DÖNEM: 22 CİLT: 80 YASAMA
YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
80 inci
Birleşim
6 Nisan 2005 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, Karabük Demir-Çelik
İşletmelerinin kuruluşunun 68 inci yıldönümünde, Türk demir-çelik sanayiinin
gelişimine ve ülke ekonomisine katkısına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, evsel ve sanayi atıklarıyla
kirlenen Gediz Nehrinin yarattığı çevre sorunlarına ve bu konuda alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, Karaman ve Konya Ovalarındaki
yeraltı su kaynaklarının telafi edilemeyecek oranda azalmasının yol açabileceği
olumsuz etkilere ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı
konuşması
B) Tezkereler ve
Önergeler
1.- 5319 sayılı, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 33 üncü maddesinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/793)
2.- 5321 sayılı, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/794)
3.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı
Peter Götz'ün, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı Almanya'ya davetine
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/795)
C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar ve 34 milletvekilinin, terör
nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/272)
V.- ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1.- (9/12) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin görüşme gününe
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2005 Cumartesi günü saat 14.00’te
özel bir gündemle toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) Sİyasî Partİ
Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu
önerisi
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835)
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, tamamlanmamış yatırımlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER'in cevabı (7/5024)
2.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Hükümetin şeker sektörüne
yönelik icraatlarına ve yabancı bir şirket hakkındaki iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/5055)
3.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, matrah sıfırlaması
uygulamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5078)
4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, vergi tahsiline ve mükellef
sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5155)
5.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, son beş yıllık vergi
oranlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5156)
6.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, SSK hastaneleri
bünyesindeki kreşlerin ücretlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
AKDAĞ'ın cevabı (7/5250)
7.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, din görevlilerinin özlük
haklarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5270)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, arı yetiştiricileri ile bal
üreticilerinin sorunlarına, sahte bal nedeniyle yaşanan sıkıntılara ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü,
Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, Siyasî Partiler ve Seçim
Kanunlarındaki eksiklikler ve yanlışlıklar nedeniyle yaşanan sıkıntılara
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,
Cevap verdi.
Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu, Kanser Haftasına ve kanserle
mücadelenin önemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
5317 sayılı, Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, Anayasanın 89
uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, (1/984)
esas numaralı Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısının, kapsam itibariyle
ihtisas alanına girmesi nedeniyle Komisyonlarına havale edilmesine ilişkin
tezkeresi okundu; bu istem, İçişleri Komisyonunca da uygun bulunduğundan, söz
konusu tasarının Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna havale
edildiği,
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 41 milletvekilinin, ilköğretim
ve ortaöğretim okullarında eğitim gören çocukların ve gençlerin karşı karşıya
bulunduğu tehlikeler ile bunlardan korunma yollarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/271) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı,
4.4.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 851 sıra sayılı Esnaf ve
Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4 üncü sırasına alınmasına; 5.4.2005 Salı günkü birleşimde sadece
sözlü soruların görüşülmesi ve diğer denetim konularının görüşülmemesine;
6.4.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel
Kurulun 6.4.2005 Çarşamba günü 14.00 - 22.00; 7.4.2005 Perşembe günü de 14.00 -
20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisinin kabul edildiği,
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/338) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildiği,
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, 4925 Sayılı Karayolu Taşıma
Kanununun 5 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/343) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği,
Açıklandı.
İçişleri Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 2 üyeliğe Muş Milletvekili Seracettin Karayağız ve Yozgat Milletvekili
Mehmet Çiçek,
Çevre Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyeliğe Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen,
Seçildi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/749),
2 nci sırasında bulunan (6/756),
11 inci sırasında bulunan (6/786),
12 nci sırasında bulunan(6/787),
13 üncü sırasında bulunan (6/789),
14 üncü sırasında bulunan (6/791),
17 nci sırasında bulunan (6/801),
19 uncu sırasında bulunan (6/811),
29 uncu sırasında bulunan (6/831),
30 uncu sırasında bulunan (6/833),
31 inci sırasında bulunan (6/835),
32 nci sırasında bulunan (6/836),
33 üncü sırasında bulunan (6/837),
34 üncü sırasında bulunan (6/838),
35 inci sırasında bulunan (6/840),
36 ncı sırasında bulunan (6/841),
38 inci sırasında bulunan (6/843),
43 üncü sırasında bulunan(6/849),
50 nci sırasında bulunan (6/866),
53 üncü sırasında bulunan (6/870),
57 nci sırasında bulunan (6/877),
71 inci sırasında bulunan (6/916),
72 nci sırasında bulunan (6/917),
74 üncü sırasında bulunan (6/922),
75 inci sırasında bulunan (6/927),
76 ncı sırasında bulunan (6/928),
79 uncu sırasında bulunan (6/932),
81 inci sırasında bulunan (6/935),
84 üncü sırasında bulunan (6/940),
86 ncı sırasında bulunan (6/943),
106 ncı sırasında bulunan (6/978),
108 inci sırasında bulunan (6/984),
109 uncu sırasında bulunan (6/985),
110 uncu sırasında bulunan (6/986),
111 inci sırasında bulunan (6/988),
112 nci sırasında bulunan (6/989),
119 uncu sırasında bulunan (6/1000),
132 nci sırasında bulunan (6/1022),
133 üncü sırasında bulunan (6/1023),
137 nci sırasında bulunan (6/1037),
138 inci sırasında bulunan (6/1038),
139 uncu sırasında bulunan (6/1039),
144 üncü sırasında bulunan (6/1049),
147 nci sırasında bulunan (6/1055),
148 inci sırasında bulunan (6/1056),
150 nci sırasında bulunan (6/1058),
154 üncü sırasında bulunan (6/1065),
161 inci sırasında bulunan (6/1074),
165 inci sırasında bulunan (6/1082),
167 nci sırasında bulunan (6/1092),
Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin cevap verdi.
(6/831), (6/811), (6/922), (6/932), (6/943), (6/1092), (6/916),
(6/1065), (6/749), (6/756), (6/786), (6/787), (6/833), (6/835), (6/836),
(6/837), (6/838), (6/840), (6/986), (6/988), (6/801), (6/843), (6/935),
(6/984), (6/985), (6/1074) esas numaralı soru sahipleri, cevaba karşı
görüşlerini açıkladı.
6 Nisan 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanılmak üzere, birleşime 19.07'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 110
6 Nisan 2005
Çarşamba
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanunlar
1.- 23.3.2005 Tarihli ve 5319 Sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın
89 ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi (1/1004) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.4.2005)
2.- 24.3.2005 Tarihli ve 5321 Sayılı Emniyet Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi (1/1005) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.4.2005)
Tasarı
1.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1006) (Anayasa ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.4.2005)
Tezkere
1.- Sağlık Bakanlığına Bağlı Hastanelerde İlaç, Tıbbî
Sarf Malzemesi ve Tıbbî Cihaz Yönetimi Hakkında Performans Denetimi Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/792) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Mera
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5497) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Doğu
Karadeniz çiftçisine ödenmesi gereken destekleme bedeline ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5498) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
3.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Başbakanlık
Müsteşarının bir şahısla birlikte bir kitapta intihal yaptığıyla ilgili
haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5499) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.3.2005)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, sanayide
kullanılan doğalgaz fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5500) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
5.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal DEVECİLER'in, Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün bir firmaya bor öğütme tesisi kurduracağı
iddialarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5501) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
6.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal DEVECİLER'in, Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün bor öğütme kapasitesine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5502) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.3.2005)
7.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal DEVECİLER'in, Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Bandırma Hidrojen Peroksit A.Ş.'deki
hisselerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5503) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır
İlçesinde dövülen bir gazeteciye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5504) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
9.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ardahan-Göle-Yeniköy'deki Kura Nehri ve Yeniköy Köprüsünün onarımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5505) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.3.2005)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Devlet
Tiyatrolarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5506)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
11.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün,
Çanakkale-Troya gezi alanına yapılması planlanan müzeye ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5507) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.3.2005)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, özel tiyatro
sayısına ve mali açıdan desteklenmelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5508) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, eczacıların
ilâç bedellerini zamanında alamamasından kaynaklanan mağduriyetlerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5509) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.3.2005)
14.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, kamu
kurumlarınca alınan ilaçların eczacılara geri ödemesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5510) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
15.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Manisa-Salihli Devlet Hastanesi Başhekimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5511) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.3.2005)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, zehirli
atıkların zeytin ağaçlarına verdiği zarara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5512) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, ülkemizde
yetiştirilen zeytin türlerine ve korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5513) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, zeytin
üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin insan sağlığına etkilerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5514) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.3.2005)
19.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın,
arıcılık tesisi kurmak isteyenlere verilecek teşvike ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5515) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, tasfiye
edilen Emlak Bankasıyla ilgili bazı bilgilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/5516) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.3.2005)
21.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
avcılık belgesi harçlarının ödeme tarihinin değiştirilmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5517) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
22.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
Lüleburgaz Atatürk Lisesinin A tipi okuldan B tipine dönüştürüleceği iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5518) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.3.2005)
23.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
Diyarbakır Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/5519)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, THY
uçaklarının yedek parça durumlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5520) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.2005)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa
Tüketici Mahkemesi hakiminin Bakanlığa geri çekilmesine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5521) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
26.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-İnegöl-Eskiköy'de meydana gelen heyelana ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5522) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2005)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Nilüfer-Görükle Belde Belediyesinin çöp konteynırı ihtiyacına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5523) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.3.2005)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR ve 34
Milletvekilinin, terör nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/272) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.4.2005)
BİRİNCİ
OTURUM
6 Nisan 2005
Çarşamba
Açılma Saati:
14.06
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşimini açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama
için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın
milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını, yoklama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 3 Nisan Karabük Demir-Çelik
İşletmelerinin kuruluş ve Türk demir çelik sanayiinin gelişimi hakkında söz
isteyen, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'a aittir.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ceylan, konuşma süreniz 5 dakikadır.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1.- Karabük Milletvekili Mehmet
Ceylan'ın, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin kuruluşunun 68 inci yıldönümünde,
Türk demir-çelik sanayiinin gelişimine ve ülke ekonomisine katkısına ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3 Nisan, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin ve Karabük'ün
kuruluş yıldönümü olması münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım.
Öncelikli olarak, bana bu konuşma fırsatını veren Sayın Başkana teşekkür ediyor
ve sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizin ilk
entegre demir çelik tesisi olan Karabük Demir-Çelik İşletmeleri, bundan tam
altmışsekiz yıl önce, 3 Nisan 1937 tarihinde, o zamanlar 40 haneli bir köy olan
Karabük'te kurulmuştur. Bu nedenle, her yıl 3 Nisan tarihi, Karabükümüzde,
Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin ve Karabük'ün de kuruluş yıldönümü olarak
kutlanmaktadır.
İkinci Dünya savaşı öncesi dünyada büyük savaş
tehlikesinin olduğu bir dönemde, güvenlik açısından tabiî korumalı bir bölgede
olan ve demir-çelik endüstrisinin en temel iki hammaddesi olan maden kömürü
havzasının Zonguldak'a yakınlığı ve mevcut demiryolu üzerinde bulunması
münasebetiyle, o tarihlerde, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk'ün bizatihi talimatlarıyla, Karabük Demir-Çelik İşletmeleri Karabük'te
kurulmuş bulunmaktadır.
Karabük Demir-Çelik İşletmeleri, kuruluşundan itibaren
hızlı bir şekilde büyümüş, ülkemizin, yıllardır, inşaat demirinden demir-çelik
profiline, demiryolu rayından her türlü demir-çelik döküm mamulüne, demir-çelik
sacdan çelik konstrüksiyona kadar her türlü demir-çelik ürün ihtiyacını karşılamış;
böylece, üretmiş olduğu ürün ve mühendislik hizmetleriyle, ülkemizin inşaında
çok büyük katkıları bulunan bir kuruluşumuz haline gelmiştir.
Yine, daha sonraki yıllarda, 1965 yılında Ereğli'de
kurulan Ereğli Demir-Çelik İşletmelerinin ve 1977 yılında kurulan İskenderun
Demir-Çelik İşletmelerinin kuruluşunda, Karabük Demir-Çelik İşletmelerinin çok
büyük katkıları bulunmuştur. Bu tesiste yetişen mühendis, usta ve işçiler,
bizatihi bu yeni tesislerde görevlendirilerek, ülkemize daha büyük, yeni
demir-çelik tesislerinin kazandırılmasına vesile olmuştur.
Sadece, bu entegre demir-çelik tesisleri değil, bugün
sayıları 16'yı bulan ark ocaklı demir-çelik izabe tesisleri ile yine, sayıları
150'yi bulan yarı ürün işleyen demir-çelik haddehanelerinin hemen hepsinde
Karabük Demir-Çelikte çalışarak yetişen mühendis ve ustaları görmekteyiz.
Karabük Demir-Çelik İşletmeleri, ifade ettiğim gibi,
sadece demir-çelik mamulü üretmeyip, makine üreten, her türlü döküm mamulü
yapan, çelik yapı yapan üniteleriyle, ülkemizde çok sayıda fabrikanın yapımında
da büyük emekleri geçmiş bir tesisimizdir. Bugün ülkemizde üretim yapan çimento
fabrikaları, şeker fabrikaları, çay fabrikaları gibi tesislerin yapımında
Karabük Demir-Çelik mühendis ve ustalarının alınteri bulunmaktadır.
Yine, ülkemizde inşa edilen dev köprüler, baraj
kapakları, büyük anten direkleri gibi tesislerin birçoğu Karabük Demir-Çelik
işletmelerinde yapılmıştır.
Özetle, 1937 yılında bizatihi Mustafa Kemal Atatürk
tarafından Karabük'te yapım talimatı verilen Karabük Demir-Çelik İşletmeleri,
aradan geçen altmışsekiz yıl boyunca, gerek ürettiği ürünler ve gerekse de
mühendislik hizmetleriyle, ülkemizin imarı, inşaı ve sanayileşmesinde çok büyük
emekleri olmuş, bu nedenle de fabrika yapan fabrika unvanını almıştır.
Tabiî ki, böylesi dev bir fabrika, o zamanlar 40 haneli
bir köy olan, bugün nüfusu 100 000'i aşan bir cumhuriyet kenti Karabük'ün de
kuruluşuna vesile olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ceylan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karabük
Demir-Çelik İşletmeleri, ifade ettiğim gibi, bugün dünyada üretim açısından 12
nci sıraya yükselen Türk demir-çelik sanayiinin kuruluş ve gelişmesinde de çok
büyük katkıları bulunmuş ve bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karabük
Demir-Çelik İşletmeleri, 1994 yılında, maalesef, talihsiz bir kapatılma
kararının ardından, 1995 yılında, başarılı bir özelleştirmeyle, çalışanlarına,
yöre halkına, sanayicisine ve halkına devredilmiştir ve bu tarihten sonra
Kardemir AŞ adını almıştır. O günlerde, ekonomik ömrünü tamamlamıştır denilen
Kardemir AŞ, bugün 4 000'in üzerinde çalışanıyla, yöre halkı ve ülke
ekonomisine katkıda bulunmaya devam etmektedir. Her yıl ardı ardına yaptığı
yüzmilyonlarca dolar modernizasyon yatırımıyla daha da rekabetçi bir yapıya
kavuşmakta, başarılı bir yönetim yapısıyla üretim ve hizmete devam etmektedir.
Devlete her yıl trilyonlarca lira vergi ödemekte, istihdam sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; böylesi bir tesisi
kuran ve bugüne getiren insanları, bir kez daha, huzurlarınızda, Karabük halkı
ve arkadaşlarım adına minnet ve şükranla anıyorum. Kardemire destek veren,
başta hükümetimiz olmak üzere, eski hükümetlere, Çelik-İş Sendikasına,
çalışanlarına, yöre sanayicisine ve sivil toplum örgütlerine, ayrıca yöre
halkına bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu vesileyle, Karabük'ün ve Karabük Demir Çelik
İşletmelerinin 68 inci kuruluş yıldönümünü bir kez daha kutluyor, hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ceylan.
Gündemdışı ikinci söz, Gediz Nehrinin yarattığı çevre
sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'e aittir.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
evsel ve sanayi atıklarıyla kirlenen Gediz Nehrinin yarattığı çevre sorunlarına
ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kütahya, Uşak, Manisa ve İzmir milletvekilleri bilirler;
Kütahya'nın Murat Dağından doğan Gediz Nehri, Uşak ve Manisa'dan geçerek
İzmir'in Menemen İlçesi Maltepe Beldesinden denize, yani, körfeze dökülür. 400
kilometre uzunluğunda bir nehirdir Gediz Nehri.
Sayın milletvekilleri, bu Gediz Nehrinin çevreye
yaşattığı sorunlarla ilgili Sayın Meclisimizi bilgilendirmek için söz aldım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
İzmir, bir iki yıl öncesine kadar, bütün güzelliklerini
gölgeleyen kötü kokusuyla tanınırdı; ancak, 1960'lı yıllarda yapımına başlanan
ve büyük bir sabır, emek ve 700 000 000 doları aşan kaynak harcamasıyla büyük
kanal projesini oluşturdu, tamamladı ve bu proje, Ege'nin incisi İzmir'i bu
bilinen çirkinlikten ve kötü kokusundan arındırmaya başladı. Fakat, Kütahya'dan
doğup Uşak, Manisa ve İzmir üzerinden körfeze dökülen Gediz Nehri, İzmir
Körfezini, neredeyse, eski kötü kokulu ve kirli konumuna döndürecektir; çünkü,
Gediz Nehri çevresindeki yerleşim birimlerinin ve sanayi bölgelerinin evsel ve
endüstriyel katı ve sıvı atıkları arıtılmadan nehre ve oradan da körfeze
boşaltılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu bölgelerdeki yerleşim
birimleri ile sanayi bölgelerindeki fabrika ve işletmelerin büyük bölümünde
arıtma tesisi olmaması ve olanların da denetimsizlik ve umursamazlık sonucu
çalıştırılmaması, sorunun özünü oluşturmaktadır. Sanayi tesis ve işletmelere
göstermelik ve hatta, önceden haberli yapılan denetlemeler, sorunun özellikle
canlılar için korkunç boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır. Yaratılan
kirlilik, hem her türlü canlıları tehdit etmekte ve hem de İzmir Körfezini
kirletmektedir.
Değerli milletvekilleri, Gediz Nehrinin, organize
sanayi bölgeleri ile ilçe, belde ve köy yerleşim birimlerinin atıkları
nedeniyle aşırı biçimde kirlendiğini herkes kabul ediyor; ancak, bu kirliliğe
karşı alınması gereken genel önlemlerin bu dört ilin ortak işbirliğinde
olmaması, sorunun başını çekmektedir. Esasen, sorun, yerel önlemlerle
giderilemeyecek kadar büyük boyutlara varmıştır ve merkezî hükümetin müdahalesi
gerekmektedir.
Bölgedeki sanayici, arıtma tesisi kurmanın ve sürekli
çalıştırmanın ürün maliyetini yükselttiği anlayışıyla ve kâr düşüncesiyle
hareket ederek, kolay ve masrafsız olanı seçiyor ve böylece, 400'e yakın
fabrika ve işletme, endüstriyel ve kimyasal atıklarını doğrudan Gediz Nehrine
boşaltıyor.
Bunun yanında, Gediz çevresinde, altyapısı olan belde,
köy ve hatta ilçe sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Dolayısıyla,
buralardaki 130'a yakın yerleşim biriminin de, evsel katı ve sıvı atıkları,
direkt olarak nehre, fosseptiklere ve yeraltı suyuna akıtılıyor. Böylece, gerek
sanayi atıkları ve gerekse evsel atıklarla, Gediz Nehrinde sürekli ve aşırı bir
kirlenme var. Bu kirlenme olduğu gibi körfeze ulaşıyor. Üstelik, zehirli
atıkların yoğun şekilde karıştığı nehir suyuyla çevredeki tarlalarda sulama
yapılmakta ve dolayısıyla, bu tarlalardaki ürün, tüketici için de sorun
yaratmaktadır. Yani, değerli milletvekilleri, Gediz Nehrinde yaşanan çok aşırı
kirlenme ve zehirli atıklar, mutfağımıza kadar ulaşıyor.
Şimdi, bölge televizyonları, bölge basını, özellikle,
Kanal Ege Televizyonu, Gediz Nehrinin yaşadığı bu sorunların çok ciddî
boyutlara ulaşması ve Gediz Nehrinde yaşayan canlıları da artık yok etmesi
nedeniyle, yıllardan beri, bu Gediz Nehrinde yaşanan kirliliği anlatmak için
programlar yapıyorlar ve herkesi, Gediz Nehrinde yaşanan kirlilik konusunda
uyarmaya çalışıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersin, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) -Toparlıyorum Sayın Başkan.
Ancak, sayın milletvekilleri, Gediz Nehrinin doğduğu
yerden döküldüğü yere kadar yarattığı kirliliğin nedenleri ve bu durumun,
çevre, insan sağlığı ve körfez temizliğine olumsuz etkileriyle alınması gereken
önlemlerin tespiti için 10 Aralık 2003 tarihinde verdiğim Meclis araştırması
önergesinin bir an önce görüşülmesi ve oluşturulacak komisyonun, bu sorunun
irdelenmesiyle ilgili çalışmalara bir an önce başlaması gerekiyor.
Sayın Bakandan, bu konuda birbuçuk yıl önce verdiğim
Meclis araştırması önergesinin bir an önce görüşülmesi ve komisyonun oluşumu
için yardımcı olmasını diliyorum. Diliyorum; ama, sayın bakan, maalesef, bugün
Mecliste yok. Bırakın sayın bakanın Mecliste olmamasını, hükümet de yok.
Herhalde, cumhuriyet tarihinde Meclise bu kadar saygısız, Meclisi bu kadar
işlevsiz kılan, Meclisi bu kadar umursamayan bir hükümet gelmemiştir. Yani,
Bakanlar Kurulu üyelerinin tümü de yok. Allah için bir tanesi burada olsa, şu
Mecliste yapılan konuşmaları dikkate alsa ne olur! Kime konuşuyoruz burada
biz?! Kim bizi dinliyor?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Millete... Millet dinliyor.
AHMET ERSİN (Devamla) - Sadece millete konuşuyoruz.
Milletimizden de Allah razı olsun; ama, bu hükümete de yazıklar olsun!
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan...
AHMET YENİ (Samsun) - Öyle laf olur mu?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne demek hükümete yazıklar
olsun?! Oldu mu?!
AHMET ERSİN (İzmir) - Oldu bile! Oldu bile!
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Karaman ve Konya
Ovaları yeraltı sularının durumu hakkında söz isteyen, Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün'e aittir.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün,
Karaman ve Konya Ovalarındaki yeraltı su kaynaklarının telafi edilemeyecek
oranda azalmasının yol açabileceği olumsuz etkilere ve bu konuda yapılması
gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karaman ve Konya çevresindeki yeraltı sularının telafi
edilemeyecek oranda azalması nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Karaman ve Konya Ovası hızla çölleşiyor; deyim
yerindeyse o güzelim topraklar verimsizleşiyor, çoraklaşıyor. Dünyanın küresel
ısınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunması, iklimlerin değişmesi, yağış
miktarlarının azalması gibi etkenlere bağlı olarak ve özellikle bilinçsiz su
tüketimi de dikkate alındığında su kaynaklarının hızla tükendiği, enerji
maliyetlerinin arttığı ve özellikle yeraltı kuyularındaki su seviyesinin
gittikçe düştüğü görülmektedir.
DSİ yetkililerinin verilerine göre, mevsim itibariyle
yağış miktarı, ortalama yağış miktarının oldukça altındadır. Mevcut su
kaynakları ve nüfus dikkate alındığında, ülkemizde kişi başına düşen su miktarı
yılda 1 700 metreküp, su potansiyeli ise 3 700 metreküp civarındadır.
Günümüzde, bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için, kişi başına düşen su
miktarının yılda 10 000 metreküp olması gerekmektedir. Bu rakamlar da
göstermektedir ki, ülkemiz, aslında, su zengini bir ülke değildir.
Konya ve Karaman Ovaları, tarımsal üretim açısından
Türkiye'de önemli bir yere sahiptir. Ovada yıllık yağışın yetersiz olmasından
dolayı, özellikle yaz aylarında, sulama, bitkisel üretim için büyük bir önem
taşımaktadır.
Karaman ve Konya Ovalarında, yerüstü sulamaları olan
Konya Ovası Projesi, Deliçay Barajı, İbrala Barajı gibi sulama projelerinin
bitirilememesi nedeniyle, tek alternatif olarak geriye yeraltı sulaması
kalmaktadır. Konya ve Karaman Ovasının su kaynakları açısından yetersiz bir
bölge oluşu, mevcut su kaynaklarının etkin bir şekilde kullanımını zorunlu
kılmaktadır. Uzun yıllar bölgede yapılan incelemeler sonucunda, çiftçilerin,
mevcut sulamasuyu kaynaklarını fazla kullanmakta oldukları, hatta, gelişigüzel
kuyular açtıkları görülmekte, bunun da yeraltı su potansiyelinde hızla azalmaya
sebebiyet verdiği ortadadır.
Ülkemizde yıllık yeraltı su rezervi 12 milyar metreküp
olup, bunun ancak 5 milyar metreküpü tarımsal sulamaya tahsis edilmiştir.
Ancak, açılan çok sayıda yeraltı kuyusu ve bilinçsiz sulama nedeniyle, bu
potansiyel de hızla tükenmektedir. Sadece Karaman ve Konya bölgesinde 20 000'i
ruhsatlı, 20 000 civarında ise kaçak yeraltı kuyusu bulunduğu bilinmektedir.
Sulama tekniği olarak açık sulama sisteminin benimsenmesi nedeniyle, zaten kıt
olan suyun yüzde 50'si, daha toprakla buluşmadan kaybolmaktadır. Bu nedenle,
bölgeyi bekleyen çölleşme ve kuraklık tehlikesinin önlenmesi için, mutlaka acil
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Doğal kaynakların etkin kullanılarak,
tarımsal üretimin artırılması, AB standartlarına uyum ve kırsal alanda yaşayan
vatandaşlarımızın gelirinin ve yaşam düzeyinin yükseltilmesi, Türk tarımına
hizmet eden her kesimin başlıca hedefi olmalıdır.
Su kaynaklarının etkin kullanılması için bölgemizde
alınması gereken tedbirler kısaca şunlardır:
Bölgedeki önemli su kaynaklarından olan Göksu Çayının
ovaya akıtılması projesi olan Konya Ovası Projesi, bir an önce tamamlanmalıdır.
Otuzbeş yıldır dillendirilen bu projenin ilk merhalesi
olan Mavi Tünelin programa alınması için bizzat talimat veren Sayın
Başbakanımıza, bölge halkı adına, teşekkür ediyorum.
Yeraltı suyu kaynaklı projelerde, klasik açık sistemler
yerine, modern sulama teknolojilerinin kullanılması hedeflenmelidir.
Suyun bilinçli kullanılmasına yönelik eğitim
çalışmaları yapılmalıdır.
Ekonomik sulama yöntemleri olan damlama ve yağmurlama
sisteminin hızla artırılması ve bu konuda, gerekirse, çiftçiye teşvik verilmesi
gerekmektedir.
İzinsiz, kaçak açılan sondaj kuyuları mutlaka
durdurulmalıdır.
Emniyetli rezervin üzerindeki tahsisler mutlaka
kaldırılmalıdır.
Su kaynaklarının sonsuz olmadığının bilincine varan bir
çiftçi grubu oluşturulmalıdır.
Havzadaki rezervin yetmemesi durumunda yeni su
kaynaklarının temin edilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan
tespitler ve bunlara yönelik elde edilen çözüm önerilerinin uygulanmasında
gecikme gösterilmesi durumunda, havzada ciddî boyutlara varan su krizinin
gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Su kaynaklarının korunması ve etkin kullanımı
konusunda DSİ yetkililerini ve Enerji Bakanlığımızı, acil tedbirlerle, duyarlı
olmaya davet ediyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - ...bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Kâtip üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup, bilgilerinize sunacağım.
B) Tezkereler ve
Önergeler
1.- 5319 sayılı, Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 33 üncü maddesinin
Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/793)
Sayı: B.01.0.KKB.01-18/A-3-2005-257 5.4.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 25.03.2005 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-8980/27762 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 23.3.2005
gününde kabul edilen 5319 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir.
İncelenen Yasanın 33 üncü maddesinde,
"Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü,
Genel Müdürlüğün işletiminde bulunan havaalanlarını yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde yaptırarak işletimini özel sektöre verdiği tesislerini, işletme
dönemleri sonunda ve hizmetin bütünlüğü yönünden gerek gördüğü diğer
tesislerini ihale yoluyla kiralamak suretiyle üçüncü şahıslar eliyle
işlettirebilir"
düzenlemesine yer verilmiştir.
Yapılan düzenlemeyle, Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğüne,
-Genel Müdürlüğün işletiminde bulunan havaalanlarını,
-İşletme dönemleri sonunda, yap-işlet-devret yöntemi
ile yaptırılarak işletimi özel sektöre verilen tesisleri,
-Hizmetin bütünlüğü yönünden gerek gördüğü diğer tesisleri,
ihale yoluyla kiralayarak üçüncü şahıslara
işlettirebilmesi için yetki verilmekte ve havaalanı ile tesislerin işletme
haklarının, kiralama yoluyla üçüncü kişilere devredilebilmesine olanak
sağlanmaktadır. Bu niteliği ile havaalanları ve tesislerin işletme hakkının
devri özelleştirme kavramı kapsamında bulunmaktadır.
Çünkü, özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine
ilişkin 24.11.1994 günlü, 4046 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin (A) fıkrasının
(f) bendi ile 15 inci maddesinde,
-Genel ve katma bütçeli idarelerle bunlara bağlı döner
sermayeli kuruluşların mal ve hizmet üretim birimleri ve varlıklarının,
-Kamu iktisadî kuruluşları, bunların müessese, bağlı
ortaklık, işletme ve işletme birimlerinin,
işletme haklarının verilmesi, kiralanması ya da
mülkiyetin devri dışındaki benzeri yöntemlerle özelleştirilmesinin bu Yasa
kurallarına göre yapılacağı belirtilirken, işletme hakkının kiralama yöntemiyle
devrinin bir özelleştirme işlemi olduğu vurgulanmaktadır.
Anayasanın "Devletleştirme ve özelleştirme"
başlıklı 47 nci maddesine, 13.08.1999 günlü, 4446 sayılı Yasayla eklenen üçüncü
fıkrada,
"Devletin, kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer
kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların
özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir"
düzenlemesine yer verilerek, özelleştirme esas ve
usullerinin yasada gösterilmesi gerektiği kurala bağlanmıştır.
Oysa, incelenen yasanın 33 üncü maddesinde, havaalanı
ve tesislerin işletme hakkının "ihale yoluyla" kiralanarak devredilebileceği
belirtilmiş; ancak, ihale usul ve esasları ile işletme hakkının devir süresi
gibi önemli konulara yer verilmemiştir.
8.11.1984 günlü, 18569 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
"Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ) Ana
Statüsü"nün 1 inci maddesinde, Devlet Hava Meydanları İşletmesinin, 233
sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kurallarına
bağlı, tüzelkişiliğe sahip bir kamu iktisadî kuruluşu olduğu belirtilmiştir.
Ana Statünün 3 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasında,
kuruluşun, Devlet İhale Yasası kurallarına bağlı olmadığı; 2 nci fıkrasında da,
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Ana Statü kuralları saklı kalmak üzere
özel hukuk hükümlerine bağlı olduğu belirtilmiştir.
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin incelenmesinden,
bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı kamu iktisadî kuruluşlarının uyacakları
ihale usul ve esaslarına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.
Özelleştirmenin teknik, ekonomik, yönetsel ve hukuksal
altyapısı, 4046 sayılı "Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun" ile düzenlenmiştir.
Yasanın,
-1 inci maddesinin (A) fıkrasının (f) bendinde,
"...kamu iktisadî kuruluşlarının temel kuruluş amaçlarına uygun mal ve
hizmet üretim birimlerinin işletilmesi haklarının özelleştirilmesine ilişkin
esasları düzenlemek" Yasanın amaçları arasında sayılmış,
-15 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde,
kamu hizmeti gören tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri üreten kamu iktisadî
kuruluşları ile bunların müessese, bağlı ortaklık, işletme ve işletme
birimlerinin işletme haklarının verilmesi, kiralanması ya da mülkiyetin devri
dışındaki benzeri yöntemlerle özelleştirilmesinin bu Yasa kuralları
çerçevesinde yapılacağı belirtilmiş,
-Aynı maddenin son fıkrasında, bu madde gereğince
işletme hakkı verilmesi, kiralama ya da benzeri yöntemlerle kullanma hakkının
devrinde sürenin 49 yılı geçemeyeceği kurala bağlanmış,
-18 inci maddesinde de, değer saptaması ve ihale
yönetmelerine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.
Ayrıca, 4046 sayılı Yasanın 3 ve 4 üncü maddelerinde,
bir kuruluşun özelleştirme kapsamına alınmasından özelleştirmenin
gerçekleştirilmesine kadar tüm süreçte karar verme yetkisi Özelleştirme Yüksek
Kuruluna, bu kararları uygulama görev ve yetkisi de Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına verilmiştir.
4046 sayılı Yasanın yukarıda yer verilen kuralları, bir
kamu iktisadî kuruluşu olan Devlet Hava Meydanları İşletmesinin hizmet üretim
birimleri olan havaalanlarının ve bu alanlarla ilintili tesislerin
özelleştirilmesinin bu yasa kuralları uyarınca yapılmasını gerektirmektedir.
Ne var ki, incelenen yasanın 33 üncü maddesindeki özel
kural uyarınca, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğüne ilişkin havaalanları ve tesislerin
özelleştirilmesinde 4046 sayılı Yasanın uygulama olanağı kalmayacaktır.
Çünkü, incelenen yasanın 33 üncü maddesinde 4046 sayılı
Yasaya gönderme yapılmadığı gibi, özelleştirme yetkisi Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğüne verilmekte ve özelleştirmenin "ihale yoluyla
kiralamak suretiyle" yapılacağı belirtilmektedir.
Anayasanın 47 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre,
yasakoyucu, kuşkusuz 4046 sayılı Yasadan başka yasalarla da özelleştirmeye
ilişkin düzenleme yapma yetkisine sahiptir. Ancak, bu durumda, özelleştirmeye
ilişkin ihale ve bedel belirleme yöntem ve ilkeleri ile kiralama süresinin
yasada gösterilmesi anayasal zorunluluktur.
Çünkü, yasa ile düzenleme, özelleştirme gibi kamu
varlıklarının özel kesime satışına ya da işlettirilmesine olanak sağlayan
durumlarda temel ilkelerin yasada düzenlenip, yönetime hukuksal çerçevesi yasa
ile çizilmiş bir alan bırakılmasını gerektirmektedir. Yönetime, bu alanda ancak
teknik ayrıntılar ve uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapma olanağı
bırakılabilir. Tersi durum, yasama yetkisinin devri anlamına gelmektedir.
İncelenen yasanın 33 üncü maddesinde, havaalanları ve
tesislerin işletmesinin kiralanarak özel sektöre bırakılmasında uygulanacak
ihalenin yöntem ve ilkelerinin, bedel saptama yönteminin, devir süresinin ve
personel özlük haklarının düzenlenmemesi nedeniyle, Anayasanın 6 ncı, 7 nci ve
47 nci maddelerine uygun düşmemektedir..
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun
görülmeyen 5319 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 33 üncü maddesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104
üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- 5321 sayılı Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesine
göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/794)
SAYI : B.01.0.KKB.01-18/A-4-2005-258 5.4.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İLGİ : 25.03.2005 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-9413/29105 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 24.03.2005
gününde kabul edilen 5321 sayılı "Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.
İncelenen yasada, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı
Yasasında değişiklik yapılarak,
- Emniyet Teşkilatının polis gereksinimini karşılamak
üzere, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet
Personel Başkanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığının önerisi ve
Bakanlar Kurulu kararı ile polis meslek eğitim merkezleri açılabileceği,
- En az dört yıllık yükseköğretim kurumlarını ya da
bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarını bitirip,
belli yaşı geçmeyen adaylar arasında yapılacak seçme sınavında başarılı
olanların, en az altı ay süreli polis meslek eğitimine alınacakları,
- Polis meslek eğitim merkezlerindeki eğitim-öğretim
süresi içinde giriş koşullarını taşımadıkları sonradan anlaşılanlar, eğitim ve
öğretimini başarı ile tamamlayamayanlar, sağlık ve disiplin yönünden polis
olamayacağına yetkili kurullarca karar verilenlerin polis eğitim merkezleriyle
ilişkilerinin kesileceği,
- Polis eğitim merkezlerinde eğitimlerini başarıyla
tamamlayanların, Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarına aday polis memuru olarak
atanacakları,
- Bunun için 10480 kadro ihdas edilerek Emniyet Genel
Müdürlüğü kadro cetveline eklendiği,
- Polis meslek eğitim merkezlerinin kuruluşu, çalışma
usul ve esasları, öğrencilerde aranacak koşullar, bitirdikleri okulların
nitelikleri, sınavlar, disiplin, eğitim - öğretimle ilgili konular,
öğrenciliğin sona ermesi, tazminat ve yükümlülük esasları ile giysi ve diğer
konuların İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği,
- 2005 yılında aday polis memuru olarak atanacakların
sayısının 2 000'i geçmemek üzere, Bütçe Yasasının 25 inci maddesinin (a)
fıkrasındaki sınırlamaya bağlı olmayacağı
Belirtilmiştir.
1- Yönetim, kolluk hizmetleriyle ilgili alanda,
anayasal hak ve özgürlüklere karışma, onları kısıtlama, zor kullanma, hatta
gerektiğinde silah kullanma yetkisiyle donatılmıştır. Bunun için yönetimin,
kolluk alanındaki tutum ve davranışlarının, diğer alanlara oranla çok daha sıkı
denetim altında olması zorunludur.
Kamu düzenini sağlamak yönünden toplum yaşamında önemli
yer tutan kolluk hizmetlerinde etkinliğin ve kaliteli hizmet sunmanın, ancak
nitelikli eğitimle gerçekleştirilebileceği açıktır.
Bu nedenle, Türk Polis Teşkilatının yönetici kademesi
ortaöğretim üzerine dört yıllık eğitim-öğretim yapan Polis Akademisine bağlı
fakültelerde; polis memurları ise, yine ortaöğretim üzerine iki yıllık
eğitim-öğretim yapan ve Polis Akademisine bağlı meslek yüksekokullarında
yetiştirilmektedir.
Polis memurlarını yetiştiren polis okulları dokuz aylık
eğitim veren kurumlar iken, bu eğitim yeterli görülmeyerek sözü edilen okullar,
25.04.2001 günlü, 4652 sayılı Yasayla iki yıl süreli eğitim-öğretim yapan
meslek yüksekokullarına dönüştürülmüşlerdir.
4652 sayılı Yasanın genel gerekçesinde özetle; içinde
bulunulan bilgi çağının gereği olarak polislik anlayışında yeni gelişmeler,
değişmeler ve dinamiklerin ortaya çıktığı, bu gelişmelere koşut olarak polisin
görev ve işlevinin yeniden oluştuğu, Emniyet Teşkilatının gelişen teknoloji ve
buna bağlı olarak ortaya çıkan yeni suç ve suçlu türleri ile savaşımının,
alacağı eğitimin çağın gereklerine uygun olmasıyla doğru orantılı olduğu, bugün
için elektronik ortamda işlenen sahtecilik, dolandırıcılık, hırsızlık gibi
suçlarla ya da organize suç örgütlerinin sürekli çeşitlilik gösterdiği
ülkemizde suç ve suçlulukla savaşım yöntemlerini geliştirirken gerekli hukuksal
ve eğitime ilişkin donanımlara Türk Polis Teşkilatının da kavuşmak zorunda
bulunduğu, diğer gelişmiş ülkelere bakıldığında polisin temel eğitiminin
ortalama iki yıllık bir sürede tamamlandığının görüldüğü, Avrupa Birliğine uyum
sürecinde Türk Polis Teşkilatının dünyadaki değişimlerin gerisinde kalmasının
düşünülemeyeceği, bu bağlamda dokuz aylık eğitim veren polis okullarındaki
eğitim-öğretim süresinin iki yıla çıkarılarak 2547 sayılı Yükseköğretim
Yasasının gereklerine ve genel çerçevesine uygun biçimde Polis Akademisine
bağlanmasının öngörüldüğü, böylece polis okullarındaki eğitime akademik nitelik
kazandırılıp daha fazla uygulama yapılarak gücünü otoritesinden değil,
saygınlığından alan 21 inci Yüzyıl polislerinin yetiştirilebileceği
belirtilmiştir.
İncelenen yasa ile mevcut uygulama korunmakla birlikte,
bunların dışında, dört yıllık yükseköğretim kurumlarını bitirenlere, açılacak
polis meslek eğitim merkezlerinde verilecek en az altı aylık eğitim sonucu
polis memurluğuna atanma olanağı getirilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları
incelendiğinde, Yasanın iki temel gerekçeye dayandırıldığı anlaşılmaktadır.
