını beklediği o düzenlemeleri de Meclisten geçirerek bir an önce hayata aktaralım diye bekliyorum; ancak, şu ana kadar -bugün Perşembe- Türkiye Büyük Millet Meclisi, henüz bir maddelik bir kanunu dahi görüşüp, çıkaramadı.

Sanıyorum, bir milletvekilinin, bir Meclis Başkanının günün değerlendirmesini yaparken, ben, bugün, memleket için, vatan için, millet için ne yaptım, ne kadar üretim yaptım diye sorması ve eğer, o gün, gerçekten, millet için, devlet için, vatan için önemli çalışmalar yapmışsa, 1 yerine 10 maddelik, 20 maddelik, 30 maddelik kanun çıkarırsa, çıkarmaya vasıta olmuşsa, tabiî, ondan övünç duyması, manevî olarak haz duyması gerekir.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Hizmet, özelleştirme mi sizin anlayışınıza göre!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Buraya, asıl çıkmamın nedeni; Sayın Koç'un, biraz önce, yerinden sorduğu, benim de yerimden cevap verdiğim bir kararnameyle ilgili değerlendirmem konusunda yapmış olduğu açıklamaydı.

Evet, bugün, bazı gazetelerde, Dışişleri Bakanlığından Başbakanlığa bir kararname geldiği, bunun NATO'nun kullanılmasıyla ilgili olduğu ifade ediliyor. Açıklamamda aynen şunu söylemiştim: Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak böyle bir kararname önüme gelmedi, içeriğiyle ilgili bilgi sahibi değilim, basından öğrendim. Dışişleri Bakanımız Sayın Gül'le de bu konuyu görüşmüş değilim; ama, bizde, bizim Hükümetimiz döneminde, kararnameler Başbakanlığa gelir, Bakanlar Kurulunda görüşülür -bu, kararname de olur, tasarılar da olur -orada tartışırız ve sonra imzaya açarız.

Böyle bir görüşme yapılmadığı, Bakanlar Kurulunun gündemine gelmediği için, benim böyle bir kararname ve arka planından haberim yok dedim. Burada "özrü kabahatinden büyük" şeklinde bir değerlendirmede bulundular. Biz, incelemeden, araştırmadan, milletin, memleketin faydasına mıdır zararına mıdır, bunu incelemeden hiçbir şeyin altına imza atmayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - İmzaya açtınız mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hazır, huzurunuza çıkmışken, Sayın Kılıçdaroğlu'nun, tabiî, o talihsiz beyanı karşısında kendi adına üzüldüm. Bu söz aslında bizi değil kendisini mahkûm etmiştir. Ancak, bu sözün mutlaka tabiî ki bir bedeli var. Bu bedeli yargı önünde mutlaka ödeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, bu ülkenin bir karış toprağını pazarlayan, satan, pazarlamaya kalkışan, satmaya kalkışan önce bizi karşısında bulur, önce AK Parti Grubunu karşısında bulur, önce AK Parti Hükümetini karşısında bulur! (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, bu konuda bir kavram kargaşası var; onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir toprak parçasının devletimizin hükümranlık alanından çıkarılması başka bir şeydir, mülk satılması hususu başka bir şeydir. Bizim vatandaşlarımız var yurt dışında; Avrupa'da, Almanya'da, Hollanda'da. Mülk almıyorlar mı?! Onların orada sanayici olmasından, işadamı olmasından, binlerce insanı çalıştırmasından kıvanç duymuyor muyuz?! Onlar da oradan mülk aldılar, değil mi?! Ama, o ülkenin kurallarına tabiler, o ülkenin denetimine tabiler. Bizim ülkemizde de, kuşkusuz, yabancılar, öteden beri -biraz önce Sayın Kapusuz da ifade etti- mülk alıyorlar; ama, bizim yasalarımıza tabiler, bizim denetimimize tabiler. O mülkü alıp sırtına yükleyip dışarıya götürecek hali yok. Burada ticaret yaparsa, kuşkusuz ki burada vergisini ödeyecek. Bunun onlarca örneği var.

Bakın, biz AK Parti Hükümeti olarak devletin tüccar devlet olmasını istemiyoruz; devletin, makro ölçekte hedefler ortaya koyan, planlar yapan ve denetim görevini yapan bir devlet olmasını istiyoruz. Biz, yetkileri bakımından devlet küçültülmeden Türkiye'nin büyüyeceğine inanmıyoruz; o nedenle biz özelleştirmeden yanayız. Tabiî ki bu özelleştirmeyi yaparken ülke çıkarlarını da gözönünde bulundurmak durumundayız. Eğer zaten bir hatalı özelleştirme yapılırsa -Türkiye, bir hukuk devletidir- bu işi denetleyecek olan yargı süreci var, yargı organlarımız var, başka mekanizmalar var.

O nedenle, şunu ifade etmek durumundayım ki, özelleştirme sebebiyle eğer devletin birtakım iktisadî devlet teşekkülleri özel mülkiyete geçiyorsa, devletin sırtında yük olduğu, yük olmaya devam ettiği içindir. Bunun onlarca örneğini, belki yüzlerce örneğini ortaya koymak mümkündür.

