DÖNEM : 22 CİLT : 79 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
77 nci Birleşim
30 Mart 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Recep Garip'in,
Tiyatro Haftası ve Dünya Şiir Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın,
Mersin'de 21 Mart Nevruz kutlamalarında yaşanan Türk Bayrağına saldırı girişimi
ile sonrasında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
3.- Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı'nın, Uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat Fuarındaki izlenimlerine
ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 30
milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili
kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/266)
2.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 19 milletvekilinin,
internet ortamında oynanan kumarın zararlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/267)
3.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve 77
milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/268)
C) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/785)
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç ile 29 Milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5
Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842)
3.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana
Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838)
4.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835)
5.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi
Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, üç ayrı yerde görev
yaptığı iddia edilen bir bürokrata ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4952)
2.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, öğretmenlere
dizüstü bilgisayar sağlama projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5000)
3.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, SSK'nın yeni
ilaç uygulamasında ortaya çıkan fiyat farklılığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı(7/5008)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Emniyet Genel
Müdürlüğünden diğer kurumlara geçiş yapan personele ve bir iddiaya ilşkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5011)
5.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Bursa-Karacabey
Kaymakamı hakkındaki iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5019)
6.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, organ mafyasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5040)
7.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz abonelik işlemleri için aldığı ücrete ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5070)
8.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, emniyet
teşkilatına alınacak personele ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/5073)
9.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, yurtiçi ve
yurtdışı bilimsel araştırma finansmanına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/5079)
10.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, ulusal bir
yazılım sistemi geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/5080)
11.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Millî Eğitim Basımevi
ile Devlet Kitapları Döner Sermaye İşletme Müdürlüklerinin birleştirilmesine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5081)
12.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, dünyada
ve ülkemizde Türk kültür ve tarihi eserleri envanterine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5095)
13.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Akkuş-Salman-Akpınar-Seferli beldelerinin ulaşım sorununa ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/5121)
14.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ve bazı yetiştirme yurtlarına,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtlarındaki personelin niteliğine,
- Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN'in, bazı televizyon
programlarına ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı
(7/5130, 5131, 5132, 5133)
15.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Topluma Kazandırma
Kanunundan yararlanmak için başvuranlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5271)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven,
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek,
Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma
alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için
alınması gereken tedbirlere,
Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım, özelleştirme
çalışmalarının Sakarya İlindeki yansımalarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av
Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; İçişleri Komisyonunda bulunan tasarının Hükümete geri
verildiği bildirildi.
Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1465)
esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri
verildiği bildirildi.
Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve 23 milletvekilinin,
Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak (10/264),
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 25 milletvekilinin,
Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların
araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını
tehlikeye atmaması için (10/265),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması;
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62
milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı
hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını
engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca görevlerini kötüye
kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü haklarında Meclis soruşturması (9/12);
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı; Meclis soruşturması önergesinin
Anayasanın 100 üncü maddesine göre en geç bir ay içinde olmak üzere Danışma
Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı
açıklandı.
Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey
Başkanı Peter Götz ile UN-Habitat İcra Direktörü Anna Tibaijuka'nın, TBMM Çevre
Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare Konseyi Toplantısına davetine
icabetine,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İsveç Parlamentosu arasında
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına,
TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin, İsviçre Federal
Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının resmî davetine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 580 sıra sayılı
kanun teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 840 sıra
sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 842 sıra
sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına alınmasına; 29.3.2005 Salı günkü
birleşimde "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında bulunan
(10/111,160,180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı
raporu ile (10/16) ve (10/262) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 5 inci sıraya kadar olan tasarı
ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra;
Kabul edildi.
Bu birleşimde görüşülmesine karar verilen, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet
Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45
milletvekilinin, çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/111,160,180) (S. Sayısı: 829) üzerindeki
görüşmeler tamamlandı.
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Eskişehir Milletvekili
M.Cevdet Selvi'nin,
Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi, Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik'in,
Konuşmalarında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendilerine atfetmeleri nedeniyle birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30
milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin
faaliyetlerinin (10/16),
Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 29 milletvekilinin, bazı
girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz
yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın
sorumluluğunun (10/262),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılan
öngörüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5
milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin
(2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842) görüşmeleri,
İlgili Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından;
Ertelendi.
2 nci sırasına alınan, Antalya Milletvekili Osman Özcan ve
10 milletvekilinin; Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/112) (S. Sayısı: 580),
3 üncü sırasına alınan, Kabahatler Kanunu Tasarısının
(1/993) (S. Sayısı: 840),
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
30 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.45'te son verildi.
|
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
Mehmet Daniş |
|
Bilecik |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
|
Harun Tüfekci |
|
|
Konya |
|
|
Kâtip
Üye |
|
No.: 106
II.- GELEN
KAĞITLAR
30 Mart
2005 Çarşamba
Tasarılar
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/997) (Plan ve
Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.3.2005)
2.- Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/998) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)
Teklifler
1.- Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik
ile Mehmet Alp'in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/410) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2005)
2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ile
30 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/411) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.3.2005)
Rapor
1.- Askerî Ceza Kanunu ile Disiplin
Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/996) (S. Sayısı: 849) (Dağıtma tarihi: 30.3.2005) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Oğuz OYAN ve 30
Milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili
kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)
2.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN ve 19
Milletvekilinin, internet ortamında oynanan kumarın zararlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)
3.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ ve
77 Milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)
Açılma Saati: 14.00
30 Mart 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz isteği, Tiyatro Haftası
ve Dünya Şiir Günü münasebetiyle, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e
aittir.
Buyurun Sayın Garip. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Recep Garip'in, Tiyatro Haftası ve Dünya Şiir Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 27 Mart-9 Nisan Tiyatro Haftası ve 21 Mart Dünya Şiir
Günü olması nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, tüm tiyatro sanatçılarımızın
günlerini kutluyor, meslek yaşamlarında başarılar diliyorum.
Tiyatro, kültür ve geleneklerimizde,
ortaoyunları ve meddah oyunlarıyla yerini almıştır. Bunu Batı kültür
anlayışlarıyla örtüştürdüğümüzde, içerik olarak yerli bir anlayışın
sergilendiği, çoğu zaman kendi kültürümüzle örtüşen bir çabanın da içinde yer
aldığı çalışmaların sergilendiğini görmekteyiz. Tiyatro, sanatın ve kültürün
yaşatılmasında önemli bir rol üstlenir. Elbette ki, temennimiz,
tiyatrocularımızın çok daha iyi şartlarda sanatlarını icra etmeleri imkânı
sağlanmalıdır diye düşünmekteyim.
Tiyatro, kişiliğimizdir, kişilik oyununun
toplumsal oyuna dönüşmesidir. Aynı sıkıntıları yaşayan özel tiyatrolarımızı da
unutmamak gerekiyor. Tiyatrolarımıza genel olarak baktığımızda, sanat dünyamıza
çok önemli katkılarda bulunduğunu ve birçok alanda önemli sanatçılar
kazandırdığını görmekteyiz. Tiyatro, kendi oyunumuzdur, bireyin oyunudur;
kişiliğin, kimliğin, kültürün, örfün topluma yansımasıdır. Tiyatro, sözün
bireye etki alanıdır.
Tiyatrolarımız, Türkiye Cumhuriyetinin
dünya milletler topluluğunda kültürel olarak yer alması amacıyla günümüze değin
misyonunu başarıyla gerçekleştirmektedir. Bu amaçla, 1949 yılında Devlet
Tiyatroları kurulmuştur. Rönesans ve reformla başlayan süreçte, Avrupa'da,
tiyatro kültürü, demokrasi kültürünün gerçekleşmesinde etkili ve vazgeçilmez
bir unsur olarak görülmüştür. Ülkemizde, tiyatro henüz böyle anlaşılmamaktadır ne
var ki. Tiyatroculuk mesleği, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasıyla
birleştirilmiş ve meslekî özellikleri gözardı edilerek devlet memurluğuyla
özdeşleştirildiği için, tiyatrocularımız bu konuda sıkıntı çekmektedir, mesleğe
ilgiyi azaltmaktadır. Söz konusu alanın özelliklerini dikkate alan özel yasası
hazırlanamamıştır. Oysa, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, bugün, 12 bölgede
30 sahnede seyircilerine oyunlarını oynamaktadır. Dün olduğu gibi bugün de
devlet tiyatroları, geçmiş repertuar oyunları ve yeni oyunlarıyla, yılda
ortalama 150 oyunu sahneye sunmaktadır; dünyanın dört bir yanına turneler
yaparak ülkemizin uluslararası alanda tanınmasında çok önemli bir lobicilik
misyonu üstlendiğini de gözardı edemeyiz.
Devlet tiyatroları, bugün olduğu gibi,
oyunlarını dolu salonlara oynuyor, boş salonlara oynamıyor; yıl boyunca, bütün
şehirlerimize turneler yapıyor, Türkiye'de, uluslararası standartlardaki
tiyatro kalitesinin sembolü olma öncülüğünü de üstlenmeye devam ediyor; yaz
aylarında, yurt içinde 400 merkeze turneler yaptığına da tanık olmaktayız.
Devlet tiyatroları, bugün, gerçekleştirdiği yurtiçi çalışmalarla, düzenlediği
son derece başarılı turneleriyle, gerçekleştirdiği uluslararası standartlarda,
devamlılığı olan ve etkili tiyatro olma özelliğini de taşımaktadır. Hatta,
bugün, bütçe giderlerinin 2/3'ü personel harcaması olan devlet tiyatrolarının,
kısıtlı bütçesiyle zaman zaman tartışma konusu olduğunu görmekteyiz. Ulusal
tiyatroya, ulusal sinema kültürüne mutlak surette yatırımın yapılması,
kaynakların artırılması gerekiyor. Devlet tiyatrolarının varlığını ve çalışma
sistemini bozmadan, bu kurumumuzda yeniden yapılandırma sürecinin başlatılması
gerektiğini düşünüyorum. Yetersiz kalan memur, sanatçı ve teknik kadroların
verilmesi, bütçeden aldığı payın iyileştirilmesi anlamında yasamızda bazı
düzenlemelerin yapılmasının zorunluluk haline geldiğini de düşünmekteyim.
Sanata ve sanatçıya karşı saygınlığın hak ettiği düzeye getirilmesi konusunda
gerekli çalışmaların başlatılacağını ümit etmekteyim. Gerçekten, bugün,
tiyatronun, hayatımızda, geleceğimizin gençliği olan çocuklarımızın
yetişmesinde önemli görevler üstlendiğini gözardı edemeyiz.
Konuşmamım bu bölümünde ise, Dünya Şiir
Günü nedeniyle şiire değinmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip, mikrofonu açıyorum;
lütfen, tamamlayın.
RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Şiir, doğru bir sevdanın, insanın ve
doğanın seçkin bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman özgürlüklerin,
kimi zaman hoş bir sedanın naif bir dokunuşudur şiir. Bu nedenle, her yıl 21
Mart Dünya Şiir Günü olarak tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Yapılan tüm bu kutlamalar, toplumların şiire ve şaire olan ilgisiyle doğrudan
orantılı olarak gerçekleştirilmektedir. Gönül isterdi ki, ülkemizde de, gerek
medyamızda ve gerekse yazarlar birliği gibi çeşitli sivil toplum örgütlerimiz
bünyesinde etkin faaliyetlerle anılmaya devam etsin.
Şiiri öne almak, yaşamı öne almaktır.
Sanatçının zoru tercihidir şiir. En yokuş en yalçın en ulaşılmaz en savaşçı en
duyarlı alanımızdır şiir alanı. Uzun bir yürüyüşün adıdır şiir. Uzun ve soylu
yürüyüşlerin arifesindedir şairler. Cesaret şairlerdedir; o nedenle, şiirin
labirentli yollarında yol almaya devam ederler.
Uzun süredir düşünüyorum "niçin
şiir" diye. "Şiiri, sanatı, estetiği, güzel olanı tespit edebildiğim
için" diye karşılık veriyorum. Kimsenin fark etmediği, herkesin doğal
karşıladığı olaylarda bile, şair, duyarlılığını her an taşımaktadır. Dolayısıyla,
şiirin tanımını net olarak ortaya koymak mümkün değildir. Örneğin "şiir,
büyük zekâların rüyalarıdır" diyor La Martin. Şiir, başka anlatım
yollarıyla varılamayan bir beşerî alanıdır sanatın aynı zamanda, ya da,
içimizdeki ezginin, sesin, sevdanın seçilmiş kelimelerle mısralara
yerleştirilmesidir. Belki de, sevdanın damıtıla damıtıla süzülmesi, mısralarla
şarkılara dönüştürülmesidir şiir. Bu tanımlara yüzlercesini eklemek mümkün;
ancak, şiirin dili ve gücü o kadar derin, o kadar köklü ki, her şair birçok
tanımla tanımlamış şiiri. Şiirin asıl soylu yanı, bir fısıltının, bir
hissedişin, bir bağışlanışın, bir kalbe düşen cemrenin ilahî bir çizgiyle,
bilinmez, görünmez bir bağla bağlı oluşundadır. Bu net bir çizgiyle ifade
etmeye çalışır şiirini şair. Edebiyat tarihimiz, divan edebiyatımızdan halk
edebiyatına uzanan zengin bir coğrafyanın içinde yer almaktadır. "Beni
candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı? /Felekler yandı ahımdan muradım şem'i
yanmaz mı" diyen Fuzuli'yi, Nedim'i, Şeyh Galip'i, Baki'yi minnetle anıyorum.
Yine, tarih pınarından süzülüp gelmiş halk
şiirimize baktığımızda "Karacaoğlan kapınıza kul gibi/Gönül küsüverse ince
kıl gibi/Seherde açılmış gonca gül gibi/Kokar gider bir gözleri sürmeli"
diyen Karacaoğlan'ı, "Taştın yine deli gönül/Sular gibi çağlar mısın/Aktın
yine kanlı yaşım/Yollarımı bağlar mısın" diyen Yunus Emre'yi, Dadaloğlu'nu
anmadan geçmek mümkün değil.
"Kaldırımlar, çilekeş yalnızlıkların
annesi" mısralarıyla Türk şiirinin duayenleri arasında yerini alan üstat
Necip Fazıl'ı da rahmetle anıyorum.
Yine, Türk şiirine özgün eserler bırakan
Nazım Hikmet'i, Sezai Karakoç'u, Cahit Zarifoğlu'nu, İsmet Özel'i ve
diğerlerini mutlak suretle anmadan geçmek mümkün değildir. Burada birçok
şairimizi zikretmemiz mümkün, bizler, yani şairler, şiir ikliminin seyyahları
olarak, zamanın ve mekânın sonsuzluğuna pencereler açarak, insana ve topluma
dair geniş ufuklar çizen kalem ustaları, var olmanın da ötesinde, eşsiz
ufuklara uzanan tek bir mısra gibi geleceğe uzanan kadim sayfalar arasında
yerlerini almaktadır. Bu sessiz çığlık gibi yaşam koridorlarında dolaşıyor
şiir, ansızın bir kuş sesiyle baharda açan çiçeklerin narin dokunuşlarıyla,
kokularıyla kapılarımızı tıklatmaktadır.
Bu duygularla, tüm şairlerimizi saygıyla
selamlıyorum, üstat Sezai Karakoç'un bir şiiriyle bitirmek istiyorum:
"Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden
faydalandım Salome'nin, Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam, öylesine
aşikârsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun
haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.
Gündemdışı ikinci söz isteği, Mersin
İlinde son günlerde yaşanan olaylar ve bu olaylara ilişkin sorunlar konusunda
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin'de 21 Mart Nevruz kutlamalarında yaşanan
Türk Bayrağına saldırı girişimi ile sonrasında yaşanan sıkıntılara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mersin'de gelişen son olaylar ve Mersin'in sıkıntıları
hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 21 Mart Nevruz
Bayramında, Mersin'de, yetmiş milyon insanımızın onuru, haysiyeti ve ulusumuzun
simgesi olan ulusal bayrağımıza karşı yapılan saldırıyı, yapan ve yaptıranları
nefretle kınıyoruz.
Bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımıza
saldırı nereden gelirse gelsin, bayrak, o ulusun en büyük değeridir, onurudur.
Halkımız, bu tür bölücü faaliyetler içerisinde olan grupların ve partilerin
provokasyonuna ve kışkırtıcılığına karşı duyarlı ve anlayışlıdır. Bazı siyasî
partilerin bayrak ve bağımsızlık konularında halkın bu duyarlılığını istismar
ederek, kendilerine siyasî rant peşinde koşmaları, hem tehlikenin hem de
bölücülüğün göstergesidir. Ülkemizde yaşayan tüm insanlarımız ulusal
değerlerimize son derece saygılıdır ve bu konuda kimsenin kendisini ötekinden
üstün ve yakın görmemesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, bu olayların
Mersin'de başlaması bir tesadüf değildir; çünkü, Mersin'de, ekonomik, sosyal ve
kültürel sıkıntılar had safhadadır. Durup dururken, Mersin, sıkıntılar şehri
haline gelmemiştir. Geçmişe şöyle dönüp bir baktığımızda, Mersin, 1980 öncesi
anarşiden ve daha sonra güneydoğudaki terör olaylarından dolayı, bir sığınma
kenti durumuna gelmiştir. Buraya gelen insanlar hem can güvenliği hem de aş ve
iş bulmak ümidiyle gelmişlerdir. Bu olayları takiben Körfez Savaşının
başlaması, 1994 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krizler Mersin ekonomisine büyük
darbeler vurmuştur. Öncelikle inşaat sektörü, taşımacılık ve süratlice tarım
alanlarının beton yığını haline gelmesinden dolayı, Mersin ekonomik olarak
büyük bir sıkıntı yaşamıştır. Yeteri kadar istihdam alanı olmayınca ve tedbir
alınmadığı sürece, Mersin'de, yoksulluğun, hırsızlığın, gasbın, cinayetin önü
alınamayacak ve bazı siyasî partilerin, ırkçı ve bölücü grupların bu yoksul
insanları her zaman kullanabileceği ve istismar edeceği, bir gerçektir.
Sayın milletvekilleri, Mersin'in kentsel
dönüşüm ve sosyal uyum sorunu ve işsizlik sorunuyla birlikte kentin nüfusu son
otuz yılda beşe katlanmıştır. Göç edenler genellikle varoşlarda yaşamakta,
Mersin'de binaların yükseldiği sahil şeridinin ve modern kentin hemen yanında
hiçbir yapının olmadığı, park ve spor tesislerinin bulunmadığı, hatta, eğitim
ve sağlık hizmetlerinin bile asgarî ölçüde sunulmadığı mahalleler uzanmaktadır.
İşte, bu koşullarda yaşayan, kent kültüründen kopmakta, devletine düşman
olmakta ve hiçbir değerden nasibini alamamaktadır.
Bu sıkıntıları Meclisle paylaşmak için
25.6.2003 tarihinde bir Meclis araştırması önergesi vermiştim. Maalesef, iki
yıla yakındır bu araştırma önergemiz gündeme alınmamıştır.
Mersin'de bu sıkıntılar çekilirken,
hükümetin, bu kadar göç alan bir kenti Teşvik Yasasından faydalandırmaması
hakikaten üzücüdür. Oysa, Mersin, bu göçü teşvik vermiş olduğumuz illerden
almıştır.
Değerli milletvekilleri, bunlar
yetmiyormuş gibi, Bakanlar Kurulumuzun 2004/8336 sayılı kararı gereğince,
Mersin Ulaştırma Bölge Müdürlüğünün kapatılarak, Adana Ulaştırma Bölge
Müdürlüğüne taşınması öngörülmüştür. Oysaki, Adana'da 7 adet yetki belgeli
firmanın kayıtlı araç sayısı 230 iken, Mersin'de 120 adet yetki belgeli
firmanın araç sayısı ise 6 500'dür. C2 yetki belgesine dair bir istatistik
çıkarıldığında, 120 tanesinin Mersinli firmalara, yalnızca 8 tanesinin
Adana'daki firmalara ait olduğu tespit edilmiştir. Mersin'in büyük özellik
gösteren limanı, serbest bölgesi ve sahip olduğu potansiyeli bir çırpıda
kaldırılıp, Adana'ya taşımak, şehrimizi ve insanlarımızı son derece zor duruma
sokacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Mersin Ulaştırma
Bölge Müdürlüğünün kapatılması, Adana olarak belirlenen merkezin Mersin olarak
değiştirilmesi ve rahatlatıcı tedbir olarak Mersin Bölge Müdürlüğünün şube
müdürlüğüne dönüştürülmesi, Mersin için çok ciddî bir zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, 1944
yılında kurulmuş olan Mersin Erdemli Alata Bahçe Kültürleri Araştırma
Enstitüsü, ıslah ve yetiştirme tekniği konusunda araştırma yapan tek
kuruluştur. Köylümüze, araştırmasıyla, hizmetiyle bilgi sunan bu millî
kuruluşumuzun geleceği konusunda bir belirsizlik vardır. Kapatılmasının söz
konusu olması, hem amacından hem de işsizlik açısından dolayı Mersin'e olumsuz
etkisi olacaktır.
Yine, o düzlemde, Silifke SEKA
Fabrikasının özelleştirilmesi ve satılması konusu ise, yıllarca gündemde
tutulan bir konudur. Bu konuda, çalışanlar ve bölge halkı sıkıntı
içerisindedir. Sonuç olarak, daha bir netice alınmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Mersin'de,
gerçekten, köylülerimizin, çiftçilerimizin büyük sorunları olduğunu müteaddit
defalar hatırlatmıştık. Türkiye'de olduğu gibi, Mersin çiftçisinin de
mahsullerinin para etmemesi, hükümetin, çiftçilerimizin ürettiklerine yeteri
kadar teşvik vermemesi, çiftçiyi büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Köylerimizde
de, artık, işsizlik oranı had safhaya gelmiştir. Hükümetimiz, bir an önce,
çiftçilerimizin bu çığlıklarına kulak vermek zorundadır.
Bütün bunların yanı sıra, Mersin Organize
Sanayi ve Mersin ticaret ve sanayi kuruluşlarının ve orta ölçekli işletmelerin,
esnaf kuruluşlarının, üniversitenin taleplerini ve isteklerini hükümetimizin
gözönünde bulundurması gerekir.
Değerli milletvekilleri, yukarıda
değindiğimiz konular üzerinde hükümetimizin ciddiyetle durması ve çözümleri
değerlendirmesi gerekmektedir. İşsizliğin, yoksulluğun, perişanlığın her geçen
gün arttığı Mersinimizde tekrar böyle çirkin olaylar yaşamak istemiyorsak,
Mersin'i sahiplenmeliyiz. Rahatlatıcı ortamın yaratılması için yeni istihdam
alanları yaratmak zorundayız; yoksa, Mersin, hür türlü olayın yaşanabileceği
bir şehir olmaktan çıkmayacaktır.
Bu dileklerle sizlere saygılarımı
sunuyorum.
Hükümetimizin, gerçekten, Mersin'de,
tekrar, insanların acı günler yaşamaması için, bir an önce, el koyması gerekir
diye düşünüyorum; çünkü, olaylar gelecekte daha çok büyüyecektir. Yazık olacak
bu liman kentimize, Ortadoğu kentimize.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Hükümet adına, Adalet Bakanımız Sayın
Çiçek'in söz isteği var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'ın,
Mersin İlinde son günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak gündemdışı
konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Mersin İlimizde bağımsızlığımızın sembolü
olan bayrağımıza karşı yapılan saldırı, tüm milletimizi derinden yaralamıştır.
Bu vesileyle, ülkemizin içinde bulunduğu barış ortamını bozacak bu ve benzeri
olayları yapanları, bir kez daha, lanetlediğimizi burada ifade etmek istiyorum.
Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ve Türk
Milletinin tam bağımsızlığını simgeleyen bayrağımız, her zaman omuzlar üzerinde
dalgalanmıştır ve bundan böyle de sonsuza dek dalgalanmaya devam edecektir;
bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Tabiî ki, bayrağımıza yapılan bu yanlış
hareketin, kültürümüzde, geleneklerimizde özel bir yeri olan, sevgiyi ve
kardeşliği temsil eden bir nevruz gününde meydana gelmiş olması da ayrıca
üzücüdür.
Hepinizin bildiği gibi, Türk Milletinin
mensubu olarak her insanımızın huzuru, hürriyeti, refahı, gelecek umudu, vatan
ve bayrak sevgisi milletimizin birliğinin ve dirliğinin teminatıdır. Bu
nedenledir ki, bu topraklarda yaşayan herkes, bayrağımıza karşı saygılı olmak
mecburiyetindedir.
Değerli milletvekilleri, emniyet
mensuplarımız, güvenlik güçlerimiz, nevruz öncesi, nevruz günü ve daha sonra,
İçişleri Bakanlığıyla birlikte olaylara karşı gerekli tedbirleri almış ve bu
konuda her zaman olduğu gibi gerekli hassasiyeti göstermiş, canla ve başla,
bugünlerden istifade etmeye çalışan fırsatçılara fırsat vermemeye özel bir
gayret göstermiştir. Bu vesileyle, hayatlarını ortaya koyarak bu özverili
çalışmaları yapan güvenlik güçlerimizi, müsaade ederseniz, hem hükümetim adına
hem de sizler adına, teşekkürle burada anmak istiyorum.
Nevruz şenliklerini fırsat bilerek 21 Mart
öncesinde ve sonrasında terör örgütüne müzahir bazı gruplarca, yurt içinde ve
yurt dışında, değişik tarihlerde eylemler ve kampanyalar gerçekleştirilmiştir.
13 ilâ 23 Mart 2005 tarihleri itibariyle Türkiye çapında meydana gelen olaylar
sırasında toplam 100 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 39 kişisi adliyelerce
tutuklanmıştır. Olaylar sırasında 15 güvenlik görevlisi de çeşitli yerlerinden
yaralanmıştır. 19 ildeki toplantı ve gösterilerle ilgili olarak soruşturmalar
açılmış ve devam etmektedir.
Ayrıca, 21 Mart nevruz günü öncesinde
sansasyonel eylem yapmak üzere Mersin İline geldiği değerlendirilen ve üzerinde
parça tesirli el bombası ile sahte kimlik bulunan bir kişi polisimizin başarılı
çalışmaları sonucu yakalanmış ve 16 Mart 2005 tarihi itibariyle de
tutuklanmıştır.
Bununla birlikte, Mersin İlimizde 15 ile
20 Şubat 2005 tarihleri arasında meydana gelen olayları aktif olarak planlayan,
grupları organize eden ve 21 Mart öncesi çeşitli eylemlerde bulunmak üzere
hazırlık içerisinde olduğu tespit edilen, sahte kimlikli, hakkında daha evvel
iki yıl altı ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan ve yasadışı bölücü terör
örgütü tarafından Akdeniz Bölgesi illerinde örgütlenme çalışmalarında bulunmak
üzere gelen kişi, de yakalanmış ve sevk edildiği mahkemece tutuklanmıştır.
Mersin İlimizde bayrağımıza yapılan menfur
saldırı sonucunda emniyet kuvvetlerimiz derhal gerekli çalışmaları yapmışlar ve
olayı gerçekleştirdiği tespit edilen 6 kişiyi yakalamışlardır. Bu kişilerle
birlikte, Mersin'de, nevruz etkinliklerini fırsat bilerek, 20 Mart 2005 pazar
günü, toplantılar sonrasında çeşitli eylemler gerçekleştiren, miting alanında
olay çıkaran, bayrağımıza saygısızca davranan eylemcilere müdahale eden emniyet
mensupları ile görüntü almak isteyen basın mensuplarımıza taşlı sopalı
saldırılarda bulunan 81 kişi emniyet kuvvetlerimizce tespit edilmiş ve
yakalanmışlardır; bunlardan 56'sı da tutuklanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bayrağımıza yapılan saldırıyı önleyen polis memuru Gökhan Kızıltepe, İçişleri
Bakanımız tarafından, yasalardaki ölçüler çerçevesinde, 24 maaş tutarıyla
ödüllendirilmiş, yine aynı konuda büyük fedakârlık ve çalışma gösteren 1
başkomiser, 2 komiser ile 3 polis memuru da 16'şar maaş taltifiyle
ödüllendirilmişlerdir.
Ben, buradan, tüm sağduyulu
vatandaşlarımızı, bu menfur olaylar karşısında, elbette, makul tepkilerini
koymaya; ama, soğukkanlı olmaya da davet ediyorum. Devletimiz ve tüm güvenlik
güçlerimiz, bu olayların üstesinden, bundan evvel olduğu gibi bugün de, yarın
da gelebilecek güçtedir, kuvvettedir, böyle bir tecrübe ve güç birikimine
sahiptir. Kimse, milletin sabrını zorlamasın, devletin gücünü de kimse sınamaya
kalkmasın; çünkü, bunun sonu kendileri için çok da iyi olmayacaktır.
Bu arada, Sayın Milletvekilimizin temas
ettiği diğer bir iki konuya da, burada, bu vesileyle temas etmek istiyorum.
Şüphesiz, Mersin, Adana, İstanbul gibi
büyük illerimiz, Türkiye'nin içinden geçtiği süreç itibariyle yaşanan, başta
terör olayları, bölgelerarası dengesizlik ve başkaca sebeplerden dolayı göç
alan illerimizdendir. Göç ise, bir sosyal olgudur, bunun birden çok olumsuz
tesirleri vardır. Hiç şüphesiz, suçluluk durumu açısından da, suç açısından da,
göç olaylarının yaşandığı iller, bu anlamda, potansiyel illerdir. Onun için,
suç olgusuna sadece tek bir yönden bakmak yerine, alınabilecek bütün
tedbirlerle birlikte, güvenlik güçlerimizin yürüttüğü çalışmalara destek vermek
gerekmektedir; yani, asayiş konusu, bu illerde, sadece bir İçişleri Bakanlığı
güvenlik güçleri meselesi değildir, sosyal politikalarla ve diğer politikalarla
da bunların desteklenmesi gerekmektedir. En acil olanı, hiç şüphesiz, güvenlik
tedbirleridir, asayişle ilgili alınacak tedbirlerdir; ama, onun dışında, burada
dile getirilen veya başka vesilelerle hep ifade etmeye çalıştığımız gibi,
başkaca tedbirlerin de alınması gerekmektedir.
Bu anlamda yapılan çalışmalar var. Şunu
buradan açıkyüreklilikle ifade ederim ki, göç konusu, Türkiye'de, şu an, devlet
organlarımızın gündemindeki en önemli konudur. Önümüzdeki günlerde, bu konu,
bütün boyutlarıyla, devletin ilgili kademelerinde ele alınacaktır. Asayiş
boyutu başta olmak üzere, ekonomik boyutu, sosyal boyutu, eğitim boyutu da
dahil olmak üzere, bunları, bir plan ve program dairesinde gündeme koymak,
bunları hayata geçirmek gerekmektedir.
Tabiatıyla, bütün bu olayların bir gecede,
bir günde netice vermesi mümkün olmayacağından, vakit geçirmeksizin bir yerden
başlamak gerekmektedir. Esas itibariye, Hükümet olarak biz, zaten, Türkiye'deki
işsizliğin, bölgelerarası dengesizliğin, göç olgusunun yaratabileceği sorunları
göğüsleyebilmek ve bunları ortadan kaldırabilmek adına, hem ekonomik kalkınmayı
hızlandırmak hem bölgelerarası dengesizliği ortadan kaldırmak hem de sosyal
birkısım problemleri çözebilmek adına pek çok tedbiri yürürlüğe koyduk, bundan
sonra da koymaya devam edeceğiz. Bunlar için yapılan özel çalışmalar var. Bazı
bakanların bir araya gelerek kurdukları bazı komisyonlar var, onların
başkanlığında, inisiyatifinde; ama, bunların da ötesinde, en üst düzeyde, bu
konunun, önümüzdeki günlerde gündeme gelebileceğini ve konunun bütün
ayrıntılarıyla incelenip, vakit geçirmeksizin, alınan tedbirler gözden
geçirilmek suretiyle, ilave tedbirlerin de alınacağını burada ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, Uluslararası
Moskova Turizm Fuarı izlenimleri konusunda görüşlerini aktarmak üzere, Erzurum
Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.
Sayın Ilıcalı, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat
Fuarındaki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat Fuarındaki
izlenimlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, turizm gelirleri, ülkemiz
için çok önemli bir kaynaktır. Geçen yıl 17,5 milyon turist, 15,9 milyar
dolarlık bir para girişi sağlamıştır. Özel kesim tarafından sağlanan banka dışı
sermaye girişi ise, 8,3 milyar dolara ulaşmıştır. Ayrıca, ülkemize gelen turist
sayısı yüzde 25 oranında artmış -bir önceki döneme göre- aynı dönemde de turizm
gelirlerinde -önceki yıllara göre- yüzde 20,3 bir artış söz konusu olmuştur.
Bu özet bilgilerden de rahatlıkla
görülebileceği gibi, turizm gelirlerimizin artmasında tanıtım oldukça
önemlidir; tanıtım içerisinde de fuarlar önemli bir yer tutmaktadır. Biz de bu
manada, geçen hafta, 23-25 Mart tarihleri arasında, Kültür ve Turizm Bakanımız
Sayın Atilla Koç, iktidar-muhalefet partisi milletvekillerimiz, bürokratlar,
basın mensupları ve çok sayıda işadamımızla beraber, Moskova'daki fuara
katıldık.
Bu fuar çok sayıda profesyonelden
oluşuyor. Sektörün üst düzey temsilcileri var. Yurt dışında önemli fuarlardan
biri. Temsil edilen firma sayısı yaklaşık 5 000. Temsil edilen ülke sayısı
110'un üzerinde. Fuarın katılımcı grupları arasında macera turizminden, kongre
turizmine, karavan turizmine, turizm medyasına kadar çok sayıda katılımcı var.
Toplam 36 000 metrekare fuar alanında 56'nın üzerinde ulusal temsilci... 110
000'i kayıtlı, 50 000'i kayıtsız, toplam 160 000 kişi ziyaret etmiş. Ülkemiz de
bu fuara 600 metrekarelik bir stant alanıyla katılmıştır. Bunun dışında,
Türkiye adına yaklaşık 30 adet bağımsız katılımcı standı yer almıştır. Türkiye
standımıza, 8 adet bölge adına Türk Hava Yolları, Mersin Ticaret Odası, TÜRSAB,
tanıtma vakıfları ve 16 adet turizm kuruluşu iştirak etmiştir.
Bu arada, tabiî, bu fuarda çok önemli,
sevindirici gelişmeler de olmuş, Bakanlığımızın standı en iyi stant olarak
seçilmiş, Moskova'daki Müşavirliğimiz fuar organizatörleri tarafından teşekkür
ödülü almıştır. Ayrıca, yine, Türkiye'nin internet sitesindeki tanıtımı da ödül
almıştır.
Bu arada, tabiî, bu turizm gelirlerimizin
artırılması için Rusya çok önemli bir potansiyeldir. Bu rakamlara bir
baktığımız zaman, 2004 yılında ülkemizi en çok ziyaret eden ikinci ülkedir 1,6
milyonla. Birinci, Almanya. Rusya'da ise, yaklaşık 5 000 000 kişi yurt dışına
çıkmaktadır. Bu tüketici harcamalarında son zamanlarda önemli artış olmaktadır.
En fazla ziyaret edilen ülke, Türkiye'dir.
Tabiî, bu genel bilgileri verdikten sonra,
kalan kısa zamanımda çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
arada, sadece seçim bölgem olan Erzurum değil, Doğu Anadolu Bölgesi de kış
turizmi için çok önemli bir potansiyeldir. Bu potansiyelin harekete geçirilmesi
gerekmektedir. Biraz önce Sayın Bakanımız, hükümet sözcümüz göçten bahsetti. Bu
göçün önlenebilmesi için Doğu Anadoludaki en önemli potansiyel kış turizmidir,
hayvancılıktır.
Kış turizmi konusunda da, İstanbul Ticaret
Odası Başkanlığıyla beraber yürütülen çok önemli bir çalışmayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu bir özetidir. Doğu Anadolu, turizm odaklı bölgesel
kalkınma projesi ve kış olimpiyatları araştırması. Bu proje tamamlanmıştır,
bundan önceki Ticaret Odası Başkanımız Mehmet Yıldırım döneminde tamamlanmıştır
ve bundan bir ay önce göreve başlayan Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız Atilla
Koç Bey, bu projeyle bilgilendiği zaman, Doğu Anadolu milletvekillerimizle
yaptığımız toplantıda bu projeye sahip çıkmıştır, buna çok önem vereceğini
belirtmiştir. Yeni İstanbul Ticaret Odası Başkanımız Sayın Murat Yalçıntaş da
bununla ilgili her türlü desteği vereceğini belirtmiştir. Bu manada da,
bölgemizin kalkınması açısından daha önce yapılan bütün bilimsel çalışmalarda
da turizm öne çıktığına göre, Doğu Anadolunun da böyle bir potansiyeli olduğuna
göre, o zaman, bu potansiyeli değerlendirmek durumundayız. Bunu nasıl
değerlendireceğiz, bu şeyi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Süre
verebilecek misiniz Başkanım.
BAŞKAN - Devam ediyor zaten.
Buyurun, tamamlayın efendim.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, burada,
iktidarıyla muhalefetiyle bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ortadan
kaldırabilmemiz için, bu projeye herkesin ilgisini bekliyoruz. Hükümetimizin de
bu konuda olan hassasiyetini, ilgisini biliyoruz. Yani, bundan sonra Sayın
Turizm Bakanımızın, İstanbul Ticaret Odamızın ve biz milletvekillerinin
oluşturacağı bir ekiple, bu projenin kısa bir sürede hayata geçmesi söz konusu
olacaktır. Projenin hayata geçmesinde hem Bakanlar Kurulumuzun hem çeşitli
bakanlıklarımızın -Kültür ve Turizm Bakanımızın, Ulaştırma Bakanımızın, spordan
sorumlu Bakanımızın, Çevre Bakanımızın, Maliye Bakanımızın- yapacağı işler
vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı işler vardır. Bu konuyla ilgili
bir taslak kanun teklifi de vardır. Bu konu görüşüldükten sonra
milletvekillerimiz tarafından, hükümetimizin de uygun görüşüyle, bir an önce
Meclise gelip, iktidarıyla muhalefetiyle bu yasanın çıkarılması gerekmektedir.
Bu konuda önemli bir ayak da, yatırımcıya
ihtiyaç vardır, yerli- yabancı yatırımcıya. Şunu sevinerek belirtmem gerekir
ki, bugüne kadar bu kış turizm potansiyelini belirttiğimiz birçok ülkeyle
yapmış olduğumuz yazışmada çok önemli ölçüde bir liste almışız ve burada, dün
de, Fransa Büyükelçisiyle yapmış olduğumuz görüşmede bölgemize ait potansiyelin
çok ilgi çektiğini, yaptığımız bir saatlik heyecanlı bir görüşmede... Bunu da
sizlerle paylaşmak isterim.
Burada yapılması gereken iş çok kolaydır.
Bu bölgelerin kalkınması ülkemizin kalkınmasını da sağlayacaktır. Buna,
beraber, iktidar-muhalefet sahip çıkacağız, yerli, yabancı yatırımcıların gelip
burada yatırım yapması için gerekli altyapıyı hazırlayacağız; çıkarmış
olduğumuz yasalara ilave, yatırımcıların istediği yeni birtakım yasal düzenlemeleri
yapacağız. Bu manada da Moskova Fuarında bazı yatırımcılarla yapmış olduğumuz
görüşmede, bu ayın sonunda Antalya'da bir toplantıya katılacaklarını... Burada
bir araya geleceğiz, bu toplantıda. O yatırımcılarla beraber Turizm Bakanımız
Erzurum'u nisan ayının sonunda ziyaret edecek. Bölge milletvekillerimizle
beraber, bu yapılan çalışmalar üzerine oturttuğumuz haritayla beraber
görülecektir ki, turizm konusunda çok önemli mesafeler alınacaktır. Burada
sadece yapmamız gerekli iş, bu potansiyelin çok yüksek olduğuna inanmak. Herkes
üzerine düşen görevi yerine getirdiği zaman -ki, bunu mutlaka getirecektir- o
bölgeler de kalkınacaktır; o göçler de olmayacağı için, diğer büyük
şehirlerimizde, Mersin'de, İstanbul'daki sorunları da azaltacaktır.
Beni sabırla dinlediğiniz için size
teşekkür ediyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ilıcalı.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sunuşlara geçmeden önce, sunuşların
muhteva itibariyle geniş olması hasebiyle, takdimin Kâtip Üye tarafından
oturarak yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Teşekkür ediyorum.
3 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve 30 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankalarla ilgili kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli
olan yolların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Uygulanan ekonomik politikalar sonucunda
patlayan ekonomik kriz malî zafiyet içindeki bankaların üzerine çökmüştür. Bu
süreç içinde bazı bankaların kaynakları, yönetim ve denetimi elinde
bulunduranlarca bankacılık ilke ve usullerine aykırı olarak kullanılmış veya
belirli kişi ve gruplara aktarılmıştır. 1997'den bu tarafa 22 bankanın TMSF'ye
devri, bu koşulların bir araya gelmesinin sonucudur.
Öte yandan, nedenleri ne olursa olsun,
bugüne kadarki uygulamalarda devir kararları birçok yönetim zaaflarını da
peşinden getirmiştir. TMSF, birdenbire, yönetme becerisine sahip olmadığı çok
sayıda banka ve iştiraki karşısında bulmuştur. Eski yapılarında -hâkim
ortakların kredi desteği olmaksızın- zarar etmemeyi başaran bazı iştirakler
bile TMSF yönetiminde zarar etmeye başlamıştır.
TMSF tarafından devralınan bankalarla
ilgili olarak gerek duyulan finansman, Hazine tarafından ihraç edilen özel
tertip tahviller, Merkez Bankasından kullanılan avanslar ve TMSF'nin kendi
kaynaklarından sağlanmıştır.
