BIM 2 10 2005-04-21T07:22:00Z 2005-04-21T07:22:00Z 64 46197 263323 TBMM 2194 526 323379 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22                   CİLT : 79                    YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

77 nci Birleşim

30 Mart 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Tiyatro Haftası ve Dünya Şiir Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin'de 21 Mart Nevruz kutlamalarında yaşanan Türk Bayrağına saldırı girişimi ile sonrasında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat Fuarındaki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 30 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266)

2.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 19 milletvekilinin, internet ortamında oynanan kumarın zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)

3.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve 77 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/785)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 Milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842)

3.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838)

4.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835)

5.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, üç ayrı yerde görev yaptığı iddia edilen bir bürokrata ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4952)

2.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, öğretmenlere dizüstü bilgisayar sağlama projesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5000)

3.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, SSK'nın yeni ilaç uygulamasında ortaya çıkan fiyat farklılığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı(7/5008)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Emniyet Genel Müdürlüğünden diğer kurumlara geçiş yapan personele ve bir iddiaya ilşkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5011)

5.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Bursa-Karacabey Kaymakamı hakkındaki iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5019)

6.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, organ mafyasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5040)

7.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz abonelik işlemleri için aldığı ücrete ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5070)

8.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, emniyet teşkilatına alınacak personele ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5073)

9.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, yurtiçi ve yurtdışı bilimsel araştırma finansmanına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5079)

10.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, ulusal bir yazılım sistemi geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5080)

11.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Millî Eğitim Basımevi ile Devlet Kitapları Döner Sermaye İşletme Müdürlüklerinin birleştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/5081)

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, dünyada ve ülkemizde Türk kültür ve tarihi eserleri envanterine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/5095)

13.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Akkuş-Salman-Akpınar-Seferli beldelerinin ulaşım sorununa ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/5121)

14.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ve bazı yetiştirme yurtlarına,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine,

- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki personelin niteliğine,

- Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN'in, bazı televizyon programlarına ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Güldal AKŞİT'in cevabı (7/5130, 5131, 5132, 5133)

15.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Topluma Kazandırma Kanunundan yararlanmak için başvuranlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/5271)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven,

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek,

Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere,

Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım, özelleştirme çalışmalarının Sakarya İlindeki yansımalarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; İçişleri Komisyonunda bulunan tasarının Hükümete geri verildiği bildirildi.

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1465) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sorunun geri verildiği bildirildi.

Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve 23 milletvekilinin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak (10/264),

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 25 milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için (10/265),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması;

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Meclis soruşturması (9/12);

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı; Meclis soruşturması önergesinin Anayasanın 100 üncü maddesine göre en geç bir ay içinde olmak üzere Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ile UN-Habitat İcra Direktörü Anna Tibaijuka'nın, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare Konseyi Toplantısına davetine icabetine,

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İsveç Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına,

TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin, İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının resmî davetine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 580 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 840 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 842 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına alınmasına; 29.3.2005 Salı günkü birleşimde "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında bulunan (10/111,160,180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu ile (10/16) ve (10/262) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 5 inci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

Bu birleşimde görüşülmesine karar verilen, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/111,160,180) (S. Sayısı: 829) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Eskişehir Milletvekili M.Cevdet Selvi'nin,

Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in,

Konuşmalarında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmeleri nedeniyle birer açıklamada bulundular.

İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin (10/16),

Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 29 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun (10/262),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılan öngörüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842) görüşmeleri,

İlgili Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

2 nci sırasına alınan, Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekilinin; Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/112) (S. Sayısı: 580),

3 üncü sırasına alınan, Kabahatler Kanunu Tasarısının (1/993) (S. Sayısı: 840),

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

30 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.45'te son verildi.

 

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

Mehmet Daniş

 

Bilecik

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Harun Tüfekci

 

 

Konya

 

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 106

II.- GELEN KAĞITLAR

30 Mart 2005 Çarşamba

Tasarılar

1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/997) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2005)

2.- Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/998) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)

Teklifler

1.- Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik ile Mehmet Alp'in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/410) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2005)

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ile 30 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/411) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2005)

Rapor

1.- Askerî Ceza Kanunu ile Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/996) (S. Sayısı: 849) (Dağıtma tarihi: 30.3.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Oğuz OYAN ve 30 Milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)

2.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN ve 19 Milletvekilinin, internet ortamında oynanan kumarın zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)

3.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ ve 77 Milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

30 Mart 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz isteği, Tiyatro Haftası ve Dünya Şiir Günü münasebetiyle, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e aittir.

Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Tiyatro Haftası ve Dünya Şiir Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Mart-9 Nisan Tiyatro Haftası ve 21 Mart Dünya Şiir Günü olması nedeniyle, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tüm tiyatro sanatçılarımızın günlerini kutluyor, meslek yaşamlarında başarılar diliyorum.

Tiyatro, kültür ve geleneklerimizde, ortaoyunları ve meddah oyunlarıyla yerini almıştır. Bunu Batı kültür anlayışlarıyla örtüştürdüğümüzde, içerik olarak yerli bir anlayışın sergilendiği, çoğu zaman kendi kültürümüzle örtüşen bir çabanın da içinde yer aldığı çalışmaların sergilendiğini görmekteyiz. Tiyatro, sanatın ve kültürün yaşatılmasında önemli bir rol üstlenir. Elbette ki, temennimiz, tiyatrocularımızın çok daha iyi şartlarda sanatlarını icra etmeleri imkânı sağlanmalıdır diye düşünmekteyim.

Tiyatro, kişiliğimizdir, kişilik oyununun toplumsal oyuna dönüşmesidir. Aynı sıkıntıları yaşayan özel tiyatrolarımızı da unutmamak gerekiyor. Tiyatrolarımıza genel olarak baktığımızda, sanat dünyamıza çok önemli katkılarda bulunduğunu ve birçok alanda önemli sanatçılar kazandırdığını görmekteyiz. Tiyatro, kendi oyunumuzdur, bireyin oyunudur; kişiliğin, kimliğin, kültürün, örfün topluma yansımasıdır. Tiyatro, sözün bireye etki alanıdır.

Tiyatrolarımız, Türkiye Cumhuriyetinin dünya milletler topluluğunda kültürel olarak yer alması amacıyla günümüze değin misyonunu başarıyla gerçekleştirmektedir. Bu amaçla, 1949 yılında Devlet Tiyatroları kurulmuştur. Rönesans ve reformla başlayan süreçte, Avrupa'da, tiyatro kültürü, demokrasi kültürünün gerçekleşmesinde etkili ve vazgeçilmez bir unsur olarak görülmüştür. Ülkemizde, tiyatro henüz böyle anlaşılmamaktadır ne var ki. Tiyatroculuk mesleği, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasıyla birleştirilmiş ve meslekî özellikleri gözardı edilerek devlet memurluğuyla özdeşleştirildiği için, tiyatrocularımız bu konuda sıkıntı çekmektedir, mesleğe ilgiyi azaltmaktadır. Söz konusu alanın özelliklerini dikkate alan özel yasası hazırlanamamıştır. Oysa, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, bugün, 12 bölgede 30 sahnede seyircilerine oyunlarını oynamaktadır. Dün olduğu gibi bugün de devlet tiyatroları, geçmiş repertuar oyunları ve yeni oyunlarıyla, yılda ortalama 150 oyunu sahneye sunmaktadır; dünyanın dört bir yanına turneler yaparak ülkemizin uluslararası alanda tanınmasında çok önemli bir lobicilik misyonu üstlendiğini de gözardı edemeyiz.

Devlet tiyatroları, bugün olduğu gibi, oyunlarını dolu salonlara oynuyor, boş salonlara oynamıyor; yıl boyunca, bütün şehirlerimize turneler yapıyor, Türkiye'de, uluslararası standartlardaki tiyatro kalitesinin sembolü olma öncülüğünü de üstlenmeye devam ediyor; yaz aylarında, yurt içinde 400 merkeze turneler yaptığına da tanık olmaktayız. Devlet tiyatroları, bugün, gerçekleştirdiği yurtiçi çalışmalarla, düzenlediği son derece başarılı turneleriyle, gerçekleştirdiği uluslararası standartlarda, devamlılığı olan ve etkili tiyatro olma özelliğini de taşımaktadır. Hatta, bugün, bütçe giderlerinin 2/3'ü personel harcaması olan devlet tiyatrolarının, kısıtlı bütçesiyle zaman zaman tartışma konusu olduğunu görmekteyiz. Ulusal tiyatroya, ulusal sinema kültürüne mutlak surette yatırımın yapılması, kaynakların artırılması gerekiyor. Devlet tiyatrolarının varlığını ve çalışma sistemini bozmadan, bu kurumumuzda yeniden yapılandırma sürecinin başlatılması gerektiğini düşünüyorum. Yetersiz kalan memur, sanatçı ve teknik kadroların verilmesi, bütçeden aldığı payın iyileştirilmesi anlamında yasamızda bazı düzenlemelerin yapılmasının zorunluluk haline geldiğini de düşünmekteyim. Sanata ve sanatçıya karşı saygınlığın hak ettiği düzeye getirilmesi konusunda gerekli çalışmaların başlatılacağını ümit etmekteyim. Gerçekten, bugün, tiyatronun, hayatımızda, geleceğimizin gençliği olan çocuklarımızın yetişmesinde önemli görevler üstlendiğini gözardı edemeyiz.

Konuşmamım bu bölümünde ise, Dünya Şiir Günü nedeniyle şiire değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayın.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şiir, doğru bir sevdanın, insanın ve doğanın seçkin bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman özgürlüklerin, kimi zaman hoş bir sedanın naif bir dokunuşudur şiir. Bu nedenle, her yıl 21 Mart Dünya Şiir Günü olarak tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Yapılan tüm bu kutlamalar, toplumların şiire ve şaire olan ilgisiyle doğrudan orantılı olarak gerçekleştirilmektedir. Gönül isterdi ki, ülkemizde de, gerek medyamızda ve gerekse yazarlar birliği gibi çeşitli sivil toplum örgütlerimiz bünyesinde etkin faaliyetlerle anılmaya devam etsin.

Şiiri öne almak, yaşamı öne almaktır. Sanatçının zoru tercihidir şiir. En yokuş en yalçın en ulaşılmaz en savaşçı en duyarlı alanımızdır şiir alanı. Uzun bir yürüyüşün adıdır şiir. Uzun ve soylu yürüyüşlerin arifesindedir şairler. Cesaret şairlerdedir; o nedenle, şiirin labirentli yollarında yol almaya devam ederler.

Uzun süredir düşünüyorum "niçin şiir" diye. "Şiiri, sanatı, estetiği, güzel olanı tespit edebildiğim için" diye karşılık veriyorum. Kimsenin fark etmediği, herkesin doğal karşıladığı olaylarda bile, şair, duyarlılığını her an taşımaktadır. Dolayısıyla, şiirin tanımını net olarak ortaya koymak mümkün değildir. Örneğin "şiir, büyük zekâların rüyalarıdır" diyor La Martin. Şiir, başka anlatım yollarıyla varılamayan bir beşerî alanıdır sanatın aynı zamanda, ya da, içimizdeki ezginin, sesin, sevdanın seçilmiş kelimelerle mısralara yerleştirilmesidir. Belki de, sevdanın damıtıla damıtıla süzülmesi, mısralarla şarkılara dönüştürülmesidir şiir. Bu tanımlara yüzlercesini eklemek mümkün; ancak, şiirin dili ve gücü o kadar derin, o kadar köklü ki, her şair birçok tanımla tanımlamış şiiri. Şiirin asıl soylu yanı, bir fısıltının, bir hissedişin, bir bağışlanışın, bir kalbe düşen cemrenin ilahî bir çizgiyle, bilinmez, görünmez bir bağla bağlı oluşundadır. Bu net bir çizgiyle ifade etmeye çalışır şiirini şair. Edebiyat tarihimiz, divan edebiyatımızdan halk edebiyatına uzanan zengin bir coğrafyanın içinde yer almaktadır. "Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı? /Felekler yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı" diyen Fuzuli'yi, Nedim'i, Şeyh Galip'i, Baki'yi minnetle anıyorum.

Yine, tarih pınarından süzülüp gelmiş halk şiirimize baktığımızda "Karacaoğlan kapınıza kul gibi/Gönül küsüverse ince kıl gibi/Seherde açılmış gonca gül gibi/Kokar gider bir gözleri sürmeli" diyen Karacaoğlan'ı, "Taştın yine deli gönül/Sular gibi çağlar mısın/Aktın yine kanlı yaşım/Yollarımı bağlar mısın" diyen Yunus Emre'yi, Dadaloğlu'nu anmadan geçmek mümkün değil.

"Kaldırımlar, çilekeş yalnızlıkların annesi" mısralarıyla Türk şiirinin duayenleri arasında yerini alan üstat Necip Fazıl'ı da rahmetle anıyorum.

Yine, Türk şiirine özgün eserler bırakan Nazım Hikmet'i, Sezai Karakoç'u, Cahit Zarifoğlu'nu, İsmet Özel'i ve diğerlerini mutlak suretle anmadan geçmek mümkün değildir. Burada birçok şairimizi zikretmemiz mümkün, bizler, yani şairler, şiir ikliminin seyyahları olarak, zamanın ve mekânın sonsuzluğuna pencereler açarak, insana ve topluma dair geniş ufuklar çizen kalem ustaları, var olmanın da ötesinde, eşsiz ufuklara uzanan tek bir mısra gibi geleceğe uzanan kadim sayfalar arasında yerlerini almaktadır. Bu sessiz çığlık gibi yaşam koridorlarında dolaşıyor şiir, ansızın bir kuş sesiyle baharda açan çiçeklerin narin dokunuşlarıyla, kokularıyla kapılarımızı tıklatmaktadır.

Bu duygularla, tüm şairlerimizi saygıyla selamlıyorum, üstat Sezai Karakoç'un bir şiiriyle bitirmek istiyorum:

"Bütün şiirlerde söylediğim sensin

Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin, Belkıs'ın

Boşunaydı saklamaya çalışmam, öylesine aşikârsın bellisin

Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için

Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini

Ey gönüllerin en yumuşağı en derini

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Mersin İlinde son günlerde yaşanan olaylar ve bu olaylara ilişkin sorunlar konusunda Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin'de 21 Mart Nevruz kutlamalarında yaşanan Türk Bayrağına saldırı girişimi ile sonrasında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin'de gelişen son olaylar ve Mersin'in sıkıntıları hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 Mart Nevruz Bayramında, Mersin'de, yetmiş milyon insanımızın onuru, haysiyeti ve ulusumuzun simgesi olan ulusal bayrağımıza karşı yapılan saldırıyı, yapan ve yaptıranları nefretle kınıyoruz.

Bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımıza saldırı nereden gelirse gelsin, bayrak, o ulusun en büyük değeridir, onurudur. Halkımız, bu tür bölücü faaliyetler içerisinde olan grupların ve partilerin provokasyonuna ve kışkırtıcılığına karşı duyarlı ve anlayışlıdır. Bazı siyasî partilerin bayrak ve bağımsızlık konularında halkın bu duyarlılığını istismar ederek, kendilerine siyasî rant peşinde koşmaları, hem tehlikenin hem de bölücülüğün göstergesidir. Ülkemizde yaşayan tüm insanlarımız ulusal değerlerimize son derece saygılıdır ve bu konuda kimsenin kendisini ötekinden üstün ve yakın görmemesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, bu olayların Mersin'de başlaması bir tesadüf değildir; çünkü, Mersin'de, ekonomik, sosyal ve kültürel sıkıntılar had safhadadır. Durup dururken, Mersin, sıkıntılar şehri haline gelmemiştir. Geçmişe şöyle dönüp bir baktığımızda, Mersin, 1980 öncesi anarşiden ve daha sonra güneydoğudaki terör olaylarından dolayı, bir sığınma kenti durumuna gelmiştir. Buraya gelen insanlar hem can güvenliği hem de aş ve iş bulmak ümidiyle gelmişlerdir. Bu olayları takiben Körfez Savaşının başlaması, 1994 ve 2001 yıllarındaki ekonomik krizler Mersin ekonomisine büyük darbeler vurmuştur. Öncelikle inşaat sektörü, taşımacılık ve süratlice tarım alanlarının beton yığını haline gelmesinden dolayı, Mersin ekonomik olarak büyük bir sıkıntı yaşamıştır. Yeteri kadar istihdam alanı olmayınca ve tedbir alınmadığı sürece, Mersin'de, yoksulluğun, hırsızlığın, gasbın, cinayetin önü alınamayacak ve bazı siyasî partilerin, ırkçı ve bölücü grupların bu yoksul insanları her zaman kullanabileceği ve istismar edeceği, bir gerçektir.

Sayın milletvekilleri, Mersin'in kentsel dönüşüm ve sosyal uyum sorunu ve işsizlik sorunuyla birlikte kentin nüfusu son otuz yılda beşe katlanmıştır. Göç edenler genellikle varoşlarda yaşamakta, Mersin'de binaların yükseldiği sahil şeridinin ve modern kentin hemen yanında hiçbir yapının olmadığı, park ve spor tesislerinin bulunmadığı, hatta, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bile asgarî ölçüde sunulmadığı mahalleler uzanmaktadır. İşte, bu koşullarda yaşayan, kent kültüründen kopmakta, devletine düşman olmakta ve hiçbir değerden nasibini alamamaktadır.

Bu sıkıntıları Meclisle paylaşmak için 25.6.2003 tarihinde bir Meclis araştırması önergesi vermiştim. Maalesef, iki yıla yakındır bu araştırma önergemiz gündeme alınmamıştır.

Mersin'de bu sıkıntılar çekilirken, hükümetin, bu kadar göç alan bir kenti Teşvik Yasasından faydalandırmaması hakikaten üzücüdür. Oysa, Mersin, bu göçü teşvik vermiş olduğumuz illerden almıştır. 

Değerli milletvekilleri, bunlar yetmiyormuş gibi, Bakanlar Kurulumuzun 2004/8336 sayılı kararı gereğince, Mersin Ulaştırma Bölge Müdürlüğünün kapatılarak, Adana Ulaştırma Bölge Müdürlüğüne taşınması öngörülmüştür. Oysaki, Adana'da 7 adet yetki belgeli firmanın kayıtlı araç sayısı 230 iken, Mersin'de 120 adet yetki belgeli firmanın araç sayısı ise 6 500'dür. C2 yetki belgesine dair bir istatistik çıkarıldığında, 120 tanesinin Mersinli firmalara, yalnızca 8 tanesinin Adana'daki firmalara ait olduğu tespit edilmiştir. Mersin'in büyük özellik gösteren limanı, serbest bölgesi ve sahip olduğu potansiyeli bir çırpıda kaldırılıp, Adana'ya taşımak, şehrimizi ve insanlarımızı son derece zor duruma sokacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Mersin Ulaştırma Bölge Müdürlüğünün kapatılması, Adana olarak belirlenen merkezin Mersin olarak değiştirilmesi ve rahatlatıcı tedbir olarak Mersin Bölge Müdürlüğünün şube müdürlüğüne dönüştürülmesi, Mersin için çok ciddî bir zorunluluktur.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, 1944 yılında kurulmuş olan Mersin Erdemli Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, ıslah ve yetiştirme tekniği konusunda araştırma yapan tek kuruluştur. Köylümüze, araştırmasıyla, hizmetiyle bilgi sunan bu millî kuruluşumuzun geleceği konusunda bir belirsizlik vardır. Kapatılmasının söz konusu olması, hem amacından hem de işsizlik açısından dolayı Mersin'e olumsuz etkisi olacaktır.

Yine, o düzlemde, Silifke SEKA Fabrikasının özelleştirilmesi ve satılması konusu ise, yıllarca gündemde tutulan bir konudur. Bu konuda, çalışanlar ve bölge halkı sıkıntı içerisindedir. Sonuç olarak, daha bir netice alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, Mersin'de, gerçekten, köylülerimizin, çiftçilerimizin büyük sorunları olduğunu müteaddit defalar hatırlatmıştık. Türkiye'de olduğu gibi, Mersin çiftçisinin de mahsullerinin para etmemesi, hükümetin, çiftçilerimizin ürettiklerine yeteri kadar teşvik vermemesi, çiftçiyi büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Köylerimizde de, artık, işsizlik oranı had safhaya gelmiştir. Hükümetimiz, bir an önce, çiftçilerimizin bu çığlıklarına kulak vermek zorundadır.

Bütün bunların yanı sıra, Mersin Organize Sanayi ve Mersin ticaret ve sanayi kuruluşlarının ve orta ölçekli işletmelerin, esnaf kuruluşlarının, üniversitenin taleplerini ve isteklerini hükümetimizin gözönünde bulundurması gerekir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda değindiğimiz konular üzerinde hükümetimizin ciddiyetle durması ve çözümleri değerlendirmesi gerekmektedir. İşsizliğin, yoksulluğun, perişanlığın her geçen gün arttığı Mersinimizde tekrar böyle çirkin olaylar yaşamak istemiyorsak, Mersin'i sahiplenmeliyiz. Rahatlatıcı ortamın yaratılması için yeni istihdam alanları yaratmak zorundayız; yoksa, Mersin, hür türlü olayın yaşanabileceği bir şehir olmaktan çıkmayacaktır.

Bu dileklerle sizlere saygılarımı sunuyorum.

Hükümetimizin, gerçekten, Mersin'de, tekrar, insanların acı günler yaşamaması için, bir an önce, el koyması gerekir diye düşünüyorum; çünkü, olaylar gelecekte daha çok büyüyecektir. Yazık olacak bu liman kentimize, Ortadoğu kentimize.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Hükümet adına, Adalet Bakanımız Sayın Çiçek'in söz isteği var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'ın, Mersin İlinde son günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mersin İlimizde bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımıza karşı yapılan saldırı, tüm milletimizi derinden yaralamıştır. Bu vesileyle, ülkemizin içinde bulunduğu barış ortamını bozacak bu ve benzeri olayları yapanları, bir kez daha, lanetlediğimizi burada ifade etmek istiyorum.

Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ve Türk Milletinin tam bağımsızlığını simgeleyen bayrağımız, her zaman omuzlar üzerinde dalgalanmıştır ve bundan böyle de sonsuza dek dalgalanmaya devam edecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Tabiî ki, bayrağımıza yapılan bu yanlış hareketin, kültürümüzde, geleneklerimizde özel bir yeri olan, sevgiyi ve kardeşliği temsil eden bir nevruz gününde meydana gelmiş olması da ayrıca üzücüdür.

Hepinizin bildiği gibi, Türk Milletinin mensubu olarak her insanımızın huzuru, hürriyeti, refahı, gelecek umudu, vatan ve bayrak sevgisi milletimizin birliğinin ve dirliğinin teminatıdır. Bu nedenledir ki, bu topraklarda yaşayan herkes, bayrağımıza karşı saygılı olmak mecburiyetindedir.

Değerli milletvekilleri, emniyet mensuplarımız, güvenlik güçlerimiz, nevruz öncesi, nevruz günü ve daha sonra, İçişleri Bakanlığıyla birlikte olaylara karşı gerekli tedbirleri almış ve bu konuda her zaman olduğu gibi gerekli hassasiyeti göstermiş, canla ve başla, bugünlerden istifade etmeye çalışan fırsatçılara fırsat vermemeye özel bir gayret göstermiştir. Bu vesileyle, hayatlarını ortaya koyarak bu özverili çalışmaları yapan güvenlik güçlerimizi, müsaade ederseniz, hem hükümetim adına hem de sizler adına, teşekkürle burada anmak istiyorum.

Nevruz şenliklerini fırsat bilerek 21 Mart öncesinde ve sonrasında terör örgütüne müzahir bazı gruplarca, yurt içinde ve yurt dışında, değişik tarihlerde eylemler ve kampanyalar gerçekleştirilmiştir. 13 ilâ 23 Mart 2005 tarihleri itibariyle Türkiye çapında meydana gelen olaylar sırasında toplam 100 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 39 kişisi adliyelerce tutuklanmıştır. Olaylar sırasında 15 güvenlik görevlisi de çeşitli yerlerinden yaralanmıştır. 19 ildeki toplantı ve gösterilerle ilgili olarak soruşturmalar açılmış ve devam etmektedir.

Ayrıca, 21 Mart nevruz günü öncesinde sansasyonel eylem yapmak üzere Mersin İline geldiği değerlendirilen ve üzerinde parça tesirli el bombası ile sahte kimlik bulunan bir kişi polisimizin başarılı çalışmaları sonucu yakalanmış ve 16 Mart 2005 tarihi itibariyle de tutuklanmıştır.

Bununla birlikte, Mersin İlimizde 15 ile 20 Şubat 2005 tarihleri arasında meydana gelen olayları aktif olarak planlayan, grupları organize eden ve 21 Mart öncesi çeşitli eylemlerde bulunmak üzere hazırlık içerisinde olduğu tespit edilen, sahte kimlikli, hakkında daha evvel iki yıl altı ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan ve yasadışı bölücü terör örgütü tarafından Akdeniz Bölgesi illerinde örgütlenme çalışmalarında bulunmak üzere gelen kişi, de yakalanmış ve sevk edildiği mahkemece tutuklanmıştır.

Mersin İlimizde bayrağımıza yapılan menfur saldırı sonucunda emniyet kuvvetlerimiz derhal gerekli çalışmaları yapmışlar ve olayı gerçekleştirdiği tespit edilen 6 kişiyi yakalamışlardır. Bu kişilerle birlikte, Mersin'de, nevruz etkinliklerini fırsat bilerek, 20 Mart 2005 pazar günü, toplantılar sonrasında çeşitli eylemler gerçekleştiren, miting alanında olay çıkaran, bayrağımıza saygısızca davranan eylemcilere müdahale eden emniyet mensupları ile görüntü almak isteyen basın mensuplarımıza taşlı sopalı saldırılarda bulunan 81 kişi emniyet kuvvetlerimizce tespit edilmiş ve yakalanmışlardır; bunlardan 56'sı da tutuklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bayrağımıza yapılan saldırıyı önleyen polis memuru Gökhan Kızıltepe, İçişleri Bakanımız tarafından, yasalardaki ölçüler çerçevesinde, 24 maaş tutarıyla ödüllendirilmiş, yine aynı konuda büyük fedakârlık ve çalışma gösteren 1 başkomiser, 2 komiser ile 3 polis memuru da 16'şar maaş taltifiyle ödüllendirilmişlerdir.

Ben, buradan, tüm sağduyulu vatandaşlarımızı, bu menfur olaylar karşısında, elbette, makul tepkilerini koymaya; ama, soğukkanlı olmaya da davet ediyorum. Devletimiz ve tüm güvenlik güçlerimiz, bu olayların üstesinden, bundan evvel olduğu gibi bugün de, yarın da gelebilecek güçtedir, kuvvettedir, böyle bir tecrübe ve güç birikimine sahiptir. Kimse, milletin sabrını zorlamasın, devletin gücünü de kimse sınamaya kalkmasın; çünkü, bunun sonu kendileri için çok da iyi olmayacaktır.

Bu arada, Sayın Milletvekilimizin temas ettiği diğer bir iki konuya da, burada, bu vesileyle temas etmek istiyorum.

Şüphesiz, Mersin, Adana, İstanbul gibi büyük illerimiz, Türkiye'nin içinden geçtiği süreç itibariyle yaşanan, başta terör olayları, bölgelerarası dengesizlik ve başkaca sebeplerden dolayı göç alan illerimizdendir. Göç ise, bir sosyal olgudur, bunun birden çok olumsuz tesirleri vardır. Hiç şüphesiz, suçluluk durumu açısından da, suç açısından da, göç olaylarının yaşandığı iller, bu anlamda, potansiyel illerdir. Onun için, suç olgusuna sadece tek bir yönden bakmak yerine, alınabilecek bütün tedbirlerle birlikte, güvenlik güçlerimizin yürüttüğü çalışmalara destek vermek gerekmektedir; yani, asayiş konusu, bu illerde, sadece bir İçişleri Bakanlığı güvenlik güçleri meselesi değildir, sosyal politikalarla ve diğer politikalarla da bunların desteklenmesi gerekmektedir. En acil olanı, hiç şüphesiz, güvenlik tedbirleridir, asayişle ilgili alınacak tedbirlerdir; ama, onun dışında, burada dile getirilen veya başka vesilelerle hep ifade etmeye çalıştığımız gibi, başkaca tedbirlerin de alınması gerekmektedir.

Bu anlamda yapılan çalışmalar var. Şunu buradan açıkyüreklilikle ifade ederim ki, göç konusu, Türkiye'de, şu an, devlet organlarımızın gündemindeki en önemli konudur. Önümüzdeki günlerde, bu konu, bütün boyutlarıyla, devletin ilgili kademelerinde ele alınacaktır. Asayiş boyutu başta olmak üzere, ekonomik boyutu, sosyal boyutu, eğitim boyutu da dahil olmak üzere, bunları, bir plan ve program dairesinde gündeme koymak, bunları hayata geçirmek gerekmektedir.

Tabiatıyla, bütün bu olayların bir gecede, bir günde netice vermesi mümkün olmayacağından, vakit geçirmeksizin bir yerden başlamak gerekmektedir. Esas itibariye, Hükümet olarak biz, zaten, Türkiye'deki işsizliğin, bölgelerarası dengesizliğin, göç olgusunun yaratabileceği sorunları göğüsleyebilmek ve bunları ortadan kaldırabilmek adına, hem ekonomik kalkınmayı hızlandırmak hem bölgelerarası dengesizliği ortadan kaldırmak hem de sosyal birkısım problemleri çözebilmek adına pek çok tedbiri yürürlüğe koyduk, bundan sonra da koymaya devam edeceğiz. Bunlar için yapılan özel çalışmalar var. Bazı bakanların bir araya gelerek kurdukları bazı komisyonlar var, onların başkanlığında, inisiyatifinde; ama, bunların da ötesinde, en üst düzeyde, bu konunun, önümüzdeki günlerde gündeme gelebileceğini ve konunun bütün ayrıntılarıyla incelenip, vakit geçirmeksizin, alınan tedbirler gözden geçirilmek suretiyle, ilave tedbirlerin de alınacağını burada ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Uluslararası Moskova Turizm Fuarı izlenimleri konusunda görüşlerini aktarmak üzere, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.

Sayın Ilıcalı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat Fuarındaki izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası Moskova Turizm ve Seyahat Fuarındaki izlenimlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, turizm gelirleri, ülkemiz için çok önemli bir kaynaktır. Geçen yıl 17,5 milyon turist, 15,9 milyar dolarlık bir para girişi sağlamıştır. Özel kesim tarafından sağlanan banka dışı sermaye girişi ise, 8,3 milyar dolara ulaşmıştır. Ayrıca, ülkemize gelen turist sayısı yüzde 25 oranında artmış -bir önceki döneme göre- aynı dönemde de turizm gelirlerinde -önceki yıllara göre- yüzde 20,3 bir artış söz konusu olmuştur.

Bu özet bilgilerden de rahatlıkla görülebileceği gibi, turizm gelirlerimizin artmasında tanıtım oldukça önemlidir; tanıtım içerisinde de fuarlar önemli bir yer tutmaktadır. Biz de bu manada, geçen hafta, 23-25 Mart tarihleri arasında, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Atilla Koç, iktidar-muhalefet partisi milletvekillerimiz, bürokratlar, basın mensupları ve çok sayıda işadamımızla beraber, Moskova'daki fuara katıldık.

Bu fuar çok sayıda profesyonelden oluşuyor. Sektörün üst düzey temsilcileri var. Yurt dışında önemli fuarlardan biri. Temsil edilen firma sayısı yaklaşık 5 000. Temsil edilen ülke sayısı 110'un üzerinde. Fuarın katılımcı grupları arasında macera turizminden, kongre turizmine, karavan turizmine, turizm medyasına kadar çok sayıda katılımcı var. Toplam 36 000 metrekare fuar alanında 56'nın üzerinde ulusal temsilci... 110 000'i kayıtlı, 50 000'i kayıtsız, toplam 160 000 kişi ziyaret etmiş. Ülkemiz de bu fuara 600 metrekarelik bir stant alanıyla katılmıştır. Bunun dışında, Türkiye adına yaklaşık 30 adet bağımsız katılımcı standı yer almıştır. Türkiye standımıza, 8 adet bölge adına Türk Hava Yolları, Mersin Ticaret Odası, TÜRSAB, tanıtma vakıfları ve 16 adet turizm kuruluşu iştirak etmiştir.

Bu arada, tabiî, bu fuarda çok önemli, sevindirici gelişmeler de olmuş, Bakanlığımızın standı en iyi stant olarak seçilmiş, Moskova'daki Müşavirliğimiz fuar organizatörleri tarafından teşekkür ödülü almıştır. Ayrıca, yine, Türkiye'nin internet sitesindeki tanıtımı da ödül almıştır.

Bu arada, tabiî, bu turizm gelirlerimizin artırılması için Rusya çok önemli bir potansiyeldir. Bu rakamlara bir baktığımız zaman, 2004 yılında ülkemizi en çok ziyaret eden ikinci ülkedir 1,6 milyonla. Birinci, Almanya. Rusya'da ise, yaklaşık 5 000 000 kişi yurt dışına çıkmaktadır. Bu tüketici harcamalarında son zamanlarda önemli artış olmaktadır. En fazla ziyaret edilen ülke, Türkiye'dir.

Tabiî, bu genel bilgileri verdikten sonra, kalan kısa zamanımda çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu arada, sadece seçim bölgem olan Erzurum değil, Doğu Anadolu Bölgesi de kış turizmi için çok önemli bir potansiyeldir. Bu potansiyelin harekete geçirilmesi gerekmektedir. Biraz önce Sayın Bakanımız, hükümet sözcümüz göçten bahsetti. Bu göçün önlenebilmesi için Doğu Anadoludaki en önemli potansiyel kış turizmidir, hayvancılıktır.

Kış turizmi konusunda da, İstanbul Ticaret Odası Başkanlığıyla beraber yürütülen çok önemli bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu bir özetidir. Doğu Anadolu, turizm odaklı bölgesel kalkınma projesi ve kış olimpiyatları araştırması. Bu proje tamamlanmıştır, bundan önceki Ticaret Odası Başkanımız Mehmet Yıldırım döneminde tamamlanmıştır ve bundan bir ay önce göreve başlayan Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız Atilla Koç Bey, bu projeyle bilgilendiği zaman, Doğu Anadolu milletvekillerimizle yaptığımız toplantıda bu projeye sahip çıkmıştır, buna çok önem vereceğini belirtmiştir. Yeni İstanbul Ticaret Odası Başkanımız Sayın Murat Yalçıntaş da bununla ilgili her türlü desteği vereceğini belirtmiştir. Bu manada da, bölgemizin kalkınması açısından daha önce yapılan bütün bilimsel çalışmalarda da turizm öne çıktığına göre, Doğu Anadolunun da böyle bir potansiyeli olduğuna göre, o zaman, bu potansiyeli değerlendirmek durumundayız. Bunu nasıl değerlendireceğiz, bu şeyi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Süre verebilecek misiniz Başkanım.

BAŞKAN - Devam ediyor zaten.

Buyurun, tamamlayın efendim.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada, iktidarıyla muhalefetiyle bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ortadan kaldırabilmemiz için, bu projeye herkesin ilgisini bekliyoruz. Hükümetimizin de bu konuda olan hassasiyetini, ilgisini biliyoruz. Yani, bundan sonra Sayın Turizm Bakanımızın, İstanbul Ticaret Odamızın ve biz milletvekillerinin oluşturacağı bir ekiple, bu projenin kısa bir sürede hayata geçmesi söz konusu olacaktır. Projenin hayata geçmesinde hem Bakanlar Kurulumuzun hem çeşitli bakanlıklarımızın -Kültür ve Turizm Bakanımızın, Ulaştırma Bakanımızın, spordan sorumlu Bakanımızın, Çevre Bakanımızın, Maliye Bakanımızın- yapacağı işler vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı işler vardır. Bu konuyla ilgili bir taslak kanun teklifi de vardır. Bu konu görüşüldükten sonra milletvekillerimiz tarafından, hükümetimizin de uygun görüşüyle, bir an önce Meclise gelip, iktidarıyla muhalefetiyle bu yasanın çıkarılması gerekmektedir.

Bu konuda önemli bir ayak da, yatırımcıya ihtiyaç vardır, yerli- yabancı yatırımcıya. Şunu sevinerek belirtmem gerekir ki, bugüne kadar bu kış turizm potansiyelini belirttiğimiz birçok ülkeyle yapmış olduğumuz yazışmada çok önemli ölçüde bir liste almışız ve burada, dün de, Fransa Büyükelçisiyle yapmış olduğumuz görüşmede bölgemize ait potansiyelin çok ilgi çektiğini, yaptığımız bir saatlik heyecanlı bir görüşmede... Bunu da sizlerle paylaşmak isterim.

Burada yapılması gereken iş çok kolaydır. Bu bölgelerin kalkınması ülkemizin kalkınmasını da sağlayacaktır. Buna, beraber, iktidar-muhalefet sahip çıkacağız, yerli, yabancı yatırımcıların gelip burada yatırım yapması için gerekli altyapıyı hazırlayacağız; çıkarmış olduğumuz yasalara ilave, yatırımcıların istediği yeni birtakım yasal düzenlemeleri yapacağız. Bu manada da Moskova Fuarında bazı yatırımcılarla yapmış olduğumuz görüşmede, bu ayın sonunda Antalya'da bir toplantıya katılacaklarını... Burada bir araya geleceğiz, bu toplantıda. O yatırımcılarla beraber Turizm Bakanımız Erzurum'u nisan ayının sonunda ziyaret edecek. Bölge milletvekillerimizle beraber, bu yapılan çalışmalar üzerine oturttuğumuz haritayla beraber görülecektir ki, turizm konusunda çok önemli mesafeler alınacaktır. Burada sadece yapmamız gerekli iş, bu potansiyelin çok yüksek olduğuna inanmak. Herkes üzerine düşen görevi yerine getirdiği zaman -ki, bunu mutlaka getirecektir- o bölgeler de kalkınacaktır; o göçler de olmayacağı için, diğer büyük şehirlerimizde, Mersin'de, İstanbul'daki sorunları da azaltacaktır.

Beni sabırla dinlediğiniz için size teşekkür ediyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ilıcalı.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sunuşlara geçmeden önce, sunuşların muhteva itibariyle geniş olması hasebiyle, takdimin Kâtip Üye tarafından oturarak yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teşekkür ediyorum.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 30 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uygulanan ekonomik politikalar sonucunda patlayan ekonomik kriz malî zafiyet içindeki bankaların üzerine çökmüştür. Bu süreç içinde bazı bankaların kaynakları, yönetim ve denetimi elinde bulunduranlarca bankacılık ilke ve usullerine aykırı olarak kullanılmış veya belirli kişi ve gruplara aktarılmıştır. 1997'den bu tarafa 22 bankanın TMSF'ye devri, bu koşulların bir araya gelmesinin sonucudur.

Öte yandan, nedenleri ne olursa olsun, bugüne kadarki uygulamalarda devir kararları birçok yönetim zaaflarını da peşinden getirmiştir. TMSF, birdenbire, yönetme becerisine sahip olmadığı çok sayıda banka ve iştiraki karşısında bulmuştur. Eski yapılarında -hâkim ortakların kredi desteği olmaksızın- zarar etmemeyi başaran bazı iştirakler bile TMSF yönetiminde zarar etmeye başlamıştır.

TMSF tarafından devralınan bankalarla ilgili olarak gerek duyulan finansman, Hazine tarafından ihraç edilen özel tertip tahviller, Merkez Bankasından kullanılan avanslar ve TMSF'nin kendi kaynaklarından sağlanmıştır.

TMSF'nin verileri açıkladığı tarih itibariyle, yapılan anapara tahsilatı 1,5 milyar dolardır. Ayrıca, bundan sonra, TMSF'ce tahsili beklenen/tahsil edilebilir meblağ 6,3 milyar dolardır. Bu durumda tahsili olanaklı görülmeyen meblağ ise, anapara olarak 20 milyar dolar, faizli olarak ise 37,6 milyar dolardır.

