DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 79
76 ncı Birleşim
29 Mart 2005 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alaettin
Güven'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının
artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve
yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım,
özelleştirme çalışmalarının Sakarya İlindeki yansımalarına ilişkin gündemdışı
konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler,
Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/781)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1465) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/275)
3.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri
Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ile UN-Habitat İcra Direktörü Anna
Tibaijuka'nın, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare
Konseyi Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/782)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İsveç
Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/783)
5.- TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin,
İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu
Başkanının resmî davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/784)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu
ve 23 milletvekilinin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 25 milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle
ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel
mirasını tehlikeye atmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)
3.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından düzenlenen
at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun pay
almasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı
Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve
45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 milletvekili ile
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren
Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (S. Sayısı : 829)
2.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10
milletvekilinin; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi
(2/112) (S. Sayısı: 580)
4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 840)
5.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya
Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet
Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402, 2/406, 2/408) (S. Sayısı:
842)
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in,
Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
2.- Eskişehir Milletvekili M. Cevdet
Selvi'nin, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VIII.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açan
holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
2.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 29
milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri
izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte
SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Şanlıurfa Asliye Ceza Mahkemesinde açılan bir davaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4744)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı hükümlü eski milletvekillerinin siyasî faaliyette bulunup bulunamayacağına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4797)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
17 Ağustos 1999 depreminin gerçekleştiği illerde yıkılan konutlarla ilgili
olarak yargıya intikal ettirilen dosyalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4825)
4.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Hakkâri ve çevresinde meydana gelen depreme ilişkin Başbakandan
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4835)
5.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın,
Erol Aksoy'un KKTC'deki off-shore bankasıyla İktisat Bankasının birleştirilmesi
sürecindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4840)
6.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın,
Dalaman'da MOPAK A.Ş.’nin çevre kirliliğini önlemek için yaptığı yatırımlara ve
işçi sigortalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4865)
7.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Devlet Denetleme Kurulunun hazırladığı raporlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4879)
8.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
küçük esnaf ve sanatkârların Bağ-Kur borçlarının yapılandırılmasına ve sağlık
hizmetlerinden yararlandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4884)
9.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Niğde Telekom Müdürlüğündeki keyfî uygulama iddialarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4907)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
İstanbul'daki Haydarpaşa Limanı ve Garının sorunlarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4910)
11.- İzmir Milletvekili K. Kemal
ANADOL'un, Türk Telekom ile bir Amerikan firması arasındaki görüşmelere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4916)
12.- Denizli Milletvekili Mehmet U.
NEŞŞAR'ın, Diyanet İşleri Başkanlığının suni fertilizasyonla ilgili
açıklamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4935)
13.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün,
22 nci Yasama Döneminde yurtdışına görevli giden milletvekillerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/4945)
14.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
Şeker Kurumunun kapatılmasına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4974)
15.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, ÇAYKUR Genel Müdürlüğü İdari ve Sosyal İşler Daire Başkanının
görevden alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4978)
16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
ÖZKAN'ın, Et ve Balık Ürünleri AŞ'nin faaliyetlerine ve yeni statüsüne ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4980)
17.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK'in, Şanlıurfa GAP Havaalanı ve Gaziantep Havaalanı Projelerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in
cevabı (7/4988)
18.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Köy Hizmetleri Konya Bölge Müdürlüğünün makine parkına ve çalışanların durumuna
ilişkin Başbakandan sorusu Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı
(7/5025)
19.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
teşviklerin aksamasına neden olan ayçiçeği üreticisi kayıt sistemine,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Konya-Karatay-Veteriner Sağlık Meslek Lisesi öğrenci kontenjanına,
Mera alanlarındaki tahsis amacı
değişikliklerine,
Kredi borçları nedeniyle icra takibine
uğrayan çiftçilere,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5033, 5034, 5035, 5036)
20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Atatürk'ün gizli bir vasiyeti olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/5041)
21.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
yüksek çözünürlükte yayın teknolojisine yönelik çalışmalar yapılıp
yapılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/5049)
22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
MİT Müsteşarlığı görevlilerinin yabancı ülke temsilcileriyle görüşmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/5050)
23- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'daki Falez Oteline ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5051)
24.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
futbol sektörünün sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5060)
25.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
futbolda teşvik ve şike iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5061)
26.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, tarım sektörüne uygulanan desteklere ilişkin Maliye Bakanından
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5076)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
sosyal güvence kapsamındaki gözlük, cam ve çerçeve bedellerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5077)
28.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Gemlik Karacaali Köyünün sulama göleti ihtiyacına,
- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın,
çiftçi kayıt sistemi nedeniyle doğrudan gelir desteği alamayanlara,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Mudanya-Yalıçiftlik Köyünün sulama göleti ihtiyacına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5086, 5087, 5088)
29.- Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, Isparta-Aksu İlçesinde okul çevresinde bulunan baz istasyonlarına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/5090)
30.- Erzincan Milletvekili Erol
TINASTEPE'nin, polis memurlarının askerlik yükümlülüklerine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/5092)
31.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Orhangazi-Yeniköy Belediyesine çöp kamyonu tahsis edilip edilmeyeceğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/5094)
32.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın,
TRT İstanbul Radyosunda personele yönelik uygulamalara ve bir enstrümanın
yasaklanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/5119)
33.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın,
yurt dışından öğrenci getirme projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/5129)
34.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın,
emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5157)
35.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın,
Devlet Malzeme Ofisinin özelleştirilmesi düşüncesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/5162)
36.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, sahte rakı imalatına ve denetim eksikliğine,
- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
ziraî ilaçların kullanımının reçetelendirilmesine yönelik bir çalışma olup
olmadığına,
- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
sağlığa zararlı olduğu iddia edilen bazı gıda maddelerine,
- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın,
bazı et kombinalarının Bakanlığa bağlanıp bağlanmayacağına,
- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
hastalık taşıyan hayvanlarla ilgili alınacak tedbirlere ve bir iddiaya,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/5184, 5185, 5186, 5187, 5188)
37.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
kimyagerlerin özlük haklarının düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/5193)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali
Dinçer, Dünya Tüberküloz Günü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
TBMM Başkanvekili, Kayseri Milletvekili
Sadık Yakut'un, geçtiğimiz günlerde Bayrağımıza karşı sergilenmek istenilen
hain saldırıya,
İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın,
ülkemizde yaşanan sosyal çöküntüye; özellikle İstanbul'da meydana gelen gasp
olayları ile otopark çetelerine karşı alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu;
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in,
Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından hazırlanan küresel yolsuzluk raporuna
ve raporun Türkiye'yle ilgili bölümündeki konulara ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek;
Cevap verdi.
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu,
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, konuşmasında, şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 31
milletvekilinin, zeytin yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak üretimin
ve tüketimin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/263) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Anayasa Komisyonu Başkanlığının,
Başkanvekili seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan
634 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 3 üncü sırasına, 205 inci sırasında
yer alan 836 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasına,
23.3.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 829
sıra sayılı (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis araştırması komisyonu
raporunun, gündemin özel gündemde yer alacak işler kısmında yer almasına ve
görüşmelerinin 29.3.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına; gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının ikinci sırasında yer alan (10/16) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
görüşmelerinin 29.3.2005 tarihli birleşimde ve 23.3.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun aynı tarihli 74 üncü Birleşiminde
okunmuş bulunan (10/162) esas numaralı Meclis araştırması önergesiyle birlikte
yapılmasına ve görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına;
Genel Kurul çalışma saatlerinin 30.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00 saatleri
arasında, 31.3.2005 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında yapılmasına;
29.3.2005 Salı ve 30.3.2005 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grup önerisi, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
6 ncı sırasına alınan, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Ülkeleri Hükümetleri Arasında Doğal ve İnsanlardan Kaynaklanan
Afetlerde Acil Yardım ve Acil Müdahale Anlaşmasına Katılmamızın (1/930) (S.
Sayısı: 740),
7 nci sırasına alınan, TC Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile Kosova Geçici Özerk Yönetim Kurumlarını (Kosova Kültür, Gençlik
ve Spor Bakanlığı) Temsil Eden Kosova'daki BM Geçici Yönetimi (UNMIK) Arasında
Yapılan Kültürel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının (1/929) (S. Sayısı:
741),
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının
görüşmeleri, ilgili Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından;
Ertelendi.
2 nci sırasında bulunan Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/971) (S. Sayısı:
831),
3 üncü sırasına alınan, Antalya
Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman
ile Burhan Kılıç'ın; Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan,
Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu
ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin (2/60, 2/69) (S.
Sayısı: 634),
4 üncü sırasına alınan, Konya Milletvekili
Atilla Kart ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 14
milletvekilinin; 877 Sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanununun 2 nci Maddesiyle Bağlı
4 Nolu Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/361, 2/393) (S.
Sayısı: 836),
5 inci sırasına alınan, Kozmetik Kanunu
Tasarısının (1/844) (S. Sayısı: 643),
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
29 Mart 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.43'te son verildi.
|
|
Ali
Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Harun
Tüfekci |
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
|
Konya |
|
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 103
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Mart 2005 Cuma
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Hasan GÜYÜLDAR'ın, Elazığ-Pertek arasında yeni bir köprü yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1498) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.3.2005)
2.- Tunceli Milletvekili
Hasan GÜYÜLDAR'ın, sahte rakı sorununa yönelik TAPDK'nın denetimine ve
yöneticileri hakkındaki adli soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1499) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)
3.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kemer duble yolunun alt yapı eksikliklerine
ve trafik kazalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1500) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
4.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Akdeniz Üniversitesinin yaptığı kazı çalışmalarına
ve uluslararası düzeyde tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1501) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
5.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kale İlçesindeki Devlet Hastanesinin sağlık
personeli eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1502)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
6.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize İlinin doğal güzelliklerinin turizme
açılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1503) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.3.2005)
7.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bartın-Ulus İlçesi Devlet Hastanesinin uzman doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1504) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.3.2005)
8.- Tokat Milletvekili
Feramus ŞAHİN'in, Tokat Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1505) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.3.2005)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Bihlun TAMAYLIGİL'in, bir uçak yolculuğu esnasında Millî Eğitim Bakanının
kendilerine anlattığı bir fıkraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5273) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2005)
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE'nin, Yalova'daki AKSA Fabrikası hakkındaki iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5274) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
3.- Tekirdağ Milletvekili
Enis TÜTÜNCÜ'nün, Tarımsal Destekleme Programına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5275) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
4.- Tekirdağ Milletvekili
Enis TÜTÜNCÜ'nün, sokak çocuklarına yönelik politika ve önlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
5.- İzmir Milletvekili
Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden
milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5277) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
6.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, özelleştirmeyle ilgili işlemlerin yargı kararıyla iptaline ve
yeni yöntemler geliştirilip geliştirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5278) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
7.- İstanbul Milletvekili
Berhan ŞİMŞEK'in, TOKİ'den blok satış yöntemiyle konut talep eden
milletvekilleri olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5279) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
8.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, hükümetin basına yönelik tutumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5280) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
9.- İzmir Milletvekili K.
Kemal ANADOL'un, 5033 sayılı Kanunun bankalar ve finans kuruluşlarınca
uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5281) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
10.- İstanbul
Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, yaptığı bir konuşmaya ve basına yönelik tutumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5282) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.3.2005)
11.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Bitlis-Tatvan'da 1994 yılında işlenen bir cinayete ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5283) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)
12.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Danıştay, İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca
verilen bir kararın uygulanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5284) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)
13.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kara Kuvvetleri Komutanının terörle ilgili
ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5285) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.3.2005)
14.- Hatay Milletvekili
Gökhan DURGUN'un, Antakya Tütün İşleme Merkezindeki tütün işleme makinasının
kullanılmamasına ve TEKEL'deki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5286) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)
15.- Mersin Milletvekili
Mustafa ÖZYÜREK'in, uluslararası terör örgütlerinin Türkiye'deki finans
kurumlarıyla bağlantılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5287)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)
16.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, ABD Büyükelçiliği diplomatlarının bir ziyaretine ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5288)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
17.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB nezdindeki sivil toplum kuruluşları içinde
Türkiye'yi temsilen büro olup olmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5289) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.3.2005)
18.- Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, yabancı basında sözde Ermeni soykırımı
iddiasıyla ilgili çıkan yazılara ve gösterilen tepkiye ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5290) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.3.2005)
19.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Antalya-Kumluca-Mavikent Belediyesindeki kaçak bir inşaata ve
alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5291)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)
20.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Anfa Altınpark İşletmesinin güvenlik ihalesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5292) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.3.2005)
21.- İzmir Milletvekili
K. Kemal ANADOL'un, Kültür Sanat-Sen Genel Başkanının gözaltına alınmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5293) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2005)
22.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Safranbolu Belediyesinin yoksulları tespit yöntemi ile
ilgili iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5294)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
23.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, terörle mücadelenin gerilediği iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5295) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.3.2005)
24.- İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ'nün, özelleştirilen belediye hizmetlerinin denetimine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5296) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.3.2005)
25.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Bor-Bahçeli Kasabasındaki Antik Roma Havuzu ve Tyana
Kenti çevre düzenleme çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5297) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
26.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, koruma
kurullarının takibindeki kültür varlığı konumundaki binalara ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5298) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)
27.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Antalya'daki yerel gazetelerde kendisine atfedilen beyanlara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5299) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2005)
28.- Tekirdağ
Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, 2004 yılında Emekli Sandığı ile ilgilendirilen
personel sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
29.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Emekli Sandığına ait Efes Otelinin finansman sorunlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5301) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2005)
30.- Iğdır Milletvekili
Yücel ARTANTAŞ'ın, Emek Oteller Zinciriyle ilgili sorularına verilen cevaplara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5302) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.3.2005)
31.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Niğde SSK Hastanesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5303) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.3.2005)
32.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, heyet raporuna bağlı reçetelerin yazımına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5304) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
33.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, SSK hastanelerinin devri nedeniyle personel
istihdamında yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5305) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)
34.- Denizli Milletvekili
Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Tunus'ta yapılacak bir kongreye ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5306) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)
35.- İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Kaman Toprak Mahsulleri Ofisinden, bazı
firmalara düşük fiyatla buğday satıldığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5307) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
36.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Zengen Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin bir projesinin programa
alınmadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5308) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
37.- Niğde Milletvekili Orhan
ERASLAN'ın, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki çalışmalara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5309) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.3.2005)
38.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, Niğde'de hayvan tesliminde yolsuzluk yapan firmalara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5310) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.3.2005)
39.- Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, Görevde Yükselme Sınavı sonucu merkeze ve
taşra teşkilâtına yapılan atamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5311) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2005)
40.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bağcılık ve şarapçılık sektörünün sorunlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5312) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2005)
41.- Eskişehir
Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, Eskişehir İli Anadolu Üniversitesi Havaalanına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5313) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2005)
42.- Bursa Milletvekili Ertuğrul
YALÇINBAYIR'ın, bir atamaya ve atama hakkındaki mahkeme kararına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5314) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.3.2005)
43.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Bartın'da Ulaştırma Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasının
olumsuz sonuçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)
44.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, Mesudiye İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne yapılan atamaya
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5316) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.3.2005)
45.- Iğdır Milletvekili
Yücel ARTANTAŞ'ın, kayıp ve kaçak elektrik oranlarına ve alınan tedbirlere
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5317) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.3.2005)
46.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, üzüm bağcılığıyla ilgili bir projeye ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/5318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2005)
47.- Niğde Milletvekili
Orhan ERASLAN'ın, 2004 yılında elma ve patates ihracatındaki teşvik priminden
yararlanan firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru
önergesi (7/5319) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2005)
48.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, İzmir Halkapınar Kapalı Spor Salonu İnşaatı ihalesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru
önergesi (7/5320) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2005)
49.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, İzmir-Çanakkale Kuzey Çevre Yolu Projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5321) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.3.2005)
50.- Iğdır Milletvekili
Yücel ARTANTAŞ'ın, TMSF'ye geçen kuruluşlardaki gayrimenkullere ve çalışanlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru
önergesi (7/5322) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2005)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, 1983'ten sonra kamu bankaları yöneticilerinin malvarlığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4834)
2.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki hastanelerle ilgili bazı
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4836)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, eski Başbakan Bülent Ecevit'e İstanbul Atatürk Havalimanı VİP
salonunun kullandırılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4839)
4.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Antalya-Gündoğmuş Belediye Başkanının ailesine yönelik
saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4846)
5.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarında tahsil edilemeyen vergi miktarına ve
işini terk eden mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4848)
6.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, 1995 yılından itibaren tahsil edilemeyen tarımsal sulama
borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4866)
No.: 104
28 Mart 2005 Pazartesi
Yazılı Soru Önergesi
1.- Balıkesir
Milletvekili Orhan SÜR'ün, 22 nci Yasama Döneminde yurtdışına görevli giden
milletvekillerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/4945) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2005)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, son 5 yıldaki millî gelir ile iç ve dış borç artışına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4870)
2.- İstanbul Milletvekili
Güldal OKUDUCU'nun, Almanya'da yayımlanan bir gazeteye verdiği iddia edilen
demece ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4871)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, AİHM'de Türkiye aleyhine açılan köy boşaltma davalarına ve köye
dönüş projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4873)
4.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan fabrika, banka ve
işletmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4878)
5.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, fuel-oil ve doğal gaz ile çalışan elektrik santrallerine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4888)
6.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizin bor, altın ve petrol rezervlerine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4889)
7.- Adana Milletvekili
Ayhan Zeynep TEKİN BÖRÜ'nün, konutu olan kamu görevlilerine lojman tahsis
edilip edilmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4892)
8.- Hatay Milletvekili
Gökhan DURGUN'un, vergi mükelleflerine matrah arttırma baskısı yapıldığı
iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4893)
9.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Antalya'daki hekimlerin geçici olarak görevlendirilmelerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4896)
10.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Aybastı Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4897)
11.- Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, gazilere verilen maaşa ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4914)
12.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Konya'da bulunan Şükrü Doruk Reviri'nin amacına uygun
kullanılmadığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4915)
13.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, yurtdışında temsilcilikleri bulunan bakanlıklar ile diğer
kamu kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4918)
14.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, kara nakliye taşımacılığı kooperatifleri ile liman ve otoban
fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4919)
15.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, Alman vatandaşlığı iptal edilen Türk vatandaşlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4921)
16.- Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, Mavi Akım Projesine ve gaz alım anlaşmalarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4922)
17.- Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Tekirdağ-Hayrabolu İlçesinin bazı
köylerinde kamulaştırma bedellerinin ödenmediğine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4923)
18.- İzmir Milletvekili
K. Kemal ANADOL'un, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlatılan enerji
operasyonunda ismi geçen bir yöneticiye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4924)
19.- İzmir Milletvekili
Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla başlatılan enerji
operasyonuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4926)
20.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, doğal kaynak suyu işletmecilerine ve kapasite artırımına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4927)
21.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, DSİ'nin Adana-Karataş İlçesi Ağyatan Gölündeki ıslah
çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4928)
22.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, elektrik üretiminde kullanılan mobil santrallere ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4929)
23.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, DSİ'nin sulama birliklerinden geriye dönük ücret talep etmesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4930)
29 Mart 2005 Salı
Raporlar
1.- Adalete
Uluslararası Erişim Hakkında
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/922) (S. Sayısı: 843) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)
2.- Polis Yüksek Öğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/932) (S. Sayısı: 844) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/939) (S. Sayısı: 845) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna (EUPOL-PROXIMA) Katılımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/944) (S. Sayısı: 846) (Dağıtma tarihi:
29.3.2005) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı ile Bosna-Hersek Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/964) (S. Sayısı: 847) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)
6.- Emniyet Genel
Müdürlüğüne Ait Araç, Gereç, Mal ve Malzemenin Satış, Hibe, HEK ve Hurda Durum
ve İşlemleri ile Hizmet Satışına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/981) (S. Sayısı: 848) (Dağıtma tarihi: 29.3.2005) (GÜNDEME)
Meclis Soruşturması Önergesi
1.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU ve 62 Milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü tarafından
düzenlenen at yarışı hasılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun
pay almasını engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca
görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla, Devlet Bakanı Güldal AKŞİT ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Çorum Milletvekili
Feridun AYVAZOĞLU ve 23 Milletvekilin, Çorum İlinde sulu tarıma geçilebilmesi
ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet SEVİGEN ve 25 Milletvekilinin, Başbakanın Dolmabahçe Sarayındaki tarihi
binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların araştırılması ve bu uygulamanın
İstanbul'un tarihi ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
29 Mart 2005 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN -Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin,
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise,
yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, 3
sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Kütüphane Haftası münasebetiyle, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven'e
aittir.
Buyurun Sayın Güven. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütüphaneler Haftası münasebetiyle, kitap okuma
alışkanlığının artırılması ve yerel halk kütüphanelerinin oluşturulması için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kütüphaneler Haftası dolayısıyla gündemdışı söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize, selam ve saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; kitapların olmadığı bir dünya düşünülemez. Kitapların süslemediği
bir yaşam tarzı da noksan olsa gerektir. Eğitimin, bilimin, sanatın temeli
kitaba dayanır. İnsanlar için bu kadar değerli olan kitaplar, kütüphanelerde
korunur ve araştırmacıların, öğrencilerin ve tüm insanların hizmetine sunulur.
Bu anlamda, kütüphaneler, hem kitapların evleri hem de okumanın evleridir.
Türklerde, ilk kez,
Ortaasya'da Uygurların bir kütüphane oluşturduğu bilinmektedir. Karahoça ve
Turfan kazılarında 30 000 kadar yazma ortaya çıkarılmıştır. Türkler, İslam
Dinini kabul ettikten sonra kütüphane oluşturmaya büyük özen göstermişlerdir.
Günümüzde, en yalnız, en
buruk mekânlar kütüphanelerdir. Kütüphanelerin ve evlerin en korktukları şey
yalnızlıktır. Toplum olarak bizler, yoğun hayat tempomuz ve koşturmamız içinde
kütüphanelere gitmeye, kitap okumaya ne kadar vakit ayırabiliyoruz?..
Hayatımızın bir parçası olması gereken bu alışkanlığı ihmal etmeden, televizyon
ve bilgisayar gibi teknolojik ürünlerin arasında sıkışan çocuklarımıza acaba
yeterince yararlı olabiliyor muyuz?.. Oysa, okunan her yeni kitap farklı
dünyaları keşfetmemizi, bilgilenmemizi sağlarken, kimi zaman da mutluluğumuzun
kaynağı olmaktadır.
Hayatımıza pek çok
güzellikler katan kitap okuma alışkanlığının gelecek kuşaklara aşılanmasının
önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü, kitap okumak, hayatı anlamlı kılmaktır.
Kitabı sevmek, hayatı sevmektir. Kitapla barışık olmak, hayatla barışık
olmaktır. Kitapla dostluk, engin ufuklara açılmaktır. Kitapla arkadaş olmak,
çetin hayat yolculuğunu mutlulukla sürdürmektir.
İnsan, ne olduğunu ve
nerede olduğunu anlayabilmek için sürekli bir okuma serüveni yaşar. İnsanın ilk
okuma tecrübesi, kendisi dışındaki nesneler üzerinde gerçekleşir. O, çevresini,
nesneleri, olayları, durumları, hayatı, insanları, kendisini ve nihayet
kitapları okur durur. Onun için, Mevlamız, Yüce Kitabında, yaratılmışların en
üstünü bizlere, başat söz ve emir olarak "oku" diye sesleniyor ve
"oku, yaratan Rabbinin adıyla oku" diyerek, İslam medeniyetinin okumaya
verdiği önemi de apaçık göstermektedir.
Kitap sevgisi ve tutkusu,
okuma aşkının bir gereğidir. 88 yaşındaki annesiyle birlikte kitapçıya giderek
Anglosakson dili grameri arayan ünlü şair ve yazar Borges'in gözleri
görmüyordu; fakat, o, bir öğrenme sevdalısıydı. Borges gibi, Cemil Meriç de,
uzun yıllar bir başkasının kendisine okuduğu kitaplarla teselli oldu. Nitekim,
okumanın algılanması, gözle değil, beyinle ilgilidir. Belki de bu yüzden kitaba
dokunmak ve onu algılamak insana bir ürperti, gizli bir haz verir. Büyük mütefekkir
Cemil Meriç, okumayı "iki ruh arasında âşıkane bir mülakat" olarak
tanımlamaktadır. Ona göre, kitap, meçhule açılan bir kapıdır. Okuma ise,
içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güven,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- Avrupa'nın eriştiği uygarlık düzeyinin yakalanıp sürdürülebilmesi, okuyan,
yazan, tartışan bir toplumun oluşturulmasıyla mümkündür. Bunun en önemli
araçlarından biri Avrupa Birliği ülkelerindeki standartlarda hizmet
verebilecek, yaygın ve örgün eğitimi destekleyebilecek, teknolojik altyapısı
gelişmiş modern kütüphanelerin ülke çapında yaygınlaştırılmasıdır.
Türkiye'yle yakın nüfusa
sahip Avrupa Birliği üyesi ülkelerden, 2003 yılı itibariyle verilere göre,
ortalama olarak Almanya'da 11 000, İngiltere ve İspanya'da 5 000 halk
kütüphanesi varken, Türkiye'de 1 435 halk kütüphanesi bulunmaktadır. Bu durumda
100 000 kişiye düşen halk kütüphanesi sayısı Almanya'da 14, İspanya'da 13, İngiltere'de
8 ve Avrupa Birliği ortalaması 12 iken, Türkiye'de bu sayı 2,8'dir.
Yine, Türkiye'de kütüphanelerde bulunan kitap
sayısı Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında çok düşük kalmaktadır. 80 000 000
nüfuslu Almanya'nın kütüphanelerinde 150 000 000 kitap bulunurken, 70 000
000'luk ülkemizde sadece 13 000 000 kitap bulunmaktadır.
Halk kütüphanelerine üye
olanların sayılarına baktığımızda İngiltere'de 35 000 000, Fransa'da 12 500
000, Almanya'da 8 700 000, İspanya'da 6 000 000 iken bu sayı Türkiye'de sadece
386 000'dir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; halk kütüphanelerinin istatistiklerinden, bu
kütüphanelerin kullanıcı ve üye sayılarının yıllar itibariyle düştüğü
anlaşılmaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri, halk kütüphanelerinin değişen
dünyada toplumun isteklerini karşılamaktan uzaklaşması; ikincisi ise, bu
kütüphanelerin yeni teknolojilerden faydalanamamasıdır. Halk kütüphaneleri yeni
teknolojik gelişmelere ayak uydurulabilmeli ve internet bağlantısıyla
bütünleşik kütüphane sistemleri kurulmalıdır.
Kütüphaneler için millî
bir politika ve gerçekçi bir gelişme planı hazırlanmalı, daha da önemlisi,
bölgesel ve yerel düzeyde halk kütüphanelerinin oluşumu ve işleyişini
ilgilendiren ve görevlerini tanımlayan bir kütüphaneler yasası mutlaka ve
gecikmeksizin çıkarılmalıdır.
Kitapların evleri
kütüphaneleri ve kitapların hizmet erleri kütüphanecileri sadece yılda bir kez
Kütüphaneler Haftasında hatırlamayalım. Kütüphanelerin bilgi belleğimiz
olduğunu...
BAŞKAN - Sayın Güven,
lütfen, tamamlayın efendim.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- ...kuşaktan kuşağa, bilimin, sanatın kütüphaneler aracılığıyla devredildiğini
unutmayalım. Yine unutmayalım ki, kitap, okumaya giden yoldur, araçtır.
Okuma eylemi, kişinin
kendini tanımasıdır, kendini bilmesidir diyor; sözlerimi, sevgi adamı
Yunusumuzun "İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini
bilmezsin/ Bu nice okumaktır" belgelik ve bilgelik dizeleriyle
tamamlayarak, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güven.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, aynı konuda, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.
Buyurun Sayın Kepenek.
(Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kütüphaneler
Haftası münasebetiyle, kitap okuma alışkanlığının artırılması ve yerel halk
kütüphanelerinin oluşturulması için alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri
ve izleyenler; Kütüphane Haftası nedeniyle söz aldım; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
İnsanlık, bilgi çağını
yaşıyor. Başta üretim olmak üzere, her türlü ekonomik, siyasal ve kültürel
faaliyetin dayanağı, giderek artan oranda bilgidir. İnsanlık, bu noktaya
okuyarak geldi. Bizim Kutsal Kitabımızın "oku" emrinin ötesinde,
Yunus Emre'nin -biraz evvel burada söylendiği gibi- "ilim kendin
bilmektir" ve cumhuriyet aydınlanmasının okumaya öncelik veren anlayışı,
hamuru, bu toprakların, bu toplumun özünü oluşturmaktadır. Bilgi, okumayla
edinilir. Kitap ise, bilginin kaynağıdır.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin kütüphanecilik yönünden durumu hiç de iç açıcı değildir. Gerek
yayımlanan gerekse okunan kitap sayıları ve kütüphane bakımından ülkemiz, yine
biraz evvel irdelendiği gibi, benzer ülkelerin çok gerisinde kalmaktadır.
Kütüphane personeli sayımızda, üzülerek belirteyim ki, 1990'dan bu yana 40
puan, yani, 100'den 60'a düşen bir azalma vardır. 2000 yılında 2 923 olan
personel sayısı, günümüzde -2005'te- 414 kişi azalarak, 2 509'a düşmüştür.
Değerli milletvekilleri,
kütüphane çalışanlarının çok büyük çoğunluğu kütüphane eğitimi almamıştır. 2
500 dolayında kütüphane çalışanının yalnızca 286'sı kütüphane eğitimi almıştır.
Oysa, her yıl ülkemizde 300'e yakın -270 dolayında- kütüphaneci diploma
almaktadır. Bu çocuklarımız, işsizliğe, başka iş yapmaya terk edilmekte, öbür
tarafta da, kütüphanelerimiz personelsiz kalmaktadır.
Büyüklü küçüklü kütüphane
yapıları çok yetersizdir. Okuma salonları, ışık düzeni, diğer olanaklar,
gerçekten, güçlendirmeye, iyileştirmeye muhtaçtır. Kütüphanenin suyu, elektriği
kesilemez. Ödeneksizlik nedeniyle, parasızlık nedeniyle kitap alamamaları büyük
bir yaradır ve düşünülemez. Diziler, koleksiyonlar alınamıyor, kütüphane
işlevini yitiriyor. Böyle olunca da, bu yıl sağlanacağı söylenen 150 yeni
kütüphaneci kadrosu da bu açığı kapamaktan uzak olacaktır. Anlaşılan, IMF
"kamu personelinin sayısını azaltın" dediğinde, en çok darbe yiyen,
ezilen kütüphaneciler olmaktadır ve anlaşılan, birileri, Türkiye'nin okumasına
iyi gözle bakmıyor.
Pek çok kütüphanemiz de
-buna, Millî Kütüphanemiz ve bizim, Meclisin Kütüphanesi de dahildir- pek çok
yayını, düzenli ve süreli yayınları da düzenli bir biçimde okuyucuya sunamıyor.
Son yıllarda kütüphanelerin bilgisayar ortamına geçirilmesi söz konusudur;
ancak "dijital ortam" dedikleri, sayısal bilginin yüklendiği ortamda
kitap okumak çok kolay değildir. Eğer, bu girişim halkı kütüphanelerle
bütünleştirecekse, bilgisayar okuryazarlığını güçlendirmek koşuluyla ancak
uygulanabilir; kaldı ki, bilgisayarda roman okunmaz. Dolayısıyla, kitap sevgisi
ve kitaba bağlılık burada bilgisayarın önünde tutulmalıdır.
Son çıkarılan Teşvik
Yasası ve diğer çabalar kütüphanelerimizin güçlendirilmesini gerektiriyor.
Türkiye, bir kütüphane ayıbı yaşıyor. Bu ayıbı, bu açığı, bu bilgi açığını
hızla düzeltmek zorundayız; ancak böylelikle toplumsal dayanışmayı,
demokrasiyi, ahlakı, gönenci güçlendirebiliriz bu toplumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Meclis ve hükümet üzerine
düşeni yapmalıdır. Sayıları az, maaşları yetersiz olan, çok güç koşullarda
büyük özveriyle halka kitap ulaştırmaya çalışan kütüphane çalışanlarını,
kütüphanelerin, tüm olumsuzluklara karşın ısrarla "kitapkurdu"
kimliğini koruyan okuyucularını, binbir güçlükle kitap yayınlayan yayıncıları
saygıyla anıyorum. Kütüphanecilik sorunlarının bir an evvel çözümü dileğiyle, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
Yeniden teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, Sakarya İlindeki özelleştirmeler konusunda, Sakarya Milletvekili Sayın
Recep Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3.- Sakarya
Milletvekili Recep Yıldırım’ın, özelleştirme çalışmalarının Sakarya İlindeki
yansımalarına ilişkin gündemdışı konuşması
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirmenin Sakarya İlimizdeki
yansımaları hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; sizleri saygıyla
selamlarım.
Kütüphane Haftası
dolayısıyla haftanızı kutlar, bu haftada ve bundan sonraki günlerde kütüphane
adetlerinin çoğalmasını, gerçekten kahvehanelerin de birer kütüphane olmasını
temenni ediyor ve sözlerime devam ediyorum.
Özelleştirme denilince,
hemen akla, fabrikaları ve müesseseleri yok pahasına elden çıkarma, işçileri
sokağa bırakma gibi duygular, kamuoyunda, basında ve birkısım kişiler
tarafından konuşulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk devletidir.
Özelleştirme de, hukuk kuralları çerçevesinde yapılmaktadır.
Ben, sizlere, söz yerine,
Sakarya'da yapılan özelleştirmenin yüzakı sayılabilecek fabrikaların durumu
hakkında bilgi vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sakaryamızda, TEDAŞ, Et ve Balık Kurumunun özelleştirme kapsamı çerçevesinde
işlemleri devam etmekte, Adapazarı Yem Fabrikasının satışı ise yapılmış;
herhangi bir problem yaşanmamaktadır.
Burada, en önemli unsur,
Sakarya'da Başak Traktör Fabrikası olarak faaliyetine devam eden Ziraî Donatım
Kurumunun traktör fabrikasının özelleştirilmesi konusuna gelmek istiyorum. Bu
fabrika, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararıyla, 11 Mart 1998 tarihinde
özelleştirme kapsamına alınan bir fabrikadır. Ziraî Donatım Anonim Şirketine
ait olan bu Sakarya Traktör Sanayii İşletmesi, 25 Temmuz 2003 tarihinde, yani,
bizim iktidarımız zamanında, varlık satışı sözleşmesi çerçevesinde, Başak
Traktör İş Tarım Makineleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine satılmıştır.
Firma yetkililerinden
aldığım son rapora göre, imza tarihini izleyen bir yıl içerisinde en az 435
traktör üretimi gerçekleştirilmesi öngörülmüşken, alıcı firma, özelleştirme
sonucunda, birinci yıl sonunda yaklaşık 1 400 traktör yapmış, bu yükümlülüğünü
fazlasıyla yerine getirmiştir. Özelleştirme tarihinde, geçici işçilerle
birlikte 251 işçinin çalıştığı Sakarya Traktör Sanayii İşletmesi, halen 260
personelle üretimine devam etmektedir. Yani, burada, bakıldığında, işçilerin,
iş istihdamının azalması değil, artması söz konusudur. Özelleştirme sonrası
üretim ve istihdam açısından oldukça yüksek bir performans gösteren bu
uygulama, ilimizde özelleştirmenin ilk örneği olma şerefini taşımaktadır. Bu
fabrikanın ihracat yaparak döviz girdisine yardımcı olacağı da aşikârdır.
Fabrikanın özelleştirilmesi sonucunda kıdem tazminatları verilen ve ortada
kaldı denilen 251 işçi arkadaşımızın, bu hafta itibariyle, Sakarya İl Millî
Eğitim Müdürlüğünde, yeniden, çeşitli kadrolarda geri dönmeleri sağlanmış ve
önümüzdeki günlerde çalışmalarına başlayacaklardır. Yani, burada, sözleşmeli
işçi veyahut da kadrolu işçi mağduriyeti söz konusu değildir.
Ayrıca, bu fabrikanın, 42
yan sanayi kuruluşuyla iş bağlantısı yaparak ortalama 2 000'e yakın kişiye iş
imkânı sağladığını, bu fabrika yetkilileri bildirmişlerdir.
Bunun yanında, 2004 yılı
sonu itibariyle, yaklaşık 4 trilyon liraya satılan bu fabrika, devletin
kasasına, yaklaşık 13 trilyon liraya yakın, sigorta, vergi ve katmadeğer
katkısında bulunmuştur.
Diğer bir fabrikamız olan
Adapazarı Şeker Fabrikasına gelince: Adapazarı Şeker Fabrikası, Türk Ticaret
Kanunları hükümlerine göre kurulmuş bir anonim şirkettir. Bu fabrikanın
faaliyeti, 1999 Marmara depreminde hasar görmesi nedeniyle durdurulmuştu. Özelleştirme
Yüksek Kurulu tarafından 20 Aralık 2000 tarihinde özelleştirme kapsamına
alınmıştı. Yine, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 15 Nisan 2000 tarih ve 26 sayılı
kararıyla, fabrikanın tasfiyesine gidilmişti. Yani, bu fabrika, kapatılmayla
karşı karşıyaydı. Fabrikanın yüzde 36 hissesine sahip olan Adapazarı Pancar
Ekicileri Kooperatifi, bu karara itiraz ederek, yürütmenin durdurulması için
mahkemeye dava açmıştı. Biz iktidara geldiğimiz zaman, AK Parti olarak, gelir
gelmez, bu tasfiye kararının kaldırılması için yoğun temaslar yaptık. 4 Haziran
2003 tarihinde yapılan KİT Komisyon toplantısına bizzat katılarak, Şeker
Fabrikasının yeniden üretim aşamasına getirilmesi hususunda tavsiye kararı
aldırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
mikrofonu açıyorum; buyurun, tamamlayın.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Daha sonra toplanan Özelleştirme Yüksek Kurulu, 27 Haziran 2003 tarih ve 40
sayılı kararıyla tasfiye kararını kaldırmış, 26 Eylül 2003 tarihinde, şeker
fabrikası ve ortakları, olağanüstü genel kurulu toplayarak tasfiye kararının
kaldırılmasını onaylamış ve bu karar sonrasında, 2003 yılı ağustos ayında
Bakanlar Kurulunun Sakarya'da yapılmasında, gündemin birinci sırasında olan
yine Şeker Fabrikasının, bir an önce çalışması için hukukî sorunlarının
aşılması ve yaklaşık 145 trilyon olan borcunun, muhasebe yönünden çarelerinin
bulunması noktasında ilgili bakanlara Başbakanımız tarafından talimat
verilmiştir. Bu toplantıdan sonra Adapazarı Şeker Fabrikasının tüm hisseleri Türk
Şeker Anonim Şirketinin olmadığı için, ortakların sermaye artışına evet demesi
gerekiyordu. Ankara'da 13 Şubat 2004 tarihinde Maliye Bakanımız, Sanayi
Bakanımız, Sakarya Valisi ve 6 Sakarya milletvekiliyle beraber APEK ve ilgili
kuruluşlar, Özelleştirme İdaresi Başkanının da katılımıyla bir protokol
yaparak, fabrikanın çalıştırılması kaydıyla ortakların sermaye artışına evet
demeleri sağlanmıştır.
Daha sonra, Yüksek
Planlama Kurulu, 22 Nisan 2004 tarih ve 12 sayılı kararıyla, Adapazarı Şeker
Fabrikasının 1,9 trilyon olan sermayesinin 145 trilyon liraya yükseltilmesine
karar vermiştir. Bu karardan sonra 21 Haziran 2004 tarihinde, Adapazarı Şeker
Fabrikası Anonim Şirketinin durumuyla ilgili, yine, 6 Sakarya milletvekilimiz,
Sakarya Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sakarya'daki tüm sivil toplum
örgütleriyle birlikte toplantı yapılarak, tutanak altına alınmış, ilgililere
gönderilmiş, bu kararların dikkate alınması sağlanmıştır.
Ayrıca, 2004 yılı
sonunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığında, Sakarya milletvekillerinin, Bolu
ve Düzce milletvekillerininin de katılımıyla, ilgili tüm bakanlık yetkilileri
ve Sakarya Valisinin de iştirak ettiği toplantıyla son noktaya gelinmiş, bir an
önce pancar kota sorununun halledilmesi, fabrikanın özelleştirilmesi kararı ve
çalışması için gereken gayretler sarf edilmiştir.
APEK, kongresini yaparak
sermaye artışına uymuş ve rüçhan hakkını kullanmayarak, yüzde 94 hisse Türk
Şeker Anonim Şirketine geçerek, borç-alacak takaslarıyla 145 trilyon lira
borçtan Adapazarı Şeker Fabrikası kurtulmuştur.
Fabrika kapalı olmasına
rağmen, alınan kotalar neticesinde çevre illerdeki fabrikalarda fason olarak
işletilen şekerpancarından 2004 yılında, yaklaşık 3 trilyon liralık kâr elde
edilmiştir.
31 Ocak 2005 tarihinde
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, Adapazarı Şeker Fabrikası Anonim
Şirketinde bulunan yüzde 94 oranındaki Türk Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine
ait hisseler, oniki ay içerisinde satış yöntemiyle özelleştirilmesini sağlamak
amacıyla özelleştirme programına alınmıştır.
Söz konusu hissenin satış
suretiyle özelleştirilmesi için, kısa süreli ihale ilanına çıkarılacaktır.
Böylece, Adapazarı Şeker Fabrikasının, alıcı tarafından kesinlikle üretim
faaliyetine geçmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, Adapazarı Şeker Fabrikası için Şeker
Kurulu tarafından 2005-2006 kampanya dönemi için şeker kotası tefrik edilmiş
olup, buna binaen, bölgede Adapazarı Şeker Fabrikası tarafından pancar ekimine
başlatılmıştır. Adapazarı Şeker Fabrikasının, Kütahya Şeker Fabrikasına devri
veyahut da kotasının verilmesi söz konusu değildir.
Sonuç olarak, fabrika
çalışıncaya kadar, Adapazarı Şeker Fabrikasına verilen şeker kotasının üretimi,
Türk Şeker Anonim Şirketine ait fabrikalar tarafından yapılacaktır. Bu husus,
Türk Şeker Anonim Şirketi ile Adapazarı Şeker Fabrikası arasında yapılan
protokolle kararlaştırılmıştır.
Adapazarı ve çevre
illerimizin çiftçileri 2005 yılında pancar ekimine bu hafta itibariyle
başlamıştır. Bu yılın kotası 225 000 tondur. Sakarya, Düzce, Bilecik, Bolu ve
Kocaeli İllerindeki şekerpancarı çiftçisi pancarını ekecek ve en kısa zamanda
Adapazarı Şeker Fabrikasında şekerini üretecektir.
Sakarya halkına
fabrikanın bu konuma gelmesinde yardımlarını esirgemeyen Sayın Başbakanımıza,
Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, Maliye Bakanımıza, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanımıza ve bütün bakanlarımıza, bürokratlarımıza ayrı ayrı teşekkür
ediyorum. Bu vesileyle, bana bu süreyi veren Sayın Başkanımıza ve sizlere
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri,
sunuşlarımız kapsamlı olduğundan, Divan Üyemizin, takdimini oturarak yapmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avda ve
Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı,
Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/781)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi-(a) yazımızla
Başkanlığınıza sunulan ve ilgi-(b) yazımızla yenilenen Avda ve Sporda Kullanılan
Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve
Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
yeniden değerlendirilmesi amacıyla İçtüzüğün 75 inci maddesi uyarınca geri
gönderilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - İçişleri
Komisyonunda bulanan tasarı geri verilmiştir.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
2.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1465) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/275)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular
kısmının 368 inci sırasında yer alan (6/1465) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feridun
Fikret Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi var; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Çorum
Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve 23 milletvekilinin, Çorum İlinde sulu tarıma
geçilebilmesi ve tarım üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/264)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hiçbir ülkenin ve
özellikle ülkemizin vazgeçmemesi gereken sektör tarım sektörüdür. Dünyanın
bozulmakta olan ekolojik dengesinden ülkemiz ve bu arada ilimiz Çorum da
olumsuz olarak payını almaktadır.
Çorum İli Karadeniz
ikliminden İç Anadolu iklimine geçiş bölgesinde bulunmaktadır. 38 belde, 730
köyü olan Çorum, 2000 yılı nüfus sayımına bakıldığında 81 il arasında 38 inci
sırada yer almaktadır. Yüzölçümü ise 12 820 kilometrekaredir. Yazlar sıcak ve
kurak geçmesi sebebiyle tarımla uğraşan halkın önemli sorunu ise, sulu tarıma
ihtiyaç duymasıdır.