Bunlardan biri, ülkemizde bir polise düşen nüfus sayısındaki yükseklik;
ikincisi ise, toplumdaki suç sayısı ve türlerindeki artıştır.
Ülkemizde suç sayısı ve türlerindeki artış ve polis
sayısındaki yetersizlik bilinen gerçekler olmakla birlikte, bu sorunun
çözümünün polis meslek eğitiminin süresinin ve kalitesinin düşürülmesiyle
sağlanabileceği olanaklı görülmemektedir.
Nitekim, polis mesleğine gireceklerin eğitim süresini
dokuz aydan iki yıla çıkararak eğitim kurumuna meslek yüksekokulu statüsü
kazandıran 4652 sayılı Polis Yükseköğretim Yasasının yukarıda da yer verilen
gerekçesinde, yine suç sayıları ve türlerindeki gelişme, değişme ve artıştan
söz edilerek, bununla savaşımın ancak polisin meslek eğitim düzeyinin
yükseltilmesiyle olanaklı bulunduğu belirtilmiştir.
Dört yıl süreli yükseköğretim kurumlarının çoğunda
polis mesleğiyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili eğitim-öğretim
yapılmadığından, bu okulları bitirenlerin altı ay gibi çok kısa bir eğitimden
geçirilerek polis memurluğuna atanmaları, sorunun çözümü için yeterli
olmayacaktır. Çünkü, polislik, çok özel ve uzun süreli eğitim verilmesini
gerektiren bir meslektir.
Ayrıca, maddelerin incelenmesinden yasanın,
- Yalnızca belli bir polis açığının giderilmesi
amacıyla getirilmediği, kalıcı ve sürekli olduğu,
- Yürürlüğe girmesiyle onbin kişinin hemen polis
mesleğine alınarak yetiştirilmesinin öngörülmediği, istihdamın zamana
yayıldığı, 2005 yılında yalnızca ikibin kişinin alınmasının planlandığı,
anlaşılmaktadır.
Her iki durumun da, Yasanın suçu önlemek için polis
açığının ivedi olarak kapatılması amacıyla bağdaşmadığı açıktır.
Ayrıca, bu düzenlemeyle iki yılda yaklaşık dörtbin
polis memurunun alınacağı planlandığına göre, iki yıldan sonraki açığın, iki
yıllık eğitim-öğretim veren polis meslek yüksekokullarının sayısı ve
kapasitesinin artırılmasıyla giderilebileceği de ortadadır.
Polis gereksiniminin yeterli meslekî eğitim-öğretim
görmemiş, gerekli meslekî nitelikler kazanmamış kişilerle karşılanmasına neden
olacak söz konusu düzenlemeler, hizmet gereklerine uygun düşmediği gibi, kamu
huzurunun ve kamu düzeninin sağlanmasında da önemli sorunlar yaratabilecek
niteliktedir.
Bu nedenle, incelenen Yasada kamu yararı bulunmadığı
düşünülmektedir.
2- İncelenen Yasanın 2 nci maddesiyle, 3201 sayılı
Yasaya eklenen ek 24 üncü maddenin,
- İkinci fıkrasındaki,
"En az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından
veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından
mezun olup, sınav tarihi itibariyle 27 yaşından gün almayan erkek ve bayanlar
ile askerliğini yapmış 29 yaşından gün almamış erkek adaylar arasında yapılacak
seçme sınavında başarılı olanlar, altı aydan az olmamak üzere polis meslek
eğitimine alınırlar." ve
-Son fıkrasındaki,
"Polis meslek eğitim merkezlerinin kuruluş ve
çalışma usul ve esasları; bu merkezlerde eğitime alınacak öğrencilerde aranacak
şartlar, mezun oldukları okulların nitelikleri, yapılacak sınavlar, disiplin ve
eğitim-öğretimle ilgili konular, öğrenciliğin sona ermesi, tazminat ve
yükümlülük esasları ile giyecekleri kıyafetler ve diğer hususlar İçişleri
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
kuralları üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Bu düzenlemelerde, polislik mesleğine geçişin
başlangıcı olan eğitime alınacak adaylarda genel ve soyut olarak öğrenim ve
sınav koşulu ile yaş koşulu getirildikten sonra, öğrencilerin ve bitirilen
okulların niteliklerine ilişkin hiçbir kurala yer verilmeden "eğitime
alınacak öğrencilerde aranacak koşullar"ın ve "mezun oldukları
okulların nitelikleri"nin İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte
düzenleneceği belirtilmiştir.
Anayasanın 128 inci maddesinde, Devletin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği
kurala bağlanmıştır.
Kamu düzeni ve kamu güvenliğini sağlama görevi ile bu
hizmeti yürüteceklerin söz konusu fıkra kapsamında olduklarında kuşku
bulunmamaktadır.
Anayasanın aynı maddesinin ikinci fıkrasında,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük
işlerinin yasayla düzenleneceği; 6 ncı maddesinde, egemenliğin kayıtsız
koşulsuz Ulusun olduğu, Türk Ulusunun egemenliğini Anayasanın koyduğu ilkelere
göre yetkili organları eliyle kullanacağı, hiçbir kişi ya da organın kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı; 7 nci maddesinde de,
yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin olduğu ve bu yetkinin
devredilemeyeceği belirtilmiştir.
Bu anayasal kurallar uyarınca, polis meslek eğitim
merkezlerinde eğitime alınacak öğrencilerde aranacak koşulların, bu
öğrencilerin bitirdikleri yükseköğretim kurumlarının niteliklerinin, sınav ve
disiplin konularının, herhangi bir duraksamaya neden olmayacak açıklıkta
yasayla düzenlenmesi gerekmektedir.
Oysa, incelenen yasada, her üç konu da, temel çerçevesi
çizilmeden yönetimin takdirine ve yönetsel düzenlemelere bırakılmıştır.
Nitekim, 4652 sayılı Polis Yükseköğretim Yasasının,
- 10 uncu maddesinde,
"Polis meslek yüksekokullarına Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan Öğrenci Seçme Sınavını kazanan ve
Bakanlıkça ihtiyaç duyulduğu kadar genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik
öğretim ve ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları arasından
yapılacak özel yetenek sınavında başarılı olanlar alınır..."
- 15 inci maddesinde de,
"Fakültelerin esas öğrenci kaynağı polis
kolejidir. İhtiyaç halinde, genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik
öğretim ve ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları arasından
yönetmelikle belirlenecek şartları taşıyan öğrenciler de fakülteye
alınabilirler..."
denilerek, polis meslek yüksekokulları ile fakültenin
öğrenci kaynakları açık biçimde belirtilerek sınırlandırılmıştır.
Bu düzenlemelerde, fen, anadolu ve imam-hatip
liselerini bitirenlere yer verilmemesinin Anayasaya aykırılığı savıyla Anayasa
Mahkemesine dava açılmış; Yüksek Mahkeme 12.2.2004 günlü, E.2001/349, K.2004/14
sayılı kararında, yasada öngörülen okulları bitirenlerin emniyet hizmetlerinin
gereklerine daha uygun olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Anayasa Mahkemesi bu kararında ayrıca, belirli önemde
kimi kamu hizmetlerinin özelliklerini gözeterek gerçekleştirdiği bu tür
düzenlemelerin, anayasal ilkelere bağlı kalınması ve hizmetin gereklerini göz
önünde bulundurulması koşuluyla yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olan bir
yasama işlemi olduğunu da vurgulamıştır.
Bu kararla varılan sonuç nedeniyle, polis mesleğiyle
ilgili eğitim-öğretim kurumlarına alınacak öğrencilerin bitirdikleri okulun,
hizmetin gerekleri de göz önünde bulundurularak yasada belirlenmesi
gerekmektedir.
İncelenen yasanın 2 nci maddesiyle 3201 sayılı Yasaya
eklenen ve bu gereğe uygun düzenleme içermeyen ek 24 üncü madde, Anayasanın 6,
7 ve 128 inci maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen
5321 sayılı "Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun" Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına dair bir önerge vardır;
okutuyorum:
C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar
ve 34 milletvekilinin, terör nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/272)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
yaşanan terör olayları nedeniyle köyler boşalmış, kitlesel bir göç olayı
yaşanmıştır.
Metropol kentlerin varoşlarında ağır sorunlar yaşayan
vatandaşlarımız, köylerine geri dönüş için gerekli imkân ve ortam
bulamamışlardır.
Göç yaşanan bu bölgelerde tarım ve hayvancılık durma
noktasına gelmiş, ülkemiz ekonomisinde olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
1999 yılında, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi
koordinasyonu için GAP İdaresi görevlendirilmiştir.
Ancak, gerek İnsan Hakları İzleme Komitesinin
raporlarından gerek GAP İdaresinden alınan bilgilerden gerekse bölgenin mevcut
durumundan, GAP İdaresinin, anılan projenin hayata geçirilmesinde etkin bir
başarı gösteremediği tespit edilmiştir.
Ülkemizin en temel sorunlarından biri olan göç travmasını
iyileştirmek ve köye dönüşleri sağlamak amacıyla, Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
1- Hasan
Güyüldar (Tunceli)
2- Vahdet
Sinan Yerlikaya (Tunceli)
3- A. İsmet
Çanakcı (Ankara)
4- Mehmet
Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
5- Mustafa
Yılmaz (Gaziantep)
6- Halil Akyüz
(İstanbul)
7- Nejat
Gencan (Edirne)
8- Mehmet Ali
Arıkan (Eskişehir)
9- Mehmet Işık
(Giresun)
10- Kâzım Türkmen (Ordu)
11- İlyas Sezai Önder (Samsun)
12- Şevket Arz (Trabzon)
13- Necati Uzdil (Osmaniye)
14- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
15- Nurettin Sözen (Sivas)
16- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
17- Erol Tınastepe (Erzincan)
18- Mustafa Özyurt (Bursa)
19- Osman Özcan (Antalya)
20- Ali Oksal (Mersin)
21- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
22- Nuri Çilingir (Manisa)
23- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24- İzzet Çetin (Kocaeli)
25-Mustafa Özyürek (Mersin)
26- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
27- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
28- Bayram Ali Meral (Ankara)
29- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
30- Mehmet Boztaş (Aydın)
31- Hüseyin Özcan (Mersin)
32- Hüseyin Güler (Mersin)
33- Feramus Şahin (Tokat)
34- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
35- İ. Sami Tandoğdu (Ordu)
Gerekçe:
Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde 15 yıl süreyle
yoğun bir terör yaşanmıştır. Bu yıllarda ülkede büyük can ve mal kaybı
yaşanmıştır ve günümüzde de bunun acısını yaşamaya devam ediyoruz.
30 bin insanımızın öldüğü ve binlerce insanımızın sakat
kaldığı bu bölgeden göç eden ve halen bölgede yaşayan insanlarımızın ruhsal bir
çöküntü içerisinde oldukları, tıp uzmanları tarafından yazılmaktadır,
söylenmektedir.
Boşalan köylerde verimli toprakların çoraklaştığı,
hayvancılığın yok olduğu, altyapıların devre dışı kaldığı bölgede resmî
rakamlara göre 356 bin, sivil toplum örgütlerine göre 3 milyonun üzerinde
insanın bölgesini terk ettiği söylenmektedir.
Ama bir gerçek vardır ki; toprağını, bahçesini,
hayvanını, evini, okulunu, işini terk eden bu insanlar, önü açık olmayan bir
yolculukta büyük kentlere yol aldılar. Büyük şehir varoşlarında yeni bir
dünyayla yüz yüze kalan bu yığınların yaşam mücadelesinde sorunlarına yeni
sorunlar eklenerek sosyal bir yara oluşmuştur.
Barınma sorunu, işsizlik, sağlık, eğitim, kültür farkı,
yaşam farkı... Ve bununla birlikte nefret, kin, düşmanlık, ırkçı milliyetçilik,
kimlik farkı, kutuplaşmalar, ülkeyi toplumsal çatışmaya taşıyan olguların
yeşermesine neden olmuştur.
Köylerine dönüş yapmak isteyen vatandaşların
dönüşlerinin sağlanmasını ve bu yerleşimlerde sürdürülebilir yaşam koşullarının
oluşturulmasını öngören projenin koordinasyonu için GAP İdaresi
görevlendirilmiştir.
Köye dönüş kapsamında OHAL ve mücavir iller olmak üzere
Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin,
Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinden oluşan toplam 14 ilimiz
bulunmaktadır.
1999 yılında kurulan GAP idaresi, kuruluş amacını
içeren projesini gerçekleştirememiştir. İki aşamalı yürütülmeye çalışılan proje
Köye Dönüş ve Rehabilitasyon, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon İçin Alt Bölge
Gelişme Planı Hazırlama idi. Ancak, anılan bu projeler amacına ulaşamamıştır.
Büyük şehir varoşlarında işsizlik ve eğitimsizlik
sonucu gasp, hırsızlık, cinayetler, kültürel yozlaşma ve yaşam farkı yaşayan bu
vatandaşlarımızın yaşadığı bu sıkıntılar karşısında etkin bir çalışma biriminin
gecikmeli de olsa yeniden oluşturulması gerekmektedir.
Geniş kapsamlı olarak oluşturulacak bu birimde
boşaltılan köylerin tespiti, hane sayımı ve göç eden nüfus netleştirilmelidir.
Büyük şehir varoşlarında yaşam ciddî olarak tahlil edilmelidir. Oluşabilecek
uzman kadrosu ile insanlar rehabilite edilmeli, kimlik, inanç, kültür farkının
ülkemizin bir zenginliği olduğu tüm topluma çeşitli çalışmalarla anlatılarak,
toplumda bir güven, sevgi ve saygı ortamı yaratılmalıdır.
Boşaltılan bölgelere yönelik bölgesel kalkınma planları
yapılmalı ve sosyal bir yaraya ilaç olacak bir projeyle yeni bir yaşam ortamı
sağlanmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenler gözönünde bulundurularak,
bölgede OHAL sonrası mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırılarak, planlı
programlı bir proje çerçevesinde, devlet-vatandaş kenetlenmesiyle bir güven
ortamı oluşturularak köye dönüşler sağlanmalıdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
3.- Avrupa
Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz'ün,
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı Almanya'ya davetine icabetine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/795)
5 Nisan 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel
Konsey Başkanı Peter Götz tarafından gönderilen davet mektubunda, 14 Nisan 2005
tarihinde Almanya'nın Başkenti Berlin'de yapılacak olan Avrupa Kıtası Habitat
Global Parlamenterleri Başkanlar Kurulu Toplantısına Malatya Milletvekili
Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal, Avrupa Kıtası
Başkan Yardımcısı olması münasebetiyle ismen davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu "Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi" uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Nevzat Pakdil
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım:
V.- ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİlerİ
1.- (9/12) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin görüşme gününe ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23
Nisan 2005 Cumartesi günü saat 14.00’te özel gündemle toplanmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 142 6.4.2005
24.3.2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen ve 29.3.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan Devlet
Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarındaki (9/12)
esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmaması konusundaki görüşmelerin 19.4.2005 Salı
günkü birleşimde yapılmasının; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 85
inci Yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün
önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2005 Cumartesi günü
saat 14.00'te toplanmasının; bu toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanına, siyasî parti grupları başkanlarına ve grubu
bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin milletvekili olan genel
başkanlarına 10'ar dakika süreyle söz verilmesinin; bu toplantıda başka
konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür.
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
Sadullah
Ergin |
Kemal
Anadol |
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. -
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 6.4.2005 Çarşamba günü (bugün)
yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Kemal Anadol
İzmir
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 133 üncü sırasında
yer alan 565/1 ek sıra sayısının (İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli) bu
kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin lehinde söz isteyen, Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kart, süreniz 10 dakikadır.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup gündem önerisi hakkında
görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün gündeme getirilen dosya,
daha evvel Kayseri Milletvekili Adem Baştürk yönünden de gündeme getirilmişti.
Aynı dosya sanıklarından Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Sayın
Hüseyin Besli yönünden de Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam etmek
istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu dava dosyasında 159 kişi sanık
sıfatıyla yargılanıyor. Bu dosya sanıkları arasında, İGDAŞ Yönetim Kurulu
Başkanı olan Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, eski yönetim kurulu başkanı
olan İstanbul Milletvekili Mustafa Açıkalın, eski yönetim kurulu üyesi
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdil, eski yönetim kurulu üyesi
İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli; eski murahhas aza, Ordu
Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler; eski yönetim
kurulu üyesi, Devlet Su İşleri Genel Müdürü Sayın Veysel Eroğlu ve en nihayet,
yine eski yönetim kurulu üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı olarak halen görevini
sürdüren Sayın Ömer Dinçer de var değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekilleri Hüseyin
Besli, Mustafa Açıkalın, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk ve Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Pakdil yönlerinden, Anayasanın 83 üncü maddesi gereğince bu
dosyaların tefrik edildiğini ve bu arkadaşlarımız hakkında fezleke
düzenlendiğini biliyoruz. Bu milletvekilleri hakkında, doğal olarak, Anayasa
gereğince yargılama yapılamıyor. Aralarında Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının
da bulunduğu diğer sanıklar hakkında ise Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılamanın sürdüğünü biliyoruz. Burada hemen iki temel hususu Genel Kurulun
bilgilerine sunmak istiyorum.
Sayın Enerji Bakanı hakkında neden fezleke düzenlenmediğini
ve dosyasının tefrik edilmediğini geldiğimiz aşamada halen anlayabilmiş
değiliz. Yargılamada ne gibi işlemler yapıldı, hangi aşamaya varıldı; bunları
değerlendirmek ve sizin bilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bu sanıklar açısından, yani, dört milletvekili dışında
kalan sanıklar açısından yargılama safahatı ne aşamadadır; yargılama aşamasında
dosyaya, yargılamaya hukukdışı müdahalelerin yapıldığı yolundaki iddialar doğru
mudur değil midir; çünkü, bu yolda tarafımıza birtakım bilgiler ve iddialar
ulaşıyor. İşte, hem Enerji Bakanı yönünden dosyayı incelemek ve hem de davanın
geldiği aşamayı bizzat değerlendirmek, gözlemlemek amacıyla, 18 Mart tarihinde,
yani, yirmi gün kadar evvel, değerli arkadaşlarım, Eyüp Adliyesine gittim.
Mahkeme başkanına, dosyayı inceleme ve dosyadan örnek alma talebimi ilettim.
Sayın mahkeme başkanı bu talebimi yerinde görmedi; yazılı olarak da bana cevap
verdi. Dosyada avukat sıfatımın bulunmadığını, ayrıca, Bilgi Edinme Yasasının
ilgili maddesine göre, bu talebimin, yargılama görevinin gereğince yerine
getirilmesini engelleyecek ve sanıkların adil yargılanma hakkını ihlal edecek
nitelikte olduğunu gerekçe göstererek bu talebimi reddetti sayın mahkeme
başkanı.
Değerli arkadaşlarım, ben, milletvekili ve karma
komisyon üyesi sıfatıyla, bu dosyaları inceleme mevkiinde olan bir kişiyim;
dokunulmazlığın kalkması veya erteleme kararı verilmesi anlamında değerlendirme
yapacak olan bir kişiyim; bir görevim var. Bu değerlendirmeyi yapabilmek için,
herhalde, bu dosya kapsamını ve gelişmeleri bilmem gerekiyor. Denetim görevini
yapıyorum; millet adına yapıyorum, vatandaş adına yapıyorum. Bu dosyaları
milletvekili incelemeyecek de kim inceleyecek değerli arkadaşlarım! Yapmış
olduğum bu talebin, Anayasanın 138 inci maddesi anlamında, yargı yetkisinin
kullanılmasına müdahale teşkil edecek bir yönü de yok değerli arkadaşlarım.
Ben, yargı yetkisinin kullanılması mahiyetinde bir talepte bulunmuyorum, böyle
bir girişimim söz konusu değil. Yapmak istediğimin esası ve özü, milletvekilliği
görevinin sorumluluğunu, denetim görevini yapmaya çalışıyorum. Bu konudaki
gelişmeleri, yani, mahkemenin bu hukuka aykırı değerlendirmesini, yaklaşımını,
bir soru önergesiyle Sayın Adalet Bakanına ilettiğimi de yine Genel Kurulun
bilmesini istiyorum.
Hemen yeri gelmişken, şunu soruyoruz tabiî; kayıp
trilyon dosyası ve benzeri dosyalarda -ben, dava dosyasından örnek aldım,
fotokopi aldım- o aşamada neden bir engelleme yapılmadı da, İGDAŞ dosyası
aşamasında bir engelleme sürecinin, hukuka aykırı bir sürecin başladığını
görüyoruz. Bu engelleme faaliyeti, hukuka aykırı süreç nereden kaynaklanıyor;
gelin, değerli arkadaşlarım, bunu biraz irdeleyelim.
Değerli arkadaşlarım, bu dosyalarda, iki temel iddia
var. Bu iddialar, hemen ifade edeyim ki, gelişigüzel söylentilere veya basın
haberlerine dayanmıyor değerli arkadaşlarım; bu iddialar, Hesap Uzmanları
Kurulu raporlarına ve mülkiye müfettişleri raporlarına dayanıyor; 1 000
sahifeye ulaşan raporlara ve yargılama aşamasına dayanıyor. Nedir bu iddialar;
birinci iddia şu değerli arkadaşlarım: İstanbul Büyükşehir Belediyesinde,
1994-2000 yılları arasında İGDAŞ bünyesinde 170 trilyona ulaşan yolsuzluğun
yapıldığı iddiası. İkinci iddia ise -bu, ekonomik boyutu da aşan, daha da vahim
bir iddia; nedir bu- doğalgaz vanalarında deprem anındaki kesmeyi sağlayan
cihazın alımında yolsuzluk yapıldığı iddiası, yani, deprem ticareti yapıldığı
iddiası değerli arkadaşlarım. Bu iş için dört ay evvel özel bir şirketin
kurulduğunu, alım işi bittikten sonra bu şirketin tasfiye edildiğini ayrıca kim
tespit ediyor değerli arkadaşlarım; mülkiye müfettişleri ve Hesap Uzmanları
Kurulu dışında, Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanı olan Sayın Hamza
Albayrak da tespit ediyor, İGDAŞ inceleme komisyonu üyesi Abdülaziz Engin'le
birlikte bu yolla rapor düzenliyor değerli arkadaşımız. Tabiî, bu raporu
hazırlayarak görevinin gereğini yapan Sayın Hamza Albayrak'ın, Adem Baştürk'le
ilgili oylama esnasında aleyhte oy kullanmasını da, herhalde, hem siyaseten hem
de etik olarak değerlendirmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu dosya sanıklarından birisinin
Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer olduğunu biraz evvel ifade etmiştim.
Gelinen bu aşamada, dokunulmazlık konusunda Anayasa değişikliği yapılması
gereğinden artık söz etmeyeceğim değerli arkadaşlarım; çünkü, bu noktada,
kişisel ve siyasî kaygılarla, dokunulmazlık konusunda anayasal düzenleme
yapılmayacağı ve siyasî iktidarın bu konuda kararlı olduğu, olayların
gelişiminden anlaşılmıştır. Ben, mevcut İçtüzüğün amacına uygun olarak
kullanılması gereğinden söz edeceğim. Keza, soruşturma izni prosedürünün kötüye
kullanılmamasından ve en nihayet, yargılama süreçlerine hukukdışı müdahalelerin
yapılmaması gereğinden söz edeceğim ve bu konudaki kaygılarımı sizinle
paylaşacağım.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel de ifade ettim,
gelinen noktada şunu artık kabul etmemiz gerekiyor: Eylemli bir şekilde İçtüzük
ihlali yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Genel Kurul, maalesef, eylemli bir
şekilde İçtüzük ihlali yapmaya ısrarla devam ediyor. Nedir bunun anlamı; anlamı
şu: İçtüzüğün 131 ve müteakip maddeleri neyi düzenliyor; dosyanın önemine göre,
dosyanın özelliğine göre ya dokunulmazlığı kaldırın diyor ya da dönem sonuna
erteleme kararı verin diyor. İçtüzük, bütün sanıklar için erteleme kararı verin
demiyor değerli arkadaşlarım; ama, 22 nci Dönemde neyi görüyoruz; bütün
dosyalar yönünden tamamen kişisel ve siyasî kaygılarla dönem sonuna erteleme
kararı verildiğini biliyoruz. Bunun anlamı şudur: İçtüzüğü ihlal ediyorsunuz.
Bu, Anayasa ihlali kadar önemli ve ağır sorumluluk gerektiren bir ihlaldir
değerli arkadaşlarım.
Bakıyoruz, soruşturma izni konusunda ne yapıyoruz;
iktidar olarak bu kurumu da, bu kavramı da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, konuşmanızı toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
soruşturma izni prosedürünün de, yine, iktidar tarafından acımasızca, cüretkâr
bir şekilde istismar edildiğini görüyoruz. Nasıl uygulama yapılıyor; siyasî
iktidarla olan ilişki ve yakınlığa göre bu konuda değerlendirme yapıldığını
biliyoruz. İktidara yakın veya ilişki içinde olan kadrolar yönünden idarî
soruşturma prosedürünün başlamadığını, başlatılmadığını veya savsaklandığını
biliyoruz. Onun için, lütfen şu değerlendirmeyi yapmanızı istiyorum: Hükümet
sözcülerinin "efendim, dokunulmazlık gibi diğer kamu görevlilerinin
imtiyazı var, bunları da değerlendirelim." O imtiyaz, işte, soruşturma
izni, değerli arkadaşlarım. Soruşturma iznini siz kaldırdınız da, biz hayır mı
dedik?! Neden bunu kaldırmıyorsunuz? Bundan yakınıyorsunuz, kaldırmak yolunda
neden yasal bir girişimi başlatmıyorsunuz; çünkü, bu, işinize geliyor.
Kendinize yakın olan kadroları korumak adına bu izni vermiyorsunuz; ama, size
yakın olmayan, sizinle ilişki içinde olmayan, iktidarın hukuka aykırı
ilişkilerine göz yummayan kadrolar yönünden bunu Demokles'in kılıcı gibi
kullanmaya devam ediyorsunuz. Onun için, bu noktada da, iktidarın, samimî ve tutarlı
olmadığını bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Bakın, bütün bu sürecin sonunda, bu dosyayla bağlantılı
olarak, Sayın Ömer Dinçer'in konumunu, herhalde, değerlendirmemiz gerekiyor.
Dramatik, çarpıcı, üzücü ve düşündürücü bir tabloyla karşı karşıyayız. Kamu
Yönetimi Tasarısı esnasında Sayın Müsteşara yönelen eleştiri ve tepkiler
karşısında, hükümetin Müsteşara sahip çıkması siyaseten anlayışla
karşılanabilirdi; ama, hemen şu ihtirazî kaydı elbette ifade ediyorum;
ideolojik boyuta, hukukî, teknik ve siyasî yöne ilişkin değerlendirme ve
eleştirilerimi saklı tutarak bu ifadeyi kullanıyorum; ancak, Sayın Müsteşarla
ilgili ciddî iddialar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen
toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kart, verdiğimiz eksüre de tamamlandı.
ATİLLA KART (Devamla) - Efendim, hemen toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - Efendim, ikinci lehte konuşma
yönünden de bir konuşma hakkım var, onu hemen bilgilerinize sunmak istiyorum.
Ben, bu değerlendirmelerle konuşmamı burada şimdilik
tamamlıyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri, gündemdeki sıra 133 olarak
okundu; ama, 133 değil, doğrusu 134'tür.
Sayın Ergin, lehinde mi aleyhinde mi konuşacaksınız?
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Aleyhinde efendim.
Buyurun Sayın Ergin.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konya Milletvekilimiz Sayın Atilla Kart, biraz önce,
Meclis gündeminin 134 üncü sırasında kayıtlı 3/352 sıra sayılı dokunulmazlık
dosyasının Meclis gündemine alınmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi üzerinde konuşurken, birtakım hususlara -beyan ettiler- dokundular;
onlara ilişkin görüşümü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Kart, İstanbul Adliyesinde
konuya ilişkin dava dosyası üzerinde inceleme yapmak istediğini; ancak, mahkeme
yargıcının bunu kabul etmediğini ve talebini reddettiğini ifade ettiler ve bunu
da, âdeta siyaset kurumunun bir engellemesi gibi -ben öyle algıladım- bir
üslupla ifade ettiler. Oysa, Sayın Kart, hukukçudur, çok iyi bilir ki, adliye
teşkilatı, yargı organları, hâkimler ve savcılar siyaset kurumundan talimat
almazlar ve onlardan gelen taleplerle hareket etmezler; Anayasamıza göre
tamamen bağımsız organlardır. Şayet böyle bir yasal hakkı varsa Sayın Kart'ın,
bu hakkı karşılanmadı ise, buna karşı, yine, yargı sistemi içerisinde itiraz
yolları mevcuttur, şikâyet müessesesi mevcuttur; bu hakkını orada arama imkânı
vardır; bunu hatırlatmak istiyorum; bir.
İki; bu kürsüde, haftalardan beri, hemen hemen her
hafta, dokunulmazlık dosyalarının Meclis gündeminde ön sıralara alınmasıyla
ilgili grup önerileriyle karşı karşıya geliyoruz.
Değerli arkadaşlar, defeatle ifade ettik bu kürsüden;
dokunulmazlık müessesesi, bu Meclis kurulduğu günden bugüne kadar var; bir gün
olsun, dokunulmazlık müessesi olmadan bu Meclis çalışmamış.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bu kadar dosya yoktu ama!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Onu da ifade ettim ve
dönemler itibariyle, cumhuriyet tarihinde en az dosya gelen dönem içerisinde,
milletvekilleriyle ilgili dosyaların en az geldiği dönem de bu dönem. Bunu
rakamlarıyla verdim geçen konuşmamda, dosyamda mevcut, tekrar ifade edebilirim
arkadaşlar. Lütfen araştıralım, Meclis kayıtlarında bunların hepsi var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne fark eder, bunlar neyi
değiştirir!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, şunu ifade etmek
istiyorum: Dokunulmazlık konusu bir içpolitika malzemesi olarak her hafta
buraya getirilirse, hakikaten milletvekillerimizi rahatsız ediyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gelecek; rahatsız olan parmak
kaldırsın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - ...ve bu Meclisin geleceğe
yönelik olarak da endişeler taşıdığımı ben ifade ediyorum. Niye; daha önce
ifade etmeye çalıştım, parlamenter demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargı
organları arasında çok ince, hassas dengeler üzerine çalışma sistemleri kurulur
ve bunlar, o ülkenin yönetim biçimini belirleyen temel düzenlemelerdir.
Yasamanın yetkisi, görevi ve sorumluluğu, yürütmenin yetkisi, görevi ve
sorumluluğu ve yargının yetkisi, görevi ve sorumluluğu, o ülkenin yönetim
biçimini belirleyen, temel karakterini belirleyen unsurlardır. Şayet, bununla
ilgili bir değişiklik ihtiyacı var ise -ki, bunu dile getiriyorsunuz- bunlardan
bir tanesinin, yasamanın ya da yürütmenin ya da yargının sadece kendisiyle
ilgili bir düzenleme yapması bu hassas dengeleri bozar dedik; ama, böyle bir
ihtiyaç varsa ve bu ihtiyaç konusunda samimî iseniz...
ATİLA EMEK (Antalya)- Siz değil misiniz!.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - ...buyurun, bu temel
unsurları beraberce tartışalım; bunu da söyledik bu kürsüden. Nasıl söyledik;
anayasa uyum komisyonunu çalıştıralım, oraya üyelerinizi verin, beraberce,
Anayasamızdaki dokunulmazlık müessesesini de tartışalım, değerlendirelim ve
Anayasada yapılması gereken tüm değişiklikleri bu uzlaşma komisyonunda
görüşelim. Yani, şimdi, sadece Cumhuriyet Halk Partisi söyledi diye,
Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde olan hükümlerin, milletvekili dokunulmazlığına
yönelik olarak mevcut hükümlerini değiştirmek...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizin Genel Başkanınız da söz
verdi halka.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Açın; o sözün altındaki
gerekçeleri okuyun.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, daha
önce...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Genel Başkanınızın verdiği sözün
arkasında durmuyorsunuz demek ki!.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben polemiğe girmek
istemiyorum; burada, parlamenter demokrasimiz açısından yapıcı bir
değerlendirme ortaya koymaya çalışıyorum. Niye sinirleniyorsunuz?!.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu müesseseden
rahatsızlığımız var ise, oturalım, anayasa uyum komisyonunda -şu anda
Meclisimizde sadece iki parti yok. Şu anda, Anavatan Partisi var, Doğru Yol
Partisi var, Halkın Yükselişi Partisi var, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve
Kalkınma Partisi var- bütün siyasî partilerimizden temsilcileri alalım, anayasa
uyum komisyonunda -Sosyaldemokrat Halk Partisi de var, onu unuttum- bütün bu
partilerimizden temsilcilerimizi alalım, hem Anayasamızdaki değişmesi gereken
hususları hem de yasama, yürütme, yargı organları arasındaki bu dengeyi
beraberce değerlendirelim ve parlamenter demokrasimizi geliştirecek, daha da
ileri düzeye götürecek açılımları birlikte yapalım. Bunu, bu kürsüden,
müteaddit defalar, şahsım da, diğer grup başkanvekili arkadaşlarım da ifade
ettik.
Dolayısıyla, yapıcı bir üslupla olaya yaklaşıyoruz.
Varsa böyle bir ihtiyacınız, niyetimiz üzüm yemekse, bağcıyı dövmekle bir
işimiz yoksa, gelin, bu komisyonu iyi niyetle çalıştıralım ve bütün bu
hususları birlikte ele alıp, üzerinde uzlaşacağımız bir metni Meclisin huzuruna
getirelim.
Onun dışında, bütün bunları bir kenara bırakarak,
sadece milletvekillerimizin durumunu düzenleyecek bir değişiklik, sistemin
temelini düzenleyen kanunlar arasında bir dengesizlik oluşturacaktır. Tabiri
caizse, üç ayaklı bir masanın bir ayağını çekerseniz, o masanın ayakta kalma
şansı olmaz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisi aleyhine oy kullanacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Genel Kurulu ipe serdiniz!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, ben, yazılı
başvuruda bulunmuştum, söz hakkımı Sayın Kart'a devrediyorum. 61 inci maddeye
göre söz hakkımı Sayın Kart'a devrediyorum.
BAŞKAN - Sayın Anadol, İçtüzüğün 63 üncü maddesinin
ikinci bendi açık: "Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla
sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir."
Burada iki kişiden bahsediliyor...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Efendim, yanlış
yorumluyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kart konuştu. Yani, burada sizin
talebinizle ilgili, bir başka sayın vekilin konuşmasını engelleyen herhangi bir
hüküm yok, herhangi bir tavır da yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi, efendim, yanlış bir...
BAŞKAN - Ancak, Sayın Kart'a, Tüzüğün bu hükmü
karşısında söz devredilemez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Efendim, yanlış bir uygulama
yapıyorsunuz. Tutumunuz hakkında söz istiyor arkadaşımız.
BAŞKAN - Sayın Anadol, ben, böyle yorumluyorum; Sayın
Kart konuşamaz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ama, yani...
ATİLLA KART (Konya) - Hayır, hayır... Usul hakkında
Sayın Başkan...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bu uygulamanız hakkında,
tutumunuz hakkında, 63'e göre...
ATİLLA KART (Konya) - Usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, ben Tüzüğü yorumluyorum, uygun
bulmuyorum usul tartışması açılmasını da.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bulmayabilirsiniz efendim,
işte, neden bulmuyorsunuz diye...
ATİLLA KART (Konya) - Onu eleştirmek amacıyla söz
istiyorum Sayın Başkan, onu değerlendirmek amacıyla.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - İçtüzüğü istediğiniz gibi
yorumlarsınız; bu, sizin hakkınız...
BAŞKAN - Tutumumla ilgili buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) - Değerli arkadaşlarım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Usulle sınırlı konuşacağımı bilmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, İçtüzüğün 61 inci maddesi
"söz sırası ve söz sırasını değiştirme" adı altında düzenlenen bir
madde; yani, Genel Kuruldaki konuşmalar esnasında uygulanacak genel hükümleri
düzenleyen bir madde. Bu maddenin, 61 inci maddenin son fıkrasını okuyorum:
"Bir milletvekili, söz sırasını diğerine verebilir. Söz sırasını bir
başkasına veren milletvekili, bundan faydalanan milletvekilinin sırasında
konuşabilir."
Tabiî, burada, arkadaşlarımız ve Divan bürokratları
sadece söz sırasının devriyle bunun sınırlı olduğu gibi bir yorum getiriyorlar;
birincisi bu. İkincisi de, Sayın Başkan da burada "ikişer kişiye söz
verilir" cümlesinden hareketle, mutlaka ayrı kişilerin konuşması gerektiği
şeklinde bir değerlendirme yapıyor.
Tekrar ifade ediyorum, söz sırası ve konuşma düzeni 61
inci maddede genel hükümler olarak adlandırabileceğimiz bir şekilde
düzenlenmiştir. Burada, 63 üncü maddede, 61 inci maddedeki bu genel düzenlemeyi
ortadan kaldıran özel ve istisnaî bir düzenleme söz konusu değil. O sebeple,
burada, 63 üncü maddenin lafzına bağlı kalmadan 61 inci maddedeki hükümlerin
esas alınması gerekir. Sayın Başkanın, Başkanlık Makamının bu uygulaması, bu
yönüyle İçtüzüğe aykırıdır; Genel Kurulun bilgi ve takdirlerine saygıyla
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
Bu açıklamanıza rağmen, benim fikrim değişmedi.
Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili İsmet Atalay
konuşacak.
Buyurun Sayın Atalay.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Hüseyin Besli ve arkadaşları hakkında anayasa karma komisyonu
tarafından verilen dokunulmazlıkların ertelenmesiyle ilgili Grubumuz tarafından
verilen önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, dokunulmazlıkların
kaldırılması çok önemli; çünkü, ülkemizde, her önüne gelen, temiz toplumdan söz
ediyor. Temiz toplum yaratmanın koşulu, siyasetçilere yönelik suçlamaların
yargı önüne götürülmesinin önünü açmaktır. Bu cümleden olarak, geçtiğimiz
dönem, seçimler öncesinde, Sayın AK Parti Genel Başkanının yetmiş milyonun
huzurunda vermiş olduğu bir söz var; o da "yolsuzlukların üzerine
gideceğiz; damardan girdik, yolsuzlukları hallediyoruz..." Bugünkü
geldiğimiz noktada baktığımız zaman, bugüne kadar, Sayın Başbakanın, damarı
bulamadığını görüyoruz, damara giremediğini görüyoruz, halen damarı
araştırdığını görüyoruz.
Bugün, burada, Grubumuz tarafından verilen öneriyle...
Haklarında soruşturma açılması istenen milletvekillerine ağır ithamlar vardır;
yargıya intikal etmiş dosyalar vardır; ancak, dokunulmazlık nedeniyle dosyaları
ele alınamamakta, yargılanamamaktadır. Geçtiğimiz günlerde de bunu hep dile
getirdik.
AK Parti Grup Başkanvekilleri, bu kürsüde yaptıkları
görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisinin her gün bu konuyu gündeme
getirdiğinden dert yandılar. Gündemden çıkarabilmenin yolu, Anayasada öngörülen
dokunulmazlıkların kaldırılması, yargıya intikal etmiş davaların sürüncemede
bırakılmamasıdır diye düşünüyoruz; eğer, böyle düşünüyorlarsa, gelsinler,
Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerini değiştirelim; hakkında isnat bulunan
milletvekilleri hakkında kamu davası açılabilsin, yargılama yürütülebilsin.
Yine, bu arkadaşlarımız, Anayasadaki sınırlamalar ile
İçtüzükteki dokunulmazlıkların kaldırılmasını birbirine karıştırmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım, Anayasanın değiştirilmesi için, arkadaşlarımız, ısrarla
"uyum komisyonu kuralım, Anayasanın 83 üncü maddesini, 100 üncü maddesini
değiştirelim" diyorlar. Bu uyum komisyonunu kurmaya, aslında, gerek yok;
çünkü, geçtiğimiz dönemde, geçtiğimiz günlerde, Anayasanın birçok maddesini
uyum komisyonu olmadan da değiştirebildik, değiştirmenin yolunu, hep birlikte,
burada, aştık; eğer, öyle bir olay varsa, yine, bunu, tek başına getirip,
halletmek mümkündür; ancak, bu, sadece Anayasadaki dokunulmazlıkların
kaldırılmaması ve yolsuzlukların yargılanamaması için bu bahaneye
sığınmaktadırlar. Şimdi, Anayasa ayrı bir kurum; Anayasa, dokunulmazlıkları
sınırlandırmış; bu kalkmıyor; ama, dokunulmazlıkların kaldırılması için, suç
işleyen bir vekil varsa, hakkında soruşturma açılması istenen milletvekili
varsa, bununla ilgili, Meclisten dokunulmazlıkların kaldırılması istenebilir;
bu, geçmiş dönemlerde de olmuştur. Bazı olaylarda dokunulmazlıklar kaldırılmış
ve vekiller yargılanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bundan korkmayalım, bunu gündeme
alalım; İçtüzük müsaittir; İçtüzüğümüze göre, dokunulmazlığın ertelenmesi,
burada tartışılmaması, gündeme alınmaması, gerçekten, bu müesseseye zarar
vermektedir, milletvekili saygınlığına gölge düşürmektedir; bunu, mutlaka
gerçekleştirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Yine, arkadaşlarımız, geçtiğimiz dönemlerde bu kürsüden
konuşurken, bizimle ilgili bazı davalarda yargılanan arkadaşlarımız beraat
etmişlerdir, biz de beraat edeceğiz; bizim arkadaşlarımız kendi
dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemektedirler, yargıya gitmek
istemektedirler; haksız yere itham altında kalmaktan korkmaktadırlar değil,
mutlaka yargılanıp beraat etmek istemektedirler, aklanmak istemektedirler;
halbuki, sizin bu tutumunuz hem bizim arkadaşlarımıza bu olanağı tanımamakta
hem kendi arkadaşlarınızı bu olanaktan yoksun bırakmaktadır. Gerçekten, beraat
etme ihtimali olan bir kişi yargılanacak, her gün dokunulmazlık dosyası Meclise
gelecek, Mecliste tartışılacak; o arkadaşa da haksızlık yapılacağı inancını
taşımaktayım. Geliniz, bizim bu öneriye müspet yönde oy kullanınız, bu öneri
doğrultusunda, hakkında isnat bulunan milletvekillerine aklanma imkânı
tanıyalım.