Hükümet ve TMSF, kamu alacağına dönüşmüş olan batık paraları tahsil etme konusunda tüm olası yol ve araçları kullanma iradesini göstermemiştir.

Kimlerin, hangi gerekçelerle hortumlanan bankalardaki borçlarını kabul etmedikleri, kimlerin yüzde 50'lik borç tenzilatından yararlandıkları bile kamuoyunca bilinmemektedir.

Batık kredilerin tahsili konusunda çıkarılan yasaların aynı konumda olan kişilerin tümüne uygulanmaması, devlet alacaklarını tahsilde şimdiye kadar üzerine düşeni yapmayanlarla ilgili hiçbir suç duyurusunda bulunulmaması, alacakların 6,3 milyar dolardan fazlasının neden tahsil kabiliyetinin olmadığı, yanıtı alınması gereken sorulardır.

İmar Bankasına el konulmasındaki gecikmenin yol açtığı malî, hukukî ve toplumsal sorunlar konusunda, hükümet ve TMSF'nin sorumluluğu ile 3 Temmuz 2003 tarihindeki el koyma kararında mevduat sigortası kapsamının niçin ve kimler için 50 milyar TL'den sınırsıza çevrildiğini, keza ticarî mevduatların hangi gerekçeyle ve kimler için güvence kapsamına alındığının araştırılması gerekmektedir.

Öte yandan, kamuoyunda "torba yasa" olarak bilinen kanun tasarısıyla Hazineden sorumlu Bakanın, ödenek karşılığı olmaksızın Hazinenin TMSF'den olan alacaklarının silinmesi yolu açılmaktadır.

Böylece, Hazineye görünürde borcu kalmayan ve bu yönüyle kamuoyu gündemine gelmeyecek olan bir TMSF'de "borçların tahsiline azamî gayret gösterilmesi" yerine "bir an önce elini yıkayıp bu işten sıyrılarak aslî fonksiyonlarına dönme" davranışı egemen olurken, bunun sonucunda daha az tahsilatla da olsa hesapların bir an önce kapatılması öncelik kazanabilecek, belirli bir ödeme planını kabul etmiş olanlar dahi yeni kolaylıklar isteyebilecek, tahsilattaki başarısızlar perde gerisine atılmış olacaktır. Kamu ekonomisinde saydamlığın kaybolacağı, batık banka hesaplarının görünmez kılınacağı bu sürecin Yüce Meclisin dikkatinden uzaklaştırılmasına izin verilmemelidir.

Tüm bu nedenlerle, TMSF'ye devredilen bankalarla ilgili olarak, bugüne kadar kamuoyundan gizlenen gerçekleri ortaya çıkarmak, tahsil kabiliyeti olmadığı ifade edilen kamu paralarının tahsili için izlenmesi gerekli olan yolları belirlemek, bugüne değin yeterince incelenmeyen konuları araştırarak olaylarda sorumluluğu olanları açığa çıkarmak amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1-Oğuz Oyan                                (İzmir)

2-Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

3-İzzet Çetin                                (Kocaeli)

4-Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

5-Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

6-Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

7-Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

8-Nail Kamacı                                (Antalya)

9-Osman Özcan                                (Antalya)

10-Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

11-Atila Emek                                (Antalya)

12-Hakkı Ülkü                                (İzmir)

13-Nejat Gencan                                (Edirne)

14-Memduh Hacıoğlu                                (İstanbul)

15-Mehmet Semerci                                (Aydın)

16-Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

17-Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

18-Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

19-Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

20-Mustafa Özyurt                                (Bursa)

21-Gökhan Durgun                                (Hatay)

22-Harun Akın                                (Zonguldak)

23-Sedat Pekel                                (Balıkesir)

24-Şevket Arz                                (Trabzon)

25-Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

26-Nuri Çilingir                                (Manisa)

27-Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

28-Hasan Güyüldar                                (Tunceli)

29-Orhan Ziya Diren                                 (Tokat)

30-Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

31-Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 19 milletvekilinin, internet ortamında oynanan kumarın zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gelişen teknolojinin sağladığı imkânlar çerçevesinde, internet ortamında oynanan kumarın ortaya çıkardığı toplumsal zararın meydana getirdiği hukukî sıkıntıların ve alınması gereken tedbirlerin etraflıca araştırılması için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 21.3.2005

1- Asım Aykan                                (Trabzon)

2- Osman Akman                                (Antalya)

3- Metin Kaşıkoğlu                                (Düzce)

4- Ahmet Işık                                (Konya)

5- Mehmet Sekmen                                (İstanbul)

6- Osman Nuri Filiz                                (Denizli)

7- Muzaffer Külcü                                (Çorum)

8- Murat Yıldırım                                (Çorum)

9- Faruk Nafiz Özak                                (Trabzon)

10- Enver Yılmaz                                (Ordu)

11- Mustafa Tuna                                (Ankara)

12- Ali Temür                                (Giresun)

13- Mustafa Ataş                                (İstanbul)

14- Fahri Çakır                                (Düzce)

15- İbrahim Çakmak                                (Tokat)

16- Orhan Taş                                (Sivas)

17- Cemal Uysal                                (Ordu)

18- Mehmet Salih Erdoğan                                (Denizli)

19- Recep Garip                                (Adana)

20- Hasan Ali Çelik                                (Sakarya)

Gerekçe:

İnternette kumar siteleri sayesinde kumar artık günümüzde insanların yatak odalarına kadar girmiş durumdadır. Bankaların neredeyse tüm müşterilerine kredi kartı verdikleri bilinmektedir. Yetişkin insanların ve eline kredi kartı geçiren çocuk yaştaki gençler dahi bu kumar sitelerinde para ile kumar oynayabilmektedirler. Bu kumar siteleri parasız kumar oynamaya da izin vermektedirler. Elinde kredi kartı bulunan gençler parasız oyun oynayabilme imkânına sahipler. Bu durum ne yazık ki genç neslin kumar alışkanlığına ve paralı oyuna geçmelerine neden olmaktadır. İleride bizleri bekleyen en tehlikeli durum budur. Ayrıca, bu kumar şeklinin yetişkinlerce karapara aklamaya da imkân verdiği bilinmektedir. İnternet kumarhanelerinin sakıncaları kahvehanelerde, yeraltı kumar evlerinde, türlü isimlerle açılan derneklerde oynanan kumarlarla ve bir zamanlar kapattığımız gazinolarla kıyas dahi edilemeyecek kadar büyüktür. Şu anda kumar oynatan 1 500 civarında internet sitesi olduğu ifade ediliyor. Önceleri tamamen yabancı lisansla açılan bu kumarhanelerin bir çoğu Türklerin yoğun ilgisi nedeniyle Türkçe olarak çalışmaya devam etmektedirler.

Bütün kötü alışkanlıklar gibi kumar da, müptelasını kendine esir ederek onun üretkenliğini elinden alır, ruh ve beden sağlığını bozar, onu toplumla uyumsuz bir birey haline getirir, cinayete, hırsızlığa ve soygunlara yöneltir. Birçok aile felaketinin  arkasında da kumar illeti yatmaktadır.

Bu sebeple, çocuklarımız, gençlerimiz kumarın ve diğer kötü alışkanlıkların pençesine düşme tehlikesi ile her zamankinden daha fazla karşı karşıya kalmaktadırlar. Onun için, çocuklarımızı bu konuda korumamıza ve yönlendirmemize muhtaç oldukları gerçeğini göz önünde tutmamız gerekir. Onların bir hastalığa yakalanmaması için nasıl gerekli önlemleri almaya çalışıyorsak, aynı şekilde onların kumar gibi kötü alışkanlıklara yakalanmamaları için de her türlü tedbiri almalıyız.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve 77 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan bitki florasından 4 000 çeşidi dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmamaktadır. Bu bakımdan bitki zenginliği Türkiye için bir stratejik değerdir.

Türkiye'de halen bal üreten 250 000 üretici vardır ve bunların ürettikleri yıllık ortalama 70 000 ton bal kapasitesiyle Türkiye, dünyadaki ilk beş üretici ülke arasındadır. 2003 yılında Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilen ballardan önemli bir kısmının iade edilmesi hakiki üreticiyi mağdur etmiştir.

Bugün, hakiki bal üreticisi, piyasanın haksız rekabet koşulları içerisinde önemli sorunlar yaşamaktadır. Elinde ciddî miktarda bal bulunan üreticiler ekonomik sorunlar yaşarken, gerek Tarım Bakanlığının gerek sivil toplum örgütlerinin piyasadan topladığı bal numunelerinde ciddî oranda taklit ürüne rastlamaktadır.

Bu olumsuz süreç, iç piyasadaki tüketicinin sağlığını tehdit etmekte, taklit ürünleri satanlara ciddî haksız kazançlar sağlamaktadır. Ayrıca, taklit olduğu gerekçesiyle iade edilen ürünler nedeniyle de, Türkiye, yurt dışında imaj ve itibar kaybı yaşamaktadır.

Bu nedenlerle, ülkemizdeki arı yetiştiricilerinin sorunlarını ve ürünlerini pazarlamada yaşadıkları sıkıntıları tespit etmek için, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Turhan Çömez                                 (Balıkesir)

2- Enver Yılmaz                                 (Ordu)

3- Maliki Ejder Arvas                                 (Van)

4- Burhan Kuzu                                 (İstanbul)

5- Niyazi Pakyürek                                 (Bursa)

6- Ziyattin Yağcı                                 (Adana)

7- Mehmet Asım Kulak                                 (Bartın)

8- Ali Küçükaydın                                 (Adana)

9- İsmail Özgün                                 (Balıkesir)

10- Ali Aydınlıoğlu                                 (Balıkesir)

11- Mahmut Durdu                                 (Gaziantep)

12- Semiha Öyüş                                 (Aydın)

13- Şemsettin Murat                                 (Elazığ)

14- Ali Osman Başkurt                                 (Malatya)

15- İsmail Soylu                                 (Hatay)

16- Recep Garip                                 (Adana)

17- Resul Tosun                                 (Tokat)

18- Nurettin Aktaş                                 (Gaziantep)

19- Selahattin Dağ                                 (Mardin)

20- Azmi Ateş                                 (İstanbul)

21- Yüksel Çavuşoğlu                                 (Karaman)

22- Tevfik Ziyaeddin Akbulut                                 (Tekirdağ)

23- Fikret Badazlı                                 (Antalya)

24- Cüneyit Karabıyık                                 (Van)

25- Muzaffer Baştopçu                                 (Kocaeli)

26- Durdu Mehmet Kastal                                 (Osmaniye)

27- Mustafa Duru                                 (Kayseri)

28- Tevhit Karakaya                                 (Erzincan)

29- Mustafa Ataş                                 (İstanbul)

30- Bekir Bozdağ                                 (Yozgat)

31- İlyas Arslan                                 (Yozgat)

32- Sabahattin Yıldız                                 (Muş)

33- Mustafa Ünaldı                                 (Konya)

34- Mehmet Yaşar Öztürk                                 (Yozgat)

35- Halil Aydoğan                                 (Afyonkarahisar)

36- Reha Denemeç                                 (Ankara)

37- Öner Ergenç                                 (Siirt)

38- Ayhan Zeynep Tekin (Börü)                                 (Adana)

39- Fuat Geçen                                 (Hatay)

40- Mehmet Faruk Bayrak                                 (Şanlıurfa)

41- Mustafa Zeydan                                 (Hakkâri)

42- Fehmi Hüsrev Kutlu                                 (Adıyaman)

43- Mehmet Yüksektepe                                 (Denizli)

44- Ahmet Rıza Acar                                 (Aydın)

45- Fetani Battal                                 (Bayburt)

46- Muzaffer Külcü                                 (Çorum)

47- Burhan Kılıç                                 (Antalya)

48- Metin Kaşıkoğlu                                 (Düzce)

49- Kerim Özkul                                 (Konya)

50- Fahri Çakır                                 (Düzce)

51- Osman Akman                                (Antalya)

52- Osman Nuri Filiz                                (Denizli)

53- Sabahattin Cevheri                                 (Şanlıurfa)

54- Mehmet Çiçek                                (Yozgat)

55- Medeni Yılmaz                                (Muş)

56- Abdulbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

57- Zülfü Demirbağ                                (Elazığ)

58- Mehmet S. Tekelioğlu                                (İzmir)

59- Mustafa Said Yazıcıoğlu                                (Ankara)

60- Remziye Öztoprak                                (Ankara)

61- Cahit Can                                (Sinop)

62- Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

63- Hakan Taşcı                                (Manisa)

64- Ali Sezal                                (Kahramanmaraş)

65- Orhan Yıldız                                (Artvin)

66- Adem Tatlı                                (Giresun)

67- Orhan Erdem                                (Konya)

68- Mustafa Cumur                                (Trabzon)

69- Hasan Aydın                                (Giresun)

70- Necdet Budak                                (Edirne)

71- Mehmet Beyazıt Denizolgun                                (İstanbul)

72- Ahmet Yaşar                                (Aksaray)

73- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

74- Nihat Eri                                (Mardin)

75- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

76- Mehmet Hilmi Güler                                (Ordu)

77- Alim Tunç                                (Uşak)

78- Mehmet Salih Erdoğan                                (Denizli)

Gerekçe:

Türkiye'de 250 000 kişi arı yetiştirmekte ve bal üretmektedir. Son üç yıldır, bu üreticiler, ürünlerinin hak ettiği değeri bulmaması nedeniyle ekonomik zorluklar yaşamaktadır. Pek çok üretici halen depolarında çok fazla miktarda bal bulundurmakta ve bu balı gerçek değerinden piyasaya sürememektedir. Marketlerdeki ballardan örnekleme yöntemiyle yapılan analizlerde çok sayıda taklit bal tespit edilmiştir. Sadece Ankara'da çeşitli marketlerden alınan 9 numuneden 1 tanesi katkısız, sağlıklı ve gerçek bal çıkmıştır. Tarım Bakanlığının gönderdiği 42 numuneden 20 tanesinin sağlıklı olduğu rapor edilmiştir. Bu sonuçlar, piyasada önemli sayıda haksız kazanç sağlayan firmanın bulunduğunu göstermektedir. Haksız kazancın önüne geçmek, hakikî üreticinin hakkını koruyabilmek, Türk Halkının sağlıklı bal yemesini temin etmek ve Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını koruyabilmek için, Meclis araştırması önergesi verilmesi yararlı görülmüştür.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/785)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, TBMM Genel Kurulunun 23.11.2004 tarihli 20 nci Birleşiminde alınan 829 nolu kararıyla kurulan Komisyonumuzun 3 aylık görev süresi 8 Nisan 2005 tarihinde sona erecektir.

Komisyonumuzun çalışmalarını tamamlaması ve raporunu yazabilmesi için süreye ihtiyaç vardır.

Bu nedenle, TBMM İçtüzüğünün 105 inci maddesi uyarınca Komisyonumuza 8.4.2005 tarihinden itibaren bir aylık kesin süre verilmesini arz ederim.

Saygılarımla.

      Haluk İpek

             Ankara

       Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 138 Tarihi: 30.3.2005

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 203 üncü sırasında yer alan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 201 inci sırasında yer alan 835 sıra sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına, 29 uncu sırasında yer alan 646 sıra sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Eyüp Fatsa               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 842 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 842 sıra sayılı yasa teklifiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

842 sıra sayılı teklifte, Konya Milletvekilimiz Kerim Özkul'un vermiş olduğu, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın bazı konularda vermiş oldukları teklifi görüşmekteyiz.

Özellikle, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'un vermiş olduğu kanun değişikliği teklifinin temeline bakıldığında, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununu yakından ilgilendiren bazı maddelere ilişkin olduğunu görmekteyiz. Biz, bu konuda Adalet Komisyonunda gerekli çalışmaları yaptık, bitirdik ve Adalet Komisyonunda yapılan çalışmalar doğrultusunda ve sonucunda, belirli konularda gelen tekliflerin bir kısmının, gerçekten yeni Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, daha mantıklı, hukuk normlarına daha uygun teklifler olduğunu; ama, bir kısmının da, gerçekten getirilen teklif ile ulaşılmak istenen amaç arasında bir bağlantı olmaması nedeniyle bu hukuk normlarına uygun olmadığı şeklinde karara bağlanmış olarak Yüce Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyor bu teklif. Şimdi, bu tasarının, özellikle Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesiyle başlayıp devam eden diğer maddelerinde, birkısım sebepler gösterilmek suretiyle bu değişikliğin yapılması gerektiği savunuldu; teklif sahibi, özellikle bu noktalara değinerek teklifini savundu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesi, daha doğrusu, 5237 sayılı, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesi "takdiri indirim sebebi" adı altında maddede yer almaktadır. Bunun karşılığı 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesidir; yani, 1 Nisana kadar yürürlükte olan kanundur. 62 nci maddeye göre, takdiri indirim sebebi beşte 1 şeklinde olacak, bugüne kadar uygulanan ise, altıda 1 şeklinde indirim olabilecekti. Bu, tabiî, tamamen hâkimin takdir hakkını ilgilendiren bir madde ve konudur.

Şimdi, bu Yasa, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ele alınırken belirli bir sistemden yola çıkılmış ve bu sistemin gerekliliği neyse onun yerine getirilmesi için birtakım, şimdiye kadarki sistemi değiştirmek olması gerektiği kararına varılarak, bu tasarı bu haliyle yürürlüğe sokulmak istenmektedir.

Şimdi, gerek bu konuda uzman arkadaşlarla gerekse Sayın Adalet Bakanımız, Komisyon Başkanımız ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla ve gerekse bu konuda en yakın uygulayıcılar durumunda olan Yüce Yargıtayımızın en yetkili kişileriyle yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda, onların da tereddütlerini haklı bir şekilde görmekteyiz. Fakat, bunun, 62 nci maddenin beşte 1 şeklinde uygulanması halinde, uygulamalarda çok zorluklar olacağı ve elde bulunan 300 000-400 000'e yakın dosyanın yeniden ele alınacağı şeklinde iddialarda bulunuldu ve bundan dolayı da çok zorluk çekileceğini, bunun zorluklarının da yerel mahkemeler tarafından karşılanacağını, ağır bir yük geleceğini, getirileceğini söylediler.

Tabiî, ben, bunun üzerine, gerekli araştırmaları komisyon üyesi diğer arkadaşlarımızla birlikte yaptım. Şimdi, bütün mesele, Türk Ceza Kanunu özel hükümlerinde yer alan cezaların, suça ilişkin cezaların kolay bölünüp bölünemeyeceği şeklinden hareket ediliyor. Tek tek "Özel Hükümler" bölümüne baktığımızda, 80'e yakın maddede, ceza olarak, 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl ve 20 yıl gibi 5'e kolaylıkla bölünebilecek cezalar içerdiği tespit edildi.

Ayrıca, diğer maddelerde de, hemen hemen 40'a yakın maddede 1 yıla kadar hapis şeklinde öngörülen cezalar söz konusu ki, hepimizin bildiği gibi, yine, Türk Ceza Kanununa göre, 1 yıla kadar hapis denilmesinin amacı, alt sınır 1 aydan başlar. 1 ay 30 gün, 30 günün 6'ya bölünmesiyle 5'e bölünmesi arasında matematiksel olarak hiçbir zorluk olmadığını da görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, şu ortaya çıkıyor: Burada 62 nci maddenin, gerçekten, beşte 1 veya altıda 1 şeklinde uygulamasında, dosyaların tamamen ele alınacağı şeklindeki bir görüşün gerçekleri yansıtmadığı kanaatini ortaya koymuş oluyoruz. Bu doğrultuda olunca, elbette, Yüce Yargıtayımızın tereddütlerini, endişelerini saygıyla karşılıyoruz; fakat, Adalet Komisyonunda, gerek AKP'li arkadaşlarımız tarafından gerekse orada bulunan bütün uzman arkadaşlarımızın görüşleri doğrultusunda, Yargıtay temsilcimizin görüşleri doğrultusunda, bunun bu şekilde olması gerektiği nedeniyle, teklifin bu maddesi oybirliğiyle reddedildi. O nedenle, bu madde üzerinde de daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Oybirliğiyle reddedilen Adalet Komisyonundaki bu maddenin burada da aynı şekilde kabulünü ve bunun gerekçelerini size sunmuş oluyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer önemli bir teklif de taksirle ölüme neden olmak. Bunun başındaki, hepimizin bildiği gibi, trafik kazaları sonucu meydana gelen ölümler idi ve gerçekten, insanlarımızı derinden yaralayan, insanlarımızı acıya sevk eden, gark eden ve bu uğurda binlerce kilometreyi yürüyerek kat edip, vicdanının sesini, vicdanının rahatsızlığını kamuoyuyla paylaşmaya çalışan birsürü insanımızın olduğunu hepimiz gördük. Bunun bizler tarafından değerlendirilmek suretiyle, yasanın yapılması suretiyle, ortaya konulan gerekçelerde trafik kazaları sonucu meydana gelen ölümlerde verilen cezaların azlığını hep birlikte kamuoyuyla paylaşmış idik. Bu doğrultuda, yeni gelen Ceza Kanununda üç yıldan başlayan bir cezayı alt sınır olarak koymuştuk; fakat, Kilis Milletvekilimiz Sayın Hasan Kara'nın vermiş olduğu bir teklifle, Adalet Komisyonunda, bu cezanın bir yıldan başlaması gerektiğinde bir ısrarı olmuştu. Biz, buna komisyonda karşı çıktık; çünkü, henüz yürürlüğe girmemiş olan Türk Ceza Kanunundaki 3 yıldan başlayan bir cezanın birdenbire 1 yıl olarak değiştirilmesi teklifini anlamanın mümkün olmadığı sonucuna vararak, biz buna karşı çıktık. Gerekli tartışmalar yapıldıktan sonra, komisyonda, bizim bu görüşlerimize rağmen, 1 yıl olarak da kabul edilmedi, 2 yıldan başlayan... Bunun, bir kişinin ölümünde 2 yıldan başlayan bir ceza, birden fazla kişinin ölümünde de 2 yıldan başlayan bir ceza şeklinde getirilmiş olmasını da çelişki olarak Adalet Komisyonunda dile getirdik; ama, artık, Adalet Komisyonunda bu şekilde karar verilmiş oldu ve Yüce Meclisin huzuruna da, 3 yıldan 2 yıla... Yani, teklif 1 yıldan başlıyordu; 3 yıl ile 1 yıl arasındaki 2 yılın, sanki, işte, cezanın ortasını bulduk, ortası bulundu gibi bir teklifin tasarı şeklinde Meclisin huzuruna geldiğini sizlere sunmak istiyorum, bildirmek istiyorum.

Diğer bir değişiklik teklifi de, bunu, biz, yasa yapılırken, zaten... Gerçekten, çocuklar üzerindeki bilimsel deneyin hangi şartlarda yapılması gerektiği ve yapılmasının zorunlu olduğu şeklindeki görüşümüzü o zaman da bildirmiştik. Bu, bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir değişiklik teklifiyle geldiği için, biz, buna olumlu baktık ve Türk Ceza Kanununun 90 ıncı maddesinin bu şekilde değiştirilmesine biz de rıza gösterdik ve Adalet Komisyonunda, oybirliğiyle, çocuklar üzerindeki bilimsel deneyin hangi şartlarda yapılması gerektiği şeklindeki şartları da dizayn ederek, biz, çocuklar üzerindeki bilimsel deneye de müsaade etmiş olduk. Bu konuda da herhangi bir sıkıntımız ve sorunumuz olmadı.

Değerli arkadaşlarım, en önemli bir sıkıntı ve sorun, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesinin üçüncü fıkrası olmuştur. Çoğunuz bilmektesiniz ki, çevre kirliliği ve bu çerçevede, imar kirliliği adı altında, biz, yasanın hazırlanması sırasında, bir yeni suç ve bunun karşılığında ceza getirmiştik. Yani, imar kirliliği ve buna bağlı olarak alınan ruhsatların, alınamayan ruhsatlara rağmen işletilen işletmelerin, çevre kirliliğine ve imar kirliliğine sebebiyet vermesinden dolayı, böyle bir suç getirilmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi sayın milletvekillerinin ve diğer uzmanlarımızın görüşleri aynı noktada birleşerek, bu doğrultuda, bu suç getirilmişti. Ancak, nasıl olduysa, daha sonra, bir değişiklik teklifiyle, 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki bu suç, suç olmaktan çıkarıldı. Yani, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin, üyelerimizin karşı çıkmış olmasına rağmen, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili değerli üye arkadaşlarımızın oylarıyla, bu suç, suç olmaktan çıkarıldı. Sayın milletvekilleri, çevre duyarlılığını hiçbirimizin ağzımızdan düşürmediği, lafa geldiğinde her konuda ve her yerde çevre kirliliğine karşı nasıl mücadele ettiğimizi yüksek sesle bağırmış olmamıza rağmen, böyle bir suçun, suç olmaktan çıkarılmasının hesabını sizler ve bizler kamuoyuna nasıl vereceğiz; bunu burada düşünmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 184 üncü maddeye göre, yapı ruhsatiyesi olmadan, ruhsatnamelerle işletilen belirli sınaî tesislerin olduğundan bir madde fıkrasıydı bu suç. Şimdi, buna göre ve bu 184'e 3, 26.9.2004 tarihinde yürürlüğe girmişti. Buna göre de Çevre ve Orman Bakanlığı bu maddeye istinaden verilen ruhsatların, yapı ruhsatnamesi olmadan verilen sanayi ruhsatlarının, işletme ruhsatlarının iptaline ilişkin işlemlerini başlattı. Buna, birdenbire, nasıl oldu, ne olduysa, hangi çevreden geldiyse, hangi çevrelerden geldiyse "Türkiye'nin bir gerçeğidir" noktasından hareket etmek suretiyle, bu suçun ortadan kaldırılmasına karar verildi.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçeklerini, acı gerçeklerini görerek, eğer, bu acıların üstüne gidip bunlara çare bulamazsak, bunlara önlem alamazsak, yarın bir gün, biz, bu dönem milletvekilleri olarak, halkımızın önüne çıktığımızda nasıl hesabını vereceğiz; çevreyi katledenlere, dünya ekolojik düzeninin gittikçe bozulduğu bir ortamda böyle bir çevre kirliliğine, imar kirliliği adı altında müsaade eden yetkililere verilebilecek olan cezaları suç olmaktan çıkarmanın, biz, nasıl hesabını vereceğiz?!

Burada, sayın milletvekilleri, özellikle bu maddenin, şu andaki Yüce Mecliste bulunan değerli milletvekillerimizin, hangi partiye mensup olursa olsun, mutlaka ve mutlaka 184'e 3 üncü maddedeki suçun suç olmaktan çıkarılmasına hep birlikte karşı çıkması gerekir; yoksa, buradan halka ihbar ediyoruz -birbirimizi ihbar etmek zorundayız- eğer, bu çevre kirliliğine, bizler, bu Parlamentoda müsaade edeceksek, buna izin veren, ruhsat veren kişilere karşı verilen cezaları ortadan kaldıracaksak, yarın bir gün halkın bizlere ve sizlere verebileceği cezayı da lütfen sizler takdir edin; bunları biliniz değerli kardeşlerim.

Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Sizlerin vicdanlarına sesleniyorum; geliniz, kendi elimizle yarattığımız bu eseri, çevre kirliliği almış başını gidiyor, İstanbul çarpık kentleşmenin, İzmir, Adana, Konya, çarpık kentleşmenin öncülüğünü yapan büyük şehirlerimiz bu şekilde almış başını gidiyor, adım atılacak yer kalmamış, Türkiye'nin gerçeği noktasından bu acı gerçeğe eğer bir çare bulamazsak ve suç olmaktan çıkardığımız bu eylemleri şimdi affettik, sizler kusura bakmayın; biz daha önce, dokuzuncu aydan bugüne kadar hata etmişiz dersek, kendi kendimizi inkâr etmiş oluruz. Bunun hesabını da kimseye veremeyiz değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, yine, getirilen teklif, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 235 inci maddesindeki bir fıkranın değiştirilmesi şeklindeydi. Biz, bunun gerçekten olumlu bir değişiklik olduğu kanaatine vardık ve yapım ihaleleri... Yapım ihaleleri, ki, çok önemli bir tabir idi. Bu yapım ihalelerinin, 235 inci maddedeki, ihaleye fesat karıştırma suçuna ilişkin maddedeki fıkraya yerleştirilmesini, biz de, Adalet Komisyonu üyeleri olarak oybirliğiyle kabul ettiğimizi bildirmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, getirilen bir teklifle, daha önce Adalet Komisyonundan geçmemiş bulunan, Sağlık Komisyonundan geçmiş bulunan, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun belli maddelerinde yapılmış olan değişiklikle, özellikle sahte diş hekimlerine uygulanacak olan cezaların 3 yıldan başlayan bir ceza gibi getirilmiş olmasının bazı kesimler tarafından rahatsızlık çekildiğinden bahisle, böyle bir teklifin de, 6 aydan başlayan bir ceza şeklinde teklif olarak getirilmesinde Adalet Komisyonunda gerekli tartışmaları yaptık. Bizden, Adalet Komisyonundan geçmemiş bulunan bu teklif ve tasarının da, gerçekten, önerilen teklifteki alt cezanın 6 aya indirilmiş olmasının kabul edilemez olduğunu, biz, Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak iddia ettik, savunduk ve bunun sonucunda da, 6 aylık teklif 1 yıl hapis cezasından başlayan bir teklifle sonuçlandı. Daha önce 3 milyardan başlayacak olan para cezası da yükseltilmek suretiyle, 1 000 güne kadar ceza verilmesi getirildi. 1 000 günün açıklamasının, çoğunuzun bildiği gibi, 1 gün 20 liradan hesabıyla, bunun karşılığının 20 milyar Türk Lirası, yani, 20 000 YTL şeklinde olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Tabiî, bu şekilde, tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına dair bu teklifin de, Sayın Adalet Komisyonu Başkanımız ve diğer arkadaşlarımız tarafından veya teklif sahibi tarafından çekilip çekilmeyeceğini -bize, az önce, bir arkadaşımız öyle bir bilgi getirdi- bilemiyoruz; gelirse, mutlaka burada değerlendirilecektir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanununun, elbette, suç işlenmediği  takdirde, hiç uygulanması mümkün olmayan, uygulanmasına gerek olmayan bir kanun olduğunu hepimiz biliyoruz; çünkü, Türk Ceza Kanunu denildiğinde, kamu hukukunun bir parçasıdır; durup dururken, Türk Ceza Kanununun hükümleri uygulanmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - ... herhangi bir eylem, herhangi bir suç işlendiği takdirde uygulanması gereken kanundur.

O doğrultuda, 1 Nisanda uygulanacak olan kanunun, elbette, yetkililerimize, yerel mahkemelerimize, Yargıtayımıza birhayli yük getireceğini biliyoruz. Bu doğrultuda, Yargıtayımızın görüşlerini almadan, kendiliğimizden, ne olursa olsun, işler artsın, o bizi ilgilendirmez mantığıyla hareket etmediğimizi Yüce Meclisin huzurunda bir kez daha söylemek istiyorum.

O nedenle, yürürlüğe girecek olan bütün yasalarda olduğu gibi, Türk Ceza Kanununun da, uygulayıcılarımıza, insanlarımıza iyilikler getirmesini diliyoruz. Türkiye'nin, suç işlenmeyen, en az suç işlenen bir ülke olmasını diliyoruz ve bu iyi dileklerimizle, bu duygu ve düşüncelerimizle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Grup adına ikinci söz isteği, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul'a aittir.

Buyurun Sayın Özkul. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 842 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, halen yürürlükte bulunan, 1926 tarihinde kabul edilmiş olan Ceza Kanunu, bugüne kadar, pek çok değişikliğe uğramış ve kendi içindeki bütünlüğünü kaybetmişti. Bu nedenle, son yirmi yılda, Ceza Kanununun değiştirilmesi sıklıkla gündeme gelmiş; fakat, değiştirilmesi bir türlü gerçekleştirilmemişti. Bu değişikliği yapmak ise, pek çok reform gibi, AK Parti İktidarına nasip oldu.

Hükümet tarafından gönderilen tasarı üzerinde, Adalet Komisyonunda oluşturulan altkomisyonumuz, 2003 yılının ortasından, 2004 yılının Mayıs ayına kadar; yani, yaklaşık, bir yıl üzerinde çalışarak, tasarı üzerinde ciddî değişiklikler yapmıştır. Bu çerçevede, devleti esas alan anlayıştan uzaklaşılarak, bireyi esas alan, bireyin hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan bir metin ortaya çıkarılmıştır. Bu metin, Adalet Komisyonu Başkanlığınca, ülkedeki yaklaşık 500 noktaya, görüş ve önerilerini bildirmeleri için gönderilmiştir.

Komisyona gelen görüş ve öneriler de dikkate alınarak, altkomisyonun benimsediği metin, Adalet Komisyonunda geçtiğimiz temmuz ayının başında görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Böylece, yeni ceza yasasına esas olacak metin benimsenmiş ve üzerinde konsensüs sağlanan bu metin, kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Adalet Komisyonu raporu, bundan yaklaşık üç ay sonra, geçtiğimiz eylül ayının sonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda büyük bir konsensüsle görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Böylece, yeni Türk Ceza Yasasının 2 maddesi hariç, yasanın 1 Nisan itibariyle yürürlüğe girmesi benimsenmiştir.

Değerli arkadaşlar, yeni Türk Ceza Kanununun hazırlık aşamasında uzun bir sürenin geçmesi, ayrıca, kanunlaşması için gündemdeki yerini aldıktan sonra üç ay beklenmesi ve Genel Kurulda kabul edildikten sonra yürürlüğe girmesi için altı aylık bir süre öngörülmesine rağmen, kanun üzerinde, gerek kamuoyunda gerekse ilgili kurumlarca, hukuk fakültelerince, akademisyenlerce ciddî ve dikkate alınacak özellikte bir eleştiri yapılmamıştır.

Mart ayı başından itibaren, bilhassa basınla ilgili düzenlemeler esas alınarak, sanki yasa yeni kabul edilmiş gibi eleştiriler yapılmakta, yasada düzeltilmesi gereken noktalar, tamamlanması gereken eksiklikler bulunduğundan bahisle, yürürlük tarihinin ertelenmesi talep edilmektedir. Yapılan eleştirilere bakıldığında, bireyin kişilik hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla getirilen düzenlemelere ilişkin olduğu görülmektedir. Basın, kendi özgürlüğünün genişletilmesi adına, kişilerin hak ve özgürlüklerinde kısıtlama yapılmasını talep etmektedir ki, bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bize göre, yasanın yürürlüğünü ertelemeyi gerektirecek ciddî bir hata ya da eksiklik bulunmamaktadır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra uygulamada görülen ve ortaya çıkacak olan hata ve eksiklikler mutlaka dikkate alınacak ve bugün yaptığımız gibi, Ceza Yasasını değiştirmek için ihtiyaç duyulan değişiklik teklifleri sizlerin huzuruna mutlaka getirilecektir. İşte bugün görüşmekte olduğumuz bu değişiklik teklifiyle gerekli gördüğümüz bazı teknik düzenlemeleri ve değişiklik önerilerimizi Genel Kurulun huzuruna getirmiş bulunmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifte kısaca şu değişiklikleri öngörmekteyiz:

Teklifte yer alan çerçeve 1 inci madde ile taksirli öldürmeyi düzenleyen 85 inci maddede ceza alt sınırı 3 yıldan 2 yıla indirilmektedir. Hâlâ yürürlükte olan Ceza Yasasındaki düzenleme, hâkime, failin kusuru oranında indirim yapmaya imkân vermektedir. Yeni Ceza Yasasında böyle bir indirim yapma yetkisi hâkime tanınmıyor ve kusur oranına bakılmaksızın, ceza sınırları içerisinde cezası takdir ediliyordu. Bu da ölüme sebebiyet veren fiilin meydana gelmesinde hemen hemen hiç kusuru bulunmayan fail hakkında alt sınırdan ceza verilmesini gerektiriyordu. Bu da cezanın adilliğiyle çelişmekteydi. Getirilen bu düzenlemeyle bu sorunları ortadan kaldırmaya çalıştık.

Yine, teklifte çerçeve 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü maddelerle yaptığımız düzenlemeler, yasa tekniği açısından gerekli olan düzenlemelerdir.

Saygıdeğer milletvekilleri, teklifimizin 5 inci maddesi ise, yeni Türk Ceza Yasasındaki, çocuklar üzerinde bilimsel deney yapılamayacağı hükmünü yeniden düzenlemektedir. Mevcut düzenlemeyle, çocuklar üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılamıyordu. Bu hüküm, çocuklar için çocuklar üzerinde yapılması zorunlu olan ilaç ve aşı araştırmalarını, ayrıca çocuk sağlığı ve hastalıkları biliminin gelişmesini engellemekteydi. Zira, çocukların yetişkinlere göre değişik gelişimsel, fizyolojik ve ruhsal özelliklere sahip olduğunu hepiniz takdir edersiniz. Hatta, bu farklılıklar çocukların kendi altgruplarında, yani, yeni doğanlar, süt çocukları, okul çağı çocuklarında dahi farklılaşmaktadır ki, bu da çocuk sağlığı açısından gerekli araştırmaların, ancak çocuklar vasıtasıyla yapılmasına zorunluluk teşkil etmektedir. Bu zaruret bize çocuk hastalıklarına ilişkin ilaç ve aşı araştırmalarının ve yeni uygulamaların yalnızca erişkinlerdeki sonuçlarına göre biçimlenemeyeceğini göstermektedir. Bu nedenle, çocuklar üzerinde bilimsel deneyin yapılabilmesi için tıpkı erişkinler üzerinde bilimsel deney yapılması amacıyla aranan koşulların yanında, bu bilimsel deneyin çocuklar üzerinde de yapılmasının zorunlu olması, çocuğun kendi rızasının ya da ana ve babasının veya vasisinin yazılı izninin alınması şartlarının da aranması öngörülerek, çocuklar üzerinde bilimsel deneyin yapılmasına bazı kısıtlamalarla imkân vermeyi amaçlıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine önem verdiğimiz bir başka nokta da, çalıntı malların bilerek satın alınması hususundaki düzenlemedir. Bu değişiklik teklifimizle, bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı satın alanların cezalandırılması için yasaya "bilerek satın almaları" şartını ekledik. Böylece, özellikle sarraf ve saatçi esnafımızda meydana gelen huzursuzluğu gidermiş bulunuyoruz.

Yine, teklifimizde yer alan bir başka değişiklik ise, Ceza Kanununun kabulüyle yürürlüğe giren ve halen yürürlükte olan ve uygulamada ciddî sıkıntılara sebep olan 184 üncü maddeye ilişkindir.

Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sanayi işletmesine izin veren kişiler için ceza verilmesini öngören hükmün kanundan çıkarılmasını teklif etmekteyiz. Zira, bu hükmün uygulamasında ciddî sorunlar ortaya çıktığı görülmektedir.

Bildiğiniz gibi, şu anda ülkenin birçok yerinde, bilhassa büyük şehirlerimizde fiilen kullanılan ve oturulan pek çok binanın yapı kullanım izni olması mümkün değildir. Bununla birlikte yine pek çok binanın yapıldığı arsalarda mülkiyet problemleri olduğunu görmekteyiz. Bu sorunlu binalar ya hazine arazileri üzerinde yapılmış ya da 2/B diye nitelendirilen orman arazilerinden kazanılan araziler üzerinde yapılmış olduğunu görüyoruz. Birkaç somut örnek vermek gerekirse; İstanbul Sultanbeyli'nin hemen hemen tamamı bu nitelikte olan binalardan oluşmaktadır. Bu binalar, kanun yürürlüğe girmeden önce yapılmış ve halen fiilen kullanılan binalardır; ama, yapıldığı arsaların mülkiyet problemleri nedeniyle tapularının olmaması, tapu alınmasının da 2/B'deki anayasal probleme bilinen nedenlerle çözüm üretemediğimizden, yakın vadede tapu verilemeyeceği için, bunların yapı kullanım izin belgeleri almaları mümkün değildir.

