BIM 3 8 2005-04-21T07:52:00Z 2005-04-21T07:54:00Z 89 60510 344909 TBMM 2874 689 423572 9.3821 Print 75 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22                                                    YASAMA YILI : 3

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 79

76 ncı Birleşim

29 Mart 2005 Salı

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım, özelleştirme çalışmalarının Sakarya İlindeki yansımalarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/781)

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1465) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/275)

3.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ile UN-Habitat İcra Direktörü Anna Tibaijuka'nın, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare Konseyi Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İsveç Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/783)

5.- TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin, İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının resmî davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/784)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve 23 milletvekilinin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 25 milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 829)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekilinin; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/112) (S. Sayısı: 580)

4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 840)

5.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

2.- Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VIII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

2.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 29 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa Asliye Ceza Mahkemesinde açılan bir davaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4744)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı hükümlü eski milletvekillerinin siyasî faaliyette bulunup bulunamayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4797)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, 17 Ağustos 1999 depreminin gerçekleştiği illerde yıkılan konutlarla ilgili olarak yargıya intikal ettirilen dosyalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4825)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Hakkâri ve çevresinde meydana gelen depreme ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4835)

5.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, Erol Aksoy'un KKTC'deki off-shore bankasıyla İktisat Bankasının birleştirilmesi sürecindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4840)

6.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Dalaman'da MOPAK A.Ş.’nin çevre kirliliğini önlemek için yaptığı yatırımlara ve işçi sigortalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4865)

7.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Devlet Denetleme Kurulunun hazırladığı raporlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4879)

8.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, küçük esnaf ve sanatkârların Bağ-Kur borçlarının yapılandırılmasına ve sağlık hizmetlerinden yararlandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4884)

9.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde Telekom Müdürlüğündeki keyfî uygulama iddialarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4907)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, İstanbul'daki Haydarpaşa Limanı ve Garının sorunlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4910)

11.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Türk Telekom ile bir Amerikan firması arasındaki görüşmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4916)

12.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Diyanet İşleri Başkanlığının suni fertilizasyonla ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4935)

13.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, 22 nci Yasama Döneminde yurtdışına görevli giden milletvekillerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/4945)

14.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Şeker Kurumunun kapatılmasına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4974)

15.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ÇAYKUR Genel Müdürlüğü İdari ve Sosyal İşler Daire Başkanının görevden alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4978)

16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Et ve Balık Ürünleri AŞ'nin faaliyetlerine ve yeni statüsüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4980)

17.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa GAP Havaalanı ve Gaziantep Havaalanı Projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4988)

18.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Köy Hizmetleri Konya Bölge Müdürlüğünün makine parkına ve çalışanların durumuna ilişkin Başbakandan sorusu Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5025)

19.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, teşviklerin aksamasına neden olan ayçiçeği üreticisi kayıt sistemine,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Konya-Karatay-Veteriner Sağlık Meslek Lisesi öğrenci kontenjanına,

Mera alanlarındaki tahsis amacı değişikliklerine,

Kredi borçları nedeniyle icra takibine uğrayan çiftçilere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5033, 5034, 5035, 5036)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Atatürk'ün gizli bir vasiyeti olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/5041)

21.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yüksek çözünürlükte yayın teknolojisine yönelik çalışmalar yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/5049)

22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, MİT Müsteşarlığı görevlilerinin yabancı ülke temsilcileriyle görüşmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5050)

23- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki Falez Oteline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5051)

24.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, futbol sektörünün sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5060)

25.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, futbolda teşvik ve şike iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5061)

26.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarım sektörüne uygulanan desteklere ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5076)

27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, sosyal güvence kapsamındaki gözlük, cam ve çerçeve bedellerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5077)

28.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik Karacaali Köyünün sulama göleti ihtiyacına,

- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, çiftçi kayıt sistemi nedeniyle doğrudan gelir desteği alamayanlara,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Yalıçiftlik Köyünün sulama göleti ihtiyacına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5086, 5087, 5088)

29.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta-Aksu İlçesinde okul çevresinde bulunan baz istasyonlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5090)

30.- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, polis memurlarının askerlik yükümlülüklerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/5092)

31.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Yeniköy Belediyesine çöp kamyonu tahsis edilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5094)

32.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, TRT İstanbul Radyosunda personele yönelik uygulamalara ve bir enstrümanın yasaklanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/5119)

33.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın, yurt dışından öğrenci getirme projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/5129)

34.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5157)

35.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, Devlet Malzeme Ofisinin özelleştirilmesi düşüncesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5162)

36.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sahte rakı imalatına ve denetim eksikliğine,

- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, ziraî ilaçların kullanımının reçetelendirilmesine yönelik bir çalışma olup olmadığına,

- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sağlığa zararlı olduğu iddia edilen bazı gıda maddelerine,

- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, bazı et kombinalarının Bakanlığa bağlanıp bağlanmayacağına,

- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, hastalık taşıyan hayvanlarla ilgili alınacak tedbirlere ve bir iddiaya,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5184, 5185, 5186, 5187, 5188)

37.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kimyagerlerin özlük haklarının düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5193)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali Dinçer, Dünya Tüberküloz Günü münasebetiyle bir konuşma yaptı.

TBMM Başkanvekili, Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, geçtiğimiz günlerde Bayrağımıza karşı sergilenmek istenilen hain saldırıya,

İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın, ülkemizde yaşanan sosyal çöküntüye; özellikle İstanbul'da meydana gelen gasp olayları ile otopark çetelerine karşı alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;

İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından hazırlanan küresel yolsuzluk raporuna ve raporun Türkiye'yle ilgili bölümündeki konulara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek;

Cevap verdi.

Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 31 milletvekilinin, zeytin yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak üretimin ve tüketimin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/263) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Başkanvekili seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan 634 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 3 üncü sırasına, 205 inci sırasında yer alan 836 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına, 23.3.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 829 sıra sayılı (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis araştırması komisyonu raporunun, gündemin özel gündemde yer alacak işler kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 29.3.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının ikinci sırasında yer alan (10/16) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin 29.3.2005 tarihli birleşimde ve 23.3.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun aynı tarihli 74 üncü Birleşiminde okunmuş bulunan (10/162) esas numaralı Meclis araştırması önergesiyle birlikte yapılmasına ve görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurul çalışma saatlerinin 30.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00 saatleri arasında, 31.3.2005 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında yapılmasına; 29.3.2005 Salı ve 30.3.2005 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grup önerisi, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

6 ncı sırasına alınan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın (1/930) (S. Sayısı: 740),

7 nci sırasına alınan, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının (1/929) (S. Sayısı: 741),

Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

2 nci sırasında bulunan Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/971) (S. Sayısı: 831),

3 üncü sırasına alınan, Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın; Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634),

4 üncü sırasına alınan, Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 14 milletvekilinin; 877 Sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanununun 2 nci Maddesiyle Bağlı 4 Nolu Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/361, 2/393) (S. Sayısı: 836),

5 inci sırasına alınan, Kozmetik Kanunu Tasarısının (1/844) (S. Sayısı: 643),

Yapılan görüşmelerden sonra,  kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

29 Mart 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.43'te son verildi.

 

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Harun Tüfekci

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Konya

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


No. : 103

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Mart 2005 Cuma

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, Elazığ-Pertek arasında yeni bir köprü yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1498) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.3.2005)

2.- Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, sahte rakı sorununa yönelik TAPDK'nın denetimine ve yöneticileri hakkındaki adli soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1499) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kemer duble yolunun alt yapı eksikliklerine ve trafik kazalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1500) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Akdeniz Üniversitesinin yaptığı kazı çalışmalarına ve uluslararası düzeyde tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1501) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kale İlçesindeki Devlet Hastanesinin sağlık personeli eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1502) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize İlinin doğal güzelliklerinin turizme açılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1503) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bartın-Ulus İlçesi Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1504) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

8.- Tokat Milletvekili Feramus ŞAHİN'in, Tokat Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1505) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, bir uçak yolculuğu esnasında Millî Eğitim Bakanının kendilerine anlattığı bir fıkraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5273) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2005)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova'daki AKSA Fabrikası hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5274) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Tarımsal Destekleme Programına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5275) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

4.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, sokak çocuklarına yönelik politika ve önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

5.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5277) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

6.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, özelleştirmeyle ilgili işlemlerin yargı kararıyla iptaline ve yeni yöntemler geliştirilip geliştirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5278) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5279) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, hükümetin basına yönelik tutumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5280) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

9.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, 5033 sayılı Kanunun bankalar ve finans kuruluşlarınca uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5281) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

10.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, yaptığı bir konuşmaya ve basına yönelik tutumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5282) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Bitlis-Tatvan'da 1994 yılında işlenen bir cinayete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5283) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Danıştay, İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen bir kararın uygulanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5284) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kara Kuvvetleri Komutanının terörle ilgili ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5285) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

14.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, Antakya Tütün İşleme Merkezindeki tütün işleme makinasının kullanılmamasına ve TEKEL'deki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5286) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

15.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, uluslararası terör örgütlerinin Türkiye'deki finans kurumlarıyla bağlantılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5287) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

16.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, ABD Büyükelçiliği diplomatlarının bir ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5288) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB nezdindeki sivil toplum kuruluşları içinde Türkiye'yi temsilen büro olup olmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5289) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, yabancı basında sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla ilgili çıkan yazılara ve gösterilen tepkiye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5290) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)

19.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Kumluca-Mavikent Belediyesindeki kaçak bir inşaata ve alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5291) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

20.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Anfa Altınpark İşletmesinin güvenlik ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5292) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

21.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Kültür Sanat-Sen Genel Başkanının gözaltına alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5293) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

22.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Safranbolu Belediyesinin yoksulları tespit yöntemi ile ilgili iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5294) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

23.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, terörle mücadelenin gerilediği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5295) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

24.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, özelleştirilen belediye hizmetlerinin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5296) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

25.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Bor-Bahçeli Kasabasındaki Antik Roma Havuzu ve Tyana Kenti çevre düzenleme çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5297) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

26.- Afyonkarahisar  Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, koruma kurullarının takibindeki kültür varlığı konumundaki binalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5298) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)

27.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki yerel gazetelerde kendisine atfedilen beyanlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5299) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

28.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, 2004 yılında Emekli Sandığı ile ilgilendirilen personel sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5300) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

29.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Emekli Sandığına ait Efes Otelinin finansman sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5301) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

30.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Emek Oteller Zinciriyle ilgili sorularına verilen cevaplara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5302) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

31.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde SSK Hastanesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5303) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

32.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, heyet raporuna bağlı reçetelerin yazımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5304) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

33.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, SSK hastanelerinin devri nedeniyle personel istihdamında yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5305) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

34.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Tunus'ta yapılacak bir kongreye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5306) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

35.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Kaman Toprak Mahsulleri Ofisinden, bazı firmalara düşük fiyatla buğday satıldığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5307) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

36.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Zengen Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin bir projesinin programa alınmadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5308) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

37.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5309) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

38.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde'de hayvan tesliminde yolsuzluk yapan firmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5310) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

39.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, Görevde Yükselme Sınavı sonucu merkeze ve taşra teşkilâtına yapılan atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5311) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)

40.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bağcılık ve şarapçılık sektörünün sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5312) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

41.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, Eskişehir İli Anadolu Üniversitesi Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5313) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

42.- Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın, bir atamaya ve atama hakkındaki mahkeme kararına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5314) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)

43.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bartın'da Ulaştırma Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasının olumsuz sonuçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5315) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

44.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Mesudiye İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5316) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

45.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, kayıp ve kaçak elektrik oranlarına ve alınan tedbirlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5317) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

46.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, üzüm bağcılığıyla ilgili bir projeye ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/5318) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

47.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, 2004 yılında elma ve patates ihracatındaki teşvik priminden yararlanan firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/5319) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)

48.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İzmir Halkapınar Kapalı Spor Salonu İnşaatı ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/5320) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

49.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, İzmir-Çanakkale Kuzey Çevre Yolu Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5321) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)

50.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, TMSF'ye geçen kuruluşlardaki gayrimenkullere ve çalışanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/5322) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 1983'ten sonra kamu bankaları yöneticilerinin malvarlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4834)

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki hastanelerle ilgili bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4836)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, eski Başbakan Bülent Ecevit'e İstanbul Atatürk Havalimanı VİP salonunun kullandırılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4839)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Antalya-Gündoğmuş Belediye Başkanının ailesine yönelik saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4846)

5.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarında tahsil edilemeyen vergi miktarına ve işini terk eden mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4848)

6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 1995 yılından itibaren tahsil edilemeyen tarımsal sulama borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4866)

 

 

 

 

                                                                                                                            No.: 104

28 Mart 2005 Pazartesi

Yazılı Soru Önergesi

1.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, 22 nci Yasama Döneminde yurtdışına görevli giden milletvekillerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4945) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2005)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, son 5 yıldaki millî gelir ile iç ve dış borç artışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4870)

2.- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU'nun, Almanya'da yayımlanan bir gazeteye verdiği iddia edilen demece ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4871)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AİHM'de Türkiye aleyhine açılan köy boşaltma davalarına ve köye dönüş projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4873)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan fabrika, banka ve işletmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4878)

5.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, fuel-oil ve doğal gaz ile çalışan elektrik santrallerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4888)

6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizin bor, altın ve petrol rezervlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4889)

7.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep TEKİN BÖRÜ'nün, konutu olan kamu görevlilerine lojman tahsis edilip edilmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4892)

8.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, vergi mükelleflerine matrah arttırma baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4893)

9.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki hekimlerin geçici olarak görevlendirilmelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4896)

10.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Aybastı Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4897)

11.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, gazilere verilen maaşa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4914)

12.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'da bulunan Şükrü Doruk Reviri'nin amacına uygun kullanılmadığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4915)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yurtdışında temsilcilikleri bulunan bakanlıklar ile diğer kamu kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4918)

14.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, kara nakliye taşımacılığı kooperatifleri ile liman ve otoban fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4919)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Alman vatandaşlığı iptal edilen Türk vatandaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4921)

16.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Mavi Akım Projesine ve gaz alım anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4922)

17.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Tekirdağ-Hayrabolu İlçesinin bazı köylerinde kamulaştırma bedellerinin ödenmediğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4923)

18.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlatılan enerji operasyonunda ismi geçen bir yöneticiye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4924)

19.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlatılan enerji operasyonuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4926)

20.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, doğal kaynak suyu işletmecilerine ve kapasite artırımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4927)

21.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, DSİ'nin Adana-Karataş İlçesi Ağyatan Gölündeki ıslah çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4928)

22.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, elektrik üretiminde kullanılan mobil santrallere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4929)

23.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, DSİ'nin sulama birliklerinden geriye dönük ücret talep etmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4930)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                            No.: 105

29 Mart 2005 Salı

Raporlar

1.- Adalete Uluslararası  Erişim Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı: 843) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

2.- Polis Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı: 844) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/939) (S. Sayısı: 845) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna (EUPOL-PROXIMA) Katılımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/944) (S. Sayısı: 846) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Bosna-Hersek Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/964) (S. Sayısı: 847) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

6.- Emniyet Genel Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve  Hurda Durum  ve  İşlemleri ile Hizmet Satışına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)

Meclis Soruşturması Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU ve 62 Milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hasılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla, Devlet Bakanı Güldal AKŞİT ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU ve 23 Milletvekilin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN ve 25 Milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihi binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihi ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

29 Mart 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, 3 sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kütüphane Haftası münasebetiyle, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e aittir.

Buyurun Sayın Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kütüphaneler Haftası dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize, selam ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; kitapların olmadığı bir dünya düşünülemez. Kitapların süslemediği bir yaşam tarzı da noksan olsa gerektir. Eğitimin, bilimin, sanatın temeli kitaba dayanır. İnsanlar için bu kadar değerli olan kitaplar, kütüphanelerde korunur ve araştırmacıların, öğrencilerin ve tüm insanların hizmetine sunulur. Bu anlamda, kütüphaneler, hem kitapların evleri hem de okumanın evleridir.

Türklerde, ilk kez, Ortaasya'da Uygurların bir kütüphane oluşturduğu bilinmektedir. Karahoça ve Turfan kazılarında 30 000 kadar yazma ortaya çıkarılmıştır. Türkler, İslam Dinini kabul ettikten sonra kütüphane oluşturmaya büyük özen göstermişlerdir.

Günümüzde, en yalnız, en buruk mekânlar kütüphanelerdir. Kütüphanelerin ve evlerin en korktukları şey yalnızlıktır. Toplum olarak bizler, yoğun hayat tempomuz ve koşturmamız içinde kütüphanelere gitmeye, kitap okumaya ne kadar vakit ayırabiliyoruz?.. Hayatımızın bir parçası olması gereken bu alışkanlığı ihmal etmeden, televizyon ve bilgisayar gibi teknolojik ürünlerin arasında sıkışan çocuklarımıza acaba yeterince yararlı olabiliyor muyuz?.. Oysa, okunan her yeni kitap farklı dünyaları keşfetmemizi, bilgilenmemizi sağlarken, kimi zaman da mutluluğumuzun kaynağı olmaktadır.

Hayatımıza pek çok güzellikler katan kitap okuma alışkanlığının gelecek kuşaklara aşılanmasının önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü, kitap okumak, hayatı anlamlı kılmaktır. Kitabı sevmek, hayatı sevmektir. Kitapla barışık olmak, hayatla barışık olmaktır. Kitapla dostluk, engin ufuklara açılmaktır. Kitapla arkadaş olmak, çetin hayat yolculuğunu mutlulukla sürdürmektir.

İnsan, ne olduğunu ve nerede olduğunu anlayabilmek için sürekli bir okuma serüveni yaşar. İnsanın ilk okuma tecrübesi, kendisi dışındaki nesneler üzerinde gerçekleşir. O, çevresini, nesneleri, olayları, durumları, hayatı, insanları, kendisini ve nihayet kitapları okur durur. Onun için, Mevlamız, Yüce Kitabında, yaratılmışların en üstünü bizlere, başat söz ve emir olarak "oku" diye sesleniyor ve "oku, yaratan Rabbinin adıyla oku" diyerek, İslam medeniyetinin okumaya verdiği önemi de apaçık göstermektedir.

Kitap sevgisi ve tutkusu, okuma aşkının bir gereğidir. 88 yaşındaki annesiyle birlikte kitapçıya giderek Anglosakson dili grameri arayan ünlü şair ve yazar Borges'in gözleri görmüyordu; fakat, o, bir öğrenme sevdalısıydı. Borges gibi, Cemil Meriç de, uzun yıllar bir başkasının kendisine okuduğu kitaplarla teselli oldu. Nitekim, okumanın algılanması, gözle değil, beyinle ilgilidir. Belki de bu yüzden kitaba dokunmak ve onu algılamak insana bir ürperti, gizli bir haz verir. Büyük mütefekkir Cemil Meriç, okumayı "iki ruh arasında âşıkane bir mülakat" olarak tanımlamaktadır. Ona göre, kitap, meçhule açılan bir kapıdır. Okuma ise, içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Avrupa'nın eriştiği uygarlık düzeyinin yakalanıp sürdürülebilmesi, okuyan, yazan, tartışan bir toplumun oluşturulmasıyla mümkündür. Bunun en önemli araçlarından biri Avrupa Birliği ülkelerindeki standartlarda hizmet verebilecek, yaygın ve örgün eğitimi destekleyebilecek, teknolojik altyapısı gelişmiş modern kütüphanelerin ülke çapında yaygınlaştırılmasıdır.

Türkiye'yle yakın nüfusa sahip Avrupa Birliği üyesi ülkelerden, 2003 yılı itibariyle verilere göre, ortalama olarak Almanya'da 11 000, İngiltere ve İspanya'da 5 000 halk kütüphanesi varken, Türkiye'de 1 435 halk kütüphanesi bulunmaktadır. Bu durumda 100 000 kişiye düşen halk kütüphanesi sayısı Almanya'da 14, İspanya'da 13, İngiltere'de 8 ve Avrupa Birliği ortalaması 12 iken, Türkiye'de bu sayı 2,8'dir.

 Yine, Türkiye'de kütüphanelerde bulunan kitap sayısı Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında çok düşük kalmaktadır. 80 000 000 nüfuslu Almanya'nın kütüphanelerinde 150 000 000 kitap bulunurken, 70 000 000'luk ülkemizde sadece 13 000 000 kitap bulunmaktadır.

Halk kütüphanelerine üye olanların sayılarına baktığımızda İngiltere'de 35 000 000, Fransa'da 12 500 000, Almanya'da 8 700 000, İspanya'da 6 000 000 iken bu sayı Türkiye'de sadece 386 000'dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; halk kütüphanelerinin istatistiklerinden, bu kütüphanelerin kullanıcı ve üye sayılarının yıllar itibariyle düştüğü anlaşılmaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri, halk kütüphanelerinin değişen dünyada toplumun isteklerini karşılamaktan uzaklaşması; ikincisi ise, bu kütüphanelerin yeni teknolojilerden faydalanamamasıdır. Halk kütüphaneleri yeni teknolojik gelişmelere ayak uydurulabilmeli ve internet bağlantısıyla bütünleşik kütüphane sistemleri kurulmalıdır.

Kütüphaneler için millî bir politika ve gerçekçi bir gelişme planı hazırlanmalı, daha da önemlisi, bölgesel ve yerel düzeyde halk kütüphanelerinin oluşumu ve işleyişini ilgilendiren ve görevlerini tanımlayan bir kütüphaneler yasası mutlaka ve gecikmeksizin çıkarılmalıdır.

Kitapların evleri kütüphaneleri ve kitapların hizmet erleri kütüphanecileri sadece yılda bir kez Kütüphaneler Haftasında hatırlamayalım. Kütüphanelerin bilgi belleğimiz olduğunu...

BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen, tamamlayın efendim.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - ...kuşaktan kuşağa, bilimin, sanatın kütüphaneler aracılığıyla devredildiğini unutmayalım. Yine unutmayalım ki, kitap, okumaya giden yoldur, araçtır.

Okuma eylemi, kişinin kendini tanımasıdır, kendini bilmesidir diyor; sözlerimi, sevgi adamı Yunusumuzun "İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Bu nice okumaktır" belgelik ve bilgelik dizeleriyle tamamlayarak, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Gündemdışı ikinci söz isteği, aynı konuda, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve izleyenler; Kütüphane Haftası nedeniyle söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

İnsanlık, bilgi çağını yaşıyor. Başta üretim olmak üzere, her türlü ekonomik, siyasal ve kültürel faaliyetin dayanağı, giderek artan oranda bilgidir. İnsanlık, bu noktaya okuyarak geldi. Bizim Kutsal Kitabımızın "oku" emrinin ötesinde, Yunus Emre'nin -biraz evvel burada söylendiği gibi- "ilim kendin bilmektir" ve cumhuriyet aydınlanmasının okumaya öncelik veren anlayışı, hamuru, bu toprakların, bu toplumun özünü oluşturmaktadır. Bilgi, okumayla edinilir. Kitap ise, bilginin kaynağıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin kütüphanecilik yönünden durumu hiç de iç açıcı değildir. Gerek yayımlanan gerekse okunan kitap sayıları ve kütüphane bakımından ülkemiz, yine biraz evvel irdelendiği gibi, benzer ülkelerin çok gerisinde kalmaktadır. Kütüphane personeli sayımızda, üzülerek belirteyim ki, 1990'dan bu yana 40 puan, yani, 100'den 60'a düşen bir azalma vardır. 2000 yılında 2 923 olan personel sayısı, günümüzde -2005'te- 414 kişi azalarak, 2 509'a düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, kütüphane çalışanlarının çok büyük çoğunluğu kütüphane eğitimi almamıştır. 2 500 dolayında kütüphane çalışanının yalnızca 286'sı kütüphane eğitimi almıştır. Oysa, her yıl ülkemizde 300'e yakın -270 dolayında- kütüphaneci diploma almaktadır. Bu çocuklarımız, işsizliğe, başka iş yapmaya terk edilmekte, öbür tarafta da, kütüphanelerimiz personelsiz kalmaktadır.

Büyüklü küçüklü kütüphane yapıları çok yetersizdir. Okuma salonları, ışık düzeni, diğer olanaklar, gerçekten, güçlendirmeye, iyileştirmeye muhtaçtır. Kütüphanenin suyu, elektriği kesilemez. Ödeneksizlik nedeniyle, parasızlık nedeniyle kitap alamamaları büyük bir yaradır ve düşünülemez. Diziler, koleksiyonlar alınamıyor, kütüphane işlevini yitiriyor. Böyle olunca da, bu yıl sağlanacağı söylenen 150 yeni kütüphaneci kadrosu da bu açığı kapamaktan uzak olacaktır. Anlaşılan, IMF "kamu personelinin sayısını azaltın" dediğinde, en çok darbe yiyen, ezilen kütüphaneciler olmaktadır ve anlaşılan, birileri, Türkiye'nin okumasına iyi gözle bakmıyor.

Pek çok kütüphanemiz de -buna, Millî Kütüphanemiz ve bizim, Meclisin Kütüphanesi de dahildir- pek çok yayını, düzenli ve süreli yayınları da düzenli bir biçimde okuyucuya sunamıyor. Son yıllarda kütüphanelerin bilgisayar ortamına geçirilmesi söz konusudur; ancak "dijital ortam" dedikleri, sayısal bilginin yüklendiği ortamda kitap okumak çok kolay değildir. Eğer, bu girişim halkı kütüphanelerle bütünleştirecekse, bilgisayar okuryazarlığını güçlendirmek koşuluyla ancak uygulanabilir; kaldı ki, bilgisayarda roman okunmaz. Dolayısıyla, kitap sevgisi ve kitaba bağlılık burada bilgisayarın önünde tutulmalıdır.

Son çıkarılan Teşvik Yasası ve diğer çabalar kütüphanelerimizin güçlendirilmesini gerektiriyor. Türkiye, bir kütüphane ayıbı yaşıyor. Bu ayıbı, bu açığı, bu bilgi açığını hızla düzeltmek zorundayız; ancak böylelikle toplumsal dayanışmayı, demokrasiyi, ahlakı, gönenci güçlendirebiliriz bu toplumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Meclis ve hükümet üzerine düşeni yapmalıdır. Sayıları az, maaşları yetersiz olan, çok güç koşullarda büyük özveriyle halka kitap ulaştırmaya çalışan kütüphane çalışanlarını, kütüphanelerin, tüm olumsuzluklara karşın ısrarla "kitapkurdu" kimliğini koruyan okuyucularını, binbir güçlükle kitap yayınlayan yayıncıları saygıyla anıyorum. Kütüphanecilik sorunlarının bir an evvel çözümü dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

Yeniden teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Sakarya İlindeki özelleştirmeler konusunda, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım’ın, özelleştirme çalışmalarının Sakarya İlindeki yansımalarına ilişkin gündemdışı konuşması

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirmenin Sakarya İlimizdeki yansımaları hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlarım.

Kütüphane Haftası dolayısıyla haftanızı kutlar, bu haftada ve bundan sonraki günlerde kütüphane adetlerinin çoğalmasını, gerçekten kahvehanelerin de birer kütüphane olmasını temenni ediyor ve sözlerime devam ediyorum.

Özelleştirme denilince, hemen akla, fabrikaları ve müesseseleri yok pahasına elden çıkarma, işçileri sokağa bırakma gibi duygular, kamuoyunda, basında ve birkısım kişiler tarafından konuşulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk devletidir. Özelleştirme de, hukuk kuralları çerçevesinde yapılmaktadır.

Ben, sizlere, söz yerine, Sakarya'da yapılan özelleştirmenin yüzakı sayılabilecek fabrikaların durumu hakkında bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sakaryamızda, TEDAŞ, Et ve Balık Kurumunun özelleştirme kapsamı çerçevesinde işlemleri devam etmekte, Adapazarı Yem Fabrikasının satışı ise yapılmış; herhangi bir problem yaşanmamaktadır.

Burada, en önemli unsur, Sakarya'da Başak Traktör Fabrikası olarak faaliyetine devam eden Ziraî Donatım Kurumunun traktör fabrikasının özelleştirilmesi konusuna gelmek istiyorum. Bu fabrika, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararıyla, 11 Mart 1998 tarihinde özelleştirme kapsamına alınan bir fabrikadır. Ziraî Donatım Anonim Şirketine ait olan bu Sakarya Traktör Sanayii İşletmesi, 25 Temmuz 2003 tarihinde, yani, bizim iktidarımız zamanında, varlık satışı sözleşmesi çerçevesinde, Başak Traktör İş Tarım Makineleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine satılmıştır.

Firma yetkililerinden aldığım son rapora göre, imza tarihini izleyen bir yıl içerisinde en az 435 traktör üretimi gerçekleştirilmesi öngörülmüşken, alıcı firma, özelleştirme sonucunda, birinci yıl sonunda yaklaşık 1 400 traktör yapmış, bu yükümlülüğünü fazlasıyla yerine getirmiştir. Özelleştirme tarihinde, geçici işçilerle birlikte 251 işçinin çalıştığı Sakarya Traktör Sanayii İşletmesi, halen 260 personelle üretimine devam etmektedir. Yani, burada, bakıldığında, işçilerin, iş istihdamının azalması değil, artması söz konusudur. Özelleştirme sonrası üretim ve istihdam açısından oldukça yüksek bir performans gösteren bu uygulama, ilimizde özelleştirmenin ilk örneği olma şerefini taşımaktadır. Bu fabrikanın ihracat yaparak döviz girdisine yardımcı olacağı da aşikârdır. Fabrikanın özelleştirilmesi sonucunda kıdem tazminatları verilen ve ortada kaldı denilen 251 işçi arkadaşımızın, bu hafta itibariyle, Sakarya İl Millî Eğitim Müdürlüğünde, yeniden, çeşitli kadrolarda geri dönmeleri sağlanmış ve önümüzdeki günlerde çalışmalarına başlayacaklardır. Yani, burada, sözleşmeli işçi veyahut da kadrolu işçi mağduriyeti söz konusu değildir.

Ayrıca, bu fabrikanın, 42 yan sanayi kuruluşuyla iş bağlantısı yaparak ortalama 2 000'e yakın kişiye iş imkânı sağladığını, bu fabrika yetkilileri bildirmişlerdir.

Bunun yanında, 2004 yılı sonu itibariyle, yaklaşık 4 trilyon liraya satılan bu fabrika, devletin kasasına, yaklaşık 13 trilyon liraya yakın, sigorta, vergi ve katmadeğer katkısında bulunmuştur.

Diğer bir fabrikamız olan Adapazarı Şeker Fabrikasına gelince: Adapazarı Şeker Fabrikası, Türk Ticaret Kanunları hükümlerine göre kurulmuş bir anonim şirkettir. Bu fabrikanın faaliyeti, 1999 Marmara depreminde hasar görmesi nedeniyle durdurulmuştu. Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 20 Aralık 2000 tarihinde özelleştirme kapsamına alınmıştı. Yine, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15 Nisan 2000 tarih ve 26 sayılı kararıyla, fabrikanın tasfiyesine gidilmişti. Yani, bu fabrika, kapatılmayla karşı karşıyaydı. Fabrikanın yüzde 36 hissesine sahip olan Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi, bu karara itiraz ederek, yürütmenin durdurulması için mahkemeye dava açmıştı. Biz iktidara geldiğimiz zaman, AK Parti olarak, gelir gelmez, bu tasfiye kararının kaldırılması için yoğun temaslar yaptık. 4 Haziran 2003 tarihinde yapılan KİT Komisyon toplantısına bizzat katılarak, Şeker Fabrikasının yeniden üretim aşamasına getirilmesi hususunda tavsiye kararı aldırdık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, mikrofonu açıyorum; buyurun, tamamlayın.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Daha sonra toplanan Özelleştirme Yüksek Kurulu, 27 Haziran 2003 tarih ve 40 sayılı kararıyla tasfiye kararını kaldırmış, 26 Eylül 2003 tarihinde, şeker fabrikası ve ortakları, olağanüstü genel kurulu toplayarak tasfiye kararının kaldırılmasını onaylamış ve bu karar sonrasında, 2003 yılı ağustos ayında Bakanlar Kurulunun Sakarya'da yapılmasında, gündemin birinci sırasında olan yine Şeker Fabrikasının, bir an önce çalışması için hukukî sorunlarının aşılması ve yaklaşık 145 trilyon olan borcunun, muhasebe yönünden çarelerinin bulunması noktasında ilgili bakanlara Başbakanımız tarafından talimat verilmiştir. Bu toplantıdan sonra Adapazarı Şeker Fabrikasının tüm hisseleri Türk Şeker Anonim Şirketinin olmadığı için, ortakların sermaye artışına evet demesi gerekiyordu. Ankara'da 13 Şubat 2004 tarihinde Maliye Bakanımız, Sanayi Bakanımız, Sakarya Valisi ve 6 Sakarya milletvekiliyle beraber APEK ve ilgili kuruluşlar, Özelleştirme İdaresi Başkanının da katılımıyla bir protokol yaparak, fabrikanın çalıştırılması kaydıyla ortakların sermaye artışına evet demeleri sağlanmıştır.

Daha sonra, Yüksek Planlama Kurulu, 22 Nisan 2004 tarih ve 12 sayılı kararıyla, Adapazarı Şeker Fabrikasının 1,9 trilyon olan sermayesinin 145 trilyon liraya yükseltilmesine karar vermiştir. Bu karardan sonra 21 Haziran 2004 tarihinde, Adapazarı Şeker Fabrikası Anonim Şirketinin durumuyla ilgili, yine, 6 Sakarya milletvekilimiz, Sakarya Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sakarya'daki tüm sivil toplum örgütleriyle birlikte toplantı yapılarak, tutanak altına alınmış, ilgililere gönderilmiş, bu kararların dikkate alınması sağlanmıştır.

Ayrıca, 2004 yılı sonunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığında, Sakarya milletvekillerinin, Bolu ve Düzce milletvekillerininin de katılımıyla, ilgili tüm bakanlık yetkilileri ve Sakarya Valisinin de iştirak ettiği toplantıyla son noktaya gelinmiş, bir an önce pancar kota sorununun halledilmesi, fabrikanın özelleştirilmesi kararı ve çalışması için gereken gayretler sarf edilmiştir.

APEK, kongresini yaparak sermaye artışına uymuş ve rüçhan hakkını kullanmayarak, yüzde 94 hisse Türk Şeker Anonim Şirketine geçerek, borç-alacak takaslarıyla 145 trilyon lira borçtan Adapazarı Şeker Fabrikası kurtulmuştur.

Fabrika kapalı olmasına rağmen, alınan kotalar neticesinde çevre illerdeki fabrikalarda fason olarak işletilen şekerpancarından 2004 yılında, yaklaşık 3 trilyon liralık kâr elde edilmiştir.

31 Ocak 2005 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, Adapazarı Şeker Fabrikası Anonim Şirketinde bulunan yüzde 94 oranındaki Türk Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine ait hisseler, oniki ay içerisinde satış yöntemiyle özelleştirilmesini sağlamak amacıyla özelleştirme programına alınmıştır.

Söz konusu hissenin satış suretiyle özelleştirilmesi için, kısa süreli ihale ilanına çıkarılacaktır. Böylece, Adapazarı Şeker Fabrikasının, alıcı tarafından kesinlikle üretim faaliyetine geçmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, Adapazarı Şeker Fabrikası için Şeker Kurulu tarafından 2005-2006 kampanya dönemi için şeker kotası tefrik edilmiş olup, buna binaen, bölgede Adapazarı Şeker Fabrikası tarafından pancar ekimine başlatılmıştır. Adapazarı Şeker Fabrikasının, Kütahya Şeker Fabrikasına devri veyahut da kotasının verilmesi söz konusu değildir.

Sonuç olarak, fabrika çalışıncaya kadar, Adapazarı Şeker Fabrikasına verilen şeker kotasının üretimi, Türk Şeker Anonim Şirketine ait fabrikalar tarafından yapılacaktır. Bu husus, Türk Şeker Anonim Şirketi ile Adapazarı Şeker Fabrikası arasında yapılan protokolle kararlaştırılmıştır.

Adapazarı ve çevre illerimizin çiftçileri 2005 yılında pancar ekimine bu hafta itibariyle başlamıştır. Bu yılın kotası 225 000 tondur. Sakarya, Düzce, Bilecik, Bolu ve Kocaeli İllerindeki şekerpancarı çiftçisi pancarını ekecek ve en kısa zamanda Adapazarı Şeker Fabrikasında şekerini üretecektir.

Sakarya halkına fabrikanın bu konuma gelmesinde yardımlarını esirgemeyen Sayın Başbakanımıza, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, Maliye Bakanımıza, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımıza ve bütün bakanlarımıza, bürokratlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, bana bu süreyi veren Sayın Başkanımıza ve sizlere saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlarımız kapsamlı olduğundan, Divan Üyemizin, takdimini oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/781)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi-(a) yazımızla Başkanlığınıza sunulan ve ilgi-(b) yazımızla yenilenen Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmesi amacıyla İçtüzüğün 75 inci maddesi uyarınca geri gönderilmesini arz ederim.

                                                                                                         Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                    Başbakan

BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda bulanan tasarı geri verilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1465) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/275) 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 368 inci sırasında yer alan (6/1465) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Feridun Fikret Baloğlu

                                                                                                                     Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi var; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve 23 milletvekilinin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hiçbir ülkenin ve özellikle ülkemizin vazgeçmemesi gereken sektör tarım sektörüdür. Dünyanın bozulmakta olan ekolojik dengesinden ülkemiz ve bu arada ilimiz Çorum da olumsuz olarak payını almaktadır.

Çorum İli Karadeniz ikliminden İç Anadolu iklimine geçiş bölgesinde bulunmaktadır. 38 belde, 730 köyü olan Çorum, 2000 yılı nüfus sayımına bakıldığında 81 il arasında 38 inci sırada yer almaktadır. Yüzölçümü ise 12 820 kilometrekaredir. Yazlar sıcak ve kurak geçmesi sebebiyle tarımla uğraşan halkın önemli sorunu ise, sulu tarıma ihtiyaç duymasıdır.

Çorum topraklarının yüzde 49'u tarım arazisidir. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinde, 292 360 hektar alanı ile buğday ekimi başı çekmekte olup, bunun devamında arpa, çavdar, yulaf, mısır, çeltik, nohut, fasulye, mercimek, üzüm, şekerpancarı, haşhaş, ayçiçeği, patates gelmektedir.

Çorum (292 360 ha) ekilebilen buğday alanı ile de Türkiye'nin (9 400 000 ha) yüzde 3,2'sini, üretim olarak ise (548 121 ton), Türkiye'nin ( 20 000 000 ton) yüzde 2,7'sini karşılamaktadır. Ancak ilde tarım arazilerinin yüzde 18'ini oluşturan 113 432 hektar alanı sulanabilmektedir.

İlimizde sulamaya elverişli 191 358 hektar tarım arazisinin ancak 110 089 hektarlık bölümünde sulu tarım yapılabilmekte olup sulamaya elverişli, ancak sulanamayan arazi miktarı ise 77 926 hektardır. Bu sulanamayan alan her geçen yıl daha da artmaktadır.

Boğazköy Çayı üzerinde sulama amaçlı olarak yapılmakta olan Koçhisar Barajı 1995 yılında başlanmış olup, öngörülen sürede bitirildiği takdirde 2006 yılında tamamlanması ve hizmete girmesiyle 14 618 hektar Tarım alanı daha sulanabilecektir. Hatap Çayı Barajının 1995 yılında başlanması 2006 yılında tamamlanması halinde 2 364 hektar tarım arazisi sulanacaktır. Obruk Barajı, 5 536 hektar arazi sulamaya yönelik, 1994 yılında yapımı başlamış ancak tamamlanamamıştır. Ne zaman biteceği belli olmayan sulama amaçlı bu barajların bir an önce tamamlanması tarımla uğraşan halkımızı rahatlatacak ve daha verimli ürünler alınacaktır; bu da hem Çorum hem de ülkemiz ekonomisine önemli oranda katkı sağlayacaktır.

Kızılırmak, Yeşilırmak ve kolları Çorum illerinden geçerken sulu tarıma elverişli imkânlar yaratmaktadır; ancak, bu imkânlardan sulu tarım için yeterli kullanım yapılamamaktadır. Sulu tarıma imkân kılacak gölet, sulama kanalları yok denecek kadar azdır.

Ayrıca, kirlilikten kurtarılması halinde, yıllardır çevre kirliliğinden oldukça olumsuz etkilenen Derinçay gibi sularımız, kirlilikten kurtarılması halinde sulamaya elverişli hale gelebilecektir.

Çorum'da sulu tarıma olanak varken, yeterli sulama yapılamaması tarımda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bölgede yaşayan çiftçilerimizin bu sorunlarının araştırılıp bir an önce çözüm bulunması için Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1- Feridun Ayvazoğlu                    (Çorum)

2- Yüksel Çorbacıoğlu                    (Artvin)

3- Feridun Fikret Baloğlu               (Antalya)

4- Halil Ünlütepe                           (Afyonkarahisar)

5- Mehmet Ziya Yergök                (Adana)

6- Mustafa Özyürek                      (Mersin)

7- Mustafa Gazalcı                        (Denizli)

8- Muharrem Kılıç                         (Malatya)

9- Haluk Koç                                  (Samsun)

10- Atilla Kart                                (Konya)

11- Mehmet Tomanbay                 (Ankara)

12- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu    (Ankara)

13- Mehmet Vedat Melik              (Şanlıurfa)

14- Feramus Şahin                          (Tokat)

15- Osman Özcan                          (Antalya)

16- Ferit Mevlüt Aslanoğlu           (Malatya)

17- Ali Cumhur Yaka                     (Muğla)

18- Şevket Gürsoy                         (Adıyaman)

19- Atila Emek                               (Antalya)

20- Hakkı Ülkü                              (İzmir)

21- Hüseyin Ekmekcioğlu              (Antalya)

22- Yaşar Tüzün                            (Bilecik)

23- Ahmet Ersin                             (İzmir)

24- Bülent Baratalı                         (İzmir)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci Meclis araştırma önergesini okutuyorum:

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 25 milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasamızın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti Ankara olduğunu belirleyen amir hükmü mevcutken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başbakanlığı fiilen İstanbul'a taşıyan, bu amaçla TBMM yönetiminde bulunan Dolmabahçe Sarayının müştemilatında bulunan tarihî binaya yerleşmesiyle ortaya çıkan amaçlarının araştırılması; bu uygulamanın ve burada yürütülecek çalışmaların gerçekleştirilmeye çalışılacak projelerin, rant yaratmak uğruna İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınacak önlemleri tespiti ve yaratacağı sorunların çözüm önerilerinin geliştirilmesi için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Mehmet Sevigen                        (İstanbul)

2- Vahit Çekmez                            (Mersin)

3- Şevket Arz                                 (Trabzon)

4- Yaşar Tüzün                              (Bilecik)

5- Şefik Zengin                               (Mersin)

6- Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

7- Abdurrezzak Erten                    (İzmir)

8- Mehmet Boztaş                         (Aydın)

9- Mustafa Özyurt                                                                                      (Bursa)

10- Nuri Çilingir                             (Manisa)

11- Türkân Miçooğulları                (İzmir)

12- Mehmet Ali Arıkan                 (Eskişehir)

13- Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

14- İzzet Çetin                               (Kocaeli)

15- Erol Tınastepe (Erzincan)

16- Nejat Gencan                           (Edirne)

17- İsmail Değerli (Ankara)

18- Hakkı Ülkü                              (İzmir)

19- Ali Oksal                                  (Mersin)

20- Mehmet Vedat Yücesan           (Eskişehir)

21- İsmet Atalay                            (İstanbul)

22- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu    (Ankara)

23- Atilla Kart                                (Konya)

24- Necati Uzdil                             (Osmaniye)

25- Mehmet Küçükaşık                 (Bursa)

26- Mehmet Yıldırım                     (Kastamonu)

Gerekçe:

Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başkenti Ankara'dır. Bu hüküm Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez bir hükmüdür. Cumhurbaşkanlığının, yasama organının, Başbakanlığın, merkezî idarenin başkentte olmasının anlamı, cumhuriyetin kurulması, saltanatın yıkılması ve Millet Meclisinin kurulmasıyla vücut bulan "millî egemenlik"te gizlidir.

Ankara'nın başkent oluşu, ülkenin bağımsızlığını, ulusun özgürlüğünü ortadan kaldıran ve ulusun geleceğini tehlikeye atan saltana ve İstanbul hükümetine karşı, millî iradenin ve Ankara hükümetini bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinin eseridir.

Ne yazık ki, cumhuriyetin kuruluş tarihine ve felsefesine aykırı, İstanbul'u gönüllerdeki başkent olarak algılayan, hatta algılamanın ötesine geçen fiilî durumlara rastlanmaktadır.

Zamanının büyük kısmını İstanbul'da geçiren, "Ankara'ya ısınamadığını" sık sık ifade eden Başbakan, ABD Başkanı Bush'un tavsiyesine uyarak, İstanbul'da TBMM yönetiminde bulunan Dolmabahçe Millî Sarayının müştemilatı olan "Musahiban" bölümünü, eski Beşiktaş Kaymakamlığı binasını restore ettirerek Başbakanlık binası haline getirmiştir.

Buraya iskele hazırlatmış, Osmanlı devlet erkânı gibi, deniz yoluyla Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçmeyi, saltanat şaşaasıyla görev yapma arzusuyla tutuşmaktadır.

Tek adamın ve tek parti iktidarının fikirleri, hayalleri ve çıkarları etrafında yapılan çalışmalar sonucunda, etkisi bu yüzyıla kadar süren karmaşa ve olumsuz gelişmelere yol açılmıştır.

Geçmişte yaşanılan acı tecrübeler, Başbakanın kişisel hayalleri ve planlarını hayata geçirmek için İstanbul'u üs yapması, kaygıları daha da artırmaktadır. İstanbul'un tarihsel ve kültürel mirasının yeni imarlaşma, tahsis, özelleştirme, satış gibi adlar altında rant için tahrip edileceği ihtimalini ciddîye alarak, önlemler geliştirme ihtiyacını doğurmaktadır.

Kamuoyunda İstanbul'un tahrip edileceğine dair kaygıları artıran bazı projeler şöyledir:

Sarıyer Bahçeköy'de Musevî cemaatine arazi tahsisi, ABD'ye hidrojen gazı üretim tesisi için yer tahsisi, İstinye Tersanesinin yabancılara tahsisi;

Tarihî okulların, Beşiktaş Lisesi, Denizcilik Meslek Okulu, Kabataş Lisesi gibi, otel yatırımı için tahsisi, Kuruçeşme sahildeki park alanına yapı izni verilmesi;

Beykoz Kundura Fabrikası, Beykoz Göğüs Hastanesi, Paşa Limanı Tekel depoları, Haydarpaşa Limanı, Salıpazarı Denizcilik İşletmeleri depoları, Haliç ve Camialtı Tersaneleri, Taşkızak Tersanesi, Şişli Eftal Hastanesi, Taksim İlkyardım Hastanesi, Beyoğlu Kuledibi Göz Hastanesinin çeşitli adlar altında özel kişi ve firmalara tahsisi projeleri.

Hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde, şehirlerle ilgili sorunları çözmekle görevli ve yetkili idarî birimler ile yerel yönetimler mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının İstanbul'a Başbakanlık hizmet binası açarak, danışmanlarıyla, memurlarıyla TBMM'nin yönetimdeki millî saraya ait tarihî binaya yerleşmesi, yerel yöneticiler üzerinde açık bir baskı yaratacağı gibi, yaratacağı İstanbul'un fiilî belediye başkanı görüntüsüyle de, devleti, anayasal kurumları zedeleyicidir.

Bu uygulamanın, TBMM'nin 85 inci kuruluş yıldönümü olan ve egemenlik yılı ilan edilen 2005 yılı içinde gerçekleşmesi de üzüntü vericidir.