Değerli arkadaşlarım, yine, en çok konuşulan konulardan
biri, sadece milletvekili dokunulmazlığının kalkmasıyla iş bitmiyor, memurlar
var, imtiyazlı sınıflar var, imtiyazlı kurumlar var, bunlarla ilgili topyekûn
bir çalışmayı başlatalım.
Değerli arkadaşlarım...
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Gelin, tamamen çıkaralım!
İSMET ATALAY (Devamla) - Gelir, burada konuşursunuz;
tamamını çıkarırsınız çıkarmazsınız, o ayrı bir olay.
Değerli arkadaşlarım, bazı memurlara, kamu
görevlilerine tanınan imtiyazlar yasayla tanınmıştır, Anayasayla tanınmamıştır.
O kurumlar, kendilerine mensup kamu görevlileri hakkında kovuşturma açılmasına
zaman zaman izin vermektedirler. Bir bakan, kendi bakanlığındaki bir bürokratı
hakkında soruşturma izni verebilmektedir. Buradaki dokunulmazlığı milletvekili
dokunulmazlığıyla karıştırırsak, işin içerisinden çıkmamız mümkün değildir.
Madem öyle düşünüyorsunuz, hepsini kaldıralım. Bu, bir kanun mevzuudur, Anayasa
mevzuu değildir, her zaman getirip değiştirebilecek çoğunluğa sahipsiniz; ama,
siz, bunu değiştirmek istemiyorsunuz. Nedeni şu: Tümünün arkasına saklanarak,
kendi arkadaşlarınızı korumaya yönelik bir eylemin içerisindesiniz.
Bu eyleminizden gelin vazgeçin; dokunulmazlıkları
gündeme alalım, tartışalım, arkadaşlarla ilgili sağlıklı bir karar verelim
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atalay.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
22 nci Dönem Parlamentosu yaklaşık ikibuçuk yıldan beri
görev yapıyor. İkibuçuk yıllık süre içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
en fazla tartışılan konuların başında dokunulmazlık konusu yer almaktadır.
Hemen hemen her hafta, bu konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
gelmekte, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz dosyaların Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülüp dokunulmazlıkların kaldırılması yolunda, AK Parti
Grubu da tam tersi görüş beyan etmektedir. Her hafta bu görüşmeler mutat hale
geldi. Ancak, görünen o ki, 22 nci Dönem Parlamentosunda dokunulmazlıklarla
ilgili konunun çözümünün mümkün olamayacağı anlaşılmıştır.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
kendisini o kadar zorluyor ki, her hafta 1920'li yıllara Meclisi götürüyor, o
dönemlerden bahsediyor. Ancak, 1920'lere gitmenize gerek yok; artık, 2005.
Türkiye ne 1920'nin Meclisine sahip ne de şartlar 1920'deki şartlar.
Ama, dün, Sayın Başbakan, Grup konuşmasında bir ifadede
bulundu. İyi olan bir iki şey varsa onları sahipleniyor, toplum tarafından
tasvip edilmeyen bir husus varsa, onu da bir başka kuruma yıkıyor. Nedir bu;
dün, akaryakıta, yılbaşından itibaren...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir dakika efendim,
geliyorum.
BAŞKAN - Öneriyle...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Oraya geleceğim efendim.
... 10,8 zam yapılması karşısında, bu zammı
kendilerinin değil, TÜPRAŞ'ın yaptığını söylüyor; ama, büyüme rakamı 9,9
çıkınca -9,9'da kamunun hiçbir payı yok, tamamen özel sektörün yatırımlarıyla
Türkiye büyümüş 9,9 - orada ona sahipleniyor. Zam konusu oldu mu, 10,8, üç
aydan beri zam yapıldı mı, bunu Hükümet değil TÜPRAŞ yapıyor!
Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Sadullah Ergin de,
iyi bir şey varsa, 2005 yılında, yok, istemedikleri bir husus varsa, Meclisi
1920'li yıllara kadar geri götürüyor. Şimdi yıl 2005. Geliniz, 2005 yılında,
biz, Meclis olarak, dokunulmazlıklarla ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisinin
net görüşü nedir, bu konuyla ilgili kesin öneriniz nedir?
Diyorsunuz ki, uzlaşma komisyonu... Bir kere, böyle,
literatürde, İçtüzükte uzlaşma komisyonu diye herhangi bir şey yok; bu,
temayülden kaynaklanan bir tabir, bir ifade; böyle bir şey yok.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Anlamadan konuşuyorsunuz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, yalnız, şuraya
geleceğim: Bu Mecliste, Tayyip Erdoğan Beyin milletvekili seçilmesinin önündeki
engel kaldırılırken, uzlaşma komisyonunda bir mutabakat aranarak mı bu
sağlandı? Size soruyorum: Uzlaşma komisyonu toplanıp, o konuyu görüşüp, ondan
sonra mı Meclise getirdi?
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, böyle bir şey olmadı.
İşinize geldiği yerde "uzlaşma komisyonu toplansın" işinize gelmediği
yerde "efendim, bu komisyon toplanmasın..." Böyle şey olur mu?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tırı vırı işler bunlar!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Avrupa Birliği uyum
yasalarıyla ilgili birçok kanun, anayasa değişikliği bu Meclisten geçti;
hangisinde, uzlaşma komisyonu toplandı, üzerinde çalıştı, ortak bir mutabakata
varıp ondan sonra bu değişiklikler yapıldı... Yapıldı mı; yapılmadı. Onlarda
yapılmıyor; Sayın Başbakanın önündeki engel, o komisyon tarafından ele
alınmadan Meclisten geçiyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dosyalar sakat!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, iş dokunulmazlığa geldi
mi, biz uzlaşma komisyonunu toplayalım, uzlaşma komisyonu bu konuda çalışsın,
karar alsın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ondan sonra görüşsün... Böyle bir şey
olabilir mi?
Bir de, milleti yanıltıyorsunuz. Bakınız, diyorsunuz
ki... Sadullah Ergin, her seferinde buraya gelip, şunu söylüyorsunuz:
"Memur yargılanması da Türkiye'de farklı, bunlar yargılanamıyor, bunların
önündeki engelleri de kaldıralım, bu sacayağıdır, birini ortadan kaldırırsak,
öbürleri olmazsa olmaz." Bakınız, Türkiye'de yargılanamayan bir tek memur
yok. Yok, yargılanamayan bir tek memur yok. Ne oluyor, süreç şöyle işliyor:
Memurların yargılanması 4483 sayılı Kanuna tabi. Bu kanunun prosedürü nedir;
memur herhangi bir suç işlediğinde, buna muttali olan, atamaya yetkili amir,
bununla ilgili bir soruşturmacı görevlendirip bir çalışma yaptıktan sonra,
gelen dosya üzerinde incelemesini yapıp 45 gün içerisinde -altını çiziyorum, 45
gün içerisinde- soruşturma iznini veriyor veya vermiyor. Soruşturma iznini
veriyorsa herhangi bir problem yok. Soruşturma iznini vermiyorsa, şikâyetçi
olan veyahut cumhuriyet başsavcısı -altını çiziyorum, cumhuriyet başsavcısı- bu
soruşturma izni verilmemesiyle ilgili karar aleyhinde idare mahkemesine dava
açıyor. İdare mahkemesi, bu cumhuriyet savcısının veya ilgilinin müracaatı
üzerine dosya üzerinde inceleme yapıyor ve nihaî kararını veriyor.
Görüyorsunuz, nihayetinde soruşturmanın yapılmaması diye bir şey söz konusu
değil. Ancak, prosedürde 45 günlük bir süre var, 45 günlük süre sonunda da
prosedür işliyor.
Yani, buraya gelip, hem milletvekillerini hem de
kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz. Hep söylüyorsunuz; "memur
yargılanamıyor, memurların yargılanması üzerinde engeller var. Öyleyse,
milletvekillerinin dokunulmazlık meselesi de gündeme gelmesin, önce bunu
halledelim. "Zaten işleyen bir prosedür var burada, işleyen bir sistem
var. Bunu da istemiyorsanız, getirin buraya, biz de destek verelim. Cumhuriyet
Halk Partisi zaten destek vereceğini ifade etti. Memurların yargılanmasıyla
ilgili hususu, 4483 sayılı Kanunu tamamen değiştirelim. İdarî, atamaya yetkili
amirleri, mülkî idareyi de oradan çıkaralım, bütün memurlar direkt olarak
cumhuriyet başsavcılarının önüne yargılanmak üzere gitsinler. Biz buna da
varız. Buna da varız... Getirin, bunu da getirin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- İlle uzlaşma komisyonu!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bu Meclisten, Cumhuriyet Halk
Partisiyle uzlaşmadan o kadar çok kanun getirdiniz ki, o kadar çok kanun
geçirdiniz ki. Ne zaman ki sıkıntılı bir konu var, Cumhuriyet Halk Partisinin
desteğine ihtiyacınızın olduğunu ifade ediyorsunuz. Artık bunlardan vazgeçmeniz
lazım, bunlardan kurtulmanız lazım. Öğrenci affında da aynı şey oldu; öğrenci
affında da, efendim, Cumhuriyet Halk Partisi getirsin... Niye o getirsin?!
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, söz aldığı
hususta konuşsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye o getirsin?!.. Yani,
sıkıntılı konularda muhalefetin getirmesini bekleyeceksiniz; ama, rahat olan
konularda...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan... Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...Cumhuriyet Halk
Partisinin desteğine ihtiyaç duymadan, onların desteğini almadan, Meclis
gündemine istediğiniz kanun tekliflerini getireceksiniz.
Ben tekrar ediyorum; uzlaşma komisyonu diye, İçtüzükte
herhangi bir ibare, kesinlikle yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uyutma komisyonu...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu, geçmiş dönemlerde
teamüller neticesinde ortaya çıkmış; ama, bu dönemde hemen hemen hiç
kullanılmayan, hiç başvurulmayan bir komisyon.
O bakımdan, her hafta, artık, bunları, ne olur, buraya
getirip "bu komisyonu çalıştırın, bu komisyona üye verin"
ifadelerinden kaçının. Gelin, burada deyin ki, biz 22 nci Dönem Parlamentosu
olarak, biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, dokunulmazlıkların, bu Meclis
gündeminde...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, önerinin aleyhinde söz
istediniz; biraz da aleyhinde konuşur musunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuşacağım, konuşacağım...
...bu Parlamento döneminde, artık, bunu getirmeyin
diye, gelin burada ifade edin. Ben de, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerine söyleyeyim; sayın milletvekillerim, Sayın Kemal Anadol, sayın
grup başkanvekilleri, artık, görüyorsunuz ki, dokunulmazlıkla ilgili konu, bu
dönem, bu Parlamentoda çözülmeyecek, siz de, ne olur, artık, bunları
getirmeyin, ne olur getirmeyin. Her hafta aynı şeyler, 1920'lere kadar gidip
geliyoruz; orada üç beş tane isim zikrediliyor, üç beş milletvekilinden
bahsediliyor ve bakın -saate de baktım- aşağı yukarı birbuçuk saatten beri bu
konu burada gündeme geliyor, Meclisin yoğun mesaisi var; artık, sizlerden de
rica edeyim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bu mesele burada
çözülmeyecek, bu mesele burada halledilmeyecek; o nedenle, bunları, artık,
burada gündeme getirmeyin diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Ergin, önergenin, iki kişi lehinde, iki
kişi de aleyhinde konuştu.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, 69 uncu maddeye
göre... İsmimi belirterek, söylemediğim şeyleri söylemişim gibi beyan ederek,
sataşmada bulundu. İsmimi zikrederek, konuştuğum sözleri başka mecraa
çekmiştir.
BAŞKAN - Sayın Ergin, tutanakları inceleyeyim,
vereceğim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri reddedilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(x) 835 S.
Sayılı Basmayazı 30.3.2005 tarihli 77 nci Birleşim tutanağına eklidir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 1581 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 5.- Kooperatifler, bölge birlikleri ve
Merkez Birliğinde işler; kanun, ana sözleşme ve diğer mevzuat ile kooperatif
üst kuruluşlarının belirleyeceği esaslara, genel kurul ve yönetim kurulu
kararlarına uygun olarak müdürlük, bölge müdürlüğü ve Genel Müdürlük tarafından
yürütülür.
Merkez Birliğinde Genel Müdür ve genel müdür
yardımcıları, bölge birliklerinde bölge müdürleri ve kooperatiflerde müdürler
Merkez Birliği Yönetim Kurulu tarafından atanır.
Kooperatifler, bölge birlikleri ve Merkez Birliğine
imzaya yetkili diğer personel, Genel Müdürün teklifi ve Merkez Birliği Yönetim
Kurulunun onayı ile belirlenir.
Genel müdür ve yardımcılarının, en az dört yıllık
yüksek öğrenim yapmış, kamu kurum ve kuruluşlarında veya tarım kredi
kooperatifleri ve birlikleri teşkilatı ile tarım kredi kooperatiflerinin
faaliyet alanı ile ilgili benzer bir kuruluşta en az sekiz yıl çalışmış
olmaları şarttır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmakta iken
kurumlarının muvafakatı ve kendilerinin isteği üzerine bu Kanun kapsamında
Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı olarak atananlar kurumlarından aylıksız
izinli sayılırlar. Bunlardan 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tâbi olarak görev yapmakta
olanların 5434 sayılı Kanun ile ilgileri devam ettirilir. Ayrıca, emeklilik
hakları açısından Genel İdare Hizmetleri Sınıfına dahil aynı unvanlı kadrolar
için tespit edilmiş olan ek gösterge, makam ve temsil tazminatları ile diğer
malî haklardan da aynı esas ve usuller çerçevesinde yararlandırılırlar. Bu
görevlerde geçirilen süreler, emekli keseneğine esas aylığın tespitinde dikkate
alındığı gibi, makam tazminatı ve yüksek hâkimlik tazminatı ödenmesini
gerektiren görevlerde geçmiş sayılır. Bunların bu Kanun kapsamında atandıkları
kadro unvanına ilişkin emekli kesenekleri kendilerince, karşılıkları da bu
Kanun kapsamında çalıştıkları kuruluş tarafından ödenir. Görevleri sona
erenler, yazılı olarak istekte bulunmaları halinde önceki kurumlarında aylıksız
izne ayrıldıkları tarihteki durumlarına uygun bir kadroya atanırlar.
Kooperatifler, bölge birlikleri ve Merkez Birliği
personelinin tayin, nakil ve görevden çıkarılması gibi esaslar Merkez Birliği
Yönetim Kurulunca kabul edilip, Genel Kurulun onayı ile yürürlüğe giren bir
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk köylüsünün ve çiftçisinin en önemli
kurumlarından birisi olan tarım kredi kooperatifleri ve birlikleri kanun
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye nüfusunun yarıya yakın bölümü tarımla
geçinmektedir. Çiftçilerimizin yüzde 95'i küçük üretici olduğundan sermaye
birikimleri de yoktur. Bu yönden, tarımsal üretimlerini devam ettirebilmeleri
için aynî ve nakdî kredilere ihtiyacı vardır; bu da tarım kredi kooperatifleri
tarafından sağlanmaktadır.
Tarım kredi kooperatifleri 1581 sayılı Kanun hükümleri
çerçevesinde üreticilerin ekonomik menfaatlarını korumak, tarımsal girdi
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulmuştur.
Ülke genelinde 2 000 yerleşim biriminde faaliyet
gösteren tarım kredi kooperatifleri 16 bölge birliği ve merkez birliği ile 1
500 000 çiftçi ailesine, yaklaşık 8 000 000 insanımıza hizmet vermektedir.
Geçmiş dönemlerde tarım kredi kooperatifleri politize
olmuş, ortaklarıyla arası açılmış, çiftçimizin ihtiyaçlarına cevap veremez hale
dönüştürülmüştür. Bu yapının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, ileriye dönük,
çiftçimizin lehine çalışmalar yapılması ve bu kurumun politik ve iktidarın
egemenliğinden uzaklaşıp, özyönetim sistemine uygun bir hale dönüştürülmesi
beklentimizdir ve dileğimizdir.
Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler çiftçilerimizi büyük
oranda etkilemiş, 12.6.2003 tarihli 4876 sayılı Yasayla, çiftçilerimizin kuruma
borçları silinmeye ve yeniden yapılandırılmaya çalışılmıştır. Bu konuda da
önemli bilgileri aktarmaya çalışacağım.
Kanun kapsamına giren ortak sayısı 587 966'dır. Kanun
kapsamına giren borç tutarı 1,409 katrilyon TL'dir; yararlanan ortak sayısı 546
103'tür; yararlanan ortakların toplam borç tutarı 1,276 katrilyondur; müracaat
etmeyen ortak sayısı 41 863'tür; müracaat etmeyen ortakların borç miktarı 103
trilyon liradır. Yapılandırma sonucunda ortaya çıkan borç 531 trilyon TL'dir.
Alınmaktan vazgeçilen ortak borcu toplamı 745 trilyon TL'dir. Ziraat
Bankasından sağlanan imkân 355 trilyon, oluşan görev zararı 390 trilyondur.
Değerli arkadaşlar, kooperatifler birliği yönetim
kurulu, yine, borçlarını ödeyemeyen yaklaşık olarak 41 863 ortak ve 18 000
civarındaki ortakla ilgili, 15 trilyona yakın bir parayla ilgili, Ekim 2003 ve
Ekim 2004 taksitinin ödemesini yapamayan çiftçilerimizle ilgili yeniden bir
yapılandırma gerçekleştirmiştir, yeniden üretim sürecine girmesi için karar
almıştır. Ben, bu konudaki gelişmeyi takdirle karşıladığımı belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yeniden tarlada üretimin yolu
açılmış; ancak, uygulanan ithalatla tarım kesimi ihmal edilmiştir. Burada,
Sayın Tarım Bakanı da buradayken, Türkiye'nin içinde bulunduğu tarımın
sıkıntısına da, tarım kanununu konuşurken, çiftçimizin kredisi ile ortakların
yapısını konuşurken, biraz değinmek istiyorum.
Televizyonları izlediğimiz zaman görüyoruz ki, Türkiye,
yol geçen hanına döndü; kapılar açılmış, kaçak ve kesik et geliyor. Nereye
giriyor; yemek fabrikalarına, daha da ileri, askeriyemizin ve ihalelerde
aldıkları et ithalatıyla ihtiyaçlarını karşılayacak bir boyutta. Yani, şimdi,
ikibuçuk yıl içerisinde, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsüne her
çıktığımızda ifade etmeye çalışıyoruz ki, Türkiye, tarım ürünlerini ithal eder
duruma geldi, ihraç ederken ithal eder duruma geldik.
Neler ithal etmiyoruz ki -çiftçimiz perişan- et ithal
ediyoruz, kaçak giriyor; sarımsak ithal ediyoruz, kaçak giriyor; Çikita muzu
ithal ediyoruz ve mısır ithal ediyoruz.
Dün, soru sormuştum Sayın Başbakana; burada Mehmet Ali
Şahin ifade etti; 300 000 ton civarında pirinç ithal ediyoruz. Türkiye'de tarla
var, köyde çalışan, tarlada çalışan çiftçiler var; ama, biz, Amerikan
çiftçisini, biz, Mısır çiftçisini, biz, Çin çiftçisini abat etmek için, ille
ki, biz, pirinç ithalatına devam ediyoruz.
Sayın Bakan verdiği cevapta diyor ki: "Biz, geçen
yıla nazaran, pirinç üretimini yüzde 3,5 oranında artırdık." Artırdığınız
ürün için size teşekkür ediyorum. Neden 3,5? Neden yüzde 35 değil, neden yüzde
55 değil, neden yüzde 65 değil?!
Değerli arkadaşlar, bu pirinç ithalatı konusu üzerinde
durmak istiyorum. Bakın, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Kastamonu'nun,
Tosya'nın pirincini dağıttım mutfakta, sizlere ikram ettik. Kargılı
Milletvekilimiz Sayın Yüksel, Kargı'nın pirincini getirdi. Gene Edirne
milletvekilimiz pirinç getirdi.
Sayın Bakan, bu yapmış olduğumuz gösteriler, size bir
ışık saçmıyor mu, sizde bir sinerji yaratmıyor mu?! Biz bunu ne için yapıyoruz;
biz, bu milletin vekili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri olarak, televizyonların karşısında
ürün tanıtımı yapıyoruz. Biz kabzımal mıyız; biz vekiliz değerli arkadaşlar.
Siz niye hareket etmiyorsunuz? Ne demektir yüzde 3,5 ürün artırma, niye yüzde
35 değil, niye yüzde 45 değil, niye yüzde 55 değil?! Ne demek ithalat?!. Buna
karşı mücadele ediyoruz; çiftçimiz adına ediyoruz, milletimiz adına ediyoruz,
Türkiye adına ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, daha önce yapılan borç
yapılandırmaları olmuştur. Siyasî iktidarlar ülkeyi yönetemediği için krizler
yaratmıştır. Bu krizin yaratıcısı da ne Cumhuriyet Halk Partisidir ne Adalet ve
Kalkınma Partisidir; ama, biz bunu kucağımızda bulduk, doğrudur. Onların
cevabını millet vermiştir, sandıkta hesabı görmüştür; ama, bizim, oraya
takılıp, kırık plak gibi orada dönmemize gerek yok. Biz, işimizi yapacağız;
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak, Türkiye'yi, yeni bir sentezle, üretim düğmesine
basarak, IMF'nin kucağından almamız lazım değerli arkadaşlar. Yani, biz, aylar
önce Teşvik Yasasını konuşuyoruz, komisyonlarda konuşuluyor; stand-by
anlaşmasıyla IMF heyeti Türkiye'ye gelip gidecek diye, 49 bölgede, Türkiye'de,
36'ya ilave 13 bölgede daha Teşvik Yasasından yararlanılmasını, Türkiye Büyük
Millet Meclisine getiremiyoruz. Bize yazıktır, bize günahtır, Türkiye'ye
yazıktır. Biz, üretmek istiyoruz. Üretimin önündeki engelleri kaldırmak
istiyoruz. Bunun için Tarım Bakanına çok önemli görev düşüyor.
Bakın, bu yasanın 4 üncü maddesinde deniliyor ki,
burada atanan genel müdür, genel müdür yardımcılarını yönetim kurulları
belirleyecek. Yönetim kurullarını kim seçiyor; örgütlenmeden, birimlerden,
bölge toplantılarından genel kurullara gelen demokratik bir eğilim; yani, ortak
seçiyor; ama, bakan, bunlarla ilgili -10 uncu maddede geliyor- bir tasarruf
hakkı kullanıyor. Yeni bir yapılanma içerisinde, yönetim hakkında herhangi bir
usulsüzlük veya suiistimal olduğu zaman görevden alıyor ve başka bir yönetim
oluşturuyordu; yani, demokratik yapısına müdahale yapıyordu; şimdi, bu kanunda,
mahkeme kararı olmadan, 1163 sayılı Yasaya uygun olarak bu hüküm getiriliyor;
bu, doğru bir karardır. İstiyoruz ki, bu, özerk bir kurum olsun. Bu özerk kurum
bağımsız olsun. Bütün Türkiye'deki çiftçilerimiz, tarlada çalışan çiftçilerimiz
bu kuruma ortak olsun.
Sayın Bakan, buradan size şöyle seslenmek istiyorum: Bu
sene, 622 trilyon lira civarında bir kaynağı, hayvancılığı desteklemek için
kullanacaksınız. Hayvancılık can çekişiyor. Besicilerimiz, süt besicilerimiz,
et besicilerimiz can çekişiyor. Demin ifade ettim, dün akşam televizyonlarda
izledik; tonlarca et kaçak olarak giriyor ve ne olduğu belirsiz; ama, kanunlar
çıkarmışız, demişiz ki, bir köyden bir köye, bir ilden bir ile veya bir ilçeden
pazara bile canlı hayvanı menşe şahadetnamesi almadan getiremeyen bir
Türkiye'de, nasıl oluyor da gümrüklerden kaçak et giriyor Sayın Bakan?! Bu
Türkiye'yi kim yönetiyor?! Bu yöneten siz değil misiniz?! Başka bir yönetici mi
var?! Kimdir bu?! İktidar değil misiniz?! İktidara muktedir değil misiniz?!
Elinizde jandarmanız, polisiniz yok mu?! Gümrük memurunuz yok mu?! Bunlara
karşı bir mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, pancar çiftçisi perişanız
diyor, pamuk çiftçisi perişanız diyor. Bakın, belki bizi izliyorlar -az önce,
Sayın Ali Coşkun da buradaydı, gitti; keşke burada olsaydı- Kastamonu Şeker
Fabrikasının şeker işçileri ve Sendika Başkanı Sayın Hamdi Kaya bir rapor
gönderdi. Diyor ki: Nişasta bazlı şeker üretimi AB ülkelerinde yüzde 2'dir.
Madem biz Avrupa uyum yasalarını çıkarıyoruz, Avrupa Birliğiyle birlikte
olacağız, onun kriterlerini almamız lazım. Bizim şu anda uyguladığımız
sistemle, yüzde 15 uyguluyoruz. Yani, diğer bir deyişle, şekerpancarı üretimini
engelliyoruz, yerine, mısırdan üretilen ve tatlandırıcı olarak bildiğimiz
şekeri üretmeye çalışıyoruz. Yani, biz, diğer bir deyişle, 200 000 ton
civarında daha mısırı Amerika'dan ithale hazırlanıyoruz
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli
milletvekilleri; bizim, ithal edecek paramız var mı?! 300 milyar doların üstüne
çıkmış borcumuz varken, bizim, mısır ithalatı yapmaya, Çikita muzu ithalatı
yapmaya, sarmısak ithalatı yapmaya, pirinç ithalatı yapmaya, elma ithal etmeye
ve yüzde 40'ı tarımla uğraşan çiftçiyi bir tarafa iterek, onları gözardı
ederek, sırtına yorganı vererek, anayurdundan ederek, İstanbul sokaklarına,
Diyarbakırından, Muşundan, Şırnakından, Vanından, Hakkârisinden,
Kastamonusundan, Çankırısından, Sinopundan, Karadenizin Rizesine kadar bütün
yörelerinden insanlarımızı göç ettirmeye mecbur muyuz?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, bütün yapılandırmalarda tarım kredi
kooperatiflerinin görev zararları hükümet ve Hazine tarafından karşılanmıştır.
Bunu niye yapmıyoruz?! 40 milyar doların üstünde, 50 katrilyona yakın bir
paranın, TMSF'nin Hazineye olan borcunu sildik, yasa çıkarttık; yani, 10 tane
haramzade için katrilyonlarca parayı siliyoruz, almaktan vazgeçiyoruz ve
çiftçimize verdiğimiz, kuruşuna kadar ödeyen namuslu çiftçimizin ödediği borca
karşılık, biz, orayı, görev zararı olan 500 trilyon lirayı ödemiyoruz. Bunu
ödememiz lazım. Bununla ilgili yasal düzenlemeyi yapmamız lazım.
Sayın Bakan, buradan size açıkça ifade ediyorum; 622
trilyon lira, hayvancılık...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkanım, son cümlem;
bitiriyorum...
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen...
Teşekkür eder misiniz Sayın Yıldırım.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bu 622 trilyon lirayı tarım kredi
kooperatifleri kanalıyla çiftçimize kullandırınız, daha etkin hale
dönüştürünüz. Orası çiftçimizin; ana ocağı gibi baksın, baba ocağı diye baksın,
fabrikası diye baksın, finans merkezi diye baksın. Bakın, bu kooperatif
önümüzdeki yıllarda daha etkin olacaktır, siyasetten arınmış hale
dönüştürecektir.
Bütün Meclisi ve vatandaşlarımızı ve bizi izleyenleri
saygıyla selamlıyorum.
Çin, başımıza bir bela olmuştur ve tekstil sektörünü de
çökertmeye yönelmiştir. Buna karşı gerekli tedbirleri almaya çağırıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın Ergin, Sayın Ümmet Kandoğan'ın konuşması
sırasında şahsınıza sataşmasından dolayı söz talebiniz olmuştu; tutanakları
inceledim; ancak, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, kısa söz veriyorum.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sataşma var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN - Lütfen Sayın Kandoğan.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Başkan, bize niye öyle
bakıyorsun ya!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun konuşacak değilim; ancak, Sayın Kandoğan'ın, benim
burada ifade etmediğim şeyleri bana atfen söylemesi üzerine ve özellikle
İçtüzüğün tanıdığı bir hakkı kötüye kullandığını düşündüğüm için söz almış
bulunuyorum. Sayın Kandoğan, CHP Grup önerisinin aleyhinde söz almıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ancak, hepinizin huzurunda,
bu kürsüde 10 dakika bu önergenin lehinde konuşarak, İçtüzüğün kendisine
sağladığı bu imkânı, buradaki bütün milletvekillerimizi de hiçe sayarak,
İçtüzüğe rağmen kötüye kullanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hiçe sayarak olur mu?!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Başkanlık Divanının bu tür
istismarlara da müsaade etmemesi gereğine inanıyorum.
Bana atfen, ismimi zikrederek, "ikide bir
1924'lere gidiyor, 2005'teyiz, bugünlere gelin Sayın Ergin" diye birtakım
göndermeler yaptılar. Ben, şunu çok rahat ifade etmek istiyorum. Arkadaşlar, bu
konuya yapıcı bir açılım sağlamaya çalıştık. Konuya yaklaşırken, dokunulmazlık
müessesesi tartışılıyor; bu, bugün mü gelmiş, bunun kökü nedir, nereden çıkmış,
Türk hukuk sistemine, siyasetimize nereden gelmiş; bunu konuşmak, bunu
söylemek, bunun geçmişine bakmak acaba olağandışı bir şey mi?.. 1924
Anayasasında var olmuş; 1960'ta ihtilal olmuş, 1961'de Anayasa yapılmış, 1961
Anayasasında yine var olmuş; 1980'de ihtilal olmuş, 1982'de Anayasa yapılmış,
bu Anayasada da var olmuş...
BAŞKAN - Sayın Ergin, sataşmayla ilgili...
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Böyle bir atıfta bulunmama
niçin itiraz ediyor, niçin rahatsız oluyor; anlamakta hakikaten zorlandım;
çünkü, o tarihten bugüne kadar siyasî iktidarlar -genelde Cumhuriyet Halk
Partisi ve bugünkü DYP'nin geçmişte kökenimiz dediği Demokrat Parti ve Adalet
Partisi döneminde geçen iktidar süreleridir; umumiyet itibariyle söylüyorum- bu
siyasî akımlar, kendi iktidar oldukları dönemde bu müesseseye yönelik bir adım
atmamışlar da onun için mi bugün bu rahatsızlık var; doğrusu bunu anlamakta
zorlandım, böyle yorumladım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Biri yanlış yapmışsa sen de
yapmak zorunda mısın?! Laf mı yani!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, "AK
Partinin görüşünü net olarak ortaya koymadı; bu kadar konuşuyorlar,
söylüyorlar" gibi bir ifadede bulundu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne alakası var!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben çok net ifadede
bulundum. Biz, yasama, yürütme ve yargı erklerinin bir bütün olarak
değerlendirilmesi gereğini ifade ettik. Demokratik parlamenter rejimlerde
bunların...
BAŞKAN - Sayın Ergin, toparlar mısınız.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, "bu
kadar konuşuyorlar; ama, ne söylediklerini anlayamıyoruz" gibi bir
beyanda bulundular; bir cümleyle bunu
ifade edip, sözlerimi sona erdiriyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Anlayamıyoruz demedim...
Öyle bir şey söylemedim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neyi kastettiğinizi
anlatamıyorsunuz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Yasama, yürütme, yargı
erklerinin arasındaki dengeler hassastır; bunları beraberce değerlendirelim.
Her ne kadar diğerleriyle ilgili yasayla düzenleme yapılmış ise de, yasama
organının dokunulmazlığına ilişkin düzenleme Anayasayla yapılmıştır;
dolayısıyla, böyle bir değerlendirme yapılacaksa, bunun elbette ki anayasal
zeminde olması kaçınılmazdır. Bu kadar net ve yalın olarak ortaya koyduk.
Bunda anlaşılmayacak bir şey olmadığını ifade ediyor,
Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İşinize gelmeyeni siz
anlamıyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, bir cümle
söyleyeceğim...
BAŞKAN - Lütfen Sayın Kandoğan, herhangi bir şey yok.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Tarım
Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı:835) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 16.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 16.17
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
80 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Tarım
Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 1581 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 6.- Yapılan inceleme ve soruşturma
sonuçlarına göre görevleri ile ilgili olarak suç işledikleri anlaşılan ve bu
fiilleri nedeniyle haklarında yargı mercilerince mahkûmiyet kararı verilen
Merkez Birliği Yönetim Kurulu üyelerinin ve denetçilerinin görevlerine son
verilir.
Merkez Birliği Yönetim Kurulu üyelerinin görevlerine
son verme işlemi, Merkez Birliği Yönetim Kurulunca gerçekleştirilir. İnceleme
ve soruşturma sonuçlarına göre Merkez Birliği Yönetim Kurulu üyelerinin
ekseriyetinin mahkûm olduklarının anlaşılması halinde, göreve son verme işlemi
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
Merkez Birliği denetçilerinin görevlerine son verme
işlemi ise doğrudan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirilir.
Merkez Birliği tarafından yaptırılacak inceleme ve
soruşturma sonuçlarına göre suç işledikleri veya kusurlu oldukları anlaşılan ve
görevden alınmaları uygun görülen kooperatif, bölge birlikleri ve Merkez
Birliği personeli ile haklarında mahkûmiyet kararı verilen kooperatif ve bölge
birlikleri yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerinin görevlerine Merkez Birliği
Yönetim Kurulunca son verilir.
Personelin görevine son verilmesine ilişkin usûl ve
esaslar 5 inci maddede belirtilen yönetmelikle düzenlenir.
Kooperatifler, bölge birlikleri ve Merkez Birliği
personelinin, 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı, Kanun 22.5.2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanunu ile 22.4.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine
göre görevlerine son verilmesi halleri saklıdır.
Seçimle işbaşına gelen ve göreve son verilme, çekilme
veyahut diğer herhangi bir sebeple yönetim kurulu üyelikleri ve denetçilikleri
sona erenlerin yerlerine, yönetim kurulu tarafından yedekleri çağırılır.
Yönetim kurulu üyelerinin ekseriyeti kaybetmesi halinde yedeklerin çağırılma
işlemi Merkez Birliğinde denetçiler, bölge birliklerinde Merkez Birliği Yönetim
Kurulu ve kooperatiflerde bölge birliği yönetim kurulu tarafından yerine
getirilir. Merkez Birliğinde denetçiliklerin de tamamen boşalması halinde
yedekleri çağırma işlemi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yerine
getirilir.
Yedeklerin katılımı ile yönetim kurulu üyeliklerinin ve
denetçiliklerinin sayısı tamamlanamaz ise kooperatifler için bölge birliği
yönetim kurulunca, seçilme hakkını haiz ortaklar arasından; bölge birlikleri
için Merkez Birliği Yönetim Kurulunca, Genel Kurula katılma hakkını haiz
temsilciler arasından; Merkez Birliği için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca
Genel Kurula katılma hakkını haiz temsilciler arasından atama yapılır. Atama
ile gelenler, yerlerine atandıkları üyelerin süresini tamamlarlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Sinop Milletvekili Engin Altay söz istemiştir.
Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Altay, süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 835 sıra sayılı, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili
tasarıyı görüşüyoruz; Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzdayım.
Tarım kredi kooperatiflerinin mazisi 1863'teki memleket
sandıklarından başlamış, 1924'te itibarî ziraî kredi kooperatifleri ve 1935'te
de tarım kredi kooperatifleri olarak isimlenmiş, şekillenmiştir. Bahse konu
kooperatiflerle ilgili müteaddit defalar çeşitli kanunlar yapılmakla birlikte,
tarım kredi kooperatiflerinin -üzüntüyle ifade etmek lazım ki- kuruluş amacına,
kuruluş gerekçelerine uygun bir şekilde görev ifa ettiğini söylemek de mümkün
değildir.
Konuşmamın sonunda, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük
Atatürk'ün, tarım kredi kooperatiflerine bakışıyla ilgili, taa 1931 yılında
söylediği bir demeci de sizlere sunacağım.
Tarım kredi kooperatiflerinin, hiç şüphesiz ki,
çiftçiye destek, çiftçiye örgütlenme, çiftçiye bilinçli ve verimli tarım,
çiftçiyi yönlendirme ve çiftçimize kalkınmada öncülük etme olarak
nitelendirilebilecek görevleri olmakla beraber, örgütlenme yapısındaki
aksaklık, yönetim modelindeki eksiklik ve hükümetlerin destek yetersizliği
nedeniyle bugüne kadar istenilen verimi alamadığımız bir kuruluşumuzdur.
Tarım kredi kooperatiflerinin, ticarî faizler kadar
olmamakla beraber, kredi faizleri, kurulduğu günden bu yana sorun olmuştur.
Bugün itibariyle tarım kredi kooperatiflerinden kredi kullanan çiftçilerimizin,
tarım kredi kooperatiflerine ödedikleri faiz yüzde 18'dir; ancak
"enflasyonu tek haneli rakamlara düşürdük" diye övünen siyasî
iktidarın, Türk çiftçisine yüzde 18'le -hem de tarım kredi kooperatifi
aracılığıyla- faiz vermesi, bunu reva görmesi çok anlamlı değildir, çok
sempatik değildir.
Vadesi geçen borçlarla ilgili olarak da, faizleri
sildik, düşürdük, affettik... Bunlar da çok reel değildir. Herkes biliyor ki,
tarım kredi kooperatiflerinin vadesi geçen borçlarına, toptan eşya fiyat
endeksi oranında faiz uygulanmaktadır; ama, asıl olarak, şu anda bu görüşmeleri
izleyen çiftçilerimizin, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili olarak iki temel
sıkıntısı var; birincisi, faizlerin yüksekliği, ikincisi de -Sayın Bakan dikkat
buyurursa, dinlerse çok sevinirim- plasman yokluğu. Ben, burada, bir vesileyle,
birkaç ay önce, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçilerin, plasman
yetersizliği nedeniyle ne kadar mağdur olduğunu anlatmıştım. Sayın Bakan da
çıkıp "bu plasman yetersizliğini, eksikliğini çözeceğiz" demiş idi;
fakat, Sayın Bakan, o zaman, bizim ya ne dediğimizi dinlemedi... Bugün, aradan
aylar geçti, şimdi de dinlemiyor!..
Sayın Bakan, beni dinlemeyecekseniz... Bu konu sizi
ilgilendiriyor...
BAŞKAN - Sayın Bakan...
ENGİN ALTAY (Devamla) - İstirham ederim!..
Şimdi, sabahleyin Saraydüzü'nden Hasan Yayla aradı
"Saraydüzü Tarım Kredi Kooperatifinde 5 kuruş para yok" diyor. Ben bu
sorunu iki ay önce burada gündeme getirdim. Siz de dediniz ki, bunu çözeceğiz;
ama, iki ay geçmiş, hâlâ, Türkiye'nin birçok yerinde tarım kredi
kooperatiflerinde plasman yok. Bu kanunu, öyle veya böyle, çıkarsanız ne olur
çıkarmasanız ne olur. İşlevsiz bir birimin, burada, saatlerce konuşulmasının
bile, bana göre, bir anlamı yoktur. Devlet yönetiminde her şeyin bir varlık
sebebi vardır. Tarım kredi kooperatiflerinin varlık sebebi de, çiftçimize ucuz,
düşük faizli kredi vermek, ucuz tohum vermek, mazot vermek, gübre vermek ve
sair ve sair; ama, bugün, Türkiye'nin birçok yerinde tarım kredi kooperatifleri
kredi veremiyor, mazot veremiyor, gübre veremiyor. Bunların altını çizerek
hükümetimizin dikkatine, milletvekillerimizin bilgisine sunuyorum.