İşte, uzun süre önce yapılmış, fakat, çeşitli nedenlerle yapı kullanım izni alamamış ve alamayacak bu binalarda faaliyet gösteren küçük sanayi işletmelerine bu fıkra hükmü gereğince, belediyeler, bir hapis cezasına muhatap olmamak için işletme ruhsatı vermiyorlardı; hatta, yasanın getirdiği hüküm nedeniyle, belediyeler, daha önce verilmiş olan faaliyet izinlerini dahi iptal ediyorlardı. Bu uygulama, işletmelerin  kapanmasına ve küçük esnafın mağdur olmasına neden oluyordu. İşte, yeni Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesinin üçüncü fıkrasını yürürlükten kaldırarak bu mağduriyetleri ortadan kaldırmayı amaçlamış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, yeni yasada bulunan bu üçüncü fıkrayı burada tutmamız, hiçbir şekilde, daha önce yapılmış ve fiilen kullanılan, imara aykırı yapılmış ya da çeşitli nedenlerle yapı kullanım izni verilmeyen bu binaların yıkılmasını sağlamayacaktır. Bu binalar fiilen kullanılmaya devam edecek ve işletme ruhsatı aranmayan işkolları burada çalışmaya devam edecektir. Bunun yanında, bu üçüncü fıkrayı çıkarmamız, hiçbir zaman, imara aykırı yeni binaların yapılmasına imkân da vermeyecektir; çünkü, 184 üncü maddenin diğer hükümleri yürürlükte kalmaya devam edecektir.

Bakın, bu yasada bir başka önemli değişiklik ise 235 inci maddede yapmayı düşündüğümüz değişikliktir. Bu değişiklikle, ihalelere fesat karıştırma fiilini düzenleyen madde kapsamına yapım ihalelerini de almış bulunuyoruz. Bununla da yasaya açıklık getirmeyi amaçlamaktayız.

Değerli arkadaşlar, yine yaptığımız bir başka değişiklikle de ağır ceza mahkemelerinin görev alanlarını genişletmekteyiz. Bu teklifimizle, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma, irtikap, resmî belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık ve hileli iflas suçları da ağır ceza mahkemelerinin görev alanına alınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan değişikliklerle beraber 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ceza Yasasının ülkemiz için hayırlı olmasını bir kez daha temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.

Şahsı adına söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Süreniz 10 dakika.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan, yaklaşık altı ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşerek kanunlaştırdığımız Türk Ceza Kanununun henüz yürürlüğe girmeden bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifini görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu Tasarısı, bu Mecliste görüşülürken, ben de birçok madde ve tümü üzerinde söz almış ve Türk Ceza Kanunu Tasarısıyla ilgili görüş ve düşüncelerimi iletmiştim. O günkü konuşmalarımızda, Türk Ceza Kanunu Tasarısının çok aceleye getirildiğini, milletvekillerinin, bu kanun tasarısını yeterince inceleyemediğini, gerekçesiyle beraber 500 sayfa civarında olan bu kanun tasarısının görüşmelerden bir gün önce milletvekillerinin eline geçtiğini ifade etmiştim; ama, o günkü konuşmalarda, gerek Sayın Bakan gerek İktidar Partisi adına konuşan milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu Tasarısının yıllardan beri Türkiye'nin gündeminde olduğunu, bunun üzerinde ciddî çalışmaların yapıldığını ve çok aceleye getirilmediğini ifade etmişlerdi. Ancak, bugün gelinen noktada, bu kanun teklifini veren AK Parti Konya Milletvekili Kerim Özkul'un gerekçesini okuduktan sonra, o gün söylediklerimizin ne kadar doğru olduğu bugün çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bakınız, Sayın Özkul gerekçede ne söylüyor: "1 Nisan 2005 tarihinden itibaren kanunun şu şu maddelerinin uygulanmasında ciddî sorunların ortaya çıkabileceği değerlendirilmiş olup -bu maddelerin uygulanmasında ciddî sorunların ortaya çıkabileceği değerlendirilmiş olup- bu maddelerde uygulamada çıkabilecek tereddütlerin ve sorunların önüne geçmek üzere bu kanun teklifini hazırladım."

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu, yetmişsekiz yıllık geçmişi olan bir kanun. Bunun üzerinde tam 63 kez değişiklik yapılmış. O günkü görüşmelerde AK Parti Grubu adına konuşan Sayın Bekir Bozdağ, bu kadar değişiklikten sonra bunun dilinin değiştiğini, insicamının bozulduğunu ifade etmişti. Ben de, şimdi, buradan söylüyorum ki, daha yürürlüğe girmemiş olan bir ceza kanunu üzerinde bu değişiklikler başlamışsa, önümüzdeki günlerde -işte, biliyorsunuz, basınla ilgili tereddütler, endişeler çok yüksek bir şekilde dile getiriliyor- ve daha yürürlüğe girmeden bu Ceza Kanununun dilinin de değişeceği, insicamının da bozulacağı çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Son günlerde basında ve televizyonda izliyorsunuz, bunun teknik terimlerinin yanlışlıkları, ifade bozuklukları, kelime düşüklükleri gibi konularda çok ciddî manalarda eleştiriler var. Hele bir maddesi var ki, geçmiş ceza kanununun diliyle aynen bu Ceza Kanununun içerisine bir hilkat garibesi gibi yerleştirildi ve açın bakın o Ceza Kanununun ilgili maddesine, o maddeye kadar, Türkçe, son derece -bazı eleştiriler dışında- gayet güzel, akıcı; ancak, o madde de, 1920'li yıllarda konuşulan kelimeler ve ifadelerle getirilmiş olan bir madde, 2005 yılında hazırlanmış olan bir ceza kanunu.

Bakınız, bununla ilgili yirmi yıl Türkiye'nin gündeminde olduğu söylendi; ancak, Türkiye'nin gündeminde olan o ceza kanunu tasarısı, birçok bilim adamının ifadesiyle, totoliter bir zihniyetle hazırlanmasına rağmen, altkomisyonda bu yönüyle eleştirilerek, değiştirilerek bambaşka bir yapı ortaya çıkmış; ancak, bunu yaparken, altkomisyon, maddeler üzerinde değişiklik yaptığı için, maalesef, Ceza Kanunu, belli bir bütünlük içerisinde ele alınıp bu şekilde Meclis gündemine getirilememiştir.

Bakınız, Faruk Erem şunu söylüyor ceza kanunlarıyla ilgili: "Hiçbir kanun ceza kanunu kadar kişi özgürlükleriyle yakından ilgili değildir" ve ardından şunu ilave ediyor: "Ceza kanunları çabuk değişmemelidir. Çabuk değişen kanunlar, kusurlu, iyi hazırlanmamış kanunlardır."

Bakınız, kaç yıl önce bunu söylüyor ve daha biz, yürürlüğe girmemiş olan bir ceza kanununun bazı maddelerinin, bugün, değişikliğiyle ilgili kanun tekliflerini, burada, görüşüyoruz ve ben iddia ediyorum ki, buradan söylüyorum ki, önümüzdeki günlerde, aylarda, bu Ceza Kanununun daha birçok maddesi bu Meclis gündemine gelecek ve Meclis gündeminde değişiklikler yapılacak. Bunu niye söylüyorum; çünkü, bu Mecliste edindiğim tecrübelerden söylüyorum.

Bakınız, daha geçen gün, 48 kanunda değişiklik yapan bir torba kanun tasarısı bu Meclisten geldi geçti ve görüşülürken 4 maddesi burada kabul edilmesine rağmen, yeniden, tekriri müzakereyle bu Meclisin gündemine geldi, kabul edilen o metin değiştirildi, yeni maddeler burada yeniden oylandı ve kabul edildi; çok iddialı olduğunuz bir maddesi -Tokat'taki Tekel fabrikasıyla ilgili- bu Mecliste geri çekildi.

Onun için şunu söylemek istiyorum: Elbette, buraya, kanun tasarıları, teklifleri gelecek; ancak, bunun yeterli altyapısı hazırlansın, gerekli zeminler oluşturulsun, Türkiye'de bu işin uzmanları bununla ilgili fikirlerini tartışsınlar, ortaya koysunlar, aceleye getirilmesin. Ceza Kanunu, yetmiş milyon insanı birden ilgilendiren bir kanun. Yetmişsekiz yıllık bir kanunu, beş ay içerisinde, altkomisyon bu hale getirdi ve Meclisten geçti.

EYÜP FATSA (Ordu) - Dokuz ay...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, altkomisyonda beş ay, buradaki, Meclisteki çalışmalarla yaklaşık sekiz ay içerisinde 370 maddelik bir kanun buradan geçti. Siz, sekiz ayı çok olarak görüyorsanız Sayın Milletvekilim, size söyleyecek herhangi bir şeyim yok; ama, Ceza Kanunu, öyle beş ayda altkomisyonda, bir ayda Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp kanunlaşacak olan bir kanun tasarısı değildir Sayın Milletvekilim.

KERİM ÖZKUL (Konya) - Meclis gündeminde dört ay bekledi Sayın Vekilim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, ben, şunu söylüyorum Sayın Özkul; o kanun tasarısının gerekçesi ve maddeleri, o kitap, 500 sayfalık kitap, milletvekillerinin odasına, o kanun görüşülmeden bir gün önce geldi. Ben, buradan iddia ediyorum; 550 milletvekilimizden birkaç tanesi belki istisna, onun gerekçesini ve maddelerini okuyarak bu Mecliste o kanun tasarısına katkıda bulunmadı; ben, bunu söylüyorum. Keşke, o kanun tasarısı üç ay önce bizim masamızda olsaydı. Haa, söyleyince, internette yayımlanmış... Bunların bu kadar basit olmaması lazım Sayın Milletvekilim.

Şimdi, bakınız, ben, o gün, konuşma yapmıştım, şunu söylemiştim; 184 üncü maddesi -biraz sonra maddeye de geleceğim- kanun yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer diye bir hüküm vardı 184 üncü maddeyle ilgili; diğer hükümleri, 1 Nisandan itibaren geçerli olacaktı, yürürlüğe girecekti. Ben, o gün, çıktım bir konuşma yaptım, dedim ki, aynen tutanaklardan okuyorum: 184 üncü maddeyi getirenleri tebrik ediyorum, kutluyorum. Bu imar kirliliğine neden olma meselesinin altı ay sonra değil, hemen yürürlüğe girmesi, ülkemiz açısından son derece önem arz etmektedir. Bunun bir an önce yürürlüğe girmesinde fayda var. Bu değişikliği yapanları gönülden kutluyorum. Bunu, burada, geldim, çok açık ve net bir şekilde, o maddeyi hemen yürürlüğe girecek şekilde Meclise getirenleri kutladım; ancak, şimdi, daha kanun yürürlüğe girmeden, o benim kutladığım, hemen yürürlüğe giriyor diye kutladığım 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasını kanundan tamamen çıkarıyorsunuz! Yani, bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir anlayıştır?! Ben, o gün, o madde getirildiği için kutluyorum arkadaşlarımızı, AK Partilileri; o kutladığım maddenin üçüncü fıkrası, bugün, sizin değişikliğinizle Meclis gündemine getiriliyor ve o fıkra tamamen kanun dışına çıkarılıyor. Yani, bunu anlamak mümkün değil.

KERİM ÖZKUL (Konya) - O fıkra çıkınca kaçak yapı yapılmasına izin verilmiyor ki!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, kardeşim, o zaman, 184 üncü maddenin üçüncü fıkrasını niye getirdiniz Meclise; niye getirdiniz, o fıkra Mecliste niye görüşüldü; ben sizi niye tebrik ettim?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ben sizi niye tebrik ettim?! Niye getirdiniz?!

Bakınız, üçüncü fıkra ne diyor: "Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınaî faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır." Bu ne demektir; yapı kullanma izni almadan yapılmış olan bu sanayi tesisleri, istediği gibi Türkiye'yi kirletebilir, istediği gibi çevreyi kirletebilir.

Hele hele, bakınız, o 184'ün üçüncü fıkrası kaldırıldıktan sonra, çevreyle ilgili hususların iki yıl sonra yürürlüğe gireceğiyle ilgili bir madde de geldi; onun üzerinde şunu söylemiştim: Ben, iddia ediyorum ve huzurlarınızda… İki yıl sonra yürürlüğe girmesinin makul ve mantıklı bir açıklamasını yapamayız.

Ben, buradan, Sayın Çevre ve Orman Bakanına hitap etmek istiyorum. Eğer, o Bakanlıkta Bakan olarak oturuyorsanız, bu madde bu şekilde geçerse, derhal o Bakanlıktan istifa etmeniz lazım; çünkü, biraz önce de bahsettiler, Anayasanın 56 ncı maddesi çok açık. Siz, çevreyi kasten kirletenlerle ilgili, taksirli olarak kirletenlerle ilgili hükmü iki yıl sonra yürürlüğe girer diye kanunun içerisine yerleştiriyorsanız, çevreyi kirletenleri ödüllendiriyorsunuz demektir. Şimdi, bu madde iki yıl sonra yürürlüğe girecek, 184'ün üçüncü fıkrasını da kaldırıyorsunuz ve ben, bu Çevre Bakanının, bu maddenin de yürürlükten kalkmasından sonra, hâlâ o koltukta nasıl oturabildiğinin haklı, mantıklı ve makul bir açıklamasını Sayın Çevre Bakanından özellikle istirham ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dün akşam, buradan yine bir kanun geçti...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi rica ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…

Buradan bir kanun geçti; orada, daha önce getirilmiş olan cezaları indiriyorsunuz yahut da Türkiye'yi bir suç cenneti olma yolunda, insanları ödüllendiriyorsunuz. İşte, biraz sonra gelecek olan bir maddede de, diş tedavisinde bulunan; ancak, tıp tahsili almamış olan insanların daha önce cezalandırılmasıyla ilgili hükmü hafifletiyorsunuz. Bakınız, gazetelerde, diş tabiplerinin sayfa sayfa ilanları var, feryat ediyorlar.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakın, sürenizi tahditli vermedim; ama, bunu suiistimal etmeyin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN - Başka maddelerde de konuşursunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Maddelerde de konuşacağım. Ben tümü üzerinde konuştum, 10 dakika sürem vardı, 2 dakika geçti…

BAŞKAN - 3 dakika geçti.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, ne olur, bundan sonraki kanun tekliflerinizde ve tasarılarınızda, bunların Mecliste yeterince tartışılabileceği zamanı milletvekillerine vererek kanun tekliflerini ve tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirelim.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanın müsamahasından dolayı da kendilerine şükranlarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.46


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

842 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, teklifin başlığını okutuyorum:

"ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ"

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla; yani 13 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 842 sıra sayılı kanun teklifine aşağıdaki maddenin 1 inci madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 

 

Eyüp Fatsa

İsmail Bilen

Kenan Altun

 

Ordu

Manisa

Ardahan

 

Durdu Mehmet Kastal

Mustafa Elitaş

 

 

Osmaniye

Kayseri

 

Madde 1- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 59- (1) "İşlediği suç nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilen yabancının durumu, sınır dışı işlemlerinin değerlendirilmesi için idarî makamlara bildirilebilir."

BAŞKAN- Şimdi, okuttuğum önergeyi... Sayın Komisyona soruyorum; salt çoğunluğunuz var mı, önce, onu tespit edelim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)- Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)- Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN- Önergeye Komisyon salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen var mı?.. Söz isteği yoktur.

Söz isteği olmadığına göre, önergeyi yeni bir madde ve 1 inci madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, yine, aynı şekilde, teklife 2 nci bir madde ihdasına ilişkin yeni bir önerge daha vardır; onu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki hükmün görüşülmekte olan "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifine" 2 nci madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Osman Aslan

Cahit Can

 

Ankara

Diyarbakır

Sinop

 

Kerim Özkul

Ayhan Sefer Üstün

 

 

Konya

Sakarya

 

Madde 2- (1) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen "beşte" ibaresi, "altıda" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, salt çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, önergeye salt çoğunluğumuzla katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen var mı?

HALUK KOÇ (Samsun) - Grup adına Halil Ünlütepe konuşacak efendim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Bu maddelerin gerekçeleri ne?

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Gerekçeyi okumuyorsunuz Sayın Başkan.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Yani, usulü, lütfen, uygulayalım.

BAŞKAN - Efendim, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Gerekçesi nedir Sayın Başkan?

BAŞKAN - Neye dayanıyorsunuz Sayın Yalçınbayır?

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Gerekçeleri ya kendileri izah etsinler yahut yazılı metinden okuyun.

BAŞKAN - Efendim, bu, yeni bir madde ihdasıdır. Ben, müzakere açıyorum; onlar da konuşacak, siz de konuşacaksınız. Hangi maddeye dayanıyorsunuz?

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - İçtüzük öyle emrediyor.

BAŞKAN - Hangi maddeye göre İçtüzük öyle emrediyor? Söyleyin bana, ben de yanlışımı düzelteyim efendim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Burada, özel olarak, artık, biz de geleceğiz, bunları takip edeceğiz. Buna, artık, fiilen imkân yok.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Şimdi geldi, karşımızda; nedir ne değildir bilmiyoruz.

BAŞKAN - Grup adına, Sayın Halil Ünlütepe; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, 5237 sayılı Kanunun 1 Nisanda yürürlüğe girmesinden iki gün önce, siyasî irade olarak yürürlüğe soktuğumuz yasa maddesini değiştirme ihtiyacı duyuyoruz.

Kanunlar, uygulanmak için yapılır. Kanunlar, bir ihtiyaç için çözüm yolu olarak gösterilir. Bundan üç dört ay önce, Yüce Meclis, kanunun bu maddesi üzerinde tartışma yapmış ve büyük bir ekseriyetle, 62 nci maddedeki takdirî indirim nedenlerini kabul etmiştir. Yürürlük tarihinin yakınlaştığı günlerde, 62 nci maddede, eski sisteme tekrar dönülmesi için çaba harcanıyor. Bu çabanın, bu değişikliğin gerekçesi ne? Siyasî iradede bir değişiklik mi oldu? Bu yasa maddesinin uygulanması sonucu birtakım eksiklikler mi doğdu? Yargıtayımızın Değerli Başkanı ve yöneticileri, bunun, eski sisteme dönmesini istiyorlarmış; dönmezse, Yargıtaya yük binermiş! Yargıtay, yasa maddelerini uygulamakla yükümlü olan bir kurumdur, Yüce Parlamentonun üzerinde olan bir kurum değildir. Bu yasa uygulanmalıdır. Daha sonra, eksiklikler bu Yüce Meclisçe eğer ciddîye alınırsa, dikkate alınırsa, indirim eski sisteme dönebilir.

Buradaki olay nedir? 62 nci maddenin birinci bendinin son fıkrası şöyle: "Diğer cezaların beşte birine kadarı indirilir." Yargıca bir takdir hakkı vermiş, beşte bire kadarı indirilir; bunu, 1/6 olarak da yargıç değerlendirebilir, daha başka türlü de değerlendirebilir. Yargıcın çok geniş bir takdir hakkının verildiği ve güzel bir düzenleme olarak Sayın Adalet Bakanı tarafından kamuoyuna lanse edildiği, hatta, Yüce Meclisin bu dönem çıkardığı en iyi yasalardan birisi dediği bir konuda, bugün, bir değişiklikle karşı karşıya geliyoruz. Bu yasal değişikliğin gerekçeleri Adalet Komisyonunda tartışılmıştır, yeterince tartışılmıştır ve bu teklif, Adalet Komisyonunda reddedilmiştir. Şimdi, tekrar, Genel Kurulun gündemine getirilmesindeki bu acelecilik nedendir? Basınla ilgili yasa maddeleri kamuoyunda uzun bir dönemdir tartışılıyor, eğer, ihtiyaç varsa, onları getirseydiniz; yok.

Sevgili arkadaşlar, Yüce Meclis, birilerinin isteklerini yerine getirmek için değil, Yüce Meclis, inandıklarını kayda geçirmek amacıyla işlevini yapmakla yükümlüdür.

Yargıtayımız bu yasa maddesini uygulamalı. Yargıtayın değerli üyesi, komisyonda bulunan üyesi, ısrarla "beşte bire kadar indirilebilir" hükmünün Yargıtayımıza yük getirmeyeceğini belirtmesine rağmen, bu son üç dört gündür, sanki, Türk Ceza Kanununun en önemli maddesi buymuş gibi kamuoyunu işgal ediyor.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir teklife karşıyız. Karşı olmamızın gerekçelerinden birisi, siyasî iradeye saygıdır. Yasaların uygulanarak eksiklikleri ortaya çıkar; uygulanmamış olan bir yasada niçin bu değişikliğe gidiyoruz?! Eğer, hakikaten, sadece, Yargıtaya bir işyükü getirecek diye bu yasa maddesinde değişikliğe gidiyorsak, peki, o zaman, bu değişikliği biz niye yaptık?! Ya Adalet Komisyonunda, geçen dönem, bu Ceza Yasasının bu maddesi üzerinde yeterince tartışma yapılmadı veya Yüce Meclis, bu yasada değişiklik yapılan maddeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşürken yeterince tartışma yapmadı; ama bilebildiğim bir olay var, Sayın Adalet Bakanınca "çıkardığımız en iyi -Avrupa Birliği sürecindeki- yasalardan biri" diye takdim edildi; şimdi ise değişiklikle karşı karşıya kalıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yasadaki değişiklikte bir gerekçe yoktur. Gerekçesiz bir değişiklik düşünülemez. Biz, bu kanun maddesinin uygulanmasını istiyoruz.

Birincisi ve en önemlisi; bu kanun yürürlüğe girdiği günden beri, cezaevlerindeki tüm mahkûmlar, bunun beşte bire göre hesap edileceğinin bilincinde. O kader mahkûmlarını, cezaevinde, şimdi ikinci bir sıkıntının içine sokmaya hiçbirimizin hakkı yok. Hukuksal açıdan da kazanılmış bir hak olarak yorumlarım ben bunu, her ne kadar 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olsa dahi. Binlerce mahkûm bu yasanın uygulanmasından yararlanacaktır; hepsi 1 Nisanı bekliyor.

Belki, hukukçu olan milletvekili arkadaşlarıma, kendi seçim bölgelerinden birileri telefon açarak "1 Nisandan sonra benim çocuğumun durumunda bir iyileşme olacak mı olmayacak mı" diye... Şimdi, biz, çıkardığımız bir kanunla birilerine umut vermişiz, birilerini belki 1 Nisandan sonra tahliye edilecek bir konuma doğru getiriyoruz; onun kapısını kapatmakla karşı karşıyayız. Buna hakkımızın olmadığını düşünüyorum.

İkincisi ve en önemlisi, bir yasanın değişikliği için yasal gerekçeler yoktur. Bu nedenle, buradaki değişikliğe Cumhuriyet Halk Partisi olarak katılamadığımızı belirtiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, diğer söz isteyenlere söz vermeden önce... Biraz önce, yerinden, Sayın Yalçınbayır, yanlış bir uygulama yaptığım noktasında bir itirazda bulundular. İzin verirseniz, bu hususu açıklayacağım.

"Değişiklik önergeleri" başlığını taşıyan 87 nci maddenin dördüncü fıkrası yeni bir madde ihdasını düzenlemektedir. Burada, nasıl bir işlem yapılacağı açıklanmıştır. Diğer taraftan, yedinci fıkrasından itibaren ise, madde üzerinde değişiklik önergesi verildiği takdirde Başkanın nasıl işlem yapacağını düzenlemiştir. Madde üzerinde değişiklik önergesi verildiğinde, biz, Başkan olarak, derhal, gruplara, komisyona ve hükümete bilgi veriyoruz. Bundan sonra da, değişiklik önergesini okuttuktan sonra, hükümete ve komisyona, katılıp katılmadıklarını soruyoruz. Eğer, komisyon ve hükümet değişiklik önergesine katılıyorsa, önerge sahiplerine de söz vermeksizin işleme alıyoruz. Eğer katılmazlarsa, önerge sahibi veya sahiplerinden birisi, ya önergesindeki gerekçenin okunmasını istiyor ya da 5 dakikayı geçmemek üzere söz istiyor. Halbuki, bu, bir yeni madde ihdasıdır. Maddeleri biz burada görüşürken maddelerin gerekçelerini okuyor muyuz?! Komisyon zaten görüşünü ileri sürüyor ve hükümete de sormuyoruz. Dördüncü fıkraya göre, yeni madde ihdasına komisyon "evet" dediği takdirde, Genel Kurul da bunu gerekli çoğunlukla kabul ettiği takdirde, yeni madde ihdası noktasında görüşme açıyoruz. Grupların ve şahısların söz alma hakkı var.

Bu bakımdan, ben, uygulamayı, 87 nci maddede öngörülen şekilde yapmış durumdayım ve uzman arkadaşlarımıza da durumu sordum, bugüne kadarki uygulamalar da hep böyle olmuştur.

Durumu Genel Kurulun bilgisine arz ediyorum.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, size söz vereceğim; yalnız, prosedürü tamamlayayım efendim. Sizin söz hakkınız...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Yani, benim uygulamamın yanlış olduğu noktasında...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Usul hakkında söz istiyorsanız, bu  konuda, size, açıklama için söz veriyorum.

Yalnız, benim uygulamamın yanlış olduğu noktasında anladım ben; sözü ona göre veriyorum.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - İçtüzüğe aykırı olduğu hakkında...

BAŞKAN - Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik önergeleriyle ilgili, İçtüzüğün 87 nci maddesi düzenleme yapmış. Yeni madde ihdası, değişiklik önergelerinden daha da önemli bir hadisedir. Değişiklik önergelerinin gerekçeli olarak verileceği, 87 nci maddenin altıncı fıkrasında yazılıdır.

Üzerinde tartışılan bir hususla ilgili dahi gerekçe aranırken, hiç tartışılmamış, aniden önünüze getirilmiş bir konu hakkında sizden oy isteniyor. Sizin bilgi edinmenize fırsat verilmiyor.

Böyle bir yasama çalışması olmaz. Milletvekillerinin demokratik katılımı yok. Bilgi olmadan demokratik katılım olmaz. Bilmeden karar verilmez. Bundan niye sarfınazar ediliyor? Yeni bir uygulamaya başlanıyor. Yarın öbür gün bu uygulamaya atıfta bulunulup, hiç de bilmediğiniz konular, hiçbir şekilde gerekçesi ileri sürülmeksizin önünüze gelecektir. Lütfen, usulü her şeyin önünde tutalım. Adabı, her şeyin önünde tutalım. Partiiçi demokrasiyi, Meclisiçi demokrasiyi usule uygun olarak icra edelim. Ne biliyorsunuz; hiç. Oylarınızla maddeyi geçireceksiniz.

İyi günler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.

Aynı önerge üzerinde AK Parti Grubu adına, Isparta Milletvekili Recep Özel.

Buyurun Sayın Özel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıya yeni 2 nci madde ilavesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabiî ki, burada, Komisyon çalışmalarında, öncelikle, bu teklif geldi, görüştük ve tartıştık. Tabiî ki, bu Meclis hiçbir yerden talimat almaz, direktif almaz; ama, biz, milletin temsilcileri olarak, kurumlardan, kişilerden, ilgili yerlerden görüş almamız, onların taleplerini, haklı bulduğumuz taleplerini, millet adına görev yaptığımız yerde yerine getirmeyi de bizlerin aslî vazifesi olarak algılıyoruz.

Bu konu, 1/6 veya 1/5, cezaların indiriminde, tabiî ki, özgürlükleri kısıtlanma anlamında bir değerdir, bir hak kaybı olarak algılanabilir; ama, bunun hesaplanmasında, 1/5'in çok zorlukları olduğu, ay veya gün hesabının 6'ya daha kolay bölünebileceği, yetmişsekiz yıllık bir uygulama içerisinde 1/6 oranında bir uygulamanın olduğu, Yargıtaydaki bütün ceza dairesi başkanlıklarının teklifinin bu yönde olduğu ve sırf bundan dolayı, bu zamana kadarki, 59 uncu maddenin uygulanmasından dolayı, bütün dosyaların, sırf bu sebepten dolayı bozulup, mahallî mahkemesine iade edileceği, bozma sebebi olacağı yönünde bir tereddüt hâsıl olduğundan, tabiî ki, kanunu kül halinde de uygulamak esastır. Eski 765 sayılı Ceza Yasasında kül halinde uygulanması lazım. Bunun da, indirim kanununa uygulanırken kül halinde uygulanması lazım.

Uygulamada birtakım sıkıntılar olabilmesi ihtimaline binaen, bölünmesinde kolaylık olması nedeniyle, komisyonda kabul etmediğimiz bu öneri, arkadaşlarımızın ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, Yargıtayda bulunan çok değerli yargıçların talebi doğrultusunda, onların görüşleri doğrultusunda, 1/ 6'da yine eski uygulamanın devam etmesinin uygun olacağını, bunun sanıklar aleyhine bir kazanılmış hak da getirmediğini... Çünkü, şu anda henüz yürürlüğe girmemiş olan bir yasanın biz bir maddesini değiştiriyoruz. Bundan dolayı, şu ana kadar cezaevinden bu maddenin uygulanmasından dolayı tahliye edilen kimse de yok. Bir de, tahliye edilenler tedbir anlamında tahliye edilmişlerdir, hiçbir zaman suç olmaktan veya indirim nedeniyle değil.

Biz bu maddenin 1/6 şeklinde, yine eski uygulamanın Komisyon olarak uygun olduğu kanaatindeyiz. Biz, bir hak kaybına da yol açmayacağını, uygulamanın sağlıklı sıhhatli gitmesi, yeni yükler getirmemesi bakımından iyi neticeler doğuracağı ümidindeyiz.

Hepinize saygılar sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özel.

Şahısları adına söz isteği var.

Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun.

Sayın Kılıç, süreniz 5 dakikadır.

MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Meclisin huzuruna gelmiş olan bu önerge, yeni bir öneri değil. Bu, kanun teklifi olarak gelmişti. Bu teklif komisyonda görüşüldü. Gerek Cumhuriyet Halk Partili gerekse Adalet ve Kalkınma Partili komisyon üyesi arkadaşlarımızın oylarıyla bu öneri ciddî bulunmadı. Bu teklifle ilgili madde komisyonda reddedildi. Demin arkadaşımızı dinledik. Gerekçelerini Meclise açıkladı. Diyor ki: Biz bu teklifi görüştük; ancak, komisyonda kabul etmedik. Daha sonra Yargıtaydan bize teklif geldi. Yargıtay dedi ki: İşte, işyükünün artacağını, işyükü artacağı için bunun yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylediğini belirttiler. Yine ikinci bir gerekçe olarak da, rakamların 6'ya bölünmesinin daha kolay olduğunu söylediler. Yani, değerli arkadaşlar, Yargıtaydaki hâkimlerimiz, mahkemelerdeki hâkimlerimiz, savcılarımız rakamları 6'ya bölebiliyorlar da, 5'e bölemiyorlar mı?! Böyle bir izah tarzı olabilir mi?! Kaldı ki, değerli arkadaşlar, bu, Türk Ceza Kanunu... Yetmişsekiz yıl uygulanmış bir kanunu değiştirdik. Bu kanun a'dan z'ye değişti. Bu kanun belki yıllar yılı uygulanacak. Kısa bir süre için Yargıtayın iş yoğunluğu artacak diye, biz, daha, kısa bir süre önce yapmış olduğumuz bir kanunu daha uygulamaya girmeden bozarsak, kendimizle çelişkiye düşeriz.

Bir de şunu gördüm: Komisyonda bu teklifin aleyhinde konuşan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, ne yazık ki, şu anda komisyon sıralarında teklifin lehinde görüş belirttiler.

Değerli arkadaşlar, biz hukukçuyuz. Hukukçu nasıl tarif edilir, hukukçunun tanımı nasıldır; bir genç kız gibi tarif edilir, gözü de bantlıdır. Yani, hukukçu tesirlerden uzaktır, objektif karar verir. Hukukçu, hemen, bir telefonla, bir ricayla görüş değiştirirse, orada hukukçuluğun tartışılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, hukukta lehe olan hükümler hemen uygulanır. Bir kanun, ceza kanunu veya cezayla ilgili bir kanun çıktığında lehe düzenlemeler getirilmişse, bu lehe düzenlemeler hemen uygulanır; ki, bununla ilgili uygulamalar da yapıldı. Bu, kazanılmış hak doğurdu. Kaldı ki, Türk Ceza Kanunu yapılırken, komisyonda arkadaşlarımız bu maddenin düzenlemesini yaparken, biz de söyledik, dedik ki, TCK'daki 59'u değiştirmeyelim. Dediler ki: "Arkadaşlar, Türk Ceza Kanununda cezaların miktarını artırdık, bununla kalmadık, infaz sistemini değiştirdik, infazın miktarını artırdık. İşte, bu dengeyi sağlamak için de 59 uncu maddedeki 1/6 indirimi 1/5 olarak düzenledik. Bu dengeyi ancak bu şekilde sağlarız."

Peki, oradaki görüşmelerdeki akademisyenlerin, Komisyon Başkanımızın, komisyon üyelerimizin görüşleri nasıl oldu da değişti, onu anlayabilmiş değilim. Bunu nasıl izah edeceğiz!

Sonra, değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanununun uygulamasına ilişkin yasa çıkardık. Bu yasada 10 uncu maddeyle hâkimlerimize, lehe olan hükümleri hemen uygulayın dedik; uygulaması başladı. Eğer bu kanundan Türkiye'de bir tek kişi bile faydalanmış olsun, o zaman Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Bugün yaptığımız kanunu Anayasaya aykırı bir şekilde yapmış oluruz. Bu nedenle, olaylara bu kadar basit bir şekilde yaklaşmayalım. Çok emek çektik; Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımız bu kanunun hazırlanmasında gerçekten çok emek çekti; ancak, bu emeklerimizi ricalarla veya birtakım duygusal nedenlerle bozmayalım diyorum. Kanunun, düzenlediğimiz 62 nci maddesi bence yerindedir. Kaldı ki, bu maddede, hâkimlerin 1/6 oranında indirim yapmasında da bir engel yoktur; zorunluluk yok. "Mutlaka 1/5'i indirilir" demiyor "1/5'e kadar indirilebilir" diyor. Yani, hâkimlerin 1/6 oranında da indirme yetkisi vardır. Bu nedenle kanunumuzun sistematiğini bozmayalım. Bu bir denge maddesidir. Cezalar gerçekten çok artmıştır; infaz sistemi ağırlaştırılmıştır. Bu, 62 nci maddedeki lehe olan düzenlemeyi bekleyen, cezaevlerinde biryığın mahkûm vardır. Bu uygulamadan faydalanarak tahliye olmuş biryığın insan vardır. Bunların umutlarını yeniden boşa çıkarmayalım.

Yüce Meclisin, bu teklifin reddine karar vereceğine inanıyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a ait.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, burada, bir usul tartışması yaşandı. Ben, Sayın Yalçınbayır'dan önce, yerimden kalkarak, Sayın Başkanın uygulamasının yanlış olduğunu, gerekçesinin bizler tarafından bilinmesi lazımgeldiğini, ben de kalkarak söylemiştim. Yalnız, bugün, Sayın Meclis Başkanvekilimizin daha önce de yanına uğrayarak bir yerde daha yanlış yaptığını ifade ettim. Bakınız, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, ortak bir kararla Meclis çalışmalarının hangi kanunlar üzerinde olacağı hususunda anlaştıklarına dair öneriyi Sayın Meclis Başkanvekilimiz okuttular; ancak, önerinin lehinde ve aleyhinde herhangi bir söz talebi olup olmadığını sormadan oylamaya geçtiler. Sayın Meclis Başkanvekilimizin bu uygulamasının da yanlış olduğu inancındayım. Ben, bu öneriyle ilgili söz talebi için ayağa kalktığımda, Sayın Meclis Başkanvekilimiz oylamayı bitirmişti.

Şimdi, iki maddenin bu teklifin içerisine girmesiyle ilgili AK Parti Grubundan arkadaşların öngelerini, ben, bizzat isteyerek elde ettim. Şimdi, Adalet Komisyonunda da 13 üyenin  olduğu, Komisyon Başkanı tarafından ifade edildi. Yalnız, orada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Komisyonda, bir tek milletvekili bile yok. 13 AK Parti milletvekili orada oturuyorlar; bir değişiklik, yeni maddeler ihdasıyla ilgili bir teklif Meclisin gündemine geliyor ve bununla ilgili hiçbir milletvekilinin, altını çizerek söylemek istiyorum, hiçbir milletvekilinin, bu değişiklikle ilgili maddelerin neyi ihtiva ettiğiyle, neyi değiştirdiğiyle ilgili herhangi bir bilgisi yok.

Değerli milletvekilleri, burada, bir Ceza Kanunu görüşülüyor, yetmiş milyon  insanı ilgilendiren bir husus; ne olur -biraz önceki konuşmamda da ifade ettim- bunu aceleye getirmeyelim, üzerinde ciddî tartışmalar yapalım; ondan sonra gündeme getirilip, Mecliste bunun kanunlaşması gerekiyorsa kanunlaşması lazımgeldiğini ifade ettim. Ancak şu anda, yeni tedarik ettim, 59 uncu maddenin oylaması yapıldı geçti, gerekçesini yeni okuyorum; 62 nci maddeyle ilgili, onun da gerekçesini yeni okuyorum. Bir Ceza Kanununun bu şekilde Meclisten geçmesinin yanlış olduğu inancındayım.

Bakınız, müteaddit kere burada söylendi; toplumun geniş kesimleri buna katkıda bulunmuşlar ve şimdi, kanunlaşan bir Ceza Kanunuyla ilgili, Yargıtayın yeni bir arzusu, isteği geliyor. Hani, biz, Yargıtaydan uzmanların görüşünü alarak, sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak, basın temsilcilerinin görüşlerini alarak, bunu, burada kanunlaştırmıştık; ama, şimdi anlıyoruz ki, Yargıtay, 1/5 mi, 1/6 mı indirelim şeklinde uygulamanın zor olduğunu, hesaplamanın zor olduğunu ifade ederek bir teklifte bulunuyor ve komisyonumuz da bu teklifi kabul ediyor. Biraz önce hukukçu bir CHP'li milletvekilimiz de geldi, bu kadar hesap makinelerinin çok ilerlediği günümüzde 1/6 mı, 1/5 mi indirim yapılmasının zor olduğunu ifade ederek, bu gerekçeyle bir kanun değişikliğinin... Hele hele, daha uygulamaya geçmeyen bir kanun değişikliğinin Meclisin gündemine gelmesinin haklı ve mantıklı bir izahı kesinlikle mümkün değil.

Demin de söyledim şimdi de söylüyorum; daha onlarca madde bu Meclisin önüne gelecek arkadaşlar ve değişiklik teklifleri, aylarca, yıllarca bu Mecliste tekrar tekrar ele alınacak. Değiştirilmemesi mi lazım; değiştirilebilir, biz buna saygı duyuyoruz; ancak, daha yürürlüğe girmeden bu kadar maddeyi değiştirirseniz, daha yeni değişiklikler Meclis gündeminde görüşülürken yeni madde teklifleriyle yeni değişiklikler bizim önümüze gelirse, bunu, milletvekillerine anlatmanız mümkün değil; bunu, bizim kavramamız, anlamamız mümkün değil. Ben, şimdi yeni okuyorum, niye 59 uncu maddede değişiklik yapılıyor, niye 62 nci maddede değişiklik yapılıyor. Hatta, bununla ilgili -Sayın Yalçınbayır da ifade ettiler- bu teklifi veren arkadaşlarımız, niye kürsüye gelip de, bizleri aydınlatmıyorlar, bizleri bilgilendirmiyorlar; bu teklifi verirken, altındaki yatan gerekçelerin neler olduğunu, niçin, Meclis kürsüsüne gelip, bizleri ikna etmiyorlar?.. Ben, Sayın Eyüp Fatsa'dan bunu beklerdim. İki teklifte de Sayın Eyüp Fatsa'nın imzası var. Gelsinler, burada, bunlara niye lüzum hissettiklerini, niye değiştirilmesi gerektiğini anlatsınlar, ikna etsinler, biz de parmak kaldıralım eğer hakikaten doğru bir şeyse, biz de bunları destekleyelim.