Sayın Kılıçdaroğlu, bizim, özelleştirme yaparak, binlerce insanı özelleştirme mağduru olarak sokaklara döktüğümüzü ifade etti. Allahaşkına, siz hatırlamıyor musunuz bunları; biz, daha burada, çok yakın zamanda özelleştirme mağdurlarına sahip çıkacak bir düzenleme yapmadık mı?! 8 600 civarında özelleştirme mağduru... 1992 yılından beri sokağa bırakılmış insanlara işbaşı yaptırdık; şu anda, devlette, geçici personel olarak çalışıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Nerede karşımıza çıksalar, bize teşekkür ediyorlar, Allah razı olsun diyorlar. Bu insanlara daha önce sahip çıkılmadı, sokağa bırakıldı; ama, biz sahip çıktık. Bundan sonra da, özelleştirilen kuruluşlar nedeniyle işini kaybedecek olan kişiler varsa, aynı yasaya tabi olarak onlara da iş vereceğiz. Biz, işte böyle bir hükümetiz, vatandaşımızı düşünen, onun mağdur olmasını asla arzu etmeyen ve bununla ilgili de her türlü tedbiri alan bir hükümetiz.

Bu açıklamaları yapmak durumunda kaldım; ancak, şunu hemen ifade edeyim ki, söz ağzımızdan çıkıncaya kadar o söz bizim esirimizdir; ama, söz ağzımızdan çıktığında, o sözün biz esiri oluruz. O nedenle, konuşurken, değerlendirmeler yaparken dokuz düşünüp bir konuşmalıyız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Oturum Başkanının, konuşma sürelerini değerlendirmede ve Başkanlık Divanında daha önce görüşülerek karara bağlanan bir konuyu Genel Kurulda tekrar görüşmeye açarak zaman kaybına neden olması nedeniyle tutumu hakkında (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, en önce ben söz istemiştim; Sayın Çelik'ten sonra ben söz istemiştim... Gördüğünüzü de zannediyorum.

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın Bakan, 69 uncu maddeye göre, Sayın Haluk Koç'un sözlerine karşılık, sataşma var diye söz istedi. Sayın Bakanı durduramazdık; başka pek çok konuda da konuştu.

Burada, etkin ve verimli bir çalışma yapmamız için, Divan ve milletvekilleri, özellikle grup başkanvekilleri, işbirliği yapmak zorundayız. Zaman zaman, ben uyardığımda, hem de İçtüzüğe aykırı, usule uymayan davranışların bazen başkanvekillerinden de geldiğini görüp uyardığımda kızıyorsunuz. Kızmayacağız...

Şimdi, Sayın Çelik dünkü olaydan bahsetti, nitelikli çoğunluk oyu arama olayından. Başkan olarak, Meclisi yöneten Başkan olarak, ben, Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından geldim, Başkanvekiliyim. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, benim mensubu olduğum partinin milletvekilleri, grup yöneticileri "bu oylamada nitelikli çoğunluk aranmalı; çünkü, af niteliği var" başvurusunda bulundular. Ben, eğer bir Cumhuriyet Halk Partili gibi davransaydım; yetkim de var... Tartıştık olayı uzman arkadaşlarla; tam da açık, net değildi; yani, af niteliği de olabilir düşüncesi vardı; ama, ağırlıklı, af niteliğinde değildir, nitelikli çoğunluk oyu aranmasına gerek yoktur düşüncesi ortaya çıktı; ama, yine de, uzman arkadaşlar, yetki Başkandadır, Başkan kendi takdiriyle, nitelikli çoğunluk oyu arayabilir dediler; ama, ben, bu konuyu, Meclis Başkanının yansız olması gerektiği düşüncesiyle, o da, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın ısrarı üzerine, usul tartışmasına götürdüm. Aslında, başlangıçta, yetkimizi kullanarak, nitelikli çoğunluk oyu gerekmiyor deyip, yürüyebilirdik; fakat, yine İçtüzük gereği, nitelikli çoğunluk oyu gerekli diyen arkadaşlar ısrar edince, usul tartışması açmamız gerekiyordu; açtık ve orada da Başkanlığın görüşünü açık, net bir şekilde söyledik. Usul tartışması sonuçlandı, oylandı, Genel Kurulun kararıyla nitelikli çoğunluk oyu aranmaması gerektiği kararlaştırıldı; devam ettik. Şimdi, bunu değişik bir şekilde almak, Başkanlığın tutumunu eleştiri konusu haline getirmek sizin takdirinize bağlı.