TMSF'nin verileri açıkladığı tarih
itibariyle, yapılan anapara tahsilatı 1,5 milyar dolardır. Ayrıca, bundan
sonra, TMSF'ce tahsili beklenen/tahsil edilebilir meblağ 6,3 milyar dolardır.
Bu durumda tahsili olanaklı görülmeyen meblağ ise, anapara olarak 20 milyar
dolar, faizli olarak ise 37,6 milyar dolardır.
Hükümet ve TMSF, kamu alacağına dönüşmüş
olan batık paraları tahsil etme konusunda tüm olası yol ve araçları kullanma
iradesini göstermemiştir.
Kimlerin, hangi gerekçelerle hortumlanan
bankalardaki borçlarını kabul etmedikleri, kimlerin yüzde 50'lik borç
tenzilatından yararlandıkları bile kamuoyunca bilinmemektedir.
Batık kredilerin tahsili konusunda
çıkarılan yasaların aynı konumda olan kişilerin tümüne uygulanmaması, devlet
alacaklarını tahsilde şimdiye kadar üzerine düşeni yapmayanlarla ilgili hiçbir
suç duyurusunda bulunulmaması, alacakların 6,3 milyar dolardan fazlasının neden
tahsil kabiliyetinin olmadığı, yanıtı alınması gereken sorulardır.
İmar Bankasına el konulmasındaki
gecikmenin yol açtığı malî, hukukî ve toplumsal sorunlar konusunda, hükümet ve
TMSF'nin sorumluluğu ile 3 Temmuz 2003 tarihindeki el koyma kararında mevduat
sigortası kapsamının niçin ve kimler için 50 milyar TL'den sınırsıza
çevrildiğini, keza ticarî mevduatların hangi gerekçeyle ve kimler için güvence
kapsamına alındığının araştırılması gerekmektedir.
Öte yandan, kamuoyunda "torba
yasa" olarak bilinen kanun tasarısıyla Hazineden sorumlu Bakanın, ödenek
karşılığı olmaksızın Hazinenin TMSF'den olan alacaklarının silinmesi yolu
açılmaktadır.
Böylece, Hazineye görünürde borcu kalmayan
ve bu yönüyle kamuoyu gündemine gelmeyecek olan bir TMSF'de "borçların
tahsiline azamî gayret gösterilmesi" yerine "bir an önce elini
yıkayıp bu işten sıyrılarak aslî fonksiyonlarına dönme" davranışı egemen
olurken, bunun sonucunda daha az tahsilatla da olsa hesapların bir an önce
kapatılması öncelik kazanabilecek, belirli bir ödeme planını kabul etmiş
olanlar dahi yeni kolaylıklar isteyebilecek, tahsilattaki başarısızlar perde
gerisine atılmış olacaktır. Kamu ekonomisinde saydamlığın kaybolacağı, batık
banka hesaplarının görünmez kılınacağı bu sürecin Yüce Meclisin dikkatinden
uzaklaştırılmasına izin verilmemelidir.
Tüm bu nedenlerle, TMSF'ye devredilen
bankalarla ilgili olarak, bugüne kadar kamuoyundan gizlenen gerçekleri ortaya
çıkarmak, tahsil kabiliyeti olmadığı ifade edilen kamu paralarının tahsili için
izlenmesi gerekli olan yolları belirlemek, bugüne değin yeterince incelenmeyen
konuları araştırarak olaylarda sorumluluğu olanları açığa çıkarmak amacıyla,
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1-Oğuz Oyan (İzmir)
2-Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
3-İzzet Çetin (Kocaeli)
4-Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
5-Mehmet Küçükaşık (Bursa)
6-Halil Tiryaki (Kırıkkale)
7-Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
8-Nail Kamacı (Antalya)
9-Osman Özcan (Antalya)
10-Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
11-Atila Emek (Antalya)
12-Hakkı Ülkü (İzmir)
13-Nejat Gencan (Edirne)
14-Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
15-Mehmet Semerci (Aydın)
16-Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17-Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18-Ahmet Küçük (Çanakkale)
19-Yaşar Tüzün (Bilecik)
20-Mustafa Özyurt (Bursa)
21-Gökhan Durgun (Hatay)
22-Harun Akın (Zonguldak)
23-Sedat Pekel (Balıkesir)
24-Şevket Arz (Trabzon)
25-Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
26-Nuri Çilingir (Manisa)
27-Mustafa Gazalcı (Denizli)
28-Hasan Güyüldar (Tunceli)
29-Orhan Ziya Diren (Tokat)
30-Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
31-Enis Tütüncü (Tekirdağ)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:
2.- Trabzon Milletvekili
Asım Aykan ve 19 milletvekilinin, internet ortamında oynanan kumarın zararlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gelişen teknolojinin sağladığı imkânlar
çerçevesinde, internet ortamında oynanan kumarın ortaya çıkardığı toplumsal
zararın meydana getirdiği hukukî sıkıntıların ve alınması gereken tedbirlerin
etraflıca araştırılması için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
21.3.2005
1- Asım Aykan (Trabzon)
2- Osman Akman (Antalya)
3- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
4- Ahmet Işık (Konya)
5- Mehmet Sekmen (İstanbul)
6- Osman Nuri Filiz (Denizli)
7- Muzaffer Külcü (Çorum)
8- Murat Yıldırım (Çorum)
9- Faruk Nafiz Özak (Trabzon)
10- Enver Yılmaz (Ordu)
11- Mustafa Tuna (Ankara)
12- Ali Temür (Giresun)
13- Mustafa Ataş (İstanbul)
14- Fahri Çakır (Düzce)
15- İbrahim Çakmak (Tokat)
16- Orhan Taş (Sivas)
17- Cemal Uysal (Ordu)
18- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
19- Recep Garip (Adana)
20- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
Gerekçe:
İnternette kumar siteleri sayesinde kumar
artık günümüzde insanların yatak odalarına kadar girmiş durumdadır. Bankaların
neredeyse tüm müşterilerine kredi kartı verdikleri bilinmektedir. Yetişkin insanların
ve eline kredi kartı geçiren çocuk yaştaki gençler dahi bu kumar sitelerinde
para ile kumar oynayabilmektedirler. Bu kumar siteleri parasız kumar oynamaya
da izin vermektedirler. Elinde kredi kartı bulunan gençler parasız oyun
oynayabilme imkânına sahipler. Bu durum ne yazık ki genç neslin kumar
alışkanlığına ve paralı oyuna geçmelerine neden olmaktadır. İleride bizleri
bekleyen en tehlikeli durum budur. Ayrıca, bu kumar şeklinin yetişkinlerce
karapara aklamaya da imkân verdiği bilinmektedir. İnternet kumarhanelerinin
sakıncaları kahvehanelerde, yeraltı kumar evlerinde, türlü isimlerle açılan
derneklerde oynanan kumarlarla ve bir zamanlar kapattığımız gazinolarla kıyas
dahi edilemeyecek kadar büyüktür. Şu anda kumar oynatan 1 500 civarında
internet sitesi olduğu ifade ediliyor. Önceleri tamamen yabancı lisansla açılan
bu kumarhanelerin bir çoğu Türklerin yoğun ilgisi nedeniyle Türkçe olarak
çalışmaya devam etmektedirler.
Bütün kötü alışkanlıklar gibi kumar da,
müptelasını kendine esir ederek onun üretkenliğini elinden alır, ruh ve beden
sağlığını bozar, onu toplumla uyumsuz bir birey haline getirir, cinayete,
hırsızlığa ve soygunlara yöneltir. Birçok aile felaketinin arkasında da kumar illeti yatmaktadır.
Bu sebeple, çocuklarımız, gençlerimiz
kumarın ve diğer kötü alışkanlıkların pençesine düşme tehlikesi ile her
zamankinden daha fazla karşı karşıya kalmaktadırlar. Onun için, çocuklarımızı
bu konuda korumamıza ve yönlendirmemize muhtaç oldukları gerçeğini göz önünde
tutmamız gerekir. Onların bir hastalığa yakalanmaması için nasıl gerekli
önlemleri almaya çalışıyorsak, aynı şekilde onların kumar gibi kötü
alışkanlıklara yakalanmamaları için de her türlü tedbiri almalıyız.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
3.- Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez ve 77 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla
ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
bulunan bitki florasından 4 000 çeşidi dünyanın hiçbir ülkesinde
bulunmamaktadır. Bu bakımdan bitki zenginliği Türkiye için bir stratejik
değerdir.
Türkiye'de halen bal üreten 250 000
üretici vardır ve bunların ürettikleri yıllık ortalama 70 000 ton bal
kapasitesiyle Türkiye, dünyadaki ilk beş üretici ülke arasındadır. 2003 yılında
Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilen ballardan önemli bir kısmının iade
edilmesi hakiki üreticiyi mağdur etmiştir.
Bugün, hakiki bal üreticisi, piyasanın
haksız rekabet koşulları içerisinde önemli sorunlar yaşamaktadır. Elinde ciddî
miktarda bal bulunan üreticiler ekonomik sorunlar yaşarken, gerek Tarım
Bakanlığının gerek sivil toplum örgütlerinin piyasadan topladığı bal
numunelerinde ciddî oranda taklit ürüne rastlamaktadır.
Bu olumsuz süreç, iç piyasadaki
tüketicinin sağlığını tehdit etmekte, taklit ürünleri satanlara ciddî haksız
kazançlar sağlamaktadır. Ayrıca, taklit olduğu gerekçesiyle iade edilen ürünler
nedeniyle de, Türkiye, yurt dışında imaj ve itibar kaybı yaşamaktadır.
Bu nedenlerle, ülkemizdeki arı
yetiştiricilerinin sorunlarını ve ürünlerini pazarlamada yaşadıkları
sıkıntıları tespit etmek için, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Turhan Çömez (Balıkesir)
2- Enver Yılmaz (Ordu)
3- Maliki Ejder Arvas (Van)
4- Burhan Kuzu (İstanbul)
5- Niyazi Pakyürek (Bursa)
6- Ziyattin Yağcı (Adana)
7- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
8- Ali Küçükaydın (Adana)
9- İsmail Özgün (Balıkesir)
10- Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)
11- Mahmut Durdu (Gaziantep)
12- Semiha Öyüş (Aydın)
13- Şemsettin Murat (Elazığ)
14- Ali Osman Başkurt (Malatya)
15- İsmail Soylu (Hatay)
16- Recep Garip (Adana)
17- Resul Tosun (Tokat)
18- Nurettin Aktaş (Gaziantep)
19- Selahattin Dağ (Mardin)
20- Azmi Ateş (İstanbul)
21- Yüksel Çavuşoğlu (Karaman)
22- Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
23- Fikret Badazlı (Antalya)
24- Cüneyit Karabıyık (Van)
25- Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
26- Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
27- Mustafa Duru (Kayseri)
28- Tevhit Karakaya (Erzincan)
29- Mustafa Ataş (İstanbul)
30- Bekir Bozdağ (Yozgat)
31- İlyas Arslan (Yozgat)
32- Sabahattin Yıldız (Muş)
33- Mustafa Ünaldı (Konya)
34- Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)
35- Halil Aydoğan (Afyonkarahisar)
36- Reha Denemeç (Ankara)
37- Öner Ergenç (Siirt)
38- Ayhan Zeynep Tekin
(Börü) (Adana)
39- Fuat Geçen (Hatay)
40- Mehmet Faruk Bayrak (Şanlıurfa)
41- Mustafa Zeydan (Hakkâri)
42- Fehmi Hüsrev Kutlu (Adıyaman)
43- Mehmet Yüksektepe (Denizli)
44- Ahmet Rıza Acar (Aydın)
45- Fetani Battal (Bayburt)
46- Muzaffer Külcü (Çorum)
47- Burhan Kılıç (Antalya)
48- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
49- Kerim Özkul (Konya)
50- Fahri Çakır (Düzce)
51- Osman Akman (Antalya)
52- Osman Nuri Filiz (Denizli)
53- Sabahattin Cevheri (Şanlıurfa)
54- Mehmet Çiçek (Yozgat)
55- Medeni Yılmaz (Muş)
56- Abdulbaki Türkoğlu (Elazığ)
57- Zülfü Demirbağ (Elazığ)
58- Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
59- Mustafa Said
Yazıcıoğlu (Ankara)
60- Remziye Öztoprak (Ankara)
61- Cahit Can (Sinop)
62- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
63- Hakan Taşcı (Manisa)
64- Ali Sezal (Kahramanmaraş)
65- Orhan Yıldız (Artvin)
66- Adem Tatlı (Giresun)
67- Orhan Erdem (Konya)
68- Mustafa Cumur (Trabzon)
69- Hasan Aydın (Giresun)
70- Necdet Budak (Edirne)
71- Mehmet Beyazıt
Denizolgun (İstanbul)
72- Ahmet Yaşar (Aksaray)
73- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
74- Nihat Eri (Mardin)
75- Nevzat Doğan (Kocaeli)
76- Mehmet Hilmi Güler (Ordu)
77- Alim Tunç (Uşak)
78- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
Gerekçe:
Türkiye'de 250 000 kişi arı yetiştirmekte
ve bal üretmektedir. Son üç yıldır, bu üreticiler, ürünlerinin hak ettiği
değeri bulmaması nedeniyle ekonomik zorluklar yaşamaktadır. Pek çok üretici
halen depolarında çok fazla miktarda bal bulundurmakta ve bu balı gerçek değerinden
piyasaya sürememektedir. Marketlerdeki ballardan örnekleme yöntemiyle yapılan
analizlerde çok sayıda taklit bal tespit edilmiştir. Sadece Ankara'da çeşitli
marketlerden alınan 9 numuneden 1 tanesi katkısız, sağlıklı ve gerçek bal
çıkmıştır. Tarım Bakanlığının gönderdiği 42 numuneden 20 tanesinin sağlıklı
olduğu rapor edilmiştir. Bu sonuçlar, piyasada önemli sayıda haksız kazanç
sağlayan firmanın bulunduğunu göstermektedir. Haksız kazancın önüne geçmek,
hakikî üreticinin hakkını koruyabilmek, Türk Halkının sağlıklı bal yemesini
temin etmek ve Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını koruyabilmek
için, Meclis araştırması önergesi verilmesi yararlı görülmüştür.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve
haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- (10/63, 113, 138,
179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına
ilişkin tezkeresi (3/785)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve
haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca, TBMM Genel Kurulunun 23.11.2004 tarihli 20 nci Birleşiminde
alınan 829 nolu kararıyla kurulan Komisyonumuzun 3 aylık görev süresi 8 Nisan
2005 tarihinde sona erecektir.
Komisyonumuzun çalışmalarını tamamlaması
ve raporunu yazabilmesi için süreye ihtiyaç vardır.
Bu nedenle, TBMM İçtüzüğünün 105 inci
maddesi uyarınca Komisyonumuza 8.4.2005 tarihinden itibaren bir aylık kesin
süre verilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk İpek
Ankara
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün
105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde
bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince,
komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 138 Tarihi: 30.3.2005
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 203 üncü sırasında yer alan
838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen
Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 201 inci
sırasında yer alan 835 sıra sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına, 29
uncu sırasında yer alan 646 sıra sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci
sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Eyüp Fatsa Haluk
Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Malatya Milletvekili
Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5
milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi; Malatya milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406,
2/408) (S. Sayısı: 842) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 842 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz istekleri
vardır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 842 sıra sayılı yasa teklifiyle ilgili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
842 sıra sayılı teklifte, Konya
Milletvekilimiz Kerim Özkul'un vermiş olduğu, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın bazı
konularda vermiş oldukları teklifi görüşmekteyiz.
Özellikle, Konya Milletvekili Sayın Kerim
Özkul'un vermiş olduğu kanun değişikliği teklifinin temeline bakıldığında, 1
Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununu yakından ilgilendiren bazı
maddelere ilişkin olduğunu görmekteyiz. Biz, bu konuda Adalet Komisyonunda
gerekli çalışmaları yaptık, bitirdik ve Adalet Komisyonunda yapılan çalışmalar
doğrultusunda ve sonucunda, belirli konularda gelen tekliflerin bir kısmının,
gerçekten yeni Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, daha
mantıklı, hukuk normlarına daha uygun teklifler olduğunu; ama, bir kısmının da,
gerçekten getirilen teklif ile ulaşılmak istenen amaç arasında bir bağlantı
olmaması nedeniyle bu hukuk normlarına uygun olmadığı şeklinde karara bağlanmış
olarak Yüce Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyor bu teklif. Şimdi, bu tasarının,
özellikle Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesiyle başlayıp devam eden diğer
maddelerinde, birkısım sebepler gösterilmek suretiyle bu değişikliğin yapılması
gerektiği savunuldu; teklif sahibi, özellikle bu noktalara değinerek teklifini
savundu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türk Ceza
Kanununun 62 nci maddesi, daha doğrusu, 5237 sayılı, 1 Nisanda yürürlüğe
girecek olan yeni Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesi "takdiri indirim
sebebi" adı altında maddede yer almaktadır. Bunun karşılığı 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesidir; yani, 1 Nisana kadar yürürlükte olan
kanundur. 62 nci maddeye göre, takdiri indirim sebebi beşte 1 şeklinde olacak,
bugüne kadar uygulanan ise, altıda 1 şeklinde indirim olabilecekti. Bu, tabiî,
tamamen hâkimin takdir hakkını ilgilendiren bir madde ve konudur.
Şimdi, bu Yasa, 5237 sayılı Türk Ceza
Yasası ele alınırken belirli bir sistemden yola çıkılmış ve bu sistemin
gerekliliği neyse onun yerine getirilmesi için birtakım, şimdiye kadarki
sistemi değiştirmek olması gerektiği kararına varılarak, bu tasarı bu haliyle
yürürlüğe sokulmak istenmektedir.
Şimdi, gerek bu konuda uzman arkadaşlarla
gerekse Sayın Adalet Bakanımız, Komisyon Başkanımız ve diğer milletvekili
arkadaşlarımızla ve gerekse bu konuda en yakın uygulayıcılar durumunda olan
Yüce Yargıtayımızın en yetkili kişileriyle yapmış olduğumuz görüşmeler
sonucunda, onların da tereddütlerini haklı bir şekilde görmekteyiz. Fakat,
bunun, 62 nci maddenin beşte 1 şeklinde uygulanması halinde, uygulamalarda çok
zorluklar olacağı ve elde bulunan 300 000-400 000'e yakın dosyanın yeniden ele
alınacağı şeklinde iddialarda bulunuldu ve bundan dolayı da çok zorluk
çekileceğini, bunun zorluklarının da yerel mahkemeler tarafından
karşılanacağını, ağır bir yük geleceğini, getirileceğini söylediler.
Tabiî, ben, bunun üzerine, gerekli
araştırmaları komisyon üyesi diğer arkadaşlarımızla birlikte yaptım. Şimdi,
bütün mesele, Türk Ceza Kanunu özel hükümlerinde yer alan cezaların, suça
ilişkin cezaların kolay bölünüp bölünemeyeceği şeklinden hareket ediliyor. Tek
tek "Özel Hükümler" bölümüne baktığımızda, 80'e yakın maddede, ceza
olarak, 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl ve 20 yıl gibi 5'e kolaylıkla bölünebilecek cezalar
içerdiği tespit edildi.
Ayrıca, diğer maddelerde de, hemen hemen
40'a yakın maddede 1 yıla kadar hapis şeklinde öngörülen cezalar söz konusu ki,
hepimizin bildiği gibi, yine, Türk Ceza Kanununa göre, 1 yıla kadar hapis
denilmesinin amacı, alt sınır 1 aydan başlar. 1 ay 30 gün, 30 günün 6'ya
bölünmesiyle 5'e bölünmesi arasında matematiksel olarak hiçbir zorluk
olmadığını da görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, şu ortaya çıkıyor:
Burada 62 nci maddenin, gerçekten, beşte 1 veya altıda 1 şeklinde
uygulamasında, dosyaların tamamen ele alınacağı şeklindeki bir görüşün
gerçekleri yansıtmadığı kanaatini ortaya koymuş oluyoruz. Bu doğrultuda olunca,
elbette, Yüce Yargıtayımızın tereddütlerini, endişelerini saygıyla
karşılıyoruz; fakat, Adalet Komisyonunda, gerek AKP'li arkadaşlarımız
tarafından gerekse orada bulunan bütün uzman arkadaşlarımızın görüşleri
doğrultusunda, Yargıtay temsilcimizin görüşleri doğrultusunda, bunun bu şekilde
olması gerektiği nedeniyle, teklifin bu maddesi oybirliğiyle reddedildi. O
nedenle, bu madde üzerinde de daha fazla vaktinizi almak istemiyorum.
Oybirliğiyle reddedilen Adalet Komisyonundaki bu maddenin burada da aynı
şekilde kabulünü ve bunun gerekçelerini size sunmuş oluyorum.
Değerli arkadaşlarım, diğer önemli bir
teklif de taksirle ölüme neden olmak. Bunun başındaki, hepimizin bildiği gibi,
trafik kazaları sonucu meydana gelen ölümler idi ve gerçekten, insanlarımızı
derinden yaralayan, insanlarımızı acıya sevk eden, gark eden ve bu uğurda
binlerce kilometreyi yürüyerek kat edip, vicdanının sesini, vicdanının
rahatsızlığını kamuoyuyla paylaşmaya çalışan birsürü insanımızın olduğunu
hepimiz gördük. Bunun bizler tarafından değerlendirilmek suretiyle, yasanın
yapılması suretiyle, ortaya konulan gerekçelerde trafik kazaları sonucu meydana
gelen ölümlerde verilen cezaların azlığını hep birlikte kamuoyuyla paylaşmış
idik. Bu doğrultuda, yeni gelen Ceza Kanununda üç yıldan başlayan bir cezayı
alt sınır olarak koymuştuk; fakat, Kilis Milletvekilimiz Sayın Hasan Kara'nın
vermiş olduğu bir teklifle, Adalet Komisyonunda, bu cezanın bir yıldan
başlaması gerektiğinde bir ısrarı olmuştu. Biz, buna komisyonda karşı çıktık;
çünkü, henüz yürürlüğe girmemiş olan Türk Ceza Kanunundaki 3 yıldan başlayan
bir cezanın birdenbire 1 yıl olarak değiştirilmesi teklifini anlamanın mümkün
olmadığı sonucuna vararak, biz buna karşı çıktık. Gerekli tartışmalar
yapıldıktan sonra, komisyonda, bizim bu görüşlerimize rağmen, 1 yıl olarak da
kabul edilmedi, 2 yıldan başlayan... Bunun, bir kişinin ölümünde 2 yıldan
başlayan bir ceza, birden fazla kişinin ölümünde de 2 yıldan başlayan bir ceza
şeklinde getirilmiş olmasını da çelişki olarak Adalet Komisyonunda dile
getirdik; ama, artık, Adalet Komisyonunda bu şekilde karar verilmiş oldu ve
Yüce Meclisin huzuruna da, 3 yıldan 2 yıla... Yani, teklif 1 yıldan başlıyordu;
3 yıl ile 1 yıl arasındaki 2 yılın, sanki, işte, cezanın ortasını bulduk,
ortası bulundu gibi bir teklifin tasarı şeklinde Meclisin huzuruna geldiğini
sizlere sunmak istiyorum, bildirmek istiyorum.
Diğer bir değişiklik teklifi de, bunu,
biz, yasa yapılırken, zaten... Gerçekten, çocuklar üzerindeki bilimsel deneyin
hangi şartlarda yapılması gerektiği ve yapılmasının zorunlu olduğu şeklindeki
görüşümüzü o zaman da bildirmiştik. Bu, bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir değişiklik
teklifiyle geldiği için, biz, buna olumlu baktık ve Türk Ceza Kanununun 90 ıncı
maddesinin bu şekilde değiştirilmesine biz de rıza gösterdik ve Adalet
Komisyonunda, oybirliğiyle, çocuklar üzerindeki bilimsel deneyin hangi
şartlarda yapılması gerektiği şeklindeki şartları da dizayn ederek, biz,
çocuklar üzerindeki bilimsel deneye de müsaade etmiş olduk. Bu konuda da
herhangi bir sıkıntımız ve sorunumuz olmadı.
Değerli arkadaşlarım, en önemli bir
sıkıntı ve sorun, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununun 184 üncü
maddesinin üçüncü fıkrası olmuştur. Çoğunuz bilmektesiniz ki, çevre kirliliği
ve bu çerçevede, imar kirliliği adı altında, biz, yasanın hazırlanması
sırasında, bir yeni suç ve bunun karşılığında ceza getirmiştik. Yani, imar
kirliliği ve buna bağlı olarak alınan ruhsatların, alınamayan ruhsatlara rağmen
işletilen işletmelerin, çevre kirliliğine ve imar kirliliğine sebebiyet
vermesinden dolayı, böyle bir suç getirilmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi
sayın milletvekillerinin ve diğer uzmanlarımızın görüşleri aynı noktada
birleşerek, bu doğrultuda, bu suç getirilmişti. Ancak, nasıl olduysa, daha
sonra, bir değişiklik teklifiyle, 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki bu suç,
suç olmaktan çıkarıldı. Yani, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin,
üyelerimizin karşı çıkmış olmasına rağmen, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili
değerli üye arkadaşlarımızın oylarıyla, bu suç, suç olmaktan çıkarıldı. Sayın
milletvekilleri, çevre duyarlılığını hiçbirimizin ağzımızdan düşürmediği, lafa
geldiğinde her konuda ve her yerde çevre kirliliğine karşı nasıl mücadele
ettiğimizi yüksek sesle bağırmış olmamıza rağmen, böyle bir suçun, suç olmaktan
çıkarılmasının hesabını sizler ve bizler kamuoyuna nasıl vereceğiz; bunu burada
düşünmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 184 üncü maddeye
göre, yapı ruhsatiyesi olmadan, ruhsatnamelerle işletilen belirli sınaî
tesislerin olduğundan bir madde fıkrasıydı bu suç. Şimdi, buna göre ve bu 184'e
3, 26.9.2004 tarihinde yürürlüğe girmişti. Buna göre de Çevre ve Orman Bakanlığı
bu maddeye istinaden verilen ruhsatların, yapı ruhsatnamesi olmadan verilen
sanayi ruhsatlarının, işletme ruhsatlarının iptaline ilişkin işlemlerini
başlattı. Buna, birdenbire, nasıl oldu, ne olduysa, hangi çevreden geldiyse,
hangi çevrelerden geldiyse "Türkiye'nin bir gerçeğidir" noktasından
hareket etmek suretiyle, bu suçun ortadan kaldırılmasına karar verildi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
gerçeklerini, acı gerçeklerini görerek, eğer, bu acıların üstüne gidip bunlara
çare bulamazsak, bunlara önlem alamazsak, yarın bir gün, biz, bu dönem
milletvekilleri olarak, halkımızın önüne çıktığımızda nasıl hesabını vereceğiz;
çevreyi katledenlere, dünya ekolojik düzeninin gittikçe bozulduğu bir ortamda
böyle bir çevre kirliliğine, imar kirliliği adı altında müsaade eden
yetkililere verilebilecek olan cezaları suç olmaktan çıkarmanın, biz, nasıl
hesabını vereceğiz?!
Burada, sayın milletvekilleri, özellikle
bu maddenin, şu andaki Yüce Mecliste bulunan değerli milletvekillerimizin,
hangi partiye mensup olursa olsun, mutlaka ve mutlaka 184'e 3 üncü maddedeki
suçun suç olmaktan çıkarılmasına hep birlikte karşı çıkması gerekir; yoksa,
buradan halka ihbar ediyoruz -birbirimizi ihbar etmek zorundayız- eğer, bu
çevre kirliliğine, bizler, bu Parlamentoda müsaade edeceksek, buna izin veren,
ruhsat veren kişilere karşı verilen cezaları ortadan kaldıracaksak, yarın bir
gün halkın bizlere ve sizlere verebileceği cezayı da lütfen sizler takdir edin;
bunları biliniz değerli kardeşlerim.
Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Sizlerin vicdanlarına sesleniyorum; geliniz, kendi elimizle yarattığımız bu
eseri, çevre kirliliği almış başını gidiyor, İstanbul çarpık kentleşmenin,
İzmir, Adana, Konya, çarpık kentleşmenin öncülüğünü yapan büyük şehirlerimiz bu
şekilde almış başını gidiyor, adım atılacak yer kalmamış, Türkiye'nin gerçeği
noktasından bu acı gerçeğe eğer bir çare bulamazsak ve suç olmaktan
çıkardığımız bu eylemleri şimdi affettik, sizler kusura bakmayın; biz daha
önce, dokuzuncu aydan bugüne kadar hata etmişiz dersek, kendi kendimizi inkâr
etmiş oluruz. Bunun hesabını da kimseye veremeyiz değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, yine, getirilen
teklif, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 235
inci maddesindeki bir fıkranın değiştirilmesi şeklindeydi. Biz, bunun gerçekten
olumlu bir değişiklik olduğu kanaatine vardık ve yapım ihaleleri... Yapım
ihaleleri, ki, çok önemli bir tabir idi. Bu yapım ihalelerinin, 235 inci
maddedeki, ihaleye fesat karıştırma suçuna ilişkin maddedeki fıkraya yerleştirilmesini,
biz de, Adalet Komisyonu üyeleri olarak oybirliğiyle kabul ettiğimizi bildirmek
istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yine, getirilen bir
teklifle, daha önce Adalet Komisyonundan geçmemiş bulunan, Sağlık Komisyonundan
geçmiş bulunan, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun
belli maddelerinde yapılmış olan değişiklikle, özellikle sahte diş hekimlerine
uygulanacak olan cezaların 3 yıldan başlayan bir ceza gibi getirilmiş olmasının
bazı kesimler tarafından rahatsızlık çekildiğinden bahisle, böyle bir teklifin
de, 6 aydan başlayan bir ceza şeklinde teklif olarak getirilmesinde Adalet
Komisyonunda gerekli tartışmaları yaptık. Bizden, Adalet Komisyonundan geçmemiş
bulunan bu teklif ve tasarının da, gerçekten, önerilen teklifteki alt cezanın 6
aya indirilmiş olmasının kabul edilemez olduğunu, biz, Cumhuriyet Halk Partili
üyeler olarak iddia ettik, savunduk ve bunun sonucunda da, 6 aylık teklif 1 yıl
hapis cezasından başlayan bir teklifle sonuçlandı. Daha önce 3 milyardan
başlayacak olan para cezası da yükseltilmek suretiyle, 1 000 güne kadar ceza
verilmesi getirildi. 1 000 günün açıklamasının, çoğunuzun bildiği gibi, 1 gün
20 liradan hesabıyla, bunun karşılığının 20 milyar Türk Lirası, yani, 20 000
YTL şeklinde olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Tabiî, bu şekilde, tababet ve şuabatı
sanatlarının tarzı icrasına dair bu teklifin de, Sayın Adalet Komisyonu
Başkanımız ve diğer arkadaşlarımız tarafından veya teklif sahibi tarafından
çekilip çekilmeyeceğini -bize, az önce, bir arkadaşımız öyle bir bilgi getirdi-
bilemiyoruz; gelirse, mutlaka burada değerlendirilecektir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 1 Nisanda yürürlüğe
girecek olan Türk Ceza Kanununun, elbette, suç işlenmediği takdirde, hiç uygulanması mümkün olmayan,
uygulanmasına gerek olmayan bir kanun olduğunu hepimiz biliyoruz; çünkü, Türk
Ceza Kanunu denildiğinde, kamu hukukunun bir parçasıdır; durup dururken, Türk
Ceza Kanununun hükümleri uygulanmaz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - ... herhangi
bir eylem, herhangi bir suç işlendiği takdirde uygulanması gereken kanundur.
O doğrultuda, 1 Nisanda uygulanacak olan
kanunun, elbette, yetkililerimize, yerel mahkemelerimize, Yargıtayımıza
birhayli yük getireceğini biliyoruz. Bu doğrultuda, Yargıtayımızın görüşlerini
almadan, kendiliğimizden, ne olursa olsun, işler artsın, o bizi ilgilendirmez
mantığıyla hareket etmediğimizi Yüce Meclisin huzurunda bir kez daha söylemek
istiyorum.
O nedenle, yürürlüğe girecek olan bütün
yasalarda olduğu gibi, Türk Ceza Kanununun da, uygulayıcılarımıza,
insanlarımıza iyilikler getirmesini diliyoruz. Türkiye'nin, suç işlenmeyen, en
az suç işlenen bir ülke olmasını diliyoruz ve bu iyi dileklerimizle, bu duygu
ve düşüncelerimizle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Ayvazoğlu.
Grup adına ikinci söz isteği, AK Parti
Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'a aittir.
Buyurun Sayın Özkul. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 842 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, halen yürürlükte
bulunan, 1926 tarihinde kabul edilmiş olan Ceza Kanunu, bugüne kadar, pek çok
değişikliğe uğramış ve kendi içindeki bütünlüğünü kaybetmişti. Bu nedenle, son
yirmi yılda, Ceza Kanununun değiştirilmesi sıklıkla gündeme gelmiş; fakat,
değiştirilmesi bir türlü gerçekleştirilmemişti. Bu değişikliği yapmak ise, pek
çok reform gibi, AK Parti İktidarına nasip oldu.
Hükümet tarafından gönderilen tasarı
üzerinde, Adalet Komisyonunda oluşturulan altkomisyonumuz, 2003 yılının
ortasından, 2004 yılının Mayıs ayına kadar; yani, yaklaşık, bir yıl üzerinde
çalışarak, tasarı üzerinde ciddî değişiklikler yapmıştır. Bu çerçevede, devleti
esas alan anlayıştan uzaklaşılarak, bireyi esas alan, bireyin hak ve
özgürlüklerini korumayı amaçlayan bir metin ortaya çıkarılmıştır. Bu metin,
Adalet Komisyonu Başkanlığınca, ülkedeki yaklaşık 500 noktaya, görüş ve
önerilerini bildirmeleri için gönderilmiştir.
Komisyona gelen görüş ve öneriler de
dikkate alınarak, altkomisyonun benimsediği metin, Adalet Komisyonunda
geçtiğimiz temmuz ayının başında görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Böylece, yeni
ceza yasasına esas olacak metin benimsenmiş ve üzerinde konsensüs sağlanan bu
metin, kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Adalet Komisyonu raporu, bundan yaklaşık
üç ay sonra, geçtiğimiz eylül ayının sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Genel Kurulunda büyük bir konsensüsle görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Böylece,
yeni Türk Ceza Yasasının 2 maddesi hariç, yasanın 1 Nisan itibariyle yürürlüğe
girmesi benimsenmiştir.
Değerli arkadaşlar, yeni Türk Ceza
Kanununun hazırlık aşamasında uzun bir sürenin geçmesi, ayrıca, kanunlaşması
için gündemdeki yerini aldıktan sonra üç ay beklenmesi ve Genel Kurulda kabul
edildikten sonra yürürlüğe girmesi için altı aylık bir süre öngörülmesine
rağmen, kanun üzerinde, gerek kamuoyunda gerekse ilgili kurumlarca, hukuk
fakültelerince, akademisyenlerce ciddî ve dikkate alınacak özellikte bir
eleştiri yapılmamıştır.
Mart ayı başından itibaren, bilhassa
basınla ilgili düzenlemeler esas alınarak, sanki yasa yeni kabul edilmiş gibi
eleştiriler yapılmakta, yasada düzeltilmesi gereken noktalar, tamamlanması
gereken eksiklikler bulunduğundan bahisle, yürürlük tarihinin ertelenmesi talep
edilmektedir. Yapılan eleştirilere bakıldığında, bireyin kişilik hak ve
özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla getirilen düzenlemelere ilişkin olduğu
görülmektedir. Basın, kendi özgürlüğünün genişletilmesi adına, kişilerin hak ve
özgürlüklerinde kısıtlama yapılmasını talep etmektedir ki, bunun kabul edilmesi
mümkün değildir. Bize göre, yasanın yürürlüğünü ertelemeyi gerektirecek ciddî
bir hata ya da eksiklik bulunmamaktadır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra
uygulamada görülen ve ortaya çıkacak olan hata ve eksiklikler mutlaka dikkate
alınacak ve bugün yaptığımız gibi, Ceza Yasasını değiştirmek için ihtiyaç
duyulan değişiklik teklifleri sizlerin huzuruna mutlaka getirilecektir. İşte
bugün görüşmekte olduğumuz bu değişiklik teklifiyle gerekli gördüğümüz bazı
teknik düzenlemeleri ve değişiklik önerilerimizi Genel Kurulun huzuruna
getirmiş bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz bu teklifte kısaca şu değişiklikleri öngörmekteyiz:
Teklifte yer alan çerçeve 1 inci madde ile
taksirli öldürmeyi düzenleyen 85 inci maddede ceza alt sınırı 3 yıldan 2 yıla
indirilmektedir. Hâlâ yürürlükte olan Ceza Yasasındaki düzenleme, hâkime,
failin kusuru oranında indirim yapmaya imkân vermektedir. Yeni Ceza Yasasında
böyle bir indirim yapma yetkisi hâkime tanınmıyor ve kusur oranına
bakılmaksızın, ceza sınırları içerisinde cezası takdir ediliyordu. Bu da ölüme
sebebiyet veren fiilin meydana gelmesinde hemen hemen hiç kusuru bulunmayan fail
hakkında alt sınırdan ceza verilmesini gerektiriyordu. Bu da cezanın
adilliğiyle çelişmekteydi. Getirilen bu düzenlemeyle bu sorunları ortadan
kaldırmaya çalıştık.
Yine, teklifte çerçeve 2 nci, 3 üncü ve 4
üncü maddelerle yaptığımız düzenlemeler, yasa tekniği açısından gerekli olan
düzenlemelerdir.
Saygıdeğer milletvekilleri, teklifimizin 5
inci maddesi ise, yeni Türk Ceza Yasasındaki, çocuklar üzerinde bilimsel deney
yapılamayacağı hükmünü yeniden düzenlemektedir. Mevcut düzenlemeyle, çocuklar
üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılamıyordu. Bu hüküm, çocuklar için
çocuklar üzerinde yapılması zorunlu olan ilaç ve aşı araştırmalarını, ayrıca
çocuk sağlığı ve hastalıkları biliminin gelişmesini engellemekteydi. Zira,
çocukların yetişkinlere göre değişik gelişimsel, fizyolojik ve ruhsal
özelliklere sahip olduğunu hepiniz takdir edersiniz. Hatta, bu farklılıklar
çocukların kendi altgruplarında, yani, yeni doğanlar, süt çocukları, okul çağı
çocuklarında dahi farklılaşmaktadır ki, bu da çocuk sağlığı açısından gerekli
araştırmaların, ancak çocuklar vasıtasıyla yapılmasına zorunluluk teşkil
etmektedir. Bu zaruret bize çocuk hastalıklarına ilişkin ilaç ve aşı
araştırmalarının ve yeni uygulamaların yalnızca erişkinlerdeki sonuçlarına göre
biçimlenemeyeceğini göstermektedir. Bu nedenle, çocuklar üzerinde bilimsel
deneyin yapılabilmesi için tıpkı erişkinler üzerinde bilimsel deney yapılması
amacıyla aranan koşulların yanında, bu bilimsel deneyin çocuklar üzerinde de
yapılmasının zorunlu olması, çocuğun kendi rızasının ya da ana ve babasının
veya vasisinin yazılı izninin alınması şartlarının da aranması öngörülerek,
çocuklar üzerinde bilimsel deneyin yapılmasına bazı kısıtlamalarla imkân
vermeyi amaçlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine önem verdiğimiz bir başka nokta da, çalıntı malların bilerek satın
alınması hususundaki düzenlemedir. Bu değişiklik teklifimizle, bir suçun
işlenmesiyle elde edilen eşyayı satın alanların cezalandırılması için yasaya
"bilerek satın almaları" şartını ekledik. Böylece, özellikle sarraf
ve saatçi esnafımızda meydana gelen huzursuzluğu gidermiş bulunuyoruz.
Yine, teklifimizde yer alan bir başka
değişiklik ise, Ceza Kanununun kabulüyle yürürlüğe giren ve halen yürürlükte
olan ve uygulamada ciddî sıkıntılara sebep olan 184 üncü maddeye ilişkindir.
Yapı kullanma izni alınmamış binalarda
herhangi bir sanayi işletmesine izin veren kişiler için ceza verilmesini
öngören hükmün kanundan çıkarılmasını teklif etmekteyiz. Zira, bu hükmün
uygulamasında ciddî sorunlar ortaya çıktığı görülmektedir.
Bildiğiniz gibi, şu anda ülkenin birçok
yerinde, bilhassa büyük şehirlerimizde fiilen kullanılan ve oturulan pek çok
binanın yapı kullanım izni olması mümkün değildir. Bununla birlikte yine pek
çok binanın yapıldığı arsalarda mülkiyet problemleri olduğunu görmekteyiz. Bu
sorunlu binalar ya hazine arazileri üzerinde yapılmış ya da 2/B diye
nitelendirilen orman arazilerinden kazanılan araziler üzerinde yapılmış
olduğunu görüyoruz. Birkaç somut örnek vermek gerekirse; İstanbul Sultanbeyli'nin
hemen hemen tamamı bu nitelikte olan binalardan oluşmaktadır. Bu binalar, kanun
yürürlüğe girmeden önce yapılmış ve halen fiilen kullanılan binalardır; ama,
yapıldığı arsaların mülkiyet problemleri nedeniyle tapularının olmaması, tapu
alınmasının da 2/B'deki anayasal probleme bilinen nedenlerle çözüm
üretemediğimizden, yakın vadede tapu verilemeyeceği için, bunların yapı
kullanım izin belgeleri almaları mümkün değildir.