Tekrar ifade ediyorum, bu şekilde, aceleyle ceza...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Merak ediyorum, başka, daha bu kanun teklifleri burada görüşülüp bitmeden, yeni önergeler gelecek mi, yeni maddeler ihdası var mı, ben merak ediyorum. O bakımdan, Sayın Bakanımız da buradalar; ne olur, allahaşkına, Ceza Kanunu üzerinde, çok aceleye getirip kararlar almayalım; telafisi zor durumlar ortaya çıkabilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Yeni bir madde ihdası talebiyle, biraz önce müzakeresini yaptığımız ve 2 nci madde olarak belirlenmek istenen teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesini 3 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 3.- 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 85 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki "üç yıldan" ibareleri "iki yıldan" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen yeni 1 inci maddede Türk Ceza Kanununun tarih ve sayısına atıfta bulunulduğundan, diğer maddelerin düzenlenmesinde de uyum sağlamak amacıyla, bu maddede geçen "26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı" ibaresinin metinden çıkarılması gerekmektedir. Bu maddeyi bu şekliyle oylarınıza sunacağım; Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum.

Madde üzerinde söz isteği olmadığından, 3 üncü maddeyi, biraz önce açıkladığım çerçevede oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Türk Ceza Kanununun 86 ncı maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiş, ikinci fıkrasındaki "iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." ibaresi "şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır." şeklinde değiştirilmiş ve fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir. 

"(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Türk Ceza Kanununun 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki "ikinci" ibaresi "üçüncü" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Türk Ceza Kanununun 88 inci maddesi başlığı "Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi" şeklinde değiştirilmiş, birinci fıkrası metinden çıkarılmış, ikinci fıkra birinci fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Türk Ceza Kanununun 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı sıra;

a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,

b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması,

c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,

Gerekir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir konuya açıklık getirmek için söz almış bulunuyorum.

Daha önce kabul edilen kanunda "çocuklar üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılamaz" ibaresi vardı. Bu, pek çok, çocuklara dayalı çalışmanın, tezlerin, araştırmaların önünü tıkamakta olacaktı 1 Nisandan sonra. Şöyle ki: Mesela, üç aylık çocuk ile dört aylık çocuk arasındaki karaciğer büyüklüğüne ultrasonla bakmak isteseniz, bu madde ona mâni oluyordu. Dolayısıyla, hiçbir çocuk hekimi, hiçbir çocuk diş hekimi, hiçbir çocuk kardiyoloğu, nefroloğu, tez dahi yapamayacak duruma gelecekti. Bu, ciddî bir sakınca oluşturmaktaydı tıp açısından.

Onun için, şu ibarelere lütfen  dikkatinizi çekmek istiyorum: Öncelikle, tabiî, insan üzerinde bilimsel deney yapabilmenin belli şartları vardır; bu şartları haiz olunacak, bunun yanında, diğer şartları da haiz olunursa ancak çocuklar üzerinde bir araştırma yapılabilecek. Bu, yani, halka öyle arz edildi ki, sanki çocukları doktorlar yoldan çevirecek, şöyle yatırıp kesecek, bakacak, karnında ne var diye araştırma yapacaklar... Bu şekilde, çok amiyane olarak, basın ve diğer bazı kişiler tarafından sunuldu, çok yanlış bir şekilde sunuldu; bunu düzeltmek istiyorum.

Öncelikle şunu ifade ediyorum: İnsan üzerinde rızaya dayalı deney yapılabilmesi için, deneyle ilgili yetkili kurulların karar vermesi lazım, etik kurulun karar vermesi lazım. Onun yanı sıra, insandışı deneylerle ve gerekli hayvan deneyleriyle doğrulanması gerekiyor. Onun haricinde, yapılan bu deneyin, insanın sağlığı üzerine öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması gerekiyor. İnsan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerle uygulanmaması ve sair gibi, erişkinler üzerinde dahi insanlara deney yapmanın çok çeşitli kısıtlamaları var. Bunun yanı sıra, biz, çocuklar için ayrıca diyoruz ki, erişkinler üzerindeki bu kıstaslara ilave olarak, çocuklar üzerinde bu deneyin muhakkak yapılması gerekmiş olması lazım; yani, çocuklar üzerinde bu deneyi yapmadan bir sonuca varmanız mümkün değil. Mesela, üç aylık çocuğun karaciğer büyüklüğünü ölçebilmek için, bunu büyük bir insanda yapıp da kilosuna göre bölmeniz sizi sonuca ulaştırmaz. Dolayısıyla, muhakkak bunu çocuk üzerinde yapmanız lazım.

Bunun yanı sıra, çocuğun kendi rızasını almanız gerekecek; eğer, tefriki kabilse, çocuk, ayırt etme özelliğine sahipse. Artı, bu yetmiyor; annesi ve babasının yazılı muvafakati, o yoksa vasisinin yazılı muvafakati gerekiyor. Dolayısıyla, bundan başka -bunu da yeterli görmemişiz- bir çocuk hastalıkları uzmanının da bu yetkili kurullarda, etik kurullarda muhakkak olmasını sağlamışız teklifle. Dolayısıyla, demek ki, o kadar önemli kıstaslar getirmişiz ki, erişkinde yapılacak olan araştırmaların, çalışmaların, deneylerin, birçok maddeyle kısıtlayarak, çocuklar üzerinde, mecbur kalındığında, bu tetkiklerin, deneylerin, araştırmaların yapılmasını mümkün kılmaktayız. Bunun bu şekilde bilinmesini ve bu şekilde algılanmasını istirham ediyorum. Yoksa, hiçbir hekim, hiçbir insan, hiçbir canlıyı zevk için, deney için kullanamaz. Zaten, çocukları bırakınız, erişkinler üzerinde dahi bilimsel deney yaptığınız zaman, zevkine, hiçbir gereği yokken yaptığınız zaman, zaten kanunumuzda bunun cezası var. Dolayısıyla, çocuklar üzerinde herhangi bir haklı gerekçeye dayanmadan keyfî olarak deney yapıldığı, araştırma yapıldığı, çocukların kobay yapıldığı, yapılmak istendiği gibi çok çirkin, acımasız ve tıp mesleğinin onuruyla bağdaşmayacak hakaretlerin hiçbir meslektaşıma ben yapılmasını yakıştıramıyorum; yapanları da kınıyorum. Bilmeden, lütfen, konuşmasınlar. Nedenlerini, niçinlerini araştırarak o şekilde yazılarını yazsınlar. Lütfen, insanları, gece gündüz 24 saat çalışarak insanlara hizmet veren bu hekimleri, lütfen, çirkin iftiralara maruz bırakmasınlar diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 7 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Gerçekten, önemli bir ihtiyacı, özellikle çocuk hekimleri tarafından ya da çocuk hastalıklarıyla bilimsel araştırma yapmak üzere donatılmış üniversitelerimizin talebini karşılayan bir yasa bu yasa.  Tabiî, tartışırken insan çok dikkatli olmak zorunda bu yasada. Sanki, çocukları deney aracıymış gibi göstermek, bir zalimlik, bir zulümmüş gibi algılanıyor. O açıdan, önce... Zaten, kanunda, insanlar üzerinde deney yapmayı yasaklayan 90 ıncı madde var. Tüm insanlar üzerinde, çocuk ve erişkinler üzerindeki deneyleri belli koşullar sağlanmadan yasaklayan, hatta, cezaî yükümlülüğü olan bir madde. Onun üzerine, Sayın Erdöl'ün verdiği teklifle de -ki, bu, Türk Pediatri Derneğinin de talebi- başka yaptırımlar getirerek ancak çocuklar üzerinde deneyler yapılmasını sağlayan bir madde ve aslında, baktığınızda, çok doğru, çok gerekli bir madde. Birçok üniversitemizde, biliyorum, mesela, Hacettepe Üniversitesinde bir araştırma yapılıyor; dünya çapında yapılan bir araştırmanın Türkiye ayağı; hepatit-A aşısının yarı dozunda, Türk çocuklarında, Türkiye'deki çocuklarda da hepatit-A hastalığını koruduğuna dair bir araştırma ve sonuca ulaşmak üzereydi bu araştırma. Düşünün, 28 000 000 çocuk için kullanacağınız aşı miktarının yarısı kadarıyla Türkiye'deki bütün çocukları aşılamanız mümkündü; ancak, bu çalışma yarım kaldı. Buna benzer birçok çalışma yarım kaldı ve yapılamayacak.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Erdöl anlattı, hangi koşullarda çocuklar üzerinde bilimsel deney yapılabileceği konusunu. Ben de tekrarı olmaması açısından aynı şeylere değinmek istemiyorum; ancak, bu, bence, Türk bilim adamının önünü tıkayan, Türk bilim adamına güvenmeyen, özellikle pediatri alanında değerli çalışmaları olan bilim adamlarımızı üzen bir yasaydı. Bence de çok doğru bir şekilde değiştiriliyor. Algılanırken, lütfen, buradaki arkadaşlarımca ve Türkiye'deki yurttaşlarımızca "yani, bu Meclis de çocukların deney hayvanı gibi kullanılmasına izin veriyor" gibi algılanmasın; çünkü, en azından, yetişkinler üzerinde yapılan deneyleri daha da ağırlaştırarak, daha ağır koşullara bağlayarak çocuklarda da yapılmasını sağlayan bir yasa. Herkes, her aklına gelen, her istediği çalışmayı yapamayacak, deneyi yapamayacak. Mutlaka etik kurullardan geçmesi gerekiyor, çocuk hekiminin olduğu etik kurullardan geçmesi gerekiyor; eğer aklı başındaysa çocuğun, rızası gerekiyor, yoksa ailesinin rızası olması gerekiyor; çocuğun bu deneyden mutlaka bir fayda sağlaması, toplum sağlığından daha önce çocuğun da kendisinin bir fayda sağlaması amaçlanıyor. O açıdan, yapılması gereken bir değişiklikti, bilim adamlarımızın talebiydi.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasanın geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Dilerim, bu yasayla önünü açtığımız Türk bilim adamları, Türk pediatri uzmanları, sadece Türkiye'deki değil, dünyadaki bütün çocuklarımıza daha sağlıklı bir gelecek sağlama konusunda başarılı çalışmalar yapar, bu yasa bu tıkanıklığın önünü açar. O açıdan, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum ve Sayın Erdöl'e de bilime, Türk bilimine yaptığı katkılar nedeniyle teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şahsı adına sözler dolduğu için, kısa bir yorum soru olarak, ben hakkı kullanmak istiyorum.

Bu maddeden kimsenin ürkmemesi gerekiyor; yani, çok uzun yıllar insanlar üzerinde de klinik çalışmalar yürüten bir kişiyim, bu ekiplerin içerisinde gerek yönetici olarak gerek ekip elemanı olarak yer aldım. Şu anda getirilen Türk Ceza Kanununun 90 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasındaki değişiklik, 90 ıncı maddenin ikinci fıkrasında aranan koşullar geçerli olmak üzere, çocuklarda da bu şekilde ele alınması son derece doğaldır.

Bakın, "deney" deniyor. Ben, deney sözüne itiraz ediyorum. Deney deyince, insanlar, sanki, o en sevimli, en kıymetli varlıklarımızın bir meta gibi, bir araç gibi, deney olarak kullanıldıklarını algılıyor; bu yanlış. Bir yeni klinik uygulamaya girme şansı olan bir kimyasal müstahzarın diyelim, insanlar üzerinde, çocuklar kısmında bunun gerekli koşullar sağlanarak uygulanabilmesi ve daha sonraki sonuçlarına göre de bunun yararlı bir ürün olarak tedavi alanında kullanılması sonucunu doğuruyor.

Şunu özet olarak söylüyorum: Burada belirtilen deney sözü, çoğunlukla bir ilaç uygulamasıdır; yoksa, bir acı çektirici, bir başka olay süreci değildir. Yeni geliştirilen ilaçlar bu süreçlerden geçtikten sonra, birinci, ikinci, üçüncü faz dediğimiz inceleme sonuçlarından geçtikten sonra ancak, belli bir süre sonra kullanılabilir ilaç ruhsatı alabilirler. Bütün ilaçlar bu aşamalardan geçmiştir. Bunda çelişki görecek, korkacak, ürkecek herhangi bir şey yoktur.

Ben, bilhassa yurttaşlarımız açısından da bu açıklamayı yapmayı uygun gördüm. Özür dilerim, soru hakkında kullandım; ama, yararlı olduğu düşüncesindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyoruz açıklamalarınızdan dolayı.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Türk Ceza Kanununun 116 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 165.- (1) Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı bilerek satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, teklif ettiğim, yeni Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesinde "Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır" deniliyor. Aynı madde, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 512 nci maddesinde düzenleniyordu; ancak, orada tek fark "bilerek satın alma" olarak belirtiliyordu. Yine, yeni Ceza Kanunumuzda bu suçun cezası üç yıla kadar hapis, eski 512 nci maddede ise, yine, cezası üç seneye kadar -alt haddi yoktu- hapis deniliyordu.

Değerli arkadaşlar, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 512 nci maddesinin uygulanmasında -ben yirmi yıl avukatlık yaptım- şimdiye kadar, yargı organlarında, savcılık aşamasında, Yargıtay aşamasında hiçbir sorun çıkmadı. Yine, içtihatlar yönünden de, yargıda bir istikrar vardı. Durum böyle iken, buradaki "bilerek" ibaresinin çıkarılması, uygulamada birtakım zafiyetler yaratır diye düşündüm. Gerçi, benim bu düşüncelerime birkısım hukukçu arkadaşlarımız, yeni Türk Ceza Kanununun 21 inci maddesindeki olası kasıt unsurunun cevap verebileceğini belirttiler; ancak, komisyon çalışmalarında, olası kasıt ile bilinçli taksir arasında bir yığın tartışma yaşandı. Şimdi, bir kanunun uygulanmasında, uygulayıcıların, zabıtanın, yargı mensuplarının yorumunda değişiklik olması durumunda sorunlar yaşanabilecekti. Yani, neticede, belki yine doğru bulunacaktı, yine hak yerini bulacaktı; ancak, uygulamada, birtakım insanlar mağdur olabilecekti. Yani "sen, bu eşyayı niye satın aldın?.."

Değerli arkadaşlar, medenî hukukta taşınır mallarla ilgili bir karine vardır. Taşınır mallarda, menkul mallarda, o mal kimin elindeyse, kimin zilyetliğinde ise maliki odur. Yani, şu anda, benim cebimdeki şu kalem, benim cebimdeyse, aksi ispat edilinceye kadar, bu kalem benimdir, kimse bu kalem üzerinde hak iddia edemez; menkul mallardaki karine budur. Ancak, siz, bu karinenin aksini mal alan şahıslara yüklerseniz "sen bu menkul malı niçin aldın" diye bunun hesabını onlardan sormaya çalışırsanız, ortaya sorunlar çıkar. Menkul mallar dediğimiz nedir -demin de belirttim- kalemdir, saattir, cep telefonudur veya hanımımızın, nişanlımızın kolundaki bileziktir, parmağındaki yüzüktür, bunlar taşınır mallardır.

Değerli arkadaşlar, bu maddeye karşı çıkan bazı çevreler de diyorlar ki: "Belgeli düzene geçelim." Değerli arkadaşlar, belgeli düzene geçilmesini ben de çok istiyorum. Keşke belgeli düzene geçsek. Keşke, Türkiye'de, her taşınır malın bir belgesi olsa. Taşınmazlarda, binalarda, evlerde, arsalarda bir sorun yok; gerçi, onlarda da zilyetlikle elde edilen biryığın taşınmaz mal var. Türkiye olarak henüz kadastromuzu da yapmadığımız için, orada da yine zilyetlik hükümleri çoğu yerde söz konusu. Ancak, biz belgeli düzene geçmeden, belgeli düzeni tam olarak ülkeye yerleştirmeden, bunun sorumluluğunu tek başına bu menkul malları alan şahıslara yüklersek, sorunlar çıkar.

Belgeli sistem şu anda uygulamada var mı arkadaşlar?! Örneğin, düğünlere, nişanlara gidiyorsunuz, gelin ile damada biryığın altın takılıyor, bilezik takılıyor. Peki, düğüne, nişana gittiğinizde bunların hangisinin belgesini veriyorsunuz?! Kuyumcudan aldığınız altının belgesini götürüp geline veya damada takdim ediyor musunuz?! Ki, o vatandaş, düğünden sonra, nişandan sonra, zor durumda kalınca, elindeki altınını, bileziğini -neyse- bozdurmaya götürdüğünde, kuyumcu kendisinden belge isterse, bunu nasıl satacak?!

Değerli arkadaşlar, bunu söylerken kötü niyetli insanları koruma amacımız kesinlikle yoktur. Eğer, bir kuyumcu esnafı veya bir menkul mal alan vatandaş, hırsızlığı konusunda şüphe götürmeyen veya bu işi itiyat haline getirmiş kişilerden bir mal alıyorsa bunu en ağır şekilde cezalandıralım; ancak, bu olmuyorsa bu yasada da bir esneklik getirelim diye düşünüyorum.

Bu, eski 512 nci maddedeki bilerek sözcüğü yeni Ceza Yasamızın 165 inci maddesinde yer almadığından, kamuoyundan, pek çok esnaftan bu konuda tepkiler aldık, uyarılar aldık. Bu nedenle, kamuoyundaki bu duyarlılığı da hesaba katarak ve geçmiş 765 sayılı Kanunun 512 nci maddesindeki uygulamaların şimdiye kadar bir sıkıntı yaratmadığını da gördüğümüz için bu değişiklik önergesini verdik; Yüce Heyetin, Yüce Meclisin takdirlerine sunuyoruz.

Desteğinizi bekliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

AK Parti Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.

Sayın Bozdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5237 sayılı Yasanın 165 inci maddesiyle ilgili biraz önce konuşan sayın milletvekilimiz, 765 sayılı Yasanın 512 nci maddesi ile bunun bir mukayesesini yaparak, bu 512'de bulunan bilerek kelimesinin madde metninden çıkarılmasının, hırsızlık suçunun konusu olan, malı satın alan kişileri mağduriyete uğratacağına, bunun büyük sıkıntılar doğuracağına, belgeler istenebileceğine, adlî sicil kaydı, vesaire, vesaire -onun kapsamını genişletebiliriz- değişik evraklarla bu mal hırsızlık malı mı, değil mi gibi birtakım endişelerin olacağına, bilmeden alsa dahi suç işlemiş olacağına, bu nedenle, burada bilerek kelimesinin bulunmasında fayda olduğu şeklinde bir değerlendirmeyi huzurlarınızda dillendirmiştir.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Ceza Kanunu iki bölümden oluşuyor: Birinci bölüm "genel hükümler"; ikinci bölüm “özel hükümler”. Genel hükümler bölümü, Ceza Kanununun anayasasıdır âdeta. Özel hükümler bölümünde ise, bu anayasanın gölgesi altında özel suç tipleri, unsurları ve bunlara verilecek cezaların miktarları belirlenmiştir. Siz, genel hükümler bölümünde olan her şeyi, gram, gram, 1 gram, 2 gram, 5 gram gibi alırsanız, özel hükümler bölümünde olan hükümleri de ayrı bir terazinin kefesine koyarsanız, ikisiyle beraber bunu tartıp, ona göre yapılacak muhakeme sonucunda suçun oluştuğu veyahut da oluşmadığı şeklinde bir kanaat bildireceksiniz.

Burada, 165 inci maddede, eski 512 nci maddeden geriye giden bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Fazla olan bir kelime buradan çıkarılmıştır, bir mağduriyeti getirmeyecektir. Neden; çünkü, bakın, yasamızın kastı düzenleyen 21 inci maddesinde aynen şöyle deniliyor: "Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir."

Şimdi, hırsızlık, kasıtlı bir suç mu; kasıtlı bir suç. Kasıt nedir; o suçun kanunî tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek onu işlemek demektir. Bu nedenle, bu temel hüküm, genel hüküm burada varken, orada bunun ayrıca zikredilmemiş olması, sanki, orada, o suçun, bilmeden alan için, oluşuyormuş gibi bir değerlendirmeye hak vermez, doğru bir değerlendirme değildir.

Biliyorsunuz, Mimar Sinan, camii yapmış, minaresini etrafındakilere soruyor, minare nasıl oldu falan. İşte, kimisi eğri oldu, kimisi doğru oldu derken, bir ip bağlatıp minareyi doğrultuyor. Burada, minareyi doğrultacak kadar da, görünüşte, şeklî bir yanlışlık yoktur; madde, yerinde bir maddedir. Esnafımız, kuyumcularımız veyahut da herhangi bir şekilde kendisine gelen bir malı satın alan insanlarımız önceki Ceza Yasamızın hükmü çerçevesinde nasıl bir muameleye tabi tutuluyorlarsa, şimdikinde de aynıdır, yeni bir şey yoktur, onların durumunu geriye götüren herhangi bir husus kesinlikle söz konusu değildir. Suçun oluşması için yine kasıt lazımdır, yine bilerek ve isteyerek almak lazımdır.

Ben, bu hususu tekrar bilgilerinize arz ediyorum. Adalet Komisyonunda eklenen bu hususun çıkarılarak "genel kasıt" tanımı çerçevesinde suçun değerlendirilmesini içeren bir önerge biraz sonra huzurlarınıza gelecektir; ona destek vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin 9 uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 

 

Salih Kapusuz

Osman Aslan

Cahit Can

 

Ankara

Diyarbakır

Sinop

 

Kerim Özkul

Ayhan Sefer Üstün

 

 

Konya

Sakarya

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, aslında, mevcut düzenleme açısından endişeye mahal bir hususun olmadığı kanaatindeyiz. Sadece, Muharrem Bey arkadaşımızın üzerinde konuştuğu konu, vatandaşın bu konuda bir tereddüdü varsa, onu izale etme adına bir ilavedir; yoksa, hukuken bunun metinde bulunmasında herhangi bir fayda olmadığı kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Katılıyorsunuz?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesinde tanımlanan suç, ancak, kasten işlenebilen bir suçtur. Bu tanımlamaya göre, söz konusu suç, doğrudan kasıtla işlenebileceği gibi, olası kasıtla da işlenebilir. Başta hırsızlık olmak üzere, suçtan elde edilen eşyanın satış yoluyla elden çıkarılmasının kolaylaştırılması, bu suçların işlenmesini özendirici bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda kabul edilen kanun teklifindeki düzenleme, bu sakıncayı taşımaktadır.

Yeni Türk Ceza Kanununun söz konusu maddesine karşılık gelen 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 512 nci maddesinde "bilerek" ibaresinin yer almasına rağmen, Yargıtayın öteden beri uygulamasında, bu suçun olası kasıtla da işlenebileceği kabul edilmektedir. Kanun metnine rağmen geliştirilmiş olan bu uygulamanın kanunla uyumlu hale getirilebilmesinde büyük yarar bulunmaktadır.

Belirtilen nedenlerle, yeni Türk Ceza Kanununun 165 inci maddesindeki tanımlamada bir değişiklik yapılmasının doğru olmayacağı düşüncesiyle işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiş ve madde, metinden çıkarılmıştır.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, söz talebim vardı...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.21


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.39

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

842 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yok.

Bir defaya mahsus olmak üzere ertelenmiştir.

Hakkâri İli ve Çevresinde 25 Ocak 2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma, Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838) (x)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Parlakyiğit, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetler, aniden veya belirli bir zaman içinde oluşan, yerleşim ve üretim alanlarında normal yaşamı bozarak toplumu etkileyen, can ve mal kayıplarına yol açan ve ilk oluşumu önlenemeyen tabiat olaylarıdır.

BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, bir dakikanızı rica edeceğim.

Değerli arkadaşlar, Genel Kurulda gerçekten uğultu var, Sayın Hatibi takip etmekte zorlanıyoruz; sükûneti temin etmenizi rica ediyorum.

Buyurun Sayın Parlakyiğit.

MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - Ülkemiz, jeolojik ve topografik yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle, büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşan ülkelerin başında gelmektedir. Son altı yıl içinde ülkemizde meydana gelen doğal afetlerin yol açtığı yapısal hasar istatistikleri dikkate alındığında, yapısal hasarların yüzde 64'ü depremler, yüzde 16'sı heyelanlar, yüzde 15'i su baskınları, yüzde 0,4'ü yangınlar, yüzde 0,1'i çığ, fırtına, yeraltı su hareketleri gibi diğer afetler nedeniyle meydana geldiği görülmektedir. Bu nedenle, ülkemizde doğal afetler denildiğinde akla ilkönce gelen, depremlerdir.

Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırması Dairesi Başkanlığınca 1997 yılında hazırlanan ve halen yürürlükte olan Deprem Bölgeleri Risk Haritası esas alındığında, ülkemiz topraklarının yüzde 96'sının farklı oranlarda tehlikeye sahip olduğu ve nüfusumuzun da yüzde 98'inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir.

Hazırlanan deprem bölgeleri haritalarından anlaşılacağı üzere, ülkemizde deprem riski açısından başlıca bölgeler; Doğu Anadolu fayı etki alanına giren, Çelikhan-Türkoğlu fay parçası, Palu-Sincik fay parçası; Kuzey Anadolu fayı etki alanına giren, Orta Marmara fay parçası, Yedisu fay parçası, Geyve-İznik-Gemlik fay parçası; Doğu Anadolu sıkışma bölgesi etki alanına giren, Van bölgesi-Yüksekova fay parçası, Çayırlı-Aşkale fay parçası, Ardahan fay parçası; Batı Anadolu çöküntü bölgesi etki alanına giren, Gökova fay parçası, Bergama-Zeytindağ fay parçası.

Özellikle, ülkemizde, çoğunlukla, yapı kalitesi son derece düşük olduğu için, deprem kurallarına uymayan, denetimsiz yapılarda 5,5 büyüklüğünde bir deprem bile yıkıcı olmaktadır.

Son on yıl içerisinde ülkemizde yaşanılan depremler sonucu hasar gören binalarda yapılan incelemeler sonrasında şu hususlar tespit edilmiştir:

Yapılar, genellikle;

1- Sağlam zeminlere yapılmamıştır.

2- Afet bölgelerine yapılacak yapılara dair yönetmelik hükümlerine uyulmamıştır.

3- Kullanılan inşaat malzemelerinde kalite gözardı edilmiştir.

4- Statik, betonarme projelerinin gereği olan demir kullanımı ve diğer donatılarda inşaat tekniklerine uyulmamıştır.

5- En mühimi, yapı kontrollerinde gerekli özen, çoğunlukla ihmal edilmiştir.

6- İnşaat ruhsatı olmayan kaçak yapılara çoğunlukla göz yumulmuştur.

7- Proje ve imalat işçiliği uzman kişilerle yapılmamıştır.

8- Belediyelerce ruhsat verilen binalarda zemin karakteri ve zeminin taşıma gücü çoğunlukla dikkate alınmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa ve yönetmeliklerde belirtilen kurallara uyulduğu takdirde, yapılan inşaatlar da tekniğe uygun olarak yapılacaktır. Yürürlükteki yasalarımızın bu konuda yetersiz olduğu pek söylenemez; ancak, uygulamalar, kişilerce ihmal edilmediği takdirde bir geçerlilik taşır; aksi halde, felaket kaçınılmaz bir sondur. Bu nedenle, sorumlu kişileri de bağlayıcı olması amacıyla, yapı denetimi bürolarının oluşturulması amacıyla, Yapı Denetimi Kanunu, sınırlı bölgelerde olsa da, uygulamaya konulmuştur. Bu büroların, işlevlerini eksiksiz yerine getirmeleri kaydıyla, ülke genelinde yaygınlaştırılması bir an önce sağlanmalıdır.

Ülkemizde büyük bir risk oluşturan deprem olgusu gözönünde bulundurularak, deprem bilgilerinin anında ve hızlı bir şekilde verilmesini sağlamak amacıyla, "sismik boşluk" olarak tanımlanan fay parçalarındaki sismik etkinlik yakından izlenmeli, yüksek risk taşıyan fay ya da fay parçaları tanımlanmalı, deprem tehlike haritalarına veri tabanı hazırlanmalıdır. Buna bağlı olarak, arazi kullanımına yönelik imar planlarının altyapısını oluşturacak deprem riski haritaları çalışmalarına hız verilmelidir.

Ülkemizde doğal afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların gayri safî millî hâsılamızın yüzde 3'ü, 4'ü düzeyinde olduğu bilinmelidir. Bu nedenle, afetler olmadan, zararların azaltılması için, tehlike risk haritası ve mevcut bina stoklarında güçlendirme çalışmaları, zaman geçirilmeden, ilgili bakanlıklar ve üniversitelerimizde hızla sürdürülmelidir.

Tekrar vurgulamak gerekirse, çeşitli depremlerde yıkılan yapıların hemen tümü, depreme karşı herhangi bir önlem alınmadan, yönetmeliklere ve standartlara uyulmadan yapıldığı için yıkılmışlardır. Türkiye'deki kentsel yapıların ciddî bir biçimde denendiği ilk deprem 1992 Erzincan Depremi olmuştur. Bunu izleyen 1995 Dinar, 1998 Ceyhan ve 17 Ağustos 1999 Marmara, 12 Kasım 1999 Düzce, 2 Şubat 2002 Afyon, 1 Mayıs 2003 Bingöl depremleri, bunu takiben Erzurum, Ağrı depremleri, kentsel yapıların deprem açısından son derece yetersiz olduğunu göstermiştir.

Bu depremler, çok sayıda yapının onarım ve takviyesini gerektirmektedir. Bu nedenle, Türkiye'de deprem öncesinde ve sonrasında onarım ve güçlendirilmesi gereken çok sayıda yapı vardır. Ülkemizde, 15 000 000 civarında olan yapı stoğumuzun, yaklaşık yüzde 10'unun güçlendirilmesi gereği belirlenmektedir. Binalarımızın olası depremlerde nasıl davranacaklarını belirlemek için, bu konuda yetişmiş binlerce uzman mühendise ve donanıma ihtiyaç vardır. Ayrıca, bunun, yeni bir proje yapmaktan daha uzun, zahmetli ve uzmanlık isteyen bir iş olduğu da bilinmelidir.

Mevcut binaların değerlendirilmesi, onarımı ve güçlendirilmeleriyle ilgili uygulamada görülen aksaklıklar ve bilgi eksiklikleri, önemli bir problem olarak görülmektedir. Bu nedenle, ülkemiz için çok önemli olan bir adım atılarak, 1999 tarihli Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelikte, yapıların değerlendirilmesi, onarım ve güçlendirilmesi bölümünün esaslarının belirlenmesi, hazırlanması ve oluşturulması için çalışmalar yapmak ve yönetmeliğin diğer bölümlerinde de gerekli değişiklikleri yapmak üzere 7 Temmuz 2003 tarih ve 8925 sayılı makam onayıyla kurulan komisyon çalışmalarının, üniversitelerimiz ve ilgili kurumların katkılarıyla şu ana kadar hayata geçirilmiş olmasını diliyorum.

Bugün görüşülmekte olan Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ile... Bu bölgede yaşanılan deprem sonrası meydana gelen afetin etkilediği il, ilçe ve belediyelerin belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut, işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına yönelik hizmetler Bayındırlık Bakanlığınca 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmekteyken, bununla birlikte, aynı yöredeki belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyeri sahibi afetzedelere, mevcut mevzuat çerçevesinde, ilgili bakanlıkça herhangi bir yardım yapılamamaktadır.

Bölge halkının ekonomik güçlerinin depremin meydana getirdiği kayıpları karşılamaya yetmemesi sebebiyle, Anayasada ifadesini bulan sosyal devlet ilkesi de gözetilerek, bölge halkının ekonomik ve sosyal bakımdan daha fazla mağdur olmalarının önüne geçilmesi, konutları yıkılanların açıkta kalmamaları, bu arada, işyeri yıkılanların çaresizliklerinin giderilmesi, bölgede ekonomik ve sosyal hayatın yeniden normale dönüştürülmesinin sağlanması düşünülmelidir.

Kanun tasarısının 1 inci maddesiyle, Bayındırlık ve Plan ve Bütçe Komisyonlarından sonra oluşan son şekliyle, "Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde 26.7.2003 tarihinde, Hakkâri İli ve çevresinde 27.1.2005 tarihinde, Bingöl İli Karlıova İlçesi ile Erzurum İli Çat İlçesinde 12-14.03. 2005 tarihlerinde meydana gelen deprem afetleri nedeniyle, belediye sınırları ile mücavir alanlarda belirlenen yıkılmış veya ağır hasarlı konut ve işyeri sahibi afetzedeler için konut, işyeri ve her türlü altyapı ve sosyal donatılar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılacak veya yaptırılacaktır" denmektedir.

Tasarının 2 nci maddesiyle, "Afetzedelere konut ve işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda arsa ve arazi temini 7269 sayılı Yasa gereğince Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılır veya yaptırılır ve onanır" hükmü getirilirken, 3 üncü maddeyle, "2 nci madde uyarınca temin edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa edilecek veya onarılacak alt ve üstyapılarla ilgili tüm çalışmalar ve kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon, pay ve ücretten muaftır" denmektedir.

Tasarının 4 üncü maddesi, 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesindeki değişiklikle, afetzedelerin borçlarını nasıl ödeyecekleriyle ilgili düzenlemeyi içermektedir.

Tasarının 5 inci maddesi, Erzurum İli Ilıca İlçesi Pulur Çayı kenarında sel afetinden etkilenen 493 konut ve işyerinin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca tespit edilecek yere naklini ve bu afetzedelere yapılacak yardımlarla ve alınacak tedbirlerle ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya gerektiğinde Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığının görevlendirilebileceğini içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, deprem kuşağında yer alan bir ülkedir. Dolayısıyla, deprem konusunda daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak gerekmektedir; ama, maalesef, bugüne kadar görev yapan hükümetler, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem gerçekleştikten, can ve mal kaybı olduktan sonra önlem almayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu çerçevede tasarıya baktığımızda, bu amacın mevcut hükümet açısından da değişmediği, tasarıda sadece deprem sonrası önlemlere dönük düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, tasarının köklü ve kalıcı önlemler almak gibi bir amacının bulunmadığı, sadece günü kurtarma tasarısı olarak Parlamentoya sunulduğu görülmektedir. Oysa, olması gereken, deprem öncesi hazırlıkların yapılması ve önlemlerin alınmasıdır. Dolayısıyla, izlenen deprem politikalarının değişmesi, can ve mal kaybını asgarîye indirecek deprem öncesi hazırlıklara ağırlık veren bir politikanın izlenmesi gerekmektedir. Örneğin, depreme dayanıklı konutların üretilmesi, deprem öncesi harcamalar için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması gibi. Bu hedef doğrultusunda oluşturulacak politikalara kalıcılık kazandırmak, Türkiye'nin deprem olgusunu daha güvenli göğüslemesini sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan, Türkiye'nin bir diğer temel sorunu da deprem sonrası kamu binalarının gördüğü ağır hasarlardır. Kamu İhale Yasasının değişmesine karşın, gerek deprem konutlarının ve gerekse kamu binalarının yeniden yapımında ciddî sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bingöl ihalelerinin ortaya çıkardığı bu gerçek, yolsuzluk sarmalından Türkiye'nin henüz kurtulamadığını göstermektedir. Kaldı ki, ihalelerde ortaya çıkan yüksek fiyatlar, ne yazık ki, sonuçta depremzede Bingöllü tarafından ödenecektir. Bu nedenle, tasarı, yukarıda belirtilen gerekçelerle ciddî eksiklikler içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bununla beraber, bölgedeki afetzedelerin bir an evvel normal hayatlarına dönüşlerinin hızlandırılmasını amaçlayan bu kanun tasarısına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi ifade eder, selam ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Parlakyiğit.

AK Parti Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Mustafa Zeydan.

Sayın Zeydan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ZEYDAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı kanun tasarı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dört köşesinde deprem bölgesi olduğu hepinizin malumudur. Ancak, Hakkâri İlimizde, altmış yıldan beri ilk olarak bu çapta bir deprem olmuştur ve bugüne kadar da Hakkâri  birinci deprem bölgesi olarak tespit edilmemiştir ve bugüne kadar yapılan tüm inşaatlar dördüncü deprem bölgesi olarak dikkate alınmış, gerek kamu binaları ve gerekse vatandaş tarafından yapılan inşaatlar bu şekilde yapılmıştır. Bu nedenle, son depremde, halkımız, büyük bir panik içinde olmuş ve yapılan binaların, halk tarafından yapılan binaların ekseriyeti de yıkılmıştır. Bu meyanda, kamu binalarımızın bir kısmı da, yine hasar görmüştür. Bir taraftan, bölgenin artık birinci deprem bölgesi olduğunun tespit edilmesi bakımından da, bu depremin olmasında da fayda gördük ve görmekteyiz. İnşallah, bundan sonra, artık, Hakkâri bölgesi birinci deprem bölgesi olarak dikkate alınmak kaydıyla, gerek vatandaş ve gerekse kamu binaları bu şekilde yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen depremde 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 5 vatandaşımız yaralanmıştır; yüzlerce hayvan telef olmuş ve kamu binalarının bir kısmı hasar görmüştür. En önemli hasar gören kamu binaları, Hakkâri Devlet Hastanesinin bir bölümü, 3 tane YBO, 5 tane ilköğretim okuludur; vatandaşlarımıza ait 400 konut büyük çapta hasar görmüştür.

Depremden hemen sonra, hükümetimiz gereken bütün tedbirleri almış, bütün kış şartlarına rağmen ihtiyaç bulunan çadır, yiyecek, giyecek, bütün tedbirler alınmış, hiçbir vatandaşımızın eksiği zaman içerisinde kalmamıştır. Hükümetimizin bu gayretleri, halk tarafından da memnuniyetle karşılanmıştır. Ben de, o yörenin milletvekili olarak hükümetimize bu konuda teşekkürlerimi arz ederim.

Değerli milletvekilleri, evleri yıkılmış, ağır hasarlı olan, teknik elemanlarca "oturulamaz" raporu verilmiş vatandaşlarımıza bir an önce afet konutları yapılmalıdır. Bir bölümü yıkılan devlet hastanesinin ve şu anda 4 000 öğrencisi başka okullarda idareten eğitim gören 3 YBO'nun ve 5 tane ilköğretim okulunun güçlendirilmesi ya da yeniden yapılması gerekmektedir. Kış mevsiminin uzun olması, en temel hizmetlerden olan sağlık, eğitim hizmetlerinin ertelenemez ve geciktirilemez olmasından ötürü, başta vatandaşlarımızın kullanabilecekleri konut ihtiyacının süratle giderilmesi ve kamu binalarının bir an evvel hizmete sokulması gereği duyulmaktadır.

Bu vesileyle, bu kanun tasarısını Yüce Meclise sevk eden başta hükümetimize ve komisyonlarda kanun tasarısına destek veren Anamuhalefet Partisi milletvekillerimize, Hakkâri halkı adına teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Denizli, Buldan ve çevresinde, Bingöl, Karlıova çevresi ile Erzurum Çat'ta meydana gelen deprem felaketinden dolayı, büyük oranda, vatandaşlarımıza ait evler yıkılmış, birçok kamu binası hasar görmüştür. Buradaki vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi de iletiyor, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Hakkâri, Bingöl, Erzurum ve kısmen de olsa Denizli İllerimizde, iklim şartlarından dolayı, inşaat sezonu çok kısadır. Kamu binalarının tez elden geçirilmesi, vatandaşlarımıza yeniden konut ve hayvanlarına barınaklarının yapılabilmesi için, bu kanun tasarısı, Hakkâri, Bingöl, Erzurum ve Denizli İllerimiz için hayatî önem taşımaktadır. Bu nedenle, bu tasarı Büyük Heyetiniz tarafından tasvip gördüğü takdirde, her dört ilimizin de halkı tarafından sizlere çok büyük dualar okunacaktır. Gerçekten, Hakkâri, Bingöl, Erzurum civarı, hepinizin bildiği gibi, kış şartları olması nedeniyle çok büyük sıkıntı çekmektedir. Şu anda, halen, mayısın 15'inden itibaren inşaat sezonu başlamakta olacaktır. Düşündüğümüz takdirde, Hakkâri İlinde ve diğer, Erzurum, Bingöl İlinde, beş altı aylık bir inşaat mevsimi vardır. Şimdiki yasalarımıza göre, eğer bu inşaatlar yasa şartlarına göre, yani, Kamu İhale Yasamıza göre ihale yapıldığı takdirde, bu inşaatların bu mevsim içerisinde yapılması mümkün değildir; dolayısıyla, vatandaşımız, önümüzdeki kış aylarında, bir kısmı çadırlarda, hayvanları da açıkta; yine, hükümetimize büyük bir sıkıntı yaratılmış olacaktır. Bu bakımdan, Büyük Meclisimizin, Yüce Heyetinizin vereceği bir kararla, yapılacak ihalelerin Kamu İhale Yasası dışındaki bir şekille, vereceğiniz bir kararla yapılmasında fayda görülmektedir. Aksi halde, yapılacak olan inşaatların zamanında vatandaşın hizmetine verilmesi de mümkün değildir.