Çorum topraklarının yüzde
49'u tarım arazisidir. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinde, 292 360 hektar alanı
ile buğday ekimi başı çekmekte olup, bunun devamında arpa, çavdar, yulaf,
mısır, çeltik, nohut, fasulye, mercimek, üzüm, şekerpancarı, haşhaş, ayçiçeği,
patates gelmektedir.
Çorum (292 360 ha)
ekilebilen buğday alanı ile de Türkiye'nin (9 400 000 ha) yüzde 3,2'sini,
üretim olarak ise (548 121 ton), Türkiye'nin ( 20 000 000 ton) yüzde 2,7'sini
karşılamaktadır. Ancak ilde tarım arazilerinin yüzde 18'ini oluşturan 113 432
hektar alanı sulanabilmektedir.
İlimizde sulamaya
elverişli 191 358 hektar tarım arazisinin ancak 110 089 hektarlık bölümünde
sulu tarım yapılabilmekte olup sulamaya elverişli, ancak sulanamayan arazi
miktarı ise 77 926 hektardır. Bu sulanamayan alan her geçen yıl daha da
artmaktadır.
Boğazköy Çayı üzerinde
sulama amaçlı olarak yapılmakta olan Koçhisar Barajı 1995 yılında başlanmış
olup, öngörülen sürede bitirildiği takdirde 2006 yılında tamamlanması ve
hizmete girmesiyle 14 618 hektar Tarım alanı daha sulanabilecektir. Hatap Çayı
Barajının 1995 yılında başlanması 2006 yılında tamamlanması halinde 2 364
hektar tarım arazisi sulanacaktır. Obruk Barajı, 5 536 hektar arazi sulamaya
yönelik, 1994 yılında yapımı başlamış ancak tamamlanamamıştır. Ne zaman
biteceği belli olmayan sulama amaçlı bu barajların bir an önce tamamlanması
tarımla uğraşan halkımızı rahatlatacak ve daha verimli ürünler alınacaktır; bu
da hem Çorum hem de ülkemiz ekonomisine önemli oranda katkı sağlayacaktır.
Kızılırmak, Yeşilırmak ve
kolları Çorum illerinden geçerken sulu tarıma elverişli imkânlar yaratmaktadır;
ancak, bu imkânlardan sulu tarım için yeterli kullanım yapılamamaktadır. Sulu
tarıma imkân kılacak gölet, sulama kanalları yok denecek kadar azdır.
Ayrıca, kirlilikten
kurtarılması halinde, yıllardır çevre kirliliğinden oldukça olumsuz etkilenen
Derinçay gibi sularımız, kirlilikten kurtarılması halinde sulamaya elverişli
hale gelebilecektir.
Çorum'da sulu tarıma olanak
varken, yeterli sulama yapılamaması tarımda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Bölgede yaşayan çiftçilerimizin bu sorunlarının araştırılıp bir an önce çözüm
bulunması için Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.
1- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
2- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
3- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
4- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
5- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
6- Mustafa Özyürek (Mersin)
7- Mustafa Gazalcı (Denizli)
8- Muharrem Kılıç (Malatya)
9- Haluk Koç (Samsun)
10- Atilla Kart (Konya)
11- Mehmet Tomanbay (Ankara)
12- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
13- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
14- Feramus Şahin (Tokat)
15- Osman Özcan (Antalya)
16- Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
17- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
18- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
19- Atila Emek (Antalya)
20- Hakkı Ülkü (İzmir)
21- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
22- Yaşar Tüzün (Bilecik)
23- Ahmet Ersin (İzmir)
24- Bülent Baratalı (İzmir)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci Meclis araştırma
önergesini okutuyorum:
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 25 milletvekilinin, Başbakanın
Dolmabahçe Sarayındaki tarihî binaya yerleşmesiyle ilgili amaçların
araştırılması ve bu uygulamanın İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını
tehlikeye atmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Anayasamızın Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin başkenti Ankara olduğunu belirleyen amir hükmü
mevcutken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başbakanlığı fiilen İstanbul'a
taşıyan, bu amaçla TBMM yönetiminde bulunan Dolmabahçe Sarayının müştemilatında
bulunan tarihî binaya yerleşmesiyle ortaya çıkan amaçlarının araştırılması; bu
uygulamanın ve burada yürütülecek çalışmaların gerçekleştirilmeye çalışılacak
projelerin, rant yaratmak uğruna İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasını
tehlikeye atmaması için alınacak önlemleri tespiti ve yaratacağı sorunların
çözüm önerilerinin geliştirilmesi için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Mehmet Sevigen (İstanbul)
2- Vahit Çekmez (Mersin)
3- Şevket Arz (Trabzon)
4- Yaşar Tüzün (Bilecik)
5- Şefik Zengin (Mersin)
6- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
7- Abdurrezzak Erten (İzmir)
8- Mehmet Boztaş (Aydın)
9- Mustafa Özyurt (Bursa)
10- Nuri Çilingir (Manisa)
11- Türkân Miçooğulları (İzmir)
12- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
13- Ahmet Küçük (Çanakkale)
14- İzzet Çetin (Kocaeli)
15- Erol Tınastepe (Erzincan)
16- Nejat Gencan (Edirne)
17- İsmail Değerli (Ankara)
18- Hakkı Ülkü (İzmir)
19- Ali Oksal (Mersin)
20- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
21- İsmet Atalay (İstanbul)
22- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
23- Atilla Kart (Konya)
24- Necati Uzdil (Osmaniye)
25- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
26- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
Gerekçe:
Anayasamıza göre, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin Başkenti Ankara'dır. Bu hüküm Anayasamızın
değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez bir hükmüdür. Cumhurbaşkanlığının,
yasama organının, Başbakanlığın, merkezî idarenin başkentte olmasının anlamı,
cumhuriyetin kurulması, saltanatın yıkılması ve Millet Meclisinin kurulmasıyla
vücut bulan "millî egemenlik"te gizlidir.
Ankara'nın başkent oluşu,
ülkenin bağımsızlığını, ulusun özgürlüğünü ortadan kaldıran ve ulusun
geleceğini tehlikeye atan saltana ve İstanbul hükümetine karşı, millî iradenin
ve Ankara hükümetini bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinin eseridir.
Ne yazık ki, cumhuriyetin
kuruluş tarihine ve felsefesine aykırı, İstanbul'u gönüllerdeki başkent olarak
algılayan, hatta algılamanın ötesine geçen fiilî durumlara rastlanmaktadır.
Zamanının büyük kısmını
İstanbul'da geçiren, "Ankara'ya ısınamadığını" sık sık ifade eden
Başbakan, ABD Başkanı Bush'un tavsiyesine uyarak, İstanbul'da TBMM yönetiminde
bulunan Dolmabahçe Millî Sarayının müştemilatı olan "Musahiban"
bölümünü, eski Beşiktaş Kaymakamlığı binasını restore ettirerek Başbakanlık
binası haline getirmiştir.
Buraya iskele
hazırlatmış, Osmanlı devlet erkânı gibi, deniz yoluyla Üsküdar'dan Beşiktaş'a
geçmeyi, saltanat şaşaasıyla görev yapma arzusuyla tutuşmaktadır.
Tek adamın ve tek parti
iktidarının fikirleri, hayalleri ve çıkarları etrafında yapılan çalışmalar
sonucunda, etkisi bu yüzyıla kadar süren karmaşa ve olumsuz gelişmelere yol
açılmıştır.
Geçmişte yaşanılan acı
tecrübeler, Başbakanın kişisel hayalleri ve planlarını hayata geçirmek için
İstanbul'u üs yapması, kaygıları daha da artırmaktadır. İstanbul'un tarihsel ve
kültürel mirasının yeni imarlaşma, tahsis, özelleştirme, satış gibi adlar
altında rant için tahrip edileceği ihtimalini ciddîye alarak, önlemler
geliştirme ihtiyacını doğurmaktadır.
Kamuoyunda İstanbul'un
tahrip edileceğine dair kaygıları artıran bazı projeler şöyledir:
Sarıyer Bahçeköy'de
Musevî cemaatine arazi tahsisi, ABD'ye hidrojen gazı üretim tesisi için yer
tahsisi, İstinye Tersanesinin yabancılara tahsisi;
Tarihî okulların,
Beşiktaş Lisesi, Denizcilik Meslek Okulu, Kabataş Lisesi gibi, otel yatırımı
için tahsisi, Kuruçeşme sahildeki park alanına yapı izni verilmesi;
Beykoz Kundura Fabrikası,
Beykoz Göğüs Hastanesi, Paşa Limanı Tekel depoları, Haydarpaşa Limanı,
Salıpazarı Denizcilik İşletmeleri depoları, Haliç ve Camialtı Tersaneleri,
Taşkızak Tersanesi, Şişli Eftal Hastanesi, Taksim İlkyardım Hastanesi, Beyoğlu
Kuledibi Göz Hastanesinin çeşitli adlar altında özel kişi ve firmalara tahsisi
projeleri.
Hukuk devleti olan
Türkiye Cumhuriyetinde, şehirlerle ilgili sorunları çözmekle görevli ve yetkili
idarî birimler ile yerel yönetimler mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
İstanbul'a Başbakanlık hizmet binası açarak, danışmanlarıyla, memurlarıyla
TBMM'nin yönetimdeki millî saraya ait tarihî binaya yerleşmesi, yerel
yöneticiler üzerinde açık bir baskı yaratacağı gibi, yaratacağı İstanbul'un
fiilî belediye başkanı görüntüsüyle de, devleti, anayasal kurumları
zedeleyicidir.
Bu uygulamanın, TBMM'nin
85 inci kuruluş yıldönümü olan ve egemenlik yılı ilan edilen 2005 yılı içinde
gerçekleşmesi de üzüntü vericidir.
Tüm bu gerekçelerle,
Anayasamızın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başkenti Ankara olduğunu
belirleyen amir hükmü mevcutken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı
fiilen İstanbul'a taşıyan, bu amaçla, TBMM yönetiminde bulunan Dolmabahçe
Sarayının müştemilatında bulunan tarihî binaya yerleşmesiyle ortaya çıkan
amaçlarının araştırılması, bu uygulamanın ve burada yürütülecek çalışmaların,
gerçekleştirmeye çalışılacak projelerin rant yaratmak uğruna, İstanbul'un
tarihî ve kültürel mirasını tehlikeye atmaması için alınacak önlemlerin tespiti
ve yaratacağı sorunların çözüm önerilerinin geliştirilmesi için, Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 vd. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Meclis soruşturması
önergesini okutuyorum:
3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye Jokey Kulübü
tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunun pay almasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla
Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanlığına bağlı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, Türkiye Jokey Kulübü tarafından
düzenlenen at yarışı hâsılatından yüzde 1 pay almasını engelleyerek, Türk Ceza
Yasasının 240 ıncı maddesi uyarınca görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle,
Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Devlet Bakanı Güldal
Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü hakkında Meclis soruşturması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Mehmet Ziya Yergök |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Adana |
|
|
Mustafa Özyürek |
Bülent Baratalı |
Mehmet Mesut Özakcan |
|
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
|
Mehmet U. Neşşar |
Naci Aslan |
Gürol Ergin |
|
|
Denizli |
Ağrı |
Muğla |
|
|
Ahmet Küçük |
Feridun Fikret Baloğlu |
Yakup Kepenek |
|
|
Çanakkale |
Antalya |
Ankara |
|
|
Hakkı Ülkü |
Hüseyin Bayındır |
Mehmet Semerci |
|
|
İzmir |
Kırşehir |
Aydın |
|
|
Mustafa Özyurt |
Birgen Keleş |
Nurettin Sözen |
|
|
Bursa |
İstanbul |
Sivas |
|
|
Mustafa Gazalcı |
Feridun Ayvazoğlu |
Atila Emek |
|
|
Denizli |
Çorum |
Antalya |
|
|
Ahmet Yılmazkaya |
Erol Tınastepe |
Ali Arslan |
|
|
Gaziantep |
Erzincan |
Muğla |
|
|
Türkân Miçooğulları |
Nadir Saraç |
Ali Cumhur Yaka |
|
|
İzmir |
Zonguldak |
Muğla |
|
|
Mevlüt Coşkuner |
Halil Ünlütepe |
Abdurrezzak Erten |
|
|
Isparta |
Afyonkarahisar |
İzmir |
|
|
Vahit Çekmez |
Şevket Arz |
Şefik Zengin |
|
|
Mersin |
Trabzon |
Mersin |
|
|
Mehmet Boztaş |
Mehmet Ali Arıkan |
Nuri Çilingir |
|
|
Aydın |
Eskişehir |
Manisa |
|
|
Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu |
İsmail Değerli |
Nejat Gencan |
|
|
Ankara |
Ankara |
Edirne |
|
|
İzzet Çetin |
Ali Oksal |
Mehmet Vedat Yücesan |
|
|
Kocaeli |
Mersin |
Eskişehir |
|
|
İsmet Atalay |
Yaşar Tüzün |
Selami Yiğit |
|
|
İstanbul |
Bilecik |
Kars |
|
|
Atilla Kart |
Hüseyin Özcan |
Mehmet Sefa Sirmen |
|
|
Konya |
Mersin |
Kocaeli |
|
|
Mehmet Tomanbay |
Ali Rıza Bodur |
Mustafa Yılmaz |
|
|
Ankara |
İzmir |
Gaziantep |
|
|
Bayram Ali Meral |
Halil Tiryaki |
Halil Akyüz |
|
|
Ankara |
Kırıkkale |
İstanbul |
|
|
Berhan Şimşek |
Bülent Tanla |
Fikret Ünlü |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
Karaman |
|
|
Memduh Hacıoğlu |
Osman Özcan |
Zekeriya Akıncı |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Ankara |
|
|
Mehmet Küçükaşık |
Engin Altay |
Mehmet Yıldırım |
|
|
Bursa |
Sinop |
Kastamonu |
|
Gerekçe:
2828 sayılı Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 18 inci maddesinin (h) bendinde,
"kanunla kurulmuş olan Spor - Toto, Millî Piyango gibi şans oyunları
tertip eden kuruluşların aylık hâsılatının yüzde 1'inin Kuruma aktarılmasıyla
elde edilecek gelirler Kurumun gelirleri arasında sayılmıştır.
Sosyal Hizmetler Ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, Yasasındaki bu maddeye dayanarak kendisine at yarışları
hâsılatından pay ödemeyen Türkiye Jokey Kulübünü ve Tarım ve Köyişleri
Bakanlığını mahkemeye vermiştir. Dava, 2002 yılında açılmıştır.
Ankara Altıncı İdare
Mahkemesi, 23.10.2002 tarihli ve 2002/1337 sayılı kararında SHÇEK Genel
Müdürlüğünün talebini haklı bularak, Türkiye Jokey Kulübünün aylık hâsılatından
SHÇEK Genel Müdürlüğüne pay verilmesine oybirliğiyle karar vermiştir.
Dolayısıyla, en geç 30 günlük süre içinde yargı kararlarının uygulanması süreci
başlamış olmaktadır.
Gerçekten de
"korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, özürlü, yaşlı ve diğer
kişilere" hizmet götürülmesi ve bu hizmetlerin devamlılığının sağlanması,
ancak sağlıklı ve sürekli kaynakların bulunmasıyla mümkündür. Kaldı ki,
"müşterek bahisler"den elde edilecek gelirlerle, böyle ulvî bir
görevin yerine getirilmesi de, sosyal devletin kaçınılmaz görevlerinden
birisidir.
Ankara Altıncı İdare
Mahkemesinin SHÇEK lehine verdiği karar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından, Danıştay nezdinde yürütmenin durdurulması talebiyle temyiz
edilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesi, 25.3.2003 tarihli ve 2003/636 sayılı
kararıyla, yürürlüğün durdurulması talebini oybirliğiyle reddetmiştir.
Ancak, SHÇEK lehine tüm
bu gelişmeler olurken, Ankara 6. İdare Mahkemesi kararının uygulanmaması ve
ayrıca, yargı kararını uygulamayanlar hakkında da suç duyurusunda
bulunulmaması, özel bir avukatlık bürosu tarafından ilgili devlet bakanlığından
istenmiştir.
Devlet Bakanı Güldal
Akşit, bu özel avukatlık bürosunun yazılı talebinin altına düştüğü bir notla
(4.8.2003 tarihli) SHÇEK Genel Müdürlüğüne yasaya aykırı işlem yapması talimatı
vermiştir. Bu özel avukatlık bürosunun ortaklarından birisinin babası, halen
Bakan olarak görev yapmaktadır.
Yasaya aykırı bu talimata
uyan SHÇEK Genel Müdürlüğü, Türkiye Jokey Kulübünden alması gereken hâsılatı
bugüne kadar alamamış ve aylık ortalama 1 trilyon liralık bir gelir kaybına
uğramıştır. Ayrıca, yine Güldal Akşit'in yazılı talimatı gereğince, yargı
kararlarını uygulamayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileri hakkında da
SHÇEK Genel Müdürlüğü suç duyurusunda bulunmamıştır.
Davaya taraf olan ve Türkiye Jokey Kulübüne yargı kararlarını uygulaması için talimat vermesi gereken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ise, davayı kaybetmesine karşın, tümüyle sessiz kalmış ve bu tutumuyla yargı kararlarının uygulanmamasını sağlamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bu tutumu, bir yandan Anayasanın yargı kararlarının uygulanmasına yönelik amir hükmünün ihlaline yol açarken, öte yandan SHÇEK Genel Müdürlüğünün trilyonlarca liralık gelirden yoksun kalması sonucunu doğurmuştur.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi uyarınca, görevini kötüye
kullandığı için, Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü hakkında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis
soruşturması açılmasını Yüce Meclisin takdirlerine saygıyla sunarız.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Anayasanın 100 üncü
maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve
karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe
dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 3 adet tezkeresi vardır.
Bu tezkereleri ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.- Avrupa
Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ile
UN-Habitat İcra Direktörü Anna Tibaijuka'nın, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Münir Erkal'ı, BM-Habitat İdare Konseyi Toplantısına davetine icabetine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/782)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Avrupa Kıtası Habitat
Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz ve HABITAT İcra
Direktörü Anna Tibaijuka tarafından gönderilen davet mektuplarında, 4-8 Nisan
2005 tarihlerinde Kenya'nın Başkenti Nairobi'de yapılacak olan BM İnsan
Yerleşimleri Programının 20 nci Oturumu çerçevesinde düzenlenen BM- HABITAT
İdare Konseyi Toplantısına Malatya Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Münir Erkal ismen davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
4.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile İsveç Parlamentosu arasında Parlamentolararası Dostluk
Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/783)
29
Mart 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve İsveç Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk grubu
kurulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca Genel Kurulun tasvibine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
5.- TBMM
Dışişleri Komisyonu heyetinin, İsviçre Federal Parlamentosu Kantonlar Meclisi
Dış Politika Komisyonu Başkanının resmî davetine icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/784)
29
Mart 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
İsviçre Federal
Parlamentosu Kantonlar Meclisi Dış Politika Komisyonu Başkanının davetine
istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetinin İsviçre'ye
resmî bir ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi:
No.:136 Tarihi:
29.3.2005
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 580 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 840 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 842 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına alınmasının; 29.3.2005 Salı günkü birleşimde özel gündemde yer alan (10/111,160,180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu ile (10/16) ve (10/262) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin ve 5 inci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Eyüp
Fatsa |
Haluk
Koç |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş söz istemiştir.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento Danışma
Kurulumuzun biraz önce okunan önergesi gereği, 580 sıra sayıda yer alan, Siyasî
Partiler Kanunumuzun geçici 16 ncı maddesini kaldıran yasa teklifinin 1 inci
sırada görüşülmesi önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Mecliste
grubu bulunan iki siyasî partimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve
Kalkınma Partisi, ülkenin bunca devasa meselelerinde anlaşamazken, sonunda
anlaşacak bir zemin buldular doğrusu. Anayasamızın birçok hükmünün demokratik
ilkelere uygun olmadığı, Siyasî Partiler Kanunumuzun birçok maddesinin
demokratik süreci işletmekte tıkanıklıklar ortaya koyduğu; yani, siyaset
zemininin demokratikleşmediği bir dönemde, dokunulmazlıklar üzerinde
anlaşılamazken, başörtüsünde anlaşılamazken, yoksulluklar üzerinde
anlaşılamazken ve daha birçok demokratik meselede anlaşılamazken, iki partimiz
çok ucuz bir meselede anlaştılar; bu ucuz mesele, biz siyasî partilere, o da il
genelinde yüzde 50'den fazla teşkilatlanmış siyasî partilerimize, hiç değilse,
yakıt parası, posta parası, aydınlatma parası olacak bir parayı çok gördüler.
Kanun teklifinin genel
gerekçesine baktığınız zaman, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum
deniliyor; ama, Adalet ve Kalkınma Partimiz, bu ekonomik durum içerisinde 32
trilyon lirayı, Cumhuriyet Halk Partimiz 18 trilyon lirayı kasalarına
indiriyorlar -ki, biliyorsunuz, siyasî partilerimiz Anayasamızın 68 inci
maddesi gereği siyasetin, vazgeçilmez unsurları, demokrasinin vazgeçilmez
unsurları- anlaşacak konu bula bula, demokrasinin unsurlarından olan siyasî
partilerin ekonomik kanallarını tıkamakta buluyorlar. Niye; çünkü, siyasetin
unsurlarını, demokrasinin unsurlarını ortadan kaldırırsanız, daha bir,
antidemokratik uygulamalarınıza devam edersiniz. Bütün mesele bu.
Mecliste grubu bulunan partilerimizin
liderleri, önce tüzüklerini değiştirdiler, demokratik hayatta
milletvekillerini, milletin vekillerini susturmayı öğrettiler, sonra esnafımıza
vergi üstüne vergi koydular, esnafımızı susturdular, mazot parasıyla köylümüzün
boynunu büktüler, onları susturdular ve eğer, şimdi, demokrasinin unsurlarından
olan muhalefet yapabilecek partileri de sustururlarsa, meydan kendilerine
kalacak zannediyorlar.
Değerli arkadaşlar, yakıt
parasını kesersiniz, evimizden battaniye getirir, ısınırız, elektrik paramızı
kesersiniz, mum yakarız, hani o "idare lambaları" dediğimiz
lambaların ışığında çalışırız, su paramızı kesersiniz, evden su getiririz; ama,
bizi susturamazsınız. Yaptığınız yanlışları, memleketin bunca devasa
problemleri varken, çok ucuz, 1,8 trilyonlar üzerine kurarsanız, millet size
"ufkunuz bu kadar" der.
Bakın, Siyasî Partiler
Yasamızdaki bu değişikliği Sayın Özal getirmişti. Özal, demokrat bir adamdı;
bütün siyasî partilerin devlet yardımı alması ve sermayenin baskısı altında
olmaması için demokrasinin temel unsuru olan siyasî partilerimizin, hiç değilse
yakıt parasının, elektrik parasının karşılanmasını istemişti. Özal'ın getirdiği
bu demokratik anlayışı, demokratik açılımı, maalesef, Avrupa Birliğine
girdiğimiz, Avrupa Birliği sürecinin tartışıldığı bugünlerde...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Özal, partileri parçalamak için, CHP'yi parçalamak için getirdi onları.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Evet, Özal mı parçaladı, sizler mi parçalıyorsunuz, o belli değil.
Neyse, tartışmaya girmiyorum kardeşim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Özal ülkeyi parçaladı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Özal'ın keşke ufkuna kavuşabilseydiniz, keşke Özal'ın kafasındaki
Türkiye'yi hayal edebilseydiniz. Rahmetlik de zaten öyle diyordu "hayalime
kavuşamazlar" diyordu. Siz onun hayaline kavuşamazsınız; siz küçük
hesapların adamısınız, küçük hesaplar...
Bakın, para hesabı, bu
Meclisin Parlamentosunda konuşulmaması gereken bir iş.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Prensesleri, prensleri o getirmedi mi?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - 1,8 trilyon lirayı, bu Meclisin partilere yaptığı yardımı bu
kürsüde konuşmamamız lazım. Ülkenin bunca devasa sorunu var, sen o sorunlardan
bahset.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Asgarî ücreti konuş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Ucuz işleri getirmeyin bu Parlamentoya; bu Parlamentonun işi değil.
Milletin yoksulluğundan, milletin fakirliğinden, demokrasideki
eksikliklerimizden bahsedin.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ondan bahset, onu konuş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Neden bahsedin?.. Dokunulmazlık dediniz anlaşamadınız da parada mı
anlaştınız, ucuz işte mi anlaştınız?
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Biz, onu iki yıl önce getirdik, sen neredeydin iki yıl önce?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bakın, gelecek seçim buralarda olmayacaksınız. Siyasette bu
tuzakları kuranlar, bu tuzakların altında hep ezilmişlerdir. Gelecek seçim
burada başkaları olacak.
Ben, size, milletvekili
arkadaşlarıma, bir demokratik anlayış içerisinde, bir demokrasi kültürü
içerisinde muhalefet görevi yapan ve demokrasinin ana unsuru olan siyasî
partilerimizin, hiç değilse, yakıt, elektrik, ısınma gibi giderlerinin devlet
tarafından karşılanmasının demokrasinin ana özü olduğunu söylüyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ne ilgisi var bunun Özal'la?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bunu Özal getirdiği için söylüyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kurban olduğum, Özal'la ne ilgisi var?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, başka şeylerde anlaşalım. Bu, siyasette
gerginlik getirir. Haa, siyasette gerginlik istiyorsanız, onu gereriz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ger yahu!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Ama, biz, üslup olarak da duruş olarak da siyasette gerginliğin
eski siyaset anlayışı olduğuna inanıyoruz. Yeni siyaset anlayışında... Uzlaşma
kültürü, çok güzel bir kültür; ama, böyle ucuz şeylerde değil, milletin acil
ihtiyacı olan, ülkenin acil ihtiyacı olan demokratik açılımlarda bu anlaşmayı,
bu hoşgörüyü paylaşmamız lazım. Ne olur yani bir siyasî partimiz 1,8 trilyon
lira alırsa? 32 trilyon alıyorsunuz... Ülkenin ekonomik durumu kötüyse,
buyurun, geçici 1 inci maddeyi kökten kaldıralım, hiçbir parti devletten para
almasın; milletimiz onu istiyor, onu yapalım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Siz de gidin...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Hayır... Sayın Ali Topuz 18 trilyonu cebe indirecek, muhalefet de
yapmayacak, burada koltuk değnekliği yapacak iktidara...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sen ne kadar indirdin cebe?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - ...halbuki diğer partilerimiz bunları kullanmayacak... Eğer
adaletiniz buysa, eğer vicdanınız buna elveriyorsa, eğer yüreğiniz buna
yetiyorsa, biz o 1,8 trilyonu bu halkımızdan tedarik ederiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sarıbaş.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bağımsız milletvekillerine bir üyelik
düşmektedir. Bu Komisyona üye olmak isteyen sayın bağımsız milletvekillerinin 1
Nisan 2005 Cuma günü saat 18.00'e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak başvurmalarını rica ediyorum.
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 24.3.2005
tarihli 75 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet
Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45
milletvekilinin önergeleri üzerine, çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak
çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca kurulmuş bulunan (10/111,160,108) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR ve 45 milletvekili,
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili
Orhan ERDEM ve 45 milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak
Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
(10/111,160,108) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :
829) (x)
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
Burada.
Sayın Komisyon?.. Burada.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahiplerine aittir. Daha sonra, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca,
istemleri halinde, komisyon ve hükümete de söz verilecektir. Bu suretle, Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri
ve şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 829 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi olarak,
İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun
Akdemir.
Gruplar adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, AK Parti
Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem.
Şahısları adına ise,
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip ve İstanbul Milletvekili Sayın Güldal
Okuducu.
Komisyon adına ise,
İçtüzüğümüz gereğince, Komisyon Başkanı Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç.
Genel Kurulun bilgilerine
sunulmuştur.
İlk söz, önerge
sahiplerinden İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir'e aittir.
Buyurun Sayın Özdemir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, çocukları sokağa düşüren nedenler
ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/111, 160,
108) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu raporunun görüşülmesi nedeniyle,
önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Mersin'de şanlı bayrağımıza yönelik
hain girişimi nefretle kınıyor, lanetliyorum. Bağımsızlığımızın sembolü olan
şanlı bayrağımız, dünya durdukça, başlarımızın üzerinde dalgalanmaya devam
edecektir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; "sokak çocuğu" olarak adlandırdığımız ve maalesef,
bir kısmı da madde bağımlısı olan çocuklarımız, başta büyük şehirler olmak
üzere, tüm ülkenin hızla büyüyen bir sorunu haline gelmiştir. Çocuklarımızın
sokak ortamından kurtarılması, korunması, hem vicdanî bir sorumluluk hem de
Anayasayla belirlenmiş bir görevdir. Ayrıca, bugün kendileri risk altında
bulunan bu çocuklar, yarın tüm toplum için büyük risk oluşturacaktır.
Bu sorunun köklü bir
çözüme kavuşturulabilmesi için, iktidar-muhalefet, alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını istedik. Kurulan Meclis
araştırması komisyonu, 26.10.2004 tarihinden başlayarak önemli çalışmalar yaptı
ve bir Meclis araştırma raporu hazırladı. Komisyon, araştırma önergelerinde yer
alan hususlar hakkında bilgi edinmek üzere, ilgili kamu ve özel kuruluş
temsilcileriyle görüşerek, konuyla ilgili her türlü bilgi ve belgeyi temin etti
ve Gaziantep, Kahramanmaraş, Antalya, İstanbul, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana,
Mersin, Ankara ve İzmir'de, yerinde incelemelerde bulundu ve araştırmaların
sonuçlandırılmasına esas olacak raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisine arz
etti. Yapılan araştırmalar, önergelere konu olan endişelerimizin ne denli doğru
olduğunu göstermektedir.
Çocukları sokağa iten
başlıca sebepler özetle şöyle sıralanabilir: Göç ve buna bağlı çarpık ve
sağlıksız yerleşme, yoksulluk, kontrolsüz nüfus artışı, ailenin eğitimsizliği,
parçalanmış aile yapısı, sokakta zorla çalıştırma, aileiçi şiddet ve
geçimsizlik, fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik istismar, sevgisizlik,
ilgisizlik, çocuk haklarının yeterince hayata geçirilememiş olması, gelir
dağılımındaki adaletsizlik, biraz da bu başlıklara bağlanabilecek okullaşmaya
karşı isteksizlik.
Bu başlıklar altında
toplanabilecek sorunlarla ilgili, özellikle, daha yoğun sorun olan illerde
sağlıklı bir veri tabanı bulunmadığı, problemin kaynağı olan aileye yönelik
koruyucu, önleyici çalışmaların yetersiz olduğu, özellikle, son zamanlarda
başarılı çalışmalar yapan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğünün personel sayısının yetersiz, mevcut personelin de demoralize
olduğu, UMATEM, çocuk mahkemeleri ve çocuk ıslah evleri sayısının yetersizliği
görülmektedir. Bu alanda en geniş çalışmanın İstanbul İlinde uygulanan çocuk
koruma modeli olduğu, eksikliklerinin desteklenilerek giderilmesi gerektiği de
tespit edilen konular arasındadır.
Problemi ana hatlardan
biraz daha özellik gösteren konulara kaydırdığımızda, aile ortamında ve eğitim
kurumlarında yaşadığı olumsuz iletişim, çocuğun korunma beklentisi duyduğu
yetişkinlere ilişkin güvenini kaybetmesine ve tamamen arkadaşlarına yönelerek,
bir yetişkinin yol göstericiliğinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu tür
durumlarla karşı karşıya kalan çocuklar, etkisi altında kaldıkları akran
gruplar nedeniyle, çok tehlikeli olmasına rağmen, sokak ortamını cazip bulmaya
başlamaktadır.
Aile ortamının
sağlıksızlığı çocuğu aile bütçesine katkı için zorlamakta, çocuk ruhsal ve
zihinsel açıdan sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Öyle ki,
bağımlılık kazanmasına neden olacak işlerde de çalıştırılabilmektedirler.
Para kazandığı için
kendisini bir yetişkin gibi görerek gittikçe evden uzaklaşan çocuk, ne bir
yetişkin olabilmekte ne de iş ortamına uyum sağlayabilmektedir. Sonuçta, bazen,
sınırsız ve sorumsuz özgürlüğü seçerek, sosyal yaşamdan tamamen kopmakta ve
sokakta yaşamayı tercih eder hale gelmektedir.
Genel olarak, çocuklar,
üç kategoride değerlendirilmektedir. Sokak çocuğu olmaya aday olanlar, yani,
aileleriyle oturan ve sokakta çalışan çocuklar; aile desteği yetersizlik ve
süreklilik gösterenler, yani, sokaktaki çocuklar; aile desteğinden tümüyle
yoksun olanlar, yani, sokak, sokağın çocukları. Bu gruplar içindeki sokakta
yaşayan veya sokakta çalışan çocuklar, büyük riskler ve tehditler altındadır.
Sevgi, ait olma, güven ve korunma gibi gereksinimlerini komün hayatı şeklinde
sokaktaki yaşamda bulan çocuklar, bazen, sokakta çetelere karışarak
yankesicilik, gasp, hırsızlık ve cinayet gibi olaylara yönlendirilmektedirler,
bazen de, maalesef, fuhşa zorlanmaktadırlar.
Sokak çocukları
genellikle hareket halinde olduklarından, sayıca kesin bir rakam söylemek imkânımız
yoktur; ancak, bazı veriler gözönüne alındığında, gecekondu yaşamının
çocukların sokağa inmesinde etken olduğunu görmek mümkün olmaktadır.
2003 yılının ilk 11
ayında sokakta yaşama, evden kaçma, kayıp, buluntu, terk, suç mağduru, suç
işlediği şüphesiyle yakalanılıp getirilen çocuk sayısından 0-18 yaş grubu için
-88 313 oldu- bu çocuklardan -ki, burayı dikkatlerinize sunuyorum- 12 911'inin
0-10 yaş arası, 75 402'sinin ise 11-18 yaş grubunda olduğu öğrenilmektedir. Bu
çocuklardan 26 048'i sigara, 3 253'ü alkol, 1 175'i çözücü, 1 905'i yapıştırıcı
bağımlısı, 399'u uyuşturucu, 568'i hap kullanıcısı, yüzde 56 gibi büyük bir
kısmı olan 43 526'sının ise hiçbir madde kullanmadığı Emniyet Genel
Müdürlüğünün çocuk bilgi formları verileridir.
2004 yılı verilerine göre
ise, polis bölgesinde işlenen suçların yılda ortalama 400 000 civarında olduğu,
bunun yüzde 40'ına yakınının 0-18 yaş grubu çocuklar olduğu ve suça karışma
oranlarının da hızla arttığı gözlemlenmektedir.
Ağırlıklı olarak
sosyoekonomik sorunlar sonucu gelinen bu problemin çözülmesine yönelik
tedbirler geciktirilmeden alınmadığı takdirde, on yıl sonrasının çok daha büyük
ve organizeli suç potansiyeline gebe olduğu, işlenecek suçların profilinin
kapkaç suçlarını aratacak noktaya gelme istidadı taşıdığı, Emniyet
yetkililerinin ifadesidir.
Ancak, suç işlemenin son
aşama olduğu ve bu nedenle, sorunun sadece bir güvenlik sorunu gibi
algılanmasının büyük bir yanılgı olacağı da açıktır. Bu nedenle, tedbirler çok
yönlü düşünülmelidir ve soruna, köklü çözüm önerileriyle yaklaşılmalıdır.
Elbette, sorunun kolayca
çözümü beklenmemelidir. Zira, sorunların çözümünde karşılaşılacak engeller
vardır. Örneğin, kaynak yetersizliği, mevcut politikaların yetersizliği, mevcut
kurumsal yapının sorunun sahiplenilmesinde ve çözümünde yetersiz kalması,
personel yetersizliği, ulusal ve yerel bazda kurumlararası eşgüdümün yetersiz
olması vesaire gibi.
Tabiî, bu engeller
aşılacaktır, aşılmalıdır. Yapılan çalışma sonucu çözüm önerileri büyük ölçüde
saptanmıştır. Bunları eğer sıralamak gerekirse -üç maddeyle- değiştirici ve
geliştirici boyut, koruyucu ve önleyici boyut, tedavi edici ve rehabilitasyon
boyutu olarak tespit etmek mümkündür ve komisyon tarafından üç ana başlık
altında toplanan öneriler hayata geçirilebildiği takdirde, inanıyorum ki,
sokakta yaşayan, çalışan çocuklarla ilgili sorun büyük ölçüde çözüme doğru
gidecektir.
Yıllardır, soruna çözüm
getirmek üzere çalışmalar yapan, maddî, manevî büyük katkılar sağlayan sivil
toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlere, üniversiteler ve uluslararası
kuruluşlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına, milletin vekili olarak sonsuz
şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu konuda üzerimize
düşeni yapmak da, konuşmanın başlarında söylediğim gibi, hem vicdanî bir
sorumluluk hem de Anayasayla belirlenmiş bir görevdir diyorum, Yüce Heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Önerge sahibi olarak
ikinci söz isteği, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir'e aittir.
Buyurun Sayın Akdemir.
Süreniz 10 dakika.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 829 sıra sayılı çocukları sokağa düşüren
nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerinde önerge sahibi olarak söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan
önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
komisyon raporunun amacına ulaşması için, izninizle, bu konuda kurulan Meclis
araştırması komisyonunun nasıl kurulduğunu kısaca özetlemek istiyorum. İlkönce
benimle birlikte 45 milletvekili arkadaşım, 13 Haziran 2003 tarihinde sokak
çocuklarının sokak ortamından kurtarılabilmesi amacıyla, sorunun köklü çözüme
kavuşturulması için bir Meclis araştırması önergesi verdi. Milletvekili
arkadaşlarımızın konuya ilgi göstermelerinden dolayı, milletvekili
arkadaşlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ayrıca, ikinci önergeyi Sayın
Cevdet Selvi ve 22 arkadaşı, üçüncü önergeyi Sayın Orhan Erdem ve 22
arkadaşının vermesiyle konu, gündemde önem kazandı ve bu arada, Meclis
Başkanımızın konuya gösterdiği özel ilgi nedeniyle bir an önce Meclis gündemine
gelmesi sağlandı. Bu nedenle, Meclis Başkanımıza ve önerge sahibi arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 20 Nisan 2004 tarihinde,
yukarıda sözünü ettiğim önergelerimiz birleştirilerek görüşülmüş ve Meclisin
805 sayılı kararıyla, önergemizde belirtilen hususları araştırmak üzere bir
Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur. 10 Haziran 2004 tarihindeki Genel
Kurul birleşiminde komisyona üye seçimi yapılmıştır. Bu tarihleri söylememin
sebebi, aradan uzun süre geçti çünkü. Ancak, yaklaşık elli gün sonra komisyon
üyeleri tespit edilebildi ve komisyon, çalışmaya başladıktan dört ay sonra -ki,
iyi bir zamanda- raporunu hazırladı ve rapor, bugün Genel Kurula geldi. Burada
tüm iyi niyetimize ve gayretimize rağmen, Meclis Başkanımızın öncelik
tanımasına rağmen, ilk önergeyi verdiğimiz 13 Haziran 2003 tarihinden sonra iki
yıla yaklaşan bir süre içerisinde komisyon raporu Genel Kurula ancak
inebiliyor. Bunun ne kadar çok uzun bir süre olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Bu süre içerisinde, zaten mevcut sorun tam bir tehlike haline dönüşmüş, sokak
şartlarının yetiştirdiği gençler, kapkaç, hırsızlık, soygun ve cinayet
mangaları oluşturmuşlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç başkanlığında
oluşturulan araştırma komisyonu dört ay gibi bir sürede çalışmasını tamamlamış,
geniş ve kapsamlı bir çalışma yaparak hazırladıkları raporu huzurlarınıza
sunmuştur.
Başta Komisyon Başkanı
Sayın Öner Ergenç olmak üzere, tüm komisyon üyeleri ve çalışma arkadaşlarına,
özverili çalışmalarından dolayı burada teşekkür ediyorum.
Sokak çocuğu olarak
adlandırılan binlerce çocuğumuz, görünürde büyük şehirlerin, gerçekte ise
ülkemizin kanayan ve gittikçe de büyüyen bir yarası haline dönüşmüştür.
Esasen, konuya geçmeden
önce, daha evvel Genel Kurulda görüşülen çok sayıda araştırma komisyon
raporlarıyla ilgili şu soruları sormamız gerekiyor: Bu raporlar, hükümet
tarafından dikkate alınarak Bakanlar Kurulu gündeminde müzakere edilmiş midir?
Raporlar hakkında ilgili bakanlıklardan görüşler alınmış mıdır? Araştırma
komisyonu raporlarıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmış
mıdır? Başbakanlık veya bağlı kuruluşlar bünyesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetimini takip eden özel bir birim bugüne kadar niçin
oluşturulmamıştır? Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu
raporlarının yasal ve idarî düzenlemelere yansıması hangi seviyededir?
Bu soruların cevabı
sağlıklı bir şekilde verilmediği takdirde, burada araştırma komisyonu
raporlarını görüşeceğiz, yapılan konuşmalar tutanaklara geçecek, biz de
görevimizi yaptığımızı düşüneceğiz!
Komisyon raporunda
belirtilen sorunları ve çözüm önerilerini yasal mevzuatlarımıza
yerleştirmediğimiz sürece, tüm bu çalışmalar boşlukta kalacak ve konuşulmaya
devam edilecektir.
Bu sorunlara köklü ve
kalıcı çözümler üretebilmek için, mutlaka, komisyon raporlarına gereken önemin
ve önceliğin verilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, çocukların sağlıklı olarak doğması, büyümesi, beslenmesi ve
eğitilmesi, çocuk haklarının temelini teşkil eder. Bu husus, Birleşmiş
Milletler ve uluslararası toplantılarda garanti altına alınmış ve ilgili
sözleşmeler ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir. Anayasamız da bu konuyu
güvence altına almıştır.
Ben, burada, bana verilen
kısa sürede bütün sorunları, çözüm önerilerini ve sorunları çözecek kurumları
tartışacak değilim; fakat, şunu vurgulamanın yararlı olacağına inanıyorum:
Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sokak çocuklarıyla ilgili
verdiğimiz önergeden sonra, toplumda duyarlı kesimler ve kuruluşlar konuya ilgi
duymuş, faydalı çalışmalar başlamıştır. Bu arada, Denizli Milletvekili Sayın
Mehmet Yüksektepe, çocuk ve şiddet çalışma grubunun çalışmalarıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir konferans düzenlenmesine vesile olmuş,
konferansı bazı milletvekilleri ve Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit Hanımefendi
de izlemişlerdir. Toplantının bitiminde, tarafımızdan, somut sonuçlara ulaşacak
bir çalışmanın yapılması önerilmiş, Sayın Akşit öneriye ilgi duymuş ve bir
toplantı düzenleyerek bundan sonra bu çalışmanın "şiddeti önleme
platformu" adı altında sürdürülmesinin karar altına alınmasına vesile
olmuştur ve bu kapsamda bir ulusal eylem planının gerekliliği vurgulanmıştır.
Şiddeti önleme
platformunun dört altkomisyon altında çalışması kararlaştırılmış, dördüncü
komisyonda, yani, koordinasyon ve işbirliği alt çalışma grupları içinde
komisyon alt çalışma grubunun başkanlığını tarafım yürütmüştür. Koordinasyon ve
işbirliği alt çalışma grubunda benimle birlikte Hacettepe Üniversitesinden
Prof. Dr. Gülsev Kale ve Doç. Dr. Songül Yalçın'ın çalışması planlanmıştır.
Başkanlığını yürüttüğüm
alt çalışma grubumuz 10 Ağustos 2004 ile 27 Ekim 2004 tarihleri arasında farklı
zamanlarda toplanarak, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin temsilcilerinin katılımı ve üniversitelerden alınan yazılı
görüşleri de değerlendirerek, şiddeti önleme platformu koordinasyonu ve
işbirliği alt çalışma grubu sonuç kararları oluşturulmuştur; birtakım yeni
öneriler getirilmiştir. En çarpıcı önerimiz, 2005 yılını şiddetle mücadele yılı
olarak ilan edilmesi olmuştur.