İşte, uzun süre önce yapılmış, fakat,
çeşitli nedenlerle yapı kullanım izni alamamış ve alamayacak bu binalarda
faaliyet gösteren küçük sanayi işletmelerine bu fıkra hükmü gereğince,
belediyeler, bir hapis cezasına muhatap olmamak için işletme ruhsatı
vermiyorlardı; hatta, yasanın getirdiği hüküm nedeniyle, belediyeler, daha önce
verilmiş olan faaliyet izinlerini dahi iptal ediyorlardı. Bu uygulama,
işletmelerin kapanmasına ve küçük
esnafın mağdur olmasına neden oluyordu. İşte, yeni Türk Ceza Kanununun 184 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasını yürürlükten kaldırarak bu mağduriyetleri ortadan kaldırmayı
amaçlamış bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, yeni yasada bulunan bu
üçüncü fıkrayı burada tutmamız, hiçbir şekilde, daha önce yapılmış ve fiilen
kullanılan, imara aykırı yapılmış ya da çeşitli nedenlerle yapı kullanım izni
verilmeyen bu binaların yıkılmasını sağlamayacaktır. Bu binalar fiilen
kullanılmaya devam edecek ve işletme ruhsatı aranmayan işkolları burada
çalışmaya devam edecektir. Bunun yanında, bu üçüncü fıkrayı çıkarmamız, hiçbir
zaman, imara aykırı yeni binaların yapılmasına imkân da vermeyecektir; çünkü,
184 üncü maddenin diğer hükümleri yürürlükte kalmaya devam edecektir.
Bakın, bu yasada bir başka önemli
değişiklik ise 235 inci maddede yapmayı düşündüğümüz değişikliktir. Bu
değişiklikle, ihalelere fesat karıştırma fiilini düzenleyen madde kapsamına
yapım ihalelerini de almış bulunuyoruz. Bununla da yasaya açıklık getirmeyi
amaçlamaktayız.
Değerli arkadaşlar, yine yaptığımız bir
başka değişiklikle de ağır ceza mahkemelerinin görev alanlarını
genişletmekteyiz. Bu teklifimizle, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma, irtikap,
resmî belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık ve hileli iflas suçları da
ağır ceza mahkemelerinin görev alanına alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yapılan değişikliklerle beraber 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ceza
Yasasının ülkemiz için hayırlı olmasını bir kez daha temenni ediyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.
Şahsı adına söz isteği var.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Süreniz 10 dakika.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan, yaklaşık altı ay önce Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşerek kanunlaştırdığımız Türk Ceza Kanununun henüz
yürürlüğe girmeden bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifini
görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu
Tasarısı, bu Mecliste görüşülürken, ben de birçok madde ve tümü üzerinde söz
almış ve Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla ilgili görüş ve düşüncelerimi iletmiştim.
O günkü konuşmalarımızda, Türk Ceza Kanunu Tasarısının çok aceleye
getirildiğini, milletvekillerinin, bu kanun tasarısını yeterince
inceleyemediğini, gerekçesiyle beraber 500 sayfa civarında olan bu kanun
tasarısının görüşmelerden bir gün önce milletvekillerinin eline geçtiğini ifade
etmiştim; ama, o günkü konuşmalarda, gerek Sayın Bakan gerek İktidar Partisi
adına konuşan milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu Tasarısının yıllardan beri
Türkiye'nin gündeminde olduğunu, bunun üzerinde ciddî çalışmaların yapıldığını
ve çok aceleye getirilmediğini ifade etmişlerdi. Ancak, bugün gelinen noktada,
bu kanun teklifini veren AK Parti Konya Milletvekili Kerim Özkul'un gerekçesini
okuduktan sonra, o gün söylediklerimizin ne kadar doğru olduğu bugün çok açık
bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bakınız, Sayın Özkul gerekçede ne
söylüyor: "1 Nisan 2005 tarihinden itibaren kanunun şu şu maddelerinin
uygulanmasında ciddî sorunların ortaya çıkabileceği değerlendirilmiş olup -bu
maddelerin uygulanmasında ciddî sorunların ortaya çıkabileceği değerlendirilmiş
olup- bu maddelerde uygulamada çıkabilecek tereddütlerin ve sorunların önüne
geçmek üzere bu kanun teklifini hazırladım."
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu,
yetmişsekiz yıllık geçmişi olan bir kanun. Bunun üzerinde tam 63 kez değişiklik
yapılmış. O günkü görüşmelerde AK Parti Grubu adına konuşan Sayın Bekir Bozdağ,
bu kadar değişiklikten sonra bunun dilinin değiştiğini, insicamının bozulduğunu
ifade etmişti. Ben de, şimdi, buradan söylüyorum ki, daha yürürlüğe girmemiş
olan bir ceza kanunu üzerinde bu değişiklikler başlamışsa, önümüzdeki günlerde
-işte, biliyorsunuz, basınla ilgili tereddütler, endişeler çok yüksek bir
şekilde dile getiriliyor- ve daha yürürlüğe girmeden bu Ceza Kanununun dilinin
de değişeceği, insicamının da bozulacağı çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Son günlerde basında ve televizyonda
izliyorsunuz, bunun teknik terimlerinin yanlışlıkları, ifade bozuklukları,
kelime düşüklükleri gibi konularda çok ciddî manalarda eleştiriler var. Hele
bir maddesi var ki, geçmiş ceza kanununun diliyle aynen bu Ceza Kanununun
içerisine bir hilkat garibesi gibi yerleştirildi ve açın bakın o Ceza Kanununun
ilgili maddesine, o maddeye kadar, Türkçe, son derece -bazı eleştiriler
dışında- gayet güzel, akıcı; ancak, o madde de, 1920'li yıllarda konuşulan
kelimeler ve ifadelerle getirilmiş olan bir madde, 2005 yılında hazırlanmış
olan bir ceza kanunu.
Bakınız, bununla ilgili yirmi yıl
Türkiye'nin gündeminde olduğu söylendi; ancak, Türkiye'nin gündeminde olan o
ceza kanunu tasarısı, birçok bilim adamının ifadesiyle, totoliter bir
zihniyetle hazırlanmasına rağmen, altkomisyonda bu yönüyle eleştirilerek,
değiştirilerek bambaşka bir yapı ortaya çıkmış; ancak, bunu yaparken,
altkomisyon, maddeler üzerinde değişiklik yaptığı için, maalesef, Ceza Kanunu,
belli bir bütünlük içerisinde ele alınıp bu şekilde Meclis gündemine
getirilememiştir.
Bakınız, Faruk Erem şunu söylüyor ceza
kanunlarıyla ilgili: "Hiçbir kanun ceza kanunu kadar kişi özgürlükleriyle
yakından ilgili değildir" ve ardından şunu ilave ediyor: "Ceza
kanunları çabuk değişmemelidir. Çabuk değişen kanunlar, kusurlu, iyi
hazırlanmamış kanunlardır."
Bakınız, kaç yıl önce bunu söylüyor ve
daha biz, yürürlüğe girmemiş olan bir ceza kanununun bazı maddelerinin, bugün,
değişikliğiyle ilgili kanun tekliflerini, burada, görüşüyoruz ve ben iddia
ediyorum ki, buradan söylüyorum ki, önümüzdeki günlerde, aylarda, bu Ceza
Kanununun daha birçok maddesi bu Meclis gündemine gelecek ve Meclis gündeminde
değişiklikler yapılacak. Bunu niye söylüyorum; çünkü, bu Mecliste edindiğim
tecrübelerden söylüyorum.
Bakınız, daha geçen gün, 48 kanunda
değişiklik yapan bir torba kanun tasarısı bu Meclisten geldi geçti ve
görüşülürken 4 maddesi burada kabul edilmesine rağmen, yeniden, tekriri
müzakereyle bu Meclisin gündemine geldi, kabul edilen o metin değiştirildi,
yeni maddeler burada yeniden oylandı ve kabul edildi; çok iddialı olduğunuz bir
maddesi -Tokat'taki Tekel fabrikasıyla ilgili- bu Mecliste geri çekildi.
Onun için şunu söylemek istiyorum:
Elbette, buraya, kanun tasarıları, teklifleri gelecek; ancak, bunun yeterli
altyapısı hazırlansın, gerekli zeminler oluşturulsun, Türkiye'de bu işin
uzmanları bununla ilgili fikirlerini tartışsınlar, ortaya koysunlar, aceleye
getirilmesin. Ceza Kanunu, yetmiş milyon insanı birden ilgilendiren bir kanun.
Yetmişsekiz yıllık bir kanunu, beş ay içerisinde, altkomisyon bu hale getirdi
ve Meclisten geçti.
EYÜP FATSA (Ordu) - Dokuz ay...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, altkomisyonda beş ay, buradaki, Meclisteki çalışmalarla
yaklaşık sekiz ay içerisinde 370 maddelik bir kanun buradan geçti. Siz, sekiz
ayı çok olarak görüyorsanız Sayın Milletvekilim, size söyleyecek herhangi bir
şeyim yok; ama, Ceza Kanunu, öyle beş ayda altkomisyonda, bir ayda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşülüp kanunlaşacak olan bir kanun tasarısı değildir
Sayın Milletvekilim.
KERİM ÖZKUL (Konya) - Meclis gündeminde
dört ay bekledi Sayın Vekilim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, ben, şunu
söylüyorum Sayın Özkul; o kanun tasarısının gerekçesi ve maddeleri, o kitap,
500 sayfalık kitap, milletvekillerinin odasına, o kanun görüşülmeden bir gün
önce geldi. Ben, buradan iddia ediyorum; 550 milletvekilimizden birkaç tanesi
belki istisna, onun gerekçesini ve maddelerini okuyarak bu Mecliste o kanun
tasarısına katkıda bulunmadı; ben, bunu söylüyorum. Keşke, o kanun tasarısı üç
ay önce bizim masamızda olsaydı. Haa, söyleyince, internette yayımlanmış...
Bunların bu kadar basit olmaması lazım Sayın Milletvekilim.
Şimdi, bakınız, ben, o gün, konuşma
yapmıştım, şunu söylemiştim; 184 üncü maddesi -biraz sonra maddeye de
geleceğim- kanun yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer diye bir hüküm vardı 184
üncü maddeyle ilgili; diğer hükümleri, 1 Nisandan itibaren geçerli olacaktı,
yürürlüğe girecekti. Ben, o gün, çıktım bir konuşma yaptım, dedim ki, aynen
tutanaklardan okuyorum: 184 üncü maddeyi getirenleri tebrik ediyorum,
kutluyorum. Bu imar kirliliğine neden olma meselesinin altı ay sonra değil,
hemen yürürlüğe girmesi, ülkemiz açısından son derece önem arz etmektedir.
Bunun bir an önce yürürlüğe girmesinde fayda var. Bu değişikliği yapanları
gönülden kutluyorum. Bunu, burada, geldim, çok açık ve net bir şekilde, o
maddeyi hemen yürürlüğe girecek şekilde Meclise getirenleri kutladım; ancak,
şimdi, daha kanun yürürlüğe girmeden, o benim kutladığım, hemen yürürlüğe
giriyor diye kutladığım 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasını kanundan tamamen
çıkarıyorsunuz! Yani, bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir anlayıştır?! Ben, o
gün, o madde getirildiği için kutluyorum arkadaşlarımızı, AK Partilileri; o
kutladığım maddenin üçüncü fıkrası, bugün, sizin değişikliğinizle Meclis
gündemine getiriliyor ve o fıkra tamamen kanun dışına çıkarılıyor. Yani, bunu
anlamak mümkün değil.
KERİM ÖZKUL (Konya) - O fıkra çıkınca
kaçak yapı yapılmasına izin verilmiyor ki!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, kardeşim,
o zaman, 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasını niye getirdiniz Meclise; niye
getirdiniz, o fıkra Mecliste niye görüşüldü; ben sizi niye tebrik ettim?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
Ben sizi niye tebrik ettim?! Niye getirdiniz?!
Bakınız, üçüncü fıkra ne diyor: "Yapı
kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınaî faaliyetin icrasına
müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır." Bu ne demektir; yapı kullanma izni almadan yapılmış olan
bu sanayi tesisleri, istediği gibi Türkiye'yi kirletebilir, istediği gibi
çevreyi kirletebilir.
Hele hele, bakınız, o 184'ün üçüncü
fıkrası kaldırıldıktan sonra, çevreyle ilgili hususların iki yıl sonra
yürürlüğe gireceğiyle ilgili bir madde de geldi; onun üzerinde şunu
söylemiştim: Ben, iddia ediyorum ve huzurlarınızda… İki yıl sonra yürürlüğe
girmesinin makul ve mantıklı bir açıklamasını yapamayız.
Ben, buradan, Sayın Çevre ve Orman
Bakanına hitap etmek istiyorum. Eğer, o Bakanlıkta Bakan olarak oturuyorsanız,
bu madde bu şekilde geçerse, derhal o Bakanlıktan istifa etmeniz lazım; çünkü,
biraz önce de bahsettiler, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık. Siz, çevreyi
kasten kirletenlerle ilgili, taksirli olarak kirletenlerle ilgili hükmü iki yıl
sonra yürürlüğe girer diye kanunun içerisine yerleştiriyorsanız, çevreyi
kirletenleri ödüllendiriyorsunuz demektir. Şimdi, bu madde iki yıl sonra
yürürlüğe girecek, 184'ün üçüncü fıkrasını da kaldırıyorsunuz ve ben, bu Çevre
Bakanının, bu maddenin de yürürlükten kalkmasından sonra, hâlâ o koltukta nasıl
oturabildiğinin haklı, mantıklı ve makul bir açıklamasını Sayın Çevre
Bakanından özellikle istirham ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dün akşam, buradan
yine bir kanun geçti...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi rica
ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…
Buradan bir kanun geçti; orada, daha önce
getirilmiş olan cezaları indiriyorsunuz yahut da Türkiye'yi bir suç cenneti
olma yolunda, insanları ödüllendiriyorsunuz. İşte, biraz sonra gelecek olan bir
maddede de, diş tedavisinde bulunan; ancak, tıp tahsili almamış olan insanların
daha önce cezalandırılmasıyla ilgili hükmü hafifletiyorsunuz. Bakınız,
gazetelerde, diş tabiplerinin sayfa sayfa ilanları var, feryat ediyorlar.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakın, sürenizi
tahditli vermedim; ama, bunu suiistimal etmeyin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN - Başka maddelerde de konuşursunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Maddelerde de
konuşacağım. Ben tümü üzerinde konuştum, 10 dakika sürem vardı, 2 dakika geçti…
BAŞKAN - 3 dakika geçti.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum.
Değerli milletvekilleri, ne olur, bundan
sonraki kanun tekliflerinizde ve tasarılarınızda, bunların Mecliste yeterince
tartışılabileceği zamanı milletvekillerine vererek kanun tekliflerini ve
tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirelim.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanın müsamahasından dolayı da kendilerine
şükranlarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.09
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
842 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406,
2/408) (S. Sayısı: 842) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin maddelerine geçilmesi kabul
edilmişti.
Şimdi, teklifin başlığını okutuyorum:
"ÇEŞİTLİ
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ"
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak tasarı
veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla; yani 13 üyeyle katılırsa, önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 842 sıra sayılı kanun
teklifine aşağıdaki maddenin 1 inci madde olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
İsmail Bilen |
Kenan Altun |
|
Ordu |
Manisa |
Ardahan |
|
Durdu Mehmet Kastal |
Mustafa Elitaş |
|
|
Osmaniye |
Kayseri |
|
Madde 1- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 59- (1) "İşlediği suç nedeniyle
hapis cezasına mahkûm edilen yabancının durumu, sınır dışı işlemlerinin
değerlendirilmesi için idarî makamlara bildirilebilir."
BAŞKAN- Şimdi, okuttuğum önergeyi... Sayın
Komisyona soruyorum; salt çoğunluğunuz var mı, önce, onu tespit edelim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak)- Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak)- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN- Önergeye Komisyon salt çoğunlukla
katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen var mı?.. Söz isteği yoktur.
Söz isteği olmadığına göre, önergeyi yeni
bir madde ve 1 inci madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, yine, aynı şekilde, teklife 2 nci
bir madde ihdasına ilişkin yeni bir önerge daha vardır; onu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki hükmün görüşülmekte olan
"Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifine" 2
nci madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Osman Aslan |
Cahit Can |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Sinop |
|
Kerim Özkul |
Ayhan Sefer Üstün |
|
|
Konya |
Sakarya |
|
Madde 2- (1) 26.9.2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinde geçen "beşte" ibaresi, "altıda" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, salt çoğunlukla
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, önergeye salt çoğunluğumuzla katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen var mı?
HALUK KOÇ (Samsun) - Grup adına Halil
Ünlütepe konuşacak efendim.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Bu
maddelerin gerekçeleri ne?
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) -
Gerekçeyi okumuyorsunuz Sayın Başkan.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Yani,
usulü, lütfen, uygulayalım.
BAŞKAN - Efendim, yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Gerekçesi
nedir Sayın Başkan?
BAŞKAN - Neye dayanıyorsunuz Sayın
Yalçınbayır?
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Gerekçeleri
ya kendileri izah etsinler yahut yazılı metinden okuyun.
BAŞKAN - Efendim, bu, yeni bir madde
ihdasıdır. Ben, müzakere açıyorum; onlar da konuşacak, siz de konuşacaksınız.
Hangi maddeye dayanıyorsunuz?
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - İçtüzük
öyle emrediyor.
BAŞKAN - Hangi maddeye göre İçtüzük öyle
emrediyor? Söyleyin bana, ben de yanlışımı düzelteyim efendim.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Burada,
özel olarak, artık, biz de geleceğiz, bunları takip edeceğiz. Buna, artık,
fiilen imkân yok.
BAŞKAN - Lütfen efendim...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Şimdi
geldi, karşımızda; nedir ne değildir bilmiyoruz.
BAŞKAN - Grup adına, Sayın Halil Ünlütepe;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün,
5237 sayılı Kanunun 1 Nisanda yürürlüğe girmesinden iki gün önce, siyasî irade
olarak yürürlüğe soktuğumuz yasa maddesini değiştirme ihtiyacı duyuyoruz.
Kanunlar, uygulanmak için yapılır.
Kanunlar, bir ihtiyaç için çözüm yolu olarak gösterilir. Bundan üç dört ay
önce, Yüce Meclis, kanunun bu maddesi üzerinde tartışma yapmış ve büyük bir
ekseriyetle, 62 nci maddedeki takdirî indirim nedenlerini kabul etmiştir.
Yürürlük tarihinin yakınlaştığı günlerde, 62 nci maddede, eski sisteme tekrar
dönülmesi için çaba harcanıyor. Bu çabanın, bu değişikliğin gerekçesi ne?
Siyasî iradede bir değişiklik mi oldu? Bu yasa maddesinin uygulanması sonucu
birtakım eksiklikler mi doğdu? Yargıtayımızın Değerli Başkanı ve yöneticileri,
bunun, eski sisteme dönmesini istiyorlarmış; dönmezse, Yargıtaya yük binermiş!
Yargıtay, yasa maddelerini uygulamakla yükümlü olan bir kurumdur, Yüce
Parlamentonun üzerinde olan bir kurum değildir. Bu yasa uygulanmalıdır. Daha
sonra, eksiklikler bu Yüce Meclisçe eğer ciddîye alınırsa, dikkate alınırsa,
indirim eski sisteme dönebilir.
Buradaki olay nedir? 62 nci maddenin
birinci bendinin son fıkrası şöyle: "Diğer cezaların beşte birine kadarı
indirilir." Yargıca bir takdir hakkı vermiş, beşte bire kadarı indirilir;
bunu, 1/6 olarak da yargıç değerlendirebilir, daha başka türlü de
değerlendirebilir. Yargıcın çok geniş bir takdir hakkının verildiği ve güzel
bir düzenleme olarak Sayın Adalet Bakanı tarafından kamuoyuna lanse edildiği,
hatta, Yüce Meclisin bu dönem çıkardığı en iyi yasalardan birisi dediği bir
konuda, bugün, bir değişiklikle karşı karşıya geliyoruz. Bu yasal değişikliğin
gerekçeleri Adalet Komisyonunda tartışılmıştır, yeterince tartışılmıştır ve bu
teklif, Adalet Komisyonunda reddedilmiştir. Şimdi, tekrar, Genel Kurulun
gündemine getirilmesindeki bu acelecilik nedendir? Basınla ilgili yasa
maddeleri kamuoyunda uzun bir dönemdir tartışılıyor, eğer, ihtiyaç varsa,
onları getirseydiniz; yok.
Sevgili arkadaşlar, Yüce Meclis,
birilerinin isteklerini yerine getirmek için değil, Yüce Meclis, inandıklarını
kayda geçirmek amacıyla işlevini yapmakla yükümlüdür.
Yargıtayımız bu yasa maddesini uygulamalı.
Yargıtayın değerli üyesi, komisyonda bulunan üyesi, ısrarla "beşte bire
kadar indirilebilir" hükmünün Yargıtayımıza yük getirmeyeceğini
belirtmesine rağmen, bu son üç dört gündür, sanki, Türk Ceza Kanununun en
önemli maddesi buymuş gibi kamuoyunu işgal ediyor.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir teklife karşıyız. Karşı olmamızın gerekçelerinden birisi, siyasî iradeye saygıdır. Yasaların uygulanarak eksiklikleri ortaya çıkar; uygulanmamış olan bir yasada niçin bu değişikliğe gidiyoruz?! Eğer, hakikaten, sadece, Yargıtaya bir işyükü getirecek diye bu yasa maddesinde değişikliğe gidiyorsak, peki, o zaman, bu değişikliği biz niye yaptık?! Ya Adalet Komisyonunda, geçen dönem, bu Ceza Yasasının bu maddesi üzerinde yeterince tartışma yapılmadı veya Yüce Meclis, bu yasada değişiklik yapılan maddeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşürken yeterince tartışma yapmadı; ama bilebildiğim bir olay var, Sayın Adalet Bakanınca "çıkardığımız en iyi -Avrupa Birliği sürecindeki- yasalardan biri" diye takdim edildi; şimdi ise değişiklikle karşı karşıya kalıyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yasadaki değişiklikte bir gerekçe yoktur. Gerekçesiz bir değişiklik
düşünülemez. Biz, bu kanun maddesinin uygulanmasını istiyoruz.
Birincisi ve en önemlisi; bu kanun
yürürlüğe girdiği günden beri, cezaevlerindeki tüm mahkûmlar, bunun beşte bire
göre hesap edileceğinin bilincinde. O kader mahkûmlarını, cezaevinde, şimdi
ikinci bir sıkıntının içine sokmaya hiçbirimizin hakkı yok. Hukuksal açıdan da
kazanılmış bir hak olarak yorumlarım ben bunu, her ne kadar 1 Nisan 2005
tarihinde yürürlüğe girecek olsa dahi. Binlerce mahkûm bu yasanın
uygulanmasından yararlanacaktır; hepsi 1 Nisanı bekliyor.
Belki, hukukçu olan milletvekili
arkadaşlarıma, kendi seçim bölgelerinden birileri telefon açarak "1
Nisandan sonra benim çocuğumun durumunda bir iyileşme olacak mı olmayacak
mı" diye... Şimdi, biz, çıkardığımız bir kanunla birilerine umut vermişiz,
birilerini belki 1 Nisandan sonra tahliye edilecek bir konuma doğru
getiriyoruz; onun kapısını kapatmakla karşı karşıyayız. Buna hakkımızın
olmadığını düşünüyorum.
İkincisi ve en önemlisi, bir yasanın
değişikliği için yasal gerekçeler yoktur. Bu nedenle, buradaki değişikliğe
Cumhuriyet Halk Partisi olarak katılamadığımızı belirtiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.
Sayın milletvekilleri, diğer söz
isteyenlere söz vermeden önce... Biraz önce, yerinden, Sayın Yalçınbayır,
yanlış bir uygulama yaptığım noktasında bir itirazda bulundular. İzin
verirseniz, bu hususu açıklayacağım.
"Değişiklik önergeleri"
başlığını taşıyan 87 nci maddenin dördüncü fıkrası yeni bir madde ihdasını
düzenlemektedir. Burada, nasıl bir işlem yapılacağı açıklanmıştır. Diğer
taraftan, yedinci fıkrasından itibaren ise, madde üzerinde değişiklik önergesi
verildiği takdirde Başkanın nasıl işlem yapacağını düzenlemiştir. Madde
üzerinde değişiklik önergesi verildiğinde, biz, Başkan olarak, derhal,
gruplara, komisyona ve hükümete bilgi veriyoruz. Bundan sonra da, değişiklik
önergesini okuttuktan sonra, hükümete ve komisyona, katılıp katılmadıklarını
soruyoruz. Eğer, komisyon ve hükümet değişiklik önergesine katılıyorsa, önerge
sahiplerine de söz vermeksizin işleme alıyoruz. Eğer katılmazlarsa, önerge
sahibi veya sahiplerinden birisi, ya önergesindeki gerekçenin okunmasını
istiyor ya da 5 dakikayı geçmemek üzere söz istiyor. Halbuki, bu, bir yeni
madde ihdasıdır. Maddeleri biz burada görüşürken maddelerin gerekçelerini
okuyor muyuz?! Komisyon zaten görüşünü ileri sürüyor ve hükümete de sormuyoruz.
Dördüncü fıkraya göre, yeni madde ihdasına komisyon "evet" dediği
takdirde, Genel Kurul da bunu gerekli çoğunlukla kabul ettiği takdirde, yeni
madde ihdası noktasında görüşme açıyoruz. Grupların ve şahısların söz alma
hakkı var.
Bu bakımdan, ben, uygulamayı, 87 nci
maddede öngörülen şekilde yapmış durumdayım ve uzman arkadaşlarımıza da durumu
sordum, bugüne kadarki uygulamalar da hep böyle olmuştur.
Durumu Genel Kurulun bilgisine arz ediyorum.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, size söz
vereceğim; yalnız, prosedürü tamamlayayım efendim. Sizin söz hakkınız...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Usul
hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Yani, benim uygulamamın yanlış
olduğu noktasında...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Usul
hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Usul hakkında söz istiyorsanız,
bu konuda, size, açıklama için söz
veriyorum.
Yalnız, benim uygulamamın yanlış olduğu
noktasında anladım ben; sözü ona göre veriyorum.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - İçtüzüğe
aykırı olduğu hakkında...
BAŞKAN - Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik önergeleriyle ilgili, İçtüzüğün 87
nci maddesi düzenleme yapmış. Yeni madde ihdası, değişiklik önergelerinden daha
da önemli bir hadisedir. Değişiklik önergelerinin gerekçeli olarak verileceği,
87 nci maddenin altıncı fıkrasında yazılıdır.
Üzerinde tartışılan bir hususla ilgili
dahi gerekçe aranırken, hiç tartışılmamış, aniden önünüze getirilmiş bir konu
hakkında sizden oy isteniyor. Sizin bilgi edinmenize fırsat verilmiyor.
Böyle bir yasama çalışması olmaz.
Milletvekillerinin demokratik katılımı yok. Bilgi olmadan demokratik katılım
olmaz. Bilmeden karar verilmez. Bundan niye sarfınazar ediliyor? Yeni bir
uygulamaya başlanıyor. Yarın öbür gün bu uygulamaya atıfta bulunulup, hiç de
bilmediğiniz konular, hiçbir şekilde gerekçesi ileri sürülmeksizin önünüze
gelecektir. Lütfen, usulü her şeyin önünde tutalım. Adabı, her şeyin önünde
tutalım. Partiiçi demokrasiyi, Meclisiçi demokrasiyi usule uygun olarak icra
edelim. Ne biliyorsunuz; hiç. Oylarınızla maddeyi geçireceksiniz.
İyi günler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yalçınbayır.
Aynı önerge üzerinde AK Parti Grubu adına,
Isparta Milletvekili Recep Özel.
Buyurun Sayın Özel. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıya yeni 2
nci madde ilavesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Tabiî ki, burada, Komisyon çalışmalarında,
öncelikle, bu teklif geldi, görüştük ve tartıştık. Tabiî ki, bu Meclis hiçbir
yerden talimat almaz, direktif almaz; ama, biz, milletin temsilcileri olarak,
kurumlardan, kişilerden, ilgili yerlerden görüş almamız, onların taleplerini,
haklı bulduğumuz taleplerini, millet adına görev yaptığımız yerde yerine
getirmeyi de bizlerin aslî vazifesi olarak algılıyoruz.
Bu konu, 1/6 veya 1/5, cezaların
indiriminde, tabiî ki, özgürlükleri kısıtlanma anlamında bir değerdir, bir hak
kaybı olarak algılanabilir; ama, bunun hesaplanmasında, 1/5'in çok zorlukları
olduğu, ay veya gün hesabının 6'ya daha kolay bölünebileceği, yetmişsekiz
yıllık bir uygulama içerisinde 1/6 oranında bir uygulamanın olduğu,
Yargıtaydaki bütün ceza dairesi başkanlıklarının teklifinin bu yönde olduğu ve
sırf bundan dolayı, bu zamana kadarki, 59 uncu maddenin uygulanmasından dolayı,
bütün dosyaların, sırf bu sebepten dolayı bozulup, mahallî mahkemesine iade
edileceği, bozma sebebi olacağı yönünde bir tereddüt hâsıl olduğundan, tabiî
ki, kanunu kül halinde de uygulamak esastır. Eski 765 sayılı Ceza Yasasında kül
halinde uygulanması lazım. Bunun da, indirim kanununa uygulanırken kül halinde
uygulanması lazım.
Uygulamada birtakım sıkıntılar olabilmesi
ihtimaline binaen, bölünmesinde kolaylık olması nedeniyle, komisyonda kabul
etmediğimiz bu öneri, arkadaşlarımızın ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun,
Yargıtayda bulunan çok değerli yargıçların talebi doğrultusunda, onların
görüşleri doğrultusunda, 1/ 6'da yine eski uygulamanın devam etmesinin uygun
olacağını, bunun sanıklar aleyhine bir kazanılmış hak da getirmediğini...
Çünkü, şu anda henüz yürürlüğe girmemiş olan bir yasanın biz bir maddesini
değiştiriyoruz. Bundan dolayı, şu ana kadar cezaevinden bu maddenin
uygulanmasından dolayı tahliye edilen kimse de yok. Bir de, tahliye edilenler
tedbir anlamında tahliye edilmişlerdir, hiçbir zaman suç olmaktan veya indirim
nedeniyle değil.
Biz bu maddenin 1/6 şeklinde, yine eski
uygulamanın Komisyon olarak uygun olduğu kanaatindeyiz. Biz, bir hak kaybına da
yol açmayacağını, uygulamanın sağlıklı sıhhatli gitmesi, yeni yükler
getirmemesi bakımından iyi neticeler doğuracağı ümidindeyiz.
Hepinize saygılar sunarım efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
Şahısları adına söz isteği var.
Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç;
buyurun.
Sayın Kılıç, süreniz 5 dakikadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; Meclisin huzuruna gelmiş olan bu önerge, yeni bir öneri
değil. Bu, kanun teklifi olarak gelmişti. Bu teklif komisyonda görüşüldü. Gerek
Cumhuriyet Halk Partili gerekse Adalet ve Kalkınma Partili komisyon üyesi
arkadaşlarımızın oylarıyla bu öneri ciddî bulunmadı. Bu teklifle ilgili madde
komisyonda reddedildi. Demin arkadaşımızı dinledik. Gerekçelerini Meclise
açıkladı. Diyor ki: Biz bu teklifi görüştük; ancak, komisyonda kabul etmedik.
Daha sonra Yargıtaydan bize teklif geldi. Yargıtay dedi ki: İşte, işyükünün
artacağını, işyükü artacağı için bunun yeniden düzenlenmesi gerektiğini
söylediğini belirttiler. Yine ikinci bir gerekçe olarak da, rakamların 6'ya
bölünmesinin daha kolay olduğunu söylediler. Yani, değerli arkadaşlar, Yargıtaydaki
hâkimlerimiz, mahkemelerdeki hâkimlerimiz, savcılarımız rakamları 6'ya
bölebiliyorlar da, 5'e bölemiyorlar mı?! Böyle bir izah tarzı olabilir mi?!
Kaldı ki, değerli arkadaşlar, bu, Türk Ceza Kanunu... Yetmişsekiz yıl
uygulanmış bir kanunu değiştirdik. Bu kanun a'dan z'ye değişti. Bu kanun belki
yıllar yılı uygulanacak. Kısa bir süre için Yargıtayın iş yoğunluğu artacak
diye, biz, daha, kısa bir süre önce yapmış olduğumuz bir kanunu daha uygulamaya
girmeden bozarsak, kendimizle çelişkiye düşeriz.
Bir de şunu gördüm: Komisyonda bu teklifin
aleyhinde konuşan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, ne yazık ki, şu
anda komisyon sıralarında teklifin lehinde görüş belirttiler.
Değerli arkadaşlar, biz hukukçuyuz.
Hukukçu nasıl tarif edilir, hukukçunun tanımı nasıldır; bir genç kız gibi tarif
edilir, gözü de bantlıdır. Yani, hukukçu tesirlerden uzaktır, objektif karar
verir. Hukukçu, hemen, bir telefonla, bir ricayla görüş değiştirirse, orada
hukukçuluğun tartışılması gerekir.
Değerli arkadaşlar, hukukta lehe olan
hükümler hemen uygulanır. Bir kanun, ceza kanunu veya cezayla ilgili bir kanun
çıktığında lehe düzenlemeler getirilmişse, bu lehe düzenlemeler hemen
uygulanır; ki, bununla ilgili uygulamalar da yapıldı. Bu, kazanılmış hak
doğurdu. Kaldı ki, Türk Ceza Kanunu yapılırken, komisyonda arkadaşlarımız bu
maddenin düzenlemesini yaparken, biz de söyledik, dedik ki, TCK'daki 59'u
değiştirmeyelim. Dediler ki: "Arkadaşlar, Türk Ceza Kanununda cezaların
miktarını artırdık, bununla kalmadık, infaz sistemini değiştirdik, infazın
miktarını artırdık. İşte, bu dengeyi sağlamak için de 59 uncu maddedeki 1/6
indirimi 1/5 olarak düzenledik. Bu dengeyi ancak bu şekilde sağlarız."
Peki, oradaki görüşmelerdeki
akademisyenlerin, Komisyon Başkanımızın, komisyon üyelerimizin görüşleri nasıl
oldu da değişti, onu anlayabilmiş değilim. Bunu nasıl izah edeceğiz!
Sonra, değerli arkadaşlar, Türk Ceza
Kanununun uygulamasına ilişkin yasa çıkardık. Bu yasada 10 uncu maddeyle
hâkimlerimize, lehe olan hükümleri hemen uygulayın dedik; uygulaması başladı.
Eğer bu kanundan Türkiye'de bir tek kişi bile faydalanmış olsun, o zaman
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Bugün yaptığımız kanunu
Anayasaya aykırı bir şekilde yapmış oluruz. Bu nedenle, olaylara bu kadar basit
bir şekilde yaklaşmayalım. Çok emek çektik; Adalet ve Kalkınma Partisinden
arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımız bu kanunun
hazırlanmasında gerçekten çok emek çekti; ancak, bu emeklerimizi ricalarla veya
birtakım duygusal nedenlerle bozmayalım diyorum. Kanunun, düzenlediğimiz 62 nci
maddesi bence yerindedir. Kaldı ki, bu maddede, hâkimlerin 1/6 oranında indirim
yapmasında da bir engel yoktur; zorunluluk yok. "Mutlaka 1/5'i
indirilir" demiyor "1/5'e kadar indirilebilir" diyor. Yani, hâkimlerin
1/6 oranında da indirme yetkisi vardır. Bu nedenle kanunumuzun sistematiğini
bozmayalım. Bu bir denge maddesidir. Cezalar gerçekten çok artmıştır; infaz
sistemi ağırlaştırılmıştır. Bu, 62 nci maddedeki lehe olan düzenlemeyi
bekleyen, cezaevlerinde biryığın mahkûm vardır. Bu uygulamadan faydalanarak
tahliye olmuş biryığın insan vardır. Bunların umutlarını yeniden boşa
çıkarmayalım.
Yüce Meclisin, bu teklifin reddine karar
vereceğine inanıyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a ait.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, burada, bir usul tartışması
yaşandı. Ben, Sayın Yalçınbayır'dan önce, yerimden kalkarak, Sayın Başkanın
uygulamasının yanlış olduğunu, gerekçesinin bizler tarafından bilinmesi
lazımgeldiğini, ben de kalkarak söylemiştim. Yalnız, bugün, Sayın Meclis
Başkanvekilimizin daha önce de yanına uğrayarak bir yerde daha yanlış yaptığını
ifade ettim. Bakınız, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun, ortak bir kararla Meclis çalışmalarının hangi
kanunlar üzerinde olacağı hususunda anlaştıklarına dair öneriyi Sayın Meclis
Başkanvekilimiz okuttular; ancak, önerinin lehinde ve aleyhinde herhangi bir
söz talebi olup olmadığını sormadan oylamaya geçtiler. Sayın Meclis
Başkanvekilimizin bu uygulamasının da yanlış olduğu inancındayım. Ben, bu
öneriyle ilgili söz talebi için ayağa kalktığımda, Sayın Meclis Başkanvekilimiz
oylamayı bitirmişti.
Şimdi, iki maddenin bu teklifin içerisine
girmesiyle ilgili AK Parti Grubundan arkadaşların öngelerini, ben, bizzat
isteyerek elde ettim. Şimdi, Adalet Komisyonunda da 13 üyenin olduğu, Komisyon Başkanı tarafından ifade
edildi. Yalnız, orada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Komisyonda, bir tek
milletvekili bile yok. 13 AK Parti milletvekili orada oturuyorlar; bir
değişiklik, yeni maddeler ihdasıyla ilgili bir teklif Meclisin gündemine
geliyor ve bununla ilgili hiçbir milletvekilinin, altını çizerek söylemek
istiyorum, hiçbir milletvekilinin, bu değişiklikle ilgili maddelerin neyi
ihtiva ettiğiyle, neyi değiştirdiğiyle ilgili herhangi bir bilgisi yok.
Değerli milletvekilleri, burada, bir Ceza
Kanunu görüşülüyor, yetmiş milyon
insanı ilgilendiren bir husus; ne olur -biraz önceki konuşmamda da ifade
ettim- bunu aceleye getirmeyelim, üzerinde ciddî tartışmalar yapalım; ondan
sonra gündeme getirilip, Mecliste bunun kanunlaşması gerekiyorsa kanunlaşması
lazımgeldiğini ifade ettim. Ancak şu anda, yeni tedarik ettim, 59 uncu maddenin
oylaması yapıldı geçti, gerekçesini yeni okuyorum; 62 nci maddeyle ilgili, onun
da gerekçesini yeni okuyorum. Bir Ceza Kanununun bu şekilde Meclisten
geçmesinin yanlış olduğu inancındayım.
Bakınız, müteaddit kere burada söylendi;
toplumun geniş kesimleri buna katkıda bulunmuşlar ve şimdi, kanunlaşan bir Ceza
Kanunuyla ilgili, Yargıtayın yeni bir arzusu, isteği geliyor. Hani, biz,
Yargıtaydan uzmanların görüşünü alarak, sivil toplum örgütlerinin görüşlerini
alarak, basın temsilcilerinin görüşlerini alarak, bunu, burada
kanunlaştırmıştık; ama, şimdi anlıyoruz ki, Yargıtay, 1/5 mi, 1/6 mı indirelim
şeklinde uygulamanın zor olduğunu, hesaplamanın zor olduğunu ifade ederek bir
teklifte bulunuyor ve komisyonumuz da bu teklifi kabul ediyor. Biraz önce
hukukçu bir CHP'li milletvekilimiz de geldi, bu kadar hesap makinelerinin çok
ilerlediği günümüzde 1/6 mı, 1/5 mi indirim yapılmasının zor olduğunu ifade
ederek, bu gerekçeyle bir kanun değişikliğinin... Hele hele, daha uygulamaya
geçmeyen bir kanun değişikliğinin Meclisin gündemine gelmesinin haklı ve
mantıklı bir izahı kesinlikle mümkün değil.
Demin de söyledim şimdi de söylüyorum;
daha onlarca madde bu Meclisin önüne gelecek arkadaşlar ve değişiklik
teklifleri, aylarca, yıllarca bu Mecliste tekrar tekrar ele alınacak.
Değiştirilmemesi mi lazım; değiştirilebilir, biz buna saygı duyuyoruz; ancak,
daha yürürlüğe girmeden bu kadar maddeyi değiştirirseniz, daha yeni
değişiklikler Meclis gündeminde görüşülürken yeni madde teklifleriyle yeni
değişiklikler bizim önümüze gelirse, bunu, milletvekillerine anlatmanız mümkün
değil; bunu, bizim kavramamız, anlamamız mümkün değil. Ben, şimdi yeni
okuyorum, niye 59 uncu maddede değişiklik yapılıyor, niye 62 nci maddede
değişiklik yapılıyor. Hatta, bununla ilgili -Sayın Yalçınbayır da ifade
ettiler- bu teklifi veren arkadaşlarımız, niye kürsüye gelip de, bizleri
aydınlatmıyorlar, bizleri bilgilendirmiyorlar; bu teklifi verirken, altındaki
yatan gerekçelerin neler olduğunu, niçin, Meclis kürsüsüne gelip, bizleri ikna
etmiyorlar?.. Ben, Sayın Eyüp Fatsa'dan bunu beklerdim. İki teklifte de Sayın
Eyüp Fatsa'nın imzası var. Gelsinler, burada, bunlara niye lüzum
hissettiklerini, niye değiştirilmesi gerektiğini anlatsınlar, ikna etsinler,
biz de parmak kaldıralım eğer hakikaten doğru bir şeyse, biz de bunları
destekleyelim.
Tekrar ifade ediyorum, bu şekilde,
aceleyle ceza...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, Sayın
Başkanım, toparlıyorum.