Bu vesileyle, sizin vereceğiniz karar, dolayısıyla Hakkâri halkını, Bingöl ve Erzurum halkını tatmin edecektir. Bu konuda yüksek tasviplerinizi bekliyor, Yüce Heyetinize Grubum ve şahsım adına saygılarımla arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zeydan.

Şahısları adına söz isteği var.

Zonguldak Milletvekili Sayın Nadir Saraç; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve Çevresinde 25.01.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Hakkâri İli ve çevresi ile Erzurum'un Çat ve en son Bingöl'ün Karlıova İlçesinde meydana gelen depremler, ülkemizin çok somut sorunlarından birisi olan deprem gerçeğini bir kez daha kamuoyunun gündemine taşımıştır.

Öncelikle, bütün bu depremlerde yaşamını yitirenlere rahmet, yaralılara acil şifa ve tüm bölge insanına bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Görüştüğümüz bu tasarıyla, depreme maruz kalan il, ilçe ve beldeleri belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut, işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına yönelik hizmetlerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmesine karşın, aynı yöredeki belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyeri sahibi afetzedelere de, mevzuat çerçevesinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yardım yapılabilmesinin sağlanması amaçlanmaktadır; yani, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yaptırılacak konutlardan belediye hudutları içindeki yurttaşlarımızın da yararlanması hedeflenmektedir.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki yıl önce, 1 Mayıs 2003 tarihinde, Bingöl'de meydana gelen depremden sonra, Toplu Konut İdaresi ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yaptırılan deprem konutlarındaki yolsuzluk iddialarını araştırmakla görevli, içinde şahsımın da bulunduğu, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinden oluşan komisyon, 12 Mart 2005 tarihinde -merkezi Karlıova olan ve yeni bir depremin yaşanması nedeniyle- öncelikle bu bölgede incelemelerde bulunmuş ve daha sonra, söz konusu deprem konutlarını incelemiştir.

12 ve 14 Mart günlerinde, Bingöl'de yaşanan iki depremden özellikle ilkinin, sabah 9.36'da olması, can kaybının yaşanmaması, mal kaybının ise çok daha olumsuz boyutlarda yaşanmamasında etken olmuş; ikinci ve üçüncü depremin olası beklentisi ise, insanımızı, can ve mallarına yönelik önlem almaya itelemiştir.

Gördüğümüz tablo endişe verici olup, evi yıkılan 800'ü aşkın ailenin çoğunluğu, nereye sığınacağını, hayvanlarını nerede barındıracağını bilemez durumdadır. Eksi 10 - 15 derece soğuk ve karla kaplı alan üzerinde, yer yer çamur zeminler üzerine kurulan çoğunlukla izci çadırlarının önemli bir kısmında, 10'u aşkın insanın yaşamakta olduğu, özellikle merkez üssü olan Karlıova'nın Kızılçubuk Köyündeki insanların kendi kaderine terk edilmişlikleri gözlenmiştir.

Her iki depremin merkez üssü olan Karlıova'nın Kızılçubuk, Çukurtepe, Kümbet, Dörtyol Köylerine gidilmiş, bu köylerde yaşayan depremzede vatandaşlarımızla yapılan görüşmelerde, depremin üzerinden o gün için üç gün geçmesine karşın, dağıtılan çadırların yetersiz ve sağlıksız olduğu; yeterince hayvan barınağı dağıtılmaması nedeniyle, hayvanların kamyonlarla Diyarbakır ve yakın illere götürülüp pazarlanmaya çalışıldığı; örneğin, Kızılçubuk Köyünde daha önceden yapılan deprem konutlarının büyük hasar gördüğü; hasar tespit ekiplerinin, evlerde yaşayanlarla ilgili, mülkiyete yönelik soru işaretli söylem ve yaptırımlarına tanık olunmuştur. Ayrıca, bölgeyi ziyaret eden Sayın Bakanlarımızın hangisinin, hangi köyü ziyaret ettiği konusunda sorulan sorularımız ise bölge insanı tarafından yanıtsız bırakılmıştır.

Diğer yandan, bazı bakanlarımızın, deprem konutlarının yapımında hiçbir usulsüzlük ve imalat hatası ya da eksiğinin bulunmadığını söylemesine karşın, Toplu Konut İdaresi, davetiye yöntemiyle, 1 536 adet konutu, maliyeti ortalama 38 milyara yaptırmışken, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin yaptığı ve sonrasında Toplu Konut İdaresine bıraktığı 480 konutun maliyeti 30 milyar civarında olmuş, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, evini yapana yardım uygulamasıyla -tip projeyle yaşama geçirdiği- 17 milyar yardım yapılmış ve depremzedeler, bu yöntemle konutlarını yapabilmeyi başarabilmişlerdir.

Merkeze bağlı Sarıçiçek Köyünde yaptığımız incelemede, oradaki deprem konutlarının yerinde yapılan incelemesinde, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yaptırılan ve teslim edilme noktasında bulunan 190 adet konutun yapım ve imalatında somut eksiklikler saptanmıştır. Yaklaşık iki yıl geçmiş ve teslim edilme aşamasına gelmesine karşın, henüz yollarının yapılamadığı, sularının bulunmadığı, kanalizasyonlarının bağlanmadığı, çatı örtüsünün kiremit olanlarının önemli bir kısmında akıntı ve sızıntılar görüldüğü, subasman betonlarının çok küçük dozajlı olduğu, ahşap döşemelerin altında şap bile bulunmadığı tespit edilmiştir. Bunun yanında, afetzedelerin bu fiyatların yaklaşık yarısı olan 17 milyara taşerona yaptırdıkları konutlarının imalatının daha sağlıklı olduğu gözlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, tsunami bölgesini de beraber ziyaret ettiğimiz Kandilli Rasathanesi Müdiremiz Prof. Dr. Sayın Gülay Barbarosoğlu ile bölgeden kurduğumuz bilgi iletişimine göre, sırasıyla 12 Mart, 14 Mart ve 23 Mart 2005 tarihlerinde Karlıova-Kızılçubuk yakınlarında meydana gelen depremler özellikle yörede derin hasara neden olmuş, şu ana kadar yaklaşık 280 artçı depremin oluştuğu Bingöl ve civarı, Türkiye'nin en aktif tektonik kuşaklarından biri olan Kuzey Anadolu fay zonu ile Doğu Anadolu fay zonu kesim noktasıdır.

Bölgede gelecekte de olabilecek depremler gözönünde tutularak, depremde ağır hasar görmüş ya da yıkılmış olan yığma, kerpiç yapılar ve ağıllar depreme dayanıklı olarak yeniden yapılmalı, zemin koşulları ve tektonik hatlar gözönünde bulundurularak yeni yerleşim alanları seçilmeli ve bu yerlere, depreme dayanıklı, bölgenin coğrafî şartları ve yöre halkının kültürel dokusu gözönünde tutularak yeni konutlar ve ağıllar yapılması zorunludur.

Değerli milletvekilleri, topraklarının yüzde 93'ü ve nüfusunun yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem etkisi altında olan ülkemizde, doğal olarak, daha kalıcı ve daha sağlıklı önlemlerin alınması gerekmektedir. İşleyiş ise, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem olduktan, can ve mal kaybını yaşadıktan sonra önlem konusunda çabalar sergilenmektedir. Görüştüğümüz bu tasarıda da bu amacın değişmediği, deprem sonrası, örneğin, mücavir saha dışı ve belediye sınırlarında yapılabilecek katkılara yönelik düzenlemelere yer verilmektedir. Bu, tabiî ki, çok olumludur. Aslında, temel anlamda yapılması gereken, deprem öncesi hazırlıkların da yapılması ve gerekli önlemlerin alınmasıdır; yani, izlenmesi gereken yol, can ve mal kaybını en aza indirecek, depreme dayanıklı konutların üretilmesi, deprem öncesi harcamaların sağlıklı kaynaklara yöneltilmesi esas olmalıdır.

Ayrıca, her depremde olduğu gibi, Bingöl'de de gördüğümüz, kamu binalarının gördüğü zarar ve henüz teslim aşamasında bulunan deprem konutlarındaki oluşan hasarlar, ülke olarak yaşanılan kronik yolsuzluk rahatsızlığımızı aşamadığımızı göstermektedir.

Taşıdığı ciddî eksikliklere rağmen, tasarının bölge ve ülkemiz insanı için hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Saraç.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, ben de diğer arkadaşlarım gibi, 26.7.2003 tarihinde Buldan'da, 25.1.2005 tarihinde Hakkâri'de, yine, 12-14.3.2005 tarihleri arasında Bingöl-Karlıova ve Erzurum-Çat'ta ve Hakkârimizde yitirdiğimiz bütün insanlarımız için Tanrıdan rahmet diliyorum ve özellikle, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde 7-8 şiddetindeki depremlere rağmen, yitirdikleri insan sayısıyla bizdeki 5 noktalı depremlerle yitirdiklerimizi mukayese ettiğimizde, ayaklarımızın ne kadar yere basması gerektiğini görmemiz konusunda elimizde yeterince kayda değer bilgi var diye düşünüyorum.

Tabiî, Denizli Milletvekili olarak, öncelikle benim Buldan İlçemin, Güney İlçemin ve Sarayköy İlçemin bu depremde gördüğü zararlar konusundaki sorumluluğu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirme çabalarımıza rağmen, ondan sonra olan depremlerin konuşulması sırasında, yani Hakkâri'de, Bingöl'de olan depremlerin konuşulması ve orada yaşayan insanlarımızın hasarlarının telafisi konusunda bir fırsat yakalamışken, Denizli'nin ilçelerini de bu yasanın içine sokma gayretimize katkı veren herkese de teşekkür etmek istiyorum ve bu konudaki duyarlılığın, Denizli halkı tarafından da sevgiyle, saygıyla karşılandığını bir kez daha belirtmek istiyorum.

Öncelikle, Buldan'da ne oldu; onu sizlere aktarmak istiyorum. Bunlar tamamen resmî kayıtlardır; belediyemizin bana ilettiği bilgiler doğrultusunda size iletiyorum. Buldanımızın Dımbazlar Köyünde 173 hane vardır; bunların 11 tanesi hasarlı, oturulamaz, 11 tanesi yine oturulabilir, 4 tanesi sağlam, 26 tanesi de şu anda veya o zaman içinde incelenmesine devam edilmektedir. Bunların içinde, yine büyük köylerimizden Kadıköy'de 476 hanemizin yine büyük bir kısmı hasarlı hale gelmiştir. Bozalan Köyünde 210 tane hanenin 34 tanesi incelenmekte; 18 tanesi sağlam, 7 tanesi hasarlı, 9 tanesi de oturulamaz durumdadır. Özellikle Bölmekaya Köyümüzde 46 tane oturulamaz hane vardır; 53 tane hasarlı, oturulabilir, 107 tanesi de incelemededir. Bunun gibi sayılabilecek, Buldan'ın köylerinden yine Türlübey Köyümüzde 292 hanenin 15 tanesi hasarlı, oturulamaz, 12'si tanesi hasarlı, oturulur, 8 tanesi sağlam durumdadır. Sarımahmutlu Köyümüzde 290 hanenin içinde, yine 14 tane binamız hasarlı, 18 tanesi, oturulur durumda, ama hasarlı; 11 tanesi sadece sağlamdır. Yani, şöyle baktığım zaman, yine Güney'in Aydoğdu Köyünde 4 tane incelenmekte olan, ancak 4 tane de oturulamaz durumda; Cindere'de, yine, oturulamaz 6 tane hane, incelenmekte olan 9 tane hane, 3 tane hasarlı, ama oturulabilir şekilde, bize gelen dokümanlarla netleşmiş; netleşmesine rağmen, 2003 yılından beri, kesinlikle ve kesinlikle, bu hasarların karşılanmadığı bir süreç yaşanmıştır Buldan'da. Dolayısıyla, özellikle bu yasanın Buldan'a getirecekleri, Hakkâri'yle, Çat'la, Bingöl'le eşdeğerdedir. Bunun sebebi, burada, yani, Buldan İlçemizde 2003 yılında deprem olmuştur, diğer söz konusu illerimizin, beldelerimizin deprem felaketine uğradığı tarih de 2005 yılıdır. Dolayısıyla, Buldan iki sene sonra bu hakkı yakalayabilmiştir. Bu konudaki Buldan'ın özellikle ihtiyacını vurgulaması açısından bu farkı anlatmak istiyorum; yani, Buldan'da 2003 yılında oluyor deprem ve diğer bölgelerimizde 2005 yılında. Buldan, bu haktan, 2005 yılında yararlanma şansını yakalamış oluyor.

Bu konuda benden önce konuşan arkadaşlarımın gösterdiği hassasiyete ben de katılıyorum. Özellikle deprem bölgelerinde yapılacak her türlü onarımın devletin bürokrasisinden ayıklanması gerektiğini özellikle söylemek istiyorum; çünkü, özellikle mevsim koşulları dikkate alındığında, köylerde çok sınırlı sayıda oturan genç nesillerimizin ekonomik imkânsızlıklar, tarımın bitmesi yüzünden şehirlere göç etmesi nedeniyle, kalan insanlarımızın yaşlı insanlarımız olduğunu da gözardı etmeyerek, özellikle devlet olarak bu konudaki ahde vefamızın ivedi olarak harekete geçmesi zorunluluğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, deprem bir tek Türkiye'de olmuyor, bir tek Buldan'da da olmuyor; ama, özellikle bir hassasiyetimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Demin benden önce konuşan vekil arkadaşlarımın da söylediği gibi, dünyanın birçok ülkesinde depremler oluyor; ama, bir özel durumu da, hem Yüce Meclisin hem de Türkiye kamuoyunun önüne koymak istiyorum. Biliyorsunuz, Maldiv Adalarında, Sri Lanka'da ciddî bir deprem oldu bütün dünyanın ilgi alanı içine giren. Bu depremde, Türkiye de, kendi imkânları ölçüsünde buralara gereken katkıyı koydu ve katmaya da devam etmekte. Ancak, özellikle o yörenin insanları olarak, Buldan'ın insanı olarak, Hakkâri'nin, Bingöl'ün insanı olarak bir şeyin altını çizmek istiyorum; Sayın Başbakanımızın, o tarihlerde, özellikle bazı kurumların, özellikle sanayici kurumların öne çıkan isimlerini bir araya getirerek Türkiye adına yaptığı girişimin, öncelikle, Hakkâri için yapılmasını beklerdim. Bu konudaki lokomotiflik, eğer dünyaya örnek olmaksa önce biz kendi insanımıza örnek olmak durumundayız. Biz önce kendi insanımızın ihtiyaçlarını belirleyip, önce o konuda eksiğimizi gidermek zorundayız. Bakın niye bunu söylüyorum; Buldan'da 2003 yılında deprem oluyor, 2005 yılında olan depremin içine Buldan'ı sokarak Buldan'ın mağduriyetini ortadan kaldırma çabası içine giriyoruz.

O halde, Sayın Başbakanımızın 10 000 000 dolarlarla veya 10 milyar dolarlarla topladığı paralar veya belki 1 000 000 dolar, keşke önce Hakkâri için toplanılsaydı da, Yılmaz Erdoğan Sezen Aksu'yla birlikte Hakkâri'ye yardım için konser vermek zorunda kalmasaydı veya o da, sütün kaymağı olsaydı diye düşünüyorum. Dolayısıyla, devleti yönetmek konusunda  bazılarımızın gösterdikleri ivedi çalışmaya, Sayın Bakanımızın özellikle bu konudaki hassasiyetine saygı duyuyorum. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonundaki AK Partili milletvekili arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın birlik ve beraberlik içinde, bu yasayla, Türkiye'yi bir bütün olarak görüp, bu konuda attıkları adımı da saygı ve sevgiyle karşılıyorum; ancak, tekrar söylüyorum, Maldiv Adaları kadar benim Hakkârim de önemli. Türkiye'nin ekonomik gücünün sergileneceği yer, Türkiye sınırlarının içidir öncelikli olarak diye özellikle vurgulamak istiyorum.

Bu konudaki hassasiyeti, kesinlikle, kimse, bunun üzerinden siyaset yapıyorum diye algılamasın. Bu işler, ne yazık ki, tekrar olabilecek şeyler. O halde, biz, gelin ayağımızı yorganımıza göre uzatalım. Biz, yurt dışına yardım yaparken, yurt dışındaki birtakım duyarlılıklara cevap verirken, kendimizi, o ülkelere çok daha yakın olması gereken insanlarla bir tutmayalım. Önce biz kendi insanımıza yakın olalım, biz önce kendi insanımızın ihtiyaçlarını belirleyelim ve bu konudaki talebimizin de, bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin talebi kadar, o yörenin insanlarının talebi olduğunu da özellikle buradan söylemek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum ve bu yasaya katkı koyan herkese ayrıca teşekkür ediyorum. Buldan halkıma, Denizli halkıma, Hakkâri'de ve Bingöl'de bu konuda yakınlarını yitirmiş olan herkese tekrar başsağlığı diliyorum. Bu şehirlerin yapılanması konusunda bürokrasiye teslim olmayalım. Önce kendi değerlerimize, sonra yurt dışından bize bakan insanlara şirin görünme çabası içinde olalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Sayın milletvekilleri, tasarını tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DENİZLİ-BULDAN VE ÇEVRESİNDE, HAKKARİ'DE, BİNGÖL-KARLIOVA VE ÇEVRESİ İLE ERZURUM-ÇAT'DA MEYDANA GELEN DEPREM AFETLERİNE VE BAZI

KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. -  Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde 26.7.2003 tarihinde, Hakkari İli ve çevresinde 25.1.2005 tarihinde, Bingöl  İli Karlıova İlçesi ve çevresi ile Erzurum İli Çat İlçesinde 12-14.3.2005 tarihlerinde meydana gelen deprem afetleri nedeniyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı fen heyetleri tarafından belediye sınırları ile mücavir alanlarında belirlenen yıkılmış veya ağır hasarlı konut ve işyeri sahibi afetzedeler için konut, işyeri ve her türlü alt yapı ve sosyal donatılar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı veya Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılacak veya yaptırılacaktır. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan veya yaptırılan konut, işyeri ve her türlü alt yapı ve sosyal donatılar, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasında düzenlenen bir protokol ile afetzedelere verilmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilir. Orta hasarlı olduğu tespit edilen konut veya işyeri sahibi afetzedelere ise Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından onarım işleri için kredi verilebilir.

Söz konusu işler için gerekli giderler Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinde yer alan afet tertiplerine ödenek aktarmak suretiyle karşılanır. Bu şekilde sağlanan ödenekten bilahare Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına kaynak aktarılır.

Bu Kanundan yararlanacakların belirlenmesi, kredilerin kullandırılması, geri dönüşü, yapılacak olan konut ve işyerlerinin afetzedelere tahsisine ilişkin usul ve esaslar Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar meydana gelecek deprem afetlerinde de bu Kanun ile diğer kanunların ilgili hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ESAT CANAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesi, komisyonlarda yapılan ilavelerle, yakın geçmişte, Denizli-Buldan, Hakkâri, Bingöl-Karlıova ve Erzurum-Çat İlçesinin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyerleri sahibi afetzedelerin mağduriyetinin giderilmesine imkân veren bir maddedir.

Söz konusu depremlerden zarar gören vatandaşlarımızın zararlarının sosyal devlet ilkesi gereği olarak giderilmesi, elbette gereklidir ve bizim de arzumuzdur. Tasarı, bu yönüyle, elbette olumludur; ancak, eksik hazırlanmış bir tasarıdır, yeterli değildir.

Bildiğiniz gibi, Türkiye, deprem kuşağında yer alan bir ülkedir. Bu nedenle, deprem konusunda daha kalıcı ve köklü önlemlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Ne yazık ki, bugüne değin, hükümetler, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem gerçekleştikten sonra ortaya çıkan can ve mal kaybını önlemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Tasarıya baktığımızda, bu amacın, mevcut hükümet açısından da değişmediği, tasarıda sadece münferit depremler sonrası önlemlere dönük bir düzenleme olduğu açık bir biçimde görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılması gereken, depreme karşı önlem alınmasıdır. Deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrası yapılacak tüm önlemleri kapsayacak, daha köklü ve kalıcı, temel bir düzenlemeye, âdeta depremle mücadele yasasına ihtiyaç vardır. Bunun için de, can ve mal kaybını asgarîye indirecek deprem öncesi hazırlıklara ağırlık veren yeni deprem politikalarının izlenmesi gerekmektedir. Örneğin, yerbilim çalışmaları yapılarak, yerleşim bölgelerinde risk taşıyan alanların belirlenmesi ve tüm teknik olanaklar kullanılarak afet haritalarının çıkarılması, depreme uğraması muhtemel yerlerin imar ve geçici yerleşmeleriyle ilgili her türlü plan ve hazırlıklar bir an evvel yapılmalıdır.

Deprem sonrası dayanıklı konutların üretilmesi, etkili bir yapı denetim sisteminin oluşturulması ve deprem öncesi harcamalar için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması gibi politikaların izlenmesi, Türkiye'nin, deprem gerçeğini daha güvenli göğüslemesini sağlayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesi kapsam itibariyle eksiklik içermektedir. Örneğin, ağır hasar, orta hasar gören konut ve işyerleri madde kapsamına alınmasına karşın, az hasar gören konut ve işyerleri kapsamdışı bırakılmıştır. Oysa, az hasar gören konut ve işyerlerinin de madde kapsamına alınması gerekmektedir; çünkü, söz konusu depremler sonrasında, örneğin Hakkâri depremi sonrasında yapılan tespitler neticesinde, birçok konut ve işyerinin az hasarlı olduğu belirlenmiştir. Bu konut ve işyerlerinin de tekrar kullanılabilir hale getirilmesi için, devletçe desteklenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, az hasarlı konut ve işyerlerinin de madde kapsamına alınmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda, Sayın Meclis Başkanlığına önerge verdik; bu önergemize, önemine binaen, desteğinizi umuyor ve diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri ve ilçe merkezinin, geçmişte terör nedeniyle aldığı yoğun göç yüzünden kent çarpık gelişmiştir. Her türlü teknikten uzak inşa edilen yapılar da -genelde çamur harçlı toprak, kerpiç ve briketlerle ilkel bir şekilde yapılanlar- deprem riskini daha da artırmıştır.

25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri İlimizde meydana gelen deprem sonucunda, Hakkâri Valiliği İl Kriz Merkezinin kesinleşen raporuna göre, Hakkâri merkezde 157 konut, 1 işyeri ve 1 ahır hasar görürken, 78 konut, 1 işyeri ve 1 ahır orta hasar görmüş; 1 886 konut, 32 işyeri ve 4 ahır da az hasar görmüştür. Bu az hasar gören konut ve işyerlerinin bir bölümü 7268 sayılı Yasa kapsamına girmektedir; ancak, geriye kalan bir bölümü de belediye mücavir alan sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Ayrıca, daha önce Hakkâri İlimizin dördüncü derece deprem kuşağında yer aldığı kabul edilmiş ve ona göre binalar inşa edilmiştir; ancak, yaşanan bu son depremle, ilimizin birinci derece deprem kuşağında yer aldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, eskiden inşa edilen tüm resmî binalar, özellikle hastane ve okullar olası bir deprem karşısında büyük bir risk altında bulunmaktadır. Bu yüzden, bütün resmî ve özel konutlar, gerekli teknik kontrollerden geçirilerek ivedilikle önlemler alınmalı ve güvenli hale getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eksikliklerine rağmen afetzedelerin mağduriyetinin bir nebze de olsa giderilmesini sağlayan bu yasa tasarısını hazırlayan Sayın Bayındırlık Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Canan.

AK Parti Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek.

Buyurun Sayın Berdibek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ BERDİBEK (Bingöl)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Denizli-Buldan ve Çevresinde, Hakkâri'de, Bingöl-Karlıova ve Çevresi ile Erzurum-Çat'ta Meydana Gelen Deprem Afetlerine ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Denizli-Buldan İlçesi ve çevresinde 26 Temmuz 2003 tarihinde meydana gelen ve ağır hasara sebep olan deprem ve 25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen 5,4 şiddetindeki -ne yazık ki, bu depremde 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir; vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz- deprem sonrası, ilk etapta, Afet İşleri Genel Müdürlüğünce acil yardım ödeneği hemen gönderilmiş, vatandaşlarımızdan devletin hiçbir gücü ve yardımı esirgenmemiştir.

Bunu takiben, 12 ve 14 Mart günleri Bingöl-Karlıova'da meydana gelen 5,7 ve 5,9 şiddetindeki depremler ve nihayet 23 Mart 2005 tarihinde 5,5 şiddetindeki depremle, Bingöl'de, ciddî anlamda hasarlar oluşmuştur. Allah'a şükürler olsun ki, bu depremlerde de can kaybı olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, ilk depremin ardından Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ Bey, hemen ekibiyle beraber 2 saat sonra deprem bölgesine ulaşmıştır. Bir gün sonra Sayın İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu Bey ve Bayındırlık Bakanımız Zeki Ergezen Bey ve 3 milletvekili arkadaşımızla beraber Erzurum'a hareket edilmiş ve oradan da karayoluyla Çat üzeri Karlıova'ya doğru gidilmiştir ve yol üzerindeki bütün köylere ulaşılmıştır; bu köylerle de gereken diyalog sağlanmış. O günkü şartlarda, Sayın Bayındırlık Bakanımız, inşallah, bu konuda   -yapılabilecek ne varsa, biz, vatandaşımızın yanındayız- yapılabilecek ne varsa, depremden zarar görmüşlerin zararlarını giderme adına da, her türlü fedakârlığa açık olan hükümetimizin orada güzel örneğini sergilemiştir. Bu konuda Sayın Bakanımıza gerçekten teşekkür ediyoruz.

Deprem, tabiî afet olmakla beraber, deprem düğün değildir, deprem eğlence değildir. Deprem olduğu zaman, mutlaka, beraberinde sıkıntılar, problemler de gelir; ama, ben, bu hükümetin deprem konusunda ortaya koymuş olduğu tabloyu gerçekten takdirle karşılıyor ve alkışlıyorum. 1 Mayıs depreminde Bingöl'de -diğer Körfez bölgesindeki depremle mukayese ettiğimiz zaman- beş yılda yapılamayanları aynı hükümet, aynı Bayındırlık Bakanı -Zeki Ergezen döneminde- beş ay gibi kısa bir sürede ve Bingöl'de şubat ayında kimsenin dışarı çıkamadığı bir dönemde, buz kesen bir havada, eksi 20-30'larda, Şubat 15'te konutlar teslim edilmiş ve halkımız sıcak barınaklarına konulmuştur. Genel anlam itibariyle bu hükümetimizin Erzurum, Ağrı ve benzeri yerlerde olan depremlerde de aynı performansı ortaya koyduğunu bütün kamuoyu görmüştür. Bu saatten sonra Hakkâri'de meydana gelen, Denizli- Buldan'da, Bingöl-Karlıova'da da meydana gelen depremden ötürü aynı hükümetimizin duyarlılık göstereceğine ve bu konuda yapılabilecek ne varsa yapacağına inancım tamdır. Bu hükümetin, hakikaten de, bu konudaki duyarlılığı kamuoyu tarafından da takdir edilmektedir; çünkü, geçmişte olan depremlerde burnumuzun dibindeki bir bölgeye hükümet ancak üç günde ulaşabilmiştir; ama, 1 Mayıs depreminde, hükümet, 5 saat sonra olay yerine ulaşmakla beraber, o zor şartlar altında yapılabilecek ne varsa yapmıştır. Ben, bu konuda, hükümete, tabiî ki, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, Bayındırlık Bakanımız Zeki Ergezen Beye ve çalışanlarına teşekkür ediyorum, çok sağ olun diyorum. İnşallah, bunları aynı şekilde devam ettireceklerinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Bingöl'de meydana gelen bu depremden dolayı Bingöl Valimizin başkanlığında ve çevre illerin valilerinin de desteğiyle güçlü bir organizasyon yapılmıştır.

Bununla beraber, askerî birlikler, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Türkiye Kızılay Genel Müdürlüğü, Deniz Feneri ve diğer sivil kuruluşlar, özellikle Bingöl Valimizin denetimi ve koordinasyonu altında Bingöl Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları bölge müdürlükleri ve Köy Hizmetleri yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, Bingöl-Karlıova'da meydana gelen bu depremlerde can kaybı olmaması sevindirici olmakla beraber, orada devletimizi gördük, sivil kuruluşlarımızı gördük ve bütün o halkımızın ihtiyaçlarını bir an önce gidermeye uğraşırken, haliyle, kışın ağır şartları altında yaşayan o halk için gerekli tedbirlerin hükümetimiz tarafından alındığını gördük. Kendilerine, Bingöl halkı adına şükranlarımı arz ediyorum.

Her üç depremde de toplam 35 yaralı olmuş; tedavileri görülerek, taburcu edilmişlerdir.

Bingöl'de yıkım hayli fazla olmuş, bugün itibariyle, 672 ağır hasarlı, 70 orta hasarlı, 1 058 az hasarlı olmak üzere, toplam 1 800 hane hasar görmüştür.Tamamen yıkılan 80 ahır ve 6 samanlık da tespit edilmiştir.

Yardımlar devam etmektedir ve çıkacak bu kanunla da aynı şekilde devam edecektir. Bugüne kadar 1 573 çadır dağıtılmış, 4 854 battaniye, 1 044 katalitik soba, 280 uykutulumu, 2 506 paket gıda yardımı yapılmıştır.

Bingöl Belediyemizce de, 17 Mart 2005 tarihinden itibaren, öğle ve akşam yemekleri dağıtımına başlanmıştır.

Tabiî ki, bu yardımlar, bölge halkının ekonomik güçlerinin depremin meydana getirdiği kayıpları karşılamaya yetmemesi sebebiyle, bölge halkının ekonomik ve sosyal bakımdan daha fazla mağdur olmalarının önüne geçilmesi, konutları yıkılanların açıkta kalmamaları, bu arada işyerleri yıkılanların mağduriyetlerinin giderilmesi, bölgede ekonomik ve sosyal hayatın normal şekilde devamının sağlanması için kanunî düzenleme yapılması zarureti hâsıl olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Bingöl'de meydana gelen bu depremden dolayı, Türkiye'nin genelinde bizleri telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini sunan Türk Halkına, devletimizin kurumlarına, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına gönderdikleri yardımlardan dolayı şükranlarımızı arz ediyoruz.

Cenabı Allah, bütün Türkiyemizi, milletimizi ve insanlık âlemini bu tür afetlerden korusun der, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Berdibek.

Şahsı adına söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 838 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde Hakkâri, Bingöl, Erzurum'da oluşan depremlerle ilgili, 2003 yılında Denizli-Buldan'da oluşan depremle ilgili, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ve Başbakanlık Toplu Konutun güçlendirilmesine ilişkin bir yasa tasarısını görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlarım da söylediler, önemli olan, kalıcı önlemleri, köklü önlemleri almaktır. Türkiye, deprem kuşağında bir ülke. Testiyi kırmadan önce önlemler almak ve kalıcı almak... Örneğin, Denizli- Buldan'da olan deprem 5,6 şiddetinde ve 300'ün üzerindeki konut, ev hasar görüyor büyük oranda. Hakkâri'de olan da öyle, Bingöl'de olan da öyle; ama, 7-8 şiddetinde olan bir deprem, gerçekten, köklü önlem almış bir Japonya'da ya da gelişmiş bir ülkede böylesine bir zarara yol açmıyor. O yüzden, bu kimi illerimizdeki, ilçelerimizdeki yaraları sarmakla ilgili önlemi alkışlamakla birlikte, Türkiye, sürekli bir deprem kuşağında yaşadığı için, daha köklü, daha kalıcı çözümlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Denizli bu yasa tasarısı içerisinde var. Basından belki izliyorsunuz, sürekli sallanan ve depreme uğrayan illerimizden birisi; çünkü, Büyük Menderes ve Gediz çöküğünün ortasında kurulmuş bir ovada Denizli; kuzeyden, güneyden gelen etkin faylar, tarih boyunca birsürü uygarlık kentlerini alıp götürmüş ve onbinlerce insanı öldürmüştür.

Örneğin, Buldan-Yenice yakınında Tripolis diye bir antik kentimiz, Pamukkale'deki Hierapolis kentimiz, Eski Denizli diye Denizli'nin hemen bitişiğindeki Laodikya ve Honaz'daki Colossea antik kentleri depremde gitmiştir. Daha sonra da birçok acılara, bu deprem deneniyle, Denizli muhatap olmuştur; can kaybına, mal kaybına yol açılmıştır.

Son yıllarda, Pamukkale Üniversitesi, Japon üniversiteleriyle birlikte Denizli'de bir çalışma yürütmektedir ve Denizli'nin yeraltı toprak yapısını, su yapısını araştıran çok güzel bir inceleme raporu ortaya çıkarmış ve bunu, Bayındırlık Bakanlığına onaylatarak, Denizli'ye teslim etmiştir; bir de Devlet Planlama Teşkilatına sunmuştur, alınacak önlemlerle ilgili.

Şimdi, Denizli şanslı illerden biri; en azından fotoğrafı çekilmiştir; çünkü, çarpık bir yapılaşma, maalesef, Denizli'de de, birçok yerde olduğu gibi, var. Özellikle kent merkezinde yüzde 90, 8-9 katlı, bitişik nizamda, çok sağlam olmayan -kamu binaları da içinde- yerler vardır. Bunların, bu raporların bilimsel olarak ortaya konulmuş raporların uygulanması gerekir acıların yaşanmaması için.

6 tane gözlem istasyonu kurulmuştur bu NATO projesi ve Pamukkale Üniversitesinin desteğiyle. Bunlar, örneğin Buldan depremini kayıt altına almıştır; ama, bu, yeterli değildir; yeni gözlem istasyonları yapılması gerekir, bunların bir on-line sistemine bağlanması gerekir.

Sayın Zeki Ergezen, yani, Bayındırlık Bakanı açık sözlü bir bakanımız bizim. Ben, milletvekili olduktan sonra, bu Denizli depremiyle ilgili, Buldan depremiyle ilgili kendisine üç tane -biri Başbakan olmak üzere- soru önergesi verdim. Verdiği yanıtlarda, örneğin birincisinde, 10.3.2003'te, ödenek olmadığı için kamu kurumlarının sağlamlaştırılamadığını çok açık bir biçimde yazmıştır Sayın Bakan. Kendisini basına verdiği demeçlerden de kutluyoruz; yani, Türkiye'de bazı illerde deprem olduğu zaman büyük zararlara yol açacağı söyleniyor.

Yine, daha sonra verdiğimiz yazılı soru önergelerinde, maalesef, yeterli kaynak olamadığı için büyük istasyonlar kurulamadığı ve binalarda sağlamlaştırmanın yeterince yapılamadığı söylenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, deprem konusunda daha etkin önlemler alınmalıdır. İnsanlığın ve Türkiye'nin, son zamanlarda yaşadığımız acılar nedeniyle gündemine girmiştir; ama, bu konuda, örneğin -kimi okullarımız güzel örneklerini verdi- acil kurtarıcı ekiplerini, büyük okullarımızın tümünde, üniversitelerde kurmak gerekir, büyük belediyelerin tümünde kurmak gerekir. Odaların denetimi mutlaka sağlanmalıdır. Şimdi, biraz onlardan uzaklaşılmıştır. Bu konuda kalıcı önlemlerin alınması, hem halkın, öğrencilerimizin bilgilendirilmesi hem de devlet tarafından, testi kırıldıktan sonra değil, olay olduktan sonra değil, olay olsa bile, can kaybına, mal kaybına yol açmayacak birtakım çalışmaların yapılmasını diliyoruz.

Ayrıca, bir önergemiz var. Buldan İlçemize, Sarayköy ve Güney İlçelerinin de, orada zarar gören... Sanıyorum, başka, AKP'li arkadaşların da önergesi var; bu iki önerge birleştiriliyor; onun da kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 3 önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işlem yapacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesine "orta" kelimesinden sonra gelmek üzere "ve az" kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Esat Canan

Mustafa Gazalcı

M. Vedat Melik

 

Hakkâri

Denizli

Şanlıurfa

 

Vezir Akdemir

Hasan Güyüldar

 

 

İzmir

Tunceli

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 838 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin ilk cümlesine "Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde" sözünden sonra "Sarayköy ve Güney İlçelerinde" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Haluk Koç

Mustafa Gazalcı

Haşim Oral

 

Samsun

Denizli

Denizli

 

Mehmet Uğur Neşşar

Muharrem Kılıç

Hasan Güyüldar

 

Denizli

Malatya

Tunceli

BAŞKAN - Son önerge, en aykırı önergedir; o nedenle, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesine "Denizli İli Buldan İlçesi ve çevresinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve Sarayköy ve Güney İlçelerinde" ibaresinin ve "12-14.3.2005 tarihlerinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "Adıyaman İli Çelikhan İlçesinde 26.02.2004 tarihinde, Muğla İli Akyaka Beldesinde 21.12.2004 tarihinde" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Mehmet Sarı

Osman Nuri Filiz

 

Ordu

Gaziantep

Denizli

 

Mustafa Zeydan

Fehmi Öztünç

 

 

Hakkâri

Hakkâri

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 26. 7. 2003 Buldan ve çevresini etkileyen deprem Sarayköy İlçesinin Ahmetli Beldesini ve Güney İlçesini de etkilemiştir. Konuya açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu önergenin kabul edilmesiyle, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesi de karşılanmış olduğundan, bu önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesine "orta" kelimesinden sonra gelmek üzere "ve az" kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Esat Canan (Hakkâri)  ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Sayın Canan; buyurun; gerekçenizi açıklayınız.

ESAT CANAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının 1 inci maddesinin incelenmesinde ağır hasar, orta hasar gören konutlar yasa kapsamına alınmış, az hasarlı olan konutlar ve işyerleri alınmamıştır. Bunun hukuka uygun olmadığı kanısındayım. Özellikle Hakkâri depreminin sonucunda ortaya çıkan tabloya baktığımız zaman, 1 800'e yakın konut ve bir kısmı da işyeri olmak üzere, oldukça büyük sayıda işyeri az zarar görmüştür. Hepinizin bildiği gibi, ilimizin, bölgemizin çok özel bir yapısı var. Geçmişte yaşanan terör nedeniyle, ilçe merkezlerine, il merkezine yoğunlaşan göçler nedeniyle yapılan çarpık konutlar oldukça yüksek düzeyde olmuştur. Oradaki vatandaşlarımızın mağduriyeti, oradaki insanlarımızın imkânları bu az hasar gören konutları ve işyerlerini tekrar yapmaya imkân vermemektedir. Sosyal devlet ilkesi gereği, devletin, hükümetimizin, özellikle bizim bölgeyi de dikkate alarak, bizim bölgenin koşullarını da dikkate alarak, bu az hasar görmüş konut ve işyerlerinin de yasa kapsamına alınması amacıyla bu önergemizi vermiş bulunuyoruz. Bu önergenin kabul edilmesi durumunda yasanın asıl amacına ulaşabileceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarımın tümünün desteğini bekliyor, hepinize, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Canan.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi, kabul edilen ilk önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. -  Afetzedelere konut ve işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda arsa ve arazi temininde 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu maddelerindeki hükümler uygulanır. Bu araziler üzerinde imar mevzuatındaki kısıtlamalara bağlı kalmaksızın harita, her türlü imar ve parselasyon planları Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılır veya yaptırılır ve onanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Hasan Güyüldar; buyurun.