Bir başka olay... Şimdi, herkesin konuşma sürelerine uyması ve daha hızlı, daha etkin, daha verimli çalışma yapılması hepimizin isteği. Bu konuda, yurtseverlik yarışı yapamayacağımız gibi, yarış yapamayız; hepimiz bunu istiyoruz; ama, bunu birlikte sağlayacağız; yani, kimse kimseden daha yurtseverdir iddiasında bulunamaz, kimse kimseden bayrak sevgisi gibi ulusal değerlere daha bağlıdır iddiasında bulunamaz. Herkes bu vatana bağlıdır; onu kabul ediyoruz. Ama, şimdi, Türkiye ile ilgili çok önemli bir konuda, bugün -Sayın Çelik yine eleştiri konusu yaptı- Sayın Şükrü Elekdağ, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bir gündemdışı söz istedi. Sözü, süresi dolduktan sonra -tarafımızdan uyarıldı- kesilmek istenildi; ama, buradan, Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız "çok önemli bir konuyu dile getiriyor, bırakın konuşsun" diye talepte bulundular. Şimdi, bu konuda, tekrar ediyorum, sürelere uyma konusunda, Divan kadar, bütün milletvekili arkadaşlarımızın işbirliği göstermesi, titizlik göstermesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Ümmet Kandoğan ile ilgili, onun eleştirileriyle ilgili de şunu söyleyeyim: Bir defa, birbirimizi dinlemeyi bilebilmeliyiz. Ben, dün Sayın Kandoğan'a açık, net bir şekilde söyledim, sataşmadan söz istediği zaman; Sayın Kapusuz ismen sizden bahsetmedi. Usta bir politikacı olarak, açık, net sataşma gerekçesi yaratmadı. Kaldı ki, biz, onun sözleriyle ilgili Divan olarak da uyarıda bulunduk, üslubuyla ilgili. Burada sataşma durumu görmüyoruz dedik, Başkanlık yetkisini kullanarak. Bugün de Sayın Kapusuz kadar usta, net bir şekilde sataşmaya neden vermeyecek bir ifadesi yoktu Sayın Çelik'in; ama, Sayın Çelik'in de sataşma diye nitelendirilebilecek konuşmasıyla ilgili uyarıda bulundum; yerinden, kendisi de itirazda bulundu. Onun itirazıyla ilgili cümleleri aynen tekrar ettim. O nedenle de, sataşmadan kendisine söz veremeyeceğimizi söyledim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunu da karara bağlamak için sizin oyunuza başvurduk ve Genel Kurul kararıyla sataşma konusundaki ısrarını oyladık ve belirledik. Şimdi, bu tartışmalar belirli ölçüde bir yere gelmiştir. Çok dikkat edin... Bakın, tutanaktan, hemen, ben, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözü üzerine "Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika" diyorum, onu uyarmak durumunda oluyorum; fakat, öyle bir kaotik durum ortaya çıkıyor ki, Sayın Kılıçdaroğlu'nu Divan olarak, Başkan olarak uyarma imkânımız ortadan kalktı; mecburen, ara vermek durumunda kaldık. Aradan sonra da, açık, net bir şekilde, sözlerinde maksadı aşan yanlar olabileceğini, özür dilemek gerekiyorsa, bu konuyu açıklaması ve özür dilemesi gerektiğini söyledik, kürsüye çağırdık. Bütün arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözüyle ilgili, konuşmasıyla ilgili "pazarlama" kelimesi yerine "satma" kelimesini kullandığını iddia ediyorlardı; ama, tutanaklara baktık -burada, stenograflar, net bir şekilde tutanakları tutuyorlar- "pazarlama..." Biz, kendisini nasıl çağırdık, siz izlediniz. Benim, sizin anladığınız anlamda bir ifadem olmadı demeye getirdi; kendisine göre öyle özür diledi.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - "Elinizden gelse ülkeyi satarsınız" dedi Başkan!

BAŞKAN - Biz, herhangi bir milletvekilinin nasıl özür dileyeceğini dikte etmek durumunda değiliz. Onu, özür dilemeye çağırırız...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Öyle şey olmaz!.. "Elinizden gelse ülkeyi satarsınız" dedi.

BAŞKAN -  ...o da gereğini yapmak durumundadır.

Hepimizin isteği doğrultusunda etkin ve verimli çalışma yapabilmemiz için, ben, bu tartışmanın, tutumumuzla ilgili usul tartışmasının sona erdiği düşüncesiyle, kanunun tümünü açıkoylamaya tabi olarak oylarınıza sunacağım.

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.3.2005 tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 868) (Devam)

BAŞKAN - Açıkoylamanın şekli hakkında da Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 23.3.2005 tarihli ve 5319 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

251

Kabul

:

198

Ret

:

51

Çekimser

:

1

Geçersiz

:

                         1 (x)

Yasa kabul edilmiştir, yasalaşmıştır.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

                            

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

5.-  24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1005) (S. Sayısı: 873) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 873 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Yasanın tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü; şahısları adına Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Denizli Milletvekilleri Ümmet Kandoğan.

Sayın Ülkü,  buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 5321 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geneli üzerinde söz almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Emniyete 10 000 polis alımına ilişkin olarak, 24 Mart 2005 günü tasarı Genel Kurul gündemine gelmiş, 2 nci maddeye ek 25 inci maddeyle ilgili olarak söz almış ve bazı uyarılarda ve eleştirilerde bulunmuştum. O çerçevede şunları söyledim; demiştim ki: Eğitim programlarıyla yap-boz gibi oynanamayacağını dile getirdikten sonra, bu tasarıda, güvenlik ve asayiş gibi çok önemli bir alanda altı ay gibi çok kısa tutulan bir eğitim sürecinin doğurabileceği sakıncalardan söz etmiştim. Emniyet Teşkilatının hangi meslekten kaç personele ihtiyacı olduğunun da açıkça belirtilmemesinin çok önemli bir eksiklik olduğunu sözlerime eklemiştim. Kanunun Cumhurbaşkanınca geri gönderme gerekçesinde de bu konuların dile getirildiğini görmekteyiz.