Merak ediyorum, başka, daha bu kanun
teklifleri burada görüşülüp bitmeden, yeni önergeler gelecek mi, yeni maddeler
ihdası var mı, ben merak ediyorum. O bakımdan, Sayın Bakanımız da buradalar; ne
olur, allahaşkına, Ceza Kanunu üzerinde, çok aceleye getirip kararlar
almayalım; telafisi zor durumlar ortaya çıkabilir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Yeni bir madde ihdası talebiyle, biraz
önce müzakeresini yaptığımız ve 2 nci madde olarak belirlenmek istenen teklifi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci
maddesini 3 üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 3.- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 85 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki
"üç yıldan" ibareleri "iki yıldan" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce
kabul edilen yeni 1 inci maddede Türk Ceza Kanununun tarih ve sayısına atıfta
bulunulduğundan, diğer maddelerin düzenlenmesinde de uyum sağlamak amacıyla, bu
maddede geçen "26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı" ibaresinin metinden
çıkarılması gerekmektedir. Bu maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunacağım; Genel
Kurulun takdirlerine sunuyorum.
Madde üzerinde söz isteği olmadığından, 3
üncü maddeyi, biraz önce açıkladığım çerçevede oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Türk Ceza Kanununun 86 ncı
maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiş, ikinci fıkrasındaki
"iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." ibaresi
"şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
şeklinde değiştirilmiş ve fıkra numaraları buna göre teselsül
ettirilmiştir.
"(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adlî para cezasına hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Türk Ceza Kanununun 87 nci
maddesinin dördüncü fıkrasındaki "ikinci" ibaresi "üçüncü"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Türk Ceza Kanununun 88 inci
maddesi başlığı "Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi"
şeklinde değiştirilmiş, birinci fıkrası metinden çıkarılmış, ikinci fıkra
birinci fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Türk Ceza Kanununun 90 ıncı
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(3) Çocuklar üzerinde bilimsel
deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların
yanı sıra;
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan
bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar
üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun
kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin
de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili
kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,
Gerekir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir konuya açıklık
getirmek için söz almış bulunuyorum.
Daha önce kabul edilen kanunda
"çocuklar üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılamaz" ibaresi
vardı. Bu, pek çok, çocuklara dayalı çalışmanın, tezlerin, araştırmaların önünü
tıkamakta olacaktı 1 Nisandan sonra. Şöyle ki: Mesela, üç aylık çocuk ile dört
aylık çocuk arasındaki karaciğer büyüklüğüne ultrasonla bakmak isteseniz, bu
madde ona mâni oluyordu. Dolayısıyla, hiçbir çocuk hekimi, hiçbir çocuk diş
hekimi, hiçbir çocuk kardiyoloğu, nefroloğu, tez dahi yapamayacak duruma
gelecekti. Bu, ciddî bir sakınca oluşturmaktaydı tıp açısından.
Onun için, şu ibarelere lütfen dikkatinizi çekmek istiyorum: Öncelikle,
tabiî, insan üzerinde bilimsel deney yapabilmenin belli şartları vardır; bu
şartları haiz olunacak, bunun yanında, diğer şartları da haiz olunursa ancak çocuklar
üzerinde bir araştırma yapılabilecek. Bu, yani, halka öyle arz edildi ki, sanki
çocukları doktorlar yoldan çevirecek, şöyle yatırıp kesecek, bakacak, karnında
ne var diye araştırma yapacaklar... Bu şekilde, çok amiyane olarak, basın ve
diğer bazı kişiler tarafından sunuldu, çok yanlış bir şekilde sunuldu; bunu
düzeltmek istiyorum.
Öncelikle şunu ifade ediyorum: İnsan
üzerinde rızaya dayalı deney yapılabilmesi için, deneyle ilgili yetkili
kurulların karar vermesi lazım, etik kurulun karar vermesi lazım. Onun yanı
sıra, insandışı deneylerle ve gerekli hayvan deneyleriyle doğrulanması
gerekiyor. Onun haricinde, yapılan bu deneyin, insanın sağlığı üzerine
öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması gerekiyor. İnsan onuruyla
bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerle uygulanmaması ve sair gibi,
erişkinler üzerinde dahi insanlara deney yapmanın çok çeşitli kısıtlamaları
var. Bunun yanı sıra, biz, çocuklar için ayrıca diyoruz ki, erişkinler
üzerindeki bu kıstaslara ilave olarak, çocuklar üzerinde bu deneyin muhakkak
yapılması gerekmiş olması lazım; yani, çocuklar üzerinde bu deneyi yapmadan bir
sonuca varmanız mümkün değil. Mesela, üç aylık çocuğun karaciğer büyüklüğünü
ölçebilmek için, bunu büyük bir insanda yapıp da kilosuna göre bölmeniz sizi sonuca
ulaştırmaz. Dolayısıyla, muhakkak bunu çocuk üzerinde yapmanız lazım.
Bunun yanı sıra, çocuğun kendi rızasını
almanız gerekecek; eğer, tefriki kabilse, çocuk, ayırt etme özelliğine sahipse.
Artı, bu yetmiyor; annesi ve babasının yazılı muvafakati, o yoksa vasisinin
yazılı muvafakati gerekiyor. Dolayısıyla, bundan başka -bunu da yeterli
görmemişiz- bir çocuk hastalıkları uzmanının da bu yetkili kurullarda, etik
kurullarda muhakkak olmasını sağlamışız teklifle. Dolayısıyla, demek ki, o
kadar önemli kıstaslar getirmişiz ki, erişkinde yapılacak olan araştırmaların,
çalışmaların, deneylerin, birçok maddeyle kısıtlayarak, çocuklar üzerinde,
mecbur kalındığında, bu tetkiklerin, deneylerin, araştırmaların yapılmasını
mümkün kılmaktayız. Bunun bu şekilde bilinmesini ve bu şekilde algılanmasını
istirham ediyorum. Yoksa, hiçbir hekim, hiçbir insan, hiçbir canlıyı zevk için,
deney için kullanamaz. Zaten, çocukları bırakınız, erişkinler üzerinde dahi
bilimsel deney yaptığınız zaman, zevkine, hiçbir gereği yokken yaptığınız
zaman, zaten kanunumuzda bunun cezası var. Dolayısıyla, çocuklar üzerinde
herhangi bir haklı gerekçeye dayanmadan keyfî olarak deney yapıldığı, araştırma
yapıldığı, çocukların kobay yapıldığı, yapılmak istendiği gibi çok çirkin,
acımasız ve tıp mesleğinin onuruyla bağdaşmayacak hakaretlerin hiçbir
meslektaşıma ben yapılmasını yakıştıramıyorum; yapanları da kınıyorum.
Bilmeden, lütfen, konuşmasınlar. Nedenlerini, niçinlerini araştırarak o şekilde
yazılarını yazsınlar. Lütfen, insanları, gece gündüz 24 saat çalışarak
insanlara hizmet veren bu hekimleri, lütfen, çirkin iftiralara maruz
bırakmasınlar diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 7 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Gerçekten, önemli bir ihtiyacı, özellikle çocuk
hekimleri tarafından ya da çocuk hastalıklarıyla bilimsel araştırma yapmak
üzere donatılmış üniversitelerimizin talebini karşılayan bir yasa bu yasa. Tabiî, tartışırken insan çok dikkatli olmak
zorunda bu yasada. Sanki, çocukları deney aracıymış gibi göstermek, bir
zalimlik, bir zulümmüş gibi algılanıyor. O açıdan, önce... Zaten, kanunda,
insanlar üzerinde deney yapmayı yasaklayan 90 ıncı madde var. Tüm insanlar
üzerinde, çocuk ve erişkinler üzerindeki deneyleri belli koşullar sağlanmadan
yasaklayan, hatta, cezaî yükümlülüğü olan bir madde. Onun üzerine, Sayın
Erdöl'ün verdiği teklifle de -ki, bu, Türk Pediatri Derneğinin de talebi- başka
yaptırımlar getirerek ancak çocuklar üzerinde deneyler yapılmasını sağlayan bir
madde ve aslında, baktığınızda, çok doğru, çok gerekli bir madde. Birçok
üniversitemizde, biliyorum, mesela, Hacettepe Üniversitesinde bir araştırma
yapılıyor; dünya çapında yapılan bir araştırmanın Türkiye ayağı; hepatit-A
aşısının yarı dozunda, Türk çocuklarında, Türkiye'deki çocuklarda da hepatit-A
hastalığını koruduğuna dair bir araştırma ve sonuca ulaşmak üzereydi bu
araştırma. Düşünün, 28 000 000 çocuk için kullanacağınız aşı miktarının yarısı
kadarıyla Türkiye'deki bütün çocukları aşılamanız mümkündü; ancak, bu çalışma
yarım kaldı. Buna benzer birçok çalışma yarım kaldı ve yapılamayacak.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Erdöl anlattı,
hangi koşullarda çocuklar üzerinde bilimsel deney yapılabileceği konusunu. Ben
de tekrarı olmaması açısından aynı şeylere değinmek istemiyorum; ancak, bu, bence,
Türk bilim adamının önünü tıkayan, Türk bilim adamına güvenmeyen, özellikle
pediatri alanında değerli çalışmaları olan bilim adamlarımızı üzen bir yasaydı.
Bence de çok doğru bir şekilde değiştiriliyor. Algılanırken, lütfen, buradaki
arkadaşlarımca ve Türkiye'deki yurttaşlarımızca "yani, bu Meclis de
çocukların deney hayvanı gibi kullanılmasına izin veriyor" gibi
algılanmasın; çünkü, en azından, yetişkinler üzerinde yapılan deneyleri daha da
ağırlaştırarak, daha ağır koşullara bağlayarak çocuklarda da yapılmasını
sağlayan bir yasa. Herkes, her aklına gelen, her istediği çalışmayı
yapamayacak, deneyi yapamayacak. Mutlaka etik kurullardan geçmesi gerekiyor,
çocuk hekiminin olduğu etik kurullardan geçmesi gerekiyor; eğer aklı başındaysa
çocuğun, rızası gerekiyor, yoksa ailesinin rızası olması gerekiyor; çocuğun bu
deneyden mutlaka bir fayda sağlaması, toplum sağlığından daha önce çocuğun da
kendisinin bir fayda sağlaması amaçlanıyor. O açıdan, yapılması gereken bir
değişiklikti, bilim adamlarımızın talebiydi.
Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, bu yasanın geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Dilerim, bu yasayla önünü
açtığımız Türk bilim adamları, Türk pediatri uzmanları, sadece Türkiye'deki
değil, dünyadaki bütün çocuklarımıza daha sağlıklı bir gelecek sağlama
konusunda başarılı çalışmalar yapar, bu yasa bu tıkanıklığın önünü açar. O
açıdan, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum ve Sayın Erdöl'e de bilime, Türk
bilimine yaptığı katkılar nedeniyle teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Şahsı adına sözler dolduğu için, kısa bir
yorum soru olarak, ben hakkı kullanmak istiyorum.
Bu maddeden kimsenin ürkmemesi gerekiyor;
yani, çok uzun yıllar insanlar üzerinde de klinik çalışmalar yürüten bir
kişiyim, bu ekiplerin içerisinde gerek yönetici olarak gerek ekip elemanı
olarak yer aldım. Şu anda getirilen Türk Ceza Kanununun 90 ıncı maddesinin
üçüncü fıkrasındaki değişiklik, 90 ıncı maddenin ikinci fıkrasında aranan
koşullar geçerli olmak üzere, çocuklarda da bu şekilde ele alınması son derece
doğaldır.
Bakın, "deney" deniyor. Ben,
deney sözüne itiraz ediyorum. Deney deyince, insanlar, sanki, o en sevimli, en
kıymetli varlıklarımızın bir meta gibi, bir araç gibi, deney olarak
kullanıldıklarını algılıyor; bu yanlış. Bir yeni klinik uygulamaya girme şansı
olan bir kimyasal müstahzarın diyelim, insanlar üzerinde, çocuklar kısmında
bunun gerekli koşullar sağlanarak uygulanabilmesi ve daha sonraki sonuçlarına
göre de bunun yararlı bir ürün olarak tedavi alanında kullanılması sonucunu
doğuruyor.
Şunu özet olarak söylüyorum: Burada
belirtilen deney sözü, çoğunlukla bir ilaç uygulamasıdır; yoksa, bir acı
çektirici, bir başka olay süreci değildir. Yeni geliştirilen ilaçlar bu
süreçlerden geçtikten sonra, birinci, ikinci, üçüncü faz dediğimiz inceleme
sonuçlarından geçtikten sonra ancak, belli bir süre sonra kullanılabilir ilaç
ruhsatı alabilirler. Bütün ilaçlar bu aşamalardan geçmiştir. Bunda çelişki
görecek, korkacak, ürkecek herhangi bir şey yoktur.
Ben, bilhassa yurttaşlarımız açısından da
bu açıklamayı yapmayı uygun gördüm. Özür dilerim, soru hakkında kullandım; ama,
yararlı olduğu düşüncesindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyoruz
açıklamalarınızdan dolayı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- Türk Ceza Kanununun 116 ncı
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(2) Birinci fıkra kapsamına giren
fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler
dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun
şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına
hükmolunur.
(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden
ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması
durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.
Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması
gerekir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- Türk Ceza Kanununun 165 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 165.- (1) Bir suçun
işlenmesiyle elde edilen eşyayı bilerek satın alan veya kabul eden kişi, altı
aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, teklif ettiğim,
yeni Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesinde "Bir suçun işlenmesiyle elde
edilen eşyayı satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis
ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır" deniliyor. Aynı
madde, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 512 nci maddesinde düzenleniyordu; ancak,
orada tek fark "bilerek satın alma" olarak belirtiliyordu. Yine, yeni
Ceza Kanunumuzda bu suçun cezası üç yıla kadar hapis, eski 512 nci maddede ise,
yine, cezası üç seneye kadar -alt haddi yoktu- hapis deniliyordu.
Değerli arkadaşlar, 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 512 nci maddesinin uygulanmasında -ben yirmi yıl avukatlık yaptım-
şimdiye kadar, yargı organlarında, savcılık aşamasında, Yargıtay aşamasında
hiçbir sorun çıkmadı. Yine, içtihatlar yönünden de, yargıda bir istikrar vardı.
Durum böyle iken, buradaki "bilerek" ibaresinin çıkarılması,
uygulamada birtakım zafiyetler yaratır diye düşündüm. Gerçi, benim bu
düşüncelerime birkısım hukukçu arkadaşlarımız, yeni Türk Ceza Kanununun 21 inci
maddesindeki olası kasıt unsurunun cevap verebileceğini belirttiler; ancak,
komisyon çalışmalarında, olası kasıt ile bilinçli taksir arasında bir yığın
tartışma yaşandı. Şimdi, bir kanunun uygulanmasında, uygulayıcıların,
zabıtanın, yargı mensuplarının yorumunda değişiklik olması durumunda sorunlar
yaşanabilecekti. Yani, neticede, belki yine doğru bulunacaktı, yine hak yerini
bulacaktı; ancak, uygulamada, birtakım insanlar mağdur olabilecekti. Yani
"sen, bu eşyayı niye satın aldın?.."
Değerli arkadaşlar, medenî hukukta taşınır
mallarla ilgili bir karine vardır. Taşınır mallarda, menkul mallarda, o mal
kimin elindeyse, kimin zilyetliğinde ise maliki odur. Yani, şu anda, benim
cebimdeki şu kalem, benim cebimdeyse, aksi ispat edilinceye kadar, bu kalem
benimdir, kimse bu kalem üzerinde hak iddia edemez; menkul mallardaki karine
budur. Ancak, siz, bu karinenin aksini mal alan şahıslara yüklerseniz "sen
bu menkul malı niçin aldın" diye bunun hesabını onlardan sormaya
çalışırsanız, ortaya sorunlar çıkar. Menkul mallar dediğimiz nedir -demin de
belirttim- kalemdir, saattir, cep telefonudur veya hanımımızın, nişanlımızın
kolundaki bileziktir, parmağındaki yüzüktür, bunlar taşınır mallardır.
Değerli arkadaşlar, bu maddeye karşı çıkan
bazı çevreler de diyorlar ki: "Belgeli düzene geçelim." Değerli
arkadaşlar, belgeli düzene geçilmesini ben de çok istiyorum. Keşke belgeli
düzene geçsek. Keşke, Türkiye'de, her taşınır malın bir belgesi olsa.
Taşınmazlarda, binalarda, evlerde, arsalarda bir sorun yok; gerçi, onlarda da
zilyetlikle elde edilen biryığın taşınmaz mal var. Türkiye olarak henüz
kadastromuzu da yapmadığımız için, orada da yine zilyetlik hükümleri çoğu yerde
söz konusu. Ancak, biz belgeli düzene geçmeden, belgeli düzeni tam olarak
ülkeye yerleştirmeden, bunun sorumluluğunu tek başına bu menkul malları alan
şahıslara yüklersek, sorunlar çıkar.
Belgeli sistem şu anda uygulamada var mı
arkadaşlar?! Örneğin, düğünlere, nişanlara gidiyorsunuz, gelin ile damada
biryığın altın takılıyor, bilezik takılıyor. Peki, düğüne, nişana gittiğinizde
bunların hangisinin belgesini veriyorsunuz?! Kuyumcudan aldığınız altının
belgesini götürüp geline veya damada takdim ediyor musunuz?! Ki, o vatandaş,
düğünden sonra, nişandan sonra, zor durumda kalınca, elindeki altınını,
bileziğini -neyse- bozdurmaya götürdüğünde, kuyumcu kendisinden belge isterse,
bunu nasıl satacak?!
Değerli arkadaşlar, bunu söylerken kötü
niyetli insanları koruma amacımız kesinlikle yoktur. Eğer, bir kuyumcu esnafı
veya bir menkul mal alan vatandaş, hırsızlığı konusunda şüphe götürmeyen veya
bu işi itiyat haline getirmiş kişilerden bir mal alıyorsa bunu en ağır şekilde
cezalandıralım; ancak, bu olmuyorsa bu yasada da bir esneklik getirelim diye
düşünüyorum.
Bu, eski 512 nci maddedeki bilerek sözcüğü
yeni Ceza Yasamızın 165 inci maddesinde yer almadığından, kamuoyundan, pek çok
esnaftan bu konuda tepkiler aldık, uyarılar aldık. Bu nedenle, kamuoyundaki bu
duyarlılığı da hesaba katarak ve geçmiş 765 sayılı Kanunun 512 nci maddesindeki
uygulamaların şimdiye kadar bir sıkıntı yaratmadığını da gördüğümüz için bu
değişiklik önergesini verdik; Yüce Heyetin, Yüce Meclisin takdirlerine
sunuyoruz.
Desteğinizi bekliyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
AK Parti Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Sayın Bozdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5237 sayılı Yasanın 165 inci maddesiyle ilgili biraz
önce konuşan sayın milletvekilimiz, 765 sayılı Yasanın 512 nci maddesi ile
bunun bir mukayesesini yaparak, bu 512'de bulunan bilerek kelimesinin madde
metninden çıkarılmasının, hırsızlık suçunun konusu olan, malı satın alan
kişileri mağduriyete uğratacağına, bunun büyük sıkıntılar doğuracağına,
belgeler istenebileceğine, adlî sicil kaydı, vesaire, vesaire -onun kapsamını
genişletebiliriz- değişik evraklarla bu mal hırsızlık malı mı, değil mi gibi
birtakım endişelerin olacağına, bilmeden alsa dahi suç işlemiş olacağına, bu
nedenle, burada bilerek kelimesinin bulunmasında fayda olduğu şeklinde bir
değerlendirmeyi huzurlarınızda dillendirmiştir.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Ceza Kanunu iki bölümden
oluşuyor: Birinci bölüm "genel hükümler"; ikinci bölüm “özel
hükümler”. Genel hükümler bölümü, Ceza Kanununun anayasasıdır âdeta. Özel
hükümler bölümünde ise, bu anayasanın gölgesi altında özel suç tipleri,
unsurları ve bunlara verilecek cezaların miktarları belirlenmiştir. Siz, genel
hükümler bölümünde olan her şeyi, gram, gram, 1 gram, 2 gram, 5 gram gibi
alırsanız, özel hükümler bölümünde olan hükümleri de ayrı bir terazinin
kefesine koyarsanız, ikisiyle beraber bunu tartıp, ona göre yapılacak muhakeme
sonucunda suçun oluştuğu veyahut da oluşmadığı şeklinde bir kanaat
bildireceksiniz.
Burada, 165 inci maddede, eski 512 nci maddeden geriye giden
bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Fazla olan bir kelime buradan
çıkarılmıştır, bir mağduriyeti getirmeyecektir. Neden; çünkü, bakın, yasamızın
kastı düzenleyen 21 inci maddesinde aynen şöyle deniliyor: "Suçun oluşması
kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve
istenerek gerçekleştirilmesidir."
Şimdi, hırsızlık, kasıtlı bir suç mu; kasıtlı bir suç. Kasıt
nedir; o suçun kanunî tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek onu işlemek
demektir. Bu nedenle, bu temel hüküm, genel hüküm burada varken, orada bunun
ayrıca zikredilmemiş olması, sanki, orada, o suçun, bilmeden alan için,
oluşuyormuş gibi bir değerlendirmeye hak vermez, doğru bir değerlendirme
değildir.
Biliyorsunuz, Mimar Sinan, camii yapmış, minaresini
etrafındakilere soruyor, minare nasıl oldu falan. İşte, kimisi eğri oldu,
kimisi doğru oldu derken, bir ip bağlatıp minareyi doğrultuyor. Burada,
minareyi doğrultacak kadar da, görünüşte, şeklî bir yanlışlık yoktur; madde,
yerinde bir maddedir. Esnafımız, kuyumcularımız veyahut da herhangi bir şekilde
kendisine gelen bir malı satın alan insanlarımız önceki Ceza Yasamızın hükmü
çerçevesinde nasıl bir muameleye tabi tutuluyorlarsa, şimdikinde de aynıdır, yeni
bir şey yoktur, onların durumunu geriye götüren herhangi bir husus kesinlikle
söz konusu değildir. Suçun oluşması için yine kasıt lazımdır, yine bilerek ve
isteyerek almak lazımdır.
Ben, bu hususu tekrar bilgilerinize arz ediyorum. Adalet
Komisyonunda eklenen bu hususun çıkarılarak "genel kasıt" tanımı
çerçevesinde suçun değerlendirilmesini içeren bir önerge biraz sonra
huzurlarınıza gelecektir; ona destek vermenizi diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin 9 uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Osman
Aslan |
Cahit
Can |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Sinop |
|
Kerim
Özkul |
Ayhan
Sefer Üstün |
|
|
Konya |
Sakarya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, aslında, mevcut düzenleme açısından endişeye mahal bir hususun olmadığı
kanaatindeyiz. Sadece, Muharrem Bey arkadaşımızın üzerinde konuştuğu konu,
vatandaşın bu konuda bir tereddüdü varsa, onu izale etme adına bir ilavedir;
yoksa, hukuken bunun metinde bulunmasında herhangi bir fayda olmadığı
kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Evet,
katılıyoruz.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçeyi okutun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 165 inci
maddesinde tanımlanan suç, ancak, kasten işlenebilen bir suçtur. Bu tanımlamaya
göre, söz konusu suç, doğrudan kasıtla işlenebileceği gibi, olası kasıtla da
işlenebilir. Başta hırsızlık olmak üzere, suçtan elde edilen eşyanın satış
yoluyla elden çıkarılmasının kolaylaştırılması, bu suçların işlenmesini özendirici
bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda
kabul edilen kanun teklifindeki düzenleme, bu sakıncayı taşımaktadır.
Yeni Türk Ceza Kanununun söz konusu
maddesine karşılık gelen 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 512 nci maddesinde
"bilerek" ibaresinin yer almasına rağmen, Yargıtayın öteden beri
uygulamasında, bu suçun olası kasıtla da işlenebileceği kabul edilmektedir.
Kanun metnine rağmen geliştirilmiş olan bu uygulamanın kanunla uyumlu hale
getirilebilmesinde büyük yarar bulunmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, yeni Türk Ceza
Kanununun 165 inci maddesindeki tanımlamada bir değişiklik yapılmasının doğru
olmayacağı düşüncesiyle işbu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, önerge kabul
edilmiş ve madde, metinden çıkarılmıştır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan,
söz talebim vardı...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.39
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
842 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406,
2/408) (S. Sayısı: 842) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yok.
Bir defaya mahsus olmak üzere
ertelenmiştir.
Hakkâri İli ve Çevresinde 25 Ocak 2005
Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma, Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Hakkâri İli ve
Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838) (x)
BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.
Hükümet?... Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde söz istekleri
vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Parlakyiğit, süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET PARLAKYİĞİT
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve
Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğal afetler, aniden veya belirli bir zaman içinde oluşan, yerleşim ve üretim
alanlarında normal yaşamı bozarak toplumu etkileyen, can ve mal kayıplarına yol
açan ve ilk oluşumu önlenemeyen tabiat olaylarıdır.
BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, bir dakikanızı
rica edeceğim.
Değerli arkadaşlar, Genel Kurulda
gerçekten uğultu var, Sayın Hatibi takip etmekte zorlanıyoruz; sükûneti temin
etmenizi rica ediyorum.
Buyurun Sayın Parlakyiğit.
MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - Ülkemiz,
jeolojik ve topografik yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle, büyük can ve mal
kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşan ülkelerin başında
gelmektedir. Son altı yıl içinde ülkemizde meydana gelen doğal afetlerin yol
açtığı yapısal hasar istatistikleri dikkate alındığında, yapısal hasarların
yüzde 64'ü depremler, yüzde 16'sı heyelanlar, yüzde 15'i su baskınları, yüzde
0,4'ü yangınlar, yüzde 0,1'i çığ, fırtına, yeraltı su hareketleri gibi diğer
afetler nedeniyle meydana geldiği görülmektedir. Bu nedenle, ülkemizde doğal
afetler denildiğinde akla ilkönce gelen, depremlerdir.
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem
Araştırması Dairesi Başkanlığınca 1997 yılında hazırlanan ve halen yürürlükte
olan Deprem Bölgeleri Risk Haritası esas alındığında, ülkemiz topraklarının
yüzde 96'sının farklı oranlarda tehlikeye sahip olduğu ve nüfusumuzun da yüzde
98'inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir.
Hazırlanan deprem bölgeleri haritalarından
anlaşılacağı üzere, ülkemizde deprem riski açısından başlıca bölgeler; Doğu
Anadolu fayı etki alanına giren, Çelikhan-Türkoğlu fay parçası, Palu-Sincik fay
parçası; Kuzey Anadolu fayı etki alanına giren, Orta Marmara fay parçası,
Yedisu fay parçası, Geyve-İznik-Gemlik fay parçası; Doğu Anadolu sıkışma
bölgesi etki alanına giren, Van bölgesi-Yüksekova fay parçası, Çayırlı-Aşkale
fay parçası, Ardahan fay parçası; Batı Anadolu çöküntü bölgesi etki alanına
giren, Gökova fay parçası, Bergama-Zeytindağ fay parçası.
Özellikle, ülkemizde, çoğunlukla, yapı
kalitesi son derece düşük olduğu için, deprem kurallarına uymayan, denetimsiz
yapılarda 5,5 büyüklüğünde bir deprem bile yıkıcı olmaktadır.
Son on yıl içerisinde ülkemizde yaşanılan
depremler sonucu hasar gören binalarda yapılan incelemeler sonrasında şu
hususlar tespit edilmiştir:
Yapılar, genellikle;
1- Sağlam zeminlere yapılmamıştır.
2- Afet bölgelerine yapılacak yapılara
dair yönetmelik hükümlerine uyulmamıştır.
3- Kullanılan inşaat malzemelerinde kalite
gözardı edilmiştir.
4- Statik, betonarme projelerinin gereği
olan demir kullanımı ve diğer donatılarda inşaat tekniklerine uyulmamıştır.
5- En mühimi, yapı kontrollerinde gerekli
özen, çoğunlukla ihmal edilmiştir.
6- İnşaat ruhsatı olmayan kaçak yapılara
çoğunlukla göz yumulmuştur.
7- Proje ve imalat işçiliği uzman
kişilerle yapılmamıştır.
8- Belediyelerce ruhsat verilen binalarda
zemin karakteri ve zeminin taşıma gücü çoğunlukla dikkate alınmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa ve yönetmeliklerde belirtilen kurallara uyulduğu takdirde, yapılan
inşaatlar da tekniğe uygun olarak yapılacaktır. Yürürlükteki yasalarımızın bu
konuda yetersiz olduğu pek söylenemez; ancak, uygulamalar, kişilerce ihmal
edilmediği takdirde bir geçerlilik taşır; aksi halde, felaket kaçınılmaz bir
sondur. Bu nedenle, sorumlu kişileri de bağlayıcı olması amacıyla, yapı
denetimi bürolarının oluşturulması amacıyla, Yapı Denetimi Kanunu, sınırlı
bölgelerde olsa da, uygulamaya konulmuştur. Bu büroların, işlevlerini eksiksiz
yerine getirmeleri kaydıyla, ülke genelinde yaygınlaştırılması bir an önce
sağlanmalıdır.
Ülkemizde büyük bir risk oluşturan deprem
olgusu gözönünde bulundurularak, deprem bilgilerinin anında ve hızlı bir
şekilde verilmesini sağlamak amacıyla, "sismik boşluk" olarak
tanımlanan fay parçalarındaki sismik etkinlik yakından izlenmeli, yüksek risk
taşıyan fay ya da fay parçaları tanımlanmalı, deprem tehlike haritalarına veri
tabanı hazırlanmalıdır. Buna bağlı olarak, arazi kullanımına yönelik imar
planlarının altyapısını oluşturacak deprem riski haritaları çalışmalarına hız
verilmelidir.
Ülkemizde doğal afetlerin neden olduğu
doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların gayri safî millî hâsılamızın yüzde 3'ü,
4'ü düzeyinde olduğu bilinmelidir. Bu nedenle, afetler olmadan, zararların
azaltılması için, tehlike risk haritası ve mevcut bina stoklarında güçlendirme
çalışmaları, zaman geçirilmeden, ilgili bakanlıklar ve üniversitelerimizde
hızla sürdürülmelidir.
Tekrar vurgulamak gerekirse, çeşitli
depremlerde yıkılan yapıların hemen tümü, depreme karşı herhangi bir önlem
alınmadan, yönetmeliklere ve standartlara uyulmadan yapıldığı için yıkılmışlardır.
Türkiye'deki kentsel yapıların ciddî bir biçimde denendiği ilk deprem 1992
Erzincan Depremi olmuştur. Bunu izleyen 1995 Dinar, 1998 Ceyhan ve 17 Ağustos
1999 Marmara, 12 Kasım 1999 Düzce, 2 Şubat 2002 Afyon, 1 Mayıs 2003 Bingöl
depremleri, bunu takiben Erzurum, Ağrı depremleri, kentsel yapıların deprem
açısından son derece yetersiz olduğunu göstermiştir.
Bu depremler, çok sayıda yapının onarım ve
takviyesini gerektirmektedir. Bu nedenle, Türkiye'de deprem öncesinde ve
sonrasında onarım ve güçlendirilmesi gereken çok sayıda yapı vardır. Ülkemizde,
15 000 000 civarında olan yapı stoğumuzun, yaklaşık yüzde 10'unun
güçlendirilmesi gereği belirlenmektedir. Binalarımızın olası depremlerde nasıl
davranacaklarını belirlemek için, bu konuda yetişmiş binlerce uzman mühendise
ve donanıma ihtiyaç vardır. Ayrıca, bunun, yeni bir proje yapmaktan daha uzun,
zahmetli ve uzmanlık isteyen bir iş olduğu da bilinmelidir.
Mevcut binaların değerlendirilmesi,
onarımı ve güçlendirilmeleriyle ilgili uygulamada görülen aksaklıklar ve bilgi
eksiklikleri, önemli bir problem olarak görülmektedir. Bu nedenle, ülkemiz için
çok önemli olan bir adım atılarak, 1999 tarihli Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkında Yönetmelikte, yapıların değerlendirilmesi, onarım ve
güçlendirilmesi bölümünün esaslarının belirlenmesi, hazırlanması ve
oluşturulması için çalışmalar yapmak ve yönetmeliğin diğer bölümlerinde de
gerekli değişiklikleri yapmak üzere 7 Temmuz 2003 tarih ve 8925 sayılı makam
onayıyla kurulan komisyon çalışmalarının, üniversitelerimiz ve ilgili
kurumların katkılarıyla şu ana kadar hayata geçirilmiş olmasını diliyorum.
Bugün görüşülmekte olan Hakkâri İli ve
Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun
Tasarısı ile... Bu bölgede yaşanılan deprem sonrası meydana gelen afetin
etkilediği il, ilçe ve belediyelerin belediye ve mücavir alan sınırları dışında
kalan kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta hasar görmüş
konut, işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına yönelik hizmetler
Bayındırlık Bakanlığınca 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmekteyken,
bununla birlikte, aynı yöredeki belediye ve mücavir alan sınırları içinde
bulunan yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyeri sahibi afetzedelere,
mevcut mevzuat çerçevesinde, ilgili bakanlıkça herhangi bir yardım
yapılamamaktadır.
Bölge halkının ekonomik güçlerinin
depremin meydana getirdiği kayıpları karşılamaya yetmemesi sebebiyle, Anayasada
ifadesini bulan sosyal devlet ilkesi de gözetilerek, bölge halkının ekonomik ve
sosyal bakımdan daha fazla mağdur olmalarının önüne geçilmesi, konutları
yıkılanların açıkta kalmamaları, bu arada, işyeri yıkılanların
çaresizliklerinin giderilmesi, bölgede ekonomik ve sosyal hayatın yeniden
normale dönüştürülmesinin sağlanması düşünülmelidir.
Kanun tasarısının 1 inci maddesiyle,
Bayındırlık ve Plan ve Bütçe Komisyonlarından sonra oluşan son şekliyle,
"Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde 26.7.2003 tarihinde, Hakkâri İli
ve çevresinde 27.1.2005 tarihinde, Bingöl İli Karlıova İlçesi ile Erzurum İli
Çat İlçesinde 12-14.03. 2005 tarihlerinde meydana gelen deprem afetleri
nedeniyle, belediye sınırları ile mücavir alanlarda belirlenen yıkılmış veya
ağır hasarlı konut ve işyeri sahibi afetzedeler için konut, işyeri ve her türlü
altyapı ve sosyal donatılar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılacak veya yaptırılacaktır"
denmektedir.
Tasarının 2 nci maddesiyle,
"Afetzedelere konut ve işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda arsa
ve arazi temini 7269 sayılı Yasa gereğince Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca
yapılır veya yaptırılır ve onanır" hükmü getirilirken, 3 üncü maddeyle,
"2 nci madde uyarınca temin edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa
edilecek veya onarılacak alt ve üstyapılarla ilgili tüm çalışmalar ve kamu
kurum ve kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon,
pay ve ücretten muaftır" denmektedir.
Tasarının 4 üncü maddesi, 7269 sayılı
Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ile Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesindeki değişiklikle, afetzedelerin
borçlarını nasıl ödeyecekleriyle ilgili düzenlemeyi içermektedir.
Tasarının 5 inci maddesi, Erzurum İli
Ilıca İlçesi Pulur Çayı kenarında sel afetinden etkilenen 493 konut ve
işyerinin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca tespit edilecek yere naklini ve bu
afetzedelere yapılacak yardımlarla ve alınacak tedbirlerle ilgili olarak
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya gerektiğinde Başbakanlık Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının görevlendirilebileceğini içermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, deprem kuşağında yer alan bir ülkedir. Dolayısıyla, deprem konusunda
daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak gerekmektedir; ama, maalesef, bugüne
kadar görev yapan hükümetler, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem
gerçekleştikten, can ve mal kaybı olduktan sonra önlem almayı alışkanlık haline
getirmişlerdir. Bu çerçevede tasarıya baktığımızda, bu amacın mevcut hükümet
açısından da değişmediği, tasarıda sadece deprem sonrası önlemlere dönük
düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, tasarının
köklü ve kalıcı önlemler almak gibi bir amacının bulunmadığı, sadece günü
kurtarma tasarısı olarak Parlamentoya sunulduğu görülmektedir. Oysa, olması
gereken, deprem öncesi hazırlıkların yapılması ve önlemlerin alınmasıdır.
Dolayısıyla, izlenen deprem politikalarının değişmesi, can ve mal kaybını
asgarîye indirecek deprem öncesi hazırlıklara ağırlık veren bir politikanın
izlenmesi gerekmektedir. Örneğin, depreme dayanıklı konutların üretilmesi,
deprem öncesi harcamalar için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması gibi.
Bu hedef doğrultusunda oluşturulacak politikalara kalıcılık kazandırmak,
Türkiye'nin deprem olgusunu daha güvenli göğüslemesini sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte
yandan, Türkiye'nin bir diğer temel sorunu da deprem sonrası kamu binalarının
gördüğü ağır hasarlardır. Kamu İhale Yasasının değişmesine karşın, gerek deprem
konutlarının ve gerekse kamu binalarının yeniden yapımında ciddî sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Bingöl ihalelerinin ortaya çıkardığı bu gerçek, yolsuzluk
sarmalından Türkiye'nin henüz kurtulamadığını göstermektedir. Kaldı ki,
ihalelerde ortaya çıkan yüksek fiyatlar, ne yazık ki, sonuçta depremzede
Bingöllü tarafından ödenecektir. Bu nedenle, tasarı, yukarıda belirtilen
gerekçelerle ciddî eksiklikler içermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bununla beraber, bölgedeki afetzedelerin bir an evvel normal hayatlarına
dönüşlerinin hızlandırılmasını amaçlayan bu kanun tasarısına Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi ifade eder, selam ve saygılarımı
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Parlakyiğit.
AK Parti Grubu adına, Hakkâri Milletvekili
Sayın Mustafa Zeydan.
Sayın Zeydan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ZEYDAN
(Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı kanun tasarı
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dört
köşesinde deprem bölgesi olduğu hepinizin malumudur. Ancak, Hakkâri İlimizde,
altmış yıldan beri ilk olarak bu çapta bir deprem olmuştur ve bugüne kadar da
Hakkâri birinci deprem bölgesi olarak
tespit edilmemiştir ve bugüne kadar yapılan tüm inşaatlar dördüncü deprem
bölgesi olarak dikkate alınmış, gerek kamu binaları ve gerekse vatandaş
tarafından yapılan inşaatlar bu şekilde yapılmıştır. Bu nedenle, son depremde,
halkımız, büyük bir panik içinde olmuş ve yapılan binaların, halk tarafından
yapılan binaların ekseriyeti de yıkılmıştır. Bu meyanda, kamu binalarımızın bir
kısmı da, yine hasar görmüştür. Bir taraftan, bölgenin artık birinci deprem
bölgesi olduğunun tespit edilmesi bakımından da, bu depremin olmasında da fayda
gördük ve görmekteyiz. İnşallah, bundan sonra, artık, Hakkâri bölgesi birinci
deprem bölgesi olarak dikkate alınmak kaydıyla, gerek vatandaş ve gerekse kamu
binaları bu şekilde yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25
Ocak 2005 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen depremde 2 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 5 vatandaşımız yaralanmıştır; yüzlerce hayvan telef olmuş ve kamu
binalarının bir kısmı hasar görmüştür. En önemli hasar gören kamu binaları,
Hakkâri Devlet Hastanesinin bir bölümü, 3 tane YBO, 5 tane ilköğretim okuludur;
vatandaşlarımıza ait 400 konut büyük çapta hasar görmüştür.
Depremden hemen sonra, hükümetimiz gereken
bütün tedbirleri almış, bütün kış şartlarına rağmen ihtiyaç bulunan çadır,
yiyecek, giyecek, bütün tedbirler alınmış, hiçbir vatandaşımızın eksiği zaman
içerisinde kalmamıştır. Hükümetimizin bu gayretleri, halk tarafından da
memnuniyetle karşılanmıştır. Ben de, o yörenin milletvekili olarak hükümetimize
bu konuda teşekkürlerimi arz ederim.
Değerli milletvekilleri, evleri yıkılmış,
ağır hasarlı olan, teknik elemanlarca "oturulamaz" raporu verilmiş
vatandaşlarımıza bir an önce afet konutları yapılmalıdır. Bir bölümü yıkılan
devlet hastanesinin ve şu anda 4 000 öğrencisi başka okullarda idareten eğitim
gören 3 YBO'nun ve 5 tane ilköğretim okulunun güçlendirilmesi ya da yeniden
yapılması gerekmektedir. Kış mevsiminin uzun olması, en temel hizmetlerden olan
sağlık, eğitim hizmetlerinin ertelenemez ve geciktirilemez olmasından ötürü,
başta vatandaşlarımızın kullanabilecekleri konut ihtiyacının süratle
giderilmesi ve kamu binalarının bir an evvel hizmete sokulması gereği
duyulmaktadır.