Tüm bu gerekçelerle, Anayasamızın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti Ankara olduğunu belirleyen amir hükmü mevcutken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı fiilen İstanbul'a taşıyan, bu amaçla, TBMM yönetiminde bulunan Dolmabahçe Sarayının müştemilatında bulunan tarihî binaya yerleşmesiyle ortaya çıkan amaçlarının araştırılması, bu uygulamanın ve burada yürütülecek çalışmaların, gerçekleştirmeye çalışılacak projelerin rant yaratmak uğruna, İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınacak önlemlerin tespiti ve yaratacağı sorunların çözüm önerilerinin geliştirilmesi için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 vd. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanlığına bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından yüzde 1 pay almasını engelleyerek, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi uyarınca görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle, Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü hakkında Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Hüseyin Ekmekcioğlu

Mehmet Ziya Yergök

 

 

İstanbul

Antalya

Adana

 

 

Mustafa Özyürek

Bülent Baratalı

Mehmet Mesut Özakcan

 

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

 

Mehmet U. Neşşar

Naci Aslan

Gürol Ergin

 

 

Denizli

Ağrı

Muğla

 

 

Ahmet Küçük

Feridun Fikret Baloğlu

Yakup Kepenek

 

 

Çanakkale

Antalya

Ankara

 

 

Hakkı Ülkü

Hüseyin Bayındır

Mehmet Semerci

 

 

İzmir

Kırşehir

Aydın

 

 

Mustafa Özyurt

Birgen Keleş

Nurettin Sözen

 

 

Bursa

İstanbul

Sivas

 

 

Mustafa Gazalcı

Feridun Ayvazoğlu

Atila Emek

 

 

Denizli

Çorum

Antalya

 

 

Ahmet Yılmazkaya

Erol Tınastepe

Ali Arslan

 

 

Gaziantep

Erzincan

Muğla

 

 

Türkân Miçooğulları

Nadir Saraç

Ali Cumhur Yaka

 

 

İzmir

Zonguldak

Muğla

 

 

Mevlüt Coşkuner

Halil Ünlütepe

Abdurrezzak Erten

 

 

Isparta

Afyonkarahisar

İzmir

 

 

Vahit Çekmez

Şevket Arz

Şefik Zengin

 

 

Mersin

Trabzon

Mersin

 

 

Mehmet Boztaş

Mehmet Ali Arıkan

Nuri Çilingir

 

 

Aydın

Eskişehir

Manisa

 

 

Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu

İsmail Değerli

Nejat Gencan

 

 

Ankara

Ankara

Edirne

 

 

İzzet Çetin

Ali Oksal

Mehmet Vedat Yücesan

 

 

Kocaeli

Mersin

Eskişehir

 

 

İsmet Atalay

Yaşar Tüzün

Selami Yiğit

 

 

İstanbul

Bilecik

Kars

 

 

Atilla Kart

Hüseyin Özcan

Mehmet Sefa Sirmen

 

 

Konya

Mersin

Kocaeli

 

 

Mehmet Tomanbay

Ali Rıza Bodur

Mustafa Yılmaz

 

 

Ankara

İzmir

Gaziantep

 

 

Bayram Ali Meral

Halil Tiryaki

Halil Akyüz

 

 

Ankara

Kırıkkale

İstanbul

 

 

Berhan Şimşek

Bülent Tanla

Fikret Ünlü

 

 

İstanbul

İstanbul

Karaman

 

 

Memduh Hacıoğlu

Osman Özcan

Zekeriya Akıncı

 

 

İstanbul

Antalya

Ankara

 

 

Mehmet Küçükaşık

Engin Altay

Mehmet Yıldırım

 

 

Bursa

Sinop

Kastamonu

 

 

Gerekçe:

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 18 inci maddesinin (h) bendinde, "kanunla kurulmuş olan Spor - Toto, Millî Piyango gibi şans oyunları tertip eden kuruluşların aylık hâsılatının yüzde 1'inin Kuruma aktarılmasıyla elde edilecek gelirler Kurumun gelirleri arasında sayılmıştır.

Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Yasasındaki bu maddeye dayanarak kendisine at yarışları hâsılatından pay ödemeyen Türkiye Jokey Kulübünü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığını mahkemeye vermiştir. Dava, 2002 yılında açılmıştır.

Ankara Altıncı İdare Mahkemesi, 23.10.2002 tarihli ve 2002/1337 sayılı kararında SHÇEK Genel Müdürlüğünün talebini haklı bularak, Türkiye Jokey Kulübünün aylık hâsılatından SHÇEK Genel Müdürlüğüne pay verilmesine oybirliğiyle karar vermiştir. Dolayısıyla, en geç 30 günlük süre içinde yargı kararlarının uygulanması süreci başlamış olmaktadır.

Gerçekten de "korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, özürlü, yaşlı ve diğer kişilere" hizmet götürülmesi ve bu hizmetlerin devamlılığının sağlanması, ancak sağlıklı ve sürekli kaynakların bulunmasıyla mümkündür. Kaldı ki, "müşterek bahisler"den elde edilecek gelirlerle, böyle ulvî bir görevin yerine getirilmesi de, sosyal devletin kaçınılmaz görevlerinden birisidir.

Ankara Altıncı İdare Mahkemesinin SHÇEK lehine verdiği karar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, Danıştay nezdinde yürütmenin durdurulması talebiyle temyiz edilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesi, 25.3.2003 tarihli ve 2003/636 sayılı kararıyla, yürürlüğün durdurulması talebini oybirliğiyle reddetmiştir.

Ancak, SHÇEK lehine tüm bu gelişmeler olurken, Ankara 6. İdare Mahkemesi kararının uygulanmaması ve ayrıca, yargı kararını uygulamayanlar hakkında da suç duyurusunda bulunulmaması, özel bir avukatlık bürosu tarafından ilgili devlet bakanlığından istenmiştir.

Devlet Bakanı Güldal Akşit, bu özel avukatlık bürosunun yazılı talebinin altına düştüğü bir notla (4.8.2003 tarihli) SHÇEK Genel Müdürlüğüne yasaya aykırı işlem yapması talimatı vermiştir. Bu özel avukatlık bürosunun ortaklarından birisinin babası, halen Bakan olarak görev yapmaktadır.

Yasaya aykırı bu talimata uyan SHÇEK Genel Müdürlüğü, Türkiye Jokey Kulübünden alması gereken hâsılatı bugüne kadar alamamış ve aylık ortalama 1 trilyon liralık bir gelir kaybına uğramıştır. Ayrıca, yine Güldal Akşit'in yazılı talimatı gereğince, yargı kararlarını uygulamayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileri hakkında da SHÇEK Genel Müdürlüğü suç duyurusunda bulunmamıştır.

Davaya taraf olan ve Türkiye Jokey Kulübüne yargı kararlarını uygulaması için talimat vermesi gereken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise, davayı kaybetmesine karşın, tümüyle sessiz kalmış ve bu tutumuyla yargı kararlarının uygulanmamasını sağlamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bu tutumu, bir yandan Anayasanın yargı kararlarının uygulanmasına yönelik amir hükmünün ihlaline yol açarken, öte yandan SHÇEK Genel Müdürlüğünün trilyonlarca liralık gelirden yoksun kalması sonucunu doğurmuştur.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca, görevini kötüye kullandığı için, Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü hakkında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasını Yüce Meclisin takdirlerine saygıyla sunarız.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3 adet tezkeresi vardır.

Bu tezkereleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ile UN-Habitat İcra Direktörü Anna Tibaijuka'nın, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare Konseyi Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ve HABITAT İcra Direktörü Anna Tibaijuka tarafından gönderilen davet mektuplarında, 4-8 Nisan 2005 tarihlerinde Kenya'nın Başkenti Nairobi'de yapılacak olan BM İnsan Yerleşimleri Programının 20 nci Oturumu çerçevesinde düzenlenen BM- HABITAT İdare Konseyi Toplantısına Malatya Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                 Bülent Arınç

                                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İsveç Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/783)

                                                                                                                29 Mart 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve İsveç Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                                                                                                 Bülent Arınç

                                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

5.- TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin, İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının resmî davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/784)

                                                                                                                29 Mart 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının davetine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetinin İsviçre'ye resmî bir ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                 Bülent Arınç

                                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi:

No.:136                                                                                                 Tarihi: 29.3.2005

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 580 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 840 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 842 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına alınmasının; 29.3.2005 Salı günkü birleşimde özel gündemde yer alan (10/111,160,180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu ile (10/16) ve (10/262) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin ve 5 inci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                                                                 Bülent Arınç

                                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı

 

Eyüp Fatsa

Haluk Koç

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş söz istemiştir.

Sayın Sarıbaş, buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento Danışma Kurulumuzun biraz önce okunan önergesi gereği, 580 sıra sayıda yer alan, Siyasî Partiler Kanunumuzun geçici 16 ncı maddesini kaldıran yasa teklifinin 1 inci sırada görüşülmesi önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Mecliste grubu bulunan iki siyasî partimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkenin bunca devasa meselelerinde anlaşamazken, sonunda anlaşacak bir zemin buldular doğrusu. Anayasamızın birçok hükmünün demokratik ilkelere uygun olmadığı, Siyasî Partiler Kanunumuzun birçok maddesinin demokratik süreci işletmekte tıkanıklıklar ortaya koyduğu; yani, siyaset zemininin demokratikleşmediği bir dönemde, dokunulmazlıklar üzerinde anlaşılamazken, başörtüsünde anlaşılamazken, yoksulluklar üzerinde anlaşılamazken ve daha birçok demokratik meselede anlaşılamazken, iki partimiz çok ucuz bir meselede anlaştılar; bu ucuz mesele, biz siyasî partilere, o da il genelinde yüzde 50'den fazla teşkilatlanmış siyasî partilerimize, hiç değilse, yakıt parası, posta parası, aydınlatma parası olacak bir parayı çok gördüler.

Kanun teklifinin genel gerekçesine baktığınız zaman, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum deniliyor; ama, Adalet ve Kalkınma Partimiz, bu ekonomik durum içerisinde 32 trilyon lirayı, Cumhuriyet Halk Partimiz 18 trilyon lirayı kasalarına indiriyorlar -ki, biliyorsunuz, siyasî partilerimiz Anayasamızın 68 inci maddesi gereği siyasetin, vazgeçilmez unsurları, demokrasinin vazgeçilmez unsurları- anlaşacak konu bula bula, demokrasinin unsurlarından olan siyasî partilerin ekonomik kanallarını tıkamakta buluyorlar. Niye; çünkü, siyasetin unsurlarını, demokrasinin unsurlarını ortadan kaldırırsanız, daha bir, antidemokratik uygulamalarınıza devam edersiniz. Bütün mesele bu.

Mecliste grubu bulunan partilerimizin liderleri, önce tüzüklerini değiştirdiler, demokratik hayatta milletvekillerini, milletin vekillerini susturmayı öğrettiler, sonra esnafımıza vergi üstüne vergi koydular, esnafımızı susturdular, mazot parasıyla köylümüzün boynunu büktüler, onları susturdular ve eğer, şimdi, demokrasinin unsurlarından olan muhalefet yapabilecek partileri de sustururlarsa, meydan kendilerine kalacak zannediyorlar.

Değerli arkadaşlar, yakıt parasını kesersiniz, evimizden battaniye getirir, ısınırız, elektrik paramızı kesersiniz, mum yakarız, hani o "idare lambaları" dediğimiz lambaların ışığında çalışırız, su paramızı kesersiniz, evden su getiririz; ama, bizi susturamazsınız. Yaptığınız yanlışları, memleketin bunca devasa problemleri varken, çok ucuz, 1,8 trilyonlar üzerine kurarsanız, millet size "ufkunuz bu kadar" der.

Bakın, Siyasî Partiler Yasamızdaki bu değişikliği Sayın Özal getirmişti. Özal, demokrat bir adamdı; bütün siyasî partilerin devlet yardımı alması ve sermayenin baskısı altında olmaması için demokrasinin temel unsuru olan siyasî partilerimizin, hiç değilse yakıt parasının, elektrik parasının karşılanmasını istemişti. Özal'ın getirdiği bu demokratik anlayışı, demokratik açılımı, maalesef, Avrupa Birliğine girdiğimiz, Avrupa Birliği sürecinin tartışıldığı bugünlerde...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Özal, partileri parçalamak için, CHP'yi parçalamak için getirdi onları.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Evet, Özal mı parçaladı, sizler mi parçalıyorsunuz, o belli değil. Neyse, tartışmaya girmiyorum kardeşim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Özal ülkeyi parçaladı.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Özal'ın keşke ufkuna kavuşabilseydiniz, keşke Özal'ın kafasındaki Türkiye'yi hayal edebilseydiniz. Rahmetlik de zaten öyle diyordu "hayalime kavuşamazlar" diyordu. Siz onun hayaline kavuşamazsınız; siz küçük hesapların adamısınız, küçük hesaplar...

Bakın, para hesabı, bu Meclisin Parlamentosunda konuşulmaması gereken bir iş.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Prensesleri, prensleri o getirmedi mi?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - 1,8 trilyon lirayı, bu Meclisin partilere yaptığı yardımı bu kürsüde konuşmamamız lazım. Ülkenin bunca devasa sorunu var, sen o sorunlardan bahset.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Asgarî ücreti konuş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ucuz işleri getirmeyin bu Parlamentoya; bu Parlamentonun işi değil. Milletin yoksulluğundan, milletin fakirliğinden, demokrasideki eksikliklerimizden bahsedin.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ondan bahset, onu konuş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Neden bahsedin?.. Dokunulmazlık dediniz anlaşamadınız da parada mı anlaştınız, ucuz işte mi anlaştınız?

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biz, onu iki yıl önce getirdik, sen neredeydin iki yıl önce?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, gelecek seçim buralarda olmayacaksınız. Siyasette bu tuzakları kuranlar, bu tuzakların altında hep ezilmişlerdir. Gelecek seçim burada başkaları olacak.

Ben, size, milletvekili arkadaşlarıma, bir demokratik anlayış içerisinde, bir demokrasi kültürü içerisinde muhalefet görevi yapan ve demokrasinin ana unsuru olan siyasî partilerimizin, hiç değilse, yakıt, elektrik, ısınma gibi giderlerinin devlet tarafından karşılanmasının demokrasinin ana özü olduğunu söylüyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ne ilgisi var bunun Özal'la?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bunu Özal getirdiği için söylüyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kurban olduğum, Özal'la ne ilgisi var?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, başka şeylerde anlaşalım. Bu, siyasette gerginlik getirir. Haa, siyasette gerginlik istiyorsanız, onu gereriz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ger yahu!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ama, biz, üslup olarak da duruş olarak da siyasette gerginliğin eski siyaset anlayışı olduğuna inanıyoruz. Yeni siyaset anlayışında... Uzlaşma kültürü, çok güzel bir kültür; ama, böyle ucuz şeylerde değil, milletin acil ihtiyacı olan, ülkenin acil ihtiyacı olan demokratik açılımlarda bu anlaşmayı, bu hoşgörüyü paylaşmamız lazım. Ne olur yani bir siyasî partimiz 1,8 trilyon lira alırsa? 32 trilyon alıyorsunuz... Ülkenin ekonomik durumu kötüyse, buyurun, geçici 1 inci maddeyi kökten kaldıralım, hiçbir parti devletten para almasın; milletimiz onu istiyor, onu yapalım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz de gidin...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Hayır... Sayın Ali Topuz 18 trilyonu cebe indirecek, muhalefet de yapmayacak, burada koltuk değnekliği yapacak iktidara...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen ne kadar indirdin cebe?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - ...halbuki diğer partilerimiz bunları kullanmayacak... Eğer adaletiniz buysa, eğer vicdanınız buna elveriyorsa, eğer yüreğiniz buna yetiyorsa, biz o 1,8 trilyonu bu halkımızdan tedarik ederiz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bağımsız milletvekillerine bir üyelik düşmektedir. Bu Komisyona üye olmak isteyen sayın bağımsız milletvekillerinin 1 Nisan 2005 Cuma günü saat 18.00'e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak başvurmalarını rica ediyorum.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Genel Kurulun 24.3.2005 tarihli 75 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin önergeleri üzerine, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/111,160,108) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan ERDEM ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111,160,108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 829) (x)

BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. Burada.

Sayın Komisyon?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir. Daha sonra, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, komisyon ve hükümete de söz verilecektir. Bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 829 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi olarak, İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir.

Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem.

Şahısları adına ise, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip ve İstanbul Milletvekili Sayın Güldal Okuducu.

Komisyon adına ise, İçtüzüğümüz gereğince, Komisyon Başkanı Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç.

Genel Kurulun bilgilerine sunulmuştur.

İlk söz, önerge sahiplerinden İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir'e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/111, 160, 108) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu raporunun görüşülmesi nedeniyle, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Mersin'de şanlı bayrağımıza yönelik hain girişimi nefretle kınıyor, lanetliyorum. Bağımsızlığımızın sembolü olan şanlı bayrağımız, dünya durdukça, başlarımızın üzerinde dalgalanmaya devam edecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "sokak çocuğu" olarak adlandırdığımız ve maalesef, bir kısmı da madde bağımlısı olan çocuklarımız, başta büyük şehirler olmak üzere, tüm ülkenin hızla büyüyen bir sorunu haline gelmiştir. Çocuklarımızın sokak ortamından kurtarılması, korunması, hem vicdanî bir sorumluluk hem de Anayasayla belirlenmiş bir görevdir. Ayrıca, bugün kendileri risk altında bulunan bu çocuklar, yarın tüm toplum için büyük risk oluşturacaktır.

Bu sorunun köklü bir çözüme kavuşturulabilmesi için, iktidar-muhalefet, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını istedik. Kurulan Meclis araştırması komisyonu, 26.10.2004 tarihinden başlayarak önemli çalışmalar yaptı ve bir Meclis araştırma raporu hazırladı. Komisyon, araştırma önergelerinde yer alan hususlar hakkında bilgi edinmek üzere, ilgili kamu ve özel kuruluş temsilcileriyle görüşerek, konuyla ilgili her türlü bilgi ve belgeyi temin etti ve Gaziantep, Kahramanmaraş, Antalya, İstanbul, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana, Mersin, Ankara ve İzmir'de, yerinde incelemelerde bulundu ve araştırmaların sonuçlandırılmasına esas olacak raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisine arz etti. Yapılan araştırmalar, önergelere konu olan endişelerimizin ne denli doğru olduğunu göstermektedir.

Çocukları sokağa iten başlıca sebepler özetle şöyle sıralanabilir: Göç ve buna bağlı çarpık ve sağlıksız yerleşme, yoksulluk, kontrolsüz nüfus artışı, ailenin eğitimsizliği, parçalanmış aile yapısı, sokakta zorla çalıştırma, aileiçi şiddet ve geçimsizlik, fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik istismar, sevgisizlik, ilgisizlik, çocuk haklarının yeterince hayata geçirilememiş olması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, biraz da bu başlıklara bağlanabilecek okullaşmaya karşı isteksizlik.

Bu başlıklar altında toplanabilecek sorunlarla ilgili, özellikle, daha yoğun sorun olan illerde sağlıklı bir veri tabanı bulunmadığı, problemin kaynağı olan aileye yönelik koruyucu, önleyici çalışmaların yetersiz olduğu, özellikle, son zamanlarda başarılı çalışmalar yapan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün personel sayısının yetersiz, mevcut personelin de demoralize olduğu, UMATEM, çocuk mahkemeleri ve çocuk ıslah evleri sayısının yetersizliği görülmektedir. Bu alanda en geniş çalışmanın İstanbul İlinde uygulanan çocuk koruma modeli olduğu, eksikliklerinin desteklenilerek giderilmesi gerektiği de tespit edilen konular arasındadır.

Problemi ana hatlardan biraz daha özellik gösteren konulara kaydırdığımızda, aile ortamında ve eğitim kurumlarında yaşadığı olumsuz iletişim, çocuğun korunma beklentisi duyduğu yetişkinlere ilişkin güvenini kaybetmesine ve tamamen arkadaşlarına yönelerek, bir yetişkinin yol göstericiliğinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu tür durumlarla karşı karşıya kalan çocuklar, etkisi altında kaldıkları akran gruplar nedeniyle, çok tehlikeli olmasına rağmen, sokak ortamını cazip bulmaya başlamaktadır.

Aile ortamının sağlıksızlığı çocuğu aile bütçesine katkı için zorlamakta, çocuk ruhsal ve zihinsel açıdan sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Öyle ki, bağımlılık kazanmasına neden olacak işlerde de çalıştırılabilmektedirler.

Para kazandığı için kendisini bir yetişkin gibi görerek gittikçe evden uzaklaşan çocuk, ne bir yetişkin olabilmekte ne de iş ortamına uyum sağlayabilmektedir. Sonuçta, bazen, sınırsız ve sorumsuz özgürlüğü seçerek, sosyal yaşamdan tamamen kopmakta ve sokakta yaşamayı tercih eder hale gelmektedir.

Genel olarak, çocuklar, üç kategoride değerlendirilmektedir. Sokak çocuğu olmaya aday olanlar, yani, aileleriyle oturan ve sokakta çalışan çocuklar; aile desteği yetersizlik ve süreklilik gösterenler, yani, sokaktaki çocuklar; aile desteğinden tümüyle yoksun olanlar, yani, sokak, sokağın çocukları. Bu gruplar içindeki sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuklar, büyük riskler ve tehditler altındadır. Sevgi, ait olma, güven ve korunma gibi gereksinimlerini komün hayatı şeklinde sokaktaki yaşamda bulan çocuklar, bazen, sokakta çetelere karışarak yankesicilik, gasp, hırsızlık ve cinayet gibi olaylara yönlendirilmektedirler, bazen de, maalesef, fuhşa zorlanmaktadırlar.

Sokak çocukları genellikle hareket halinde olduklarından, sayıca kesin bir rakam söylemek imkânımız yoktur; ancak, bazı veriler gözönüne alındığında, gecekondu yaşamının çocukların sokağa inmesinde etken olduğunu görmek mümkün olmaktadır.

2003 yılının ilk 11 ayında sokakta yaşama, evden kaçma, kayıp, buluntu, terk, suç mağduru, suç işlediği şüphesiyle yakalanılıp getirilen çocuk sayısından 0-18 yaş grubu için -88 313 oldu- bu çocuklardan -ki, burayı dikkatlerinize sunuyorum- 12 911'inin 0-10 yaş arası, 75 402'sinin ise 11-18 yaş grubunda olduğu öğrenilmektedir. Bu çocuklardan 26 048'i sigara, 3 253'ü alkol, 1 175'i çözücü, 1 905'i yapıştırıcı bağımlısı, 399'u uyuşturucu, 568'i hap kullanıcısı, yüzde 56 gibi büyük bir kısmı olan 43 526'sının ise hiçbir madde kullanmadığı Emniyet Genel Müdürlüğünün çocuk bilgi formları verileridir.

2004 yılı verilerine göre ise, polis bölgesinde işlenen suçların yılda ortalama 400 000 civarında olduğu, bunun yüzde 40'ına yakınının 0-18 yaş grubu çocuklar olduğu ve suça karışma oranlarının da hızla arttığı gözlemlenmektedir.

Ağırlıklı olarak sosyoekonomik sorunlar sonucu gelinen bu problemin çözülmesine yönelik tedbirler geciktirilmeden alınmadığı takdirde, on yıl sonrasının çok daha büyük ve organizeli suç potansiyeline gebe olduğu, işlenecek suçların profilinin kapkaç suçlarını aratacak noktaya gelme istidadı taşıdığı, Emniyet yetkililerinin ifadesidir.

Ancak, suç işlemenin son aşama olduğu ve bu nedenle, sorunun sadece bir güvenlik sorunu gibi algılanmasının büyük bir yanılgı olacağı da açıktır. Bu nedenle, tedbirler çok yönlü düşünülmelidir ve soruna, köklü çözüm önerileriyle yaklaşılmalıdır.

Elbette, sorunun kolayca çözümü beklenmemelidir. Zira, sorunların çözümünde karşılaşılacak engeller vardır. Örneğin, kaynak yetersizliği, mevcut politikaların yetersizliği, mevcut kurumsal yapının sorunun sahiplenilmesinde ve çözümünde yetersiz kalması, personel yetersizliği, ulusal ve yerel bazda kurumlararası eşgüdümün yetersiz olması vesaire gibi.

Tabiî, bu engeller aşılacaktır, aşılmalıdır. Yapılan çalışma sonucu çözüm önerileri büyük ölçüde saptanmıştır. Bunları eğer sıralamak gerekirse -üç maddeyle- değiştirici ve geliştirici boyut, koruyucu ve önleyici boyut, tedavi edici ve rehabilitasyon boyutu olarak tespit etmek mümkündür ve komisyon tarafından üç ana başlık altında toplanan öneriler hayata geçirilebildiği takdirde, inanıyorum ki, sokakta yaşayan, çalışan çocuklarla ilgili sorun büyük ölçüde çözüme doğru gidecektir.

Yıllardır, soruna çözüm getirmek üzere çalışmalar yapan, maddî, manevî büyük katkılar sağlayan sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlere, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına, milletin vekili olarak sonsuz şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu konuda üzerimize düşeni yapmak da, konuşmanın başlarında söylediğim gibi, hem vicdanî bir sorumluluk hem de Anayasayla belirlenmiş bir görevdir diyorum, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Önerge sahibi olarak ikinci söz isteği, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir'e aittir.

Buyurun Sayın Akdemir.

Süreniz 10 dakika.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 829 sıra sayılı çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde önerge sahibi olarak söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun amacına ulaşması için, izninizle, bu konuda kurulan Meclis araştırması komisyonunun nasıl kurulduğunu kısaca özetlemek istiyorum. İlkönce benimle birlikte 45 milletvekili arkadaşım, 13 Haziran 2003 tarihinde sokak çocuklarının sokak ortamından kurtarılabilmesi amacıyla, sorunun köklü çözüme kavuşturulması için bir Meclis araştırması önergesi verdi. Milletvekili arkadaşlarımızın konuya ilgi göstermelerinden dolayı, milletvekili arkadaşlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ayrıca, ikinci önergeyi Sayın Cevdet Selvi ve 22 arkadaşı, üçüncü önergeyi Sayın Orhan Erdem ve 22 arkadaşının vermesiyle konu, gündemde önem kazandı ve bu arada, Meclis Başkanımızın konuya gösterdiği özel ilgi nedeniyle bir an önce Meclis gündemine gelmesi sağlandı. Bu nedenle, Meclis Başkanımıza ve önerge sahibi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 20 Nisan 2004 tarihinde, yukarıda sözünü ettiğim önergelerimiz birleştirilerek görüşülmüş ve Meclisin 805 sayılı kararıyla, önergemizde belirtilen hususları araştırmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur. 10 Haziran 2004 tarihindeki Genel Kurul birleşiminde komisyona üye seçimi yapılmıştır. Bu tarihleri söylememin sebebi, aradan uzun süre geçti çünkü. Ancak, yaklaşık elli gün sonra komisyon üyeleri tespit edilebildi ve komisyon, çalışmaya başladıktan dört ay sonra -ki, iyi bir zamanda- raporunu hazırladı ve rapor, bugün Genel Kurula geldi. Burada tüm iyi niyetimize ve gayretimize rağmen, Meclis Başkanımızın öncelik tanımasına rağmen, ilk önergeyi verdiğimiz 13 Haziran 2003 tarihinden sonra iki yıla yaklaşan bir süre içerisinde komisyon raporu Genel Kurula ancak inebiliyor. Bunun ne kadar çok uzun bir süre olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Bu süre içerisinde, zaten mevcut sorun tam bir tehlike haline dönüşmüş, sokak şartlarının yetiştirdiği gençler, kapkaç, hırsızlık, soygun ve cinayet mangaları oluşturmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç başkanlığında oluşturulan araştırma komisyonu dört ay gibi bir sürede çalışmasını tamamlamış, geniş ve kapsamlı bir çalışma yaparak hazırladıkları raporu huzurlarınıza sunmuştur.

Başta Komisyon Başkanı Sayın Öner Ergenç olmak üzere, tüm komisyon üyeleri ve çalışma arkadaşlarına, özverili çalışmalarından dolayı burada teşekkür ediyorum.

Sokak çocuğu olarak adlandırılan binlerce çocuğumuz, görünürde büyük şehirlerin, gerçekte ise ülkemizin kanayan ve gittikçe de büyüyen bir yarası haline dönüşmüştür.

Esasen, konuya geçmeden önce, daha evvel Genel Kurulda görüşülen çok sayıda araştırma komisyon raporlarıyla ilgili şu soruları sormamız gerekiyor: Bu raporlar, hükümet tarafından dikkate alınarak Bakanlar Kurulu gündeminde müzakere edilmiş midir? Raporlar hakkında ilgili bakanlıklardan görüşler alınmış mıdır? Araştırma komisyonu raporlarıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Başbakanlık veya bağlı kuruluşlar bünyesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimini takip eden özel bir birim bugüne kadar niçin oluşturulmamıştır? Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu raporlarının yasal ve idarî düzenlemelere yansıması hangi seviyededir?

Bu soruların cevabı sağlıklı bir şekilde verilmediği takdirde, burada araştırma komisyonu raporlarını görüşeceğiz, yapılan konuşmalar tutanaklara geçecek, biz de görevimizi yaptığımızı düşüneceğiz!

Komisyon raporunda belirtilen sorunları ve çözüm önerilerini yasal mevzuatlarımıza yerleştirmediğimiz sürece, tüm bu çalışmalar boşlukta kalacak ve konuşulmaya devam edilecektir.

Bu sorunlara köklü ve kalıcı çözümler üretebilmek için, mutlaka, komisyon raporlarına gereken önemin ve önceliğin verilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çocukların sağlıklı olarak doğması, büyümesi, beslenmesi ve eğitilmesi, çocuk haklarının temelini teşkil eder. Bu husus, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplantılarda garanti altına alınmış ve ilgili sözleşmeler ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir. Anayasamız da bu konuyu güvence altına almıştır.

Ben, burada, bana verilen kısa sürede bütün sorunları, çözüm önerilerini ve sorunları çözecek kurumları tartışacak değilim; fakat, şunu vurgulamanın yararlı olacağına inanıyorum: Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sokak çocuklarıyla ilgili verdiğimiz önergeden sonra, toplumda duyarlı kesimler ve kuruluşlar konuya ilgi duymuş, faydalı çalışmalar başlamıştır. Bu arada, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksektepe, çocuk ve şiddet çalışma grubunun çalışmalarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir konferans düzenlenmesine vesile olmuş, konferansı bazı milletvekilleri ve Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit Hanımefendi de izlemişlerdir. Toplantının bitiminde, tarafımızdan, somut sonuçlara ulaşacak bir çalışmanın yapılması önerilmiş, Sayın Akşit öneriye ilgi duymuş ve bir toplantı düzenleyerek bundan sonra bu çalışmanın "şiddeti önleme platformu" adı altında sürdürülmesinin karar altına alınmasına vesile olmuştur ve bu kapsamda bir ulusal eylem planının gerekliliği vurgulanmıştır.

Şiddeti önleme platformunun dört altkomisyon altında çalışması kararlaştırılmış, dördüncü komisyonda, yani, koordinasyon ve işbirliği alt çalışma grupları içinde komisyon alt çalışma grubunun başkanlığını tarafım yürütmüştür. Koordinasyon ve işbirliği alt çalışma grubunda benimle birlikte Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Gülsev Kale ve Doç. Dr. Songül Yalçın'ın çalışması planlanmıştır.

Başkanlığını yürüttüğüm alt çalışma grubumuz 10 Ağustos 2004 ile 27 Ekim 2004 tarihleri arasında farklı zamanlarda toplanarak, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin katılımı ve üniversitelerden alınan yazılı görüşleri de değerlendirerek, şiddeti önleme platformu koordinasyonu ve işbirliği alt çalışma grubu sonuç kararları oluşturulmuştur; birtakım yeni öneriler getirilmiştir. En çarpıcı önerimiz, 2005 yılını şiddetle mücadele yılı olarak ilan edilmesi olmuştur.

Grubumuzun sonuç kararları raporu 1 Kasım 2004 tarihinde Devlet Bakanımız Sayın Güldal Akşit Hanımefendiye arz edilmiştir. Bu rapor, ayrıca, sokak çocuklarıyla ilgili olarak kurulan Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Öner Ergenç'e de takdim edilmiştir. Söz konusu rapor, 18 Mart 2005 Cuma günü de, tüm milletvekili arkadaşlarımızın değerlendirmeleri için e-maillerine gönderilmiştir. Burada, bu raporu hazırlama ve çalışma ortamını sağlayan Sayın Güldal Akşit Hanımefendiye teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, hızla büyüyen şehirlerimizde, sevgisiz ve ilgisiz büyüyen, sokakta yaşamayı kendisi için kurtuluş yolu zanneden çocuklarımızın içler acısı durumu için, acil çözüm yollarının bulunması gerekiyor. Yani, bu mesele, kalıcı bir şekilde neşter vurulmadığı takdirde, her geçen gün kangrenleşme eğilimi gösterecektir. Eğer, bugünden etkili tedbirler alınmazsa, sokakta yaşayan çocuklarımızı bekleyen gelecek hakkında iyimser tahminlerde bulunmak bir hayli zor görünmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün itibariyle, sokakta yaşayan çocukların sorunlarının çözümüne yönelik yürürlükte bulunan yasalarımızın yetersiz olduğu ve beklenen sonuçlara ulaşılamadığını hepiniz bilmektesiniz. Ülkemizde, çocuğun korunmasıyla ilgili sorunların çok büyük bir kısmı, yasalarda öngörülen örgüt ve kurumların kurulmaması ve yasaların gereği gibi uygulanamamasından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde, çocukların daha iyi korunmasının sağlanması amacıyla, bazı yasal, yönetsel, toplumsal önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor. Çocukların korunması konusunda atılacak en önemli adım, bu alandaki tüm kanunları bir çerçeve içerisinde toplayan çocuk yasasının çıkarılmasıdır. Çıkarılacak olan bu yasada, yükümlü kuruluş olan sosyal hizmetler il müdürlüğünün, görevli kuruluş olan mülkî amirlerin, sağlık kurum ve kuruluşlarının, genel kolluk kuvvetlerinin, belediye ve zabıta memurlarının yetki ve sorumluluklarının iyice belirlenerek, işbirliği içerisinde çalışmaları sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum Sayın Akdemir; tamamlayın lütfen.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Müsaade ederseniz efendim, bu konuda çalışmalarım var; tamamlayacağım.

Çocuğun gelişmesine en uygun ortamın aile ortamı olduğu dikkate alınarak, Aynî ve Nakdî Yardım Yönetmeliğinin öngördüğü imkânlardan daha fazla ailenin yararlanması sağlanmalı ve bu yönetmelikteki gerekli değişiklikler yapılarak yardım miktarı artırılmalıdır.

Sonuç olarak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, çocukların korunması için gerekli olan yasal düzenlemeler süratle yapılmalı, uzun zaman gerektiren ve pahalı olan, tedavi edici ve rehabilite edici önlemlerden ziyade, koruyucu ve önleyici önlemler hızla alınmalıdır. Bunun için ana-baba eğitimi, aile-çocuk eğitimi ve çevre iyileştirme programlarının hayata geçirilerek toplum merkezlerinin kurulması, eğitim hizmetlerinin yanında boş zamanları değerlendirme, sportif etkinlikleri yürütme gibi işlevleri yerine getiren gençlik merkezlerinin oluşturulması zorunludur.

Sayın arkadaşlarım, Değerli Başkanım; yukarıda saydığım sorunlara çözüm getirmek için, AB standartlarına ulaşmayı arzulayan Türk Milleti, yakın gelecekte gençliği olacak olan çocuğunu çok çok önemsemelidir. Bu nedenle, her yurttaşa özel görevler düşmektedir.

Aile yapımızın sağlamlaştırılarak korunması gerekli görülmektedir. Hızlı iletişim ve gelişim, değişimi zorlamaktadır. Bu zorlama karşısında eğitimi yetersiz, beslenmesi yetersiz, ekonomik gücü zayıf toplum kesimlerinde, aile içinde çocuklar ihmal görmekte ve geleceğe yeterli bir şekilde hazırlanamamaktadır.

Bu olumsuzlukların giderilerek, genç nüfusun Türkiye'nin potansiyel kalkınma gücüne dönüştürülebilmesi için acil ve özel önlemler almak kaçınılmaz olmuştur.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, bu kapsamda, Sayın Öner Ergenç Başkanlığındaki komisyonun hazırlamış olduğu rapor önemlidir, üzerinde durmamız gerekiyor.

Raporun elimize geç ulaşmasından dolayı, zaman kısıtlığı nedeniyle, önerge sahibi olarak, raporu ayrıntılı bir şekilde inceleme fırsatı bulamadım. Komisyonda bana görev verilmediğini, burada, ayrıca belirtmek isterim. Halbuki, demokratik tolerans ve teamüller gözönüne alınarak, benim bu konudaki çalışmalarımı açıklama fırsatı verilebilseydi, çok daha faydalı olabilirdim diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu rapordaki önerilerin amaçlarına ulaşması açısından,

1- Toplumda çocuğu ve gençliği dikkate alarak, şimdiye kadar yapılan çalışmaların, toplumun çağdaş normlarına ve gelecek beklentilerine cevap verecek hale getirilmesi amacıyla hazırlanmış olan bu komisyon raporuyla eşgüdümü sağlanmalıdır.

2- Raporda önerilen yasal düzenlemeler yapılıp uygulamaya sokuluncaya kadar, 2005 yılının "şiddetle mücadele yılı" olarak ilan edilmesi gerekir. Zaman geçirilmeden konuyla ilgili kurumlararası reorganizasyon sağlanmalıdır.

3- Komisyon tarafından önerilen yasal düzenlemeler dikkate alınmalıdır.

4- Yasa çalışmaları yapılırken, Başkanlığını yürüttüğüm alt çalışma grubunda hazırlanan, Şiddeti Önleme Platformu Koordinasyon ve İşbirliği Alt Çalışma Grubu raporu da dikkate alınmalıdır.

5- Uğraşı alanı ana, baba, çocuk, aile olan, kurumlararası eşgüdümü gerçekleştirecek sosyal hizmetler bakanlığı kurulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz açısından büyük bir sorun olan ve geleceğimiz olan sokak çocuklarının sorunlarının, komisyon raporunda belirtildiği şekilde önlemlerin hükümet tarafından dikkate alınacağını ümit ediyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi, tekrar, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Gruplar adına söz istekleri var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Bugün, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla oluşturulan Meclis araştırması çalışmalarının sonucundaki rapor üzerindeki görüş ve düşüncelerimi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sizlere aktarmaya geldim.

Değerli arkadaşlarım, Ocak 2004'te, uçucu ve uyuşturucu madde bağımlısı çocuklar, her geçen gün kamu vicdanını sızlatan, Türkiye'nin her yerinde, başta büyük kentler olmak üzere, ciddî, cinayetlere kadar giden, kullanılan, istismar edilen çocuklar, toplumu, toplum huzurunu, can ve mal güvenliğini tehdit eder boyuta gelmişti. Uzun süre izledik, inceledikten sonra, acil olarak buna önlem gerektiğini, 2004 yılının ocak ayında, bir önergeyle, Meclis Başkanlığımıza sunduk ve değerli milletvekilleri, bu önergenin kabul edilerek, incelenmesi, araştırılması, nedenlerinin bulunması ve sorunların çözümü doğrultusunda bir komisyonun oluşturularak çalışmasına karar verdi.

Bu süre içerisinde, yaşanan olaylar, dikkati çekebilmek için, zaman zaman Başbakanlığa, zaman zaman Eğitim, Sağlık ve özellikle İçişleri Bakanlıklarına soru önergeleri gönderdik. Amacımız, bu olayın vahametini anlatmak; amacımız, bu olayın giderek kartopu gibi büyüyerek önü alınması güç olan bir noktaya geleceğini tespit etmekti. Komisyonumuz, İktidar Partisinden arkadaşlarımız, Sayın Iğdır Milletvekili arkadaşımız ve biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, olaya şu şekilde baktık: Bu çocukların, sokakta çalışan ve yaşayan çocukların sorununun belirli bir bakanlık tarafından çözümü mümkün değil; akşamdan sabaha çözmek mümkün değil; kısa, orta, uzun vadeli önlemlerin, programların, politikaların uygulanması gerektiğini biliyorduk ve biz, ağırlıklı olarak da, acil çözüm gerektiren, sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar arasında, suça itilmiş, uçucu ve uyuşturucu bağımlısı haline gelmiş, hem kendisi sağlığından olmuş, geleceğini tehlikeye atmış hem de çevresini tehlikeye sürükleyen çocuklar için acil bir önlem istedik.

Komisyonumuz özveriyle çalıştı. Bu çalışmalarımız süresinde, Bakanlar Kurulundan 5 bakan koordineyi sağlamak üzere görevlendirildi, genelgeler çıkarıldı. 1967 yılında da bu konuyla ilgili, çocuklara şefkat genelgesi çıkmış, belirli tarihler arasında, o haftanın da çocuklara şefkat haftası olarak çıkan bir genelge vardı.

Bu genelgelerin, bu çalışmaların, artık kamuoyunda önlenemez, gasp, kapkaç, hırsızlık, fuhuş, cinnet, cinayet, haraç, rüşvet olaylarının böylesine korkunç, toplumun can ve mal güvenliğinin tehlikeye girer noktaya ulaşması ve arkasından toplum sağlığının tehdit edilir, sahteciliğin alabildiğine yükselmesi, elbette acil çözümü gerektiriyordu.

Komisyonumuz, bakanlık yetkilileriyle tek tek görüştü, bilim adamlarıyla görüştü, uzmanlarla görüştü, bu konuyla ilgili kurum ve yetkilileriyle görüştü, sivil toplum örgütleriyle ayrı ayrı görüştü. Tüm Komisyon üyeleri, iyi niyetle, bir çözüm bulabilme gayretini sürdürdü.

Bu görüşmelerin arkasından valiliklere, özellikle Türkiye'de dikkati çeken yörelere, Komisyonumuzun üyeleri bölünerek gittiler, yerinde tespit ettiler. O sorunlarla karşı karşıya olan kurum yetkili kişileriyle tek tek görüşerek, hem sorunlarını öğrenme hem de çözüm konusundaki görüş ve düşüncelerinden yararlanma imkânı buldular. Burada, belirli illerde, metropollerde, valilerin ve valiliklerin bu konuda ciddî çalışma yaptığını, kendi bire bir karşılaştıkları olayların çözümü konusunda politikalar, programlar hazırladığını memnuniyetle gördük. Huzurunuzda, bu konuya önem vermiş olan valilere, valiliklere teşekkür ederken, genelgeye rağmen, İçişleri Bakanlığının genelgesine rağmen -raporda olduğu için uzatmıyorum- pek çok valilikten de "veri tabanı yok", "sokak çocuğu yok", "bizde uyuşturucu, tiner ve uçucu madde bağımlısı çocuk yok" gibi son derece lakayt, son derece olayın vahametini kavrayamamış cevaplar geldi; raporda var. Üzücüydü. Halbuki, biz, komisyonda, tüm Türkiye'de, Erzurumundan Eskişehirine kadar tüm şehirlerde bu gelişmenin varlığını görmüş; hepsinin İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e, yani büyük kentlere giderek orada altından kalkılmaz bir boyuta ulaşacağını bilerek, valiliklerde önlem alınmasını da yararlı ve gerekli görmüştük.

Şimdi, bu çalışmalar olduğu gibi görüldü. Benim tespitim şu oldu, açıkçası: Sokakta çalışan ve yaşayan çocukların sorunlarını, tüm Bakanlık yetkilileri ve ilgili olan herkes ayrıntılı bir biçimde biliyor. Hangi yetkiliyle, uzmanla konuşursanız konuşun, bunları, sınıflandırıyor. 0-6 yaş grubu çocuklar, 6-18 yaş grubu çocuklar ve bunların sorunlarını, hemen her yetkili, Türkiye'de ilgili sivil toplum örgütleri dahil, hemen size arka arkaya sıralayabiliyor.

Bu çocukların sokağa düşmesine neden olan gerekçelerin birincisi, göç, çarpık kentleşme; ikincisi, işsizlik ve yoksulluk, eğitimsizlik, sağlıksızlık, adaletsizlik, bölgelerarası adaletsizlik, çok çocuk sayısı ve aile planlamasının yetersiz olduğu, ailelerin parçalanmış olduğu -dünyaya da baktığımızda- genellikle sokağa düşen, yani sokakta çalışan ve yaşayan çocukların çoğunluğu, eğitimsiz ailelerin ve parçalanmış ailelerin çocukları olduğu görülüyor; Türkiye'ye de bunun yansıdığı açıkça ortada.

Şimdi, bu çocukların bu sorunlarını, kategorilere ayrılmasını, sorunun kaynaklarını, bütün herkes biliyor ve ayrıca, bu çocuklar zorla suça itiliyor; aileleri tarafından yoksulluk nedeniyle açık seçik kullandırılıyor ve bu çocuklar kiraya veriliyor. Suç örgütleri, bu çocukları, kapkaç için, uyuşturucu sattırabilmek için, haraç almak için ve çeşitli diğer nedenlerle ailesinden kiralıyor, kaçırıyor ve suça zorluyor; çocuğun hayatı mahvolduğu gibi, çevre de tehlikeli bir hale getiriliyor.

Burada şu noktanın altını çizmeden geçmek mümkün değil; Türkiye, genç nüfusu olan bir ülke ve bununla öğünmek lazım. Avrupa ülkelerinde genç nüfus kalmadığı için sıkıntı çekilirken, Türkiye bu şansını, bu imkânını kullanamaz hale gelmiş; tam tersine, dezavantaj şekline sokmuştur ve Türkiye'de 0-18 yaş grubu çocukların sayısı 25,5 milyon adettir. Pek çok ülkenin tüm nüfusu 10-15 milyon iken, Türkiye'de sadece 18 yaş ve altındakilerin sayısı 25,5 milyon çocuk olarak görülmektedir.

İlk ve ortaöğretime devam eden ve bu çağda olan çocukların sayısı 14 191 000 adettir; pek çok ülkenin tüm nüfusundan fazladır. İşte, bu öğrencilerden, sadece ilköğretime gitmek yasal olarak zorunlu olan ülkede 1,5 milyon çocuk ilköğretim okullarına gitmemektedir; burada ihmalin birincisi budur. İlköğretimin sekiz yıla çıkması, bu çocukların suç işleme ve sokağa çıkma sayısını azaltırken, bu yasal zorunluluk olmasına rağmen, 1,5 milyon çocuk okula gitmediği halde, takibi yoktur, araştıran yoktur, bu yasanın gereğini yerine getirme ihtiyacı duyan yoktur; 1,5 milyon çocuk sokaklarda gezmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin geleceğini değerlendirirken, belirli tahminler yürütülürken, çeşitli ekonomik, teknolojik, sosyal, siyasal veriler değerlendirilir; ama, gerçekten ülkenin geleceğini tespit etmek için, o ülkenin çocuklarının ve gençlerinin sağlığı, eğitimi, yaşam tarzı, kültürel gelişmişliği, üretime katılma oranı, bir ülkenin geleceği hakkında kesin sonuçlar verir. İşte bu araştırma komisyonunda gerçekleri gördüğümüz zaman, kim ne söylerse söylesin, böylesine yoğun çocukların sağlıksız ortamlarda, sağlıksız şekilde ve eğitimsiz bir biçimde suça her an katılma riskinin arttığı bir durumda, ülkenin geleceğinden umutla ve memnuniyetle bahsetmek zordur; temkinli davranmak zorunluluğu vardır.

İkinci olaya gelince; sorunları herkes biliyor, çözümleri de biliyor dedim. Sorunlar ne diye baktığınızda, bir kere, veri tabanı yok. Türkiye, kendi çocuklarının, sokakta suç işleyen, suç işlettirilen, bağımlı hale gelmiş, tehlike haline gelmiş çocuklarının sayısını bilmemektedir. Çok güzel şeyler söylüyoruz; ama, başka ülkelerde, ormandaki kuş sayısı, denizlerdeki balinanın sayısı bilinirken, Türkiye'de, iddia edilen, iyi yönetildiği söylenilen Türkiye'de, bu tehlike arz eden çocukların sayısını bile bilen yoktur. Bir tek, yaklaşık olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü belirli rakamlar verebilmektedir; bu rakamlar da doğru değildir; çünkü, ancak suç işlemiş, kayda geçmiş, karakola düşmüş çocukların sayısını bilebilmektedir, diğerlerini bilememektedir; eğer kayda girmemişse, yakalanmamışsa bu yoktur; ikincisi, o rakamlar da doğru değildir; çünkü, bu çocuklar, 16 defa emniyet tarafından, 20 defa kolluk kuvvetleri tarafından yakalanıp ertesi gün salınan, üçüncü gün yine aynı suçu işlemeye devam eden çocuklardır. Birinci sorun budur; sorunları çözebilmek için, fotoğrafını çekmek lazımdır, sayısını bilmek lazımdır, suçun özelliklerini incelemek gereklidir; ama, Türkiye'de, bu sayıyı bilen yok, herkes konuşur, bilen yok.