Grubumuzun sonuç
kararları raporu 1 Kasım 2004 tarihinde Devlet Bakanımız Sayın Güldal Akşit
Hanımefendiye arz edilmiştir. Bu rapor, ayrıca, sokak çocuklarıyla ilgili
olarak kurulan Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Öner Ergenç'e de takdim
edilmiştir. Söz konusu rapor, 18 Mart 2005 Cuma günü de, tüm milletvekili
arkadaşlarımızın değerlendirmeleri için e-maillerine gönderilmiştir. Burada, bu
raporu hazırlama ve çalışma ortamını sağlayan Sayın Güldal Akşit Hanımefendiye
teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, hızla büyüyen
şehirlerimizde, sevgisiz ve ilgisiz büyüyen, sokakta yaşamayı kendisi için
kurtuluş yolu zanneden çocuklarımızın içler acısı durumu için, acil çözüm
yollarının bulunması gerekiyor. Yani, bu mesele, kalıcı bir şekilde neşter
vurulmadığı takdirde, her geçen gün kangrenleşme eğilimi gösterecektir. Eğer,
bugünden etkili tedbirler alınmazsa, sokakta yaşayan çocuklarımızı bekleyen
gelecek hakkında iyimser tahminlerde bulunmak bir hayli zor görünmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bugün itibariyle, sokakta yaşayan çocukların sorunlarının çözümüne yönelik
yürürlükte bulunan yasalarımızın yetersiz olduğu ve beklenen sonuçlara
ulaşılamadığını hepiniz bilmektesiniz. Ülkemizde, çocuğun korunmasıyla ilgili
sorunların çok büyük bir kısmı, yasalarda öngörülen örgüt ve kurumların
kurulmaması ve yasaların gereği gibi uygulanamamasından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde, çocukların daha iyi korunmasının sağlanması amacıyla, bazı yasal,
yönetsel, toplumsal önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor. Çocukların
korunması konusunda atılacak en önemli adım, bu alandaki tüm kanunları bir
çerçeve içerisinde toplayan çocuk yasasının çıkarılmasıdır. Çıkarılacak olan bu
yasada, yükümlü kuruluş olan sosyal hizmetler il müdürlüğünün, görevli kuruluş
olan mülkî amirlerin, sağlık kurum ve kuruluşlarının, genel kolluk
kuvvetlerinin, belediye ve zabıta memurlarının yetki ve sorumluluklarının iyice
belirlenerek, işbirliği içerisinde çalışmaları sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu
açıyorum Sayın Akdemir; tamamlayın lütfen.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Müsaade ederseniz efendim, bu konuda çalışmalarım var; tamamlayacağım.
Çocuğun gelişmesine en
uygun ortamın aile ortamı olduğu dikkate alınarak, Aynî ve Nakdî Yardım
Yönetmeliğinin öngördüğü imkânlardan daha fazla ailenin yararlanması sağlanmalı
ve bu yönetmelikteki gerekli değişiklikler yapılarak yardım miktarı
artırılmalıdır.
Sonuç olarak, yukarıda da
belirttiğimiz gibi, çocukların korunması için gerekli olan yasal düzenlemeler
süratle yapılmalı, uzun zaman gerektiren ve pahalı olan, tedavi edici ve
rehabilite edici önlemlerden ziyade, koruyucu ve önleyici önlemler hızla
alınmalıdır. Bunun için ana-baba eğitimi, aile-çocuk eğitimi ve çevre
iyileştirme programlarının hayata geçirilerek toplum merkezlerinin kurulması,
eğitim hizmetlerinin yanında boş zamanları değerlendirme, sportif etkinlikleri
yürütme gibi işlevleri yerine getiren gençlik merkezlerinin oluşturulması
zorunludur.
Sayın arkadaşlarım,
Değerli Başkanım; yukarıda saydığım sorunlara çözüm getirmek için, AB
standartlarına ulaşmayı arzulayan Türk Milleti, yakın gelecekte gençliği olacak
olan çocuğunu çok çok önemsemelidir. Bu nedenle, her yurttaşa özel görevler
düşmektedir.
Aile yapımızın
sağlamlaştırılarak korunması gerekli görülmektedir. Hızlı iletişim ve gelişim,
değişimi zorlamaktadır. Bu zorlama karşısında eğitimi yetersiz, beslenmesi
yetersiz, ekonomik gücü zayıf toplum kesimlerinde, aile içinde çocuklar ihmal
görmekte ve geleceğe yeterli bir şekilde hazırlanamamaktadır.
Bu olumsuzlukların
giderilerek, genç nüfusun Türkiye'nin potansiyel kalkınma gücüne
dönüştürülebilmesi için acil ve özel önlemler almak kaçınılmaz olmuştur.
Sayın milletvekili
arkadaşlarım, bu kapsamda, Sayın Öner Ergenç Başkanlığındaki komisyonun
hazırlamış olduğu rapor önemlidir, üzerinde durmamız gerekiyor.
Raporun elimize geç
ulaşmasından dolayı, zaman kısıtlığı nedeniyle, önerge sahibi olarak, raporu
ayrıntılı bir şekilde inceleme fırsatı bulamadım. Komisyonda bana görev
verilmediğini, burada, ayrıca belirtmek isterim. Halbuki, demokratik tolerans
ve teamüller gözönüne alınarak, benim bu konudaki çalışmalarımı açıklama
fırsatı verilebilseydi, çok daha faydalı olabilirdim diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
rapordaki önerilerin amaçlarına ulaşması açısından,
1- Toplumda çocuğu ve
gençliği dikkate alarak, şimdiye kadar yapılan çalışmaların, toplumun çağdaş
normlarına ve gelecek beklentilerine cevap verecek hale getirilmesi amacıyla
hazırlanmış olan bu komisyon raporuyla eşgüdümü sağlanmalıdır.
2- Raporda önerilen yasal
düzenlemeler yapılıp uygulamaya sokuluncaya kadar, 2005 yılının "şiddetle
mücadele yılı" olarak ilan edilmesi gerekir. Zaman geçirilmeden konuyla
ilgili kurumlararası reorganizasyon sağlanmalıdır.
3- Komisyon tarafından
önerilen yasal düzenlemeler dikkate alınmalıdır.
4- Yasa çalışmaları
yapılırken, Başkanlığını yürüttüğüm alt çalışma grubunda hazırlanan, Şiddeti
Önleme Platformu Koordinasyon ve İşbirliği Alt Çalışma Grubu raporu da dikkate
alınmalıdır.
5- Uğraşı alanı ana,
baba, çocuk, aile olan, kurumlararası eşgüdümü gerçekleştirecek sosyal hizmetler
bakanlığı kurulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz açısından büyük bir sorun olan ve geleceğimiz olan
sokak çocuklarının sorunlarının, komisyon raporunda belirtildiği şekilde
önlemlerin hükümet tarafından dikkate alınacağını ümit ediyor; bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Heyetinizi, tekrar, şahsım ve Partim adına saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Gruplar adına söz
istekleri var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA M. CEVDET
SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlarım.
Bugün, çocukları sokağa
düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla oluşturulan Meclis araştırması
çalışmalarının sonucundaki rapor üzerindeki görüş ve düşüncelerimi, şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sizlere aktarmaya geldim.
Değerli arkadaşlarım,
Ocak 2004'te, uçucu ve uyuşturucu madde bağımlısı çocuklar, her geçen gün kamu
vicdanını sızlatan, Türkiye'nin her yerinde, başta büyük kentler olmak üzere,
ciddî, cinayetlere kadar giden, kullanılan, istismar edilen çocuklar, toplumu,
toplum huzurunu, can ve mal güvenliğini tehdit eder boyuta gelmişti. Uzun süre
izledik, inceledikten sonra, acil olarak buna önlem gerektiğini, 2004 yılının
ocak ayında, bir önergeyle, Meclis Başkanlığımıza sunduk ve değerli
milletvekilleri, bu önergenin kabul edilerek, incelenmesi, araştırılması,
nedenlerinin bulunması ve sorunların çözümü doğrultusunda bir komisyonun
oluşturularak çalışmasına karar verdi.
Bu süre içerisinde,
yaşanan olaylar, dikkati çekebilmek için, zaman zaman Başbakanlığa, zaman zaman
Eğitim, Sağlık ve özellikle İçişleri Bakanlıklarına soru önergeleri gönderdik.
Amacımız, bu olayın vahametini anlatmak; amacımız, bu olayın giderek kartopu
gibi büyüyerek önü alınması güç olan bir noktaya geleceğini tespit etmekti.
Komisyonumuz, İktidar Partisinden arkadaşlarımız, Sayın Iğdır Milletvekili
arkadaşımız ve biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, olaya şu şekilde
baktık: Bu çocukların, sokakta çalışan ve yaşayan çocukların sorununun belirli
bir bakanlık tarafından çözümü mümkün değil; akşamdan sabaha çözmek mümkün
değil; kısa, orta, uzun vadeli önlemlerin, programların, politikaların
uygulanması gerektiğini biliyorduk ve biz, ağırlıklı olarak da, acil çözüm
gerektiren, sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar arasında, suça itilmiş, uçucu
ve uyuşturucu bağımlısı haline gelmiş, hem kendisi sağlığından olmuş,
geleceğini tehlikeye atmış hem de çevresini tehlikeye sürükleyen çocuklar için
acil bir önlem istedik.
Komisyonumuz özveriyle
çalıştı. Bu çalışmalarımız süresinde, Bakanlar Kurulundan 5 bakan koordineyi
sağlamak üzere görevlendirildi, genelgeler çıkarıldı. 1967 yılında da bu
konuyla ilgili, çocuklara şefkat genelgesi çıkmış, belirli tarihler arasında, o
haftanın da çocuklara şefkat haftası olarak çıkan bir genelge vardı.
Bu genelgelerin, bu
çalışmaların, artık kamuoyunda önlenemez, gasp, kapkaç, hırsızlık, fuhuş,
cinnet, cinayet, haraç, rüşvet olaylarının böylesine korkunç, toplumun can ve
mal güvenliğinin tehlikeye girer noktaya ulaşması ve arkasından toplum
sağlığının tehdit edilir, sahteciliğin alabildiğine yükselmesi, elbette acil
çözümü gerektiriyordu.
Komisyonumuz, bakanlık
yetkilileriyle tek tek görüştü, bilim adamlarıyla görüştü, uzmanlarla görüştü,
bu konuyla ilgili kurum ve yetkilileriyle görüştü, sivil toplum örgütleriyle
ayrı ayrı görüştü. Tüm Komisyon üyeleri, iyi niyetle, bir çözüm bulabilme
gayretini sürdürdü.
Bu görüşmelerin
arkasından valiliklere, özellikle Türkiye'de dikkati çeken yörelere,
Komisyonumuzun üyeleri bölünerek gittiler, yerinde tespit ettiler. O sorunlarla
karşı karşıya olan kurum yetkili kişileriyle tek tek görüşerek, hem sorunlarını
öğrenme hem de çözüm konusundaki görüş ve düşüncelerinden yararlanma imkânı
buldular. Burada, belirli illerde, metropollerde, valilerin ve valiliklerin bu
konuda ciddî çalışma yaptığını, kendi bire bir karşılaştıkları olayların çözümü
konusunda politikalar, programlar hazırladığını memnuniyetle gördük.
Huzurunuzda, bu konuya önem vermiş olan valilere, valiliklere teşekkür ederken,
genelgeye rağmen, İçişleri Bakanlığının genelgesine rağmen -raporda olduğu için
uzatmıyorum- pek çok valilikten de "veri tabanı yok", "sokak
çocuğu yok", "bizde uyuşturucu, tiner ve uçucu madde bağımlısı çocuk
yok" gibi son derece lakayt, son derece olayın vahametini kavrayamamış
cevaplar geldi; raporda var. Üzücüydü. Halbuki, biz, komisyonda, tüm
Türkiye'de, Erzurumundan Eskişehirine kadar tüm şehirlerde bu gelişmenin
varlığını görmüş; hepsinin İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e, yani büyük kentlere
giderek orada altından kalkılmaz bir boyuta ulaşacağını bilerek, valiliklerde
önlem alınmasını da yararlı ve gerekli görmüştük.
Şimdi, bu çalışmalar
olduğu gibi görüldü. Benim tespitim şu oldu, açıkçası: Sokakta çalışan ve
yaşayan çocukların sorunlarını, tüm Bakanlık yetkilileri ve ilgili olan herkes
ayrıntılı bir biçimde biliyor. Hangi yetkiliyle, uzmanla konuşursanız konuşun,
bunları, sınıflandırıyor. 0-6 yaş grubu çocuklar, 6-18 yaş grubu çocuklar ve
bunların sorunlarını, hemen her yetkili, Türkiye'de ilgili sivil toplum
örgütleri dahil, hemen size arka arkaya sıralayabiliyor.
Bu çocukların sokağa
düşmesine neden olan gerekçelerin birincisi, göç, çarpık kentleşme; ikincisi,
işsizlik ve yoksulluk, eğitimsizlik, sağlıksızlık, adaletsizlik, bölgelerarası
adaletsizlik, çok çocuk sayısı ve aile planlamasının yetersiz olduğu, ailelerin
parçalanmış olduğu -dünyaya da baktığımızda- genellikle sokağa düşen, yani
sokakta çalışan ve yaşayan çocukların çoğunluğu, eğitimsiz ailelerin ve
parçalanmış ailelerin çocukları olduğu görülüyor; Türkiye'ye de bunun yansıdığı
açıkça ortada.
Şimdi, bu çocukların bu
sorunlarını, kategorilere ayrılmasını, sorunun kaynaklarını, bütün herkes
biliyor ve ayrıca, bu çocuklar zorla suça itiliyor; aileleri tarafından
yoksulluk nedeniyle açık seçik kullandırılıyor ve bu çocuklar kiraya veriliyor.
Suç örgütleri, bu çocukları, kapkaç için, uyuşturucu sattırabilmek için, haraç
almak için ve çeşitli diğer nedenlerle ailesinden kiralıyor, kaçırıyor ve suça
zorluyor; çocuğun hayatı mahvolduğu gibi, çevre de tehlikeli bir hale
getiriliyor.
Burada şu noktanın altını
çizmeden geçmek mümkün değil; Türkiye, genç nüfusu olan bir ülke ve bununla
öğünmek lazım. Avrupa ülkelerinde genç nüfus kalmadığı için sıkıntı çekilirken,
Türkiye bu şansını, bu imkânını kullanamaz hale gelmiş; tam tersine, dezavantaj
şekline sokmuştur ve Türkiye'de 0-18 yaş grubu çocukların sayısı 25,5 milyon
adettir. Pek çok ülkenin tüm nüfusu 10-15 milyon iken, Türkiye'de sadece 18 yaş
ve altındakilerin sayısı 25,5 milyon çocuk olarak görülmektedir.
İlk ve ortaöğretime devam
eden ve bu çağda olan çocukların sayısı 14 191 000 adettir; pek çok ülkenin tüm
nüfusundan fazladır. İşte, bu öğrencilerden, sadece ilköğretime gitmek yasal
olarak zorunlu olan ülkede 1,5 milyon çocuk ilköğretim okullarına
gitmemektedir; burada ihmalin birincisi budur. İlköğretimin sekiz yıla çıkması,
bu çocukların suç işleme ve sokağa çıkma sayısını azaltırken, bu yasal
zorunluluk olmasına rağmen, 1,5 milyon çocuk okula gitmediği halde, takibi
yoktur, araştıran yoktur, bu yasanın gereğini yerine getirme ihtiyacı duyan
yoktur; 1,5 milyon çocuk sokaklarda gezmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bir
ülkenin geleceğini değerlendirirken, belirli tahminler yürütülürken, çeşitli
ekonomik, teknolojik, sosyal, siyasal veriler değerlendirilir; ama, gerçekten
ülkenin geleceğini tespit etmek için, o ülkenin çocuklarının ve gençlerinin
sağlığı, eğitimi, yaşam tarzı, kültürel gelişmişliği, üretime katılma oranı,
bir ülkenin geleceği hakkında kesin sonuçlar verir. İşte bu araştırma
komisyonunda gerçekleri gördüğümüz zaman, kim ne söylerse söylesin, böylesine
yoğun çocukların sağlıksız ortamlarda, sağlıksız şekilde ve eğitimsiz bir
biçimde suça her an katılma riskinin arttığı bir durumda, ülkenin geleceğinden
umutla ve memnuniyetle bahsetmek zordur; temkinli davranmak zorunluluğu vardır.
İkinci olaya gelince;
sorunları herkes biliyor, çözümleri de biliyor dedim. Sorunlar ne diye
baktığınızda, bir kere, veri tabanı yok. Türkiye, kendi çocuklarının, sokakta
suç işleyen, suç işlettirilen, bağımlı hale gelmiş, tehlike haline gelmiş çocuklarının
sayısını bilmemektedir. Çok güzel şeyler söylüyoruz; ama, başka ülkelerde,
ormandaki kuş sayısı, denizlerdeki balinanın sayısı bilinirken, Türkiye'de,
iddia edilen, iyi yönetildiği söylenilen Türkiye'de, bu tehlike arz eden
çocukların sayısını bile bilen yoktur. Bir tek, yaklaşık olarak, Emniyet Genel
Müdürlüğü belirli rakamlar verebilmektedir; bu rakamlar da doğru değildir;
çünkü, ancak suç işlemiş, kayda geçmiş, karakola düşmüş çocukların sayısını
bilebilmektedir, diğerlerini bilememektedir; eğer kayda girmemişse,
yakalanmamışsa bu yoktur; ikincisi, o rakamlar da doğru değildir; çünkü, bu
çocuklar, 16 defa emniyet tarafından, 20 defa kolluk kuvvetleri tarafından
yakalanıp ertesi gün salınan, üçüncü gün yine aynı suçu işlemeye devam eden
çocuklardır. Birinci sorun budur; sorunları çözebilmek için, fotoğrafını çekmek
lazımdır, sayısını bilmek lazımdır, suçun özelliklerini incelemek gereklidir;
ama, Türkiye'de, bu sayıyı bilen yok, herkes konuşur, bilen yok.
İkincisi, herkes aynı
kanaattedir, koordinasyon yoktur. Sivil toplum örgütleri, valilikler, Çocuk
Esirgeme Kurumu, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
elinden geldiğince, karınca kaderince, kendi bildiği ölçüde sorunu çözmeye
çalışmaktadır ve bir dağınıklık içinde, ciddî ulusal bir politikanın olmaması,
ciddî bir koordinasyonun yurt çapında bulunmaması, bu sorunun daha tehlikeli
boyuta ulaşmasına neden olmaktadır.
Üçüncüsü, ekonomik kaynak
yoktur. Çocuk Hakları Sözleşmesinde, uluslararası sözleşmeler arasında ayrıca çocuklar
için gösterilen maddede, çocukların korunmasıyla ilgili maddede, diğer
uluslararası anlaşmalardaki gibi "ekonomik imkânlara göre"
denilmemektedir; "çocukların mutlak korunması gereklidir, sağlığı,
psikolojik durumu, bedensel sağlığı, eğitimi mutlak korunması gerekir"
denilmektedir. Bunu söylerken, iki nedeni vardır; bu çocukların, elbette, insan
olarak, bu dünyaya gelmiş bireyler olarak yaşama hakkı, sağlıklı yaşama hakkı,
ileriye dönük topluma faydalı olma hakkı vardır; bunun için, "ülkelerin
ekonomik durumu dikkate alınır" dememektedir bu sözleşme.
İkinci olay, biraz önce
söylediğim gibi, bu çocuklar, ülkelerin, toplumun, dolayısıyla insanlığın,
dünyanın geleceği olduğu için, başka yerlerden tasarruf edin, mutlak, bu
çocuklara yaşama hakkı verin, insan gibi, özgürce yaşama hakkı verin diye,
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesinde, bu madde, geniş ve bu anlayışla
ortaya konulmuştur, Türkiye de bunu onaylamıştır; ama, dönüp bakan yoktur.
Bir diğer olaya gelelim;
sorun, personel eksikliği var. Değerli arkadaşlarım, uzmana ihtiyaç var. Bu
çocukları polis alıp götürdüğünde, götürecek yer yok. Yetişkinlerin cezaevine
konulmakta, çocuklar orada daha çok tehlikeye, istismara maruz kalmaktadır.
Çocuk Esirgeme Kurumuna, normal, iyi bakılabilen çocukların arasına koysanız,
suç özentisi doğmakta; diğer çocukları da uyuşturucu alışkanlığına sevk etme
tehlikesi var. Adalet Bakanlığının bu çocuklarla ilgili belirli mekânlar açması
zorunluluğu yıllardan beri yasada durduğu halde, buna dönüp bakmamaktadır Adalet
Bakanlığı.
Evet, personel, uzman
eksikliği var. Sokakta insanlar aç, işsiz, yoksul gezerken, üniversite
mezunları boş gezerken, bu çocukların ihmal edilmemesi adına yatırım yok,
herhangi bir şey yok. Tasarruf denildiği zaman, işçiyi, memuru at, kamu görevini,
devlet hizmetlerini aksat "biz tasarruf ediyoruz" de, kendin israf
içinde yaşa. Bu anlayış, çarpıcı bir biçimde bizim karşımıza çıktı.
Bir diğeri, hukuksal
eksiklikler var, gideren de yok. Avrupa Birliği ve dış ülkeler ne zaman
dayatırsa, herhalde o zaman yapacağız. Bu, önümüzdeki tehlikeyi görüp kendimiz
önlem alma ihtiyacı bile hissetmemiş olmaktan ortaya çıkıyor.
Diğeri, kadrolaşma… Bu
personel insanla uğraşacak, çelikle, demirle, kayayla değil, insan evladıyla
uğraşacak, geleceği hazırlayacak. Bu personel, acaba ertesi gün işten atılır
mıyım, acaba benim yerime bir başkası gelir mi ve gördüğü örnekler, konuyla
ilgili olmayan pek çok kişi belirli yerlere getirildiği için, onlar da
geleceğinden kaygı duymaktadırlar.
Özlük hakları... Kendi
çocuğunun ihtiyacını karşılayamayanlara bu çocukları teslim etmişiz. İş
güvencesi olmayan, yarınına aydınlık bir biçimde, emin bir biçimde
bakamayanlara bu çocuklar teslim edilmiştir. Bunlar bilinen gerçekler. Tesis
yok; ama, lüks binalar; ama, lüks uçaklar; ama, lüks seyahatler alabildiğine
götürülmektedir. İşte, sorun bu. Sorun, bu çocukları sokağa düşüren nedenlere,
mutlak, eğilerek çözmek lazımdır.
Başta, tespit ettiğimiz
ve herkesin bildiği sorunlar ortada. Acaba bu hükümet ikibuçuk yılı idrak
ettiği bu süre içerisinde geçmişten bugüne ne yaptı? İktidara geldiğinden bu
yana -bizde rakamları var- bu olumsuzluklar, tehlikeli şekilde yürürken,
komisyonun kurulması için önerge verdiğimizden bugüne kadar daha büyük
boyutlara ulaşırken, bu hükümet ne yaptı; geçmiş ihmali, geçmişteki
politikaları aynen, biraz da olumsuz ve daha kötü bir şekilde uyguladı. Tehlike
burada yatmaktadır. Sorunlar biliniyor; çözüm için hiçbir şey yok.
Ne yapmıştır?.. Bunun
hızla gelişmesinin altında, yanlış ekonomik politikalar sonucu vardır; tarım
politikasının sonucudur. Bu, gözden kaçırılıyor. Yıllardan beri, Türkiye'de,
kentlerde, varoşlarda, gecekondularda oturanlar acaba nasıl geçiniyor diye
araştırıldığında, köyünden kente, sanayie iş bulmaya gelenlerin, yaz aylarında
köyden bulguru, buğdayı gelirdi; o, gelmez oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Selvi.
Buyurun, sözlerinizi
tamamlayın.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
- Köyde kıt kanaat geçinenler, üretimsizlik nedeniyle, IMF'nin, Dünya Bankasının,
finans kuruluşlarının baskısıyla üretemeyen köylüler daha hızlı, üretici,
çiftçi daha hızlı şehre gitti, şehirde olanlara da köyden destek gelmez oldu.
Yıllarca ona güvenilerek patlamaya neden oluyor. "Bu kadar yoksulluk
içinde bu insanlar nasıl yaşıyor" diyenler, o sigortaları da ortadan
kaldırdılar.
Bir diğer olay, geçmişten
daha tehlikeli bir özelleştirme yağması vicdan sızlatan. Üretimden vazgeçtiniz,
üretimi yapanları susturdunuz, ithalatla, borçla, siz, Türkiye'yi kalkındırmaya
kalkacaksınız, KİT'lerin özelleştirilmesini ekonomik olarak dikkate bile
almadan içinde bulunan işçisiyle, ekonomiye genel olarak üretimiyle olumsuz
katkıda bulunan girişimde bulunursanız, bunların çocukları, sokaklarda aç,
susuz, eğitimsiz, suça itilen, suça müsait olan, risk taşıyan çocuklar
olacaktır. O nedenle, sosyal politikaların unutulmuş olması, sosyal devlet
niteliklerinin ortadan kalkmış olması, bu patlamayı; yani, gaspın, artık
sokaklarda değil, evin içine kadar girmesine, hırsızlığın, kapkaççılığın,
sahteciliğin, fuhşun, cinnetin, cinayetin patlamasının nedeni, bu geçmiş
yanlışlara yenilerini ekleyip uygulamaların daha olumsuz şekilde
sürdürülmesinin sonucudur. Eğer, bu sorunu kökten çözmek istiyorsak,
politikalarımıza, özellikle unutulan, yok sayılan sosyal politikalara dönüp
bakmak mecburiyetindeyiz ve işin ilginç yanı, 2005 yılı programında da,
iktidar, hükümet şunu söylemiş: "Ekonomik ve sosyal şartların zorlamasıyla
giderek büyümektedir bu sokakta yaşayan ve çalışan çocukların sorunu."
Yani, hükümet de bilmektedir, herkes bilmektedir, çaresizlik alıp gitmektedir.
Değerli arkadaşlarım
-hemen bitiriyorum Sayın Başkan- benim kaygım şudur: Komisyon çok iyi çalışmış;
samimiyetle sorunları da çözecek valiliklerin, ilgililerin, ekleriyle beraber
bu raporu alması gerekir ve bu rapor, onlara bu konulardaki çalışmalarına ışık
tutacak niteliktedir. Komisyon yararlı bir çalışma yapmıştır; ama, hükümetin
uyguladığı politikalar, sorunu kökten çözemeyecektir. Eğer şöyle bir bakarsak,
Türkiye'de, can, mal güvenliği kalmamıştır. Eğer kısaca baktığımızda, toplum
sağlığı tehdit edilir noktaya gelmiştir. Her geçen gün, her olay, bir iktidar
boşluğu olduğu kanaatini artırmaktadır. Sahipsiz; çocuklar sahipsiz, esnaf
sahipsiz, yatırımcı sahipsiz, çiftçi sahipsiz, bilen bildiğini okuyor, biz,
dünyayı dolaşıyoruz ve sadece, IMF'nin, Dünya Bankasının, ABD'nin, AB'nin
talimatlarının dışında sanki dünya yok, sanki bizim başka görevimiz yok ve ben
size samimiyetle soruyorum dikkati çekmek için; üçüncü yıla girdik, 2005
bütçesi de ortada, bu istekler, bu talimatlar harfiyen uygulanmaya
çalışılırken, Türkiye'nin gerçeklerine, geleneklerine, ihtiyaçlarına cevap
vermeyen istekler yerine getirilmek için çalışılırken, bu hükümet, hangi konuda
bu talimatların ve dayatmaların dışında bir ulusal politika oluşturdu,
rastlayan var mı, dış politikada, iç politikada; yoktur. Türkiye'nin
potansiyeli kullanılmamıştır. IMF böyle diyor; üretmeyin... Dünya Bankası böyle
diyor, Amerika böyle diyor, Avrupa Birliği böyle diyor ve onun dışında,
Türkiye'de, bu iktidar ikibuçuk yıldır Türkiye'nin gerçeklerine uygun hangi
politikayı uygulamıştır; bunu açıklayıp, söyleyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Hangi birini söyleyelim; çok...
M. CEVDET SELVİ
(Devamla)- Hangi umut veren bir planı getirmiştir?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Selvi,
lütfen, tamamlayın efendim.
M. CEVDET SELVİ
(Devamla)- Mesele budur. Yalnız, bir cümleyi söyleyeceğim: Sanıyorum, Sayın
Devlet Bakanımızın, saçı bitmedik yetimlerin hakkını koruyan Devlet
Bakanımızın, şu son jokey anlaşması sonucunda, sanıyorum, o saçı bitmedik
yetimlerin birinci sorumluluğu olarak, olayı ciddîye alıp, istifayı bile
düşünebileceğine inanıyorum, gerektiğine de inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz
Sayın Selvi.
Gruplar adına ikinci söz
isteği, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem'e aittir.
Buyurun Sayın Erdem. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocukları sokağa
düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler
ve (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Sayın
Başkana, değerli milletvekili arkadaşlarıma ve bizi izleyen değerli milletime
saygılarımı sunarım.
Bundan yaklaşık onbir ay
önce, bir Millî Egemenlik Haftası içerisinde, 23 Nisana iki gün kala,
önergeleri görüşmeye başladık. Üç önerge birleştirildi ve AK Partinin uygun
görmesi, Hükümetimizin uygun görmesi, Grubumuzun uygun görmesiyle, bu
önergeler, komisyonun kurulması doğrultusunda kabul edildi ve kuruldu
komisyonumuz. Meclis tatiline yaklaşmış olmasıyla, ikinci yasama yılında,
2004'ün ikinci yasama yılında faaliyetimize başlayabildik. Değerli Siirt
Milletvekili Öner Beyin Başkanlığında, şubat sonuna kadar çok verimli bir
çalışma yaptık.
Ben, çok değerli
milletvekili arkadaşlarımdan -hepimizin, yoğun çalışma temposu içerisinde, bu
raporların tamamını okuma imkânımızın olmadığını biliyorum; ama- kendilerinden,
özellikle, 130 ile 144 üncü sayfalar arasındaki, 14 sayfalık kısmın okunmasını
rica ediyorum. Gerçekten, çok faydalanacağımız, dikkatimizi çekecek hususları
burada göreceğiz.
Ayrıca, komisyonun
kurulmasıyla birlikte daha çalışmalarına başlamadan bir hareketlilik gözlendi,
bunu, çalışmalar sırasında gittiğimiz valiliklerde, çeşitli kurumlarda da
gördük; hemen, biz, bu işin neresindeyiz, eksiklerimiz neler, ne yapmamız
gerekir gibi bir çalışma içine girdiklerini gördük. Bazı valiliklerin, bugüne
kadar, konuya hiç el atmadıklarını, komisyonla birlikte, uzmanları
çağırdıklarını gördük, sevindik; ama, yeterli değildi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; konu çok hassastır. Çocuklarımızın geleceğini
konuşuyoruz. Kendi ailemiz veya yakın çevremizdeki çocuklarımız, huzurlu, iyi
eğitim alıyor, sevgi ve saygı ortamı içerisinde büyüyor olabilirler; ancak, bir
gerçek var ki, ülkemiz, bilhassa, geçmişteki iktidarların yanlış
yönetimleriyle, ekonomik krizler, terör, yolsuzluk ve birçok sorun sonucunda,
göç, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle risk altında aileler ve çocuklar hızla
artmıştır.
Cevdet Beyin
konuşmalarını, saygıyla, gerçekten, faydalı şekilde dinledik; son kısmına kadar
da mükemmel, bizim de bahsedeceğimiz konulara çok güzel değindi; komisyon
çalışmalarında da katkılarını aldık; ancak, sorunu bu döneme getirmesini ben
kabullenemiyorum. Biz, çalışmalarda, özelleştirmeden mağdur olan sokak çocuğu
görmedik; sorun farklıdır. Tabiî ki, muhalefet olarak onların da değineceği
konular vardır; ama, bu ana kadar birlikte yaptığımız bu güzel çalışmada bu
noktalara değinilmesinin pek yeri olmadığını düşünüyorum. Bu iktidar hiç
kimseyi sahipsiz bırakmamış, aksine, yıllardır el atılmayan bu sorunlara bu
dönemde el atmıştır.
Sokakta çalışma durumunda
kalan ailelerin yanına gittiğimizde ekonomik sıkıntılarını, terörle göç etme
nedeniyle çok zor koşullarda yaşadıklarını gördük. Ev ekonomilerine katkı için
çalıştırılmak zorunda kalan bu çocuklarımız, sokak ortamını tanıyıp yeni
arkadaşlar edindiğinde, sevgi ortamı olmayan, ilgisiz, kendisinin eğitimine
önem vermeyen, yani, varlığı ile yokluğunun çok fark edilmediği ailesine, evine
dönmeyebilmektedir. İşte bu noktada hepimize görev düşmektedir. Tabiî ki,
devlet ve ilgili kurumlar bu konunun çözümünde aslî unsurlardır. Ancak, bu
ülkenin vatandaşları olarak bizler, dinimizin, gelenek, görenek, var olan
değerlerimizin bize yüklediği sorumluluk gereği içinde olmamız gereken bu
sorunu bugüne kadar çok fark etmeden yaşadığımızı gördük. Bazen yakınımızda,
oturduğumuz blokların arka sokağında, bazen aracımızla kırmızı ışıkta
durduğumuz zaman, bazen gazetelerde, televizyonlarda bir şekilde gördüğümüz bu
evlatlarımıza duyarsız kaldık.
Rapordaki önerileri
ilgili bakanların değerlendirerek gerekli adımları atacaklarına inanıyorum.
Bizler de bunun hep birlikte takipçisi olacağız. Bunda hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
Benim yukarıda da
bahsettiğim duyarsız kalma noktasında biraz daha bir şeyler söylemek istiyorum.
Bu noktada, çalışmalar esnasında, kendimin de bugüne kadar, olayın büyüklüğünün
-önerge verdiğimiz halde- çok da boyutlarını bilmediğimizi gördüm.
Değerli Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada, konuya duyarsız kalan örnekler var.
Afrika ülkeleri ve özellikle Brezilya, sorunu zamanında çözemediği için,
çareyi, çocukları toplu katlederek bulmak durumunda kalmıştır. Bu süreçte
Brezilya'da, yaklaşık 4 500 çocuğun katledildiği söylenmekte; çünkü, çocuklar
sokakta büyümekte, yetişkin olmakta; bu süreçte, uyuşturucu, suça karışma,
silah edinme, çeteleşme gibi bir süreç sonrasında toplum için korkunç bir
tehdit unsuru olmuşlar ve şehirde toplu yağmalamalar, cinayetler sonrasında
halk ayaklanarak, çocukları öldürmek, daha doğrusu, gençleri öldürmek durumunda
kalmıştır.
Sorun, geciktirilmeden
çözülmesi gereken bir sorundur; geciktirildikçe, hem ekonomik boyutu hem -en
önemlisi- sosyal boyutu çözülmez bir durum almaktadır.
Risk altında bir çocuğa,
kaynağında, yani, ailesinde ulaştığımız zaman, 100 000 000 lirayla sorunu
çözebiliyoruz. Eğer, bu çocuk evden kaçmışsa, kaçmaya başlamışsa, yaklaşık 400
000 000'a sorunu çözebiliyoruz. Eğer ki, sokakta yaşamaya başlamış; ama,
uyuşturucuya bağımlı değil, ara sıra eviyle bağı var; o zaman, ayda 900 000 000
liraya çözebilmekteyiz. Bir de, uyuşturucu, tiner, bali gibi alışkanlıklar
edindiyse, 1 500 000 000 lira yükü olmaktadır. Bu da gösteriyor ki, daha
kaynağında, ailesinde, çocuklara ulaşmamız gerekmektedir.
İncelemelerimizde, örnek
hizmetler veren valilikleri, değerli kaymakamlarımızı, ilgili kurumları,
belediyeleri, sivil toplum örgütlerini gördük; gerçekten çok mutlu olduk. Onlar
da kendi çapında, nasıl destek oluruz, bu sorunu nasıl çözeriz diye çok
bireysel, bazen kurumsal çalışmalar yapmışlardı. Bu konuda -tek tek saymıyorum-
çalışma başlatmış tüm birimlerimizi, valilerimizi, belediye başkanlarımızı,
sivil toplum örgütlerimizi, gerçekten, teşekkür ederek anmak istiyorum. Bu
sorunun yoğun olduğu illerden başlayarak merkezî idare yönlendirmesiyle
valilik, belediye ve sivil toplum kuruluşları acilen birlikte çalışmaya
başlamalıdır. Bunun yanı sıra, ekonomik durumu iyi olan ailelerin de kardeş
aile modeli içerisinde, kendilerine, çocuklarının risk altında olduğu bir
aileyi bularak, onlara az da olsa ekonomik destek, kullanamadıkları eşyalarla
dahi olsa, eksiklerini gidermek sayesinde, kendi içine kapanmış, haklarını
bilmeyen, yardım alacağı kurumları dahi bilmeyen, ulaşamayan, çocuklarını okula
gönderemeyen veya gönderse bile ilgisiz, takipsiz bırakan bir aileyi kardeş
aile yaparak ekonomik sıkıntı içerisinde, bilinçsiz, sevgisiz kalmış bir aileye
yeniden sevgi, heyecan, sahiplik duyguları kazandırmaları mümkün olacaktır. Bu
konuda, komisyonumuz, gündüz illerde, vilayette, ilgili kurumlarda yaptığı
toplantılarda, gece de sahaya çıkarak, akşamları ev ziyaretlerinde birçok örnek
gördü. Gerçekten, bir aile; baba alkolik, çocuklarıyla ilgisiz, her gün eve
geldiğinde, dışarıda çalıştırdığı çocukların paralarını alıyor, eşini,
çocuklarını dövüyor. Çekilmez bir halde bir aile yaşantısı... Bir gün ailenin
en büyük çocuğu babayı öldürüyor.
Gittiğimizde, en büyük
oğlu hapisten çıkmış, başka bir ilde çalışmaya gitmişti. Anne, çocuklarıyla,
yeşilkartsız, çocukları okula başlamamış, başlasa dahi takipsiz; ne yapacağını
bilmeyen bir halde, çaresizlik içinde beklemekteydi. Onlara böyle bir aile
desteği olsaydı -kurumlar her yere yetişemedi, yetişmek durumunda; ama,
yetişemiyor- belki o çıkmazdan kurtulabilirlerdi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, sorunu, sadece yasal, ekonomik, teknik manada çözsek
dahi, sevgi boyutu eksik kalmaktadır. Yaptığımız komisyon çalışması süresinde
arkadaşlarımızla bunu çok hissettik. Bilhassa kurumlardaki çocuklarda bu çok
daha fazla hissedilmektedir. Çocukları aile ortamında geleceğe hazırlamak
gerekmektedir.
Bir araştırmada, yeni
doğum yapan bir maymunun üç yavrusu yanından alınıyor. Yavrulardan birisi tek
başına bir kafese konuyor. Bir yavrunun kafesine, sarılabileceği sadece bir
tahta konuyor. Bir maymun yavrusu da annesiyle birlikte aynı kafese konuyor. Üç
dört ay izlendiğinde, yeni doğduktan sonra tek başına kafeste kalan yavrunun
hırçın, saldırgan olduğu görülüyor. Bir tahtaya dahi sarılma imkânı bulan
yavrunun, diğerine göre daha uysal, daha az hırçın olduğu görülüyor. Annesiyle
yaşayan, büyüyen maymunun da çok daha sağlıklı ve uysal olduğu görülüyor. Bir
maymun üzerindeki bu deney bile bize gösteriyor ki, çocuklara sarılacak bir
sıcak vücut, anne veya bir büyüğünün veya başını okşayacak bir elin öneminin
farkını göstermekte.
Değerli arkadaşlar,
raporda, kısa da olsa bahsettiğimiz kardeş aile ve konunun sevgi boyutunu biraz
daha açarak sizlerle paylaşmak istedim. Diğer hususları, Cevdet Bey, Öner Bey,
diğer konuşmacılar, İnci Hanım ve arkadaşlarımız, Dursun Bey aktardılar,
aktaracaklar. Ben, yapılan çalışmada, bu noktanın da çok önemsenmesi
gerektiğini vurgulamak istedim.
Bu kardeş aile modelinde
de, bir televizyon kanalımızda, genelde hafta sonları, İkbal Gürpınar ve onun
ekibiyle yapılan çalışmaları izledikçe de ne kadar verimli olduğunu görüyoruz.
O arkadaşlarımıza da, ben, buradan teşekkür ediyorum, böyle bir modeli
yaygınlaştırmaya çalıştıkları için.
Bu konuyla ilgili, bağlı
bakanlardan -Cevdet Bey de bahsetti- komisyonla birlikte, hemen bir kurul
oluşturuldu ve acil eylemler, neler gerekiyorsa, yapılması gereken konularda
adımlar atıldı. İlgili bakanlarımız bazı konuları çözecek adımlar da attılar;
ancak, yeterli değildir.
Şimdi, elimizde, kapsamlı
bir rapor var. Öncelikle, konuyla direkt ilgili Sayın Bakanımız Güldal Akşit
Hanımefendinin ve diğer bakanların, birlikte veya ayrı ayrı, üzerlerine düşen
sorumlulukları acilen yapmaları gerekmektedir.
Çalışma esnasında gördük
ki, sorunu iyi niyetle çözmeye çalışan kurumlarımız, valilerimiz, belediye
başkanlarımız, sivil toplum örgütlerimiz var. Ancak, merkezde koordinasyon
eksikliği, konuyla ilgili verilerin, rakamların tutarsızlığı, hatta, sorunun,
kendi kurumunun sorumluluğunda olmadığı anlayışını güden birimler gördüm.
Ancak, bir kurum var ki,
aslında, konunun içinde olması gerekirken, çok da müdahil olmamıştır. Belki
üzerindeki baskı, konuyla ilgili adımlarının yanlış anlaşılacağı korkusu,
Diyanet İşleri Başkanlığımızın, bu konuya duyarsız kaldıkları -kendi düşüncem-
hissini bende uyandırdı. Sorunlu çocuklarda, ailelerinde gördüğümüz
eksikliklerden biri de maneviyat noktasındaki eksikliklerdir. Aileleri bilinçlendirmek,
dinimiz açısından çocuğun önemini anlatmak, halkı bilinçlendirmek önemlidir. Bu
konuda, sahada cuma hutbeleri yoluyla ve risk altındaki mahallelerde yapılan
tespit ve çalışmalara, o bölgedeki din görevlileri de katılmalıdır.
Yine, sahada, ailelere,
çocuklara ulaşmada, okullar ve görevlileri, öğretmenler, sağlıkocakları, halk
eğitim merkezleri, çok daha aktif, sorunun çözümüne önemle girerek müdahil
olması gereken birimlerdir.
Ayrıca, Silahlı
Kuvvetlerimizin de bu konuda yaptığı çalışmalara şahit olduk; ancak, uyuşturucu
bağımlısı gençlerin, askerlik çağında, bağımlı olduklarını gösteren rapor
sayesinde askere alınmadıklarını ilgililerden öğrendik. Bence, birçok sosyal
konuda duyarlı ordu mensuplarımızın, bu konuya da el atarak, sadece bu durumdaki
gençlere uygun bir kışla oluşturarak, belki de askerlik süresi içerisinde,
disiplin altında, bu çocukları, gençleri, o sürede tedavi ederek topluma
kazandırmak mümkün olacaktır diye düşünüyorum.
Söylenecek çok şey var.
Diğer konuşmacılar farklı boyutlarda konuyu bizlere aktardılar, daha aktaracak
arkadaşlarımız var. Tekrar vurguluyorum, sokaklarda, yoksul evlerde, gelecek
için tehdit hızla büyümektedir. Geç kaldığımız takdirde, bugünden çok daha
karmaşık ve zor çözülecek, çözülse dahi toplumda çok büyük hasarlar bırakacak
bir konuyu tartışıyoruz. Şunu da iyi bilelim ki, elimizdeki huzur, evimizdeki
huzur önemlidir; ancak, ondan önemlisi, toplum olarak huzurlu yaşamaktadır. Bu
noktada, hepimize görev düşmektedir; çünkü, sokaktaki bu sorunu çözmezsek...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Erdem, tamamlayın.
ORHAN ERDEM (Devamla) -
... bir gün, serseri mayın gibi dolaşan sahipsiz çocuklar, bizim çocuğumuzun,
evimizin yanında da patlayabilir.
Ayrıca, basında yer
aldığı gibi, sahipsiz çocukların organ mafyasının, terör örgütlerinin,
çetelerin, kötü niyetli kişilerin de eline düşmeye başladığını gözardı
edemeyiz.