Bakın, 59 uncu hükümet acil eylem planı; aynen
okuyorum: "Çiftçimizin rahatlamasını sağlamak için tedbirler alınacağını,
güven ortamı, bütçe disiplini ve harcama reformuyla tasarrufların
sağlanacağını, öncelikli olarak, mazot gibi kalemlerdeki ağır vergilerin
azaltılmasıyla, çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez yükün -tahammül edilemez
yükün- hafifletileceğini taahhüt ediyoruz" dediniz. Şimdi, bu sizin
taahhüdünüz; bu kitap da sizin taahhüdünüzün iflas belgesi!.. Bu kitaptan her
milletvekilinin odasında en az bir tane vardır.
Değerli arkadaşlar, bu da hepinizde var; 18 Mart 2003;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; 59 uncu hükümet programı... Bunun altında Recep
Tayyip Erdoğan'ın imzası var, bunun altında da Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası
var; 2005 Yılı Programı Resmî Gazete...
Şimdi, hükümetin şunu söylemesi lazım: "Programda
öngördüklerimizi..." Seçim beyannamesi demiyorum; seçimden önce çok şey
söylediniz, ettiniz; ayrı; oyları aldıktan sonra hükümeti çattığınızda bir
program yaptınız ve bu hükümet -milletten oy almış, destek almış bu hükümet-
şunu şunu yapacak dediniz; imza Recep Tayyip Erdoğan. 2005 Yılı Programı; 31
Ekim 2004 Pazar; Resmî Gazete... Bunun da 74'ten 78'e kadar, 198'den 210'a
kadar olan sayfalarını lütfen, odanızda bulunan bu kitaplardan alın ve okuyun;
göreceksiniz ki, bu, bu 59 uncu hükümet programının iflas belgesidir. Bunu
tartışmaya gerek yok, kitap herkeste var.
Şimdi, tarım çok önemli bir konu, her alanda olduğu
gibi tarım konusunda da hükümetimizin karnesi, Başbakanın imzasıyla kötüdür.
Burada söylenen, açıklanan birçok şeyde "yapılamadı" bile denilemiyor
"yapılamıyor", "olamıyor", "halledilemiyor"
ifadeleri var; bunu bilginize sunuyorum.
Sadece 2003 yılında; yani, sizin iktidarınızda tarım
sektöründeki küçülme 630 000 000 civarında dışticaret açığına neden olmuştur.
2005 yılında da tarım sektöründe 1,7'lik bir gerilemeyi, küçülmeyi siz
öngörüyorsunuz. Böylece, cumhuriyet tarihinde tarım sektörü, ilk defa, üç yıl
üst üste küçülüyor. Altını çizerek söylüyorum, altmış yıllık süreçte tarım
sektörü, ilk defa, aralıksız üç yıl küçülme gösteriyor; bu da, hükümetinizin
örnek icraatlarından biridir.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- 2004
sonuçlarını biliyorsunuz değil mi?
ENGİN ALTAY (Devamla)- 2004 sonuçlarının çoğu tahmini,
Sayın Bakanım, burada. Ben vereceğim; rakam vereceğim size burada...
BAŞKAN- Sayın Bakan, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Daha önce, Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza da buradan bir rakam vermiştim. Sayın Millî Eğitim Bakanı çıkmıştı,
benim söylediğim rakamların aksine rakamlar vermişti; ben de, ona, yine, bu
2005 programını göstermiştim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Hayır,
2004 büyüme rakamları açıklandı da onun için.
BAŞKAN- Sayın Bakanım, lütfen...
ENGİN ALTAY (Devamla)- Geleceğim, Sayın Bakanım.
Tarımın yeterince desteklenmediğini siz söylediniz.
Girdi fiyatlarının çok yüksek olduğunu siz söylediniz. Ürün fiyatlarının; yani,
çıktı fiyatlarının düşük olduğunu siz söylediniz. Mazottaki ağır vergilerin
acilen kalkması gerektiğini de siz söylediniz ve söylediniz ki, ey milletim,
biz, bütün bunları iktidara gelir gelmez yapacağız. Taahhüt ettiniz...
BAŞKAN- Sayın Altay, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Maddeye giriyorum; tarımı
konuşuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla)- Gireceğim, hemen buradan tarım
kredi kooperatiflerine geçeceğiz.
Tarıma yeterince destek ayrılmadığını söylediniz. Gayri
safî millî hâsılanın yüzde 12'sini oluşturan, istihdamda yüzde 34'lük payı olan
tarım sektörüne sahip bir ülkede, tarıma gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'inin
altında destek, pay ayırdınız. Doğrudan gelir desteği dahil Sayın Bakan, 2004
yılında 3 trilyon 193 milyar lira gelir desteğini 2005'te 3 trilyon 461 milyar
liraya çıkardınız. 2004 ile 2005 arasındaki fark, artış yüzde 1'den çok azdır.
Girdi fiyatları, döneminizde, nitrat gübrede 185 000
liradan 340 000 liraya geldi; tarım kredinin sattığı gübreyi konuşuyoruz. DAP
gübresinde, 315 000 liraya aldığınız gübreyi 575 000'e çıkardınız. Bunlar,
fabrika çıkış fiyatıdır, köylünün eline geçişi daha farklı.
1 223 000 liraya aldığınız mazotu 1 900 000'e
çıkardınız, bu sabah gelen yüzde 2 zam, bu benim verdiğim rakamın içinde yok.
2003'te 352 000 lira olan buğdayı, 2004'te, Sayın
Bakan, 350 000'e siz düşürdünüz.
2003'te 215 000 lira olan yaşüzümü, 2004'te 198 000
liraya siz düşürdünüz Sayın Bakan.
2003'te 1 955 000 lira olan kuruinciri, 2005'te 1 939
000 liraya da siz düşürdünüz.
Ülke tarımını getirdiğiniz noktada Tarım Kredi
Kooperatiflerinin çiftçimize yapabileceği fazla bir şey zaten kalmadı.
Doğrudan gelir desteği 2004'ü bile daha ödeyemediniz.
Tarımsal sulamada kullanılan elektriğin fiyatını 102
000 liradan alıp, 138 000 liraya da siz çıkardınız.
"Faizleri sildik" dediniz; toptan eşya fiyat
endeksi oranında faizi halen uygulamaya devam ediyorsunuz.
Doğrudan gelir desteği 2005 için ayrılan 2 673 000 000
olarak planlanan desteği, 2005'te 1 930 000 YTL'ye de siz düşürdünüz.
Başbakan "mazota yüzde 40 destek veriyoruz,
yetmiyor mu" derken; Sayın Bakan, siz, tam bir hafta sonra "maalesef,
gübre ve mazot desteği için bütçeye ödenek ayıramadık, koyamadık"
demediniz mi?
Hayvancılık; toplam tarımsal desteklemeler içinde yüzde
8,1'den yüzde 4,7'ye siz düşürmediniz mi? Hayvancılık üretimi, istenilen düzeye
çıkarılamamaktadır -çıkarılamamıştır değil, çıkarılamamaktadır- yapamıyoruz...
Burada yazıyor, sayfa 205, Resmî Gazete.
Su ürünlerinde bir yılda yüzde 6,4'lük bir düşüşü de bu
ülkeye siz yaşattınız. Sadece balık üretiminde yüzde 15,7'lik bir üretim
düşüşüne de İktidarınız sebep olmuştur.
ABDULKADİR KART (Rize) - Hiç iyi bir şey yok mu?!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet.
Değerli Milletvekilim, bu kitap odanızda; alırsınız,
bakarsınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Balıkçılıkta mazotta ÖTV
almadık, yine "düştü" diyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Balıkçılığı, ben, sana
söyleyeyim onu.
BAŞKAN - Sayın Kacır...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Su ürünleri üretiminde bir
yılda yüzde 6,4'lük bir düşüş var. Diyeceksin ki, niye bir yılda yüzde 6,4 de
balıkta yüzde 15; burada bir çelişki arıyorsun Ünal Bey. Burada çelişki yok.
Yüzde 70'i su ürünleri üretimimizin balıktır. Balıkta yüzde 15 düşüş var, diğer
yüzde 30'da düşüş yok, artış var, salyangoz ve sair. Bunun dengesi de yüzde
6,4'tür.
Yani, utanmasam, diyeceğim ki, hükümetiniz denizleri de
kuruttu, balıkçıları da çiftçiyle beraber perişan etti diyeceğim.
Değerli arkadaşlar, Büyük Atatürk, cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1931'de bir şey söylüyor, ne diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, tamamlayabilir misiniz...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Son bir paragraf, bitiriyorum.
Yıl 1931. Bu Parlamentonun da kurucusu olan Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili yorumunu, görüşünü
şöyle açıklıyor: Köylü, üretim için lazım olan yeterli krediyi, en uygun faizle
ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek zorunda kalmadan bulmalıdır.
Bu, çok tarihî bir söz, tarım kredi kooperatiflerinin ne yapması lazım
geldiğini de bize çok güzel ifade eden bir söz. Hükümetimizi bu konuda dikkate,
sayın milletvekillerimizi -iktidarıyla, muhalefetiyle- bu konuda duyarlılığa
çağırıyorum.
Arkadaşlarım söylediler, Türk köylüsünün durumu hiç iç
açıcı değil. Böyle giderse, Türkiye'de köylere bir tane kravatlı adam
sokmazlar, haberiniz olsun. Siyasetçileri hiç sokmayacaklar. Hele, sizi,
muhtemeldir ki, hiç sokmayacaklar.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 1581 sayılı Kanunun 11 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 11.- Kooperatifler, bölge birlikleri ve
Merkez Birliğinin her türlü kredi ihtiyaçları yurt içi ve yurt dışı banka,
finans veya kredi kuruluşları ile 3 üncü maddeye göre kurulacak bankaca
karşılanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Melik, konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasıyla ilgili 835 sıra sayılı kanun tasarısının 6
ncı maddesi üzerinde düşüncelerimi ifade etmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öncelikle Yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, tarım kredi kooperatifleri, 1581
sayılı Yasayla, özellikle küçük çiftçilere destek olmak amacıyla kurulmuştur;
son birkaç yıla kadar da, özellikle Ziraat Bankası kredilerinden yararlanamayan
çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılamada başarılı olmuştur.
Tarım kredi kooperatifleri, ortaklarının kısa ve orta
vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılamak, ürünlerini değerlendirmek, müştereken
yararlanabilecekleri her çeşit makine, ekipman ve tesisler edinmek
gerektiğinde, diğer üreticilerin üretim ve zarurî tüketim maddeleri ile üretim
araçlarını toptan sağlamak, meslekî ve teknik yönden bilgilerini artırmak gibi
sorumlulukları bulunan kooperatif niteliğinde kuruluşlardır.
Bu amaçla kurulmuş olmalarına rağmen, ülkemizde,
amaçlarına uygun faaliyet gösteremediklerini, özellikle küçük çiftçiye gerekli
desteği sağlayamadıklarını, çünkü, çağa uygun yapıda olmadıklarını müşahede
etmekteyiz; bu da, üretim sürecini olumsuz yönde etkilemektedir.
Hükümetin görünen ekonomik politikalarından, tarımsal
desteklerin giderek ortadan kalkacağı anlaşılmaktadır. Ortaya çıkacak boşluğun
doldurulmasında ve çiftçilere destek olmakta, kooperatiflere oldukça fazla
görev düşecektir. Bu anlamda, kooperatifler, aslî işlevlerini yerine
getirebilecek şekilde organize edilmelidir. 1,5 milyon çiftçi ortağıyla tarım
kredi kooperatifleri, tarımsal üretimde kullanılan girdileri, güvenilir ve
kârlı bir biçimde çiftçiye ulaştırmalıdır.
Değerli milletvekilleri; ancak, son yıllarda,
özellikle, son beş altı yıl içerisinde, kooperatifler etkinliğini yitirmeye
başlamışlardır. Şu anda, kooperatifler, çiftçiye kredi kullandıramamaktadırlar.
4876 sayılı Yasadan dolayı, memurlarına maaş da verememektedirler. Çiftçilerin
tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını yeniden yapılandıran ve geçen
hafta görüştüğümüz, kısaca, torba yasa dediğimiz yasanın geçici 9 uncu maddesi
hiçbir sorunu çözememiştir. Birçok kooperatif, malî kaynaklarının yüzde 80'ini
kaybetmiş durumdadır.
Bakın, yine, 6 Haziran 2003 tarihinde 4876 sayılı
-Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından çiftçiye
kullandırılan; ancak, sorunlu hale gelen kredilerin yeniden yapılandırılmasına
ilişkin- bir Yasa çıkardık; fakat, birçok çiftçi, bu kanundan yararlanmak için
müracaat bile edemedi. Şu anda, Şanlıurfa İlinde, nisan ayı itibariyle 173
çiftçinin arazileri satış noktasına gelmiş durumdadır. 11 Nisan günü, Urfa'nın
düşman işgalinden kurtuluş günüdür; ancak, 11 Nisan günü, 64 çiftçi için
felaket günü olacaktır; çünkü, o gün, bu araziler icra yoluyla satılacaktır;
eğer alıcı çıkmaz ise, bu arazilerin mülkiyeti bankaya geçecektir.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, borç alan borcunu geri
ödemesini de bilmelidir; ancak, çiftçinin bu duruma düşmesinin nedeni kendisi
değildir. Yukarıda da anlatmaya çalıştığım nedenlerden dolayı, çiftçi, kolunu
kıpırdatacak durumda değildir; dolayısıyla, 4876 sayılı Yasadan yararlanmak
için şimdiye kadar müracaat edememiş çiftçiler için açılmış olan icra davaları,
en azından haziran ayındaki hasat dönemine kadar ertelenmelidir.
Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem Parlamentosunun
ikibuçuk yıllık çalışmasına baktığımız zaman ağırlıklı olarak tarım sektörünün
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasaların geçirildiğini görmekteyiz. Bu
çalışmalar, elbette ki doğrudur; çünkü, hem nüfusumuzun büyük bir bölümü
tarımla geçimini sağlamaktadır hem de Türkiye gibi büyük bir ülkenin kendisi
için hayatî önem arz eden bir sektörü rehabilite etmek dışında bir şansı
yoktur. Ancak, bunu yaparken önce ülke şartlarının gözönünde bulundurulması
gerekir; fakat, 22 nci Dönemde çıkarılan yasalara baktığımızda, bu yasaların
kendi ihtiyaçlarımızın karşılanmasından ziyade Avrupa Birliğine uyum amaçlı
veya IMF istemli yasalar olduklarını görmekteyiz. Hemen hemen her konuşmacı,
belki ben de, Genel Kurulda veya komisyonlardaki konuşmalarımızda, yasaları
savunurken veya eleştirirken, Avrupa Birliği uyum yasalarına vurgu yaparak
sözlerimize başlamaktayız; ama, Avrupa'nın, daha doğrusu Avrupa'nın gelişmiş
tarım ülkelerinin, tarım sektörünü geliştirirken, yalnız havada kalan yasal
düzenlemeler yapmadıklarını, sektörü somut malî kaynaklarla desteklediklerini
de görmekteyiz.
Bakın, bu konuda hepimizin bildiği birkaç tane basit
örneği vermek istiyorum: Ülkemizde özellikle hem toprağımızın korunması hem de
daha yüksek verim ve kaliteli ürün alabilmek için sık sık gelişmiş sulama
sistemlerinden bahsedilmektedir. Peki, bu sistemlerin, örneğin, damla sulama
sisteminin dekar başına maliyetinin ne olduğu hesaplanmakta mıdır? Bunun
finansal kaynağı nasıl bulunacaktır? Yıllardır ağır borç yükü altında ezilen
çiftçinin, serbest piyasa ekonomisine geçilmesiyle birlikte, acımasız rekabet
koşulları karşısında rüzgârda yaprak gibi savrulan çiftçinin, bırakın bunları
uygulamasını, hayal bile etmesi mümkün değildir. Yine, gelişmiş ülkelerde, çok
düşük faizle, yirmi yıla kadar vadeyle, traktör ve makine ve teçhizat satın
alma olanakları mevcut olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, 1581 sayılı Kanunun 11 inci
maddesinin görüşmekte olduğumuz tasarının 6 ncı maddesiyle değiştirilmesi
neticesinde, kooperatifler, bölge birlikleri ve merkez birliğinin her türlü
kredi ihtiyaçları, yurtiçi ve yurtdışı banka, finans veya kredi kuruluşlarından
kaynak temin etme olanağına kavuşmuş görünmektedir. Elbette ki, kooperatifler,
ihtiyaç duydukları finansman, eğitim, denetim ve işletmecilik alanında,
uygulamaya esas olacak hukukî bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Şimdi, bu yaptığımız yasal değişiklikle, yaklaşık 1,5
milyon ortağı olan kuruluşa "Ziraat Bankası artık devreden çıkıyor; gidin,
kendi bankanızı kurun. Çağdaş anlamda tarım yapmak, ülke ekonomisine daha fazla
katkı yapmak sizin fazla ilginiz olmamasına rağmen, sahibi olduğumuz borcun
ödenmesi için kendinizi yeniden yapılandırın ve daha fazla çalışın"
diyoruz.
Bu ülkede, herkes, başta tarım sektörü olmak üzere,
bütün sektörlerin çağdaş bir düzeye getirilmesi amacıyla yapılan değişikliklere
taraftardır. Ancak, devletin dahi kredi bulmakta güçlük çektiği bir ortamda,
tarım kredi kooperatifleri nasıl banka kurabilecek -hele, Hazine garantisinin
olmadığı bir ortamda- doğrusu anlamak mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, 6 ncı maddeyle, kooperatiflere
yurtdışı bankalardan kredi alma olanağı sağlanmakta; fakat, uluslararası finans
çevrelerinin kredi verme süreçlerinde uyguladıkları prosedürler gözönünde
bulundurulduğunda, bu düzenlemenin pek de gerçekçi olmadığı görülmektedir;
çünkü, kooperatiflerin talep ettikleri kredilere karşılık, projeleri ortaya
koymaları istenecek, teminatlar talep edilecektir. Bu yapılanmanın göründüğü
kadar kolay olmadığı ortadadır. Bu anlamda, düzenlemenin, pek amaca hizmet
edeceği kanaatini taşımamaktayız. Şimdiye kadar, ülke ekonomisinin sırtında bir
yük değil de ekonominin dinamik gücü olan tarımın ve bu sektörde çalışan
milyonlarca insanımızın ve belki de bunlardan daha önemlisi, ülkenin gıda
güvenliği için, üretimden pazarlamaya kadar, bütün aşamalarda, tarım kredi
kooperatiflerinin faaliyetlerinin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için
bulacakları finansal kaynaklara veya kuracakları bankaya Hazine garantisi
sağlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
tarım mı ülke ekonomisi üzerinde bir kamburdur, yoksa, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun alacağı olan, fakat, bir türlü tahsil edilemeyen 51,8 katrilyon
mu ya da Özelleştirme İdaresinin 1,4 katrilyonluk alacağı mı kamburdur? Madem
"tarım kambur değildir, tarım rehabilite edilmelidir" diyorsunuz,
öyleyse, gelin, bu kamu alacaklarını tahsil ettikten sonra, bir kısmını tarım
kredi kooperatiflerinin kuracağı bankaya sermaye olarak koyalım ki, tarım kredi
kooperatifleri görevlerini daha iyi yapabilsin.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun.
Sayın Ülkü, süreniz 5 dakikadır.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu raporu sonucu önümüze gelen 6 ncı maddeyle ilgili
söz almış bulunuyorum; şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 6 ncı maddenin
düzenlenmesinde öyle şeyler seziliyor ki, insanın kuşku duymaması mümkün değil.
Ziraat Bankasından karşılanması yerine diye başlayıp "yurtiçi ve yurtdışı
diğer banka, finans, ve kredi kuruluşlarından karşılanabilir" demek,
küresel finans merkezlerine tarımın da dahil edilmesi demektir ya da onlara
teslim edilmesi demek anlamını taşımaktadır; tıpkı yerel yönetimlerde olduğu
gibi. Orada da, İller Bankasının devreden çıkarılıp dış kredilerle
belediyelerin çeşitli yerlerden para almasının sonucunda, şimdi onların o
borçlanmasını Hazine karşılamakta. Bu da, gelecek günlerde tarımın da başına
böyle bir felaketin geleceğini gösteren bir örnektir diye nitelenebilir.
Sistem de şöyle işleyecek: Önce zengin ülkeler ihracata
dayalı bir kalkınma modeli oluşturacak, ki, öyle, onu diyorlar. İhraç edilen
malların üretimi için başlangıçta kredi verecekler, ki, öyle; onun için
"Ziraat Bankasından başka uluslararası finans kuruluşlarına
başvurulabilir" deniliyor. Sonra, devlet destekleme alımları ve
sübvansiyon da kaldırılacak, ki, yapılmakta. Alınan vergiler, alınan krediler
üretime yönelik olarak kullanılmayacak, çeşitli alanlarda, başka alanlarda,
güya sanayide kullanılmaya çalışılacak ve dolayısıyla, tarımda kullanılmayan o
krediler nedeniyle, ne tarım üretimi artacak ne de sanayi üretimi. Bu defa
nüfus kendini besleyemez duruma gelecek. Evvelce -biliyorsunuz- kendi kendine
yeten 7 ülkeden birisiydik; şimdi, o hünerimiz elimizden gitmiş bulunmaktadır.
Sonra, dışarıdan tarım ürünleri ve araçlar alınmaya
başlanacak. Nedir onlar; ikinci el biçerdöverler, dünyanın gelişmiş ülkelerinde
işe yaramayan traktörler, tohumlar, hatta, genleri değiştirilmiş olan tohumlar
ve giderek, kontrolsüz tahıl ürünleri yurda girmeye başlayacak.
Eh, bundan sonra da, artık, devlet, hem kalitesiz ürün
ve araç almış olacak hem de onların altında borçlanacak olan çiftçi, yenisini
alamayacağından dolayı, kat be kat borçlanıp, elindeki araziyi satmak durumunda
kalacak. Tıpkı 1986 yılında, bize, gerek Almanya'dan gerekse İsviçre'den gelen
ve hiçbir işe yaramayan, çok enerji tüketen tekstil makinelerinin sokulduğu
gibi. Artık, borçlar öyle bir noktaya gelecek ki, borç taksiti ödemek için borç
arar hale geleceğiz. Şimdiki durum ve yaşanılan durum da zaten bu.
Sonuç olarak, başta da söylediğim gibi, Türkiye, artık,
kendi kendini besleyen bir ülke değildir. Artık, bağımsız tarım politikası
üretilememektedir. Ne derlerse, onu yapmaktayız. Tarım kesimi ve üreticileri
kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Daha da vahimi, köyden kente göçün
nedenlerinden birisi de bu olmuştur. Bu da, vasıfsız bir nüfus olma nedeniyle,
kentlerde işsizliği büyütmeye başlamıştır, çarpık kentleşmeyi beraberinde
getirmeye başlamıştır ve giderek, potansiyel suç örgütleri oluşmaya
başlamıştır. İşte, tinercilik, gasp, kapkaç bunun en somut örnekleridir.
Bu olumsuzlukların getirdiği acı sonuçlar, açlık ve
yoksulluk sınırında yaşayan kişileri ve yaşayan nüfusu işsiz ve mutsuz
bırakmaktadır. Sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasî birçok olumsuzluklar,
ülkemizin önemli bir baş sorunu olmaya başlamıştır şimdilerde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, toparlayabilir misiniz...
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Toparlıyorum; teşekkür ederim.
Eğer tedbir alınmazsa -Cumhurbaşkanının şimdi geri
gönderdiği ve bir daha görüşülmesini önerdiği Polis Yasasından örnek vererek
söyleyeyim- bir polis şefinin açıkladığı gibi, İstanbul'un 56 000 sokağına 56
000 bekçi dikseniz, yine de, bu sosyal yarayı aşamazsınız, yenemezsiniz ve onun
altında eziliriz, ezilirsiniz. Bir an önce tedbir alınıp, kişilikli politikaya
yönelmek şarttır; ama, bunu yapacak olan herhalde bugünkü hükümet değildir.
Çünkü, bugünkü hükümetin uygulamış olduğu politikaların eskiye oranla bir
farklılığı yoktur. Ellibeş yıldır nasıl yönetiliyorsak, ellibeş yıl sonra da
yine aynı anlayışla yönetiliyoruz, görüyoruz. Kendi kaderine terk edilen
halkımız, elbette, bir çıkış yolu bulacak. Üfürükçülerle, cemaat
örgütlenmesiyle bu işlerin olmadığı er geç anlaşılacaktır.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Saygıdeğer Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu yasa -burada siyaset falan konuşmayacağım,
işin içinden gelen birisi olarak- Türk köylüsünün intihar etmesi olayıdır.
Finansmansız hiçbir şey olmaz; para yoksa hiçbir şey olmaz. Burada köylüyü
tamamen kaderine terk ediyoruz. Türkiye kendi kaynaklarını, kendi katmadeğerini
yaratmadığı sürece, bu ülkenin insanını biz doyuramayız. Uzun vadeli finansman
politikası uygulamazsak... Burada tabiî, Ziraat Bankası devreden çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, eğer, yeni bir finansman modeli
getirmezsek, köylüye kredi değil, köye kredi, toplumsal sorumluluk, toplumsal
ortaklıkla yani, birlikte sorumluluk... O köyde hangi ürün yetişiyorsa, o
köydeki o ürünün gübre gideri nedir, mazot gideri nedir; bunları saptayıp, bir
kere, eğer, biz bu insanlara kısa vadede finansman imkânı sağlamazsak, köylünün
ürünü heba olur. Bu, Ziraat Bankasını devreden çıkararak... Kolay mı?! Yurt
dışına kredi almaya gittiğinizde, size "Oo, hoş geldin, Türkiyemden
geliyorsun, gel de ben sana kredi vereyim" diyorlar galiba ya!.. Kolay mı
yurt dışından kredi almak?! Kolay mı?! Tarım kredi kooperatifleri banka
kuracak, yurtdışı bankalar hurra kredi verecek!
Değerli milletvekilleri, bu, Türk tarımının yok
olmasıdır; Türk tarımının pazarda yok olmasıdır.
Size iki tane örnek vereyim: Amerikan pamuğunu ve
Amerikan pirincini Türkiye'ye satmak için Amerikan Hazinesi, oradaki
kurumlarına "sen yeter ki bunu yurt dışına sat, sana üç yıl vadeli kredi
veriyorum" diyor. Amerikan Hazinesi, sadece yurt dışına satması için
oradaki kurumlarına üç yıl vadeli kredi veriyor. Biz, bırakın kredi
imkânlarımızı, her şeyi elinden alıyoruz insanlarımızın ve "sen git,
yurtdışı bankalardan kendine kredi bul" diyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu, Türk tarımının yok
olmasıdır; köylünün, birilerinin eline, köylünün, birilerinin güdümüne
verilmesidir. Köylü yok olacaktır. Köylü üretiyor; düğünü var, bayramı var,
çocuğu var; satmak zorunda. Haa, şunu yapabiliyor muyuz; Türkiye'de, biz,
bundan bir süre önce bir Depoculuk Kanunu çıkardık. Bu ürünlerin menkul
kıymetini piyasaya sürebiliyor muyuz? Köylünün teslim ettiği ürünün, hemen
satmasın, belli bir süre sonra ihtiyacını giderip bu ürünlere, bu menkul
kıymetlere finansman sağlayabiliyor musunuz? Gelin bunu yapalım. Bir menkul
kıymet, yani emtia finansman yapısı oluşturmadan; köylünün intiharıdır bu.
Köylüyü intihar ettiriyoruz.
Sayın Bakanım, eğer köye kredi uygulamasına geçmezsek
Türk köylüsü, inanın, aç kalacaktır. Köylüye kredi değil, köye kredi... Her
köyün ihtiyacını saptayıp, mazotunu, gübresini, bunun finansmanını zamanında
yaptığımız zaman ve bunun da parasını ne zaman alacağını herkes önceden
bilirse, Türk köylüsü katmadeğer yaratır; yoksa bunu yaratamayız.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, bir kırsal kalkınma
genel müdürlüğü kuruluyor Tarım Bakanlığı tarafından. Sayın Bakanım, bu
çalışmayı yapıyorsunuz, ne olursunuz burada illeri birbirine kırdırmayın.
Burada birtakım illere bölge müdürlükleri ihdas ederek, mevcut illerdeki şu
anda kaldırdığınız Köy Hizmetleri bölge müdürlüklerini -bölge müdürlüğü olan
illerinde- birtakım siyasî iradeyle birtakım diğer illere veriyorsanız, o
illere yazık ediyorsunuz. Gelin, her il kendi bacağından asılsın, bir de bölge
müdürlükleri ilan etmeyin. Urfa'da eğer Köy Hizmetleri bölge müdürlüğü
zamanında vardıysa, bunu Diyarbakır'a bağlıyorsanız, Malatya'da varsa, bunu
Elazığ'a bağlıyorsanız, bu illerin onuruyla oynuyorsunuz. Bırakın, her il kendi
kaderini kendisi tayin etsin. Bu yasayı Meclise getireceksiniz; ama, daha bu
yasayı getirmeden, özellikle bölge müdürlükleri kaldırılan illerde büyük tepki
var Sayın Bakanım. Onun için, bizi, bizim kaderimizle baş başa bırakın.
Değerli milletvekilleri, parası olmayan bir toplum bir
yere gidemez ve burada, köylü, kaderiyle baş başa bırakılıyor. Ziraat
Bankasının ismi bugüne kadar Ziraat Bankasıydı; ama, Ziraat Bankasının -ben
daha önce söyledim- ismini "hazine bankası" koyalım; çünkü, sadece
hazineyi finanse ediyor. Yine, Ziraat Bankası buradan tamamen devredışı
bırakıldığı zaman, inanın, Türk köylüsünün ürününü, dışardan gelir birileri,
kapar gider. Geçen yıl Malatya'da kayısı dondu, kayısı yok oldu. Fiyatların 3'e
katlanması gerekiyordu; ama, finansman olmadığı için, kayısı fiyatları yüzde 50
aşağı geldi. Parasızlıktan, paramız yoktu, köylü ürünü satmak zorundaydı; gidip
-ben ürününü alacağım diye- mecburen satıyor.
Sayın Bakanım, yazık ediyoruz, Ziraat Bankasını
devredışı bırakmakla Türk köylüsünün geleceğini ipotek altına alıyoruz.
Özellikle, tutanaklara geçmesi açısından bunun altını bir kez daha çiziyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
Bayram Özçelik (Burdur)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 835 sıra sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 553 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Bayram
Özçelik |
Zeyid Aslan |
|
Hatay |
Burdur |
Tokat |
|
Mustafa
Ataş |
|
Ali Sezal |
|
İstanbul |
|
Kahramanmaraş |
Madde 6.- 1581 sayılı Kanunun 11 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 11.- Kooperatifler, bölge birlikleri ve Merkez Birliğinin
her türlü kredi ihtiyaçları yurt içi banka, finans veya kredi kuruluşları ile 3
üncü maddeye göre kurulacak bankaca karşılanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet efendim.
BAŞKAN - Sayın Ergin, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tüzelkişiliği haiz gerçek kişilerin ortaklığıyla kurulan
kooperatiflerin, malî yapılarının daha sağlıklı gelişimi bakımından, finansman
ihtiyaçlarının yurtiçi kaynaklarla sınırlandırılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.34
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
6 ncı madde üzerindeki önergenin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum .
Kapanma Saati: 17.35
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.47
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
6 ncı madde üzerindeki önergenin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır;
önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 1581 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (A) bendine aşağıdaki
(d) ve (e) alt bentleri eklenmiştir.
"d) 21.12.1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununun 9
uncu maddesinin beşinci ve sekizinci fıkraları,
e) 4.12.2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun 9 uncu
maddesinin yedinci, sekizinci ve dokuzuncu fıkraları,"
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün.
Buyurun Sayın Üstün.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde söz aldım; Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarımla ilgili istediğiniz kadar yasa çıkarın;
ama, Avrupa Birliği bütçesiyle karşılaştırdığımızda, tarıma ayrılan destekler,
Avrupa Birliği bütçesinin yüzde 45'i tarım destekleri, Türkiye'de ise maalesef
binde 7. İstediğiniz kadar yasa çıkarın, ağzınızla kuş tutsanız, Türk
çiftçisini bu rakamlarla bir yere götürmeniz mümkün değil, Türk çiftçisini
kurtarmanız mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, seçim çevrem olan Muğla'da yaptığım geziler
sırasında çiftçilerin söyledikleri bazı sözleri buradan sizlere nakletmeden
geçemeyeceğim:
Milas-İçme Köyünde bir üretici diyor ki: "Su, sanayi malı; süt,
enayi malı."
Yine, Milas-Köşkköy'de bir üretici: "1 kilogram pamuk satarak,
şehirde 2 kez tuvalete gidemiyoruz..."
Milas-Savran Köyünde bir üretici: "İnekten su sağıp satsaydık, daha
kârlı olurduk..."
Gezginci arıcılık yapıp, Niğde'den Milas-Gökbel Köyüne gelen Mehmet
Aygün isminde bir arıcı da, arıcılığın desteklenmesiyle ilgili, Niğde AKP
Milletvekilinden bir istekte bulunuyor; milletvekilinin söylediği ilginç:
"O bir sinektir, uçar gider."
Yine, Ula-Karaböğürtlen Köyünde bir çiftçi: "Çiftçide hal hatır
soracak hal mi kaldı" diyor.
Kandak Köyünde bir çiftçi: "Çiftçinin cebinde cep kanseri
var..."
Yine, aynı köyde bir çiftçi: "Dişimizi sıka sıka diş
kalmadı..."
Milas-Bozalan Köyündeki çiftçinin söylediği ise ilginç: "Aç
yatıyoruz, gölgede yatıyoruz."
Değerli arkadaşlarım, bundan bir süre önce, Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Amasya-Kızseki'nin, ödeme güçlüğü içinde olduğunu buradan dile
getirmiştim. Sayın Tarım Bakanımızdan, bu ne olacak dedim, bugüne kadar çözüm
bulunmadı. Kooperatifin metnini buraya bırakıyorum.
Dalaman İlçesinden, arı nakillerinden, süt fiyatlarından, örtüaltı sera
yetiştiriciliğinden, Ziraat Bankasındaki kredi borçlarından, narenciyenin
ağacın başında kaldığından, pamuk üretimindeki gelecek yıllarda fiyattan dolayı
gerilemenin olacağıyla ilgili, tekrar bırakıyorum. Diyarbakır-Lice'de
yanlışlıklar yüzünden vatandaşın alamayacağı doğrudan gelir desteğiyle ilgili
metni bırakıyorum. Daha çok aslında da, Sayın Bakanım bakalım bunları
çözebilecek mi...
İktidar olduğunuzdan beri, değerli arkadaşlarım, iki anlayışınız var;
bir, satma; iki, kapatma. Toprak Mahsulleri Ofisi ajanslarını, 150'ye yakın
ajansı kapattınız; Köy Hizmetlerini kapattınız, Bodrum Su Ürünleri Araştırma
Enstitüsünü kapattınız, tavukçuluk araştırma enstitülerini kapattınız,
meyvecilik araştırma enstitülerini kapattınız, arıcılık üretme istasyonlarını
kapattınız, GAP İdaresini kapatmak üzeresiniz; Sağlık Bakanlığı taşra
teşkilatı, Çevre ve Orman, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Ticaret, Bayındırlık ve
İskân taşra teşkilatlarını kapatmak üzeresiniz.
Bir de satma anlayışınız var. Ormanlarımız, hazine arazileri, okullar,
hastaneler, Tekel, TÜPRAŞ, SEKA, Et ve Balık, Petkim, Telekom, köy meraları,
tersaneler, havaalanları, araç muayene istasyonları, demiryolları, TİGEM
arazileri, Kıbrıs, yabancıları mülk edindirme...
Ülke tarımı derken, tabiî, tarımın içinde bulunduğu sorunlara bakarken
bir de bu tarımın yapıldığı toprakların ne durumda olduğunu sizlere belirtmek
isterim. Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri erozyondur. Tedbirler
alınması gerekmekte; fakat, alınmamaktadır. Fırat Nehri yılda ortalama 125 000
000 ton toprağı erozyona uğratmaktadır. Türkiye toplamında ise erozyona uğrayan
toprak miktarı 1 400 000 000 ton. Her yıl Bursa ve İzmit İllerimiz kadar,
verimli topraklarımızı sulara teslim ediyoruz. Saatte 3 000 dönüm orman,
dakikada ise 50 dönüm orman yok olmaktadır.
Erozyon, tarımsal alanlarımızı da yok etmektedir. Aşırı yağmur ve
karların erimesinin erozyonu körüklediği bilinmektedir. Aşırı erozyon,
Türkiye'de, tarımda kendine yeten bir ülke olma özelliğini tehlikeye düşürmektedir.
Ülkemiz topraklarının yüzde 73'ü şiddetli erozyona maruz kalmakta, rüzgâr ve
yağmur, verimli toprakları sürükleyerek baraj göllerine, akarsu yataklarına ve
denizlere taşımaktadır. Sadece tarım alanlarında kaybedilen verimli toprak
miktarı yılda 500 000 000 tondur. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik
madde de kaybedilmektedir. Türkiye'nin kimyevî gübrelere ayırdığı yıllık
kaynağın 4,5 trilyon olduğu düşünülürse, ekonomik kaybın boyutu da ortaya
çıkacaktır.
Rocky Feller'in Eisenhover'a yazdığı bir mektup var; mektuptan bir iki
bölüm sizlere okuyacağım: "Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur.
Bu tip ülkelere doğrudan doğruya iktisadî yardım da yapılabilir; ama, bize
uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri
zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır."
Ülkemizde, sizin, 4.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve aynı gün
yürürlüğün durdurulması için Anayasa Mahkemesine başvurduğumuz ve Anayasa
Mahkemesinin 5 maddesini iptal ettiği yabancılara mülk edindirmeyle ilgili
ilginç rakamlar vereceğim.
Yabancıların Türkiye'de gayrimenkul edinmesine bağlı olanak sağlayan
yasa 19 Temmuz 2003 tarihinde Avrupa Birliğine uyum gerekçesiyle çıkarıldı ve o
günden bugüne, tapu kadastro bilgilerine göre, Yunanlılar 14 949 kişiyle 4 615
dekar, Almanlar 11 985 kişiyle 6 700 dekar, Amerikalılar 31 267 kişiyle 74 523
dekar, İsrailliler 38 405 kişiyle 114 700 dekar arazi ve emlak alımında
bulunmuşlardır. Zilyetlikte olup da kayıtta bulunmayanlar bunların dışındadır
değerli arkadaşlarım.
Rakamlar tek başına bir şey ifade etmeyebilir; olayın netleşmesi için
rakamları alt alta topladığımızda, 231 835 dekar, yani, 234 835 000 metrekare,
yani, bir yıl içerisinde 234 000 000 metrekare vatan toprağı satılmış
durumdadır. Bu topraklar artık Türkiye'nin değildir. Üstelik, Türkiye'nin en
verimli toprakları elden çıkarılmıştır. Halka anlatıldığı gibi, bu yasanın
çıkarılmasının Avrupa Birliğine girme aşamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Avrupa
Birliğine son giren ülkeler de dahil olmak üzere, tüm ülkelerde, arazilerin
yabancılara satışlarına önemli kısıtlamalar getirilmektedir.
Yeni yasayı çıkaranların öne sürdüğü bu gerekçe tam bir düzmecedir.
Açıkça, Türkiye, satışa çıkarılmıştır; fakat, bunun için sadece bu hükümeti
suçlamak hata olur. Emperyalizm, bu işin altyapısını elli yıla yakın bir
zamanda hazırlamıştır. Günümüzde, emperyalizm, tamamen bilimsel metotlar
uygulamaktadır. Ülkenin sosyolojik ve kültürel durumuna göre, içerideki kritik
konumda bulunan oyuncuların satın alınması, medyanın tam bir kontrolü, halkın
yönetime etkisinin denetim altına alınması, sadece iktidar partilerinin değil,
muhalefet partilerinin de sistemin dışına çıkamayacak şekilde kişilerden
oluşturulması istenmektedir. Emperyalizmin çok iyi bir istihbaratla ve bilimsel
metotlarla çalışması sayesinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye'ye, bu açıdan,
emperyalizmin serbest bölgesi gözüyle bakanlar var diyebiliriz.
Emperyalizm için tek bir tehdit unsuru vardır; halkın toplu bir uyanışa
geçmesi ve bu uyanış sonucunda örgütlenerek mücadeleye başlaması. Bu konuda,
medyaya çok büyük görev düşmektedir. Medya, Türkiye'de görevini o kadar
başarıyla yapmaktadır ki, Türk Halkının büyük çoğunluğu sömürüldüğünün farkında
bile değildir!.. Magazin haberler, beyni uyuşturan diziler ve futbol
fanatizmiyle Türk Halkının büyük çoğunluğu âdeta sanal ortamda yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bundan birkaç gün önce, Çanakkale Savaşının 90
ıncı yıldönümünü kutladık. Benim de dedem Çanakkale'de şehit olanlardan birisi.
Bu ülke için şehit olan, çarpışan, başta Mustafa Kemal Atatürk, silah
arkadaşları ve diğer şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.