İkincisi, herkes aynı kanaattedir, koordinasyon yoktur. Sivil toplum örgütleri, valilikler, Çocuk Esirgeme Kurumu, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, elinden geldiğince, karınca kaderince, kendi bildiği ölçüde sorunu çözmeye çalışmaktadır ve bir dağınıklık içinde, ciddî ulusal bir politikanın olmaması, ciddî bir koordinasyonun yurt çapında bulunmaması, bu sorunun daha tehlikeli boyuta ulaşmasına neden olmaktadır.

Üçüncüsü, ekonomik kaynak yoktur. Çocuk Hakları Sözleşmesinde, uluslararası sözleşmeler arasında ayrıca çocuklar için gösterilen maddede, çocukların korunmasıyla ilgili maddede, diğer uluslararası anlaşmalardaki gibi "ekonomik imkânlara göre" denilmemektedir; "çocukların mutlak korunması gereklidir, sağlığı, psikolojik durumu, bedensel sağlığı, eğitimi mutlak korunması gerekir" denilmektedir. Bunu söylerken, iki nedeni vardır; bu çocukların, elbette, insan olarak, bu dünyaya gelmiş bireyler olarak yaşama hakkı, sağlıklı yaşama hakkı, ileriye dönük topluma faydalı olma hakkı vardır; bunun için, "ülkelerin ekonomik durumu dikkate alınır" dememektedir bu sözleşme.

İkinci olay, biraz önce söylediğim gibi, bu çocuklar, ülkelerin, toplumun, dolayısıyla insanlığın, dünyanın geleceği olduğu için, başka yerlerden tasarruf edin, mutlak, bu çocuklara yaşama hakkı verin, insan gibi, özgürce yaşama hakkı verin diye, Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesinde, bu madde, geniş ve bu anlayışla ortaya konulmuştur, Türkiye de bunu onaylamıştır; ama, dönüp bakan yoktur.

Bir diğer olaya gelelim; sorun, personel eksikliği var. Değerli arkadaşlarım, uzmana ihtiyaç var. Bu çocukları polis alıp götürdüğünde, götürecek yer yok. Yetişkinlerin cezaevine konulmakta, çocuklar orada daha çok tehlikeye, istismara maruz kalmaktadır. Çocuk Esirgeme Kurumuna, normal, iyi bakılabilen çocukların arasına koysanız, suç özentisi doğmakta; diğer çocukları da uyuşturucu alışkanlığına sevk etme tehlikesi var. Adalet Bakanlığının bu çocuklarla ilgili belirli mekânlar açması zorunluluğu yıllardan beri yasada durduğu halde, buna dönüp bakmamaktadır Adalet Bakanlığı.

Evet, personel, uzman eksikliği var. Sokakta insanlar aç, işsiz, yoksul gezerken, üniversite mezunları boş gezerken, bu çocukların ihmal edilmemesi adına yatırım yok, herhangi bir şey yok. Tasarruf denildiği zaman, işçiyi, memuru at, kamu görevini, devlet hizmetlerini aksat "biz tasarruf ediyoruz" de, kendin israf içinde yaşa. Bu anlayış, çarpıcı bir biçimde bizim karşımıza çıktı.

Bir diğeri, hukuksal eksiklikler var, gideren de yok. Avrupa Birliği ve dış ülkeler ne zaman dayatırsa, herhalde o zaman yapacağız. Bu, önümüzdeki tehlikeyi görüp kendimiz önlem alma ihtiyacı bile hissetmemiş olmaktan ortaya çıkıyor.

Diğeri, kadrolaşma… Bu personel insanla uğraşacak, çelikle, demirle, kayayla değil, insan evladıyla uğraşacak, geleceği hazırlayacak. Bu personel, acaba ertesi gün işten atılır mıyım, acaba benim yerime bir başkası gelir mi ve gördüğü örnekler, konuyla ilgili olmayan pek çok kişi belirli yerlere getirildiği için, onlar da geleceğinden kaygı duymaktadırlar.

Özlük hakları... Kendi çocuğunun ihtiyacını karşılayamayanlara bu çocukları teslim etmişiz. İş güvencesi olmayan, yarınına aydınlık bir biçimde, emin bir biçimde bakamayanlara bu çocuklar teslim edilmiştir. Bunlar bilinen gerçekler. Tesis yok; ama, lüks binalar; ama, lüks uçaklar; ama, lüks seyahatler alabildiğine götürülmektedir. İşte, sorun bu. Sorun, bu çocukları sokağa düşüren nedenlere, mutlak, eğilerek çözmek lazımdır.

Başta, tespit ettiğimiz ve herkesin bildiği sorunlar ortada. Acaba bu hükümet ikibuçuk yılı idrak ettiği bu süre içerisinde geçmişten bugüne ne yaptı? İktidara geldiğinden bu yana -bizde rakamları var- bu olumsuzluklar, tehlikeli şekilde yürürken, komisyonun kurulması için önerge verdiğimizden bugüne kadar daha büyük boyutlara ulaşırken, bu hükümet ne yaptı; geçmiş ihmali, geçmişteki politikaları aynen, biraz da olumsuz ve daha kötü bir şekilde uyguladı. Tehlike burada yatmaktadır. Sorunlar biliniyor; çözüm için hiçbir şey yok.

Ne yapmıştır?.. Bunun hızla gelişmesinin altında, yanlış ekonomik politikalar sonucu vardır; tarım politikasının sonucudur. Bu, gözden kaçırılıyor. Yıllardan beri, Türkiye'de, kentlerde, varoşlarda, gecekondularda oturanlar acaba nasıl geçiniyor diye araştırıldığında, köyünden kente, sanayie iş bulmaya gelenlerin, yaz aylarında köyden bulguru, buğdayı gelirdi; o, gelmez oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Selvi.

Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Köyde kıt kanaat geçinenler, üretimsizlik nedeniyle, IMF'nin, Dünya Bankasının, finans kuruluşlarının baskısıyla üretemeyen köylüler daha hızlı, üretici, çiftçi daha hızlı şehre gitti, şehirde olanlara da köyden destek gelmez oldu. Yıllarca ona güvenilerek patlamaya neden oluyor. "Bu kadar yoksulluk içinde bu insanlar nasıl yaşıyor" diyenler, o sigortaları da ortadan kaldırdılar.

Bir diğer olay, geçmişten daha tehlikeli bir özelleştirme yağması vicdan sızlatan. Üretimden vazgeçtiniz, üretimi yapanları susturdunuz, ithalatla, borçla, siz, Türkiye'yi kalkındırmaya kalkacaksınız, KİT'lerin özelleştirilmesini ekonomik olarak dikkate bile almadan içinde bulunan işçisiyle, ekonomiye genel olarak üretimiyle olumsuz katkıda bulunan girişimde bulunursanız, bunların çocukları, sokaklarda aç, susuz, eğitimsiz, suça itilen, suça müsait olan, risk taşıyan çocuklar olacaktır. O nedenle, sosyal politikaların unutulmuş olması, sosyal devlet niteliklerinin ortadan kalkmış olması, bu patlamayı; yani, gaspın, artık sokaklarda değil, evin içine kadar girmesine, hırsızlığın, kapkaççılığın, sahteciliğin, fuhşun, cinnetin, cinayetin patlamasının nedeni, bu geçmiş yanlışlara yenilerini ekleyip uygulamaların daha olumsuz şekilde sürdürülmesinin sonucudur. Eğer, bu sorunu kökten çözmek istiyorsak, politikalarımıza, özellikle unutulan, yok sayılan sosyal politikalara dönüp bakmak mecburiyetindeyiz ve işin ilginç yanı, 2005 yılı programında da, iktidar, hükümet şunu söylemiş: "Ekonomik ve sosyal şartların zorlamasıyla giderek büyümektedir bu sokakta yaşayan ve çalışan çocukların sorunu." Yani, hükümet de bilmektedir, herkes bilmektedir, çaresizlik alıp gitmektedir.

Değerli arkadaşlarım -hemen bitiriyorum Sayın Başkan- benim kaygım şudur: Komisyon çok iyi çalışmış; samimiyetle sorunları da çözecek valiliklerin, ilgililerin, ekleriyle beraber bu raporu alması gerekir ve bu rapor, onlara bu konulardaki çalışmalarına ışık tutacak niteliktedir. Komisyon yararlı bir çalışma yapmıştır; ama, hükümetin uyguladığı politikalar, sorunu kökten çözemeyecektir. Eğer şöyle bir bakarsak, Türkiye'de, can, mal güvenliği kalmamıştır. Eğer kısaca baktığımızda, toplum sağlığı tehdit edilir noktaya gelmiştir. Her geçen gün, her olay, bir iktidar boşluğu olduğu kanaatini artırmaktadır. Sahipsiz; çocuklar sahipsiz, esnaf sahipsiz, yatırımcı sahipsiz, çiftçi sahipsiz, bilen bildiğini okuyor, biz, dünyayı dolaşıyoruz ve sadece, IMF'nin, Dünya Bankasının, ABD'nin, AB'nin talimatlarının dışında sanki dünya yok, sanki bizim başka görevimiz yok ve ben size samimiyetle soruyorum dikkati çekmek için; üçüncü yıla girdik, 2005 bütçesi de ortada, bu istekler, bu talimatlar harfiyen uygulanmaya çalışılırken, Türkiye'nin gerçeklerine, geleneklerine, ihtiyaçlarına cevap vermeyen istekler yerine getirilmek için çalışılırken, bu hükümet, hangi konuda bu talimatların ve dayatmaların dışında bir ulusal politika oluşturdu, rastlayan var mı, dış politikada, iç politikada; yoktur. Türkiye'nin potansiyeli kullanılmamıştır. IMF böyle diyor; üretmeyin... Dünya Bankası böyle diyor, Amerika böyle diyor, Avrupa Birliği böyle diyor ve onun dışında, Türkiye'de, bu iktidar ikibuçuk yıldır Türkiye'nin gerçeklerine uygun hangi politikayı uygulamıştır; bunu açıklayıp, söyleyin.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Hangi birini söyleyelim; çok...

M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Hangi umut veren bir planı getirmiştir?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Selvi, lütfen, tamamlayın efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Mesele budur. Yalnız, bir cümleyi söyleyeceğim: Sanıyorum, Sayın Devlet Bakanımızın, saçı bitmedik yetimlerin hakkını koruyan Devlet Bakanımızın, şu son jokey anlaşması sonucunda, sanıyorum, o saçı bitmedik yetimlerin birinci sorumluluğu olarak, olayı ciddîye alıp, istifayı bile düşünebileceğine inanıyorum, gerektiğine de inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Selvi.

Gruplar adına ikinci söz isteği, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem'e aittir.

Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler ve (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Sayın Başkana, değerli milletvekili arkadaşlarıma ve bizi izleyen değerli milletime saygılarımı sunarım.

Bundan yaklaşık onbir ay önce, bir Millî Egemenlik Haftası içerisinde, 23 Nisana iki gün kala, önergeleri görüşmeye başladık. Üç önerge birleştirildi ve AK Partinin uygun görmesi, Hükümetimizin uygun görmesi, Grubumuzun uygun görmesiyle, bu önergeler, komisyonun kurulması doğrultusunda kabul edildi ve kuruldu komisyonumuz. Meclis tatiline yaklaşmış olmasıyla, ikinci yasama yılında, 2004'ün ikinci yasama yılında faaliyetimize başlayabildik. Değerli Siirt Milletvekili Öner Beyin Başkanlığında, şubat sonuna kadar çok verimli bir çalışma yaptık.

Ben, çok değerli milletvekili arkadaşlarımdan -hepimizin, yoğun çalışma temposu içerisinde, bu raporların tamamını okuma imkânımızın olmadığını biliyorum; ama- kendilerinden, özellikle, 130 ile 144 üncü sayfalar arasındaki, 14 sayfalık kısmın okunmasını rica ediyorum. Gerçekten, çok faydalanacağımız, dikkatimizi çekecek hususları burada göreceğiz.

Ayrıca, komisyonun kurulmasıyla birlikte daha çalışmalarına başlamadan bir hareketlilik gözlendi, bunu, çalışmalar sırasında gittiğimiz valiliklerde, çeşitli kurumlarda da gördük; hemen, biz, bu işin neresindeyiz, eksiklerimiz neler, ne yapmamız gerekir gibi bir çalışma içine girdiklerini gördük. Bazı valiliklerin, bugüne kadar, konuya hiç el atmadıklarını, komisyonla birlikte, uzmanları çağırdıklarını gördük, sevindik; ama, yeterli değildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konu çok hassastır. Çocuklarımızın geleceğini konuşuyoruz. Kendi ailemiz veya yakın çevremizdeki çocuklarımız, huzurlu, iyi eğitim alıyor, sevgi ve saygı ortamı içerisinde büyüyor olabilirler; ancak, bir gerçek var ki, ülkemiz, bilhassa, geçmişteki iktidarların yanlış yönetimleriyle, ekonomik krizler, terör, yolsuzluk ve birçok sorun sonucunda, göç, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle risk altında aileler ve çocuklar hızla artmıştır.

Cevdet Beyin konuşmalarını, saygıyla, gerçekten, faydalı şekilde dinledik; son kısmına kadar da mükemmel, bizim de bahsedeceğimiz konulara çok güzel değindi; komisyon çalışmalarında da katkılarını aldık; ancak, sorunu bu döneme getirmesini ben kabullenemiyorum. Biz, çalışmalarda, özelleştirmeden mağdur olan sokak çocuğu görmedik; sorun farklıdır. Tabiî ki, muhalefet olarak onların da değineceği konular vardır; ama, bu ana kadar birlikte yaptığımız bu güzel çalışmada bu noktalara değinilmesinin pek yeri olmadığını düşünüyorum. Bu iktidar hiç kimseyi sahipsiz bırakmamış, aksine, yıllardır el atılmayan bu sorunlara bu dönemde el atmıştır.

Sokakta çalışma durumunda kalan ailelerin yanına gittiğimizde ekonomik sıkıntılarını, terörle göç etme nedeniyle çok zor koşullarda yaşadıklarını gördük. Ev ekonomilerine katkı için çalıştırılmak zorunda kalan bu çocuklarımız, sokak ortamını tanıyıp yeni arkadaşlar edindiğinde, sevgi ortamı olmayan, ilgisiz, kendisinin eğitimine önem vermeyen, yani, varlığı ile yokluğunun çok fark edilmediği ailesine, evine dönmeyebilmektedir. İşte bu noktada hepimize görev düşmektedir. Tabiî ki, devlet ve ilgili kurumlar bu konunun çözümünde aslî unsurlardır. Ancak, bu ülkenin vatandaşları olarak bizler, dinimizin, gelenek, görenek, var olan değerlerimizin bize yüklediği sorumluluk gereği içinde olmamız gereken bu sorunu bugüne kadar çok fark etmeden yaşadığımızı gördük. Bazen yakınımızda, oturduğumuz blokların arka sokağında, bazen aracımızla kırmızı ışıkta durduğumuz zaman, bazen gazetelerde, televizyonlarda bir şekilde gördüğümüz bu evlatlarımıza duyarsız kaldık.

Rapordaki önerileri ilgili bakanların değerlendirerek gerekli adımları atacaklarına inanıyorum. Bizler de bunun hep birlikte takipçisi olacağız. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Benim yukarıda da bahsettiğim duyarsız kalma noktasında biraz daha bir şeyler söylemek istiyorum. Bu noktada, çalışmalar esnasında, kendimin de bugüne kadar, olayın büyüklüğünün -önerge verdiğimiz halde- çok da boyutlarını bilmediğimizi gördüm.

Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada, konuya duyarsız kalan örnekler var. Afrika ülkeleri ve özellikle Brezilya, sorunu zamanında çözemediği için, çareyi, çocukları toplu katlederek bulmak durumunda kalmıştır. Bu süreçte Brezilya'da, yaklaşık 4 500 çocuğun katledildiği söylenmekte; çünkü, çocuklar sokakta büyümekte, yetişkin olmakta; bu süreçte, uyuşturucu, suça karışma, silah edinme, çeteleşme gibi bir süreç sonrasında toplum için korkunç bir tehdit unsuru olmuşlar ve şehirde toplu yağmalamalar, cinayetler sonrasında halk ayaklanarak, çocukları öldürmek, daha doğrusu, gençleri öldürmek durumunda kalmıştır.

Sorun, geciktirilmeden çözülmesi gereken bir sorundur; geciktirildikçe, hem ekonomik boyutu hem -en önemlisi- sosyal boyutu çözülmez bir durum almaktadır.

Risk altında bir çocuğa, kaynağında, yani, ailesinde ulaştığımız zaman, 100 000 000 lirayla sorunu çözebiliyoruz. Eğer, bu çocuk evden kaçmışsa, kaçmaya başlamışsa, yaklaşık 400 000 000'a sorunu çözebiliyoruz. Eğer ki, sokakta yaşamaya başlamış; ama, uyuşturucuya bağımlı değil, ara sıra eviyle bağı var; o zaman, ayda 900 000 000 liraya çözebilmekteyiz. Bir de, uyuşturucu, tiner, bali gibi alışkanlıklar edindiyse, 1 500 000 000 lira yükü olmaktadır. Bu da gösteriyor ki, daha kaynağında, ailesinde, çocuklara ulaşmamız gerekmektedir.

İncelemelerimizde, örnek hizmetler veren valilikleri, değerli kaymakamlarımızı, ilgili kurumları, belediyeleri, sivil toplum örgütlerini gördük; gerçekten çok mutlu olduk. Onlar da kendi çapında, nasıl destek oluruz, bu sorunu nasıl çözeriz diye çok bireysel, bazen kurumsal çalışmalar yapmışlardı. Bu konuda -tek tek saymıyorum- çalışma başlatmış tüm birimlerimizi, valilerimizi, belediye başkanlarımızı, sivil toplum örgütlerimizi, gerçekten, teşekkür ederek anmak istiyorum. Bu sorunun yoğun olduğu illerden başlayarak merkezî idare yönlendirmesiyle valilik, belediye ve sivil toplum kuruluşları acilen birlikte çalışmaya başlamalıdır. Bunun yanı sıra, ekonomik durumu iyi olan ailelerin de kardeş aile modeli içerisinde, kendilerine, çocuklarının risk altında olduğu bir aileyi bularak, onlara az da olsa ekonomik destek, kullanamadıkları eşyalarla dahi olsa, eksiklerini gidermek sayesinde, kendi içine kapanmış, haklarını bilmeyen, yardım alacağı kurumları dahi bilmeyen, ulaşamayan, çocuklarını okula gönderemeyen veya gönderse bile ilgisiz, takipsiz bırakan bir aileyi kardeş aile yaparak ekonomik sıkıntı içerisinde, bilinçsiz, sevgisiz kalmış bir aileye yeniden sevgi, heyecan, sahiplik duyguları kazandırmaları mümkün olacaktır. Bu konuda, komisyonumuz, gündüz illerde, vilayette, ilgili kurumlarda yaptığı toplantılarda, gece de sahaya çıkarak, akşamları ev ziyaretlerinde birçok örnek gördü. Gerçekten, bir aile; baba alkolik, çocuklarıyla ilgisiz, her gün eve geldiğinde, dışarıda çalıştırdığı çocukların paralarını alıyor, eşini, çocuklarını dövüyor. Çekilmez bir halde bir aile yaşantısı... Bir gün ailenin en büyük çocuğu babayı öldürüyor.

Gittiğimizde, en büyük oğlu hapisten çıkmış, başka bir ilde çalışmaya gitmişti. Anne, çocuklarıyla, yeşilkartsız, çocukları okula başlamamış, başlasa dahi takipsiz; ne yapacağını bilmeyen bir halde, çaresizlik içinde beklemekteydi. Onlara böyle bir aile desteği olsaydı -kurumlar her yere yetişemedi, yetişmek durumunda; ama, yetişemiyor- belki o çıkmazdan kurtulabilirlerdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, sorunu, sadece yasal, ekonomik, teknik manada çözsek dahi, sevgi boyutu eksik kalmaktadır. Yaptığımız komisyon çalışması süresinde arkadaşlarımızla bunu çok hissettik. Bilhassa kurumlardaki çocuklarda bu çok daha fazla hissedilmektedir. Çocukları aile ortamında geleceğe hazırlamak gerekmektedir.

Bir araştırmada, yeni doğum yapan bir maymunun üç yavrusu yanından alınıyor. Yavrulardan birisi tek başına bir kafese konuyor. Bir yavrunun kafesine, sarılabileceği sadece bir tahta konuyor. Bir maymun yavrusu da annesiyle birlikte aynı kafese konuyor. Üç dört ay izlendiğinde, yeni doğduktan sonra tek başına kafeste kalan yavrunun hırçın, saldırgan olduğu görülüyor. Bir tahtaya dahi sarılma imkânı bulan yavrunun, diğerine göre daha uysal, daha az hırçın olduğu görülüyor. Annesiyle yaşayan, büyüyen maymunun da çok daha sağlıklı ve uysal olduğu görülüyor. Bir maymun üzerindeki bu deney bile bize gösteriyor ki, çocuklara sarılacak bir sıcak vücut, anne veya bir büyüğünün veya başını okşayacak bir elin öneminin farkını göstermekte.

Değerli arkadaşlar, raporda, kısa da olsa bahsettiğimiz kardeş aile ve konunun sevgi boyutunu biraz daha açarak sizlerle paylaşmak istedim. Diğer hususları, Cevdet Bey, Öner Bey, diğer konuşmacılar, İnci Hanım ve arkadaşlarımız, Dursun Bey aktardılar, aktaracaklar. Ben, yapılan çalışmada, bu noktanın da çok önemsenmesi gerektiğini vurgulamak istedim.

Bu kardeş aile modelinde de, bir televizyon kanalımızda, genelde hafta sonları, İkbal Gürpınar ve onun ekibiyle yapılan çalışmaları izledikçe de ne kadar verimli olduğunu görüyoruz. O arkadaşlarımıza da, ben, buradan teşekkür ediyorum, böyle bir modeli yaygınlaştırmaya çalıştıkları için.

Bu konuyla ilgili, bağlı bakanlardan -Cevdet Bey de bahsetti- komisyonla birlikte, hemen bir kurul oluşturuldu ve acil eylemler, neler gerekiyorsa, yapılması gereken konularda adımlar atıldı. İlgili bakanlarımız bazı konuları çözecek adımlar da attılar; ancak, yeterli değildir.

Şimdi, elimizde, kapsamlı bir rapor var. Öncelikle, konuyla direkt ilgili Sayın Bakanımız Güldal Akşit Hanımefendinin ve diğer bakanların, birlikte veya ayrı ayrı, üzerlerine düşen sorumlulukları acilen yapmaları gerekmektedir.

Çalışma esnasında gördük ki, sorunu iyi niyetle çözmeye çalışan kurumlarımız, valilerimiz, belediye başkanlarımız, sivil toplum örgütlerimiz var. Ancak, merkezde koordinasyon eksikliği, konuyla ilgili verilerin, rakamların tutarsızlığı, hatta, sorunun, kendi kurumunun sorumluluğunda olmadığı anlayışını güden birimler gördüm.

Ancak, bir kurum var ki, aslında, konunun içinde olması gerekirken, çok da müdahil olmamıştır. Belki üzerindeki baskı, konuyla ilgili adımlarının yanlış anlaşılacağı korkusu, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, bu konuya duyarsız kaldıkları -kendi düşüncem- hissini bende uyandırdı. Sorunlu çocuklarda, ailelerinde gördüğümüz eksikliklerden biri de maneviyat noktasındaki eksikliklerdir. Aileleri bilinçlendirmek, dinimiz açısından çocuğun önemini anlatmak, halkı bilinçlendirmek önemlidir. Bu konuda, sahada cuma hutbeleri yoluyla ve risk altındaki mahallelerde yapılan tespit ve çalışmalara, o bölgedeki din görevlileri de katılmalıdır.

Yine, sahada, ailelere, çocuklara ulaşmada, okullar ve görevlileri, öğretmenler, sağlıkocakları, halk eğitim merkezleri, çok daha aktif, sorunun çözümüne önemle girerek müdahil olması gereken birimlerdir.

Ayrıca, Silahlı Kuvvetlerimizin de bu konuda yaptığı çalışmalara şahit olduk; ancak, uyuşturucu bağımlısı gençlerin, askerlik çağında, bağımlı olduklarını gösteren rapor sayesinde askere alınmadıklarını ilgililerden öğrendik. Bence, birçok sosyal konuda duyarlı ordu mensuplarımızın, bu konuya da el atarak, sadece bu durumdaki gençlere uygun bir kışla oluşturarak, belki de askerlik süresi içerisinde, disiplin altında, bu çocukları, gençleri, o sürede tedavi ederek topluma kazandırmak mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Söylenecek çok şey var. Diğer konuşmacılar farklı boyutlarda konuyu bizlere aktardılar, daha aktaracak arkadaşlarımız var. Tekrar vurguluyorum, sokaklarda, yoksul evlerde, gelecek için tehdit hızla büyümektedir. Geç kaldığımız takdirde, bugünden çok daha karmaşık ve zor çözülecek, çözülse dahi toplumda çok büyük hasarlar bırakacak bir konuyu tartışıyoruz. Şunu da iyi bilelim ki, elimizdeki huzur, evimizdeki huzur önemlidir; ancak, ondan önemlisi, toplum olarak huzurlu yaşamaktadır. Bu noktada, hepimize görev düşmektedir; çünkü, sokaktaki bu sorunu çözmezsek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdem, tamamlayın.

ORHAN ERDEM (Devamla) - ... bir gün, serseri mayın gibi dolaşan sahipsiz çocuklar, bizim çocuğumuzun, evimizin yanında da patlayabilir.

Ayrıca, basında yer aldığı gibi, sahipsiz çocukların organ mafyasının, terör örgütlerinin, çetelerin, kötü niyetli kişilerin de eline düşmeye başladığını gözardı edemeyiz.

Hep birlikte, hükümetimiz, Anayasanın verdiği bu görevi, ilgili kurumlarıyla, belediyeler, sivil toplum kuruluşlarıyla destekleyerek, bireysel katkılarla ve basın mensuplarının olayı gündemde tutmalarıyla... Bilhassa komisyon çalışmalarındaki gündemi bu konuda canlı tutmalarından dolayı tüm basın mensuplarına teşekkür ediyorum ve bu ilginin devam etmesi gerekiyor.

Yine, televizyon kanallarının konuyla ilgili eğitici programlar yapmaları, oynamakta olan yüksek reytingli dizilerde mesajlar verecek bazı girişlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Sizlerin sabrını fazla zorlamadan, kutlamakta olduğumuz cumhuriyetimizin 85 inci yılında, bizlere emanet iyi nesiller için, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlama sorumluluğu içerisinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.22

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.34

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111,160,108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon burada.

Şimdi, söz sırası, şahısları adına söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e ait.

Sayın Garip, süreniz 10 dakika.

Buyurun.

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili kurulmuş olan komisyonumuzun raporu üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor.

Bugün, burada, kendi çocuğumuzu konuşuyoruz; yani, evimizde kokladığımız, kucağımıza aldığımız, bağrımıza bastığımız yavrularımızı konuşuyoruz. O nedenle, olay son derece ciddîdir, son derece önemlidir.

Kimsesiz olmak çok zordur; sokaklarda kalmaksa afet durumunda. Sokaklar gecenin karanlığında, kuytularda, dehlizlerde, yıkık viranelerde, soğuk, buzdan duvarlar arasında neleri taşır hepimiz biliriz. Ansızın yüreğimizi havalandıran, insanın ödünü koparan sokaklar, gecenin karanlığında cinnetin gezinti alanları gibidir. İnsanı çıldırtan, cinnet duvarlarında hafakanlar yaşatan bir mekândır sokaklar, caddeler. Bu nedenle, sokaklara sahip olmaksızın, bildik bilmedik gulyabanileri, korku filmlerindeki korkunç sahneleri yaşar, şehirli, kentin insanı; yani, her birimiz, gecenin geç vakitlerinde, bilindik bilinmedik bir sokak arasında karşımıza nelerin çıkabileceğinden sürekli endişeler duyarız; ama, bu sokaklarda, arka sokaklarda, kentin geri kalmış olan mekânlarında, çocuklarımız, evlerinden kopmuş, kimsesiz bir şekilde oralarda dolaşmakta, oraları mekân tutmaktadır. O nedenle, sokaklarda yaşamak, korkunç bir ölüm gibidir. Bu içli ve duygusal sözlerim, meselenin hafife alınır yanının olmadığını ifadelendirmek içindi.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; düşünelim, sokaklarda yaşayan yavrularımız, benim, senin, yani, bizim evlatlarımızdır, bu vatanın evlatlarıdır, bir annenin, bir babanın evladıdır; ya bizim evladımızdır ya yakınımızdır ya komşumuzdur ya mahallemizdeki, sokağımızdaki bir komşumuzun evladıdır ya o şehrin insanlarından bir ailenin, bir bireyin evladıdır ya da bu ulusun vatandaşlarından bir bireydir. Dolayısıyla, çocuklarımızın bu şekilde sokakların arasına bırakılıyor olması, sadece kendi ulusumuza ait olan bir sıkıntı değil, bütün dünya devletlerini ilgilendiren bir sıkıntıdır. Varlıkların en değerlisinin insan olduğuna inandığımıza göre, bu insana sahip çıkmak, şehirli olmanın, çağdaş olmanın birincil ödevi olmalıdır.

Problemsiz bir dünya yok. İnsanın yaşadığı her ortamın kendine özgü problemleri, sıkıntıları mutlaka vardır. Olmaz olası fakirliğin, yoksulluğun, cehaletin sürüklemiş olduğu bu problemler giderek ülkemizin sıkıntılarına sıkıntı katmaktadır. Sokak ve sokakta yaşamak... Sormak istiyorum; hangimiz sokağın, gecenin dayanılmaz tıkırtıları arasında, o sessiz, o gecenin karanlığında acaba o tıkırtılar altında nasıl yaşar, nasıl yaşamak ister? Bunu düşündüğümüz zaman, gerçekten, insanın içini ürperten sıkıntılar sarmaktadır.

Dünya ülkelerinin genel durumuna bakıldığı zaman üçe ayırmak mümkün; kalkınmış ülkeler, kalkınmakta olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler. Hepsinin de bu problemle karşı karşıya olduğunu bilmekteyiz; yani, bu problemi dört ay boyunca gördüğümüz, gezdiğimiz, incelediğimizde, dinlediğimizde gördük ki, gerçekten, dünya devletleri tamamıyla bu sıkıntıyla karşı karşıya. Kalkınmış ülkeler problemini çözmüş gibi gözükmekle beraber, kurumsallaşmış, problemleri masaya yatırmışlar, çözüm yolları bulunmuş, bu noktada eğitime devam ediyorlar; kalkınmakta olan ülkeler, yani, bizim gibi ülkeler de problemleri tespit etmiş, kurumsallaşmak için gece gündüz çalışmayı sürdürmekteyiz; az gelişmiş ülkelerse -biraz önce arkadaşlarımızın bildirmiş olduğu, vermiş olduğu bilgilerde de yatmaktadır- olayın henüz daha farkında, bilincinde değildir.

Hangimiz, güzel elbise, güzel yemeklerden hoşlanmaz diye sormak istiyorum. Hangimiz, en güzel arabalara, makamlara hayranlık duymaz ki? Bütün bunlar insanîdir; dolayısıyla, birbirimize sahip çıkarak, dertlerimizi paylaşarak, ekmeğimizi bölüşerek, bu ülkenin dirliğini, birliğini, kardeşliğini, kalkınmışlığını artırmalıyız diye belirtmek istiyorum.

Tabiî, sözcülerden, Cevdet Beyin -Cevdet Selvi'nin- ifadesindeki bir ifadeye de, bu arada, cevap vermek istiyorum. Özellikle ifadelerinde, devletin, toplumun, çiftçinin, memurun, halkın ve buna benzer insanların sahibinin olmadığını söylüyordu. Devletin sahibi vardır; AK Parti İktidarıdır. Toplumun sahibi, çiftçinin sahibi, AK Parti İktidarıdır. Memurun, halkın sahibi, gerçekten, AK Parti İktidarıdır ve bu problemleri çözmek için gece gündüz çalışmaları sürdürmekteyiz. AK Parti İktidarı halkından almış olduğu gücü kullanarak yoluna devam etmektedir; hiçbir şekilde, IMF'den falan da direktif aldığını söylemek hayal gücü olmaktadır.

Aziz dostlar "dudağı çatlamış topraklar, yaprağı kurumuş ağaçlar, gözleri nemli dostlar ve sokaklardaki kimsesiz çocuklar için ağlamak istiyorum" diyor gazeteci dostlarımdan Suçi Yaşar Kara ailesi; dostlarımı sevgiyle kucaklıyorum. Gerçekten, toplumu sorgularken, toplumu gözden geçirirken kendi aile bireylerimizin toplumsal yönetimdeki eksiklikleri, aksaklıklarını çözmeden problemleri çözme imkânına sahip değiliz.

Sokak çocuklarıyla ilgili, sokakta yetişmiş bir arkadaşımızın kitabında şöyle bir dipnot vardı, onu aktarmak istiyorum; diyor ki: "Sokakta yaşamayı seçmiştik 11 yaşlarımda. Arkadaşlarımla birlikte gecenin geç saatlerinde yıkık evlerde, yıkık viranelerde, terk edilmiş köprü altlarında yaşamayı devam ettiriyorduk. Üzerimize alacağımız elbisemiz, üzerimize örteceğimiz yorganımız yoktu. Bir tas çorba içmek için çırpınıp duruyorduk. Gecenin bu karanlığında, bu, soğuk, buzdan duvarlar arasında biz... Eğer, bir tas çorba olsaydı, annemiz ve babamız bizi sevgiyle kucaklamış olsaydı, sokaklara atmamış olsaydı ve üstümüze giyeceğimiz elbisemiz olsaydı biz sokaklarda gezmezdik."

Şimdi, bunları ifadelendirirken, gerçekten, sokaklardaki evlatlarımız bire bir noktada bizim yakınlarımızdır; ya bizim komşumuzdur ya da bizim ailemizden bir bireydir. Bunu böyle düşünerek, problemin çözülmesi konusunda -hep birlikte- birtakım kararlar alınması gerektiğini düşünmekteyim. Aslında tüm bu problemlerin, toplumsal olarak kaybedilen değerlerin, toplumsal çözülmenin, yılların getirdiği yoksulluğun ve eğitimsizliğin bir sonucu olarak karşımıza çıktığına tanık oluyoruz. Bu alandaki sorunların disiplin altına alınması ve konunun kısa vadede çözüme kavuşturulması komisyonumuz tarafından yapılan çalışmaların hukuksal zemine kavuşmasıyla ivme kazanacaktır. Bu konuda problemler belirlenmiş ve çözüm yolları önerilmiştir; mutlaka bunların kanunlaştırılması gerektiğini, üzerine basarak belirtmek istiyorum.

Olayın eğitim ve ekonomik boyutunun çözüme kavuşturulması, sokak çocuklarıyla ilgili temel esasın da halledilmesi anlamına gelecektir. Çocuklarımız, eğitimsizlik, ekonomi ve çeşitli sosyal nedenlerle aile ortamından uzaklaşıp, toplum içinde büyük oranlarda potansiyel suçlu konumuna gelmektedir; bu, daha önce arkadaşlarım tarafından anlatılmıştır. İşlenen suçlardan -sadece İstanbul için- 12-18 yaş arası hırsızlık davalarından yargılanan kişi sayısı 2 351 ve mahkûmiyetle sonuçlanan sayı ise 2 021'dir. Yüzde 64,4 oranında kesinleşen mahkûmiyet davaları bulunduğu kaydedilmektedir.

Bu çocuklarımızın, sahipsiz ve yaşlarının küçük olması nedeniyle suça iten sebeplerden çabuk etkilenmeleri ve çeşitli suç örgütlerinin kıskacına çabuk düşmeleri kaçınılmaz bir sonuçtur. Adı üzerinde, konuşmuş olduğumuz konu çocuktur. Çocuktan beklenen şey, çocukça hal ve hareketlere, tavır ve davranışlara gireceği akıldan çıkarılmamalıdır. O nedenle, eğitim ve sosyal destek projeleriyle çocuklarımızın sokaklardan kurtarılması, rehabilite edilmesi bugün elzem bir sonuç olarak karşımızda durmaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı okullarımızda eğitim ve öğretimin tamgün uygulanması çocuklarımızın vakitlerini sokaklarda değil, eğitim alanlarında geçirmelerini sağlayacaktır. Ayrıca, zorunlu eğitime tabi çocuklarımızın okula devamlarının sağlanması ve 8 yıllık eğitim programına devamlarını sağlayacak özel birimlerin oluşturulması gerektiğine inanmaktayız. Sokaklarda çalışan ve sokaklarda yaşayan çocuklarımızın büyük çoğunluğu eğitim çağında olan çocuklarımızdır. İlköğretim okullarında başarısız olan çocuklarımızın açıköğretim yoluyla 8 yıllık eğitimlerini sürdürmelerini sağlayacak imkânın halk eğitim merkezleri bünyesinde oluşturulması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Okullardaki internet, bilgisayar donanımının, bugün, hafta sonu mutlak surette ücretsiz olarak çocuklarımıza hizmet olarak tahsisi sağlanmalıdır.

İllerde yapılan araştırmalar sonucu, ülkemizde sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocukların sayısı hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz net bir veri bulunamamıştır. Bu konuda, mutlak surette, sokakta yaşayan, çalışan çocuk bilgi ağı acilen oluşturulmalı, e-devlet anlayışıyla bütün bilgiler, veriler, istenildiğinde, elektronik ortamda, mutlak surette, bir tuşa basıldığı zaman alınabilmelidir.

Değerli dostlar, SHÇEK Genel Müdürlüğümüze bağlı 42 çocuk ve gençlik merkezi tarafından, 2004 yılı itibariyle 40 205 çocuğa ulaşılmıştır. Bunlardan 28 374'ü sokakta çalışan çocuklar, 11 829'u sokakta yaşayan çocuklardır. Sokakta yaşayan çocuklardan 6 853'ü çocuk ve gençlik merkezlerinden bizzat hizmet almaktadır; ancak, geneli düşündüğümüzde, ortaya konulan bu çabaların tek başına yeterli olmadığını görüyoruz. Özellikle brifing almış olduğumuz bakanlıklarımızdan, Adalet Bakanlığı yetkililerinden almış olduğumuz bir bilgi, yüreğimizi son derece ürpertmektedir. Demişlerdi ki, Türkiye çocuk nüfusunun dörtte 1'i -bakıma muhtaç başlığında- sokakta yaşayan, sokağa düşmüş, bir şekilde sokakta çalışan, ama, bakıma muhtaç anlamında, bedensel engelliler de bunun içerisinde olmak kaydıyla, 6 000 000 çocuğumuz "bakıma muhtaç" başlığı altında sunulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda zikrettiğim sayısal verilere baktığımızda, olayın ciddiyetinin ne denli büyük olduğunu daha iyi anlamamız gerekiyor. Özellikle Adana'da, kendi bölgemde, 2 384 çocuk sokakta çalışmaktadır; İstanbul'da ise bu sayı 2 178'dir. Adana, iller arasında birinci sırada yer almaktadır. Nüfusa oranla baktığımızda durumun daha vahim bir noktada olduğunu görmekteyiz. Özellikle sayısal veriler çok net olarak elimize geçmediği için, bu korkunç rakamlara ulaşılabileceğini düşünmekteyiz.

Komisyon çalışmaları neticesinde edinilen kanaat sonucu, konuyla ilgili farklı bakanlıklarda bulunan yetkinin tek bir bakanlık çatısı altında toplanması yetki kargaşasına son vereceği gibi, bu alanda yapılacak planlama ve projelerin de ivedilikle hayata geçirilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Tek merkezden, sorunların yerinde tespit edilmesi ve çözüme kavuşturulması sağlanacağı gibi, bu konuda yaşanan bürokratik birçok engel de kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. Sayın Başbakanımız da, konunun önemine binaen bir genelge yayımlamış, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından geliştirilen, sokakta yaşayan, çalışan çocuklara yönelik hizmet modelinin, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Mersin, Bursa, Antalya İllerinden başlanarak, ihtiyaç duyulan tüm illerimizde hayata geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu konular, gerçekten, sivil toplum örgütleri tarafından ciddî noktada tahlil edilmekte, ciddî noktada konuya eğilinmektedir.

Sonuç olarak, bölgelerarası yaşanan ekonomik ve sosyal farklılıklar sonucu büyük göç olaylarının yaşandığı gözlenmiştir. Mutlak surette, hükümetimiz tedbir almalı ve göçün durdurulması sağlanmalıdır. Eğitim ve öğretimin tam gün eğitim şeklinde bütünüyle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bundan kaynaklıdır ki, Millî Eğitim Bakanlığımız, eğitime yüzde yüz destek konusunu çok daha aktif olarak gündemde tutmalı, bu konuda, eğitimle ilgili okullar yapılmalı ve tamgün eğitime geçilmelidir diye düşünmekteyiz.

Aileiçi geçimsizliklerin, ekonomik ve sosyal nedenlerle yüksek boyutlara ulaşmasına ve bunun sonucu boşanmaların arttığına tanık olmaktayız; ki, özellikle buna yönelik projeler üretilmelidir. Aile dediğimizde, Türk aile yapısının tarihsel geçmişine bakıldığı zaman, çok köklü bir aile yapısına sahibiz. Bu konuda, aile biriminin, aile kurumunun köklerindeki sarsıntıya yönelik çalışmaların ya da bu konudaki televizyon yayınlarının da dikkate alınması gerektiğini söylemekte yarar görüyorum.

Evlilik öncesi, evlenecek olan bireylerimiz, evlatlarımız, kız ve oğullarımız mutlaka bir şekilde eğitime alınmalı, eğitim sonucunda bir sertifika verilmeli, mutlak surette, onların böyle evliliği sağlanmalıdır. Neden anne olacağını, neden baba olacağını, neden bu ulusa evlat vereceğini çok iyi bilmelidir diye düşünmekteyim.

BAŞKAN - Sayın Garip, toparlar mısınız.

RECEP GARİP (Devamla) - Tamam, Sayın Başkanım.

Yetkilerin tek bakanlıkta toplanmasını bir kez daha hatırlatıyorum.

Sevgiden oluşan bir toplum yetiştirmeliyiz. Yani, her fırsatta, yavrularımıza, evlatlarımıza sevgimizi söylemeliyiz, bireyler de karşılıklı olarak birbirlerine sevgi cümlelerini ısrarla söylemelidir. Bu toplumun temelinin sevgi ve aşktan geçtiğine inanmaktayız.

Mutlak surette, Türk aile yapısının güçlü olduğunu belirleyici yayınlar yapılmalı, tiyatrolar oynanmalı, televizyon filmleri yapılmalıdır diye düşünüyorum.

Uzun bir uğraşın, emeğin sonucu olarak, çeşitli bölgelerde komisyon çalışmaları hassasiyetle yürütülmüş, netice itibariyle, hazırlanan raporda, sorunların tespiti ve çözüm önerileri detaylı bir şekilde sunulmuştur. Hükümetimizin, konuyla ilgili gerekli çalışmaları kısa sürede başlatacağına olan inancım tamdır. Özellikle komisyon üyelerinin bütününe ve bu konuda katkıda bulunan bütün sivil örgütlerine, bakanlıklarımıza, valiliklerimize, kaymakamlıklarımıza, özellikle uzman arkadaşlara kalbî şükranlarımı arz ediyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

Komisyon adına söz isteği vardır.

Komisyon Başkanı, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç.

Buyurun Sayın Başkanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 829 sıra sayılı Komisyon raporumuz üzerinde Komisyonumuzun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, bu oturumda, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızı konuşuyoruz ve bu amaçla, Yüce Meclisin gösterdiği hassasiyet sonucu, onaylarınızla kurulmuş bulunan bu Araştırma Komisyonu, çalışmalarını dört ay gibi bir süre içerisinde tamamlamış ve benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği veçhile, çok yönlü, detaylı bir araştırma sonucu, zannediyorum, bütün ilgili taraflara yol gösterici; problemlerle birlikte, çözüm önerilerini de ihtiva eden kapsamlı bir raporla, bugün, Komisyonumuz huzurunuza gelmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Komisyonumuz, çalışmaya başlarken ilke olarak bir yöntem belirlemiş ve bu yöntem içerisinde Ankara'da konuyla ilgili bakanlıkları, başta Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit Hanımefendiyi ve bürokrat ekibini, Millî Eğitim Bakanlığından, İçişleri Bakanlığından, Adalet Bakanlığından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından ve ilgili bütün bakanlıklardan temsilcileri davet etmek suretiyle görüşlerini almış, düşüncelerini almış, yaptıklarını dinlemiştir; ama, Komisyon çalışmalarının bilimsel bir tabana oturarak gitmesi gereğinden hareketle de, üniversitelerden konunun uzmanı olan bilimadamlarımızı davet etmiş ve onların da görüşlerini almıştır.

Yine, aynı şekilde, uluslararası kuruluşlardan konuyla ilgili çalışma yapan UNICEF, ILO ve de Dünya Bankası yetkilileriyle bir araya gelmiş, bunların hazırladıkları proje ve raporları incelemiş ve neticede uluslararası düzeyde "bu konu nedir ne değildir" bunu o yönüyle de araştırmaya çalışmıştır. Bütün bunlardan sonra asıl mesele, taşrada, illerde bu konuyu yoğun biçimde yaşayan insanlar olarak, valilerin, ilgili kurum ve kuruluşların, üniversitelerin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin de bu konuya nasıl baktıklarını tespit etmek gerekiyordu; dolayısıyla, alana çıkmak gerekiyordu, alanda, bir de, bizatihi bu olayı yaşayan sokak çocuklarıyla, gece saat 3'lere varan zaman dilimi içerisinde, sokakta bir araya gelmek suretiyle ve bu çocukların ailelerini evlerinde ziyaret etmek suretiyle, bu konuya, sokak çocuklarının gözüyle de nasıl bakılması gerektiğini, nasıl bakıldığını, ailelerinin penceresinden bu olayın ne olup ne olmadığını araştırmak gerekiyordu. Komisyonumuz, böyle bir çalışmayı da aynı şekilde yaptı; gidemediğimiz iller ile gittiğimiz iller dahil, daha önceden bütün valiliklere yazılan yazılarla, illerdeki durumlar hakkında gerekli bilgiler alınmıştı ve bütün bunların ışığı altında, Komisyon olarak, bir noktaya geldik.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımız, Komisyon çalışmaları üzerinde ulaşılan noktalarda ve hazırlanan raporla ilgili öneriler hususunda epeyi açıklamalarda bulundular. Ben, olaya farklı bir pencereden bakmak ve baktırmak istiyorum.

Bu çalışma süremiz içerisinde nelerle karşılaştık? Sayın milletvekilleri, ilk olarak karşılaştığımız olay şu: Türkiye'de, sokak çocukları olgusu, sokakta yaşayanı ve çalışanı boyutu itibariyle ve bunların ailelerini de içine alan bir kompozisyon içerisinde olaya baktığınız zaman, bu işin, kurumsal anlamda, bir sahibinin olmadığını tespit ettik. Sadece SHÇEK Kanunundan kaynaklanan "korunmaya muhtaç çocuklara SHÇEK bakar" maddesinden hareketle, sokak çocukları konusu da SHÇEK'in üzerinde ve ilgili Devlet Bakanlığının üzerinde kalmış. Oysaki, bu, bir devlet bakanlığının altından kalkabileceği boyutta bir olay değil. Dolayısıyla, bir kurumsal yapı boşluğu vardır. Bu kurumsal yapı boşluğu mutlaka doldurulmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu konuyla ilgili kurumsal yapının içerisinde yer alması gereken kurum ve kuruluşlar, raporumuzun 141 inci maddesindeki şemada açıkça gösterilmiştir. Burada, Millî Eğitim Bakanlığının ağırlıklı olarak görevleri vardır, İçişleri Bakanlığının vardır, Gençlik Spordan sorumlu Devlet Bakanlığının vardır, Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığının vardır, Sağlık Bakanlığının, Adalet Bakanlığının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yapması gereken işler vardır; ama, buna ilaveten, yerel yönetimlerin yapması gerekenler var, üniversitelerin yapması gerekenler var, sivil toplum kuruluşlarının, odaların, meslek gruplarının, hatta, gönüllü şahısların bile yapması gereken birtakım çalışmalar, yapabilecekleri çalışmalar var.