Hep birlikte,
hükümetimiz, Anayasanın verdiği bu görevi, ilgili kurumlarıyla, belediyeler,
sivil toplum kuruluşlarıyla destekleyerek, bireysel katkılarla ve basın
mensuplarının olayı gündemde tutmalarıyla... Bilhassa komisyon çalışmalarındaki
gündemi bu konuda canlı tutmalarından dolayı tüm basın mensuplarına teşekkür
ediyorum ve bu ilginin devam etmesi gerekiyor.
Yine, televizyon
kanallarının konuyla ilgili eğitici programlar yapmaları, oynamakta olan yüksek
reytingli dizilerde mesajlar verecek bazı girişlerin yapılması gerektiğini
düşünüyorum.
Sizlerin sabrını fazla
zorlamadan, kutlamakta olduğumuz cumhuriyetimizin 85 inci yılında, bizlere
emanet iyi nesiller için, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlama
sorumluluğu içerisinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdem.
Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.22
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.34
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet
Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45
milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111,160,108) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon burada.
Şimdi, söz sırası, şahısları adına söz
isteyen Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e ait.
Sayın Garip, süreniz 10 dakika.
Buyurun.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak
çocuklarının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili kurulmuş olan komisyonumuzun
raporu üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor.
Bugün, burada, kendi çocuğumuzu
konuşuyoruz; yani, evimizde kokladığımız, kucağımıza aldığımız, bağrımıza
bastığımız yavrularımızı konuşuyoruz. O nedenle, olay son derece ciddîdir, son
derece önemlidir.
Kimsesiz olmak çok zordur; sokaklarda
kalmaksa afet durumunda. Sokaklar gecenin karanlığında, kuytularda,
dehlizlerde, yıkık viranelerde, soğuk, buzdan duvarlar arasında neleri taşır
hepimiz biliriz. Ansızın yüreğimizi havalandıran, insanın ödünü koparan
sokaklar, gecenin karanlığında cinnetin gezinti alanları gibidir. İnsanı
çıldırtan, cinnet duvarlarında hafakanlar yaşatan bir mekândır sokaklar,
caddeler. Bu nedenle, sokaklara sahip olmaksızın, bildik bilmedik
gulyabanileri, korku filmlerindeki korkunç sahneleri yaşar, şehirli, kentin insanı;
yani, her birimiz, gecenin geç vakitlerinde, bilindik bilinmedik bir sokak
arasında karşımıza nelerin çıkabileceğinden sürekli endişeler duyarız; ama, bu
sokaklarda, arka sokaklarda, kentin geri kalmış olan mekânlarında,
çocuklarımız, evlerinden kopmuş, kimsesiz bir şekilde oralarda dolaşmakta,
oraları mekân tutmaktadır. O nedenle, sokaklarda yaşamak, korkunç bir ölüm
gibidir. Bu içli ve duygusal sözlerim, meselenin hafife alınır yanının
olmadığını ifadelendirmek içindi.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; düşünelim, sokaklarda yaşayan yavrularımız, benim, senin, yani,
bizim evlatlarımızdır, bu vatanın evlatlarıdır, bir annenin, bir babanın
evladıdır; ya bizim evladımızdır ya yakınımızdır ya komşumuzdur ya
mahallemizdeki, sokağımızdaki bir komşumuzun evladıdır ya o şehrin
insanlarından bir ailenin, bir bireyin evladıdır ya da bu ulusun
vatandaşlarından bir bireydir. Dolayısıyla, çocuklarımızın bu şekilde
sokakların arasına bırakılıyor olması, sadece kendi ulusumuza ait olan bir
sıkıntı değil, bütün dünya devletlerini ilgilendiren bir sıkıntıdır.
Varlıkların en değerlisinin insan olduğuna inandığımıza göre, bu insana sahip
çıkmak, şehirli olmanın, çağdaş olmanın birincil ödevi olmalıdır.
Problemsiz bir dünya yok. İnsanın yaşadığı
her ortamın kendine özgü problemleri, sıkıntıları mutlaka vardır. Olmaz olası
fakirliğin, yoksulluğun, cehaletin sürüklemiş olduğu bu problemler giderek
ülkemizin sıkıntılarına sıkıntı katmaktadır. Sokak ve sokakta yaşamak... Sormak
istiyorum; hangimiz sokağın, gecenin dayanılmaz tıkırtıları arasında, o sessiz,
o gecenin karanlığında acaba o tıkırtılar altında nasıl yaşar, nasıl yaşamak
ister? Bunu düşündüğümüz zaman, gerçekten, insanın içini ürperten sıkıntılar
sarmaktadır.
Dünya ülkelerinin genel durumuna bakıldığı
zaman üçe ayırmak mümkün; kalkınmış ülkeler, kalkınmakta olan ülkeler ve az
gelişmiş ülkeler. Hepsinin de bu problemle karşı karşıya olduğunu bilmekteyiz;
yani, bu problemi dört ay boyunca gördüğümüz, gezdiğimiz, incelediğimizde,
dinlediğimizde gördük ki, gerçekten, dünya devletleri tamamıyla bu sıkıntıyla
karşı karşıya. Kalkınmış ülkeler problemini çözmüş gibi gözükmekle beraber,
kurumsallaşmış, problemleri masaya yatırmışlar, çözüm yolları bulunmuş, bu
noktada eğitime devam ediyorlar; kalkınmakta olan ülkeler, yani, bizim gibi
ülkeler de problemleri tespit etmiş, kurumsallaşmak için gece gündüz çalışmayı
sürdürmekteyiz; az gelişmiş ülkelerse -biraz önce arkadaşlarımızın bildirmiş
olduğu, vermiş olduğu bilgilerde de yatmaktadır- olayın henüz daha farkında,
bilincinde değildir.
Hangimiz, güzel elbise, güzel yemeklerden
hoşlanmaz diye sormak istiyorum. Hangimiz, en güzel arabalara, makamlara
hayranlık duymaz ki? Bütün bunlar insanîdir; dolayısıyla, birbirimize sahip
çıkarak, dertlerimizi paylaşarak, ekmeğimizi bölüşerek, bu ülkenin dirliğini,
birliğini, kardeşliğini, kalkınmışlığını artırmalıyız diye belirtmek istiyorum.
Tabiî, sözcülerden, Cevdet Beyin -Cevdet
Selvi'nin- ifadesindeki bir ifadeye de, bu arada, cevap vermek istiyorum.
Özellikle ifadelerinde, devletin, toplumun, çiftçinin, memurun, halkın ve buna
benzer insanların sahibinin olmadığını söylüyordu. Devletin sahibi vardır; AK
Parti İktidarıdır. Toplumun sahibi, çiftçinin sahibi, AK Parti İktidarıdır.
Memurun, halkın sahibi, gerçekten, AK Parti İktidarıdır ve bu problemleri
çözmek için gece gündüz çalışmaları sürdürmekteyiz. AK Parti İktidarı halkından
almış olduğu gücü kullanarak yoluna devam etmektedir; hiçbir şekilde, IMF'den
falan da direktif aldığını söylemek hayal gücü olmaktadır.
Aziz dostlar "dudağı çatlamış
topraklar, yaprağı kurumuş ağaçlar, gözleri nemli dostlar ve sokaklardaki
kimsesiz çocuklar için ağlamak istiyorum" diyor gazeteci dostlarımdan Suçi
Yaşar Kara ailesi; dostlarımı sevgiyle kucaklıyorum. Gerçekten, toplumu sorgularken,
toplumu gözden geçirirken kendi aile bireylerimizin toplumsal yönetimdeki
eksiklikleri, aksaklıklarını çözmeden problemleri çözme imkânına sahip değiliz.
Sokak çocuklarıyla ilgili, sokakta
yetişmiş bir arkadaşımızın kitabında şöyle bir dipnot vardı, onu aktarmak
istiyorum; diyor ki: "Sokakta yaşamayı seçmiştik 11 yaşlarımda.
Arkadaşlarımla birlikte gecenin geç saatlerinde yıkık evlerde, yıkık
viranelerde, terk edilmiş köprü altlarında yaşamayı devam ettiriyorduk.
Üzerimize alacağımız elbisemiz, üzerimize örteceğimiz yorganımız yoktu. Bir tas
çorba içmek için çırpınıp duruyorduk. Gecenin bu karanlığında, bu, soğuk,
buzdan duvarlar arasında biz... Eğer, bir tas çorba olsaydı, annemiz ve babamız
bizi sevgiyle kucaklamış olsaydı, sokaklara atmamış olsaydı ve üstümüze
giyeceğimiz elbisemiz olsaydı biz sokaklarda gezmezdik."
Şimdi, bunları ifadelendirirken,
gerçekten, sokaklardaki evlatlarımız bire bir noktada bizim yakınlarımızdır; ya
bizim komşumuzdur ya da bizim ailemizden bir bireydir. Bunu böyle düşünerek, problemin
çözülmesi konusunda -hep birlikte- birtakım kararlar alınması gerektiğini
düşünmekteyim. Aslında tüm bu problemlerin, toplumsal olarak kaybedilen
değerlerin, toplumsal çözülmenin, yılların getirdiği yoksulluğun ve
eğitimsizliğin bir sonucu olarak karşımıza çıktığına tanık oluyoruz. Bu
alandaki sorunların disiplin altına alınması ve konunun kısa vadede çözüme
kavuşturulması komisyonumuz tarafından yapılan çalışmaların hukuksal zemine
kavuşmasıyla ivme kazanacaktır. Bu konuda problemler belirlenmiş ve çözüm
yolları önerilmiştir; mutlaka bunların kanunlaştırılması gerektiğini, üzerine
basarak belirtmek istiyorum.
Olayın eğitim ve ekonomik boyutunun çözüme
kavuşturulması, sokak çocuklarıyla ilgili temel esasın da halledilmesi anlamına
gelecektir. Çocuklarımız, eğitimsizlik, ekonomi ve çeşitli sosyal nedenlerle
aile ortamından uzaklaşıp, toplum içinde büyük oranlarda potansiyel suçlu
konumuna gelmektedir; bu, daha önce arkadaşlarım tarafından anlatılmıştır.
İşlenen suçlardan -sadece İstanbul için- 12-18 yaş arası hırsızlık davalarından
yargılanan kişi sayısı 2 351 ve mahkûmiyetle sonuçlanan sayı ise 2 021'dir.
Yüzde 64,4 oranında kesinleşen mahkûmiyet davaları bulunduğu kaydedilmektedir.
Bu çocuklarımızın, sahipsiz ve yaşlarının
küçük olması nedeniyle suça iten sebeplerden çabuk etkilenmeleri ve çeşitli suç
örgütlerinin kıskacına çabuk düşmeleri kaçınılmaz bir sonuçtur. Adı üzerinde,
konuşmuş olduğumuz konu çocuktur. Çocuktan beklenen şey, çocukça hal ve
hareketlere, tavır ve davranışlara gireceği akıldan çıkarılmamalıdır. O
nedenle, eğitim ve sosyal destek projeleriyle çocuklarımızın sokaklardan
kurtarılması, rehabilite edilmesi bugün elzem bir sonuç olarak karşımızda
durmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı
okullarımızda eğitim ve öğretimin tamgün uygulanması çocuklarımızın vakitlerini
sokaklarda değil, eğitim alanlarında geçirmelerini sağlayacaktır. Ayrıca,
zorunlu eğitime tabi çocuklarımızın okula devamlarının sağlanması ve 8 yıllık
eğitim programına devamlarını sağlayacak özel birimlerin oluşturulması
gerektiğine inanmaktayız. Sokaklarda çalışan ve sokaklarda yaşayan
çocuklarımızın büyük çoğunluğu eğitim çağında olan çocuklarımızdır. İlköğretim
okullarında başarısız olan çocuklarımızın açıköğretim yoluyla 8 yıllık
eğitimlerini sürdürmelerini sağlayacak imkânın halk eğitim merkezleri
bünyesinde oluşturulması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip, buyurun, tamamlayın
konuşmanızı.
RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Okullardaki internet, bilgisayar
donanımının, bugün, hafta sonu mutlak surette ücretsiz olarak çocuklarımıza
hizmet olarak tahsisi sağlanmalıdır.
İllerde yapılan araştırmalar sonucu,
ülkemizde sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocukların sayısı hakkında bilgi
sahibi olabileceğimiz net bir veri bulunamamıştır. Bu konuda, mutlak surette,
sokakta yaşayan, çalışan çocuk bilgi ağı acilen oluşturulmalı, e-devlet
anlayışıyla bütün bilgiler, veriler, istenildiğinde, elektronik ortamda, mutlak
surette, bir tuşa basıldığı zaman alınabilmelidir.
Değerli dostlar, SHÇEK Genel Müdürlüğümüze
bağlı 42 çocuk ve gençlik merkezi tarafından, 2004 yılı itibariyle 40 205
çocuğa ulaşılmıştır. Bunlardan 28 374'ü sokakta çalışan çocuklar, 11 829'u
sokakta yaşayan çocuklardır. Sokakta yaşayan çocuklardan 6 853'ü çocuk ve
gençlik merkezlerinden bizzat hizmet almaktadır; ancak, geneli düşündüğümüzde,
ortaya konulan bu çabaların tek başına yeterli olmadığını görüyoruz. Özellikle
brifing almış olduğumuz bakanlıklarımızdan, Adalet Bakanlığı yetkililerinden
almış olduğumuz bir bilgi, yüreğimizi son derece ürpertmektedir. Demişlerdi ki,
Türkiye çocuk nüfusunun dörtte 1'i -bakıma muhtaç başlığında- sokakta yaşayan,
sokağa düşmüş, bir şekilde sokakta çalışan, ama, bakıma muhtaç anlamında,
bedensel engelliler de bunun içerisinde olmak kaydıyla, 6 000 000 çocuğumuz
"bakıma muhtaç" başlığı altında sunulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yukarıda zikrettiğim
sayısal verilere baktığımızda, olayın ciddiyetinin ne denli büyük olduğunu daha
iyi anlamamız gerekiyor. Özellikle Adana'da, kendi bölgemde, 2 384 çocuk
sokakta çalışmaktadır; İstanbul'da ise bu sayı 2 178'dir. Adana, iller arasında
birinci sırada yer almaktadır. Nüfusa oranla baktığımızda durumun daha vahim
bir noktada olduğunu görmekteyiz. Özellikle sayısal veriler çok net olarak
elimize geçmediği için, bu korkunç rakamlara ulaşılabileceğini düşünmekteyiz.
Komisyon çalışmaları neticesinde edinilen
kanaat sonucu, konuyla ilgili farklı bakanlıklarda bulunan yetkinin tek bir
bakanlık çatısı altında toplanması yetki kargaşasına son vereceği gibi, bu
alanda yapılacak planlama ve projelerin de ivedilikle hayata geçirilmesi
mutlaka sağlanmalıdır. Tek merkezden, sorunların yerinde tespit edilmesi ve
çözüme kavuşturulması sağlanacağı gibi, bu konuda yaşanan bürokratik birçok
engel de kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. Sayın Başbakanımız da,
konunun önemine binaen bir genelge yayımlamış, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu tarafından geliştirilen, sokakta yaşayan, çalışan çocuklara
yönelik hizmet modelinin, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Mersin,
Bursa, Antalya İllerinden başlanarak, ihtiyaç duyulan tüm illerimizde hayata
geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu konular, gerçekten, sivil toplum örgütleri
tarafından ciddî noktada tahlil edilmekte, ciddî noktada konuya eğilinmektedir.
Sonuç olarak, bölgelerarası yaşanan
ekonomik ve sosyal farklılıklar sonucu büyük göç olaylarının yaşandığı
gözlenmiştir. Mutlak surette, hükümetimiz tedbir almalı ve göçün durdurulması
sağlanmalıdır. Eğitim ve öğretimin tam gün eğitim şeklinde bütünüyle hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Bundan kaynaklıdır ki, Millî Eğitim Bakanlığımız,
eğitime yüzde yüz destek konusunu çok daha aktif olarak gündemde tutmalı, bu
konuda, eğitimle ilgili okullar yapılmalı ve tamgün eğitime geçilmelidir diye
düşünmekteyiz.
Aileiçi geçimsizliklerin, ekonomik ve
sosyal nedenlerle yüksek boyutlara ulaşmasına ve bunun sonucu boşanmaların
arttığına tanık olmaktayız; ki, özellikle buna yönelik projeler üretilmelidir.
Aile dediğimizde, Türk aile yapısının tarihsel geçmişine bakıldığı zaman, çok
köklü bir aile yapısına sahibiz. Bu konuda, aile biriminin, aile kurumunun
köklerindeki sarsıntıya yönelik çalışmaların ya da bu konudaki televizyon
yayınlarının da dikkate alınması gerektiğini söylemekte yarar görüyorum.
Evlilik öncesi, evlenecek olan
bireylerimiz, evlatlarımız, kız ve oğullarımız mutlaka bir şekilde eğitime
alınmalı, eğitim sonucunda bir sertifika verilmeli, mutlak surette, onların
böyle evliliği sağlanmalıdır. Neden anne olacağını, neden baba olacağını, neden
bu ulusa evlat vereceğini çok iyi bilmelidir diye düşünmekteyim.
BAŞKAN - Sayın Garip, toparlar mısınız.
RECEP GARİP (Devamla) - Tamam, Sayın
Başkanım.
Yetkilerin tek bakanlıkta toplanmasını bir
kez daha hatırlatıyorum.
Sevgiden oluşan bir toplum
yetiştirmeliyiz. Yani, her fırsatta, yavrularımıza, evlatlarımıza sevgimizi
söylemeliyiz, bireyler de karşılıklı olarak birbirlerine sevgi cümlelerini
ısrarla söylemelidir. Bu toplumun temelinin sevgi ve aşktan geçtiğine
inanmaktayız.
Mutlak surette, Türk aile yapısının güçlü
olduğunu belirleyici yayınlar yapılmalı, tiyatrolar oynanmalı, televizyon
filmleri yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Uzun bir uğraşın, emeğin sonucu olarak,
çeşitli bölgelerde komisyon çalışmaları hassasiyetle yürütülmüş, netice
itibariyle, hazırlanan raporda, sorunların tespiti ve çözüm önerileri detaylı
bir şekilde sunulmuştur. Hükümetimizin, konuyla ilgili gerekli çalışmaları kısa
sürede başlatacağına olan inancım tamdır. Özellikle komisyon üyelerinin
bütününe ve bu konuda katkıda bulunan bütün sivil örgütlerine,
bakanlıklarımıza, valiliklerimize, kaymakamlıklarımıza, özellikle uzman
arkadaşlara kalbî şükranlarımı arz ediyor, hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
Komisyon adına söz isteği vardır.
Komisyon Başkanı, Siirt Milletvekili Sayın
Öner Ergenç.
Buyurun Sayın Başkanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 829 sıra sayılı Komisyon raporumuz üzerinde Komisyonumuzun
görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugün, burada, bu oturumda, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızı konuşuyoruz
ve bu amaçla, Yüce Meclisin gösterdiği hassasiyet sonucu, onaylarınızla
kurulmuş bulunan bu Araştırma Komisyonu, çalışmalarını dört ay gibi bir süre
içerisinde tamamlamış ve benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği
veçhile, çok yönlü, detaylı bir araştırma sonucu, zannediyorum, bütün ilgili
taraflara yol gösterici; problemlerle birlikte, çözüm önerilerini de ihtiva
eden kapsamlı bir raporla, bugün, Komisyonumuz huzurunuza gelmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Komisyonumuz, çalışmaya başlarken ilke olarak bir yöntem belirlemiş ve bu
yöntem içerisinde Ankara'da konuyla ilgili bakanlıkları, başta Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumundan sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit
Hanımefendiyi ve bürokrat ekibini, Millî Eğitim Bakanlığından, İçişleri
Bakanlığından, Adalet Bakanlığından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından
ve ilgili bütün bakanlıklardan temsilcileri davet etmek suretiyle görüşlerini
almış, düşüncelerini almış, yaptıklarını dinlemiştir; ama, Komisyon
çalışmalarının bilimsel bir tabana oturarak gitmesi gereğinden hareketle de,
üniversitelerden konunun uzmanı olan bilimadamlarımızı davet etmiş ve onların
da görüşlerini almıştır.
Yine, aynı şekilde, uluslararası
kuruluşlardan konuyla ilgili çalışma yapan UNICEF, ILO ve de Dünya Bankası
yetkilileriyle bir araya gelmiş, bunların hazırladıkları proje ve raporları
incelemiş ve neticede uluslararası düzeyde "bu konu nedir ne
değildir" bunu o yönüyle de araştırmaya çalışmıştır. Bütün bunlardan sonra
asıl mesele, taşrada, illerde bu konuyu yoğun biçimde yaşayan insanlar olarak,
valilerin, ilgili kurum ve kuruluşların, üniversitelerin, yerel yönetimlerin ve
sivil toplum örgütlerinin de bu konuya nasıl baktıklarını tespit etmek
gerekiyordu; dolayısıyla, alana çıkmak gerekiyordu, alanda, bir de, bizatihi bu
olayı yaşayan sokak çocuklarıyla, gece saat 3'lere varan zaman dilimi
içerisinde, sokakta bir araya gelmek suretiyle ve bu çocukların ailelerini
evlerinde ziyaret etmek suretiyle, bu konuya, sokak çocuklarının gözüyle de
nasıl bakılması gerektiğini, nasıl bakıldığını, ailelerinin penceresinden bu
olayın ne olup ne olmadığını araştırmak gerekiyordu. Komisyonumuz, böyle bir çalışmayı
da aynı şekilde yaptı; gidemediğimiz iller ile gittiğimiz iller dahil, daha
önceden bütün valiliklere yazılan yazılarla, illerdeki durumlar hakkında
gerekli bilgiler alınmıştı ve bütün bunların ışığı altında, Komisyon olarak,
bir noktaya geldik.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
arkadaşlarımız, Komisyon çalışmaları üzerinde ulaşılan noktalarda ve hazırlanan
raporla ilgili öneriler hususunda epeyi açıklamalarda bulundular. Ben, olaya
farklı bir pencereden bakmak ve baktırmak istiyorum.
Bu çalışma süremiz içerisinde nelerle
karşılaştık? Sayın milletvekilleri, ilk olarak karşılaştığımız olay şu:
Türkiye'de, sokak çocukları olgusu, sokakta yaşayanı ve çalışanı boyutu
itibariyle ve bunların ailelerini de içine alan bir kompozisyon içerisinde
olaya baktığınız zaman, bu işin, kurumsal anlamda, bir sahibinin olmadığını
tespit ettik. Sadece SHÇEK Kanunundan kaynaklanan "korunmaya muhtaç
çocuklara SHÇEK bakar" maddesinden hareketle, sokak çocukları konusu da
SHÇEK'in üzerinde ve ilgili Devlet Bakanlığının üzerinde kalmış. Oysaki, bu,
bir devlet bakanlığının altından kalkabileceği boyutta bir olay değil.
Dolayısıyla, bir kurumsal yapı boşluğu vardır. Bu kurumsal yapı boşluğu mutlaka
doldurulmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bakın, bu konuyla ilgili kurumsal yapının içerisinde yer alması gereken kurum
ve kuruluşlar, raporumuzun 141 inci maddesindeki şemada açıkça gösterilmiştir.
Burada, Millî Eğitim Bakanlığının ağırlıklı olarak görevleri vardır, İçişleri
Bakanlığının vardır, Gençlik Spordan sorumlu Devlet Bakanlığının vardır,
Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığının vardır, Sağlık Bakanlığının, Adalet
Bakanlığının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yapması gereken işler
vardır; ama, buna ilaveten, yerel yönetimlerin yapması gerekenler var, üniversitelerin
yapması gerekenler var, sivil toplum kuruluşlarının, odaların, meslek
gruplarının, hatta, gönüllü şahısların bile yapması gereken birtakım
çalışmalar, yapabilecekleri çalışmalar var.
Şimdi, bu kadar ağırlıklı bir şema
içerisinde, bu kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla görevli
birinci dereceden yetkili ve sorumlu bir kuruma ihtiyaç var. Bu kurum, elbette
ki, Sosyal Hizmetlerden sorumlu Bakanlık olmalıdır; ama, mevcut Devlet
Bakanlığının yapısı gereği, tepesinde bir bakan, altında özel kalemi ve onun
hemen yanında danışmanları; ama, ona bağlı birkaç genel müdürlükle bu işin
koordinasyonunun sağlanması mümkün değil. Dolayısıyla, ilk yapılması gereken
şey, Türkiye'de bu işle ilgili olan Devlet Bakanlığının, birinci derecede yetkili
ve sorumlu olarak, bir icracı hizmet bakanlığına dönüştürülmek suretiyle, bu
bakanlık "sosyal hizmetler bakanlığı" olarak yeniden dizayn
edilmelidir ve bu bakanlıkla beraber, demin saydığım bakanlıkların, kurum ve
kuruluşların da, çıkarılacak olan yasada, bu konuyla ilgili görev tanımları
yapılmak suretiyle, bütün bakanlıkların, kişi ve kuruluşların neler
yapabilecekleri yasal anlamda açıklanmalıdır ve ondan sonra da, bu işin
koordinasyonu, sevk ve idaresi, bu işin odağında ve merkezinde olan sosyal hizmetler
bakanlığına verilmelidir ve böylece yürütülmelidir.
Dolayısıyla, bu kurumsal yapı
eksikliğinden kaynaklanan bir sonuç olarak da "sokakta kaç çocuk var"
sorumuza sağlıklı bir şekilde cevap alamadık ne yazık ki. Zaten, almamız da
mümkün değildi; çünkü, böyle bir sayımı yapan bir kurum yok, bir kuruluş yok.
İlgili bakanlıklar, kendi görev alanları itibariyle kendilerine intikal ettiği
kadarını bilmektedir bu konuda. İçişleri Bakanlığında, kendine intikal eden,
polisle, öyle veya böyle, bir şekilde buluşmuş, bir araya gelmiş, ya mağdur
olmuş veya birilerini mağdur etmiş bağlamındaki çocukların kayıtlarına göre bir
rakam var. Adalet Bakanlığında, suça itilmiş ve haklarında adlî işlem yapılmış
çocuklar bağlamında bir sayı var, bir rakam var. Sağlık Bakanlığında, tedavi
altına alınmış olan bağımlılarla ilgili birtakım rakamlar var. Doğaldır ki, bu
bakanlıkların hiçbiri, bütün sokak çocuklarıyla ilgili verilere sahip
olamayacaklardır. İşte, onun için, bir veri tabanı oluşturulamamış, bir çocuk
bilgi ağı, ne yazık ki, kurulamamış.
Tabiî, bu, dünden bugüne meydana gelmiş
bir olay değil. Bu, ikibuçuk yıllık bir iktidarın meydana getirdiği bir problem
de değil. Bu, yıllardır, on yıllardır devam eden bir politikasızlığın neticesi
olarak bu noktaya kadar gelebilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
dolayısıyla, böyle bir ortamda, bu konuyla ilgili iş ve işlem yapan, hizmet
yapmak isteyen kurum ve kuruluşlar, kendi şahsî gayretleri ve düşünceleri
istikametinde birtakım şeyler üretmeye çalışmışlardır. Bunlardan konuya çok
duyarlı olan birkısım valiler, vali yardımcıları ve kamu kurumu yöneticilerinin
bulunduğu illerde çok güzel birtakım çalışmalar var; ama, konuyla, öyle veya
böyle, çok yakın bir ilgi içerisinde olmayan illerde de hiçbir şey yok.
Dolayısıyla, bu bağlamda, bu problemin,
çok yoğun bir biçimde, birinci derecede yaşandığı İstanbul İlimizde, İstanbul
Valiliğinin kayda değer çalışmalarının olduğunu gördüğümüzü burada ifade
etmeliyim ve neticede, İstanbul Valiliği, yerel yönetimlerle birlikte, henüz,
dört başı mamur, ayakları tabana oturmuş, yere oturmuş olmasa bile, bir model
oluşturmuş ve o model içerisinde, gece sokaktaki çocuğun adını bilebilecek
kadar, mülkî idare amirlerinin içerisinden, vali yardımcılarının içerisinden,
kurumda çalışan elemanların içerisinden, o çocukları ismen tanıyabilen ve
çocukların da kendilerini ismen tanıyıp hitap edebildiği bir anlayış ve bir
yaklaşım gördük.
Yine, İzmir'de, sivil toplum örgütleri ile
valiliğin, yerel yönetimin çok ciddî bir koordinasyon içerisinde çalıştığını
müşahede ettik. Bununla beraber, Antalya'da, bir model ortaya konulduğunu,
desteklendiği takdirde, başarıya gidebilecek bir çalışma modeli gördük.
Şanlıurfa'da, valiliğin ve özellikle Emniyet Teşkilatının bu konuda çok ciddî
ve güzel yaklaşımlar içerisinde bulunduğunu müşahede ettik. Yine, Adana'da, bu
konuyla ilgili, değişik değişik münferit faaliyetlerin, Mersin'de birtakım
faaliyetlerin yapılmakta olduğunu, Gaziantep'te yapılmakta olduğunu gördük.
Ama, hepsinde gördüğümüz bir eksiklik, bu
illerimizde ve gidemediğimiz illerde yapılan çalışmalar, sadece, oradaki
idarecilerin inisiyatifinde ve düşünebildikleri kadarıyla ortaya
koyabildikleriyle sınırlı kalmış. Oysaki, bir ilimizin sayın valisinin bize
söylediği şu söz çok manidardır: Sayın vali "Sayın Başkan, sayın üyeler;
ben sizden para istemiyorum. Ben ihtiyaç olacak kadar parayı bulurum; ama, ne
yapacağımı bilmiyorum. Siz, bana, ne yapmam gerektiğini söyleyin, önüme bir
model koyun, bir proje koyun, ben de ona göre bu konuyu götüreyim" dedi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
konunun mutlaka, ama mutlaka ulusal bir proje bağlamında, ulusal bir anlayış
birliği içerisinde götürülmesi gerekiyor. Yani, hazırlanması gereken genel
projenin içerisinde, elbette ki, illerin yerel ihtiyaçları dikkate alınarak,
oralarda içi farklı farklı faaliyetlerle doldurulabilir, doldurulması da
gereklidir; ancak, herkesin yapabildiğini ve düşünebildiği kadarını yapsın diye
olayı bugünkü gibi bırakıp gidemeyiz; çünkü, burada söz konusu olan şey,
çocuklarımızdır, geleceğimizdir.
Dolayısıyla, bu kurumsal yapıyla ilgili bu
konuyu takdirlerinize arz ettikten sonra, alandaki çalışmalarımız içerisinde,
ne yazık ki, çocuklarla konuştuğumuzda, aileleriyle konuştuğumuzda, emin olunuz
ki, sayın milletvekilleri, ağladığım anlar oldu. Gündüz karşılaştığım olayların
etkisiyle, gece sabahlara kadar uyuyamadığım ve başımı yastıkta tuttuğum o
anlarda, gözlerimden akan yaşlarımın yastığımı ıslattığını müşahede ettim.
Böyle geceler yaşadım; sinir sistemim bozuldu diye basına açıklama yapmıştım;
burada, bunu, sizin huzurunuzda paylaşmak istiyorum ve buna sebep olan bir iki
olayı da takdirlerinize arz etmek istiyorum.
Bir eve gittik, sokakta, altı aydır, sekiz
aydır evine uğramamış bir çocuğu da alıp, evine götürerek gittik. Baktık ki,
iki odalı bir ev. Bir anne, bir baba, 15 tane çocuk. Şimdi, çocuklarla
konuşurken, en son sokaktan alıp eve götürdüğümüz o çocuk "amca, beni bu
evin içine bir yerleştirin bakayım. 17 tane yatak koyabiliyorsanız ben burada
kalırım, sokağa gitmem" dedi.
Bir başka eve gittik. 9 metrekarelik bir
odanın içerisinde anne, baba, 10 tane çocuk. Şimdi, sayın milletvekilleri,
düşünün, bu 9 metrekarelik odanın içerisinde aile yaşıyor; aile ilişkileri
devam ediyor, karı-koca ilişkileri devam ediyor. Zaten ettiği içindir ki 10
tane çocuk meydana gelmiş. Şimdi, 9 metrekarelik bir odanın içerisinde bu
karı-koca ilişkilerinin devam ettiği bir ortamda bu çocukların hangi durumlarda
etkilendiğini, hangi durumlarda yaşamlarını sürdürdüklerini ve ne derece bir
ahlakî erozyona uğradıklarını burada yüksek takdirlerinize sunmak istiyorum.
Bir başka olayda, öz babasını öldüren ve
sokağa düşen çocuk olduğunu gördük.
Bir başka olayda, anne-baba ayrılmış, üvey
anne bir tarafta, üvey baba bir tarafta, ortada kalmış 12 yaşındaki bir
yavrucağı hiçbiri kabul etmiyor ve altı aydır sokakta duruyor bu çocuk.
Bir başka yerde, cinsel istismara uğramış
14 yaşında ve de hamile bir kız çocuğunun, ilinde yerleştirilebileceği bir
kurum olmadığını müşahede ettik.
Bir başka ilde, bir yere sığınmış 13
yaşındaki bir kızcağız, kucağında 3 aylık bebeği ve de yanında, ne acıdır ki,
annesi olduğu halde... Sığınma bekleyen ve bir yerlere yerleşmek isteyen kız ve
hanımlarla karşılaştık.
Ama, çok daha acı bir şey daha ifade
edeceğim sizlere şu anda ve özellikle sayın bakanlarımın, sayın
milletvekillerinin bu söyleyeceğim şeyi iyi dinlemelerini rica ediyorum. Erkek
çocuklarının fuhuş sektöründe alınıp satıldığını müşahede ettik. 14 yaşındaki
bir erkek çocuğun "ne olursunuz, amca, Allah rızası için beni bu durumdan
kurtarın" diyen feryadını hâlâ unutabilmiş değilim.
Bunun sayısının bir ve birlerle ifade
edilemeyecek kadar çok olduğunu da burada söylemek istiyorum; ama, ne acıdır
ki, bugünkü yapı içerisinde bu çocuklara, bırakın günlük, anlık müdahale
edilmesi gerekirken, "beni alın buradan, Allah rızası için kurtarın"
diyen o yavrucağı, ona buna satılan ve fuhuşta kullanılan o yavrucağı, ne yazık
ki, ben, ancak on gün sonra kendi ilinden başka bir ile transfer ettirebildim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergenç;
toparlayın...
(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir Araştırma Komisyonu Başkanı olarak, ancak on gün sonra bunu
sağlayabildim.
Böyle bir şey olmaz değerli
milletvekilleri. Yani, bu, çok sathî bir mesele değil; bu, siyaseten olaya
bakılabilecek kadar basit bir mesele de değil. Bu olaya, siyasetüstü bir
anlayışla bakmak lazım ve siyasetüstü bir yaklaşımla, mutlaka, bu meseleyi
ortadan kaldırmak lazım.
Bakın, değerli milletvekilleri, sizlere,
yarısı rapor niteliğinde; ama, aynı zamanda bir mektup niteliğinde olan ve
sosyal hizmet uzmanı olan bir bayan kardeşimin bana, şahsıma yazdığından bir
iki pasaj okumak istiyorum.
Zamanınızı almamak için geçiyorum. Bakın,
sokakta yaşayan bu çocuklarla ilgili diyor ki: "Bu gruplar arasında cinsel
tacizler ve tecavüzler oldukça yüksektir." Atlıyorum... "Sayın
Başkan, siz, önce tecavüze uğrayan, sonra kendini trenin altına atan bir çocuğu
teşhis etmek zorunda kaldınız mı? Veya önce tecavüze uğrayan, sonra da üzerine
tiner dökülüp yakılan bir çocuğu gördünüz mü? Ya da önce tecavüze uğrayan,
sonra öldürülen ve kanıyla duvara "bizi polise okuyanın sonu budur"
denen bir çocuğun cesedini teşhis etmek zorunda kaldınız mı" diyor.
"Ben bunların hep zorunda kaldım" diye devam ediyor ve neticede şunu
ifade ediyor -bu, hepimizin, özellikle hükümet temsilcisi sayın bakanlarımızın
da dikkatine sunmak istediğim bir konudur; bunu bizzat biz de yaşadık
incelemelerimiz sırasında- diyor ki: "1980 yılından beri sokak
çocuklarıyla çalışıyoruz. Yıllardır insanlar raporlar istemekte ve almaktadır;
ancak, sonuç alınamamaktadır. Herkes konuşmaya gelince, mangalda kül
bırakmamakta, ancak, iş yapmaya gelince kimse kılını kıpırdatmamaktadır.
Çocukların kaldığı kurumlar gezilmekte, eksikler söylenmekte, ancak, bu
eksikliklerimizi nasıl gidereceğimizi söylememektedirler. Bir çocuk için koruma
kararı istediğimizde, en iyi ihtimalle bir yıla yakın bir süre almakta"
diyor ve devam edip geliyor "yazacak, söylenecek çok şey var, ancak,
sizlerin bu soruna ne kadar ilgi göstereceğinizi bilmediğim için, daha fazla
detaya girmek istemiyorum" diyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
mektupta ifade edilen meseleleri, hepinizin yüksek vicdanına ve özellikle,
sayın bakanlarımın da yüksek vicdanlarına havale etmek suretiyle, ne olur,
geliniz, geliniz, bundan sonra, özellikle, şu meselede "bir şeyler
aranıyor, araştırmalar yapılıyor, raporlar isteniyor; ama, bir şeyler yapılmıyor"
kanaatini ortadan kaldıralım. Ne olursunuz, bu çocuklarımız için, geleceğimiz
için bu raporumuzu raflarda bırakmayın ve hükümet erkânı olarak, bu işle ilgili
bakanlıklar olarak, zaten teşekkül etmiş olan 5 bakandan müteşekkil bir
koordinasyon kurulu mesabesindeki bu bakanlıklarımızla da bu konuyu çözmek
üzere ne gerekiyorsa yapınız; ama, burada ben hemen şunu ifade etmek istiyorum
ve Sayın Millî Eğitim Bakanımıza seslenmek istiyorum: Bu konuda en önemli ve
ağırlıklı yük ve görev, Millî Eğitim Bakanlığına düşmektedir. Biz, belki bir
çırpıda sokaktaki çocukları toplayabilip bir yerlere koyarız, tedavi eder,
rehabilite edebiliriz; ama, bugünkü yapı, sürekli sokağa çocuk üreten bir
yapıdır. Dolayısıyla, aileyle ilgili bir çalışma yapılmadıkça, ailenin
eğitilmesi, ailenin rehabilitasyonu, ailenin çocuk ilişkileri, evlat yetiştirme
anlayışı değişmedikçe, bu anlamda problemi çözmek mümkün olmayacaktır. Onun
için, toplum merkezlerine ihtiyaç vardır, aile rehberlik ve danışma
merkezlerine ihtiyaç vardır. İşte bugün, bünyesinde 600 000 meslek elemanı
olarak öğretmeni barındıran bir bakanlığın, okulları birer toplum merkezi,
birer aile danışmanlık ve rehberlik merkezi gibi kullanmak suretiyle, sadece
mesai saatleri içerisinde açılıp kapanan kurumlar değil, aynı zamanda yirmidört
saat işlevi olan ve çalışan kurumlar haline getirilmesi lazımdır. Burada
çalışan personelin desteklenmesi lazımdır, özlük hakları itibariyle
desteklenmesi lazımdır. Buralara sosyal hizmet uzmanı, sosyolog, psikolog gibi
elemanlar verilmelidir ve ailelerin, insanların bu kurumlara gelmesini beklemek
değil, bunların ayaklarına, sokaklarında, mahallelerinde evlerine gitmek
suretiyle bu konunun çözümü için bir gayret gereklidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
söyleyecek çok sözüm var. Ancak, zamanınızı da fazla suiistimal etmek
istemiyorum. Burada, önceleri sokak çocuğu olmuş, sokaklara düşmüş; ama,
şefkatli bir elin gecenin bir saatinde başını okşaması neticesinde
kurtulabilmiş ve bugün önemli bir kurumumuzda kamu görevlisi olan eski bir
sokak çocuğunun bana yazdığı mektuptan bir paragrafla, yine bu çocuğumuzun
yazdığı bir şiiri okumakla sözlerime son vermek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bakınız, ne diyor bu çocuğumuz. Başından özetlemem gerekirse, diyor ki:
"Ben üçüncü sınıfa giderken babam öldü, annemle yalnız kaldık, bakacak
kimsemiz yoktu..." Vesaire vesaire anlattıktan sonra "... evin en
büyük erkeği olduğumdan sabahları okula aç gider, öğleden sonra borçla simit
alıp geceleri 1'lere kadar kahvehanelerde simit satardım. İlkokulun dördüncü
sınıfında sigaraya, ortaokulda şarap içmeye alıştım. Sokaklarda olduğum için
sokak kanunlarına uymak zorundaydım; yavaş yavaş bozuldum, mecburen sokak
çetelerine karıştım. Artık haraç almaya başlamıştık. Yüreğimdeki bir ses bunun
yanlış olduğunu söylüyordu; ama, ne yapayım, sokakların kanunlarına uymak
zorundaydım. Yine bir gün insanlardan zorla para alıp içki içip camide bizi
kimse bulamaz diye oraya sığınmıştık. Gece karanlığında nur yüzlü, ak sakallı
bir adam bana yaklaştı, hayatımda ilk defa biri şefkatle başımı okşuyordu
'evlat, gittiğin yol yanlış, gel bu hatadan vazgeç, bundan sonra seni korumam
altına alıyorum' dedi ve ben, o şefkatli el vasıtasıyla ayıldım ve bundan
kurtuldum."
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
arkadaşlarımız, bu çocukların sokağa düşmesinin sebeplerini izah ederlerken
bunda sevgi, ilgi ve şefkat eksikliğini dile getirmişlerdi. Şu mektupta, kendi
el yazısıyla bu çocuğumuzun bana yazdığı bu mektupta bu çok apaçık bir şekilde
ifade ediliyor, yaşanmış bir olay olarak ifade ediliyor. O halde, şiiri
okumadan, izniniz olursa Sayın Başkanım, buradan bütün analara ve babalara
seslenmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Ergenç, sürenizi çok
geçtiniz; lütfen tamamlayın!..
(10/111, 160, 180) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Çocuklara sevginizi gösterin,
çocuklarınıza ilginizi gösterin, şefkatinizi gösterin; çünkü, onların, buna,
fazlasıyla ihtiyacı var.
Son olarak, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; "Ben Mecburen Bir Sokak Çocuğuyum Abi" başlıklı dört
paragraflık bir şiiri arz ediyorum:
"Karnım aç dediğimde derdimi
bilmediniz,
Zenginden istedim, Allah versin dediniz,
Göbekli Müdürler yurtlardan defettiniz,
Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.
Baba, ana, devlet sevgisi nedir hiç
tanımayan,
Abi, bir yardım et dediğimde horlanıp
hırpalanan,
Mekânsız ve çaresiz cami avlularında
yatan,
Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.
Siz Sayın Büyüklerim koltuklarınızı iyi
zaptedin,
Vicdan, sevgi, merhamet nedir ki
yüreklerinize hapsedin,
Soğuk gecelerde titrerken, sizler kedi,
köpek besleyin,
Ben mecburen bir sokak çocuğuyum abi.
Çocukluğumu çaldınız, yalan söylediniz,
sahte güldünüz,
Vicdanlarınızın adaletinin yerine,
cüzdanlarınızı karıştırdınız,
Davacıyım, çünkü beni bu hale sizler
getirdiniz,
Ben mecburen bir sokak çocuğuyum
abi."
Bütün bunları ifade ederken, ben de, son
olarak, Komisyon çalışmaları esnasında Komisyon çalışmalarına katkı veren
Komisyon üyesi arkadaşlarımın tamamına, çalışan uzman arkadaşlarımıza ve de
konuyla ilgili olan, görüştüğümüz tüm kurum ve kuruluşlara, valiliklere, bu
konuda gösterdikleri hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum ve ayrıca,
özellikle bir şükran borcumu ifade ederek hepinize saygılarımı sunmuş olacağım;
Türk medyası, bu konuda, çok sorumlu bir yayıncılık anlayışıyla konuyla
yaklaşmış ve konuda toplumsal bir hassasiyetin oluşması istikametinde çok ciddî
bir yayıncılık anlayışını ortaya koymuştur. Dolayısıyla, ben, görsel ve yazılı
medya mensuplarına da, Komisyon Başkanı olarak, Komisyondaki arkadaşlarımla
birlikte teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu vesileyle, inşallah, sokaklarımızı ve
geleceğimizi bu "sokak" olgusundan kurtarmak üzere gerekli tedbirleri
hep birlikte alacağımız umuduyla, hepinize, tekrar, saygılar, sevgiler
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergenç.
Hükümet adına söz isteği vardır; Devlet
Bakamız Sayın Güldal Akşit...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın
Güldal Okuducu'nun da söz isteği vardı...