O savaşta, 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölüğün 1917 yılı yemek listesi:
"15 Haziran: Sabah üzüm hoşafı, öğle yok, akşam yağlı buğday
çorbası, ekmek tam;
26 Haziran: Sabah yok, öğle yok, akşam üzüm hoşafı, ekmek tam;
8 Ağustos: Sabah yarım ekmek, öğle yok, akşam şekersiz üzüm hoşafı.
Not: 21 Temmuz 1917'den itibaren başlayarak ordu emriyle ekmek istihkakı
500 grama indirilmiştir; çünkü, un ve ekmek kalmamıştır." Bu ülke hangi
kazanımlardan geçmiş, hangi şartlarda kurulmuş; ama, bu yabancılara toprak
edindirme yasasıyla, siz, Türkiye'nin topraklarını yabancılara sattınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Toparlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, askerî bir deyim vardır "gidemediğin yer
senin değildir" denir. Bunu toprağa uyarlarsak "işleyemediğin toprak
senin değildir."
Kenya, topraklarını uzun süre kiraya vermiş bir ülke; diyor ki:
"Beyaz adamlar geldiğinde İncilleri vardı, bizim de topraklarımız vardı;
şimdi, bizim İncilimiz, beyaz adamın toprakları var."
Hepinizi, çıkardığınız yasalarda dikkatli olmaya davet ediyor; Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, satılan yerler arasında Kıbrıs'ı
da saydı; bu, yanlış bir şey.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kacır.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Cemal Uysal.
Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda yapılacak değişiklikle ilgili olarak, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, tabiî, burada, tarım kredi kooperatiflerini, Türk tarımını ve
tarımın finansman meselesini görüşecektim; fakat, benden önce söz alan
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü, Türkiye'de, hükümetimizin, sadece satma ve
kapatma işlemi yaptığını, hatta Türkiye'yi bile satılığa çıkardığını ifade
etti. Bu, özellikle Türkiye'yle ilgili sözlerini kabul etmemiz mümkün değil.
Gerçekten de, bu, çok talihsiz bir açıklama olmuştur.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Türkiye toprakları değil, Sayın Uysal.
CEMAL UYSAL (Devamla) - Ben bu konuda bir şey söylemeyeceğim; ama,
gerçekten çok talihsiz bir açıklama olmuştur. Bu milletin canıyla, kanıyla
kazanılmış olan toprakları, hiç kimse, kimseye satamaz, peşkeş çekemez, hele AK
Parti bunu hiçbir zaman yapmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Satma ve kapama konusu, tabiî, ekonominin geneliyle ilgili; ben, burada
bir saat bunu anlatmak isterim; ama, zaman müsait değil. Bir ekonominin
rasyonel bir hale gelebilmesi için, özellikle kamunun elinde bulunan ve ne kâr
maksimizasyonuna ne de maliyet minimizasyonuna göre çalışmayan, hiçbir
ekonomiye faydası ve katkısı olmayan ve son elli yıldan beri kaynak tüketmekten
başka hiçbir özelliği olmayan bazı kamu kurumları, bizden önceki hükümetler
döneminde de, bizim hükümetimizin döneminde de gerçekten de kapatılmaktadır;
ama, bu tarım kredi kooperatifleri gibi çiftçinin öz malı olan ve çiftçinin iki
finansman kuruluşundan en önemlisi olan tarım kredi kooperatiflerini de,
görüyorsunuz, kapatmıyoruz ve iyileştirmek için işte bu kanun tasarısını burada
görüşüyoruz.
Tarım Kredi Kooperatifi Kanunuyla ilgili olarak yaptığımız ikinci
operasyon. Birinci operasyon, biliyorsunuz, işlemeyen, kaynaklarını tüketmiş
olan ve tamamen borca batmış olan tarım kredi kooperatiflerini bu
Parlamentodan, hükümetimizin getirdiği kanun tasarısını kanun haline getirmek
suretiyle, gerçekten de, kurumu büyük bir bataktan kurtardık ve şimdi de bu
kanunla çok iyi iyileştirmeler getirilmektedir.
Tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına Türk çiftçisinin
borçlarını ertelemeyle ilgili olarak yapmış olduğumuz operasyondan sonra, tarım
kredi kooperatiflerinin ne iyi bir duruma geldiğini birkaç rakamla ifade etmek
istiyorum. Tarım kredi kooperatifleri 2002 yılında 390 trilyonluk girdi satışı
yapmış; gübre, ilaç, tohumluk gibi; 2004 yılında 2 katından fazla, 819
trilyonluk girdi satışı yapmış. Çiftçilerin ürününden, 2002 yılında işlemek
maksadıyla ve çiftçilere destek olmak maksadıyla 30 000 ton alırken, 2004
yılında 104 000 ton almış. Net satış hâsılatı 2003 yılında yüzde 29 artmışken,
2004 yılında yüzde 53 artmış. Krediler, 2003 yılında 653 trilyonken, 2004'te
850 trilyon ve 2005'te planlanan da 1 katrilyon 200 trilyon liralık bir kredi,
2005 yılında çiftçiye verilecektir. İşte gördüğümüz gibi, gerçekten de tarım
kredi kooperatiflerinde 2003 yılında yapmış olduğumuz iyileştirme, tarım kredi
kooperatiflerini ayağa kaldırmış, işler bir duruma getirmiş ve Türk çiftçisine
çok büyük hizmetler verecek duruma getirmiştir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tarıma verilen destekler
konusunda, hükümetimiz, imkânları ölçüsünde, Türkiye'nin imkânları ölçüsünde,
gerekli destekleri yapmıştır. Bugün çiftçiye yapılan destekten, biraz evvel arkadaşım
bahsetti ve Avrupa Birliğiyle mukayese etti. Avrupa Birliği ile Türk tarımını,
Avrupa ekonomisi ile Türk ekonomisini, eğer belli ölçüler içerisinde, belli
trendler içerisinde mukayeseye kalkarsak yanılırız. Biz, bugün, çiftçiye yapılan
destekleri -ki, bunlar 11 çeşittir- 10 katına, 20 katına çıkarsak dahi, tarımda
verimliliği artırmamız, modernizasyonu artırmamız, ekonomik işletmeleri, tarım
işletmelerini optimal bir duruma getirmemiz mümkün değil; mutlaka yapısal
değişim yapmamız lazım. O bakımdan da, ekonomiyi ve tarımı Avrupa Birliği
normlarına yaklaştırmak lazım.
Bakınız, dünyada, tarım çok önemli sorunları olan bir sektördür. Gayri
safî millî hâsıla içerisindeki payı, Avrupa'da yüzde 2'nin altına düşmüştür;
Amerika'da ve Avrupa'da yüzde 1,8'lerle ifade edilmektedir. Dünyanın en zengin
ülkesi dediğimiz ve tarımının çok geliştiğini ifade ettiğimiz -ki, öyledir-
Amerika Birleşik Devletlerinde, tarımın tüm cirosu, buna ormancılık, balıkçılık
ve bitkisel üretim, hayvancılık dahil, 2 tane şirketin cirosu kadardır; budur
tarım Amerika'da ve dünyada; ama, nispî olarak millî gelir içerisinde değerinin
düşmesi, tarımın önemini hiçbir zaman azaltmamaktadır; çünkü, tarım, insanların
gıda ihtiyacıdır, hayattır; insanların yaşaması için tarım ürününden başka bir
alternatifi, bir ikame ürünü yoktur. O itibarla da, dünyanın her yerinde tarıma
destek verilmektedir; Türkiye'de de mümkün olduğu kadar destek verilmektedir.
Bakın, burada, ithalattan, tarım ürünleri ithalatından bahsedildi.
İthalattan hiçbir zaman korkmamamız lazım. Türkiye ekonomisi, artık, belli bir
noktaya geldi, belli bir büyüklüğe ulaştı. Türkiye ekonomisi, sanayi malı,
üstün teknolojiye dayanan mallar ihraç etmeye başladı ve Türkiye'de, tarımın
millî gelirdeki payı da yüzde 10'lar seviyesine kadar düştü; ama, tabiî,
Türkiye'de tarımın düşmesi, tarıma önem verilmemesi anlamına gelmiyor, sanayi
büyüdüğü için, hizmetler sektörü büyüdüğü için, tarımın nispî olarak değeri
azalıyor; ama, bakınız, eskiden, üç beyazdan bahsedilirdi. Neydi bu üç beyaz; un,
şeker ve bezdi; ekonomi böyleydi, basit bir ekonomi. İktidarda kalmak için,
una, şekere, beze zam yapmayacaksın derlerdi. Aradan bir süre geçti, ondan
sonra da "dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri" denildi. Çok
önemliymiş gibi göründü. Yani, belki, o zaman, bu önemliydi; ama, artık,
Türkiye, 300 milyar dolar millî geliri olan, 64 milyar dolarlık ihracat yapan
bir ülkedir. Biz, ithalattan hiç korkmuyoruz, tarım ürünleri ithalatından da
korkmuyoruz; ama, tarım ürünleri ihracatımızı artırmak için, mutlaka,
sübvansiyondan ziyade, yapısal dönüşüme ve teknolojiyi geliştirmeye ihtiyacımız
var.
Çok değerli kardeşlerim, bir de, şu globalleşme konusuna, pardon büyüme
konusuna değinmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinin en istikrarlı bir döneminde
ve gayri safî millî hâsılanın yüzde 9,9 oranında arttığı bir ekonomiye geldik.
Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmedik bir şekilde, istikrar programının
uygulandığı, yani ekonomideki parasal genişlemenin düşük olduğu bir dönemde ve
özel sektöre dayanan bir büyümedir. Bu büyümeye hormonlu diyenlerin, ekonomiden
hiç anlamadıklarını burada açıklıkla ifade edebilirim. Neden; ekonominin
hormonlu olması, eğer kamuya dayanan bir ekonomik kalkınma olursa hormonlu
olur. Ekonomik büyümede ithalatın da hiçbir katkısı yoktur. Lütfen, bununla
ilgili nazariyeleri, ekonomi teorilerini, bunu iddia edenler incelesinler.
İthalat demek, dışarıya kaynak transferi demektir. İthalat, kalkınmayı
artırmaz, maalesef, kalkınmayı durdurur; yani, o bakımdan, kalkınma, reel
ekonomiye dayanan, özel sektöre dayanan bir kalkınmadır.
Bakın, Türkiye 1960'lardan bu yana her on yılda bir krize girdi. Krizin
sebebi neydi; krizin sebebi, kamuya dayanan büyümeydi. Kamu, ekonomiyi büyütmek
için, kamu yatırımlarını, kamu finansmanını artırıyordu, sonunda ekonomi
darboğaza giriyordu. Bir bakıyorsunuz, bir sene, iki sene büyüme, arkasından
sıfır büyüme, devalüasyon derken, ekonomi, son otuzbeş kırk yıl içerisinde,
düşe kalka, bir noktaya gelemedi.
Bakın, 1960'lı yıllarda, bugün Avrupa Birliğinde olan Portekiz'in,
Yunanistan'ın fert başına düşen millî geliri aynıydı; şu anda, o ülkeler 18-20
bin dolara geldi; biz, şu anda, 4 176 dolara gelebildik AK Partinin kararlı,
istikrarlı ekonomi politikası sayesinde. O itibarla, Türkiye'de, ekonominin
bütün parametreleri iyiyken, kalkınma hızı çok yüksekken, enflasyon düşükken,
tarımın bundan istifade etmemesi mümkün değildir. Bütün sektörler ve bütün
alanlar bundan istifade etmiştir ve özellikle tarımın gelişip gelişmediğinin
belli parametrelerinden olan tarımsal mekanizasyonla ilgili bazı rakamlar
vereceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uysal, toparlar mısınız.
Buyurun.
CEMAL UYSAL (Devamla) - 2003 yılında pulluk üretimi yüzde 62 artmış,
traktör üretimi yüzde 94 artmış, balya makinesi üretimi yüzde 73 artmış, süt
sağım makinesi üretimi yüzde 56 artmış ve 2004 yılında çiftçinin eline geçen
reel fiyatların da artmış olduğunu istatistikler göstermektedir.
Bakın, teşvikle ilgili; teşvik dediğimiz zaman 11 çeşit teşvik var,
doğrudan destek bunun yüzde 55'iydi, şimdi yüzde 40-45'lere düşürülüyor. Birkaç
rakam vereceğim Türkiye için çok önemli olan hayvancılıkla ilgili. Bakın,
hayvancılıkla ilgili olarak bu sene verilecek destekler 622 trilyon, geçen sene
209'du, 2003'te 126'dıydı, 2002 yılında 75 trilyondu; bu sene 622 trilyon. Bu,
özellikle hayvancılığın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uysal...
CEMAL UYSAL (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bir iki cümleyle
bitiriyorum.
Bunu tabiî çok genişletmek mümkün, çok artırmak mümkün; ama, zamanımız
da doldu.
Türk tarımıyla ilgili olarak, hükümetimiz, gerçekten de yapısal olarak,
modernizasyon olarak, işletmelerin optimizasyonu olarak, optimalitesi olarak
çok önemli tedbirler almaktadır. Bu Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu da,
çiftçiye kredi verme bakımından ve diğer girdileri sağlama bakımından çok daha
iyi duruma gelmektedir. Bu bakımdan bu kanunu destekliyoruz ve bu kanunun
çıkmasının Türk çiftçisine çok faydalı olacağına inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün?.. Yok.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan Ordu Milletvekilimiz Sayın Cemal Uysal'ın, özellikle
ithalatla ilgili olarak söylemiş olduğu "ithalattan korkmamak lazımdır;
bu, tarımda da aynı şekilde söz konusudur, sanayide de aynı şekildedir"
sözlerine katılmamızın mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum; çünkü, 2004
yılında Türkiye'nin toplam ihracatı 63 milyar dolar; ama, sadece 2004 yılında
aramalı ithalatı 67 milyar dolardır. Ben Denizli milletvekiliyim. Denizli'de,
ocak ayı içerisinde, bu aramalı ithalatının bu kadar büyük boyutlara
ulaşmasından dolayı, organize sanayi bölgesinde çalışan 1 800 işçi işinden
çıkarılmıştır. Eğer, ithalattan korkmayalım diyorsanız, buyurun Sayın Uysal,
sizinle birlikte Denizli'ye gidelim, Denizli sanayicisinin, Denizli
ekonomisinin son beş altı aydan beri, bir yıldan beri içine düştüğü korkunç
durumu birlikte, yerinde görelim. Dünyanın hiçbir ülkesinde ithalatın yüzde
78'inin aramalı ithalatı olduğu ikinci bir ülke yok. Ne oluyor aramalı ithalatı
olunca; aramalını Türkiye'de üreten küçük, orta boy işletme sahipleri veya
sanayicilerimiz, o aramalını Türkiye'de üretmiyor, yurt dışından; Çin'den,
Hindistan'dan, Pakistan'dan ithal etmiş olmaları nedeniyle ekonomi ciddî manada
sıkıntı içerisine giriyor.
Büyümeden bahsettiniz Sayın Uysal, yüzde 9,9; peki, bir ülke, yüzde 9,9
büyüyorsa, bunun, işsizliği önleme yolunda en küçük bir katkısı olmaz mı?
İşsizlik 10,3; 2002 yılında da 10,3...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 10,5...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2002'de 10,3; 2003'te 10,5; 2004'te 10,3.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 10,5...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır; elimde rakamlar var.
Sayın Torun, 2002'de 10,5...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...2003'te 10,3; 2004'te 10,3. 2002'deki
işsizlik rakamları ile 2004'teki işsizlik rakamları aynı, değişmemiş. Bir
ekonomi yüzde 9,9 büyüyorsa, bunun, işsizliği önleme yolunda en küçük bir
katkısı olmaz mı? Olmuyor, olmamış ve olmayacak.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 650 000 yeni istihdam var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Torun, ben size yüzde rakamlarını
veriyorum. Türkiye'de, her yıl, 850 000 civarında kişi yeni iş alanlarına
giriyor. Sadece binde 2, 2003 yılına göre bir iyileşme var, 2003; 2002'ye göre
değil.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İyileşme var...
BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sadece 2003'e göre ve 5 000 kişi. Yüzde 9,9
büyüyen bir ekonomide işsizlik rakamlarının yüzde 10,3 mü olması lazım?! Demek
ki, bu büyüme, birkısım insanların iddia ettiği gibi, aramalı ithalatına ve
tüketime yönelik yapılan ithalatlardan kaynaklanan bir büyüme. O nedenle,
sürdürülebilir bir büyüme değil. Katılım öncesi ekonomik programında 2005
yılındaki büyüme hedefiniz yüzde 5; 2006'da da yüzde 5; 2007'de de yüzde 5.
Demek ki, bu rakam sürdürülebilir bir büyüme değil.
Şimdi, tarımla ilgili de Sayın Cemal Uysal birçok şey söyledi; ama, ben,
bir rakam vereceğim; 2002'de tarımın gayri safî millî hâsıladan aldığı pay
yüzde 14; beğenmediğiniz 2002 yılında yüzde 14, 2004'te yüzde 12. Bakınız,
tarımın 2002'ye göre gayri safî millî hâsıla içerisindeki almış olduğu pay
azalmış 2004 yılında. Bu neyi gösteriyor; demek ki, tarım, 2002'ye göre
göreceli olarak daha kötü durumda. Gayri safî millî hâsıladan tarım sektörüne
yapılan destek 1999'da yüzde 5,6; 2004'te yüzde 1'in altında. Demek ki, tarıma
ayrılan paylar, tarıma ayrılan kaynaklar, maalesef, geçmiş dönemlerle
kıyaslanmayacak ölçüde azalmış.
Traktör rakamlarını verdi Sayın Uysal, ben de vereyim traktör
rakamlarını: 2004'te 30 000 traktör satılmış, 1998'de satılan traktör sayısı da
48 000; yani, 2004'te...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...satılan traktör sayısı hâlâ 1998'in çok
çok altında. 2002 çok özel bir yıl; siz, rakamlarınızı 2002'yle alır
kıyaslarsanız, 2002'deki 6 000 traktörden 28 000'e çıktığını söylersiniz; ama,
1998'deki rakamların 48 000 olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Bakınız, 2003 yılında tarımsal desteklere ayrılan pay 2 katrilyon 650
trilyon, 2004'te 3 katrilyon; ama, 1996'da tarıma ayrılan destek tam 9
katrilyon. Bakınız, 1996'dan 2004'e gelindiğinde rakamlar nereden nerelere
gelmiş. Sizler de gidiyorsunuz Anadoluyu geziyorsunuz, görüyorsunuz; tarımın,
çiftçilerin ne hale geldiğini sizler de en azından bizim kadar biliyorsunuz.
Bakınız, sadece yılbaşından bugüne kadar akaryakıta yapılan zam yüzde
10,8 arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Tüpraş...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İyi rakam 9,9; demin de söyledim yüzde 9,9
büyüme...
BAŞKAN- Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... özel söktürün yapmış olduğu büyüme.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Dünyadan haberin var mı?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İşinize geldiğinde rakamları kullanıyorsunuz,
özel sektörün rakamlarını; işinize geldiğinde de...
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, teşekkür eder misiniz lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla)- Sayın Kandoğan, dünyadan haberin var mı, dünyadan?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim dünyadan haberim var, Türkiye'den de
haberim var...
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- ... ama, sen, sadece Bakırköy'ü ve Kadıköy'ü
bilirsin; köy denilince, senin aklına Bakırköy, Kadıköy gelir; sen Denizli'nin
köylerini bilmezsin.
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, lüften...
Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Ordu Milletvekili
Sayın Cemal Uysal; buyurun.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman Doğru Yol Partisinden aday olsaydın!..
BAŞKAN - Sayın Öksüz...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sen hangi partideydin, nereye geçtin?!
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, lütfen... Lütfen Sayın Kandoğan...
Buyurun Sayın Uysal.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarı üzerinde şahsım adına söz aldım.
Efendim, Sayın Kandoğan, Türkiye'nin 63 milyar dolarlık ihracat
yaptığını, bunun 62 milyar dolarının aramalı olduğunu ifade etti.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 62 milyar dolarlık ithalat.
CEMAL UYSAL (Devamla) - İthalat yapıldığını ifade etti.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...
CEMAL UYSAL (Devamla) - Bakın, bir şey ifade edeyim mi; esasında, tabiî,
bunun aramalı olduğunu söyledi; yani, herhalde istatistikleri tekrar bir gözden
geçirmesi gerekecek. Türkiye, bu sene, sadece, 17 milyar dolarlık yatırım malı
ithalatı yaptı. Yani, Türkiye ekonomisinde hem ithalat bakımından hem de
ihracat bakımından; yani, ithalatın deseni, terkibi bakımından hem de ihracatın
deseni, terkibi bakımından fevkalade bir iyileşme var. Tüketim mallarından
ziyade, yatırım ve aramalları, Türkiye, ithalatını yapıyor; ama, ihracat
bakımından da, özellikle yüzde 70'i, ihracatın, artık, tarım ürünlerine
dayanmıyor. Eskiden, fındık, pamuk, tütün klasik ihracat ürünleriydi; ama,
şimdi, ihracat yüzde 70'i itibariyle katmadeğeri yüksek, üstün teknolojiye
dayanan ürünlere dayanıyor Türkiye'nin ihracatı.
Şimdi, işsizlikten bahsetti; işsizlik konusu, gerçekten de kritik bir
konudur; ama, hiçbir ülkede işsizlik meselesi tam olarak halledilemediği gibi,
Türkiye'de emek arzının, özellikle genç nüfusunun -ki, bu, Türkiye'nin bugün ve
geleceği için bir avantajıdır- çok fazla olması ve 2004, 2005 yıllarında iş
umudu olduğu için, yani, iş bulma umudu olduğu için, işçi bulma kurumuna ve
diğer kurumlara iş talebi de arttığı için, o bakımdan, Türkiye'de işsizlik
düşmesine rağmen yine de belli bir noktadadır.
Bakın, bunu şöyle ifade edeyim; ben, Sosyal Sigortalar Kurumundan bir
hafta evvel rakamları aldım. 2003 yılında sigortalı sayısı 392 000 artmış
-resmî rakamlar- 2004 yılında 500 000 artmış. Bu, SSK'nın resmî kayıtları,
sigortalı işçi sayısındaki artış. Biliyorsunuz, Türkiye'de, kayıtdışı işsizlik
de var. Türkiye ekonomisi, bu sene en az 750 000-800 000 belki de 1 000 000
istihdam yarattı; ama, tabiî, zaten, bu, her yerde de ifade ediliyor; ama, emek
arzının emek talebinden daha fazla olması ve genç bir nüfusun olması,
Türkiye'de işsizliğin, henüz, istediğimiz noktaya düşmesine sebep olamadı.
Şimdi, bunun, tabiî, ekonomik olarak burada izahını yapmak çok önemli. Yani, bu
kadar büyük yatırım yapılan, bu kadar kalkınma hızının yüksek olduğu bir ülkede
işsizliğin belli oranda artmaması mümkün değil; ama, tabiî, bundan sonra,
özellikle bu büyük yatırımlar, bu büyük yatırım malları ithalatı, ileride,
sanayi sektöründen hizmet sektörüne doğru kaymaya başladığı zaman; yani,
yatırımlardan meydana gelen sanayi mallarının artışının hizmet sektöründe
yarattığı zincirleme etki, önümüzdeki günlerde Türkiye'de, inşallah, istihdamın
daha da gelişmesine sebep olacaktır; çünkü, bütün dünyada yapılan ekonomik
analizlerde, sanayi sektöründeki 100 puanlık bir artış, eğer, istihdamda 1 000
artış yaratıyorsa, hizmetler sektöründeki 100 puan artış, onun 3-4 katı bir
istihdam yaratmaktadır. Bugün yapılan yatırımlar, bugünkü büyük üretimler,
bütün Türkiye'ye mal olarak; buzdolabı olarak, televizyon olarak, otomobil
olarak ve diğer mallar olarak dağıldığı zaman, bunların pazarlama sektörü,
bunların bakım sektörü, tamir sektörü de ona paralel olarak gelişecek ve
Türkiye'de, istihdam, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda çok daha iyi bir
duruma gelecek; çünkü, ekonominin temeli büyüme ve istikrardır. Büyümeye
dayanmayan ve özellikle de istikrara dayanmayan büyüme, büyüme değildir. İşte,
balon denilen büyüme, hormonlu denilen büyüme o büyümedir. Hem ekonominin
istikrara kavuşması, enflasyonun yüzde 10'un altına düşmesi, büyümenin yüzde
10'lara gelmesi dünyada görülmüş bir olay değildir. Bu iki değer birbirine zıt
istikamette gelişen değerlerdir; ama, bizim, Türkiye'de, AK Parti Hükümeti
sayesinde hem büyüme yüzde 10 olmuş hem de enflasyon yüzde 10'un altına
düşmüştür.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.26
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
7 nci maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır;
madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 1581 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
"Ayrıca, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca bir denetçi atanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt; buyurun.
Sayın Öğüt, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
görüşülmekte olan Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, geçen hafta Hakkın rahmetine kavuşan halk ozanı, âşıkların
önderi Murat Çobanoğlu'na buradan rahmet diliyorum. Hakikaten, çok büyük bir
kayıp oldu. Kültürümüze ve âşıklık geleneğine çok büyük emeği olan bu halk
ozanımıza, halk ozanları adına da rahmet diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, krizden başlayacağım, Türk çiftçisinin durumunu
anlatacağım. Siyaseti yaparken, bir gerçeğin, mutlak surette, üzerinde durmamız
lazım, birlikte paylaşmamız lazım, birlikte çözüm bulmamız lazım.
2000 Kasımı ve 2001 Şubatı krizlerinden, Türkiye'de herkes korkunç
derecede etkilendi; 400 000 esnaf kepenk kapattı, işçimiz, memurumuz, emeklimiz
perişan oldu, döviz borcu olan battı, çiftçi, köylü tükendi, yüksek faizin
altında ezildi, ne bahçesinde traktör kaldı ne de doğru dürüst bir hayvanı
kaldı; ancak, bunun sebebi ne sizsiniz, ne biziz. Kimseye yıkmak değil...
Geçmişte Anayasa kitabının -belki de kabahati yok ama- bir fırlatılması, tansiyonu
yükseltti, şubat ayındaki kriz, Türkiye'yi çıkmaza soktu. Çare olarak, 3
Kasımda, halk, iki partiyi seçti; Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi. Sayınızı ikiye düşürdük -size de tek başınıza hükümet verdiler- gidin,
bizim sorunlarımızı çözün dediler. 3 Kasım seçimlerinde, meydanlarda, hem
sizler hem bizler, gelir gelmez, çiftçinin borcunun faizini sileceğiz,
anaparayı 4'e böleceğiz diye söz verdik; ama, yapmadık. Bakın, şimdi ne
yapmamız lazım; hep beraber çare bulmamız lazım. Çare bizim elimizde, burada
-Sayın Bakanım da burada- köylünün, çiftçinin perişan olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, 6 Haziranda hep beraber bir kanun çıkardık, çiftçiye
bir iyileştirme, bir kolaylık getirdik ve borçlarını 3 yıla böldük. Burada,
müracaat edemeyen, yüzde 10'u ödeyemeyen, yüzde 10'u ödeyip taksiti ödemeyen,
birsürü sayıda insanımız var ve bundan dolayı, şu anda, benim bölgem Ardahan
başta olmak üzere, Türkiye'nin belli bölgelerinde çiftçilerin evine icra
gitmiştir. İnanın, dün beni aradılar "benim evime icra geldi, traktörümün
zaten tekeri patlaktı, onu da aldılar kardeşim, bir şey kalmadı." Aynen
bunu söylediler; biraz sonra da okuyacağım.
Şimdi, bunu, şunun için anlatıyorum: Çare Büyük Millet Meclisidir, çare
demokrasidir, çare hükümettir kardeşim. Bunu çözmenin yolu da Sayın Bakanım,
sizlerin elindedir; hükümet getirsin teklifi kardeşim, biz evet diyelim,
çiftçilerimize büyük nefes aldıralım.
Diyeceksiniz ki, yahu, ödeyen var, ödemeyen var... Doğrudur. Ödeyenin
hali vakti iyiydi, ödedi; ama, ödeyemeyen perişan durumda arkadaşlar,
hayvancılık kredisi almış ödeyememiş, perişan durumda, geçen hafta geldiler.
Şimdi, burada bizim çözüm noktamız, sizinle beraber uzlaşarak, parti,
siyaset düşünmeden, halkı, köylüyü, esnafı, o dargelirli insanları... Şu anda
Doğu Anadoluda özellikle, karlar altında mücadele veren, Trakya'da mücadele
veren, bütün Türkiye'de mücadele veren insanlar bizden ümit bekliyor;
ödeyememişler, ümit bekliyorlar.
Bakın, geçen hafta, inanın samimî söylüyorum, isim de vereceğim, Ardahan
merkez Hoçuvan, Tunçoluk Köylerinde insanlar, 200 kişi, köyüne gidemeden yolda
kalmış. Gece saat 9.30'da beni aradılar. Niye yolda kaldınız?.. "Kar,
fırtına; ne olur, Köy Hizmetleri gelsin, yolumuzu açsın." Rica ettik, gece
Köy Hizmetleri Müdürü kalktı, yolu açtı; ben buradan da Müdüre teşekkür
ediyorum.
Şimdi, bunu niçin anlattım: Orada, şu anda halen karların altında,
sınırda bizim güvenliğimiz için bekleyen insanların günahı, kabahati ne? Eğer,
bunlar borçlarını ödeyemiyorsa, bunların evine icra gidiyorsa, icra da evinde
ne var ne yok alıp bunları perişan ediyorsa, bu adamdan yurttaşlık görevi
beklememiz nasıl olacak?! Onun için, devletin babalığını göstermemiz lazım.
Yani, IMF bastırıyor. Ben biliyorum, IMF bastırıyor "kimsenin
borcunu affetmeyin..." Bir kolaylık da getirelim hiç olmazsa.
Onun için, bakın, ben şurada bir şey okuyacağım, burada belge var
arkadaşlar. Ardahan merkezden Engin Erkılıç, Tarım Kredi Kooperatifi Başkanı,
bana bilgi vermiş. Ardahan merkezde 1 500 kişi kredi almış, 600 kişi ödeyememiş
ve icra takibinde; yüzde 43. Yine, Hasköy'de 1 151 kayıtlı üye var, tamamı
kredi kullanmış, yüzde 95'i ödeyememiş ve icralık. Bakın, rakamları veriyorum,
bunlar resmî rakamlar. Yine, Çıldır merkezde 300 kişi kredi kullanmış tarım
krediden, 100 kişi ödeme yapmış, 200 kişi ödeyememiş, icra kapısında; dün de
bana Çıldır'dan telefon geldi. Bunları sizinle paylaşmak istiyorum; bir çare
bulalım değerli arkadaşlar. Yine, Hanak İlçemizde, 270 kişi kredi kullanmış,
224 kişi ödeyememiş; şu anda insanların evinde icra var, yüzde 82'si icralık
Hanak İlçesinde. Göle merkezde 1 350 kişi kredi kullanmış, 600 kişi ödeyememiş
ve icralık. İşte, tablo bu. Ardahan -küçük bir il- böyleyse, diğer illeri siz
düşünün.
Değerli arkadaşlar, burada bir şey daha söyleyeyim; Türkiye genelinde de
size rakamlar vereceğim; çünkü, bunlar bizim gerçek rakamlarımız. Bunları not
alın, not alalım; bir kanun teklifiyle, çiftçilerin hem Ziraat Bankasındaki
borçlarına hem de tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına bir kolaylık
getirelim, faizlerini silelim, anaparasını da 4'e, 5'e bölelim, insanlarımız
rahat etsin.
Değerli arkadaşlar, Türkiye genelinde -bakın, bu, Türkiye Tarım Kredi
Kooperatifleri Merkez Birliğinden alınmış bir belgedir- 41 863 kişi yüzde 10
peşinatı yatıramamış; yani, müracaat edememiş. Bunların toplam rakamı 133
trilyon. Haziranda çıkarmış olduğumuz yasadan yararlanarak borcunu ödeyemeyen
47 491 ortağın da 43 trilyon 790 milyar borcu var; yani, toplam 89 354 kişinin
181 trilyon borcu var ve bu borcun çoğu da, inanın, samimî söylüyorum, faizdir.
Bakın, geçen hafta da açıkladım, Konya'da bir arkadaşımız -keşke
belgesini getirseydim, bende var fotokopisi- senin hemşerin, 1999'da 20 milyar
kredi almış. 2000 ve 2001 krizinden dolayı faizler bir yükselmiş, 20 milyar
-inanın bana, Ziraat Bankasının kâğıdı var- 189 milyar olmuş. Şimdi 189
milyar... Adam geldi, aynen bana şunu söyledi: "Ben kendimi ve çocuklarımı
satsam, 189 milyarı ödeyemem; değil tarlayı, bahçeyi."
Şimdi, buna bir çare bulmak, sosyal devletin görevidir. Bizi seçen halk,
bize güvenerek oy verdi, buraya gönderdi.
Sayın Bakanım, sizden istirham ediyorum, bunu bir gündeme alın; şu anda
yapacak bir şey yok; ama, bir kanun teklifiyle gelin, bu insanlara bir kolaylık
yapalım.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bütün borçları silin...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Borçları silmek değil...
Bakın arkadaşlar, Cavit Bey; para tahsil etmenin de bir sanatı vardır.
Para tahsil etmenin sanatı nedir? Şimdi, bir adama "kardeşim, 189 milyar
borcun var, öde" dersen ödeyemez; ama "anaparayı öde" dediğin
zaman, adam rahatlıkla öder ve devletin kasasına para girer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, toparlar mısınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu 181 trilyonun 81 trilyonuna faiz desek, 100 trilyonu anapara.
Anaparayı, 100 trilyonu devlet tahsil edecek; yani, bu defa, devlet de parasını
tahsil edecek.
Biliyorsunuz, bir vergi kolaylığı getirdik, Gelir Vergisinde başarılı
oldu.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ama, karşı çıktınız!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hayır efendim, ben bir şey söylüyorum. Gelir
Vergisinde başarılı oldu, iyi de oldu, tahsilat oldu, halktan para geldi
devletin kasasına.
Bu devlet bizim, devleti zayıflatmakla kimsenin eline bir şey geçmez ki.
O zaman ne yapacağız; hem vatandaşımıza kolaylık yapacağız hem devletin
kasasına para gelmesi lazım.
Ben bunları sizinle paylaştım. Sayın Bakanım, umarım bunları not
aldınız. Hükümet olarak teklifi getirin, köylümüzü, çiftçimizi bu sıkıntıdan kurtaralım.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Osmaniye Milletvekili Necati
Uzdil.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)- Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım; 8
inci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında konuyla ilgisi pek olmadığı için söz
almayı düşünmüyordum. Gündemdışı söz almak için dilekçe de yazmıştım; ancak,
arkadaşlarımın konuşmalarını izleyince, dedimki, bu gündemdışı konuşmayı
burada, bu maddede kişisel söz alarak yerine getireyim; samimiyetimle
söylüyorum.
Bir diğer isteğim de, konu Sanayi ve Ticaret Bakanımızı ilgilendirdiği
için, onu da orada görünce, tam fırsattır dedim ve söz aldım.
MEHMET KILIÇ (Konya)- Madde üzerinde söz almadınız mı?!
NECATİ UZDİL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Osmaniye İlinde yerfıstığı
diye bir bitki var. Türkiye'de üretilen yerfıstığının yüzde 50'den fazlası
Osmaniye İlinde üretilmektedir. Ekim alanının da yüzde 50 civarında kısmı yine
Osmaniye'de bulunmaktadır. Değerli arkadaşlarım, ticaretinin, pazarlamasının
yüzde 90'ı Osmaniye İlinde yapılmaktadır. Ancak, son günlerde Osmaniye'deki
üretici arkadaşlarımız, tüccar arkadaşlarımız ve yerfıstığını işleten
arkadaşlarımız, işletmecilerimiz rahatsız. İşte bu rahatsızlığın bir nedeni
var.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Çin'den gelen çeşitli ürünler
nedeniyle Türkiye pazarında, üretimde bir sıkıntı oldu. İşte, yerfıstığındaki
sıkıntının nedeni de, Çin'den getirtilen, ithal edilen yerfıstığı, daha
doğrusu, kabuğundan arındırılmış iç yerfıstığıdır arkadaşlarım.
Gelen bu fıstıkların çoğu kalitesiz olup, aflatoksin nedeniyle başka
yerlere satılamayan fıstıklardır. Ayrıca, bu fıstıklar, kalitesiz fıstıklar,
sınır ticareti kanalıyla da Türkiye pazarına girmektedir. Bu, Osmaniye'deki
fıstık konusunda çalışıp üretim yapan, ticaret yapan ve işletme kurmuş olan
arkadaşlarımızı rahatsız etmektedir.
Bunlar, oturup müşterek karar almışlardır sevgili arkadaşlarım. Buradaki
konuşmalarımı, Osmaniye Ziraat Odası Başkanı adına, Osmaniye Ticaret ve Sanayi
Odası Başkanı adına, Osmaniye Borsası Başkanı adına yapıyorum.
BAŞKAN - Sayın Uzdil, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada hükümetten
isteğimiz şu: Lütfen, gelen fıstıkları, ithal edilen fıstıkları iyi kontrol
etsinler; bunu istiyoruz. Gelen fıstıkların depolarını iyi kontrol etsinler.
Bizim yetiştirdiğimiz fıstıklar kaliteli fıstıklardır. Hiç olmazsa, ithal
edilen fıstıkların üzerine "ithal fıstık" diye yazsınlar. Bizim
fıstıklarımızın adını kötüye çıkarmasınlar. Benim üreticimi, benim tüccarımı,
benim çiftçimi, Osmaniyeli hemşerilerimi rahatsız olmaktan kurtarsınlar. Bunda,
tahmin ederim, en büyük görev, Tarım Bakanımıza ve Sanayi ve Ticaret Bakanımıza
düşmektedir; kendileri de buradadır.
Bu duygularımı sizlere iletme şansı verdiğiniz için Sayın Başkanım
öncelikle size, beni sabırla dinleyen tüm milletvekili arkadaşlarıma
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- 1581 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kooperatifler, bölge birlikleri ve Merkez Birliği, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının yapacağı teftiş ve denetimler sonucuna, kanun ve ana
sözleşmelerdeki görevleri ile ilgili ortaya çıkacak eksiklikler konusunda
vereceği talimatlara uymak zorundadırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz
isteyen Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çakır, süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz tarım kredi kooperatifleri ve birlikleriyle
ilgili yasanın 9 uncu maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuştuğumuz kurum, tarım kredi kooperatifleri;
Mustafa Kemal Atatürk'ün 683 numaralı Tekir Çiftliği Kooperatifinin 1 numaralı
üyesi olduğu bir kurumu konuşuyoruz. Bunun sizler açısından önemi nedir
bilemiyorum; ama, benim açımdan ne öneme sahip olduğunu sizlere anlatmaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, tarım kredi kooperatifleri 21.10.1935 tarih ve
2836 sayılı Kanunla kurulmuş ve Mustafa Kemal Atatürk de 20.7.1936 yılında bu
kooperatife 1 numaralı üye olmuş. Kurulduğu gün, amacı şu: Tarım kredi
kooperatifleri, ortaklarının üretimlerini düzenlemek, artırmak ve
kıymetlendirmek için ucuz üretim kredisi temin etmek, tarımsal girdi, alet ve
makine tedariki suretiyle, ortaklarını zararlı kredi yollarına başvurmaktan
alıkoymak ve böylece yurtiçi ve yurtdışı rekabet gücünü geliştirmek. Ne zaman;
1935 yılında, o günkü Türkiye'nin, o günkü köylünün bu anlamda desteklenmesine
yönelik olarak. Şimdi 2005 yılındayız. Bugün, bugünkü köylü acaba daha iyi
koşullarda mı, acaba bu desteklere ihtiyacı yok mu, o günden bugüne hangi
noktalara geldik? Eğer, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili doğru bir politika
götüreceksek, o günle bugünü mukayese etmek durumundayız. Bence, bugünkü
köylümüz, o günden çok daha fazla, bu anlamda, desteğe ihtiyacı olan bir
durumda. Neden; çünkü, o gün belki dünyada tarımsal ürünlerin ticareti bu kadar
geniş değildi ve dünyada gelişmiş ülkeler tarımsal üreticilerini bu kadar
sübvanse etmiyorlardı; ama, bugün, bizim köylümüz, olağanüstü sübvanse edilen
tarımsal ürünlerle rekabet etme noktasına gelmiştir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, tarım kredi kooperatifleri, bir kere,
tamamıyla köylünün özmalıdır; yani, 1,5 milyon civarında ortağının özmalıdır.
Bunda önce bir anlaşalım. Bütün sermayesi, binaları, her şeyi kooperatifin
üyelerine ait bir kurumdur; devletin değil, bir başka kurumun değil.