Bu vesileyle, bu kanun tasarısını Yüce
Meclise sevk eden başta hükümetimize ve komisyonlarda kanun tasarısına destek
veren Anamuhalefet Partisi milletvekillerimize, Hakkâri halkı adına teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Denizli, Buldan
ve çevresinde, Bingöl, Karlıova çevresi ile Erzurum Çat'ta meydana gelen deprem
felaketinden dolayı, büyük oranda, vatandaşlarımıza ait evler yıkılmış, birçok
kamu binası hasar görmüştür. Buradaki vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi
de iletiyor, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
Hakkâri, Bingöl, Erzurum ve kısmen de olsa
Denizli İllerimizde, iklim şartlarından dolayı, inşaat sezonu çok kısadır. Kamu
binalarının tez elden geçirilmesi, vatandaşlarımıza yeniden konut ve
hayvanlarına barınaklarının yapılabilmesi için, bu kanun tasarısı, Hakkâri,
Bingöl, Erzurum ve Denizli İllerimiz için hayatî önem taşımaktadır. Bu nedenle,
bu tasarı Büyük Heyetiniz tarafından tasvip gördüğü takdirde, her dört ilimizin
de halkı tarafından sizlere çok büyük dualar okunacaktır. Gerçekten, Hakkâri,
Bingöl, Erzurum civarı, hepinizin bildiği gibi, kış şartları olması nedeniyle çok
büyük sıkıntı çekmektedir. Şu anda, halen, mayısın 15'inden itibaren inşaat
sezonu başlamakta olacaktır. Düşündüğümüz takdirde, Hakkâri İlinde ve diğer,
Erzurum, Bingöl İlinde, beş altı aylık bir inşaat mevsimi vardır. Şimdiki
yasalarımıza göre, eğer bu inşaatlar yasa şartlarına göre, yani, Kamu İhale
Yasamıza göre ihale yapıldığı takdirde, bu inşaatların bu mevsim içerisinde
yapılması mümkün değildir; dolayısıyla, vatandaşımız, önümüzdeki kış aylarında,
bir kısmı çadırlarda, hayvanları da açıkta; yine, hükümetimize büyük bir
sıkıntı yaratılmış olacaktır. Bu bakımdan, Büyük Meclisimizin, Yüce Heyetinizin
vereceği bir kararla, yapılacak ihalelerin Kamu İhale Yasası dışındaki bir
şekille, vereceğiniz bir kararla yapılmasında fayda görülmektedir. Aksi halde,
yapılacak olan inşaatların zamanında vatandaşın hizmetine verilmesi de mümkün
değildir.
Bu vesileyle, sizin vereceğiniz karar,
dolayısıyla Hakkâri halkını, Bingöl ve Erzurum halkını tatmin edecektir. Bu
konuda yüksek tasviplerinizi bekliyor, Yüce Heyetinize Grubum ve şahsım adına
saygılarımla arz ediyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zeydan.
Şahısları adına söz isteği var.
Zonguldak Milletvekili Sayın Nadir Saraç;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve Çevresinde 25.01.2005 Tarihinde Meydana
Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde
Hakkâri İli ve çevresi ile Erzurum'un Çat ve en son Bingöl'ün Karlıova
İlçesinde meydana gelen depremler, ülkemizin çok somut sorunlarından birisi
olan deprem gerçeğini bir kez daha kamuoyunun gündemine taşımıştır.
Öncelikle, bütün bu depremlerde yaşamını
yitirenlere rahmet, yaralılara acil şifa ve tüm bölge insanına bir kez daha
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Görüştüğümüz bu tasarıyla, depreme maruz
kalan il, ilçe ve beldeleri belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan
kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut,
işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına yönelik hizmetlerin
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmesine
karşın, aynı yöredeki belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yıkık,
ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyeri sahibi afetzedelere de, mevzuat
çerçevesinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yardım yapılabilmesinin
sağlanması amaçlanmaktadır; yani, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yaptırılacak
konutlardan belediye hudutları içindeki yurttaşlarımızın da yararlanması
hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki yıl
önce, 1 Mayıs 2003 tarihinde, Bingöl'de meydana gelen depremden sonra, Toplu
Konut İdaresi ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yaptırılan deprem
konutlarındaki yolsuzluk iddialarını araştırmakla görevli, içinde şahsımın da
bulunduğu, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden oluşan komisyon, 12 Mart
2005 tarihinde -merkezi Karlıova olan ve yeni bir depremin yaşanması nedeniyle-
öncelikle bu bölgede incelemelerde bulunmuş ve daha sonra, söz konusu deprem
konutlarını incelemiştir.
12 ve 14 Mart günlerinde, Bingöl'de
yaşanan iki depremden özellikle ilkinin, sabah 9.36'da olması, can kaybının
yaşanmaması, mal kaybının ise çok daha olumsuz boyutlarda yaşanmamasında etken
olmuş; ikinci ve üçüncü depremin olası beklentisi ise, insanımızı, can ve
mallarına yönelik önlem almaya itelemiştir.
Gördüğümüz tablo endişe verici olup, evi
yıkılan 800'ü aşkın ailenin çoğunluğu, nereye sığınacağını, hayvanlarını nerede
barındıracağını bilemez durumdadır. Eksi 10 - 15 derece soğuk ve karla kaplı
alan üzerinde, yer yer çamur zeminler üzerine kurulan çoğunlukla izci
çadırlarının önemli bir kısmında, 10'u aşkın insanın yaşamakta olduğu, özellikle
merkez üssü olan Karlıova'nın Kızılçubuk Köyündeki insanların kendi kaderine
terk edilmişlikleri gözlenmiştir.
Her iki depremin merkez üssü olan
Karlıova'nın Kızılçubuk, Çukurtepe, Kümbet, Dörtyol Köylerine gidilmiş, bu
köylerde yaşayan depremzede vatandaşlarımızla yapılan görüşmelerde, depremin
üzerinden o gün için üç gün geçmesine karşın, dağıtılan çadırların yetersiz ve
sağlıksız olduğu; yeterince hayvan barınağı dağıtılmaması nedeniyle,
hayvanların kamyonlarla Diyarbakır ve yakın illere götürülüp pazarlanmaya
çalışıldığı; örneğin, Kızılçubuk Köyünde daha önceden yapılan deprem
konutlarının büyük hasar gördüğü; hasar tespit ekiplerinin, evlerde
yaşayanlarla ilgili, mülkiyete yönelik soru işaretli söylem ve yaptırımlarına
tanık olunmuştur. Ayrıca, bölgeyi ziyaret eden Sayın Bakanlarımızın hangisinin,
hangi köyü ziyaret ettiği konusunda sorulan sorularımız ise bölge insanı
tarafından yanıtsız bırakılmıştır.
Diğer yandan, bazı bakanlarımızın, deprem
konutlarının yapımında hiçbir usulsüzlük ve imalat hatası ya da eksiğinin
bulunmadığını söylemesine karşın, Toplu Konut İdaresi, davetiye yöntemiyle, 1
536 adet konutu, maliyeti ortalama 38 milyara yaptırmışken, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin yaptığı ve sonrasında Toplu Konut İdaresine bıraktığı 480
konutun maliyeti 30 milyar civarında olmuş, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün,
evini yapana yardım uygulamasıyla -tip projeyle yaşama geçirdiği- 17 milyar
yardım yapılmış ve depremzedeler, bu yöntemle konutlarını yapabilmeyi
başarabilmişlerdir.
Merkeze bağlı Sarıçiçek Köyünde yaptığımız
incelemede, oradaki deprem konutlarının yerinde yapılan incelemesinde, Yapı
İşleri Genel Müdürlüğünce yaptırılan ve teslim edilme noktasında bulunan 190
adet konutun yapım ve imalatında somut eksiklikler saptanmıştır. Yaklaşık iki
yıl geçmiş ve teslim edilme aşamasına gelmesine karşın, henüz yollarının
yapılamadığı, sularının bulunmadığı, kanalizasyonlarının bağlanmadığı, çatı
örtüsünün kiremit olanlarının önemli bir kısmında akıntı ve sızıntılar
görüldüğü, subasman betonlarının çok küçük dozajlı olduğu, ahşap döşemelerin
altında şap bile bulunmadığı tespit edilmiştir. Bunun yanında, afetzedelerin bu
fiyatların yaklaşık yarısı olan 17 milyara taşerona yaptırdıkları konutlarının
imalatının daha sağlıklı olduğu gözlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, tsunami bölgesini
de beraber ziyaret ettiğimiz Kandilli Rasathanesi Müdiremiz Prof. Dr. Sayın
Gülay Barbarosoğlu ile bölgeden kurduğumuz bilgi iletişimine göre, sırasıyla 12
Mart, 14 Mart ve 23 Mart 2005 tarihlerinde Karlıova-Kızılçubuk yakınlarında
meydana gelen depremler özellikle yörede derin hasara neden olmuş, şu ana kadar
yaklaşık 280 artçı depremin oluştuğu Bingöl ve civarı, Türkiye'nin en aktif
tektonik kuşaklarından biri olan Kuzey Anadolu fay zonu ile Doğu Anadolu fay
zonu kesim noktasıdır.
Bölgede gelecekte de olabilecek depremler
gözönünde tutularak, depremde ağır hasar görmüş ya da yıkılmış olan yığma,
kerpiç yapılar ve ağıllar depreme dayanıklı olarak yeniden yapılmalı, zemin
koşulları ve tektonik hatlar gözönünde bulundurularak yeni yerleşim alanları
seçilmeli ve bu yerlere, depreme dayanıklı, bölgenin coğrafî şartları ve yöre
halkının kültürel dokusu gözönünde tutularak yeni konutlar ve ağıllar yapılması
zorunludur.
Değerli milletvekilleri, topraklarının
yüzde 93'ü ve nüfusunun yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem etkisi altında
olan ülkemizde, doğal olarak, daha kalıcı ve daha sağlıklı önlemlerin alınması
gerekmektedir. İşleyiş ise, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem olduktan,
can ve mal kaybını yaşadıktan sonra önlem konusunda çabalar sergilenmektedir.
Görüştüğümüz bu tasarıda da bu amacın değişmediği, deprem sonrası, örneğin,
mücavir saha dışı ve belediye sınırlarında yapılabilecek katkılara yönelik
düzenlemelere yer verilmektedir. Bu, tabiî ki, çok olumludur. Aslında, temel
anlamda yapılması gereken, deprem öncesi hazırlıkların da yapılması ve gerekli
önlemlerin alınmasıdır; yani, izlenmesi gereken yol, can ve mal kaybını en aza
indirecek, depreme dayanıklı konutların üretilmesi, deprem öncesi harcamaların
sağlıklı kaynaklara yöneltilmesi esas olmalıdır.
Ayrıca, her depremde olduğu gibi,
Bingöl'de de gördüğümüz, kamu binalarının gördüğü zarar ve henüz teslim
aşamasında bulunan deprem konutlarındaki oluşan hasarlar, ülke olarak yaşanılan
kronik yolsuzluk rahatsızlığımızı aşamadığımızı göstermektedir.
Taşıdığı ciddî eksikliklere rağmen,
tasarının bölge ve ülkemiz insanı için hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Saraç.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Haşim Oral'a aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle, ben de diğer arkadaşlarım gibi, 26.7.2003
tarihinde Buldan'da, 25.1.2005 tarihinde Hakkâri'de, yine, 12-14.3.2005
tarihleri arasında Bingöl-Karlıova ve Erzurum-Çat'ta ve Hakkârimizde
yitirdiğimiz bütün insanlarımız için Tanrıdan rahmet diliyorum ve özellikle,
dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde 7-8 şiddetindeki depremlere rağmen,
yitirdikleri insan sayısıyla bizdeki 5 noktalı depremlerle yitirdiklerimizi
mukayese ettiğimizde, ayaklarımızın ne kadar yere basması gerektiğini görmemiz
konusunda elimizde yeterince kayda değer bilgi var diye düşünüyorum.
Tabiî, Denizli Milletvekili olarak, öncelikle
benim Buldan İlçemin, Güney İlçemin ve Sarayköy İlçemin bu depremde gördüğü
zararlar konusundaki sorumluluğu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirme
çabalarımıza rağmen, ondan sonra olan depremlerin konuşulması sırasında, yani
Hakkâri'de, Bingöl'de olan depremlerin konuşulması ve orada yaşayan
insanlarımızın hasarlarının telafisi konusunda bir fırsat yakalamışken,
Denizli'nin ilçelerini de bu yasanın içine sokma gayretimize katkı veren
herkese de teşekkür etmek istiyorum ve bu konudaki duyarlılığın, Denizli halkı
tarafından da sevgiyle, saygıyla karşılandığını bir kez daha belirtmek
istiyorum.
Öncelikle, Buldan'da ne oldu; onu sizlere
aktarmak istiyorum. Bunlar tamamen resmî kayıtlardır; belediyemizin bana
ilettiği bilgiler doğrultusunda size iletiyorum. Buldanımızın Dımbazlar Köyünde
173 hane vardır; bunların 11 tanesi hasarlı, oturulamaz, 11 tanesi yine
oturulabilir, 4 tanesi sağlam, 26 tanesi de şu anda veya o zaman içinde
incelenmesine devam edilmektedir. Bunların içinde, yine büyük köylerimizden Kadıköy'de
476 hanemizin yine büyük bir kısmı hasarlı hale gelmiştir. Bozalan Köyünde 210
tane hanenin 34 tanesi incelenmekte; 18 tanesi sağlam, 7 tanesi hasarlı, 9
tanesi de oturulamaz durumdadır. Özellikle Bölmekaya Köyümüzde 46 tane
oturulamaz hane vardır; 53 tane hasarlı, oturulabilir, 107 tanesi de
incelemededir. Bunun gibi sayılabilecek, Buldan'ın köylerinden yine Türlübey
Köyümüzde 292 hanenin 15 tanesi hasarlı, oturulamaz, 12'si tanesi hasarlı,
oturulur, 8 tanesi sağlam durumdadır. Sarımahmutlu Köyümüzde 290 hanenin
içinde, yine 14 tane binamız hasarlı, 18 tanesi, oturulur durumda, ama hasarlı;
11 tanesi sadece sağlamdır. Yani, şöyle baktığım zaman, yine Güney'in Aydoğdu
Köyünde 4 tane incelenmekte olan, ancak 4 tane de oturulamaz durumda;
Cindere'de, yine, oturulamaz 6 tane hane, incelenmekte olan 9 tane hane, 3 tane
hasarlı, ama oturulabilir şekilde, bize gelen dokümanlarla netleşmiş;
netleşmesine rağmen, 2003 yılından beri, kesinlikle ve kesinlikle, bu
hasarların karşılanmadığı bir süreç yaşanmıştır Buldan'da. Dolayısıyla,
özellikle bu yasanın Buldan'a getirecekleri, Hakkâri'yle, Çat'la, Bingöl'le
eşdeğerdedir. Bunun sebebi, burada, yani, Buldan İlçemizde 2003 yılında deprem
olmuştur, diğer söz konusu illerimizin, beldelerimizin deprem felaketine uğradığı
tarih de 2005 yılıdır. Dolayısıyla, Buldan iki sene sonra bu hakkı
yakalayabilmiştir. Bu konudaki Buldan'ın özellikle ihtiyacını vurgulaması
açısından bu farkı anlatmak istiyorum; yani, Buldan'da 2003 yılında oluyor
deprem ve diğer bölgelerimizde 2005 yılında. Buldan, bu haktan, 2005 yılında
yararlanma şansını yakalamış oluyor.
Bu konuda benden önce konuşan
arkadaşlarımın gösterdiği hassasiyete ben de katılıyorum. Özellikle deprem
bölgelerinde yapılacak her türlü onarımın devletin bürokrasisinden ayıklanması
gerektiğini özellikle söylemek istiyorum; çünkü, özellikle mevsim koşulları
dikkate alındığında, köylerde çok sınırlı sayıda oturan genç nesillerimizin
ekonomik imkânsızlıklar, tarımın bitmesi yüzünden şehirlere göç etmesi
nedeniyle, kalan insanlarımızın yaşlı insanlarımız olduğunu da gözardı
etmeyerek, özellikle devlet olarak bu konudaki ahde vefamızın ivedi olarak
harekete geçmesi zorunluluğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tabiî, deprem bir tek Türkiye'de olmuyor, bir tek Buldan'da da olmuyor; ama,
özellikle bir hassasiyetimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Demin benden önce
konuşan vekil arkadaşlarımın da söylediği gibi, dünyanın birçok ülkesinde
depremler oluyor; ama, bir özel durumu da, hem Yüce Meclisin hem de Türkiye
kamuoyunun önüne koymak istiyorum. Biliyorsunuz, Maldiv Adalarında, Sri
Lanka'da ciddî bir deprem oldu bütün dünyanın ilgi alanı içine giren. Bu
depremde, Türkiye de, kendi imkânları ölçüsünde buralara gereken katkıyı koydu
ve katmaya da devam etmekte. Ancak, özellikle o yörenin insanları olarak,
Buldan'ın insanı olarak, Hakkâri'nin, Bingöl'ün insanı olarak bir şeyin altını
çizmek istiyorum; Sayın Başbakanımızın, o tarihlerde, özellikle bazı
kurumların, özellikle sanayici kurumların öne çıkan isimlerini bir araya
getirerek Türkiye adına yaptığı girişimin, öncelikle, Hakkâri için yapılmasını
beklerdim. Bu konudaki lokomotiflik, eğer dünyaya örnek olmaksa önce biz kendi
insanımıza örnek olmak durumundayız. Biz önce kendi insanımızın ihtiyaçlarını belirleyip,
önce o konuda eksiğimizi gidermek zorundayız. Bakın niye bunu söylüyorum;
Buldan'da 2003 yılında deprem oluyor, 2005 yılında olan depremin içine Buldan'ı
sokarak Buldan'ın mağduriyetini ortadan kaldırma çabası içine giriyoruz.
O halde, Sayın Başbakanımızın 10 000 000
dolarlarla veya 10 milyar dolarlarla topladığı paralar veya belki 1 000 000
dolar, keşke önce Hakkâri için toplanılsaydı da, Yılmaz Erdoğan Sezen Aksu'yla
birlikte Hakkâri'ye yardım için konser vermek zorunda kalmasaydı veya o da,
sütün kaymağı olsaydı diye düşünüyorum. Dolayısıyla, devleti yönetmek
konusunda bazılarımızın gösterdikleri
ivedi çalışmaya, Sayın Bakanımızın özellikle bu konudaki hassasiyetine saygı
duyuyorum. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki AK Partili milletvekili
arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın birlik ve
beraberlik içinde, bu yasayla, Türkiye'yi bir bütün olarak görüp, bu konuda
attıkları adımı da saygı ve sevgiyle karşılıyorum; ancak, tekrar söylüyorum,
Maldiv Adaları kadar benim Hakkârim de önemli. Türkiye'nin ekonomik gücünün
sergileneceği yer, Türkiye sınırlarının içidir öncelikli olarak diye özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bu konudaki hassasiyeti, kesinlikle,
kimse, bunun üzerinden siyaset yapıyorum diye algılamasın. Bu işler, ne yazık
ki, tekrar olabilecek şeyler. O halde, biz, gelin ayağımızı yorganımıza göre
uzatalım. Biz, yurt dışına yardım yaparken, yurt dışındaki birtakım
duyarlılıklara cevap verirken, kendimizi, o ülkelere çok daha yakın olması
gereken insanlarla bir tutmayalım. Önce biz kendi insanımıza yakın olalım, biz
önce kendi insanımızın ihtiyaçlarını belirleyelim ve bu konudaki talebimizin
de, bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin talebi kadar, o yörenin insanlarının
talebi olduğunu da özellikle buradan söylemek istiyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyorum ve bu yasaya katkı koyan herkese ayrıca teşekkür ediyorum. Buldan
halkıma, Denizli halkıma, Hakkâri'de ve Bingöl'de bu konuda yakınlarını
yitirmiş olan herkese tekrar başsağlığı diliyorum. Bu şehirlerin yapılanması
konusunda bürokrasiye teslim olmayalım. Önce kendi değerlerimize, sonra yurt
dışından bize bakan insanlara şirin görünme çabası içinde olalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Sayın milletvekilleri, tasarını tümü
üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
DENİZLİ-BULDAN VE ÇEVRESİNDE, HAKKARİ'DE, BİNGÖL-KARLIOVA VE
ÇEVRESİ İLE ERZURUM-ÇAT'DA MEYDANA GELEN DEPREM AFETLERİNE VE BAZI
KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde 26.7.2003 tarihinde,
Hakkari İli ve çevresinde 25.1.2005 tarihinde, Bingöl İli Karlıova İlçesi ve çevresi ile Erzurum İli Çat İlçesinde
12-14.3.2005 tarihlerinde meydana gelen deprem afetleri nedeniyle Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı fen heyetleri tarafından belediye sınırları ile mücavir
alanlarında belirlenen yıkılmış veya ağır hasarlı konut ve işyeri sahibi
afetzedeler için konut, işyeri ve her türlü alt yapı ve sosyal donatılar,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
tarafından yapılacak veya yaptırılacaktır. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı tarafından yapılan veya yaptırılan konut, işyeri ve her türlü alt
yapı ve sosyal donatılar, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasında düzenlenen bir protokol ile
afetzedelere verilmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilir. Orta
hasarlı olduğu tespit edilen konut veya işyeri sahibi afetzedelere ise
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından onarım işleri için kredi verilebilir.
Söz konusu işler için gerekli giderler Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı bütçesinde yer alan afet tertiplerine ödenek aktarmak
suretiyle karşılanır. Bu şekilde sağlanan ödenekten bilahare Başbakanlık Toplu
Konut İdaresi Başkanlığına kaynak aktarılır.
Bu Kanundan yararlanacakların
belirlenmesi, kredilerin kullandırılması, geri dönüşü, yapılacak olan konut ve
işyerlerinin afetzedelere tahsisine ilişkin usul ve esaslar Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden sonra yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar meydana
gelecek deprem afetlerinde de bu Kanun ile diğer kanunların ilgili hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ESAT CANAN (Hakkâri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve
Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesi, komisyonlarda yapılan
ilavelerle, yakın geçmişte, Denizli-Buldan, Hakkâri, Bingöl-Karlıova ve
Erzurum-Çat İlçesinin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yıkık,
ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyerleri sahibi afetzedelerin mağduriyetinin
giderilmesine imkân veren bir maddedir.
Söz konusu depremlerden zarar gören
vatandaşlarımızın zararlarının sosyal devlet ilkesi gereği olarak giderilmesi,
elbette gereklidir ve bizim de arzumuzdur. Tasarı, bu yönüyle, elbette
olumludur; ancak, eksik hazırlanmış bir tasarıdır, yeterli değildir.
Bildiğiniz gibi, Türkiye, deprem kuşağında
yer alan bir ülkedir. Bu nedenle, deprem konusunda daha kalıcı ve köklü
önlemlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Ne yazık ki, bugüne değin, hükümetler,
deprem öncesi önlem almak yerine, deprem gerçekleştikten sonra ortaya çıkan can
ve mal kaybını önlemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Tasarıya
baktığımızda, bu amacın, mevcut hükümet açısından da değişmediği, tasarıda
sadece münferit depremler sonrası önlemlere dönük bir düzenleme olduğu açık bir
biçimde görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yapılması gereken, depreme karşı önlem alınmasıdır. Deprem öncesi, deprem
anında ve deprem sonrası yapılacak tüm önlemleri kapsayacak, daha köklü ve
kalıcı, temel bir düzenlemeye, âdeta depremle mücadele yasasına ihtiyaç vardır.
Bunun için de, can ve mal kaybını asgarîye indirecek deprem öncesi hazırlıklara
ağırlık veren yeni deprem politikalarının izlenmesi gerekmektedir. Örneğin,
yerbilim çalışmaları yapılarak, yerleşim bölgelerinde risk taşıyan alanların
belirlenmesi ve tüm teknik olanaklar kullanılarak afet haritalarının
çıkarılması, depreme uğraması muhtemel yerlerin imar ve geçici yerleşmeleriyle
ilgili her türlü plan ve hazırlıklar bir an evvel yapılmalıdır.
Deprem sonrası dayanıklı konutların
üretilmesi, etkili bir yapı denetim sisteminin oluşturulması ve deprem öncesi
harcamalar için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması gibi politikaların
izlenmesi, Türkiye'nin, deprem gerçeğini daha güvenli göğüslemesini
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının 1 inci maddesi kapsam itibariyle eksiklik içermektedir. Örneğin, ağır
hasar, orta hasar gören konut ve işyerleri madde kapsamına alınmasına karşın,
az hasar gören konut ve işyerleri kapsamdışı bırakılmıştır. Oysa, az hasar
gören konut ve işyerlerinin de madde kapsamına alınması gerekmektedir; çünkü,
söz konusu depremler sonrasında, örneğin Hakkâri depremi sonrasında yapılan
tespitler neticesinde, birçok konut ve işyerinin az hasarlı olduğu
belirlenmiştir. Bu konut ve işyerlerinin de tekrar kullanılabilir hale
getirilmesi için, devletçe desteklenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, az
hasarlı konut ve işyerlerinin de madde kapsamına alınmasına ihtiyaç vardır. Bu
konuda, Sayın Meclis Başkanlığına önerge verdik; bu önergemize, önemine binaen,
desteğinizi umuyor ve diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hakkâri ve ilçe merkezinin, geçmişte terör nedeniyle aldığı yoğun göç yüzünden
kent çarpık gelişmiştir. Her türlü teknikten uzak inşa edilen yapılar da
-genelde çamur harçlı toprak, kerpiç ve briketlerle ilkel bir şekilde
yapılanlar- deprem riskini daha da artırmıştır.
25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri İlimizde
meydana gelen deprem sonucunda, Hakkâri Valiliği İl Kriz Merkezinin kesinleşen
raporuna göre, Hakkâri merkezde 157 konut, 1 işyeri ve 1 ahır hasar görürken,
78 konut, 1 işyeri ve 1 ahır orta hasar görmüş; 1 886 konut, 32 işyeri ve 4
ahır da az hasar görmüştür. Bu az hasar gören konut ve işyerlerinin bir bölümü
7268 sayılı Yasa kapsamına girmektedir; ancak, geriye kalan bir bölümü de
belediye mücavir alan sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Ayrıca, daha önce Hakkâri İlimizin
dördüncü derece deprem kuşağında yer aldığı kabul edilmiş ve ona göre binalar
inşa edilmiştir; ancak, yaşanan bu son depremle, ilimizin birinci derece deprem
kuşağında yer aldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, eskiden inşa edilen tüm
resmî binalar, özellikle hastane ve okullar olası bir deprem karşısında büyük
bir risk altında bulunmaktadır. Bu yüzden, bütün resmî ve özel konutlar,
gerekli teknik kontrollerden geçirilerek ivedilikle önlemler alınmalı ve
güvenli hale getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eksikliklerine rağmen afetzedelerin mağduriyetinin bir nebze de olsa
giderilmesini sağlayan bu yasa tasarısını hazırlayan Sayın Bayındırlık
Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Bu yasanın hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Canan.
AK Parti Grubu adına, Bingöl Milletvekili
Sayın Feyzi Berdibek.
Buyurun Sayın Berdibek. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ BERDİBEK
(Bingöl)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Denizli-Buldan ve Çevresinde, Hakkâri'de, Bingöl-Karlıova ve Çevresi ile
Erzurum-Çat'ta Meydana Gelen Deprem Afetlerine ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Denizli-Buldan İlçesi ve
çevresinde 26 Temmuz 2003 tarihinde meydana gelen ve ağır hasara sebep olan
deprem ve 25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen 5,4 şiddetindeki -ne
yazık ki, bu depremde 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir; vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyoruz- deprem sonrası, ilk etapta, Afet İşleri Genel
Müdürlüğünce acil yardım ödeneği hemen gönderilmiş, vatandaşlarımızdan devletin
hiçbir gücü ve yardımı esirgenmemiştir.
Bunu takiben, 12 ve 14 Mart günleri
Bingöl-Karlıova'da meydana gelen 5,7 ve 5,9 şiddetindeki depremler ve nihayet
23 Mart 2005 tarihinde 5,5 şiddetindeki depremle, Bingöl'de, ciddî anlamda
hasarlar oluşmuştur. Allah'a şükürler olsun ki, bu depremlerde de can kaybı
olmamıştır.
Değerli milletvekilleri, ilk depremin
ardından Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ Bey, hemen ekibiyle beraber 2
saat sonra deprem bölgesine ulaşmıştır. Bir gün sonra Sayın İçişleri Bakanımız
Abdülkadir Aksu Bey ve Bayındırlık Bakanımız Zeki Ergezen Bey ve 3 milletvekili
arkadaşımızla beraber Erzurum'a hareket edilmiş ve oradan da karayoluyla Çat
üzeri Karlıova'ya doğru gidilmiştir ve yol üzerindeki bütün köylere
ulaşılmıştır; bu köylerle de gereken diyalog sağlanmış. O günkü şartlarda,
Sayın Bayındırlık Bakanımız, inşallah, bu konuda -yapılabilecek ne varsa, biz, vatandaşımızın yanındayız-
yapılabilecek ne varsa, depremden zarar görmüşlerin zararlarını giderme adına
da, her türlü fedakârlığa açık olan hükümetimizin orada güzel örneğini
sergilemiştir. Bu konuda Sayın Bakanımıza gerçekten teşekkür ediyoruz.
Deprem, tabiî afet olmakla beraber, deprem
düğün değildir, deprem eğlence değildir. Deprem olduğu zaman, mutlaka,
beraberinde sıkıntılar, problemler de gelir; ama, ben, bu hükümetin deprem
konusunda ortaya koymuş olduğu tabloyu gerçekten takdirle karşılıyor ve
alkışlıyorum. 1 Mayıs depreminde Bingöl'de -diğer Körfez bölgesindeki depremle
mukayese ettiğimiz zaman- beş yılda yapılamayanları aynı hükümet, aynı
Bayındırlık Bakanı -Zeki Ergezen döneminde- beş ay gibi kısa bir sürede ve
Bingöl'de şubat ayında kimsenin dışarı çıkamadığı bir dönemde, buz kesen bir
havada, eksi 20-30'larda, Şubat 15'te konutlar teslim edilmiş ve halkımız sıcak
barınaklarına konulmuştur. Genel anlam itibariyle bu hükümetimizin Erzurum,
Ağrı ve benzeri yerlerde olan depremlerde de aynı performansı ortaya koyduğunu
bütün kamuoyu görmüştür. Bu saatten sonra Hakkâri'de meydana gelen, Denizli-
Buldan'da, Bingöl-Karlıova'da da meydana gelen depremden ötürü aynı
hükümetimizin duyarlılık göstereceğine ve bu konuda yapılabilecek ne varsa
yapacağına inancım tamdır. Bu hükümetin, hakikaten de, bu konudaki duyarlılığı
kamuoyu tarafından da takdir edilmektedir; çünkü, geçmişte olan depremlerde
burnumuzun dibindeki bir bölgeye hükümet ancak üç günde ulaşabilmiştir; ama, 1
Mayıs depreminde, hükümet, 5 saat sonra olay yerine ulaşmakla beraber, o zor
şartlar altında yapılabilecek ne varsa yapmıştır. Ben, bu konuda, hükümete,
tabiî ki, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, Bayındırlık Bakanımız Zeki
Ergezen Beye ve çalışanlarına teşekkür ediyorum, çok sağ olun diyorum.
İnşallah, bunları aynı şekilde devam ettireceklerinden hiç kimsenin kuşkusu
olmasın.
Bingöl'de meydana gelen bu depremden
dolayı Bingöl Valimizin başkanlığında ve çevre illerin valilerinin de
desteğiyle güçlü bir organizasyon yapılmıştır.
Bununla beraber, askerî birlikler, Sivil
Savunma Genel Müdürlüğü, Türkiye Kızılay Genel Müdürlüğü, Deniz Feneri ve diğer
sivil kuruluşlar, özellikle Bingöl Valimizin denetimi ve koordinasyonu altında
Bingöl Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları bölge müdürlükleri
ve Köy Hizmetleri yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, Bingöl-Karlıova'da
meydana gelen bu depremlerde can kaybı olmaması sevindirici olmakla beraber,
orada devletimizi gördük, sivil kuruluşlarımızı gördük ve bütün o halkımızın
ihtiyaçlarını bir an önce gidermeye uğraşırken, haliyle, kışın ağır şartları
altında yaşayan o halk için gerekli tedbirlerin hükümetimiz tarafından
alındığını gördük. Kendilerine, Bingöl halkı adına şükranlarımı arz ediyorum.
Her üç depremde de toplam 35 yaralı olmuş;
tedavileri görülerek, taburcu edilmişlerdir.
Bingöl'de yıkım hayli fazla olmuş, bugün
itibariyle, 672 ağır hasarlı, 70 orta hasarlı, 1 058 az hasarlı olmak üzere,
toplam 1 800 hane hasar görmüştür.Tamamen yıkılan 80 ahır ve 6 samanlık da
tespit edilmiştir.
Yardımlar devam etmektedir ve çıkacak bu
kanunla da aynı şekilde devam edecektir. Bugüne kadar 1 573 çadır dağıtılmış, 4
854 battaniye, 1 044 katalitik soba, 280 uykutulumu, 2 506 paket gıda yardımı
yapılmıştır.
Bingöl Belediyemizce de, 17 Mart 2005
tarihinden itibaren, öğle ve akşam yemekleri dağıtımına başlanmıştır.
Tabiî ki, bu yardımlar, bölge halkının
ekonomik güçlerinin depremin meydana getirdiği kayıpları karşılamaya yetmemesi
sebebiyle, bölge halkının ekonomik ve sosyal bakımdan daha fazla mağdur
olmalarının önüne geçilmesi, konutları yıkılanların açıkta kalmamaları, bu
arada işyerleri yıkılanların mağduriyetlerinin giderilmesi, bölgede ekonomik ve
sosyal hayatın normal şekilde devamının sağlanması için kanunî düzenleme
yapılması zarureti hâsıl olmuştur.
Sayın milletvekilleri, Bingöl'de meydana
gelen bu depremden dolayı, Türkiye'nin genelinde bizleri telefonla arayarak
geçmiş olsun dileklerini sunan Türk Halkına, devletimizin kurumlarına, çeşitli
sivil toplum kuruluşlarına gönderdikleri yardımlardan dolayı şükranlarımızı arz
ediyoruz.
Cenabı Allah, bütün Türkiyemizi,
milletimizi ve insanlık âlemini bu tür afetlerden korusun der, hepinize
saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Berdibek.
Şahsı adına söz isteği var.
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 838 sıra sayılı yasa tasarısı
üzerinde kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde
Hakkâri, Bingöl, Erzurum'da oluşan depremlerle ilgili, 2003 yılında
Denizli-Buldan'da oluşan depremle ilgili, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ve
Başbakanlık Toplu Konutun güçlendirilmesine ilişkin bir yasa tasarısını
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, arkadaşlarım da
söylediler, önemli olan, kalıcı önlemleri, köklü önlemleri almaktır. Türkiye,
deprem kuşağında bir ülke. Testiyi kırmadan önce önlemler almak ve kalıcı
almak... Örneğin, Denizli- Buldan'da olan deprem 5,6 şiddetinde ve 300'ün
üzerindeki konut, ev hasar görüyor büyük oranda. Hakkâri'de olan da öyle,
Bingöl'de olan da öyle; ama, 7-8 şiddetinde olan bir deprem, gerçekten, köklü
önlem almış bir Japonya'da ya da gelişmiş bir ülkede böylesine bir zarara yol
açmıyor. O yüzden, bu kimi illerimizdeki, ilçelerimizdeki yaraları sarmakla
ilgili önlemi alkışlamakla birlikte, Türkiye, sürekli bir deprem kuşağında
yaşadığı için, daha köklü, daha kalıcı çözümlerin alınması gerektiğini
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Denizli bu yasa
tasarısı içerisinde var. Basından belki izliyorsunuz, sürekli sallanan ve
depreme uğrayan illerimizden birisi; çünkü, Büyük Menderes ve Gediz çöküğünün
ortasında kurulmuş bir ovada Denizli; kuzeyden, güneyden gelen etkin faylar,
tarih boyunca birsürü uygarlık kentlerini alıp götürmüş ve onbinlerce insanı
öldürmüştür.
Örneğin, Buldan-Yenice yakınında Tripolis
diye bir antik kentimiz, Pamukkale'deki Hierapolis kentimiz, Eski Denizli diye
Denizli'nin hemen bitişiğindeki Laodikya ve Honaz'daki Colossea antik kentleri
depremde gitmiştir. Daha sonra da birçok acılara, bu deprem deneniyle, Denizli
muhatap olmuştur; can kaybına, mal kaybına yol açılmıştır.
Son yıllarda, Pamukkale Üniversitesi,
Japon üniversiteleriyle birlikte Denizli'de bir çalışma yürütmektedir ve
Denizli'nin yeraltı toprak yapısını, su yapısını araştıran çok güzel bir
inceleme raporu ortaya çıkarmış ve bunu, Bayındırlık Bakanlığına onaylatarak,
Denizli'ye teslim etmiştir; bir de Devlet Planlama Teşkilatına sunmuştur,
alınacak önlemlerle ilgili.
Şimdi, Denizli şanslı illerden biri; en
azından fotoğrafı çekilmiştir; çünkü, çarpık bir yapılaşma, maalesef,
Denizli'de de, birçok yerde olduğu gibi, var. Özellikle kent merkezinde yüzde
90, 8-9 katlı, bitişik nizamda, çok sağlam olmayan -kamu binaları da içinde-
yerler vardır. Bunların, bu raporların bilimsel olarak ortaya konulmuş
raporların uygulanması gerekir acıların yaşanmaması için.
6 tane gözlem istasyonu kurulmuştur bu
NATO projesi ve Pamukkale Üniversitesinin desteğiyle. Bunlar, örneğin Buldan
depremini kayıt altına almıştır; ama, bu, yeterli değildir; yeni gözlem
istasyonları yapılması gerekir, bunların bir on-line sistemine bağlanması
gerekir.
Sayın Zeki Ergezen, yani, Bayındırlık
Bakanı açık sözlü bir bakanımız bizim. Ben, milletvekili olduktan sonra, bu
Denizli depremiyle ilgili, Buldan depremiyle ilgili kendisine üç tane -biri
Başbakan olmak üzere- soru önergesi verdim. Verdiği yanıtlarda, örneğin
birincisinde, 10.3.2003'te, ödenek olmadığı için kamu kurumlarının
sağlamlaştırılamadığını çok açık bir biçimde yazmıştır Sayın Bakan. Kendisini
basına verdiği demeçlerden de kutluyoruz; yani, Türkiye'de bazı illerde deprem
olduğu zaman büyük zararlara yol açacağı söyleniyor.
Yine, daha sonra verdiğimiz yazılı soru
önergelerinde, maalesef, yeterli kaynak olamadığı için büyük istasyonlar
kurulamadığı ve binalarda sağlamlaştırmanın yeterince yapılamadığı
söylenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, deprem konusunda daha
etkin önlemler alınmalıdır. İnsanlığın ve Türkiye'nin, son zamanlarda
yaşadığımız acılar nedeniyle gündemine girmiştir; ama, bu konuda, örneğin -kimi
okullarımız güzel örneklerini verdi- acil kurtarıcı ekiplerini, büyük
okullarımızın tümünde, üniversitelerde kurmak gerekir, büyük belediyelerin
tümünde kurmak gerekir. Odaların denetimi mutlaka sağlanmalıdır. Şimdi, biraz
onlardan uzaklaşılmıştır. Bu konuda kalıcı önlemlerin alınması, hem halkın,
öğrencilerimizin bilgilendirilmesi hem de devlet tarafından, testi kırıldıktan
sonra değil, olay olduktan sonra değil, olay olsa bile, can kaybına, mal
kaybına yol açmayacak birtakım çalışmaların yapılmasını diliyoruz.
Ayrıca, bir önergemiz var. Buldan
İlçemize, Sarayköy ve Güney İlçelerinin de, orada zarar gören... Sanıyorum,
başka, AKP'li arkadaşların da önergesi var; bu iki önerge birleştiriliyor; onun
da kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 3 önerge vardır; önergeleri
geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işlem yapacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesinin birinci
fıkrasının son cümlesine "orta" kelimesinden sonra gelmek üzere
"ve az" kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Esat
Canan |
Mustafa
Gazalcı |
M.
Vedat Melik |
|
Hakkâri |
Denizli |
Şanlıurfa |
|
Vezir
Akdemir |
Hasan
Güyüldar |
|
|
İzmir |
Tunceli |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 838 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesinin ilk cümlesine "Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde"
sözünden sonra "Sarayköy ve Güney İlçelerinde" ibaresinin eklenmesini
arz ederiz.
|
Haluk
Koç |
Mustafa
Gazalcı |
Haşim
Oral |
|
Samsun |
Denizli |
Denizli |
|
Mehmet
Uğur Neşşar |
Muharrem
Kılıç |
Hasan
Güyüldar |
|
Denizli |
Malatya |
Tunceli |
BAŞKAN - Son önerge, en aykırı önergedir; o nedenle,
okuttuktan sonra işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesine "Denizli İli Buldan İlçesi ve
çevresinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve Sarayköy ve Güney
İlçelerinde" ibaresinin ve "12-14.3.2005 tarihlerinde"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Adıyaman İli Çelikhan İlçesinde 26.02.2004
tarihinde, Muğla İli Akyaka Beldesinde 21.12.2004 tarihinde" ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Mehmet Sarı |
Osman Nuri Filiz |
|
Ordu |
Gaziantep |
Denizli |
|
Mustafa Zeydan |
Fehmi Öztünç |
|
|
Hakkâri |
Hakkâri |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: 26. 7. 2003 Buldan ve çevresini
etkileyen deprem Sarayköy İlçesinin Ahmetli Beldesini ve Güney İlçesini de
etkilemiştir. Konuya açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Hükümetin
katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu önergenin kabul
edilmesiyle, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesi de
karşılanmış olduğundan, bu önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesine "orta" kelimesinden sonra
gelmek üzere "ve az" kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
Esat Canan (Hakkâri) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -Sayın Canan; buyurun; gerekçenizi
açıklayınız.