BAŞKAN - Değerlendireceğiz.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir
ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi ve 23
milletvekili, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem ve 45 milletvekilinin,
çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
raporunun görüşülmesi amacıyla toplanmış bulunuyoruz.
Raporun hazırlanmasında emeği geçen
değerli milletvekili arkadaşlarımı ve ilgili uzmanları kutlayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarımız ve
komisyonun Değerli Başkanı, çalışmalarla ilgili olarak, biraz evvel bizleri
aydınlattılar.
Araştırma komisyonunun raporunun
incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, konu çok boyutludur. Konunun,
Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
İçişleri Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Adalet Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının doğrudan görev alanını
ilgilendiren yönleri vardır. Hatta, konuyu bununla bile sınırlandırmamak
gerekir diye düşünüyorum; yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının da,
bu çerçevede, önemli fonksiyonları olduğu muhakkaktır. Tabiî, işin manevî
boyutunu da unutmamak gerekir. Sadece belirli bakanlıklarla sınırlamak doğru
değildir. Aslında, devletin her kurumunun, Millî Eğitim dedik, Sağlık Bakanlığı
dedik, Adalet dedik, Diyanet İşleri Başkanlığı diyorum, her kurumun, bu
konuyla, bir şekilde ilgilenmesi ve çözüm üretmesi gerekmektedir.
Raporda konunun boyutları, istatistikî
bilgiler ve diğer teknik hususlar ayrıntılı olarak belirtildiği için, bu
konuları burada tekrar ederek vaktinizi almak istemiyorum. Bakanlık olarak,
konuyla ilgili sorumluluklarımızın bilinci içerisinde, imkânlarımız ölçüsünde,
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özellikle son dönemde, konuyla ilgili
hizmetlerimizin etkinliğini ve verimliliğini artırdık, yeni projeler
geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Bunlarla ilgili ayrıntıları, birazdan,
sizlere sunmaya çalışacağım. Bu noktada, şunu ifade etmeliyim ki, araştırma
raporunun sonuç bölümünde yer alan ve Bakanlığımı ilgilendiren çözüm önerileri
de, bundan sonraki çalışmalarımıza ışık tutacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükümet olarak, ekonomik konularda olduğu gibi, sosyal konularda da, çok ciddî,
akılcı, ülkemiz gerçeklerine uygun çözümler üretmeye devam ediyoruz. Bu
çerçevede, özellikle son yıllarda ülkemiz gündeminde bulunan, sokakta yaşayan
ve sokakta çalışan çocuklar, kapkaç olayları, çocukların ve gençlerin
uyuşturucu madde kullanımıyla mücadele edilmesi konularının birlikte ele
alınmasında yarar gördük. Sokakta yaşayan veya çalışan çocuklar sorunu, 1940'lı
yıllarda, İstanbul'da tespit edilen 2 848 çocukla başlamış ve günümüzde
boyutları genişlemiş ve acilen çözüm üretilmesi gereken sosyal bir sorun halini
almıştır. Toplumun, sokak çocukları ve sokakta çalışan çocuklar problemine
nasıl baktığı önemlidir. Bu noktada, kamuoyunda yanlış algılanan bir hususu
düzeltmek isterim. Son dönemde sıkça rastlanılan gasp, kapkaç olayları gibi
olaylar ve bunları gerçekleştirenlerin sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar
olduğu şeklindeki kamuoyu kanaatinin doğru olmadığıdır. Toplum, bu
çocuklarımıza damgalayıcı yaklaşmakta ve toplumun bir kısmı, bu çocuklarımızı
tehdit unsuru olarak algılamaktadır.
Söz konusu çocukların rehabilite edilmek
suretiyle, sağlıklı birer birey olarak topluma katılmalarını sağlamak için
topluma dayalı modeller geliştirmek ve bu modelleri uygulamaya koymak için
çalışmalara başladık. Sözü edilen sorunun çözümünün, ancak kurumlararası etkili
işbirliğiyle mümkün olabileceğini biliyoruz.
Bu gerçekten hareketle, Başbakanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla, Devlet Bakanı sıfatıyla benim
koordinatörlüğümde, Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek, İçişleri Bakanımız
Sayın Abdülkadir Aksu, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik ve Sağlık
Bakanımız Sayın Recep Akdağ'dan oluşan bir komite kurulmuştur.
Komite, bir dizi toplantı yapmak
suretiyle, sokak çocukları ve kapkaç olayları, uyuşturucu madde kullanımının
önlenmesi konularında çalışmalar yapmış, bu konuların birlikte ele alınması
amacıyla, kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler belirlemiştir.
Çok ayrıntıya girmemek kaydıyla, kısaca
ifade etmek gerekirse, kısa vadede, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması,
topluma bu yönde olumlu bir mesaj verilmesi amacıyla, İçişleri Bakanlığımız
tarafından gerekli tedbirler alınmıştır ve alınmaya devam edilmektedir. Alınan
tedbirlerin olumlu sonuçları da hemen beraberinde gelmektedir. Orta vadede
çözüm üretmeye yönelik olarak, bakanlarımızdan oluşan komite, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu koordinatörlüğünde bir model geliştirilmesi kararı
almıştır. Bu çerçevede, SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından kapsamlı bir model
geliştirilmiş, bu modelin uygulanabilir olduğu konusunda ortak bir fikir
oluşmuştur. Bakanlıklar ve kurumlararası etkili işbirliğine dayalı olarak
gerçekleştirilecek bu uygulama, sorunun yoğun olduğu illerden başlanarak hayata
geçirilecektir.
Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara
yönelik hizmet modeli olarak adlandırılan söz konusu çalışma, sorunun yaşandığı
tüm illere uygulanabilecek ölçektedir. Projenin öncelik sıralaması içerisinde,
İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Adana, Mersin, Bursa, Antalya ve İzmir illeri yer
alacaktır. Bu çerçevede, ilk uygulama İstanbul'dan başlatılmıştır.
SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından
hazırlanan sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara yönelik hizmet modelinin ilk
uygulama merkezi olarak seçilen İstanbul İli, modelin pratik bir değer
kazanması ve yaygın uygulamaya geçilmesi noktasında da ayrıca büyük önem
taşımaktadır. Bugüne kadar bu alanda gerçekleştirilememiş olan kurumlararası
işbirliğinin etkili biçimde uygulamaya konulacak olması, SHÇEK'in
koordinasyonunda diğer kurumların da bu hizmeti üstlenmede çok istekli
davranmaları, sorunun çözümü adına atılmış ciddî bir adımdır. Bu işbirliğiyle
sağlanacak olan başarı, birçok sosyal sorunun çözümü için de model
oluşturulabilecek niteliktedir. Bu hizmet modelinde, her merkez, ihtiyaç
gruplarından birisine hizmet verecek şekilde, bir sonraki hizmet ayağı
belirlenmek suretiyle yapılandırılmıştır. Öncelikle sokaktaki çocuklar mobil
ekipler aracılığıyla veya sokak ofisleri tarafından tespit edilecektir. Tespit
edilen bu çocuklar, ilk uyumlandırmayı gerçekleştirmek üzere, ilk adım
istasyonlarına yönlendirileceklerdir. Hizmeti reddederek, madde kullanımından
vazgeçmek istemeyen çocuklar ise, korunmaları ve bu esnada da ikna edilmelerine
yönelik çalışmaların gerçekleştirilmesi amacıyla barınaklara
yönlendirileceklerdir.
İlk adım istasyonunda uyum süreci
tamamlandığı kanaati oluşan madde bağımlısı çocuklar, Sağlık Bakanlığı
bünyesinde bulunan tıbbî tedavi merkezine, tıbbî tedavisi tamamlandıktan sonra,
yine Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan tıbbî rehabilitasyon merkezine sevk
edilecektir. Tıbbî rehabilitasyonu gerçekleşen çocuklar, sosyal rehabilitasyon
merkezine teslim edileceklerdir.
İlk adım istasyonunda uyum sürecini
tamamlayıp sokakta yaşayan; fakat, madde kullanmayan çocuklar, doğrudan sosyal
rehabilitasyon merkezlerine havale edileceklerdir. Sosyal rehabilitasyon
merkezinde, çocuklar, sorumluluk alma alışkanlığını kazandıracak etkinlikler
aracılığıyla, örgün eğitim veya meslekî eğitime dahil edileceklerdir. Bu
süreçleri tamamlayan çocukların, öncelikle aile yanına, bunun mümkün olmaması
halinde SHÇEK kurumlarına veya Millî Eğitim Bakanlığına bağlı yatılı okullara
yönlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu süreçlerden sonra meslek edinerek işe
yerleştirilen ve aile yanına dönmesi mümkün olmayan ya da kurum bakımı
hizmetlerinden yararlanmak istemeyen, yararlanmak üzere yaşı uygun olmayan
çocuklar ise gençlik evlerinden yararlandırılacaklardır.
Bu hizmet modelinin ülke geneline
yaygınlaştırılması amacıyla, 2005 Şubat ayında, İstanbul İlinde, ilgili tüm
tarafların katıldığı toplantı gerçekleştirilmiş; İstanbul Eylem Planı
oluşturularak uygulamaya konulmuştur.
Konunun önemi ve aciliyeti gözönünde
bulundurularak, uygulamada görev alacak tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu
personelinin gereken ciddiyet ve hassasiyeti göstermelerini, uygulamaların
yöneticiler tarafından dikkatle takibini ve herhangi bir aksamaya meydan
verilmemesini teminen, 2005/5 nolu Başbakanlık genelgesiyle, 25 Mart 2005
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Çalışmaların takibi
Bakanlığımca yürütülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben, bu aşamada, izninizle, Bakanlığıma bağlı SHÇEK Genel Müdürlüğünün konuyla
ilgili diğer çalışmaları hakkında da sizleri kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Anayasamız, yasalar ve Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, açıkça, çocuk ihmali ve istismarı konusunda ivedi
tedbirlerin alınmasını öngörmektedir. Bu çerçevede, 2828 sayılı SHÇEK
Kanunuyla, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara hizmet vermek amacıyla, 1997
yılından itibaren, çocuk ve gençlik merkezleri hizmet vermeye başlamıştır.
Çocuk ve gençlik merkezleri, eşlerarası
anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri
nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlikeyle karşı karşıya kalan ve sokakta
çocuk ve gençlerin geçici süreyle rehabilitasyonlarını ve topluma yeniden
kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan, yatılı veya gündüzlü sosyal
hizmet kuruluşlarıdır.
SHÇEK Genel Müdürlüğü, halen, 43 çocuk ve
gençlik merkeziyle hizmetlerini sürdürmektedir. Merkezler aracılığıyla bugüne
kadar ulaştığımız çocuk sayısı ise, 41 982'dir. Bu çocuklardan, hiç okula
gitmemiş olup, okula başlatılan çocuk sayısı 1 893; okula devamı sağlanan çocuk
sayısı 6 902; ailesi yanına dönmesi sağlanan çocuk sayısı 12 012; işe
yerleştirilen çocuk sayısı 468; sosyal yardım alan çocuk sayısı 7 038; korunma
altına alınan çocuk sayısı 225; madde bağımlısı çocuk sayısı 3 475. Bu
çocuklar, madde bağımlılığı tedavi ünitelerine yönlendirilmektedirler.
Çeşitli meslekî çalışma ve sosyal hizmet
müdahalelerine rağmen, çocuğunu sokakta çalıştırmakta ısrar eden ve bu nedenle
suç duyurusunda bulunulan aile sayısı 770 olup, ceza alan aile sayısı 130,
aynî, nakdî yardımdan yararlanan aile sayısı ise 1 124'tür. Çocuk ve gençlik
merkezlerimiz, bu alanda yapılan çalışmaların ana hizmet birimleridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuk sorununun ve diğer sosyal sorunların
çözümüne yönelik koruyucu ve önleyici çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Bu
yöndeki çalışmalar da, Bakanlığıma bağlı SHÇEK bünyesindeki toplum merkezleri
ve aile danışma merkezleri aracılığıyla yürütülmektedir. Bu kapsamda, ilgili
tüm tarafların işbirliğiyle, 31 ilde, toplam 59 toplum merkezi hizmet
vermektedir. Bu merkezler aracılığıyla, ayda yaklaşık 15 000 kişiye hizmet
sunulmaktadır. Ayrıca, 21 ilde, 22 aile danışma merkezi oluşturulmuştur. Bu merkezler
aracılığıyla da, ayda yaklaşık 600 aileye, rehberlik, danışmanlık ve eğitim
hizmeti verilmektedir.
Ekonomik yoksunluk nedeniyle çocuklarını
sokakta çalışmaya zorlayan aileleri bu uygulamadan vazgeçirmenin bir diğer
yöntemi de, ailelerin aynî-nakdî yardımla desteklenmesidir. Bu yöndeki
hizmetler de SHÇEK tarafından yürütülmektedir. 2005 yılında, bu amaçla ailelere
yapılacak yardım miktarı, geçen yıla göre yüzde 100 oranında artırılarak,
nakden 152 Yeni Türk Lirasına çıkarılmıştır. Ayrıca, bu çocuklar için, ilave
olarak, sağlık, eğitim ve giyim yardımları da yapılmaktadır.
Koruyucu ve önleyici tedbirler kapsamında
2005 yılında, Uluslararası Çalışma Örgütü, yani, ILO Türkiye Temsilciliği ile
SHÇEK Genel Müdürlüğü arasında, Sokakta Çalışan ve Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesine Yönelik İşbirliği Protokolü imzalanmıştır. Protokol gereğince, 11
ilde -ki, bu iller, Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Diyarbakır,
Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Şanlıurfa İlleridir- sokakta çalışan
çocukların iş yaşamından çekilerek eğitime yönlendirilmeleri ve risk
grubundakilerin de çalışmaya başlamalarının engellenmesi amaçlanmaktadır.
Projeyle, 6 700 erkek ve kız çocuğa ulaşılacak olup, bunlardan halen işgücü
içinde bulunan 2 700'ünün işgücü dışına çıkarılması, risk grubunda bulunan 4
000'inin ise işgücüne girmesinin önlenmesi sağlanacaktır.
Projedeki en temel hedeflerden birisi,
çocuklara temel eğitime devamlarının sağlanması için ekonomik ve eğitim desteği
verilmesidir. Proje uygulamalarının, sokakta çalışan çocukların yoğunlukla
bulunduğu mahallelerde bulunan SHÇEK'e ait toplum merkezleri aracılığıyla
gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu proje, çocukların sokağa çıkmadan
önce mahallesinde desteklenerek topluma kazandırılması açısından büyük bir
öneme sahiptir. Yine, bu proje kapsamında, anne babaların bilinç ve duyarlılık
düzeylerinin artırılması amacıyla eğitim programları gerçekleştirilecektir. Bu
çalışmayla da tahminen 6 000 çocuğa dolaylı olarak yarar sağlanması
planlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sokakta yaşayan ve çalışan çocuk sayısının asgarîye indirilmesi, uyuşturucu
kullanımının ve kapkaç olaylarının önlenmesi konuları, daha önce de belirttiğim
gibi, kurumlararası etkin işbirliğini gerektirmektedir. Bu kapsamda, konunun
asayişle ilgili boyutunu İçişleri Bakanlığımız yakından takip etmektedir.
Uyuşturucu kullanan çocukların tıbbî rehabilitasyonlarıyla ilgili olarak Sağlık
Bakanlığımız çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Adalet Bakanlığımız, mevzuat
çerçevesinde neler yapılabileceği üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, konunun çalışma yaşamı kapsamında,
çocuk işçiliğinin önlenmesi boyutuyla ilgilenmektedir. Bu noktada, en önemli ve
uzun vadeli çözümün eğitim olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçekten
hareketle de Millî Eğitim Bakanlığımıza önemli görevler düştüğü konusunda
hemfikir olduğumuzu zannediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclis araştırması komisyonunun yaptığı bu önemli çalışma nedeniyle konunun tüm
boyutlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ele aldık ve tartıştık.
Hepimiz için yararlı bir görüşme olduğunu düşünüyorum. Sosyal sorunların çözümü
konusunda bundan sonra da sizlerle birlikte pek çok çalışmayı yapacağımızı ve
bu araştırma sonuçlarının tarafımızdan değerlendirilerek daha etkin çözümlere
ulaşılacağına inanıyorum.
Ancak, sözlerime son vermeden önce, Sayın
Selvi'nin konuşmasının sonunda değindiği bir hususa değinmeden geçemeyeceğim.
Kendileri, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile Tarım Bakanlığı arasında
halen sürmekte olan bir dava nedeniyle "Türkiye Jokey Kulübü" olarak
ifade ettiler ve "gerekiyorsa ilgili Devlet Bakanının istifa edeceğini
düşünüyoruz; tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır" dediler. Sayın Selvi,
tüyü bitmemiş yetimin hakkını, şunu bilmenizi isterim ki, ben, sizlerden çok
daha fazla düşünüyorum; çünkü, ben her gün onlarla yatıp kalkıyorum, onların
sorunlarıyla yoğrulmuş vaziyetteyim; ancak, benim için üzücü olan şudur ki,
Sayın Genel Başkanınızın, Sayın Baykal'ın da kulaktan dolma bilgilerle, bugün
-kendisini dinleyemedim, ama- Grup konuşmasında bu konuyu ele aldığıdır. Ancak,
ben, size burada şunu kısaca ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) -
Allah'a çok şükür, veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yok; çünkü, ortada, ne
kesinleşmiş bir yargı kararı var, nihayetlenmiş bir yargı kararı var ne de
başlamış ama, durdurulan bir tahsilat söz konusu. Dolayısıyla, bu bahsedilen
trilyonların hangi trilyonlar olduğunu ben de merak ediyorum. Kaldı ki, davanın
tarafları devletin iki kurumudur. Tarım Bakanlığı ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumudur; yani, devletin bir kasasından bir kasasına geçiş söz
konusudur ve henüz bitmemiş bir yargıdan bahsediyoruz. Bakın, halen klasik
usullerle siyaset yapmak çok kolaydır. "Sayın Bakanın talimatıyla tahsilat
durdurulmuştur." Hangi tahsilattır bu?! Hangi başlamış tahsilattır?!
Üstelik, kaldı ki, bu dava, 59 uncu hükümetten önce, hatta 58 inci hükümetten
önce, 57 nci hükümet döneminde açılan bir davadır, o dönemde bitmiştir ve o
dönemin Bakanı Sayın Gemici, acaba tahsilat için niye harekete geçmemiştir?!
Sonra, kaldı ki, bu yasa, bu yasal düzenleme, 1983 yılında yapılmıştır.
1983'ten bugüne kadar...
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Bakan,
onun yapmaması sizin yapmamanızı gerektirmez ki!..
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Ben
sizi bölmeden dinledim; lütfen dinleyin!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz de sizi
dinledik.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) -
Lütfen dinleyin!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sizi hiç
bölmeden dinledik.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Ve
1983'ten bu yana bu konuda yine bir girişim olmamıştır. Ben, kimseyi suçlayarak
değil, ama, vicdanen son derece müsterihim ve şunu da ifade etmek istiyorum ki,
tahsilat anı geldiğinde, gecikme faiziyle alınacak bir alacak söz konusudur. Bu
konuda benim ya da tahmin ediyorum ki, diğer ilgililerin veremeyecek hesabı
yoktur; ama, bunun bu şekilde gündeme getirilmiş olması, kulaktan dolma
bilgilerle hareket edilmiş olması yanlıştır.
Gönül isterdi ki, bir Anamuhalefet Partisi
Lideri bu konuyu ağzına aldığında, ilgili Bakanlıktan da sorsun "siz, bunu
niye tahsil etmediniz, karar kesinleşti niye uygulamaya koymadınız" desin;
ama, maalesef, ne bize sorulan bir soru vardır ne bu konuda bilgi
istenilmiştir; ancak, sağdan soldan, gizli ajanlarla alelusul alınan bilgilerle
bu yola gidilmiştir. Ben, bunu Yüce Meclisin takdirine bırakıyorum. Zaten, günü
geldiği zaman gerekli bilgilendirme yapılacaktır.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz alan Eskişehir Milletvekili Sayın Selvi'nin,
konuşmaları sırasında, Sayın Millî Eğitim Bakanlığı hizmetlerine giren bazı
konularda yanlış bilgiler verildiğinden bahisle, konuşmanın akabinde, Millî
Eğitim Bakanı, gerekli açıklamayı yapmak için, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre
söz istemiştir.
O anda, bu konuyu değerlendireceğimi
kendisine ifade ettikten sonra, konuşma zabıtlarını getirttim, inceledim.
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, yerinizden, kısa bir açıklama yapmanız için
size söz veriyorum.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Nedir Sayın
Bakanın söz aldığı konu?!
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, huzurunuzda, sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuklarla ilgili
olarak bir Meclis araştırması yapılmasına karar veren Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli mensuplarına, bu komisyon kurulduktan sonra, bu komisyonun
başkanlığını yapan Siirt Milletvekilimiz Değerli Öner Ergenç Beye ve çalışma
arkadaşlarına huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bir kanayan yaraya parmak
basılmıştır. Emeği olan gerek AK Partili gerek Cumhuriyet Halk Partili gerekse
bağımsız milletvekillerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - DYP'li efendim,
DYP'li olarak ben vermiştim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Affedersiniz, DYP'li; düzeltiyorum.
Değerli milletvekilleri, Eskişehir
Milletvekili Sayın Cevdet Selvi Bey, yaptığı konuşma esnasında şöyle bir ifade
kullandı, zabıtlardan onu ifade ediyorum: "İlköğretim çağında olup da, 1,5
milyon çocuk okula gitmiyor" dedi ve akabinde de dedi ki: "Bunun
takibi yoktur, araştıran yoktur, bu yasanın gereğini yerine getirme ihtiyacı
duyan yoktur; 1,5 milyon çocuk sokaklarda gezmektedir."
Ben, değerli milletvekilinin verdiği bu
bilgilerin doğru olmadığını, yanlış bilgilendirme sonucu verilen ifadeler
olduğunu, rakamlar olduğunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Devlet
İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye'de ilköğretimdeki çağ nüfusu;
yani, ilkokula gitmesi gereken öğrenci sayısı 10 577 268'dir.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hangi yılın rakamı
bunlar?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
2004 yılının rakamları efendim.
Bunlardan...
GÜROL ERGİN (Muğla) - 2004 yılının
rakamını nereden aldınız?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Efendim, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, karşılıklı
konuşma yok; dinleyin... Lütfen...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Bu, nüfus sayımı değil, on yılda bir beş yılda bir yapılsın. Ayrıca, Millî
Eğitim Bakanlığının rakamlarıyla...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan,
yapmayın!.. 2004'ün rakamını nasıl...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Müsaade edin... Eğer varsa elinizde doğru bir bilgi veya sizin bildiğiniz doğru
bir şey varsa, onu ifade edin.
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, Genel Kurula
hitap edin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Şimdi, bu, 10 577 000 çağ nüfusuna karşılık ilköğretime devam eden öğrenci
sayısı 10 298 646'dır. Nitekim, bu rakamlara dayalı olarak ilköğretimdeki
okullaşma oranımız yüzde 97 küsurdur. Hal böyle olunca, 1,5 milyon öğrencinin
okula gitmediği, bunun takibinin de yapılmadığı, zorunlu eğitimin dayandığı
yasanın gereğini yerine getirmek için bir gayret olmadığı şeklindeki beyanların
doğru olmayan beyanlar olduğunu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu okul çağında olup da okula
gitmeyen çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu kız çocuğudur ve "haydi kızlar
okula" kampanyası çerçevesinde bu çocuklarımızın okullulaştırılması için
gereken çaba, gereken gayretler de gösterilmektedir, onu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, müsaadenizle, bir cümleyi
daha ifade edeyim. Tabiî, Sayın Selvi bu araştırma komisyonu raporu dolayısıyla
yaptığı konuşmada hükümetin icraatlarıyla ilgili çok karamsar bir tablo çizdi,
ona cevap verecek değilim, zamanım buna müsait değil; ama, şöyle bir ifade
kullandı, yine, zabıtlardan aynen okuyorum: "Türkiye'de can, mal güvenliği
kalmamıştır."
Değerli arkadaşlarım, bakın, New York'ta,
Harlem'de günde gecede onlarca yüzlerce soygun, gasp, kaptıkaçtı ve sair olay
yaşanmaktadır; ama, hiçbir...
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Yarışalım o zaman
yani...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Bakın, hiçbir Amerikalı senatör, hiçbir Amerikalı milletvekili çıkıp da
meclisinde "Amerika'da can, mal güvenliği kalmamıştır" demez.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Polis sayısını niye
10 000'e çıkardınız?!
A. İSMET ÇANAKCI (Ankara) - Yakında oraya
yetişiriz!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Türkiye 20 000 000 turist bekleyen bir ülkedir. Sayın Selvi, siz tecrübeli bir
vekil olarak, bu kürsüde bunu söyleme hakkına sahip değilsiniz. Büyük
şehirlerde sıkıntıların yaşandığı hepimizin malumudur. Türkiye'de bu bir günde
oluşmuş bir problem değildir, bu, kanayan bir toplumsal yaradır. Buna hepimiz
birlikte parmak basmalıyız, bunun çözümü için gerekeni yapmalıyız; ama, siz
"Türkiye'de can ve mal güvenliği kalmamıştır" dediğiniz zaman, bu
cümlenin anlamı Ardahan'dan Edirne'ye kadar Türkiye'nin hiçbir yerinde can ve
mal güvenliği yoktur demektir Sayın Selvi, bunu özellikle tashih ederim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - İkibuçuk yılda
oluştu bu, Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, zatıâlinize ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanın söylediklerinin çoğu doğru değil…
BAŞKAN - Efendim, böyle bir geleneğimiz
yok. Gerekli açıklamayı hükümet yaptı, gerekirse başka şartlarda söz alırsınız.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - 60 ıncı maddeye
göre yerinden söz iste.
BAŞKAN - Biz her zaman müsamahalıyız ve
sonsuz bir konuşma hakkı tanıyoruz, bunu Yüce Meclis biliyor.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet
Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45
milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, söz
sırası, şahısları adına söz isteğinde bulunan İstanbul Milletvekili Sayın
Güldal Okuducu'da.
Buyurun Sayın Okuducu.
Süreniz 10 dakika.
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzun saatler boyunca bir konuyu tartıştık. Ben de,
çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesiyle ilgili araştırma
komisyonumuzun bir üyesi olarak bu konuda konuşma yapmak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında, komisyonun
yaptığı uzun süren çalışma sonrasında ve bugün burada birçok arkadaşımızın
yaptığı konuşma sonrasında, ülkemizde derin bir sorunumuz, kanayan bir
sorunumuz olduğu gerçeğini hep birlikte bir kez daha gördük ve saptadık; ama,
zannediyorum ki, sorunları görmek kuşkusuz önemli, sorunları saptamak, o
sorunlara dönük çözüm önerileri üretmek, böylesi konular söz konusu olduğunda
yeterli olmamakta.
Şimdi, bir değerlendirmeyi, ben burada,
Yüce Meclisin huzurunda dile getirmek istiyorum. Bu topraklarda, ister bölgesel
ister yurt çapında göçlerle, kimsesizliklerle, çaresizliklerle ve göz
kamaştırıcı varlıkların yanı başında yokluklara gömülmüş, derin, acı ve kanayan
bir çocuk sorunu vardır ve Türkiye'de yaklaşık 10 000 000 çocuk bir yangının
içindedir. Görmek gerekir ki, bu 10 000 000 çocuktan 1 000 000'una iyi bir istikbal
umudu ancak olanaklı. Kendi çocuklarımızı kurtarmak için öğütten fedakârlığa,
imkân yaratmaktan, öğretim ve sınav maratonlarına koştururken, bizim
çocuklarımızdan epeycesi tökezliyor, düşüyor, ülkesinde kendine bir yer
bulamıyor. Çocuklar, ip cambazı gibi, ince bir telin üzerinde yürüyor. Hepsinin
altında ağ yok, hepsine alkış yok, hepsinin, bir denge kurabilecek, sendeledi
mi tutunabilecek bir dalı yok; düşüyorlar, canları acıyor. Kimi düşe düşe
ufalanırken, kimi şiddet kabukları bağlıyor.
Şimdi, çocuk sorunu, sorunları, krizi
önümüzde. Kalbimizde ve aklımızda buna bir yer açmanın zamanı. Tabiî, yer
bulabilirsek demek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz
sorunun nedenleri ve bundan sonra kurumların bulabilecekleri çözüm önerileri
elimizdeki raporda ayrıntılı bir şekilde dile getirilmekte ve birçok ilişki,
birçok görüş, birçok bilgi bir araya getirilerek, kuşkusuz, çok yararlı bir
çalışma bugün Meclisin önüne getirildi; ama, bilmek gerekir ki, soruna neden
olan asıl sorunu ortadan kaldırmazsak, onu çözmezsek, sorun kendini üretmeye ve
büyümeye devam edecektir ve Sayın Millî Eğitim Bakanımızın da demin "hâlâ
varmadık" dediği New York ölçeğine ulaşmayı başaracaktır.
Sayın Bakan, merak etmeyiniz, temel
sorunlar bu şekilde takdim edilmeye ve taşınmaya devam edilirse, yakında, New
York'taki rakamlara da İstanbul'da ve Türkiye'de ulaşmış olacağız.
Çok iyi bilinmesi gereken bir şey var ki,
konuştuğumuz bu derin sorunun altında, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik
politikalar ve o ekonomik politikaların neden olduğu kültürel ve sosyal
politikalar yatmaktadır. Ekonomik politikalarla yoksullaştırdığınız,
yalnızlaştırdığınız, işsizleştirdiğiniz insan kitleleri, kültürel politikalarla
beslenmeyince, gelişmeyince, ilerlemeyince ve sosyal politikalarla desteklenmeyince,
sorun, kaçınılmaz olarak, buraya varacaktır.
Konuştuğumuz bütün önlemleri alalım,
valiliklerin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin,
gönüllülerin işbirliğiyle bu kanayan yaraya merhem olmaya çalışalım, Türkiye'de
on yılların ürettiği, beslediği, bu dönemde de katmerlenerek olgunlaşan bu
sorun, ne yazık ki, ortadan kaldırılamaz. Öyleyse, önce işsizliği, önce onun
neden olduğu sahipsizliği ortadan kaldırmak, ardından da eğitimsizliği ortadan
kaldırmak, onu önleyecek önlemleri ortaya koymak ve ailenin kutsal olduğu bir
toplumda, aile birliğinin parçalanmasıyla, çözülmesiyle şiddete varan sonuçları
ortadan kaldırmak ancak olanaklı olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın
Komisyon Başkanı, burada, dramatik tablolar dile getirdi. Onlar, biliyorum ki,
aktarabildikleri, tanık olunabilenin çok azı. O dramatik tablolara, 9 yaşındaki
bir çocuğun, başka dramatik sözlerini ben eklemek istiyorum. Diyor ki:
"Kış çok zor geçti, çok soğuktu. Taksim'de bir otelin, arka tarafındaki
havalandırmanın önünde yatıyorduk. Sabah kalktım. Dolapdere'ye gidecektik.
Arkadaşımı uyandırmaya çalıştım, uyanmadı. Şaka yapıyor sandım. Baktım, kalbi
atmıyor, durmuş, donmuş gece." Gece soğuktan donan kalplerin, çağdaş
kibritçi kız masallarının tekrar ettiği bir ülkede, bir sorunu konuşuyoruz ve
biz, biliyoruz ki, bu sorunun çözümüyle ilgili birçok bakanlık görev yapmak
durumunda; ama, biz, biliyoruz ki, en çok da, SHÇEK'in bağlı olduğu bakanlık,
bu konuda çalışmalar yapmak zorunda, bu konuda yaralara merhem olmak zorunda.
Şimdi, SHÇEK'in içerisinde bulunduğu
koşullardan, biraz önce Sayın Bakan bir faaliyet raporu sunmuş olsa da, söz
etmeyeceğim. Ben, çok somut bir olaydan söz edeceğim. Bugün, sokak çocuklarının
içerisinde bulunduğu koşulları araştıran bir komisyonun raporunu tartışıyoruz;
ama, ne yazıktır ki, bugün, bu komisyonun görüşlerinin tartışıldığı bu
toplantıya bir başka soruşturma önergesi düşüyor. Onu adıyla okumak istiyorum
size. İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 62 milletvekilinin, Türkiye
Jokey Kulübü tarafından düzenlenen at yarışı hâsılatından Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun pay almasını engelleyerek Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesi uyarınca görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Devlet Bakanı Güldal
Akşit ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önerge Meclisin gündeminde. Bu, bir tarihsel rastlantı. Şimdi, burada, birkaç
bilgiyi, zannediyorum ki, doğru vermekte yarar var, kamuoyunun bilincini
açmakta yarar var ve kanayan vicdanların -bütün gün sokak çocuklarıyla yatılıp
kalkılıyor da olsa- sesini burada duyurmakta yarar var diye düşünüyorum sevgili
arkadaşlar.
Şimdi, herkes biliyor, at yarışlarından
elde edilen gelirin yüzde 1'i kimsesiz çocuklar esirgensin diye, korunsun diye,
devlet şefkat elini uzatabilsin, başlarını okşayabilsin diye, gözetsin,
yetiştirsin diye Çocuk Esirgeme Kurumuna verilir. Çocuk Esirgeme Kurumu, bu ve
benzeri gelirlerle kaynaklarını geliştirecek, çocuklarını esirgeyecek,
koruyacak, saklayacak, gözetecek, yetiştirecek; görevi bu. 3 avukattan oluşan
bir avukatlık bürosu, Ankara 6. İdare Mahkemesine başvurup, bu gelirin
ödenmemesiyle ilgili girişimde bulunur, yasaya rağmen. Ankara 6. İdare
Mahkemesi kesintinin devam etmesine karar verir ve bunun ardından da, aynı
avukatlık bürosu Danıştaya başvurur. Danıştay, oybirliğiyle mahkemenin kararını
olumlar, doğrular. Karar alınır, üst mahkeme onar. İşin kaçarı yoktur.
Bu bilgilerin sahibi olmak için, hiçbir
milletvekilinin gizli ajan yetenekleriyle donatılmış olması gerektiğini
düşünmüyorum. Sorumluluk sahibi olan, ülkesinde neler olup bittiğine dikkatle
bakan, kurumların çalışmalarından haberdar olan, onları izleyen her milletvekili
istediği bilgiye ulaşır. Bu bilgiye sahip olduğu için, kaç milletvekili aynı
zamanda gizli ajandır burada, saptanabilirse, sanıyorum iyi olacak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bunun ardından da, avukatlık bürosu, karar
esastan kesinleşinceye kadar bu paranın ödenmemesi ve parayı ödemeyenler
hakkında da cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yapılmaması için bir mektup yazar,
ilgili bakan mektubun altına "talebin doğrultusunda gereği
yapılmalıdır" diye imza atar. Olay budur; açıklanması gereken, söz konusu
edilmesi gereken, kamunun aydınlatılması gereken olay budur!
Bütün bunlara imza attıktan sonra, biraz
önce Komisyon Başkanının burada anlattığı o trajedik tabloları, benim okuduğum
o küçücük alıntıyı, soğuktan donanların, tacize uğrayıp gidecek yeri olmayıp
demiryoluna kendini atanların, bütün bu çocukların hakkı olan parayı, hem de
böyle bir yasal olmayan yol izleyerek, siz birilerine peşkeş çekiyorsanız,
kullandırıyorsanız, hangi vicdandan, hangi alnı aklıktan, hangi alnı açıklıktan
söz edebilirsiniz; bunun takdirini, konuyla ilgilenenler yapacaktır diye
düşünüyorum ve şunu da ifade etmekte yarar var diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım: Bu, bilinen, gündeme gelen örneklerden bir tanesi. Devletin
şefkatli ellerine, onun korumasına emanet edilen çocuklarla ilgili olarak,
onların yaşadıklarıyla ilgili olarak söylenebilecek çok şey var biraz önce
sunulan çalışma raporu doğrultusunda; ama, biliyorum ki, ona zaman yetmiyor;
ama, daha önce soru önergeleriyle de dile getirdiğim bir şeyi burada
tekrarlamak istiyorum: SHÇEK'in yurtlarında çocukların yaşadığı mekânlarda dile
getirilen şiddet bir yana, dayak olayları, onlar belki ikinci planda; ama,
taciz ve tecavüz iddialarının kovuşturulması ve gereğinin yapılmasıyla ilgili
sürecin yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. O konuda da
vicdanlarımız ne kadar rahat, onun da sorgulanması gerektiğine inanıyorum.
Sonuçta, çocuklar bizim. Çocuklar, bir
ülkenin geleceği. Eğer, bugün, çocukları unufak ediyorsak, bugün çocukları
parçalıyorsak, ülkenin aydınlık geleceğinden, mutlu yarınlarından söz etmek,
zannediyorum ki değerli milletvekilleri, bir o kadar zor olacaktır. Bizim dışımızda,
yani, Parlamentonun dışında hangi kurum, kişi ya da kuruluş olursa olsun, bu
sorunları ele alırken, burada bizim söylediklerimizi söyleme hakkına sahiptir;
ama, burası Parlamento. Milletvekilleri ve iktidar, yönetmek sorumluluğuyla
yükümlü. Milletvekillerinin ve iktidarın yapması gereken şey, çözümün nasıl
olduğunu uygulayarak göstermektir. Yani, sokaklardaki o acıya, o gözyaşına, o
sıkıntıya ve Türkiye'nin kendine özgü Arjantinleşme sürecine son vermektir diye
düşünüyorum.
Son olarak da, demek ki, sokak
çocuklarıyla günün 24 saati yatıp kalkmak yetmiyor; onları anlamak, onların
hakkını teslim etmek, onların olanı başkalarına da peşkeş çekmemek gerekiyor.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Okuducu.
Sayın milletvekilleri, Sayın Selvi,
Başkanlığımıza yazılı bir müracaatta bulunarak, biraz önce açıklamada bulunan
Sayın Millî Eğitim Bakanının açıklamaları sırasında kendisine atfen bir
açıklama yaptığını, bunun kendisine ait olmadığını ifade ederek bir düzeltme ve
açıklama talebinde bulunmuştur. Kendisine, yerinden, kısa, öz bir açıklama
yapmak, aydınlatmak üzere, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz veriyorum.
Buyurun Sayın Selvi.
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Eskişehir Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın
Başkan, ben sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum; ama, Sayın Millî Eğitim
Bakanımızın bu kadar olay içerisinde, bu kadar gerçekler içerisinde buna bir
cevap verme ihtiyacı duyması da beni memnun etti.
Bir tanesi, "sayılar doğru
değil" dedi. Bunlar Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları; bunlar
bakanlıkların çeşitli vesilelerle, nedenlerle çıkardığı rakamlar. Biz,
oralardan alarak bunu söylüyoruz. Örneğin, Türkiye'de 6 000 000 bakıma muhtaç
çocuk olduğunu Devlet İstatistik Enstitüsü ve ilgililer söylemektedir. Bunun da
nasıl hesap edildiğini açıkça onlar ortaya koymaktadır.
İkincisi: 0-18 yaş grubundaki çocuk veya
gençlerin sayısı 25 500 000 küsur adettir. İlk ve ortaöğretime gidenlerin
sayısı da, biraz önce benim söylediğim gibi, 14 000 000 küsurdur. Bunlar
devletin rakamlarıdır, üç aşağı beş yukarı ve içinde yaşadığımız şu şartlar
âdeta görülmüyormuş gibi, kampanyalar, "kızlar okula" erkeklerin
eğitimden kaçması, açılan kampanyalar, bu sayının çokluğundan ileri geldiği
için, ortadadır.
İkincisi: Bu rakamların ötesinde, 20 000
000 turist Türkiye'ye gelecek ve Türkiye'de can, mal güvenliği tehlikededir;
toplum sağlığı tehdit edilir boyuta gelmiştir dememi ülke zararına gibi
yorumlamaya kalktı ki, bunu kabul etmem mümkün değildir. Her gün
televizyonlarda, medyada, ancak yakalanabilen, görülebilenler getirildiği
zaman, Türkiye'de insanların sokakta gezmesi değil, evinde bile güvenliğinin
olmadığını açıkça söylemektedir.
BAŞKAN - Sayın Selvi, siz bunları
açıkladınız; başka bir ilaveniz varsa, lütfen onu söyleyin.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hemen
söyleyeyim.
Bunları saklamak, bunları göstermemeye
çalışmak sorunu çözmeyi sağlamaz. Onun için, sorunun çözümüne dikkat edilirse
yarar var.
New York'tan örnek verdi; her gece şu
kadar insan ölüyor... Bundan üzüntü duydum. Sanki, biz daha o noktalara
gelmedik, niye abartıyorsunuz der gibi. Halkın son derece tedirgin olduğu bu
konuda, bu çok doğru olmayan bir yaklaşımı Sayın Bakanın da ciddiyetiyle
bağdaştıramadım.
Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Üçüncüsü: Bazı konuşmacılar ve Sayın
Bakan, hükümetin bugünkü politikalarını eleştirdiğim için rahatsız oldular;
ama, komisyonun amacı buydu; sokağa neden düşürüldüklerini tespit edeceğiz. Bu
sorunların çözülmesi için gereken tedbirlerin önerilmesi isteniyordu. Bu
politikalar düzeltilmediği için, bu politikalar devam ettiği için, sokaklara
çocukların düşme sayısı, suç oranı daha fazla olacaktır. Onun için, gereken
önlemlerin alınması babından uygulanan yanlış politikaların düzeltilmesini
istedim. Bu da bizim en tabiî hakkımızdır. Geçmişteki yanlışlara yenileri ilave
edildiği için, bu sorunun, temelinde yatan uygulamaların çözümüne imkân
vermeyeceğini, hükümetin, bu konuda, yeni önlemler alması, acil önlemler alması
gerektiğini belirtmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet
Selvi ve 23 milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45
milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/111, 160, 108) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 829) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çocukları
sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/111, 160,
180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 829 sıra sayılı raporu
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.17
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.08
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin "Genel Görüşmeler ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, 2 nci sırada yer
alan, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 31 milletvekilinin, tasarruf
sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 219 uncu sırada yer alan,
Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 31 milletvekilinin, bazı girişimcilerin
holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan
mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.
VIII.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1.-
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 30 milletvekilinin, tasarruf
sahiplerinin mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/16)
2.- Bursa
Milletvekili Şevket ORHAN ve 29 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı
altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden
ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/262)
BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.
Meclis araştırması önergeleri, Genel
Kurulun 8 Ocak 2003 tarihli 19 uncu ve 23 Mart 2005 tarihli 74 üncü
Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunda sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve
önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri; hükümet ve gruplar için
20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.
Önerge sahipleri adına, Konya Milletvekili
Sayın Nezir Büyükcengiz ve Bursa Milletvekili Sayın Şevket Orhan.
Sayın Hükümet, söz isteğiniz var mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Var Sayın Başkan.
BAŞKAN - İlk mi konuşmak istiyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sonunda konuşsam...
BAŞKAN - Efendim, söz sırası Hükümetle başlıyor.
Hükümet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın
Abdüllatif Şener söz istemiştir.
Kendilerinin konuşma süresi 20 dakikadır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verilen
araştırma önergeleri üzerinde Hükümet adına görüşlerimizi sunmak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Büyük bir çoğunluğu Anadolu'da kurulmuş
bulunan çokortaklı şirketlerin geçmişi 1980'li yılların ortalarına
dayanmaktadır. 1980'li yıllarda kurulan çokortaklı şirketlerin sayısında,
1990'lı yıllarda önemli artışlar gözlenmiştir. Çokortaklı şirketler,
başlangıçta, Anadolu sermayesini yatırımlara yönlendirme amacıyla kurulmuştur;
ancak, zaman içerisinde, bu şirketler, varlıklarını sürdürebilmek amacıyla,
yurt içindeki yatırımcıların yanı sıra, başta Almanya olmak üzere, Avrupa'da
çalışan Türk vatandaşlarından para toplama yolunu tercih etmişlerdir.
Hisse senetlerinin halka arz yöntemleri,
Sermaye Piyasası Kanununda düzenlenmiştir. Sermaye Piyasası Kanununun 4 üncü
maddesinde, ihraç ve halka arz olunacak sermaye piyasası araçlarının kurula
kaydettirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.