Şimdi, bu kadar ağırlıklı bir şema içerisinde, bu kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla görevli birinci dereceden yetkili ve sorumlu bir kuruma ihtiyaç var. Bu kurum, elbette ki, Sosyal Hizmetlerden sorumlu Bakanlık olmalıdır; ama, mevcut Devlet Bakanlığının yapısı gereği, tepesinde bir bakan, altında özel kalemi ve onun hemen yanında danışmanları; ama, ona bağlı birkaç genel müdürlükle bu işin koordinasyonunun sağlanması mümkün değil. Dolayısıyla, ilk yapılması gereken şey, Türkiye'de bu işle ilgili olan Devlet Bakanlığının, birinci derecede yetkili ve sorumlu olarak, bir icracı hizmet bakanlığına dönüştürülmek suretiyle, bu bakanlık "sosyal hizmetler bakanlığı" olarak yeniden dizayn edilmelidir ve bu bakanlıkla beraber, demin saydığım bakanlıkların, kurum ve kuruluşların da, çıkarılacak olan yasada, bu konuyla ilgili görev tanımları yapılmak suretiyle, bütün bakanlıkların, kişi ve kuruluşların neler yapabilecekleri yasal anlamda açıklanmalıdır ve ondan sonra da, bu işin koordinasyonu, sevk ve idaresi, bu işin odağında ve merkezinde olan sosyal hizmetler bakanlığına verilmelidir ve böylece yürütülmelidir.

Dolayısıyla, bu kurumsal yapı eksikliğinden kaynaklanan bir sonuç olarak da "sokakta kaç çocuk var" sorumuza sağlıklı bir şekilde cevap alamadık ne yazık ki. Zaten, almamız da mümkün değildi; çünkü, böyle bir sayımı yapan bir kurum yok, bir kuruluş yok. İlgili bakanlıklar, kendi görev alanları itibariyle kendilerine intikal ettiği kadarını bilmektedir bu konuda. İçişleri Bakanlığında, kendine intikal eden, polisle, öyle veya böyle, bir şekilde buluşmuş, bir araya gelmiş, ya mağdur olmuş veya birilerini mağdur etmiş bağlamındaki çocukların kayıtlarına göre bir rakam var. Adalet Bakanlığında, suça itilmiş ve haklarında adlî işlem yapılmış çocuklar bağlamında bir sayı var, bir rakam var. Sağlık Bakanlığında, tedavi altına alınmış olan bağımlılarla ilgili birtakım rakamlar var. Doğaldır ki, bu bakanlıkların hiçbiri, bütün sokak çocuklarıyla ilgili verilere sahip olamayacaklardır. İşte, onun için, bir veri tabanı oluşturulamamış, bir çocuk bilgi ağı, ne yazık ki, kurulamamış.

Tabiî, bu, dünden bugüne meydana gelmiş bir olay değil. Bu, ikibuçuk yıllık bir iktidarın meydana getirdiği bir problem de değil. Bu, yıllardır, on yıllardır devam eden bir politikasızlığın neticesi olarak bu noktaya kadar gelebilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dolayısıyla, böyle bir ortamda, bu konuyla ilgili iş ve işlem yapan, hizmet yapmak isteyen kurum ve kuruluşlar, kendi şahsî gayretleri ve düşünceleri istikametinde birtakım şeyler üretmeye çalışmışlardır. Bunlardan konuya çok duyarlı olan birkısım valiler, vali yardımcıları ve kamu kurumu yöneticilerinin bulunduğu illerde çok güzel birtakım çalışmalar var; ama, konuyla, öyle veya böyle, çok yakın bir ilgi içerisinde olmayan illerde de hiçbir şey yok.

Dolayısıyla, bu bağlamda, bu problemin, çok yoğun bir biçimde, birinci derecede yaşandığı İstanbul İlimizde, İstanbul Valiliğinin kayda değer çalışmalarının olduğunu gördüğümüzü burada ifade etmeliyim ve neticede, İstanbul Valiliği, yerel yönetimlerle birlikte, henüz, dört başı mamur, ayakları tabana oturmuş, yere oturmuş olmasa bile, bir model oluşturmuş ve o model içerisinde, gece sokaktaki çocuğun adını bilebilecek kadar, mülkî idare amirlerinin içerisinden, vali yardımcılarının içerisinden, kurumda çalışan elemanların içerisinden, o çocukları ismen tanıyabilen ve çocukların da kendilerini ismen tanıyıp hitap edebildiği bir anlayış ve bir yaklaşım gördük.

Yine, İzmir'de, sivil toplum örgütleri ile valiliğin, yerel yönetimin çok ciddî bir koordinasyon içerisinde çalıştığını müşahede ettik. Bununla beraber, Antalya'da, bir model ortaya konulduğunu, desteklendiği takdirde, başarıya gidebilecek bir çalışma modeli gördük. Şanlıurfa'da, valiliğin ve özellikle Emniyet Teşkilatının bu konuda çok ciddî ve güzel yaklaşımlar içerisinde bulunduğunu müşahede ettik. Yine, Adana'da, bu konuyla ilgili, değişik değişik münferit faaliyetlerin, Mersin'de birtakım faaliyetlerin yapılmakta olduğunu, Gaziantep'te yapılmakta olduğunu gördük.

Ama, hepsinde gördüğümüz bir eksiklik, bu illerimizde ve gidemediğimiz illerde yapılan çalışmalar, sadece, oradaki idarecilerin inisiyatifinde ve düşünebildikleri kadarıyla ortaya koyabildikleriyle sınırlı kalmış. Oysaki, bir ilimizin sayın valisinin bize söylediği şu söz çok manidardır: Sayın vali "Sayın Başkan, sayın üyeler; ben sizden para istemiyorum. Ben ihtiyaç olacak kadar parayı bulurum; ama, ne yapacağımı bilmiyorum. Siz, bana, ne yapmam gerektiğini söyleyin, önüme bir model koyun, bir proje koyun, ben de ona göre bu konuyu götüreyim" dedi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konunun mutlaka, ama mutlaka ulusal bir proje bağlamında, ulusal bir anlayış birliği içerisinde götürülmesi gerekiyor. Yani, hazırlanması gereken genel projenin içerisinde, elbette ki, illerin yerel ihtiyaçları dikkate alınarak, oralarda içi farklı farklı faaliyetlerle doldurulabilir, doldurulması da gereklidir; ancak, herkesin yapabildiğini ve düşünebildiği kadarını yapsın diye olayı bugünkü gibi bırakıp gidemeyiz; çünkü, burada söz konusu olan şey, çocuklarımızdır, geleceğimizdir.

Dolayısıyla, bu kurumsal yapıyla ilgili bu konuyu takdirlerinize arz ettikten sonra, alandaki çalışmalarımız içerisinde, ne yazık ki, çocuklarla konuştuğumuzda, aileleriyle konuştuğumuzda, emin olunuz ki, sayın milletvekilleri, ağladığım anlar oldu. Gündüz karşılaştığım olayların etkisiyle, gece sabahlara kadar uyuyamadığım ve başımı yastıkta tuttuğum o anlarda, gözlerimden akan yaşlarımın yastığımı ıslattığını müşahede ettim. Böyle geceler yaşadım; sinir sistemim bozuldu diye basına açıklama yapmıştım; burada, bunu, sizin huzurunuzda paylaşmak istiyorum ve buna sebep olan bir iki olayı da takdirlerinize arz etmek istiyorum.

Bir eve gittik, sokakta, altı aydır, sekiz aydır evine uğramamış bir çocuğu da alıp, evine götürerek gittik. Baktık ki, iki odalı bir ev. Bir anne, bir baba, 15 tane çocuk. Şimdi, çocuklarla konuşurken, en son sokaktan alıp eve götürdüğümüz o çocuk "amca, beni bu evin içine bir yerleştirin bakayım. 17 tane yatak koyabiliyorsanız ben burada kalırım, sokağa gitmem" dedi.

Bir başka eve gittik. 9 metrekarelik bir odanın içerisinde anne, baba, 10 tane çocuk. Şimdi, sayın milletvekilleri, düşünün, bu 9 metrekarelik odanın içerisinde aile yaşıyor; aile ilişkileri devam ediyor, karı-koca ilişkileri devam ediyor. Zaten ettiği içindir ki 10 tane çocuk meydana gelmiş. Şimdi, 9 metrekarelik bir odanın içerisinde bu karı-koca ilişkilerinin devam ettiği bir ortamda bu çocukların hangi durumlarda etkilendiğini, hangi durumlarda yaşamlarını sürdürdüklerini ve ne derece bir ahlakî erozyona uğradıklarını burada yüksek takdirlerinize sunmak istiyorum.

Bir başka olayda, öz babasını öldüren ve sokağa düşen çocuk olduğunu gördük.

Bir başka olayda, anne-baba ayrılmış, üvey anne bir tarafta, üvey baba bir tarafta, ortada kalmış 12 yaşındaki bir yavrucağı hiçbiri kabul etmiyor ve altı aydır sokakta duruyor bu çocuk.

Bir başka yerde, cinsel istismara uğramış 14 yaşında ve de hamile bir kız çocuğunun, ilinde yerleştirilebileceği bir kurum olmadığını müşahede ettik.

Bir başka ilde, bir yere sığınmış 13 yaşındaki bir kızcağız, kucağında 3 aylık bebeği ve de yanında, ne acıdır ki, annesi olduğu halde... Sığınma bekleyen ve bir yerlere yerleşmek isteyen kız ve hanımlarla karşılaştık.

Ama, çok daha acı bir şey daha ifade edeceğim sizlere şu anda ve özellikle sayın bakanlarımın, sayın milletvekillerinin bu söyleyeceğim şeyi iyi dinlemelerini rica ediyorum. Erkek çocuklarının fuhuş sektöründe alınıp satıldığını müşahede ettik. 14 yaşındaki bir erkek çocuğun "ne olursunuz, amca, Allah rızası için beni bu durumdan kurtarın" diyen feryadını hâlâ unutabilmiş değilim.

Bunun sayısının bir ve birlerle ifade edilemeyecek kadar çok olduğunu da burada söylemek istiyorum; ama, ne acıdır ki, bugünkü yapı içerisinde bu çocuklara, bırakın günlük, anlık müdahale edilmesi gerekirken, "beni alın buradan, Allah rızası için kurtarın" diyen o yavrucağı, ona buna satılan ve fuhuşta kullanılan o yavrucağı, ne yazık ki, ben, ancak on gün sonra kendi ilinden başka bir ile transfer ettirebildim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergenç; toparlayın...

(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir Araştırma Komisyonu Başkanı olarak, ancak on gün sonra bunu sağlayabildim.

Böyle bir şey olmaz değerli milletvekilleri. Yani, bu, çok sathî bir mesele değil; bu, siyaseten olaya bakılabilecek kadar basit bir mesele de değil. Bu olaya, siyasetüstü bir anlayışla bakmak lazım ve siyasetüstü bir yaklaşımla, mutlaka, bu meseleyi ortadan kaldırmak lazım.

Bakın, değerli milletvekilleri, sizlere, yarısı rapor niteliğinde; ama, aynı zamanda bir mektup niteliğinde olan ve sosyal hizmet uzmanı olan bir bayan kardeşimin bana, şahsıma yazdığından bir iki pasaj okumak istiyorum.

Zamanınızı almamak için geçiyorum. Bakın, sokakta yaşayan bu çocuklarla ilgili diyor ki: "Bu gruplar arasında cinsel tacizler ve tecavüzler oldukça yüksektir." Atlıyorum... "Sayın Başkan, siz, önce tecavüze uğrayan, sonra kendini trenin altına atan bir çocuğu teşhis etmek zorunda kaldınız mı? Veya önce tecavüze uğrayan, sonra da üzerine tiner dökülüp yakılan bir çocuğu gördünüz mü? Ya da önce tecavüze uğrayan, sonra öldürülen ve kanıyla duvara "bizi polise okuyanın sonu budur" denen bir çocuğun cesedini teşhis etmek zorunda kaldınız mı" diyor. "Ben bunların hep zorunda kaldım" diye devam ediyor ve neticede şunu ifade ediyor -bu, hepimizin, özellikle hükümet temsilcisi sayın bakanlarımızın da dikkatine sunmak istediğim bir konudur; bunu bizzat biz de yaşadık incelemelerimiz sırasında- diyor ki: "1980 yılından beri sokak çocuklarıyla çalışıyoruz. Yıllardır insanlar raporlar istemekte ve almaktadır; ancak, sonuç alınamamaktadır. Herkes konuşmaya gelince, mangalda kül bırakmamakta, ancak, iş yapmaya gelince kimse kılını kıpırdatmamaktadır. Çocukların kaldığı kurumlar gezilmekte, eksikler söylenmekte, ancak, bu eksikliklerimizi nasıl gidereceğimizi söylememektedirler. Bir çocuk için koruma kararı istediğimizde, en iyi ihtimalle bir yıla yakın bir süre almakta" diyor ve devam edip geliyor "yazacak, söylenecek çok şey var, ancak, sizlerin bu soruna ne kadar ilgi göstereceğinizi bilmediğim için, daha fazla detaya girmek istemiyorum" diyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu mektupta ifade edilen meseleleri, hepinizin yüksek vicdanına ve özellikle, sayın bakanlarımın da yüksek vicdanlarına havale etmek suretiyle, ne olur, geliniz, geliniz, bundan sonra, özellikle, şu meselede "bir şeyler aranıyor, araştırmalar yapılıyor, raporlar isteniyor; ama, bir şeyler yapılmıyor" kanaatini ortadan kaldıralım. Ne olursunuz, bu çocuklarımız için, geleceğimiz için bu raporumuzu raflarda bırakmayın ve hükümet erkânı olarak, bu işle ilgili bakanlıklar olarak, zaten teşekkül etmiş olan 5 bakandan müteşekkil bir koordinasyon kurulu mesabesindeki bu bakanlıklarımızla da bu konuyu çözmek üzere ne gerekiyorsa yapınız; ama, burada ben hemen şunu ifade etmek istiyorum ve Sayın Millî Eğitim Bakanımıza seslenmek istiyorum: Bu konuda en önemli ve ağırlıklı yük ve görev, Millî Eğitim Bakanlığına düşmektedir. Biz, belki bir çırpıda sokaktaki çocukları toplayabilip bir yerlere koyarız, tedavi eder, rehabilite edebiliriz; ama, bugünkü yapı, sürekli sokağa çocuk üreten bir yapıdır. Dolayısıyla, aileyle ilgili bir çalışma yapılmadıkça, ailenin eğitilmesi, ailenin rehabilitasyonu, ailenin çocuk ilişkileri, evlat yetiştirme anlayışı değişmedikçe, bu anlamda problemi çözmek mümkün olmayacaktır. Onun için, toplum merkezlerine ihtiyaç vardır, aile rehberlik ve danışma merkezlerine ihtiyaç vardır. İşte bugün, bünyesinde 600 000 meslek elemanı olarak öğretmeni barındıran bir bakanlığın, okulları birer toplum merkezi, birer aile danışmanlık ve rehberlik merkezi gibi kullanmak suretiyle, sadece mesai saatleri içerisinde açılıp kapanan kurumlar değil, aynı zamanda yirmidört saat işlevi olan ve çalışan kurumlar haline getirilmesi lazımdır. Burada çalışan personelin desteklenmesi lazımdır, özlük hakları itibariyle desteklenmesi lazımdır. Buralara sosyal hizmet uzmanı, sosyolog, psikolog gibi elemanlar verilmelidir ve ailelerin, insanların bu kurumlara gelmesini beklemek değil, bunların ayaklarına, sokaklarında, mahallelerinde evlerine gitmek suretiyle bu konunun çözümü için bir gayret gereklidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söyleyecek çok sözüm var. Ancak, zamanınızı da fazla suiistimal etmek istemiyorum. Burada, önceleri sokak çocuğu olmuş, sokaklara düşmüş; ama, şefkatli bir elin gecenin bir saatinde başını okşaması neticesinde kurtulabilmiş ve bugün önemli bir kurumumuzda kamu görevlisi olan eski bir sokak çocuğunun bana yazdığı mektuptan bir paragrafla, yine bu çocuğumuzun yazdığı bir şiiri okumakla sözlerime son vermek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakınız, ne diyor bu çocuğumuz. Başından özetlemem gerekirse, diyor ki: "Ben üçüncü sınıfa giderken babam öldü, annemle yalnız kaldık, bakacak kimsemiz yoktu..." Vesaire vesaire anlattıktan sonra "... evin en büyük erkeği olduğumdan sabahları okula aç gider, öğleden sonra borçla simit alıp geceleri 1'lere kadar kahvehanelerde simit satardım. İlkokulun dördüncü sınıfında sigaraya, ortaokulda şarap içmeye alıştım. Sokaklarda olduğum için sokak kanunlarına uymak zorundaydım; yavaş yavaş bozuldum, mecburen sokak çetelerine karıştım. Artık haraç almaya başlamıştık. Yüreğimdeki bir ses bunun yanlış olduğunu söylüyordu; ama, ne yapayım, sokakların kanunlarına uymak zorundaydım. Yine bir gün insanlardan zorla para alıp içki içip camide bizi kimse bulamaz diye oraya sığınmıştık. Gece karanlığında nur yüzlü, ak sakallı bir adam bana yaklaştı, hayatımda ilk defa biri şefkatle başımı okşuyordu 'evlat, gittiğin yol yanlış, gel bu hatadan vazgeç, bundan sonra seni korumam altına alıyorum' dedi ve ben, o şefkatli el vasıtasıyla ayıldım ve bundan kurtuldum."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımız, bu çocukların sokağa düşmesinin sebeplerini izah ederlerken bunda sevgi, ilgi ve şefkat eksikliğini dile getirmişlerdi. Şu mektupta, kendi el yazısıyla bu çocuğumuzun bana yazdığı bu mektupta bu çok apaçık bir şekilde ifade ediliyor, yaşanmış bir olay olarak ifade ediliyor. O halde, şiiri okumadan, izniniz olursa Sayın Başkanım, buradan bütün analara ve babalara seslenmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ergenç, sürenizi çok geçtiniz; lütfen tamamlayın!..

(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Çocuklara sevginizi gösterin, çocuklarınıza ilginizi gösterin, şefkatinizi gösterin; çünkü, onların, buna, fazlasıyla ihtiyacı var.

Son olarak, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "Ben Mecburen Bir Sokak Çocuğuyum Abi" başlıklı dört paragraflık bir şiiri arz ediyorum:

"Karnım aç dediğimde derdimi bilmediniz,

Zenginden istedim, Allah versin dediniz,

Göbekli Müdürler yurtlardan defettiniz,

Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.

 

Baba, ana, devlet sevgisi nedir hiç tanımayan,

Abi, bir yardım et dediğimde horlanıp hırpalanan,

Mekânsız ve çaresiz cami avlularında yatan,

Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.

 

Siz Sayın Büyüklerim koltuklarınızı iyi zaptedin,

Vicdan, sevgi, merhamet nedir ki yüreklerinize hapsedin,

Soğuk gecelerde titrerken, sizler kedi, köpek besleyin,

Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.

 

Çocukluğumu çaldınız, yalan söylediniz, sahte güldünüz,

Vicdanlarınızın adaletinin yerine, cüzdanlarınızı karıştırdınız,

Davacıyım, çünkü beni bu hale sizler getirdiniz,

Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi."

Bütün bunları ifade ederken, ben de, son olarak, Komisyon çalışmaları esnasında Komisyon çalışmalarına katkı veren Komisyon üyesi arkadaşlarımın tamamına, çalışan uzman arkadaşlarımıza ve de konuyla ilgili olan, görüştüğümüz tüm kurum ve kuruluşlara, valiliklere, bu konuda gösterdikleri hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum ve ayrıca, özellikle bir şükran borcumu ifade ederek hepinize saygılarımı sunmuş olacağım; Türk medyası, bu konuda, çok sorumlu bir yayıncılık anlayışıyla konuyla yaklaşmış ve konuda toplumsal bir hassasiyetin oluşması istikametinde çok ciddî bir yayıncılık anlayışını ortaya koymuştur. Dolayısıyla, ben, görsel ve yazılı medya mensuplarına da, Komisyon Başkanı olarak, Komisyondaki arkadaşlarımla birlikte teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu vesileyle, inşallah, sokaklarımızı ve geleceğimizi bu "sokak" olgusundan kurtarmak üzere gerekli tedbirleri hep birlikte alacağımız umuduyla, hepinize, tekrar, saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergenç.

Hükümet adına söz isteği vardır; Devlet Bakamız Sayın Güldal Akşit...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Güldal Okuducu'nun da söz isteği vardı...

BAŞKAN - Değerlendireceğiz.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi ve 23 milletvekili, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşülmesi amacıyla toplanmış bulunuyoruz.

Raporun hazırlanmasında emeği geçen değerli milletvekili arkadaşlarımı ve ilgili uzmanları kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarımız ve komisyonun Değerli Başkanı, çalışmalarla ilgili olarak, biraz evvel bizleri aydınlattılar.

Araştırma komisyonunun raporunun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, konu çok boyutludur. Konunun, Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının doğrudan görev alanını ilgilendiren yönleri vardır. Hatta, konuyu bununla bile sınırlandırmamak gerekir diye düşünüyorum; yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının da, bu çerçevede, önemli fonksiyonları olduğu muhakkaktır. Tabiî, işin manevî boyutunu da unutmamak gerekir. Sadece belirli bakanlıklarla sınırlamak doğru değildir. Aslında, devletin her kurumunun, Millî Eğitim dedik, Sağlık Bakanlığı dedik, Adalet dedik, Diyanet İşleri Başkanlığı diyorum, her kurumun, bu konuyla, bir şekilde ilgilenmesi ve çözüm üretmesi gerekmektedir.

Raporda konunun boyutları, istatistikî bilgiler ve diğer teknik hususlar ayrıntılı olarak belirtildiği için, bu konuları burada tekrar ederek vaktinizi almak istemiyorum. Bakanlık olarak, konuyla ilgili sorumluluklarımızın bilinci içerisinde, imkânlarımız ölçüsünde, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özellikle son dönemde, konuyla ilgili hizmetlerimizin etkinliğini ve verimliliğini artırdık, yeni projeler geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Bunlarla ilgili ayrıntıları, birazdan, sizlere sunmaya çalışacağım. Bu noktada, şunu ifade etmeliyim ki, araştırma raporunun sonuç bölümünde yer alan ve Bakanlığımı ilgilendiren çözüm önerileri de, bundan sonraki çalışmalarımıza ışık tutacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümet olarak, ekonomik konularda olduğu gibi, sosyal konularda da, çok ciddî, akılcı, ülkemiz gerçeklerine uygun çözümler üretmeye devam ediyoruz. Bu çerçevede, özellikle son yıllarda ülkemiz gündeminde bulunan, sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocuklar, kapkaç olayları, çocukların ve gençlerin uyuşturucu madde kullanımıyla mücadele edilmesi konularının birlikte ele alınmasında yarar gördük. Sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar sorunu, 1940'lı yıllarda, İstanbul'da tespit edilen 2 848 çocukla başlamış ve günümüzde boyutları genişlemiş ve acilen çözüm üretilmesi gereken sosyal bir sorun halini almıştır. Toplumun, sokak çocukları ve sokakta çalışan çocuklar problemine nasıl baktığı önemlidir. Bu noktada, kamuoyunda yanlış algılanan bir hususu düzeltmek isterim. Son dönemde sıkça rastlanılan gasp, kapkaç olayları gibi olaylar ve bunları gerçekleştirenlerin sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olduğu şeklindeki kamuoyu kanaatinin doğru olmadığıdır. Toplum, bu çocuklarımıza damgalayıcı yaklaşmakta ve toplumun bir kısmı, bu çocuklarımızı tehdit unsuru olarak algılamaktadır.

Söz konusu çocukların rehabilite edilmek suretiyle, sağlıklı birer birey olarak topluma katılmalarını sağlamak için topluma dayalı modeller geliştirmek ve bu modelleri uygulamaya koymak için çalışmalara başladık. Sözü edilen sorunun çözümünün, ancak kurumlararası etkili işbirliğiyle mümkün olabileceğini biliyoruz.

Bu gerçekten hareketle, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla, Devlet Bakanı sıfatıyla benim koordinatörlüğümde, Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek, İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik ve Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ'dan oluşan bir komite kurulmuştur.

Komite, bir dizi toplantı yapmak suretiyle, sokak çocukları ve kapkaç olayları, uyuşturucu madde kullanımının önlenmesi konularında çalışmalar yapmış, bu konuların birlikte ele alınması amacıyla, kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler belirlemiştir.

Çok ayrıntıya girmemek kaydıyla, kısaca ifade etmek gerekirse, kısa vadede, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması, topluma bu yönde olumlu bir mesaj verilmesi amacıyla, İçişleri Bakanlığımız tarafından gerekli tedbirler alınmıştır ve alınmaya devam edilmektedir. Alınan tedbirlerin olumlu sonuçları da hemen beraberinde gelmektedir. Orta vadede çözüm üretmeye yönelik olarak, bakanlarımızdan oluşan komite, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu koordinatörlüğünde bir model geliştirilmesi kararı almıştır. Bu çerçevede, SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından kapsamlı bir model geliştirilmiş, bu modelin uygulanabilir olduğu konusunda ortak bir fikir oluşmuştur. Bakanlıklar ve kurumlararası etkili işbirliğine dayalı olarak gerçekleştirilecek bu uygulama, sorunun yoğun olduğu illerden başlanarak hayata geçirilecektir.

Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara yönelik hizmet modeli olarak adlandırılan söz konusu çalışma, sorunun yaşandığı tüm illere uygulanabilecek ölçektedir. Projenin öncelik sıralaması içerisinde, İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Adana, Mersin, Bursa, Antalya ve İzmir illeri yer alacaktır. Bu çerçevede, ilk uygulama İstanbul'dan başlatılmıştır.

SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara yönelik hizmet modelinin ilk uygulama merkezi olarak seçilen İstanbul İli, modelin pratik bir değer kazanması ve yaygın uygulamaya geçilmesi noktasında da ayrıca büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar bu alanda gerçekleştirilememiş olan kurumlararası işbirliğinin etkili biçimde uygulamaya konulacak olması, SHÇEK'in koordinasyonunda diğer kurumların da bu hizmeti üstlenmede çok istekli davranmaları, sorunun çözümü adına atılmış ciddî bir adımdır. Bu işbirliğiyle sağlanacak olan başarı, birçok sosyal sorunun çözümü için de model oluşturulabilecek niteliktedir. Bu hizmet modelinde, her merkez, ihtiyaç gruplarından birisine hizmet verecek şekilde, bir sonraki hizmet ayağı belirlenmek suretiyle yapılandırılmıştır. Öncelikle sokaktaki çocuklar mobil ekipler aracılığıyla veya sokak ofisleri tarafından tespit edilecektir. Tespit edilen bu çocuklar, ilk uyumlandırmayı gerçekleştirmek üzere, ilk adım istasyonlarına yönlendirileceklerdir. Hizmeti reddederek, madde kullanımından vazgeçmek istemeyen çocuklar ise, korunmaları ve bu esnada da ikna edilmelerine yönelik çalışmaların gerçekleştirilmesi amacıyla barınaklara yönlendirileceklerdir.

İlk adım istasyonunda uyum süreci tamamlandığı kanaati oluşan madde bağımlısı çocuklar, Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan tıbbî tedavi merkezine, tıbbî tedavisi tamamlandıktan sonra, yine Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan tıbbî rehabilitasyon merkezine sevk edilecektir. Tıbbî rehabilitasyonu gerçekleşen çocuklar, sosyal rehabilitasyon merkezine teslim edileceklerdir.

İlk adım istasyonunda uyum sürecini tamamlayıp sokakta yaşayan; fakat, madde kullanmayan çocuklar, doğrudan sosyal rehabilitasyon merkezlerine havale edileceklerdir. Sosyal rehabilitasyon merkezinde, çocuklar, sorumluluk alma alışkanlığını kazandıracak etkinlikler aracılığıyla, örgün eğitim veya meslekî eğitime dahil edileceklerdir. Bu süreçleri tamamlayan çocukların, öncelikle aile yanına, bunun mümkün olmaması halinde SHÇEK kurumlarına veya Millî Eğitim Bakanlığına bağlı yatılı okullara yönlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Bu süreçlerden sonra meslek edinerek işe yerleştirilen ve aile yanına dönmesi mümkün olmayan ya da kurum bakımı hizmetlerinden yararlanmak istemeyen, yararlanmak üzere yaşı uygun olmayan çocuklar ise gençlik evlerinden yararlandırılacaklardır.

Bu hizmet modelinin ülke geneline yaygınlaştırılması amacıyla, 2005 Şubat ayında, İstanbul İlinde, ilgili tüm tarafların katıldığı toplantı gerçekleştirilmiş; İstanbul Eylem Planı oluşturularak uygulamaya konulmuştur.

Konunun önemi ve aciliyeti gözönünde bulundurularak, uygulamada görev alacak tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu personelinin gereken ciddiyet ve hassasiyeti göstermelerini, uygulamaların yöneticiler tarafından dikkatle takibini ve herhangi bir aksamaya meydan verilmemesini teminen, 2005/5 nolu Başbakanlık genelgesiyle, 25 Mart 2005 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Çalışmaların takibi Bakanlığımca yürütülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bu aşamada, izninizle, Bakanlığıma bağlı SHÇEK Genel Müdürlüğünün konuyla ilgili diğer çalışmaları hakkında da sizleri kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Anayasamız, yasalar ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, açıkça, çocuk ihmali ve istismarı konusunda ivedi tedbirlerin alınmasını öngörmektedir. Bu çerçevede, 2828 sayılı SHÇEK Kanunuyla, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara hizmet vermek amacıyla, 1997 yılından itibaren, çocuk ve gençlik merkezleri hizmet vermeye başlamıştır.

Çocuk ve gençlik merkezleri, eşlerarası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlikeyle karşı karşıya kalan ve sokakta çocuk ve gençlerin geçici süreyle rehabilitasyonlarını ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan, yatılı veya gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlarıdır.

SHÇEK Genel Müdürlüğü, halen, 43 çocuk ve gençlik merkeziyle hizmetlerini sürdürmektedir. Merkezler aracılığıyla bugüne kadar ulaştığımız çocuk sayısı ise, 41 982'dir. Bu çocuklardan, hiç okula gitmemiş olup, okula başlatılan çocuk sayısı 1 893; okula devamı sağlanan çocuk sayısı 6 902; ailesi yanına dönmesi sağlanan çocuk sayısı 12 012; işe yerleştirilen çocuk sayısı 468; sosyal yardım alan çocuk sayısı 7 038; korunma altına alınan çocuk sayısı 225; madde bağımlısı çocuk sayısı 3 475. Bu çocuklar, madde bağımlılığı tedavi ünitelerine yönlendirilmektedirler.

Çeşitli meslekî çalışma ve sosyal hizmet müdahalelerine rağmen, çocuğunu sokakta çalıştırmakta ısrar eden ve bu nedenle suç duyurusunda bulunulan aile sayısı 770 olup, ceza alan aile sayısı 130, aynî, nakdî yardımdan yararlanan aile sayısı ise 1 124'tür. Çocuk ve gençlik merkezlerimiz, bu alanda yapılan çalışmaların ana hizmet birimleridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuk sorununun ve diğer sosyal sorunların çözümüne yönelik koruyucu ve önleyici çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Bu yöndeki çalışmalar da, Bakanlığıma bağlı SHÇEK bünyesindeki toplum merkezleri ve aile danışma merkezleri aracılığıyla yürütülmektedir. Bu kapsamda, ilgili tüm tarafların işbirliğiyle, 31 ilde, toplam 59 toplum merkezi hizmet vermektedir. Bu merkezler aracılığıyla, ayda yaklaşık 15 000 kişiye hizmet sunulmaktadır. Ayrıca, 21 ilde, 22 aile danışma merkezi oluşturulmuştur. Bu merkezler aracılığıyla da, ayda yaklaşık 600 aileye, rehberlik, danışmanlık ve eğitim hizmeti verilmektedir.

Ekonomik yoksunluk nedeniyle çocuklarını sokakta çalışmaya zorlayan aileleri bu uygulamadan vazgeçirmenin bir diğer yöntemi de, ailelerin aynî-nakdî yardımla desteklenmesidir. Bu yöndeki hizmetler de SHÇEK tarafından yürütülmektedir. 2005 yılında, bu amaçla ailelere yapılacak yardım miktarı, geçen yıla göre yüzde 100 oranında artırılarak, nakden 152 Yeni Türk Lirasına çıkarılmıştır. Ayrıca, bu çocuklar için, ilave olarak, sağlık, eğitim ve giyim yardımları da yapılmaktadır.

Koruyucu ve önleyici tedbirler kapsamında 2005 yılında, Uluslararası Çalışma Örgütü, yani, ILO Türkiye Temsilciliği ile SHÇEK Genel Müdürlüğü arasında, Sokakta Çalışan ve Çocuk İşçiliğinin Önlenmesine Yönelik İşbirliği Protokolü imzalanmıştır. Protokol gereğince, 11 ilde -ki, bu iller, Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Şanlıurfa İlleridir- sokakta çalışan çocukların iş yaşamından çekilerek eğitime yönlendirilmeleri ve risk grubundakilerin de çalışmaya başlamalarının engellenmesi amaçlanmaktadır. Projeyle, 6 700 erkek ve kız çocuğa ulaşılacak olup, bunlardan halen işgücü içinde bulunan 2 700'ünün işgücü dışına çıkarılması, risk grubunda bulunan 4 000'inin ise işgücüne girmesinin önlenmesi sağlanacaktır.

Projedeki en temel hedeflerden birisi, çocuklara temel eğitime devamlarının sağlanması için ekonomik ve eğitim desteği verilmesidir. Proje uygulamalarının, sokakta çalışan çocukların yoğunlukla bulunduğu mahallelerde bulunan SHÇEK'e ait toplum merkezleri aracılığıyla gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu proje, çocukların sokağa çıkmadan önce mahallesinde desteklenerek topluma kazandırılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Yine, bu proje kapsamında, anne babaların bilinç ve duyarlılık düzeylerinin artırılması amacıyla eğitim programları gerçekleştirilecektir. Bu çalışmayla da tahminen 6 000 çocuğa dolaylı olarak yarar sağlanması planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokakta yaşayan ve çalışan çocuk sayısının asgarîye indirilmesi, uyuşturucu kullanımının ve kapkaç olaylarının önlenmesi konuları, daha önce de belirttiğim gibi, kurumlararası etkin işbirliğini gerektirmektedir. Bu kapsamda, konunun asayişle ilgili boyutunu İçişleri Bakanlığımız yakından takip etmektedir. Uyuşturucu kullanan çocukların tıbbî rehabilitasyonlarıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığımız çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Adalet Bakanlığımız, mevzuat çerçevesinde neler yapılabileceği üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, konunun çalışma yaşamı kapsamında, çocuk işçiliğinin önlenmesi boyutuyla ilgilenmektedir. Bu noktada, en önemli ve uzun vadeli çözümün eğitim olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle de Millî Eğitim Bakanlığımıza önemli görevler düştüğü konusunda hemfikir olduğumuzu zannediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis araştırması komisyonunun yaptığı bu önemli çalışma nedeniyle konunun tüm boyutlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ele aldık ve tartıştık. Hepimiz için yararlı bir görüşme olduğunu düşünüyorum. Sosyal sorunların çözümü konusunda bundan sonra da sizlerle birlikte pek çok çalışmayı yapacağımızı ve bu araştırma sonuçlarının tarafımızdan değerlendirilerek daha etkin çözümlere ulaşılacağına inanıyorum.

Ancak, sözlerime son vermeden önce, Sayın Selvi'nin konuşmasının sonunda değindiği bir hususa değinmeden geçemeyeceğim. Kendileri, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile Tarım Bakanlığı arasında halen sürmekte olan bir dava nedeniyle "Türkiye Jokey Kulübü" olarak ifade ettiler ve "gerekiyorsa ilgili Devlet Bakanının istifa edeceğini düşünüyoruz; tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır" dediler. Sayın Selvi, tüyü bitmemiş yetimin hakkını, şunu bilmenizi isterim ki, ben, sizlerden çok daha fazla düşünüyorum; çünkü, ben her gün onlarla yatıp kalkıyorum, onların sorunlarıyla yoğrulmuş vaziyetteyim; ancak, benim için üzücü olan şudur ki, Sayın Genel Başkanınızın, Sayın Baykal'ın da kulaktan dolma bilgilerle, bugün -kendisini dinleyemedim, ama- Grup konuşmasında bu konuyu ele aldığıdır. Ancak, ben, size burada şunu kısaca ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Allah'a çok şükür, veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yok; çünkü, ortada, ne kesinleşmiş bir yargı kararı var, nihayetlenmiş bir yargı kararı var ne de başlamış ama, durdurulan bir tahsilat söz konusu. Dolayısıyla, bu bahsedilen trilyonların hangi trilyonlar olduğunu ben de merak ediyorum. Kaldı ki, davanın tarafları devletin iki kurumudur. Tarım Bakanlığı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur; yani, devletin bir kasasından bir kasasına geçiş söz konusudur ve henüz bitmemiş bir yargıdan bahsediyoruz. Bakın, halen klasik usullerle siyaset yapmak çok kolaydır. "Sayın Bakanın talimatıyla tahsilat durdurulmuştur." Hangi tahsilattır bu?! Hangi başlamış tahsilattır?! Üstelik, kaldı ki, bu dava, 59 uncu hükümetten önce, hatta 58 inci hükümetten önce, 57 nci hükümet döneminde açılan bir davadır, o dönemde bitmiştir ve o dönemin Bakanı Sayın Gemici, acaba tahsilat için niye harekete geçmemiştir?! Sonra, kaldı ki, bu yasa, bu yasal düzenleme, 1983 yılında yapılmıştır. 1983'ten bugüne kadar...

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Bakan, onun yapmaması sizin yapmamanızı gerektirmez ki!..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Ben sizi bölmeden dinledim; lütfen dinleyin!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz de sizi dinledik.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Lütfen dinleyin!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi hiç bölmeden dinledik.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Ve 1983'ten bu yana bu konuda yine bir girişim olmamıştır. Ben, kimseyi suçlayarak değil, ama, vicdanen son derece müsterihim ve şunu da ifade etmek istiyorum ki, tahsilat anı geldiğinde, gecikme faiziyle alınacak bir alacak söz konusudur. Bu konuda benim ya da tahmin ediyorum ki, diğer ilgililerin veremeyecek hesabı yoktur; ama, bunun bu şekilde gündeme getirilmiş olması, kulaktan dolma bilgilerle hareket edilmiş olması yanlıştır.

Gönül isterdi ki, bir Anamuhalefet Partisi Lideri bu konuyu ağzına aldığında, ilgili Bakanlıktan da sorsun "siz, bunu niye tahsil etmediniz, karar kesinleşti niye uygulamaya koymadınız" desin; ama, maalesef, ne bize sorulan bir soru vardır ne bu konuda bilgi istenilmiştir; ancak, sağdan soldan, gizli ajanlarla alelusul alınan bilgilerle bu yola gidilmiştir. Ben, bunu Yüce Meclisin takdirine bırakıyorum. Zaten, günü geldiği zaman gerekli bilgilendirme yapılacaktır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan Eskişehir Milletvekili Sayın Selvi'nin, konuşmaları sırasında, Sayın Millî Eğitim Bakanlığı hizmetlerine giren bazı konularda yanlış bilgiler verildiğinden bahisle, konuşmanın akabinde, Millî Eğitim Bakanı, gerekli açıklamayı yapmak için, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istemiştir.

O anda, bu konuyu değerlendireceğimi kendisine ifade ettikten sonra, konuşma zabıtlarını getirttim, inceledim. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, yerinizden, kısa bir açıklama yapmanız için size söz veriyorum.

Buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Nedir Sayın Bakanın söz aldığı konu?!

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, huzurunuzda, sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuklarla ilgili olarak bir Meclis araştırması yapılmasına karar veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli mensuplarına, bu komisyon kurulduktan sonra, bu komisyonun başkanlığını yapan Siirt Milletvekilimiz Değerli Öner Ergenç Beye ve çalışma arkadaşlarına huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bir kanayan yaraya parmak basılmıştır. Emeği olan gerek AK Partili gerek Cumhuriyet Halk Partili gerekse bağımsız milletvekillerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - DYP'li efendim, DYP'li olarak ben vermiştim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Affedersiniz, DYP'li; düzeltiyorum.

Değerli milletvekilleri, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi Bey, yaptığı konuşma esnasında şöyle bir ifade kullandı, zabıtlardan onu ifade ediyorum: "İlköğretim çağında olup da, 1,5 milyon çocuk okula gitmiyor" dedi ve akabinde de dedi ki: "Bunun takibi yoktur, araştıran yoktur, bu yasanın gereğini yerine getirme ihtiyacı duyan yoktur; 1,5 milyon çocuk sokaklarda gezmektedir."

Ben, değerli milletvekilinin verdiği bu bilgilerin doğru olmadığını, yanlış bilgilendirme sonucu verilen ifadeler olduğunu, rakamlar olduğunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye'de ilköğretimdeki çağ nüfusu; yani, ilkokula gitmesi gereken öğrenci sayısı 10 577 268'dir.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Hangi yılın rakamı bunlar?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 2004 yılının rakamları efendim.

Bunlardan...

GÜROL ERGİN (Muğla) - 2004 yılının rakamını nereden aldınız?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, karşılıklı konuşma yok; dinleyin... Lütfen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu, nüfus sayımı değil, on yılda bir beş yılda bir yapılsın. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığının rakamlarıyla...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, yapmayın!.. 2004'ün rakamını nasıl...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade edin... Eğer varsa elinizde doğru bir bilgi veya sizin bildiğiniz doğru bir şey varsa, onu ifade edin.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, bu, 10 577 000 çağ nüfusuna karşılık ilköğretime devam eden öğrenci sayısı 10 298 646'dır. Nitekim, bu rakamlara dayalı olarak ilköğretimdeki okullaşma oranımız yüzde 97 küsurdur. Hal böyle olunca, 1,5 milyon öğrencinin okula gitmediği, bunun takibinin de yapılmadığı, zorunlu eğitimin dayandığı yasanın gereğini yerine getirmek için bir gayret olmadığı şeklindeki beyanların doğru olmayan beyanlar olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, bu okul çağında olup da okula gitmeyen çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu kız çocuğudur ve "haydi kızlar okula" kampanyası çerçevesinde bu çocuklarımızın okullulaştırılması için gereken çaba, gereken gayretler de gösterilmektedir, onu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, müsaadenizle, bir cümleyi daha ifade edeyim. Tabiî, Sayın Selvi bu araştırma komisyonu raporu dolayısıyla yaptığı konuşmada hükümetin icraatlarıyla ilgili çok karamsar bir tablo çizdi, ona cevap verecek değilim, zamanım buna müsait değil; ama, şöyle bir ifade kullandı, yine, zabıtlardan aynen okuyorum: "Türkiye'de can, mal güvenliği kalmamıştır."

Değerli arkadaşlarım, bakın, New York'ta, Harlem'de günde gecede onlarca yüzlerce soygun, gasp, kaptıkaçtı ve sair olay yaşanmaktadır; ama, hiçbir...

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Yarışalım o zaman yani...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, hiçbir Amerikalı senatör, hiçbir Amerikalı milletvekili çıkıp da meclisinde "Amerika'da can, mal güvenliği kalmamıştır" demez.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Polis sayısını niye 10 000'e çıkardınız?!

A. İSMET ÇANAKCI (Ankara) - Yakında oraya yetişiriz!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Türkiye 20 000 000 turist bekleyen bir ülkedir. Sayın Selvi, siz tecrübeli bir vekil olarak, bu kürsüde bunu söyleme hakkına sahip değilsiniz. Büyük şehirlerde sıkıntıların yaşandığı hepimizin malumudur. Türkiye'de bu bir günde oluşmuş bir problem değildir, bu, kanayan bir toplumsal yaradır. Buna hepimiz birlikte parmak basmalıyız, bunun çözümü için gerekeni yapmalıyız; ama, siz "Türkiye'de can ve mal güvenliği kalmamıştır" dediğiniz zaman, bu cümlenin anlamı Ardahan'dan Edirne'ye kadar Türkiye'nin hiçbir yerinde can ve mal güvenliği yoktur demektir Sayın Selvi, bunu özellikle tashih ederim.

GÜROL ERGİN (Muğla) - İkibuçuk yılda oluştu bu, Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, zatıâlinize ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın söylediklerinin çoğu doğru değil…

BAŞKAN - Efendim, böyle bir geleneğimiz yok. Gerekli açıklamayı hükümet yaptı, gerekirse başka şartlarda söz alırsınız.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - 60 ıncı maddeye göre yerinden söz iste.

BAŞKAN - Biz her zaman müsamahalıyız ve sonsuz bir konuşma hakkı tanıyoruz, bunu Yüce Meclis biliyor.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, söz sırası, şahısları adına söz isteğinde bulunan İstanbul Milletvekili Sayın Güldal Okuducu'da.

Buyurun Sayın Okuducu.

Süreniz 10 dakika.

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun saatler boyunca bir konuyu tartıştık. Ben de, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesiyle ilgili araştırma komisyonumuzun bir üyesi olarak bu konuda konuşma yapmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında, komisyonun yaptığı uzun süren çalışma sonrasında ve bugün burada birçok arkadaşımızın yaptığı konuşma sonrasında, ülkemizde derin bir sorunumuz, kanayan bir sorunumuz olduğu gerçeğini hep birlikte bir kez daha gördük ve saptadık; ama, zannediyorum ki, sorunları görmek kuşkusuz önemli, sorunları saptamak, o sorunlara dönük çözüm önerileri üretmek, böylesi konular söz konusu olduğunda yeterli olmamakta.

Şimdi, bir değerlendirmeyi, ben burada, Yüce Meclisin huzurunda dile getirmek istiyorum. Bu topraklarda, ister bölgesel ister yurt çapında göçlerle, kimsesizliklerle, çaresizliklerle ve göz kamaştırıcı varlıkların yanı başında yokluklara gömülmüş, derin, acı ve kanayan bir çocuk sorunu vardır ve Türkiye'de yaklaşık 10 000 000 çocuk bir yangının içindedir. Görmek gerekir ki, bu 10 000 000 çocuktan 1 000 000'una iyi bir istikbal umudu ancak olanaklı. Kendi çocuklarımızı kurtarmak için öğütten fedakârlığa, imkân yaratmaktan, öğretim ve sınav maratonlarına koştururken, bizim çocuklarımızdan epeycesi tökezliyor, düşüyor, ülkesinde kendine bir yer bulamıyor. Çocuklar, ip cambazı gibi, ince bir telin üzerinde yürüyor. Hepsinin altında ağ yok, hepsine alkış yok, hepsinin, bir denge kurabilecek, sendeledi mi tutunabilecek bir dalı yok; düşüyorlar, canları acıyor. Kimi düşe düşe ufalanırken, kimi şiddet kabukları bağlıyor.

Şimdi, çocuk sorunu, sorunları, krizi önümüzde. Kalbimizde ve aklımızda buna bir yer açmanın zamanı. Tabiî, yer bulabilirsek demek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz sorunun nedenleri ve bundan sonra kurumların bulabilecekleri çözüm önerileri elimizdeki raporda ayrıntılı bir şekilde dile getirilmekte ve birçok ilişki, birçok görüş, birçok bilgi bir araya getirilerek, kuşkusuz, çok yararlı bir çalışma bugün Meclisin önüne getirildi; ama, bilmek gerekir ki, soruna neden olan asıl sorunu ortadan kaldırmazsak, onu çözmezsek, sorun kendini üretmeye ve büyümeye devam edecektir ve Sayın Millî Eğitim Bakanımızın da demin "hâlâ varmadık" dediği New York ölçeğine ulaşmayı başaracaktır.

Sayın Bakan, merak etmeyiniz, temel sorunlar bu şekilde takdim edilmeye ve taşınmaya devam edilirse, yakında, New York'taki rakamlara da İstanbul'da ve Türkiye'de ulaşmış olacağız.

Çok iyi bilinmesi gereken bir şey var ki, konuştuğumuz bu derin sorunun altında, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik politikalar ve o ekonomik politikaların neden olduğu kültürel ve sosyal politikalar yatmaktadır. Ekonomik politikalarla yoksullaştırdığınız, yalnızlaştırdığınız, işsizleştirdiğiniz insan kitleleri, kültürel politikalarla beslenmeyince, gelişmeyince, ilerlemeyince ve sosyal politikalarla desteklenmeyince, sorun, kaçınılmaz olarak, buraya varacaktır.