ESAT CANAN (Hakkâri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının 1
inci maddesinin incelenmesinde ağır hasar, orta hasar gören konutlar yasa
kapsamına alınmış, az hasarlı olan konutlar ve işyerleri alınmamıştır. Bunun
hukuka uygun olmadığı kanısındayım. Özellikle Hakkâri depreminin sonucunda
ortaya çıkan tabloya baktığımız zaman, 1 800'e yakın konut ve bir kısmı da
işyeri olmak üzere, oldukça büyük sayıda işyeri az zarar görmüştür. Hepinizin
bildiği gibi, ilimizin, bölgemizin çok özel bir yapısı var. Geçmişte yaşanan
terör nedeniyle, ilçe merkezlerine, il merkezine yoğunlaşan göçler nedeniyle yapılan
çarpık konutlar oldukça yüksek düzeyde olmuştur. Oradaki vatandaşlarımızın
mağduriyeti, oradaki insanlarımızın imkânları bu az hasar gören konutları ve
işyerlerini tekrar yapmaya imkân vermemektedir. Sosyal devlet ilkesi gereği,
devletin, hükümetimizin, özellikle bizim bölgeyi de dikkate alarak, bizim
bölgenin koşullarını da dikkate alarak, bu az hasar görmüş konut ve
işyerlerinin de yasa kapsamına alınması amacıyla bu önergemizi vermiş
bulunuyoruz. Bu önergenin kabul edilmesi durumunda yasanın asıl amacına
ulaşabileceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarımın tümünün desteğini
bekliyor, hepinize, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Canan.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi, kabul edilen ilk önergeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. -
Afetzedelere konut ve işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda
arsa ve arazi temininde 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu
maddelerindeki hükümler uygulanır. Bu araziler üzerinde imar mevzuatındaki
kısıtlamalara bağlı kalmaksızın harita, her türlü imar ve parselasyon planları
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılır veya yaptırılır ve onanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Tunceli Milletvekili Sayın Hasan Güyüldar; buyurun.
Sayın Güyüldar, şahsınız adına da söz talebiniz de var;
süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005
Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
17 Mart 2005 tarihinde Sivas-Koyulhisar-Kuzulu Mezraında bir
heyelan acısı yaşadık. Bu heyelanda kaybettiğimiz 15 vatandaşımıza Allah'tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Güneydoğu Asya'da acılar bitmiyor. 28 Martta Endonezya'daki
8,7'lik depremde de acılar yaşadık, yıkımlar oldu. Ben, bu Yüce Meclisten,
Uzakdoğu'da ölenlere Allah'tan başsağlığı diliyor, yaralılara geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyorum.
25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri İlimiz ve çevresinde meydana
gelen depremden dolayı can kaybının az olması en büyük tesellimiz olmuş; ancak,
konutlardaki hasar nedeniyle, vatandaşlarımız, soğuk kış günlerinde büyük
sıkıntılar yaşanmış olmasının üzüntüsünü yaşıyor. Hakkârili vatandaşlarımıza,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, tekrar, geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediye ve mücavir
alan sınırları dışında kalan kırsal alandaki afet mağdurlarının, yıkılmış, ağır
ve orta hasar görmüş konut, işyeri ve ahır gibi yerlerdeki hasarların
giderilmesi, 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Aynı deprem
bölgesinde ve mücavir alan sınırları içinde yıkılmış, ağır ve orta hasar görmüş
konut ve işyeri mağdurlarına mevzuat gereği devlet tarafından yardım
yapılmaması, elbette, ekonomik yönden geri kalmış bu bölgeler için bir eksiklik
ve haksızlıktır. Dolayısıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içindeki
afetzedelerin, bu kanunî düzenlemeyle konutlarına, işyerlerine kavuşmaları,
bölgede ekonomik ve sosyal hayatın normale dönmesine yönelik bu düzenlemeler,
yerinde ve gereklidir.
Bu kanunla, ilgili mevzuat sınırlamalarına bağlı
kalmaksızın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca, harita, her türlü imar ve
parselasyon planlarının düzenlemelerini yaparak, konutu ve işyeri yıkılan,
hasar gören afetzedelerin konut ve işyerlerine kavuşmaları, az hasar ve orta
hasar gören vatandaşlarımızın, kredi sağlanarak işyerine ve konutuna
kavuşmasına yönelik bu tasarıyı Cumhuriyet Halk Partisi olarak yerinde
buluyoruz. Ülke olarak, bu gibi acıları bir daha yaşamamak dileğiyle,
olabilecek afet gibi durumlarda üzerimize düşeni her zaman yapacağımızı,
sorumluluğumuzu, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da yerine getireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İlimizdeki
deprem 25 Ocakta oldu. Bu tarih, yaklaşık, Tunceli-Pülümür İlçemizde olan
depremle aynı günleri taşımaktadır. Pülümür'deki deprem 27 Ocak 2003 tarihinde
oldu. Deprem sabahı Sayın Bakanımız deprem bölgesine giderek, oturulamaz
durumda olan evleri, depremden nasibini almış kamu kurum ve kuruluşları
binalarını, eğitim görülemez olan okulları yerinde inceleyerek gerekli
çalışmaların en kısa zamanda başlatılacağını beyan etmişti. Sayın Bakanımızın
bu sıcak yaklaşımı vatandaşlarımıza moral kaynağı olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem afeti gören
illerimiz için çıkarılan kanunlar, bazı kanunlarda yapılan değişikliklerin
içinde Tunceli İli olmasına rağmen, maalesef, bu kanunlardan yeteri kadar
faydalanamamıştır. Pülümür depremi üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen, ben,
oradaki durumu kısaca size burada anlatmak istiyorum. Bu depremde Pülümür
Meydanlar Mahallesindeki afet konutları hasar görmüş, vatandaşlarımız
konutlarını boşaltmışlardır. Kısa bir zamanda getirtilen konteynerlere yerleşen
vatandaşlarımız iki yılı aşkındır bu barakalarda yaşamını sürdürmektedirler.
Soğuk ve sert bir kış mevsimi olan Pülümür'de, - 30'lardaki dondurucu
soğuklarda vatandaşlarımız, maalesef, bu kış günlerinde de bu konteynerlerde yaşamışlardır.
Kaymakamlık, devletimizi orada temsil etmesine rağmen,
maalesef, içler acısı bir durumdadır. Hükümet konağının hasar görmesinden
dolayı bu deprem günü anında boşaltılmıştır. Başta kaymakamımız olmak üzere,
hükümet konağındaki tüm birimler Pülümür'ün muhtelif yerlerinde, bodrumlarda,
daracık odalarda hizmet vermektedirler. Okullar başta olmak üzere, kamu kurumu
binalarında, gerek takviye gerek yeniden yapılmasına dair ödenek olmadığından
dolayı herhangi bir ilerleme olmamıştır.
Tunceli ve ilçelerimizde depremle ilgili tespitler her
defasında yapılmasına rağmen, maalesef, gereği yapılamamıştır. Sadece Pülümür
İlçemizde 48 afet konutu Toplu Konut İdaresi tarafından yapılmıştır. Geçmişten
süregelen EYY hizmetleri ödenek yetersizliğinden dolayı başarılı olamamıştır.
Pülümür Belediye Başkanlığı binası hasarlı olmasına rağmen,
ilçemizdeki hizmetlerin aksamaması için, bu hasarlı binada hizmetler
görülmektedir. Bu depremde şehir suyu şebekesi, kanalizasyon depremden hasar
görmesine rağmen, bu arıza bugüne kadar devam etmekte olup, maalesef, İller
Bankasına yapılan müracaatlar bir sonuç verememiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Ocak 2003 Pülümür
depremi sonrası ülkemizde, maalesef, birçok deprem yaşadık. Bilhassa
Bingöl'deki acıyı hep birlikte yaşadık. 1 Nisanda İzmir Seferihisar, Urla; 10
Mayısta Bingöl depremi, akabinde Ağrı, Erzurum, 25 Ocak Hakkâri ve en son
olarak geçenlerdeki Karlıova depremi hepimizin üzülmesine neden olmuştur.
Son depremler hariç, Tunceli dışındaki deprem bölgelerinde,
gerek Bingöl olsun gerek Erzurum ve diğer bölgelerimizde olsun devletin tüm
imkânları seferber edilip gerekli olan konut ihtiyacı karşılanmış; sosyal
tesisleriyle, altyapısıyla verilen hizmetlerle yaralar sarılmış; kamu kurum ve
kuruluşlarında hizmet aksamadan vatandaşlarımız normal yaşamlarına devam etmektedir.
Seferihisar, Bingöl, Erzurum, Ağrı, Doğubeyazıt halkı adına, mağduriyeti
giderilen, evlerine kavuşan vatandaşlarımız adına, ben, burada sevincimi,
memnuniyetimi belirtiyorum. Başta Sayın Bakana ve ilgililere, kurumlara, emeği
geçen herkese huzurunuzda teşekkür ediyorum; ama, Tunceli halkı adına, iki
yıldan fazla bir süredir yaz sıcağı, kış soğuğunda konteynerlerde yaşam
mücadelesi veren aileler adına, kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurlar adına,
öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz adına, ben burada üzüntülerimi dile
getiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, deprem tabiî bir afettir. Bu afet,
nerede olursa olsun ayırım yapmaz; deprem herkesi vurur, üzücüdür. Ülkemiz
deprem kuşağında olup ve bizler de depreme alışmaya mecburuz. Devletin görevi,
olabilecek yaraları sarmaktır. Nitekim, Anayasamızda ifadesini bulan sosyal
hukuk devletinde de bu yapılır; maalesef, bu, Tunceli'de olmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem olan
bölgelerde çocuklar okuluna giderken, parklarda oynarken, Pülümür'deki çocuklarımızın,
konteynerlerde zemheri soğuğunda analarının kucağında hıçkırıkları hâlâ devam
ediyor. Devlet memurları Pülümür'de hizmet yapabilmek için hükümet konağını
beklemektedirler. Tunceli'nin tüm ilçelerinde evleri hasar görmüş, yıkılmış
vatandaşlar, bir umutla gözleri yollarda beklemektedirler; ayrıca, çeşitli
afetlerden dolayı hak sahibi olmuş, borçlandırılmış insanlarımız otuz yıldır,
kırk yıldır kendilerine uzanacak elleri beklemektedirler.
Bölgemizde olan depremde gerek Tunceli ve ilçelerinde olsun
gerek Pülümür'de olsun ağır hasarlı konutlar için bir tek afet konutu ihalesi
yapılmadı. Belirtmeye çalışacağım acil afet sorunlarını Sayın Bakanımın
bilgisine sunmak istiyorum ve 2005 yılı içerisinde çözüm bulacağınıza
inanıyorum.
Tunceli merkez ve ilçelerindeki ağır hasarlı konutların 2005
yılı içinde programa alınıp, ödeneklerin serbest bırakılması, 2004 yılı
programında olan afet konutları ödeneklerinin tamamının serbest bırakılması...
Böylece EYY programında olan 451 konutun bu yıl tamamlanacağına inanıyorum.
Ovacık İlçemizde arsası hazır olmasına rağmen programa alınmayan 144 afet
mağduru konutunu umutla beklemektedirler. Bürokratik engeller aşılarak, Afet
Kurumuna iki yıllığına şartlı olarak tahsisi yapılan, Tunceli merkez İnönü
Mahallesi Harcik Mevkiinde 19 000 metrekarelik arsaya afet konutu yapılmasını,
büyük umutlarla sıcak evini bekleyen vatandaşlarımız adına Sayın Bakanımızdan
bekliyorum. Ben de, afet yaşamış illerimizin vekilleri gibi, biraz evvel
burada, sevindirici bir tavırla sorunları dile getiren Bingöl Milletvekilimiz
Feyzi Berdibek gibi mutlu olmak istiyorum; halkımla birlikte huzurlu olmak
istiyorum.
Sayın Bayındırlık Bakanına olan inancımdan dolayı, Tunceli
merkez ve ilçelerinde afet sorunlarına bu yıl içinde çözüm bulunacağını bekliyor
ve inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) - Ümit ediyorum ki, ülkemiz bir
daha bu tür afetlere maruz kalmaz, bu gibi kanunları yapmak ve uygulamak
zorunda olmayız.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güyüldar.
Grup adına ikinci söz isteği, AK Parti Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Osman Nuri Filiz'in.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Denizli-Buldan ve Çevresinde,
Hakkâri'de, Bingöl-Karlıova ve Çevresi ile Erzurum-Çat'ta Meydana Gelen Deprem
Afetlerine ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2
nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize
saygılar sunarım.
28 Mart 2005 Pazartesi günü Güneydoğu Asya'da yaşanan ikinci
deprem, üzerinde bulunduğumuz yerkabuğunun aslında çok da güvenli olmadığını
bizlere göstermektedir. Ülkemizin deprem ve benzeri afetlerle sık sık karşı
karşıya kaldığı bir gerçektir. Özellikle 17 Ağustos depreminin oluşturduğu
deprem bilincinin yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladığı günlerde, 2003 yılında
Buldan'da, geçtiğimiz günlerde Hakkâri, Bingöl, Erzurum ve çevresinde ardı
ardına meydana gelen depremler; biz unutsak da, daima kendisini hatırlatacağa
benziyor.
Devlet olarak, afetin oluşturduğu yaraları giderme
sorumluluğu içerisinde hazırlanan bu kanun tasarısıyla, depremzede
vatandaşlarımızın yaralarının sarılması, kalıcı ve depreme dayanıklı konutlara
kavuşturulması amaçlanmaktadır. Deprem haritamızın tüm ülke genelinde il il ve
belde belde çıkarılmış olmasına rağmen, deprem havzalarına kurulan yerleşim
yerlerinin zemini ve bu yerleşim yerlerindeki konutların kalitesi
incelendiğinde, durumun vahametini daha da net görmek mümkündür.
İşte tüm bu nedenlerle, deprem riski olan il, belde ve
köylerde, kentsel dönüşüm projesini gerçekleştirme gereği vardır. Yine bu
gerekçeye dayalı olarak, köy, mezra veya mezra niteliğini bile taşımayan
yerleşim yerlerinin birleştirilmesi, sosyal hayatın güvenli bir şekilde
devamını sağlamak bakımından önemlidir. Hem deprem havzalarına kurulmuş hem de
yapı kalitesi düşük binalardan oluşan yerleşim yerlerinde, orta şiddette, 5-6
büyüklüğündeki depremlerin bile ölüm, yaralanma ve ağır hasarla sonuçlandığı
dikkate alındığında, kentsel dönüşüm çalışmalarının ne derece zorunlu ve
yerinde olduğu görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî afet
yönetimimizin çokbaşlı oluşu ise, ayrı bir sıkıntı oluşturmaktadır. Gelişmiş
ülkelerin tamamında millî afet yönetimi tek elde toplanmıştır ve çoğunlukla
afetle ilgili kurumun, afet bölgesinde geniş yetkilerle donatıldığı
görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde kısaca FEMA olarak bilinen
teşkilat, bunun en tipik örneğidir. Buna karşın, ülkemizde halen, afet
yönetimiyle ilgili olarak değişik bakanlıkların bünyesinde görev yapan üç ayrı
genel müdürlük bulunmaktadır. Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve İçişleri
Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, hemen hemen aynı amaca yönelik hizmet
eden kuruluşlardır. Doğal afet, yangın, hastalık ve savaş hallerinde, ülke
genelinde afet yönetimi ve sivil savunma konusunda tek elden hizmet sunmak,
hizmetin doğru, yerinde ve hızlı olarak sunulması açısından çok önemlidir. Bu
nedenle, üç genel müdürlüğün tek çatı altında birleştirilmesinde fayda vardır.
Değerli arkadaşlarım, afetlerin acılarının toplum olarak
paylaşılması, sadece üzüntü ifade etmekten ibaret olamaz. Toplum, birlik ve
beraberliğini her vesileyle göstermek, acıları ve kayıpları hem maddî hem de
manevî olarak paylaşmak durumundadır. Millet olarak, hem birbirimizin hem de
dünya ailesinin acılarını paylaşmak konusunda hassas olduğumuzu samimî olarak
gösterdik ve gösteriyoruz; ancak, acıların kaynağı olan sorunların millet ve
devletçe hep birlikte giderilmesi de ayrı bir zorunluluktur. Sorunların kaynağını
hep birlikte bildiğimize göre, küçük bir depremde bile yıkılacağı belli olan
konutların "başımı sokacak bir evim olsun" düşüncesindeki
vatandaşlara hayat boyu yaptıkları birikimlerin bir karşılığı olarak satılıp
mezar olmasına göz yummamalıyız. Vatandaşlarımızın da, bu konuda bilinçli
hareket etmelerinde fayda vardır. Ayrıca, tabiat hukukuna riayet edildiğinde,
bölgelerde, depremin şiddeti ne olursa olsun, ölüm ya da enkazla
karşılaşılmamaktadır.
Ben, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü iken, Sakarya'da
bir kız öğrenci yurdunun yapılması söz konusuydu ve bu yurdu, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı ihale etmişti. Müteahhit geldi ve bize, buranın zemininin
sağlam olmadığını, depremde zarar göreceğini ifade etti. Bayındırlık
yetkilileriyle görüşmelerimizin neticesinde, zemin kuvvetlendirildi ve bu bina
inşa edildi. Yalnız, yanındaki yemekhane ve kantin-kafeterya için aynı görüşte
olunmadı ve sonucunda, 17 Ağustos depreminde gördük ki, binası güçlendirilen,
temeli güçlendirilen bina ayakta kaldı, yanındaki iki katlı kafeterya maalesef
yıkıldı. Demek ki, deprem bir kader değil. Hangi zeminde olursa olsun
yapılabiliyor; ama, sağlam ve güçlü yapıldığı takdirde, depremden zarar gören
binalar azalabilecektir.
Tabiî afetlerin ne zaman ve hangi boyutlarda olacağını
önceden tespit etmek çok zordur; ancak, tabiî afetlerin yol açtığı can ve mal
kaybını, önceden alınacak tedbirlerle asgarîye indirmek mümkündür. Depreme
dayanıklı binaların yapımı, dere yataklarına bina yapımının önlenmesi, çığ ve
heyelan mıntıkalarının dışında yerleşim yeri seçimi ve afet konusunda halkın
bilinçlendirilmesi gibi çalışmalar, afetlerin vereceği zararları
azaltabilmektedir.
Ülkemizin deprem kuşağında olması ve ortalama sekiz ayda bir
hasara ve can kaybına yol açan depremin meydana gelmesi, depremle ilgili ne
kadar ciddî tedbirlerin alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Ağustos 2003
tarihinde merkez üssü Denizli-Buldan İlçesi olan bir deprem meydana gelmiştir.
Bu depremde, Buldan merkezde 41, Yenicekent'te 17, Sarayköy-Ahmetli'de 37,
Güney İlçesinde 37 bina yıkılmış ya da oturulamaz hale gelmiştir. Köylerle
birlikte, hasar gören ve oturulamaz bina sayısı 341'dir.
2003 yılında Buldan İlçesinde ve çevresinde, geçtiğimiz
günlerde Hakkâri, Bingöl-Karlıova ve çevresi ile Erzurum-Çat İlçesinde
depremden zarar gören vatandaşlarımızın, yıkılan ya da ağır hasar gören
evlerinin yerine kalıcı ve kaliteli konutlarda yaşamlarını sağlamaya dönük
olarak hazırlanan bu kanun tasarısının Yüce Meclisimizde kanunlaşacağına
duyduğum inanç sonsuzdur.
Bu duygu ve düşüncelerle, depremzede vatandaşlarımıza tekrar
geçmiş olsun der, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.
Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.25
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.20
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
838 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Hakkâri İli ve
Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 3. - 2 nci madde uyarınca temin
edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa edilecek veya onarılacak alt ve üst
yapılarla ilgili; harita, imar ve parselasyon planları, ifraz, tevhit, tescil,
ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler, verilecek beyanname, taahhütname
ve sözleşmeler ile tapu ve kadastro müdürlükleri dahil tüm kamu kurum ve
kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon, pay ve
ücretten muaftır. Bu madde kapsamında gerçekleştirilecek işler 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendi kapsamında
sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun.
Sayın Özkan, şahsınız adına da söz isteği
var; birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve çevresinde
25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 3
üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, depremler insanlığın
ilk yıllarından itibaren tüm toplumların, özellikle de ülkemizin en korkulu
rüyası olmuştur. Türk tarihinde şöyle bir geriye gidecek olursak, tarih boyunca
ülkemizin zaman zaman bu tip afetlere maruz kaldığını ve birçok sayıda can ve
mal kaybına neden olduğunu görebiliriz. Yakın tarihimizde, Tunceli'yi, Yalova
depremini, Kocaeli depremini, Bolu, Erzincan, Burdur, Siirt, Bingöl, Düzce,
Dinar depremlerini unutmamak ve acılarını paylaşmak, günümüzde de hatırlanması
gereken bir konudur.
Tarihlerin tekerrürden ibaret olduğunu ve
tekerrür eden her tarih olayından bir ders alınmasını tarih kitapları her ne
kadar yazıyorsa da, Türk toplumu olarak, bu dersi henüz alamadığımızı,
üzülerek, her yeni depremde yeniden görüyoruz.
Her depremden sonra, gerek hükümet
çevrelerinde gerekse de medya organlarında günlerce alınması gereken önlemler
konuşulur, tartışılır, uzmanların görüşlerine yer verilir, bağış kampanyaları
düzenlenir; sonra, her nedense, sanki bu deprem hiç yaşanmamış gibi, yaşantıya
devam edilir, taa ki, bir dahaki deprem oluncaya kadar.
Tabiî, bu iki deprem arasındaki süreçte
de, konu deprem olunca ve toplumun bu konudaki hassasiyeti de gözönünde
bulundurularak, sıkça, olası depremler konusunda görüş ve değerlendirmelere yer
verilir. Gün yok ki, gazetelerde deprem konusunda bir uzman görüşüne yer
verilmesin; kimisi, depremin büyüklüğü hakkında fikirler verir; kimisi, yeri
veya bölgesi hakkında tahminlerde bulunur; kimi ise, bu depremler konusunda
oluşabilecek can ve mal kaybı konusunda irdelemelerde bulunur.
Değerli arkadaşlarım, peki, bunların,
toplum olarak, bizlere ne yararı olmaktadır, sorarım. Her şeyden ötesi, bunlar,
gerçekten, uzman görüşü müdür? Az önce de değindiğim gibi, konu, insanımızın
hassas olduğu bir durum olunca, medya organları da, her ağızdan çıkan lafı manşetlerine
taşımakta ve dolayısıyla da, kamuoyu tedirgin edilmektedir. Öncelikle, bunun
bir an önce önlenmesi gerekmektedir.
Kamuoyunun asıllı asılsız bu tür haber ve
yorumlarla tedirgin edilmesi, zaten ekonomik kriz içerisinde olan
vatandaşlarımızda, ciddî olarak, bir ruhî çöküntüye neden olmaktadır; zira,
vatandaşlarımız, gazetelerde çıkan her haber ve yoruma kolaylıkla inanmakta ve
etkisinde kalmaktadır. Oysa, vatandaşlarımızın direkt olarak can ve mal
güvenliğini ilgilendiren böyle bir olayda devletine güvenmesi gerekmez mi?!
Devlet yetkililerinin çıkıp da, gazetelerde ve televizyonlarda her çıkan habere
itibar etmeyin, devlet olarak bu konuda gereken her türlü araştırma
yapılmaktadır; bu konuda son derece duyarlıyız; önlemlerimiz alınmıştır ya da
alınmaya devam edilmektedir denmesi gerekmez mi?! Bunu devlet olarak biz
yapamıyorsak, kimden ya da kimlerden bekleyeceğiz?.. Devletin görevi, deprem
olduktan sonra deprem bölgesine hemen nasıl ulaştıklarını söyleyerek övünmek ve
taziyelerini sunmak mıdır?..
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarı tümü itibariyle incelendiğinde, tasarıda, sadece, deprem sonrası
alınacak önlemlere dönük düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Diğer bir
ifadeyle, bu tasarıyı incelediğimizde, köklü ve kalıcı önlemler almak yerine,
sadece ileride sorulursa, depremle ilgili bir yasa çıkarmadınız denilmesin diye
ve âdeta günü kurtarmak adına yapılmış bir tasarı olduğunu göreceksiniz.
Bu tasarıyla, bölgede olası bir deprem
sonrası can ve mal kaybının asgarîye indirilmesi mi amaçlanmıştır; hayır. Peki,
bu bölgede depreme dayanıklı konutların üretilmesi ve deprem öncesi harcamalar
için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması mı planlanmıştır; hayır. Yine,
bölgedeki olası bir depremi önceden haber verebilecek bir sistemin ya da böyle
bir teknolojinin araştırılması veya geliştirilmesi için bir akademik çalışma mı
hedeflenmiştir; ona da hayır. Peki, bu tasarının amacı nedir; afetzedeler için
yapılacak konutlar Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yapılır, afetzedelere
verilmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilir. Orta hasarlı
binalar için kredi verilebilir. İhaleler 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21
inci maddesinin (b) bendinde olduğu gibi pazarlık usulüyle yapılabilir...
Güldürmeyin değerli arkadaşlarım; böyle bir kanun tasarısı mı olur?.. Bu tasarı
ne getirecek o bölgedeki vatandaşlarımıza?.. Onlara ne ihalenin nasıl
yapılacağından, onlara ne konutları kimlerin dağıtacağından! Sonra da o bölgeye
gidip, göğsümüzü gere gere, sizler için kanun yaptık diyeceğiz; artık, bu
yasayla can ve mal güvenliğiniz emniyet altında diyeceğiz!..
Halk arasında çokça anlatılan bir fıkra
vardır. Hücre hapsindeki bir deliye tabak içinde kara üzüm verirler. O, bunları
yemek yerine, etrafında gezen birkaç hamamböceğini yemeye başlar. Tabiî,
delidir; üzüm ile hamamböceğini ayırt edemedi diye gülerler. Oysa, deli açıklar
bunun gerekçesini "üzümler zaten benim ve tabakta duruyor, aç kaldığım
zaman onları yiyebilirim; oysa, bu hamamböceklerini bir daha
bulamayabilirim" der.
Bu misal, bu yasayı çıkarıyoruz; ama,
Allah korusun, olası bir depremde buradaki vatandaşlarımızı bulabilecek miyiz?!
Bunları yapmak zaten devletin görevi değil midir değerli arkadaşlarım?.. Bu,
kanun değil, olsa olsa, bürokratik bir düzenlemedir. Bu nedenle, öncelikle, yöre
halkına, bu bölgede güvenle oturabilmelerinin güvencesini vermeliyiz. Bölgenin
jeolojik yapısını iyice etüt ederek, gerekirse yeni yerleşim bölgeleri
oluşturmalı ve buralarda depreme dayanıklı konutların oluşturulması yönünde
hazırlanacak politikalara işlerlik kazandırmalıyız. Bu durum sadece Hakkâri,
Tunceli, Bingöl, Erzincan için değil, seçim bölgem olan Burdur için de
geçerlidir.
Diğer bir husus da ülkemizde yaşanan
depremler sonrası özellikle kamu binalarımızın gördüğü ağır hasarlardır. Kamu
İhale Yasasının değişmesine karşılık, deprem konutlarının ve kamu binalarının
onarım ve yeniden inşa edilmesinde önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yakın
zamanlarda Bingöl ihalelerinde yaşadığımız sıkıntıları hepimiz çok iyi
hatırlıyoruz; Bingöl ihalelerinde yaşadığımız sıkıntıları, tekrar söylüyorum,
çok iyi hatırlıyoruz.
Şimdiye dek yapılan ihalelerde ortaya
çıkan yüksek fiyatlar ve bu konuda önüne geçilemeyen şaibelerle, depremde
canını ve malını kaybeden yurttaşlarımızın kemikleri sızlamaktadır. Bu ihalelerdeki
yüksek fiyatlar, ne yazık ki, ilerideki dönemlerde depremzede yöre halkı
tarafından ödenecektir. Şimdi, bir de, bu tasarıyla, ihalenin ivedi olarak
yapılması zorunluluğu gerekçesiyle, ilgili İhale Kanunu kapsamında, pazarlık
usulüyle yapılması amaçlanmaktadır. İhale usulüyle bile ortaya çıkan bazı
şaibeler bu durumda önlenebilecek midir? Burada, bu pazarlığı yapacak kişi veya
kişilerin yeni bir şaibe altında kalması nasıl önlenecektir? Böyle bir
uygulamanın yol açabileceği her türlü suiistimal nasıl önlenebilecek veya nasıl
denetlenebilecektir? Her türlü suiistimal veya şaibeye yol açabilecek böyle bir
uygulama yerine, madem ihalenin ivedi olarak yapılması zorunluluk, ihale
sürecini bir düzenlemeyle kısıtlamak daha akılcı olmaz mıydı?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, hepimizin bildiği gibi, deprem kuşağında olan bir ülkedir ve bu
nedenle, öncelikle, deprem konusunda daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak
gerekmektedir. Bu konuda bugüne kadar neler yapılmış ve neler yapılmalıdır; öncelikle
bunların belirlenmesi gerekmektedir. Hatta, bırakın bugüne kadar yapılanları,
sanki bugüne dek hiçbir şey yapılmamış gibi düşünerek, bu önlemleri en kısa bir
zamanda almak zorundayız. Bunun için, öncelikli olarak, ülkemizin bir deprem
haritası çıkarılmalı ve deprem kuşağında olan bölgeler için gerekirse hiçbir
masraftan kaçınmadan ve hatta, bu yerleşim yerlerinin daha güvenli bölgelere
nakledilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Her bir bireyin can ve mal
güvenliği her türlü menfaatten önde gelmelidir. Depremde canlarını kaybeden her
bireyin devlet üzerinde vebali vardır. Bunların sorumluluğu bizlerindir.
Dünyanın birçok yöresinde şiddetli
depremler meydana gelmekte, hatta, bunlar, bazen 8-8,5 şiddetine bile
ulaşmasına rağmen birkaç can kaybıyla atlatılmaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde
ise, 5-5,5 şiddetindeki depremler bile can ve mal kaybına yol açmakta, işin
trajikomik yönü ise, birçok vatandaşımız, depremden kurtulmak için kendilerini
balkon veya çatıdan atarak hayatlarını kaybetmektedir. Bu da, insanımızı
depremlerin nasıl tedirgin ettiğinin ve ruhsal olarak etkilediğinin açık bir
kanıtıdır. Yurttaşlarımızı bu denli tedirgin olmaya iten neden, deprem
konusunda devlete güvenmemeleri ve bu konuda kendilerini yalnız
hissetmeleridir. Bırakın deprem konusunda devlete güvence duymayı, daha, olası
bir depremde dahi ne yapacaklarını bile bilemeyen yurttaşlarımız çaresizlik
içerisindedirler. Bu konuda bugüne kadar yapılan eğitimler yetersizdir ve
deprem sonrası birkaç günle sınırlı kalmaktadır.
Bu bağlamda, özellikle kırsal kesimde yer
alan yurttaşlarımızın bilgilendirilmesi amacıyla, bu bölgelerde gezici eğitim
ve yayım ekiplerinin görevlendirilmesi ve uygulamalı olarak bilgilendirilmeleri
için sivil savunma müdürlüklerine çok önemli görevler düşmektedir. Sivil
savunma müdürlükleri, personel, araç ve gereç yönünden ülke genelinde
güçlendirilmelidir ve illerin deprem master planları acilen tamamlanmalıdır.
Bir diğer husus da, doğal afet sigortası
kapsamının genişletilmesi ve ülke çapında yaygınlaştırılmasıdır. Gerekirse, bu
sigorta, zorunlu araç sigortası gibi zorunlu hale getirilmeli ve tapu
müdürlüklerince, bu belge, zorunlu evrak olarak nitelendirilmeli ve bu belgeyi
bulundurmayanlara tapu tescil ve teslimi yapılmamalıdır.
Tabiî ki, burada ele alınacak en önemli
husus, depreme dayanıklı konutların yapılması için gerekli kontrol ve
denetimlerin yapılmasıdır; çünkü, hepimizin de bildiği gibi, deprem, önüne
geçilemeyen bir doğal afettir. Burada, ölüme sebebiyet veren, depremin kendisi
değil, içerisinde yaşadığımız konutlardır. Her deprem ertesinde defalarca dile
getirilmesine rağmen, maalesef, bugüne dek, bu konuda somut bir adım atılamamış
ve ülkemiz insanı, umursamaz bir kadercilik anlayışıyla, kaderiyle başbaşa
bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, her birimiz bu
toplumun bireyleriyiz ve halkımızın refah, esenlik ve güvenliği için buralarda
bulunmaktayız. Bu tedbirleri içeren geniş kapsamlı yasaları ve yaptırımları biz
çıkarmazsak, başkaları mı gelip bunları yapacak ya da bunları en önemli gündem
maddesi yapmak için daha kaç bin vatandaşımızın canlarını kaybetmesini
bekleyeceğiz?! Her depremden sonra, ağıtlar yakıp, insanımızı toplumsal birlik
ve beraberliğe çağırmaktan ya da kahraman kurtarma ekiplerimizin başarılarından
söz etmekten bıkmadık mı?! Bu önlemleri bir an önce alıp, vatandaşlarımızın
karşısına güçlü bir devlet olarak çıkmak için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Şu anda, ardımızda, yüzbinlerce vatan
evladını yitirmiş bir toplumun vekilleri olarak, bunu, ne zaman onlara
sağlayacağız?! Yüzbinlerce kayıp veren gözü yaşlı halkımızı, her gün deprem
olacak mı kaygısından nasıl koruyabileceğiz? Bu, ülkemizin, Parlamentomuzun en
önemli gündemi değil midir; bundan daha önemli ne olabilir ki?
Değerli arkadaşlarım, bugünden tezi yok,
gelin bu yasaları birlikte çıkaralım; gerekirse, bu konuda üst düzey yapılar
oluşturalım. Bu yapıların, gerekirse, bir bakanlık veya en azından bir
müsteşarlık düzeyinde temsilini sağlayalım; gerekli kontrol ve denetim
mekanizmalarına gerçek anlamda işlerlik kazandıralım; bu amaçla yeni fonlar,
kaynaklar oluşturalım. Halkımızın, kendini otorite gören birkaç kişiden değil,
devlet aracılığıyla bilgilendirilmesini sağlayalım. Bu konuda dürüst olalım.
Halkı paniğe sürüklememek adına, birtakım gerçeklerden kaçamayız. Halk, gerçeklerden
değil, önlem alınmamasından panik olur. Gerektiğinde gerçek tehlikeleri ve
alınan önlemleri halkımıza açıklarsak, halkımız, inanın, daha güvende hisseder
kendini. Depremden korunmayı öğretelim onlara, kendilerini güvende
hissedecekleri konutlarında oturmalarını temin edelim; gerekirse, bir can için
bile olsa, hiçbir fedakârlıktan kaçınmaksızın, tüm konutları yıkıp yeniden inşa
edelim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi tamamlarken, bu kanun tasarısını, Grubum adına desteklediğimizi belirtiyorum;
ancak, bu tasarının, bundan sonra çıkarılacak yasalara önderlik etmesi ve en
kısa zamanda tam gündem olarak bu konulara yönelmemizi sağlamasını ümit
ediyorum.
Bu vesileyle, ülkemizde bugüne kadar
meydana gelen deprem felaketlerinde hayatlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza
Tanrıdan rahmet diler, kederli ailelerine bir kez daha taziyelerimi yenilerken,
bu acıların son bulması, önümüzdeki yılları ilimde, ülkemde ve dünyada
depremsiz geçirme dileğiyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Şahsı adına, Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hakkâri İli çevresinde meydana gelen
depremle ilgili kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hakkâri depreminde ve bundan önce meydana gelen depremlerde hayatını
kaybedenlere Allah'tan rahmet, tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum. Ulusumuzun
bir daha böyle acılar yaşamaması temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Bu kanun, genel gerekçesinde de
belirtildiği gibi, kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta
hasar görmüş konut, işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına
yöneliktir. Hepimizin de bildiği gibi, Türkiye deprem kuşağında yer alan bir
ülkedir. Deprem konusunda daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak gerekmektedir.
Maalesef, bugüne kadar gelen hükümetler, deprem öncesi önlem almak yerine,
deprem gerçekleştikten, can ve mal kaybı olduktan sonra önlem almayı alışkanlık
haline getirmişizdir. Deprem öncesi hazırlıkların yapılması ve önlemlerin
alınması asıl olandır.
Benim ilim de bir deprem bölgesidir.
1995'te ilimizin batı yöresinde Dinar, 3 Şubat 2002'de ise, ilimizin doğu
bölgesinde Sultandağı civarında bir deprem geçirdik. Bu yaşanan felaketlerin,
bana göre, asıl nedeni deprem değil, bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini
unutmamızdır. Bu gerçeği unutarak, sadece imar rantını ve denetimsizliği
kollayan genel siyasî tutumlar, bu hasarların daha yoğun olmasına neden
olmuştur. Ülkemizde yıllardır uygulanan bilimdışı ve aşırı kazanç üreten imar
politikalarını, yer seçimindeki plansızlık ve keyfî kullanılan imar
uygulamalarını, maalesef, zararların yüksek olmasına neden olarak sayabiliriz.
Doğal afetleri önlemek belki olanaklı
değildir; ancak, yarattığı etkileri azaltabiliriz. Bundan daha kısa bir dönem
önce Japonya'da meydana gelen çok yüksek şiddetteki bir depremde 1 kişi
hayatını kaybetti. Aynı derecede, Allah korusun, bizim ülkemizde bir deprem
olsa, bugün, biz, oralarda enkaz toplamakla karşı karşıya kalacaktık. Türkiye
niçin bir Japonya gibi olmasın? Bunu kendi kendime sormadan da edemiyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
ilimiz, biraz önce de belirttiğim gibi, 3 Şubat 2002 tarihinde bir deprem
geçirmiş, hâlâ depremin acılarını yeterince yok edememiştir. 2 575 konut yapımı
için 10 kooperatif devreye girmiş, bu kooperatiflerin bir kısmı yapılanmasını
tamamlayabilmiş, ama, bir kısmı daha bu yapılanmasını tamamlayamamıştır. Biraz
önce gördüğüm genel gerekçede belirttiğim gibi, Afyon'da 1 759 afetzede ahır ve
samanlıkları yıkık ve ağır derecede hasar görmüştür. Hak sahipliği ve işlemini
kazanmışlardır. Aradan üç yıl geçmesine rağmen, devlet tarafından 1 759
afetzede borçlandırılarak boş senede imza attırılmış ve borçlandırılmalarına
rağmen, hâlâ, bu 1 759 afetzedenin ahır ve samanlıkları için bir katkı yerine
getirilmemiştir. Üç yıl önce açığa, bonoya imza atan birtakım afetzede bugün
hakkın rahmetine kavuşmuştur. Üç yıl gibi uzun bir dönem geçmiş. Korkuyorum, bu
yasa da, aynı Afyon'da çıkan yasa gibi, pek çok ihtiyacı karşılayamayan; ama,
biraz önce bazı arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, acıları paylaşıyoruz,
yeterince ulaşmaya çalışıyoruz diyerek günü gün etmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıya kalabiliriz diye korkuyorum.
Sayın Bakan, Afyon'u ziyaretinizde oradaki
yurttaşlarımızın ihtiyaçlarının giderileceği yönünde söz verdiniz; bir yılı
geçti. Yurttaşlar, Sayın Bakanın verdiği sözün yerine getirilmesini istiyorlar.
Bunlar doğal bir afet mağdurudurlar. Sizden dileğim, bu 1 759 afetzedeye
verdiğiniz sözü yerine getirebilmenizdir. Cumhuriyet hükümetine güven
duygularını oradaki yurttaşlarımızın aynı tazelikle hissedebilmeleridir diye
düşünüyorum.
Gündemdışı konuşmayı almamın asıl gerekçesi, hem Hakkâri depremindeki olanlara bir nebze değinebilmek; ama, yöremdeki sıkıntıyı da anlatabilmek amacıylaydı. Örneğin, bir ilçemizde bir camiin daha hâlâ tamiratını yapamadık; merkezî bir cami, üç yıl geçmiş. O konuda bir milletvekili arkadaşımın değerli katkılarını da biliyorum; ama, aşamıyor, sonuca gidemiyorsunuz. Üç yıl kısa bir dönem değil.
Ben, bu duygularla, tekrar, bu depremlerde
hayatını kaybeden değerli yurttaşlarımızın yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı
diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
3 üncü madde üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İlk taksit, ihaleli ve emanet işlerinde inşaatların
bitirilip hak sahiplerine teslimi tarihinden itibaren iki yıl sonra, Evini
Yapana Yardım Yönteminde ve orta hasarlı konut ve işyerlerinin onarımında ise
son kredi diliminin hak sahibine ödendiği tarihten itibaren iki yıl sonra
başlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 838 sıra
sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti
Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 4 üncü maddeyle ne
yapmak istiyoruz; önce biraz ondan bahsetmek istiyorum. 4 üncü maddeyle,
15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin
altıncı fıkrasını değiştiriyoruz. Nedir bu 40 ıncı maddenin altıncı fıkrası;
depremzedelere yapılan yardımın veya verilen kredinin -daha doğrusu- geri
ödemesine ilişkin düzenleme eskiden şöyleydi: "İlk taksit, ipotek tescil
tarihinden, ipoteksiz borçlanmalarda borç senedinin imzası tarihinden itibaren
iki yıl sonra başlar." Yeni yasayla getirilen hüküm ise, "ihaleli ve
emanet işlerinde inşaatların bitirilip hak sahiplerine tesliminden itibaren iki
yıl sonra..."
Değerli arkadaşlarım, bu, olumlu bir
düzenlemedir aslında. Daha önceden ipotek veya tescil tarihi dikkate alınırken,
şimdi konutların teslimi dikkate alınmaktadır; yani bu düzenlemeyle, konutların
geç teslim edilmesi durumunda alınan kredinin geri ödenmesi de geç
başlamaktadır. Düzenleme, evet, olumludur; ancak, düzenlemeleri, yasaları sık sık
yapsanız da, ne kadar olumlu olsa da uygulama daha önemli arkadaşlarım.