Özellikle şunu tekrar belirtmek istiyoruz: Tasarının gerekçesinde, 4 yıllık fakülte mezunlarının gelişen bilim ve teknolojiye daha kolay uyum sağladıkları gerekçesiyle tercih edildiğinin belirtilmesi çok büyük bir itiraftır aslında. İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Teşkilatının polis adaylarına doğru düzgün bir eğitim veremediğinin itirafıdır bu. Polislerimizin gelişen bilim ve teknolojiye daha kolay uyum sağlayabilme yeteneğine neden kavuşamadığı ise çok önemli bir sorudur. Emniyet ve güvenliğimizle ilgili günümüzün gerçeği de işte budur.

Bununla birlikte, polislerimizin üstlendikleri zorlu görevin gereği olan maaşı alamadıklarını da belirtmeden geçemeyiz. Yönetim, güvenlik ve asayiş hizmetleriyle ilgili alanda anayasal hak ve özgürlüklere karışma, onları kısıtlama, zor kullanma, hatta gerektiğinde silah kullanma gibi yetkilerle donatılmıştır. Kamu düzenini sağlamak gibi böylesine önemli bir alanda hizmet vereceklerin, ne şekilde eğitildiği, güvenlik meselesinde çağın getirdiği yeni gelişmelere ne derece hâkim oldukları, gerçekten çok önemli bir sorundur. Bu açıdan, öncelikle, yönetimin, güvenlik ve asayiş alanındaki tutum ve davranışlarının diğer alanlara oranla çok daha sıkı bir eğitim ve denetim anlayışı altında yaklaşması bir zorunluluktur.

Ülkemizde, suç sayısı ve türlerindeki artış ve polis sayısındaki yetersizlik bilinen gerçekler olmakla birlikte, bu sorunun çözümünün, polis meslek eğitiminin süresinin ve kalitesinin düşürülmesiyle sağlanabilmesi mümkün değildir. Bildiğiniz gibi, 2001 yılında, 4652 sayılı Polis Yükseköğretim Kanunuyla, 1 yıllık polis okulları, 2 yıllık polis meslek yüksekokulları haline getirilmiştir. 4652 sayılı Yasanın gerekçesinde de, içinde bulunulan bilgi çağının gerekleri hatırlatılarak, polislik anlayışının çağın gereklerine uyumunun sağlanması öngörülmüştür. Avrupa Birliğine uyum sürecinde, Türk Polis Teşkilatının dünyadaki değişimlerin gerisinde kalmasının düşünülemeyeceği; bu bağlamda, dokuz aylık eğitim veren polis okullarındaki eğitim-öğretim süresinin iki yıla çıkarılması ve Yükseköğretim Yasasının gereklerine ve genel çerçevesine uygun biçimde Polis Akademisine bağlanması öngörülmüştür. Fakat, program zenginleştirilemediği için, bir yılın dersi iki yıla yayıldığı için, istenen amaca ulaşılamamıştır. Zaten, bu konuda başarıya ulaşılamadığı, görüştüğümüz tasarının gerekçesinden ve sözlerinden de anlaşılıyor; yani, polislerin eğitimiyle ilgili olarak, sadece sürenin uzatılması yeterli olmuyor, eğitim müfredatının ve iç güvenlik anlayışının da çağın gereklerine uydurulması bir zorunluluk olarak beliriyor.

Bugün, kamu düzeni ciddî sarsıntılar geçirmektedir. Gasp ve kapkaç olaylarının artması, tiner ve uyuşturucu bağımlısı çocuklarımızın sayısının artması ve suça eğilimli bir gençliğin oluşması ve bunların yanında, içinde bulunduğumuz küresel terör tehdidi, güvenlik meselesini her açıdan önemli sorunlardan birisi haline getirmiştir; fakat, ortaya çıkan bu tabloyla baş edebilmenin yolu, çok kısa sürede içeriğinin yeterliliğine dair hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bir eğitim vererek 10 000 polis almak değildir.

Meselenin sosyal boyutu sürekli gözardı edilmektedir. Eğitim, sağlık ve kamu yönetiminde, sosyal devletin bir tasfiye süreci yaşadığını hepimiz görüyoruz. Hükümetin gündemini de genel olarak IMF direktifleri ve özelleştirmeler oluşturuyor. Diğer yandan, küresel kapitalizmin getirdiği dönüşümlere o kadar büyük bir hızla uyum sağlıyoruz ki, şaşmamak elde değil. Deminki tartışmalar da bunun bir parçası idi.