Kurula kayıt yükümlülüğünün gereği olarak,
halka arz aşamasında, ihraççı şirket ve ihraç edilen hisse senetleriyle ilgili
olarak, kamunun etkin biçimde aydınlatılması sağlanmakta, yatırımcının,
kendisine açılan bilgiler çerçevesinde yatırım kararlarını kendisinin vermesine
olanak tanınmaktadır; ancak, özellikle 1990'lı yıllarda, birkısım şirket, yasal
prosedüre uymadan, kurul kaydına aldırmadan, hisse senedi adı altında çeşitli
belgeler karşılığında ya da ortak yapma vaadiyle yatırımcılardan para toplama
yoluna gitmiştir. İzinsiz halka arz yapan şirketlerden toplanan para ve hak
sahipleri yasal kayıtlara geçirilmediği için, tutar ve hak sahibi sayısında
kesin bir tespit yapılamamaktadır. Birkısım şirketlerin, kanunun bu açık
hükmüne rağmen, kurula kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeksizin sermaye
artırımı yaptıkları veya mevcut paylarını, çoğunluğu yurt dışında yerleşik
vatandaşlara hukuken geçersiz belgeler karşılığında sattıkları ve karşılığında
oldukça yüksek bir getiri vaat ettikleri tespit edilmiştir. Söz konusu
şirketler, sermaye piyasası mevzuatına aykırı fiillerini gerçekleştirme
yöntemlerini ortaya koymuşlardır. Bunları, özet olarak şöylece sıralayabiliriz:
Ortalama 20-40 ortakla bir holding
kurulmaktadır. Yurt dışında hisse satışı yapmak üzere temsilciler atanmaktadır.
Genellikle hisse senetleri ya da makbuzlar, temsilcilerle birlikte yurtdışına
gönderilmektedir. Her temsilcinin sorumlu olduğu bir bölge tespit edilmektedir.
Temsilciler, orada, alt temsilciler atamaktadırlar. Genellikle Türklerin yoğun
olduğu bölgelerde ve mekânlarda, şirketin tanıtımı ve hisse satışıyla
menfaatlar tanınmaktadır. Belli bir vade sonunda anaparanın geri ödeneceği ve
bu süre içinde belli bir kâr payı taahhüt edilmektedir. Tarafların anlaşmasını
müteakip, yatırımcılara, ödedikleri para karşılığında hisse senedi, ortaklık
katılım belgesi, makbuz ve benzeri belgeler verilmektedir. Ortaklık
kayıtlarında, bu yatırımcılar ortak olarak görülmemekte, genellikle kayıtlarda
bu hisselerin sahibi olarak, kurucu ortak ya da temsilci yer almaktadır.
Toplanan paralar, bankacılık sistemi
kullanılmaksızın kurye vasıtasıyla Türkiye'ye gönderilmektedir. Genellikle,
toplanan paralar, şirket yasal kayıtlarına ya hiç intikal ettirilmemekte ya da
eksik geçirilmekte, hesaba geçirilenler ise ortaklara borçlar hesabına
kaydedilmektedir. Şirket kayıtları dışında tutulan paralar, şirketin iştirak
veya bağlı ortaklığının kayıtlarında izlenmekte, bu bağlı ortaklık ve iştirakin
halka kapalı olduğu gerekçesiyle inceleme yapılmasına imkân verilmemektedir.
Temsilcilere ise, toplanan para tutarına
bağlı olarak, şirkette ortaklık, Antalya'da yazlık, ailesiyle birlikte bir
otelde yaz tatili gibi vaatlerde bulunulmaktadır. Ayrıca, temsilcilerin eğitimi
için seminerler düzenlenmektedir.
Şirketler, hedef kitleye, çok çeşitli
yöntemler kullanarak ulaşmakta, bu bağlamda abartılı ya da yanlış tanıtımlar
yapmaktadır.
Sermaye Piyasası Kanununun 45 inci
maddesi, Sermaye Piyasası Kuruluna, anılan kanun hükümlerinin uygulanmasının
denetim, yetki ve görevini vermiştir. Bu bağlamda, hisse senedi verme vaadiyle
para toplanması ya da kurul kaydına alınmaksızın hisse senedi veya bu ad
altında belgeler karşılığında para toplama fiilleri, Sermaye Piyasası Kurulu
tarafından, uzun yıllardır, etkin biçimde denetlenmekte, denetim sonuçlarıyla
ilgili diğer kurumlar bilgilendirilmekte, sorumlular hakkında suç duyuruları
yapılarak konu yargı organlarına intikal ettirilmekte, açılan davalar
mahkemelerde müdahil olarak takip edilmekte ve sorumluların cezalandırılması
sağlanmaktadır.
Sermaye Piyasası Kurulu, vatandaşlardan ya
da savcılıklardan gelen ihbar ve şikâyetler üzerine ya da resen denetim
gerçekleştirmektedir. Kurul, gazetelerin yurtiçi ve yurtdışı baskılarını,
görsel medyadaki haberleri ve ilanları sürekli olarak izlemekte ve tespit
ettiği haber ve ilanları değerlendirerek müdahale etmekte veya gerek görülen
hallerde denetim yapmaktadır.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız,
izinsiz halka arz faaliyetlerinin kamu makamlarına ihbarında bazen çekingen
davranabilmektedirler. Özellikle yatırımlarının gerçek boyutunun yerel
makamlarca öğrenilmesi halinde işsizlik ödentisinin kesilmesi endişesi, ihbar
ve şikâyetler konusunda bu kesimi çekingen davranmaya itebilmektedir. Sermaye
Piyasası Kurulunca gerçekleştirilen denetim ve inceleme çalışmaları sonucunda,
Sermaye Piyasası Kanununun açık hükümlerine rağmen, bazı şirketlerin kurula
kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeksizin, sermaye artırımı yaparak veya mevcut
paylarını, çoğunluğu yurt dışında yerleşik vatandaşlara, hukuken geçerliliği
tartışmalı belgeler karşılığında satarak ve karşılığında yüksek bir getiri ve
vade sonunda anaparayı geri ödemeyi vaat ederek, yüksek tutarda para
topladıkları tespit edilmiştir. Bu çerçevede, 1995 yılından beri toplam 77 adet
şirket kurulca denetlenmiş ve halen denetlenmektedir. Denetim sonuçları, Hazine
Müsteşarlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Maliye Bakanlığına ve Malî
Suçlar Araştırma Kuruluna gönderilmiştir. Ayrıca, izinsiz halka arz
faaliyetinin uluslararası boyutu dikkate alınarak, Sermaye Piyasası Kurulu
tarafından, yabancı ülkelerin denetleyici kurumlarıyla mutabakat zabıtları
imzalanmıştır. Bu işbirliği anlaşmaları çerçevesinde, Alman yetkili
otoritesinden denetim kapsamıyla ilgili bilgi temin edilmiştir. Aynı şekilde,
Almanya'da bu tip izinsiz para toplayan kişi ve kuruluşlarla ilgili olarak
yürütülen soruşturmalar kapsamında, Alman makamlarıyla işbirliği yapılmıştır.
Sermaye Piyasası Kurulunca çeşitli
tarihlerde gerçekleştirilen denetim çalışmaları sonucunda, bugüne kadar kurula
kayıt yükümlülüğüne uymaksızın halka arzda bulunması sebebiyle, toplam 52 adet
suç duyurusunda bulunulmuştur. Kurulca yapılan 4 adet suç duyurusunda savcılık
incelemesi sürmekte olup, 21 adet kamu davasında da yargılama devam etmekte ve
bu davalar mahkemeler nezdinde kurulca takip edilmektedir. Kurulca yapılan 22
adet suç duyurusunda 4616 sayılı Kanun uyarınca erteleme kararı, 5 tane kamu
davasında ise ilgililer hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Denetlenen
şirketlerden 39 tanesinin sorumluları hakkında, kurula kayıt yükümlülüğüne
uymaksızın halka arzda bulunulması fiilleri dahil diğer suç tespitleriyle
birlikte toplam 131 adet suç duyurusunda bulunulmuştur.
Ayrıca, kurula kayıt yükümlülüğüne
uyulmaksızın halka arzda bulunmak suretiyle anılan şirketler tarafından
toplanan parada hak sahibi olan yatırımcılar, bunların alacak tutarları ve söz
konusu şirketlerin ortaklık yapısının tespiti ve ihtiyatî tedbir talebiyle,
kurulca, toplam 12 adet hukuk davası açılmıştır.
Denetimler sonucunda tespit edilen
hususlar konusunda yatırımcıların bilgilendirilmesi ve yasal haklarını korumalarının
sağlanması amacıyla, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yurt çapında ve yurt
dışında baskısı olan gazetelerde ilanlar verilerek, yatırımcı, sürekli olarak
ve denetim sonuçlarının kurul kararına bağlanmasıyla eşzamanlı olarak
bilinçlendirilmektedir. Ayrıca, kurul tarafından yürütülen inceleme, denetim,
bilgilendirme faaliyetleri ile açılan davalarla ilgili gelişmeler her ay
itibariyle Başbakanlığa sunulmaktadır.
Öte yandan, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızdan izinsiz para toplanmasının önlenmesi ve değişik yatırım
tercihi olan vatandaşlarımızın ihtiyacının karşılanması amacıyla Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından daha önce düzenlenen kâr ve zarar ortaklığı
belgelerine ilişkin mevzuat 20 Mart 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan
tebliğle güncelleşmiş ve bu belgelerin şirketler tarafından ihraç edilmeleri
teşvik edilmiştir. Yine, aynı tarihte, kurulun oydan yoksun hisse senetlerine
ilişkin tebliği de güncelleşerek, çokortaklı şirketlerin şirket kârından daha
fazla pay alarak genel kurullara katılmadan şirketlere ortak olmaları teşvik
edilmek istenilmiştir.
Ayrıca, hükümetin acil eylem planıyla
Sermaye Piyasası Kuruluna verilen görev kapsamında, 12 sayılı kararda, 2 Temmuz
2003 tarihinde yapılan değişiklikle, Türkiye'de yerleşik şirketler tarafından
yurt dışında ihraç ve halka arz edilecek sermaye piyasası araçlarının sermaye
piyasası mevzuatı çerçevesinde önceden kurula kaydettirilmesi koşuluyla yurt
dışında satışı serbest hale getirilmiştir. Bu çerçevede, önceden izin alınması
zorunluluğu getirilerek bir ölçüde yurt dışından izinsiz para toplama
faaliyetleri önlenmiştir.
Öte yandan, hem şirketlerin yatırımlarını
mevzuata uygun olarak gerçekleştirmeleri hem de yatırımcıların kötü niyetli
kişilere karşı korunabilmesi için, bilgilendirme, aslî öneme sahiptir. Bu
çerçevede, Sermaye Piyasası Kurulunca, hem Türkiye'nin değişik bölgelerindeki
illerde hem de yurt dışında Türk vatandaşlarının yoğun olarak bulunduğu
bölgelerde bilgilendirme toplantıları yapılmakta, müteşebbislerin ve
yatırımcıların ihtiyaç duyduğu bilgiler, karşılıklı görüşmelerle kendilerine
aktarılmaktadır.
2001 yılının başından itibaren yurt içinde
39 ilde ticaret ve sanayi odalarının katılımıyla Sermaye Piyasası Kurulunca
tanıtım ve bilgilendirme toplantıları düzenlenmiş. Yine, kurul, çeşitli kamu
kurum ve üniversitelerde 130 bilgilendirme toplantısı düzenlemiştir. Halen
devam etmekte olan bu toplantılarda yatırımcılar ve sivil toplum örgütleri
aktif biçimde bilgilendirilmektedir. Yurt dışında ise, 2001 yılında, Berlin,
Hamburg, Köln, Frankfurt, Münih'te; 2002 yılında, Hollanda, Belçika ve
Avusturya'da; 2003 yılında, Almanya ve Fransa'da; 2004 yılında, İsviçre, İsveç
ve Almanya'da olmak üzere toplam 13 bilgilendirme toplantısı
gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılarda, hem yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız sermaye piyasası konusunda bilgilendirilmiş, izinsiz halka arz
uygulamalarına karşı uyarılmış hem de yerel sivil toplum örgütleri bu konuda
bilinçlendirilerek geniş bir kitlenin izinsiz halka arz işlemlerine karşı
kendilerini korumaları sağlanmıştır.
İzinsiz halka arz yapan şirketlerde temel
sorun, toplanan paranın şirket kayıtlarına hiç yansıtılmaması ya da eksik
yansıtılmasıdır. Bu şirketlerde para toplama faaliyeti büyük ölçüde temsilciler
aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Temsilcilerin örgütlenmesi piramide benzer
bir yapı içerisinde oluşturulmaktadır. Yukarıdan aşağıya doğru her temsilciye
bağlı temsilciler belirlenmekte, böylece, yatay olarak temsilcilerin toplanan
toplam para ve hak sahipleri konusunda bilgisi olmamaktadır. Yatırımcılardan
toplanan para şirketin resmî kayıtlarına tam ve doğru olarak yansıtılmamakta;
genellikle yasal olmayan ikinci kayıtlarda izlenmektedir. Temsilcilerin de
toplanan paranın toplam boyutu ve hak sahipleri konusunda bilgi sahibi olmaması
nedeniyle, nihaî olarak toplanan paraya ve hak sahiplerine ilişkin bilgi,
şirket yönetimini elinde bulunduran kişi veya birkaç kişide bulunmaktadır.
Şirket kayıtlarının yetersiz ve güvensiz
olması nedeniyle, toplanan paranın tespitinde başvurulacak yol, malî sistem
içindeki para hareketleridir; ancak, izinsiz halka arz yapan şirketlerde para
toplama ve nakil faaliyeti, tamamen malî sistemin dışında, çoğunlukla kuryeler
aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde, toplanan paralar
karşılığında yatırımcılara verilen makbuz, hisse senedi ve benzeri belgeler,
kuryeler kullanılarak nakledilmektedir. Nitekim, geçmişte sınır kapılarında
bavul içinde büyük miktarda nakit yakalanmıştır. Bu yasadışı yöntem, şirket
kayıtlarına yansıtılmayan paranın malî sistem izlenerek tespitini de olanaksız
kılmaktadır.
Şirket kayıtlarının düzensiz olması,
çoğunlukla yasal olmayan ikinci kayıtların tutulması, şirket temsilcilerince
toplanan paranın kayıtlar üzerinden tespitini imkânsız kılmaktadır. Bu durumda,
ancak ihbar ve şikâyetler üzerine yatırımcılardan ulaşan belgeler, şirket
bürolarında ulaşılabilen belgeler, ikinci kayıtları içeren bilgi, belge ve
bilgisayar kayıtları gibi dokümanlar üzerinde yapılan çalışmalarla tespitler
yapılabilmektedir; ancak, toplanan paralar kayıtlara tam ve doğru
yansıtılmadığı için, denetimlerde ulaşılamayan belgelere ilişkin paraların
boyutunu tespit etmek mümkün olamamaktadır.
Şirket kayıtlarının yasaya aykırı
tutulmasının, eksik ve güvensiz olmasının bir diğer sonucu, toplanan paralar
üzerinde hak sahibi olan kişilerin sayısının ve kimliğinin de tespit
edilememesidir. Toplanan paralar yasal prosedüre uygun olarak sermayeye
eklenmediği için, para toplanan kişiler de ortak sıfatıyla kayıtlara
geçmemektedir. Bu bağlamda, şirketin pay defterine çoğunlukla gerçek hak
sahipleri değil, temsilciler ortak olarak kaydedildiği için, gerçek hak
sahipleri yasal şirket kayıtlarından anlaşılamamaktadır.
İzinsiz halka arz yapan şirketlerin
sisteme dahil edilerek, hem bu şirketlerin ekonomiye kazandırılması hem de para
topladıkları kişilere ödedikleri paraların karşılığında hisse senedi
verilebilmesini temin için, anılan şirketlerin Sermaye Piyasası Kurulu kaydına
girmesi zorunludur.
Bu bağlamda, denetimler sonucunda, kurulca
ulaşılan tespitler çerçevesinde, kurulun talebi üzerine, ortak sayısı yasal
sınırı olan 250 ortak sayısının aşılması nedeniyle resen kurul kaydına girmek
için kurula başvuran şirketler, yasal muhasebe kayıtlarını sunamamakta,
toplanan paranın tutarı ve hak sahiplerini tam ve doğru olarak kurula ibraz
edememektedirler. İbraz edilen bilgi ve belgeler ile kurulun tespitleri
arasında hem paranın tutarı hem de hak sahiplerinin sayısı bakımından büyük
tutarsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, şirketlerde para toplama faaliyeti
aynı sermaye ve yönetim grubuna dahil birden fazla şirket tarafından
yürütülebildiği ve para toplayan şirket ile yatırımcıların ortak olma vaadi
sunulan şirketler aynı grup içindeki değişik şirketler olabildiği için,
toplanan para ve yatırımcı sayısı bakımından grubun tümünün bir arada
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, kurul kaydına alınma
öncesinde kayda alınacak tutarı ve gerçek hak sahiplerini belirleyebilmek
amacıyla, başvuru sahibi şirketlerden, malî tablolarını bağımsız denetimden
geçirmeleri istenmektedir. Ancak, bağımsız denetimin yapılabilmesinin önkoşulu,
denetime elverişli para hareketlerini gösteren bankacılık kayıtları, muhasebe
kaydı ve malî tabloların bulunması olduğu için, bağımsız denetim kuruluşları,
söz konusu kayıt ve malî tabloları bulunmayan bu şirketlerin malî tabloları
hakkında görüş oluşturamamaktadır. Bu durumda, toplanan para, gerçek hak
sahipleri ve yasal muhasebe kayıtları bulunmayan, malî tablolarını bağımsız
denetimden geçirmeyen şirketlerin kurul kaydına alınması mümkün olamamaktadır.
İzinsiz halka arz yapan şirketlerin
kullandıkları temel yöntem, toplanan para karşılığında faaliyet kârıyla
bağlantısı olmayan yüksek getiri vaat edilmesidir. Böylece, toplanan para
karşılığında verilen makbuz veya sınırlı hallerde verilen hisse senetlerinin
fiyatı şirket yönetimince belirlenmekte, bu belgeleri ellerinden çıkarmak
isteyen yatırımcılar, şirket yönetimine başvurmakta, yönetimin belirlediği
fiyat üzerinden, yine belirlenen kişilere devir yapmak durumunda
kalmaktadırlar. Bu izinsiz aracılık fiili, Sermaye Piyasası Kanunu bakımından
suç oluşturduğu gibi, yatırımcıların, şirket yönetimlerine mahkûm olması
sonucunu da doğurmaktadır.
Kapalı devre sistem içinde ve tamamen
ekonomik gerçeklikten uzak oluşturulan bu alım satım yöntemini uygulayan şirket
yöneticileri, hisse senetlerinin ekonomik kurallara göre değerlendiği ve
fiyatın oluştuğu borsa sistemine girmekten bilinçli olarak kaçınmaktadırlar;
yatırımcı da, yatırımının gerçek değerini görmek ve bu değer üzerinden
gerekirse elden çıkarma hakkından mahrum kalmaktadır.
Kontrolsüz ve yasadışı para toplanması,
daha sonra bu paranın yasal prosedüre uygun biçimde sermayeye eklenmesini de
olanaksız kılabilmektedir; şöyle ki: Şirketin, genel kurulda anasözleşme
değişikliğine ve sermaye artırımına karar verilebilmesi için, Türk Ticaret
Kanununun 388 inci maddesi uyarınca, birinci toplantıda şirket sermayesinin en
az 1/2'sini, ikinci toplantıda ise 1/3'ünü temsil eden pay sahiplerinin hazır
bulunması gerekmektedir. Yasal kurallara uymadan para toplayan şirketlerin
genel kurullarında bu yetersayılar sağlanamamakta, sermaye artırımı kararı
alınamamakta, anasözleşme değişiklikleri gerçekleştirilememektedir.
İzinsiz halka arz yapan şirketlerin kayda
alınarak yatırımcı kitlesinin mağduriyetinin giderilebilmesi, şirketlerin de
ekonomiye kazandırılabilmesi amacıyla, bu şirketlerin topladıkları paranın ve
gerçek hak sahiplerinin tespiti talebiyle, kurul tarafından, ticaret
mahkemeleri nezdinde davalar açılmıştır. Tespit davası sırasında şirketlerin
mal varlığının korunması için, şirket mal varlığı üzerine, kurulun talebi
üzerine, mahkemelerin kararıyla tedbir uygulanmıştır; ancak, bir kısmı halen
sürmekte olan bu davaların çoğunluğunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ...mahkemelerce tayin edilen bilirkişiler de,
yasal kayıtların bulunmaması veya eksik, yanlış, yanıltıcı olması nedeniyle,
bir tespit yapamamış ve davaların çoğunluğu tespit talebinin reddedilmesiyle
sonuçlanmıştır.
Tüm bu aksaklıkların ortaya çıkardığı
sonuçlar ve hak sahiplerinin mağduriyetleri dikkate alınmak suretiyle, izinsiz
halka arz yapan şirketlerin, toplanan parayı ve gerçek hak sahiplerini kurula
sunamamaları, kurulun, denetiminde yaptığı tespit ile şirket beyanları arasında
büyük tutarsızlıklar bulunması, para toplama faaliyetinin yasa ve kayıtdışı
yollarla yürütülmesi nedeniyle gerçek hak sahiplerinin ve toplanan para
tutarının şirket yetkililerinin işbirliği olmadan tam ve doğru olarak tespit
edilememesi, mahkemelerin de bu konuda herhangi bir tespit hükmüne ulaşamaması
nedeniyle, anılan şirketlerde toplanan para tutarının ve gerçek hak
sahiplerinin tespiti konusunda özel hükümler içeren bir yasa tasarısı Sermaye
Piyasası Kurulu tarafından hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu yasa
tasarısı taslağı, Başbakanlıkta incelenmektedir ve henüz, Bakanlar Kuruluna
imzaya açılmamıştır.
Dolayısıyla, çok yönlü, çok boyutlu,
girift bir konuyla karşı karşıya kaldığımızı düşünebiliriz. Bir taraftan
izinsiz halka arz yapan şirketlere para yatıran çok sayıda alacaklı vardır,
diğer taraftan bu şirketlerin ekonomiye kazandırılabilmesi imkânları
araştırılmaktadır. Bu konuda Sermaye Piyasası Kurulu tarafından hazırlanan
taslak da bu temel iki amacı sağlamaya yönelik olarak düşünülmüş ve
hazırlanmıştır; ancak, henüz, Meclise sunulmamıştır.
Konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir araştırma açılması Hükümetimiz tarafından da uygun
görülmektedir. Görüşmeler sonrasında kararı Yüce Meclis verecektir.
Bu duygular içerisinde hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarruf sahiplerinin
mağduriyetine yol açan holdinglerin faaliyetlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla yaklaşık yirmialtı ay önce verdiğimiz
araştırma önergemizin bugün gündeme alınarak görüşmelerinin başlamasına karşı
duyduğum sevinci belirterek sözlerime başlamak istiyorum; Yüce Meclisi bu
vesileyle saygılarla selamlıyorum.
Bu görüşmeler öncesinde 2002 yılına dönmek
istiyorum. Sizlere de, 2002 yılında, bugün yasal takibatı başlamış olan ve
biraz önce Sayın Bakanın çok net olarak açıkladığı Sermaye Piyasası Kurulunun
çalışmalarında dayanak teşkil edecek belgelere bile ancak yasal bir sürecin
işlemesiyle, binlerce tonluk evrakla ancak ulaşılabilen ve takibatı yapılabilen
bir holdingin üst düzey yöneticisinin iki sene önce vermiş olduğu beyan ve o
beyana dayalı olarak hazırlamış olduğumuz araştırma önergesini anlatarak
başlamak istiyorum.
Bu şahıs, ne yazık ki, şirketin iflası söz
konusu olduğu zaman yönetimi devralmış ve yönetim devralındıktan sonra ortaya
çıkan gerçekte şunları demektedir: "Şu anda holdinge bağlı 46 şirketten
sadece 7'si işler durumda. Maalesef zincir koptu. Çok para kazanacağını umarak
holdinge para yatıran 11 800 ortağımız bir bardak su içsin." Bu bir bardak
su içmeyi tavsiye ederken, diğer taraftan da bir holding yönetimi, kapısına
"iflas ettik, kapımızı çalmayın" diye yazı asmıştı.
Biz de, bunun üzerine, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bir araştırma önergesiyle, bu konuda mağdur olmuş -ki, bunlar
birkaç örneği- binlerce mağdurun şikâyetini, içinde bulundukları durumu ve
onları bu durumdan çözümle kurtaracak olan formülasyonları bulmak üzere bir
komisyon oluşturulmasını talep etmiştik. 7 Ocak 2003, tarih.
2003 yılı geçti, 5 inci sırada bekleyen
bir önerge, 2004 yılına gelindi, AK Partinin Değerli Grup Başkanvekilleri,
mayıs ayında dediler ki "tamam, bunu görüşelim" çünkü, o sırada,
adları sayılmakla bitmeyecek kadar çok, adını holding olarak geçiren bu
şirketlerin mağdurları, gerek bize gerekse size ulaşıyorlar ve şikâyetlerini
dile getiriyorlardı; ama, sonuç ne oldu; bir gün gündeme geldi, o gün, haftaya
görüşelim denildi. Tabiî, bir güven, beraber çalışma isteği; haftaya, ne yazık
ki, görüşülmedi; olay 2005'e geldi.
Bu iki senelik süre zarfında ne oldu; bu
holdinglerle ilgili hangi çözüm bulunabildi veya bu mağdurlarla ilgili?! Sayın
Bakanım, iki senedir yapılan birçok uygulamayı dile getirdiler. Bundan sonraki
süreç için altyapı oluşturacak başlıklardır ki, daha gereken, Bakanlar Kuruluna
gelmemiş olduğunu dile getirdikleri bir yasa taslağı vardır; bu da tamamlayıcı
olacaktır; ama, esas, on onbeş yıldır bu holdinglerin ne yaptığını, ancak işte
o gösterişli reklamlarıyla gören, ama, bunlara inanan kişilerin içinde
bulundukları duruma bir çözüm formülasyonu, ne yazık ki, ortaya konulamadı. Gün
geldi, onbeş gün önce, bu holdingle ilgili yasal takibat başladı; başlar
başlamaz da, Değerli Bursa Milletvekilim bir önerge verdiler "beraberce
görüşülsün ve bir nihayete gelsin" denildi. Çok güzel, buna çok
seviniyorum; ama, yirmidört aydır neredeydiniz arkadaşlar?!
Şimdi, bu holdingler nedir -Sayın Bakan,
teknik olarak çok güzel açıkladı- ne yapmaktadır, nasıl olmuştur, neler
kullanmışlardır yatırımcının parasını toplamak için?! Bunlara, kamuoyunda
kısaca İslamî holding deniliyor. Peki, neden İslamî holding deniliyor; ben,
size bir anket sonucunu söyleyeyim ki, bu, yurt dışında yapılan bir anket. Bu
anket sonucunda, yatırım yapmış kişilere bir sorgulama yapılmış; denilmiş ki:
"Siz bunlara niye para yatırıyorsunuz, neden para yatırdınız?"
Verilen cevabın yüzde 81'i, ilk faktör olarak dinî değerleri söylemiş;
ikincisi, güvenlik unsurları demiş; üçüncüsü, milliyetçilik unsurları;
dördüncüsü de yüksek kârlılık. Bu, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımızın
karşılaştığı dördüncü sendrom.
Aslında, 1984 yılının aralık ayında çıkan
ve Şirketler Kanununda yapılan değişiklikle kâr-zarar ortaklığı belgeleri
çıkararak, mevcut bulunan sermayeyi ülke ekonomisine katmak amacıyla dile
getirilen bir kanun değişikliğinin akabinde, bazı değerleri kullanmayı -ki,
özellikle inanca, dine bağlı değerleri kullanmayı- çok rahatlıkla ortaya koyan
birtakım kimseler, bunu fırsat olarak bilmişler, almışlar bavulu, gitmişler
Almanya'ya, Avusturya'ya, Belçika'ya ve orada, bir vakıf, bir dernek, bir dinî
görevli, bir dinî medya bulmuşlar "getirin, vatandaş, size yüzde 20 ile
yüzde 40 arasında değişen kâr payı oranı -ki, bu nasıl oluyor; ben, kâr payının,
kâr elde edilmeden taahhüt edildiğini de görüyorum; bu, faizsiz denilen,
basbayağı faizi tanımlayan da bir gerçek- bir getiri sağlayalım" demişler.
Tabiî, ülkesinden uzak; ülkesinden bu uzaklıkta emeğini vermiş, para
biriktirmiş "torunum torbam vatanımda bir iş imkânı bulsun, benim orada
bir işyerim olsun" denilmiş. Bu kişilere "zaten, senin ailenden
birine de burada iş imkânı yaratılacak ortak olursan" denilmiş. Bu da
güzel ve bu insanlar "hem güzel kâr var hem olayın içinde kutsal değerler
var, ben günaha da girmem, paramı buraya yatırayım" demiş. Ne olmuş;
seneler geçmiş, parasının karşılığında kâr payını -ben faiz diyorum- bir defa
almış; ondan sonra da, işte "su iç" diyen olmuş "bir daha
git-gel" diyen olmuş "bizim işler kötü gidiyor, bir dahaki seneye bakarız"
diyen olmuş ve sonuçta, olan, bu parayı yatırana olmuş, perişan olmuş.
Şimdi, bunlarla ilgili ne yapılacak, neler
yapılması gerekir, o konuda bu araştırma önergesi verildi ve inşallah,
umuyorum, bu akşam, artık, kararlılık süregider, Sayın Bakanım da zaten,
baştan, bakış açılarını dile getirdiler, bu araştırma önergesi kabul olur ve
araştırma komisyonu kurulur.
Bu holdinglerin İslamî holding başlığı
altında kamuoyunda dile getirilen holdinglerin pazar payları nasıl; yani, ne
kadar para yatırıldığını tam tespit edemiyoruz diyor Bakanım; ama, şöyle de bir
araştırma var, onu da dile getirelim. Yine bir anket ve bu ankette deniliyor
ki: "Siz bu holdingleri tanıyor musunuz?" Yüzde 97 tanıyor.
"Peki, hiç yatırım yapmayı düşündünüz mü?" Yüzde 53 "düşündük,
ama yapmadık" diyor. Yüzde 29'u da, "hem düşündüm hem yatırım
yaptım" diyor; yani, yüzde 30, yurt dışında yaşayan vatandaşların
birikimlerinde yatırım tercihi olarak kullandıkları bir alan.
Ne kadar tasarruf üretiyor dediğiniz
zaman; aşağı yukarı, yılda 4-5 milyar euroluk tasarruf üretimi var, bütün
Avrupa'da sayıları 4 000 000'a yaklaşan Türk'te. Olayı, 1990'dan 1997'ye
taşıyın, 1997'den 2001'e taşıyın, 2005'e taşıyın. Yani, ortalama da, baktığınız
zaman, bu rakam 15 ile 25 milyar euro arasında değişen bir totale geliyor; ama,
bu nasıl tespit edilecek; işte, bu tespit için de bu komisyonun kurulması
gerekecek Değerli Bakanım.
Demiştim, bu son halka mıdır yatırımcıyı
mağdur eden; zamanında, 1966 yılında, burada, 2 200 kişinin ortaklığıyla
kurulan bir Türk-San olayı, Türk işçilerin yaşadığı bir problem var.
Bir de bu araştırmalarda şu yapılmış:
Kimler tercih ediyor buralara yatırım yapmayı; yaşları 25 ile 35 arasında
değişen genç, orta yaş nüfus; çünkü, bunlar, 1960'lı, 1970'li yıllarda yaşanan
olayları bilmiyorlar. Bir de, reklamlar, ulvî değerler, ulvî kişiler,
yönlendirmeler, vatan sevgisi birleşiyor ve paralar bu holdinglere gidiyor.
Sonuç; sonuç ortada. Zaten, bu sonucun
yaşatmış olduğu acı tabloyu çok net olarak hepimiz görebiliyoruz.
Bu, güvene dayalı olarak faaliyet gösteren
holdinglerin, sadece yurt dışında değil, Türkiye'de de çok sayıda ortağı
bulunuyor ve bunlar öyle belgeler veriyorlar ki, tahvil mi, bono mu, hisse
senedi mi, kâr-zarar ortaklığı mı, ne olduğu belli değil, ne anlama geldiği de
belli değil ve yasallığı da son derece tartışmalı. Bunların verdikleri belgeler
yurt dışında da hukukî bir değer taşımıyor; çünkü, onların kendi ticarî
kanunlarına göre belli bir süreç var, o süreci de, ne yazık ki -bilgisizlikten-
yatırımcılar geçirdiği için, orada da bir anlam taşımıyor. Zaten, ülkemizde,
Sermaye Piyasası Kurulu, halka arz için, daha doğrusu, aracılık için, her
faaliyet için düzenlemelerde bulunmuş; ama, bu holding başlığı altında faaliyet
gösteren kişilerin, bu kuralları zaten tanıma niyeti yok. Tanıma niyeti niye
yok; çünkü, eğer, bu kurallara tabi olsalar, hesap verecekler, belli bir
denetimden geçecekler, bu topladıkları paraları, topladıkları kişiler mağdur
olurken keyiflerince kullanamayacaklar. Niye kayda girsinler; kayda da girmiyorlar
ve bunu kamufle etmek için her türlü formülü arayıp buluyorlar. Ne yapıyorlar;
bir vekil-ortak sistemi işletiyorlar; çünkü, 250 ortağın üzerine çıktığı zaman,
otomatik olarak halka açık şirket sayılır. 250 ortağın üzerine çıkarmamak için
de vekil-ortak sistemi işletiliyor. Bu yolla da, 250'nin altında tutunca da,
hiçbir şekilde Sermaye Piyasası Kurulunun denetimi olmuyor.
Şimdi, baktığınız zaman, bu holdinglerde,
ne yazık ki, bazı yöneticiler de, kayda girmemek için diyor ki: "Ben
Sermaye Piyasası Kanununa uyar, kuralına uygun olarak borsada işlem gören bir
şirket haline gelirsem, burası kumarhane, benim kumarhanede ne işim var."
26 milyar dolar bu ülkeye kaynak yaratmış bir borsaya kumarhane diyen kişi,
onca Müslüman vatandaşın parasını alıp, keyfine göre harcamayı kendine hak
görüyor. Bunlar da, sonuçta, baktığınızda, hâlâ, işte, şirket yönetiyorum,
Türkiye ekonomisine katkıda bulunuyorum diyor. Evet, böyle gidiyorsunuz, Konya,
Karaman, Yozgat, o civarlara; büyük araziler, üstünde holding levhası; bomboş
arazi; çünkü, zamanında oralar, Türk helikopteri, Türk motosikleti, Türk
arabasının kurulacağı yerler olarak tanıtılmış. Ne olmuş; hiçbir şey; bomboş,
kuşlar uçuyor.
Bakın, çok enteresan bir anket sonucu daha
var. 1990'lı yılların başında Konya ve bölgesinde reklam gideri aylık 50 000
dolar; ne zaman bu holdingler aktif faaliyete başlıyor, aylık 1 000 000 dolara
çıkıyor. Bakıyorsunuz, üretim, projeler, artan bir istihdam var mı; yok. Ne
için yapılıyor; saadet zincirinin halkalarını daha çok artıralım diye.
Bakıyorsunuz, bu holdingler arasında bir rekabet; rekabet nerede; hakikaten
helikopter yapmakta mı veya uçak yapmakta mı; yok. Sen 30 verdin, ben 40
vereyim, olmadı 50 vereyim, bu rekabetle saadet zincirini kopartmayıp bir süre
daha devam edeyim. İşte böyle giden bir süreç. Şimdi bu süreci, hep beraber,
inşallah, yakında takip edeceğiz.
Sermaye Piyasasına kayıtlı olmak
istemiyorlar. Ben size bir örnek vereyim; içlerinde çok ünlü olan bir holding,
bir değer üzerinden -çünkü, piyasa kapitalizasyonu diye bir rakam var- hisse
satıyor. Bundan belli bir süre önce ulaştığı piyasa değerini söyleyeyim. Bu
değer üzerinden ortaklara, vatandaşlara satıyor. Değer ne biliyor musunuz
arkadaşlar; o holding, New York Borsasının yüzde 12 değerine gelmiş, Londra Borsasının
yüzde 53 değerine gelmiş, Amerika'daki Nasdaq'ın yüzde 59'una gelmiş. Yani,
öyle bir holding ki, New York Borsasının toplam kapitalizasyonunun yüzde 12'si
yapıyor ve bu fiyattan da halka, insanlara çeşitli aldatma yöntemler
kullanılarak bu hisseler satılıyor; para toplanıyor; bu para bavulla geliyor,
farklı yönlerden geliyor, bankacılık sisteminden gelmiyor ve sonuçta
baktığınızda kayıtlarda da bulunmuyor ve işte hangi hedeflerde kullanılması
belirli olmayan şekilde kullanıma sunuluyor.
Şimdi Türkiye'de bir reel sektör, istihdam
ve kaynak arayışı var. Yurt dışında -ki, farklı farklı araştırmalar söz konusu
oluyor; kimisi 100 milyar euro diyor, kimisi 150 diyor ama- birikmiş, yurt
dışında yaşayan Türk sermayedarı var, tasarrufları var. Şimdi, bu kötü
örnekleri ortadan kaldırmadan, o tasarruf sahibinin bu ülkeye yapacağı yatırımı
nasıl güvenli hale dönüştüreceğiz?! Hükümetimiz, birkaç senedir dışarıdan
kaynak buluyor, IMF'yle çok ağır koşullarda anlaşma yapmaya razı oluyor; ama,
bu kaynakların, bugüne kadar gelen o güven mekanizmasını yıkan sistemini
düzeltip, yeni bir açılımı sağlamanın zamanlamasını sürekli geriye atıyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, 26 ay... Ocak,
bugün mart, martın sonuna geldik ve inanıyorum; ki, inanmak da istemiyorum;
yani, bu Endüstri Holdingin yasal düzenlemesi veya yasal takibatı olmasaydı, bu
önerge bugün hemen gelecek miydi?! Çünkü, hatırlıyorum, onbeş gün önce, Sayın
Grupbaşkanvekili Salih Kapusuz "Mecliste yerimiz yok, bu işi takip
edemeyiz" dedi. Onbeş günde yeni yerler mi açtık?! Bir değişiklikler
oldu... Bunu, zaman kaybına getirerek veya süreyi daha da uzatarak, acaba, kim
kazandı, kim kaybetti; kaybeden ortada, zaman kaybının en büyük faturası,
burada parasını yatırmış, yatırdığı paranın arkasından koşturmaya çalışan...
Bakıyorsunuz, bizi -günde 20, 30, 40, 50- sürekli arayan var. Gelen mektupların
içini okuduğunuz zaman, hakikaten içiniz acıyor; ama, yapılabilecek olay yasal
düzenleme, Sermaye Piyasası Kurulunun hazırlamış olduğu taslağın bir an önce
geçmesi, onunla beraber, geçmişi envanter olarak ortaya koyacak çalışmanın
yapılması.
Şimdi, biz, zaten, gerek Cumhuriyet Halk
Partisi gerek AKP, seçimlerden önce seçmene söz verdik; dedik ki:
Yolsuzlukların üstüne gideceğiz; yolsuzluk hangi boyutta, nerede, hangi başlıkta
olursa, bunu sonuna kadar takip edeceğiz ve sonucunu alacağız. Hoş, o konuda
biraz dokunulmazlıkta geldiğimiz noktaya baktığımızda, pek emin olamıyorum;
ama, burada da çok büyük bir yolsuzluk var. Bundan bir sene önce bankalarla
ilgili araştırmaları yaptık; en az onun kadar ağır bir fatura var. Ne bekledik,
neydi, bizi bekleten neydi; onu da pek çözmek mümkün değil.
Geçenlerde bir televizyon kanalını
seyrediyordum, altı ay önce, çok mağdur olduğu dış görünüşünden belli bir
arkadaşımız, İsviçre'den gelmiş; 110 000 İsviçre Frangını bu holdinglerden
birine yatırmış. Holding binası, villa-işmerkezi karışımı yapıda, çok güzel;
çalışanlar, iç mekân güzel; ama, adamcağızı kapıdan içeri sokmuyorlar.
"Git, nereye gidersen, hakkını ara" diyen bir holding yöneticisi,
bundan üç beş sene önce sevgili din kardeşi olan, şimdi düşman kardeş mi oldu,
o insanları kapıdan sokmuyorlar?! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, hem izinsiz halka arz yapacaksın,
hem izinsiz aracılık faaliyeti yapacaksın... Ki bu da çok büyük bir suç. Ben,
aracılık faaliyeti, ama, izinli yapan bir kurumun üst yöneticisiydim. Yani,
Sermaye Piyasası Kurulu, izinsiz aracılık faaliyetine ağır cezalar verir.
Bunların izinsiz yapmadığı hiçbir şey yok. Bir de kendilerine göre, Allah'ın
iznini alıyorlar, öyle kullanıyorlar; ama, sonuçta çok büyük bir mağduriyet
oluşuyor.
Bakın, ben, yazdıkları bir mektubun
içerisinde ne yazmışlar onu söyleyeyim size, diyor ki: "İnşallah, bizleri
ve sizleri şeytana ve nefsimize Allah alet etmez." Şimdi, burada şeytana
ve nefsine alet olan kim?! Yani, kendileri yazmış bunu, ben kendilerinin
yazdığı metinden okuyorum; ama, nefsine alet olan kim?! Bunların bu alet
olmasına, ne yazık ki, bilinçsizce ve bilgisizce alet olan kim? Bunun da
hesabını sormadan bırakacağız mı değerli arkadaşlarım?! Şimdi, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak diyoruz ki; bu kuruluşlar hangileridir? Ne amaçla
kurulmuşlardır? Kuruluş özellikleri nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı
tamamlayın.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Bu kuruluşlar bankacılık mı
yapmaktadırlar, özel finans kurumu veya normal ticaret şirketi midirler? Fon
toplama yöntemleri nedir? Toplanan fonlara karşılık verdikleri belgeler nedir?
Kâr dağıtma yöntemlerinin mevcut yasal düzenlemeler karşısındaki durumu nedir?
Bunların, bugüne kadar ulusal ve uluslararası düzeyde birçok holding vardır ve
birçok holdingin de başarıları vardır; aynı kimliği kullanarak bu holdinglere
de haksızlık etmeleri doğru mudur?
Tabela holding diye tabir edeceğimiz bu
kuruluşların yaptıkları faaliyetler nasıl bu kadar denetimsiz kalmıştır? Hangi
dönemlerde, hangi güçler etkin olmuş ve bunların bu kadar rahatlıkla çalışması,
bu kadar da iyi bilinerek detayları mümkün olmuştur?
Bu, eski düzenlemeden önce, belli
holdingin oluşma şartları vardı, bunlar kaldırılmış. As tabelayı, arkasından
doldur tabelanın arkasını mantığı nasıl oluşmuştur? Kaç yurttaşımızın mağdur
olduğu, tam tutarın belirlenebilmesi ve hakikaten ülkesini... Ben çok iyi hatırlıyorum,
bugün, bize, serbest dolaşımı vermemek üzere direnen ülkeler, Sirkeci Garından
trenle kalkıp giden vatandaşlarımızı önce kapılarda karşılayıp dişlerine kadar
muayene ettirip, yoğun bir ağır baskı içinde çalıştırmışlar, bu insanlar da o
baskı ve zor şartlarda paralar kazanmışlar bir gün ülkeme dönerim, yatırım
yaparım mantalitesiyle uğraşmışlar ve bugün bu hale gelmişler.
Şimdi hepimize bir vazife düşmekte; bu
sayıları kayıtlı 190 000-200 000, ama, bence çok daha fazla olan mağdur
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderecek her türlü yasal çalışmayı yapmak,
bunu da 22 nci Dönem Meclisi olarak ve sizler, değerli arkadaşlarımla onlar
için gerçekleştirmek için el ele verelim bu araştırma önergelerini kabul edelim
ve komisyonu kurarak bir an önce çalışmalarına başlayalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Tamaylıgil.
AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili
Sayın Kerim Özkul; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Özkul, süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birleştirerek görüşmekte olduğumuz
(10/16) ve (10/262) sayılı araştırma önergeleri üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de
sermayenin, tasarrufların birleştirilmesi ve yatırıma dönüştürülmesi taa
Osmanlı döneminden başlayıp bugüne kadar gelen ve değişik modellerin
uygulandığı bir süreçtir. Bu süreçte birbirinden çok farklı yollar, yöntemler
denenmiş, farklı yatırımlar yapılmış ve bunların neticesinde farklı sonuçlara
ulaşılmıştır. Bugün görüşmekte olduğumuz araştırma önergelerinin konusu,
bunlardan birisi ve sonuncusu olan çokortaklı holdingler olgusudur.