Şimdi, bugün, tarım kredi kooperatiflerinin düzeltilmesinden ve
battığından söz ediliyor ve buradan bir çıkış noktası aranıyor. Neden tarım
kredi kooperatifleri bu noktaya geldi; büyük bir ekonomik kriz yaşadık,
insanlar yüzde 100, yüzde 200 faizlerle karşı karşıya kaldılar. Yani, ortağın
kötü niyetinden değil; ortağın borç ödememe niyetinden değil; ortağın,
birdenbire çok yüksek faizler karşısında kalması noktasında tarım kredi
kooperatifleri zarar etti. Biz, hükümet olarak, devlet olarak, Toprak
Mahsulleri Ofisinin, birliklerin, Trakyabirlik gibi birliklerin Hazineye olan
borçlarını sildik; ama, nedense tarım kredinin yüksek faizlerden kaynaklanan
borçlarının yeniden yapılandırmasında bu sıkıntıyı, bu yükü kooperatife
yükledik; Hazineden sübvanse etmedik ve ondan sonra da kooperatifler batıyor,
kooperatifler milletin sırtına yük, bunları küçültelim, bunları kapatalım,
personelini azaltalım gibi önlemlere gitmeye başladık. Bugün tarım kredi
kooperatifleri yüzde 18 faizle mal veriyor; yapılandırmaya giren de yüzde 26
faizle mazot alıyor, gübre alıyor. Yani, bunlar, reel piyasaya baktığınızda
kabul edilebilir rakamlar değil; ama, buna rağmen kooperatifler bu fiyatlarla
ve bu faizlerle çatır çatır mal satıyor. Neden; çünkü, üretici acz içerisinde,
üretici bu faizlere rağmen mazota ve gübreye muhtaç. Bunu yapamadığımız noktada
Türk köylüsünün üretim yapabilme şansı hiç yok.
Değerli arkadaşlarım, tarım kredi kooperatiflerini batıran, kooperatif
yöneticileri değildir, kooperatifin ortakları hiç değildir; tarım kredi
kooperatiflerini bu noktaya getiren, onların en üst düzeyde yanlış yönetimleri
ve siyasî iktidarlardır. O bakımdan, eğer çözüm isteniyorsa, çözüm, tarım kredi
kooperatiflerini bir bir kapatmak değil; yarına, daha güçlü, köylüyü daha fazla
destekleyen bir tarım kredi kooperatifi yaratmaktan geçer. Şimdi, aldığımız
kararla tarım kredi kooperatiflerine ulusal ve uluslararası bankalardan
borçlanabilme imkânı getiriyoruz; ama, hangi şartlarla; piyasa koşullarında;
yani, piyasadaki faiz oranları neyse, şartlar neyse, bir tüccar hangi şartlarla
borçlanıyorsa, tarım kredi de aynı şartlarla borçlanacak. Bu ne demektir
değerli arkadaşlarım? Bu, köylünün desteklenmesi demek midir? Yoksa, bu,
köylünün, liberal piyasa ekonomisi şartlarında kendi başına terk edilmesi demek
midir?
Değerli Ordu Milletvekilimiz Sayın Cemal Uysal Bey az önce konuştu.
Zannetmesin ki, konuştukları, Trakya'daki köylü tarafından anlaşılmadı.
Konuştuğu her kelime, söylediği her görüş, bizi, köylünün yarınıyla ilgili
endişeye sevk etti, üzüntüye sevk etti ve maalesef, bu hükümet, bu görüşleri,
doğru görüşlermiş gibi de savunmaya ısrarla devam ediyor.
Şimdi, ben Edirne Milletvekiliyim; Kırkpınar, benim ilimin en önemli
etkinliği. Kırkpınar'da, 40 kiloluk bir güreşçi ile 120 kiloluk bir güreşçiyi
Kırkpınar çayırına salamazsınız; eğer, salarsanız, bu, hakkaniyetli ve adaletli
bir güreş olmaz. Şimdi hükümetin yaptığı, yapmaya çalıştığı, 40 kiloluk Türk
köylüsü ile 120 kiloluk yabancı köylüyü aynı çayırda güreş tutmaya zorlamak!
Bu, hakkaniyetli bir güreş olmaz değerli arkadaşlarım ve liberal politikaları
bu denli ısrarla dayattığınız noktada, Türk köylüsü, ölmeye mahkûmdur, yok
olmaya mahkûmdur. Bu, ülkenin yarınıyla ilgili ciddî endişelere götürür bizi.
Tarım ürünleri ithalatından korkmayınız demek, politika değildir; bu,
bizi yok eder; bu, köylümüzü yok eder. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir
düşüncesiyle politika üretilmez.
Geçtiğimiz hafta, Değerli Grup Başkanvekilim Haluk Koç'la beraber
Samsun'un Çarşamba İlçesindeydik. Orada köylünün temsilcileriyle oturduk, çay
içtik, sohbet ettik; gözlerim yaşardı, samimî söylüyorum. Moskova'ya gitmişler,
orada sıfırın altında seralarda yapılan üretimleri görmüşler, "ne
üretirsek oralara satabiliriz"i araştırmışlar; her donanımı tam, her
donanımı tam... Sadece şunu istiyorlar: Çarşamba'ya doğalgaz gelsin; biz,
burada, her türlü ürünü üretiriz ve Moskova'ya da satarız.
Değerli arkadaşlar, bizim böyle bir köylümüz var, biz daha ne istiyoruz,
daha ne isteyelim! Onlara bu imkânı vermek, eğer, bu Parlamentonun elindeyse,
iktidarıyla muhalefetiyle bu Parlamentonun elindeyse, bu olanağı tanımaktan
niye imtina edelim?! Bu insanlar çalışmak, üretmek, satmak ve Türkiye'ye döviz
kazandırmak istiyorlar; biz, buna, niye engel olalım?! Niye destek olmayalım?!
İşte, sosyal politikalarla, Cumhuriyet Halk Partisinin önermiş olduğu
sosyal ve sosyaldemokrat politikalarla, sizlerin ve sizden öncekilerin ortaya
koyduğu liberal politikalar arasındaki fark bu ve bu liberal politikalar,
Türkiye'de köylüyü, esnafı, işçiyi, memuru her geçen gün yoksulluğa, yok olmaya
ve ucuz emek, ucuz işgücü haline getirmeye devam ettiği noktada bir gün
sandıkta patlar, iflas eder.
Şunu hiç unutmayın ki, size bu koltukları bahşeden bundan önceki
ekonomik krizdir. Siz, bir şeyleri daha iyi söylediniz, daha iyi yaptınız diye
değil, bundan önce, bu ülkenin yaşadığı ekonomik krizin faturası olarak bu
koltuklarda yer aldık; onun için, o krizin yaralarını hep beraber sarmalıyız.
Eğer, bugün, tarım kredi kooperatiflerinde 1,5 milyar anaborca 7 milyar
faiz yazılıp hâlâ icralarla alınmaya çalışılıyorsa değerli arkadaşlarım, bu
krizin yaraları sarılmış demek değildir ve bunun sonu kötüdür. Biz,
Anamuhalefet Partisi olarak, ilk günden bugüne, her türlü uyarıyı, her türlü
öneriyi sizlere yapmaya ve sizlerle paylaşmaya gayret ediyoruz; ama, maalesef,
önerilerimiz çoğu zaman dikkate alınmıyor ve aksaklıklar derinleşerek, kriz
derinleşerek devam ediyor. Sokağa çıkın, köye gidin, pazara gidin; bu ülkede
insanlar yoksullaşıyor, bu ülkede insanlar dünden daha kötü yaşıyor; bu ülkede
işçiye, köylüye, memura, esnafa, emekli, dul ve yetime dünden daha iyi
diyebilme noktasında hiç kimse olamaz.
BAŞKAN - Sayın Çakır, maddeyle ilgili konuşur musunuz...
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Tabiî ki, Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bu muhalefet görevimizi yaparken, geçtiğimiz
günlerde, Sayın Tarım Bakanımıza bir soru sormuşum; ayçiçeğiyle ilgili
desteklemelerde yaşadığımız bir sıkıntının düzeltilmesi yolunda bir soru.
Soruyu 21 Şubat 2005'te sormuşum, 7 Mart 2005'te Bakanlığa gitmiş sorum; 21
Şubat, 7 Mart... 25 Mart 2005'te Bakanlıktan Meclise gelmiş, 28 Mart 2005'te
benim Grubuma gelmiş cevap. Ben, bu sorunun düzeltilmesi noktasında öneride
bulunuyorum, talep ediyorum; mağdurlar var, ayçiçeği üreticileri mağdur. Bana
28 Martta gelen cevapta, bu sorunun düzelmesinin mümkün olmadığını söylemiş
Sayın Bakan, imzalamış ve göndermiş; fakat, 26 Mart 2005'te de, bu sorunu
düzeltmiş Bakanlar Kurulu ve Resmî Gazetede bir tebliğ yayımlanmış.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Değerli Tarım Bakanıma soruyorum; bunu,
devlet ciddiyetiyle nasıl bağdaştırıyorlar?.. Biz, bir sorun tespit etmişiz, bu
sorunu üreticiler adına dile getirmeye çalışıyoruz; sorun çözülüyor, bana
"çözülmez, mümkün değildir" diye yanıt geliyor; ama, bana yanıt
gelmeden önce, Resmî Gazetede yayımlanan tebliğ, fakslarla, Edirne'nin ziraat
odalarına fakslanıyor! Yani, muhalefetin muhalefet etme kabiliyetini
engelleyerek, sekteye uğratarak, acaba, iktidar bir kazanım mı elde eder?..
Bence etmez... Bence etmez... Bizim burada görevimiz, sizleri uyarmak; biz dert
söyleyeceğiz, biz sıkıntı söyleyeceğiz, biz olumsuzluk söyleyeceğiz; sizler de
yaptığınız işi söyleyeceksiniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bizim görevimiz, sizin yaptığınız işleri
söylemek değil, sizin yapamadıklarınızı, yanlış yaptıklarınızı söylemek. Sizler
de, gelip, yaptıklarınızı söyleyeceksiniz.
Değerli Kurula saygılarımı sunuyorum; yasanın, hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- 1581 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 3.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve birliklerinin
birbirleri ve ortakları ile tarımsal girdi temini ve ürünlerin
değerlendirilmesi amacıyla yapacakları her türlü muamele, satış amaçlı satış
olarak değerlendirilemez. Bu işlemler, ortaklar arası muamele sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Şahsım adına da söz talebim vardı...
BAŞKAN - Sayın Özkan, şahsınız adına da istediniz; ama, AK Parti Grubu
adına da Ahmet Ertürk söz istediği için, sadece grup adına konuşacaksınız;
sonra, şahsınız adına, tekrar davet edeceğiz.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 835 sıra sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri
ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu
maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN - Sayın Özkan, Grup adına söz almış bulunuyorsunuz...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Grup adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Tarım kredi kooperatifleri, sadece büyük bir çiftçi kitlesini bünyesinde
barındıran ve ülkemizin en ücra köşelerine kadar hizmet ağını yaygınlaştırmış
bir kuruluş değil, birçok iştiraki ve önemli yatırımlarıyla, aynı zamanda tarım
sektörü açısından çok önemli bir ekonomik kuruluş kimliğindedir. 1935 yılında,
Atatürk'ün emriyle, 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu
ile 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunlara
göre kurulan yüzlerce kooperatif ve bunlara bağlı olan birlikler, bugüne kadar
yurdun dört bir köşesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Atatürk, sahibi
bulunduğu Silifke'nin Tekir Yaylasındaki çiftliğini de bağışlamak suretiyle,
çevre köyleri de içine alacak şekilde bir tarım kredi kooperatifi kurmuş ve
30.6.1936 tarihli kuruluş dilekçesine ilk imzayı atmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla, tarım kredi
kooperatifleri ve birlikleri, kanuna bağlı kuruluşların çalışma alanı ve
konuları, bu kuruluşların kooperatif niteliğinde olmaları gerekçesiyle, 1163
sayılı Kooperatifler Kanununa paralel hale getirilmektedir. Tasarının
gerekçesinde, kuruluşların yönetim yapısı değiştirilerek daha etkin ve verimli
hale getirilmesi ve profesyonel yöneticilerin yönetim ve karar sürecine
katılmalarının amaçlandığı da belirtilmektedir.
Değişiklik tasarısıyla, kooperatiflerin bölge birlikleri ve merkez
birliğinin her türlü kredi ihtiyaçlarının yurtiçi ve yurtdışı banka, finans
veya kredi kuruluşları ile kurulacak bankaca karşılanacağı belirtilerek, bu
kuruluşlar, sadece Ziraat Bankasından finansman sağlamak zorunda olmaktan
çıkarılmak istenmektedir.
İlgili kanunun 10 uncu maddesi gereğince de "tarım kredi
kooperatifleri ve birliklerinin birbirleriyle ve ortaklarıyla tarımsal girdi
temini ve ürünlerin değerlendirilmesi amacıyla yapacakları her türlü muamele,
satış amaçlı satış olarak değerlendirilemez" denilmektedir. Yasa, bu
bağlamda, yerinde bir uygulamayı haklı kılmaktadır. Bu anlamda maddeyi
desteklediğimizi belirtmek istiyorum; ancak, üreticilerimizin, ürettiği
bölgelere göre ağırlığı olan buğday, pamuk, anason, tütün, incir, üzüm, elma,
kayısı, fındık, çay, mantar gibi ürünler ile tarım kredi kooperatiflerinin
sağladığı mazot, mibzer, süt sağım makinesi, patos, römork, pulluk, traktör,
biçerdöver gibi çiftçi ekipmanları ile bölgelerin ürettiği ürünlerle mübadele
edilmesi yönündeki çalışmaların da bir program dahilinde Türkiye genelinde
başlatılmasını, özellikle öneriyor ve diliyorum.
Son yıllarda ülke genelinde üreticilerimiz, gerek üretimdeki
kısıtlamalardan gerekse de her geçen yıl üretim girdilerindeki artışlardan
önemli boyutlarda etkilenmekte ve mağdur edilmektedir. Bunların, üstüne üstlük,
kültür bitkilerimiz olan pancar, anason, tütün, kendir, haşhaş gibi ürünlerde
IMF'nin dayatmalarıyla uygulanmakta olan kotalar, üreticilerimizi,
çiftçilerimizi burnundan solur hale getirmiştir. Bu zor koşullarda, tarım kredi
kooperatifleri olarak, bir nebze olsun üretici ve çiftçi kardeşlerimizin
sorunlarına merhem olabilirsek ne mutlu bizlere. Onlar, bizden, üretimin
önündeki engellerin kaldırılmasını ve ürettikleri ürünün, alınterlerinin
karşılığını alacak şekilde değerlendirilmesini istemektedirler. Bu istekleri de
yerine getirilemeyecek bir istek değildir. Çünkü, işte burada, siyaset,
sorunların çözümü sanatı olduğuna göre, bu görev, Yüce Meclisimize düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tarım Bakanımız,
geçenlerde, 592 784 çiftçimizin tarım kredi kooperatiflerine 768 trilyon lira
borcu bulunduğunu ve bu borcun, yeniden yapılandırılması ve takside bağlanması
sonucu ise hâlâ ödenemediğini, ödenen kısmın ise küçük bir yüzde teşkil
ettiğini beyan ettiler. Burada, borcun, taksitlendirmeye rağmen ödenememesinin,
Türk çiftçisinin içinde bulunduğu durumu açıkça ortaya koymasının yanı sıra,
hükümette de, sanki bunu kendisinin bir kurumu gibi kabul edip, çiftçi
borçlarında yeniden düzenlemeye gittiği zaman, 768 trilyon liralık borcu
sildirmeyi amaçlamasını anlamak mümkün değildir. Bu alacak kimindir? Borcu
silinecek olan kimdir? Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman köylünün,
çiftçinin, üretenin yanında bulunduk. Bu borç onların borcu değil, onları bu
borçlanmaya iten hükümetlerin tarım ve ekonomi politikalarının borcudur.
Borçları nedeniyle boynu bükük gezmesi gereken onlar değil, utanacak onlar
değil, onların bu hale gelmesine yol açanlardır. Siz, daha yakın bir zamanda,
41 milyar dolar, banka batıranların borcunu affetmediniz mi?.. Gelin, bu borcun
tamamını affedelim; çiftçi de kurtulsun, biz de kurtulalım.
Bundan iki yıl önce, bazı tarım kredi kooperatifleri, vatandaşlarımıza
100 000 000 lira karşılığında damızlık koyun verdi. Şu anda, bu borç, koyun
başına 600 000 000 liraya çıktı. Koyunun bugünkü geçerli fiyatı 200 000 000
lira. Vatandaş, tarımsal alandaki ekonomik darboğazdan dolayı borcunu ödeyemedi
ve icralık konuma düştü. Ödeme gücü olmayan icralık vatandaşımızın borç
hanesine, bir de 1 500 000 000 liralık avukatlık ücreti eklendi. Bunu anlamak
mümkün değildir.
Tarım kredi kooperatiflerini kâr ettireceğiz diye uğraşmayalım, kamu
hizmeti yapan bir sosyal kurum haline getirmeye çalışalım. Tarım kredi
kooperatiflerinin kâr etmesi demek, köylünün, çiftçinin, emekçinin biraz daha
fazla açlığa ve yoksulluğa itilmesi demektir. Tabiî ki, çiftçimizin borçlarının
silinmesini en fazla biz istiyoruz; ancak, yöntem bu değildir. O borcu,
çiftçinin üzerinden silip tarım kredi kooperatiflerine rücu etmek, sonra da
zarar eden bir kurumun belini doğrultmasını beklemek, hiç de mantığa uygun
değildir. Bu durumda da, bunun üzerine tarım kredi kooperatiflerinin
iyileştirilmesi için yasal düzenleme yapılmasındaki iyi niyeti anlayabilmek de
pek mümkün olmasa gerekir.
Amaç, tarım kredi kooperatiflerinin iyileştirilmesi ise, bu 768 trilyon
liralık borç yüküyle, bu kooperatiflerin değil iyileştirilmesi, tamamen yok
olması işten bile değildir. O zaman, gelin, genel gerekçede, "serbest
rekabet ortamına uygun bir şekilde sevk ve idarelerinin sağlanması amacıyla,
yönetim, idare ve özellikle finansman konularında düzenlemeler" ibaresini,
lütfen bu bölümden çıkarınız. Haa, amaç bu değil de tarım kredi
kooperatiflerinin siyasallaşması ise, o zaman bunu, açık açık, kamuoyuna
söyleyiniz, "siyasî otorite kimdeyse, bu kurum, o siyasî otoriteyle
yönetilmeli" deyiniz, "bunu, siyasî rant için yapıyoruz; bunu, bazı
çıkar çevrelerine bu kurumu peşkeş çekmek için yapıyoruz" deyiniz. Tarım
Kredi Yasasını, Üretici Birlikleri Yasasını özerkleştiriyor musunuz,
siyasallaştırıyor musunuz; bunu, vatandaşa anlatınız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, bugüne kadar, tarım kredi
kooperatiflerinde, işletme açısından birçok yanlışlıklar yapılmıştır. Örneğin,
bir yağ fabrikası kuruluyor, kooperatifin bu fabrikayı işletecek hali yok,
orayı işletebilecek şahsı işin başına getiremiyor. Bu işletmeler, yalnızca
kurulmuş olmak için kuruluyor.
Bir de, satışların azalması hususu var. Yalnız tarım kredi
kooperatiflerinin satışları azalmadı ülke genelinde, Türkiye çapında, gerçekten
çok sıkıntılı bir yıl oldu tarımda. Özellikle fiyat ve prim politikalarından
ötürü, çoğu zaten ekemedi. Kooperatif kime gübre satacak; ekilmeyen toprağa
gübre mi satılacak? Sadece İç Anadoluda -nadasa bırakılanlar ayrı- ekilmesi
gerektiği halde ekilmeyen yüzde 30 toprak var. Egeden örnekler var; yüzde 10'u
pamuk ekmedi. Trakya'da "artık ayçiçeği ekmeyeceğiz" diyorlar.
Türkiye, 1985'lerde, aşağı yukarı 1,5 milyon ton ayçiçeği üretiyordu; şimdi,
600 000 - 700 000 tonlara düşmüştür üretim. "Üretmeyeceğiz; çünkü,
maliyeti karşılamıyor" diyorlar. Böyle olunca, o çiftçiye siz nasıl gübre
satacaksınız, ilaç satacaksınız?..
Söz konusu dönemde, gübre ve kimyasal ilaç kullanımı yüzde 25 - 30
oranında gerileyerek, 1990'ların ortalarındaki düzeye düşmüş bulunmaktadır. Bu
durum, hem tarımsal gelirdeki düşmeye hem de yüzde 50 sübvansiyonun
kaldırılmasıyla gübre fiyatlarında görülen hızlı artışa bağlıdır. Yine,
Hazineden ayrılan kredi kaynakları kesildiğinden, tarım kesimine kaynak
sağlayan iki ana kurum olan Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri,
verdikleri toplam kredi miktarını, 1997'de ulaşılan 7,3 milyar doların üçte 1'i
dolayına indirmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -Yine, ülkemizde önemli geçim
kaynaklarından birini teşkil eden hayvancılık çıktılarındaki azalma yüzde 10
civarındadır. Hayvancılıkta bugüne kadar yapılan iyi niyetli desteklemeler
yeterli olmamıştır. Yetiştiriciler, zorunlu olarak, bir baba mesleği olan
hayvancılıktan uzaklaşmaya başlamışlardır. Bugün, il ve ilçelerdeki hayvan
pazarlarını ziyaret ederseniz, bırakın kasaplık hayvanları, zamanında 4 kişilik
bir ailenin geçimini sağlayan damızlık ineklerin de satışa sunulduğunu üzülerek
izleyeceksiniz.
Şimdi, soruyorum sizlere; ülkemizdeki çiftçinin, köylünün, üreticinin,
yetiştiricinin durumu düzeltilmeden, bırakın refah seviyelerinin
yükseltilmesini, hayatta kalmaları sağlanmadıkça, tarım kredi kooperatiflerine
işlerlik kazandırılmasından nasıl söz edilebilir?.. Her geçen gün çiftçi,
yetiştirici yok oldukça ve yine her geçen yıl, tarımsal ürünlerde dışa bağımlı
olundukça, bu kurumun başlıca can damarı olan tarım ve hayvancılık yok olmaya
yüz tutunca, bu kurumun ayakta kalması nasıl sağlanabilir?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, şahsınız adına da söz talebiniz var; tekrar davet
edeceğiz...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Peki; teşekkür ederim.
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına söz isteyen, Aydın Milletvekili Sayın
Ahmet Ertürk; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu maddeyle, çiftçilerimize, üreticilerimize ve
onların mensubu oldukları kooperatiflerine, birliklerine yeni bir açılım ve
yeni bir fırsat getirilmeye çalışılmaktadır.
Burada, biz, gerçekten, muhalefet partimizin sözcülerinin bizi sıkı bir
şekilde tenkit ettikleri, eleştirdikleri tarımla ilgili sıkıntılarımızın
hepsinin çözüme kavuşturulduğunu, çözüldüğünü söyleyemeyiz; ama, 2001
Şubatında, 2002 krizinde, gerçekten, bilhassa üretici kesim, çiftçiler harap
oldular; problemlerini, dertlerini, meselelerini çözemez hale geldiler. Ancak,
hükümetimiz, seçimlerden sonra, kasım seçimlerinden sonra işbaşına gelip
kurulduğunda ilk yaptığı işlerden birisi, üretimlerini sürdüremez hale gelmiş,
gerek kooperatiflerinden gerekse Ziraat Bankasından aldıkları kredileri geri
ödeyemez ve temerrüt faizleriyle, gecikme zamlarıyla katlanarak gerçekten
ödenemez hale gelmiş bulunan üretim kredilerini ödenebilir hale getirmek için
yoğun bir çalışma yapıldı ve Büyük Millet Meclisinin de kabulüyle bu konu
yasalaştı ve borçlar, temerrüt faizleri ve gecikme zamları çok makul bir
seviyeye indirilerek ve anaparalar da ödenmek koşuluyla ödenebilir hale
getirildi, yani yapılandırıldı ve 2003 Ekiminde, 2004 Ekiminde ve 2005 Ekiminde
-üç taksitte olmak üzere- yüzde 10 peşinatla ödenebilir hale getirildi ve
bundan herkes mutlu oldu. 500 küsur bin çiftçiden 10 000 kadar çiftçimiz belki
müracaat edemedi; ama, diğer çiftçilerimiz, üreticilerimiz gerekli
müracaatlarını yaptılar ve şu anda borçlarını samimî bir şekilde ödeme gayreti
içerisindeler ve gerçekten ödüyorlar ve biz bunlardan, çiftçilerimizden
teşekkür telefonları alıyoruz. Gittiğimiz seçim bölgelerimizde, ziyaret
ettiğimiz yerlerde, çiftçilerimiz, hükümetimizin yaptığı bu uygulamadan memnun
olduklarını, mutlu olduklarını söylüyorlar. Bir sızlanma şuradan geliyor:
"Biz, evimizdeki, örneğin danamızı, traktörümüzü, eşimizin kolundaki
bileziği sattık, borçlarımızı ödedik; siz, ödemeyen insanlar için böyle bir
fırsat yarattınız; peki, biz, samimî bir şekilde borcunu ödeyen çiftçilerin
hukuku ne olacak" diyorlar; bize bunu soruyorlar ve bununla da ilgili,
yine, kooperatifimiz, şu anda yasasını görüşmekte olduğumuz kooperatifimiz, bu
borcunu samimiyetle ve iyi niyetle ödeyen çiftçilerimize, bilahara
kullandıkları kredilerde daha düşük bir faiz nispeti ortaya koyarak, onların da
hakkını, hukukunu korumaya çalıştı.
Değerli milletvekillerimiz, çiftçilerimiz, üreticilerimiz, bu toplumu
doyuran insanlar -her zaman bunları söylemeye çalışıyoruz- bizim
vazgeçilmezlerimizdir. En başımızda olan, baş tacımız olan insanlarımızı ve
onların kooperatiflerini, örgütlerini, birliklerini her zaman üzerine
titreyerek korumalıyız. İşte, şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısında da,
kâr amacı gütmeyen kooperatifler, kâr amacı gütmeyen birlikler... Kâr amacı
gütmeyen çiftçi kurumlarından olan, mesela, Toprak Mahsulleri Ofisinin dahi,
bugün, kâr amacı güttüğünü söyleyemeyiz; çiftçinin ürününü değerlendirmek için
çalışmalar ve fırsatlar yaratmaya çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlarımız, kooperatifler, kâr amacı gütmüyor; peki ne
yapıyor; kooperatifler, üretici ortaklarının ihtiyaç duydukları mal ve
hizmetleri üretmeye çalışıyor. Örneğin, bir kooperatifimizde, bir çiftçimizin
kompoze gübreye ihtiyacı var, üre gübresine ihtiyacı var veya tohuma ihtiyacı
var veya bir alet edevata, diskaroya, pulluğa, mibzere ihtiyacı var.
Kooperatifimiz, onun ihtiyaç duyduğu bu alet edevatı temin etmeye çalışıyor.
Kendisinde yoksa, uhdesinde yoksa, bir başka kooperatiften, var olan bir
kooperatiften, o gübreyi, o tohumu veya o kimyevî ilacı veya o ekipmanı alıp
talep eden ortağına, çiftçisine vermeye çalışıyor. İşte, bu yasayla, o ihtiyacı
ortağına temin etmeye çalışan kooperatifin yaptığı bu işlemi bir ticarî işlem,
bir alışveriş gibi görmeyelim, bir ortak içi işlem gibi görelim diye böyle bir
düşünceyle bu yasa tasarısına bu madde eklendi.
Keza, aynı şekilde, kooperatif ortağı olan çiftçiye de kooperatif bu
ihtiyacını temin ederken, karşılarken, bu yaptığı alışveriş de ortak içi işlem
sayılsın ve Kurumlar Vergisinden muaf olsun düşüncesi hâkim oldu. Bununla
yapılmak istenen nedir?..
Değerli milletvekillerimiz, burada maliyetler vergi yükünden
arındırıldığı için -bu, çiftçimizin talep ettiği gübre, tohum, alet edevat,
ekipman- çiftçimize daha makul bir fiyattan sunulma fırsatı bulunabilecektir.
Tabiî, şimdi, burada, hükümetimizin yaptığı güzel çalışmalar var,
gayretli çalışmalar var; çiftçimizin dertlerini, sorunlarını, onların aşılmaz
gibi görünen problemlerini çözmek için yoğun çalışmalarımız var. Mesela,
doğrudan gelir destekleri, Tarım Bakanlığımızın etkin çalışmalarıyla,
gayretleriyle, gerçekten, şimdi çiftçilerimizin ihtiyaç duyduğu üretim
döneminde ödenmeye başlandı. Şu anda ikinci dilimi ödendi, son dilimi kaldı.
İnşallah, bu nisan ayı sonunda da, mayıs ayının ilk başlarında, doğrudan gelir
desteğimizin son dilimini de çiftçilerimize ödeyerek, onların tarlalarına
inerken ihtiyaç duydukları alet edevat, ekipman gibi pek çok ihtiyaçlarını
karşılama fırsatı, böylece, doğrudan gelir desteğinden ihtiyaçlarını giderme
fırsatı bulunacak.
Yine, bitkisel ürün primleri de... Pamuk ve mısırda talepler alınmaya başlandı,
zeytinyağında da önümüzdeki aylarda alınacak.
Hayvancılık, gerçekten, 600 trilyonluk -milletvekili arkadaşlarımızın da
söyledikleri gibi- bir destekle, paketle Türkiye hayvancılığı atağa
kaldırılmaya karar verildi ve bu konuda gerçekten emeği geçen bütün
arkadaşlarımıza ben şükranlarımı sunuyorum. Güzel şeyler yapıldı; ama, bazen,
bazı problemler her zaman olabilir; hayatın olağan akışı içerisinde bunlarla
karşı karşıya kalabiliriz. Bizler çözüm organı olmalıyız, bu problemleri çözmek
için gayret ve çaba harcamalıyız. Mesela, şu anda sütte bir problem var.
İlkbahar mevsimi olmasından ötürü süt ürününde bir artış var; ama, onunla
örtüşen nispette tüketimde bir artış yok. Tüketimdeki artış yaz aylarında daha
yoğunlaşıyor; yoğurtla, ayranla, dondurmayla yaz aylarında artan bu tüketimdeki
artış nispetini şu andaki artış örtüştüremiyor; bir fazlalık görünüyor. Onun
için çalışmalar sürüyor; üretici birliklerimiz, onların başkanları,
kooperatiflerimiz bu konuda çalışıyor, Tarım Bakanlığımız da çalışıyor.
İnşallah, bu ürünü üreten insanlarla bu ürünleri değerlendiren sanayicilerimiz
arasında ve tüketen insanlarımızın hukukunu da korumak bakımından bir orta yol
bulunarak, bu tip sıkıntılı zaman dilimleri içerisinde, zaman içerisinde oluşan
bu sıkıntılar aşılabiliyor. Mesela, mısırda, ithal edilen miktar kadar yüzde
100 bir koruma konulmaya çalışılıyor. Zeytinyağı üretimimiz, bu sene fevkalade
iyi bir noktaya geldi.
Şimdi, bu yasamızla beraber, tarım kredi kooperatiflerimiz, geçen sene
yaş sebze ve meyvede yapmış olduğu çalışmaları, bu sene biraz daha geliştirerek
buğdayda, arpada, bakliyatta, hatta mısır ürününde de, ortağı olan üreticilerin
ürettiği bu ürünleri satın alarak, alma yolunda bir disiplin ve gayret
göstererek, onların ürünlerini de değerlendirme yolunda yeni bir fırsat ve
açılım yapmaya çalışıyor. O bakımdan, Toprak Mahsulleri Ofisimizin yanında,
üreticilerinin ihtiyaçlarını tedarik eden tarım kredi kooperatifleri, onların
ürettiği ürünleri de almak suretiyle, gerçekten, aslî görevlerini yapmaya
çalışıyor.
Bu çıkarmakta olduğumuz, bugün inşallah çıkaracak olduğumuz bu yasayla
da, tarım kredi kooperatiflerimizin günün şartlarına uygun ihtiyaç duyduğu
fırsatları kooperatiflerimizin yönetimine vermeliyiz ve onların
üreticilerimizin dertlerine çözüm bulma konusunda yapmak istediği niyetleri,
gayretleri ortaya koymalıyız.
Yine, bu fasıldan, kooperatiflerimiz, çiftçilerimizi, ortağı olduğu
üreticilerini, mesela, tohum için, ekipman için, bitkisel üretimleri için,
hatta hayvancılık için, yüzde 10 ile yüzde 20 arasında yıllık değişen faizlerle
desteklemektedir.
Bakın arkadaşlar, Türkiye nerelerden nerelere geldi. İnşallah, bu
gayretli çalışmalarla, tarımımızı çok kısa zamanda ayağa kaldırma niyetimiz
hayata geçecek, tarımımız atağa kalkacak, gerek bitkisel üretimimiz gerekse
hayvancılığımız hem Türk insanını doyuran çiftçilerimizin hak ettiği
kazanımlarını gerçek hayatta da hayata geçirme yönündeki yoğun
çalışmalarımızla, çabalarımızla ve bizler, burada, kuralları, kaideleri ortaya
koyarak, gerek onların örgütleri olan kooperatiflere, birliklere ve gerekse
çiftçilere daha iyi üretim fırsatları ve üretme zamanları verebiliriz diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ertürk, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
AHMET ERTÜRK (Devamla) - Ben, bu duygularımla, hepinizi saygılarımla,
sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
madde üzerinde kaldığım yerden devam ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Bugün, sözümona, üretim fazlalığından dolayı et ve süt ürünleri, üretim
fiyatının altında satışa sunulmaktadır. Süt üreticisi, Burdur'dan, Antalya'dan,
Aydın'dan, Konya'dan, Bilecik'ten, Çanakkale'den feryat ederek öfkesini
belirtmektedir. Ürün fiyatlarında, yoğurtta, peynirde, tereyağında, pirzolada,
bonfilede, kıymada düşüş yok; ama, hammaddede düşüş çok. Bundan dolayı,
hükümetin, acilen ürün borsası oluşturup, ette ve sütte üretim maliyetine göre
acilen tabanfiyat politikasını başlatması gerekmektedir. Tüm girdiler, saban,
yem, ilaç fiyatları artarken, sütün, etin toptan satış fiyatının düşüşünü
anlamak mümkün değildir. Acil önlem alınmalıdır; aksi halde, çıkarılan bu
yasaların ne anlamı olabilir?!
Bu nedenle, çiftçilerimizin gerçek anlamda desteklenmesi için bir an
önce harekete geçilmelidir; ancak, bu desteklemeler, şimdiye kadar olan
desteklemeler gibi olacaksa hiçbir yarar sağlamayacaktır. Örneğin, mazot
desteklemesi deyince, herkesin aklına, çiftçiye indirimli tarifeden mazot
verileceği gelmişti. Çiftçi indirimli tarifeden bu mazotu alamadı. Kim aldı
biliyor musunuz; ülkemize turistik amaçla gelen yabancı bandıralı yat sahipleri
yararlandı bu ucuz mazottan. 2003 yılında dönüm başına 3 900 Türk Lirası gibi
sembolik bir miktarın mazot desteği olarak ödenmesinin karara bağlanmasına
karşılık, bu ödeme 2004 yılında gecikmeyle ödendi. 2004 yılı itibariyle de
mazot desteği tamamen kaldırıldı.
Yine, kuraklık, sel, yağış gibi tabiî afetler dolayısıyla üreticinin
uğradığı maddî kayıpların telafi edilmesi, bugüne kadar kaynak yetersizliği
nedeniyle mümkün olamamıştır; ancak, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız, bu
mağduriyetleri gidermek amacıyla 500 trilyon liralık bir kaynaktan söz ettiler.
Umarım bu gerçekleşir ve devletten medet uman bu çaresiz vatandaşlarımızın
yaralarına merhem olunur.
Destekleme politikaları, bugün, tarım ve hayvancılığı ayakta tutmak
isteyen tüm ülkelerin vazgeçemeyeceği politikalardır. Önümüzdeki yıllarda gıda
sektörünün daha büyük bir önem taşıyacağı düşünüldüğünde, destekleme
politikalarından vazgeçmek değil, daha verimli kılmak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sizlerin de gitmiş olduğunuz seçim bölgelerinde
edindiğiniz izlenimler gibi ya da gitmiyorsanız bile size aktarılanlar
doğrultusunda, bugün, üreticinin, çiftçimizin, yetiştiricimizin durumunun
gerçekten içler acısı olduğunu müşahede etmişsinizdir. Bugün, ülkemizde
bulunduğu durumdan şikâyetçi olmayan bir tane bile çiftçi bulmak imkânsızdır.
Bugün üretici, ürününü, üç beş yıl öncesinin fiyatlarına dahi satamamakta,
borçlandığı ilaç ve gübre bayilerinin önünden geçemeyerek yollarını
değiştirmekte, tüccar karşısında el ovuşturmaktan artık isyan eder bir hale
gelmektedir. Onların bu haklı isyanlarına çözüm bulacak yer de bu Meclistir.
Onların artık, yok olmasına yol açmadan, gelin, bu sorunlarına buradan çözüm
üretelim. En azından, onlara, devletin sıcak elini hissettirelim. Onların yanında
olduğumuzu hissettirelim; çünkü, yarın artık çok geç olabilir. Bunun
başarılması için temel koşul, tarım ve hayvancılığımızı bu kötü duruma düşüren
nedenlere ve onların arkasındaki güçlere karşı direnebilme, ülke ekonomisinin,
ulusal çıkarların gereklerini yerine getirebilme kararlılığı ve duyarlılığına
sahip olmaktır. Çözüm, üretim, üretim, üretimdir.
Yeri gelmişken, burada, Burdur İlimizin Çavdır İlçesinin Söğüt
Kasabasında 15 ineği olan bir vatandaşımızın daha entansif bir üretim yapmak
için 15 sağmal inek daha almak amacıyla Ziraat Bankasına müracaatını ve çektiği
zorlukları anlatmak istiyorum.
Üretici kardeşimiz, arazi, traktör, ev ve ahırındaki hayvanlarını
teminat olarak göstermesine rağmen, banka tarafından yüzde 25 daha katılım payı
istenmesinden dolayı, günlerce uğraşmasına rağmen işletmesini daha verimli hale
getirememiştir. Bu vatandaşımız da İktidar Partisine çok yakın bir
arkadaşımızdır. Bu durumun, Ziraat Bankası tarafından bir genelgeyle yüzde 25
katılım payı istenmeden yerine getirilmesini öneririm; böylece, üretimin ve
üreticinin önündeki engelleri biraz olsun hafifletmiş oluruz. Böyle durumlarda
çiftçiyi Ziraat Bankasıyla karşı karşıya getirmektense, bu buluşmayı, çiftçinin
örgütlü kuruluşu olan tarım kredi kooperatiflerinin düzenlemesini öneririm.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım kredi kooperatiflerine borcu olan binlerce kişinin, bu borçlarının
yeniden taksitlendirilerek bir şeyler yapıldı, başvuranlar oldu. Bunu
ödeyebilenlerin sayısı yüzde 30'un altında. Bu, şu anlama geliyor: O yüzde 70,
yeniden icraya verilecek. Yasal süresi içerisinde ödeyemezlerse, yeniden, aynen
geriye dönecek, faiziyle yüzde 100 küsurlardan icraya verilecek; yani, bu
uygulamanın, hem Tarım ve Köyişleri Bakanlığına hem çiftçiye hem de tarım kredi
kooperatiflerine zararı olacak. İstenilen sonuca ulaşamadı ne yazık ki.
Yine, borç sorununun bir başka önemli boyutu da, Bağ-Kura olan prim
borçlarıdır. Çiftçinin Bağ-Kura olan borçları da, büyük ölçüde resen üyelikten
kaynaklanmaktadır. Ofise buğday satan, Et ve Balık Kurumuna hayvan satan, şeker
fabrikalarına pancar satan bir üretici, gıyabında, resen, yani, kendi bilgisi
dışında Bağ-Kura üye kaydediliyor. Ardından, prim borcu faiziyle birlikte
işlemeye başlıyor; ama, üreticinin bundan ancak haciz kapıya geldiğinde haberi
oluyor. Bu uygulama nedeniyle, aslında bir güvence olan sosyal sigorta, üretici
için bir tuzağa dönüştürülmüş olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, çiftçimizin Bağ-Kura olan borcunun geçen yıl 3
katrilyon liraya ulaştığını söylersem, bu konunun vahametini sanırım daha iyi
anlayabilirsiniz. Tarımda isteğe bağlı çiftçi Bağ-Kurluların, yine isteklerine
bağlı olarak Bağ-Kur emeklisi olmalarının sağlanması istenmektedir. Çiftçi
Bağ-Kurlularından, bir ayda 80 YTL prim yatırarak emekliliklerini hak edenler,
200 Yeni Türk Lirası civarında emekli maaşı alacakken, isteğe bağlı çiftçi
Bağ-Kurlularından 265 Yeni Türk Lirası prim yatırarak emekliliklerini hak
edenler, 400-450 Yeni Türk Lirası emekli maaşı alacaklardı. Bu hak, isteğe
bağlı çiftçi Bağ-Kurluların elinden alınmak istenmektedir. İsteğe bağlı çiftçi
Bağ-Kurlusu emekliliği yerine, çiftçi Bağ-Kurluluğundan emeklilik önerilmekte
ve aradaki fark priminin vatandaşa geri verileceği söylenmektedir.