Bugün, dünyada, sosyal devletten güvenlik devletine doğru risk toplumu teorileri altında bir geçiş yaşanmaktadır. Burada, neden-sonuç ilişkileri tepetakla edilerek, suç unsurunun ve terörün küresel sömürü ve gelir adaletsizliklerinin bir sonucu değil de, kendiliğinden ortaya çıkan, Bush'un deyimiyle bir iyilik-kötülük meselesi olduğu savunulmakta ve polis devleti anlayışı güçlendirilmektedir. Türkiye'de de, bir yandan, sosyal devlet her alandan tasfiye edilmeye çalışılırken, bir yandan da, yaşadığımız güvenlik sorunları bahane edilerek, güvenlik konusunda özel sektör devreye sokulmakta ve işte böylece, hükümetin yaptığı gibi, niteliğe önem vermeden nicelik artırılmaya çalışılmaktadır.

Güvenliği, polis sayısını artırarak ya da özel güvenlik şirketleriyle çözebileceğimizi sanmak büyük bir gaflettir. Burada, bir kez daha belirtmek istiyorum ki, sosyal güvenlik olmadan iç güvenlik olmaz. İşsizlik, gelir adaletsizlikleri, parçalanmış aileler, plansız ve kontrolsüz iç göç hareketi asıl nedendir. Bir yandan, güvenlik gibi bir kamusal mesele ticarîleştirilirken, diğer yandan da, devlet, geçici bir ihtiyaç için geçici bir çözümü beş yıllık bir süreye yayarak, devletin sağlaması gereken güvenliği niteliksiz bir eğitime bağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hemen belirtmek isterim ki,  bu yasanın asıl amacı, üniversite mezunu işsiz ve umutsuz yüzbinlerce gencimizin ve onların ailelerinin oylarına göz dikmektir, bir anlamda onlara olta atmaktır; çünkü, kanunun yürürlüğe girmesiyle 10 000 kişinin hemen polisliğe alınarak, yetiştirilmesi söz konusu değildir. Bu konuda istihdam zamana yayılmış ve 2005 yılında, yalnızca 2 000 kişinin alınmasının planlandığı da belirtilmiştir. Bu durum, yasanın suçu önlemek için polis açığının ivedi olarak kapatılması amacıyla çok açık bir çelişkiyi ifade etmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının yasayı geri gönderme gerekçesinde de vurguladığı gibi, bu düzenlemeyle, iki yılda yaklaşık 4 000 polis memurunun alınacağı planlandığına göre, iki yıldan sonraki açığın 2 yıllık eğitim, öğrenim veren polis meslek yüksekokullarının sayısı ve kapasitesinin artırılmasıyla giderilebilmesi mümkündür.

Değerli arkadaşlar, bizler, hükümetinizin amacını, iktidarın amacını gayet iyi biliyoruz. Yaptığınız, şu anda yapılan, hemen hemen tüm kamu kuruluşlarında yapılan, sadece, gençlerimizin umutlarıyla oynamak, aynı zamanda, siyasî ahlaka sığmayacak bir şekilde halka bir dahaki seçimlerde size yakın durmaları için bir anlamda rüşvet vermektir, halkın ve çok değerli gençlerimizin çaresizliğini sömürmektir. Hani, geçmişte de plan mı pilav mı diyerek popülist, sığ politikalar üreten ve bunları bu sloganla meşrulaştıran bir siyasî anlayış vardı ya, onun, âdeta, son versiyonu gibi hareket etmektesiniz. Sırf iktidara sahip olmak için, sırf iktidarda kalabilmek için akılla, mantıkla, bilimle bağdaşmayacak vaatlerde bulunup icraat yapabilecek bir anlayışta olduğunuzu gayet iyi biliyoruz, halk da biliyor, tıpkı bu yasada olduğu gibi.

Polis açığının ivedilikle giderilmesi amacını taşıyan bu Kanunla, bir yandan 2005 için önerdiğiniz 2 000 kişiyi işe alırken, diğer yandan da polis meslek okullarının kapasitelerini ve eğitim kalitesini artırmak mümkün değil miydi? Halkımıza, 10 000 üniversite mezununa iş vereceğiz diyerek, bunu da zamana yayarak önümüzdeki seçimlere hazırlık yapmak gibi bir anlayış içerisinde görünmüyor musunuz?

Ben, şimdiden, milletvekili odalarının önünde oluşacak kalabalıkları ve torpil taleplerini gözümün önüne getiriyorum. Binlerce çaresiz gencimiz Meclisin kapısına dayanacak iş talebiyle, polis olabilmek talebiyle.

Ülkemizin bugüne kadarki deneyimlerine bakarsak, objektif bir sınav yapılabileceğine dair de umudumuz olmadığından, eh, gelecek günlerde de o kapılarda arkadaşlarımıza, gençlerimize ne cevap vereceğinizi doğrusu biz de merak ediyoruz.

Her ile bir üniversite açmaya meraklı hükümetin, neden Emniyet Teşkilatının ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde polis akademilerinin ve polis meslek yüksekokullarının sayısını ve kalitesini artırmadığını doğrusu merak ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kanun tasarısı olarak ilk kez Meclis Genel Kurulunda görüşülürken de belirttiğim gibi, Emniyet Teşkilatındaki personel açığı ciddî bir çalışmayla tespit edilmeli, hangi meslekten kaç kişiye ihtiyaç olduğu belirlenmeliydi; fakat, bugün, hükümet, tekrar, geçici ve acil bir ihtiyaç için, kalıcı ve niteliksiz bir çözümü sadece oy nedeniyle yürürlüğe koymaya çalışmaktadır.