Konuştuğumuz bütün önlemleri alalım, valiliklerin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, gönüllülerin işbirliğiyle bu kanayan yaraya merhem olmaya çalışalım, Türkiye'de on yılların ürettiği, beslediği, bu dönemde de katmerlenerek olgunlaşan bu sorun, ne yazık ki, ortadan kaldırılamaz. Öyleyse, önce işsizliği, önce onun neden olduğu sahipsizliği ortadan kaldırmak, ardından da eğitimsizliği ortadan kaldırmak, onu önleyecek önlemleri ortaya koymak ve ailenin kutsal olduğu bir toplumda, aile birliğinin parçalanmasıyla, çözülmesiyle şiddete varan sonuçları ortadan kaldırmak ancak olanaklı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Komisyon Başkanı, burada, dramatik tablolar dile getirdi. Onlar, biliyorum ki, aktarabildikleri, tanık olunabilenin çok azı. O dramatik tablolara, 9 yaşındaki bir çocuğun, başka dramatik sözlerini ben eklemek istiyorum. Diyor ki: "Kış çok zor geçti, çok soğuktu. Taksim'de bir otelin, arka tarafındaki havalandırmanın önünde yatıyorduk. Sabah kalktım. Dolapdere'ye gidecektik. Arkadaşımı uyandırmaya çalıştım, uyanmadı. Şaka yapıyor sandım. Baktım, kalbi atmıyor, durmuş, donmuş gece." Gece soğuktan donan kalplerin, çağdaş kibritçi kız masallarının tekrar ettiği bir ülkede, bir sorunu konuşuyoruz ve biz, biliyoruz ki, bu sorunun çözümüyle ilgili birçok bakanlık görev yapmak durumunda; ama, biz, biliyoruz ki, en çok da, SHÇEK'in bağlı olduğu bakanlık, bu konuda çalışmalar yapmak zorunda, bu konuda yaralara merhem olmak zorunda.

Şimdi, SHÇEK'in içerisinde bulunduğu koşullardan, biraz önce Sayın Bakan bir faaliyet raporu sunmuş olsa da, söz etmeyeceğim. Ben, çok somut bir olaydan söz edeceğim. Bugün, sokak çocuklarının içerisinde bulunduğu koşulları araştıran bir komisyonun raporunu tartışıyoruz; ama, ne yazıktır ki, bugün, bu komisyonun görüşlerinin tartışıldığı bu toplantıya bir başka soruşturma önergesi düşüyor. Onu adıyla okumak istiyorum size. İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge Meclisin gündeminde. Bu, bir tarihsel rastlantı. Şimdi, burada, birkaç bilgiyi, zannediyorum ki, doğru vermekte yarar var, kamuoyunun bilincini açmakta yarar var ve kanayan vicdanların -bütün gün sokak çocuklarıyla yatılıp kalkılıyor da olsa- sesini burada duyurmakta yarar var diye düşünüyorum sevgili arkadaşlar.

Şimdi, herkes biliyor, at yarışlarından elde edilen gelirin yüzde 1'i kimsesiz çocuklar esirgensin diye, korunsun diye, devlet şefkat elini uzatabilsin, başlarını okşayabilsin diye, gözetsin, yetiştirsin diye Çocuk Esirgeme Kurumuna verilir. Çocuk Esirgeme Kurumu, bu ve benzeri gelirlerle kaynaklarını geliştirecek, çocuklarını esirgeyecek, koruyacak, saklayacak, gözetecek, yetiştirecek; görevi bu. 3 avukattan oluşan bir avukatlık bürosu, Ankara 6. İdare Mahkemesine başvurup, bu gelirin ödenmemesiyle ilgili girişimde bulunur, yasaya rağmen. Ankara 6. İdare Mahkemesi kesintinin devam etmesine karar verir ve bunun ardından da, aynı avukatlık bürosu Danıştaya başvurur. Danıştay, oybirliğiyle mahkemenin kararını olumlar, doğrular. Karar alınır, üst mahkeme onar. İşin kaçarı yoktur.

Bu bilgilerin sahibi olmak için, hiçbir milletvekilinin gizli ajan yetenekleriyle donatılmış olması gerektiğini düşünmüyorum. Sorumluluk sahibi olan, ülkesinde neler olup bittiğine dikkatle bakan, kurumların çalışmalarından haberdar olan, onları izleyen her milletvekili istediği bilgiye ulaşır. Bu bilgiye sahip olduğu için, kaç milletvekili aynı zamanda gizli ajandır burada, saptanabilirse, sanıyorum iyi olacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bunun ardından da, avukatlık bürosu, karar esastan kesinleşinceye kadar bu paranın ödenmemesi ve parayı ödemeyenler hakkında da cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yapılmaması için bir mektup yazar, ilgili bakan mektubun altına "talebin doğrultusunda gereği yapılmalıdır" diye imza atar. Olay budur; açıklanması gereken, söz konusu edilmesi gereken, kamunun aydınlatılması gereken olay budur!

Bütün bunlara imza attıktan sonra, biraz önce Komisyon Başkanının burada anlattığı o trajedik tabloları, benim okuduğum o küçücük alıntıyı, soğuktan donanların, tacize uğrayıp gidecek yeri olmayıp demiryoluna kendini atanların, bütün bu çocukların hakkı olan parayı, hem de böyle bir yasal olmayan yol izleyerek, siz birilerine peşkeş çekiyorsanız, kullandırıyorsanız, hangi vicdandan, hangi alnı aklıktan, hangi alnı açıklıktan söz edebilirsiniz; bunun takdirini, konuyla ilgilenenler yapacaktır diye düşünüyorum ve şunu da ifade etmekte yarar var diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım: Bu, bilinen, gündeme gelen örneklerden bir tanesi. Devletin şefkatli ellerine, onun korumasına emanet edilen çocuklarla ilgili olarak, onların yaşadıklarıyla ilgili olarak söylenebilecek çok şey var biraz önce sunulan çalışma raporu doğrultusunda; ama, biliyorum ki, ona zaman yetmiyor; ama, daha önce soru önergeleriyle de dile getirdiğim bir şeyi burada tekrarlamak istiyorum: SHÇEK'in yurtlarında çocukların yaşadığı mekânlarda dile getirilen şiddet bir yana, dayak olayları, onlar belki ikinci planda; ama, taciz ve tecavüz iddialarının kovuşturulması ve gereğinin yapılmasıyla ilgili sürecin yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. O konuda da vicdanlarımız ne kadar rahat, onun da sorgulanması gerektiğine inanıyorum.

Sonuçta, çocuklar bizim. Çocuklar, bir ülkenin geleceği. Eğer, bugün, çocukları unufak ediyorsak, bugün çocukları parçalıyorsak, ülkenin aydınlık geleceğinden, mutlu yarınlarından söz etmek, zannediyorum ki değerli milletvekilleri, bir o kadar zor olacaktır. Bizim dışımızda, yani, Parlamentonun dışında hangi kurum, kişi ya da kuruluş olursa olsun, bu sorunları ele alırken, burada bizim söylediklerimizi söyleme hakkına sahiptir; ama, burası Parlamento. Milletvekilleri ve iktidar, yönetmek sorumluluğuyla yükümlü. Milletvekillerinin ve iktidarın yapması gereken şey, çözümün nasıl olduğunu uygulayarak göstermektir. Yani, sokaklardaki o acıya, o gözyaşına, o sıkıntıya ve Türkiye'nin kendine özgü Arjantinleşme sürecine son vermektir diye düşünüyorum.

Son olarak da, demek ki, sokak çocuklarıyla günün 24 saati yatıp kalkmak yetmiyor; onları anlamak, onların hakkını teslim etmek, onların olanı başkalarına da peşkeş çekmemek gerekiyor.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Okuducu.

Sayın milletvekilleri, Sayın Selvi, Başkanlığımıza yazılı bir müracaatta bulunarak, biraz önce açıklamada bulunan Sayın Millî Eğitim Bakanının açıklamaları sırasında kendisine atfen bir açıklama yaptığını, bunun kendisine ait olmadığını ifade ederek bir düzeltme ve açıklama talebinde bulunmuştur. Kendisine, yerinden, kısa, öz bir açıklama yapmak, aydınlatmak üzere, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz veriyorum.

Buyurun Sayın Selvi.

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, ben sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum; ama, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın bu kadar olay içerisinde, bu kadar gerçekler içerisinde buna bir cevap verme ihtiyacı duyması da beni memnun etti.

Bir tanesi, "sayılar doğru değil" dedi. Bunlar Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları; bunlar bakanlıkların çeşitli vesilelerle, nedenlerle çıkardığı rakamlar. Biz, oralardan alarak bunu söylüyoruz. Örneğin, Türkiye'de 6 000 000 bakıma muhtaç çocuk olduğunu Devlet İstatistik Enstitüsü ve ilgililer söylemektedir. Bunun da nasıl hesap edildiğini açıkça onlar ortaya koymaktadır.

İkincisi: 0-18 yaş grubundaki çocuk veya gençlerin sayısı 25 500 000 küsur adettir. İlk ve ortaöğretime gidenlerin sayısı da, biraz önce benim söylediğim gibi, 14 000 000 küsurdur. Bunlar devletin rakamlarıdır, üç aşağı beş yukarı ve içinde yaşadığımız şu şartlar âdeta görülmüyormuş gibi, kampanyalar, "kızlar okula" erkeklerin eğitimden kaçması, açılan kampanyalar, bu sayının çokluğundan ileri geldiği için, ortadadır.

İkincisi: Bu rakamların ötesinde, 20 000 000 turist Türkiye'ye gelecek ve Türkiye'de can, mal güvenliği tehlikededir; toplum sağlığı tehdit edilir boyuta gelmiştir dememi ülke zararına gibi yorumlamaya kalktı ki, bunu kabul etmem mümkün değildir. Her gün televizyonlarda, medyada, ancak yakalanabilen, görülebilenler getirildiği zaman, Türkiye'de insanların sokakta gezmesi değil, evinde bile güvenliğinin olmadığını açıkça söylemektedir.

BAŞKAN - Sayın Selvi, siz bunları açıkladınız; başka bir ilaveniz varsa, lütfen onu söyleyin.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hemen söyleyeyim.

Bunları saklamak, bunları göstermemeye çalışmak sorunu çözmeyi sağlamaz. Onun için, sorunun çözümüne dikkat edilirse yarar var.

New York'tan örnek verdi; her gece şu kadar insan ölüyor... Bundan üzüntü duydum. Sanki, biz daha o noktalara gelmedik, niye abartıyorsunuz der gibi. Halkın son derece tedirgin olduğu bu konuda, bu çok doğru olmayan bir yaklaşımı Sayın Bakanın da ciddiyetiyle bağdaştıramadım.

Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Üçüncüsü: Bazı konuşmacılar ve Sayın Bakan, hükümetin bugünkü politikalarını eleştirdiğim için rahatsız oldular; ama, komisyonun amacı buydu; sokağa neden düşürüldüklerini tespit edeceğiz. Bu sorunların çözülmesi için gereken tedbirlerin önerilmesi isteniyordu. Bu politikalar düzeltilmediği için, bu politikalar devam ettiği için, sokaklara çocukların düşme sayısı, suç oranı daha fazla olacaktır. Onun için, gereken önlemlerin alınması babından uygulanan yanlış politikaların düzeltilmesini istedim. Bu da bizim en tabiî hakkımızdır. Geçmişteki yanlışlara yenileri ilave edildiği için, bu sorunun, temelinde yatan uygulamaların çözümüne imkân vermeyeceğini, hükümetin, bu konuda, yeni önlemler alması, acil önlemler alması gerektiğini belirtmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.17

 

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.08

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin "Genel Görüşmeler ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, 2 nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 31 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 219 uncu sırada yer alan, Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 31 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

VIII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

2.- Bursa Milletvekili Şevket ORHAN ve 29 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergeleri, Genel Kurulun 8 Ocak 2003 tarihli 19 uncu ve 23 Mart 2005 tarihli 74 üncü Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri; hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.

Önerge sahipleri adına, Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz ve Bursa Milletvekili Sayın Şevket Orhan.

Sayın Hükümet, söz isteğiniz var mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Var Sayın Başkan.

BAŞKAN - İlk mi konuşmak istiyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sonunda konuşsam...

BAŞKAN - Efendim, söz sırası Hükümetle başlıyor.

Hükümet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener söz istemiştir.

Kendilerinin konuşma süresi 20 dakikadır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verilen araştırma önergeleri üzerinde Hükümet adına görüşlerimizi sunmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük bir çoğunluğu Anadolu'da kurulmuş bulunan çokortaklı şirketlerin geçmişi 1980'li yılların ortalarına dayanmaktadır. 1980'li yıllarda kurulan çokortaklı şirketlerin sayısında, 1990'lı yıllarda önemli artışlar gözlenmiştir. Çokortaklı şirketler, başlangıçta, Anadolu sermayesini yatırımlara yönlendirme amacıyla kurulmuştur; ancak, zaman içerisinde, bu şirketler, varlıklarını sürdürebilmek amacıyla, yurt içindeki yatırımcıların yanı sıra, başta Almanya olmak üzere, Avrupa'da çalışan Türk vatandaşlarından para toplama yolunu tercih etmişlerdir.

Hisse senetlerinin halka arz yöntemleri, Sermaye Piyasası Kanununda düzenlenmiştir. Sermaye Piyasası Kanununun 4 üncü maddesinde, ihraç ve halka arz olunacak sermaye piyasası araçlarının kurula kaydettirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.

Kurula kayıt yükümlülüğünün gereği olarak, halka arz aşamasında, ihraççı şirket ve ihraç edilen hisse senetleriyle ilgili olarak, kamunun etkin biçimde aydınlatılması sağlanmakta, yatırımcının, kendisine açılan bilgiler çerçevesinde yatırım kararlarını kendisinin vermesine olanak tanınmaktadır; ancak, özellikle 1990'lı yıllarda, birkısım şirket, yasal prosedüre uymadan, kurul kaydına aldırmadan, hisse senedi adı altında çeşitli belgeler karşılığında ya da ortak yapma vaadiyle yatırımcılardan para toplama yoluna gitmiştir. İzinsiz halka arz yapan şirketlerden toplanan para ve hak sahipleri yasal kayıtlara geçirilmediği için, tutar ve hak sahibi sayısında kesin bir tespit yapılamamaktadır. Birkısım şirketlerin, kanunun bu açık hükmüne rağmen, kurula kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeksizin sermaye artırımı yaptıkları veya mevcut paylarını, çoğunluğu yurt dışında yerleşik vatandaşlara hukuken geçersiz belgeler karşılığında sattıkları ve karşılığında oldukça yüksek bir getiri vaat ettikleri tespit edilmiştir. Söz konusu şirketler, sermaye piyasası mevzuatına aykırı fiillerini gerçekleştirme yöntemlerini ortaya koymuşlardır. Bunları, özet olarak şöylece sıralayabiliriz:

Ortalama 20-40 ortakla bir holding kurulmaktadır. Yurt dışında hisse satışı yapmak üzere temsilciler atanmaktadır. Genellikle hisse senetleri ya da makbuzlar, temsilcilerle birlikte yurtdışına gönderilmektedir. Her temsilcinin sorumlu olduğu bir bölge tespit edilmektedir. Temsilciler, orada, alt temsilciler atamaktadırlar. Genellikle Türklerin yoğun olduğu bölgelerde ve mekânlarda, şirketin tanıtımı ve hisse satışıyla menfaatlar tanınmaktadır. Belli bir vade sonunda anaparanın geri ödeneceği ve bu süre içinde belli bir kâr payı taahhüt edilmektedir. Tarafların anlaşmasını müteakip, yatırımcılara, ödedikleri para karşılığında hisse senedi, ortaklık katılım belgesi, makbuz ve benzeri belgeler verilmektedir. Ortaklık kayıtlarında, bu yatırımcılar ortak olarak görülmemekte, genellikle kayıtlarda bu hisselerin sahibi olarak, kurucu ortak ya da temsilci yer almaktadır.

Toplanan paralar, bankacılık sistemi kullanılmaksızın kurye vasıtasıyla Türkiye'ye gönderilmektedir. Genellikle, toplanan paralar, şirket yasal kayıtlarına ya hiç intikal ettirilmemekte ya da eksik geçirilmekte, hesaba geçirilenler ise ortaklara borçlar hesabına kaydedilmektedir. Şirket kayıtları dışında tutulan paralar, şirketin iştirak veya bağlı ortaklığının kayıtlarında izlenmekte, bu bağlı ortaklık ve iştirakin halka kapalı olduğu gerekçesiyle inceleme yapılmasına imkân verilmemektedir.

Temsilcilere ise, toplanan para tutarına bağlı olarak, şirkette ortaklık, Antalya'da yazlık, ailesiyle birlikte bir otelde yaz tatili gibi vaatlerde bulunulmaktadır. Ayrıca, temsilcilerin eğitimi için seminerler düzenlenmektedir.

Şirketler, hedef kitleye, çok çeşitli yöntemler kullanarak ulaşmakta, bu bağlamda abartılı ya da yanlış tanıtımlar yapmaktadır.

Sermaye Piyasası Kanununun 45 inci maddesi, Sermaye Piyasası Kuruluna, anılan kanun hükümlerinin uygulanmasının denetim, yetki ve görevini vermiştir. Bu bağlamda, hisse senedi verme vaadiyle para toplanması ya da kurul kaydına alınmaksızın hisse senedi veya bu ad altında belgeler karşılığında para toplama fiilleri, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından, uzun yıllardır, etkin biçimde denetlenmekte, denetim sonuçlarıyla ilgili diğer kurumlar bilgilendirilmekte, sorumlular hakkında suç duyuruları yapılarak konu yargı organlarına intikal ettirilmekte, açılan davalar mahkemelerde müdahil olarak takip edilmekte ve sorumluların cezalandırılması sağlanmaktadır.

Sermaye Piyasası Kurulu, vatandaşlardan ya da savcılıklardan gelen ihbar ve şikâyetler üzerine ya da resen denetim gerçekleştirmektedir. Kurul, gazetelerin yurtiçi ve yurtdışı baskılarını, görsel medyadaki haberleri ve ilanları sürekli olarak izlemekte ve tespit ettiği haber ve ilanları değerlendirerek müdahale etmekte veya gerek görülen hallerde denetim yapmaktadır.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, izinsiz halka arz faaliyetlerinin kamu makamlarına ihbarında bazen çekingen davranabilmektedirler. Özellikle yatırımlarının gerçek boyutunun yerel makamlarca öğrenilmesi halinde işsizlik ödentisinin kesilmesi endişesi, ihbar ve şikâyetler konusunda bu kesimi çekingen davranmaya itebilmektedir. Sermaye Piyasası Kurulunca gerçekleştirilen denetim ve inceleme çalışmaları sonucunda, Sermaye Piyasası Kanununun açık hükümlerine rağmen, bazı şirketlerin kurula kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeksizin, sermaye artırımı yaparak veya mevcut paylarını, çoğunluğu yurt dışında yerleşik vatandaşlara, hukuken geçerliliği tartışmalı belgeler karşılığında satarak ve karşılığında yüksek bir getiri ve vade sonunda anaparayı geri ödemeyi vaat ederek, yüksek tutarda para topladıkları tespit edilmiştir. Bu çerçevede, 1995 yılından beri toplam 77 adet şirket kurulca denetlenmiş ve halen denetlenmektedir. Denetim sonuçları, Hazine Müsteşarlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Maliye Bakanlığına ve Malî Suçlar Araştırma Kuruluna gönderilmiştir. Ayrıca, izinsiz halka arz faaliyetinin uluslararası boyutu dikkate alınarak, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından, yabancı ülkelerin denetleyici kurumlarıyla mutabakat zabıtları imzalanmıştır. Bu işbirliği anlaşmaları çerçevesinde, Alman yetkili otoritesinden denetim kapsamıyla ilgili bilgi temin edilmiştir. Aynı şekilde, Almanya'da bu tip izinsiz para toplayan kişi ve kuruluşlarla ilgili olarak yürütülen soruşturmalar kapsamında, Alman makamlarıyla işbirliği yapılmıştır.

Sermaye Piyasası Kurulunca çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen denetim çalışmaları sonucunda, bugüne kadar kurula kayıt yükümlülüğüne uymaksızın halka arzda bulunması sebebiyle, toplam 52 adet suç duyurusunda bulunulmuştur. Kurulca yapılan 4 adet suç duyurusunda savcılık incelemesi sürmekte olup, 21 adet kamu davasında da yargılama devam etmekte ve bu davalar mahkemeler nezdinde kurulca takip edilmektedir. Kurulca yapılan 22 adet suç duyurusunda 4616 sayılı Kanun uyarınca erteleme kararı, 5 tane kamu davasında ise ilgililer hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Denetlenen şirketlerden 39 tanesinin sorumluları hakkında, kurula kayıt yükümlülüğüne uymaksızın halka arzda bulunulması fiilleri dahil diğer suç tespitleriyle birlikte toplam 131 adet suç duyurusunda bulunulmuştur.

Ayrıca, kurula kayıt yükümlülüğüne uyulmaksızın halka arzda bulunmak suretiyle anılan şirketler tarafından toplanan parada hak sahibi olan yatırımcılar, bunların alacak tutarları ve söz konusu şirketlerin ortaklık yapısının tespiti ve ihtiyatî tedbir talebiyle, kurulca, toplam 12 adet hukuk davası açılmıştır.

Denetimler sonucunda tespit edilen hususlar konusunda yatırımcıların bilgilendirilmesi ve yasal haklarını korumalarının sağlanması amacıyla, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yurt çapında ve yurt dışında baskısı olan gazetelerde ilanlar verilerek, yatırımcı, sürekli olarak ve denetim sonuçlarının kurul kararına bağlanmasıyla eşzamanlı olarak bilinçlendirilmektedir. Ayrıca, kurul tarafından yürütülen inceleme, denetim, bilgilendirme faaliyetleri ile açılan davalarla ilgili gelişmeler her ay itibariyle Başbakanlığa sunulmaktadır.

Öte yandan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan izinsiz para toplanmasının önlenmesi ve değişik yatırım tercihi olan vatandaşlarımızın ihtiyacının karşılanması amacıyla Sermaye Piyasası Kurulu tarafından daha önce düzenlenen kâr ve zarar ortaklığı belgelerine ilişkin mevzuat 20 Mart 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan tebliğle güncelleşmiş ve bu belgelerin şirketler tarafından ihraç edilmeleri teşvik edilmiştir. Yine, aynı tarihte, kurulun oydan yoksun hisse senetlerine ilişkin tebliği de güncelleşerek, çokortaklı şirketlerin şirket kârından daha fazla pay alarak genel kurullara katılmadan şirketlere ortak olmaları teşvik edilmek istenilmiştir.

Ayrıca, hükümetin acil eylem planıyla Sermaye Piyasası Kuruluna verilen görev kapsamında, 12 sayılı kararda, 2 Temmuz 2003 tarihinde yapılan değişiklikle, Türkiye'de yerleşik şirketler tarafından yurt dışında ihraç ve halka arz edilecek sermaye piyasası araçlarının sermaye piyasası mevzuatı çerçevesinde önceden kurula kaydettirilmesi koşuluyla yurt dışında satışı serbest hale getirilmiştir. Bu çerçevede, önceden izin alınması zorunluluğu getirilerek bir ölçüde yurt dışından izinsiz para toplama faaliyetleri önlenmiştir.

Öte yandan, hem şirketlerin yatırımlarını mevzuata uygun olarak gerçekleştirmeleri hem de yatırımcıların kötü niyetli kişilere karşı korunabilmesi için, bilgilendirme, aslî öneme sahiptir. Bu çerçevede, Sermaye Piyasası Kurulunca, hem Türkiye'nin değişik bölgelerindeki illerde hem de yurt dışında Türk vatandaşlarının yoğun olarak bulunduğu bölgelerde bilgilendirme toplantıları yapılmakta, müteşebbislerin ve yatırımcıların ihtiyaç duyduğu bilgiler, karşılıklı görüşmelerle kendilerine aktarılmaktadır.

2001 yılının başından itibaren yurt içinde 39 ilde ticaret ve sanayi odalarının katılımıyla Sermaye Piyasası Kurulunca tanıtım ve bilgilendirme toplantıları düzenlenmiş. Yine, kurul, çeşitli kamu kurum ve üniversitelerde 130 bilgilendirme toplantısı düzenlemiştir. Halen devam etmekte olan bu toplantılarda yatırımcılar ve sivil toplum örgütleri aktif biçimde bilgilendirilmektedir. Yurt dışında ise, 2001 yılında, Berlin, Hamburg, Köln, Frankfurt, Münih'te; 2002 yılında, Hollanda, Belçika ve Avusturya'da; 2003 yılında, Almanya ve Fransa'da; 2004 yılında, İsviçre, İsveç ve Almanya'da olmak üzere toplam 13 bilgilendirme toplantısı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılarda, hem yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız sermaye piyasası konusunda bilgilendirilmiş, izinsiz halka arz uygulamalarına karşı uyarılmış hem de yerel sivil toplum örgütleri bu konuda bilinçlendirilerek geniş bir kitlenin izinsiz halka arz işlemlerine karşı kendilerini korumaları sağlanmıştır.

İzinsiz halka arz yapan şirketlerde temel sorun, toplanan paranın şirket kayıtlarına hiç yansıtılmaması ya da eksik yansıtılmasıdır. Bu şirketlerde para toplama faaliyeti büyük ölçüde temsilciler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Temsilcilerin örgütlenmesi piramide benzer bir yapı içerisinde oluşturulmaktadır. Yukarıdan aşağıya doğru her temsilciye bağlı temsilciler belirlenmekte, böylece, yatay olarak temsilcilerin toplanan toplam para ve hak sahipleri konusunda bilgisi olmamaktadır. Yatırımcılardan toplanan para şirketin resmî kayıtlarına tam ve doğru olarak yansıtılmamakta; genellikle yasal olmayan ikinci kayıtlarda izlenmektedir. Temsilcilerin de toplanan paranın toplam boyutu ve hak sahipleri konusunda bilgi sahibi olmaması nedeniyle, nihaî olarak toplanan paraya ve hak sahiplerine ilişkin bilgi, şirket yönetimini elinde bulunduran kişi veya birkaç kişide bulunmaktadır.

Şirket kayıtlarının yetersiz ve güvensiz olması nedeniyle, toplanan paranın tespitinde başvurulacak yol, malî sistem içindeki para hareketleridir; ancak, izinsiz halka arz yapan şirketlerde para toplama ve nakil faaliyeti, tamamen malî sistemin dışında, çoğunlukla kuryeler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde, toplanan paralar karşılığında yatırımcılara verilen makbuz, hisse senedi ve benzeri belgeler, kuryeler kullanılarak nakledilmektedir. Nitekim, geçmişte sınır kapılarında bavul içinde büyük miktarda nakit yakalanmıştır. Bu yasadışı yöntem, şirket kayıtlarına yansıtılmayan paranın malî sistem izlenerek tespitini de olanaksız kılmaktadır.

Şirket kayıtlarının düzensiz olması, çoğunlukla yasal olmayan ikinci kayıtların tutulması, şirket temsilcilerince toplanan paranın kayıtlar üzerinden tespitini imkânsız kılmaktadır. Bu durumda, ancak ihbar ve şikâyetler üzerine yatırımcılardan ulaşan belgeler, şirket bürolarında ulaşılabilen belgeler, ikinci kayıtları içeren bilgi, belge ve bilgisayar kayıtları gibi dokümanlar üzerinde yapılan çalışmalarla tespitler yapılabilmektedir; ancak, toplanan paralar kayıtlara tam ve doğru yansıtılmadığı için, denetimlerde ulaşılamayan belgelere ilişkin paraların boyutunu tespit etmek mümkün olamamaktadır.

Şirket kayıtlarının yasaya aykırı tutulmasının, eksik ve güvensiz olmasının bir diğer sonucu, toplanan paralar üzerinde hak sahibi olan kişilerin sayısının ve kimliğinin de tespit edilememesidir. Toplanan paralar yasal prosedüre uygun olarak sermayeye eklenmediği için, para toplanan kişiler de ortak sıfatıyla kayıtlara geçmemektedir. Bu bağlamda, şirketin pay defterine çoğunlukla gerçek hak sahipleri değil, temsilciler ortak olarak kaydedildiği için, gerçek hak sahipleri yasal şirket kayıtlarından anlaşılamamaktadır.

İzinsiz halka arz yapan şirketlerin sisteme dahil edilerek, hem bu şirketlerin ekonomiye kazandırılması hem de para topladıkları kişilere ödedikleri paraların karşılığında hisse senedi verilebilmesini temin için, anılan şirketlerin Sermaye Piyasası Kurulu kaydına girmesi zorunludur.

Bu bağlamda, denetimler sonucunda, kurulca ulaşılan tespitler çerçevesinde, kurulun talebi üzerine, ortak sayısı yasal sınırı olan 250 ortak sayısının aşılması nedeniyle resen kurul kaydına girmek için kurula başvuran şirketler, yasal muhasebe kayıtlarını sunamamakta, toplanan paranın tutarı ve hak sahiplerini tam ve doğru olarak kurula ibraz edememektedirler. İbraz edilen bilgi ve belgeler ile kurulun tespitleri arasında hem paranın tutarı hem de hak sahiplerinin sayısı bakımından büyük tutarsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, şirketlerde para toplama faaliyeti aynı sermaye ve yönetim grubuna dahil birden fazla şirket tarafından yürütülebildiği ve para toplayan şirket ile yatırımcıların ortak olma vaadi sunulan şirketler aynı grup içindeki değişik şirketler olabildiği için, toplanan para ve yatırımcı sayısı bakımından grubun tümünün bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, kurul kaydına alınma öncesinde kayda alınacak tutarı ve gerçek hak sahiplerini belirleyebilmek amacıyla, başvuru sahibi şirketlerden, malî tablolarını bağımsız denetimden geçirmeleri istenmektedir. Ancak, bağımsız denetimin yapılabilmesinin önkoşulu, denetime elverişli para hareketlerini gösteren bankacılık kayıtları, muhasebe kaydı ve malî tabloların bulunması olduğu için, bağımsız denetim kuruluşları, söz konusu kayıt ve malî tabloları bulunmayan bu şirketlerin malî tabloları hakkında görüş oluşturamamaktadır. Bu durumda, toplanan para, gerçek hak sahipleri ve yasal muhasebe kayıtları bulunmayan, malî tablolarını bağımsız denetimden geçirmeyen şirketlerin kurul kaydına alınması mümkün olamamaktadır.

İzinsiz halka arz yapan şirketlerin kullandıkları temel yöntem, toplanan para karşılığında faaliyet kârıyla bağlantısı olmayan yüksek getiri vaat edilmesidir. Böylece, toplanan para karşılığında verilen makbuz veya sınırlı hallerde verilen hisse senetlerinin fiyatı şirket yönetimince belirlenmekte, bu belgeleri ellerinden çıkarmak isteyen yatırımcılar, şirket yönetimine başvurmakta, yönetimin belirlediği fiyat üzerinden, yine belirlenen kişilere devir yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bu izinsiz aracılık fiili, Sermaye Piyasası Kanunu bakımından suç oluşturduğu gibi, yatırımcıların, şirket yönetimlerine mahkûm olması sonucunu da doğurmaktadır.

Kapalı devre sistem içinde ve tamamen ekonomik gerçeklikten uzak oluşturulan bu alım satım yöntemini uygulayan şirket yöneticileri, hisse senetlerinin ekonomik kurallara göre değerlendiği ve fiyatın oluştuğu borsa sistemine girmekten bilinçli olarak kaçınmaktadırlar; yatırımcı da, yatırımının gerçek değerini görmek ve bu değer üzerinden gerekirse elden çıkarma hakkından mahrum kalmaktadır.

Kontrolsüz ve yasadışı para toplanması, daha sonra bu paranın yasal prosedüre uygun biçimde sermayeye eklenmesini de olanaksız kılabilmektedir; şöyle ki: Şirketin, genel kurulda anasözleşme değişikliğine ve sermaye artırımına karar verilebilmesi için, Türk Ticaret Kanununun 388 inci maddesi uyarınca, birinci toplantıda şirket sermayesinin en az 1/2'sini, ikinci toplantıda ise 1/3'ünü temsil eden pay sahiplerinin hazır bulunması gerekmektedir. Yasal kurallara uymadan para toplayan şirketlerin genel kurullarında bu yetersayılar sağlanamamakta, sermaye artırımı kararı alınamamakta, anasözleşme değişiklikleri gerçekleştirilememektedir.

İzinsiz halka arz yapan şirketlerin kayda alınarak yatırımcı kitlesinin mağduriyetinin giderilebilmesi, şirketlerin de ekonomiye kazandırılabilmesi amacıyla, bu şirketlerin topladıkları paranın ve gerçek hak sahiplerinin tespiti talebiyle, kurul tarafından, ticaret mahkemeleri nezdinde davalar açılmıştır. Tespit davası sırasında şirketlerin mal varlığının korunması için, şirket mal varlığı üzerine, kurulun talebi üzerine, mahkemelerin kararıyla tedbir uygulanmıştır; ancak, bir kısmı halen sürmekte olan bu davaların çoğunluğunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ...mahkemelerce tayin edilen bilirkişiler de, yasal kayıtların bulunmaması veya eksik, yanlış, yanıltıcı olması nedeniyle, bir tespit yapamamış ve davaların çoğunluğu tespit talebinin reddedilmesiyle sonuçlanmıştır.

Tüm bu aksaklıkların ortaya çıkardığı sonuçlar ve hak sahiplerinin mağduriyetleri dikkate alınmak suretiyle, izinsiz halka arz yapan şirketlerin, toplanan parayı ve gerçek hak sahiplerini kurula sunamamaları, kurulun, denetiminde yaptığı tespit ile şirket beyanları arasında büyük tutarsızlıklar bulunması, para toplama faaliyetinin yasa ve kayıtdışı yollarla yürütülmesi nedeniyle gerçek hak sahiplerinin ve toplanan para tutarının şirket yetkililerinin işbirliği olmadan tam ve doğru olarak tespit edilememesi, mahkemelerin de bu konuda herhangi bir tespit hükmüne ulaşamaması nedeniyle, anılan şirketlerde toplanan para tutarının ve gerçek hak sahiplerinin tespiti konusunda özel hükümler içeren bir yasa tasarısı Sermaye Piyasası Kurulu tarafından hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu yasa tasarısı taslağı, Başbakanlıkta incelenmektedir ve henüz, Bakanlar Kuruluna imzaya açılmamıştır.

Dolayısıyla, çok yönlü, çok boyutlu, girift bir konuyla karşı karşıya kaldığımızı düşünebiliriz. Bir taraftan izinsiz halka arz yapan şirketlere para yatıran çok sayıda alacaklı vardır, diğer taraftan bu şirketlerin ekonomiye kazandırılabilmesi imkânları araştırılmaktadır. Bu konuda Sermaye Piyasası Kurulu tarafından hazırlanan taslak da bu temel iki amacı sağlamaya yönelik olarak düşünülmüş ve hazırlanmıştır; ancak, henüz, Meclise sunulmamıştır.

Konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma açılması Hükümetimiz tarafından da uygun görülmektedir. Görüşmeler sonrasında kararı Yüce Meclis verecektir.

Bu duygular içerisinde hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla yaklaşık yirmialtı ay önce verdiğimiz araştırma önergemizin bugün gündeme alınarak görüşmelerinin başlamasına karşı duyduğum sevinci belirterek sözlerime başlamak istiyorum; Yüce Meclisi bu vesileyle saygılarla selamlıyorum.

Bu görüşmeler öncesinde 2002 yılına dönmek istiyorum. Sizlere de, 2002 yılında, bugün yasal takibatı başlamış olan ve biraz önce Sayın Bakanın çok net olarak açıkladığı Sermaye Piyasası Kurulunun çalışmalarında dayanak teşkil edecek belgelere bile ancak yasal bir sürecin işlemesiyle, binlerce tonluk evrakla ancak ulaşılabilen ve takibatı yapılabilen bir holdingin üst düzey yöneticisinin iki sene önce vermiş olduğu beyan ve o beyana dayalı olarak hazırlamış olduğumuz araştırma önergesini anlatarak başlamak istiyorum.

Bu şahıs, ne yazık ki, şirketin iflası söz konusu olduğu zaman yönetimi devralmış ve yönetim devralındıktan sonra ortaya çıkan gerçekte şunları demektedir: "Şu anda holdinge bağlı 46 şirketten sadece 7'si işler durumda. Maalesef zincir koptu. Çok para kazanacağını umarak holdinge para yatıran 11 800 ortağımız bir bardak su içsin." Bu bir bardak su içmeyi tavsiye ederken, diğer taraftan da bir holding yönetimi, kapısına "iflas ettik, kapımızı çalmayın" diye yazı asmıştı.

Biz de, bunun üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir araştırma önergesiyle, bu konuda mağdur olmuş -ki, bunlar birkaç örneği- binlerce mağdurun şikâyetini, içinde bulundukları durumu ve onları bu durumdan çözümle kurtaracak olan formülasyonları bulmak üzere bir komisyon oluşturulmasını talep etmiştik. 7 Ocak 2003, tarih.

2003 yılı geçti, 5 inci sırada bekleyen bir önerge, 2004 yılına gelindi, AK Partinin Değerli Grup Başkanvekilleri, mayıs ayında dediler ki "tamam, bunu görüşelim" çünkü, o sırada, adları sayılmakla bitmeyecek kadar çok, adını holding olarak geçiren bu şirketlerin mağdurları, gerek bize gerekse size ulaşıyorlar ve şikâyetlerini dile getiriyorlardı; ama, sonuç ne oldu; bir gün gündeme geldi, o gün, haftaya görüşelim denildi. Tabiî, bir güven, beraber çalışma isteği; haftaya, ne yazık ki, görüşülmedi; olay 2005'e geldi.

Bu iki senelik süre zarfında ne oldu; bu holdinglerle ilgili hangi çözüm bulunabildi veya bu mağdurlarla ilgili?! Sayın Bakanım, iki senedir yapılan birçok uygulamayı dile getirdiler. Bundan sonraki süreç için altyapı oluşturacak başlıklardır ki, daha gereken, Bakanlar Kuruluna gelmemiş olduğunu dile getirdikleri bir yasa taslağı vardır; bu da tamamlayıcı olacaktır; ama, esas, on onbeş yıldır bu holdinglerin ne yaptığını, ancak işte o gösterişli reklamlarıyla gören, ama, bunlara inanan kişilerin içinde bulundukları duruma bir çözüm formülasyonu, ne yazık ki, ortaya konulamadı. Gün geldi, onbeş gün önce, bu holdingle ilgili yasal takibat başladı; başlar başlamaz da, Değerli Bursa Milletvekilim bir önerge verdiler "beraberce görüşülsün ve bir nihayete gelsin" denildi. Çok güzel, buna çok seviniyorum; ama, yirmidört aydır neredeydiniz arkadaşlar?!

Şimdi, bu holdingler nedir -Sayın Bakan, teknik olarak çok güzel açıkladı- ne yapmaktadır, nasıl olmuştur, neler kullanmışlardır yatırımcının parasını toplamak için?! Bunlara, kamuoyunda kısaca İslamî holding deniliyor. Peki, neden İslamî holding deniliyor; ben, size bir anket sonucunu söyleyeyim ki, bu, yurt dışında yapılan bir anket. Bu anket sonucunda, yatırım yapmış kişilere bir sorgulama yapılmış; denilmiş ki: "Siz bunlara niye para yatırıyorsunuz, neden para yatırdınız?" Verilen cevabın yüzde 81'i, ilk faktör olarak dinî değerleri söylemiş; ikincisi, güvenlik unsurları demiş; üçüncüsü, milliyetçilik unsurları; dördüncüsü de yüksek kârlılık. Bu, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımızın karşılaştığı dördüncü sendrom.

Aslında, 1984 yılının aralık ayında çıkan ve Şirketler Kanununda yapılan değişiklikle kâr-zarar ortaklığı belgeleri çıkararak, mevcut bulunan sermayeyi ülke ekonomisine katmak amacıyla dile getirilen bir kanun değişikliğinin akabinde, bazı değerleri kullanmayı -ki, özellikle inanca, dine bağlı değerleri kullanmayı- çok rahatlıkla ortaya koyan birtakım kimseler, bunu fırsat olarak bilmişler, almışlar bavulu, gitmişler Almanya'ya, Avusturya'ya, Belçika'ya ve orada, bir vakıf, bir dernek, bir dinî görevli, bir dinî medya bulmuşlar "getirin, vatandaş, size yüzde 20 ile yüzde 40 arasında değişen kâr payı oranı -ki, bu nasıl oluyor; ben, kâr payının, kâr elde edilmeden taahhüt edildiğini de görüyorum; bu, faizsiz denilen, basbayağı faizi tanımlayan da bir gerçek- bir getiri sağlayalım" demişler. Tabiî, ülkesinden uzak; ülkesinden bu uzaklıkta emeğini vermiş, para biriktirmiş "torunum torbam vatanımda bir iş imkânı bulsun, benim orada bir işyerim olsun" denilmiş. Bu kişilere "zaten, senin ailenden birine de burada iş imkânı yaratılacak ortak olursan" denilmiş. Bu da güzel ve bu insanlar "hem güzel kâr var hem olayın içinde kutsal değerler var, ben günaha da girmem, paramı buraya yatırayım" demiş. Ne olmuş; seneler geçmiş, parasının karşılığında kâr payını -ben faiz diyorum- bir defa almış; ondan sonra da, işte "su iç" diyen olmuş "bir daha git-gel" diyen olmuş "bizim işler kötü gidiyor, bir dahaki seneye bakarız" diyen olmuş ve sonuçta, olan, bu parayı yatırana olmuş, perişan olmuş.

Şimdi, bunlarla ilgili ne yapılacak, neler yapılması gerekir, o konuda bu araştırma önergesi verildi ve inşallah, umuyorum, bu akşam, artık, kararlılık süregider, Sayın Bakanım da zaten, baştan, bakış açılarını dile getirdiler, bu araştırma önergesi kabul olur ve araştırma komisyonu kurulur.

Bu holdinglerin İslamî holding başlığı altında kamuoyunda dile getirilen holdinglerin pazar payları nasıl; yani, ne kadar para yatırıldığını tam tespit edemiyoruz diyor Bakanım; ama, şöyle de bir araştırma var, onu da dile getirelim. Yine bir anket ve bu ankette deniliyor ki: "Siz bu holdingleri tanıyor musunuz?" Yüzde 97 tanıyor. "Peki, hiç yatırım yapmayı düşündünüz mü?" Yüzde 53 "düşündük, ama yapmadık" diyor. Yüzde 29'u da, "hem düşündüm hem yatırım yaptım" diyor; yani, yüzde 30, yurt dışında yaşayan vatandaşların birikimlerinde yatırım tercihi olarak kullandıkları bir alan.

Ne kadar tasarruf üretiyor dediğiniz zaman; aşağı yukarı, yılda 4-5 milyar euroluk tasarruf üretimi var, bütün Avrupa'da sayıları 4 000 000'a yaklaşan Türk'te. Olayı, 1990'dan 1997'ye taşıyın, 1997'den 2001'e taşıyın, 2005'e taşıyın. Yani, ortalama da, baktığınız zaman, bu rakam 15 ile 25 milyar euro arasında değişen bir totale geliyor; ama, bu nasıl tespit edilecek; işte, bu tespit için de bu komisyonun kurulması gerekecek Değerli Bakanım.

Demiştim, bu son halka mıdır yatırımcıyı mağdur eden; zamanında, 1966 yılında, burada, 2 200 kişinin ortaklığıyla kurulan bir Türk-San olayı, Türk işçilerin yaşadığı bir problem var.

Bir de bu araştırmalarda şu yapılmış: Kimler tercih ediyor buralara yatırım yapmayı; yaşları 25 ile 35 arasında değişen genç, orta yaş nüfus; çünkü, bunlar, 1960'lı, 1970'li yıllarda yaşanan olayları bilmiyorlar. Bir de, reklamlar, ulvî değerler, ulvî kişiler, yönlendirmeler, vatan sevgisi birleşiyor ve paralar bu holdinglere gidiyor.

Sonuç; sonuç ortada. Zaten, bu sonucun yaşatmış olduğu acı tabloyu çok net olarak hepimiz görebiliyoruz.

Bu, güvene dayalı olarak faaliyet gösteren holdinglerin, sadece yurt dışında değil, Türkiye'de de çok sayıda ortağı bulunuyor ve bunlar öyle belgeler veriyorlar ki, tahvil mi, bono mu, hisse senedi mi, kâr-zarar ortaklığı mı, ne olduğu belli değil, ne anlama geldiği de belli değil ve yasallığı da son derece tartışmalı. Bunların verdikleri belgeler yurt dışında da hukukî bir değer taşımıyor; çünkü, onların kendi ticarî kanunlarına göre belli bir süreç var, o süreci de, ne yazık ki -bilgisizlikten- yatırımcılar geçirdiği için, orada da bir anlam taşımıyor. Zaten, ülkemizde, Sermaye Piyasası Kurulu, halka arz için, daha doğrusu, aracılık için, her faaliyet için düzenlemelerde bulunmuş; ama, bu holding başlığı altında faaliyet gösteren kişilerin, bu kuralları zaten tanıma niyeti yok. Tanıma niyeti niye yok; çünkü, eğer, bu kurallara tabi olsalar, hesap verecekler, belli bir denetimden geçecekler, bu topladıkları paraları, topladıkları kişiler mağdur olurken keyiflerince kullanamayacaklar. Niye kayda girsinler; kayda da girmiyorlar ve bunu kamufle etmek için her türlü formülü arayıp buluyorlar. Ne yapıyorlar; bir vekil-ortak sistemi işletiyorlar; çünkü, 250 ortağın üzerine çıktığı zaman, otomatik olarak halka açık şirket sayılır. 250 ortağın üzerine çıkarmamak için de vekil-ortak sistemi işletiliyor. Bu yolla da, 250'nin altında tutunca da, hiçbir şekilde Sermaye Piyasası Kurulunun denetimi olmuyor.

Şimdi, baktığınız zaman, bu holdinglerde, ne yazık ki, bazı yöneticiler de, kayda girmemek için diyor ki: "Ben Sermaye Piyasası Kanununa uyar, kuralına uygun olarak borsada işlem gören bir şirket haline gelirsem, burası kumarhane, benim kumarhanede ne işim var." 26 milyar dolar bu ülkeye kaynak yaratmış bir borsaya kumarhane diyen kişi, onca Müslüman vatandaşın parasını alıp, keyfine göre harcamayı kendine hak görüyor. Bunlar da, sonuçta, baktığınızda, hâlâ, işte, şirket yönetiyorum, Türkiye ekonomisine katkıda bulunuyorum diyor. Evet, böyle gidiyorsunuz, Konya, Karaman, Yozgat, o civarlara; büyük araziler, üstünde holding levhası; bomboş arazi; çünkü, zamanında oralar, Türk helikopteri, Türk motosikleti, Türk arabasının kurulacağı yerler olarak tanıtılmış. Ne olmuş; hiçbir şey; bomboş, kuşlar uçuyor.

Bakın, çok enteresan bir anket sonucu daha var. 1990'lı yılların başında Konya ve bölgesinde reklam gideri aylık 50 000 dolar; ne zaman bu holdingler aktif faaliyete başlıyor, aylık 1 000 000 dolara çıkıyor. Bakıyorsunuz, üretim, projeler, artan bir istihdam var mı; yok. Ne için yapılıyor; saadet zincirinin halkalarını daha çok artıralım diye. Bakıyorsunuz, bu holdingler arasında bir rekabet; rekabet nerede; hakikaten helikopter yapmakta mı veya uçak yapmakta mı; yok. Sen 30 verdin, ben 40 vereyim, olmadı 50 vereyim, bu rekabetle saadet zincirini kopartmayıp bir süre daha devam edeyim. İşte böyle giden bir süreç. Şimdi bu süreci, hep beraber, inşallah, yakında takip edeceğiz.

Sermaye Piyasasına kayıtlı olmak istemiyorlar. Ben size bir örnek vereyim; içlerinde çok ünlü olan bir holding, bir değer üzerinden -çünkü, piyasa kapitalizasyonu diye bir rakam var- hisse satıyor. Bundan belli bir süre önce ulaştığı piyasa değerini söyleyeyim. Bu değer üzerinden ortaklara, vatandaşlara satıyor. Değer ne biliyor musunuz arkadaşlar; o holding, New York Borsasının yüzde 12 değerine gelmiş, Londra Borsasının yüzde 53 değerine gelmiş, Amerika'daki Nasdaq'ın yüzde 59'una gelmiş. Yani, öyle bir holding ki, New York Borsasının toplam kapitalizasyonunun yüzde 12'si yapıyor ve bu fiyattan da halka, insanlara çeşitli aldatma yöntemler kullanılarak bu hisseler satılıyor; para toplanıyor; bu para bavulla geliyor, farklı yönlerden geliyor, bankacılık sisteminden gelmiyor ve sonuçta baktığınızda kayıtlarda da bulunmuyor ve işte hangi hedeflerde kullanılması belirli olmayan şekilde kullanıma sunuluyor.