Vatandaşımız, aradaki prim farkının kendilerine geri ödenmesini değil,
Bağ-Kurun 12 nci basamağından emekli olmayı istemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
Bu basamaktan emekli edilmezlerse de, bu arada oluşacak farkı, kanunî
faiziyle birlikte geri istemektedirler. Bağ-Kura isteğe bağlı olarak girenler
veya gireceklere de sağlık hizmeti sunulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkarılacak olan bu yasanın
çiftçilerimize, köylülerimize, yetiştiricilerimize ve ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime 20.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.40
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
835 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947,
1/233) (S. Sayısı: 835) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Kooperatifler, bölge birlikleri ile Merkez Birliği ana
sözleşmeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde, bu
Kanun hükümlerine uygun hale getirilir.
Bu Kanun ve bu Kanuna göre hazırlanacak ana sözleşmeler gereği yapılması
gereken Tarım Kredi Kooperatifleri genel kurul toplantıları, birinci fıkraya
göre hazırlanacak ana sözleşmelerin yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay
içinde, bölge birlikleri ve Merkez Birliği genel kurul toplantıları ise
kooperatiflerin genel kurul toplantılarının tamamlanmasını takip eden altışar ay
içerisinde yapılır.
Yürürlükte olan kanun ve ana sözleşmeler gereğince yapılması gereken
genel kurul toplantıları da ikinci fıkra hükümlerine göre ertelenmiş sayılır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan yönetim kurulu üyeleri ve
denetçiler, yapılacak ilk olağan genel kurula kadar görevlerine devam ederler.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, Antalya Milletvekili Nail Kamacı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI (Antalya)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
835 sıra sayılı tarım kredi kooperatifleri ve birlikleriyle ilgili kanun
tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, bu konuya girmeden önce, geçen gün, yine
böyle tarımsal bir tasarı konusunda, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanının bizim
konuşmalarımızla ilgili yaptığı, bize atıfta bulunduğu bir cümleyi aktarmak
istiyorum. Sayın Bakan diyor ki, konuşmamızda, "yasayla ilgili
konuşmalarda alışılmamış hataları yaptılar. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı
Sayın Gökhan Günaydın'ın yaptığı eleştirileri ve çalışmaları, geldiler, burada
sundular."
Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliğinden Ziraat Mühendisleri Başkanının bu konulardaki görüş ve
düşüncelerini bu kürsülerden açıklamak benim için bir şereftir; çünkü, onlar,
Türkiye'de tarımın gelişmesine, kalkınmasına ve büyümesine her zaman katkıda
bulunmaya çalışmış, hatta, Sayın Bakanın ifadesiyle, 1 000 köye tarım
projesinde 1 000 tane ziraat mühendisi çalıştırmışlardır.
Bu anlamda, Sayın Bakana şunu sormak gerekir: Türkiye Mimar ve Mühendis
Odaları Birliğinin, ziraat mühendislerinin görüş ve düşüncelerini dinlemeyip
de, IMF'nin ve Dünya Bankasının veya Dünya Ticaret Örgütünün aldığı, uygulatmak
istediği kararları mı uygulasaydık, söyleseydik burada?! Onu hatırlatmakta
fayda görüyorum. O yüzden, bunu kınadığımı ifade etmek istiyorum değerli
arkadaşlar.
Şimdi, her tasarı görüşüldüğü zaman tarımla ilgili konularda, burada
sert tartışmalara neden oluyor. Sanıyorum, İktidar Partisinin milletvekilleri
de, tarım konusunda rahatsızlıklarını, beyan edemezlerse de, böyle belirtmeye
ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü, gerçekten, tarım, son dönemlerde inanılmaz derecede
geriye giden, tarımsal üretim yapan çiftçilerimizin ekonomileri, maalesef, git-
gide bozulan bir konuma geldi.
Son dönemler içerisinde neden bu konuma geldiğimize bakmak için çok
fazla bir şey yapmaya gerek yok değerli arkadaşlarımız, IMF'yle yapılan
anlaşmalara bakmak yeterli, Avrupa Birliği katılım belgesine, bunlarla ilgili
sözleşmelere bakmak yeterli değerli arkadaşlar. Bunlara baktığımız zaman, bu
düzenlemelerin 1983'ten bu yana "yapısal reform" adı altında hangi
aşamalara geldiğini görmek şansına sahibiz.
Yalnız, şunu anlamakta güçlük çekiyorum değerli arkadaşlar; bilmiyorum,
anlayan varsa, onlar, biraz sonra burada anlatırlar: Her stand-by anlaşması,
ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının imzası ve Merkez Bankasının imzasıyla
sunuluyor ve stand-by anlaşmalarında tarımın ayrı bir yeri var, ayrı bir konumu
var. Bugüne kadar 19 tane stand-by anlaşması yapılmış, 20 ncisi sayenizde
yolda, önümüzdeki günlerde bu anlaşma yapılacak.
Ben şunu merak ediyorum, ben şunu öneriyorum İktidar Partisine: 1958'den
beri bugüne kadar yapılan stand-by anlaşmalarını, getirelim, bu Mecliste tek
tek bakalım, hepsini inceleyelim; çünkü, bunlar bu Meclis denetiminden
geçmiyor, hükümetlerarası veyahut da IMF ve Dünya Bankası arasında yapılan
çalışmalarla oluyor. Bu anlamda, bu Meclisteki milletvekillerinin bunu
öğrenmeye hakkı var diye düşünüyorum; çünkü, bunlar, buradaki insanların hepsi,
yetmiş milyon insanın temsilcisidir.
Bu anlamda, tarım politikalarında, sanayi politikalarında, madencilik
politikalarında, eğer, bir geriye gidiş varsa, bir sıkıntı varsa, bunun nereden
geldiğini bulmak, bunun nereden geldiğini bilmek, en önemlisi,
milletvekillerinin hakkı olduğunu düşünüyorum.
Yıllardan beri, stand-by anlaşmaları IMF'yle yapılır. Aslında, aldığımız
çok da para yoktur IMF'den; ama, IMF'nin önemli bir katkısı vardır; IMF'yle
yaptığınız anlaşmalar çerçevesinde, başka malî sektörlerden finans almaya hak
kazanırsınız, o anlamda bir şeyi vardır. Bunun ötesinde, IMF'nin de çok fazla
bir katkısı yoktur bu işlere; ama, ne hikmetse, her dönem içerisinde tarımsal
sektörü geriye götürmek için ellerinden geleni yaparlar ve yapmışlardır değerli
arkadaşlar.
Yine, aynı şekilde, 22 Haziran 2000, Ankara, bakın, o dönemki ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal ve Gazi Erçel, "2000 yılı içinde Tekeli
reforma tabi tutmak ve tütün destekleme fiyat mekanizmasını kaldırmak için
gerekli 3 kanun çıkarılacaktır" diyorlar. Yani, bunu söyleyenler, bizim
ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız ve Merkez Bankasının siyasî olmayan
başkanı. "İlk kanun, Tekelin destek alımı yapan birimini diğer ticarî
faaliyet gösteren birimlerinden ayıracak ve tütünün satışı için müzayede
mekanizmasını hayata geçirecektir. Tekelin destekleme alımı yapan birimi,
satılamayan tütünü, aynı kalitedeki ürüne müzayedede verilen en düşük fiyattan
en az yüzde 15 daha düşük bir fiyata satın alacaktır. İkinci kanun, alkollü
içki üretimindeki tekeli kaldıracak ve böylece özel sektörün piyasaya girmesini
sağlayacaktır."
Alkollü içecekler deyince aklıma geldi; geçen gün, Sayın Genel Başkanım
Grupta konuşmuştu. Alkollü içecekler özelleştirilirken Tekelin alkollü
içecekler biriminin başında bulunan sayın genel müdür, şimdi, bu özelleştirilen
şirketin genel müdürü olarak görevini yapmaya devam etmekte.
"Üçüncü kanunla, Tekelin içki, tuz ve tütün ürünlerini üreten
tesislerinin özelleştirilmesi sağlanacaktır."
Değerli arkadaşlar, bunların hepsi bizim iyi niyet mektuplarımız; ama,
onların iyi niyet mektubu olup olmadığını hep birlikte görüyoruz yirmi yıl
sonra. Bunu, emin olun ki, yirmi yıl sonra gelenler de, aynı şekilde, bizim
sıralarda oturanlar da eleştireceklerdir değerli arkadaşlar. Bu anlamda, ben
yine söylüyorum, bu IMF politikalarını yeniden düzenleyen tasarıların hepsi
veya metinlerin hepsi, bu Parlamentoda, halkın gözünün içine baka baka
konuşulmalı ki, biz neyi savunuyoruz, biz neyi anlatıyoruz veya iktidar neyi
savunuyor, neyi anlatmak istiyor, bunların hepsi halkın ve kamuoyunun önünde
tartışılabilsin. Yoksa, "ben çiftçimi destekleyeceğim..." Zaten,
bütün kanun tasarıları böyle çıkıyor. Bakın, Dünya Ticaret Örgütünün kurulması
da böyle olmuş. Diyorlar ki, "gelişmiş ülkeler olarak, dünyanın başka
yerlerinde bulunan gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmak için Dünya Ticaret
Örgütünü kuruyoruz." Kim diyor bunu; ABD diyor veya gelişmiş ülkeler
diyor. Allah allah! Ne zamandan beri sen benim gelişmem için bu kadar çaba
gösteriyorsun ki?! Yıllardan beri faizlerle bana para veriyorsun, karşılığını
alıyorsun ve bunun karşılığında benim gelişmemi sağlamaya çalışıyorsun! Yani,
bir şey oldu da bizim haberimiz mi olmadı?! Bu anlamda, bu anlaşmaların hepsi
tek tek değerlendirilmeli değerli arkadaşlar.
Bakın, yine aynı şekilde, "IMF ile yapılan stand-by anlaşması
çerçevesinde ikinci gözden geçirme" diyor. "Bu alanda program
kapsamında bazı önemli yapısal değişiklikler halihazırda gerçekleştirilmiş
olup, bu değişikliklerin en önemlisi, devlet bankalarınca sağlanan kredi
sübvansiyonlarının kaldırılmasıdır" diyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, son dönemlerde yıldızı parlayan yeni bir
örgütlenme modeli, demin bahsettiğim Dünya Ticaret Örgütü ve alt birimleri
GATS. Bunlardan birçoğunuzun haberi vardır muhakkak; ama, gerektiği zaman
bunlarla ilgili Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına gittiğimiz zaman,
önümüzdeki 2005'in mayısında vereceğimiz taahhüt listesi daha yok. Varsa haberimiz
yok bizim. Yani, bugüne kadar verdiklerimiz var; ama, bundan sonra neyle ilgili
vereceğimiz konusunda herhangi bir bilgi yok.
Şimdi, bu sadece bizde olmuyor değerli arkadaşlar. Geçen gün bir yerde
okudum. Avrupa Birliği parlamenterleri de aynı konudan şikâyetçi. Yani, ben,
acaba sadece Türkiye'de mi diye düşünüyordum; ama, onlar da aynı şeyden
şikâyetçi.
Bakın, verdiğimiz taahhütleri sıralıyorum. Şimdi, bu sıraladıklarımla
çıkarılan kanunlar arasındaki benzerliğe baktığınız zaman, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin hangi kanunları çıkardığını görme şansına hep birlikte sahip
olacağız değerli arkadaşlar.
"Meslekî hizmetler" diyor, "haberleşme hizmetleri"
diyor -dikkat edin- "müteahhitle ilgili mühendislik hizmetleri"
diyor, "eğitim hizmetleri" diyor, "çevre hizmetleri" diyor,
"mahallî hizmetler", "sağlıkla ilgili hizmetler" diyor
-Sosyal Sigortalar Kanunu çerçevesinde hastanelerin devrinin buna bir yansıması
olduğunu düşünmenizi isterim değerli arkadaşlar- "ulaştırma
hizmetleri", "turizm ve seyahatle ilgili hizmetler" diyor.
Yani, ulaştırma sektörü... Geçen dönem içinde karayolu taşımacılığında
koyduğumuz yönetmelik değişikliğinin bir anlamının da burada olması gerekir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bunların hepsini şunun adına yapıyorlar:
1995'te imzalanmış ve 2005 yılında herkes buna otomatikman girmiş olacak. Ben
size soruyorum: Türkiye'de hangi sektör bu konuda uzmanlaşmış da, o sektörler
de dünyada bu işlerde rekabet eden sektörlerle ve uluslararası sermayeyle güç
yarışına girecek; hangi sektörler Türkiye'de vardır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla) - Tarımda mı var, karayolunda mı var, denizcilikte
mi var, turizmde mi var -turizm yatırımlarının birçoğu zaten elden çıkmış
vaziyette şu anda-. sağlıkta mı var, ulaşım hizmetlerinde mi var, altyapı
hizmetlerinde mi var; bunların hiçbirinde yok.
Değerli arkadaşlar, bunları şunun için söylüyorum: Bu konuştuklarımızın
hepsi tarihe kayıt olarak geçsin. IMF raporları veya görüşmeleri bu Meclisten
geçmediği sürece biz rahat bir çalışma yapamayız. Bunun vebalini ve
sorumluluğunu önümüzdeki dönem içerisinde birileri bizden sorar. Bundan önce
geçmemiş; ama, geçmemesi demek, bunun bundan sonra gelmeyeceği anlamına
gelmemeli. Hele, uluslararası anlaşmalar yapıyorsun, kredi anlaşmaları
yapıyorsun, ticarî anlaşmalar yapıyorsun, bunları bu Meclisten geçirmiyorsun.
Bunun vebali ağırdır. Bugün sorumluluk olmayabilir, bunun hukukî sorumluluğu
olmayabilir; ama, bunun manevî sorumluluğu ağırdır. Onun altında kalmamak için,
buyurun, şimdiden itibaren -20 nci görüşmeleri yapılıyor- bunları bu Meclise
getirelim. En azından, siz bu işi yapmış olarak tarihe geçersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kamacı.
NAİL KAMACI (Devamla) - Bu vesileyle, hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kamacı.
Madde üzerinde, şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün;
buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım
Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yabancılara mülk satışıyla ilgili olarak yaptığım
konuşmadan sonra arkadaşlarımızın bazılarının itirazı oldu. Bugün NTV'de
Başbakanlığa atfedilerek verilen haberin metnini okuyorum: "Başbakanlığın
tapu ve kadastro hizmetlerinde etkinlik raporu, yabancıların Türkiye'de satın
aldıkları gayrimenkullerdeki artışı ortaya koydu..."
BAŞKAN - Sayın Üstün, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Maddeye geleceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Maddeye gelmeyin, maddeden başlayın.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - 5 dakika zaten.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - "Mülk satışını kolaylaştıran yasanın
ardından yabancıların aldığı gayrimenkul miktarının önemli oranda arttığı
tespit edilirken, yasal ve idarî tedbir alınması gereğine dikkat çekildi. Anayasa
Mahkemesi, yabancılara taşınmaz satışını, yeterli güvence sağlamadığı
gerekçesiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun başvurusuyla iptal
etmişti."
Değerli arkadaşlarım, satılan mülk sayısı benim verdiğim rakamlarla
aynı. Biz, yasaları çıkarırken dikkatli olun demiştik. Bakın, bir gıda yasası
çıkardık. O zaman, bu kürsüden, ben ve arkadaşlarım, defeatle söz almış, bu
gıda yasası bu şekliyle çıkacak olursa, televizyonlarda, gıdayla ilgili çok
sıkıntı çekilir, çok görüntüler görülür demiştik. O zaman, tabiî ki,
dinlemediniz. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda 5 000 yeni kadro talep
edildi Tarım Bakanlığına, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda,
bu rakam, her nedense iptal edildi ve 25'in üzerinde vatandaşımızın hayatına
mal olan bir kaçak rakı olayı yaşandı Türkiye'de.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Denetimle...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Evet, denetimsizliklerden. O zaman, buraya
çıkıp çok söylemiştik bunu; defeatle söyledik ve kabul etmediniz değerli
arkadaşlar.
Yine, hızlandırılmış tren projesiyle 39 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Daha kaç vatandaşımız hayatını kaybedecek değerli arkadaşlar?!
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Geçici madde 1'den bahset.
BAŞKAN - Sayın Üstün, maddeye gelir misiniz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Şimdi, ikide birde buraya çıkan
arkadaşlarımız dediler ki: "Borç ödüyoruz, borç ödüyoruz..." 2002
içborç stoku 144,2 katrilyon -ekim sonu itibariyle teslim aldığınız borç- 2004
sonu itibariyle 224 katrilyon; yaklaşık 100 katrilyon borçlanma.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Gayri safî millî hâsıladan da bahset.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekilleri... Sayın milletvekilleri,
lütfen...
Buyurun Sayın Üstün.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Yasaları çıkarırken, istediğiniz kadar
tarımla ilgili kanun çıkarın, desteklemeyi ciddî olarak göze almadınız mı
Türkiye çiftçisi hiçbir yere varamaz, bir; Türkiye'de üretim planlaması
yapılmalıdır ve bunda geç kalınmıştır, iki.
Sayın Bakan, tarım desteklerinde binde 7'lik bir rakamla ne yapabilir?!
Önemli olan hükümetin tarıma bakış açısıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni bir geçici madde eklenmesine dair bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 835 sıra sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına Geçici Madde
2 olarak aşağıdaki metnin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Fahrettin
Üstün |
Hüseyin
Ekmekcioğlu |
Ensar Öğüt |
|
Muğla |
Antalya |
Ardahan |
|
Ahmet
Küçük |
|
Sezai
Önder |
|
Çanakkale |
|
Samsun |
Geçici Madde 2.- Tarım Kredi Kooperatiflerine Hazineden yeterince kaynak
aktarılır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Üstün, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Ahmet Küçük konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Küçük.
Sayın Küçük, süreniz 5 dakikadır.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; şimdi, belki aklınız ermiyor veya bu CHP'liler neden böyle
yapıyor, hem yasanın maddelerine olumlu oy veriyorlar; ama, her maddede konuşup
katkı vermeye çalışıyorlar diyorsunuz. İnanın, bu bir eziyet çektirme
anlayışından kaynaklanmıyor. Bu, ancak, Türkiye'de çok büyük sıkıntılarla
yaşayan ve tasfiye için direnen, üretim yapma iddiasını devam ettiren, bu
ülkeye katkı vermeye çalışan insanların çektiği acıyı, sıkıntıyı burada dile
getirme gayretinden kaynaklanıyor değerli arkadaşlar.
Gerçekten, bu ülkenin bütün varlarının temelinde olan üreticiler, tarım
üreticileri, bitkisel ve hayvancılık tarımıyla uğraşan insanlar büyük sıkıntı
içerisindeler. Dört gözle, oy verdikleri, seçilmesine katkıda bulundukları
Parlamentodan çözüm bekliyorlar ve kendileriyle ilgili bir kanun çıkınca da
gözlerini Parlamentoya, televizyonlara dikip, bir şey bekliyorlar, bir şey olur
mu acaba diye. Burada da, gerçekten, bu dönem, tarımla ilgili, tarımın
sorunlarını çözmek adına birtakım arayışların olduğu bir gerçek. Yani,
geçtiğimiz dönemlerin birçoğunda, tarımın sorunlarını çözmek iddiasıyla, reform
adına veya bir başka şekilde bu kadar yasa tasarısı gelmedi. Bu, sevindirici
elbet; ama, yasalarla, sadece yasa çıkararak bu sorunları çözmek mümkün değil.
Ayrıca, bu sorunları çözebilecek bir planlamayla, belli bir anlayışla bunları
getirmek lazım. Öyle, gelişigüzel, sıradan, elimize ne gelirse getirip yasaları
çıkarmak keşke tarımın sorunlarını çözebilse!
Şimdi, tarım kredi kooperatiflerini konuşuyoruz ve tarım sorunlarını
çözebilmek için -tabiî birçok sorunu var; ama- önce tarımsal organizasyonların
sorunlarını çözmemiz lazım. Tarım kredi kooperatifleri de bu organizasyonların
içinde en eskisi ve tasfiye süreci yaşıyor; yani, bugüne kadar uzun süredir
görmezden geldiğimiz, çeşitli sorunlarını çözmediğimiz ve liberal ekonominin
acımasız rekabet şartları içerisinde kaderiyle baş başa bıraktığımız için
tasfiye sürecini yaşıyor tarım kredi kooperatifleri de. Hem tarım kredi
kooperatiflerine borcu olan insanlar büyük sıkıntı içerisinde hem kooperatifler
sıkıntı içerisinde. Şimdi, birtakım iyileştirmeler getirme niyeti ve gayretiyle
bazı kanunlarda değişiklik yaparak, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili bir
düzenleme yapmaya çalışıyoruz. Bunlar, iyi niyetli arayışlardır. İşin içine
profesyonelleri sokmaya çalışıyoruz, daha ciddî ve profesyonelce yönetilsin
tarım kredi kooperatifleri diyoruz, doğrudur, bunlara katkı vererek
destekliyoruz, arayışlarımızı sürdürüyoruz; ama, tarım kredi kooperatifleri,
adı üstünde, finansman kuruluşları. Yani, çiftçinin üretimin gereği olan
girdilerini temin etme amacıyla kurulmuş, cumhuriyetin ilk kurumları bunlar, en
büyük sorunları finansman ve onları, yine, kaderleriyle baş başa, piyasa
koşulları içine itiyoruz. Biz, dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinde,
çiftçilerimizin rekabet etmek zorunda olduğu ülkelerin insanları ile, onların
organizasyonları ile kendi kuruluşlarımızı eşit şartlara getirmezsek, bunun
olabilmesi mümkün değildir. Onun için, mutlaka, tarım kredi kooperatiflerinin,
hazinece, organize bir şekilde, planlı bir şekilde desteklenmesi ve hazineden
ciddî kaynak aktarılması gerekmektedir; çünkü, rekabet ettiği kurumlar ve
ülkelerde nasıl yapılıyorsa, bu işi böyle yapmak zorundayız.
Bu önerge, bunun için verilmiştir. Tarım kredi kooperatiflerinin bu
sorunlarını, kredi sorunlarını, finansman sorunlarını çözmek -ve bu görev
Hazinenin meselesidir- ve bu arayış için verilmiştir. Umarım desteklenir ve bu
sorunun çözümüne bir nebze katkıda bulunuruz; çünkü, inanın -Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak bizler, telefon mesajlarımıza ve çeşitli
şekillerde- bu kooperatiflerin üyesi ve yöneticileri olan kişiler, en çok, bu
sorunun cevabını bekliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Şahsım adına olan süreyi de ekliyor musunuz Sayın
Başkan?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan; süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bugün, tarım kredi kooperatifleri kanunu, son iki
maddesini görüşüyoruz. Bu tasarı, diğer, birçok, son zamanlarda alıştığımız
tasarı gibi, 8 madde olarak gelip, 12 + 1, yani 13 madde olarak çıkmış durumda;
yani, bir yarı mamul tasarı örneği. Biz burada, gene bu fırsattan istifade,
iktidarı, dersini daha iyi çalışarak Meclise gelmeye davet edelim. Bu, yüzde
55'in üzerinde bir artış; yani, 80 maddeyle gelip 130 maddeyle çıkmak gibi bir
şey.
Şimdi, bizim esasta karşı olmadığımız bir düzenlemede, tarımın
sorunlarını dile getirme anlayışımız çok görülmemeli değerli arkadaşlarım;
çünkü, Türkiye'de çiftçi, tam anlamıyla bir dert küpü haline getirilmiştir. O
nedenle, çiftçinin sorunlarını burada dile getirmek -keşke, sizler de bizler
kadar dile getirseniz- çiftçimizin sorunlarının çözümünde bir katkı yapabilir
diye düşünüyoruz, o umutla burada konuşuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, kredi dediğimiz mekanizma, aslında, bir çiftçinin,
girdi sistemi içinde düşünmesi gereken bir olay; yani, çiftçi, kredi
mekanizmasını ulaşılabilir, düşük maliyetli olarak karşısında bulabildiği
sürece daha kolay işletmesini çevirebilir, daha kolay yatırım yapabilir; ama,
aynı zamanda kredi mekanizması, bir tarımsal destekleme politikasının
parçasıdır. Tarımsal destekleme politikasının kendisi de bir genel uzun vadeli
tarım politikasının parçasıdır. Dolayısıyla, eğer meseleye böyle bakıyorsak,
kredi politikasına ilişkin bugün tarım kredi kooperatifleriyle ilgili getirilen
bu meseleyi burada tartışırken, biz, hem tarım kredi kooperatifi hem de onun da
bir parçası olduğu toplam tarımsal kredi sistemini ele almak zorundayız. Bunun
büyük bir parçası şu an Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır ve
tabiî bunun dışında kurumsal olmayan kredi mekanizmaları da vardır; hâlâ
Türkiye'de tefeci sistemi, tefeci kredileri yürürlüktedir. Dolayısıyla, burada
mademki kredi mekanizmasına girdik, bunun kooperatif ayağına girdik, o halde,
sistemin, bütünü içindeki bir rolünü de tespit etmek gerekir ve buna uygun
politika geliştirip geliştirmediğimizi sorgulamak gerekir; yani, eğer, burada
biz, bu çiftçinin kredi kooperatifleri etrafında örgütlenmesini, genel tarım
politikası çerçevesinde tartışabiliyorsak bunun bir anlamı var; ama, böyle bir
politikanız yoksa, böyle bir genel tarım politikası yoksa, destekleme
politikası Allah'a emanetse, daha doğrusu IMF'ye emanetse, o zaman biz neyi
tartışıyoruz değerli arkadaşlarım?!
Şimdi, bizim burada iktidara her zaman sorduğumuz ve soracağımız bir
soru var. Sizin, IMF ve Dünya Bankası dışında bir politikanız var mı?! Oradaki
telkinlerin dışında yönettiğiniz bir politikanız var mı?! Mesela, bu kredi
politikasıyla ilgili şöyle bir soruyu sormalıyız: Köylülükten çiftçiliğe
geçişin bir mekanizması olabilir krediler, acaba sizin kredi politikanız, bu
köylülükten çiftçiliğe geçişin bir aracı olarak kullanılıyor mu? Bu, çok temel
bir soru. Üretimden kopuşa, kırsal göçe karşı bir politikanız var mı? Kredi
politikanız bunun bir uzantısı mı? Toprakların parçalanmasına karşı
toplulaştırma hareketinin bir parçası mı? Ya da başka bir şey söyleyeyim:
Acaba, Türkiye'de toprakların ufalanmasının hızı, toplulaştırma hızından daha
mı yüksek? O zaman, umutsuz bir kavga içinde misiniz ya da böyle bir
politikanız var mı?
Şimdi, yaşayamaz nitelikte, geçimlikaltı birtakım işletmeler, işletme
bile diyemeyeceğim birtakım aile toprakları var. Acaba bu tür, çok cüce
işletmelerde, cüce tarımsal aile topraklarında çiftçilik yapmak, tarım yapmak,
üretim yapmak, Türkiye'nin, AB ile dünya ile rekabetçi pozisyona girmesi için
yeterli bir ölçek mi?
Bakın, şu soruya geliyorum: Tarım kredi kooperatiflerinin bugün
yükseltmiş olduğu kredi 10 milyar liradır. 10 milyar liralık bir krediyle acaba
siz, köylülükten çiftçiliğe geçişin bir mekanizmasını yaratıyorum diyebilir
misiniz? Bu, çok temel bir soru. 10 milyar lira nedir bir çiftçi için?! Yani,
gerçekten yaşayabilir, ekonomik boyutlardaki bir çiftçi için 10 milyar lira
nedir değerli arkadaşlar?! Bu, çok küçük, cüce işletmeler örneğinde olabilir ya
da gerçekten bu, yatırım amaçlı olmayan, küçük, dönemi kurtarmak amaçlı yan
desteklerden öte gitmez. Diyeceksiniz ki, bölge birlikleri aracılığıyla 20
milyar liraya çıkabiliyor, merkez birliğinin kararıyla 50 milyar liraya
çıkıyor; ama, bunlar istisna; mekanizmanın ana unsuru 10 milyar lira.
Ben hesapladım; tarım kredi kooperatifleri, 2004 yılında, 850 trilyon
lira kredi vermiş çiftçiye; yani, tabiî, 1,5 milyon ortak hepsi almamıştır;
ama, hepsi almış olsaydı, 850 trilyon lirayı kişi başına böldüğünüzde 5,7
milyar liralık bir ortalama çıkıyor; yani, çok düşük rakamlardan bahsediyoruz.
Dolayısıyla, bu tür rakamlarla, bizim, Türkiye'de, tarımda bir yeniden
yapılanma ve dönüşüm gerçekleştirmemiz mümkün değil. Eğer bunu
gerçekleştiremiyorsak, böyle bir politika aracı olarak, kooperatiflerin, Ziraat
Bankasının rolü nedir?
Değerli arkadaşlarım, bütün bunları sorgulamadan, gelişmiş ülke olma
iddiasını sürdüremezsiniz. Bırakın onu, aradaki mesafenin açılmasını
engelleyemezsiniz; aradaki mesafe büyür, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki
mesafe büyür.
Siz, kredi politikasını, genel destekleme politikasının sağlam bir ayağı
olarak kurmadığınız takdirde, finansman boyutu olmayan hiçbir tarım
politikasının yaşayamaz olduğunu, hep beraber, şimdiye kadar nasıl gördüysek,
bundan sonra da görürüz; yani, burada önemli olan, temel tercih ve
politikaların çok sağlıklı bir şekilde, uzun vadeli olarak belirlenmesidir.
Çiftçi, uzun vadeli politikaların farkında olacaktır, bilecektir, sizler
bunları çiftçiye aktaracaksınız; yani, çiftçi, pamuk priminin seneye ne
olacağını, öbür seneye ne olacağını, daha öbür seneye ne olacağını bilecek ve
üretim tercihini buna göre yapacak. Çiftçi, sizin, bu yıl ne kadar, ertesi yıl
ne kadar, öbür yıl ne kadar kredi hacmi ve kredi faiziyle iş göreceğinizi
bilecek -bunu enflasyona oranlayabilirsiniz- ve buna göre yatırım politikasını
düzenleyecek.
Değerli arkadaşlarım, burada, sadece işletme kredisinden bahsetmek
istemiyorum. Yatırım kredisi, Türkiye'de, en az söz konusu olan -tarımda
özellikle- kredi türüdür. Halbuki, Türkiye'de, tarıma yatırım yapmak
gerekmektedir.
Şimdi, demek ki, böyle çok kritik bir meselemiz var. Biz, bu kredi
hacimleriyle tefeciliğe karşı dahi mücadele edemeyiz; yani, 21 inci Yüzyılın
şafağında, ilk beşinci yılında, hâlâ, Türkiye'de, tefeciliğin, sistem
içerisinde önemli bir yer tuttuğu bir noktadayız. Bu, Türkiye açısından bir
iftihar vesilesi olamaz.
Tabiî, kredi miktarını tartışmak yetmez. Biz, sadece işletme, yatırım
kredisi ayırımı üzerinden de bakamayız. Bizim, bir de geri ödenebilir
maliyetlerde bir kredi mekanizmasına sahip olmamız gerekiyor. Acaba böyle mi?
Bir kere, Türkiye'de, enflasyon düşüyor diyoruz ve hükümetimiz, Başbakan
özellikle istiyor ki, insanlar bayram etsinler; yüzde 8'e düştü TÜFE, tüketici
fiyatları, insanlar bayram etsinler. Peki, niye etsinler?! Örneğin, tarım kredinin
kredi faizleri -bunun üstüne çıkanları var, altında olan da var- yüzde 6 ile
yüzde 18 arasında değişiyor. Yüzde 18'e çıktığı zaman, enflasyon yüzde 8'se,
yüzde 9 reel faiz demek. Yüzde 9 reel faizi çiftçi nasıl ödesin?! Ziraat Bankasının
faiz oranı yüzde 24'tür. Bu yüzde 24'ten, yatırım türüne göre, Hazine yüzde 25
ilâ yüzde 60'ını üstlenebiliyor; yani, çiftçinin ödediği faizler, yaklaşık
yüzde 10 ile yüzde 18 arası değişiyor Ziraat Bankasında da. Şimdi, yüzde 18'i
alalım; yüzde 18 nedir, enflasyonun 2 katı, hatta -TÜFE'yi alırsam, yüzde 8'se-
2 katından fazla. Peki, enflasyonun 2 katı, iyi bir faiz türü müdür? Şöyle
bakın: Türkiye'de yüzde 70 enflasyon varken, tarıma verdiğiniz krediler
-belirli sübvansiyonları olanları- yüzde 50'lerdeydi. Şimdi, enflasyon yüzde
70'ken, kredi faizinin yüzde 50 olması daha avantajlı bir durumdur. Şimdiki
durum şuna benziyor: Yüzde 70 enflasyon, yüzde 140 - yüzde 150 faiz. Böyle bir
durum çıkıyor ortaya.
Bunlar, çiftçinin ödeyebileceği faizler değil. Faizlerin, mutlaka ve
mutlaka, çiftçi açısından bakıldığında, enflasyonun altında olması gerekiyor;
yani, çiftçiye negatif reel faizlerle -dolayısıyla burada, negatif nominal
faizlerle- kredi vereceksiniz. Enflasyonun altına düşürmediğiniz zaman... Bunu
isterseniz 1 puan yapın, enflasyon yüzde 8'se yüzde 7'den verin, isterseniz 1
puan deyin 6'dan verin, ama, asla üstüne çıkmayın; çünkü, Türkiye'de tarımsal
fiyatlara baktığınız zaman, bu tarımsal fiyatların, birçok dönemde enflasyonun
altında gerçekleştiğini de görüyoruz. Şimdi, çiftçi, nasıl yapacak da, bu
maliyetleri fiyatlara yansıtacak. Bakın, Türkiye'de üretici fiyatları yüzde
11,5; tüketici fiyatları yüzde 8. Yani, sadece çiftçi değil, genel olarak Türkiye'de,
maliyetler üzerine binen enflasyon yansıtılamıyor; bir maliyet enflasyonu...
Niye; çünkü, talep yetersizliği var. Çiftçi nasıl yansıtsın; yani, bu faizi
nasıl yansıtacak?! Kaldı ki, Ziraat Bankası söz konusu olduğu zaman, buradaki kredilerde
bir yüzde 25'i -yatırım kredileri söz konusu olduğu zaman- çiftçinin
karşılaması isteniyor. Demek, çiftçinin belli bir gücü olması gerekiyor. Tabiî,
bu arada, bir de şunu belki söylemek lazım: Bu, verilen, özellikle Ziraat
Bankası kredilerinde, yüzde 25'i de karşılık olarak tutuluyor.
Şimdi, bütün bunlar, aslında, çiftçinin hayatını zorlaştıran, çiftçinin
krediye kolay ulaşmasını zorlaştıran mekanizmalar. Dolayısıyla, bizim en önemli
girdi olarak kabul ettiğimiz bu kredinin mutlaka bollaşması ve ucuzlaması
gerekiyor.
Peki, acaba, yeterince kredi hacmi var mı? Yani, tarım kredinin
kullandırdığı 850 trilyon, Türkiye'deki büyüklüklere baktığınız zaman nedir?
Yani, Türkiye'de 400 katrilyon liranın üzerinde bir millî gelir var; buna
baktığınız zaman, bunun sembolik anlamı nedir ya da tarımın millî gelire
katkısı olan yüzde 12'ye kıyasla bu nedir? Bunlar çok küçük rakamlar; gelişmiş
ülkelerde gördüğümüz, kredi/tarımsal katmadeğer oranlarına baktığımız zaman,
son derece anlamsız, küçük, sembolik rakamlar çıkıyor. Ziraat Bankasının kredi
hacmi de çok yetersiz. Kaldı ki, bir de şöyle bir şey var: Ziraat Bankasının
özelleştirilmesi konusunda 2000 yılı kasım ayında alınan kanun hâlâ yürürlükten
kalkmış değil. Yani, Ziraat Bankasının bir devlet bankası olarak özelleştirme
kapsamına sokulması demek, tarım kredilerin de idam fermanının asılması
demektir; çünkü, Ziraat Bankası olmaksızın, tarım kredilerin çalışması mümkün
değildir. Türkiye'de, kredi politikası deyince, kuşkusuz, sadece krediyi
düşünmemek lazım, bütün bir girdi politikasını düşünmek lazım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de çiftçilik yapmak, gerçekten, imkânsızı
yapmak anlamına gelmektedir. Bakınız, şu mazot fiyatlarıyla, şu elektrik
fiyatlarıyla, şu sulama maliyetleriyle, şu gübre fiyatlarıyla, şu ilaç
fiyatlarıyla, yani, enflasyonun birkaç katını bulabilen, ama, en az iki katı
olan şu girdi maliyetleri enflasyonun hep yukarısında giden bir çiftçi, bir de
yine enflasyonun üzerinde maliyetlerle bir de kredi alacak, ondan sonra, büyük
bir sihirbazlıkla dönem sonunda bu işten kârlı çıkacak! Şu olması gerekir:
Ancak bir yerde kıtlık olur, öbür taraftaki çiftçi sevinir; "kıtlık oldu,
benim ürünüm bu sene iyi para etti..." Ama, öbür taraftaki ne olacak?
Yani, böyle, olağanüstü atmosferik koşullar falan olur da, bir tarafta sel,
çığ, don vesaire, öbür taraftaki çiftçi belki... Ama, böyle olmaz. Bir tarım
politikasını planlarken bizim birinci bakacağımız şey, benim üreticim, benim
çiftçim bu maliyetlerle, bu kredi yapısıyla acaba bu işi sürdürebilir mi?
Bakın, sürdüremezse çok ciddî bir sorun var ortada. Çiftçinin sürdürememesi
demek, bir kere, yeni bir kırsal göç dalgasının kentler üzerine gelmesi demek;
bir. Buna ilişkin politikanız var mı peki istiyorsanız bunu eğer? İki,
çiftçinin böylesine bir göç dalgası içine girmesi Türkiye'de çok büyük
işsizlikler demek, Türkiye'de çok ciddî toplumsal huzursuzluklar demek. Bunları
göğüslemeye hazır mısınız? Yani, Türkiye, giderek, çiftçilik yapılmasının
imkânsız olduğu bir ülke haline geliyor. Peki, siz, bu yapıyla nasıl Avrupa
Birliğiyle rekabet edeceksiniz, Avrupa Birliği yapılarına nasıl intibak
edeceksiniz?
Şimdi, değerli arkadaşlarım, kooperatifçilik bir savunma mekanizmasıdır.
Kooperatifçilik kapitalist sistem içinde doğmuştur. Kooperatif mekanizması
sosyalizmin bir ürünü falan değildir, kapitalist sistemin ürünüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, sözlerinizi tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bunun ilk ortaya çıktığı, 19 uncu Yüzyılda ortaya
çıktığı kapitalist ülkelerde kooperatifçi mantığını taşıyan önder insanlar,
çiftçiler veya diğer kesimlerdeki, ilk yapmak istedikleri şey bu piyasa
mekanizması karşısında güçsüz olan kesimleri bir araya getirerek, bunları tek
yumruk halinde, bu, kendilerini aşırı sömüren o piyasanın vahşi koşullarına
karşı koruyabilmek amacıyla çıkmıştır ve bugün dünyada en fazla gelişmiş olan
kooperatifçilik türü, tarımda, kredi kooperatifçiliğidir; yani, bizim en zayıf
olduğumuz noktalardan bir tanesidir. Gerçi, sayı olarak 1,5 milyonumuz var,
bilmem, 1 900 kadar tarım kooperatifimiz var; çok güzel, rakamlar iyi; ama, bu
rakamlar, işleve baktığınız zaman, doldurduğu yere, göreve baktığınız zaman, o
kadar da önemli olmuyor. Fransa'da sadece "Credite Agricole"
dediğimiz bir banka, Türkiye'de bırakın tarım kredi kooperatiflerini,
Türkiye'deki bütün bankaların hepsini toplayın, 50 tane bankayı toplayın,
hepsinin sermayesinden daha büyük bir sermayeye sahip ve Fransız çiftçisine
kredi veriyor.
Şimdi, ben soruyorum; böyle bir mekanizmayla siz nasıl rekabet
edeceksiniz?! Yani, dolayısıyla, kooperatifçilik, eğer, piyasa mekanizmasına
karşı aynı zamanda bir savunma mekanizmasıysa, bunun gereğini yapmak lazım.
Türkiye'de tarım kredi kooperatifleri için uygun bir mekanizmanın acaba bir
tarım kredi kooperatifine dönüşmek mi olduğunu da bugün burada tartışmamız,
düşünmemiz gerekir. Keşke, bu tür önerileri de düşünerek buraya gelmiş
olsaydınız ve bunları, burada, hep beraber daha iyi bir şekle sokmaya
çalışsaydık. Umarız, bundan sonra bu yönde daha fazla çalışmalarınız olur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Madde üzerinde, hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tarım kredi kooperatifleriyle ilgili yasa tasarımızın
görüşülmesinin sonuna geldik. Tarımla ilgili birçok konu görüşüldü ve
arkadaşlarımız, düşüncelerini, eleştirilerini dile getirdiler.