Sayın Güyüldar, şahsınız adına da söz talebiniz de var; süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

17 Mart 2005 tarihinde Sivas-Koyulhisar-Kuzulu Mezraında bir heyelan acısı yaşadık. Bu heyelanda kaybettiğimiz 15 vatandaşımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Güneydoğu Asya'da acılar bitmiyor. 28 Martta Endonezya'daki 8,7'lik depremde de acılar yaşadık, yıkımlar oldu. Ben, bu Yüce Meclisten, Uzakdoğu'da ölenlere Allah'tan başsağlığı diliyor, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

25 Ocak 2005 tarihinde Hakkâri İlimiz ve çevresinde meydana gelen depremden dolayı can kaybının az olması en büyük tesellimiz olmuş; ancak, konutlardaki hasar nedeniyle, vatandaşlarımız, soğuk kış günlerinde büyük sıkıntılar yaşanmış olmasının üzüntüsünü yaşıyor. Hakkârili vatandaşlarımıza, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, tekrar, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan kırsal alandaki afet mağdurlarının, yıkılmış, ağır ve orta hasar görmüş konut, işyeri ve ahır gibi yerlerdeki hasarların giderilmesi, 7269 sayılı Kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Aynı deprem bölgesinde ve mücavir alan sınırları içinde yıkılmış, ağır ve orta hasar görmüş konut ve işyeri mağdurlarına mevzuat gereği devlet tarafından yardım yapılmaması, elbette, ekonomik yönden geri kalmış bu bölgeler için bir eksiklik ve haksızlıktır. Dolayısıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içindeki afetzedelerin, bu kanunî düzenlemeyle konutlarına, işyerlerine kavuşmaları, bölgede ekonomik ve sosyal hayatın normale dönmesine yönelik bu düzenlemeler, yerinde ve gereklidir.

Bu kanunla, ilgili mevzuat sınırlamalarına bağlı kalmaksızın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca, harita, her türlü imar ve parselasyon planlarının düzenlemelerini yaparak, konutu ve işyeri yıkılan, hasar gören afetzedelerin konut ve işyerlerine kavuşmaları, az hasar ve orta hasar gören vatandaşlarımızın, kredi sağlanarak işyerine ve konutuna kavuşmasına yönelik bu tasarıyı Cumhuriyet Halk Partisi olarak yerinde buluyoruz. Ülke olarak, bu gibi acıları bir daha yaşamamak dileğiyle, olabilecek afet gibi durumlarda üzerimize düşeni her zaman yapacağımızı, sorumluluğumuzu, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da yerine getireceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İlimizdeki deprem 25 Ocakta oldu. Bu tarih, yaklaşık, Tunceli-Pülümür İlçemizde olan depremle aynı günleri taşımaktadır. Pülümür'deki deprem 27 Ocak 2003 tarihinde oldu. Deprem sabahı Sayın Bakanımız deprem bölgesine giderek, oturulamaz durumda olan evleri, depremden nasibini almış kamu kurum ve kuruluşları binalarını, eğitim görülemez olan okulları yerinde inceleyerek gerekli çalışmaların en kısa zamanda başlatılacağını beyan etmişti. Sayın Bakanımızın bu sıcak yaklaşımı vatandaşlarımıza moral kaynağı olmuştu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem afeti gören illerimiz için çıkarılan kanunlar, bazı kanunlarda yapılan değişikliklerin içinde Tunceli İli olmasına rağmen, maalesef, bu kanunlardan yeteri kadar faydalanamamıştır. Pülümür depremi üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen, ben, oradaki durumu kısaca size burada anlatmak istiyorum. Bu depremde Pülümür Meydanlar Mahallesindeki afet konutları hasar görmüş, vatandaşlarımız konutlarını boşaltmışlardır. Kısa bir zamanda getirtilen konteynerlere yerleşen vatandaşlarımız iki yılı aşkındır bu barakalarda yaşamını sürdürmektedirler. Soğuk ve sert bir kış mevsimi olan Pülümür'de, - 30'lardaki dondurucu soğuklarda vatandaşlarımız, maalesef, bu kış günlerinde de  bu konteynerlerde yaşamışlardır.

Kaymakamlık, devletimizi orada temsil etmesine rağmen, maalesef, içler acısı bir durumdadır. Hükümet konağının hasar görmesinden dolayı bu deprem günü anında boşaltılmıştır. Başta kaymakamımız olmak üzere, hükümet konağındaki tüm birimler Pülümür'ün muhtelif yerlerinde, bodrumlarda, daracık odalarda hizmet vermektedirler. Okullar başta olmak üzere, kamu kurumu binalarında, gerek takviye gerek yeniden yapılmasına dair ödenek olmadığından dolayı herhangi bir ilerleme olmamıştır.

Tunceli ve ilçelerimizde depremle ilgili tespitler her defasında yapılmasına rağmen, maalesef, gereği yapılamamıştır. Sadece Pülümür İlçemizde 48 afet konutu Toplu Konut İdaresi tarafından yapılmıştır. Geçmişten süregelen EYY hizmetleri ödenek yetersizliğinden dolayı başarılı olamamıştır.

Pülümür Belediye Başkanlığı binası hasarlı olmasına rağmen, ilçemizdeki hizmetlerin aksamaması için, bu hasarlı binada hizmetler görülmektedir. Bu depremde şehir suyu şebekesi, kanalizasyon depremden hasar görmesine rağmen, bu arıza bugüne kadar devam etmekte olup, maalesef, İller Bankasına yapılan müracaatlar bir sonuç verememiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Ocak 2003 Pülümür depremi sonrası ülkemizde, maalesef, birçok deprem yaşadık. Bilhassa Bingöl'deki acıyı hep birlikte yaşadık. 1 Nisanda İzmir Seferihisar, Urla; 10 Mayısta Bingöl depremi, akabinde Ağrı, Erzurum, 25 Ocak Hakkâri ve en son olarak geçenlerdeki Karlıova depremi hepimizin üzülmesine neden olmuştur.

Son depremler hariç, Tunceli dışındaki deprem bölgelerinde, gerek Bingöl olsun gerek Erzurum ve diğer bölgelerimizde olsun devletin tüm imkânları seferber edilip gerekli olan konut ihtiyacı karşılanmış; sosyal tesisleriyle, altyapısıyla verilen hizmetlerle yaralar sarılmış; kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet aksamadan vatandaşlarımız normal yaşamlarına devam etmektedir. Seferihisar, Bingöl, Erzurum, Ağrı, Doğubeyazıt halkı adına, mağduriyeti giderilen, evlerine kavuşan vatandaşlarımız adına, ben, burada sevincimi, memnuniyetimi belirtiyorum. Başta Sayın Bakana ve ilgililere, kurumlara, emeği geçen herkese huzurunuzda teşekkür ediyorum; ama, Tunceli halkı adına, iki yıldan fazla bir süredir yaz sıcağı, kış soğuğunda konteynerlerde yaşam mücadelesi veren aileler adına, kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurlar adına, öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz adına, ben burada üzüntülerimi dile getiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, deprem tabiî bir afettir. Bu afet, nerede olursa olsun ayırım yapmaz; deprem herkesi vurur, üzücüdür. Ülkemiz deprem kuşağında olup ve bizler de depreme alışmaya mecburuz. Devletin görevi, olabilecek yaraları sarmaktır. Nitekim, Anayasamızda ifadesini bulan sosyal hukuk devletinde de bu yapılır; maalesef, bu, Tunceli'de olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem olan bölgelerde çocuklar okuluna giderken, parklarda oynarken, Pülümür'deki çocuklarımızın, konteynerlerde zemheri soğuğunda analarının kucağında hıçkırıkları hâlâ devam ediyor. Devlet memurları Pülümür'de hizmet yapabilmek için hükümet konağını beklemektedirler. Tunceli'nin tüm ilçelerinde evleri hasar görmüş, yıkılmış vatandaşlar, bir umutla gözleri yollarda beklemektedirler; ayrıca, çeşitli afetlerden dolayı hak sahibi olmuş, borçlandırılmış insanlarımız otuz yıldır, kırk yıldır kendilerine uzanacak elleri beklemektedirler.

Bölgemizde olan depremde gerek Tunceli ve ilçelerinde olsun gerek Pülümür'de olsun ağır hasarlı konutlar için bir tek afet konutu ihalesi yapılmadı. Belirtmeye çalışacağım acil afet sorunlarını Sayın Bakanımın bilgisine sunmak istiyorum ve 2005 yılı içerisinde çözüm bulacağınıza inanıyorum.

Tunceli merkez ve ilçelerindeki ağır hasarlı konutların 2005 yılı içinde programa alınıp, ödeneklerin serbest bırakılması, 2004 yılı programında olan afet konutları ödeneklerinin tamamının serbest bırakılması... Böylece EYY programında olan 451 konutun bu yıl tamamlanacağına inanıyorum. Ovacık İlçemizde arsası hazır olmasına rağmen programa alınmayan 144 afet mağduru konutunu umutla beklemektedirler. Bürokratik engeller aşılarak, Afet Kurumuna iki yıllığına şartlı olarak tahsisi yapılan, Tunceli merkez İnönü Mahallesi Harcik Mevkiinde 19 000 metrekarelik arsaya afet konutu yapılmasını, büyük umutlarla sıcak evini bekleyen vatandaşlarımız adına Sayın Bakanımızdan bekliyorum. Ben de, afet yaşamış illerimizin vekilleri gibi, biraz evvel burada, sevindirici bir tavırla sorunları dile getiren Bingöl Milletvekilimiz Feyzi Berdibek gibi mutlu olmak istiyorum; halkımla birlikte huzurlu olmak istiyorum.

Sayın Bayındırlık Bakanına olan inancımdan dolayı, Tunceli merkez ve ilçelerinde afet sorunlarına bu yıl içinde çözüm bulunacağını bekliyor ve inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) - Ümit ediyorum ki, ülkemiz bir daha bu tür afetlere maruz kalmaz, bu gibi kanunları yapmak ve uygulamak zorunda olmayız.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güyüldar.

Grup adına ikinci söz isteği, AK Parti Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Osman Nuri Filiz'in.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Denizli-Buldan ve Çevresinde, Hakkâri'de, Bingöl-Karlıova ve Çevresi ile Erzurum-Çat'ta Meydana Gelen Deprem Afetlerine ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.

28 Mart 2005 Pazartesi günü Güneydoğu Asya'da yaşanan ikinci deprem, üzerinde bulunduğumuz yerkabuğunun aslında çok da güvenli olmadığını bizlere göstermektedir. Ülkemizin deprem ve benzeri afetlerle sık sık karşı karşıya kaldığı bir gerçektir. Özellikle 17 Ağustos depreminin oluşturduğu deprem bilincinin yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladığı günlerde, 2003 yılında Buldan'da, geçtiğimiz günlerde Hakkâri, Bingöl, Erzurum ve çevresinde ardı ardına meydana gelen depremler; biz unutsak da, daima kendisini hatırlatacağa benziyor.

Devlet olarak, afetin oluşturduğu yaraları giderme sorumluluğu içerisinde hazırlanan bu kanun tasarısıyla, depremzede vatandaşlarımızın yaralarının sarılması, kalıcı ve depreme dayanıklı konutlara kavuşturulması amaçlanmaktadır. Deprem haritamızın tüm ülke genelinde il il ve belde belde çıkarılmış olmasına rağmen, deprem havzalarına kurulan yerleşim yerlerinin zemini ve bu yerleşim yerlerindeki konutların kalitesi incelendiğinde, durumun vahametini daha da net görmek mümkündür.

İşte tüm bu nedenlerle, deprem riski olan il, belde ve köylerde, kentsel dönüşüm projesini gerçekleştirme gereği vardır. Yine bu gerekçeye dayalı olarak, köy, mezra veya mezra niteliğini bile taşımayan yerleşim yerlerinin birleştirilmesi, sosyal hayatın güvenli bir şekilde devamını sağlamak bakımından önemlidir. Hem deprem havzalarına kurulmuş hem de yapı kalitesi düşük binalardan oluşan yerleşim yerlerinde, orta şiddette, 5-6 büyüklüğündeki depremlerin bile ölüm, yaralanma ve ağır hasarla sonuçlandığı dikkate alındığında, kentsel dönüşüm çalışmalarının ne derece zorunlu ve yerinde olduğu görülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî afet yönetimimizin çokbaşlı oluşu ise, ayrı bir sıkıntı oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerin tamamında millî afet yönetimi tek elde toplanmıştır ve çoğunlukla afetle ilgili kurumun, afet bölgesinde geniş yetkilerle donatıldığı görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde kısaca FEMA olarak bilinen teşkilat, bunun en tipik örneğidir. Buna karşın, ülkemizde halen, afet yönetimiyle ilgili olarak değişik bakanlıkların bünyesinde görev yapan üç ayrı genel müdürlük bulunmaktadır. Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, hemen hemen aynı amaca yönelik hizmet eden kuruluşlardır. Doğal afet, yangın, hastalık ve savaş hallerinde, ülke genelinde afet yönetimi ve sivil savunma konusunda tek elden hizmet sunmak, hizmetin doğru, yerinde ve hızlı olarak sunulması açısından çok önemlidir. Bu nedenle, üç genel müdürlüğün tek çatı altında birleştirilmesinde fayda vardır.

Değerli arkadaşlarım, afetlerin acılarının toplum olarak paylaşılması, sadece üzüntü ifade etmekten ibaret olamaz. Toplum, birlik ve beraberliğini her vesileyle göstermek, acıları ve kayıpları hem maddî hem de manevî olarak paylaşmak durumundadır. Millet olarak, hem birbirimizin hem de dünya ailesinin acılarını paylaşmak konusunda hassas olduğumuzu samimî olarak gösterdik ve gösteriyoruz; ancak, acıların kaynağı olan sorunların millet ve devletçe hep birlikte giderilmesi de ayrı bir zorunluluktur. Sorunların kaynağını hep birlikte bildiğimize göre, küçük bir depremde bile yıkılacağı belli olan konutların "başımı sokacak bir evim olsun" düşüncesindeki vatandaşlara hayat boyu yaptıkları birikimlerin bir karşılığı olarak satılıp mezar olmasına göz yummamalıyız. Vatandaşlarımızın da, bu konuda bilinçli hareket etmelerinde fayda vardır. Ayrıca, tabiat hukukuna riayet edildiğinde, bölgelerde, depremin şiddeti ne olursa olsun, ölüm ya da enkazla karşılaşılmamaktadır.

Ben, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü iken, Sakarya'da bir kız öğrenci yurdunun yapılması söz konusuydu ve bu yurdu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ihale etmişti. Müteahhit geldi ve bize, buranın zemininin sağlam olmadığını, depremde zarar göreceğini ifade etti. Bayındırlık yetkilileriyle görüşmelerimizin neticesinde, zemin kuvvetlendirildi ve bu bina inşa edildi. Yalnız, yanındaki yemekhane ve kantin-kafeterya için aynı görüşte olunmadı ve sonucunda, 17 Ağustos depreminde gördük ki, binası güçlendirilen, temeli güçlendirilen bina ayakta kaldı, yanındaki iki katlı kafeterya maalesef yıkıldı. Demek ki, deprem bir kader değil. Hangi zeminde olursa olsun yapılabiliyor; ama, sağlam ve güçlü yapıldığı takdirde, depremden zarar gören binalar azalabilecektir.

Tabiî afetlerin ne zaman ve hangi boyutlarda olacağını önceden tespit etmek çok zordur; ancak, tabiî afetlerin yol açtığı can ve mal kaybını, önceden alınacak tedbirlerle asgarîye indirmek mümkündür. Depreme dayanıklı binaların yapımı, dere yataklarına bina yapımının önlenmesi, çığ ve heyelan mıntıkalarının dışında yerleşim yeri seçimi ve afet konusunda halkın bilinçlendirilmesi gibi çalışmalar, afetlerin vereceği zararları azaltabilmektedir.

Ülkemizin deprem kuşağında olması ve ortalama sekiz ayda bir hasara ve can kaybına yol açan depremin meydana gelmesi, depremle ilgili ne kadar ciddî tedbirlerin alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Ağustos 2003 tarihinde merkez üssü Denizli-Buldan İlçesi olan bir deprem meydana gelmiştir. Bu depremde, Buldan merkezde 41, Yenicekent'te 17, Sarayköy-Ahmetli'de 37, Güney İlçesinde 37 bina yıkılmış ya da oturulamaz hale gelmiştir. Köylerle birlikte, hasar gören ve oturulamaz bina sayısı 341'dir.

2003 yılında Buldan İlçesinde ve çevresinde, geçtiğimiz günlerde Hakkâri, Bingöl-Karlıova ve çevresi ile Erzurum-Çat İlçesinde depremden zarar gören vatandaşlarımızın, yıkılan ya da ağır hasar gören evlerinin yerine kalıcı ve kaliteli konutlarda yaşamlarını sağlamaya dönük olarak hazırlanan bu kanun tasarısının Yüce Meclisimizde kanunlaşacağına duyduğum inanç sonsuzdur.

Bu duygu ve düşüncelerle, depremzede vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun der, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.25

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.20

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

838 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 3. - 2 nci madde uyarınca temin edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa edilecek veya onarılacak alt ve üst yapılarla ilgili; harita, imar ve parselasyon planları, ifraz, tevhit, tescil, ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler, verilecek beyanname, taahhütname ve sözleşmeler ile tapu ve kadastro müdürlükleri dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon, pay ve ücretten muaftır. Bu madde kapsamında gerçekleştirilecek işler 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendi kapsamında sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun.

Sayın Özkan, şahsınız adına da söz isteği var; birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, depremler insanlığın ilk yıllarından itibaren tüm toplumların, özellikle de ülkemizin en korkulu rüyası olmuştur. Türk tarihinde şöyle bir geriye gidecek olursak, tarih boyunca ülkemizin zaman zaman bu tip afetlere maruz kaldığını ve birçok sayıda can ve mal kaybına neden olduğunu görebiliriz. Yakın tarihimizde, Tunceli'yi, Yalova depremini, Kocaeli depremini, Bolu, Erzincan, Burdur, Siirt, Bingöl, Düzce, Dinar depremlerini unutmamak ve acılarını paylaşmak, günümüzde de hatırlanması gereken bir konudur.

Tarihlerin tekerrürden ibaret olduğunu ve tekerrür eden her tarih olayından bir ders alınmasını tarih kitapları her ne kadar yazıyorsa da, Türk toplumu olarak, bu dersi henüz alamadığımızı, üzülerek, her yeni depremde yeniden görüyoruz.

Her depremden sonra, gerek hükümet çevrelerinde gerekse de medya organlarında günlerce alınması gereken önlemler konuşulur, tartışılır, uzmanların görüşlerine yer verilir, bağış kampanyaları düzenlenir; sonra, her nedense, sanki bu deprem hiç yaşanmamış gibi, yaşantıya devam edilir, taa ki, bir dahaki deprem oluncaya kadar.

Tabiî, bu iki deprem arasındaki süreçte de, konu deprem olunca ve toplumun bu konudaki hassasiyeti de gözönünde bulundurularak, sıkça, olası depremler konusunda görüş ve değerlendirmelere yer verilir. Gün yok ki, gazetelerde deprem konusunda bir uzman görüşüne yer verilmesin; kimisi, depremin büyüklüğü hakkında fikirler verir; kimisi, yeri veya bölgesi hakkında tahminlerde bulunur; kimi ise, bu depremler konusunda oluşabilecek can ve mal kaybı konusunda irdelemelerde bulunur.

Değerli arkadaşlarım, peki, bunların, toplum olarak, bizlere ne yararı olmaktadır, sorarım. Her şeyden ötesi, bunlar, gerçekten, uzman görüşü müdür? Az önce de değindiğim gibi, konu, insanımızın hassas olduğu bir durum olunca, medya organları da, her ağızdan çıkan lafı manşetlerine taşımakta ve dolayısıyla da, kamuoyu tedirgin edilmektedir. Öncelikle, bunun bir an önce önlenmesi gerekmektedir.

Kamuoyunun asıllı asılsız bu tür haber ve yorumlarla tedirgin edilmesi, zaten ekonomik kriz içerisinde olan vatandaşlarımızda, ciddî olarak, bir ruhî çöküntüye neden olmaktadır; zira, vatandaşlarımız, gazetelerde çıkan her haber ve yoruma kolaylıkla inanmakta ve etkisinde kalmaktadır. Oysa, vatandaşlarımızın direkt olarak can ve mal güvenliğini ilgilendiren böyle bir olayda devletine güvenmesi gerekmez mi?! Devlet yetkililerinin çıkıp da, gazetelerde ve televizyonlarda her çıkan habere itibar etmeyin, devlet olarak bu konuda gereken her türlü araştırma yapılmaktadır; bu konuda son derece duyarlıyız; önlemlerimiz alınmıştır ya da alınmaya devam edilmektedir denmesi gerekmez mi?! Bunu devlet olarak biz yapamıyorsak, kimden ya da kimlerden bekleyeceğiz?.. Devletin görevi, deprem olduktan sonra deprem bölgesine hemen nasıl ulaştıklarını söyleyerek övünmek ve taziyelerini sunmak mıdır?..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı tümü itibariyle incelendiğinde, tasarıda, sadece, deprem sonrası alınacak önlemlere dönük düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, bu tasarıyı incelediğimizde, köklü ve kalıcı önlemler almak yerine, sadece ileride sorulursa, depremle ilgili bir yasa çıkarmadınız denilmesin diye ve âdeta günü kurtarmak adına yapılmış bir tasarı olduğunu göreceksiniz.

Bu tasarıyla, bölgede olası bir deprem sonrası can ve mal kaybının asgarîye indirilmesi mi amaçlanmıştır; hayır. Peki, bu bölgede depreme dayanıklı konutların üretilmesi ve deprem öncesi harcamalar için sağlıklı finans kaynaklarının yaratılması mı planlanmıştır; hayır. Yine, bölgedeki olası bir depremi önceden haber verebilecek bir sistemin ya da böyle bir teknolojinin araştırılması veya geliştirilmesi için bir akademik çalışma mı hedeflenmiştir; ona da hayır. Peki, bu tasarının amacı nedir; afetzedeler için yapılacak konutlar Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yapılır, afetzedelere verilmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilir. Orta hasarlı binalar için kredi verilebilir. İhaleler 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci maddesinin (b) bendinde olduğu gibi pazarlık usulüyle yapılabilir... Güldürmeyin değerli arkadaşlarım; böyle bir kanun tasarısı mı olur?.. Bu tasarı ne getirecek o bölgedeki vatandaşlarımıza?.. Onlara ne ihalenin nasıl yapılacağından, onlara ne konutları kimlerin dağıtacağından! Sonra da o bölgeye gidip, göğsümüzü gere gere, sizler için kanun yaptık diyeceğiz; artık, bu yasayla can ve mal güvenliğiniz emniyet altında diyeceğiz!..

Halk arasında çokça anlatılan bir fıkra vardır. Hücre hapsindeki bir deliye tabak içinde kara üzüm verirler. O, bunları yemek yerine, etrafında gezen birkaç hamamböceğini yemeye başlar. Tabiî, delidir; üzüm ile hamamböceğini ayırt edemedi diye gülerler. Oysa, deli açıklar bunun gerekçesini "üzümler zaten benim ve tabakta duruyor, aç kaldığım zaman onları yiyebilirim; oysa, bu hamamböceklerini bir daha bulamayabilirim" der.

Bu misal, bu yasayı çıkarıyoruz; ama, Allah korusun, olası bir depremde buradaki vatandaşlarımızı bulabilecek miyiz?! Bunları yapmak zaten devletin görevi değil midir değerli arkadaşlarım?.. Bu, kanun değil, olsa olsa, bürokratik bir düzenlemedir. Bu nedenle, öncelikle, yöre halkına, bu bölgede güvenle oturabilmelerinin güvencesini vermeliyiz. Bölgenin jeolojik yapısını iyice etüt ederek, gerekirse yeni yerleşim bölgeleri oluşturmalı ve buralarda depreme dayanıklı konutların oluşturulması yönünde hazırlanacak politikalara işlerlik kazandırmalıyız. Bu durum sadece Hakkâri, Tunceli, Bingöl, Erzincan için değil, seçim bölgem olan Burdur için de geçerlidir.

Diğer bir husus da ülkemizde yaşanan depremler sonrası özellikle kamu binalarımızın gördüğü ağır hasarlardır. Kamu İhale Yasasının değişmesine karşılık, deprem konutlarının ve kamu binalarının onarım ve yeniden inşa edilmesinde önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yakın zamanlarda Bingöl ihalelerinde yaşadığımız sıkıntıları hepimiz çok iyi hatırlıyoruz; Bingöl ihalelerinde yaşadığımız sıkıntıları, tekrar söylüyorum, çok iyi hatırlıyoruz.

Şimdiye dek yapılan ihalelerde ortaya çıkan yüksek fiyatlar ve bu konuda önüne geçilemeyen şaibelerle, depremde canını ve malını kaybeden yurttaşlarımızın kemikleri sızlamaktadır. Bu ihalelerdeki yüksek fiyatlar, ne yazık ki, ilerideki dönemlerde depremzede yöre halkı tarafından ödenecektir. Şimdi, bir de, bu tasarıyla, ihalenin ivedi olarak yapılması zorunluluğu gerekçesiyle, ilgili İhale Kanunu kapsamında, pazarlık usulüyle yapılması amaçlanmaktadır. İhale usulüyle bile ortaya çıkan bazı şaibeler bu durumda önlenebilecek midir? Burada, bu pazarlığı yapacak kişi veya kişilerin yeni bir şaibe altında kalması nasıl önlenecektir? Böyle bir uygulamanın yol açabileceği her türlü suiistimal nasıl önlenebilecek veya nasıl denetlenebilecektir? Her türlü suiistimal veya şaibeye yol açabilecek böyle bir uygulama yerine, madem ihalenin ivedi olarak yapılması zorunluluk, ihale sürecini bir düzenlemeyle kısıtlamak daha akılcı olmaz mıydı?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, hepimizin bildiği gibi, deprem kuşağında olan bir ülkedir ve bu nedenle, öncelikle, deprem konusunda daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak gerekmektedir. Bu konuda bugüne kadar neler yapılmış ve neler yapılmalıdır; öncelikle bunların belirlenmesi gerekmektedir. Hatta, bırakın bugüne kadar yapılanları, sanki bugüne dek hiçbir şey yapılmamış gibi düşünerek, bu önlemleri en kısa bir zamanda almak zorundayız. Bunun için, öncelikli olarak, ülkemizin bir deprem haritası çıkarılmalı ve deprem kuşağında olan bölgeler için gerekirse hiçbir masraftan kaçınmadan ve hatta, bu yerleşim yerlerinin daha güvenli bölgelere nakledilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Her bir bireyin can ve mal güvenliği her türlü menfaatten önde gelmelidir. Depremde canlarını kaybeden her bireyin devlet üzerinde vebali vardır. Bunların sorumluluğu bizlerindir.

Dünyanın birçok yöresinde şiddetli depremler meydana gelmekte, hatta, bunlar, bazen 8-8,5 şiddetine bile ulaşmasına rağmen birkaç can kaybıyla atlatılmaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde ise, 5-5,5 şiddetindeki depremler bile can ve mal kaybına yol açmakta, işin trajikomik yönü ise, birçok vatandaşımız, depremden kurtulmak için kendilerini balkon veya çatıdan atarak hayatlarını kaybetmektedir. Bu da, insanımızı depremlerin nasıl tedirgin ettiğinin ve ruhsal olarak etkilediğinin açık bir kanıtıdır. Yurttaşlarımızı bu denli tedirgin olmaya iten neden, deprem konusunda devlete güvenmemeleri ve bu konuda kendilerini yalnız hissetmeleridir. Bırakın deprem konusunda devlete güvence duymayı, daha, olası bir depremde dahi ne yapacaklarını bile bilemeyen yurttaşlarımız çaresizlik içerisindedirler. Bu konuda bugüne kadar yapılan eğitimler yetersizdir ve deprem sonrası birkaç günle sınırlı kalmaktadır.

Bu bağlamda, özellikle kırsal kesimde yer alan yurttaşlarımızın bilgilendirilmesi amacıyla, bu bölgelerde gezici eğitim ve yayım ekiplerinin görevlendirilmesi ve uygulamalı olarak bilgilendirilmeleri için sivil savunma müdürlüklerine çok önemli görevler düşmektedir. Sivil savunma müdürlükleri, personel, araç ve gereç yönünden ülke genelinde güçlendirilmelidir ve illerin deprem master planları acilen tamamlanmalıdır.

Bir diğer husus da, doğal afet sigortası kapsamının genişletilmesi ve ülke çapında yaygınlaştırılmasıdır. Gerekirse, bu sigorta, zorunlu araç sigortası gibi zorunlu hale getirilmeli ve tapu müdürlüklerince, bu belge, zorunlu evrak olarak nitelendirilmeli ve bu belgeyi bulundurmayanlara tapu tescil ve teslimi yapılmamalıdır.

Tabiî ki, burada ele alınacak en önemli husus, depreme dayanıklı konutların yapılması için gerekli kontrol ve denetimlerin yapılmasıdır; çünkü, hepimizin de bildiği gibi, deprem, önüne geçilemeyen bir doğal afettir. Burada, ölüme sebebiyet veren, depremin kendisi değil, içerisinde yaşadığımız konutlardır. Her deprem ertesinde defalarca dile getirilmesine rağmen, maalesef, bugüne dek, bu konuda somut bir adım atılamamış ve ülkemiz insanı, umursamaz bir kadercilik anlayışıyla, kaderiyle başbaşa bırakılmıştır. 

Değerli milletvekilleri, her birimiz bu toplumun bireyleriyiz ve halkımızın refah, esenlik ve güvenliği için buralarda bulunmaktayız. Bu tedbirleri içeren geniş kapsamlı yasaları ve yaptırımları biz çıkarmazsak, başkaları mı gelip bunları yapacak ya da bunları en önemli gündem maddesi yapmak için daha kaç bin vatandaşımızın canlarını kaybetmesini bekleyeceğiz?! Her depremden sonra, ağıtlar yakıp, insanımızı toplumsal birlik ve beraberliğe çağırmaktan ya da kahraman kurtarma ekiplerimizin başarılarından söz etmekten bıkmadık mı?! Bu önlemleri bir an önce alıp, vatandaşlarımızın karşısına güçlü bir devlet olarak çıkmak için daha ne kadar bekleyeceğiz?

Şu anda, ardımızda, yüzbinlerce vatan evladını yitirmiş bir toplumun vekilleri olarak, bunu, ne zaman onlara sağlayacağız?! Yüzbinlerce kayıp veren gözü yaşlı halkımızı, her gün deprem olacak mı kaygısından nasıl koruyabileceğiz? Bu, ülkemizin, Parlamentomuzun en önemli gündemi değil midir; bundan daha önemli ne olabilir ki?

Değerli arkadaşlarım, bugünden tezi yok, gelin bu yasaları birlikte çıkaralım; gerekirse, bu konuda üst düzey yapılar oluşturalım. Bu yapıların, gerekirse, bir bakanlık veya en azından bir müsteşarlık düzeyinde temsilini sağlayalım; gerekli kontrol ve denetim mekanizmalarına gerçek anlamda işlerlik kazandıralım; bu amaçla yeni fonlar, kaynaklar oluşturalım. Halkımızın, kendini otorite gören birkaç kişiden değil, devlet aracılığıyla bilgilendirilmesini sağlayalım. Bu konuda dürüst olalım. Halkı paniğe sürüklememek adına, birtakım gerçeklerden kaçamayız. Halk, gerçeklerden değil, önlem alınmamasından panik olur. Gerektiğinde gerçek tehlikeleri ve alınan önlemleri halkımıza açıklarsak, halkımız, inanın, daha güvende hisseder kendini. Depremden korunmayı öğretelim onlara, kendilerini güvende hissedecekleri konutlarında oturmalarını temin edelim; gerekirse, bir can için bile olsa, hiçbir fedakârlıktan kaçınmaksızın, tüm konutları yıkıp yeniden inşa edelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, bu kanun tasarısını, Grubum adına desteklediğimizi belirtiyorum; ancak, bu tasarının, bundan sonra çıkarılacak yasalara önderlik etmesi ve en kısa zamanda tam gündem olarak bu konulara yönelmemizi sağlamasını ümit ediyorum.

Bu vesileyle, ülkemizde bugüne kadar meydana gelen deprem felaketlerinde hayatlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Tanrıdan rahmet diler, kederli ailelerine bir kez daha taziyelerimi yenilerken, bu acıların son bulması, önümüzdeki yılları ilimde, ülkemde ve dünyada depremsiz geçirme dileğiyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hakkâri İli çevresinde meydana gelen depremle ilgili kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hakkâri depreminde ve bundan önce meydana gelen depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum. Ulusumuzun bir daha böyle acılar yaşamaması temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Bu kanun, genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, kırsal alanlardaki afetzedelere ait yıkık, ağır ve orta hasar görmüş konut, işyeri ve ahırlara ilişkin hasarların karşılanmasına yöneliktir. Hepimizin de bildiği gibi, Türkiye deprem kuşağında yer alan bir ülkedir. Deprem konusunda daha kalıcı ve sağlıklı önlemler almak gerekmektedir. Maalesef, bugüne kadar gelen hükümetler, deprem öncesi önlem almak yerine, deprem gerçekleştikten, can ve mal kaybı olduktan sonra önlem almayı alışkanlık haline getirmişizdir. Deprem öncesi hazırlıkların yapılması ve önlemlerin alınması asıl olandır.

Benim ilim de bir deprem bölgesidir. 1995'te ilimizin batı yöresinde Dinar, 3 Şubat 2002'de ise, ilimizin doğu bölgesinde Sultandağı civarında bir deprem geçirdik. Bu yaşanan felaketlerin, bana göre, asıl nedeni deprem değil, bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini unutmamızdır. Bu gerçeği unutarak, sadece imar rantını ve denetimsizliği kollayan genel siyasî tutumlar, bu hasarların daha yoğun olmasına neden olmuştur. Ülkemizde yıllardır uygulanan bilimdışı ve aşırı kazanç üreten imar politikalarını, yer seçimindeki plansızlık ve keyfî kullanılan imar uygulamalarını, maalesef, zararların yüksek olmasına neden olarak sayabiliriz.

Doğal afetleri önlemek belki olanaklı değildir; ancak, yarattığı etkileri azaltabiliriz. Bundan daha kısa bir dönem önce Japonya'da meydana gelen çok yüksek şiddetteki bir depremde 1 kişi hayatını kaybetti. Aynı derecede, Allah korusun, bizim ülkemizde bir deprem olsa, bugün, biz, oralarda enkaz toplamakla karşı karşıya kalacaktık. Türkiye niçin bir Japonya gibi olmasın? Bunu kendi kendime sormadan da edemiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ilimiz, biraz önce de belirttiğim gibi, 3 Şubat 2002 tarihinde bir deprem geçirmiş, hâlâ depremin acılarını yeterince yok edememiştir. 2 575 konut yapımı için 10 kooperatif devreye girmiş, bu kooperatiflerin bir kısmı yapılanmasını tamamlayabilmiş, ama, bir kısmı daha bu yapılanmasını tamamlayamamıştır. Biraz önce gördüğüm genel gerekçede belirttiğim gibi, Afyon'da 1 759 afetzede ahır ve samanlıkları yıkık ve ağır derecede hasar görmüştür. Hak sahipliği ve işlemini kazanmışlardır. Aradan üç yıl geçmesine rağmen, devlet tarafından 1 759 afetzede borçlandırılarak boş senede imza attırılmış ve borçlandırılmalarına rağmen, hâlâ, bu 1 759 afetzedenin ahır ve samanlıkları için bir katkı yerine getirilmemiştir. Üç yıl önce açığa, bonoya imza atan birtakım afetzede bugün hakkın rahmetine kavuşmuştur. Üç yıl gibi uzun bir dönem geçmiş. Korkuyorum, bu yasa da, aynı Afyon'da çıkan yasa gibi, pek çok ihtiyacı karşılayamayan; ama, biraz önce bazı arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, acıları paylaşıyoruz, yeterince ulaşmaya çalışıyoruz diyerek günü gün etmeye çalışan bir zihniyetle karşı  karşıya kalabiliriz diye korkuyorum.

Sayın Bakan, Afyon'u ziyaretinizde oradaki yurttaşlarımızın ihtiyaçlarının giderileceği yönünde söz verdiniz; bir yılı geçti. Yurttaşlar, Sayın Bakanın verdiği sözün yerine getirilmesini istiyorlar. Bunlar doğal bir afet mağdurudurlar. Sizden dileğim, bu 1 759 afetzedeye verdiğiniz sözü yerine getirebilmenizdir. Cumhuriyet hükümetine güven duygularını oradaki yurttaşlarımızın aynı tazelikle hissedebilmeleridir diye düşünüyorum.

Gündemdışı konuşmayı almamın asıl gerekçesi, hem Hakkâri depremindeki olanlara bir nebze değinebilmek; ama, yöremdeki sıkıntıyı da anlatabilmek amacıylaydı. Örneğin, bir ilçemizde bir camiin daha hâlâ tamiratını yapamadık; merkezî bir cami, üç yıl geçmiş. O konuda bir milletvekili arkadaşımın değerli katkılarını da biliyorum; ama, aşamıyor, sonuca gidemiyorsunuz. Üç yıl kısa bir dönem değil.

Ben, bu duygularla, tekrar, bu depremlerde hayatını kaybeden değerli yurttaşlarımızın yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

3 üncü madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 

 "İlk taksit, ihaleli ve emanet işlerinde inşaatların bitirilip hak sahiplerine teslimi tarihinden itibaren iki yıl sonra, Evini Yapana Yardım Yönteminde ve orta hasarlı konut ve işyerlerinin onarımında ise son kredi diliminin hak sahibine ödendiği tarihten itibaren iki yıl sonra başlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 4 üncü maddeyle ne yapmak istiyoruz; önce biraz ondan bahsetmek istiyorum. 4 üncü maddeyle, 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 40 ıncı maddesinin altıncı fıkrasını değiştiriyoruz. Nedir bu 40 ıncı maddenin altıncı fıkrası; depremzedelere yapılan yardımın veya verilen kredinin -daha doğrusu- geri ödemesine ilişkin düzenleme eskiden şöyleydi: "İlk taksit, ipotek tescil tarihinden, ipoteksiz borçlanmalarda borç senedinin imzası tarihinden itibaren iki yıl sonra başlar." Yeni yasayla getirilen hüküm ise, "ihaleli ve emanet işlerinde inşaatların bitirilip hak sahiplerine tesliminden itibaren iki yıl sonra..."

Değerli arkadaşlarım, bu, olumlu bir düzenlemedir aslında. Daha önceden ipotek veya tescil tarihi dikkate alınırken, şimdi konutların teslimi dikkate alınmaktadır; yani bu düzenlemeyle, konutların geç teslim edilmesi durumunda alınan kredinin geri ödenmesi de geç başlamaktadır. Düzenleme, evet, olumludur; ancak, düzenlemeleri, yasaları sık sık yapsanız da, ne kadar olumlu olsa da uygulama daha önemli arkadaşlarım. Uygulamada bunu gerçekleştirebilecek miyiz; benim kuşkularım var. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kurduğu Bingöl deprem evlerindeki yolsuzluk iddialarını inceleme komisyonu olarak, 14-15 Mart tarihlerinde bölgedeydik. Biraz oradan bahsetmek, oradaki izlenimlerimden bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, 1 Mayıs 2003 depreminin üzerinden yirmiüç ay geçmiş olmasına rağmen, depremde ahırları yıkılan, hayvanları telef olan 970 vatandaşa ve işyerleri yıkılan 132 esnafa hiçbir yardımın henüz yapılmadığını tespit etmiş bulunuyoruz.