Şimdi Türkiye'de bir reel sektör, istihdam ve kaynak arayışı var. Yurt dışında -ki, farklı farklı araştırmalar söz konusu oluyor; kimisi 100 milyar euro diyor, kimisi 150 diyor ama- birikmiş, yurt dışında yaşayan Türk sermayedarı var, tasarrufları var. Şimdi, bu kötü örnekleri ortadan kaldırmadan, o tasarruf sahibinin bu ülkeye yapacağı yatırımı nasıl güvenli hale dönüştüreceğiz?! Hükümetimiz, birkaç senedir dışarıdan kaynak buluyor, IMF'yle çok ağır koşullarda anlaşma yapmaya razı oluyor; ama, bu kaynakların, bugüne kadar gelen o güven mekanizmasını yıkan sistemini düzeltip, yeni bir açılımı sağlamanın zamanlamasını sürekli geriye atıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, 26 ay... Ocak, bugün mart, martın sonuna geldik ve inanıyorum; ki, inanmak da istemiyorum; yani, bu Endüstri Holdingin yasal düzenlemesi veya yasal takibatı olmasaydı, bu önerge bugün hemen gelecek miydi?! Çünkü, hatırlıyorum, onbeş gün önce, Sayın Grupbaşkanvekili Salih Kapusuz "Mecliste yerimiz yok, bu işi takip edemeyiz" dedi. Onbeş günde yeni yerler mi açtık?! Bir değişiklikler oldu... Bunu, zaman kaybına getirerek veya süreyi daha da uzatarak, acaba, kim kazandı, kim kaybetti; kaybeden ortada, zaman kaybının en büyük faturası, burada parasını yatırmış, yatırdığı paranın arkasından koşturmaya çalışan... Bakıyorsunuz, bizi -günde 20, 30, 40, 50- sürekli arayan var. Gelen mektupların içini okuduğunuz zaman, hakikaten içiniz acıyor; ama, yapılabilecek olay yasal düzenleme, Sermaye Piyasası Kurulunun hazırlamış olduğu taslağın bir an önce geçmesi, onunla beraber, geçmişi envanter olarak ortaya koyacak çalışmanın yapılması.

Şimdi, biz, zaten, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek AKP, seçimlerden önce seçmene söz verdik; dedik ki: Yolsuzlukların üstüne gideceğiz; yolsuzluk hangi boyutta, nerede, hangi başlıkta olursa, bunu sonuna kadar takip edeceğiz ve sonucunu alacağız. Hoş, o konuda biraz dokunulmazlıkta geldiğimiz noktaya baktığımızda, pek emin olamıyorum; ama, burada da çok büyük bir yolsuzluk var. Bundan bir sene önce bankalarla ilgili araştırmaları yaptık; en az onun kadar ağır bir fatura var. Ne bekledik, neydi, bizi bekleten neydi; onu da pek çözmek mümkün değil.

Geçenlerde bir televizyon kanalını seyrediyordum, altı ay önce, çok mağdur olduğu dış görünüşünden belli bir arkadaşımız, İsviçre'den gelmiş; 110 000 İsviçre Frangını bu holdinglerden birine yatırmış. Holding binası, villa-işmerkezi karışımı yapıda, çok güzel; çalışanlar, iç mekân güzel; ama, adamcağızı kapıdan içeri sokmuyorlar. "Git, nereye gidersen, hakkını ara" diyen bir holding yöneticisi, bundan üç beş sene önce sevgili din kardeşi olan, şimdi düşman kardeş mi oldu, o insanları kapıdan sokmuyorlar?! (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, hem izinsiz halka arz yapacaksın, hem izinsiz aracılık faaliyeti yapacaksın... Ki bu da çok büyük bir suç. Ben, aracılık faaliyeti, ama, izinli yapan bir kurumun üst yöneticisiydim. Yani, Sermaye Piyasası Kurulu, izinsiz aracılık faaliyetine ağır cezalar verir. Bunların izinsiz yapmadığı hiçbir şey yok. Bir de kendilerine göre, Allah'ın iznini alıyorlar, öyle kullanıyorlar; ama, sonuçta çok büyük bir mağduriyet oluşuyor.

Bakın, ben, yazdıkları bir mektubun içerisinde ne yazmışlar onu söyleyeyim size, diyor ki: "İnşallah, bizleri ve sizleri şeytana ve nefsimize Allah alet etmez." Şimdi, burada şeytana ve nefsine alet olan kim?! Yani, kendileri yazmış bunu, ben kendilerinin yazdığı metinden okuyorum; ama, nefsine alet olan kim?! Bunların bu alet olmasına, ne yazık ki, bilinçsizce ve bilgisizce alet olan kim? Bunun da hesabını sormadan bırakacağız mı değerli arkadaşlarım?! Şimdi, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki; bu kuruluşlar hangileridir? Ne amaçla kurulmuşlardır? Kuruluş özellikleri nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı tamamlayın.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu kuruluşlar bankacılık mı yapmaktadırlar, özel finans kurumu veya normal ticaret şirketi midirler? Fon toplama yöntemleri nedir? Toplanan fonlara karşılık verdikleri belgeler nedir? Kâr dağıtma yöntemlerinin mevcut yasal düzenlemeler karşısındaki durumu nedir? Bunların, bugüne kadar ulusal ve uluslararası düzeyde birçok holding vardır ve birçok holdingin de başarıları vardır; aynı kimliği kullanarak bu holdinglere de haksızlık etmeleri doğru mudur?

Tabela holding diye tabir edeceğimiz bu kuruluşların yaptıkları faaliyetler nasıl bu kadar denetimsiz kalmıştır? Hangi dönemlerde, hangi güçler etkin olmuş ve bunların bu kadar rahatlıkla çalışması, bu kadar da iyi bilinerek detayları mümkün olmuştur?

Bu, eski düzenlemeden önce, belli holdingin oluşma şartları vardı, bunlar kaldırılmış. As tabelayı, arkasından doldur tabelanın arkasını mantığı nasıl oluşmuştur? Kaç yurttaşımızın mağdur olduğu, tam tutarın belirlenebilmesi ve hakikaten ülkesini... Ben çok iyi hatırlıyorum, bugün, bize, serbest dolaşımı vermemek üzere direnen ülkeler, Sirkeci Garından trenle kalkıp giden vatandaşlarımızı önce kapılarda karşılayıp dişlerine kadar muayene ettirip, yoğun bir ağır baskı içinde çalıştırmışlar, bu insanlar da o baskı ve zor şartlarda paralar kazanmışlar bir gün ülkeme dönerim, yatırım yaparım mantalitesiyle uğraşmışlar ve bugün bu hale gelmişler.

Şimdi hepimize bir vazife düşmekte; bu sayıları kayıtlı 190 000-200 000, ama, bence çok daha fazla olan mağdur vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderecek her türlü yasal çalışmayı yapmak, bunu da 22 nci Dönem Meclisi olarak ve sizler, değerli arkadaşlarımla onlar için gerçekleştirmek için el ele verelim bu araştırma önergelerini kabul edelim ve komisyonu kurarak bir an önce çalışmalarına başlayalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tamaylıgil.

AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Özkul, süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birleştirerek görüşmekte olduğumuz (10/16) ve (10/262) sayılı araştırma önergeleri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de sermayenin, tasarrufların birleştirilmesi ve yatırıma dönüştürülmesi taa Osmanlı döneminden başlayıp bugüne kadar gelen ve değişik modellerin uygulandığı bir süreçtir. Bu süreçte birbirinden çok farklı yollar, yöntemler denenmiş, farklı yatırımlar yapılmış ve bunların neticesinde farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bugün görüşmekte olduğumuz araştırma önergelerinin konusu, bunlardan birisi ve sonuncusu olan çokortaklı holdingler olgusudur.

Değerli arkadaşlar, yatırım, üretim faktörlerine yapılan net ilaveyi ifade eder. Yatırımın en önemli unsurlarından birisi de, hiç kuşkusuz, sermayedir. Nitekim, yatırım için bu denli önemli olan sermaye bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli problemlerinden biridir. Sermayenin iki kaynağı vardır. Bu kaynaklardan ilki, millî kaynaklarla oluşturulmuş sermaye olarak nitelendirebiliriz. Sermayenin diğer bir kaynağı ise yabancı sermayedir. Yabancı sermayenin ülkemize birkaç yöntemle geldiğini söyleyebiliriz. Bu yöntemler içerisinde en çok hoşumuza giden, hiç kuşkusuz, doğrudan yapılan yatırımlardır. Nitekim, bu tür yatırımların yapılması amacıyla çok çeşitli teşvik ve muafiyetleri uyguladığımızı hatırlatmak isterim. Buna rağmen doğrudan yatırımın halen çok az olduğunu da, ne yazık ki, söylemek zorundayım. Doğrudan yapılan yatırımların yanında yabancı sermayenin bir başka geliş şekli ise portföy yatırımları şeklinde gelmesidir. Bunun ise ciddî riskler içerdiği açıktır. Ne zaman geleceği ve gideceği belli olmayan sıcak paranın gelişi de gidişi de bir derttir.

Şimdi, bütün bunlar çerçevesinde, bize öyle bir sermaye gerekli ki, hem maliyeti üretebildiğimiz katmadeğere orantılı hem vadesi yatırımlarımızın geri dönüşüne uygun hem de mal alma zorunluluğu taşımayan, ekonomik ve ideolojik baskı içermeyen bir dışkaynak şeklinde olsun.

Değerli arkadaşlar, işte, sanayi yatırımları finansmanının güçlüklerini devletimiz çok önceden görmüş ve bu güçlüğün aşılması için bazı girişimlerde de bulunmuştur. 1970'li yıllarda Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası kurulmuştur. Bununla sınaî yatırımların finansmanına destek olacak yatırım bankacılığı yapılması hedeflenmiş; ancak, politik etkiler ve bilinen bürokratik anlayış ve profesyonel yönetilememe gibi nedenlerle, bu yöntemle uygulamada başarıya ulaşılamamıştır. Bu amaçla verilen krediler yerini bulmamış ve sonuçta kötü neticeler alınmıştır. Daha sonra, bu bankanın ismi Kalkınma Bankası olarak değiştirilmiştir. Yine, finansman sorununu aşmak maksadıyla, Merkez Bankası, yurtdışındaki işçilerimizin tasarruflarını yurda getirebilmek için, dövizin yasak olduğu dönemlerde bile dövize çevrilebilir mevduat kavramını geliştirmiş ve birikimlerin yatırıma dönüşmesinin önünü açmaya çalışmıştır.

Daha sonraki yıllarda ise, ülkemizde, halka açık şirketler, çokortaklı şirketler ve işçi şirketleri gibi isimler altında çeşitli şirket türleri geliştirilmiştir. Bunlarda temel ortak amaç, yurtiçi ve yurtdışı birikimlerin yatırıma dönüştürülmesidir. İlerleyen yıllarda ise Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. Sermaye Piyasası Kurulunun oluşmasına temel dayanak olan Sermaye Piyasası Kanununda, halka açık anonim şirketler, hisse senetleri, halka arz edilmiş olan veya halka arz edilmiş sayılan anonim ortaklıklar şeklinde tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununa göre halka açık olan veya açık sayılan şirketlerin önemli bir kısmı sermayelerinin asgarî yüzde 15'lik kısmına tekabül eden hisse senetlerini İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kota ettirmek suretiyle ve aracı kurumlar vasıtasıyla halka arz etmekte, hisse senetleri, burada oluşan fiyatlarla alınıp satılmaktadır. Halka açık olan bazı şirketlerin hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görememekte, başka bir menkul kıymet piyasası da bulunmadığından, ancak, Türk Ticaret Kanununun hisse senetleriyle ilgili genel hükümleri uyarınca devir ve temlik edilebilmektedirler. Holding olarak yapılanmış ve isimlendirilmiş bu şirketler, araştırma önergelerine konu olan şirketlerdir.

Sayın milletvekilleri, bu şirketler 1990'lı yılların başında, dönemin ekonomik ve sosyal şartlarından ve toplumsal ihtiyaçların bir gereği olarak doğmuştur. Anadolu'nun sınaî gelişme potansiyeli olan bölgelerine kurulan bu şirketler, farklı bir finansman modelini benimsemişlerdir.

Kendiliğinden gelişen, yöre halkının ve yurtdışında çalışan işçilerin ortak olarak, katılımına dayanak olduğu çokortaklı bu model, girişimcilerin geliştirdikleri projelere veya mevcut tesislerine finansman temin etmek amacıyla başvurdukları bir modeldir. Başlangıçta öncü niteliğinde olan üç beş şirket, kısa sürede dikkate değer bir mesafe almış ve belli büyüklüğe ulaşmıştır.

Sermaye Piyasası Kurulu, yastıkaltı paralarının ve yurtdışı işçi tasarruflarının ekonomiye kazandırılmasına yönelik, bu, 1990'lı yıllarda kurulan çokortaklı şirket yapılanmalarıyla 1996 yılından itibaren ilgilenmeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlar, Sermaye Piyasası Kurulu denetim ve gözetim görevini yaparken, aykırılıkları başlangıçta tespit edip, bunları yönlendirici ve düzenleyici olmak yerine, engelleyici bir tutum içerisine girmiştir. Hukuk normlarına aykırı olarak, ne yazık ki, siyasî konjonktürün etkisinde de kalmıştır.

Sermaye Piyasası Kurulu, öncü olan ve belli bir büyüklüğe ulaşan çok az sayıdaki şirketin tamamını belli bir renkle isimlendirerek, cezaî yaptırımlar uygulamak ve suç duyurusunda bulunarak işi savcılığa havale etmek gibi bir tutum içine girmiştir. O zamana kadar yaptıklarının hukukî ve cezaî sorumluluğunu da üstlenerek, kayıtdışılığı önlenebilir bir aşamada terk edip kurul kaydına girmek ve Sermaye Piyasası Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümleri içinde sermaye artırarak legalize olmak için çaba sarf eden öncü niteliğindeki bu şirketlerin, sermaye artırım taleplerini hukukî bir gerekçeye dayandırmaksızın yıllarca bekletmiş veya reddetmiş, yatırımlarına teşvik belgesi dahi almamaları için teşvik veren kurumları menfî yönde bilgilendirerek, âdeta muhbir durumuna düşmüştür. Bu durum, şirketlerin kayıtdışılığa yönelmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu haksız yaklaşımın bir sonucu olarak, bu şirketlerin bir kısmı ile bu şirketleri örnek alan ve haksız menfaat temin etmeyi amaçlayan birtakım insanlar, Sermaye Piyasası Kurulunun politikalarını kendilerinin ekonomik olarak yaşamasını istemeyen iç ve dışgüçlerin bir oyunu olarak manipüle etmişlerdir. Nitekim, bunu kullanarak yurt dışındaki vatandaşlarımıza, şirketlerine daha fazla para aktarmaları gerektiğinin reklamını yapmışlardır. Bu talepler içinse dinî ve millî motifleri reklam unsuru olarak kullanmışlar, olayı neredeyse siyasî bir zemine taşımışlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaşanan bu süreci ve gelinen durumu şöyle özetleyebiliriz: 1990'lı yılların başında kurulmaya başlayan bu şirketler, kendiliklerinden, ülkede hissedilen finansman ihtiyacını gidermeye dönük bir model olarak kurulmuşlardır. İlk başlarda halka açık şirketlerin yerine getirmesi gereken şartları, teknik bilgi ve eleman eksikliği nedeniyle yerine getirememişlerdir. 1996 yılından itibaren, Sermaye Piyasası Kurulunun tespit ve direktifleri üzerine, bir kısmı kurul kaydına girmiş ve halka açık şirket statüsünü kazanmıştır. Sermaye Piyasası Kurulu, süreç içerisinde, bu şirketlerin geliştiği ortamı, ortakların ortak olma saiklerini ve beklentilerini, bu şirketler tarafından arz edilebilecek ya da ihraç edilebilecek menkul kıymet türlerini, bunları nasıl tedavül edebileceğini dikkate almadan, borsada işlem gören şirketlere yönelik yasal yükümlülükler çerçevesinde çokortaklı şirketlerin halka arz uygulamalarının mevzuata uygun olup olmadığı konusunda yoğunlaşmış ve tespit ettiği aykırılıklar sonucu, bu şirketlerin yöneticileri hakkında izinsiz halka arz ve aracılık faaliyetinde bulundukları gerekçesiyle suç duyurularında bulunmuştur. Ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulu, bu şirketlerin sermaye artışlarına izin vermeyerek çalışmalarını tıkama yöntemini tercih etmiştir.

Bir kurul düşünelim ki, bu kuruluşun hem amacı hem de ismi düzenleme ve denetleme olsun; sonra, aynı kurul, önüne gelen işlerle veya tespitleriyle ilgili tüm konularda, hiçbir şey yapmadan, mahkemelere suç duyurusunda bulunsun. 74 şirket hakkında 104 suç duyurusu... Bu, çok anormal bir sayıdır. Bunun adı, düzenleme ve denetleme değildir. Değerli arkadaşlar, bunun adı, olsa olsa topu taca atmaktır. Kaldı ki, mahkemelerin düzenleme gibi bir görevi de yoktur. Denetim ve gözetim göreviyle görevlendirilmiş Sermaye Piyasası Kurulunun bu zorlaştırıcı tutumu nedeniyle, birçok şirket kayıtdışılığı tercih etmiş, ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulunun görevlerini tam olarak yapmaması nedeniyle, kötü niyetli kişiler de şirket kurma yoluna gitmişlerdir. Bunlar, basın-yayın kuruluşları aracılığıyla, ortak toplama amaçlı olarak, yoğun bir ilan ve reklam kampanyası yürütmüşlerdir. Bu safhada, ilgili tüm merciler, ilan ve reklamlardaki açık, izinsiz halka arzın hukukî soruşturmasını ve kovuşturmasını yapmamışlardır. Bu ilgisizlik, bazı şirketlerin kayıtdışı ortak toplamalarına zemin hazırlamış ve âdeta, onları teşvik etmiştir. Yine, bu ilgisizlik, batık bankerler benzeri, şirket bankerlerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Bu şirketler, dövize yıllık yüzde 45 seviyelerine kadar, kâr payı adı altında, yüksek oranlarda, faizle para toplamaya başlamışlardır. Bunun doğal sonucu olarak, iyi ve kalıcı olanlar tökezlemiş, sahtekârların sayısı ise alabildiğince artmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu şirketlerin hisse senetleri Türk Ticaret Kanununun genel hükümleri çerçevesinde tedavül etmektedir; ancak, ortakların önemli bir kısmı kendilerini mudi veya ödünç veren alacaklı gibi görerek, şirketten hisselerini geri alma talebinde bulunmuş, bunun sonucu olarak da, Türk Ticaret Kanununun hükümlerine aykırı bir uygulamanın gelişmesine sebep olmuştur. 1996-1997 yıllarında, bu olayların kamuoyuna mal olmasıyla birlikte, sermaye renklendirilmiş, denetim ve düzenlemeler, denetim sonucu yapılan suç duyuruları, konjonktürün etkisiyle, ideolojik bir veçhe kazanmıştır. Bu durum, sorunu daha da büyütmüş, çözüm yerine, içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bazı şirketler ve sermayedarlar da, bu durumu, az önce ifade ettiğim gibi, iç ve dışgüçlerin bir oyunu olarak yorumlamış ve bu durumdan istifade etmeye çalışmışlardır.

Malumunuz olacağı üzere, yıkılan her kurum ve kuruluş, en büyük darbeyi önce kendi sektörüne vurur. Bu modelle kurulup, birçoğu bugün hayatiyetini bile kaybetmiş olan bu şirket bankerler, en büyük darbeyi önce sermayedarlarına, sonra sektördeki iyi niyetli ve dürüst şirketlere, daha sonra da ekonomimize vurmuştur.

Kuruluşlarından sonra yaklaşık onbeş, kuraldışı faaliyetlerinin tespitinden sonra dokuz on yıl geçmesine rağmen, bu konu, bugün bu Meclisin gündemini işgal etmektedir ve ortaklarıyla, şirketleriyle, kanayan bir yara olarak önümüzde durmaktadır.

Bu çerçevede, en önemli hususlardan biri, elbette, iyiler ile kötülerin ayrılması gerekliliğidir. Doğru dürüst çalışanların şaibeden kurtarılarak önleri açılırken, sahtekârlık yapan ve yapacakların önlerinin kapatılması bir zarurettir.

Bugünkü gelinen noktada, ihracatıyla, istihdamıyla, kapasite kullanımıyla, Türkiye'nin ekonomik atak yaptığı ve dünya ekonomisinde ekonomik büyüklük olarak derecelere girdiği bir süreçte, yatırım için finansmana ihtiyacımız olduğu tartışılmazdır. Hem büyümeye hem de sürdürülebilir bir büyümeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacın, ülkemizin taşıdığı potansiyel kaynakların ekonomiye kazandırılması suretiyle sağlanması da, başlangıçta ifade ettiğimiz gibi, uygun şartları taşıdığında, iç ve dışborçlanma ihtiyacını azaltacaktır.

Bu sebeplerle, önergeye konu çokortaklı halka açık şirket modelinin kuruluş ve işleyişinde, bugüne kadar yaşanan tecrübelerle tespit edilen aksaklıkların giderilerek yeni bir finansal sistemin hayatiyetini devam ettirmesinin sağlanması, ülkemizin yararına olacaktır.

Bu konuda yapılması gerekli yasal ve idarî düzenlemeler söz konusudur. AK Parti olarak, kanayan bu yaranın tedavi edilmesi gerektiği inancı ve kanaatini taşımaktayız.

Bu nedenlerle, izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte Sermaye Piyasası Kurulunun da sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla tüm ilgili tarafların katılımıyla bir konsensüs sağlanarak, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclisimizin bu konuyu araştırmasını gerekli görmekteyiz.

Bu nedenle, bu önergeye AK Parti Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özkul.

Önerge sahiplerinden Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun.

Süreniz 10 Dakika.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz (10/16) esas numaralı Meclis araştırması önergesi üzerinde önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, Sayın Başkanı ve Sayın Başkanın yüksek şahsında yüzbinlerce, yurt dışında ve yurt içindeki, sahte holding mağduru yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1980'li yılların başında "24 Ocak kararları" adıyla ekonomi tarihimize geçen bir uygulamanın getirdiği bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı sonucu, ülkemiz bir banker faciası yaşadı. Bankerzede olayı diye tarihe geçen bu ekonomik tahribatın yaraları henüz sarılırken, 1990'lı yılların başında yeni bir ekonomik model ortaya çıktı, o da, holding kimliğiyle faaliyet gösteren sözde holdingler.

Model yanlış, niyet kötü, altyapı yok, kuralsızlık, yasa tanımazlık dizboyu, ticaret-siyaset-din üçgeninin en iyi biçimde bütünleştirilmeye çalışılarak, başlatanların kendi çıkarlarına uygun hale getirdikleri bir ekonomik model.

1980'li yıllarda bankerlik faaliyeti gösterenler, araştırma önergesine konu olan sözde holding yöneticilerine göre, daha dürüst, daha onurlu, daha haysiyetliydiler; çünkü onlar, ekonominin kuralları gereğince insanların parasını toplayabilmek için, sadece yüksek faiz vaat ediyorlardı. Paranıza ayda yüzde 8-10-15 -her neyse- kâr vereceğiz vaadiyle insanların birikimlerini topladılar ve sonunda çarçur ettiler, o günkü şartlarda cezalarını da aldılar; ama, bu holding yöneticileri, yüksek kâr taahhüdüyle birlikte, kutsal İslam Dinimizi sonuna kadar sömürdüler. Dinine bağlı masum yurttaşlarımızın temiz duygularını istismar ettiler. Onların, yıllardır dişinden tırnağından artırıp oluşturdukları birikimlerini dolandırdılar. Allah dediler, peygamber dediler, Kur'an-ı Kerim'den ayetler okudular, kötü niyetli dinadamlarına komisyonlar vererek, cami içlerinde ve önlerinde, cami cemaatlerinin parasını topladılar. Öğretmenlik, şoförlük, işçilik gibi birçok meslek mensupları, bu modelle büyük paraların bir araya toplandığını görüp, yaptıkları işi bırakarak, sadece kâğıt üzerinde şirketler kurdular, bu şirketleri tabela holdingi haline getirerek çalışmalarını başlattılar. İçlerinden bazıları milletvekili oluvereyim diye siyasete atılmak istedi; seçilemeyince, milletvekili olamadım, bari bir holding kuruvereyim diye bu işe başladılar. Bağışlamanızı diliyorum, biraz amiyane olacak; ama, Konya şeker fabrikasının boş şeker torbalarını sırtlarına vurup, yurt dışındaki yurttaşlarımıza gittiler; onları kandırarak, onların paralarını bu torbalara doldurup Türkiye'ye getirdiler ve çarçur ettiler. O, paralarını aldıkları insanların eline de, bir adi defter yaprağına, ben, Ahmet oğlu Süleyman'dan şu kadar para aldım, şu kadar süre sonra, şu kadar faiziyle birlikte vereceğim diye, aldatmaca bir belge yazdılar, kıytırık birer belge verdiler. Söylemlerinde siyaset vardı. Bu paraları yatırıma dönüştürüp, Türkiye'nin en önemli, en büyük sermaye sahipleri olacaklarını ve oradan alacakları güçle iktidarları değiştireceklerini, laik, demokratik rejimimizi kökten değiştireceklerini ve kendi kafalarının arkasındaki özlemini duydukları bir rejimi ülkemizde hâkim kılacaklarını da el altından yaymaya başladılar. Topladıkları bu paraların bir kısmıyla, aynı siyasî düşünceyi taşıyan parti ve partilerin çalışmalarını kolaylaştıracak şekilde onları finanse ettiler, o siyasî kuruluşları, o siyasî partileri iktidara getirmeye çalıştılar.

Değerli arkadaşlarım, ben, 20 nci Dönemde de, şu anda çatısı altında bulunduğumuz Yüce Parlamentonun üyesiydim. Görüşmekte olduğumuz önergede belirtilen sorunların, o yıllar, en sıcak günlerinin yaşandığı başlangıç yıllarıydı. Seçim bölgem Konya'da, bu tür faaliyetlere başlayan kuruluşlar, holdingler hakkında, her hafta sonu basın açıklamaları, basın toplantıları yaptım; yerel basının arşivlerinde vardır. Bunların akıbetinin, 1980'li yıllardaki bankerzedelerin akıbetiyle aynı olacağını söyledim. Sürekli, uyarı görevimizi yaptık, hemşerilerimi sürekli uyardım.

Bunun yanında, ayrıca, yine o günlerde, 7 Temmuz 1997 tarihinde, günün Maliye Bakanının cevaplaması talebiyle, tabela holdinglerin denetimleriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğim soru önergesi de halen Meclis arşivlerindedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, o günlerde de, bu modelin yanlışlığını ve sonunda çok büyük tahribatlar yaratacağını, her türlü platformda sürekli dile getirdik. Sonuçta, bu modelin yaratıcıları ve uygulayıcıları bizi tehdit etmeye başladılar; sanki, parası toplanan yurttaşlar pozuna bürünerek "paramızı nereye vereceğimize karışmayın" gibi sözlerle sürekli bizi taciz ettiler.

Sonuçta geldiğimiz nokta, keşke onları haklı çıkarsaydı; ama, maalesef, hortumlanan bankalardaki gelişmelerde olduğu gibi, Cumhuriyet Halk Partililer olarak biz haklı çıktık.

Değerli arkadaşlarım, uyguladıkları yöntemlerle büyük paraları ellerinin altında gören sözde holding yöneticileri, evlerinden pazar yerine giderken dolmuş parasından kısarak bir Murat 124'e dahi sahip olamayan yurttaşlarımızın bunlara yatırdığı paralarla, son model zırhlı Mercedes otomobil ve Lincoln ciplerle gezmeye başladılar. Malikanelerinin banyo bataryalarını İtalya'dan getirttiler. Bunlar, bizim, Konya'da yaşadığımız ve gördüğümüz gelişmeler.

Bu paralarla, gece rüyalarında gördükleri yatırımı yapmaya çalıştılar; ertesi gün çıktılar, hiçbir fizibilitesi olmadan, hiçbir rantabilitesi olmadan biz bu parayla şu yatırımı yapacağız diye sadece arsa aldılar, üzerine tabela astılar, doğru dürüst hiçbir yatırım yapmadılar. Zaten, başlangıçta da ufak tefek paralar kazandılarsa bile "laik cumhuriyete, laik devlete vergi vermek caiz değildir" fetvalarıyla ve bu söylemlerle devlete de hayırları olmadı, bir kuruş vergi ödemediler doğru dürüst.

Değerli arkadaşlarım, bu yanlış yatırımlarla, geçici de olsa bir istihdam yaratır gibi göründüler. Kendilerine iş istemeye gelen hemşerilerimizin çocuklarını işe almak için, kıyıda köşede, daha paraları varsa onları da getirip ortak olmasını talep ettiler; kalan paraları da, onların çocuklarını geçici işçi alarak, bir yerlerde çalıştırır gözükerek topladılar; bu topladıkları paraların bir kısmını, yerel seçimlerde, kendi yandaşlarını yerel yönetimlere seçtirmek için harcadılar ve o yerel yönetimlerle birlikte, işbirliği yaparak, belediyeleri de sonuna kadar sömürdüler.

Öyle görülüyor ki, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi Gruplarının verecekleri oylarla bir komisyon kurulacak. Bu komisyonun yapacağı en önemli görevlerden biri de, bu holdinglerin, bu sahte, sözde holdinglerin yerel yönetimlerle, o günkü belediyelerle olan işbirliğini araştırmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, yasalarımızı, ticaret kurallarını hiçe sayarak, kendi kafalarına estiği gibi, hovardaca, milletin parasını çarçur ettiler. Aradan epeyce bir süre geçip, para akışı azalmaya, daha sonra da kesilmeye, geri ödemeler talep edilmeye başlayınca, bizimkilerin foyaları meydana çıkmaya başladı; ama, atı alan Üsküdar'ı geçmişti.

Değerli arkadaşlarım, merkezi Almanya'da bulunan, Türkiye Araştırmalar Merkezinin yaptığı bir araştırma, 2000 yılında; para toplayan toplam Türk holdingi 54; holdinglerin 30'u Konya'da, 11'i İstanbul merkezli; Almanya'da 30 büro açmışlar; din motifi kullanıyorlar, camilerde para topluyorlar. Bu, Almanya'daki bir araştırma merkezinin yaptığı araştırma. Mark bazında, yılda yüzde 23 ile 30 arası kâr payı vaat ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, mark bazında yüzde 23-30 faizi, yasadışı işlerle uğraşanların bile vermesinin mümkün olmadığını siz de biliyorsunuz.

Gelmişiz 2000 yılına. 2000 yılından sonraki beş yıllık gelişme sonucunda açıklanan araştırma sonuçları da şöyle: Pek çok mağdurlar derneği kurulmuş. Pek çok Alman ve avukat bu konuyla meşgul. Tam 190 000 Türk, sadece Almanya'da, para kaptırmış; diğer Avrupa ülkeleri hariç, yurt içindekiler hariç. Kaptırılan para 5 ilâ 8 milyar euro, sadece Almanya'da. Değerli arkadaşlarım, 2005 malî yılı bütçesinde yatırımlara ayrılan ödeneğimiz 11 katrilyon lira. Bir yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti ülkesine 11 katrilyon liralık yatırım yapılacak; olayın vahametini gösteren rakamlar.

Bugün camilerde para toplayan yok. Zaten, toplanacak para kalmamış. Mahkemelerde davalar sürüyor. İnsanlarımızın bu kuruluşlara güveni kalmamış. Bu davaların kazanılması mümkün değil. Zira, para kaptıranın elinde kıytırık bir protokolün dışında hiçbir şey yok. Ayrıca, bu davalar kazanılsa bile kimin, nesini alacaksınız; hiçbir şey yok, kalmamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Konya'da Endüstri Holdingle ilgili ikinci bir operasyon gerçekleştirildi. Adı geçen holding ile bahse konu diğer holdinglerin birçoğunun ticarî açıdan bu holdingle hiçbir farkı yok. Şimdi, burada yapılan uygulama, acaba, senin holdingin benim holdingim gibi bir uygulama mı diye düşünmemek mümkün değil; çünkü, Endüstri Holding -açıkça ifade etmek istiyorum- MHP düşüncesinde ve o partinin resmen kayıtlı üyeleri tarafından kurularak faaliyetlerini sürdürmüştü. Diğerlerine aynı uygulamanın yapılmaması acaba nedendir diye sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütün bunlara rağmen, birkısım yetkililer, birkısım meslek odası başkanları, birkısım biraz evvel konuşan İktidar Partisi mensubu arkadaşımız "efendim, bunların hepsini bir potada değerlendirmemek lazım, içlerinde iyileri de var, dürüstleri var, sermaye birikimi olanlar var..." Ben iddia ediyorum ki, içlerinde, bu tür holdinglerin içlerinde hiçbir tane, ayakta kalacak gücü olan kalmamıştır, yoktur; çünkü, bugün için, parasını geri ödeme talebinde bulunan hiçbir kimsenin parası ödenmiyor. Bırakınız ortaklarının paralarını ödemeyi, bunlar, piyasaya verdikleri, alışveriş yaptıkları, firmalara verdikleri çekleri dahi ödeyemiyorlar. Adı büyük olanlar, dürüst diye burada ilan edilenler bile çeklerini ödeyemez duruma düştüler.

Değerli arkadaşlarım, bu işin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilerek bugün görüşülmüş olması mutluluk veriyor; ancak, gecikmiş bir görüşme. Değerli arkadaşımız İstanbul Milletvekili Sayın Tamaylıgil bu önergeyi bu dönemin başında verdi, ikibuçuk yıl evvel verdi. İkibuçuk yıldır 20'nin üzerinde araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu Yüce Çatı altında görüşüldü. Bunun daha önce görüşülmesi gerekirdi. Bugüne kadar aradan geçen ikibuçuk yıl zarfında belki bir yerlerde, bazı yerlerde bir şeyler kalmışsa, onlar da bu ikibuçuk yıl içerisinde buharlaştı. Şimdi, biz, bu önergenin görüşülmesi sonucunda kurulacak komisyon olarak, çalışmalar sonucunda, yapacağımız araştırmalar sonucunda, korkarım ki, bunların elinde hiçbir şey kalmadığını göreceğiz.

Bunun adı nedir değerli arkadaşlarım; bunun adı -buna bir ad koymak gerekiyor Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak- ticaret midir, bunun adı insanlara hizmet etmek midir, ülkeye hizmet etmek midir, yatırım yapmak mıdır, yoksa, bunun adı dolandırıcılık mıdır, sahtekârlık mıdır, kapkaççılık mıdır; buna bir ad koymak zorundayız. Bunun sorumluları kimdir; bunun sorumluları, bu tür holdingler faaliyete başladığından bugüne kadar ülkeyi yönetenlerdir, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerdir ve bunun içerisine, maalesef, ifade etmeliyim ki, AKP Hükümetinin son ikibuçuk yıllık ihmalleri de dahildir.

Biraz evvel ifade ettim, ikibuçuk yıldır bu önerge gündemde bekliyor. Daha önce burada görüşülen bir araştırma önergesiyle bir komisyon kurulmuş, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili ve o komisyon bir rapor hazırlamış. Sayın Ali Rıza Gülçiçek'in verdiği önerge sonucu. Bu rapor da, bu tür holdinglerin insanların din duygularını istismar ederek yurt dışında dolandırıcılık yaptıklarını söylemiş, ondan sonra da, aradan birbuçuk yıl geçmiş olmasına rağmen, yine bir tedbir alınmamış.

Sayın Bakan burada geçmişe yönelik birçok açıklamalar yaptı. Kendisini dinledik, teşekkür ediyoruz ve bu açıklamalarında ikibuçuk yıllık icraatları süresi içerisinde aldıkları tedbirleri sıraladı.

Değerli arkadaşlarım, hükümetlerin görevi, sadece olası mağduriyetleri önlemek için geleceğe yönelik tedbirler almak değildir. Geçmiş dönemlerdeki mağduriyetlerin giderilmesi için de yaptırımlar uygulamaktır hükümetlerin görevi. Yasaysa yasa, kararnameyse kararname, bugüne kadar bu hükümet tarafından çıkarılıp bu konu üzerine parmak basılması gerekirdi diye düşünüyorum.

Sayın Başbakan, kendisine, bu paraları kaptırdıkları şirketleri, holdingleri şikâyet eden yurttaşlarımıza "bana mı sorarak bu paralarınızı verdiniz" demiştir; aynen, kredi borçlarının ertelenmesini isteyen çiftçilerimize "yok öyle 25 kuruşa simit" dediği gibi. Ama, bu, bir ülkenin Başbakanının bütün sorunlarla ilgilenmesi gerektiği, gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki, bu önerge kabul edilecek. Bu önergenin kabulüyle yapılacak çalışmalar sonucunda ortaya çıkacak raporun değerlendirilmesi ve o raporda istenilecek şeylerin yerine getirilmesi gerekir. 20'nin üzerinde, görüşülen araştırma önergelerinin sonucundaki komisyon çalışmalarının önerilerinin, bugüne kadar, hükümet tarafından -özellikle söylüyorum- hiçbirisi yerine getirilmemiştir, hangi konuda olursa olsun. Burada görüşüyoruz, İçtüzüğün gerektirdiği hükümleri yerine getiriyoruz, gerçekleştiriyoruz, ondan sonrası gelmiyor. Ondan sonrası hükümetin görevidir, hükümetlerin görevidir.

Şimdi burada da, ben öyle inanıyorum ki, iyi niyetle bir komisyon kurulacak, komisyon çalışmalarını tamamlayacak ve önerilerini getirecek; bugün, biraz evvel, burada, bundan önceki görüştüğümüz rapor gibi görüşeceğiz, sokak çocuklarıyla ilgili rapor gibi bunun raporunu da görüşeceğiz; ondan sonra rafa kalkacak, hiçbir tedbir alınmayacak. Şimdiden bu tedbirin alınması konusunda da hükümeti uyarıyorum.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu işin başından beri vardık, bundan sonrasında da varız. Yurttaşlarımızın, gerek yurt dışındaki gerek yurt içindeki yurttaşlarımızın haklarını sonuna kadar savunduk, bundan sonra da savunacağız, devam edeceğiz bu savunmalarımıza. İnşallah, bu çalışmalarımız, bu önergenin görüşülmesi ve bu önergenin görüşülmesinden sonra ortaya çıkacak komisyon çalışmalarıyla, sahte holdingler tarafından, üçkâğıtçı holdingler tarafından -bağışlayın benim tabirimi- dolandırılan yurttaşlarımızın mağduriyetine çare buluruz diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükcengiz.

Önerge sahipleri adına, Bursa Milletvekili Sayın Şevket Orhan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az evvel peşin hükümlü bir şekilde konuşan milletvekilimiz gibi değil de, ben, daha yapıcı, hakikaten mağdur olmuş insanlarımızın derdine çare olabilir miyiz diye kürsüye çıkmış bir milletvekili arkadaşınızım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onlar da aynı niyetle çıktı.

ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte Sermaye Piyasası Kurulunun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz (10/262) esas numaralı araştırma önergemiz üzerinde ilk imza sahibi olmam nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde sermaye hareketleri 1980'li yıllardan itibaren çeşitlilik kazanmış, buna karşılık sistemin işleyişi gerekli hukuksal düzenlemeleri taşımadığı ve ilgili denetim otoriteleri yeterli önlemleri zamanında almadığı için, yatırımcıların malî açıdan büyük zarara uğradıkları olumsuz gelişmeler yaşanmıştır.

1990'lı yılların başından itibaren finansman ihtiyacını kredi sistemi dışında arayan bazı girişimciler, holding adı altında örgütlenerek, mevzuata aykırı bir şekilde, faaliyet gelirleriyle bağlantısı olmaksızın kâr payı ödemesi ve sermayedarların talebi halinde, hiçbir yasal anlam taşımayan ortaklık belgelerini geri almak vaadinde bulunarak, çoğunluğu yurt dışındaki vatandaşlarımızdan oluşan geniş bir kesimin mağduriyetiyle sonuçlanan izinsiz halka arz fiilini gerçekleştirmişlerdir. Bu şekilde faaliyet gösterdikleri daha sonra tespit edilen 74 şirket hakkında, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından, 107 suç duyurusu yapılmış; ancak, alındığı belirtilen birçok idarî tedbir ve yargı sürecinin işlemesine rağmen, bahse konu holdinglerin defter kayıtlarına, gerçek ortak sayısı ve hisse nispetlerine, üzerindeki malî risklere, para toplayan aracıların kimliklerine ulaşılmasında büyük güçlükler çekildiği görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi, geride bıraktığımız on yıl boyunca, bankacılık, finans sektörü, yaşanan krizlerin yanı sıra, izinsiz halka arz yoluyla, ağırlıklı olarak yurt dışından sermaye transferi sağlayan bazı holdinglerin yol açtığı sorunlar nedeniyle ciddî ölçüde sarsılmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, piyasalar, reel sektörün ihtiyaç duyduğu fonları sağlamada güçlük çekmiştir. Ülke ekonomisinin gerek duyduğu yabancı sermaye girişi de, yaşanan bu olumsuzluklardan etkilenmektedir. Bu sorunun ortaya çıkmasında, ilgili otoritelerce alınması gereken yasal ve idarî tedbirlerin yerinde ve zamanında alınmaması etkili olmuştur.

Önergemize konu edilen izinsiz halka arzlar nedeniyle sermaye piyasalarında haksız rekabet ortamı yaratılmış, vergi kayıpları ortaya çıkmıştır ve hepsinden önemlisi, çok geniş bir kesim, bu holdinglere yatırdığı tasarrufları büyük ölçüde yitirmiştir. Gerçek sayıları hakkında bilgi edinilemeyen bu kesimin malî kayıpları hakkında da, tahmindışı fikir yürütülememektedir; ancak, yaşanan bu dramatik tablonun ekonomimize verdiği kayıplar, başta güven kaybı olmak üzere çok büyüktür. Zira, çoğu yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın gurbette bin bir güçlükle edindikleri birikimleri, gerçekdışı vaatlerde bulunan bazı holding yöneticileri tarafından istismar edilmiş; her zaman anavatanlarında değerlendirme arzusu taşıdıkları birikimlerini, artık, eski boyutlarıyla yurda gönderme inancını zedelemiştir. Haklarını yasal yoldan aramaya çalışan bazı hissedarlar olsa da, açtıkları davaların yasal dayanakları, sorumlular tarafından dolandırıcılık suçlamasından öte anlam taşımadığından, oluşan malî kayıplarına çözüm bulamamışlardır.

Değerli milletvekilleri, bir kısmına değinilen mağduriyetin nedenleri ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte Sermaye Piyasası Kurulunun sorumluluğunun araştırılması zarureti vardır. Bu doğrultuda yürütülecek çalışmalarda, özellikle aşağıdaki sorulara açıklık kazandırılması yararlı olacaktır.

1- Holdinglerin kurucu ortakları ile yurt dışındaki temsilcilikleri kimlerdir?

2- Ortaklık ilişkileri hangi kayıtlarda tutulmuştur?

3- Ortakların pay nispetleri nasıl belirlenmektedir?

4- Bu paylar, holding kayıtlarına nasıl yansıtılmıştır?

5- Sermaye Piyasası Kurulu, sermayedarların mağduriyetini önleyecek gerekli tedbirleri almış mıdır?

6- Holdingler hangi yöntemleri kullanarak bu çapta parayı toplamıştır?

7- İzinsiz halka arzda bulunan holdinglerin reklam ve ilanlarının sorumlu kurumlar tarafından takibi yapılmış mıdır?

8- Sorumlular hakkında ne tür yasal işlemler yapılmıştır?

9- İşlem yapıldıysa, malî kayıpların giderilmesi sağlanmış mıdır?

10- Yurt dışındaki vatandaşlarımızın Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan tescil çağrılarına ilgisizliği, tasarrufların yurtdışı makamlarca araştırılması sonucu geçmişe yönelik vergi cezası veya sosyal yardımlardan mahrumiyet gibi cezalar nedeniyle midir? Bu konuda yurtiçi ve yurtdışı resmî makamlar arasında ne gibi ilişkiler kurulmuştur?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, saymış olduğumuz durumlardan dolayı, yıllardır yurt dışında çeşitli ağır işlerde çalışıp üç beş birikim elde etmeye çalışan vatandaşlarımızın birikimlerinin, bugün bu şekilde birtakım holdingler tarafından çarçur edilmesi, ama yasalardaki bazı eksiklikler, ama art niyetli insanların bu insanları kandırması neticesinde ortada bir sıkıntı söz konusudur.

Bankaların bu memlekette açtığı yaralar, finans sektörlerinin ülkemizde açtığı yaralar, ardından da bu tür holdinglerin ülkemizde açtığı yaralar, çok üzüntü verici şey. Hep beraber üzülüyoruz. Elimizdeki, duyumlar neticesinde aldığımız bilgiler çerçevesinde yaklaşık 150 ila 200 milyar euro civarında, yurt dışındaki vatandaşlarımızın birikimlerinin olduğunu öğrenmekteyiz. Yazık, günah değil mi; o yatırımları bu ülkede güven ortamının tekrar tesis edilip, ama bankalar vasıtasıyla, ama ciddî ve dürüst yatırımcılar vasıtasıyla ülkemizin ekonomisine katkıda bulundurma noktasında bir çalışma içinde olsak doğru olmaz mı?!

Az evvel, sayın CHP'li milletvekili arkadaşlarımızın sözleri elbette bizi incitti. İstemiyoruz...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Niye üstünüze alınıyorsunuz?!

ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Hırsızların dini olmaz, sahtekârların dini, inancı olmaz, milletini gasbedenlerin inancı olmaz; biz, hep buna katılıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu tür sahtekârlıklar yapılıyorsa, bunu da İslamî kisve altında yapıyorsa, bu zaten onun için en büyük günahtır. (CHP sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onlara söyleyeceksin!

ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Onun altından zaten kalkamaz; ama, şu kadarını söyleyeyim; AK Parti Grubunun bir mensubu olarak, biz, bu olayın üzerine gideceğiz ve inanıyorum ki, bu araştırma komisyonu kurulacak; bu milletimizin fedakârca elde ettiği bu birikimleri çarçur eden, çalan çırpan insanlara hesabı sorulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Bu çerçevede, bu doğrultuda, bütün milletimizi ve başta Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyor, hepimiz için bu kanunun hayırlı olacağına, tekrar güven ortamının kurulacağına inanıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kanun değil, araştırma önergesi...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hangi kanundu bu Şevket Bey!

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Araştırma önergesi... Siz söylersiniz onu...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması kabul edilmiştir.

Bu durumda, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.42

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.51

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 Milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

3- Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 Milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/112) (S. Sayısı: 580) (x)

BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.

Teklif 580 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Kayseri Milletvekili Sayın Muharrem Eskiyapan, Başkanlığımıza verdiği dilekçeyle, şimdi görüşeceğimiz 580 sıra sayılı kanun teklifindeki imzasını geri çekmiştir.

Bilgilerinize sunuyorum.

Teklifin tümü üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olarak vermiş bulunduğumuz kanun teklifi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifini cidden çok önemsiyorum. Birkaç gündür, ülkemizin her yerinden gelen fakslardan, mail’lerden, telefonlardan, halkımızın bu kanunla ilgilendiğini ve yerinde bir kanun değişikliği teklifinin verildiğini duymanın memnuniyetini sizlere belirtmek istiyorum. Halkımız olsun, basımız olsun, Meclisimizi çok iyi izlemektedirler. Biliyorum ki, televizyonları başında, vatandaşlarımızın birçoğu TRT3'ü izlemektedir, bu kanun maddesinin akıbeti üzerinde bilgi edinmek istemektedir.

Milletvekillerimizin yaptığı olumsuz bir hareket, günlerce kamuoyumuzu meşgul etmektedir değerli arkadaşlarım. Bir dönem önceki milletvekillerimizin, toplantılara gittikleri zaman, bir yere gittikleri zaman, yakalarındaki milletvekili rozetlerini çıkardıklarını, lütfen, anımsamanızı rica ediyorum.