Hatırlarsanız, yine, bu yasa konuşulurken, polislerin, fazla çalışma ücreti adı altında ödenen para için İçişleri Bakanlığının herhangi bir çalışması var mı diye sormuştuk.

Yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, diğer meslek sınıflarının tamamına yakın bölümüne 8 inci dereceden itibaren ekgösterge verilmesine rağmen, emniyet hizmetleri sınıfı personeline 4 üncü dereceden itibaren ekgösterge verilmesi Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir demiştik. Bu soruya da cevap bulamamıştık.

Emekli Sandığı ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğunu, bunu bizim gördüğümüzü, sizin de görmeniz gerektiğini ve bu konuda herhangi bir çalışma mevcut mudur diye sizlere sormuştuk.

Askerlerle aynı işi yaptığı halde, zorunlu askerî hizmete tabi tutulması konusunda Bakanlık ne düşünmektedir diye ayrıca sormuştuk.

Örgütlenme yasağının kaldırılması halinde, bir yanımızda insan hakları kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, diğer yanımızda polis sendikası ve toplumun her kesiminin katılımına açık, yani, çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir polis görev ve yetki yasası hazırlayalım demiştik; ama, günü kurtarmak için o gün o yasa öylece çıkarıldı ve Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi. Oysa, günü kurtarmak yerine, geleceği kurtarmak için bazı şeyler yapmış olsaydık, ne polis yasası geri döner ne de başka yasalar, sık sık, ya Anayasa Mahkemesinden ya da Cumhurbaşkanından döner idi.

Deminden beri, burada, bazı arkadaşlarımızın haklı olarak şikâyet ettiği gibi, pek yol alamadan, bazı maddeleri görüşemeden ya da bazı yasal yükümlülükleri yerine getirmeden, Meclisin, belki, bazı arkadaşlarımız tarafından yanlış yönlendirilmesiyle, bazı arkadaşlarımızın yanlış anlamalarıyla, belli ölçüde, zaman zaman tıkanılmışlığını yaşamaktayız. Kimimiz öfkelenmekteyiz, kimimiz biraz daha sabırlı davranmaktayız; ama, sonuç olarak, bir öfke tezahürü göstermektedir kendini, özellikle bugün. Bugün de çalışma günümüzün son günü; vallahi, ben de öfkeliyim. Niçin öfkeliyim biliyor musunuz? Çeşitli liselerde öğrenim gören 3 400 gence "öfkeli misin" diye sormuşlar, yüzde 58'i öfkeliymiş benim gibi. Gençlerin bir bölümü çok tehlikeli öfkeliymiş ve bunların oranı yüzde 41'miş. Bir başka araştırma sonucunda, gençlerin öfkelerinin, ÖSS canavarının ağzından püsküren alevler gibi ciğerlerini yaktığı söylenmiş. Benim de bir başka anlamda öfkem var. Ben ikibuçuk yıldır, burada, sizlerle birlikte görev yapıyorum. Geçmişte belediye başkanlığı yaptım. Geçmişte yapmış olduğum iş ve işlemlerden dolayı benim hakkımda birtakım soruşturmalar açılmış; ama, ben mahkemeye çıkamıyorum; öfkeliyim. Dokunulmazlığımın kaldırılmasını istedim, müsaade etmiyorsunuz; öfkeliyim.

BURHAN KUZU (İstanbul) - Kıyamayız, kıyamayız...

BAŞKAN - Dinleyelim arkadaşlar.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Dolayısıyla, benim bu öfkemi de daha fazla taşırmadan, lütfen, yine, geçenlerde de söylediğim gibi, isterseniz sizin Grubunuzun tüm üyelerinin -başta Başbakan olmak üzere- dokunulmazlıkları kalsın; ama, bizlerin kaldırın kardeşim. Lütfen kaldırın. Biz, yargı önüne çıkalım, o hakkımızı kullanalım, yargılanalım, ondan sonra öfkemizi dindirsinler ve sonra sizinle beraber olalım yine.

Bu düşüncelerimle, bu kanunun, taşıdığı nitelik ve amaçlara, ciddî devlet yönetimi anlayışına ve siyasî ahlaka çok fazla uymadığını yineliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hakkı Ülkü, hemen etkin ve verimli çalışmaya işbirliği katkısı yapan milletvekili arkadaşlarımızdan; süresini doldurmadan, aşmadan konuşmasını tamamladı; sağ olsun.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kısa bir süre önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 5321 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasasında değişiklik yapılarak en az 4 yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasında yapılacak seçme sınavında başarılı olanların, en az altı ay süreli polis meslek eğitimine alınacakları hükmü getirilmişti. Şimdi, Sayın Reisicumhurumuz tarafından Yüce Meclise iade edilen bu Kanunla ilgili fikirlerimi söylemek istiyorum.