Değerli arkadaşlar, yatırım, üretim
faktörlerine yapılan net ilaveyi ifade eder. Yatırımın en önemli unsurlarından
birisi de, hiç kuşkusuz, sermayedir. Nitekim, yatırım için bu denli önemli olan
sermaye bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli problemlerinden biridir.
Sermayenin iki kaynağı vardır. Bu kaynaklardan ilki, millî kaynaklarla
oluşturulmuş sermaye olarak nitelendirebiliriz. Sermayenin diğer bir kaynağı
ise yabancı sermayedir. Yabancı sermayenin ülkemize birkaç yöntemle geldiğini
söyleyebiliriz. Bu yöntemler içerisinde en çok hoşumuza giden, hiç kuşkusuz,
doğrudan yapılan yatırımlardır. Nitekim, bu tür yatırımların yapılması amacıyla
çok çeşitli teşvik ve muafiyetleri uyguladığımızı hatırlatmak isterim. Buna
rağmen doğrudan yatırımın halen çok az olduğunu da, ne yazık ki, söylemek
zorundayım. Doğrudan yapılan yatırımların yanında yabancı sermayenin bir başka
geliş şekli ise portföy yatırımları şeklinde gelmesidir. Bunun ise ciddî
riskler içerdiği açıktır. Ne zaman geleceği ve gideceği belli olmayan sıcak
paranın gelişi de gidişi de bir derttir.
Şimdi, bütün bunlar çerçevesinde, bize
öyle bir sermaye gerekli ki, hem maliyeti üretebildiğimiz katmadeğere orantılı
hem vadesi yatırımlarımızın geri dönüşüne uygun hem de mal alma zorunluluğu
taşımayan, ekonomik ve ideolojik baskı içermeyen bir dışkaynak şeklinde olsun.
Değerli arkadaşlar, işte, sanayi
yatırımları finansmanının güçlüklerini devletimiz çok önceden görmüş ve bu
güçlüğün aşılması için bazı girişimlerde de bulunmuştur. 1970'li yıllarda
Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası kurulmuştur. Bununla sınaî yatırımların
finansmanına destek olacak yatırım bankacılığı yapılması hedeflenmiş; ancak,
politik etkiler ve bilinen bürokratik anlayış ve profesyonel yönetilememe gibi
nedenlerle, bu yöntemle uygulamada başarıya ulaşılamamıştır. Bu amaçla verilen
krediler yerini bulmamış ve sonuçta kötü neticeler alınmıştır. Daha sonra, bu
bankanın ismi Kalkınma Bankası olarak değiştirilmiştir. Yine, finansman
sorununu aşmak maksadıyla, Merkez Bankası, yurtdışındaki işçilerimizin
tasarruflarını yurda getirebilmek için, dövizin yasak olduğu dönemlerde bile
dövize çevrilebilir mevduat kavramını geliştirmiş ve birikimlerin yatırıma
dönüşmesinin önünü açmaya çalışmıştır.
Daha sonraki yıllarda ise, ülkemizde,
halka açık şirketler, çokortaklı şirketler ve işçi şirketleri gibi isimler
altında çeşitli şirket türleri geliştirilmiştir. Bunlarda temel ortak amaç,
yurtiçi ve yurtdışı birikimlerin yatırıma dönüştürülmesidir. İlerleyen yıllarda
ise Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. Sermaye Piyasası Kurulunun
oluşmasına temel dayanak olan Sermaye Piyasası Kanununda, halka açık anonim
şirketler, hisse senetleri, halka arz edilmiş olan veya halka arz edilmiş
sayılan anonim ortaklıklar şeklinde tanımlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununa
göre halka açık olan veya açık sayılan şirketlerin önemli bir kısmı
sermayelerinin asgarî yüzde 15'lik kısmına tekabül eden hisse senetlerini
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kota ettirmek suretiyle ve aracı kurumlar
vasıtasıyla halka arz etmekte, hisse senetleri, burada oluşan fiyatlarla alınıp
satılmaktadır. Halka açık olan bazı şirketlerin hisse senetleri İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında işlem görememekte, başka bir menkul kıymet piyasası da
bulunmadığından, ancak, Türk Ticaret Kanununun hisse senetleriyle ilgili genel
hükümleri uyarınca devir ve temlik edilebilmektedirler. Holding olarak
yapılanmış ve isimlendirilmiş bu şirketler, araştırma önergelerine konu olan
şirketlerdir.
Sayın milletvekilleri, bu şirketler 1990'lı
yılların başında, dönemin ekonomik ve sosyal şartlarından ve toplumsal
ihtiyaçların bir gereği olarak doğmuştur. Anadolu'nun sınaî gelişme potansiyeli
olan bölgelerine kurulan bu şirketler, farklı bir finansman modelini
benimsemişlerdir.
Kendiliğinden gelişen, yöre halkının ve
yurtdışında çalışan işçilerin ortak olarak, katılımına dayanak olduğu
çokortaklı bu model, girişimcilerin geliştirdikleri projelere veya mevcut
tesislerine finansman temin etmek amacıyla başvurdukları bir modeldir.
Başlangıçta öncü niteliğinde olan üç beş şirket, kısa sürede dikkate değer bir
mesafe almış ve belli büyüklüğe ulaşmıştır.
Sermaye Piyasası Kurulu, yastıkaltı
paralarının ve yurtdışı işçi tasarruflarının ekonomiye kazandırılmasına
yönelik, bu, 1990'lı yıllarda kurulan çokortaklı şirket yapılanmalarıyla 1996
yılından itibaren ilgilenmeye başlamıştır.
Değerli arkadaşlar, Sermaye Piyasası
Kurulu denetim ve gözetim görevini yaparken, aykırılıkları başlangıçta tespit
edip, bunları yönlendirici ve düzenleyici olmak yerine, engelleyici bir tutum
içerisine girmiştir. Hukuk normlarına aykırı olarak, ne yazık ki, siyasî
konjonktürün etkisinde de kalmıştır.
Sermaye Piyasası Kurulu, öncü olan ve
belli bir büyüklüğe ulaşan çok az sayıdaki şirketin tamamını belli bir renkle
isimlendirerek, cezaî yaptırımlar uygulamak ve suç duyurusunda bulunarak işi
savcılığa havale etmek gibi bir tutum içine girmiştir. O zamana kadar
yaptıklarının hukukî ve cezaî sorumluluğunu da üstlenerek, kayıtdışılığı
önlenebilir bir aşamada terk edip kurul kaydına girmek ve Sermaye Piyasası
Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümleri içinde sermaye artırarak legalize olmak
için çaba sarf eden öncü niteliğindeki bu şirketlerin, sermaye artırım
taleplerini hukukî bir gerekçeye dayandırmaksızın yıllarca bekletmiş veya
reddetmiş, yatırımlarına teşvik belgesi dahi almamaları için teşvik veren
kurumları menfî yönde bilgilendirerek, âdeta muhbir durumuna düşmüştür. Bu
durum, şirketlerin kayıtdışılığa yönelmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu haksız
yaklaşımın bir sonucu olarak, bu şirketlerin bir kısmı ile bu şirketleri örnek
alan ve haksız menfaat temin etmeyi amaçlayan birtakım insanlar, Sermaye
Piyasası Kurulunun politikalarını kendilerinin ekonomik olarak yaşamasını
istemeyen iç ve dışgüçlerin bir oyunu olarak manipüle etmişlerdir. Nitekim,
bunu kullanarak yurt dışındaki vatandaşlarımıza, şirketlerine daha fazla para
aktarmaları gerektiğinin reklamını yapmışlardır. Bu talepler içinse dinî ve
millî motifleri reklam unsuru olarak kullanmışlar, olayı neredeyse siyasî bir
zemine taşımışlardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yaşanan bu süreci ve gelinen durumu şöyle özetleyebiliriz: 1990'lı yılların
başında kurulmaya başlayan bu şirketler, kendiliklerinden, ülkede hissedilen
finansman ihtiyacını gidermeye dönük bir model olarak kurulmuşlardır. İlk
başlarda halka açık şirketlerin yerine getirmesi gereken şartları, teknik bilgi
ve eleman eksikliği nedeniyle yerine getirememişlerdir. 1996 yılından itibaren,
Sermaye Piyasası Kurulunun tespit ve direktifleri üzerine, bir kısmı kurul
kaydına girmiş ve halka açık şirket statüsünü kazanmıştır. Sermaye Piyasası
Kurulu, süreç içerisinde, bu şirketlerin geliştiği ortamı, ortakların ortak
olma saiklerini ve beklentilerini, bu şirketler tarafından arz edilebilecek ya
da ihraç edilebilecek menkul kıymet türlerini, bunları nasıl tedavül
edebileceğini dikkate almadan, borsada işlem gören şirketlere yönelik yasal
yükümlülükler çerçevesinde çokortaklı şirketlerin halka arz uygulamalarının
mevzuata uygun olup olmadığı konusunda yoğunlaşmış ve tespit ettiği
aykırılıklar sonucu, bu şirketlerin yöneticileri hakkında izinsiz halka arz ve
aracılık faaliyetinde bulundukları gerekçesiyle suç duyurularında bulunmuştur.
Ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulu, bu şirketlerin sermaye artışlarına izin
vermeyerek çalışmalarını tıkama yöntemini tercih etmiştir.
Bir kurul düşünelim ki, bu kuruluşun hem
amacı hem de ismi düzenleme ve denetleme olsun; sonra, aynı kurul, önüne gelen
işlerle veya tespitleriyle ilgili tüm konularda, hiçbir şey yapmadan,
mahkemelere suç duyurusunda bulunsun. 74 şirket hakkında 104 suç duyurusu...
Bu, çok anormal bir sayıdır. Bunun adı, düzenleme ve denetleme değildir.
Değerli arkadaşlar, bunun adı, olsa olsa topu taca atmaktır. Kaldı ki,
mahkemelerin düzenleme gibi bir görevi de yoktur. Denetim ve gözetim göreviyle
görevlendirilmiş Sermaye Piyasası Kurulunun bu zorlaştırıcı tutumu nedeniyle,
birçok şirket kayıtdışılığı tercih etmiş, ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulunun
görevlerini tam olarak yapmaması nedeniyle, kötü niyetli kişiler de şirket
kurma yoluna gitmişlerdir. Bunlar, basın-yayın kuruluşları aracılığıyla, ortak
toplama amaçlı olarak, yoğun bir ilan ve reklam kampanyası yürütmüşlerdir. Bu
safhada, ilgili tüm merciler, ilan ve reklamlardaki açık, izinsiz halka arzın
hukukî soruşturmasını ve kovuşturmasını yapmamışlardır. Bu ilgisizlik, bazı
şirketlerin kayıtdışı ortak toplamalarına zemin hazırlamış ve âdeta, onları
teşvik etmiştir. Yine, bu ilgisizlik, batık bankerler benzeri, şirket
bankerlerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Bu şirketler, dövize yıllık yüzde 45
seviyelerine kadar, kâr payı adı altında, yüksek oranlarda, faizle para
toplamaya başlamışlardır. Bunun doğal sonucu olarak, iyi ve kalıcı olanlar
tökezlemiş, sahtekârların sayısı ise alabildiğince artmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu şirketlerin hisse
senetleri Türk Ticaret Kanununun genel hükümleri çerçevesinde tedavül
etmektedir; ancak, ortakların önemli bir kısmı kendilerini mudi veya ödünç
veren alacaklı gibi görerek, şirketten hisselerini geri alma talebinde
bulunmuş, bunun sonucu olarak da, Türk Ticaret Kanununun hükümlerine aykırı bir
uygulamanın gelişmesine sebep olmuştur. 1996-1997 yıllarında, bu olayların
kamuoyuna mal olmasıyla birlikte, sermaye renklendirilmiş, denetim ve
düzenlemeler, denetim sonucu yapılan suç duyuruları, konjonktürün etkisiyle,
ideolojik bir veçhe kazanmıştır. Bu durum, sorunu daha da büyütmüş, çözüm
yerine, içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bazı şirketler ve sermayedarlar
da, bu durumu, az önce ifade ettiğim gibi, iç ve dışgüçlerin bir oyunu olarak
yorumlamış ve bu durumdan istifade etmeye çalışmışlardır.
Malumunuz olacağı üzere, yıkılan her kurum
ve kuruluş, en büyük darbeyi önce kendi sektörüne vurur. Bu modelle kurulup,
birçoğu bugün hayatiyetini bile kaybetmiş olan bu şirket bankerler, en büyük
darbeyi önce sermayedarlarına, sonra sektördeki iyi niyetli ve dürüst
şirketlere, daha sonra da ekonomimize vurmuştur.
Kuruluşlarından sonra yaklaşık onbeş,
kuraldışı faaliyetlerinin tespitinden sonra dokuz on yıl geçmesine rağmen, bu
konu, bugün bu Meclisin gündemini işgal etmektedir ve ortaklarıyla,
şirketleriyle, kanayan bir yara olarak önümüzde durmaktadır.
Bu çerçevede, en önemli hususlardan biri,
elbette, iyiler ile kötülerin ayrılması gerekliliğidir. Doğru dürüst
çalışanların şaibeden kurtarılarak önleri açılırken, sahtekârlık yapan ve
yapacakların önlerinin kapatılması bir zarurettir.
Bugünkü gelinen noktada, ihracatıyla,
istihdamıyla, kapasite kullanımıyla, Türkiye'nin ekonomik atak yaptığı ve dünya
ekonomisinde ekonomik büyüklük olarak derecelere girdiği bir süreçte, yatırım
için finansmana ihtiyacımız olduğu tartışılmazdır. Hem büyümeye hem de
sürdürülebilir bir büyümeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacın, ülkemizin
taşıdığı potansiyel kaynakların ekonomiye kazandırılması suretiyle sağlanması
da, başlangıçta ifade ettiğimiz gibi, uygun şartları taşıdığında, iç ve
dışborçlanma ihtiyacını azaltacaktır.
Bu sebeplerle, önergeye konu çokortaklı
halka açık şirket modelinin kuruluş ve işleyişinde, bugüne kadar yaşanan
tecrübelerle tespit edilen aksaklıkların giderilerek yeni bir finansal sistemin
hayatiyetini devam ettirmesinin sağlanması, ülkemizin yararına olacaktır.
Bu konuda yapılması gerekli yasal ve idarî
düzenlemeler söz konusudur. AK Parti olarak, kanayan bu yaranın tedavi edilmesi
gerektiği inancı ve kanaatini taşımaktayız.
Bu nedenlerle, izinsiz halka arz yoluyla
oluşan mağduriyetin neden ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte Sermaye Piyasası
Kurulunun da sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla tüm ilgili tarafların
katılımıyla bir konsensüs sağlanarak, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclisimizin bu konuyu araştırmasını gerekli
görmekteyiz.
Bu nedenle, bu önergeye AK Parti Grubu
olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özkul.
Önerge sahiplerinden Konya Milletvekili
Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun.
Süreniz 10 Dakika.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz (10/16) esas numaralı
Meclis araştırması önergesi üzerinde önerge sahipleri adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, Sayın Başkanı ve
Sayın Başkanın yüksek şahsında yüzbinlerce, yurt dışında ve yurt içindeki,
sahte holding mağduru yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 1980'li yılların
başında "24 Ocak kararları" adıyla ekonomi tarihimize geçen bir
uygulamanın getirdiği bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı sonucu,
ülkemiz bir banker faciası yaşadı. Bankerzede olayı diye tarihe geçen bu
ekonomik tahribatın yaraları henüz sarılırken, 1990'lı yılların başında yeni
bir ekonomik model ortaya çıktı, o da, holding kimliğiyle faaliyet gösteren
sözde holdingler.
Model yanlış, niyet kötü, altyapı yok,
kuralsızlık, yasa tanımazlık dizboyu, ticaret-siyaset-din üçgeninin en iyi
biçimde bütünleştirilmeye çalışılarak, başlatanların kendi çıkarlarına uygun
hale getirdikleri bir ekonomik model.
1980'li yıllarda bankerlik faaliyeti
gösterenler, araştırma önergesine konu olan sözde holding yöneticilerine göre,
daha dürüst, daha onurlu, daha haysiyetliydiler; çünkü onlar, ekonominin
kuralları gereğince insanların parasını toplayabilmek için, sadece yüksek faiz
vaat ediyorlardı. Paranıza ayda yüzde 8-10-15 -her neyse- kâr vereceğiz
vaadiyle insanların birikimlerini topladılar ve sonunda çarçur ettiler, o günkü
şartlarda cezalarını da aldılar; ama, bu holding yöneticileri, yüksek kâr
taahhüdüyle birlikte, kutsal İslam Dinimizi sonuna kadar sömürdüler. Dinine
bağlı masum yurttaşlarımızın temiz duygularını istismar ettiler. Onların,
yıllardır dişinden tırnağından artırıp oluşturdukları birikimlerini
dolandırdılar. Allah dediler, peygamber dediler, Kur'an-ı Kerim'den ayetler
okudular, kötü niyetli dinadamlarına komisyonlar vererek, cami içlerinde ve
önlerinde, cami cemaatlerinin parasını topladılar. Öğretmenlik, şoförlük,
işçilik gibi birçok meslek mensupları, bu modelle büyük paraların bir araya
toplandığını görüp, yaptıkları işi bırakarak, sadece kâğıt üzerinde şirketler kurdular,
bu şirketleri tabela holdingi haline getirerek çalışmalarını başlattılar.
İçlerinden bazıları milletvekili oluvereyim diye siyasete atılmak istedi;
seçilemeyince, milletvekili olamadım, bari bir holding kuruvereyim diye bu işe
başladılar. Bağışlamanızı diliyorum, biraz amiyane olacak; ama, Konya şeker
fabrikasının boş şeker torbalarını sırtlarına vurup, yurt dışındaki
yurttaşlarımıza gittiler; onları kandırarak, onların paralarını bu torbalara
doldurup Türkiye'ye getirdiler ve çarçur ettiler. O, paralarını aldıkları
insanların eline de, bir adi defter yaprağına, ben, Ahmet oğlu Süleyman'dan şu
kadar para aldım, şu kadar süre sonra, şu kadar faiziyle birlikte vereceğim
diye, aldatmaca bir belge yazdılar, kıytırık birer belge verdiler.
Söylemlerinde siyaset vardı. Bu paraları yatırıma dönüştürüp, Türkiye'nin en
önemli, en büyük sermaye sahipleri olacaklarını ve oradan alacakları güçle
iktidarları değiştireceklerini, laik, demokratik rejimimizi kökten
değiştireceklerini ve kendi kafalarının arkasındaki özlemini duydukları bir
rejimi ülkemizde hâkim kılacaklarını da el altından yaymaya başladılar.
Topladıkları bu paraların bir kısmıyla, aynı siyasî düşünceyi taşıyan parti ve
partilerin çalışmalarını kolaylaştıracak şekilde onları finanse ettiler, o siyasî
kuruluşları, o siyasî partileri iktidara getirmeye çalıştılar.
Değerli arkadaşlarım, ben, 20 nci Dönemde
de, şu anda çatısı altında bulunduğumuz Yüce Parlamentonun üyesiydim.
Görüşmekte olduğumuz önergede belirtilen sorunların, o yıllar, en sıcak günlerinin
yaşandığı başlangıç yıllarıydı. Seçim bölgem Konya'da, bu tür faaliyetlere
başlayan kuruluşlar, holdingler hakkında, her hafta sonu basın açıklamaları,
basın toplantıları yaptım; yerel basının arşivlerinde vardır. Bunların
akıbetinin, 1980'li yıllardaki bankerzedelerin akıbetiyle aynı olacağını
söyledim. Sürekli, uyarı görevimizi yaptık, hemşerilerimi sürekli uyardım.
Bunun yanında, ayrıca, yine o günlerde, 7
Temmuz 1997 tarihinde, günün Maliye Bakanının cevaplaması talebiyle, tabela
holdinglerin denetimleriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verdiğim soru önergesi de halen Meclis arşivlerindedir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, o
günlerde de, bu modelin yanlışlığını ve sonunda çok büyük tahribatlar
yaratacağını, her türlü platformda sürekli dile getirdik. Sonuçta, bu modelin
yaratıcıları ve uygulayıcıları bizi tehdit etmeye başladılar; sanki, parası
toplanan yurttaşlar pozuna bürünerek "paramızı nereye vereceğimize
karışmayın" gibi sözlerle sürekli bizi taciz ettiler.
Sonuçta geldiğimiz nokta, keşke onları
haklı çıkarsaydı; ama, maalesef, hortumlanan bankalardaki gelişmelerde olduğu
gibi, Cumhuriyet Halk Partililer olarak biz haklı çıktık.
Değerli arkadaşlarım, uyguladıkları
yöntemlerle büyük paraları ellerinin altında gören sözde holding yöneticileri,
evlerinden pazar yerine giderken dolmuş parasından kısarak bir Murat 124'e dahi
sahip olamayan yurttaşlarımızın bunlara yatırdığı paralarla, son model zırhlı
Mercedes otomobil ve Lincoln ciplerle gezmeye başladılar. Malikanelerinin banyo
bataryalarını İtalya'dan getirttiler. Bunlar, bizim, Konya'da yaşadığımız ve
gördüğümüz gelişmeler.
Bu paralarla, gece rüyalarında gördükleri
yatırımı yapmaya çalıştılar; ertesi gün çıktılar, hiçbir fizibilitesi olmadan,
hiçbir rantabilitesi olmadan biz bu parayla şu yatırımı yapacağız diye sadece
arsa aldılar, üzerine tabela astılar, doğru dürüst hiçbir yatırım yapmadılar.
Zaten, başlangıçta da ufak tefek paralar kazandılarsa bile "laik
cumhuriyete, laik devlete vergi vermek caiz değildir" fetvalarıyla ve bu
söylemlerle devlete de hayırları olmadı, bir kuruş vergi ödemediler doğru
dürüst.
Değerli arkadaşlarım, bu yanlış
yatırımlarla, geçici de olsa bir istihdam yaratır gibi göründüler. Kendilerine
iş istemeye gelen hemşerilerimizin çocuklarını işe almak için, kıyıda köşede,
daha paraları varsa onları da getirip ortak olmasını talep ettiler; kalan
paraları da, onların çocuklarını geçici işçi alarak, bir yerlerde çalıştırır
gözükerek topladılar; bu topladıkları paraların bir kısmını, yerel seçimlerde,
kendi yandaşlarını yerel yönetimlere seçtirmek için harcadılar ve o yerel
yönetimlerle birlikte, işbirliği yaparak, belediyeleri de sonuna kadar
sömürdüler.
Öyle görülüyor ki, AKP ve Cumhuriyet Halk
Partisi Gruplarının verecekleri oylarla bir komisyon kurulacak. Bu komisyonun
yapacağı en önemli görevlerden biri de, bu holdinglerin, bu sahte, sözde
holdinglerin yerel yönetimlerle, o günkü belediyelerle olan işbirliğini
araştırmak olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bunlar,
yasalarımızı, ticaret kurallarını hiçe sayarak, kendi kafalarına estiği gibi,
hovardaca, milletin parasını çarçur ettiler. Aradan epeyce bir süre geçip, para
akışı azalmaya, daha sonra da kesilmeye, geri ödemeler talep edilmeye
başlayınca, bizimkilerin foyaları meydana çıkmaya başladı; ama, atı alan
Üsküdar'ı geçmişti.
Değerli arkadaşlarım, merkezi Almanya'da
bulunan, Türkiye Araştırmalar Merkezinin yaptığı bir araştırma, 2000 yılında;
para toplayan toplam Türk holdingi 54; holdinglerin 30'u Konya'da, 11'i
İstanbul merkezli; Almanya'da 30 büro açmışlar; din motifi kullanıyorlar,
camilerde para topluyorlar. Bu, Almanya'daki bir araştırma merkezinin yaptığı
araştırma. Mark bazında, yılda yüzde 23 ile 30 arası kâr payı vaat ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, mark bazında yüzde
23-30 faizi, yasadışı işlerle uğraşanların bile vermesinin mümkün olmadığını
siz de biliyorsunuz.
Gelmişiz 2000 yılına. 2000 yılından
sonraki beş yıllık gelişme sonucunda açıklanan araştırma sonuçları da şöyle:
Pek çok mağdurlar derneği kurulmuş. Pek çok Alman ve avukat bu konuyla meşgul.
Tam 190 000 Türk, sadece Almanya'da, para kaptırmış; diğer Avrupa ülkeleri
hariç, yurt içindekiler hariç. Kaptırılan para 5 ilâ 8 milyar euro, sadece
Almanya'da. Değerli arkadaşlarım, 2005 malî yılı bütçesinde yatırımlara ayrılan
ödeneğimiz 11 katrilyon lira. Bir yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti ülkesine 11
katrilyon liralık yatırım yapılacak; olayın vahametini gösteren rakamlar.
Bugün camilerde para toplayan yok. Zaten,
toplanacak para kalmamış. Mahkemelerde davalar sürüyor. İnsanlarımızın bu
kuruluşlara güveni kalmamış. Bu davaların kazanılması mümkün değil. Zira, para
kaptıranın elinde kıytırık bir protokolün dışında hiçbir şey yok. Ayrıca, bu
davalar kazanılsa bile kimin, nesini alacaksınız; hiçbir şey yok, kalmamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Konya'da Endüstri Holdingle ilgili ikinci
bir operasyon gerçekleştirildi. Adı geçen holding ile bahse konu diğer
holdinglerin birçoğunun ticarî açıdan bu holdingle hiçbir farkı yok. Şimdi,
burada yapılan uygulama, acaba, senin holdingin benim holdingim gibi bir
uygulama mı diye düşünmemek mümkün değil; çünkü, Endüstri Holding -açıkça ifade
etmek istiyorum- MHP düşüncesinde ve o partinin resmen kayıtlı üyeleri
tarafından kurularak faaliyetlerini sürdürmüştü. Diğerlerine aynı uygulamanın
yapılmaması acaba nedendir diye sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütün bunlara
rağmen, birkısım yetkililer, birkısım meslek odası başkanları, birkısım biraz
evvel konuşan İktidar Partisi mensubu arkadaşımız "efendim, bunların
hepsini bir potada değerlendirmemek lazım, içlerinde iyileri de var, dürüstleri
var, sermaye birikimi olanlar var..." Ben iddia ediyorum ki, içlerinde, bu
tür holdinglerin içlerinde hiçbir tane, ayakta kalacak gücü olan kalmamıştır,
yoktur; çünkü, bugün için, parasını geri ödeme talebinde bulunan hiçbir
kimsenin parası ödenmiyor. Bırakınız ortaklarının paralarını ödemeyi, bunlar,
piyasaya verdikleri, alışveriş yaptıkları, firmalara verdikleri çekleri dahi
ödeyemiyorlar. Adı büyük olanlar, dürüst diye burada ilan edilenler bile
çeklerini ödeyemez duruma düştüler.
Değerli arkadaşlarım, bu işin Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilerek bugün görüşülmüş olması mutluluk
veriyor; ancak, gecikmiş bir görüşme. Değerli arkadaşımız İstanbul Milletvekili
Sayın Tamaylıgil bu önergeyi bu dönemin başında verdi, ikibuçuk yıl evvel
verdi. İkibuçuk yıldır 20'nin üzerinde araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu Yüce Çatı altında görüşüldü. Bunun daha önce görüşülmesi
gerekirdi. Bugüne kadar aradan geçen ikibuçuk yıl zarfında belki bir yerlerde,
bazı yerlerde bir şeyler kalmışsa, onlar da bu ikibuçuk yıl içerisinde
buharlaştı. Şimdi, biz, bu önergenin görüşülmesi sonucunda kurulacak komisyon
olarak, çalışmalar sonucunda, yapacağımız araştırmalar sonucunda, korkarım ki,
bunların elinde hiçbir şey kalmadığını göreceğiz.
Bunun adı nedir değerli arkadaşlarım;
bunun adı -buna bir ad koymak gerekiyor Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak-
ticaret midir, bunun adı insanlara hizmet etmek midir, ülkeye hizmet etmek
midir, yatırım yapmak mıdır, yoksa, bunun adı dolandırıcılık mıdır, sahtekârlık
mıdır, kapkaççılık mıdır; buna bir ad koymak zorundayız. Bunun sorumluları
kimdir; bunun sorumluları, bu tür holdingler faaliyete başladığından bugüne
kadar ülkeyi yönetenlerdir, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerdir ve bunun içerisine,
maalesef, ifade etmeliyim ki, AKP Hükümetinin son ikibuçuk yıllık ihmalleri de
dahildir.
Biraz evvel ifade ettim, ikibuçuk yıldır
bu önerge gündemde bekliyor. Daha önce burada görüşülen bir araştırma
önergesiyle bir komisyon kurulmuş, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın,
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili ve o komisyon bir rapor hazırlamış. Sayın
Ali Rıza Gülçiçek'in verdiği önerge sonucu. Bu rapor da, bu tür holdinglerin
insanların din duygularını istismar ederek yurt dışında dolandırıcılık
yaptıklarını söylemiş, ondan sonra da, aradan birbuçuk yıl geçmiş olmasına
rağmen, yine bir tedbir alınmamış.
Sayın Bakan burada geçmişe yönelik birçok
açıklamalar yaptı. Kendisini dinledik, teşekkür ediyoruz ve bu açıklamalarında
ikibuçuk yıllık icraatları süresi içerisinde aldıkları tedbirleri sıraladı.
Değerli arkadaşlarım, hükümetlerin görevi,
sadece olası mağduriyetleri önlemek için geleceğe yönelik tedbirler almak
değildir. Geçmiş dönemlerdeki mağduriyetlerin giderilmesi için de yaptırımlar
uygulamaktır hükümetlerin görevi. Yasaysa yasa, kararnameyse kararname, bugüne
kadar bu hükümet tarafından çıkarılıp bu konu üzerine parmak basılması
gerekirdi diye düşünüyorum.
Sayın Başbakan, kendisine, bu paraları
kaptırdıkları şirketleri, holdingleri şikâyet eden yurttaşlarımıza "bana
mı sorarak bu paralarınızı verdiniz" demiştir; aynen, kredi borçlarının
ertelenmesini isteyen çiftçilerimize "yok öyle 25 kuruşa simit"
dediği gibi. Ama, bu, bir ülkenin Başbakanının bütün sorunlarla ilgilenmesi
gerektiği, gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki,
bu önerge kabul edilecek. Bu önergenin kabulüyle yapılacak çalışmalar sonucunda
ortaya çıkacak raporun değerlendirilmesi ve o raporda istenilecek şeylerin
yerine getirilmesi gerekir. 20'nin üzerinde, görüşülen araştırma önergelerinin
sonucundaki komisyon çalışmalarının önerilerinin, bugüne kadar, hükümet
tarafından -özellikle söylüyorum- hiçbirisi yerine getirilmemiştir, hangi
konuda olursa olsun. Burada görüşüyoruz, İçtüzüğün gerektirdiği hükümleri
yerine getiriyoruz, gerçekleştiriyoruz, ondan sonrası gelmiyor. Ondan sonrası
hükümetin görevidir, hükümetlerin görevidir.
Şimdi burada da, ben öyle inanıyorum ki,
iyi niyetle bir komisyon kurulacak, komisyon çalışmalarını tamamlayacak ve
önerilerini getirecek; bugün, biraz evvel, burada, bundan önceki görüştüğümüz
rapor gibi görüşeceğiz, sokak çocuklarıyla ilgili rapor gibi bunun raporunu da
görüşeceğiz; ondan sonra rafa kalkacak, hiçbir tedbir alınmayacak. Şimdiden bu
tedbirin alınması konusunda da hükümeti uyarıyorum.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
işin başından beri vardık, bundan sonrasında da varız. Yurttaşlarımızın, gerek
yurt dışındaki gerek yurt içindeki yurttaşlarımızın haklarını sonuna kadar
savunduk, bundan sonra da savunacağız, devam edeceğiz bu savunmalarımıza.
İnşallah, bu çalışmalarımız, bu önergenin görüşülmesi ve bu önergenin
görüşülmesinden sonra ortaya çıkacak komisyon çalışmalarıyla, sahte holdingler
tarafından, üçkâğıtçı holdingler tarafından -bağışlayın benim tabirimi-
dolandırılan yurttaşlarımızın mağduriyetine çare buluruz diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Büyükcengiz.
Önerge sahipleri adına, Bursa Milletvekili
Sayın Şevket Orhan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az evvel peşin hükümlü bir şekilde konuşan
milletvekilimiz gibi değil de, ben, daha yapıcı, hakikaten mağdur olmuş
insanlarımızın derdine çare olabilir miyiz diye kürsüye çıkmış bir milletvekili
arkadaşınızım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onlar da aynı
niyetle çıktı.
ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazı girişimcilerin holding adı altında
gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve
sonuçlarıyla bu süreçte Sermaye Piyasası Kurulunun sorumluluğunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz (10/262)
esas numaralı araştırma önergemiz üzerinde ilk imza sahibi olmam nedeniyle söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
ekonomisinde sermaye hareketleri 1980'li yıllardan itibaren çeşitlilik
kazanmış, buna karşılık sistemin işleyişi gerekli hukuksal düzenlemeleri
taşımadığı ve ilgili denetim otoriteleri yeterli önlemleri zamanında almadığı
için, yatırımcıların malî açıdan büyük zarara uğradıkları olumsuz gelişmeler
yaşanmıştır.
1990'lı yılların başından itibaren
finansman ihtiyacını kredi sistemi dışında arayan bazı girişimciler, holding
adı altında örgütlenerek, mevzuata aykırı bir şekilde, faaliyet gelirleriyle
bağlantısı olmaksızın kâr payı ödemesi ve sermayedarların talebi halinde,
hiçbir yasal anlam taşımayan ortaklık belgelerini geri almak vaadinde
bulunarak, çoğunluğu yurt dışındaki vatandaşlarımızdan oluşan geniş bir kesimin
mağduriyetiyle sonuçlanan izinsiz halka arz fiilini gerçekleştirmişlerdir. Bu
şekilde faaliyet gösterdikleri daha sonra tespit edilen 74 şirket hakkında,
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından, 107 suç duyurusu yapılmış; ancak, alındığı
belirtilen birçok idarî tedbir ve yargı sürecinin işlemesine rağmen, bahse konu
holdinglerin defter kayıtlarına, gerçek ortak sayısı ve hisse nispetlerine,
üzerindeki malî risklere, para toplayan aracıların kimliklerine ulaşılmasında
büyük güçlükler çekildiği görülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ekonomisi, geride bıraktığımız on yıl boyunca, bankacılık, finans
sektörü, yaşanan krizlerin yanı sıra, izinsiz halka arz yoluyla, ağırlıklı
olarak yurt dışından sermaye transferi sağlayan bazı holdinglerin yol açtığı
sorunlar nedeniyle ciddî ölçüde sarsılmıştır. Bunun doğal sonucu olarak,
piyasalar, reel sektörün ihtiyaç duyduğu fonları sağlamada güçlük çekmiştir.
Ülke ekonomisinin gerek duyduğu yabancı sermaye girişi de, yaşanan bu
olumsuzluklardan etkilenmektedir. Bu sorunun ortaya çıkmasında, ilgili
otoritelerce alınması gereken yasal ve idarî tedbirlerin yerinde ve zamanında
alınmaması etkili olmuştur.
Önergemize konu edilen izinsiz halka
arzlar nedeniyle sermaye piyasalarında haksız rekabet ortamı yaratılmış, vergi
kayıpları ortaya çıkmıştır ve hepsinden önemlisi, çok geniş bir kesim, bu
holdinglere yatırdığı tasarrufları büyük ölçüde yitirmiştir. Gerçek sayıları
hakkında bilgi edinilemeyen bu kesimin malî kayıpları hakkında da, tahmindışı
fikir yürütülememektedir; ancak, yaşanan bu dramatik tablonun ekonomimize
verdiği kayıplar, başta güven kaybı olmak üzere çok büyüktür. Zira, çoğu yurt
dışında yerleşik vatandaşlarımızın gurbette bin bir güçlükle edindikleri
birikimleri, gerçekdışı vaatlerde bulunan bazı holding yöneticileri tarafından
istismar edilmiş; her zaman anavatanlarında değerlendirme arzusu taşıdıkları
birikimlerini, artık, eski boyutlarıyla yurda gönderme inancını zedelemiştir.
Haklarını yasal yoldan aramaya çalışan bazı hissedarlar olsa da, açtıkları
davaların yasal dayanakları, sorumlular tarafından dolandırıcılık suçlamasından
öte anlam taşımadığından, oluşan malî kayıplarına çözüm bulamamışlardır.
Değerli milletvekilleri, bir kısmına değinilen
mağduriyetin nedenleri ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte Sermaye Piyasası
Kurulunun sorumluluğunun araştırılması zarureti vardır. Bu doğrultuda
yürütülecek çalışmalarda, özellikle aşağıdaki sorulara açıklık kazandırılması
yararlı olacaktır.
1- Holdinglerin kurucu ortakları ile yurt
dışındaki temsilcilikleri kimlerdir?
2- Ortaklık ilişkileri hangi kayıtlarda
tutulmuştur?
3- Ortakların pay nispetleri nasıl
belirlenmektedir?
4- Bu paylar, holding kayıtlarına nasıl
yansıtılmıştır?
5- Sermaye Piyasası Kurulu,
sermayedarların mağduriyetini önleyecek gerekli tedbirleri almış mıdır?
6- Holdingler hangi yöntemleri kullanarak
bu çapta parayı toplamıştır?
7- İzinsiz halka arzda bulunan
holdinglerin reklam ve ilanlarının sorumlu kurumlar tarafından takibi yapılmış
mıdır?
8- Sorumlular hakkında ne tür yasal
işlemler yapılmıştır?
9- İşlem yapıldıysa, malî kayıpların
giderilmesi sağlanmış mıdır?
10- Yurt dışındaki vatandaşlarımızın
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan tescil çağrılarına ilgisizliği,
tasarrufların yurtdışı makamlarca araştırılması sonucu geçmişe yönelik vergi
cezası veya sosyal yardımlardan mahrumiyet gibi cezalar nedeniyle midir? Bu
konuda yurtiçi ve yurtdışı resmî makamlar arasında ne gibi ilişkiler
kurulmuştur?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte, saymış olduğumuz durumlardan dolayı, yıllardır yurt dışında çeşitli ağır
işlerde çalışıp üç beş birikim elde etmeye çalışan vatandaşlarımızın
birikimlerinin, bugün bu şekilde birtakım holdingler tarafından çarçur
edilmesi, ama yasalardaki bazı eksiklikler, ama art niyetli insanların bu
insanları kandırması neticesinde ortada bir sıkıntı söz konusudur.
Bankaların bu memlekette açtığı yaralar,
finans sektörlerinin ülkemizde açtığı yaralar, ardından da bu tür holdinglerin
ülkemizde açtığı yaralar, çok üzüntü verici şey. Hep beraber üzülüyoruz.
Elimizdeki, duyumlar neticesinde aldığımız bilgiler çerçevesinde yaklaşık 150
ila 200 milyar euro civarında, yurt dışındaki vatandaşlarımızın birikimlerinin
olduğunu öğrenmekteyiz. Yazık, günah değil mi; o yatırımları bu ülkede güven
ortamının tekrar tesis edilip, ama bankalar vasıtasıyla, ama ciddî ve dürüst
yatırımcılar vasıtasıyla ülkemizin ekonomisine katkıda bulundurma noktasında
bir çalışma içinde olsak doğru olmaz mı?!
Az evvel, sayın CHP'li milletvekili
arkadaşlarımızın sözleri elbette bizi incitti. İstemiyoruz...
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Niye üstünüze
alınıyorsunuz?!
ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Hırsızların dini
olmaz, sahtekârların dini, inancı olmaz, milletini gasbedenlerin inancı olmaz;
biz, hep buna katılıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu tür
sahtekârlıklar yapılıyorsa, bunu da İslamî kisve altında yapıyorsa, bu zaten
onun için en büyük günahtır. (CHP sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onlara
söyleyeceksin!
ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Onun altından
zaten kalkamaz; ama, şu kadarını söyleyeyim; AK Parti Grubunun bir mensubu
olarak, biz, bu olayın üzerine gideceğiz ve inanıyorum ki, bu araştırma
komisyonu kurulacak; bu milletimizin fedakârca elde ettiği bu birikimleri
çarçur eden, çalan çırpan insanlara hesabı sorulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ŞEVKET ORHAN (Devamla) - Bu çerçevede, bu
doğrultuda, bütün milletimizi ve başta Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyor,
hepimiz için bu kanunun hayırlı olacağına, tekrar güven ortamının kurulacağına
inanıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kanun değil,
araştırma önergesi...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hangi kanundu bu
Şevket Bey!
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Araştırma
önergesi... Siz söylersiniz onu...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis araştırması açılmasını kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması kabul edilmiştir.
Bu durumda, Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay
olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da
çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.42
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.51
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Alınan karar gereğince, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10
Milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesinin
görüşmelerine başlıyoruz.
3- Antalya
Milletvekili Osman Özcan ve 10 Milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/112) (S. Sayısı: 580) (x)
BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır.
Teklif 580 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, Kayseri
Milletvekili Sayın Muharrem Eskiyapan, Başkanlığımıza verdiği dilekçeyle, şimdi
görüşeceğimiz 580 sıra sayılı kanun teklifindeki imzasını geri çekmiştir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Teklifin tümü üzerinde söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı
maddesinin değiştirilmesiyle ilgili olarak vermiş bulunduğumuz kanun teklifi
üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifini cidden çok önemsiyorum. Birkaç gündür, ülkemizin her yerinden gelen
fakslardan, mail’lerden, telefonlardan, halkımızın bu kanunla ilgilendiğini ve
yerinde bir kanun değişikliği teklifinin verildiğini duymanın memnuniyetini
sizlere belirtmek istiyorum. Halkımız olsun, basımız olsun, Meclisimizi çok iyi
izlemektedirler. Biliyorum ki, televizyonları başında, vatandaşlarımızın
birçoğu TRT3'ü izlemektedir, bu kanun maddesinin akıbeti üzerinde bilgi edinmek
istemektedir.
Milletvekillerimizin yaptığı olumsuz bir
hareket, günlerce kamuoyumuzu meşgul etmektedir değerli arkadaşlarım. Bir dönem
önceki milletvekillerimizin, toplantılara gittikleri zaman, bir yere gittikleri
zaman, yakalarındaki milletvekili rozetlerini çıkardıklarını, lütfen,
anımsamanızı rica ediyorum.
Bildiğiniz gibi, değerli arkadaşlarım -o
dönemi de hatırlatmakta fayda görüyorum- Sayın Sema Pişkinsüt başkanlığında,
Toplumcu Demokratik Parti adında bir parti kurulmuştu o zamanlar, teşkilatını
da tamamlamıştı, 3 milletvekili iltihak etmişti ona ve Hazineden para almak
için müracaatta bulunmuşlardı. Hazine, altı ay önce kongresini yapmadığı için
bu partiye yardımı vermedi; fakat, ne oldu biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım; bu 3 milletvekili, Özgürlük ve Demokrasi Partisine katıldı;
Özgürlük ve Demokrasi Partisi de 1 trilyonun üzerinde para almaya hak kazanmış
oldu ve parayı aldı; 11.9.2002... Aynı şekilde, Sayın Tantan'ın Yurt Partisi de
1 trilyonun üzerinde para aldı.
İşte, Meclisimizin itibarı, o günlerde,
gerçekten, çok yıprandı, onuru da zedelendi. İkibuçuk yıldır, bu Mecliste, bu
kötü intibaı gidermek için hep beraber çalışmıyor muyuz değerli arkadaşlarım?..
Bundan dolayı, yaptığımız işlerde olsun, davranışlarımızda olsun,
konuşmalarımızda olsun, sorumlu davranarak milletimizin itimadına layık olmak
ve Meclisimizin de itibarına gölge düşürmemek zorundayız.
Değerli arkadaşlar, Partiler Kanununa
göre, partilerimize Hazine yardımı yapılmaktadır. Bu, demokrasinin gereğidir.
Bir de, halkımızca kabul görmeyen, insafla bağdaşmayan, milletvekilleri ve
partilerin yıpranmalarına sebep olan para yardımı yapılmaktadır ki, gerçekten,
aklın ve mantığın kabul etmesi imkânsız bir uygulamadır.
Değerli arkadaşlarım, buraya dikkatinizi
çekiyorum; 3 milletvekili partisinden istifa ederek yeni bir parti kurar ve
teşkilatlanırsa, Hazineden en az para almaya hak kazanmış partinin dörtte 1'i
kadar para alıyor. 10 milletvekiliyle kurarsa, tamamını alıyor. Şimdi, bu ne
demektir; Hazineden para almaya hak kazanmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi,
Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Genç
Partidir. En az para alacak olan Genç Parti ne kadar para alacaktır; 11 trilyon
165 milyar lira. İşte, 3 arkadaşımız partisinden istifa etsin, parti kursun,
bunun dörtte 1 parasını alacak; yani, 3 trilyona yakın para alacak. 10 milletvekili
kurarsa, Genç Partinin alacağı parayı alacak; yani, 11 trilyon 165 milyar lira.