Bildiğiniz gibi, değerli arkadaşlarım -o dönemi de hatırlatmakta fayda görüyorum- Sayın Sema Pişkinsüt başkanlığında, Toplumcu Demokratik Parti adında bir parti kurulmuştu o zamanlar, teşkilatını da tamamlamıştı, 3 milletvekili iltihak etmişti ona ve Hazineden para almak için müracaatta bulunmuşlardı. Hazine, altı ay önce kongresini yapmadığı için bu partiye yardımı vermedi; fakat, ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; bu 3 milletvekili, Özgürlük ve Demokrasi Partisine katıldı; Özgürlük ve Demokrasi Partisi de 1 trilyonun üzerinde para almaya hak kazanmış oldu ve parayı aldı; 11.9.2002... Aynı şekilde, Sayın Tantan'ın Yurt Partisi de 1 trilyonun üzerinde para aldı.

İşte, Meclisimizin itibarı, o günlerde, gerçekten, çok yıprandı, onuru da zedelendi. İkibuçuk yıldır, bu Mecliste, bu kötü intibaı gidermek için hep beraber çalışmıyor muyuz değerli arkadaşlarım?.. Bundan dolayı, yaptığımız işlerde olsun, davranışlarımızda olsun, konuşmalarımızda olsun, sorumlu davranarak milletimizin itimadına layık olmak ve Meclisimizin de itibarına gölge düşürmemek zorundayız.

Değerli arkadaşlar, Partiler Kanununa göre, partilerimize Hazine yardımı yapılmaktadır. Bu, demokrasinin gereğidir. Bir de, halkımızca kabul görmeyen, insafla bağdaşmayan, milletvekilleri ve partilerin yıpranmalarına sebep olan para yardımı yapılmaktadır ki, gerçekten, aklın ve mantığın kabul etmesi imkânsız bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlarım, buraya dikkatinizi çekiyorum; 3 milletvekili partisinden istifa ederek yeni bir parti kurar ve teşkilatlanırsa, Hazineden en az para almaya hak kazanmış partinin dörtte 1'i kadar para alıyor. 10 milletvekiliyle kurarsa, tamamını alıyor. Şimdi, bu ne demektir; Hazineden para almaya hak kazanmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Genç Partidir. En az para alacak olan Genç Parti ne kadar para alacaktır; 11 trilyon 165 milyar lira. İşte, 3 arkadaşımız partisinden istifa etsin, parti kursun, bunun dörtte 1 parasını alacak; yani, 3 trilyona yakın para alacak. 10 milletvekili kurarsa, Genç Partinin alacağı parayı alacak; yani, 11 trilyon 165 milyar lira. Bu parayı almanın hakla, adaletle, insafla ilgisi var mı değerli arkadaşlarım?!

Bu ülkede, asgarî ücretle geçimini sağlamaya çalışan milyonlarca vatandaşımız var; bu ülkede, iş bulamayan, iş arayan milyonlarca insanımız var; çiftçimizin, Bağ-Kurlumuzun, sigortalımızın, memurumuzun, halkımızın durumu belli. Bunu anlatmaya gerek görmüyorum. Hal böyleyken, birkaç arkadaşımızın partilerinden istifa ederek parti kurması, masraflarını da bu fakir millete, tüyü bitmemiş yetimlere yüklemesi insafa, merhamete, vicdanlara sığıyor mu?!

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sığmaz.

OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Bu millet bizi buraya, partinden istifa et, yeni parti kur, Hazineden de para al diye mi gönderdi?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Mevcut parayı ye diye gönderdi öyle mi?! 18 trilyonu al ye diye gönderdi!.. Ayıp!.. Demokrasi kültürün bile yok!..

OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bu kanun maddesi, milletvekillerini yeni partiler kurmaya teşvik eden ve Hazineden yasal yollarla para almaya zorlayan bir yasa maddesidir. Seçimlere az bir zaman kala, partileşme olgusunun tam yerleşmediği ülkemizde partisine kızan parti kurmaktadır; ilçesiyle, iliyle kavgalı olan parti kurmaktadır; seçilme şansını yitirmiş kişiler parti kurmaktadır ve böylece, milletvekilimiz için de, Parlamentomuz için de, gerçekten, halkımız arasında bu dedikodulara sebebiyet verilmektedir. Daha açıkçası, küskünler hareketi parti kurarak haksız yere para almakta, milletvekillerimiz de, partilerimiz de onların yüzünden yıpranmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanun maddesi de nereden çıktı diyebilirsiniz, ne oldu diyebilirsiniz; günlerce, gazeteler, basınımız, televizyonlarımız, hatta, köşeyazarlarımız bununla ilgili yorumlar yapmaktadırlar.

Şimdi, açıkça, samimiyetle ifade ediyorum. Ben, uzun müddet Alanya'da ilçe başkanlığı yaptım. O dönemlerde bu kanun maddesi çıktığı zamanlardaki hareketler, beni gerçekten çok yıpratmıştı. Sivil toplum örgütleri, bütün halkımız, partilerimiz gelerek "bu ne biçim Meclis, bu ne biçim milletvekilliği; siz neden bunlarla uğraşmıyorsunuz" diye bütün partilere baskı yapmışlardı.

İşte, 3 Kasım seçimleri geldiği zaman, milletvekili olarak Meclise geldim. Samimiyetle ifade ediyorum, kanun nasıl yapılır bilmiyordum. Hemen, dosdoğru gittim Kanunlar Dairesine; oradan, kanun vermenin nasıl olduğunu öğrendim. Oradan Hazineye gittim ve bu partilerin ne kadar para aldıklarını öğrendim, dosyalar tuttum. Ondan sonra da, 8.4.2003 tarihinde, bu kanun maddesini, bazı arkadaşlarımın da imzasıyla birlikte Meclis Başkanlığına sundum.

Şimdi, gazetelerimizde yazıyor, televizyonlarımızda konuşuluyor efendim, AK Partiden istifalar olmuş da, Cumhuriyet Halk Partisinden istifalar olmuş da, bunu önlemek için bu kanun maddesi hemen verilmiş de, aceleye getiriliverilmiş de, çıkarılıverilecekmiş... Böyle bir şey yok. İnsafa sığar mı bu?!

Bakın, 3 Kasım seçimleri sonunda ben bunu hazırladım, üç ay hazırlık yaptım; hemen arkasından, yani, seçimlerin arkasından bu kanun maddesinin -16 ncı maddenin- vicdanıma, bana uygun olmadığını gördüm, çok kötü olduğunu gördüm ve bu kanun teklifini verdim.

Değerli arkadaşlarım, milliyetçilik, memleketseverlik, halkın malını, halkın parasını koruma düşünceleri, Ankara'nın Samanpazarı'nda satılmaz. Bütün bunlar tatbikatla, davranışlarla olur. İşte, bu Meclisimiz, biraz sonra vereceği onurlu kararıyla, bu yasal Hazine soygununa, bakın, yasal Hazine soygununa son verecek, milletimiz de bizlere, hepimize helal olsun diyecektir.

Değerli milletvekilleri, alınan bu para, haksız paradır dedim. Bunun için de Meclisimizin itibarına gölge düşürülmektedir. Bu geçici 16 ncı maddenin kaldırılması, haksız para almanın önüne geçecek, vicdanları da rahatlatacaktır.

Partilerinden istifa edecek arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Yeni partiler kurabilirler, onlara da başarılar diliyorum. Fakat, yeni parti kuranlar, Hazine parasına güvenerek değil, ceplerine güvenerek parti kurmalıdırlar arkadaşlar. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Bütün arkadaşlarımdan ricam, haksız yere Hazinenin soyulmasının önlenmesini, bu maddenin yürürlükten kaldırılmasını sağlamalarıdır. İptalini istediğimiz geçici 16 ncı madde "parti kur, haksız yere para al" demektedir. Halkın itimadını kazanmak, Meclisimizin de itibarını korumak için bu maddeyi iptal etmek zorundayız. Ben, bundan daha haksız bir kanun maddesi tanımıyorum. Evet, bundan daha haksız bir kanun maddesi tanımıyorum. Onun için değerli arkadaşlarım, sizden ricam, bu kanun maddesini bu gece iptal etmenizdir.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Şahısları adına söz isteği var.

İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci.

Efendim, süreniz 10 dakika.

Buyurun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, sözü uzatmadan, peşinen söylemek istiyorum ki, vurgu yapsın, hafızalarda yer etsin. Bugün, burada bu saatte tartıştığımız teklif, milletvekillerinin, anlayabildiğim kadarıyla, özgürlük alanlarını daraltan, örgütlü bir demokrasiye giden yolları kesen bir tekliftir. (CHP sıralarından "vay vay vay" sesleri)

Dünyanın her yerinde, yalnız solcular değil, demokratlar, demokrasiyi anlatırken, "örgütlü toplum" diye tarif ederler. Yani, bir toplum ne kadar örgütlüyse, o toplumda demokrasi çıtası o ölçüde yüksek demektir. Sonuçta, bu teklif, örgütlü topluma giden yolu kesen bir tekliftir. Onun için demokrasinin tarifini vermeye çalıştım.

Sonuçta, siyasî parti tüzüklerinde var olan antidemokratik hükümlerden kaynaklanan oligarşik yapılanmaları partiiçi diktatörlüğe dönüştüren bir tekliftir bu teklif.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Aday olurken yok muydu?

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Arkadaşlarım, bu teklifin özünde size sunulan gerekçeler, siyaset üretemediği için halk yığınları nezdinde güven yitirenlerin, çağdaş dünyadaki gelişmeleri ve değişmelere ayak uyduramadığı için halktan kopanların partiiçi iktidarlarını pekiştirmek, tek ses, tek nefes, bütün organlarıyla teslim alınmış bir parti örgütü yaratmak için getirilen bir tekliftir. Teklifin özü budur.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hadi canım sen de!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu gerekçeleri boş ver. Burada sunulan gerekçeler boş verilen gerekçelerdir. Ben devam edeceğim; ama, bu teklifi getiren milletvekilleri, arkadaşlarımız...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hepsi de inançlı, sağlam insanlar.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Antalya'nın 8 tane milletvekili var, 7 tanesi burada; 1 tanesi arkayı dolanarak puan almaya çalışıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yakışmadı.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Yani, öyle bir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler)

İşte buyur, hale bak, hale!.. Hale bakın!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim lütfen.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Arkadaşlar, 11 milletvekili arkadaşımız imzalamış, 7 tanesi Antalya milletvekili. Araya 3 tane milletvekili koymuşlar onun bir tanesi de şeyi çekmiş.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne zaman?

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Onu kutluyorum bu kürsüden; onurlu ve demokratik bir tavır koyduğu için kutluyorum.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Tarihini söyle!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bakın, bunun böyle olduğunu, arkaya dolanıp 2 puan almaya çalışanların olduğunu Meclis başkanvekilleri biliyor, bakanlar biliyor, grup başkanvekilleri de biliyor; bazı şeyler gizleniyor tabiî.

Yakın takibe alınan bir yasa teklifi. Meclisin gündeminde, Anayasa Komisyonunun gündeminde öyle seçkin yasa teklifleri var ki, birkaç tanesini okuyayım size: Milletvekili Seçimi Hakkındaki Kanunda, Mahallî İdareler Seçimi Hakkındaki Kanunda, Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanunda değişiklik yapılmasına dair 10 kanun teklifi bulunmaktadır. Seçim harcamalarının şeffaflığının artırılmasına ilişkin yasa teklifi var, partiiçi demokrasinin güçlendirilmesine ilişkin yasa teklifi var, yurt dışında çalışan 3 000 000 insanımızın oy kullanmasına ilişkin yasa teklifi var, siyasî partilerde ortak liste hazırlanması, yani seçim işbirliği, güç birliği, ki, bunlar demokrasiye giden yolda en önemli ayaklardır. Bu yasa tekliflerinin hiçbiri buraya gelmez; bunların içinden cımbızla bir yasa teklifini alırsınız.

Sevgili arkadaşlarım, sevgili Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri; siz, bu dikenli yollardan geçtiniz; özgürlüğün ne olduğunu bilirsiniz; gelmeyin...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yağ çekme!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Gelmeyin, gelmeyin buna; yemeyin bunları. Açık söylüyorum. Bakın, sizden yararlanmaya çalışıyorlar; yani, fırsat vermeyin lütfen.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Solculuk, yağcılık demek değildir!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Şimdi, bunları, yalnız ben iddia etmiyorum. Ben milletvekiliyim, avantajım var; burada söyleyebiliyorum, bu kürsüden söyleyebiliyorum. Ancak, bunun böyle olduğunu...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen bilirsin!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - ...son bir yıldır, birbuçuk yıldır, Türkiye siyasetinin bir cephesinde, bir safında, bir tarafında yaşananları bilen, duyan, okuyan herkes bunun böyle olduğunu söylemektedir. Bu anlayış, partileri dernek, partileri yapı kooperatifi, vakıf gibi düşünenlerin anlayışıdır. Bu teklifin altyapısında yatan gerçek budur. Bu, asla kabul edilemez. Herkes, her milletvekili, bu teklife karşı çıkmak zorundadır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Emredersiniz!..

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Şimdi, hiç kimseyi zan altında tutmamak için, bırakmamak için, kendimden örnek veriyorum.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - En iyisini sen bilirsin, başka kimse bilmez!..

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Ben, bulunduğum siyasî partide başarısızlıkları eleştirdiğim için, izlenen siyasal çizgiyi ve o çizgiye uygun sürdürülen siyasal söylemi eleştirdiğim için -nerede; parti platformlarında, partinin resmî kurullarında- beni susturmak istediler. (CHP sıralarından gürültüler) Bunun için partiden attılar; ama, olmadı, olamadı. Neden; hukuk, beni atanların yüzüne çarptı, kapıyı çarptı. Ankara 5. Hukuk Mahkemesi kararı, diktatöryal eğilimleri taşıyanlara bir demokrasi dersi verdi, hukuk bilmez hukukçulara da hukuk öğretti; dedi ki: "Eleştiri yapanlar partiden atılamaz."

Değerli arkadaşlarım, Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin söz konusu kararı, adalet tarihimizin en görkemli kararıdır, en görkemli belgesidir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - En iyi sen bilirsin, başka kimse bilmez!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu yol denendi, olmadı. Şimdi, beni, benim gibi düşünen başka arkadaşları, pek çok arkadaşımızı susturmak için başka yol deniyorlar.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senden başka doğru yok; onun için seni izliyoruz!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Ne yazık ki, sevgili Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, sizi kullanmaya çalışıyorlar; kusura bakmayın, bunu, bu kürsüden söylemek zorundayım. Bu tezgâha gelmeyin lütfen. (AK Parti sıralarından "bizi karıştırmayın" sesleri) Yani, gelmeyin bu tezgâha... (CHP sıralarından gürültüler)

Tarihin her döneminde kapıkulları olmuştur. 21 inci Yüzyıl, özgürlük, demokrasi ve insan hakları çağında, milletvekillerine, kendi iradeleriyle kapıkulu olma teklif ediliyor; bunu kabul mü edeceğiz?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senden başka herkes öyle!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bir yandan, Avrupa uluslarının oluşturduğu demokrasi, özgürlük ve dayanışma örgütü Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz; bu teklifi, bu kürsüye, bu Meclise getiriyoruz... Bu nasıl bir çelişkidir?! Bu nasıl uzlaşmaz bir çelişkidir?!

Söylediğim gibi, halkımız bunu görüyor, insanlarımız gecenin bu saatinde görüyor. Eskiden çok söyleniyordu; aman efendim, gecenin geç saatinde baskın bir yasayla... Bu nedir?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ketenci, lütfen tamamlayın.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu getirilen nedir?! Bu, baskın yasa değil mi gecenin bu saatinde?!

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İki senedir Meclis gündeminde bekliyordu.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Oğlum, fırsat vermediniz ki!.. Ne yapalım, konuşturmadınız ki!.. Susturuyorsunuz sürekli...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Fırsat verilseydi...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -Bakın, ben, kapıkulu olmayı reddediyorum. Demokrasinin gözbebeği olan bu Parlamentoda, özgür iradeli bir milletvekili olarak bu kürsülere inip çıkmak istiyorum. Biz, Anayasanın 81 inci maddesine göre, devletimizin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik cumhuriyet temel değerlerine ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağımıza yemin ettik; yani, kişiye kulluk edeceğimize, kişinin eteğine, paçasına tutunarak siyaset yapacağımıza yemin etmedik! (CHP sıralarından gürültüler) Bir tek ilahî kudrete kulluk edilir, onun önüne diz çökülür; o da Allah'tır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Kişinin önünde eğilinmez, kişinin önünde diz çökülmez, biat edilmez.

Arkadaşlar, bu yasa teklifi, partilerde var olan oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için getirilmiş bir yasa teklifidir. Kendi içinde demokrasiyi boğazlayanlar, nasıl ülkelerinde demokrasiye mevzi kazandırabilirler; bu mümkün mü?!

Eğer, siyasî partilere yapılan Hazine yardımı kötü bir şeyse, Adalet ve Kalkınma Partisi 32 trilyon para alıyor, Cumhuriyet Halk Partisi de 18 trilyon alıyor; ondan da vazgeçelim, hep beraber vazgeçelim! Ne Doğru Yol Partisinin ne Anavatanın ne Sosyaldemokrat Halk Partisinin böyle bir talebi yok; siz cebinize indirin!.. Peki...

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Neyi cebimize indiriyoruz?! Ne biçim konuşuyorsun!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kimsenin cebine indiği yok!

BAŞKAN - Sayın Ketenci, son sözünüzü rica ediyorum, son cümlenizi rica ediyorum.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, bakın, bir küçük teklifle, bir geçici madde teklifiyle bir şey teklif ediyorum bu kutsal Meclise: Partilerin başında bulunan liderler, bu Hazine yardımından kaç parasını kendi şahsı adına harcıyor; partilerin politbüroları bu harcamaların ne kadarını harcıyor onu deklare edelim her yıl; var mısınız? Ama, yok, getiremezsiniz; yürek ister, yürek...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anayasa Mahkemesi bakıyor...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Yürek ister buna, yürek... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ketenci... Selamlamanızı rica ediyorum.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bitiriyorum, bir tek cümle, Sevgili Başkanım.

Bu teklif bugün buradan geçerse, demokrasi tarihimiz, bu teklifi getirenleri de, bu teklifin arkasında, sütre gerisinde duranları da ve bu teklife oy verenleri de hayırla yad etmez.

Hepinize saygılar sunarım, sevgiler sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, bir hakaret söz konusu; "kapıkulu" demiştir; kendisine cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz isteği, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen'in.

Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekili arkadaşının vermiş olduğu 580 sıra sayılı kanun teklifi hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, siyasî partilerin finansmanı, uzun yıllar, demokratik ülkelerde tartışılmış ve üyelik aidatları, ödentileri, özel kişi ve kuruluşlardan alınan bağışlar, kamusal malî destek, mevduat ve benzeri gelirler, parti yayınları, rozet, flama satışları gibi veya konser, yemek, balo gibi düzenlenen etkinliklerden karşılanmakta.

Avrupa ülkelerinde 1950'li yıllardan sonra hazine yardımı siyasî partilere özellikle sağlanmış, siyasî partilerin diğer baskı gruplarının egemenliği altına girmeleri özellikle engellenmek istenmiştir. Türkiye'de de, 1964'lü yıllardan sonra siyasî partilere yardım gündeme gelmiş, 1982 Anayasasından sonra da Anayasamızda da yerini bulmuştur; ancak, Siyasî Partiler Kanunumuzun 31.10.1990 tarihli geçici 16 ncı maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki kez değişikliğe de uğrayarak, 10 ve daha fazla milletvekiline, seçimlerde bir başka partiden milletvekili olsa dahi, daha sonradan istifa ederek, kendi partisinden istifa ederek bir başka kurulu partiye girmek kaydıyla veya yeni bir parti kurmak şartıyla, teşkilatlanmasını da tamamlayarak, Hazineden yardım alma imkânı tanımıştır. Daha sonra bir değişikliğe daha uğrayarak, bu oran barajı aşma şartına bağlanmışken, yüzde 7'ye düşürülmüştür. 10 milletvekiline sahip bir partiye yapılan Hazine yardımı yaklaşık 12 trilyon lira civarında, 3 veya daha az milletvekiline sahip bir partiye ise yaklaşık 3 trilyon lira Hazine yardımı yapılmaktadır. Doğrusunu isterseniz, bunu doğru bulmamaktayım. Getirilen teklife de sıcak bakmaktayım. Zira, halkın güven ve itimadını sarsmamak durumundayız bizler parlamenterler olarak. Mevcut uygulamayla, seçimlere girmemiş, ancak, bir şekilde bir başka partiden istifa ederek bir parti kurmuş veya bir partiye geçerek, o partide milletvekilliğine devam eden arkadaşlarımız, halk tarafından kendilerine verilmeyen bir hakkı, bir yetkiyi kullanmaya çalışmaktadırlar. Etik olarak, ahlakî olarak şahsî görüşüm şöyledir: Bağımsız olarak seçimlere girmek mümkündür, bunu engelleyecek herhangi bir yasal sınırlama da söz konusu değildir; ancak, bir partinin planı, programı ve tüzüğü varken, o partiden de milletvekili olmuşken, Parlamentoda da ikibuçuk yılımızı geçirdikten sonra, parti tüzük ve programında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen veya bundan önceki partilerde veya bundan sonra yaşanacak hadiselerde parti değiştirerek böyle bir yardımı almak pek doğru gelmemekte. Hatta bunu örneklerle de çoğaltmak mümkün. Her gün veya her ay, parti yardımını aldıktan sonra veya her yıl parti yardımını aldıktan sonra, değişik partiler kurarak haksız bir kazanç da elde etmek mümkün. Dolayısıyla getirilen teklife sıcak bakıyorum, olumlu yaklaşıyorum ve halkın vicdanında da bunun yankı bulacağına inanıyorum.

"Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesinin kaldırılmasını kapsayan teklif, 8 Nisan 2003 tarihinde verildi" demişti değerli milletvekili arkadaşım. Doğrudur, aynı olaya ben de vurgu yapmak istiyorum. Bu, bugünün teklifi değildir, arkadaşlarımız bunu 2003 yılında hazırlayıp Yüce Meclise sunmuşlardır. Partimizle alakalı veya Genel Başkanımızla alakalı herhangi bir söz söylemek de mümkün değildir. Söz konusu Hazine yardımları, Partimizde, teşkilatlarımızın en ücra köşelerine, belde teşkilatlarına varıncaya kadar Genel Merkezimizce gönderilmekte ve oralara ulaştırılmaktadır. Geçmişte yapılan yanlışlar bizim Partimizde olmamaktadır. İnternet ortamında da Partimizin muhasebe kayıtları, herkesin görebileceği, ulaşabileceği netlikte, şeffaflıktadır.

Dolayısıyla getirilen teklifin, Yüce Heyetinizce de kabul edilerek, halkın vicdanının rahatlatılmasını umuyor; kanun teklifinin, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SİYASÎ PARTİLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan, Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, bu kanun teklifiyle neyi değiştirdiğimizi, ne yapmak istediğimizi, isterseniz kısaca bir hatırlayalım.

Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi aynen şunu demektedir: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 veya daha fazla milletvekili bulunup da Devlet yardımı alamayan ve seçimlere girme hakkını elde edecek şekilde örgütlenmesini tamamlamış siyasî partilere, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, Siyasî Partiler Kanununun ek madde 1'de öngörülen esaslar dairesinde en az devlet yardımı alan siyasî partiye yapılan yardım kadar devlet yardımı yapılır." 10 milletvekili olmayıp da, 3'ten fazla, fakat 10'dan az milletvekiline sahip siyasî partilere de, en az devlet yardımı alan partinin aldığı malî yardımın ¼'ü kadar malî yardım yapılacağını öngörmektedir geçici 16 ncı madde.

Geçici 16 ncı madde, ek 1 inci maddedeki esaslar çerçevesinde, yani Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve Milletvekili Seçimi Kanununun 30 uncu maddesindeki genel barajı aşmış bulunan siyasî partilere, her yıl Hazineden ödenmek üzere, o yılki genel bütçe gelirleri B cetveli toplamının beşbinde 2'si oranında ödenek malî yıl için konur hükmünü öngörmektedir.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü üzere, özellikle geçici 16 ncı madde, konjonktüre göre, durumun gereğine göre, ihtiyaçlara göre ihdas edilmiş ve objektif kriterleri içermeyen bir maddedir; yani, o gün durum ne gerektirdiyse, kimin siyasî veya malî çıkarı korunmak istenilmişse, çeşitli değişiklikler de yapılmıştır ki, 16 ncı maddede, zaten, 22.4.1983 tarihinde 2820 sayılı Yasanın kaldırılması istenilen geçici 16 ncı maddesinde 31.10.1990 tarihinde olmak üzere 2 kez değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler, yine, durumun gereğine göre ek 1 inci maddede de yapılmıştır. Bu madde de, 1984 yılında ve 1992 yılında olmak üzere 2 kez değiştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, gördüğümüz üzere, bu geçici 16 ncı madde ve ek 1 inci madde, sürekli oynanan ve durumun gereğine göre tekrar tekrar gözden geçirilen iki madde haline gelmiştir.

Şimdi, her iki yasaya bakıyoruz; kimler, hangi siyasî partiler malî yardımdan, Hazine yardımından yararlanabilir; bu kriterlere bir göz atalım. Şöyle bir kriter var: 10 milletvekili bulunan siyasî partiler Hazine yardımı alabiliyor; 10 milletvekili olmasa da, en az 3 milletvekili olan siyasî partiler hazine yardımı alabiliyor; yüzde 7 oranında oy almış siyasî partiler yardım alabiliyor; Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili genel seçimine katılma hakkı kazanıp da genel barajı aşmış siyasî partiler yardım alabiliyor.

Görüldüğü üzere, değerli arkadaşlarım, malî yardım yapılmasını öngören bu iki maddede, objektif kriterler bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, 3 milletvekilinin bir partiye geçtikten sonra malî yardım almasıyla ilgili maddeyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Hatırlayacağınız üzere, geçmiş dönemlerde, mensup oldukları siyasî partilerinden istifa ederek, değişik partilere geçerek, bu malî yardımın geçtikleri partilerine aktarılmasına sebep olan milletvekili arkadaşlarımıza, toplumun her kesiminden büyük tepkiler gelmekteydi; bunu hatırlayalım arkadaşlar. Partili üyelerimizden, köşeyazarlarından, toplumun değişik kesimlerinden, sivil toplum örgütlerinden, her kesimden tepkiler gelmekteydi. Şimdi, ne yazıktır ki, bazı arkadaşlarımız bu tepkileri unutmuşa benziyorlar. 3 milletvekilinin mensup olduğu partiye malî yardımı öngören yasa maddesinin muhafaza edilmesi yönünde görüş beyan etmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce konuşan Sayın Ketenci, siyaseten yakışmayan, burada söylenmemesi gereken sözler sarf etti. Şimdi, ben Sayın Ketenci'ye soruyorum: 1995 yılında, 1999 yılında ve 2002 seçimlerinde aday olduğunda, Sayın Ketenci kapıkulu muydu?! 2002 yılında, merkez yoklamasıyla, İstanbul üçüncü bölgenin 5 inci sırasına geldiğinde kapıkulu muydu?! Sayın Ketenci demokrasiyi yeni öğrenmişe benziyor. Sayın Ketenci, o zaman söyledikleriniz mi, o zaman yaptıklarınız mı doğru, şimdi söyledikleriniz mi, şimdi yaptıklarınız mı doğru acaba; bunu merak ediyorum.

Bir de, arkadaşlar -gerçi kürsüde de söyledi Sayın Ketenci- bir basın açıklaması var: "Bu yasa teklifi, milletvekillerinin özgürlük alanlarını daraltan, örgütlü bir demokrasiye giden yolu kesen bir tekliftir. Sonuçta siyasî parti tüzüklerinde var olan antidemokratik hükümlerden kaynaklanan oligarşik yapılanmaları partiiçi diktatörlüğe dönüştüren bir tekliftir." Sayın Ketenci, şunu size söylemek istiyorum: Bu yasa teklifinin veriliş tarihi Nisan 2003'tür. Sayın Ketenci, bu görüşleri madem o zaman da taşıyordunuz, o zaman neredeydiniz? 2004 yılında, 2003 yılında Genel Kurula indirilmesi için İçtüzük 37 nci madde gereği görüşmeler yapılırken, o zaman neredeydiniz, niye o zaman karşı çıkmadınız? Ama, demokrasi ve siyasî kültür, duruma göre, esen rüzgârlara göre tavır takınılacak bir durum değildir. Madem bu görüşleri o zaman da taşıyor idiniz, o zaman karşı çıksaydınız keşke!

Değerli arkadaşlarım, Sayın Osman Özcan, hazırladığı yasa teklifinin gerekçesinde şu görüşlerine yer vermiş: "Bölgesinde veya partisinde sorunu olan 'küskünler' gibi, gelecek seçimlerde seçilme şansı olmayan milletvekilleri, devlet yardımından yararlanabilmek için, seçimlerden önce yeni parti kurmaktadırlar."

Arkadaşlar, bunları yaşamadık mı?! Basında, bu tür hareketler, bu tür tavırlar içine giren milletvekili arkadaşlarımız, köşeyazılarında, haberlerde malzeme olmadılar mı?! Bunları ne çabuk unuttuk?! Bunları hatırlamanızı istiyorum.

"Devletçe siyasî partilere yapılan yardımı düzenleyen yasanın çekiciliği de, milletvekillerini yeni parti kurmaya özendirmektedir." Bu yasanın gerekçesi olarak belirtilen bu görüşlere aynen katılıyorum değerli arkadaşlar ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasanın yasalaşması ve toplumda pek de itibar görmeyen, bu, sonradan kurulan partilere veya parti değiştirme sonucu elde edilen malî yardımla ilgili sonuçlara uygun olmayan bu geçici 16 ncı maddenin ortadan kaldırılması, yasadan çıkarılması için, bu teklife, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı kanun teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesi daha sonradan kanuna monte edilmiş ve hiç tartışılmadan oylanarak kabul edilmiştir. Kanaatim odur ki, ısmarlama bir kanundur, sipariş üzerine hazırlanmıştır, birilerini Mecliste tutabilme veya birilerini Meclise getirebilme adına böyle bir gayret sarf edilmiştir. Dolayısıyla, üzerinde hiçbir tartışma yapılmayan, bir, Genel Kurulda oylanarak kabul edilen bir yasanın bugün tartışılır hale gelmesi tabiî ve doğaldır.

Değerli arkadaşım Ketenci'nin sözlerine veya partiiçi çatışmalarına girmek istemiyorum; ancak, değerli arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, 2003 yılında kanun teklifi olarak verilmiş ve haklı bulduğum bir teklif, kamu vicdanında da yerini bulmuş, yerini bulmakta olan bir kanun teklifi ve kamunun da, halkın da geçmişte çok hoşlanarak bakmadığı, nahoş olarak gördüğü bir davranış şekliydi.

Tabiî, popülist bir yaklaşımla tüm partilere yardımın kaldırılmasını teklif etmek, istemek, belki halkı da memnun eder, vatandaşı da hoşnut eder; ancak, bu gelişmiş demokrasilerin hiçbirinde böyle olmamıştır; ne Amerika'da ne de Avrupa'da herhangi bir ülkede böyle bir uygulama mümkün değil. Partileri kişilerin, menfaat odaklarının veya çetelerin veya kimliğini bilmediğimiz kişilerin güdümüne sokmak, onlardan nakdî yardım alma durumunda bırakmak, toplumun menfaatına, milletin menfaatına da, ülkenin menfaatına da değildir. Dolayısıyla, bütün dünyada partilerin gelirlerinin yaklaşık yüzde 50'si Hazine yardımına dayanmaktadır. Bu, bizim ülkemizde de zaman zaman bazı partilerde yüzde 55'lere, yüzde 60'lara kadar varmıştır; ancak, günümüz şartlarında yüzde 40-45'ler nispetindedir partilerin Hazineden aldığı yardımlar. Bu, partileri menfaat odaklarına, gruplarına karşı da, kanaatimce, koruyan bir uygulamadır.

Dolayısıyla, bu kanun teklifinin Yüce Heyetinizce kabulünü talep ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.

İkinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'ın.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Şimdi "ağzı olan konuşur" derler ya, o ağızdan çıkan sözler gerçek olmalı, doğru olmalı; o ağza o yakışır. Şimdi, bundan önce çıkan bir arkadaşımız, gerçekten, benim içime sindiremediğim, yani, ona o şekilde cevap vermekte de zorlandığım bir konuşma yaptı. Bundan da üzüntü duyduğumu belli etmek isterim. Bir arkadaş partisinden istifa edebilir, normaldir; fakat, parti kimliği üzerindeyken, partiden istifa etmeden başka partilerle pazarlık yapmak ahlakî değildir arkadaşlar. (Alkışlar) İstifa edersin, gidersin, pazarlığını yaparsın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Pazarlık olmaz, her halükârda pazarlık olmaz.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, bu kanun teklifini verdiğimiz zaman, geldiler, tebrik ettiler bizi; tebrik ettiler, evet. 8 Haziran 2004'te doğrudan gündeme alındı; o zaman da 5 dakika konuşma yaptım. Bu, Meclisin oybirliğiyle gündeme alınması kabul edildi; o zaman da parmak kaldırdılar; fakat, şimdi, nedense, illaki Hazineden para alalım diye çığrınıyorlar. (Alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çığırmayın de!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, ne diyorlar bakınız burada: "Deniz Baykal'ın sıraladığı milletvekilleri." Ben de sandım, Sayın Ketenci halkın oyuyla sıraya girdi İstanbul'da. Sordum arkadaşlara şimdi; o da Merkez Yönetim Kurulunun listesiyle sıraya girmiş. Yani, insanlar konuşurken, duyacağı lafı düşünmesi lazım. Eğer düşünmüyorlarsa, gerçekten bunda bir hastalık var demektir, tedaviye ihtiyaç var demektir.

Değerli arkadaşlarım, bir sefer İstanbul'da delege seçimlerine gitmiş, Sayın Ketenci o zaman 19 uncu olmuş; arkadaşlar söyledi, 19 uncu. Ondan sonra bütün seçimlerde Merkez Yönetim Kurulu kararıyla listeye girmiş. Şimdi, bunlar çok önemli konular. Arkadaşlardan bunları bilenler var.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konuya geliyorum. Ben, bunu ilgili yerlerden sordum, Hazinenin ilgili adamlarından sordum. Şimdi, bakın, partisinden istifa ederek 3 milletvekili parti kuracak; yardım aldı, (A) partisine girdi, yardım aldı. Bir ay sonra 3'ü istifa etti, (B) partisine girdi, kurdu, bir yardım daha alıyor. Evet, ilgili yerlerden sordum, üç ay sonra başka bir partiye girsin -teşkilatlanmış olacak ama- veyahut da parti kursun, teşkilatlansın, yine para alıyor. Böyle bir kanun maddesi olabilir mi arkadaşlar?! (Alkışlar) Yani, bu kanun maddesini kaldırmayacağız da ne yapacağız?! Yani, bizim işimiz ne, buraya niçin geldik?! Yani, bunu konuşma lüzumu bile yok.

Şimdi, fazla konuşmayacağım. Netice hâsıl olmuştur. Arkadaşlar kararını vermek için kararlıdır ve şimdiden bütün Meclisimizi kutluyorum. Trilyonlarca lira hazinemiz kâr etmiştir, edecektir. Dolayısıyla, hem Meclisimizi kutluyorum hem de halkımızın istekleri yerine gelmiş oluyor.

Tekrar, hepinizi, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.                                                                                       28.3.2005

 

Süleyman Sarıbaş

Turan Tüysüz

Muharrem Eskiyapan

 

Malatya

Şanlıurfa

Kayseri

 

Muharrem Doğan

 

Ülkü Güney

 

Mardin

 

Bayburt

 

"Madde 1- 22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Geçici Madde 16.- En son yapılan 3 Kasım 2002 tarihli genel seçimde toplam geçerli oyların yüzde 5 ve fazlasını alan siyasî partilere devlet yardımı yapılır. Bu partilere yapılacak olan yardım en çok oyu alan partiye yapılacak olan yardımın 1/3'ünden aşağı olamaz."

BAŞKAN - Önergeyi dinlediniz.

Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, üzerinde müzakere yapılan konu bir hükümet tasarısı değil, bir milletvekili tasarrufudur ve tekliftir. Dolayısıyla, teklifle ilgili olarak da kararı verecek olan milletvekillerinin kendileridir. Dolayısıyla, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerge sahiplerinin söz isteği var mı?..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 580 sıra sayılı 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesinin yürürlükten kaldırılmasına dair kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, anlaşılan o ki, Mecliste grubu bulunan partilerimizin, kendilerinden başka partilerin devlet yardımı almasını, maalesef, hazmedemediği, maalesef, demokrasinin o bağlamda sesini kesmek üzere bir irade birliğine kavuştukları anlaşılmaktadır.

Ben, paranın miktarından, şundan bundan bahsetmeyeceğim; ben, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Yani, size gelince, para almak demokrasinin mükâfatı, başkalarına gelince demokrasinin külfeti olarak anlaşılan zihniyetin burada sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Bir başka şey düşünüyorum. Her şeye el attınız; federasyonlara el attınız, odalara el attınız... Yani, siyasî partizanlığı bütün sivil toplum kuruluşlarının temeline kadar sokarken, hatta, bu sivil toplum kuruluşlarının başkanlarını "katillerinizi gidin siz bulun" diye aşağılarken, biz kimseye bir şey demedik; ama, bir siyasî partimiz -Parlamentoda olmayabilir- devlet yardımı alsın, başkalarına muhtaç olmasın, karaparaya bulaşmasın, demokrasi şeffaf ve temiz kalsın yollarını tıkadınız, tıkamak üzeresiniz daha doğrusu.

Şimdi, korkunun ecele hiç faydası yok. Bunlar geçmişte denendi; bu Parlamentoda olmayan partiler, geçmişte, bu tür seçim kanunlarında, Siyasî Partiler Kanununda her türlü denemeyi yaptılar ve yaptıkları her oyun ayaklarına dolandı. Şimdi, burada demokrasiyi asmaya, idam etmeye karar verdiniz. Cumhuriyet Halk Partililere soruyorum, bu nereden geldi diyorum, cellat AK Parti diyorlar; AK Partililere soruyorum, cellat Cumhuriyet Halk Partililer... Birlikte cellatlığa soyunduğunuza göre, demokrasiyi katletme noktasında birbirinize söyleyecek lafınız olmadığına göre, ben, artık, hiçbir şey söylemek zorunda değilim.

Değerli arkadaşlar, iktidarlar her rejimde var. Her rejimde iktidar var -bu kürsüden çok söylenen bir laf- muhalefet, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerde var. Şimdi, burada, Parlamentoda olmayan muhalefetin sesini kısmakla -biraz önce söyledim- onun yakıt parasını, elektrik parasını kesmekle, demokrasi adına hizmette bulunduğunuzu zannediyorsanız, hele bunu kendisini sosyal demokrat ifade eden bir partimizin teklifi olarak ele alıyorsanız, bundan üzüntü duyarım, hicap duyarım.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Yirmi sene soydunuz bu ülkeyi, konuşuyorsunuz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Çoğulcu demokrasi farklı bir şey, temsilî demokrasi farklı bir şey. Mecliste temsilî demokrasi vardır. Halbuki, aslolan çoğulcu demokrasidir, bu Mecliste olmayanların da sesini duyurduğu demokrasidir.

Şimdi, yüzde 5 oy alanlara da, devlet desteği, oyuna göre ödensin dedik. Teklifimiz bu. Yani, yüzde 5 oyu, Türkiye şartlarında 2 000 000 oyu önemsemiyor musunuz?! 2 000 000 insanımız bu ülkenin insanı değil mi?! Tercihleri farklı diye onların teşkilatlarının sobaları yanmasın mı veya onların lambaları yanmasın mı diyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, dünün mağdurları, bugünün mağrurları olmayacak. Ne zaman mağdur olursunuz, ne zaman mağrur olursunuz, onu bilemem; ama, mağduriyet, her zaman, herkesin başına gelebilecek bir iş.

"Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var" diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.

Buyurun.

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sayılı kanun teklifi hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

EKREM ERDEM (İstanbul) - Saygın kabul edilmiştir!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayırlı olsun!

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Evet...

Değerli arkadaşlar, kanun teklifiyle ilgili samimî fikrimi bir cümleyle ifade etmek istiyorum. Şahsî kanaatimi söylüyorum, siyasî ahlak anlayışımı söylüyorum. Eğer bir partinin tüzüğü, programı belli ise, o partiden aday olmuş isem, ikibuçuk yıl da o partinin içerisinde bir nefer olarak çalışmış isem, ya milletvekilliğini bırakır, emaneti, teslim aldığım insanlara, veren insanlara iade ederim (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar) ya da en kötüsünü söylüyorum ki, bağımsızlar sırasında otururum. Siyasî partilerimiz geçmişte de vardı...

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - İstifa ederler...

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Geçmişte de vardı bu siyasî partiler. Bunlar, Mecliste temsil edilmiyorlardı, ikibuçuk yıldır da yoklardı. O zaman niye bu arkadaşların sesi soluğu çıkmıyordu; şimdi mi akıllarına geldi o partiler?!

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - İstifaya davet ediyorum!

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Dolayısıyla, bu ithamı, cellatlık ithamını da hiç yakıştırmadığımı, kendilerine iade ettiğimi söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, kimseye sataşmamak adına, arkadaşlarıma söz hakkı doğmasın diye, sözümü burada kesiyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilen.

İkinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygı sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisten önceki dönemlerde, basınımızda, televizyonlarımızda konuşulanları anımsar gibi oluyorum. O dönemlerde, fırıldaklardan bahsedildi; o dönemlerde, hülle partilerinden bahsedildi. İşte, Meclisin itibarı o zaman çok sarsıldı. Biz, bunlara fırsat vermemek için, bu kanun maddesinin değiştirilmesi için yola çıktık. Yani, gerçekler meydanda.

Bazı arkadaşlarımız parasızlıktan bahsediyor. Anavatan Partisinin bu memlekette yaptığı tahribatı bu millet unutmadı. Evet, bu millet unutmadı. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Anavatan Partisinin iktidardayken aldığı paralar çok yeter onlara, çok. (Gülüşmeler)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Muhasebe müdürü müsün sen?!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Onun için, yeni bir paraya da ihtiyaçları yok.

Dün partiye yük olanlar, bugün devlete yük olmaya çalışıyorlar. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, dün partiye yüsk olanlar, bugün devlete yük olmaya çalışıyorlar. Buna, bu Meclis fırsat vermeyecek.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, partime sataşma var efendim.

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, zaten, sizin konuşmanızla ilgili, şifahen, Başkanlığımıza bir müracaat var, Yüce Meclise ve siyasî partilere "cellat" demek suretiyle hakaret ettiğiniz noktasında.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Demokrasi celladı dedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Zabıtları getirtiyorum; bakacağım, ona göre işlem yapacağım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - 1 trilyon için söyleyebilir yani!

BAŞKAN - Şimdi, 2 nci maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.                                                                                       28.3.2005

 

Süleyman Sarıbaş

Muharrem Doğan

Ülkü Güney

 

Malatya

Mardin

Bayburt

 

Muharrem Eskiyapan

 

Turan Tüysüz

 

Kayseri

 

Şanlıurfa

 

"Madde 2.- Bu Kanun 1.1.2006 tarihinde yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Sayın Hükümetin görüşü nedir; katılıyor musunuz?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet takdire bırakıyor.

Gerekçenizi mi okuyalım efendim?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Konuşacağım efendim.

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - "Cellat" sözünü geri al.

BAŞKAN -Önerge sahibi olarak Sayın Sarıbaş söz istemiştir; önergesini açıklayacak.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce söylemek istediğim "demokrasi celladı..." Yani, siyasî partileri boğma manasında söylediğim bir sözdür. Yoksa…

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sözlükte öyle yazmıyor ama!..

BAŞKAN - O zaman bunu tashih edin efendim, lütfen.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, ona geliyorum.

Yoksa, Yüce Meclisin bütün siyasî partileri değerlidir, bütün milletvekilleri bu halkın temsilcileridir. Yani, siyasî partilerimize de milletvekillerimize de, kesinlikle, o manada bir ifadede bulunmak istedim. Benim demek istediğim, burada, bu kanunla siyasî partilerin boğulmak istendiği ve demokrasinin kıyıma uğradığı manasındadır. Eğer, bir yanlış anlama varsa, elbette özür diliyorum.

Şimdi, bu önergemize gelince, bu değişiklik teklifinin 1.1.2006 tarihinden itibaren uygulanmasını istiyoruz. Bunu, bizim için istemiyorum, Anavatan Partisi için istemiyorum. Eğer iki siyasî partimiz bu değişikliği Anavatan Partisi için yapıyorsa, ortak bir deklarasyonla "bu parayı Anavatan Partisi almasın" derler, biz de milletin huzuruna çıkar "bu parayı almıyoruz" diye ifade ederiz, bu olay biter. Ancak, biz bunu bir ilke olarak istiyoruz. (CHP sıralarından gürültüler) Evet, Anavatan Partisi halkın partisidir, halk o desteği sağlar. Biraz önceki arkadaşım "Anavatan Partisinin geçmişte aldıkları" dedi. Değerli arkadaşım Anavatan Partisinin muhasebesini tutmuyor. Bugün, bütün halk biliyor ki, Anavatan Partisi, birçok gayrimenkulünü satarak ayakta durmanın mücadelesini veriyor. Eğer Anavatan Partisi bu onurlu mücadeleyi veriyorsa, buna saygı duymanız lazım. (Gürültüler)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Anayasa Mahkemesinde yargılanıyorsunuz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Neden yürürlük tarihi 1.1.2006'ya ertelensin diyoruz; çünkü, bizim dışımızdaki siyasî partilerin de, bu kanun değişikliğinden sonra, bir malî disiplin altında kendilerini yönlendirmeleri gerekir, hesap kitap yapmaları gerekir, bu fırsatı bari tanıyın diyoruz.

Tamam, evet, kaldıralım. Geçenlerde, ben de, televizyonda, üç milletvekiliyle partilerin para almasını etik bulmadığımı söyledim, hatta 10'la da bulmadığımı söyledim; ama, hiç merak etmeyin, çok yakında, Anavatan Partisi burada grubu kuracak, demokrasi mücadelesini de gümbür gümbür verecektir. Bizim savunmak istediğimiz, bundan sonraki siyasî partilerin, söz konusu olan Anavatan Partisi değil, başka siyasî partilerin de, işte, biraz önce arkadaşımın söylediği, başkalarının nüfuzu altına girmemesi bakımından ve karaparaya bulaşmamaları bakımından, hiç değilse ayakta kalmalarını sağlamaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşım "efendim, 3 trilyon lira alıyorlar, örgütleniyorlar" dedi. O arkadaşıma 3 trilyon lirayı verseler, bir parti kurup, örgütlenebilir mi; merak ediyorum. Merak ediyorum, örgütlenebilir mi? Herhalde, siyasî partiyi, dernekle, vakıfla, öksüzler yurduyla falan bir zannediyor. Demokrasi kültürü, arkadaşlar, bu bir demokrasi kültürü. O kültürden nasibini almayanlar, siyasî partinin ne olduğunu... Bak, ben özür diledim siyasî partilerimizden. Niye; çünkü, ben biliyorum ki, siyasî partilerimiz, demokrasinin vazgeçilmez unsurları...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Zamanında belediye başkanlarının ağzını, yüzünü, gözünü bantlıyordunuz!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Onlar olmazsa, demokrasi olmaz; ama, sizden başka siyasî partilerin siyaset yapmasını engellemeye çalışırsanız, bu büyük millet, bu yüce millet, bunun hesabını sizden soracak. Bakın, sandık geliyor. Bakın, eylülde veya ekimde, 2005'te, sandık bu milletin önünde olacak.