Tabiî, muhterem arkadaşlarım, bugün yoğun bir gün geçirdik, oldukça elektrikli bir gün geçirdik. Bunun sonunda konuşmanın dezavantajını bilen bir arkadaşınızım, bu bakımdan fazla vaktinizi almak istemiyorum; ama, umuyorum ve diliyorum ki, Yüce Meclisin değerli üyeleri ve çok Değerli Bakanımız, benim, polemik yapmadan, siyaset yapmadan, tarafsız bir gözle, buradaki tepkilerimi, katkılarımı dikkate alırlar.

Bu kanunda amaç neydi; bu kanunda amaç, eksik polislerimizin yerine 10 000 polis alalım, bunların ilk 2 000'ini de bu yıl alalım. Peki, eksik polislerimizi dört yıl yükseköğretim görmüş ve onu bitirmiş insanlarımızdan temin ederken ne yapıyorduk; biz, bunları, altı ay bir eğitime tabi tutup polis olarak kullanacağız, hizmet verecekler; amacımız buydu.

Bundan önce de benim eleştirilerim olmuştu. Bu eleştirilerimi, yine, içtenlikle ve katkıda bulunmak için yapmıştım, dikkate alınmadı; ama, Sayın Reisicumhurumuz, aşağı yukarı, bizim burada, Meclis kürsüsünde söylediklerimize bazı ilaveler yaparak, bu kanunu iade etti.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, kamu düzenini sağlamak yönünden toplum yaşamında önemli yer tutan kolluk hizmetlerinde etkinliğin ve kaliteli hizmet sunmanın, ancak nitelikli eğitimle gerçekleşebileceği açıktır; yani, polislerimize, bizim, çağa uyan eğitimi vermemiz şarttır. Batı ülkelerinde bu asgarî iki yıldır ve biz bu nedenledir ki, 4652 sayılı Polis Eğitim Yasasını çıkardık. Sayın Bakan bu konunun içindedir ve kendileri de bunda büyük gayret sarf ettiler ve çok doğrudur. Dokuz ay eğitim gören polislerin eğitimini iki yıla çıkardık. Doğru. Şimdi hal böyleyken, ne yapıyoruz; altı ayda biz bunlara bir eğitim verelim, polis olsunlar...

Yine, burada, açıkça ifade ediyorum, Sayın Bakan bir zaruret sonucu bunu buraya getirmiştir; bunun farkındayım, bunu biliyorum, bunu anlayışla da karşılıyorum; fakat, bana göre, çare bu değildir; bu, yarayı pansuman etmektir, ameliyat etmek değildir. 2 000 polis alacaksınız, 2 000 polisi altı ay içerisinde hazırlarsan, beline tabancayı takar şeye verirsen, İstanbul'daki gasp olayları veya şunlar, bunlar... Yok böyle bir şey. Sayısal olarak belki artar; ama, nitelik olarak iş görmez. Bu bakımdan, temelden bu yanlıştır; temelden bu yanlıştır.

Şimdi, gerekçemizde diyoruz, işte, Avrupa Birliği ülkelerinde 250 kişiye 1 polis düşüyor, Türkiye'de bu sayı 320, 350. Doğrudur; bunu düzeltmemiz lazım; son zamanlarda, toplumdaki suç niteliğinde çok büyük değişmeler oldu, bunlara yetişmemiz lazım; ama, onlar için de iyi eğitim vermiş olacağımız polis artı uzman polis lazım. Artık, sadece karakolu bekleyen, hırsız kovalayan yok. Artık, şimdi, suçların nitelikleri çok değişti. Bu bakımdan, bizim yetiştireceğimiz polislerin çağa uyması lazım, bunun için eğitim vermemiz lazım, çok iyi eğitim vermemiz lazım. Önerimde onun ne olduğunu da size burada ifade edeceğim.

Şimdi, Sayın Reisicumhur, bizim buradaki tespitlerimize kendileri de bazı ilavelerde bulunmuşlar ve demişler ki: "Eğitime alınacak öğrencilerde aranacak koşulların ve mezun oldukları okulların niteliklerinin kanunda yer almadığı..." Doğru. Dolayısıyla, polis meslek eğitim merkezlerinde eğitime alınacak öğrencilerde aranacak koşulların, bu öğrencilerin bitirdikleri yükseköğretim kurumlarının niteliklerinin sınav ve disiplin konularının açıklıkla, yasayla düzenlenmesi gerektiğini ifade ediyor ve doğru. Anayasaya da uyuyor, şart, yapmamız lazım, bunu belirtmezsek, bu, Anayasadan da geri döner.