Uygulamada bunu gerçekleştirebilecek miyiz; benim kuşkularım var. Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kurduğu Bingöl deprem evlerindeki yolsuzluk
iddialarını inceleme komisyonu olarak, 14-15 Mart tarihlerinde bölgedeydik.
Biraz oradan bahsetmek, oradaki izlenimlerimden bahsetmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, 1 Mayıs
2003 depreminin üzerinden yirmiüç ay geçmiş olmasına rağmen, depremde ahırları
yıkılan, hayvanları telef olan 970 vatandaşa ve işyerleri yıkılan 132 esnafa
hiçbir yardımın henüz yapılmadığını tespit etmiş bulunuyoruz.
Bunun yanında -sadece Bingöl'le de sınırlı değil; uygulama önemli dedim- geçen
yıl Malatya'nın Pötürge ve Doğanyol İlçelerinde 5,8 büyüklüğünde deprem oldu;
ama, hâlâ oraya el uzatılmadı. Doğanyol'da deprem konutları yapılacaktı; ama,
daha ihalesi bile yapılamadı, ödenekler verilmedi. Bu arada, Bingöl'ün Yedisu
İlçesi de aynı durumda. Tam fay hattının üzerindeki ilçeye daha el uzatılmadı.
Vatandaşlarımız hâlâ çadırlarda yaşıyor. Bu ilçelerin de kapsama alınması
gerekmektedir diye düşünüyoruz.
Yine, bunun gibi Bingöl Merkez Sarıçiçek
Köyünde evini yapana yardım yöntemiyle ev yapmaya başlayan ve yüzde 35'ini
tamamlayan 125 aile, dava açtıkları halde 23 aydır para alamamaktadırlar
arkadaşlar. Bu sorunların giderilmesi gerekmekte. Bunların tamamı yapılan
yasalarla mümkün olamamakta.
Sayın Bakan da burada. Ben, kendilerine de
buradan duyurmak istiyorum; Bingöl-Karlıova'nın köylerinde hasar tespit
komisyonu olarak hasar tespitine gelen ekiplerin uyguladıkları bir garip yöntem
var; ondan da bahsetmek istiyorum.
Sayın Bakanım, içinde mutfak, tuvalet ve
sadece musluk bulunmayan konutları, bu komisyon, konut olarak kabul etmemekte
ve yapılacak deprem konutlarından bu konutlara sahip olan kişilerin
yararlandırılamayacağını söylemektedir.
Bir ikincisi, önce, köyde tek hane olarak
yapılmış binalar, daha sonra, bu binada yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının
evlenmesi nedeniyle yanlarına yapılan eklentilerle, malum, üç, dört, hatta beş
hane haline gelmekte. Bu tür konutların yıkılması sonucu, yine, hasar tespiti
için gelen komisyon üyeleri, bu konutları tek konut kabul etmekte ve yapılacak
konutlardan, deprem konutlarından, bu tür dört beş hanenin oturduğu konut
sahiplerine tek konut verilebileceğini söylemektedirler. Bu, bölgedeki
depremzede vatandaşlarımızı fazlasıyla mağdur etmektedir.
Yine, daha sonra, deprem bölgesinden
sonra, 1 Mayıs 2003 yılında meydana gelen depremden sonra yapılan deprem konutlarında
yaptığımız incelemelerde de, kaldı ki, Sayın Bakanımız hiçbir yolsuzluğun
olmadığını, her şeyin sağlıklı yürüdüğünü, bu konutların yapımına ilişkin
hiçbir söz söylenemeyeceğini belirtmektedirler; ama, biz aynı fikirde değiliz;
çünkü, gittik gördük. Burada, Toplu Konut İdaresi, Bingöl merkezinde, davetiye
yöntemiyle, 1 536 adet konut yapımını vermiş olup, bir konut maliyeti ortalama
38 milyar liradır. Oysa, aynı alanda, aynı konutları, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği 30 milyar liraya, ama açık ihale yöntemiyle ve ilan vermek
suretiyle yapmıştır. TOBB, burada, 480 konut yapmıştır. Aynı mahiyetteki
konutların maliyet farkı, konut başına 8 milyardır. 1 536 konutun toplamında
ise 12 trilyon lira civarındadır; ancak, daha sonra, TOBB, söz konusu 480 konutu
TOKİ'ye hibe etmiş, hibe edilen ve 30 milyar liraya mal edilen bu konutları
TOKİ ne yapmış biliyor musunuz arkadaşlar; altyapı maliyeti ve KDV bedeli de
eklendi bahanesiyle, depremzedeye, tam 51 milyar liraya satmıştır. Kısaca, 30
milyar liraya mal edilen konutları, TOKİ, şimdi, ilk taksitini Haziran 2006'da
olmak üzere, yirmi yıl vadeyle 51 milyar liraya teslim etmiştir.
Afet İşleri Genel Müdürlüğü 2003 yılında
evini yapana yardım uygulamasıyla 77 metrekarelik konut yapımı için tip proje
uygulamasıyla kendi konutunu yapana 17 milyar lira yardım yapmıştır ve
depremzede vatandaşlarımız, bu 17 milyar lirayla evlerini yapıp,
bitirmişlerdir. Bir 17 milyar liraya yapılan ev var -aynı ev- bir 39 milyar
liraya, bir 30 milyar liraya, bir de 51 milyar liraya teslim edilen var.
Değerli arkadaşlar, bunların yanında,
davetiye yöntemiyle yaptırılan konutlar sözleşmeye aykırı olarak inşa edilmiş
olup, şu aykırılıklar tarafımızdan tespit edilmiştir: Toplukonut alanındaki ara
yollara sıcak asfalt yapılması davetiye yöntemiyle yapılmış; ancak, yapımcı
firma zemin altyapısı olmadan, zemini sıkıştırmadan üzerine sathî asfaltı âdeta
serpiştirdiğinden, asfalt kaplama iki ay içinde sökülmüş ve yollar şu anda
çamur içindedir.
Sözleşmede açıkça yazıldığı halde -buna
rağmen nasıl bir şey yapılamıyor, onu da anlayamıyoruz- yükleniciler, yapılan
konutların bulunduğu alanda çevre düzenlemesi yapmamış, göstermelik bir iki
ağaç dikmiş; konutların subasmanları yüksek yapılmamış, tabandan rutubet
almakta; konutların çatıları, bir kısmının kiremitleri uçmuş durumda; konut
alanının dışına yapılması gereken arıtma tesisi, konutların içine yapılmış ve
üstelik hemen yakındaki DSİ kanalına bağlandığı için de iki kurum şu anda
mahkemelik, davalık durumdadır değerli arkadaşlar.
TOKİ, bir de, zaten yüksek bedellerle
yaptığı bu konutlar için yükleniciye inşaat başlamadan ihale bedelinin yüzde
5'i kadar miktarı peşin olarak vermiş; âdeta inşaata başlaması için yüklenici
firmaları baştan gönüllü olarak finanse etmiştir.
Netice itibariyle arkadaşlarım, burada,
deprem konutlarında yapılan incelemelerde toplam 46 trilyon civarında fazla
ödeme tespit edilmiş ve bu fazla ödeme haksız olarak birilerinin cebine
girmiştir ve Bingöl halkının cebinden çıkmıştır. Ancak, bütün bunlara rağmen
üzülerek görmekteyiz ki, bazı bakanlarımız, deprem konutlarının yapımında
hiçbir yolsuzluğun, hiçbir imalat hatasının ve eksikliğin olmadığını görsel ve
yazılı basında beyan etmektedirler. Hükümetin bu tutumu da, yapılan bu
yolsuzlukların üzerine gidilmeyeceğini ve yapanın yanına kâr kalacağını
göstermektedir. Türkiye artık bu tür yolsuzluklardan bıkmış durumdadır değerli
arkadaşlarım.
Sayın Bakandan ve hükümetten rica
ediyorum, bu yolsuzlukların üzerine gidin ve bu yolsuzlukları yapanın yanına
kâr kalmasın. Depremzede isyan halinde, yani, bu anlamda isyan halinde.
Bazıları 17 milyar liraya konutunu mal etmiş, bazıları 30 milyara almış,
bazıları 51 milyar para ödeyecek.
Bakın, ortak bir sorun da -ben şunu da
hemen belirteyim- gittiğimiz bu afet evlerinden, afet konutlarından
faydalanan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın
lütfen.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu konutlar arasındaki maliyet farkı
nedeniyle, Haziran 2006'da başlayacak geri ödemeler nedeniyle, bu konutlarda
yaşayan vatandaşlarımız gayet sıkıntı içindeler. Sıkıntıları da şu: Bazı
depremzedeler aldıkları krediyi veya konut bedelini 17 milyar lira olarak
geriye ödeyecekler, bazıları 30 milyar, bazıları 51 milyar. Arkadaşlar, 51
milyar, 17 milyar liraya konut yapanın tam 3 katı; yani, 3 konut almış gibi
olup, tek konut sahibi olacak.
Bu sıkıntıların giderilmesi için çaba
gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, yapılan düzenlemeler yapıldığı
yerde kalırsa bu sorunlar çözülmüyor. Bu sorunların çözülmesi için büyük çaba
gösterilmesi gerektiği inancındayım. Buna rağmen, bizce eksik bulmamıza rağmen,
bu yasayı destekliyoruz ve bu maddeye olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz.
Beni dinlediğiniz için de hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Konuşmak mı istiyorsunuz?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Evet.
MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Bakan, daha
birsürü madde var; onların üzerinde konuşun, hepsine birden cevap verin.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sıcağı sıcağına konuşayım da, sonra tekrar konuşmayayım.
BAŞKAN -Sayın Bakan söz isteğinde
bulunmuştur.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkanım, sözlerime başlarken, zatıâlinize ve Yüce Meclise
saygılarımı sunarım.
İktidar ve muhalefet milletvekili
arkadaşlarıma da konuşmalarından dolayı teşekkür ederiz. Eleştirilerini
dikkatle takip ediyoruz. Mutlaka eksikler vardır, mutlaka hatalar vardır; ama,
bunları, samimiyetle, var olanlarını mutlaka düzelteceğiz. Ancak, Halil
Ünlütepe kardeşimiz, arkadaşımız -tabiî, kardeş kabul ederse kardeş, arkadaş
kabul ederse arkadaş; ama, mesai arkadaşımız- şimdi, anlatırken öyle bir tablo
çizildi ki, yani, Bingöl'de incelemeler yapıldı; sanki, orada böyle
olumsuzluklar var. Bingöl milletvekilleri burada, biraz önce de zaten birisi
burada konuştu. Bir kere, Bingöl'de ciddî bir başarı var; ben, bir daha altını
çizmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütçesinin menfaatı var.
Nedir; bizden önceki hükümetler döneminde, önce geçici konutlar yapılıyordu,
sonra kalıcı konutlar.
1971 depreminde ben öğrenciydim ve Bingöl
depreminde üç ay çalıştım ve stajımı da orada yaptım. Hiç unutmam, tam üç ay
boyunca çadırda yatmıştım kalkmıştım. O dönemde, İller Bankası İmar ve İskân
Bakanlığına bağlıydı. Oradaki arkadaşları tanıyorum; o günkü hükümetin
direktifiyle çizilen projeler yapıldı ve hiçbir vatandaş bu binalara girmedi.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben de oradaydım
Bakanım!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bir şey söyleyeceğim de, bir anlayış var, yeni bir anlayış
getirildi; çünkü, ben, vahameti, Yalova, Gölcük, Düzce depremlerinde görüyorum;
devlet nasıl zarara uğratılmış. Önce kalıcı konutlar, önce arazi kiralamaları,
altyapılar, şunlar bunlar hükümetleri bile yıpratmış, bakanları bile yıpratmış,
bürokratları mahkemelik yapmış. Bütün bunları değerlendirerek, çünkü, biz,
bakan olduğumuzda, önce o bölgeyi masaya yatırdık. Olumsuzluklar nerede,
negatif olanlar nerede, pozitif olan şeyler nerede; biz nasıl yaparsak daha
kârlı bir sonuca gideriz; en azından, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin bu
kürsüde bizi silkelememesi için ne yaparız. Bu da nedir; kış geldiği zaman
vatandaş çadırda olmayacak -birinci, temel felsefemiz bu oldu bizim- çünkü,
eğer, kış geldiği zaman vatandaş çadırda olsaydı, ben inanıyorum ki, televizyon
programları genel başkanlara bile taşınacaktı. Ben, şu geçmişte Meclisi çok iyi
tanıyorum da onun için söylüyorum. Şurada, belki, iktidar milletvekilleri
köşeye sıkıştırılacaktı bizim eksikliğimizden dolayı. Şu milletvekilleri çok
rahat yürüsün, siz de bizi çok fazla incitmeyesiniz diye, biz gecemizi
gündüzümüze kattık, sizin de muhalefet yapmanızın önünü kestik, geçici konutlar
değil, kalıcı konutları yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kafamın
içindekini söyleyeyim; çünkü, ben, muhalefetin bu kürsüde neler söyleyebileceğini
çok iyi gören birisiyim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, çadırdan farkı
yok… İşte, çadırlardan…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Şimdi, o fotoğrafı bırak… Ben biliyorum, yeni geliyorum oralardan.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Şemsiyeyle duruyor
arkadaşımız…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Ben, vatandaşlarla görüşüyorum. Çok samimî olarak söylüyorum, hiç
abartmıyorum ama.
Biz, burada, köylerde binaları yaparken,
arkadaşlarımıza şunu söyledik. Bakın, bir anlayışı bir daha söylüyorum. O 1971
depreminde… O fotoğrafların bizimle alakası yok bir kere. O fotoğraflar da…
Nasıl uyduruk uyduruk fotoğraflar çekilip gazetelere veriliyor...
1960 depreminde Karlıova'da yapılan afet
konutunun yanına, vatandaşın çocukları için briketten yaptığı kısmı, sanki
bizim dönemimizde yapılmış afet konutunun yıkılması gibi gazetelere verdiler ve
elden ele dolandırıyorlar.
MEHMET KARTAL (Van) - O 1966'ydı…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Pardon, 1966…
Dolayısıyla, siyaset yaparken bile, karşı
rakibinizi köşeye sıkıştırmak için çok daha tutarlı yürümekte fayda var
kanaatindeyim yani; çünkü…
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ben çektim onları…
Yapmayın, Sayın Bakan!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Hayır, hayır… O fotoğrafı gazetelere siz verdiniz demiyorum. Kim
verdiyse doğru yapmamıştır; çünkü, o fotoğraf bana da ulaştı…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Yeni çekilen
fotoğraf…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Yeni çekilen fotoğraf, tabiî canım! Yeni çektiler, Karlıova
depreminden sonra çektiler; gittik, gördük. Ben de ekip gönderdim. Yani, o
çekildi de ben duracak mıyım? Ekip gönderdim…
MEHMET KARTAL (Van) - 1966…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - 1966 depremi; çünkü, biz, Karlıova'da konut yapmamışız! Konut
yapmamışız arkadaşlar! Bir daha söylüyorum. Niye; çünkü, ben,
milletvekillerimizin, Türk kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirilmesinden
çektiğim sıkıntıların bir daha benim tarafımdan da olmaması için özen
gösteriyorum; çünkü, bu ülke, bu millet ne çektiyse, yanlış bilgiden, eksik
bilgiden, kasıtlı bilgiden, taassuptan dolayı çekti. Çekmeyelim diyoruz; onun
için, doğruları yansıtmaya çalışıyorum. Sizi de, CHP'li arkadaşlarımı da
yanıltmamak için elimden geleni yapıyorum ve size de çok sıcak olduğumun altını
bir daha çizmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, toplukonut, Bingöl'de…
Vatandaşlarımız arasında bu şey çok kullanılıyor. Sayın milletvekillerinin bir
kısmı da Afet Kanununu bilmiyor. Afet Kanununu bilmiyor, EYY'li metodu
bilmiyor, ihaleli usulü bilmiyor; bilmediği için "Allah Allah, Bingöl'de
17 milyara konut yapılmış, bir de 30 milyara yapılmış, bir de 35 milyara
yapılmış; nasıl oluyor bu" diyor. Ben de olsam… Allah Allah, büyük bir
sorun var hakikaten.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanun
devletidir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Yok mu yani?!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Anlatacağım işte. Bak, ne anlatacağım. Elbetteki vardır da, hani
Bektaşî fıkrası gibi; namaza yaklaşma... Niye yaklaşma?.. Yani, işi doğru
koymak lazım orta yere.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Kanunu kim yapıyor
Sayın Bakan? Yapalım…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Siz yapıyorsunuz.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, kanun devleti.
Bu kanunlar kötü veya iyi; siz parmak kaldırıyorsunuz, ben parmak kaldırıyorum.
Kanunlar yapılırken denilmiş ki, arkadaş, kendi evini yapana yardım metoduyla
ev yapmak var, bir de ihaleli yapmak var. Kanun çıkarılırken bu hükümler
konulmuş. Teknik elemanlar giderler, muhtarın huzurunda vatandaşa
"arkadaş, sen kredi mi kullanmak istiyorsun, yoksa, ihaleli mi olmasını
istiyorsun" derler. Hatta, notere gidilir, noter huzurunda bunlar tespit
edilir, bağlanır, sonra da ilan tahtasına asılır, müddet verilir. Vatandaşın
bir kısmı diyor ki: "Arkadaş, devletin yaptığı 100 metrekare ev bize
azdır, ben 150 metrekare ev yapacağım, benim nüfusum 10'dur. Siz benim kredimi
verin, ben projeyi çizeyim, siz başında durun, bu projeyi yapayım." Bir
kısmı da "evet, sizin verdiğiniz 100 metrekare bana yeterlidir. Benim
17-19 milyar kredimi verin, ben bunu yapayım; çünkü, geri ödemesi var
bunun" diyor. Hiçbir şey bedava değil. İki yıldan sonra, ister ihaleli
olsun ister kredili olsun, vatandaşın, bunu, faizsiz olarak, yirmi yılda geri
ödeme mecburiyeti vardır. Dolayısıyla, vatandaş diyor ki: "Benim 17
milyara gücüm yeter, 17 milyara gücü yeter, 17 milyar ödeyeceğim" öbürü de
"canım, devlettir, ne olur ne olmaz, bir gün af çıkar, bu ev bana bedavaya
gelir. Onun için, arkadaş, ihale edin." Vatandaş, yüreğindeki duyguyu da
böyle çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla, biz, kanunun verdiği yetkiye dayanarak,
vatandaşın arzusu istikametinde ya ihaleli yaparız ya kredili yaparız. Kredili;
yani, kendi evini yapana yardım metoduyla yaptığımız zaman, 17 milyar... Şimdi,
20'ye çıkardık bu krediyi; ama, öbürü... İhale yaptığın zaman, 30'a da gider,
22'ye de gider, 35'e de gider. Şimdi, İhale Kanunu orta yerde, vatandaş geliyor
"ben 20'ye yaparım" diyor "22'ye yaparım" diyor "35'e
yaparım" diyor. Haa, fahiş fiyat olduğu zaman, biz, Bakanlık olarak,
bunları iptal ediyoruz, öyle kolay kolay bunlara prim de vermiyoruz; onu da
söyleyelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Toplu Konut 38 milyara yapmış; Toplu Konut
bana bağlı olsun veya olmasın, biz hükümetiz, cevaplandırmak mecburiyetindeyim.
Toplu Konuttan ben de kendilerini çağırdım "38 milyar nereden çıkıyor;
ben, köylerde, 34 milyara, 35 milyara 100 metrekare konutları yaparken, sizinki
niye 38 milyar..." Tabiî, bunlarda tünel kalıp var bir, altyapılar var
iki, saha düzenlemesi var üç. Bu rakamlar bizim karşımıza bu şekilde konuldu;
ama, siz de, tabiî ki, inceleyeceksiniz, varsa fazlalıklar, bunun hesabı, tabiî
ki, sorulacaktır; bir kasıt varsa, ciddî bir fazlalık varsa...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Kasıt yok.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) -Ama, Türkiye'de şu bir gerçektir: Cezaevi ihalesi yapıyoruz. Bir
ilde, bakıyorsun, cezaevi ihalesini yapıyorsun, metrekaresi 380 000 000 TL'ye
geliyor, öbürü 300 000 000'a geliyor. Kanun sana böyle bir yetki vermiş, aşağıdan
yukarıya doğru tarıyorsun, sorgulama yapıyorsun; vatandaş "ben bu fiyata
yaparım" diyor, öbürü "ben bu fiyata yapamam" diyor. Biraz da
Kanunla... Veyahut da dünyada da bu böyle yani, onu da size söyleyeyim; dünyayı
yeniden keşfetmeye gerek yok. Yani, bu tür rakamlar oynar. Siz de yarın gelin
Bayındırlık Bakanı olun, bayındırlık müdürü olun, daire başkanı olun, bu
ihaleleri yaptığınız zaman göreceksiniz ki, ihalelerde metrekare maliyetlerde
farklılıklar olacaktır. Olur bu; çünkü, yolları ihale ediyoruz, görüyoruz,
görüyoruz bunların hepsini.
O bakımdan, yani, Türk kamuoyuna,
Parlamentoya, bürokratlara, medyaya mümkün mertebe doğru bilgi vererek, Türk
kamuoyunun siyasete olan güvenini sarsmamak için elimizden geleni yapmak
mecburiyetindeyiz; hepimize çok ciddî görevler düşüyor.
Şimdi, efendim, tuvaleti olmayan evlerden
bahsedildi; çok iyi kavrayamadım da... Tuvaleti olmayan evler mi yapıyoruz,
yoksa, tuvaleti olmayanları hak sahibi yazmamışlar mı?
YILMAZ KAYA (İzmir) - İçeride, kapalı
alanda tuvaleti olmayan yerleri hak sahibi yazmıyorlar.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Şimdi, onu arkadaşlarımızla görüştük. Bizim, zaten, geçmişte
Bingöl'de yaptığımız evlerin hiçbirisinde tuvalet yoktu ki! Türkiye'nin hangi
köyünde tuvalet var evlerde?! Allahaşkına, yani, Amerika'dan mı geldik, aydan
mı geldik; şu Türkiye'yi bir tanıyalım ya! Şu Türkiye'nin köylerini bir
tanıyalım Allah rızası için ya! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yahu, köyde,
ne evde tuvalet var ne de umumî tuvalet var; tuvalet yok.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Bana söylemeyeceksin
Sayın Bakanım, Komisyona söyleyeceksin.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Eğer cami varsa, birisi de, imam da uyanıksa, muhtarla beraber
camiin yanına bir tuvalet yapmışsa, tuvalet öyle olur; başka türlü, köylerde
tuvalet yok, yok; ne evlerde ne köyde ne de meydanda. Onun için...
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ne yapmak lazım?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bir dakika... Evet, demagoji yapmayın, gerçekleri koyuyorum orta yere.
Dolayısıyla, ben, hemen arkadaşlarıma
döndüm; yahu, siz, tuvaletsiz evleri hak sahibi yapmıyor musunuz? "Ne
demek Sayın Bakanım, hangi evde tuvalet var ki, hepsini hak sahibi yaptık"
dediler. Yani, şimdi, Hakkâri milletvekili arkadaşlarım burada. Hakkâri'nin
hangi köyünün evinde tuvalet var?
ESAT CANAN (Hakkâri) - Hepsi öyle değil
ama!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Ben Bitlisliyim. Benim vilayetimin köylerinin hangisinde tuvalet
var? Yok, yok.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Efendim, tuvaleti
olanları hak sahibi yazıyorlar...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Onun için, Bingöllüler, Hakkârililer, Denizlililer müsterih olsun;
tuvaleti olsun olmasın hak sahibi yapıyoruz onları, merak etmesinler; hem de
100 metrekare ev yapıyoruz, hem de 1998 deprem yönetmeliğini en iyi şekilde de
uyguluyoruz, malzemenin kalitesine dikkat ediyoruz.
Bir diğer husus, ahırlar yapılıyor mu...
Ahır, isteyene yapıyoruz, istemeyene yapmıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin de öyle
ortaya atılacak bir parası yoktur. Vatandaş "ben, ahırımı kendim yaparım,
borçlanmak da istemiyorum, sen benim evimi yap" diyor, biz onun evini
yapıyoruz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -
Borçlandırmışsınız, üç yıl olmuş.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bir dakika ama, söyleyeceğim.
Borçlandırdığımız vatandaşlar var...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Üç yıl
olmuş, üç yıl...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Tamam, söyleyeceğim kardeşim.
Borçlandırdığımız vatandaşlar var, onların
da tuvaletini yapıyoruz, ahırını yapıyoruz; kimisinin yanında yapıyoruz,
kimisini altlı ve üstlü yapıyoruz. Evleri yaparken de, şehirdeki evde ne varsa
köydeki evde de o var; kilerini yapıyoruz, banyosunu, tuvaletini, salonunu,
oturma odalarını en güzel şekilde yapıp, vatandaşa teslim ediyoruz. Eksiğimiz
olmaz mı, kusurumuz olmaz mı? Ne demek olmaz, olur elbette ki; sen de yapsan
olur, ben de yapsam olur. Mühim olan, eksiklerin boyutu nedir, gerçekten, bu
kürsüye getirilecek düzeyde mi, yoksa, keşke, şu eksiklik de olmasaydı, yani,
Toplu Konutun yaptığı binanın çatısından keşke su damlamasaydı!.. Gönül öyle
arzu eder; ama, damlamış, ne yapalım. Onun da fotoğrafını çekiyorlar,
büyütüyorlar, televizyona çıkıp, allayıp pullayıp gösteriyorlar. Ne yapalım, devam
etsinler; ama, ben, Bingöl'e gittiğim zaman, vatandaşlarımın teveccühünü
görüyorum. Gerçekten, vatandaşlarımız memnun; gerçekten de, hepimize dua
ediyorlar.
Tabiî ki, ben, CHP'li arkadaşlarıma da
teşekkür ediyorum. Bu kanunlarla ilgili Meclise geldiğimizde, konunun
samimiyetle çıkarılmasında yardımcı oluyorlar, iyi niyetli olduklarını da
görüyoruz. Bu Hakkâri kanununun çıkarılmasında CHP'li arkadaşlarımın da payı
epey vardır. Dolayısıyla, Deniz Baykal'ın da Hakkâri'ye gitmesi faydalı
olmuştur. Muhalefetin de görevidir zaten; gitmeseydi kınanırdı, iyi ki gitti. O
gidince, bu kanunu ben biraz daha hızlandırdım canım, ne olacakmış yani
şimdi!.. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, o gitmeseydi, siz, burada, bu
desteği vermezdiniz. Onun için, muhalefet, iktidar böyle günlerde elbirliği
yapar, işbirliği yapar, gönül birliği yapar, dil birliği yapar, bu işleri
çözer. Bu işler böyledir, bunun siyaseti olmaz. Biz, burada siyaset de
yapmayız.
Diğer taraftan "arkadaş, önlem
alınsın" deniliyor. Yapılmış binalara ne önlem alacağız? Yapılmış binalara
önlem almak için, bizim, önce, vatandaşın evini yıkmamız lazım. Onun için de
çalışmalarımız var, çalışıyoruz. Vatandaşlar... Kaynak bulabilirsek, ki, bulmak
bizim görevimizdir, hükümetlerin görevi; dert yanma yeri değil, çare bulma
yeridir. Bu ödenek konusunda, Erzurum Milletvekili Mustafa Bey burada mı,
onunla beraber de bir çalışmamız var, Avrupa boyutunda bir çalışmamız var. Bu
çalışma, inşallah, sonuçlandığı zaman, köylerimizdeki fiziksel yönden sağlıklı
olmayan binalarımızı sağlıklı hale getirmeyi de planlıyoruz, düşünüyoruz. Mühim
olan, bundan sonra yapılacak olan binaları sağlam yapmak.
Demin, bir CHP'li, bir de AK Partili
milletvekili arkadaşımla ara verilince konuştuk. İki şeye dikkat edilmesi lazım
-burada belediye başkanlarına büyük görev düşüyor tabiî, bürokratlara büyük
görev düşüyor- zemini sağlam seçeceksiniz, betonarme hesaplarını düzgün
yapacaksınız ve bunu uygulayacaksınız. Bundan sonraki depremlerde mevcut
binalar -inşallah,
insanımızın canına bir zeval gelmez- yıkıldıkça biz düzelteceğiz. İnşallah,
gönül arzu ediyor ki, kaynak bulalım da yıkılmadan önce yapalım; bunun
çalışması içindeyiz, bunun gayreti içindeyiz. Olayları abartmaya gerek yok.
Demin, Burdur Milletvekilimiz buraya
çıktığında "şu cümleyi ben yazmadım senin hatırın için" dedi,
teşekkür ederiz, Allah razı olsun; ama, ben bir şey söyleyeyim: Gerçeklerin
üstünü kapatarak nereye gideceğiz? Arkadaş, Türkiye'de birçok vilayetimizde,
kırsal kesimde fiziksel yapı sağlıklı değildir, sağlıklı değildir. Bunun altını
çiziyorum. Bundan sonra hükümetlerin en önemli meselesidir diye görüyorum.
Buna, hepimiz, elbirliğiyle çare aramamız lazım, çözüm bulmamız lazım.
Ülkemizin menfaati bunu gerektiriyor. İnsanımız, inşallah, bundan sonra daha iyi
mekânlarda, daha sağlıklı mekânlarda yaşar, çoluk çocuklarını buralarda
büyütürler.
Bakınız, Türkiye'nin problemleri çok
büyük.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Evet, toparlıyorum.
Mardin'de vatandaş mağarada kalıyor.
Gaziantep'te mağaraların üstüne evler yapılmış, mağaralar çöküyor, evler
çöküyor. Türkiye'de, geçmişten gelen, bugün de kısmen devam eden, yanlış
yerleşimden kaynaklanan problemlerimiz çok büyüktür.
Afyon'a değinmek istiyorum. Afyon'da, biz
iktidar oluncaya kadar, çivi çakılmamıştı. Afyon'un kanunu yanlış; kanun
çıkarılırken yanlış çıkarıldı. Oradan kaynaklanan sıkıntı var. Buna rağmen,
binalarının büyük bir boyutta çözdük, altyapıyı çözdük; ama, ahırlarla ilgili
problem doğrudur, onu programa almışız. Ayrıca, köylerde EYY'li konutlarımız
var yine Afyon'da, bunları da çözeceğiz. Sanayi sitesiyle ilgili bir konu var
-altyapısı- onu da çözeceğiz; ancak, bir daha söylüyorum: Kanun yanlış
çıkarıldığı için, Bingöl'de aldığımız sonucu almamız mümkün değildi; problem
buradaydı.
Sayın Başkanım, ben, tekrar, zatıâlinize
ve bütün Meclisteki arkadaşlarıma teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, ben
söz istiyorum.
Bizzat benim çektiğim fotoğraflar için,
Sayın Bakan "uyduruk fotoğraflar; medyaya yanlış bilgi veriyorsunuz,
yönlendiriyorsunuz" dedi. O konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Soru-cevap kısmına geçiyoruz
efendim. Soru sormak isteyen arkadaşımız varsa...
Sayın Varan, buyurun.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Bakanım,
Gümüşhane'de de, afetlerden dolayı, 300'e yakın hemşerimiz afet konutunu
beklemektedir. 2005 yatırım programınızda Gümüşhane afet konutlarında
hemşerilerimize müjdeli haber verecek miyiz diye, Başkanlık delaletiyle sorumu
soruyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Şu açıklamayı yapma gereği duydum: O
gösterdiğim fotoğrafları bizzat ben çektim ve 2003 depreminden sonra yapılan
konutlara ait evlerdir. Çatıları akmakta; arkadaşımız leğen tutmuş, onu
gösteriyor. Daha başka fotoğraflar da var.
"1966 depreminden sonra yapılan
konutlar" dedi Sayın Bakan. O konutları da gördük, özellikle Kızılçubuk
Köyünde; hepsi yerle bir. Yani, 1966 depreminden sonra yapılan konutları
fotoğraflama imkânımız o nedenle yoktu.
"17 milyar, 30 milyar, 51 milyar
olayı farklı farklı yöntemlerle yapıldığı için" dedi Sayın Bakan. O
yöntemleri değiştirmek sizin elinizde; hükümettesiniz. Ben, özellikle orada
belirttim: İşte, vatandaşımızın bazısı öyle istiyor, bazısı böyle istiyor falan
dendi, krediye göre dendi. Aynı tip projeyle yapılan evler diye bahsettim Sayın
Bakanım; aynı tip 17 milyara, 30 milyara, 51 milyara... Yani, bu yöntemler
farklı olsa bile, yöntemleri değiştirmek sizin elinizde; bunu da
değiştirebilirsiniz, biz de destek oluruz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, cevap vermeniz gereken bir
şey var mı?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkanım, Sabri Bey Gümüşhane'ye müjde verecek miyiz diyor;
ama, aslında ben kürsüde müjdeyi verdim, Sabri Bey o müjdeden inşallah
nasiplenecektir. Böyle bir cevabı vermem daha, doğru olur; çünkü, daha
afetlerle ilgili program yapılmadı, onun program sistemi çok farklı olduğu için
o cümleyi dikkate alacağız.
CHP'li arkadaşımın sorusunu da kürsüde
cevaplandırmıştım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 17.9.2004 tarihli ve 5234 sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
geçici 6 ncı maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Erzurum İli Ilıca İlçesi Pulur Çayı
kenarında sel afetinden etkilenen 493 konut ve işyeri, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca tespit edilecek yere nakledilir. Nakledilen konutlar hakkında 7269
sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun kapsamında afetzedelik ve hak sahipliği hükümleri
uygulanır. Bu konut ve işyerlerinin yapımı
için Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gerektiğinde Başbakanlık Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının görevlendirilmesi için
talepte bulunabilir. Tamamlanan konutlar hak sahiplerine Bayındırlık ve
İskân Bakanlığınca teslim edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal; buyurun.
Sayın Kartal, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KARTAL (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005
Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, deprem bütün
ülkelerde oluşur ve bütün ülkeler kendilerine göre birtakım önlemler alır.
Depremle ilgili, sanıyorum, üç şey söylenir; depremle ilgili bilinenler,
depremle ilgili bilinmeyenler ve depremle ilgili tedbirler.
Bu üç sıralamayla bunu sınıflandırırsak,
depremle ilgili bilinenler... Bizim ülkemiz açısından, ülkemizin bir deprem
bölgesi olduğu, fay hattında olduğu bir gerçek.
Bilinmeyen... Bilinmeyen de, depremin ne
zaman, nerede ve hangi şiddette olacağıdır.
Üçüncü bir şık, bununla ilgili tedbirler.
Bunun için de yeni bir şey keşfetmeye gerek yoktur. Depremin en yoğun olduğu
ülkelerde, her çağda belli tedbirler alınmıştır. Bunlar, devletin aslî
görevidir; devletin bu tedbirleri alması lazımdır. Ülkemizde de, her ilde sivil
savunma il müdürlüklerince bu tedbirler alınır. Bu tedbirlerin nasıl alınması
gerekiyor?
Bakın, izin verin... 1976 Kasımının son
günleri, yirmidört, yirmibeşinci günüydü; Van, Erciş, Muradiye ve Çaldıran'da
bir deprem oldu. Yanılmıyorsam -kış mevsimi- saat 16.00-17.00 civarındaydı.
Biz, birkaç arkadaş bir arada oturuyorduk. Bir anda şoke olduk. Acaba, bu
depremin üssü neresidir?.. Ondan evvel, tabiî, biz etkilenmiştik, Bingöl'de
olmuştu, Lice'de olmuştu falan. Biz, yine oralardır dedik; yani, Van'da da
böyle şiddetli hissedilince, oralardır dedik. Telefonlar kesildi. Kendi
imkânlarımızla, telefonlarla ulaşmaya çalıştık, deprem üssünün Van-Çaldıran
olduğu söylendi. Bir telaşla, o 7-8 arkadaş, kalktık, nasıl gederiz, nasıl
ulaşırız, ne yapabiliriz dedik. Oraya bir ulaştık ki -neyle gitmişiz biliyor
musunuz- sanki, o anda, aylardır, yıllardır orada kıtlık olmuş gibi, fırınlara
gitmişiz, 5-6 torba ekmek alıp gitmişiz. Biz oraya bir ulaştık, karanlık
çökmüş, askerî birlikler gelmiş. Onlar da, aynen bizim gibi tedbirsiz.
Hiçbirimizin elinde, ne bir el feneri var ne bir kazma var ne bir kürek var.
Soğukta, o yörede enkaz altında kalan insanların iniltisini duyarak, o çevrede
çaresiz dolaştık ve hiçbir şey yapamadık; ne biz yapabildik ne askerî erkân,
gelen kıta, bölükler, taburlar yapabildi; hiçbirimiz bir hizmet yapamadan, çaresiz,
o ekmekleri, sağ kalan ailelerin yanına bıraktık, döndük.
Şimdi, bunu şunun için söylüyorum, o
tedbir yönüyle: İllerde sivil savunma tedbirleri var. Bunlar, depremde,
eğitimli ve gerekli araç ve aletlerle donatılmış, her an hazır tetik, hazır kıta
gibi -bir afetin olmamasını diliyoruz; ama, bu, herkesin iradesinin dışındadır-
o anda ulaşabilsin, yaraları daha erken sarabilsin, kurtarabilsin.
En son, geçen sene, Erzurum ve Doğubeyazıt
yöresine, biz, Cumhuriyet Halk Partisi heyetiyle -arkadaşlarımızla- gittik,
incelemeleri yaptık. Daha sonra, Hakkâri'de olan olaya Genel Başkanımız Sayın
Baykal'la birlikte gittik. Bu yakın zamanda Bingöl-Karlıova'daki olaya
Cumhuriyet Halk Partisi heyetiyle -ben de katıldım- birlikte gittik, yerinde
incelemeler yaptık.
Şimdi, bunu şunun için söylemek istiyorum:
Bütün o yörelerdeki illerin vatandaşlarının ortak sorunu olan... Diyorlar ki
"biz, 50 haneli bir köyüz. Hasar tespiti için, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığımızın talimatıyla, bayındırlık müdürlüklerinden tespit heyeti geliyor.
Resmiyette, siz, 40 hane sayılıyorsunuz, biz, ancak, buraya, 40 hane ağır
hasarlı konut raporu veririz..." Ama, ortada bir farklı tablo var. O 40
haneli köyün, babaevi olarak saydığımız insanın, 4 tane, 5 tane evli çocuğu
var. O günler, sağına soluna, yanına yaparak, ekleyerek, çocuklarını
evlendirmiş, nüfusu 25-30 insana kavuşmuştur. Hasar tespiti için gelen diyor ki
"hane reisi 1 tanedir, ben 1 eve hasar raporu veririm."
Sayın Bayındırlık Bakanım o yörenin
insanıdır, bu koşulları bizim kadar bilir. Elbette ki, baba oğlunu evlendirdiği
zaman, yanına bir ek konut yaptırmıştır. Az hasarlı, çok hasarlı veya orta
hasarlı olsa bile, sonuçta, devlet, bu insanlarımızı borçlandırarak bunlara ev
yaptırıyor mu. Bu ülkenin bütçesinden, o kadar har vurup harman savrulan
hortumcular vardı. O yörenin az hasarlısını da, orta hasarlısını da, çok
hasarlısını da kabul etsinler; bir.
Sayın Bakanım, bir de -o gerçekleri yine
tekrarlıyorum- aile reisi, yanında 3 çocuğunu evlendirmiş, 5 nüfusla kalmış.
Yeni döndüm -halkın tabiriyle- bir kibrit kutusu kadar, 45 - 50 metrekarelik
konutlarda 30 nüfus nasıl barınır?! Bu, hiçbir şeye sığmaz; ne ahlakî anlayışa
sığar, ne sosyal bir yaşantı ortamına sığar. Yani, bu insanları
borçlandırıyorsak, onların yaşam ortamına uygun olan bir proje seçelim.
Haa, mal canın yongasıdır deniliyor. Ben,
Bingöl'de, Bingöl Valiliğine ve kriz masası yöneticilerine de teşekkür
ediyorum. Can kaybı yoktu. Can kaybı yoktu; ne yaptılar?.. Ben, yollar boyunca,
Elazığ'a, Diyarbakır'a, Urfa'ya koyunlarını, kuzularını nakleden insanların
araçlarını gördüm ve kriz masasından da şu bilgiyi aldım, "bunların
nakliye bedellerini de kriz masası karşılamıştır, götürmüştür" dediler.
Çünkü, o yörenin insanı, bir fabrika işçisi değildir -yani, gitsin, fırından ekmeğini alsın, bakkaldan, manavdan
günlük ihtiyacını temin etsin değil -altı ay kış altında alıyor ve altı aylık
ihtiyacını o gün evinde toplamak zorundadır. O yörenin insanını, nüfusunu,
yaşantısını dikkate alarak... Sayın Bakanım, özellikle tekrar söylüyorum; o
yörenin insanının koşullarını siz de benim kadar biliyorsunuz, o yörede
yaşadınız; 30 nüfusu 50 metrekarelik, 60 metrekarelik bir konutta
yaşatamazsınız, birlikte tutamazsınız. Zaten borçlandırıyorsunuz...
Demin önerge vardı, kabul etmediniz;
bundan evvelki 2 madde üzerindeki önergeleri kabul etmediniz. Bu yaklaşımınız,
o yöre halkı için böyle olsun. Bu hal Denizli'de de olmuş; Denizli'nin
insanının da o tarz şeyi varsa, onlar için de olsun.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
yasaya, sizlerle beraber destek veriyoruz. Tanrıdan da ben şunu diliyorum: Bir
daha ülkemize böyle afetler vermesin; ama, Bayındırlık Bakanlığımıza,
hükümetimize de, o yörenin insanlarının yarasına bir an evvel ilaç olmalarını,
derman olmalarını diliyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kartal'a teşekkür ediyoruz.
AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Ilıcalı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Hakkâri İli Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem
Afeti Hakkındaki Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerine, AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
Burada şunu belirtmek isterim ki, seçim
bölgemiz olan Erzurum'da, bundan tam bir yıl önce, 28 Martta bir deprem, ondan
önce de, mart ayının başında, 2004'te bir sel felaketi oldu. Bu, Zorunlu Doğal
Afet Sigortasından dolayı, belediye sınırları içerisinde afet kapsamına
yapılması mümkün değil tabiî. Bu arada, gelişmiş şehirlerimizde bile, doğal
afet sigortası yaptıranların sayısı çok az olduğu için, bu bölgelerde de
oldukça düşük. Bunun, mutlaka, çıkarılacak bir kanunla çözülmesi gerekiyordu.
Bu manada da, 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesine ilave ettiğimiz bir geçici
maddeyle, hem Erzurum Ilıca, Aşkale, Çat İlçelerinde hem de Ağrı
Doğubeyazıt'taki depremden ve selden zarar gören evlerin yapılmasını
sağlamıştık; fakat, bu yasa da eylül ayında çıkmış olmasına rağmen, yine, bazı
bürokratik işlemlerden dolayı problem çözülmedi. Sağ olsun, Sayın Bakanımızın
ve Bayındırlık, Turizm Komisyonumuzun desteğiyle, komisyonda, Pulur Çayı
kenarında bulunan 493 konutun nakli, bunun yapılmasının sağlanması için mevcut
tasarıya bir madde eklendi. Bu vesileyle, Bayındırlık, Turizm, Ulaşım
Komisyonunun Başkanına, değerli üyelerine, iktidar-muhalefet bütün üyelerine,
Bakanımıza çok teşekkür ediyoruz. Aynı durum Plan ve Bütçe Komisyonunda da
desteklendi; yine, aynı teşekkürleri iktidar-muhalefet tüm komisyon başkan ve
üyelerine yapmak istiyoruz. Bugün de Genel Kurula geldi. Burada, siz, tahmin
ediyorum, iktidar ve muhalefetin değerli milletvekillerinin oylarıyla bu
yasalaşmış olacak ve oradaki 493 kişi konutlarına kavuşacak. Bunun şu anda
heyecanı ve sevinci içerisinde bizleri izliyorlar. Bu vesileyle, tekrar,
Bakanımıza, hükümetimize çok çok teşekkür ediyoruz.
Bu arada, tabiî, yine, bir ay önce meydana
gelen depremde de Erzurum'un Çat İlçesinde oldukça önemli hasar meydana geldi,
Bingöl-Karlıova'nın haricinde. Yine bu yasayla beraber, Erzurum-Çat İlçesinde
depremden zarar gören evlerin de yapılması söz konusu olabilecek.
Biraz önce Sayın Bakanımız söyledi, ben de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu geç saatte de sabrınızı fazla zorlamak
istemiyorum; ama, ülkenin oldukça önemli bir konusu. Özellikle bölgemizdeki,
Doğu Anadolu Bölgesindeki evlerin kalitesi oldukça düşük; yani, taş taş üstüne
evler yapılmış, bağlayıcısız. Küçük bir depremde -bu zarar veren depremlerin
büyüklüğü 5,1; 5,2- zarar görüyor ve bu zararlar, bu depremler de sık sık
tekrarlanıyor; yani, 5 büyüklüğünde bir depremin meydana gelme frekansı bir
yıl. Bu manada, yani, depremi beklemeden, bizim, bu bölgedeki evlerin
rehabilitasyonunu yapmamız gerekiyor. Bunun için, Bakanlığımızın göstermiş
olduğu ilgiye, çalışmalara bu vesileyle tekrar teşekkür ediyoruz.
Bu manada da birtakım başka finans
yöntemlerini kullanmamız lazım. Uluslararası bazı kredi kuruluşlarıyla temasa
geçerek, depremler meydana gelmeden, bu bölgedeki evlerin, eviyle, konutuyla,
yani, buradaki yoluyla, altyapısıyla iyileştirilmesi gerekiyor. Ama, ben,
buradaki değerli milletvekillerinin, benim konuşmama göstermiş olduğu
ilgisizliği, bundan sonra gelecek bu önemli projelere göstermeyeceğini umut
ederek konuşmamı devam ettirmek istiyorum; çünkü, burada yaşayan insanlar,
bizim insanlarımız; bunlar imkânsızlıklar içerisinde; bunları sağlamamız lazım.
Bu vesileyle de, ben, bundan önceki depremde
Sayın Bakanım -şahsınızda
hükümetimize- Erzurum'da 1 821 konutu bitirdiniz, beldelerde 450 000-500 000'in
üzerinde ağıl yaptınız ve bu deprem
mart ayının sonunda meydana gelmesine rağmen, bölgemizdeki inşaat süresi çok da
kısa olmasına rağmen göstermiş olduğunuz büyük bir gayret; bürokratlarınıza da
özellikle teşekkür ediyorum. O bölgemizdeki köyleri, çok muazzam evlerde
oturmalarını sağladınız. Bunları abartmıyorum; bir tatil köyü görüntüsünde. O
aynı şekilde diğer yapılamayan evlerin de, sizin gayretinizle, hükümetimizin,
Başbakanımızın gayretiyle tamamlanacağını düşünüyorum. Bizim bu evlerde, hiç,
maliyetiyle ilgili...
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, bir dakikanızı
rica edeyim.
Siz hatırlatma yaptınız; ama, değerli
arkadaşlarım, herhalde, Millî Takımımızın zaferinden sonra sohbete devam
ediyorlar; yani, şimdi, arkadaşlarımızın sayın hatibimizi bu önemli konuda
dinlemelerini rica ediyorum.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Bu vesileyle, Millî Takımımızı da tebrik ediyoruz.
Değerli milletvekillerimizi de, bugünün yorgunluğunda daha fazla zorlamadan,
bir iki cümleyle tamamlamak istiyorum.
Sonuç olarak diyorum ki, yani, bu zarar gören evler için
yapılmış olan evler, muazzam evler, çok güzel evler. Toplu Konut İdaresi de
bölgemizde evler yaptı. Bir tanesi de, işte, 250 konut bitti; sahiplerine
dağıtıldı. Maliyetleri oldukça düşük, son derece çağdaş ve talep oldukça fazla.
Bu manada da, yeniden, deprem gören vatandaşlarımızın da mağduriyeti yapılacak
evlerle tamamlanacak. Yine, büyük projelerle deprem görmeden bu köylerimiz
ıslah edilecek, daha güzel konutlar yapılacak. Bu, ne sayede yapılacak; işte,
değerli İktidar Partimizin milletvekilleriyle, muhalefet partimizin
milletvekilleriyle, hükümetimizin desteğiyle yapılacak.
Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Bizim için son derece
önemli olan bu yasanın çıkmasında, gerek bir önceki depremdeki zararımızın
telafisi gerek bu yakın zamanda olan depremden dolayı meydana gelen afetin
giderilmesi açısından son derece önemli olan bu yasanın buraya getirilmesine
vesile olan hükümetimize, Bakanlığımıza, sizlerin vereceği desteğe çok teşekkür
ediyorum.
Bu vesileyle, depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.
Maddeyle ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana sormak istediğim konu, depremle ilgili yine.
Sayın Bakanım, ben, yazın, şundan dört beş ay veya altı ay
öncesinde bir Doğu Anadolu gezisi yaptım ve bu arada Tunceli'ye de geçmiştim.
2003 yılı 1 inci ayın 27'sinde Tunceli'nde olan depremde zarar gören Pülümür ve
çevresindeki ilçelerde, diğer köylerde vatandaşlarla temaslarım oldu.
Vatandaşların birinci derece, ikinci derece ve çok az hasarlı, zarar gören
evleri vardı. Vatandaşların sordukları şuydu: Bu konuda, bu zarar gören evlere
devlet tarafından bir katkı olacak mı, olmayacak mı diye sorduklarında, ben,
olur demiştim; ancak, bugüne kadar herhangi bir yardım daha olmamıştır. Bu
konuda sizin görüşlerinizi almak istiyorum Sayın Bakanım. Tunceli acaba
unutuldu mu? Tunceli bölgesinde, gerçekten, Pülümür ve çevresindeki ilçelerde
az hasar gören veya orta hasar gören vatandaşlarımız bu konuda umutla
beklemektedirler. Sayın Bakanım bu konuda ne derler?
Bir de, Sayın Bakanım buradayken, İzmir ve Ankara duble yolu
ne zaman bitecek, ne zaman bunun yararlı olacağını sormak istiyorum. Gerçekten,
bu İzmir-Ankara yolu uzun zamandan beri sürmektedir ve çalışmalar çok ağır
gitmektedir. Bu konuda hızlandırma var mı yok mu?
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdemir.
Sayın Güyüldar, buyurun.
HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma şunları sormak istiyorum efendim: Biraz evvel
konuşma yapan Erzurum Milletvekilimiz Sayın Ilıcalı, Erzurum'da 1 821 konut
yapılmasından dolayı sevincini dile getirdi. Aynı şekilde Ağrı'da 444 konut,
Bingöl'de gerçekten konut sorunu hallolmuş. Ben, biraz evvelki konuşmamda, bu
başarınızdan dolayı tebrik de ettim, konuşmalarımda size teşekkür ettim; ama,
Sayın Bakanım, gerçekten, Tunceli'nde ağır hasarlarla ilgili olarak bir ihale
yapılmadı; ağır hasarlar, orta hasarlar ve okullar, devlet kurum ve
kuruluşları, hiçbir çalışma yapılmadan, Ocak 2003'teki depremde olan hasarla
aynı o şekilde devam edilmektedir.
Ben, Sayın Bakanım, 2005 yılı içinde Tuncelimize bir yardım
eli, bir çalışma olur mu; onu merak ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güyüldar.
Sayın Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakana da bu konuya dikkatle eğildiği için teşekkür
ediyorum; ancak, sanıyorum, sorun, deprem öncesi önlem almak yerine, acıları
yaşadıktan sonra önlem almakla ilgili. Ben bir iki örnek verip, bir soru
soracağım.
Demin beni Karlıova'nın Karani Köyünden aradılar. 19 hanelik
bir köydür bu. Şu anda 27 hane; yeterli çadırı yok, soba yok, hepsi dışarıda,
çok zor durumdalar. Bir ayrıntı gibi gözüküyor; ama, bölgeye bakışımız
açısından önem taşıyor. Kiğı depremlerle sarsılıyor, yeterli çadır
gönderilmiyor. Kiğı Belediye Başkanıyla görüştüm yarım saat önce; sıkıntılarını
anlattı. Karlıova'da yatılı bölge okulunun altından fay geçtiğini Sayın Bakan
da biliyorlar. Bu konuda önlem alınması gerekiyor.
Ben, şunu soruyorum: Her depremden sonra böyle acil
tedbirler almak yerine, çare aramak yerine, neden Bingöl gibi çok riskli bir
bölgede çadır deposu oluşturulmuyor?
İki, bölgedeki konteynerler niye İran'a gönderildi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Sayın Tüzün, buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım;
aracılığınızla, Sayın Bakana şu sorumu yöneltmek istiyorum: Tabiî, bugün deprem
konuşuluyor. Deprem denince, geçmişte, 17 Ağustos 1999'da yaşanan Kocaeli
depremi ve 12 Kasım 1999'da yaşanan Düzce depremi aklımıza geliyor.
Sayın Başkanım, malumlarınız üzere, bu depremde, Afet İşleri
Genel Müdürlüğümüz, İller Bankası aracılığıyla, o günkü belediyelerimize farklı
muameleler uyguladı. Örneğin, depremi çok şiddetle yaşayan bir belediyeye
katsayısı çok düşük; ama, hiç deprem yaşamamış bir belediyeye ise katsayısı çok
yüksek ödemeler yaptı. 3 Kasımdan sonra bu Parlamentoya seçilen değerli
milletvekili arkadaşlarımız, bu konuyu sık sık gündeme getirdiler. Bu konuda,
hükümetimiz, bakanlığımız şöyle bir cevap vermişti: "Bu konuda gerekli
çalışmalar yapılıyor, hak eden belediyelere yardımın devamı söz konusu, hak
etmeyen belediyeler; yani, 57 nci hükümet döneminde hak etmeden payı fazla alan
belediyelerden gerekli kesintiler yapılacak." Yaklaşık ikibuçuk sene
geçti, bu konudaki çalışmanın ne aşamada olduğunu Sayın Bakanımdan öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; gerek Akdemir gerekse Hasan Bey, Tunceli'ndeki
konutlarla ilgili bilgi almak istiyorlar; Tunceli'nde 2005'te konut yapılacak
mı?
Şimdi, önce, depremden sonra, biz, Tunceli'nde ihaleli 48
konut, Pülümür'de, 206 da EYY'li, yani, evini yapana yardım metoduyla, iş
programına aldık. Tunceli'nde 206 EYY'li konut bitirdik, 48 de ihaleli
bitirdik, 117 de devam ediyor. Ayrıca, arkadaşlarımızın çalışmalarında, 312
tane daha evini yapana yardım metoduyla konutların programa alınacağını
arkadaşlarımız bize çalışmalarından bildirdiler.
Yani, Tunceli'ye yardım yapılacak mı; sanki, Tunceli'ye
yardım yapılmıyormuş gibi... Bu Tunceli'ye ne kadar yardım yapıldığını
Hasan Bey, siz benden daha iyi
biliyorsunuz. Tuncelilerin teşekkürlerini de hep beraber duyuyoruz. Hem
belediyelere yaptığımız yardım, hem teknik araştırma ve uygulamadan
gönderdiğimiz yardım hem karayollarıyla ilgili yaptığımız işler hem de EYY'li
konutlar Tuncelilinin gündeminde.
Ben inanıyorum ki, Tuncelililer bize teşekkürden başka
hiçbir şey söylemiyorlar. Ben de buradan Tuncelilere teşekkür ederim, size de
teşekkür ederim böyle bir imkânı bana verdiğiniz için. İnanıyorum ki,
Tuncelililer bizi dinliyorlar.
Çok üzüldüğüm bir şeye gelmek istiyorum, Baloğlu'nun
"Karlıova'da çadır yok..." Hemen arkadaşlarıma, koşun telefona dedim...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, elimde
belge...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Geç,
geç... Ben oradan geliyorum. Kusura bakmayın...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Geçmeyelim efendim,
ailelerin isimlerini vereyim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir kere
bakın, demin burada konuşurken... Lütfen, şu millete doğru bilgi verelim.
Karlıova'da çadır fazlası var, Karlıova'da çadır stoku var, Karlıova'nın
merkezde çadıra ihtiyaç yok, bir kere.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - O zaman, Karani Köyüne
çadır gönderin.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Köylerde
de, bakın...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Karani Köyü çadır
bekliyor.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir
dakika, beyler... Ben özür diliyorum, sesimi yükselttim, yükseltmemem lazım.
Sizin bu yanlış bilgilerinize rağmen yükseltmemem lazım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bürokratlarınıza bu kadar
güvenmeyin!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Ama,
İçişleri Bakanı, Bayındırlık Bakanı, kuvvet komutanları, Tugay Komutanı,
Tunceli Bölge Komutanı, hep beraber, köylerle ilgili çalışmalar yapıldı, ilk
gün 500'e yakın çadır eksiğimiz vardı; anında tamamlandı ve şu anda çadır fazlamız
var. Yapmayın yani...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Efendim, beni
dinlememişsiniz; ben köy adı veriyorum, Karlıova merkezden bahsetmiyorum.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Anladım,
köylerde de...
Şimdi, bakın bir şey daha söyleyeyim...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Karani Köyünün telefonunu
vereyim efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir
dakika... Bir dakika... Beyefendi, ben sizi dinledim, dinleyin yani, benden
cevap istemiyor musunuz? Yani, doğru cevabı size belediye başkanı vermez, Bakan
verir. Siz, burada belediye...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz beni dinlememişsiniz
efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Milletvekilim, sizin muhatabınız
Bakandır burada. Sizin muhatabınız belediye başkanı değil. Ya, doğru söyleyelim
ya doğru söylerim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Belediye Başkanından
bahsetmiyorum...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sizin
muhatabınız muhtar da değil. Muhatabınız milletin seçtiği vekillerdir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, yanlış bilgi
veriliyor size.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Burada
konuşuyorum, bir şeyin altını çizmek istiyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, yanlış bilgi
veriliyor.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hayır.
Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Gerçekten Meclis yanıltılıyor, yanlış bilgi
verilmek isteniyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz yanıltıyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
Çadırları kasıtlı isteyenler var, maksatlı isteyenler var, çadırları başka
yerde kullanmak isteyenler var, evi yıkılmadığı halde. Biz bunu biliyoruz.
Türkiye'nin millî bütünlüğüne zarar vermek isteyenlere de istismar kapısını
açmayız, bunu böyle bilin. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Onun için, biz o vatandaşımızın yanındayız. Ben, köy köy
gezen birisiyim. Öyle çadır madır eksikliği de yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, vardır.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
İkincisi...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, mahcup
olacaksınız.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hiç
kusura bakmayın. İşin içindeyim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz devam edin.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Öyle
istismarcılara da biz meydan vermeyiz kardeşim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben niye istismar edeyim!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Senin
için söylemedim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Niye böyle
konuşuyorsunuz!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın
Baloğlu, istismar kavramını sizin için kullanmıyorum.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakan, Mecliste
konuşuyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir daha
söylüyorum; istismar kavramını zatıâliniz için kullanmıyorum. İstismar
kavramını, çadıra ihtiyacı olmadığı halde, çadır ihtiyacı varmış gibi
gösterenler için söylüyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Çünkü, dağda kuracaklar ondan
sonra onu.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
İkincisi, şimdi, Yaşar Bey, "efendim, geçmiş hükümet döneminde
belediyelerin, afetten dolayı katsayıları artırıldı." Doğrudur. Danıştay
11. Daire Başkanlığı karar verdi, "bunlar yeniden gözden geçirilsin"
denildi. Biz bunları aldık inceledik. Elde ne belge var ne bilgi var,
raporların hepsi uyduruk.
Şimdi gerçekçi olalım yani. Raporlarla, biz, bu belediyelere
katsayıları hangi anlayışla artırıp vereceğiz. Elimizde sağlam iki belediyenin
belgeleri vardı, ikisini de verdik. Biri Van'dı, biri de batı illerinden
biriydi; ama, bu istismarı önlemek için, Hükümet olarak biz, Bingöl Kanununu
çıkarırken, bu afetten dolayı belediyelere verilecek katsayıyı da iptal ettik. İptal
ettiğimiz için bundan sonra yapacak bir şey de yok; ama, bunu telafi etmek
için, belediyelerimizin borçlarını dikkate almadan her belediyeye mutlaka yüzde
60 para gönderiyoruz.
Bu katsayıları verdiğimiz zaman da, bütçenin herhangi bir
faslından gelmiyordu, bir başka belediyenin payını kesip diğer belediyeye
veriyoruz. Bu da büyük bir haksızlık. Zaten deprem olduğu zaman, afet olduğu
zaman, biz, bakanlık olarak, belediye başkanlarımızla görüşüp tedbirimizi
alıyoruz. Eğer dediğiniz şekilde uygulamaya kalksak, 1 000'e yakın belediye
haksız yere para alacak. Geçmişte rapor tutmuşlar, uyduruk uyduruk raporlar. Bu
uyduruk raporlar da bu hükümetleri götürdü. Aynı durumu biz kendi
vekillerimize, kendi bürokratlarımıza yaşatmak istemiyoruz. Allah afet vermesin;
verirse, tedbirimizi alırız diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan adımdan
bahsederek beyanda bulundu, düzeltmek istiyorum; izin verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Siz, yerinize oturun, oradan açıklayın efendim. Bir
yanlış anlama varsa düzeltelim.
Sayın Baloğlu, sadece yanlış anlamayı düzeltmenizi rica
ediyorum; buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Şimdi, efendim,
birincisi, Sayın Bakanın bir milletvekiline yanıt verirken azarlar bir tavır
içinde olmasını kabul etmiyorum. Ben, kimi muhatap alacağımı da bilen
birisiyim.
Ben, sadece, aldığım bilgileri aktarıyorum; o bilgileri
teyit ettirdim üç ayrı kanaldan. Köyün adını veriyorum; Karlıova'da Karani
Köyü. 27 hanelik bir köydür. 19 tane çadır gönderilmiştir köye, 1 tanesi delik
çadırlardan. Ayrıntıları da veriyorum; Sayın Bakan bunu istediler. Bu 17 tane
çadırın yanında, 8 tane soba gönderilmiştir; bu eksikliği belirtiyorum. Bunun,
istismarla, çarpıtmakla, yanlış bilgi aktarmakla ne ilgisi var? Kaldı ki, ben,
bu sorunun Sayın Bakanı bu kadar üzeceğini bilsem sormazdım. Ben, sadece,
bölgede hükümetin çalışmalarına yardımcı olmak istiyorum; halka çözüm aramaya
çalışıyorum.
Bir de şunu söylemek istiyorum; benim başka sorularım da vardı.
Karlıova Yatılı Bölge Okulunun altından fay hattı geçtiğine ilişkin bilimsel
bir rapor var. Sayın Bakan bu sorumu görmezden geldiler. Kiğı'nın sorunlarını
aktardım; hiçbir yanıt verilmedi ve ben bir çözüm önerdim. Bu bölge zor
durumdadır dedim, Bingöl bölgesi; her sefer böyle çadır taşımayalım dedim. Ben,
her depremden sonra, Kiğı'dan, Karlıova'dan, Solhan'dan, Adaklı'dan çağrılar
alıyorum ve bunları aktarıyorum. Bingöl'le ilgili defalarca önerge verdiğimi
Sayın Bakan da biliyorlar. Şimdi, ben, şunu söylüyorum; orada bir depo
oluşturulamaz mı diyorum; bunda kötü niyet ne var?!
İkinci sorum, konteynerler İran'a gönderilmiştir. O bölgenin
ihtiyaçları apaçık ortadayken, konteynerleri İran'a göndermenin haklı bir
gerekçesi olmalıdır. Bunları söylüyorum, Sayın Bakan sadece çadır sayısıyla
ilgili bir açıklama yapıyor. Ben, bir tek köyden bahsettim. Karlıova'nın
tümüyle ilgili değil söylediklerim; ama, başka bilgiler de var, onları bu
aşamada kullanmıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı da
tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde 1 adet önerge var; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde
25.01.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 5
inci maddesine "493 konut ve işyeri" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Gaziantep İli Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan jeolojik
açıdan risk taşıyan bölgede bulunan 240 bina ile Mardin İli Dargeçit İlçesi
Beğendi Köyünde yer alan 33 konut" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Eyüp
Fatsa |
Mehmet
Sarı |
Ahmet
Uzer |
|
Ordu |
Gaziantep |
Gaziantep |
|
Mahmut
Durdu |
Selahattin
Dağ |
Yekta
Haydaroğlu |
|
Gaziantep |
Mardin |
Van |
|
Fatma
Şahin |
Nurettin
Aktaş |
Mehmet
Beşir Hamidi |
|
Gaziantep |
Gaziantep |
Mardin |
|
Nihat
Eri |
|
|
|
Mardin |
|
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet,
katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi siz mi açıklayacaksınız?
NİHAT ERİ (Mardin) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere, buyurun
Sayın Eri.
NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde
Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesine Mardin
İli Dargeçit İlçesi Beğendi Köyünde yer alan 33 mağara evi ile Gaziantep İli
Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan jeolojik açıdan risk taşıyan
240 binanın yasa kapsamında yer almasıyla ilgili önergemizin gerekçesini
açıklamak üzere huzurunuzdayım. Sözlerime, Hakkâri halkına uğradıkları afetten
dolayı geçmiş olsun dileklerimi sunarak başlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 1990'lı yılların
başında, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, genelde terör ve güvenlik gerekçesiyle
binlerce köy boşaltılmıştı. Plansız, programsız ve hazırlıksız olarak
köylerinden ayrılan yüzbinlerce insan en yakın il ve ilçelere ve daha çok da
büyükşehirlere göç ettiler. Hayvanlarını, kapı ve pencerelerine varana kadar ev
eşyalarını haraç mezat satarak köylerinden ayrılan bu insanlar, göç ettikleri
yerlerde sefalet içerisinde bir yaşam sürdürmeye çalıştılar. 1994 yılından bu
yana uygulanan köye dönüş ve rehabilitasyon projesi kapsamında, bu
insanlarımız, köylerine geri dönmeye başladılar; ancak, döndükleri zaman,
köylerini giderken bıraktıklarından çok daha kötü durumda buldular. Evler,
okullar, sağlıkocakları, elektrik trafoları tahrip edilmiş, sondaj kuyuları
tıkanmış, yollar daha kötü duruma gelmiş, evlerin avlularındaki ağaçlar bile
kesilmişti. Köye dönüş ve rehabilitasyon kapsamında, dönüş yapılan köylere dönecek
ailelerin dönüş koşullarının hazırlanması amacıyla, GAP, Köy Hizmetleri ve
valilikler, olanaklar çerçevesinde, hatta olanakları zorlayarak gerekli altyapı
çalışmalarını yapmışlardır.
Köye dönüş ve rehabilitasyon çalışmalarının yapıldığı 14 il
kapsamında yer alan Ağrı, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Hakkâri, Muş, Tunceli, Van,
Batman, Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Şırnak İllerinde 938 köy ve 2 018 mezra
olmak üzere toplam 2 956 yerleşim biriminde 58 396 hane ve 355 978 kişi
yaşadıkları yerlerden ayrılmak durumunda kalmışlardır. Haziran 2000 - Şubat
2005 tarihleri arasında, proje kapsamındaki illerde, toplam 21 232 hane ve 131
645 nüfus köye geri dönmüş, bu amaca yönelik olarak 27 315 146 YTL aynî, 8 576
080 YTL nakdî olmak üzere toplam 35 891 226 YTL yardım yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılan sokak çocuklarıyla ilgili Meclis araştırması komisyonu raporu
görüşmeleri sırasında, sokak çocukları sorununun ne denli büyük bir toplumsal
felaket olduğu bu kürsüde dramatik bir dille dile getirildi. Raporda, sokak
çocukları sorununun en büyük tetikleyicisi olarak da kontrolsüz iç göç
olgusunun öne çıktığını görüyoruz. Köylerinde kıt kanaat geçinen, ancak, çoluk
ve çocuklarıyla mutlu bir yaşam süren bu insanlar, yaşadıkları köylerden büyük
şehir varoşlarına savrulurken, çoluk çocukları üzerindeki kontrollerini de
kaybettiler. Bir yandan çocuklarını kaybederken, öte yandan tutunmaya
çalıştıkları büyük şehirlerdeki huzur ve güvenin de kaybolmasına istemeden de
olsa sebep oldular.
Birkaç yıl öncesine kadar boşaltılan köylere ancak izin
alınmak suretiyle geri dönüş yapılabiliyordu; ancak, hükümetimiz döneminde
köyüne dönmek isteyen herkes, hiçbir yerden izin talep etmeden, elini kolunu
sallayarak köyüne dönebilmektedir. Bildiğim kadarıyla, boşaltılan bütün köylere
dönüşler yapılmıştır. Bu önergeyle söz konusu ettiğimiz Beğendi Köyü, bu
kapsamda yer alan bir köydür ve Mardin'in en geri kalmış bir ilçesinin en geri
kalmış köyüdür. Bu köy sakinleri, 1990'lı yılların başında köylerini
boşaltmadan önce de kayalar oyularak açılan mağaramsı evlerde yaşıyorlardı.
1987 yılında Afet İşleri Genel Müdürlüğünden bir heyet burada bir inceleme
yapmış; ancak, 7269 Afet Kanununda 1983 yılında yapılan bir değişiklikle,
mağara çökmeleri afet kapsamından çıkarıldığından, Bakanlık olarak yasal engel
nedeniyle konut yapma olanağı bulunamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NİHAT ERİ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum
BAŞKAN - Sayın Eri, lütfen, tamamlayın.
NİHAT ERİ (Devamla) - 1990'lı yılların başında boşaltılan bu
köy, geçtiğimiz yıl yeniden iskâna açıldı. Köy sakinleri, giderken bıraktıkları
mağara evlerine mecburen tekrar yerleştiler. Göç sürecinde zaten var olan
yoksullukları katlanarak büyüdüğünden, yeni konut yapma olanakları mevcut
değildir.
Değerli arkadaşlarım, 21 inci Yüzyılın modern Türkiyesinde,
AB'yle üyelik müzakereleri yürüten Türkiye'de, insanlarımızın böylesine kötü
koşullarda yaşaması kabul edilemez. Türkiye'nin kabul ettiği Avrupa Sosyal
Şartında da, herkesin sağlıklı bir konutta yaşama hakkı olduğu yer almaktadır.
Kentsel dönüşüm programları çerçevesinde gecekonduların modern evlere
dönüştürüldüğü bu dönemde, insanlarımızın mağara evlerde yaşaması hepimiz için
utanç vericidir.
1970'li yılların başında Güneydoğu Anadolu Bölgesini
ziyareti sırasında yolu Hasankeyf'e uğrayan beşinci Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay, Hasankeyf mağaralarını merak eder,
sorar, halkın önemli bir kısmının hâlâ mağaralarda yaşadığı acı gerçeğini
öğrenir ve "ben, insanlarımızın hâlâ mağaralarda yaşadığını
bilmiyordum" der. Sayın Sunay'ın verdiği talimatla Hasankeyflilere modern
konutlar yapılır.
Avrupa Birliğinin Türkiye'yle ilgili ilerleme raporlarında
bölgelerarası dengesizliğin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret edilmekte
ve köye dönüşlerle ilgili kapsamlı bir projenin uygulanması istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza
bu köyle ilgili yaptığımız başvuru üzerine, şubat ayında bölgeye Afet İşleri
Genel Müdürü başkanlığında bir teknik heyet gönderterek bir rapor hazırlattı.
Sayın Bakanımızın bu duyarlılığına teşekkür ediyorum; ancak, konunun
aciliyetine ve büyük sosyal yararına rağmen, yasal engeller nedeniyle
yapabilecekleri bir şey olmadığını gördüler.
Özürlülerle ilgili birçok düzenlemeyi peş peşe yapan, sokak
çocukları sorununu yakın takibe alan millî iradenin tecelligâhı olan bu Yüce
Meclisin siz saygıdeğer üyeleri, yirmi yıllık bir çatışma ortamında büyük
acılar yaşamış ve şu an mağara evlerde yaşayan Beğendi Köyü sakini bu 33
ailenin insanca yaşayacakları konutlara kavuşmalarına olanak sağlayacak;
ayrıca, Gaziantep İli Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan, jeolojik
açıdan risk taşıyan 240 bina için yasal düzenlemeyi amaçlayan bu önergeye
değerli oylarınızla evet demenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eri.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ağrı Milletvekili Sayın Naci Aslan.
Buyurun Sayın Aslan.
CHP GRUBU ADINA NACİ ASLAN (Ağrı)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Denizli-Buldan ve Çevresi, Hakkâri, Bingöl-Karlıova,
Erzurum-Çat İlçesinde meydana gelen depremle ilgili yasa tasarısının 6 ncı
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Tabiî, değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu 6 ncı madde,
bir yürürlük maddesidir ve bunun üzerinde bir şey konuşmaya gerek yok; ama,
Doğu Anadoluda yaşayan, mahrum ve fakir bölgenin bir çocuğu, bir köylü çocuğu
olarak ve bölgemizin birinci derecede deprem, fay hattı üzerinde olması, bu
sosyal devletin bazı görevlerini yerine getirmesi noktasında birkaç kelime
söylemek istiyorum.
Şimdi, 25 Ocak günü Van'da olan deprem ve bundan önce
ülkemizin çeşitli il ve ilçelerinde, köylerinde meydana gelen depremde hayatını
kaybeden tüm yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara
Allahü Tealâ’dan şifa diliyorum, sabır diliyorum ve Cenabı Allah bir daha böyle
afetleri ülkemize, milletimize, bölgemize nasip etmesin, korusun halkımızı.
Bu konuşmamın başlangıcında şunu söylüyorum: Demin, hepimiz,
millet olarak bir sevinci yaşadık; Millî takımımızın elde etmiş olduğu
başarıdan ötürü de kendilerini kutluyorum.
Ayrıyeten, Sivas İlimizde meydana gelen heyelandan ötürü de,
canlarını kaybeden yurttaşlarımıza, yine, Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, sosyal devletin, yapacağı bazı
ödevleri, görevleri vardır; vatandaşına karşı bazı sorumlulukları vardır.
Örneğin -ben, bir köylü çocuğu olarak- köy evlerinin fizikî yapılarına
baktığımız zaman, yüzde 90'ı her an ufak bir sarsıntıyla çökebilir
görünümdedir. Mesela, ben, size, bilgisayarda, şimdiye kadar küçük çapta
meydana gelmiş depremlerin şiddetlerini söylediğim zaman, binalarımızın,
evlerimizin ne kadar sağlıksız olduğu ve çoğu yurttaşımızın da, gerek derede
veya da mezralarda toplamış oldukları yuvarlak taşları 50 santim kalınlığında
örerek ve çamurla sıvayarak, üzerine de ağaç ile toprak örterek bu evlerin
içinde yaşadığını biliyoruz. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığımız, Maden ve Tetkik
Aramamız ve sivil savunma örgütlerimiz, bana göre, köylerimizde, komisyonlar
halinde çok geniş tespitler yapmalıdır. Bu durumda olan evlerimizi tespit
ederek, yurttaşlarımıza yine kendi evini yap noktasındaki krediyi sağlayarak,
yirmi yıl vadeli bu kredileri vererek, yurttaşlarımızın evlerine kavuşması,
bana göre, önceden tedbir alma noktasında çok önemlidir.
Demin, bazı arkadaşlarımız, afet konutlarının maliyetleri
üzerinde konuşmalar yaptılar. Biz, bir heyetle Erzurum-Aşkale, Kandilli ve Ağrı
Doğubeyazıt'a gittik, üç defa gittik. Gerçekten, ben, burada, huzurunuzda tüm
Türkiye Cumhuriyetinin halkı huzurunda, Bayındırlık Bakanı başta olmak üzere,
Bayındırlıkta çalışan tüm teknik elemanları ve kadrosunu kutluyorum; ikibuçuk
aylık kısa bir süre içerisinde 100 metrekarelik evleri en modern şekliyle, en
teknik şekliyle ve tüm birinci derece malzeme kullandırmak şartıyla bitirdiler.
Yurttaşlarımız şu anda sıcak yuvalarında bu evlerinde yaşıyorlar.
Elbette ki, biz, var olan hükümetleri hep tenkit ederek,
tenkitlerle bir yere varmamız mümkün değil. Önemli olan, yapılanı da takdir
etmektir. O noktada, inşallah, hükümetimiz ve devletimiz, yine, gerek Bingöl'de
olsun gerek Çat'ta olsun gerek Hakkâri İlimizde olsun bu yaraları en kısa
sürede saracaktır, inanıyorum ve ekliyorum ki, Zeki Ergezen'in Bayındırlık ve
İskân Bakanı olması, Türkiye için de bir şanstır diyorum. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Niçin; çünkü -ben, vicdanî
kanaatimi söylüyorum- o konuda uzmanlaşmış, Emniyet Genel Müdürlüğü İnşaat
Emlak Dairesi Başkanlığını yapmış, bir binanın, gerek statik gerek bütün
analitik yapısıyla beraber nasıl olduğunu bildiği için bu kadar başarılıdır
diye düşünüyorum. Önemli olan icraattır, önemli olan o icraatı
gerçekleştirmektir.
Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımın bundan sonra yapması
gereken bir çalışması olmalıdır diye düşünüyorum. O da şudur: Demin, çoğu
arkadaşımız, bunu Yüce Meclise arz etti. Biz, köylü çocuğuyuz; çok geniş çaplı,
fiziği geniş evler yaparız ve bu evlerin çoğu tek katlıdır. Bir evde, bir çatı
altında 5 aile vardır. Babanın ekonomik gücü çok kısıtlı olduğu için, çocuğuna
ayrı bir yerde bir ev yapma olanağı yoktur. Dolayısıyla, sıkılarak, o evde
beraber yaşıyorlar. Bizim afet yasamıza göre, deniliyor ki, bahçeye açılan kapı
sayısı kadar ev yapılır diye, afet konutu yapılır diye... Oysaki, bana göre,
yapılacak tespitlerde, o çatı altında yaşayan kaç tane aile varsa -aile diyorum, birey demiyorum, fert
demiyorum- örneğin, bir baba, dört çocuğunu evlendirmiş, her birisinin de üç
beş çocuğu vardır. Onlara göre ev yapılmalı ve bu vatandaşlarımız öyle
borçlandırılmalıdır.
Başka bir sorun daha var arkadaşlarım. Ben, gittiğimiz
yerde, aynı zamanda Kürtçe tercümanlık da yaparak, heyete, Türkçe bilmeyen
vatandaşların ifadelerini, emellerini, arzularını, sıkıntılarını bildirdim.
Orada, hükümetimizi de, var olan bakanımızı da, var olan heyetlerin
icraatlarını da överek, onları sakinliğe, onları sabra, hoşgörüye davet ederek
bunu yaptım.
Mesela, ben, köyde zenginim. Doğu Anadoluda, güneydoğuda
çoğu böyle, zengin olduktan sonra batıya kaymalar vardır. Köyde, evini boş
bırakıyor veya birisine hayrı için veriyor veyahut da kiraya veriyor. Şimdi,
kirada olan veya hayır olarak birisinin evinde kalan yurttaşımızın evi depremde
yıkılıyor; eşyası, bütün varlığı gidiyor; ama, bu vatandaşımıza biz ev yapmıyoruz.
Sosyal devlet olarak, buna, eşitlik ilkesine aykırı bir noktada, biz yardımcı
olamıyoruz. Onun için, bu da, hükümetimizin bir suçu değil; bu, kanunlardaki
boşluklardan kaynaklanıyor diyorum. Mutlaka, hükümetimiz, bu kanunu yeniden
düzenlemeli, bu fıkraları eklemeli ve yurttaşlarımızı bu sıkıntıdan mutlaka
kurtarmalıdır.
Bu yasa tasarısının, tüm ülkenin ve yurttaşlarımızın
yarasını sarmasını diliyor; Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hükümetin, görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre bir talebi vardır; Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun, Hükümetin görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkında
görüşünü okutuyorum:
Danışma
Kurulu Önerisi
838 sıra sayılı Kanun Tasarının 1 inci maddesinin İçtüzüğün
89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin hükümetin talebi Danışma
Kurulumuzca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Eyüp Fatsa Haluk Koç
AK Parti Grubu
Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi, hükümetin istemini okutup, oylarınıza sunacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı kanun tasarısının kabul
edilmiş olan 1 inci maddesinde içerikle ilgili bazı düzeltme ve değişiklikler
yapma ihtiyacı doğmuş olduğundan, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bu maddenin
yeniden görüşülmesi hususunda gereğini arz ve talep ederim.
Zeki Ergezen
Bayındırlık ve İskân Bakanı
BAŞKAN - Hükümetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu durumda, tasarının 1 inci maddesini yeniden müzakereye
açıyorum.
Madde üzerinde söz isteği var mı? Yok.
Madde üzerinde verilmiş 1 önerge vardır; okutup, işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 838 sayılı kanun tasarısının 1 nci
maddesinde yer alan "Akyaka Beldesinde 21.12.2004 tarihinde"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Bingöl İli Yedisu ve Adaklı İlçelerinde
12-14.03.2005 tarihinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
Koç |
Feyzi
Berdibek |
Yılmaz
Kaya |
|
Samsun |
Bingöl |
İzmir |
|
Abdulbaki
Türkoğlu |
Hanefi
Mahçiçek |
|
|
Elazığ |
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu okuttuğum önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümetin talebi zaten...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet,
katılıyoruz; zaten talep ettik.
BAŞKAN - Sayın Koç söz istiyor; önergenin gerekçesini
açıklayacak.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, tekriri müzakere konusu olan madde
hakkında açıklama yapmadan önce, Türkiye dertli bir ülke, Türkiye sıkıntılı bir
ülke; her açıdan olduğu gibi, bu doğal afetler bakımından da şanssız bir kara
parçasındayız. Onun için, ben, yetersiz altyapılar içerisinde şu ana kadar
hayatını kaybeden tüm deprem kurbanlarını deprem şehitleri olarak anmak
istiyorum; hepsine Tanrı'dan rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, gün geçmiyor ki yurdumuzun bir
yöresinden acı haberle sarsılıyoruz; gerçi dünyadan da sık sık benzer haberler
geliyor; ama "önce can, sonra canan" sözü kendi insanımız için
önplanda geçerli.
Bu 1 inci maddede, Hakkâri ve çevresi, Denizli-Buldan,
eklenen iki ilçemiz ve Bingöl İlimiz geçiyor. Burada "Akyaka Beldesinde" ibaresinden sonra Yedisu ve
Adaklı'nın eklenmesi konusunda, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek'in de
duyarlılığına teşekkür etmek istiyorum. Ortaklaşa bir girişimle Sayın Bakan da
bunu kabul ettiler, Hükümet de kabul etti ve Bingöl İlinin Yedisu ve Adaklı
İlçelerinin de bu kapsam içerisinde değerlendirilmesini talep ettik. Eğer
sizler de uygun görürseniz, 1 inci maddeye bu da eklenirse, oradaki
vatandaşlarımızın da benzer konudaki mağduriyetleri bu kapsam içerisinde
giderilmiş olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin kabul ettiği ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen
Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 264
Kabul :
264 (x)
Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olsun.
Sayın milletvekilleri,
Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, sıradaki diğer işlere geçsek dahi,
komisyonun ve hükümetin bulunamayacağı anlaşılmış olduğundan, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Mart 2005
Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.24