Geçmişte de seçim dendiğinde, hatırlarsınız, 2002 Haziran ayında. "seçim" dediğinde MHP, DSP de "ne seçimi kardeşim 2004'e kadar yok" diyordu değil mi; ama, temmuz ayında sandık milletin önüne geldi. (Gürültüler) Elbette itiraz edeceksiniz, hayır diyeceksiniz, yok diyeceksiniz. Buraya yazıyorum; 2005 yılının ekim ayında, sandık bu milletin önündedir. Bırakın, bu Parlamentoda olmayan partiler de siyaset yapsın. Bırakın, onlar da, alternatiflerini, programlarını, kendilerini bu millete tanıtma, bu millete beğendirme noktasında çalışmalarını yapsın. Demokrasi bu. Demokrasi kültürü de bu. Olaya sadece salt para gözüyle bakarsanız, siyaseti özelleştirmedir bunun adı. Siyaseti özelleştiriyorsunuz; ama, çok kötü şekilde özelleştiriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, son cümlenizi rica ediyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Her şeyi özelleştirdiniz. Bari siyaset, siyaset yapanların ve devletin kontrolü altında olsun, şeffaf olsun.

Bu bakımdan, diyorum ki: Bu kanunun yürürlük tarihinin 1.1.2006 olarak değiştirilmesinde büyük zaruret vardır diyor, hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Efendim, biraz önce önergeyi okuduk. Hükümet takdire bıraktı ve önergenin gerekçesini de dinledik.

Değişiklik önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen şahsı adına söz istemiştir.

Buyurun.

İSMAİL BİLEN (Manisa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekilinin vermiş olduğu 580 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.

İkinci söz isteği, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan.

OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Çok değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen gün Alanya'ya vardım, bir basın toplantısı yaptık. Gazeteciler, televizyoncular geldi. Bana bir soru sordular. Dediler ki: "Erkan Mumcu ANAP'ı ayağa kaldırabilir mi?" Ben şöyle bir cümle kullandım. Dedim ki: Arkadaşlar, teknoloji çok ilerledi; aya çıkılıyor, yıldızlara çıkılıyor,      3 000 kilometre uzaklıktan bombardıman yapılıyor; fakat, teknoloji o kadar çok gelişti ki, şunu yapamadı. Neyi yapamadı?.. Ölüyü canlandıramadılar!.. (Alkışlar ve gülüşmeler)

Hepinizi saygılarla, sevgilerle selamlıyorum. Bu kanun teklifinin milletimize, ulusumuza, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Kendin ölmüşsün...

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, teklifin tümünün kesin olarak oylanmasından önce, ne yönde oy kullanacağını belirtmek üzere, lehte, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a söz veriyorum.

Buyurun. (Alkışlar)

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Oyum olumludur.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Aleyhte söz isteği var; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, şuradaki manzaraya baktığımız zaman, Türkiye'nin resminin böyle olmasını hepimiz çok özleriz; birliğin, beraberliğin, yürektenliğin, güler yüzlerin olmasını çok isteriz; fakat, ben bir milletvekili olarak, üstelik de partisinden istifa etmeyi düşünmeyen ve Cumhuriyet Halk Partisine son derece bağlı bir milletvekili olarak, bazı olayları algılamakta zorluk ve sıkıntı çekiyorum.

Bir Siyasî Partiler Yasası ihtiyacı var, kocaman bir kitap değiştirme ihtiyacı var. Avrupa Birliğine girmek üzereyiz. Siyasî Partiler Yasasının y'sinden söz eden kimse yok. Partilerin demokratik olup olmamaları gerektiği konusunda kimsenin kılı kıpırdamıyor. Partilerin siyasal parti olduklarını, toplumun kaderine hükmettiklerini, toplumun değerlerini değiştirmeleri gerektiği noktasında modern, çağdaş, örnek sivil toplum örgütleri olması gerektiği konusunda Türkiye'de bir ihtiyaç yok demek ki... Çok acil bir durum var. Bugün iktidarda ve muhalefette olan ya da grubu olan siyasal partiler dışındaki partilere... Çünkü, burada yanlış aksettirildi, sanki, yasa, partisini terk eden üç beş milletvekili gidiyormuş, bu üç beş milletvekili parti kurunca para alıyorlarmış gibi yansıtıldı. Böyle değil arkadaşlar. Yani, bugün, bu Parlamentoda şu ya da bu nedenle 100 milletvekili ayrılsa, bir parti kursa onlar da alamayacak, bu yasaya göre.

Değerli arkadaşlarım parti değiştirmenin ne denli kötü olduğunu söylediler. Arkadaşlar, yani, bunu birbirimizin yüzüne bakarak nasıl söylüyoruz?! Bugün, şu sıralarda oturan arkadaşlarımızın yarısı Fazilet Partili değil miydi?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Parti kapatılmadan önce...

HASAN AYDIN (Devamla) - Parti kapatıldıktan sonra bağımsız kalmayıp parti kurmadılar mı?!

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Partisi kapatılmış, ne yapsın?!

HASAN AYDIN (Devamla) - İzin verin efendim, izin verin, bir şey söyleyeceğim.

Şimdi, ben, parti değiştirmenin, üç dört milletvekilinin, âdeta, bir şirket gibi parti kurmasının, o kurmanın arkasından Hazineden yetim hakkı yemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Evet, böyle olmalıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, bence burada demokrasinin kritik noktasına bir saldırı var. Şimdi, varsayın ki, bir parti kuruldu. 30-35 yaşlarında gençler bir parti kurdular, yüzde 3-4 oy aldılar, farklı iddiaları var, CHP'den de, Adalet ve Kalkınma Partisinden de farklı iddiaları var. Yüzde 5 oy aldı, yüzde 6 oy aldı, yüzde 6,9 oy aldı. Peki, bir siyasal partinin ayakta durabilmesi için finans ihtiyacının olduğu da bir gerçek. Bu partinin sağlıklı gelişebilmesinin önünü kesiyorsunuz. Çünkü, bu parti kiralarını ödeyebilmek için Türkiye standartlarında, koşullarında ya sermayenin eline düşecek ya bu parti yarın büyüme ihtimali olursa, o yatırımcının eline düşecek. Biz Parlamentoyuz. Biz sadece bugün içinde bulunmuş olduğumuz statükoyu düşünmek değil, aynı zamanda ülkenin yarınlarını, kendi menfaatlarımızı, kendi öngörülerimizi, kendi beklentilerimizin ötesinde karşılayabilecek görevleri ifa etmekle yükümlüyüz. Bugün yapmaya çalışmış olduğumuz kanunlar kendimize uygun, kendimize faydalı, kendimizin tüzel kimliğini, kişiliğini, belki oysal rakamların yükselişine katkı yapabilir; ama, bu, ülkeye katkı yapmakla aynı anlamda değildir, özdeş değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, zaman zaman bu Parlamentoda bazı uzlaşmalar olur; ama, bu Parlamentonun çalışma biçiminde bir kere bu yasanın bugün gündeme gelmesi etik değil arkadaşlar. İki sene önce verilmiş bir teklif, bugün gündeme gelmesi etik değil. Anadolu'da bir tabir vardır: Yere düşene...

EHMET ERSİN (İzmir) - Hasan, niye böyle yapıyorsun?

HASAN AYDIN (Devamla) - Ben böyle yapıyorum; çünkü böyle düşünüyorum Sayın Vekilim. Bakınız, gördüğünüz gibi Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim, partime bağlıyım, sonuna kadar sahiplenme noktasında görevliyim; ama, bir milletvekili olarak da Adalet ve Kalkınma Partili, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarıma kendi düşüncelerim çerçevesinde sağduyuyu öneriyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bizdeki de sağduyu.

HASAN AYDIN (Devamla) - Ben de öyle düşünüyorum.

V . HAŞİM ORAL (Denizli) - Seninki sağ da, bizim ki sol mu?..

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, benim partili arkadaşlarım bana neden laf atıyor, anlamıyorum ben. Pardon...

Sevgili arkadaşlarım, şöyle bağlamaya çalışmak istiyorum: Doğru değildir. Ne zaman gündeme gelmiştir; iki sene önce verilen bu yasa teklifi ne zaman gündeme gelmiştir; sıcak ortam diye tabir ettiğimiz son dönemlere denk gelmiştir. Bu neye yöneliktir; aslında, bu, sadece ona da yönelik değildir. Partilerin birliği ve bütünlüğünü biraz yasağa dayalı, biraz zorlamaya dayalı... "Eğer ayrılırsan, yüreğin bizimle de olmasa işe yaramaz. Bak bunun yollarını tıkıyorum" diyerek, gönüllü birliktenliği, içten birliktenliği de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, tamamlar mısınız konuşmanızı.

HASAN AYDIN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

... zora dayalı, mahkûmiyete dayalı, mecburiyete dayalı bir anlayışın altyapısını oluşturmaktadır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bağımsızlık diye bir kavram var.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, şunu da ifade etmek isterim: Eğer Türkiye'de siyasal partiler demokratikse, Türkiye'de siyasal parti üyelerinin özgün düşüncelerini söylemesi kutsî ise, eğer siyasal partiler çok özel durumlarda grup kararları almadıkları zaman parti milletvekilleri farklı düşünüyorlarsa, bu, aslında ülkemiz açısından ciddî bir renk, ciddî bir güzellik, ciddî bir farklılık; bu bizi güçlendirir, geliştirir. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, ben bu yasayı, hem demokrasinin ilkeleri hem etik değerler açısından hem toplumun geleceğine katkı yapmaması açısından hem çoğulculuğa zaaf getireceği açısından, üç beş milletvekilinin ayrılıp para almaması koşulu da benim ortak düşüncem sizlerle birlikte, doğru bulmuyorum; bir milletvekili olarak bu yasanın tümüne hayır diyeceğim.

Teşekkürler, iyi akşamlar.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, teklifin maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

3 üncü sıraya alınan Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 840) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporu 840 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; 840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği giriş sürecinde, Yüce Parlamentomuzca, öncelikle, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu çıkarılmış ve bu kanunlar 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bugün üzerinde düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım Kabahatler Kanunu da, eğer yetiştirilebilirse, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Yeni Ceza Yasamızda, suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı kaldırılmıştır. Bazı kabahatler suç olarak ceza yasamızda yer almıştır; örneğin, dilencilik, 229 uncu maddede yer almıştır. Burada, örneğin, çocukları dilencilikte araç olarak kullanma eylemi suç olarak yorumlanmış veya kumar oynanması için yer temin etme; bu, Ceza Yasamızda suç olarak yorumlanmıştır. Bunun yanında, idarî yaptırımları gerektiren fiillerle ilgili olarak genel bir düzenleme yapılması gereği de ortaya çıkmıştır. İşte, bunlar da Kabahatler Yasasının içinde düzenlenmektedir. Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı terk edildiği için, kabahatlerle ilgili ayrı bir düzenleme yapma zorunluluğu doğmuştur.

Kabahatlerle ilgili bu kanun tasarısı, Başbakanlıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisine 10 Mart 2005 günü gönderilmiştir.

Yasa tasarısı komisyonumuzda ivedilikle görüşülmüştür. Bir altkomisyon oluşturulmuş, altkomisyon, 17 ve 19 Mart günleri toplanmış, raporunu hazırlayarak komisyona sunmuştur. 22 Mart günü de bu yasa tasarısı komisyonda görüşülmüş ve bugün Meclise gönderilen madde metinleri Genel Kurulun bilgisine sunulmuştur.

Burada, şunu belirtmeye çalışıyorum: Hızlı, aceleci bir yaklaşımla yasaları Meclisin gündemine getiriyoruz. Yasalar uygulanmak amacıyla çıkarılır. Bugün, bu yasa teklifinden sonra görüşülecek olan Ceza Kanunundaki bazı değişiklikler var. Demek ki, 1 Nisan 2005 tarihinde Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmesine rağmen, bazı maddelerinde, yasa yürürlüğe girmeden önce değişiklik yapma ihtiyacı duyuyoruz.

Hukuk normu oluşturmak zor bir olaydır; yarışarak hukuk normu yapamayız, yapamazsınız. Acelecilik, yeterince inceleyememe ve o yasaya toplumsal katılımı sağlayamazsanız, o zaman, Türk Ceza Yasasında olduğu gibi, bu yasayı yeniden tartışmak, yeniden kamuoyunun gündemine getirmek durumuyla karşı karşıya kalırız.

Sevgili arkadaşlar, örneğin, bu Türk Ceza Yasasında taksirle öldürme; bu yasa yürürlüğe girmeden, bu madde, yeniden komisyonda görüşüldü ve bu yasayı değiştirmek zorunda kaldık. Örneğin, imar kirliliğinin önüne geçebilmek için, 184 üncü maddede bir değişikliğe giderek, suç olan bir eylemi suç olmaktan çıkardık. Açıkçası, aceleci davranışlar, belirli bir tarihe göre yönelinmiş olan yasa çıkarma yükümlülükleri, bizi eksik çalışmaya, bizi hata yapmaya yönlendiriyor. Dilerim, uzun bir dönem tartışma ortamı yasa yapılırken yaratılabilsin, toplumun katılımı alınabilsin ve uzun bir dönem Türkiye'yi yönetebilecek olan yasalar yapılabilsin.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir fiilin suç veya kabahat olarak tanımlanmasında, izlenen suç politikası etkili olmaktadır. Eylem, haksızlık ifade etmelidir. Esas itibariyle, haksızlık ifade etmeyen, hukuka aykırı olmayan bir fiil, hiçbir surette, suç veya kabahat olarak tanımlanamaz. Suça teşebbüs cezalandırılabilirken, kabahate teşebbüs cezalandırılmamaktadır. Suç gibi kabahat de bir haksızlık oluşturur. Kabahatin, hem icraî hem de ihmalî davranışla işlenebileceği aşikârdır. Failin cezalandırılabilmesi için kabahat teşkil eden fiilin gerçekleşmiş olması yeterli sayılmıştır. Bu fiilleri karşılığında idarî yaptırımlar öngörülmektedir. Kabahatlerle ilgili yaptırımların en önemli özelliği, idarî yaptırımlardır. Bu fiiller, idarî suçlar olarak tanımlanmaktadır. Bu fiiller karşılığında parasal yaptırım öngörülmektedir. Bu parasal yaptırım, bir ceza hukuku yaptırımı olan adlî para cezası değil, idarî bir para cezası niteliğini taşımaktadır. Kabahatler Kanununun amacı, toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumaktır. Kabahat, kanunun karşılığında, idarî yaptırım uygulanmasını -biraz önce söylediğim gibi- öngörmektedir. Kabahatlerin ve bunlar karşılığında öngörülen idarî yaptırım kararlarının bir idarî işlem olmasının ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde olmasından dolayı, kabahatler karşılığında öngörülen idarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idarî yargıya değil ceza mahkemesine başvurulabilmesini mümkün kılan düzenleme yapılmıştır.

Kabahatlerde, altkomisyonda tekerrür kabul edilmişse de, Adalet Komisyonunda yapılan görüşmelerde kabahatlerde tekerrüre yer verilmemiştir. Bu tür kabahatler, toplumun bilinçlenmesiyle eşdeğerlidir. Burada, "kabahatler" kısmında göreceğimiz birtakım kabahat türlerini, bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde görmek pek olanaklı değil veya yaptırımı çok ağırdır. Bakın, buna, ben, değişik bir örnek vermek istiyorum. Bu, benim kendi bölgemde olan bir olay; hatta, bu olayın gerçekleştiği yer, İlimizin Sandıklı İlçesinde Reşadiye Köyü. Bu, ulusal basına da geçti. Kendi yöremizde yayımlanan Sandıklı Postası Gazetesinde aynen şöyle diyor: "Reşadiye örnek köy; Reşadiye Köyünde çöp toplamanın ihale edilmesinden sonra bir ilk daha gerçekleştiriliyor. Köyde bulunan kahvehanelerde sigara içilip içilmemesi konusunda halkoylaması yapılacak." Yani, bugün, kabahatlerde, almış olduğumuz tütün mamullerinin içimini, bir ilçemizin bir köyünde, 1 Nisan günü, halk, üç kahvehanede sigara içilip içilmemesini oylamaya sunuyor. Oylamaya sunan muhtar da sigara içenlerden biri; ama, oradan çıkan iradeye saygı göstereceğini belirtiyor. O nedenle, bana göre, kabahatler türündeki bu ceza yasa tasarısı, toplumun bilinçlenmesiyle özdeş olan bir yasadır ve bu köyümüzün, yurttaşlarımızın bu davranışını burada açıklamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum ve belki de pek çoğumuza örnek oluyorlar, demokrasinin yaygınlaşmasında, demokrasinin katılımının sağlanmasında.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; nedir bu kabahatlerin belirli türleri; demin söylediğim gibi, bunların belirli bir kısmı Ceza Kanununda da yaptırım olarak yerine getirilmişse de, bu kabahatler kısmında da sayılmıştır. Bunlardan biri emre aykırılık. Bu, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine mümas olan idarî kararlara aykırılık. Dilencilik, kumar, sarhoşluk, gürültü, rahatsız etme, işgal, hayvanlara eziyet etme, kimliği bildirmeme, çevreyi kirletme, afiş asma, silah taşıma gibi bunları sıralayabiliriz. Bunlarla ilgili olarak yaptırımlarda, genellikle idarî para cezaları önplana çıkacaktır. O idarî para cezalarını vermeye de yetkili organ, idarî kesimlerdir, yani kolluk kuvvetleridir, yani belediye zabıta memurlarıdır; ama, bu kabahatler kanunu tasarısının içinde bunların denetimi de getirilmiş ve yasal yollara başvurmada idare mahkemelerine değil, sulh ceza mahkemesine itiraz yöntemi açık tutulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Kanununun sistematiğine uygun olarak, Kabahatler Kanunu da bugün gündeme gelmiş bulunmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanuna olumlu bakıyoruz, bu kanunu destekliyoruz ve bu kanunun yürürlüğe girmesiyle milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize iyi akşamlar temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreyi iyi kullanırsınız ümit ederim.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - İnşallah.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Kabahatler Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu değiştirildi, yerine yeni 5237 sayılı Ceza Kanunu inşallah 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek.

Burada, daha önce 765 sayılı Kanunda "cürümler ve kabahatler" ayrı ayrı bölümlerde ele alınmış; ama, bir kitapta idi ve genelde kararları da mahkemeler veriyordu.

Burada, kabahatler yeni Ceza Kanununda düzenlenmedi ve bugün, bu Kabahatler Kanunu Tasarısı, bu eksiği tamamlamak üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktadır; inşallah, kabulü halinde hayırlı sonuçlar verir.

Kabahatler, eski kanunda sulh ceza mahkemelerinin görevine giren, hem hapis hem para cezalarını; hatta, aynı kanun maddesi içinde hem hapis hem de para cezasını ihtiva eden şekilde görülüyordu. Bunlar, aslında, yaptığı haksızlıklar itibariyle, biraz önce arkadaşımın da ifade ettiği gibi, kamu düzeni, ekonomi, çevre ve diğer konularda ihlal ettiği haksızlıklar itibariyle çok önemli değildi; ama, bunların cezaları gerçekten çok komik halde kalmıştı; ne kadar misli artırıma tabi tutulmuşsa da, bunlar, zamanla, bilhassa enflasyon etkisinde, o caydırıcı özelliğini kaybetmişti. Hatta, çok ilginçtir; idarî cezalar geliyor, itiraz üzerine sulh ceza mahkemelerine geliyordu ve bunların incelenmesinde, genelde idarî mercilerden verilen cezalar günün koşullarına uygun düzenlendiği için, arada açık nispetsizlik olacak şekilde uygulamalar yapılıyordu. Bu nasıl oluyordu; kabahatlere tertip edilen cezalar gerçekten uygulandığında, o konuda mahkûm edilen insanlar diyorlardı ki, bu muydu benim bunca mahkemeye gelmemin nedeni, benim dolmuş paramı bile karşılamıyor. Veya mahkûm edilmiş, neticede kanun yoluna başvuracaktır; kanun yoluna başvurmuyor, hatta, diyordu ki, nereye, ne zaman verilecek; ben, onu hemen götürüp yatırayım. Böyle bir durum vardı. Hatta, idarî cezaları sulh ceza mahkemeleri tasdik ediyordu; tasdik ettiğinde, o idarî cezalar günün koşullarına göre uygulanan cezalar olduğu için, adlî para cezalarından kat kat fazla ve caydırıcıydı. Böylece, sulh ceza mahkemeleri, adlî para cezalarıyla daha fazla haksızlıklar içeren suçlara daha az miktarda para cezaları verirken, belki de, daha az haksızlıkları ihtiva eden idarî makamlardan verilen cezalar, sulh ceza mahkemelerince tasdik ediliyordu ve neticede, arada bir nispetsizlik, gerçekten komik bir uygulama ortaya çıkıyordu. Bu kanunî düzenlemenin getirilmesiyle, bu aksaklıklar ortadan kaldırılmış olacaktır.

Aynı zamanda, mahkemeler birçok yük altındayken, uzun yargılamalar yapma ve neticede, uzun yargılamalar sonucunda komik cezalar verme gibi bir külfetten kurtulmuş olacak, mahkemelerin yükü azalmış olacak, hatta Yargıtayın yükü bu şekilde azalmış olacaktır.

Nedir kabahatler: Yeni düzenlemeyle kabahatler, idarî yaptırım uygulanmayı gerektiren haksızlıklardır. Bunlar, taksirle de, kasıtla da işlenebilecek bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.

Yeni düzenleme de, iki kısımda ele alınmıştır. Birinci kısımda, genelde, usulle ilgili hükümler vardır; bunun amacı, kapsamı, uygulaması, zamanaşımı ve benzeri düzenlemeler yapılmıştır. İkinci kısımda ise, cezalar tek tek sayılmıştır. Sayılan cezalar şöyle gözönüne alındığında, eski kanunda genelde uygulanmayan, günün koşullarıyla pek de bağdaşmayan bir görüntü arz ediyordu. Hiç uygulama olanağı yoktu; yani, o kanun, orada, yazılı, öylece duruyordu. 59 civarında -şimdi yanlış hatırlamıyorsam- bir kanunî müeyyidesi olan kabahatler vardı; şimdi, 13 kadar bir suç düzenlenmiş. Genelde, kabahatler dediğimiz bu haksız eylemler, uygulama bakımından, hakikaten, haksızlıkları bizzat yaşayan ve o haksızlıklardan şikâyetle karşılık gören olaylar ve fiillerle ilgilidir ve yaygındır. Bu bakımdan, bu yeni düzenlemeler, günün koşullarına, yaşayan hayata, olağan hayata uygun düzenlemelerdir; bu yönüyle de önem arz etmektedir. Emirlere aykırılıktır, dilenciliktir, ne bileyim, sarhoşluktur, kumardır; bunlar, gerçekten, insan hayatında haksızlıklar ihtiva eden, hatta, belki yıllara yayılan haksızlıklar ihtiva eden, keza, çevreyle ilgili düzenlemeler, günün insanları, yaşayan insanlar tarafından, bu, gerçekten, haksızlık olarak şikâyet edilen hususlardır. Bu bakımdan da, yeni tasarı önem arz etmektedir.

Ben, gecenin bu saatinde, vaktinizi fazla da almak istemiyorum. Burada, idarî para cezası olarak yaptırım düzenlenmiştir. Ayrıca, bir de, mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi bir başka müeyyidesi daha vardır. Bazı kanunlarda, geçici olarak da, işte, meslekten men ve benzeri birtakım yaptırımlar da, devamı, bu kanun tasarısında öngörülmüştür.

Bu düzenlemelerin insanımıza hayırlı olmasını diliyorum. Bir eksikliği giderecektir. Zira,Türk Ceza Kanununda, 765 sayılı Kanunda cürümler ele alınmış, bazı kabahatler cürüm kapsamına alınmış; ama, kabahatler ele alınmamıştı. 1 Nisan 2005'te Türk Ceza Kanunu yürürlüğe gireceğine göre, kabahatlerin boşlukta kalması olamazdı; çünkü, Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmıştı. Bu nedenle, bugün bu kanun tasarısını önünüze getirmekle, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek olan Ceza Kanununun eksik kalan kısmı da tamamlanmış olacaktır.

Ben, kanunun kabulü halinde Yüce Milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KABAHATLER KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç ve Kapsam, Tanım, Kanunîlik İlkesi ve Kanunun Uygulama Alanı

Amaç ve kapsam

MADDE 1.- (1) Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idarî yaptırımların türleri ve sonuçları,

c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

d) İdarî yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

e) İdarî yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

Belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanım

MADDE 2.- (1) Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Genel kanun niteliği

MADDE 3.- (1) Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Kanunîlik ilkesi

MADDE 4.- (1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.

(2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Zaman bakımından uygulama

MADDE 5.- (1) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak, kabahatler karşılığında öngörülen idarî yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir.

(2) Kabahat, failin icraî veya ihmali davranışı gerçekleştirdiği zaman işlenmiş sayılır. Neticenin oluştuğu zaman, bu bakımdan dikkate alınmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yer bakımından uygulama

MADDE 6.- (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yer bakımından uygulamaya ilişkin 8 inci maddesi hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak, kanunlarda aksine hüküm bulunan haller saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Kabahatten Dolayı Sorumluluğun Esasları

Kabahatin ihmali davranışla işlenmesi

MADDE 7.- (1) Kabahat, icraî veya ihmali davranışla işlenebilir. İhmali davranışla işlenmiş kabahatin varlığı için kişi açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda hukukî yükümlülüğün varlığı gereklidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Organ veya temsilcinin davranışından dolayı sorumluluk

MADDE 8.- (1) Organ veya temsilcilik görevi yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.

(2) Temsilci sıfatıyla hareket eden kişinin bu sıfatla bağlantılı olarak işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı temsil edilen gerçek kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir. Gerçek kişiye ait bir işte çalışan kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı, iş sahibi kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.

(3) Kanunun, organ veya temsilcide ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.

(4) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Kast veya taksir

MADDE 9.- (1) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Hata

MADDE 10.- (1) Türk Ceza Kanununun hata hallerine ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Sorumluluk

MADDE 11.- (1) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk hakkında idarî para cezası uygulanamaz.

(2) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi hakkında idarî para cezası uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler

MADDE 12.- (1) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Teşebbüs

MADDE 13.- (1) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz. Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

İştirak

MADDE 14.- (1) Kabahatin işlenişine birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin her biri hakkında, fail olarak idarî para cezası verilir.

(2) Özel faillik niteliğinin arandığı durumlarda, kabahate iştirak eden ve bu niteliği taşımayan kişi hakkında da fail olarak idarî para cezası verilir.

(3) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak eden kişi hakkında, diğerlerinin sorumlu olup olmadığı göz önünde bulundurulmaksızın idarî para cezası verilir.

(4) Kanunda özel faillik niteliğini taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

İçtima

MADDE 15.- (1) Bir fiil ile birden fazla kabahatin işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar verilir.

(2) Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idarî para cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idarî yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.

(3) Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde, kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İdarî Yaptırımlar

Yaptırım türleri

MADDE 16.- (1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve idarî tedbirlerden ibarettir.

(2) İdarî tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

İdarî para cezası

MADDE 17.- (1) İdarî para cezası, maktu veya nispi olabilir.

(2) İdarî para cezası, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.

(3) İdarî para cezası, Devlet Hazinesine ödenir. Kişinin ekonomik durumunun müsait olmaması halinde idarî para cezasının, ilk taksidinin peşin ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi halinde idarî para cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.

(4) Kesinleşen karar, derhal tahsil için mahallin en büyük mal memuruna verilir. İdarî para cezası, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Tahsil edilen idarî para cezasının kanunla belirlenen bir oranı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun hesabına aktarılır.

(5) İdarî para cezası tamamen tahsil edildikten itibaren en geç bir ay içinde durum, ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirilir.

(6) Kabahat dolayısıyla idarî para cezası veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza göstermesi halinde bunun tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir. İdarî para cezasını kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.

(7) İdarî para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idarî para cezaları açısından uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Mülkiyetin kamuya geçirilmesi

MADDE 18.- (1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.

(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;

a) Kullanılmaz hale getirilmesi,

b) Niteliğinin değiştirilmesi,

c) Ancak belli bir surette kullanılması,

Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.

(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.

(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya başka bir idarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.

(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.

(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.

(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Saklı tutulan hükümler

MADDE 19.- (1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

b) İşyerinin kapatılması,

c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,

d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

Gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Soruşturma zamanaşımı

MADDE 20.- (1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez.

(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;

a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,

b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,

c) Yirmibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,

d) Yirmibin Türk Lirasına kadar idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde iki,

Yıldır.

(3) Nispî idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır.

(4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.

(5) Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Yerine getirme zamanaşımı

MADDE 21.- (1) Yerine getirme zaman-aşımının dolması halinde, idarî para cezasına ilişkin karar artık yerine getirilemez.

(2) Yerine getirme zamanaşımı süresi;

a) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde yedi,

b) Yirmibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde beş,

c) Onbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde dört,

d) Onbin Türk Lirasından az idarî para cezasına karar verilmesi halinde üç,

Yıldır.

(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresi on yıldır.

(4) Zamanaşımı süresi, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren işlemeye başlar.

(5) Kanun hükmü gereği olarak idarî yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine getirilememesi halinde zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısının "Yerine getirme zamanaşımı" başlıklı 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "idarî para cezasına" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine" ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.

 

Sadullah Ergin

Muzaffer Gülyurt

Kenan Altun

 

Hatay

Erzurum

Ardahan

 

Zülfü Demirbağ

İbrahim Hakkı Birlik

Mahmut Kaplan

 

Elazığ

Şırnak

Şanlıurfa

 

 

Veli Kaya

 

 

 

Kilis

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tasarısının 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında mülkiyetin kamuya geçirilmesi bakımından da yerine getirme zamanaşımı öngörüldüğünden, söz konusu idarî yaptırımın da yerine getirme zamanaşımının dolması halinde yerine getirilemeyeceğini vurgulamak amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 21 inci maddeyi, kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Karar Verme Yetkisi ve Kanun Yolları

İdarî yaptırım kararı verme yetkisi

MADDE 22.- (1) Kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idarî kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.

(2) Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir.

(3) İdarî kurul, makam veya kamu görevlileri, ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına giren yerlerde işlenen kabahatler dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

(4) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yer bakımından yetki kuralları kabahatler açısından da geçerlidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi

MADDE 23.- (1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.

(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Mahkemenin karar verme yetkisi

MADDE 24.- (1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

İdarî yaptırım kararı

MADDE 25.- (1) İdarî yaptırım kararına ilişkin tutanakta;

a) Hakkında idarî yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi,

b) İdarî yaptırım kararı verilmesini gerektiren kabahat fiili,

c) Bu fiilin işlendiğini ispata yarayacak bütün deliller,

d) Karar tarihi ve kararı veren kamu görevlilerinin kimliği,

Açık bir şekilde yazılır. Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek açıklanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Kararların tebliği

MADDE 26.- (1) İdarî yaptırım kararı, 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre ilgili kişiye tebliğ edilir. Tebligat metninde bu karara karşı başvurulabilecek kanun yolu, mercii ve süresi açık bir şekilde belirtilir.

(2) İdarî yaptırım kararının ilgili gerçek kişinin huzurunda verilmesi halinde tutanakta bu husus açıkça belirtilir. Bu karara karşı başvurabileceği kanun yolu, mercii ve süresine ilişkin olarak bilgilendirildikten sonra kişinin karar tutanağını imzalaması istenir. İmzadan kaçınılması halinde bu durum tutanakta açıkça belirtilir. Karar tutanağının bir örneği kişiye verilir.

(3) Tüzel kişi hakkında verilen idarî yaptırım kararları her halde ilgili tüzel kişiye tebliğ edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Başvuru yolu

MADDE 27.- (1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.

(2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir.

(3) Başvuru, bizzat kanuni temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir.

(4) Başvuru dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.

(5) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Başvurunun incelenmesi

MADDE 28.- (1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;

a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,

b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idarî yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,

c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,

Karar verilir.

(2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder.

(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idarî yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idarî yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.

(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.

(5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.

(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.

(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar.

(8) Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım kararının;

a) Hukuka uygun olması nedeniyle, "başvurunun reddine",

b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idarî yaptırım kararının kaldırılmasına",

Karar verir.

(9) İkibin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

İtiraz yolu

MADDE 29.- (1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.

(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.

(3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak "itirazın kabulüne" veya "itirazın reddine" karar verir.

(4) Mahkemenin verdiği karar taraflara tebliğ edilir. Vekil olarak avukatla temsil edilme halinde, ayrıca taraflara tebligat yapılmaz.

(5) İdarî yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde bu karara karşı itiraz mercii en yakın ağır ceza mahkemesidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Vazgeçme ve kabul

MADDE 30.- (1) Kanun yoluna başvuran kişi, bu konuda karar verilinceye kadar başvurusundan vazgeçebilir. Vazgeçme halinde bir daha aynı konuda başvuruda bulunulamaz.

(2) İlgili kamu kurum ve kuruluşu da mahkeme tarafından karar verilinceye kadar kanun yolu başvurusunu kabul ederek idarî yaptırım kararını geri alabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Masrafların ve vekalet ücretinin ödenmesi

MADDE 31.- (1) İdarî yaptırım kararına karşı kanun yoluna başvurulması harca tâbi değildir.

(2) Kanun yoluna başvuru dolayısıyla oluşan bütün masraflar ve vekalet ücreti, başvurusu veya savunması reddedilen tarafça ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Çeşitli Kabahatler

Emre aykırı davranış

MADDE 32.- (1) Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.

(2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.

(3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

Dilencilik

MADDE 33.- (1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(2) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve elkoymaya kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni karar verir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Kumar

MADDE 34.- (1) Kumar oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, kumardan elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(2) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve elkoymaya kolluk görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir karar verir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

Sarhoşluk

MADDE 35.- (1) Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Gürültü

MADDE 36.- (1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(2) Bu fiilin bir ticarî işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye bin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

(3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

Rahatsız etme

MADDE 37.- (1) Mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız eden kişi, elli Türk Lirası idarî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezası vermeye kolluk veya belediye zabıta görevlileri yetkilidir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

İşgal

MADDE 38.- (1) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımları işgal eden veya buralarda mal satışa arz eden kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(2) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımlar üzerine inşaat malzemesi yığan kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından yüz Türk Lirasından beşyüz Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

(3) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.08

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.19

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

840 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 840) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

Tütün mamullerinin tüketilmesi

MADDE 39.- (1) Kamu hizmet binalarının kapalı alanlarında tütün mamulü tüketen kişiye, ilgili idarî birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu fıkra hükmü, tütün mamulü tüketilmesine tahsis edilen alanlarda uygulanmaz.

(2) Toplu taşıma araçlarında tütün mamulü tüketen kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kabahatin özel hukuk kişileri tarafından işletilen toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde bu ceza ilk başvurulan kolluk birim yetkilileri tarafından verilir. Kamuya ait toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde idarî para cezası verme yetkisi bakımından birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Özel hukuk kişilerine ait olan ve herkesin girebileceği binaların kapalı alanlarında, tütün mamullerinin tüketilemeyeceğini belirtir açık bir işarete yer verilmesine rağmen, bu yasağa aykırı hareket eden kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu ceza, şikâyet üzerine en yakın kolluk birimi yetkililerince verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu.

Sayın Baloğlu, süreniz 10 dakika; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; klasik bir başlangıç yapacağım, gecenin bu ilerlemiş saatinde, ona da uyacağım, 2 dakikada bitireceğim söyleyeceklerimi.

Bu, sigara karşıtlığıyla ilgili değildir söyleyeceklerim. Burada tütün mamullerinin tüketilmesinden bahsediliyor; aslında, içenlerin, kendilerini tükettiklerini hepimiz biliyoruz. Onları uyarmanın yollarından birisi de ceza; öyle anlaşılıyor, ikna edilemiyorlar; ama, burada çarpıcı olan şudur: Sadece kendilerini tüketmiyorlar, başkalarının da zarar görmesine neden oluyorlar. Bu yasa tasarısının ilk gelen biçiminde, Adalet Komisyonunda 20 TL'lik bir düzenleme vardı. Bu, artık, şu anlama geliyordu: 20 TL'yi cebine koyan herkes onu sunup sigarasını rahatlıkla içebilir. Şu da söylenebilir: Daha önce ceza çok yüksekti, uygulanmıyordu. Aslında ceza uygulanmıyordu; çünkü, insanlar uyuyorlardı ceza yüksekliği nedeniyle. Sigara içenler bile diğerlerine saygılarını gösteriyorlardı. Ama, bu teşvik edici indirim, birtakım alanlarda sigara içmeyi çoğaltacaktır. Bu miktarın yükseltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İkincisi, özel hukuk kişilerine ait alanlarda cezanın uygulanması için iki şart konulmuş: Birincisi, içilemeyeceğine dair açık bir uyarının olması; bunu anlıyorum; ama, ikincisi "şikâyet üzerine" deniliyor. Topluca sigara içmeyi kafasına koymuş ve kuralları çiğnemeyi âdet haline getirmiş kişilerin karşısına şikâyet hakkını kullanamayacak insanların nasıl çıkacağını düşünmenizi öneriyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinin 1, 2 ve 3 numaralı bentlerindeki "elli Türk Lirası" ibarelerinin "yirmi Türk Lirası" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Zülfükar İzol

Medeni Yılmaz

Fehmi Hüsrev Kutlu

 

Şanlıurfa

Muş

Adıyaman

 

Mehmet Sarı

Turan Tüysüz

Abdurrahman Anik

 

Gaziantep

Şanlıurfa

Bingöl

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon bu konuda ne düşünüyor?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, konuyu Hüsrev Kutlu arkadaşımız Komisyon müzakereleri sırasında da gündeme getirmişti. Uzun uzun tartıştık. Başta İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa'da çok yoğun bir sigara aleyhtarı kampanyanın yürütüldüğü bir dönemde, bana sorarsanız, Komisyonumuz tarafından kabul edilen rakam bile çok az kalıyor. O nedenle bu önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Biz de katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kutlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; tütünün zararlı olduğunu, içen içmeyen herkes kabul etmektedir; bu konuyu burada tartışacak değiliz; ancak, bunun bir alışkanlık olduğu ve bu alışkanlıktan kişilerin isteyerek de olsa vazgeçmekte çok zorlandıkları da bir gerçektir.

Bu kanunda, diğerleriyle mukayese edildiğinde bir adalet terazisi ortaya koymamız lazım. Bu kanunun 35 inci maddesinde mütecaviz sarhoşluk maddesini ele aldık ve kabul ettik. İçki içmek bir kabahat değildir; ancak, bir kimse sarhoş olduktan sonra başkalarını rahatsız ediyorsa bu kişiye 50 Türk Lirası ceza öngördük. Bir yandan da bir kamu binasının kalorifer dairesinde gariban bir hizmetli filtresiz sigarasını yaktı, güvenlik görevlisi bunu gördü veya bir arkadaşı bunu gördü, ona da hemen 50 000 000 lira ceza.

Arkadaşlar, hükümet tasarısındaki bütün maddeleri olduğu gibi geçirdik, komisyonda bunlar geçti.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ceza 100 olsun.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, bu "kabahatler" kısmına, kürsüde konuşurken laf atıp konuşmacının huzurunu bozmaya da bir şey getirirsek, bunu da artıralım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim sağlığımızı bozanların huzurunu bozmalıyız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar, sigara içenler de birileri onların sağlığını bozup huzurlarını kaçırdığı için içiyordur. Keyfinden mi içiyorlar zannediyorsunuz? (Gülüşmeler)

En fazla sigara tüketenler doktorlardır, doktorlardan sonra siyasetçilerdir.

Arkadaşlar, 20 000 000 az bir ceza değildir. Bir tiryaki günde 20 ile 40 arasında sigara kullanır; bunların ikisinde yakalanırsa asgarî ücretlinin parası yetmez. (Gülüşmeler)

Kumar oynayana, biz 100 000 000 lira ceza öngördük. Vicdanlarınıza kalmış; sarhoş olup etrafa zarar veren ile bir köşede gariban bir şekilde sigarasını yakan adamı bir tutacaksak, bu adaletse, burada da 50 000 000'u kabul edelim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçki içenin zararı kendine, sigara içenin zararı bana da var.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ama, ben, hükümetimizin çok iyi etüt edip, çok güzel çalıştığını ve bu şekilde, sigara içenlere 20 000 000, mütecaviz sarhoşa da 50 000 000 öngördüğünü görüyorum; fakat, komisyonumuzda, sigara içmeyen Başkanımız ve Sayın Bakanımızın teklifleriyle bu 50 000 000 olarak değiştirildi. Ben, bunu, adil bulmuyorum; tekrar 20 000 000'a dönülmesi, bunun uygulanabilir olması için bu önergeyi verdim. Feridun Beyin dediği "20 000 000'umu veririm, içmeye devam ederim" diye bir husus yok; zaten, ceza kesildikten sonra, o eyleme de son veriliyor. Tekrar, sigarasını, 20 000 000'u verdikten sonra içme hakkı yoktur. 20 000 000 olursa devletimiz de sürümden kazanır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kutlu.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

Hayvanlara eziyet etme

MADDE 40.- (1) Hayvanlara eziyet eden kişiye yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kabahatin konusunu oluşturan ve kişinin mülkiyetinde bulunan evcil hayvan, ayrıca muhafaza altına alınabilir. Muhafaza altına alınmasına karar verilen hayvan, muhafaza ve bakım için bir başkasına teslim edilebilir. Muhafaza ve bakım için yapılan masraflar hayvan sahibinden tahsil edilir.

(2) Sahibinin hayvan üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün gereklerine uygun davranacağının beklenemediği hallerde, hayvanla ilgili olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve muhafaza altına almaya köy muhtarı, kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni karar verir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu düzenleme, aslında, gerekli değil; çünkü, bu düzenleme kavramları birbirine karıştırıyor. Evcil hayvan kavramını mülkiyet kavramının üzerine oturtuyor ve sahiplik kavramını hayvanların üzerine bir zırh gibi geçiriyor.

Ayrıca, yabanî hayvanları da koruma dışında bırakıyor. Oysaki, geçen gün televizyonlarda izlediniz bir kurda yapılanı. Eğer, canı savunuyorsak, canlıyı savunuyorsak, ehlîleştirilmişe, ehlîleştirilmiş hayvana öncelik tanımanın, ehlîleştirilmiş olmayanı işkenceye terk etmenin anlamlı olmadığını düşünüyorum; bu bir.

İkincisi, bu kategorize de yetmiyor bir de terk edilmiş hayvanlar var. Bunlar, aslında, ehlîleştirilmiş hayvanlardır; ama, sokağa bırakılırlar. Onların acılarını gözlerinden okursunuz, anlayanlar okur; ama, onlarla ilgili hiçbir düzenleme yok. Bu nedenle, bu düzenlemenin hiçbir şeyi çözmeyeceğini düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Madde üzerinde 1 önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısının "Hayvanlara eziyet etme" başlıklı 40 ıncı maddesinin metinden çıkarılması arz ve teklif olunur.

 

Sadullah Ergin

Mustafa Soydan

Kenan Altun

 

Hatay

Hatay

Ardahan

 

Sabri Varan

Öner Ergenç

Cemal Uysal

 

Gümüşhane

Siirt

Ordu

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz, Sayın Başkanım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

24.6.2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun 14 üncü maddesinde hayvanlarla ilgili yasaklar, 28 inci maddesinde de bu yasaklara aykırı hareketler için idarî para cezası öngörüldüğünden, yeniden düzenlenmesine gerek bulunmayan 40 ıncı maddenin tasarıdan çıkarılması için bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş ve madde, metinden çıkarılmıştır.

41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak okutuyorum:

Kimliği bildirmeme

MADDE 40.- (1) Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

(3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi 41 inci madde olarak okutuyorum:

Çevreyi kirletme

MADDE 41.- (1) Evsel atık ve artıkları, bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yirmi Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bireysel atık ve artıkların atılması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır.

(2) Fiilin yemek pişirme ve servis yerlerinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

(3) Hayvan kesimine tahsis edilen yerler dışında hayvan kesen veya kesilen hayvan atıklarını sokağa veya kamuya ait sair bir alana bırakan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(4) İnşaat atık ve artıklarını bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. İnşaat faaliyetinin bir tüzel kişi adına yürütülmesi halinde bu tüzel kişi hakkında verilecek idarî para cezasının üst sınırı beşbin Türk Lirasıdır. Bu atık ve artıkların kaldırılmasına ilişkin masraf da ayrıca kişiden tahsil edilir.

(5) Kullanılamaz hale gelen veya ihtiyaç fazlası ev eşyasını bunların toplanmasına ilişkin olarak belirlenen günün dışında sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu eşyanın toplanması hususunda belediye tarafından belirli aralıklarla yılda üç günden az olmamak üzere belirlenen günler önceden uygun araçlarla ilân olunur.

(6) Kullanılamaz hale gelen motorlu kara veya deniz nakil araçlarını ya da bunların mütemmim cüzlerini sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bunların kaldırılmasına ilişkin masraf da kişiden ayrıca tahsil edilir.

(7) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para cezasına belediye zabıta görevlileri karar verir.

(8) Bu kabahatler dolayısıyla meydana gelen kirliliğin kişi tarafından derhal giderilmesi halinde idarî para cezasına karar verilmeyebilir.

(9) Bu madde hükümleri, belediye sınırları içinde uygulanır.

(10) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi 42 nci madde olarak okutuyorum:

Afiş asma

MADDE 42.- (1) Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kâğıt ve benzeri afiş ve ilân asan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilânlar, tek fiil sayılır.

(2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilânlar açısından uygulanmaz. Bu izinde, afiş ve ilânın asılacağı zaman dilimi açık bir şekilde gösterilir. Bu afiş ve ilânlar izin verilen gerçek veya tüzel kişi tarafından bu sürenin dolmasını müteakip derhal toplatılır. Toplatma yükümlülüğüne aykırı hareket edilmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre idarî para cezası verilir.

(3) Bu afiş ve ilânların kaldırılmasına ilişkin masraflar da ilgili kişilerden ayrıca tahsil edilir.

(4) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.

(5) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Kutlu'yu arıyor gözlerim, sigara içme özgürlüğünü savunmuştu, ondan, afiş asma özgürlünü de savunmasını beklerdim. Ayrıca, bir önceki yasa görüşülürken, arkadaşlarım, siyasî partilere, birtakım siyasî partilere, hakları olmayan bir yardımın verilmesini özgürlük gerekçesine dayamışlardı. Şu anda aramızda onlardan hiçbirisi yok. Beklerdim ki, sol söylemlerine uygun olarak, halkın özgürlüğünün bir ifadesi olan afişi de savunsunlar.

Arkadaşlar, afiş asma hakkı, halkın son direnç noktalarından biridir. Hele bugün, medyanın içinde bulunduğu durum, halkın kendisini ifade etmesi için kullanacağı alanlardan birini ortadan kaldırmamızı iyice haksız kılıyor.

Afişi hep kirletme kavramıyla iç içe getirdik gündeme. Gerekçede de var; "görüntü kirliliği oluşturan bu şeyler" deniyor!.. Çok aşağılayıcı bir tavır afiş için. "Bu şeyler..." "Görüntü kirliliği oluşturan bu şeyler..." Sanki, Türkiye'de bütün kamu dairelerinin duvarları, dış cepheleri mükemmel boyanmış, pırıl pırıl, direkler çok güzel!.. Ben demiyorum ki, trafik levhalarına asılsın; ama, öyle yerlere asılması -bu yasayla ve diğer yasalarla- önleniyor ki, gri direkler; ama, onun üstüne asılmış güzel bir afiş... O afiş aslında güzel, görsel anlamda güzel; çünkü, afiş, görsel anlamda güzelliktir. Onu yırtanlar o güzelliği bölüyorlar. Afişleri yırtıyorlar ya da yırtılması için kanunlara hükümler koyuyorlar. Afiş, siyasal anlamda da özgürlüktür. Afiş korkulacak bir şey değildir.

Tabiî, şu anda, bu saatte, bu maddeyi uzun boylu tartışmak mümkün değil. Ben, düşüncelerimi söylemekle yetiniyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi 43 üncü madde olarak okutuyorum:

Silah taşıma

MADDE 43.- (1) Yetkili makamlardan ruhsat almaksızın kanuna göre yasak olmayan silahları park, meydan, cadde veya sokaklarda görünür bir şekilde taşıyan kişiye, kolluk tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- (1) Bu Kanunda geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında, uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı sürece bu ibare kullanılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2.- (1) Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idarî yaptırım kararları hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 3'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3.- (1) Daha önce verilmiş olan idarî para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 3'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi 44 üncü madde olarak okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 44.- (1) Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi 45 inci madde olarak okutuyorum:

Yürütme

MADDE 45.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Biz de teşekkür ediyoruz; hayırlı olsun Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündeme devam ediyoruz.

Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Komisyon ve Hükümet bulunmadığından ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 30 Mart 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler.

 

Kapanma Saati: 00.45