Ben, ilkönce, konuşmalarda ifade edilen bir hususa başlangıç olması
düşüncesiyle, bugün, günlük hayatın akışı içerisinde bir yerden başlamak
istiyorum.
Söz alan, muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız, kendi sorunlarını,
bölgesel sorunları dile getirirken, bize yönelik eleştirilerde, özellikle
tarıma yönelik, tarımın alt sektörlerine yönelik ifadelerde oldukça olumsuz
kanaatlerini ifade ettiler. Bunları, hatta "öldü", "bitti",
"çiftçilerimiz çok zor durumda" diye söylediler. Ben, sabah saat
10.30'da Elmadağ İlçesinin Edige Köyünde bir programa katıldım. Çevre köylerin
muhtarları, o köyün halkı, hatta gençlerinin önemli bir kısmının işte oldukları
için daha ziyade yaşlıları, özellikle kadınlarıyla beraber bir zaman geçirdim,
onlarla değerlendirme imkânı oldu, konuşma da yaptım. Ben "o insanların
içerisine giderken kravatlı kimseyi almayacaklar" diyen arkadaşıma,
sorunlarını konuştuğumuzu, konuşabildiğimizi, çok misafirperver bir şekilde
davrandıklarını ve öyle ağırlandığımızı ifade etmek istiyorum.
Tabiî, bunu söylerken, derdi paylaşıyoruz. Biz, bugüne kadar bu kürsüde,
bu sektörün sorumlusu olarak konuşurken, ben, hiçbir zaman, sorun yok demedim.
Bu ülkede tarımla ilgili elbette sorun var. Gelişmekte olan bir ülkede sorunun
olmaması zaten düşünülebilir mi?! Ancak, biz konuları konuşurken, tarımla
ilgili konuşurken, burada hadiseyi gerçekçi bir gözle tahlil etmeliyiz,
olumsuzlukları söylemeliyiz, çözüm yollarını önermeliyiz; ama, hakikati de
doğru tanımlamalıyız.
Türkiye'de 2000 yılı çok gerilerde değil. 2001 krizini, bizler, yaşayan
ve bilen insanlarız. Bunların değerlendirmesini hep birlikte yaptık ve Türkiye,
2002, 2003, 2004'te bu olağanüstü tahribatın tedavisi yönünde adımlar atıyor ve
ekonomisi yavaş yavaş toparlanıyor. Türkiye, 2000'li yıllara gelmeden önce de
uluslararası kuruluşlarla çok yönlü anlaşmalar yaptı, ilişkiler kurdu,
bunlardan krediler talep etti ve karşılığında da birkısım taahhütlere girdi.
Bugün, Hükümetimizin halen yürüttüğü politikaların 2001 yılında
imzalanmış anlaşmaların sonucu olduğunu bilmeyen var mı ve bu politikaları
uygulayan Hükümetimiz olmakla birlikte, anlaşmayı yapan ve o gün bu
anlaşmalarda öncülük eden şahsın Meclisimizin çatısı altında olduğunu yine
bilmeyen var mı?!
Peki, biz, olağanüstü bir kriz döneminde yaşarken, o ülkelere gidip
kredi destekleri talebinde bulunan ve ekonomimizin rehabilite edilmesi için
destek talebinde bulunan bu ülkenin siyasetçileri, aydınları değil miydi?! Bu
kötü mü?! Bu çok mu olumsuz?! Ama, ekonomi bu kadar olağanüstü bir tahribat
içerisine girerken yapılacak başka bir şey yoksa ve o gün o arkadaşlarımız
böyle bir tedbire başvurmuşsa ve biz, o badireden bugün çıkmış, 2003, 2004, üst
üste pozitif birkısım gelişmeler sağlayabilmişsek, bugün, büyüme, birkısım
izahlarınızla birlikte bazı unsurları itibariyle eleştirilse bile, üç yıl üst
üste -2002'yi çok fazla dikkate almıyorum ama- 2003, 2004 için olumlu
gelişmeler gösteriyorsa ve bunların içerisinde tarım sektörü de 2004 yılında
pozitif olarak yüzde 2'lik bir artış gösteriyorsa, büyüme gösteriyorsa, 2004
yılında Türkiye'nin olağanüstü bir dönem yaşayarak, afetler bakımından,
birkısım tarımsal ürünlerimizde çok büyük bir kayıp olduğunu da dikkate
aldığımızda, bu ekonominin elbette olumlu tarafları var.
Ama, biz, iki türlü bir hayat yaşıyoruz; bir, günlük hayatımız var; bir
de geleceğe dönük tasavvurlarımız var. Biz, günlük hayat içerisinde tarımla
ilgili birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bunların içerisinde, şöyle bir
hatırlayın; bundan dört ay önce, beş ay önce Türkiye'de pamuk üreticilerinin
çok büyük bir feryadı vardı ve hissediyorduk yüreğimizde; ama, o insanların,
bugün, en azından, vermiş olduğumuz primlerle birlikte üretimini sürdürebilecek
bir halde olduklarını biliyoruz; ama, daha sonra Türkiye'de zeytincilerin bir
sorunu çıktı, daha sonra beyaz ette çıktı, patateste çıktı, balda ve şimdi süt
sektöründe bir sorun var.
Şimdi, süt sektöründeki sorunu bir düşünün, konjonktürel bir tarafı var,
yani, mevsimsel bir hareket; ama, üreticiler dahil hepsinin söylediği söz şu:
Bir arz fazlası var; yani, Türkiye'de bir üretim artışı var sütte. Sütte üretim
artışı durup dururken olur mu arkadaşlar; bu hayvancılık sektörüyle ilgili
gelişmenin de bunda bir katkısı var, payı var, elbette mevsimin de etkisi var.
Onun dışında, bizim bu dönemde yapmamız gerekenle ilgili anafikir çok
açık, çok net ifade edilebilir "ne yapıyoruz" sorusuna cevap
verirken. Evvela, tarım sektörüyle ilgili, hepimiz çok iyi biliyoruz,
geçmişteki gibi üzerinde çok politika yapılacak bir alan olmaktan çıktığını
bilmeliyiz. Niçin; dünkü gibi üzerinde tasarrufta bulunamayacağımız bir alandır
bu; çünkü, bizim önümüzde en çok onbeş yıl var. Onbeş yıl içerisinde, biz, bu
sektörü, Avrupa Birliği bünyesinde sürdürülebilir bir hale getirmek
durumundayız. Dolayısıyla, günlük, kısa vadeli, sadece 2004'ü kurtaralım,
2005'i kurtaralım, böyle bir şansımız yok artık bizim. Biz, çok teknik olarak,
bu sektörü, bu süre içerisinde yeniden yapılandırmak durumundayız.
Bunun için ne yapıyoruz; arkadaşlarım, çok uzun izahlara girmeye ihtiyaç
yok. Bir, Türk tarımını temel, yasal yönden güçlendirmek zorundayız. Bunu,
tarım kredi kooperatiflerinin bugün görüştüğümüz kanun tasarısını sayarak
söylemiyorum; tarım ürünleri sigorta yasası Mecliste, tarım çerçeve kanunu
Mecliste, toprak koruma ve arazi kanunu Mecliste, tohumculuk kanunu Mecliste ve
daha birçok kanunumuz özellikle Avrupa Birliğiyle uyum konusunda Meclise gelmek
üzere.
Şimdi, bu saydığımız kanunlar, özellikle Oğuz Oyan Hocama yönelik olarak
söylemek istiyorum, "tarım politikası nedir" sorusunun cevabı, tarım
strateji belgesinde, Tarım Kanununda ve bu kanunlarla biz, önceliklerimizi,
hedeflerimizi, hangi noktaya ulaşmak istediklerimizi belirleyip, tarımsal
destekleme araçlarımızı ve bunların da yıllar içerisinde oransal olarak hangi
oranlarda destekleneceğini kayda geçerek kamuoyuna sunmak ve artık, hükümetler
değişince, bakanlar değişince farklılık olmayacak şekilde bir uygulamaya
geçirmek zorundayız.
Sözün özü, biz, yasal yönden bu düzenlemeyi yaparken, elbette günlük
sorunlarla da uğraşacağız; ama, Türk tarımında Avrupa Birliği bünyesinde
sürdürülebilir hale gelmek için en başta hayvancılık sektörümüzü mutlaka
geliştirmek zorundayız. Bugün, hayvancılık sektörüyle ilgili yapmış olduğumuz
çalışma, 2005-2013 yıllarını kapsayan bir strateji belgesine dayanmaktadır.
2013 yılında ulaşacağımız hedefler bellidir. Fert başına süt tüketimini hangi
noktaya getireceğiz; fert başına kırmızı et tüketimi hangi noktaya gelecek;
bunlar belirlenmiş ve dolayısıyla, hayvancılık sektörü 2005 yılından itibaren
başta doğu bölgesinde olmak üzere hayvan ıslahı, yem bitkisi ekim alanlarındaki
artış, işletme ölçeği, hayvan hastalıklarıyla mücadele ve hastalıklardan
arındırılmış bölgeler olmak üzere çok kapsamlı bir çalışmanın içerisine
gireceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şunu hep beraber
duyacağız, 2005 yılında doğu bölgesindeki ıslah çalışmalarının 100 kat daha
fazla olacağı; yani, bununla ilgili konuda ıslah çalışmasını tamamen
özelleştiriyoruz; dolayısıyla, hayvancılıkla ilgili ulaşacağımız noktayı, Tarım
Bakanlığının, hükümetin tarım politikasının olmadığını ifade eden Sayın
Hocamıza yönelik olarak söylüyorum, 2013 yılında ulaşacağımız nokta, Avrupa
Birliği bünyesinde hayvancılık sektörünün üretimini sürdürülebilir kılmaktır;
hedef budur; dolayısıyla, sorunun devamında, siz, Türk tarımında bir dönüşüm
yapmayacaksanız, bir gelişme ortaya koymayacaksanız, bir göç dalgasıyla
karşılaşacaksınız; buna karşı bir tedbiriniz var mı?. Buna karşı tedbir, genel
bir politikadır. Bu, sadece Tarım Bakanının alacağı bir tedbir değildir. Bu,
Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi doğrultusunda alacağı sosyal, ekonomik ve
makro tedbirlerle alakalıdır.
Dolayısıyla, sözlerimi şöyle toparlıyorum; AK Parti mensubu milletvekili
arkadaşlarımın da sabrı çok daraldı; onlardan da ikaz almadan. Efendim, içinde
bulunduğumuz on yıl içerisinde, yaşayacağımız süre içerisinde, biz, bu sektörü
yeniden yapılandırmak zorundayız. Standartları çok yüksek olan bir toplumun
bünyesine giriyoruz; tarımla ilgili yerine getirilmesi gereken çok önemli
görevler var.
Bugünkü görüştüğümüz yasa tasarısıyla ilgili de şunu söyleyeyim: 2001
yılında sektörü destekleyecek bir finans kurumu kalmamışken, Ziraat Bankası
tamamen ticarî çalışmakla görevlendirilmişken ve başka bir mekanizmayla da Türk
çiftçisine kredi verme imkânı, âdeta kaybolmuşken, şu anda, işleyen bir sistem
oluşturmaya çalışıyoruz. Bir kurum henüz kurmuş değiliz; ama, Türk tarımının
bir finans kurumuna ve bir finans sistemine kesinlikle ihtiyacı vardır. Bunun
bugünkü tedbirlerle ortaya konulmadığını siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla,
bizim, AK Parti Hükümeti olarak, Türk tarımının finans ihtiyacını çok daha
kapsamlı bir şekilde yerine getirecek bir mekanizmayı önümüzdeki zaman
içerisinde kurmak zorunda olduğumuzu ifade ediyorum.
Gösterdiğiniz ilgi ve sabır için, ayrıca verdiğiniz destek için teşekkür
ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Umumî
arzu üzerine, Sayın Bakana da teşekkür ediyorum; lütfedip bir cevap verdiler.
Bizim buradaki eleştirilerimiz, kuşkusuz, sadece Tarım Bakanına dönük
değildir. Biz, hükümetin tarım konusundaki politikalarına dönük olarak eleştiri
getiriyoruz. Tabiî, öncelikle, bu, Tarım Bakanını ilgilendirmekle birlikte,
hükümetin bütününü bağlar; çünkü, doğrudur, tarım politikası, genel
politikalarının bir parçasıdır, o genel politikaları değiştirmeden, tarım
politikasını değiştirmek mümkün değildir. Yani, IMF'yle evliliği sürdürüp, her
türlü ilişkiyi sürdürüp "ama, ben bu konuda yokum" demek, mümkün
değildir. Dolayısıyla, biz, buradaki eleştirimizi, o nedenle IMF, Dünya Bankası
boyutunda, bütün politikaların temeline dönük olarak sürdürüyoruz.
Efendim, bir kere, bu tartışmaların verimli bir tarafı var; bu
tartışmalar, halkımızın doğrulara varması konusunda yararlı oluyor. Şimdi,
bakınız, Sayın Bakan, bir politikasızlık yoktur ve bizim, Mecliste bekleyen
tasarılarımız var; bunlardan biri tarım kanunudur, tarım sigortasıdır
vesairedir dedi. Bunları biliyoruz; ama, acaba, kanun tasarısı sevk etmekle
işler çözülüyor mu?! Yani, bu tür kanun tasarılarının görüşülüyor olması,
acaba, bizatihi bu kanun tasarılarının sorunları çözücü olduğu konusunda bizi
bir kolaycılığa götürebilir mi?!
Şimdi, size bir örnek vereyim: Sizin Tarım Kanunu Tasarınızda,
destekleme politikaları yeniden tanımlanıyor; ama, tanımlanırken şöyle bir şey;
yani "millî gelirin yüzde 1'inden az olmamak üzere" gerekçede de
ifade ettiğiniz gibi; yani, bugün binde 8, en az binde 10 olmak üzere diye bir
tanımınız var, belki binde 2 artacak. Peki, nedir yaptığınız; doğrudan gelir
desteğinin payını yüzde 80'lerden 50'lere düşürelim, ondan sonra öbürlerini
artıralım. Güzel; ama, bizim derdimiz, pastanın dağılımını yeniden düzenlemek
değil, bu pastayı büyütmek. Bu pasta yetmiyor, bu ekmek yetmiyor bu millete, bu
destek yetmiyor. Eğer, siz, bunu bu düzeylerde tutuyorsanız, bunun dağılımını
değiştirmek bir şey çözmez. Bir de, iktidarın şöyle bir huyu var: Yani,
doğrudan gelir desteğini düşürürken bunu sessizce geçiriyor; ama, öbür
taraftan, primleri artırıyor, hayvancılık kredisini, şunu bunu artırıyor, onu
davul dümbelek millete duyuruyoruz. Yani, aynı miktar, topu topu 2,5-3 milyar
dolarlık toplam destek var, bunu değiştirmiyoruz, dağılımını değiştiriyoruz,
payı artanları davul dümbelek duyuruyoruz millete, öbürlerini sanki hiç
azalmayacakmış gibi yapıyoruz. Millet bunun ne zaman farkına varacak; millet,
bunun, azalışları gördüğü zaman farkına varacak; ama, bu yetmiyor Sayın Bakan.
Bakın, Avrupa Birliğinin Türkiye için söylediği rakam 11,3 milyar avro,
Türkiye tarımının bu kadar desteğe ihtiyacı var; dolar olarak 14-15 milyar
dolar, sizin ayırdığınız rakam 2,5-3 milyar dolar; yani, bunun beşte 1'i bir
rakam ayırıyorsunuz. Bununla, Avrupa Birliğiyle aranızdaki mesafe büyür,
küçülmez. Yani, şey bir hayaldir, toplumu hayallerle avutmayalım. Biz,
hayvancılıkta Avrupa Birliğini yakalayacağız, yetişeceğiz falan... Bunlar ham
hayaldir. Bu finansmanla, bu destekleme büyüklüğüyle böyle bir şeyi hayal dahi
etmek mümkün değildir. Bunun finansman kaynağını bulmadan, bu tür iddiaları
buraya getiremeyiz.
Değerli arkadaşlarım, tarımdaki doğal afetler; evet, olabilir; ama, daha
büyük afet, sosyal afettir. Sosyal afetin bir bölümü de yolsuzluklardır, bir
bölümü ahlakî erozyondur; ama, bir bölümü de -tarım için söyleyeyim-
politikasızlıktır, bu bir sosyal afettir. Doğal afetlerin üstesinden
gelebilirsiniz; ama, politikasızlık, eğer, yapıya sinmişse -bu beş yıldır da
var; maalesef, sizden önce başladı, hatta 5 Nisan 1994 kararlarından itibaren
var- dokuya sinmişse, bu artık kanıksanmışsa, işte o zaman bir sosyal afet
vardır ve bunu çözmeniz çok zor. Yani, dış güçlerin telkinleriyle iş gören bir
siyasî anlayışa gelmişseniz, bu, siyasî ve sosyal afet demektir. Ne yazık ki,
iktidarınız döneminde, biz, sosyal ve siyasî afet dönemine geldik. Doğal
afetleri mutlaka çözeriz.
Bakınız, diyorsunuz ki, tarım yüzde 2 büyüdü 2004'te. Biz 2004'te yüzde
kaç büyüdük?! Hani, övünüyorsunuz her yerde bağıra bağıra, yüzde 9,9 büyüdük
diye. Şimdi, tarımın yüzde 2 büyümesi övünülecek bir şey mi?! Tarımın yüzde 2
büyümesinden kendinize nasıl bir pay çıkarıyorsunuz?! Yüzde 2; yani,
Türkiye'deki nüfus artışı kadar, yani, yaklaşık. Bundan ne çıkarabilirsiniz?!
Üstelik, 2001-2003 döneminde tarım yüzde 2,5 küçülmüşken, bunun üzerine gelen
yüzde 2 ne ediyor size 2000'e kıyasla; bakın, kümülatif olarak, birikimli
olarak 2000 noktasının altında hâlâ, tarım; tarım, hâlâ, 2004 sonunda, 2000'i
yakalayamamış durumda, beş yılda. Bunun övünülecek bir tarafı yok.
Türkiye'de tarımın millî gelir payı küçülüyor, Türkiye'de, dolayısıyla,
kişi başına tarımsal gelir düşüyor ve ne hazindir ki, iki yıldır, Türkiye,
ayrıca, tarım ürünlerinde net ithalatçı durumda. Bu, sizin döneminizde oldu;
ama, tabiî, sizden önce başladı; ama, size denk geldi; yani, bizim ihraç
ettiğimizden fazla tarım ürünü ithal etmek 2003 ve 2004 yıllarında yaşandı,
2005'te da yaşanacak. Ne yazık ki, bu konuda da son derece önlemsiz bir şekilde
gidiyoruz.
Eğer, bir ülkede, herhangi bir alanda politikasızlık varsa, bu, siyaset
gibidir, boşluk kaldırmaz, birileri onu dolduruverir. İşte, Türkiye'de, tarımda
politikasızlık var, on yıldır var, sizin döneminizde devam ediyor.
Politikasızlık varsa, başka güçler bunu dolduruverir. Politikasızlık olduğu
için orada IMF ve Dünya Bankası var. Politikasızlık olduğu için Avrupa Birliği,
şimdi, size diyor ki -büyük bir ikiyüzlülükle ayrıca- "benim yapılarıma
yetiş; ama, IMF, Dünya Bankasının da sözünden çıkma" diyor. Bu, tam bir
çifte standarttır değerli arkadaşlarım; ama, ben, şimdi, soruyorum, bunu,
soruyorum: Nerede, hükümetin içerisinde hangi cesur yürek -eğer varsa- bunu,
niçin Avrupa Birliğine karşı haykırmıyor? "Siz nasıl böyle bir çifte
standarda gidersiniz? Hem benim yapılarıma yetişin diyorsunuz -Avrupa
Birliğine- hem de IMF ve Dünya Bankasının sözünden çıkma diyorsunuz" diye
nasıl bunu söylemezsiniz, söyleyemezsiniz? Ben bunu soruyorum; yani, burada,
bizim cesaretimizin Meriç ötesinde de olması gerektiğini bir kez daha
hatırlatıyorum; yani, yok öyle 25 kuruşa simit laflarıyla bu ülke yönetilemez
değerli arkadaşlarım; yani, köylüyü azarlamakla, köylüyü paylamakla, üreticiyi
paylamakla tarım politikasını götüremezsiniz. Paylayacağınız biri varsa,
Türkiye'ye çifte standart uygulayan o güçlere karşı bunu yapın.
Yapabiliyorsanız, cesaretiniz varsa bunu yapın; yoksa da, başka kesimlere,
üreticiye cesaret gösterisi yapmayın.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Avrupa Birliği, henüz üye olmamış bir
Romanya'ya 2000-2006 döneminde 5,1 milyar euro destek veriyor tarım ve bölgesel
kalkınma için. Türkiye'ye önerdiği nedir, Avrupa'nın bilmem kaç katı olan
Türkiye'ye; 2000 ile 2006 arasında 1,7 milyar euro öneriyor. Şimdi, Romanya
Türkiye'nin 3 katını -ki, Romanya da 2007'ye kadar üye olmayacak, üyelik öncesi
alıyor, dikkatinizi çekerim- alıyor, Türkiye Romanya'nın 3 katıyken, Romanya
Türkiye'nin 3 katı tarımsal ve bölgesel yardımlardan yararlanıyor. Niçin;
çünkü, Avrupa Birliğinin Romanya'yı kendi içine alma niyeti var, onu
yetiştirmeye çalışıyor. Şimdi, buradan Türkiye bir ders çıkarsın. Türkiye'ye
diyor ki; sen, IMF, Dünya Bankası politikası uygula. Yani, tarıma mümkün olduğu
kadar az destek ver; ben de, sana, kusura bakma, destek veremem diyor. 6 Ekim
raporunda var bunlar zaten, yazılı; anlayanlar için var; ama, peki, ne olacak?
Yani, siz, bu politikasızlığınızı, Avrupa Birliğiyle bu çıkmaza giren süreci
sanki bir zafer gibi eğer kutlamaya kalkar ve halkı bu şekilde yönlendirmeye
çalışırsanız, o zaman doğru bir iş yapmış olmazsınız, biz de burada gelir
bunları söyleriz.
Bakın Sayın Bakan, Avrupa'da, çiftçinin, tarımın millî gelire katkısının
en az yarısı kadar tarıma destek vardır; yani, oran en az 1'e 2'dir. Türkiye'de
tarımın millî gelire katkısı şu azalmış haliyle bile yüzde 11,5'tir veya yüzde
12'dir. Oysa tarıma yaptığınız destek binde 8, yüzde 1 bile değildir. Yani,
ilişki 1'e 17'dir, Avrupa'da 1'e 2, hatta 2'ye 3'tür.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Hocam, yanlış bir
bilgidir.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Şimdi, böyle bir tabloda, siz, nasıl tarımın
sorunlarını çözeceksiniz? Nasıl Avrupa Birliği yapılarına yaklaşacaksınız?
Şimdi, Türkiye'nin, tabiî, yön duygusunu da kaybetmemesi gerekiyor.
Bugün 20 tane ülke, Kankun'da, daha sonra Cenevre vesaire ve şimdi Avrupa,
Amerika, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin ikiyüzlü tarım politikalarına karşı
ortak politika geliştirmeye çalışıyorlar. Yani, siz, bize, desteklerinizi
azaltın derken, kendiniz niye bu kadar yüksek destek veriyorsunuz; önce siz
azaltın diyorlar. Türkiye'nin, bir kere, bu 20'lere çok kuvvetli bir destek
vermesi gerekiyor.
Yani, eğer, yön duygusunu kaybetmediysek, bu dünyada gerçek şeyimizin,
bizimle birlikte aynı duygular, aynı ortak ekonomik çıkarlar içerisinde olan
ülkeler grubuyla davranmıyorsak, o zaman, biz haklarımızı nasıl koruyacağız?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan, tamamlayabilir misiniz!.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani, tıpkı, kooperatif dayanışma gibi,
Türkiye'nin de burada, bu dünya sahnesinde benzer yapılarda olan ülkelerle
dayanışmasını yapması gerekiyor. Aksi takdirde, safımızı yanlış seçersek, o
zaman Türkiye'nin bu yanlış saf tutması birtakım büyük güçler tarafından
sömürülür duruma gelebilir.
Dolayısıyla, şunu söylüyorum; bir kere, tarım kredi kooperatifleri
sağlam bir finansman politikasıyla ancak ayakta durabilir ve geleceğini
görebilir. Bu, sadece bugünün değil, uzun dönemlerin bir kurumu olmak
zorundadır. O yüzden de, burada sadece tarım kredi kooperatifinin ayakta
kalmasını istemiyoruz, bunun, bir tarım kredi kooperatifleri bankasına
dönüşmesi hoş olur; ama, bir kere, bunun işlevini yapabilmesi için ucuz
finansmana kavuşması gerekir tarım kredi kooperatiflerinin ki, kendisi de ucuz
ve yeterli kaynak sunabilsin. Buna inanmak gerekiyor; önce buna inanmak
gerekiyor. Ziraat Bankasını özelleştirme kapsamından çıkarmak gerekiyor. Ziraat
Bankasının tarım kredilere kaynak aktarmasını kolaylaştırmak, ucuzlatmak
gerekiyor ve tabiî, kredi borçlarını yeniden yapılandırmaya kalktığımız zaman
bunu da tarım kredinin sırtından yapmamak gerekiyor.
Daha önce, yaptığınız 4876 sayılı Kanunla, tarım kredilerinde borçlu
olan çiftçilerin üzerindeki borcu hafifletirken, tarım krediye bunun maliyetini
yıktınız. Tarım kredinin ne gibi bir finansman kaynağı var ki, bu tür çiftçi
borçları aflarını üstlensin?! Bunu, hazineden yapmak zorundasınız; hazineden
yapmadığınız zaman, bu kurumları da batıran bir sürece girersiniz. Nitekim,
tarım kredi, şimdi gayrimenkullerini satarak finansman yaratmaya çalışıyor.
Nereye kadar?..Hazırdan yiyerek nereye kadar gidebilir?..
Dolayısıyla, bu finansman kaynaklarını sağlamadan devam edemezsiniz. Bir
başka tarım kredi dışında bir kooperatif örneği de tarım satış kooperatifleri
birlikleridir. Geçen torba yasada, 16 tarım satış kooperatifleri birliğinden 8
tanesinin borçları silinmiştir. Diğer 8'i ne olacak? Hani bir ikisini daha
kattınız diyelim, üçünü daha kattınız, diğer beşi ne olacak?
Dolayısıyla,hepinizi saygıyla selamlarken, bütün bunlara dikkatinizi
çekmek istedim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tarım kredi kooperatifleri ve birlikleri üzerine kişisel söz
aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu saatinde, tabiî, kişisel olarak birkaç konuda görüşlerimi
bildirmek için söz aldım. Burada, Türk tarımı üzerine, üreticilik üzerine,
kooperatifçilik üzerine, tarım kredi kooperatifleri üzerine değerli görüşler
sergilendi.
Değerli arkadaşlar, kooperatifçilik Türkiye'de bilinçli bir şekilde
baltalanmıştır; yani, güçsüzlerin bir araya gelmesi, üreticinin örgütlü
olmaması için yanlış politikalar izlenerek bu duruma gelmiştir.
Anımsayın, eskiden okullarda tüketim kooperatifleri vardı. Tüketim
kooperatiflerinde çocuklar, hem kooperatifçiliği öğrenir, demokrasiyi öğrenir
hem de arkadaşlarına ucuz ürünler satardı; yani, daha okuldayken,
kooperatifçiliği çocuk yaşardı, öğrenirdi ve hayatta da uygulardı. Bugün
okullarımızda, kooperatiflerin yerine geçen kantinler var; Ankara'da aylık
kirası 6- 7 milyar lirayı bulan okul kantinleri var ve oradaki ürünler
dışarıdan daha pahalı; çocuk, bir müşteri, piyasaya ezdirilmektedir okullarda.
Bir zamanlar Köy-Koop vardı, anımsarsınız; bir milletvekili arkadaşım
rahmetli Nedim Tarhan da Köy-Koopun Genel Başkanıydı. Köy-Koopun bir bankası
vardı, Köy-Koop traktör verirdi, köylüyü örgütlerdi. 12 Eylül faşist darbesi
sonucunda, Köy-Koopun Genel Başkanı Nedim Tarhan yurt dışındaydı; hiçbir suçum
yoktur diye yurda geldi ve sınır kapısında hemen tutuklandı. Aslında,
tutuklanan, yargılanan kooperatifçilikti. Yani, sen mi örgütsüz köylüyü
kooperatifler altında birleştiriyorsun diye aylarca, yıllarca yatırıldı. Darbe
yiyen Türk kooperatifçiliğiydi. Tarım kredi kooperatifleri de 1930'lu yıllarda
kurulduğu zaman çok iyi düşünülmüştü. Atatürk tarafından desteklenmişti,
üretici örgütlensin diye. Zaman içinde tarım kredi kooperatiflerinin işlevi,
kolu, kanadı kırıldı. Az önce de söylendiği gibi, çiftçi borçları, devlet
tarafından silineceği yerde tarım krediye bedel ödetildi ve tarım kredi
kooperatifleri yarışamaz, işlevini yapamaz duruma geldi.
Şimdi, yasanın gerekçesinde deniyor ki, günün koşullarına uydurmak,
serbest piyasaya uydurmak ve daha iyi bir kaynak için, kredi için bu
değişikliği yapıyoruz. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de devletin desteği
olmadıkça -üstelik, Sayın Bakan da burada çok güzel açıkladı, Ziraat Bankasının
da işlevi büyük ölçüde değiştirilmiştir- kooperatifçilik yaşamaz. Üretici her
zamankinden daha güçsüzdür, örgütsüzdür. Bakın, tütün üreticisi örgütsüz olduğu
için kotalar kondu, yasaklar kondu, seçenek ürün yapın dendi onlara; bağa
yatırım yaptı üreticiler. Benim ilçemde, örneğin, Denizli'nin Güney İlçesinde
tütünün yerine insanlar bağ diktiler; Çal'da da öyle, Bekilli'de de öyle.
Binlerce çubuk dikildi değerli arkadaşlar. Bir bağ çubuğu dikiyorsunuz, Sayın Bakan
çok iyi bilir, beş yıl sonra ürün veriyor; yani, iyi bir bağ on yılda ürün
veriyor.
Değerli arkadaşlar, bu yıl üzüm para etmedi. Şaraplık üzümler biraz daha
iyi para etti. Hükümet ne yaptı; 1 Şubatta şaraba yüzde 118 + 18 KDV, vergi
koydu. İkibuçuk yılda şaraba konan vergi, bütün daha önce konulan vergilerden
daha fazla. Aslında, bağcı dövüldü, çiftçi dövüldü.
Değerli arkadaşlar, eğer, Bakanı, hâlâ köyde iyi karşılıyorlarsa, iyi
ağırlıyorlarsa, bizim köylümüzün konukseverliğindendir; yani, onun derdinin
olmadığından değildir. Gerçekten, bizim üreticimiz, köylümüz çok konuksever
insanlardır. Sabır taşları çatlayıp patlamıyorsa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bakın, şaraba, belki, siz, ekonomik bakmıyorsunuz...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İdeolojik bakıyorlar.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ... ideolojik bakıyorsunuz ve onun için de
vuruyorsunuz vergiyi; ama, yanlış bir şey. Bugün, Türkiye'de şarap, ona konan
vergi, hem Türk turizmini öldürmektir hem dünyayla yarışmasını engellemektir
hem de dışarıdan gelen ürünlere Türkiye'yi açmaktır. Bakın, Türk tarımı,
gerçekten büyük vergilerle ve destek verilmeden... Aslında pazarımızı
yabancılara açtık. Bugün süpermarketlere gidin, yabancı ürünlerle doludur.
Şarapta da öyledir.
Bal üreticisine diyorsunuz ki: "Sen analiz yaptırmadan
Bakanlığından balını satamazsın ihracatçıya." Nasıl yapacak, nasıl
yarışacak?! Destek olmazsanız, kredi vermezseniz, bağcıya destek olmazsanız,
örgütlemezseniz nasıl ürününü satacak, nasıl dünya devleriyle yarışacak?!
Burası Amerika değil, burası gelişmiş ülke değil. Oralardaki büyük çiftlikler
yok Türkiye'de. Türkiye'de, küçük, üç dönüm, beş dönüm bağ diken var; üç dönüm,
beş dönüm tütün diken var. Değerli arkadaşlar, bir inekle, iki inekle çocuk
okutan var, geçim sağlayan var.
Aslında, vurduğumuz, Türk köylüsüdür.
Ben diyorum ki: Kooperatifçiliği bilinçle, yanlış politikalarla
öldürdük; okullarda yok ettik, piyasada yok ettik. Dilerim, bu küçük
değişiklikle... Bakan da pek inanmıyor "yeni bir kaynak gerekir, yeni bir
banka gerekir" diyor. Ziraat Bankasının da işlevini değiştirdik; ama,
köylünün, üreticinin durumu perişan. Onun için, büyük şeyler yapmalıyız
diyorum.
Hepinize saygıyla selam veriyorum.
Saygılar arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, tasarının tümü üzerinde, oyunun
rengini belirlemek üzere, lehinde, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; Tarım
Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda değişiklik
yapılması hakkındaki görüşmelerin sonuna geldik.
Tarımla ilgili çok önemli bir değişikliği, bir kanunu daha burada
geçiriyoruz. Gerçekten, burada bu kanunun değişiklik maddeleri görüşülmesi
esnasında çok yararlanılabilecek görüşmeler oldu. Genellikle Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri, zaman zaman İktidar Partisi milletvekilleri
düşüncelerini ifade ettiler. Hele bu son bölümde gerek Sayın Bakanın
açıklamaları gerek Sayın Oğuz Oyan'ın, kanunun maddelerine verdiği katkılar
gerçekten bu işin bilimsel boyutunu da ortaya koydu ve tarımda meselenin ne
kadar ciddî olduğunu, konuların ne kadar ciddî şekilde ele alınması gerektiğini
ortaya koydu.
Değerli arkadaşlarım, tarım kredi kooperatiflerini konuşuyoruz. Bu
kooperatifler, hepimizin bildiği gibi, daha çok hububat tarımıyla uğraşan,
ilişkili olan insanların sorunlarını, girdi sorunlarını daha çok çözmeye
yönelik kurulmuş, geliştirilmiş, örgütlenmiş organizasyonlar.
Hububat tarımı Türkiye'de çiftçimizin yüzde 70'inin uğraştığı ve çok
geniş alanlarda, neredeyse Türkiye'de tarım yapılabilir alanlarının yüzde
50'sinin üzerinde tarım yapılan alanları ilgilendiriyor ve çok geniş tarım
nüfusunu ilgilendiriyor. Dolayısıyla, tarım kredi kooperatifleri, Türkiye'de,
çiftçinin hemen tamamına yakınını ilgilendiriyor ve Türk çiftçisinin en yoksul,
en fakir kesimi de bu insanlardan oluşuyor; çünkü, hububat tarımının,
gireceğimiz, girmeyi düşündüğümüz Avrupa Birliği ülkeleriyle rekabet şansı
oldukça zor. Bizim dekar başına verimliliğimiz 200 kilolar ile 220 kilolar
arasında değişiyor. Girmeyi düşündüğümüz Avrupa Birliğinde, bu oran 450-500
kilogram. Mutlaka o yapıyla rekabet edebilir bir altyapıyı kurmak zorundayız ve
bu altyapının en önemli organizasyonu da bu tarım kredi kooperatifleri. Onun
için, bu konuyu çok ciddî ele almamız lazım, çok ciddî konuşmamız lazım. Onun
için, arkadaşlarımız bu konuya katkı vermeye çalıştılar.
Değerli arkadaşlarım, peki, öyle mi oluyor; bakın, çok geniş bir insan
grubunu, kitlesini ilgilendirdiği için ve bu insanlar da, bu ülkenin en sorunlu
insanları olduğu için, alabildiğine konuşuyoruz konunun üzerinde. Bakın,
Türkiye'de, bu sene millî gelir, hükümetin açıkladığı rakamlarla, gayri safi
millî hâsıla nüfusa bölündüğünde 4 000 doları geçen bir rakam ortaya çıkıyor.
Peki, tarımda bu rakam ne; işte, nüfusun yüzde 35'i tarımda işleniyor, yüzde
11'i gayri safi millî hâsılaya katkı yapıyor; Türkiye gayri safi millî
hâsılasının üçte 1'i. Bu iş, hububat tarımıyla uğraşanları ele alırsanız,
inanın, beşte 1'i, altıda 1'i düzeyinde; yani, buğdayla, arpayla, yulafla,
çavdarla uğraşan insanların millî gelirden aldıkları pay 600-700 dolarlarda.
Yani, bu ülkenin en çileli insanları, bu işlerle uğraşan insanlar ile orman
köylüleri bunu unutmayalım. Yani, bu ülkenin en çok zahmetini çekenleri, en çok
sorunlarıyla baş başa kalan insanları, orman köylüleri ile hububat tarımıyla
uğraşan insanlarıdır. Peki, bunların iyileştirilmesi yönünde adım atabiliyor
muyuz; hayır.
Bakın, elimde, Toprak Mahsulleri Ofisinin, bugün odalarımıza ulaşmış,
hububat raporu var. Burada, Bakanlığın kendi bilgilerini söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Küçük, toparlayabilir misiniz.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Bakın, maliyet fiyatlarındaki artış 2003 yılında
yüzde 13,4; fiyatlarda 13,9; 2004 yılında maliyet fiyatlarında artış 18,1; TEFE
artışı 13,8. Yani, artırdığımız fiyat artışı maliyet fiyatının altında kalmış.
İyiye gitmiyor işler arkadaşlar, iyiye gitmiyor!
Demin Hocam açıkladı. Türkiye yüzde 9,9 büyümüş, tarım 2 büyümüş;
neredeyse göbek atacağız; böyle bir şey olur mu?! Değerli arkadaşlarım, böyle
bir şey olur mu?! Nüfus artış oranını yakalamayan bir büyümeyle, sevinçten,
neredeyse göbek atacağız. İşler iyi gitmiyor değerli arkadaşlarım. Tarım, ciddî
bir tasfiye süreciyle karşı karşıya; bir planlama yok, bir strateji yok, ciddî
bir organizasyon yok.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de hayvancılık tarımı ile bitkisel tarım
beraber yapılıyor. Biraz önce Sayın Bakan da bahsetti; yani, süt fiyatlarının
nerelere düştüğünü hepimiz biliyoruz. Bakın, biraz önce, bana, birkaç tane
mesaj geldi. Bizim yörenin, Çanakkale'nin Biga yöresinin sütleri Türkiye'de en
pahalı satılır; 70 000 lira fiyatlar aşağıya düşmüş, 350 000-360 000 liraya süt
satılıyor. Hâlâ, komik rakamlarla süt destekleme primi, 30 000 lira gibi
rakamlarla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük, tamamlayabilir misiniz.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Ama, onu, önce 500 000'e düşürdük, sonra sıfıra
indirdik.
Değerli arkadaşlarım, bu yol iyi yol değil, bu gidiş iyi gidiş değil.
AHMET IŞIK (Konya) - Oyunun rengini açıkla...
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Bakın, oyumun rengini açıklıyorum:Tabiî ki
destek veriyoruz, daha önce de ifade ettim, arkadaşlarımız da söyledi; ama, bu
tasarıya ve tarımdaki sorunların çözümüyle ilgili getirilen yasalara verdiğimiz
destek, hükümetin tarım politikalarından duyduğumuz memnuniyetin ifadesi
kesinlikle değildir. Bizim konuşmalarımız, anlattıklarımız, acı içinde kıvranan
ve tasfiye olmamak için direnen, aç kalmamak için direnen, çoluğuna çocuğuna
nafaka temin etmek için direnen insanların sesi olmaya çalışmaktır. Oy
veriyoruz; ama, onların acısı adına size gönül koyuyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü teşekkür konuşması
yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; desteğiniz için teşekkür ediyorum.
Elimde, konuşan arkadaşlarımın söyledikleri hususlar ve benim cevaplarım
var; ama, bunu, ne benim söylemeye çok fazla talebim ne de sizin dinlemeye
tahammülünüz var. Ben, konuyu tekrar şu sözlerle sona erdirmek istiyorum: Zor
bir sektörün konularını görüşüyoruz; elbette, muhalefet partimize mensup
arkadaşlarımız hadiseyi gündeme getirmek için, takdim etmek için, olayı belki
olduğundan biraz daha ileri derecede ifade ediyorlar; ama, çözüm önerileri için
kendilerine her zaman kapımız açık. Ben...
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye...
Çalışma süresi dolmak üzere olduğu için, bu işin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tam anlayamadım ama
Sayın Başkan, ne yaptınız acaba?
BAŞKAN - Süreyi uzattık Sayın Bakan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Konuşmaya devam edin Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, ben, hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
Tarımla ilgili önümüzdeki günlerde gelecek olan temel yasalarımız
konusunda da fikrî desteğinizi, gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda,
bekliyorum. Bu sektörü önümüzdeki on onbeş yıl içerisinde yeniden
yapılandırmak, bu dönem içerisinde çıkaracağımız yasalarla da çok alakalı.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 7 Nisan 2005 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.00