Değerli arkadaşlarım, bir başka husus daha var. Biz, 4 yıllık fakülte, yüksekokul mezunlarını polis olsunlar diye yetiştiriyoruz; ama, bir düşünün, bu 4 yıllık üniversite mezunu ve yüksekokul mezunlarının polislikle ilgili, o dört yıl içerisinde okudukları herhangi bir ders, herhangi bir yardım, böyle bilgi, ilgi, hiçbir şey yok. Biz, bunlara, doğrudan doğruya polis unvanını vereceğiz altı ayda; yani, birdenbire haşlayacağız. Bu, ne zaman oldu; hepiniz çok iyi biliyorsunuz, 1960'lı yılların sonunda, öğretmen yetiştirmek için biz bunu yaptık. Bu salondaki öğretmen arkadaşlarım bunu çok iyi bilir. Öğretmen okullarını kapatarak, lise mezunlarını, bir ayda, iki ayda öğretmen yaptık. İşte, o, Türkiye'de millî eğitimin felaketi olmuştur. Hâlâ kendimizi toparlayamadık. Bu bakımdan, hiçbir art düşüncem olmadı, katkıda bulunmak için ifade ediyorum. Bu yanlış, bu 2 000 polisi alıp hiçbir şey yapamayız. Bununla bir noktaya varamayız.

Gelin, şöyle düşünelim: Polis meslek yüksekokullarımızın sayılarını artıralım. Benim memleketimde de, Sayın Bakan, bir okul açtı ve çok başarılı öğrenciler var. 200 öğrencisi var, bu sene 400 öğrenci alalım, alabiliriz, onu yapar, yapacağına da inanıyorum; yani, kontenjanlarını da artıralım diye söylüyorum burada.

Ayrıca, bunlara, özellikle çağa uyan yeni dersler koyalım, eğitim standartlarını biraz daha yükseltelim. Bu gayretin içine girelim.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, Türkiye'de, 1 124 amir, 3 030 polis askerliğini yapmamış, yapamamış; yani, 4 000 küsur da böyle polisimiz var. Ben, buradan öneriyorum; bu polislerimiz silah taşıyorlar, silah kullanmasını biliyorlar, polis eğitimi görmüşler. Sadece bunlara münhasıran 1 maddelik bir kanun çıkarırsak, kısa dönem -iki aylık, üç aylık, dört aylık- bir askerî eğitimden sonra bunların da Emniyet Teşkilatından ayrılmamalarını, orada bir boşluk bırakmamalarını sağlamış oluruz. Bunu hazırlayalım. Bu arada fazla zaman kaybetmiş olmayız.

Ve tekrar ediyorum; benden önce konuşan değerli milletvekilinin dediği gibi, işte, şeyin önüne yığılacak, bu öğrenciler gelecek, torpiller başlayacak, sıkıntılar olacak... Ben bunları söylemek de istemiyorum, düşünmek de istemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Ülkü Bey, toparlayalım lütfen.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla)- Toparlıyorum.

Bir tek cümle söyleyeceğim. İktidarların, milletvekillerinin en büyük sıkıntısı, işe adam almaktır. Hepiniz yaşıyorsunuz, hepimiz yaşadık bunu. Bu 2 000 kişi için, beni bırakın, sizin başınıza neler geleceğini şimdiden görüyorum. 2 000 kişi için neler olacak. O imtihanları, tabiî, biliyoruz, ÖSYM yapıyor yapmıyor, işte, teşkilat kendi içinde yapıyor... Sağlıklı yapılıyor, ben, sağlıklı yapılmadığı iddiasında asla değilim; ama, insanlarımızı, işsizlerimizi, üniversite mezunu açıkta olanlarımızı bir gözünüzün önüne getirin. O 2 000 kişi alınacak, en aşağı 100 000 kişi, 150 000 kişi dışarıda kalacak. Yani, bu bir çare değil; yani, dışarıda kalan üniversite mezunlarına da bir iş bulalım şeklinde bir çare değil.

Ben bunları ifade etmeye çalıştım. Umarım, Değerli Bakanımız ve sizler bizim bu tespitlerimizi dikkate alırsınız. Alırsanız çok mutlu olurum; çünkü, doğruyu yapmış oluruz. Polis eğitimimizi, polis okullarımızın hem sayısını artırarak hem de eğitim düzeyimizi yükselterek, ülkemize yakışan, Avrupa Birliğine girmek üzere olan bir ülkeye, kolluk kuvvetlerini, emniyet kuvvetlerini hazırlamış oluruz diye düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz 20.00'de, yani saat 8'de bitiyor.

Tüzük ve Tüzüğe uyma konusu çok tartışıldığı için, İçtüzüğün 55 inci maddesinin ikinci paragrafını okuyorum bilgilerinize sunmak için: "Zorunlu hallerde, o birleşim için geçerli olmak kaydıyla ve sona ermek üzere olan işlerin tamamlanması amacıyla oturumun uzatılmasına Genel Kurulca karar verilebilir."

Bir zorunlu hal yok, işin de bitmeye yaklaşması gibi bir durum söz konusu değil ve 5 dakikamız kaldı.

Sayın Ümmet Kandoğan, belki, şimdi, yine darılacak; ama, onun 10 dakikalık konuşma süresi var, bizim 5 dakika süremiz var. 5 dakika olmaz; eğer, konuşacaksa, 10 dakika konuşacak.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tümü üzerinde söz aldığım için, 10 dakika söz hakkım var Sayın Başkan. Takdir sizin.

BAŞKAN -10 dakika... Yani, devamında zaten söz hakkınız baki olacak sizin.

Anlaşıldığı kadarıyla, uzatma durumu olmadığına göre; alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 85 inci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler için, 23 Nisan 2005 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.57