Bunun yanında  -sadece Bingöl'le de sınırlı değil; uygulama önemli dedim- geçen yıl Malatya'nın Pötürge ve Doğanyol İlçelerinde 5,8 büyüklüğünde deprem oldu; ama, hâlâ oraya el uzatılmadı. Doğanyol'da deprem konutları yapılacaktı; ama, daha ihalesi bile yapılamadı, ödenekler verilmedi. Bu arada, Bingöl'ün Yedisu İlçesi de aynı durumda. Tam fay hattının üzerindeki ilçeye daha el uzatılmadı. Vatandaşlarımız hâlâ çadırlarda yaşıyor. Bu ilçelerin de kapsama alınması gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Yine, bunun gibi Bingöl Merkez Sarıçiçek Köyünde evini yapana yardım yöntemiyle ev yapmaya başlayan ve yüzde 35'ini tamamlayan 125 aile, dava açtıkları halde 23 aydır para alamamaktadırlar arkadaşlar. Bu sorunların giderilmesi gerekmekte. Bunların tamamı yapılan yasalarla mümkün olamamakta.

Sayın Bakan da burada. Ben, kendilerine de buradan duyurmak istiyorum; Bingöl-Karlıova'nın köylerinde hasar tespit komisyonu olarak hasar tespitine gelen ekiplerin uyguladıkları bir garip yöntem var; ondan da bahsetmek istiyorum.

Sayın Bakanım, içinde mutfak, tuvalet ve sadece musluk bulunmayan konutları, bu komisyon, konut olarak kabul etmemekte ve yapılacak deprem konutlarından bu konutlara sahip olan kişilerin yararlandırılamayacağını söylemektedir.

Bir ikincisi, önce, köyde tek hane olarak yapılmış binalar, daha sonra, bu binada yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının evlenmesi nedeniyle yanlarına yapılan eklentilerle, malum, üç, dört, hatta beş hane haline gelmekte. Bu tür konutların yıkılması sonucu, yine, hasar tespiti için gelen komisyon üyeleri, bu konutları tek konut kabul etmekte ve yapılacak konutlardan, deprem konutlarından, bu tür dört beş hanenin oturduğu konut sahiplerine tek konut verilebileceğini söylemektedirler. Bu, bölgedeki depremzede vatandaşlarımızı fazlasıyla mağdur etmektedir.

Yine, daha sonra, deprem bölgesinden sonra, 1 Mayıs 2003 yılında meydana gelen depremden sonra yapılan deprem konutlarında yaptığımız incelemelerde de, kaldı ki, Sayın Bakanımız hiçbir yolsuzluğun olmadığını, her şeyin sağlıklı yürüdüğünü, bu konutların yapımına ilişkin hiçbir söz söylenemeyeceğini belirtmektedirler; ama, biz aynı fikirde değiliz; çünkü, gittik gördük. Burada, Toplu Konut İdaresi, Bingöl merkezinde, davetiye yöntemiyle, 1 536 adet konut yapımını vermiş olup, bir konut maliyeti ortalama 38 milyar liradır. Oysa, aynı alanda, aynı konutları, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 30 milyar liraya, ama açık ihale yöntemiyle ve ilan vermek suretiyle yapmıştır. TOBB, burada, 480 konut yapmıştır. Aynı mahiyetteki konutların maliyet farkı, konut başına 8 milyardır. 1 536 konutun toplamında ise 12 trilyon lira civarındadır; ancak, daha sonra, TOBB, söz konusu 480 konutu TOKİ'ye hibe etmiş, hibe edilen ve 30 milyar liraya mal edilen bu konutları TOKİ ne yapmış biliyor musunuz arkadaşlar; altyapı maliyeti ve KDV bedeli de eklendi bahanesiyle, depremzedeye, tam 51 milyar liraya satmıştır. Kısaca, 30 milyar liraya mal edilen konutları, TOKİ, şimdi, ilk taksitini Haziran 2006'da olmak üzere, yirmi yıl vadeyle 51 milyar liraya teslim etmiştir.

Afet İşleri Genel Müdürlüğü 2003 yılında evini yapana yardım uygulamasıyla 77 metrekarelik konut yapımı için tip proje uygulamasıyla kendi konutunu yapana 17 milyar lira yardım yapmıştır ve depremzede vatandaşlarımız, bu 17 milyar lirayla evlerini yapıp, bitirmişlerdir. Bir 17 milyar liraya yapılan ev var -aynı ev- bir 39 milyar liraya, bir 30 milyar liraya, bir de 51 milyar liraya teslim edilen var.

Değerli arkadaşlar, bunların yanında, davetiye yöntemiyle yaptırılan konutlar sözleşmeye aykırı olarak inşa edilmiş olup, şu aykırılıklar tarafımızdan tespit edilmiştir: Toplukonut alanındaki ara yollara sıcak asfalt yapılması davetiye yöntemiyle yapılmış; ancak, yapımcı firma zemin altyapısı olmadan, zemini sıkıştırmadan üzerine sathî asfaltı âdeta serpiştirdiğinden, asfalt kaplama iki ay içinde sökülmüş ve yollar şu anda çamur içindedir.

Sözleşmede açıkça yazıldığı halde -buna rağmen nasıl bir şey yapılamıyor, onu da anlayamıyoruz- yükleniciler, yapılan konutların bulunduğu alanda çevre düzenlemesi yapmamış, göstermelik bir iki ağaç dikmiş; konutların subasmanları yüksek yapılmamış, tabandan rutubet almakta; konutların çatıları, bir kısmının kiremitleri uçmuş durumda; konut alanının dışına yapılması gereken arıtma tesisi, konutların içine yapılmış ve üstelik hemen yakındaki DSİ kanalına bağlandığı için de iki kurum şu anda mahkemelik, davalık durumdadır değerli arkadaşlar.

TOKİ, bir de, zaten yüksek bedellerle yaptığı bu konutlar için yükleniciye inşaat başlamadan ihale bedelinin yüzde 5'i kadar miktarı peşin olarak vermiş; âdeta inşaata başlaması için yüklenici firmaları baştan gönüllü olarak finanse etmiştir.

Netice itibariyle arkadaşlarım, burada, deprem konutlarında yapılan incelemelerde toplam 46 trilyon civarında fazla ödeme tespit edilmiş ve bu fazla ödeme haksız olarak birilerinin cebine girmiştir ve Bingöl halkının cebinden çıkmıştır. Ancak, bütün bunlara rağmen üzülerek görmekteyiz ki, bazı bakanlarımız, deprem konutlarının yapımında hiçbir yolsuzluğun, hiçbir imalat hatasının ve eksikliğin olmadığını görsel ve yazılı basında beyan etmektedirler. Hükümetin bu tutumu da, yapılan bu yolsuzlukların üzerine gidilmeyeceğini ve yapanın yanına kâr kalacağını göstermektedir. Türkiye artık bu tür yolsuzluklardan bıkmış durumdadır değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakandan ve hükümetten rica ediyorum, bu yolsuzlukların üzerine gidin ve bu yolsuzlukları yapanın yanına kâr kalmasın. Depremzede isyan halinde, yani, bu anlamda isyan halinde. Bazıları 17 milyar liraya konutunu mal etmiş, bazıları 30 milyara almış, bazıları 51 milyar para ödeyecek.

Bakın, ortak bir sorun da -ben şunu da hemen belirteyim- gittiğimiz bu afet evlerinden, afet konutlarından faydalanan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın lütfen.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu konutlar arasındaki maliyet farkı nedeniyle, Haziran 2006'da başlayacak geri ödemeler nedeniyle, bu konutlarda yaşayan vatandaşlarımız gayet sıkıntı içindeler. Sıkıntıları da şu: Bazı depremzedeler aldıkları krediyi veya konut bedelini 17 milyar lira olarak geriye ödeyecekler, bazıları 30 milyar, bazıları 51 milyar. Arkadaşlar, 51 milyar, 17 milyar liraya konut yapanın tam 3 katı; yani, 3 konut almış gibi olup, tek konut sahibi olacak.

Bu sıkıntıların giderilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, yapılan düzenlemeler yapıldığı yerde kalırsa bu sorunlar çözülmüyor. Bu sorunların çözülmesi için büyük çaba gösterilmesi gerektiği inancındayım. Buna rağmen, bizce eksik bulmamıza rağmen, bu yasayı destekliyoruz ve bu maddeye olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz.

Beni dinlediğiniz için de hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Konuşmak mı istiyorsunuz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Bakan, daha birsürü madde var; onların üzerinde konuşun, hepsine birden cevap verin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sıcağı sıcağına konuşayım da, sonra tekrar konuşmayayım.

BAŞKAN -Sayın Bakan söz isteğinde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, sözlerime başlarken, zatıâlinize ve Yüce Meclise saygılarımı sunarım.

İktidar ve muhalefet milletvekili arkadaşlarıma da konuşmalarından dolayı teşekkür ederiz. Eleştirilerini dikkatle takip ediyoruz. Mutlaka eksikler vardır, mutlaka hatalar vardır; ama, bunları, samimiyetle, var olanlarını mutlaka düzelteceğiz. Ancak, Halil Ünlütepe kardeşimiz, arkadaşımız -tabiî, kardeş kabul ederse kardeş, arkadaş kabul ederse arkadaş; ama, mesai arkadaşımız- şimdi, anlatırken öyle bir tablo çizildi ki, yani, Bingöl'de incelemeler yapıldı; sanki, orada böyle olumsuzluklar var. Bingöl milletvekilleri burada, biraz önce de zaten birisi burada konuştu. Bir kere, Bingöl'de ciddî bir başarı var; ben, bir daha altını çizmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütçesinin menfaatı var. Nedir; bizden önceki hükümetler döneminde, önce geçici konutlar yapılıyordu, sonra kalıcı konutlar.

1971 depreminde ben öğrenciydim ve Bingöl depreminde üç ay çalıştım ve stajımı da orada yaptım. Hiç unutmam, tam üç ay boyunca çadırda yatmıştım kalkmıştım. O dönemde, İller Bankası İmar ve İskân Bakanlığına bağlıydı. Oradaki arkadaşları tanıyorum; o günkü hükümetin direktifiyle çizilen projeler yapıldı ve hiçbir vatandaş bu binalara girmedi.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ben de oradaydım Bakanım!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir şey söyleyeceğim de, bir anlayış var, yeni bir anlayış getirildi; çünkü, ben, vahameti, Yalova, Gölcük, Düzce depremlerinde görüyorum; devlet nasıl zarara uğratılmış. Önce kalıcı konutlar, önce arazi kiralamaları, altyapılar, şunlar bunlar hükümetleri bile yıpratmış, bakanları bile yıpratmış, bürokratları mahkemelik yapmış. Bütün bunları değerlendirerek, çünkü, biz, bakan olduğumuzda, önce o bölgeyi masaya yatırdık. Olumsuzluklar nerede, negatif olanlar nerede, pozitif olan şeyler nerede; biz nasıl yaparsak daha kârlı bir sonuca gideriz; en azından, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin bu kürsüde bizi silkelememesi için ne yaparız. Bu da nedir; kış geldiği zaman vatandaş çadırda olmayacak -birinci, temel felsefemiz bu oldu bizim- çünkü, eğer, kış geldiği zaman vatandaş çadırda olsaydı, ben inanıyorum ki, televizyon programları genel başkanlara bile taşınacaktı. Ben, şu geçmişte Meclisi çok iyi tanıyorum da onun için söylüyorum. Şurada, belki, iktidar milletvekilleri köşeye sıkıştırılacaktı bizim eksikliğimizden dolayı. Şu milletvekilleri çok rahat yürüsün, siz de bizi çok fazla incitmeyesiniz diye, biz gecemizi gündüzümüze kattık, sizin de muhalefet yapmanızın önünü kestik, geçici konutlar değil, kalıcı konutları yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kafamın içindekini söyleyeyim; çünkü, ben, muhalefetin bu kürsüde neler söyleyebileceğini çok iyi gören birisiyim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, çadırdan farkı yok… İşte, çadırlardan…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi, o fotoğrafı bırak… Ben biliyorum, yeni geliyorum oralardan.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Şemsiyeyle duruyor arkadaşımız…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, vatandaşlarla görüşüyorum. Çok samimî olarak söylüyorum, hiç abartmıyorum ama.

Biz, burada, köylerde binaları yaparken, arkadaşlarımıza şunu söyledik. Bakın, bir anlayışı bir daha söylüyorum. O 1971 depreminde… O fotoğrafların bizimle alakası yok bir kere. O fotoğraflar da… Nasıl uyduruk uyduruk fotoğraflar çekilip gazetelere veriliyor...

1960 depreminde Karlıova'da yapılan afet konutunun yanına, vatandaşın çocukları için briketten yaptığı kısmı, sanki bizim dönemimizde yapılmış afet konutunun yıkılması gibi gazetelere verdiler ve elden ele dolandırıyorlar.

MEHMET KARTAL (Van) - O 1966'ydı…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Pardon, 1966…

Dolayısıyla, siyaset yaparken bile, karşı rakibinizi köşeye sıkıştırmak için çok daha tutarlı yürümekte fayda var kanaatindeyim yani; çünkü…

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ben çektim onları… Yapmayın, Sayın Bakan!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, hayır… O fotoğrafı gazetelere siz verdiniz demiyorum. Kim verdiyse doğru yapmamıştır; çünkü, o fotoğraf bana da ulaştı…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Yeni çekilen fotoğraf…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Yeni çekilen fotoğraf, tabiî canım! Yeni çektiler, Karlıova depreminden sonra çektiler; gittik, gördük. Ben de ekip gönderdim. Yani, o çekildi de ben duracak mıyım? Ekip gönderdim…

MEHMET KARTAL (Van) - 1966…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - 1966 depremi; çünkü, biz, Karlıova'da konut yapmamışız! Konut yapmamışız arkadaşlar! Bir daha söylüyorum. Niye; çünkü, ben, milletvekillerimizin, Türk kamuoyunun eksik ve yanlış bilgilendirilmesinden çektiğim sıkıntıların bir daha benim tarafımdan da olmaması için özen gösteriyorum; çünkü, bu ülke, bu millet ne çektiyse, yanlış bilgiden, eksik bilgiden, kasıtlı bilgiden, taassuptan dolayı çekti. Çekmeyelim diyoruz; onun için, doğruları yansıtmaya çalışıyorum. Sizi de, CHP'li arkadaşlarımı da yanıltmamak için elimden geleni yapıyorum ve size de çok sıcak olduğumun altını bir daha çizmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, toplukonut, Bingöl'de… Vatandaşlarımız arasında bu şey çok kullanılıyor. Sayın milletvekillerinin bir kısmı da Afet Kanununu bilmiyor. Afet Kanununu bilmiyor, EYY'li metodu bilmiyor, ihaleli usulü bilmiyor; bilmediği için "Allah Allah, Bingöl'de 17 milyara konut yapılmış, bir de 30 milyara yapılmış, bir de 35 milyara yapılmış; nasıl oluyor bu" diyor. Ben de olsam… Allah Allah, büyük bir sorun var hakikaten.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanun devletidir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Yok mu yani?!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Anlatacağım işte. Bak, ne anlatacağım. Elbetteki vardır da, hani Bektaşî fıkrası gibi; namaza yaklaşma... Niye yaklaşma?.. Yani, işi doğru koymak lazım orta yere.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Kanunu kim yapıyor Sayın Bakan? Yapalım…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Siz yapıyorsunuz.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, kanun devleti. Bu kanunlar kötü veya iyi; siz parmak kaldırıyorsunuz, ben parmak kaldırıyorum. Kanunlar yapılırken denilmiş ki, arkadaş, kendi evini yapana yardım metoduyla ev yapmak var, bir de ihaleli yapmak var. Kanun çıkarılırken bu hükümler konulmuş. Teknik elemanlar giderler, muhtarın huzurunda vatandaşa "arkadaş, sen kredi mi kullanmak istiyorsun, yoksa, ihaleli mi olmasını istiyorsun" derler. Hatta, notere gidilir, noter huzurunda bunlar tespit edilir, bağlanır, sonra da ilan tahtasına asılır, müddet verilir. Vatandaşın bir kısmı diyor ki: "Arkadaş, devletin yaptığı 100 metrekare ev bize azdır, ben 150 metrekare ev yapacağım, benim nüfusum 10'dur. Siz benim kredimi verin, ben projeyi çizeyim, siz başında durun, bu projeyi yapayım." Bir kısmı da "evet, sizin verdiğiniz 100 metrekare bana yeterlidir. Benim 17-19 milyar kredimi verin, ben bunu yapayım; çünkü, geri ödemesi var bunun" diyor. Hiçbir şey bedava değil. İki yıldan sonra, ister ihaleli olsun ister kredili olsun, vatandaşın, bunu, faizsiz olarak, yirmi yılda geri ödeme mecburiyeti vardır. Dolayısıyla, vatandaş diyor ki: "Benim 17 milyara gücüm yeter, 17 milyara gücü yeter, 17 milyar ödeyeceğim" öbürü de "canım, devlettir, ne olur ne olmaz, bir gün af çıkar, bu ev bana bedavaya gelir. Onun için, arkadaş, ihale edin." Vatandaş, yüreğindeki duyguyu da böyle çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla, biz, kanunun verdiği yetkiye dayanarak, vatandaşın arzusu istikametinde ya ihaleli yaparız ya kredili yaparız. Kredili; yani, kendi evini yapana yardım metoduyla yaptığımız zaman, 17 milyar... Şimdi, 20'ye çıkardık bu krediyi; ama, öbürü... İhale yaptığın zaman, 30'a da gider, 22'ye de gider, 35'e de gider. Şimdi, İhale Kanunu orta yerde, vatandaş geliyor "ben 20'ye yaparım" diyor "22'ye yaparım" diyor "35'e yaparım" diyor. Haa, fahiş fiyat olduğu zaman, biz, Bakanlık olarak, bunları iptal ediyoruz, öyle kolay kolay bunlara prim de vermiyoruz; onu da söyleyelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Toplu Konut 38 milyara yapmış; Toplu Konut bana bağlı olsun veya olmasın, biz hükümetiz, cevaplandırmak mecburiyetindeyim. Toplu Konuttan ben de kendilerini çağırdım "38 milyar nereden çıkıyor; ben, köylerde, 34 milyara, 35 milyara 100 metrekare konutları yaparken, sizinki niye 38 milyar..." Tabiî, bunlarda tünel kalıp var bir, altyapılar var iki, saha düzenlemesi var üç. Bu rakamlar bizim karşımıza bu şekilde konuldu; ama, siz de, tabiî ki, inceleyeceksiniz, varsa fazlalıklar, bunun hesabı, tabiî ki, sorulacaktır; bir kasıt varsa, ciddî bir fazlalık varsa...

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Kasıt yok.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) -Ama, Türkiye'de şu bir gerçektir: Cezaevi ihalesi yapıyoruz. Bir ilde, bakıyorsun, cezaevi ihalesini yapıyorsun, metrekaresi 380 000 000 TL'ye geliyor, öbürü 300 000 000'a geliyor. Kanun sana böyle bir yetki vermiş, aşağıdan yukarıya doğru tarıyorsun, sorgulama yapıyorsun; vatandaş "ben bu fiyata yaparım" diyor, öbürü "ben bu fiyata yapamam" diyor. Biraz da Kanunla... Veyahut da dünyada da bu böyle yani, onu da size söyleyeyim; dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Yani, bu tür rakamlar oynar. Siz de yarın gelin Bayındırlık Bakanı olun, bayındırlık müdürü olun, daire başkanı olun, bu ihaleleri yaptığınız zaman göreceksiniz ki, ihalelerde metrekare maliyetlerde farklılıklar olacaktır. Olur bu; çünkü, yolları ihale ediyoruz, görüyoruz, görüyoruz bunların hepsini.

O bakımdan, yani, Türk kamuoyuna, Parlamentoya, bürokratlara, medyaya mümkün mertebe doğru bilgi vererek, Türk kamuoyunun siyasete olan güvenini sarsmamak için elimizden geleni yapmak mecburiyetindeyiz; hepimize çok ciddî görevler düşüyor.

Şimdi, efendim, tuvaleti olmayan evlerden bahsedildi; çok iyi kavrayamadım da... Tuvaleti olmayan evler mi yapıyoruz, yoksa, tuvaleti olmayanları hak sahibi yazmamışlar mı?

YILMAZ KAYA (İzmir) - İçeride, kapalı alanda tuvaleti olmayan yerleri hak sahibi yazmıyorlar.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi, onu arkadaşlarımızla görüştük. Bizim, zaten, geçmişte Bingöl'de yaptığımız evlerin hiçbirisinde tuvalet yoktu ki! Türkiye'nin hangi köyünde tuvalet var evlerde?! Allahaşkına, yani, Amerika'dan mı geldik, aydan mı geldik; şu Türkiye'yi bir tanıyalım ya! Şu Türkiye'nin köylerini bir tanıyalım Allah rızası için ya! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yahu, köyde, ne evde tuvalet var ne de umumî tuvalet var; tuvalet yok.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Bana söylemeyeceksin Sayın Bakanım, Komisyona söyleyeceksin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Eğer cami varsa, birisi de, imam da uyanıksa, muhtarla beraber camiin yanına bir tuvalet yapmışsa, tuvalet öyle olur; başka türlü, köylerde tuvalet yok, yok; ne evlerde ne köyde ne de meydanda. Onun için...

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ne yapmak lazım?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika... Evet, demagoji yapmayın, gerçekleri koyuyorum orta yere.

Dolayısıyla, ben, hemen arkadaşlarıma döndüm; yahu, siz, tuvaletsiz evleri hak sahibi yapmıyor musunuz? "Ne demek Sayın Bakanım, hangi evde tuvalet var ki, hepsini hak sahibi yaptık" dediler. Yani, şimdi, Hakkâri milletvekili arkadaşlarım burada. Hakkâri'nin hangi köyünün evinde tuvalet var?

ESAT CANAN (Hakkâri) - Hepsi öyle değil ama!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben Bitlisliyim. Benim vilayetimin köylerinin hangisinde tuvalet var? Yok, yok.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Efendim, tuvaleti olanları hak sahibi yazıyorlar...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Onun için, Bingöllüler, Hakkârililer, Denizlililer müsterih olsun; tuvaleti olsun olmasın hak sahibi yapıyoruz onları, merak etmesinler; hem de 100 metrekare ev yapıyoruz, hem de 1998 deprem yönetmeliğini en iyi şekilde de uyguluyoruz, malzemenin kalitesine dikkat ediyoruz.

Bir diğer husus, ahırlar yapılıyor mu... Ahır, isteyene yapıyoruz, istemeyene yapmıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin de öyle ortaya atılacak bir parası yoktur. Vatandaş "ben, ahırımı kendim yaparım, borçlanmak da istemiyorum, sen benim evimi yap" diyor, biz onun evini yapıyoruz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Borçlandırmışsınız, üç yıl olmuş.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika ama, söyleyeceğim.

Borçlandırdığımız vatandaşlar var...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Üç yıl olmuş, üç yıl...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tamam, söyleyeceğim kardeşim.

Borçlandırdığımız vatandaşlar var, onların da tuvaletini yapıyoruz, ahırını yapıyoruz; kimisinin yanında yapıyoruz, kimisini altlı ve üstlü yapıyoruz. Evleri yaparken de, şehirdeki evde ne varsa köydeki evde de o var; kilerini yapıyoruz, banyosunu, tuvaletini, salonunu, oturma odalarını en güzel şekilde yapıp, vatandaşa teslim ediyoruz. Eksiğimiz olmaz mı, kusurumuz olmaz mı? Ne demek olmaz, olur elbette ki; sen de yapsan olur, ben de yapsam olur. Mühim olan, eksiklerin boyutu nedir, gerçekten, bu kürsüye getirilecek düzeyde mi, yoksa, keşke, şu eksiklik de olmasaydı, yani, Toplu Konutun yaptığı binanın çatısından keşke su damlamasaydı!.. Gönül öyle arzu eder; ama, damlamış, ne yapalım. Onun da fotoğrafını çekiyorlar, büyütüyorlar, televizyona çıkıp, allayıp pullayıp gösteriyorlar. Ne yapalım, devam etsinler; ama, ben, Bingöl'e gittiğim zaman, vatandaşlarımın teveccühünü görüyorum. Gerçekten, vatandaşlarımız memnun; gerçekten de, hepimize dua ediyorlar.

Tabiî ki, ben, CHP'li arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bu kanunlarla ilgili Meclise geldiğimizde, konunun samimiyetle çıkarılmasında yardımcı oluyorlar, iyi niyetli olduklarını da görüyoruz. Bu Hakkâri kanununun çıkarılmasında CHP'li arkadaşlarımın da payı epey vardır. Dolayısıyla, Deniz Baykal'ın da Hakkâri'ye gitmesi faydalı olmuştur. Muhalefetin de görevidir zaten; gitmeseydi kınanırdı, iyi ki gitti. O gidince, bu kanunu ben biraz daha hızlandırdım canım, ne olacakmış yani şimdi!.. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, o gitmeseydi, siz, burada, bu desteği vermezdiniz. Onun için, muhalefet, iktidar böyle günlerde elbirliği yapar, işbirliği yapar, gönül birliği yapar, dil birliği yapar, bu işleri çözer. Bu işler böyledir, bunun siyaseti olmaz. Biz, burada siyaset de yapmayız.

Diğer taraftan "arkadaş, önlem alınsın" deniliyor. Yapılmış binalara ne önlem alacağız? Yapılmış binalara önlem almak için, bizim, önce, vatandaşın evini yıkmamız lazım. Onun için de çalışmalarımız var, çalışıyoruz. Vatandaşlar... Kaynak bulabilirsek, ki, bulmak bizim görevimizdir, hükümetlerin görevi; dert yanma yeri değil, çare bulma yeridir. Bu ödenek konusunda, Erzurum Milletvekili Mustafa Bey burada mı, onunla beraber de bir çalışmamız var, Avrupa boyutunda bir çalışmamız var. Bu çalışma, inşallah, sonuçlandığı zaman, köylerimizdeki fiziksel yönden sağlıklı olmayan binalarımızı sağlıklı hale getirmeyi de planlıyoruz, düşünüyoruz. Mühim olan, bundan sonra yapılacak olan binaları sağlam yapmak.

Demin, bir CHP'li, bir de AK Partili milletvekili arkadaşımla ara verilince konuştuk. İki şeye dikkat edilmesi lazım -burada belediye başkanlarına büyük görev düşüyor tabiî, bürokratlara büyük görev düşüyor- zemini sağlam seçeceksiniz, betonarme hesaplarını düzgün yapacaksınız ve bunu uygulayacaksınız. Bundan sonraki depremlerde mevcut binalar            -inşallah, insanımızın canına bir zeval gelmez- yıkıldıkça biz düzelteceğiz. İnşallah, gönül arzu ediyor ki, kaynak bulalım da yıkılmadan önce yapalım; bunun çalışması içindeyiz, bunun gayreti içindeyiz. Olayları abartmaya gerek yok.

Demin, Burdur Milletvekilimiz buraya çıktığında "şu cümleyi ben yazmadım senin hatırın için" dedi, teşekkür ederiz, Allah razı olsun; ama, ben bir şey söyleyeyim: Gerçeklerin üstünü kapatarak nereye gideceğiz? Arkadaş, Türkiye'de birçok vilayetimizde, kırsal kesimde fiziksel yapı sağlıklı değildir, sağlıklı değildir. Bunun altını çiziyorum. Bundan sonra hükümetlerin en önemli meselesidir diye görüyorum. Buna, hepimiz, elbirliğiyle çare aramamız lazım, çözüm bulmamız lazım. Ülkemizin menfaati bunu gerektiriyor. İnsanımız, inşallah, bundan sonra daha iyi mekânlarda, daha sağlıklı mekânlarda yaşar, çoluk çocuklarını buralarda büyütürler.

Bakınız, Türkiye'nin problemleri çok büyük.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet, toparlıyorum.

Mardin'de vatandaş mağarada kalıyor. Gaziantep'te mağaraların üstüne evler yapılmış, mağaralar çöküyor, evler çöküyor. Türkiye'de, geçmişten gelen, bugün de kısmen devam eden, yanlış yerleşimden kaynaklanan problemlerimiz çok büyüktür.

Afyon'a değinmek istiyorum. Afyon'da, biz iktidar oluncaya kadar, çivi çakılmamıştı. Afyon'un kanunu yanlış; kanun çıkarılırken yanlış çıkarıldı. Oradan kaynaklanan sıkıntı var. Buna rağmen, binalarının büyük bir boyutta çözdük, altyapıyı çözdük; ama, ahırlarla ilgili problem doğrudur, onu programa almışız. Ayrıca, köylerde EYY'li konutlarımız var yine Afyon'da, bunları da çözeceğiz. Sanayi sitesiyle ilgili bir konu var -altyapısı- onu da çözeceğiz; ancak, bir daha söylüyorum: Kanun yanlış çıkarıldığı için, Bingöl'de aldığımız sonucu almamız mümkün değildi; problem buradaydı.

Sayın Başkanım, ben, tekrar, zatıâlinize ve bütün Meclisteki arkadaşlarıma teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

Bizzat benim çektiğim fotoğraflar için, Sayın Bakan "uyduruk fotoğraflar; medyaya yanlış bilgi veriyorsunuz, yönlendiriyorsunuz" dedi. O konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Soru-cevap kısmına geçiyoruz efendim. Soru sormak isteyen arkadaşımız varsa...

Sayın Varan, buyurun.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Bakanım, Gümüşhane'de de, afetlerden dolayı, 300'e yakın hemşerimiz afet konutunu beklemektedir. 2005 yatırım programınızda Gümüşhane afet konutlarında hemşerilerimize müjdeli haber verecek miyiz diye, Başkanlık delaletiyle sorumu soruyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu açıklamayı yapma gereği duydum: O gösterdiğim fotoğrafları bizzat ben çektim ve 2003 depreminden sonra yapılan konutlara ait evlerdir. Çatıları akmakta; arkadaşımız leğen tutmuş, onu gösteriyor. Daha başka fotoğraflar da var.

"1966 depreminden sonra yapılan konutlar" dedi Sayın Bakan. O konutları da gördük, özellikle Kızılçubuk Köyünde; hepsi yerle bir. Yani, 1966 depreminden sonra yapılan konutları fotoğraflama imkânımız o nedenle yoktu.

"17 milyar, 30 milyar, 51 milyar olayı farklı farklı yöntemlerle yapıldığı için" dedi Sayın Bakan. O yöntemleri değiştirmek sizin elinizde; hükümettesiniz. Ben, özellikle orada belirttim: İşte, vatandaşımızın bazısı öyle istiyor, bazısı böyle istiyor falan dendi, krediye göre dendi. Aynı tip projeyle yapılan evler diye bahsettim Sayın Bakanım; aynı tip 17 milyara, 30 milyara, 51 milyara... Yani, bu yöntemler farklı olsa bile, yöntemleri değiştirmek sizin elinizde; bunu da değiştirebilirsiniz, biz de destek oluruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, cevap vermeniz gereken bir şey var mı?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, Sabri Bey Gümüşhane'ye müjde verecek miyiz diyor; ama, aslında ben kürsüde müjdeyi verdim, Sabri Bey o müjdeden inşallah nasiplenecektir. Böyle bir cevabı vermem daha, doğru olur; çünkü, daha afetlerle ilgili program yapılmadı, onun program sistemi çok farklı olduğu için o cümleyi dikkate alacağız.

CHP'li arkadaşımın sorusunu da kürsüde cevaplandırmıştım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 17.9.2004 tarihli ve 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 6 ncı maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Erzurum İli Ilıca İlçesi Pulur Çayı kenarında sel afetinden etkilenen 493 konut ve işyeri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca tespit edilecek yere nakledilir. Nakledilen konutlar hakkında 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında afetzedelik ve hak sahipliği hükümleri uygulanır. Bu konut ve işyerlerinin yapımı  için Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gerektiğinde Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığının görevlendirilmesi için  talepte bulunabilir. Tamamlanan konutlar hak sahiplerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca teslim edilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal; buyurun.

Sayın Kartal, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, deprem bütün ülkelerde oluşur ve bütün ülkeler kendilerine göre birtakım önlemler alır. Depremle ilgili, sanıyorum, üç şey söylenir; depremle ilgili bilinenler, depremle ilgili bilinmeyenler ve depremle ilgili tedbirler.

Bu üç sıralamayla bunu sınıflandırırsak, depremle ilgili bilinenler... Bizim ülkemiz açısından, ülkemizin bir deprem bölgesi olduğu, fay hattında olduğu bir gerçek.

Bilinmeyen... Bilinmeyen de, depremin ne zaman, nerede ve hangi şiddette olacağıdır.

Üçüncü bir şık, bununla ilgili tedbirler. Bunun için de yeni bir şey keşfetmeye gerek yoktur. Depremin en yoğun olduğu ülkelerde, her çağda belli tedbirler alınmıştır. Bunlar, devletin aslî görevidir; devletin bu tedbirleri alması lazımdır. Ülkemizde de, her ilde sivil savunma il müdürlüklerince bu tedbirler alınır. Bu tedbirlerin nasıl alınması gerekiyor?

Bakın, izin verin... 1976 Kasımının son günleri, yirmidört, yirmibeşinci günüydü; Van, Erciş, Muradiye ve Çaldıran'da bir deprem oldu. Yanılmıyorsam -kış mevsimi- saat 16.00-17.00 civarındaydı. Biz, birkaç arkadaş bir arada oturuyorduk. Bir anda şoke olduk. Acaba, bu depremin üssü neresidir?.. Ondan evvel, tabiî, biz etkilenmiştik, Bingöl'de olmuştu, Lice'de olmuştu falan. Biz, yine oralardır dedik; yani, Van'da da böyle şiddetli hissedilince, oralardır dedik. Telefonlar kesildi. Kendi imkânlarımızla, telefonlarla ulaşmaya çalıştık, deprem üssünün Van-Çaldıran olduğu söylendi. Bir telaşla, o 7-8 arkadaş, kalktık, nasıl gederiz, nasıl ulaşırız, ne yapabiliriz dedik. Oraya bir ulaştık ki -neyle gitmişiz biliyor musunuz- sanki, o anda, aylardır, yıllardır orada kıtlık olmuş gibi, fırınlara gitmişiz, 5-6 torba ekmek alıp gitmişiz. Biz oraya bir ulaştık, karanlık çökmüş, askerî birlikler gelmiş. Onlar da, aynen bizim gibi tedbirsiz. Hiçbirimizin elinde, ne bir el feneri var ne bir kazma var ne bir kürek var. Soğukta, o yörede enkaz altında kalan insanların iniltisini duyarak, o çevrede çaresiz dolaştık ve hiçbir şey yapamadık; ne biz yapabildik ne askerî erkân, gelen kıta, bölükler, taburlar yapabildi; hiçbirimiz bir hizmet yapamadan, çaresiz, o ekmekleri, sağ kalan ailelerin yanına bıraktık, döndük.

Şimdi, bunu şunun için söylüyorum, o tedbir yönüyle: İllerde sivil savunma tedbirleri var. Bunlar, depremde, eğitimli ve gerekli araç ve aletlerle donatılmış, her an hazır tetik, hazır kıta gibi -bir afetin olmamasını diliyoruz; ama, bu, herkesin iradesinin dışındadır- o anda ulaşabilsin, yaraları daha erken sarabilsin, kurtarabilsin.

En son, geçen sene, Erzurum ve Doğubeyazıt yöresine, biz, Cumhuriyet Halk Partisi heyetiyle -arkadaşlarımızla- gittik, incelemeleri yaptık. Daha sonra, Hakkâri'de olan olaya Genel Başkanımız Sayın Baykal'la birlikte gittik. Bu yakın zamanda Bingöl-Karlıova'daki olaya Cumhuriyet Halk Partisi heyetiyle -ben de katıldım- birlikte gittik, yerinde incelemeler yaptık.

Şimdi, bunu şunun için söylemek istiyorum: Bütün o yörelerdeki illerin vatandaşlarının ortak sorunu olan... Diyorlar ki "biz, 50 haneli bir köyüz. Hasar tespiti için, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın talimatıyla, bayındırlık müdürlüklerinden tespit heyeti geliyor. Resmiyette, siz, 40 hane sayılıyorsunuz, biz, ancak, buraya, 40 hane ağır hasarlı konut raporu veririz..." Ama, ortada bir farklı tablo var. O 40 haneli köyün, babaevi olarak saydığımız insanın, 4 tane, 5 tane evli çocuğu var. O günler, sağına soluna, yanına yaparak, ekleyerek, çocuklarını evlendirmiş, nüfusu 25-30 insana kavuşmuştur. Hasar tespiti için gelen diyor ki "hane reisi 1 tanedir, ben 1 eve hasar raporu veririm."

Sayın Bayındırlık Bakanım o yörenin insanıdır, bu koşulları bizim kadar bilir. Elbette ki, baba oğlunu evlendirdiği zaman, yanına bir ek konut yaptırmıştır. Az hasarlı, çok hasarlı veya orta hasarlı olsa bile, sonuçta, devlet, bu insanlarımızı borçlandırarak bunlara ev yaptırıyor mu. Bu ülkenin bütçesinden, o kadar har vurup harman savrulan hortumcular vardı. O yörenin az hasarlısını da, orta hasarlısını da, çok hasarlısını da kabul etsinler; bir.

Sayın Bakanım, bir de -o gerçekleri yine tekrarlıyorum- aile reisi, yanında 3 çocuğunu evlendirmiş, 5 nüfusla kalmış. Yeni döndüm -halkın tabiriyle- bir kibrit kutusu kadar, 45 - 50 metrekarelik konutlarda 30 nüfus nasıl barınır?! Bu, hiçbir şeye sığmaz; ne ahlakî anlayışa sığar, ne sosyal bir yaşantı ortamına sığar. Yani, bu insanları borçlandırıyorsak, onların yaşam ortamına uygun olan bir proje seçelim. 

Haa, mal canın yongasıdır deniliyor. Ben, Bingöl'de, Bingöl Valiliğine ve kriz masası yöneticilerine de teşekkür ediyorum. Can kaybı yoktu. Can kaybı yoktu; ne yaptılar?.. Ben, yollar boyunca, Elazığ'a, Diyarbakır'a, Urfa'ya koyunlarını, kuzularını nakleden insanların araçlarını gördüm ve kriz masasından da şu bilgiyi aldım, "bunların nakliye bedellerini de kriz masası karşılamıştır, götürmüştür" dediler. Çünkü, o yörenin insanı, bir fabrika işçisi değildir    -yani, gitsin, fırından ekmeğini alsın, bakkaldan, manavdan günlük ihtiyacını temin etsin değil -altı ay kış altında alıyor ve altı aylık ihtiyacını o gün evinde toplamak zorundadır. O yörenin insanını, nüfusunu, yaşantısını dikkate alarak... Sayın Bakanım, özellikle tekrar söylüyorum; o yörenin insanının koşullarını siz de benim kadar biliyorsunuz, o yörede yaşadınız; 30 nüfusu 50 metrekarelik, 60 metrekarelik bir konutta yaşatamazsınız, birlikte tutamazsınız. Zaten borçlandırıyorsunuz...

Demin önerge vardı, kabul etmediniz; bundan evvelki 2 madde üzerindeki önergeleri kabul etmediniz. Bu yaklaşımınız, o yöre halkı için böyle olsun. Bu hal Denizli'de de olmuş; Denizli'nin insanının da o tarz şeyi varsa, onlar için de olsun.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasaya, sizlerle beraber destek veriyoruz. Tanrıdan da ben şunu diliyorum: Bir daha ülkemize böyle afetler vermesin; ama, Bayındırlık Bakanlığımıza, hükümetimize de, o yörenin insanlarının yarasına bir an evvel ilaç olmalarını, derman olmalarını diliyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kartal'a teşekkür ediyoruz.

AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Hakkâri İli Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkındaki Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Burada şunu belirtmek isterim ki, seçim bölgemiz olan Erzurum'da, bundan tam bir yıl önce, 28 Martta bir deprem, ondan önce de, mart ayının başında, 2004'te bir sel felaketi oldu. Bu, Zorunlu Doğal Afet Sigortasından dolayı, belediye sınırları içerisinde afet kapsamına yapılması mümkün değil tabiî. Bu arada, gelişmiş şehirlerimizde bile, doğal afet sigortası yaptıranların sayısı çok az olduğu için, bu bölgelerde de oldukça düşük. Bunun, mutlaka, çıkarılacak bir kanunla çözülmesi gerekiyordu. Bu manada da, 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesine ilave ettiğimiz bir geçici maddeyle, hem Erzurum Ilıca, Aşkale, Çat İlçelerinde hem de Ağrı Doğubeyazıt'taki depremden ve selden zarar gören evlerin yapılmasını sağlamıştık; fakat, bu yasa da eylül ayında çıkmış olmasına rağmen, yine, bazı bürokratik işlemlerden dolayı problem çözülmedi. Sağ olsun, Sayın Bakanımızın ve Bayındırlık, Turizm Komisyonumuzun desteğiyle, komisyonda, Pulur Çayı kenarında bulunan 493 konutun nakli, bunun yapılmasının sağlanması için mevcut tasarıya bir madde eklendi. Bu vesileyle, Bayındırlık, Turizm, Ulaşım Komisyonunun Başkanına, değerli üyelerine, iktidar-muhalefet bütün üyelerine, Bakanımıza çok teşekkür ediyoruz. Aynı durum Plan ve Bütçe Komisyonunda da desteklendi; yine, aynı teşekkürleri iktidar-muhalefet tüm komisyon başkan ve üyelerine yapmak istiyoruz. Bugün de Genel Kurula geldi. Burada, siz, tahmin ediyorum, iktidar ve muhalefetin değerli milletvekillerinin oylarıyla bu yasalaşmış olacak ve oradaki 493 kişi konutlarına kavuşacak. Bunun şu anda heyecanı ve sevinci içerisinde bizleri izliyorlar. Bu vesileyle, tekrar, Bakanımıza, hükümetimize çok çok teşekkür ediyoruz.

Bu arada, tabiî, yine, bir ay önce meydana gelen depremde de Erzurum'un Çat İlçesinde oldukça önemli hasar meydana geldi, Bingöl-Karlıova'nın haricinde. Yine bu yasayla beraber, Erzurum-Çat İlçesinde depremden zarar gören evlerin de yapılması söz konusu olabilecek.

Biraz önce Sayın Bakanımız söyledi, ben de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu geç saatte de sabrınızı fazla zorlamak istemiyorum; ama, ülkenin oldukça önemli bir konusu. Özellikle bölgemizdeki, Doğu Anadolu Bölgesindeki evlerin kalitesi oldukça düşük; yani, taş taş üstüne evler yapılmış, bağlayıcısız. Küçük bir depremde -bu zarar veren depremlerin büyüklüğü 5,1; 5,2- zarar görüyor ve bu zararlar, bu depremler de sık sık tekrarlanıyor; yani, 5 büyüklüğünde bir depremin meydana gelme frekansı bir yıl. Bu manada, yani, depremi beklemeden, bizim, bu bölgedeki evlerin rehabilitasyonunu yapmamız gerekiyor. Bunun için, Bakanlığımızın göstermiş olduğu ilgiye, çalışmalara bu vesileyle tekrar teşekkür ediyoruz.

Bu manada da birtakım başka finans yöntemlerini kullanmamız lazım. Uluslararası bazı kredi kuruluşlarıyla temasa geçerek, depremler meydana gelmeden, bu bölgedeki evlerin, eviyle, konutuyla, yani, buradaki yoluyla, altyapısıyla iyileştirilmesi gerekiyor. Ama, ben, buradaki değerli milletvekillerinin, benim konuşmama göstermiş olduğu ilgisizliği, bundan sonra gelecek bu önemli projelere göstermeyeceğini umut ederek konuşmamı devam ettirmek istiyorum; çünkü, burada yaşayan insanlar, bizim insanlarımız; bunlar imkânsızlıklar içerisinde; bunları sağlamamız lazım.

Bu vesileyle de, ben, bundan önceki  depremde   Sayın Bakanım   -şahsınızda hükümetimize- Erzurum'da 1 821 konutu bitirdiniz, beldelerde 450 000-500 000'in üzerinde ağıl  yaptınız ve bu deprem mart ayının sonunda meydana gelmesine rağmen, bölgemizdeki inşaat süresi çok da kısa olmasına rağmen göstermiş olduğunuz büyük bir gayret; bürokratlarınıza da özellikle teşekkür ediyorum. O bölgemizdeki köyleri, çok muazzam evlerde oturmalarını sağladınız. Bunları abartmıyorum; bir tatil köyü görüntüsünde. O aynı şekilde diğer yapılamayan evlerin de, sizin gayretinizle, hükümetimizin, Başbakanımızın gayretiyle tamamlanacağını düşünüyorum. Bizim bu evlerde, hiç, maliyetiyle ilgili...

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, bir dakikanızı rica edeyim.

Siz hatırlatma yaptınız; ama, değerli arkadaşlarım, herhalde, Millî Takımımızın zaferinden sonra sohbete devam ediyorlar; yani, şimdi, arkadaşlarımızın sayın hatibimizi bu önemli konuda dinlemelerini rica ediyorum.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bu vesileyle, Millî Takımımızı da tebrik ediyoruz. Değerli milletvekillerimizi de, bugünün yorgunluğunda daha fazla zorlamadan, bir iki cümleyle tamamlamak istiyorum.

Sonuç olarak diyorum ki, yani, bu zarar gören evler için yapılmış olan evler, muazzam evler, çok güzel evler. Toplu Konut İdaresi de bölgemizde evler yaptı. Bir tanesi de, işte, 250 konut bitti; sahiplerine dağıtıldı. Maliyetleri oldukça düşük, son derece çağdaş ve talep oldukça fazla. Bu manada da, yeniden, deprem gören vatandaşlarımızın da mağduriyeti yapılacak evlerle tamamlanacak. Yine, büyük projelerle deprem görmeden bu köylerimiz ıslah edilecek, daha güzel konutlar yapılacak. Bu, ne sayede yapılacak; işte, değerli İktidar Partimizin milletvekilleriyle, muhalefet partimizin milletvekilleriyle, hükümetimizin desteğiyle yapılacak.

Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Bizim için son derece önemli olan bu yasanın çıkmasında, gerek bir önceki depremdeki zararımızın telafisi gerek bu yakın zamanda olan depremden dolayı meydana gelen afetin giderilmesi açısından son derece önemli olan bu yasanın buraya getirilmesine vesile olan hükümetimize, Bakanlığımıza, sizlerin vereceği desteğe çok teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcalı.

Maddeyle ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istediğim konu, depremle ilgili yine.

Sayın Bakanım, ben, yazın, şundan dört beş ay veya altı ay öncesinde bir Doğu Anadolu gezisi yaptım ve bu arada Tunceli'ye de geçmiştim. 2003 yılı 1 inci ayın 27'sinde Tunceli'nde olan depremde zarar gören Pülümür ve çevresindeki ilçelerde, diğer köylerde vatandaşlarla temaslarım oldu. Vatandaşların birinci derece, ikinci derece ve çok az hasarlı, zarar gören evleri vardı. Vatandaşların sordukları şuydu: Bu konuda, bu zarar gören evlere devlet tarafından bir katkı olacak mı, olmayacak mı diye sorduklarında, ben, olur demiştim; ancak, bugüne kadar herhangi bir yardım daha olmamıştır. Bu konuda sizin görüşlerinizi almak istiyorum Sayın Bakanım. Tunceli acaba unutuldu mu? Tunceli bölgesinde, gerçekten, Pülümür ve çevresindeki ilçelerde az hasar gören veya orta hasar gören vatandaşlarımız bu konuda umutla beklemektedirler. Sayın Bakanım bu konuda ne derler?

Bir de, Sayın Bakanım buradayken, İzmir ve Ankara duble yolu ne zaman bitecek, ne zaman bunun yararlı olacağını sormak istiyorum. Gerçekten, bu İzmir-Ankara yolu uzun zamandan beri sürmektedir ve çalışmalar çok ağır gitmektedir. Bu konuda hızlandırma var mı yok mu?

Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdemir.

Sayın Güyüldar, buyurun.

HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma şunları sormak istiyorum efendim: Biraz evvel konuşma yapan Erzurum Milletvekilimiz Sayın Ilıcalı, Erzurum'da 1 821 konut yapılmasından dolayı sevincini dile getirdi. Aynı şekilde Ağrı'da 444 konut, Bingöl'de gerçekten konut sorunu hallolmuş. Ben, biraz evvelki konuşmamda, bu başarınızdan dolayı tebrik de ettim, konuşmalarımda size teşekkür ettim; ama, Sayın Bakanım, gerçekten, Tunceli'nde ağır hasarlarla ilgili olarak bir ihale yapılmadı; ağır hasarlar, orta hasarlar ve okullar, devlet kurum ve kuruluşları, hiçbir çalışma yapılmadan, Ocak 2003'teki depremde olan hasarla aynı o şekilde devam edilmektedir.

Ben, Sayın Bakanım, 2005 yılı içinde Tuncelimize bir yardım eli, bir çalışma olur mu; onu merak ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güyüldar.

Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana da bu konuya dikkatle eğildiği için teşekkür ediyorum; ancak, sanıyorum, sorun, deprem öncesi önlem almak yerine, acıları yaşadıktan sonra önlem almakla ilgili. Ben bir iki örnek verip, bir soru soracağım.

Demin beni Karlıova'nın Karani Köyünden aradılar. 19 hanelik bir köydür bu. Şu anda 27 hane; yeterli çadırı yok, soba yok, hepsi dışarıda, çok zor durumdalar. Bir ayrıntı gibi gözüküyor; ama, bölgeye bakışımız açısından önem taşıyor. Kiğı depremlerle sarsılıyor, yeterli çadır gönderilmiyor. Kiğı Belediye Başkanıyla görüştüm yarım saat önce; sıkıntılarını anlattı. Karlıova'da yatılı bölge okulunun altından fay geçtiğini Sayın Bakan da biliyorlar. Bu konuda önlem alınması gerekiyor.

Ben, şunu soruyorum: Her depremden sonra böyle acil tedbirler almak yerine, çare aramak yerine, neden Bingöl gibi çok riskli bir bölgede çadır deposu oluşturulmuyor?

İki, bölgedeki konteynerler niye İran'a gönderildi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Sayın Tüzün, buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; aracılığınızla, Sayın Bakana şu sorumu yöneltmek istiyorum: Tabiî, bugün deprem konuşuluyor. Deprem denince, geçmişte, 17 Ağustos 1999'da yaşanan Kocaeli depremi ve 12 Kasım 1999'da yaşanan Düzce depremi aklımıza geliyor.

Sayın Başkanım, malumlarınız üzere, bu depremde, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz, İller Bankası aracılığıyla, o günkü belediyelerimize farklı muameleler uyguladı. Örneğin, depremi çok şiddetle yaşayan bir belediyeye katsayısı çok düşük; ama, hiç deprem yaşamamış bir belediyeye ise katsayısı çok yüksek ödemeler yaptı. 3 Kasımdan sonra bu Parlamentoya seçilen değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu konuyu sık sık gündeme getirdiler. Bu konuda, hükümetimiz, bakanlığımız şöyle bir cevap vermişti: "Bu konuda gerekli çalışmalar yapılıyor, hak eden belediyelere yardımın devamı söz konusu, hak etmeyen belediyeler; yani, 57 nci hükümet döneminde hak etmeden payı fazla alan belediyelerden gerekli kesintiler yapılacak." Yaklaşık ikibuçuk sene geçti, bu konudaki çalışmanın ne aşamada olduğunu Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli üyeler; gerek Akdemir gerekse Hasan Bey, Tunceli'ndeki konutlarla ilgili bilgi almak istiyorlar; Tunceli'nde 2005'te konut yapılacak mı?

Şimdi, önce, depremden sonra, biz, Tunceli'nde ihaleli 48 konut, Pülümür'de, 206 da EYY'li, yani, evini yapana yardım metoduyla, iş programına aldık. Tunceli'nde 206 EYY'li konut bitirdik, 48 de ihaleli bitirdik, 117 de devam ediyor. Ayrıca, arkadaşlarımızın çalışmalarında, 312 tane daha evini yapana yardım metoduyla konutların programa alınacağını arkadaşlarımız bize çalışmalarından bildirdiler.

Yani, Tunceli'ye yardım yapılacak mı; sanki, Tunceli'ye yardım yapılmıyormuş gibi... Bu Tunceli'ye ne kadar yardım yapıldığını Hasan  Bey, siz benden daha iyi biliyorsunuz. Tuncelilerin teşekkürlerini de hep beraber duyuyoruz. Hem belediyelere yaptığımız yardım, hem teknik araştırma ve uygulamadan gönderdiğimiz yardım hem karayollarıyla ilgili yaptığımız işler hem de EYY'li konutlar Tuncelilinin gündeminde.

Ben inanıyorum ki, Tuncelililer bize teşekkürden başka hiçbir şey söylemiyorlar. Ben de buradan Tuncelilere teşekkür ederim, size de teşekkür ederim böyle bir imkânı bana verdiğiniz için. İnanıyorum ki, Tuncelililer bizi dinliyorlar.

Çok üzüldüğüm bir şeye gelmek istiyorum, Baloğlu'nun "Karlıova'da çadır yok..." Hemen arkadaşlarıma, koşun telefona dedim...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, elimde belge...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Geç, geç... Ben oradan geliyorum. Kusura bakmayın...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Geçmeyelim efendim, ailelerin isimlerini vereyim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir kere bakın, demin burada konuşurken... Lütfen, şu millete doğru bilgi verelim. Karlıova'da çadır fazlası var, Karlıova'da çadır stoku var, Karlıova'nın merkezde çadıra ihtiyaç yok, bir kere.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - O zaman, Karani Köyüne çadır gönderin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Köylerde de, bakın...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Karani Köyü çadır bekliyor.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir dakika, beyler... Ben özür diliyorum, sesimi yükselttim, yükseltmemem lazım. Sizin bu yanlış bilgilerinize rağmen yükseltmemem lazım.  

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bürokratlarınıza bu kadar güvenmeyin!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Ama, İçişleri Bakanı, Bayındırlık Bakanı, kuvvet komutanları, Tugay Komutanı, Tunceli Bölge Komutanı, hep beraber, köylerle ilgili çalışmalar yapıldı, ilk gün 500'e yakın çadır eksiğimiz vardı; anında tamamlandı ve şu anda çadır fazlamız var. Yapmayın yani...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Efendim, beni dinlememişsiniz; ben köy adı veriyorum, Karlıova merkezden bahsetmiyorum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Anladım, köylerde de...

Şimdi, bakın bir şey daha söyleyeyim...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Karani Köyünün telefonunu vereyim efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir dakika... Bir dakika... Beyefendi, ben sizi dinledim, dinleyin yani, benden cevap istemiyor musunuz? Yani, doğru cevabı size belediye başkanı vermez, Bakan verir. Siz, burada belediye...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz beni dinlememişsiniz efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -  Sayın Milletvekilim, sizin muhatabınız Bakandır burada. Sizin muhatabınız belediye başkanı değil. Ya, doğru söyleyelim ya doğru söylerim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Belediye Başkanından bahsetmiyorum...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sizin muhatabınız muhtar da değil. Muhatabınız milletin seçtiği vekillerdir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, yanlış bilgi veriliyor size.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Burada konuşuyorum, bir şeyin altını çizmek istiyorum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, yanlış bilgi veriliyor.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hayır. Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Gerçekten Meclis yanıltılıyor, yanlış bilgi verilmek isteniyor.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz yanıltıyorsunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Çadırları kasıtlı isteyenler var, maksatlı isteyenler var, çadırları başka yerde kullanmak isteyenler var, evi yıkılmadığı halde. Biz bunu biliyoruz. Türkiye'nin millî bütünlüğüne zarar vermek isteyenlere de istismar kapısını açmayız, bunu böyle bilin. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Onun için, biz o vatandaşımızın yanındayız. Ben, köy köy gezen birisiyim. Öyle çadır madır eksikliği de yoktur.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, vardır.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - İkincisi...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, mahcup olacaksınız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hiç kusura bakmayın. İşin içindeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz devam edin.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Öyle istismarcılara da biz meydan vermeyiz kardeşim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben niye istismar edeyim!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Senin için söylemedim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Niye böyle konuşuyorsunuz!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Baloğlu, istismar kavramını sizin için kullanmıyorum.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakan, Mecliste konuşuyorsunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir daha söylüyorum; istismar kavramını zatıâliniz için kullanmıyorum. İstismar kavramını, çadıra ihtiyacı olmadığı halde, çadır ihtiyacı varmış gibi gösterenler için söylüyorum.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Çünkü, dağda kuracaklar ondan sonra onu.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - İkincisi, şimdi, Yaşar Bey, "efendim, geçmiş hükümet döneminde belediyelerin, afetten dolayı katsayıları artırıldı." Doğrudur. Danıştay 11. Daire Başkanlığı karar verdi, "bunlar yeniden gözden geçirilsin" denildi. Biz bunları aldık inceledik. Elde ne belge var ne bilgi var, raporların hepsi uyduruk.

Şimdi gerçekçi olalım yani. Raporlarla, biz, bu belediyelere katsayıları hangi anlayışla artırıp vereceğiz. Elimizde sağlam iki belediyenin belgeleri vardı, ikisini de verdik. Biri Van'dı, biri de batı illerinden biriydi; ama, bu istismarı önlemek için, Hükümet olarak biz, Bingöl Kanununu çıkarırken, bu afetten dolayı belediyelere verilecek katsayıyı da iptal ettik. İptal ettiğimiz için bundan sonra yapacak bir şey de yok; ama, bunu telafi etmek için, belediyelerimizin borçlarını dikkate almadan her belediyeye mutlaka yüzde 60 para gönderiyoruz.

Bu katsayıları verdiğimiz zaman da, bütçenin herhangi bir faslından gelmiyordu, bir başka belediyenin payını kesip diğer belediyeye veriyoruz. Bu da büyük bir haksızlık. Zaten deprem olduğu zaman, afet olduğu zaman, biz, bakanlık olarak, belediye başkanlarımızla görüşüp tedbirimizi alıyoruz. Eğer dediğiniz şekilde uygulamaya kalksak, 1 000'e yakın belediye haksız yere para alacak. Geçmişte rapor tutmuşlar, uyduruk uyduruk raporlar. Bu uyduruk raporlar da bu hükümetleri götürdü. Aynı durumu biz kendi vekillerimize, kendi bürokratlarımıza yaşatmak istemiyoruz. Allah afet vermesin; verirse, tedbirimizi alırız diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan adımdan bahsederek beyanda bulundu, düzeltmek istiyorum; izin verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz, yerinize oturun, oradan açıklayın efendim. Bir yanlış anlama varsa düzeltelim.

Sayın Baloğlu, sadece yanlış anlamayı düzeltmenizi rica ediyorum; buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Şimdi, efendim, birincisi, Sayın Bakanın bir milletvekiline yanıt verirken azarlar bir tavır içinde olmasını kabul etmiyorum. Ben, kimi muhatap alacağımı da bilen birisiyim.

Ben, sadece, aldığım bilgileri aktarıyorum; o bilgileri teyit ettirdim üç ayrı kanaldan. Köyün adını veriyorum; Karlıova'da Karani Köyü. 27 hanelik bir köydür. 19 tane çadır gönderilmiştir köye, 1 tanesi delik çadırlardan. Ayrıntıları da veriyorum; Sayın Bakan bunu istediler. Bu 17 tane çadırın yanında, 8 tane soba gönderilmiştir; bu eksikliği belirtiyorum. Bunun, istismarla, çarpıtmakla, yanlış bilgi aktarmakla ne ilgisi var? Kaldı ki, ben, bu sorunun Sayın Bakanı bu kadar üzeceğini bilsem sormazdım. Ben, sadece, bölgede hükümetin çalışmalarına yardımcı olmak istiyorum; halka çözüm aramaya çalışıyorum.

Bir de şunu söylemek istiyorum; benim başka sorularım da vardı. Karlıova Yatılı Bölge Okulunun altından fay hattı geçtiğine ilişkin bilimsel bir rapor var. Sayın Bakan bu sorumu görmezden geldiler. Kiğı'nın sorunlarını aktardım; hiçbir yanıt verilmedi ve ben bir çözüm önerdim. Bu bölge zor durumdadır dedim, Bingöl bölgesi; her sefer böyle çadır taşımayalım dedim. Ben, her depremden sonra, Kiğı'dan, Karlıova'dan, Solhan'dan, Adaklı'dan çağrılar alıyorum ve bunları aktarıyorum. Bingöl'le ilgili defalarca önerge verdiğimi Sayın Bakan da biliyorlar. Şimdi, ben, şunu söylüyorum; orada bir depo oluşturulamaz mı diyorum; bunda kötü niyet ne var?!

İkinci sorum, konteynerler İran'a gönderilmiştir. O bölgenin ihtiyaçları apaçık ortadayken, konteynerleri İran'a göndermenin haklı bir gerekçesi olmalıdır. Bunları söylüyorum, Sayın Bakan sadece çadır sayısıyla ilgili bir açıklama yapıyor. Ben, bir tek köyden bahsettim. Karlıova'nın tümüyle ilgili değil söylediklerim; ama, başka bilgiler de var, onları bu aşamada kullanmıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim. 

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı da tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde 1 adet önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.01.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesine "493 konut ve işyeri" ibaresinden sonra gelmek üzere "Gaziantep İli Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan jeolojik açıdan risk taşıyan bölgede bulunan 240 bina ile Mardin İli Dargeçit İlçesi Beğendi Köyünde yer alan 33 konut" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Mehmet Sarı

Ahmet Uzer

 

Ordu

Gaziantep

Gaziantep

 

Mahmut Durdu

Selahattin Dağ

Yekta Haydaroğlu

 

Gaziantep

Mardin

Van

 

Fatma Şahin

Nurettin Aktaş

Mehmet Beşir Hamidi

 

Gaziantep

Gaziantep

Mardin

 

Nihat Eri

 

 

 

Mardin

 

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet, katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi siz mi açıklayacaksınız?

NİHAT ERİ (Mardin) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere, buyurun Sayın Eri.

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 838 sıra sayılı Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesine Mardin İli Dargeçit İlçesi Beğendi Köyünde yer alan 33 mağara evi ile Gaziantep İli Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan jeolojik açıdan risk taşıyan 240 binanın yasa kapsamında yer almasıyla ilgili önergemizin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Sözlerime, Hakkâri halkına uğradıkları afetten dolayı geçmiş olsun dileklerimi sunarak başlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 1990'lı yılların başında, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, genelde terör ve güvenlik gerekçesiyle binlerce köy boşaltılmıştı. Plansız, programsız ve hazırlıksız olarak köylerinden ayrılan yüzbinlerce insan en yakın il ve ilçelere ve daha çok da büyükşehirlere göç ettiler. Hayvanlarını, kapı ve pencerelerine varana kadar ev eşyalarını haraç mezat satarak köylerinden ayrılan bu insanlar, göç ettikleri yerlerde sefalet içerisinde bir yaşam sürdürmeye çalıştılar. 1994 yılından bu yana uygulanan köye dönüş ve rehabilitasyon projesi kapsamında, bu insanlarımız, köylerine geri dönmeye başladılar; ancak, döndükleri zaman, köylerini giderken bıraktıklarından çok daha kötü durumda buldular. Evler, okullar, sağlıkocakları, elektrik trafoları tahrip edilmiş, sondaj kuyuları tıkanmış, yollar daha kötü duruma gelmiş, evlerin avlularındaki ağaçlar bile kesilmişti. Köye dönüş ve rehabilitasyon kapsamında, dönüş yapılan köylere dönecek ailelerin dönüş koşullarının hazırlanması amacıyla, GAP, Köy Hizmetleri ve valilikler, olanaklar çerçevesinde, hatta olanakları zorlayarak gerekli altyapı çalışmalarını yapmışlardır.

Köye dönüş ve rehabilitasyon çalışmalarının yapıldığı 14 il kapsamında yer alan Ağrı, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Hakkâri, Muş, Tunceli, Van, Batman, Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Şırnak İllerinde 938 köy ve 2 018 mezra olmak üzere toplam 2 956 yerleşim biriminde 58 396 hane ve 355 978 kişi yaşadıkları yerlerden ayrılmak durumunda kalmışlardır. Haziran 2000 - Şubat 2005 tarihleri arasında, proje kapsamındaki illerde, toplam 21 232 hane ve 131 645 nüfus köye geri dönmüş, bu amaca yönelik olarak 27 315 146 YTL aynî, 8 576 080 YTL nakdî olmak üzere toplam 35 891 226 YTL yardım yapılmıştır.

Sayın milletvekilleri, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan sokak çocuklarıyla ilgili Meclis araştırması komisyonu raporu görüşmeleri sırasında, sokak çocukları sorununun ne denli büyük bir toplumsal felaket olduğu bu kürsüde dramatik bir dille dile getirildi. Raporda, sokak çocukları sorununun en büyük tetikleyicisi olarak da kontrolsüz iç göç olgusunun öne çıktığını görüyoruz. Köylerinde kıt kanaat geçinen, ancak, çoluk ve çocuklarıyla mutlu bir yaşam süren bu insanlar, yaşadıkları köylerden büyük şehir varoşlarına savrulurken, çoluk çocukları üzerindeki kontrollerini de kaybettiler. Bir yandan çocuklarını kaybederken, öte yandan tutunmaya çalıştıkları büyük şehirlerdeki huzur ve güvenin de kaybolmasına istemeden de olsa sebep oldular.

Birkaç yıl öncesine kadar boşaltılan köylere ancak izin alınmak suretiyle geri dönüş yapılabiliyordu; ancak, hükümetimiz döneminde köyüne dönmek isteyen herkes, hiçbir yerden izin talep etmeden, elini kolunu sallayarak köyüne dönebilmektedir. Bildiğim kadarıyla, boşaltılan bütün köylere dönüşler yapılmıştır. Bu önergeyle söz konusu ettiğimiz Beğendi Köyü, bu kapsamda yer alan bir köydür ve Mardin'in en geri kalmış bir ilçesinin en geri kalmış köyüdür. Bu köy sakinleri, 1990'lı yılların başında köylerini boşaltmadan önce de kayalar oyularak açılan mağaramsı evlerde yaşıyorlardı. 1987 yılında Afet İşleri Genel Müdürlüğünden bir heyet burada bir inceleme yapmış; ancak, 7269 Afet Kanununda 1983 yılında yapılan bir değişiklikle, mağara çökmeleri afet kapsamından çıkarıldığından, Bakanlık olarak yasal engel nedeniyle konut yapma olanağı bulunamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT ERİ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum

BAŞKAN - Sayın Eri, lütfen, tamamlayın.

NİHAT ERİ (Devamla) - 1990'lı yılların başında boşaltılan bu köy, geçtiğimiz yıl yeniden iskâna açıldı. Köy sakinleri, giderken bıraktıkları mağara evlerine mecburen tekrar yerleştiler. Göç sürecinde zaten var olan yoksullukları katlanarak büyüdüğünden, yeni konut yapma olanakları mevcut değildir.

Değerli arkadaşlarım, 21 inci Yüzyılın modern Türkiyesinde, AB'yle üyelik müzakereleri yürüten Türkiye'de, insanlarımızın böylesine kötü koşullarda yaşaması kabul edilemez. Türkiye'nin kabul ettiği Avrupa Sosyal Şartında da, herkesin sağlıklı bir konutta yaşama hakkı olduğu yer almaktadır. Kentsel dönüşüm programları çerçevesinde gecekonduların modern evlere dönüştürüldüğü bu dönemde, insanlarımızın mağara evlerde yaşaması hepimiz için utanç vericidir.

1970'li yılların başında Güneydoğu Anadolu Bölgesini ziyareti sırasında yolu Hasankeyf'e uğrayan beşinci  Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay, Hasankeyf mağaralarını merak eder, sorar, halkın önemli bir kısmının hâlâ mağaralarda yaşadığı acı gerçeğini öğrenir ve "ben, insanlarımızın hâlâ mağaralarda yaşadığını bilmiyordum" der. Sayın Sunay'ın verdiği talimatla Hasankeyflilere modern konutlar yapılır.

Avrupa Birliğinin Türkiye'yle ilgili ilerleme raporlarında bölgelerarası dengesizliğin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret edilmekte ve köye dönüşlerle ilgili kapsamlı bir projenin uygulanması istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza bu köyle ilgili yaptığımız başvuru üzerine, şubat ayında bölgeye Afet İşleri Genel Müdürü başkanlığında bir teknik heyet gönderterek bir rapor hazırlattı. Sayın Bakanımızın bu duyarlılığına teşekkür ediyorum; ancak, konunun aciliyetine ve büyük sosyal yararına rağmen, yasal engeller nedeniyle yapabilecekleri bir şey olmadığını gördüler.

Özürlülerle ilgili birçok düzenlemeyi peş peşe yapan, sokak çocukları sorununu yakın takibe alan millî iradenin tecelligâhı olan bu Yüce Meclisin siz saygıdeğer üyeleri, yirmi yıllık bir çatışma ortamında büyük acılar yaşamış ve şu an mağara evlerde yaşayan Beğendi Köyü sakini bu 33 ailenin insanca yaşayacakları konutlara kavuşmalarına olanak sağlayacak; ayrıca, Gaziantep İli Şahinbey İlçesi Aydınbaba Mahallesinde yer alan, jeolojik açıdan risk taşıyan 240 bina için yasal düzenlemeyi amaçlayan bu önergeye değerli oylarınızla evet demenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eri.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ağrı Milletvekili Sayın Naci Aslan.

Buyurun Sayın Aslan.

CHP GRUBU ADINA NACİ ASLAN (Ağrı)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli-Buldan ve Çevresi, Hakkâri, Bingöl-Karlıova, Erzurum-Çat İlçesinde meydana gelen depremle ilgili yasa tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Tabiî, değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu 6 ncı madde, bir yürürlük maddesidir ve bunun üzerinde bir şey konuşmaya gerek yok; ama, Doğu Anadoluda yaşayan, mahrum ve fakir bölgenin bir çocuğu, bir köylü çocuğu olarak ve bölgemizin birinci derecede deprem, fay hattı üzerinde olması, bu sosyal devletin bazı görevlerini yerine getirmesi noktasında birkaç kelime söylemek istiyorum.

Şimdi, 25 Ocak günü Van'da olan deprem ve bundan önce ülkemizin çeşitli il ve ilçelerinde, köylerinde meydana gelen depremde hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara Allahü Tealâ’dan şifa diliyorum, sabır diliyorum ve Cenabı Allah bir daha böyle afetleri ülkemize, milletimize, bölgemize nasip etmesin, korusun halkımızı.

Bu konuşmamın başlangıcında şunu söylüyorum: Demin, hepimiz, millet olarak bir sevinci yaşadık; Millî takımımızın elde etmiş olduğu başarıdan ötürü de kendilerini kutluyorum.

Ayrıyeten, Sivas İlimizde meydana gelen heyelandan ötürü de, canlarını kaybeden yurttaşlarımıza, yine, Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, sosyal devletin, yapacağı bazı ödevleri, görevleri vardır; vatandaşına karşı bazı sorumlulukları vardır. Örneğin -ben, bir köylü çocuğu olarak- köy evlerinin fizikî yapılarına baktığımız zaman, yüzde 90'ı her an ufak bir sarsıntıyla çökebilir görünümdedir. Mesela, ben, size, bilgisayarda, şimdiye kadar küçük çapta meydana gelmiş depremlerin şiddetlerini söylediğim zaman, binalarımızın, evlerimizin ne kadar sağlıksız olduğu ve çoğu yurttaşımızın da, gerek derede veya da mezralarda toplamış oldukları yuvarlak taşları 50 santim kalınlığında örerek ve çamurla sıvayarak, üzerine de ağaç ile toprak örterek bu evlerin içinde yaşadığını biliyoruz. Şimdi, Bayındırlık Bakanlığımız, Maden ve Tetkik Aramamız ve sivil savunma örgütlerimiz, bana göre, köylerimizde, komisyonlar halinde çok geniş tespitler yapmalıdır. Bu durumda olan evlerimizi tespit ederek, yurttaşlarımıza yine kendi evini yap noktasındaki krediyi sağlayarak, yirmi yıl vadeli bu kredileri vererek, yurttaşlarımızın evlerine kavuşması, bana göre, önceden tedbir alma noktasında çok önemlidir.

Demin, bazı arkadaşlarımız, afet konutlarının maliyetleri üzerinde konuşmalar yaptılar. Biz, bir heyetle Erzurum-Aşkale, Kandilli ve Ağrı Doğubeyazıt'a gittik, üç defa gittik. Gerçekten, ben, burada, huzurunuzda tüm Türkiye Cumhuriyetinin halkı huzurunda, Bayındırlık Bakanı başta olmak üzere, Bayındırlıkta çalışan tüm teknik elemanları ve kadrosunu kutluyorum; ikibuçuk aylık kısa bir süre içerisinde 100 metrekarelik evleri en modern şekliyle, en teknik şekliyle ve tüm birinci derece malzeme kullandırmak şartıyla bitirdiler. Yurttaşlarımız şu anda sıcak yuvalarında bu evlerinde yaşıyorlar.

Elbette ki, biz, var olan hükümetleri hep tenkit ederek, tenkitlerle bir yere varmamız mümkün değil. Önemli olan, yapılanı da takdir etmektir. O noktada, inşallah, hükümetimiz ve devletimiz, yine, gerek Bingöl'de olsun gerek Çat'ta olsun gerek Hakkâri İlimizde olsun bu yaraları en kısa sürede saracaktır, inanıyorum ve ekliyorum ki, Zeki Ergezen'in Bayındırlık ve İskân Bakanı olması, Türkiye için de bir şanstır diyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Niçin; çünkü -ben, vicdanî kanaatimi söylüyorum- o konuda uzmanlaşmış, Emniyet Genel Müdürlüğü İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığını yapmış, bir binanın, gerek statik gerek bütün analitik yapısıyla beraber nasıl olduğunu bildiği için bu kadar başarılıdır diye düşünüyorum. Önemli olan icraattır, önemli olan o icraatı gerçekleştirmektir.

Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımın bundan sonra yapması gereken bir çalışması olmalıdır diye düşünüyorum. O da şudur: Demin, çoğu arkadaşımız, bunu Yüce Meclise arz etti. Biz, köylü çocuğuyuz; çok geniş çaplı, fiziği geniş evler yaparız ve bu evlerin çoğu tek katlıdır. Bir evde, bir çatı altında 5 aile vardır. Babanın ekonomik gücü çok kısıtlı olduğu için, çocuğuna ayrı bir yerde bir ev yapma olanağı yoktur. Dolayısıyla, sıkılarak, o evde beraber yaşıyorlar. Bizim afet yasamıza göre, deniliyor ki, bahçeye açılan kapı sayısı kadar ev yapılır diye, afet konutu yapılır diye... Oysaki, bana göre, yapılacak tespitlerde, o çatı altında yaşayan kaç tane aile varsa  -aile diyorum, birey demiyorum, fert demiyorum- örneğin, bir baba, dört çocuğunu evlendirmiş, her birisinin de üç beş çocuğu vardır. Onlara göre ev yapılmalı ve bu vatandaşlarımız öyle borçlandırılmalıdır.

Başka bir sorun daha var arkadaşlarım. Ben, gittiğimiz yerde, aynı zamanda Kürtçe tercümanlık da yaparak, heyete, Türkçe bilmeyen vatandaşların ifadelerini, emellerini, arzularını, sıkıntılarını bildirdim. Orada, hükümetimizi de, var olan bakanımızı da, var olan heyetlerin icraatlarını da överek, onları sakinliğe, onları sabra, hoşgörüye davet ederek bunu yaptım.

Mesela, ben, köyde zenginim. Doğu Anadoluda, güneydoğuda çoğu böyle, zengin olduktan sonra batıya kaymalar vardır. Köyde, evini boş bırakıyor veya birisine hayrı için veriyor veyahut da kiraya veriyor. Şimdi, kirada olan veya hayır olarak birisinin evinde kalan yurttaşımızın evi depremde yıkılıyor; eşyası, bütün varlığı gidiyor; ama, bu vatandaşımıza biz ev yapmıyoruz. Sosyal devlet olarak, buna, eşitlik ilkesine aykırı bir noktada, biz yardımcı olamıyoruz. Onun için, bu da, hükümetimizin bir suçu değil; bu, kanunlardaki boşluklardan kaynaklanıyor diyorum. Mutlaka, hükümetimiz, bu kanunu yeniden düzenlemeli, bu fıkraları eklemeli ve yurttaşlarımızı bu sıkıntıdan mutlaka kurtarmalıdır.

Bu yasa tasarısının, tüm ülkenin ve yurttaşlarımızın yarasını sarmasını diliyor; Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun, Hükümetin görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkında görüşünü okutuyorum:

Danışma Kurulu Önerisi

838 sıra sayılı Kanun Tasarının 1 inci maddesinin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin hükümetin talebi Danışma Kurulumuzca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Eyüp Fatsa               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, hükümetin istemini okutup, oylarınıza sunacağım.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 838 sıra sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş olan 1 inci maddesinde içerikle ilgili bazı düzeltme ve değişiklikler yapma ihtiyacı doğmuş olduğundan, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bu maddenin yeniden görüşülmesi hususunda gereğini arz ve talep ederim.

   Zeki Ergezen

Bayındırlık ve İskân Bakanı

BAŞKAN - Hükümetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 1 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteği var mı? Yok.

Madde üzerinde verilmiş 1 önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 838 sayılı kanun tasarısının 1 nci maddesinde yer alan "Akyaka Beldesinde 21.12.2004 tarihinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bingöl İli Yedisu ve Adaklı İlçelerinde 12-14.03.2005 tarihinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Feyzi Berdibek

Yılmaz Kaya

 

Samsun

Bingöl

İzmir

 

Abdulbaki Türkoğlu

Hanefi Mahçiçek

 

 

Elazığ

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu okuttuğum önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümetin talebi zaten...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet, katılıyoruz; zaten talep ettik.

BAŞKAN - Sayın Koç söz istiyor; önergenin gerekçesini açıklayacak.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tekriri müzakere konusu olan madde hakkında açıklama yapmadan önce, Türkiye dertli bir ülke, Türkiye sıkıntılı bir ülke; her açıdan olduğu gibi, bu doğal afetler bakımından da şanssız bir kara parçasındayız. Onun için, ben, yetersiz altyapılar içerisinde şu ana kadar hayatını kaybeden tüm deprem kurbanlarını deprem şehitleri olarak anmak istiyorum; hepsine Tanrı'dan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, gün geçmiyor ki yurdumuzun bir yöresinden acı haberle sarsılıyoruz; gerçi dünyadan da sık sık benzer haberler geliyor; ama "önce can, sonra canan" sözü kendi insanımız için önplanda geçerli.

Bu 1 inci maddede, Hakkâri ve çevresi, Denizli-Buldan, eklenen iki ilçemiz ve Bingöl İlimiz geçiyor. Burada "Akyaka  Beldesinde" ibaresinden sonra Yedisu ve Adaklı'nın eklenmesi konusunda, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek'in de duyarlılığına teşekkür etmek istiyorum. Ortaklaşa bir girişimle Sayın Bakan da bunu kabul ettiler, Hükümet de kabul etti ve Bingöl İlinin Yedisu ve Adaklı İlçelerinin de bu kapsam içerisinde değerlendirilmesini talep ettik. Eğer sizler de uygun görürseniz, 1 inci maddeye bu da eklenirse, oradaki vatandaşlarımızın da benzer konudaki mağduriyetleri bu kapsam içerisinde giderilmiş olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin kabul ettiği ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN -   Sayın milletvekilleri, Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 264

Kabul                                : 264 (x)

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri,

Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 646)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, sıradaki diğer işlere geçsek dahi, komisyonun ve hükümetin bulunamayacağı anlaşılmış olduğundan, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Mart 2005 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.24