Bu parayı almanın hakla, adaletle, insafla ilgisi var mı değerli arkadaşlarım?!
Bu ülkede, asgarî ücretle geçimini
sağlamaya çalışan milyonlarca vatandaşımız var; bu ülkede, iş bulamayan, iş
arayan milyonlarca insanımız var; çiftçimizin, Bağ-Kurlumuzun, sigortalımızın,
memurumuzun, halkımızın durumu belli. Bunu anlatmaya gerek görmüyorum. Hal
böyleyken, birkaç arkadaşımızın partilerinden istifa ederek parti kurması,
masraflarını da bu fakir millete, tüyü bitmemiş yetimlere yüklemesi insafa,
merhamete, vicdanlara sığıyor mu?!
ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sığmaz.
OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Bu millet bizi
buraya, partinden istifa et, yeni parti kur, Hazineden de para al diye mi
gönderdi?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Mevcut parayı
ye diye gönderdi öyle mi?! 18 trilyonu al ye diye gönderdi!.. Ayıp!.. Demokrasi
kültürün bile yok!..
OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım, bu kanun maddesi, milletvekillerini yeni partiler kurmaya teşvik
eden ve Hazineden yasal yollarla para almaya zorlayan bir yasa maddesidir.
Seçimlere az bir zaman kala, partileşme olgusunun tam yerleşmediği ülkemizde
partisine kızan parti kurmaktadır; ilçesiyle, iliyle kavgalı olan parti
kurmaktadır; seçilme şansını yitirmiş kişiler parti kurmaktadır ve böylece,
milletvekilimiz için de, Parlamentomuz için de, gerçekten, halkımız arasında bu
dedikodulara sebebiyet verilmektedir. Daha açıkçası, küskünler hareketi parti
kurarak haksız yere para almakta, milletvekillerimiz de, partilerimiz de
onların yüzünden yıpranmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanun
maddesi de nereden çıktı diyebilirsiniz, ne oldu diyebilirsiniz; günlerce,
gazeteler, basınımız, televizyonlarımız, hatta, köşeyazarlarımız bununla ilgili
yorumlar yapmaktadırlar.
Şimdi, açıkça, samimiyetle ifade ediyorum.
Ben, uzun müddet Alanya'da ilçe başkanlığı yaptım. O dönemlerde bu kanun
maddesi çıktığı zamanlardaki hareketler, beni gerçekten çok yıpratmıştı. Sivil
toplum örgütleri, bütün halkımız, partilerimiz gelerek "bu ne biçim
Meclis, bu ne biçim milletvekilliği; siz neden bunlarla uğraşmıyorsunuz"
diye bütün partilere baskı yapmışlardı.
İşte, 3 Kasım seçimleri geldiği zaman,
milletvekili olarak Meclise geldim. Samimiyetle ifade ediyorum, kanun nasıl
yapılır bilmiyordum. Hemen, dosdoğru gittim Kanunlar Dairesine; oradan, kanun
vermenin nasıl olduğunu öğrendim. Oradan Hazineye gittim ve bu partilerin ne
kadar para aldıklarını öğrendim, dosyalar tuttum. Ondan sonra da, 8.4.2003
tarihinde, bu kanun maddesini, bazı arkadaşlarımın da imzasıyla birlikte Meclis
Başkanlığına sundum.
Şimdi, gazetelerimizde yazıyor,
televizyonlarımızda konuşuluyor efendim, AK Partiden istifalar olmuş da,
Cumhuriyet Halk Partisinden istifalar olmuş da, bunu önlemek için bu kanun
maddesi hemen verilmiş de, aceleye getiriliverilmiş de, çıkarılıverilecekmiş...
Böyle bir şey yok. İnsafa sığar mı bu?!
Bakın, 3 Kasım seçimleri sonunda ben bunu
hazırladım, üç ay hazırlık yaptım; hemen arkasından, yani, seçimlerin
arkasından bu kanun maddesinin -16 ncı maddenin- vicdanıma, bana uygun
olmadığını gördüm, çok kötü olduğunu gördüm ve bu kanun teklifini verdim.
Değerli arkadaşlarım, milliyetçilik,
memleketseverlik, halkın malını, halkın parasını koruma düşünceleri, Ankara'nın
Samanpazarı'nda satılmaz. Bütün bunlar tatbikatla, davranışlarla olur. İşte, bu
Meclisimiz, biraz sonra vereceği onurlu kararıyla, bu yasal Hazine soygununa,
bakın, yasal Hazine soygununa son verecek, milletimiz de bizlere, hepimize
helal olsun diyecektir.
Değerli milletvekilleri, alınan bu para,
haksız paradır dedim. Bunun için de Meclisimizin itibarına gölge
düşürülmektedir. Bu geçici 16 ncı maddenin kaldırılması, haksız para almanın
önüne geçecek, vicdanları da rahatlatacaktır.
Partilerinden istifa edecek arkadaşlarıma
saygı duyuyorum. Yeni partiler kurabilirler, onlara da başarılar diliyorum.
Fakat, yeni parti kuranlar, Hazine parasına güvenerek değil, ceplerine
güvenerek parti kurmalıdırlar arkadaşlar. (CHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bütün arkadaşlarımdan ricam, haksız yere
Hazinenin soyulmasının önlenmesini, bu maddenin yürürlükten kaldırılmasını
sağlamalarıdır. İptalini istediğimiz geçici 16 ncı madde "parti kur,
haksız yere para al" demektedir. Halkın itimadını kazanmak, Meclisimizin
de itibarını korumak için bu maddeyi iptal etmek zorundayız. Ben, bundan daha
haksız bir kanun maddesi tanımıyorum. Evet, bundan daha haksız bir kanun
maddesi tanımıyorum. Onun için değerli arkadaşlarım, sizden ricam, bu kanun
maddesini bu gece iptal etmenizdir.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Şahısları adına söz isteği var.
İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz
Ketenci.
Efendim, süreniz 10 dakika.
Buyurun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Değerli
arkadaşlarım, sözü uzatmadan, peşinen söylemek istiyorum ki, vurgu yapsın,
hafızalarda yer etsin. Bugün, burada bu saatte tartıştığımız teklif,
milletvekillerinin, anlayabildiğim kadarıyla, özgürlük alanlarını daraltan, örgütlü
bir demokrasiye giden yolları kesen bir tekliftir. (CHP sıralarından "vay
vay vay" sesleri)
Dünyanın her yerinde, yalnız solcular
değil, demokratlar, demokrasiyi anlatırken, "örgütlü toplum" diye
tarif ederler. Yani, bir toplum ne kadar örgütlüyse, o toplumda demokrasi
çıtası o ölçüde yüksek demektir. Sonuçta, bu teklif, örgütlü topluma giden yolu
kesen bir tekliftir. Onun için demokrasinin tarifini vermeye çalıştım.
Sonuçta, siyasî parti tüzüklerinde var
olan antidemokratik hükümlerden kaynaklanan oligarşik yapılanmaları partiiçi
diktatörlüğe dönüştüren bir tekliftir bu teklif.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Aday olurken yok
muydu?
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -
Arkadaşlarım, bu teklifin özünde size sunulan gerekçeler, siyaset üretemediği
için halk yığınları nezdinde güven yitirenlerin, çağdaş dünyadaki gelişmeleri
ve değişmelere ayak uyduramadığı için halktan kopanların partiiçi iktidarlarını
pekiştirmek, tek ses, tek nefes, bütün organlarıyla teslim alınmış bir parti
örgütü yaratmak için getirilen bir tekliftir. Teklifin özü budur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hadi canım sen
de!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu
gerekçeleri boş ver. Burada sunulan gerekçeler boş verilen gerekçelerdir. Ben
devam edeceğim; ama, bu teklifi getiren milletvekilleri, arkadaşlarımız...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hepsi
de inançlı, sağlam insanlar.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -
Antalya'nın 8 tane milletvekili var, 7 tanesi burada; 1 tanesi arkayı dolanarak
puan almaya çalışıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yakışmadı.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Yani,
öyle bir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler)
İşte buyur, hale bak, hale!.. Hale
bakın!..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi
dinleyelim lütfen.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -
Arkadaşlar, 11 milletvekili arkadaşımız imzalamış, 7 tanesi Antalya
milletvekili. Araya 3 tane milletvekili koymuşlar onun bir tanesi de şeyi
çekmiş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne
zaman?
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Onu
kutluyorum bu kürsüden; onurlu ve demokratik bir tavır koyduğu için kutluyorum.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Tarihini
söyle!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bakın,
bunun böyle olduğunu, arkaya dolanıp 2 puan almaya çalışanların olduğunu Meclis
başkanvekilleri biliyor, bakanlar biliyor, grup başkanvekilleri de biliyor;
bazı şeyler gizleniyor tabiî.
Yakın takibe alınan bir yasa teklifi.
Meclisin gündeminde, Anayasa Komisyonunun gündeminde öyle seçkin yasa
teklifleri var ki, birkaç tanesini okuyayım size: Milletvekili Seçimi
Hakkındaki Kanunda, Mahallî İdareler Seçimi Hakkındaki Kanunda, Seçimlerin
Temel Hükümleri Hakkındaki Kanunda değişiklik yapılmasına dair 10 kanun teklifi
bulunmaktadır. Seçim harcamalarının şeffaflığının artırılmasına ilişkin yasa
teklifi var, partiiçi demokrasinin güçlendirilmesine ilişkin yasa teklifi var,
yurt dışında çalışan 3 000 000 insanımızın oy kullanmasına ilişkin yasa teklifi
var, siyasî partilerde ortak liste hazırlanması, yani seçim işbirliği, güç
birliği, ki, bunlar demokrasiye giden yolda en önemli ayaklardır. Bu yasa tekliflerinin
hiçbiri buraya gelmez; bunların içinden cımbızla bir yasa teklifini alırsınız.
Sevgili arkadaşlarım, sevgili Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekilleri; siz, bu dikenli yollardan geçtiniz;
özgürlüğün ne olduğunu bilirsiniz; gelmeyin...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yağ çekme!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Gelmeyin,
gelmeyin buna; yemeyin bunları. Açık söylüyorum. Bakın, sizden yararlanmaya
çalışıyorlar; yani, fırsat vermeyin lütfen.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Solculuk,
yağcılık demek değildir!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Şimdi,
bunları, yalnız ben iddia etmiyorum. Ben milletvekiliyim, avantajım var; burada
söyleyebiliyorum, bu kürsüden söyleyebiliyorum. Ancak, bunun böyle olduğunu...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen bilirsin!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - ...son
bir yıldır, birbuçuk yıldır, Türkiye siyasetinin bir cephesinde, bir safında,
bir tarafında yaşananları bilen, duyan, okuyan herkes bunun böyle olduğunu
söylemektedir. Bu anlayış, partileri dernek, partileri yapı kooperatifi, vakıf
gibi düşünenlerin anlayışıdır. Bu teklifin altyapısında yatan gerçek budur. Bu,
asla kabul edilemez. Herkes, her milletvekili, bu teklife karşı çıkmak
zorundadır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Emredersiniz!..
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Şimdi,
hiç kimseyi zan altında tutmamak için, bırakmamak için, kendimden örnek
veriyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - En iyisini sen
bilirsin, başka kimse bilmez!..
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Ben,
bulunduğum siyasî partide başarısızlıkları eleştirdiğim için, izlenen siyasal
çizgiyi ve o çizgiye uygun sürdürülen siyasal söylemi eleştirdiğim için
-nerede; parti platformlarında, partinin resmî kurullarında- beni susturmak
istediler. (CHP sıralarından gürültüler) Bunun için partiden attılar; ama,
olmadı, olamadı. Neden; hukuk, beni atanların yüzüne çarptı, kapıyı çarptı.
Ankara 5. Hukuk Mahkemesi kararı, diktatöryal eğilimleri taşıyanlara bir
demokrasi dersi verdi, hukuk bilmez hukukçulara da hukuk öğretti; dedi ki:
"Eleştiri yapanlar partiden atılamaz."
Değerli arkadaşlarım, Ankara 5. Asliye
Hukuk Mahkemesinin söz konusu kararı, adalet tarihimizin en görkemli kararıdır,
en görkemli belgesidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - En iyi sen
bilirsin, başka kimse bilmez!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu yol
denendi, olmadı. Şimdi, beni, benim gibi düşünen başka arkadaşları, pek çok
arkadaşımızı susturmak için başka yol deniyorlar.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senden başka
doğru yok; onun için seni izliyoruz!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Ne yazık
ki, sevgili Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, sizi kullanmaya
çalışıyorlar; kusura bakmayın, bunu, bu kürsüden söylemek zorundayım. Bu
tezgâha gelmeyin lütfen. (AK Parti sıralarından "bizi karıştırmayın"
sesleri) Yani, gelmeyin bu tezgâha... (CHP sıralarından gürültüler)
Tarihin her döneminde kapıkulları
olmuştur. 21 inci Yüzyıl, özgürlük, demokrasi ve insan hakları çağında,
milletvekillerine, kendi iradeleriyle kapıkulu olma teklif ediliyor; bunu kabul
mü edeceğiz?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senden başka
herkes öyle!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bir
yandan, Avrupa uluslarının oluşturduğu demokrasi, özgürlük ve dayanışma örgütü
Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz; bu teklifi, bu kürsüye, bu Meclise
getiriyoruz... Bu nasıl bir çelişkidir?! Bu nasıl uzlaşmaz bir çelişkidir?!
Söylediğim gibi, halkımız bunu görüyor,
insanlarımız gecenin bu saatinde görüyor. Eskiden çok söyleniyordu; aman
efendim, gecenin geç saatinde baskın bir yasayla... Bu nedir?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ketenci, lütfen tamamlayın.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu
getirilen nedir?! Bu, baskın yasa değil mi gecenin bu saatinde?!
UFUK ÖZKAN (Manisa) - İki senedir Meclis
gündeminde bekliyordu.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Oğlum,
fırsat vermediniz ki!.. Ne yapalım, konuşturmadınız ki!.. Susturuyorsunuz
sürekli...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Fırsat verilseydi...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -Bakın,
ben, kapıkulu olmayı reddediyorum. Demokrasinin gözbebeği olan bu Parlamentoda,
özgür iradeli bir milletvekili olarak bu kürsülere inip çıkmak istiyorum. Biz,
Anayasanın 81 inci maddesine göre, devletimizin varlığına, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, hukukun
üstünlüğüne, demokratik, laik cumhuriyet temel değerlerine ve Atatürk
ilkelerine bağlı kalacağımıza yemin ettik; yani, kişiye kulluk edeceğimize,
kişinin eteğine, paçasına tutunarak siyaset yapacağımıza yemin etmedik! (CHP
sıralarından gürültüler) Bir tek ilahî kudrete kulluk edilir, onun önüne diz
çökülür; o da Allah'tır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Kişinin
önünde eğilinmez, kişinin önünde diz çökülmez, biat edilmez.
Arkadaşlar, bu yasa teklifi, partilerde
var olan oligarşik yapılanmaları pekiştirmek için getirilmiş bir yasa
teklifidir. Kendi içinde demokrasiyi boğazlayanlar, nasıl ülkelerinde
demokrasiye mevzi kazandırabilirler; bu mümkün mü?!
Eğer, siyasî partilere yapılan Hazine
yardımı kötü bir şeyse, Adalet ve Kalkınma Partisi 32 trilyon para alıyor,
Cumhuriyet Halk Partisi de 18 trilyon alıyor; ondan da vazgeçelim, hep beraber
vazgeçelim! Ne Doğru Yol Partisinin ne Anavatanın ne Sosyaldemokrat Halk
Partisinin böyle bir talebi yok; siz cebinize indirin!.. Peki...
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Neyi cebimize
indiriyoruz?! Ne biçim konuşuyorsun!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kimsenin cebine
indiği yok!
BAŞKAN - Sayın Ketenci, son sözünüzü rica
ediyorum, son cümlenizi rica ediyorum.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bakın, bir küçük teklifle, bir
geçici madde teklifiyle bir şey teklif ediyorum bu kutsal Meclise: Partilerin
başında bulunan liderler, bu Hazine yardımından kaç parasını kendi şahsı adına
harcıyor; partilerin politbüroları bu harcamaların ne kadarını harcıyor onu
deklare edelim her yıl; var mısınız? Ama, yok, getiremezsiniz; yürek ister,
yürek...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anayasa Mahkemesi
bakıyor...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Yürek
ister buna, yürek... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ketenci...
Selamlamanızı rica ediyorum.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) -
Bitiriyorum, bir tek cümle, Sevgili Başkanım.
Bu teklif bugün buradan geçerse, demokrasi
tarihimiz, bu teklifi getirenleri de, bu teklifin arkasında, sütre gerisinde
duranları da ve bu teklife oy verenleri de hayırla yad etmez.
Hepinize saygılar sunarım, sevgiler
sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, bir
hakaret söz konusu; "kapıkulu" demiştir; kendisine cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz isteği,
Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen'in.
Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekili
arkadaşının vermiş olduğu 580 sıra sayılı kanun teklifi hakkında, şahsım adına
söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyasî partilerin
finansmanı, uzun yıllar, demokratik ülkelerde tartışılmış ve üyelik aidatları,
ödentileri, özel kişi ve kuruluşlardan alınan bağışlar, kamusal malî destek,
mevduat ve benzeri gelirler, parti yayınları, rozet, flama satışları gibi veya
konser, yemek, balo gibi düzenlenen etkinliklerden karşılanmakta.
Avrupa ülkelerinde 1950'li yıllardan sonra
hazine yardımı siyasî partilere özellikle sağlanmış, siyasî partilerin diğer
baskı gruplarının egemenliği altına girmeleri özellikle engellenmek
istenmiştir. Türkiye'de de, 1964'lü yıllardan sonra siyasî partilere yardım
gündeme gelmiş, 1982 Anayasasından sonra da Anayasamızda da yerini bulmuştur;
ancak, Siyasî Partiler Kanunumuzun 31.10.1990 tarihli geçici 16 ncı maddesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki kez değişikliğe de uğrayarak, 10 ve daha
fazla milletvekiline, seçimlerde bir başka partiden milletvekili olsa dahi,
daha sonradan istifa ederek, kendi partisinden istifa ederek bir başka kurulu
partiye girmek kaydıyla veya yeni bir parti kurmak şartıyla, teşkilatlanmasını da
tamamlayarak, Hazineden yardım alma imkânı tanımıştır. Daha sonra bir
değişikliğe daha uğrayarak, bu oran barajı aşma şartına bağlanmışken, yüzde
7'ye düşürülmüştür. 10 milletvekiline sahip bir partiye yapılan Hazine yardımı
yaklaşık 12 trilyon lira civarında, 3 veya daha az milletvekiline sahip bir
partiye ise yaklaşık 3 trilyon lira Hazine yardımı yapılmaktadır. Doğrusunu
isterseniz, bunu doğru bulmamaktayım. Getirilen teklife de sıcak bakmaktayım.
Zira, halkın güven ve itimadını sarsmamak durumundayız bizler parlamenterler
olarak. Mevcut uygulamayla, seçimlere girmemiş, ancak, bir şekilde bir başka
partiden istifa ederek bir parti kurmuş veya bir partiye geçerek, o partide
milletvekilliğine devam eden arkadaşlarımız, halk tarafından kendilerine
verilmeyen bir hakkı, bir yetkiyi kullanmaya çalışmaktadırlar. Etik olarak,
ahlakî olarak şahsî görüşüm şöyledir: Bağımsız olarak seçimlere girmek
mümkündür, bunu engelleyecek herhangi bir yasal sınırlama da söz konusu
değildir; ancak, bir partinin planı, programı ve tüzüğü varken, o partiden de
milletvekili olmuşken, Parlamentoda da ikibuçuk yılımızı geçirdikten sonra,
parti tüzük ve programında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen veya
bundan önceki partilerde veya bundan sonra yaşanacak hadiselerde parti değiştirerek
böyle bir yardımı almak pek doğru gelmemekte. Hatta bunu örneklerle de
çoğaltmak mümkün. Her gün veya her ay, parti yardımını aldıktan sonra veya her
yıl parti yardımını aldıktan sonra, değişik partiler kurarak haksız bir kazanç
da elde etmek mümkün. Dolayısıyla getirilen teklife sıcak bakıyorum, olumlu
yaklaşıyorum ve halkın vicdanında da bunun yankı bulacağına inanıyorum.
"Siyasî Partiler Kanununun geçici 16
ncı maddesinin kaldırılmasını kapsayan teklif, 8 Nisan 2003 tarihinde
verildi" demişti değerli milletvekili arkadaşım. Doğrudur, aynı olaya ben
de vurgu yapmak istiyorum. Bu, bugünün teklifi değildir, arkadaşlarımız bunu
2003 yılında hazırlayıp Yüce Meclise sunmuşlardır. Partimizle alakalı veya
Genel Başkanımızla alakalı herhangi bir söz söylemek de mümkün değildir. Söz
konusu Hazine yardımları, Partimizde, teşkilatlarımızın en ücra köşelerine,
belde teşkilatlarına varıncaya kadar Genel Merkezimizce gönderilmekte ve
oralara ulaştırılmaktadır. Geçmişte yapılan yanlışlar bizim Partimizde olmamaktadır.
İnternet ortamında da Partimizin muhasebe kayıtları, herkesin görebileceği,
ulaşabileceği netlikte, şeffaflıktadır.
Dolayısıyla getirilen teklifin, Yüce
Heyetinizce de kabul edilerek, halkın vicdanının rahatlatılmasını umuyor; kanun
teklifinin, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SİYASÎ PARTİLER KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı
Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan, Antalya
Milletvekili Osman Özcan ve 10 milletvekilinin, Siyasî Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, bu kanun
teklifiyle neyi değiştirdiğimizi, ne yapmak istediğimizi, isterseniz kısaca bir
hatırlayalım.
Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı
maddesi aynen şunu demektedir: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 veya
daha fazla milletvekili bulunup da Devlet yardımı alamayan ve seçimlere girme
hakkını elde edecek şekilde örgütlenmesini tamamlamış siyasî partilere, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, Siyasî Partiler Kanununun ek madde
1'de öngörülen esaslar dairesinde en az devlet yardımı alan siyasî partiye
yapılan yardım kadar devlet yardımı yapılır." 10 milletvekili olmayıp da,
3'ten fazla, fakat 10'dan az milletvekiline sahip siyasî partilere de, en az
devlet yardımı alan partinin aldığı malî yardımın ¼'ü kadar malî yardım
yapılacağını öngörmektedir geçici 16 ncı madde.
Geçici 16 ncı madde, ek 1 inci maddedeki
esaslar çerçevesinde, yani Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili genel
seçimlerine katılma hakkı tanınan ve Milletvekili Seçimi Kanununun 30 uncu
maddesindeki genel barajı aşmış bulunan siyasî partilere, her yıl Hazineden
ödenmek üzere, o yılki genel bütçe gelirleri B cetveli toplamının beşbinde 2'si
oranında ödenek malî yıl için konur hükmünü öngörmektedir.
Değerli arkadaşlarım, görüldüğü üzere,
özellikle geçici 16 ncı madde, konjonktüre göre, durumun gereğine göre,
ihtiyaçlara göre ihdas edilmiş ve objektif kriterleri içermeyen bir maddedir;
yani, o gün durum ne gerektirdiyse, kimin siyasî veya malî çıkarı korunmak
istenilmişse, çeşitli değişiklikler de yapılmıştır ki, 16 ncı maddede, zaten,
22.4.1983 tarihinde 2820 sayılı Yasanın kaldırılması istenilen geçici 16 ncı
maddesinde 31.10.1990 tarihinde olmak üzere 2 kez değişiklik yapılmıştır. Bu
değişiklikler, yine, durumun gereğine göre ek 1 inci maddede de yapılmıştır. Bu
madde de, 1984 yılında ve 1992 yılında olmak üzere 2 kez değiştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, gördüğümüz üzere, bu
geçici 16 ncı madde ve ek 1 inci madde, sürekli oynanan ve durumun gereğine
göre tekrar tekrar gözden geçirilen iki madde haline gelmiştir.
Şimdi, her iki yasaya bakıyoruz; kimler,
hangi siyasî partiler malî yardımdan, Hazine yardımından yararlanabilir; bu
kriterlere bir göz atalım. Şöyle bir kriter var: 10 milletvekili bulunan siyasî
partiler Hazine yardımı alabiliyor; 10 milletvekili olmasa da, en az 3
milletvekili olan siyasî partiler hazine yardımı alabiliyor; yüzde 7 oranında
oy almış siyasî partiler yardım alabiliyor; Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili
genel seçimine katılma hakkı kazanıp da genel barajı aşmış siyasî partiler
yardım alabiliyor.
Görüldüğü üzere, değerli arkadaşlarım,
malî yardım yapılmasını öngören bu iki maddede, objektif kriterler
bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, 3 milletvekilinin bir partiye geçtikten sonra malî yardım almasıyla
ilgili maddeyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Hatırlayacağınız üzere,
geçmiş dönemlerde, mensup oldukları siyasî partilerinden istifa ederek, değişik
partilere geçerek, bu malî yardımın geçtikleri partilerine aktarılmasına sebep
olan milletvekili arkadaşlarımıza, toplumun her kesiminden büyük tepkiler
gelmekteydi; bunu hatırlayalım arkadaşlar. Partili üyelerimizden,
köşeyazarlarından, toplumun değişik kesimlerinden, sivil toplum örgütlerinden,
her kesimden tepkiler gelmekteydi. Şimdi, ne yazıktır ki, bazı arkadaşlarımız
bu tepkileri unutmuşa benziyorlar. 3 milletvekilinin mensup olduğu partiye malî
yardımı öngören yasa maddesinin muhafaza edilmesi yönünde görüş beyan etmektedirler.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce konuşan
Sayın Ketenci, siyaseten yakışmayan, burada söylenmemesi gereken sözler sarf
etti. Şimdi, ben Sayın Ketenci'ye soruyorum: 1995 yılında, 1999 yılında ve 2002
seçimlerinde aday olduğunda, Sayın Ketenci kapıkulu muydu?! 2002 yılında,
merkez yoklamasıyla, İstanbul üçüncü bölgenin 5 inci sırasına geldiğinde
kapıkulu muydu?! Sayın Ketenci demokrasiyi yeni öğrenmişe benziyor. Sayın
Ketenci, o zaman söyledikleriniz mi, o zaman yaptıklarınız mı doğru, şimdi söyledikleriniz
mi, şimdi yaptıklarınız mı doğru acaba; bunu merak ediyorum.
Bir de, arkadaşlar -gerçi kürsüde de
söyledi Sayın Ketenci- bir basın açıklaması var: "Bu yasa teklifi,
milletvekillerinin özgürlük alanlarını daraltan, örgütlü bir demokrasiye giden yolu
kesen bir tekliftir. Sonuçta siyasî parti tüzüklerinde var olan antidemokratik
hükümlerden kaynaklanan oligarşik yapılanmaları partiiçi diktatörlüğe
dönüştüren bir tekliftir." Sayın Ketenci, şunu size söylemek istiyorum: Bu
yasa teklifinin veriliş tarihi Nisan 2003'tür. Sayın Ketenci, bu görüşleri
madem o zaman da taşıyordunuz, o zaman neredeydiniz? 2004 yılında, 2003 yılında
Genel Kurula indirilmesi için İçtüzük 37 nci madde gereği görüşmeler
yapılırken, o zaman neredeydiniz, niye o zaman karşı çıkmadınız? Ama, demokrasi
ve siyasî kültür, duruma göre, esen rüzgârlara göre tavır takınılacak bir durum
değildir. Madem bu görüşleri o zaman da taşıyor idiniz, o zaman karşı
çıksaydınız keşke!
Değerli arkadaşlarım, Sayın Osman Özcan,
hazırladığı yasa teklifinin gerekçesinde şu görüşlerine yer vermiş:
"Bölgesinde veya partisinde sorunu olan 'küskünler' gibi, gelecek
seçimlerde seçilme şansı olmayan milletvekilleri, devlet yardımından
yararlanabilmek için, seçimlerden önce yeni parti kurmaktadırlar."
Arkadaşlar, bunları yaşamadık mı?!
Basında, bu tür hareketler, bu tür tavırlar içine giren milletvekili
arkadaşlarımız, köşeyazılarında, haberlerde malzeme olmadılar mı?! Bunları ne
çabuk unuttuk?! Bunları hatırlamanızı istiyorum.
"Devletçe siyasî partilere yapılan
yardımı düzenleyen yasanın çekiciliği de, milletvekillerini yeni parti kurmaya
özendirmektedir." Bu yasanın gerekçesi olarak belirtilen bu görüşlere
aynen katılıyorum değerli arkadaşlar ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu
yasanın yasalaşması ve toplumda pek de itibar görmeyen, bu, sonradan kurulan
partilere veya parti değiştirme sonucu elde edilen malî yardımla ilgili
sonuçlara uygun olmayan bu geçici 16 ncı maddenin ortadan kaldırılması, yasadan
çıkarılması için, bu teklife, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy
vereceğimizi bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.
Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın
İsmail Bilen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 580 sıra sayılı kanun teklifi hakkında şahsım adına
söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2820 sayılı Yasanın
geçici 16 ncı maddesi daha sonradan kanuna monte edilmiş ve hiç tartışılmadan
oylanarak kabul edilmiştir. Kanaatim odur ki, ısmarlama bir kanundur, sipariş
üzerine hazırlanmıştır, birilerini Mecliste tutabilme veya birilerini Meclise
getirebilme adına böyle bir gayret sarf edilmiştir. Dolayısıyla, üzerinde
hiçbir tartışma yapılmayan, bir, Genel Kurulda oylanarak kabul edilen bir
yasanın bugün tartışılır hale gelmesi tabiî ve doğaldır.
Değerli arkadaşım Ketenci'nin sözlerine
veya partiiçi çatışmalarına girmek istemiyorum; ancak, değerli arkadaşlarımın da
bahsettiği gibi, 2003 yılında kanun teklifi olarak verilmiş ve haklı bulduğum
bir teklif, kamu vicdanında da yerini bulmuş, yerini bulmakta olan bir kanun
teklifi ve kamunun da, halkın da geçmişte çok hoşlanarak bakmadığı, nahoş
olarak gördüğü bir davranış şekliydi.
Tabiî, popülist bir yaklaşımla tüm
partilere yardımın kaldırılmasını teklif etmek, istemek, belki halkı da memnun
eder, vatandaşı da hoşnut eder; ancak, bu gelişmiş demokrasilerin hiçbirinde
böyle olmamıştır; ne Amerika'da ne de Avrupa'da herhangi bir ülkede böyle bir
uygulama mümkün değil. Partileri kişilerin, menfaat odaklarının veya çetelerin
veya kimliğini bilmediğimiz kişilerin güdümüne sokmak, onlardan nakdî yardım
alma durumunda bırakmak, toplumun menfaatına, milletin menfaatına da, ülkenin
menfaatına da değildir. Dolayısıyla, bütün dünyada partilerin gelirlerinin
yaklaşık yüzde 50'si Hazine yardımına dayanmaktadır. Bu, bizim ülkemizde de
zaman zaman bazı partilerde yüzde 55'lere, yüzde 60'lara kadar varmıştır;
ancak, günümüz şartlarında yüzde 40-45'ler nispetindedir partilerin Hazineden
aldığı yardımlar. Bu, partileri menfaat odaklarına, gruplarına karşı da,
kanaatimce, koruyan bir uygulamadır.
Dolayısıyla, bu kanun teklifinin Yüce
Heyetinizce kabulünü talep ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
İkinci söz isteği, Antalya Milletvekili
Sayın Osman Özcan'ın.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Şimdi "ağzı olan konuşur" derler
ya, o ağızdan çıkan sözler gerçek olmalı, doğru olmalı; o ağza o yakışır.
Şimdi, bundan önce çıkan bir arkadaşımız, gerçekten, benim içime
sindiremediğim, yani, ona o şekilde cevap vermekte de zorlandığım bir konuşma
yaptı. Bundan da üzüntü duyduğumu belli etmek isterim. Bir arkadaş partisinden
istifa edebilir, normaldir; fakat, parti kimliği üzerindeyken, partiden istifa
etmeden başka partilerle pazarlık yapmak ahlakî değildir arkadaşlar. (Alkışlar)
İstifa edersin, gidersin, pazarlığını yaparsın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Pazarlık olmaz,
her halükârda pazarlık olmaz.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, bu kanun
teklifini verdiğimiz zaman, geldiler, tebrik ettiler bizi; tebrik ettiler,
evet. 8 Haziran 2004'te doğrudan gündeme alındı; o zaman da 5 dakika konuşma
yaptım. Bu, Meclisin oybirliğiyle gündeme alınması kabul edildi; o zaman da
parmak kaldırdılar; fakat, şimdi, nedense, illaki Hazineden para alalım diye
çığrınıyorlar. (Alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çığırmayın de!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, ne diyorlar
bakınız burada: "Deniz Baykal'ın sıraladığı milletvekilleri." Ben de
sandım, Sayın Ketenci halkın oyuyla sıraya girdi İstanbul'da. Sordum
arkadaşlara şimdi; o da Merkez Yönetim Kurulunun listesiyle sıraya girmiş.
Yani, insanlar konuşurken, duyacağı lafı düşünmesi lazım. Eğer düşünmüyorlarsa,
gerçekten bunda bir hastalık var demektir, tedaviye ihtiyaç var demektir.
Değerli arkadaşlarım, bir sefer
İstanbul'da delege seçimlerine gitmiş, Sayın Ketenci o zaman 19 uncu olmuş;
arkadaşlar söyledi, 19 uncu. Ondan sonra bütün seçimlerde Merkez Yönetim Kurulu
kararıyla listeye girmiş. Şimdi, bunlar çok önemli konular. Arkadaşlardan
bunları bilenler var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir konuya geliyorum.
Ben, bunu ilgili yerlerden sordum, Hazinenin ilgili adamlarından sordum. Şimdi,
bakın, partisinden istifa ederek 3 milletvekili parti kuracak; yardım aldı, (A)
partisine girdi, yardım aldı. Bir ay sonra 3'ü istifa etti, (B) partisine
girdi, kurdu, bir yardım daha alıyor. Evet, ilgili yerlerden sordum, üç ay
sonra başka bir partiye girsin -teşkilatlanmış olacak ama- veyahut da parti
kursun, teşkilatlansın, yine para alıyor. Böyle bir kanun maddesi olabilir mi
arkadaşlar?! (Alkışlar) Yani, bu kanun maddesini kaldırmayacağız da ne
yapacağız?! Yani, bizim işimiz ne, buraya niçin geldik?! Yani, bunu konuşma
lüzumu bile yok.
Şimdi, fazla konuşmayacağım. Netice hâsıl
olmuştur. Arkadaşlar kararını vermek için kararlıdır ve şimdiden bütün
Meclisimizi kutluyorum. Trilyonlarca lira hazinemiz kâr etmiştir, edecektir.
Dolayısıyla, hem Meclisimizi kutluyorum hem de halkımızın istekleri yerine
gelmiş oluyor.
Tekrar, hepinizi, saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 1 adet önerge var;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 580 sıra sayılı kanun
teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla. 28.3.2005
|
Süleyman Sarıbaş |
Turan Tüysüz |
Muharrem Eskiyapan |
|
Malatya |
Şanlıurfa |
Kayseri |
|
Muharrem Doğan |
|
Ülkü Güney |
|
Mardin |
|
Bayburt |
"Madde 1- 22.4.1983
tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun geçici 16 ncı maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 16.- En son
yapılan 3 Kasım 2002 tarihli genel seçimde toplam geçerli oyların yüzde 5 ve
fazlasını alan siyasî partilere devlet yardımı yapılır. Bu partilere yapılacak
olan yardım en çok oyu alan partiye yapılacak olan yardımın 1/3'ünden aşağı
olamaz."
BAŞKAN - Önergeyi
dinlediniz.
Sayın Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, üzerinde müzakere yapılan konu bir hükümet tasarısı
değil, bir milletvekili tasarrufudur ve tekliftir. Dolayısıyla, teklifle ilgili
olarak da kararı verecek olan milletvekillerinin kendileridir. Dolayısıyla,
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerge sahiplerinin söz
isteği var mı?..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan 580 sıra sayılı 2820 sayılı Yasanın geçici 16 ncı maddesinin
yürürlükten kaldırılmasına dair kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
anlaşılan o ki, Mecliste grubu bulunan partilerimizin, kendilerinden başka
partilerin devlet yardımı almasını, maalesef, hazmedemediği, maalesef,
demokrasinin o bağlamda sesini kesmek üzere bir irade birliğine kavuştukları
anlaşılmaktadır.
Ben, paranın miktarından,
şundan bundan bahsetmeyeceğim; ben, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Yani,
size gelince, para almak demokrasinin mükâfatı, başkalarına gelince
demokrasinin külfeti olarak anlaşılan zihniyetin burada sorgulanması
gerektiğini düşünüyorum.
Bir başka şey
düşünüyorum. Her şeye el attınız; federasyonlara el attınız, odalara el
attınız... Yani, siyasî partizanlığı bütün sivil toplum kuruluşlarının temeline
kadar sokarken, hatta, bu sivil toplum kuruluşlarının başkanlarını
"katillerinizi gidin siz bulun" diye aşağılarken, biz kimseye bir şey
demedik; ama, bir siyasî partimiz -Parlamentoda olmayabilir- devlet yardımı
alsın, başkalarına muhtaç olmasın, karaparaya bulaşmasın, demokrasi şeffaf ve
temiz kalsın yollarını tıkadınız, tıkamak üzeresiniz daha doğrusu.
Şimdi, korkunun ecele hiç
faydası yok. Bunlar geçmişte denendi; bu Parlamentoda olmayan partiler,
geçmişte, bu tür seçim kanunlarında, Siyasî Partiler Kanununda her türlü
denemeyi yaptılar ve yaptıkları her oyun ayaklarına dolandı. Şimdi, burada
demokrasiyi asmaya, idam etmeye karar verdiniz. Cumhuriyet Halk Partililere
soruyorum, bu nereden geldi diyorum, cellat AK Parti diyorlar; AK Partililere
soruyorum, cellat Cumhuriyet Halk Partililer... Birlikte cellatlığa
soyunduğunuza göre, demokrasiyi katletme noktasında birbirinize söyleyecek
lafınız olmadığına göre, ben, artık, hiçbir şey söylemek zorunda değilim.
Değerli arkadaşlar,
iktidarlar her rejimde var. Her rejimde iktidar var -bu kürsüden çok söylenen
bir laf- muhalefet, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerde var. Şimdi, burada,
Parlamentoda olmayan muhalefetin sesini kısmakla -biraz önce söyledim- onun
yakıt parasını, elektrik parasını kesmekle, demokrasi adına hizmette
bulunduğunuzu zannediyorsanız, hele bunu kendisini sosyal demokrat ifade eden
bir partimizin teklifi olarak ele alıyorsanız, bundan üzüntü duyarım, hicap
duyarım.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Yirmi sene soydunuz bu ülkeyi, konuşuyorsunuz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Çoğulcu demokrasi farklı bir şey, temsilî demokrasi farklı bir şey.
Mecliste temsilî demokrasi vardır. Halbuki, aslolan çoğulcu demokrasidir, bu
Mecliste olmayanların da sesini duyurduğu demokrasidir.
Şimdi, yüzde 5 oy
alanlara da, devlet desteği, oyuna göre ödensin dedik. Teklifimiz bu. Yani,
yüzde 5 oyu, Türkiye şartlarında 2 000 000 oyu önemsemiyor musunuz?! 2 000 000
insanımız bu ülkenin insanı değil mi?! Tercihleri farklı diye onların
teşkilatlarının sobaları yanmasın mı veya onların lambaları yanmasın mı
diyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, dünün mağdurları,
bugünün mağrurları olmayacak. Ne zaman mağdur olursunuz, ne zaman mağrur
olursunuz, onu bilemem; ama, mağduriyet, her zaman, herkesin başına gelebilecek
bir iş.
"Mağrurlanma
padişahım, senden büyük Allah var" diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahısları adına söz isteği var.
Şahsı adına, Manisa
Milletvekili Sayın İsmail Bilen.
Buyurun.
İSMAİL BİLEN (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 580 sayılı kanun teklifi hakkında,
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
EKREM ERDEM (İstanbul) -
Saygın kabul edilmiştir!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayırlı olsun!
İSMAİL BİLEN (Devamla) -
Evet...
Değerli arkadaşlar, kanun
teklifiyle ilgili samimî fikrimi bir cümleyle ifade etmek istiyorum. Şahsî
kanaatimi söylüyorum, siyasî ahlak anlayışımı söylüyorum. Eğer bir partinin
tüzüğü, programı belli ise, o partiden aday olmuş isem, ikibuçuk yıl da o
partinin içerisinde bir nefer olarak çalışmış isem, ya milletvekilliğini
bırakır, emaneti, teslim aldığım insanlara, veren insanlara iade ederim (AK
Parti ve CHP sıralarından alkışlar) ya da en kötüsünü söylüyorum ki,
bağımsızlar sırasında otururum. Siyasî partilerimiz geçmişte de vardı...
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - İstifa ederler...
İSMAİL BİLEN (Devamla) -
Geçmişte de vardı bu siyasî partiler. Bunlar, Mecliste temsil edilmiyorlardı,
ikibuçuk yıldır da yoklardı. O zaman niye bu arkadaşların sesi soluğu
çıkmıyordu; şimdi mi akıllarına geldi o partiler?!
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - İstifaya davet ediyorum!
İSMAİL BİLEN (Devamla) -
Dolayısıyla, bu ithamı, cellatlık ithamını da hiç yakıştırmadığımı, kendilerine
iade ettiğimi söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet, kimseye sataşmamak
adına, arkadaşlarıma söz hakkı doğmasın diye, sözümü burada kesiyorum. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bilen.
İkinci söz isteği,
Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
ve AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygı sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
Meclisten önceki dönemlerde, basınımızda, televizyonlarımızda konuşulanları
anımsar gibi oluyorum. O dönemlerde, fırıldaklardan bahsedildi; o dönemlerde,
hülle partilerinden bahsedildi. İşte, Meclisin itibarı o zaman çok sarsıldı.
Biz, bunlara fırsat vermemek için, bu kanun maddesinin değiştirilmesi için yola
çıktık. Yani, gerçekler meydanda.
Bazı arkadaşlarımız parasızlıktan bahsediyor. Anavatan Partisinin bu memlekette yaptığı tahribatı bu millet unutmadı. Evet, bu millet unutmadı. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Anavatan Partisinin iktidardayken aldığı paralar çok yeter onlara, çok. (Gülüşmeler)
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Muhasebe müdürü müsün sen?!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Onun için, yeni bir paraya da ihtiyaçları yok.
Dün partiye yük olanlar,
bugün devlete yük olmaya çalışıyorlar. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet, dün partiye yüsk olanlar, bugün devlete yük olmaya çalışıyorlar. Buna, bu
Meclis fırsat vermeyecek.
Hepinizi saygılarla
selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, partime sataşma var efendim.
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
zaten, sizin konuşmanızla ilgili, şifahen, Başkanlığımıza bir müracaat var,
Yüce Meclise ve siyasî partilere "cellat" demek suretiyle hakaret
ettiğiniz noktasında.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Demokrasi celladı dedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Zabıtları
getirtiyorum; bakacağım, ona göre işlem yapacağım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
1 trilyon için söyleyebilir yani!
BAŞKAN - Şimdi, 2 nci
maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 580
sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla. 28.3.2005
|
Süleyman Sarıbaş |
Muharrem Doğan |
Ülkü Güney |
|
Malatya |
Mardin |
Bayburt |
|
Muharrem Eskiyapan |
|
Turan Tüysüz |
|
Kayseri |
|
Şanlıurfa |
"Madde 2.- Bu Kanun
1.1.2006 tarihinde yürürlüğe girer."
BAŞKAN - Sayın Hükümetin görüşü nedir; katılıyor musunuz?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet takdire
bırakıyor.
Gerekçenizi mi okuyalım
efendim?
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Konuşacağım efendim.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
"Cellat" sözünü geri al.
BAŞKAN -Önerge sahibi
olarak Sayın Sarıbaş söz istemiştir; önergesini açıklayacak.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz önce söylemek
istediğim "demokrasi celladı..." Yani, siyasî partileri boğma
manasında söylediğim bir sözdür. Yoksa…
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sözlükte öyle yazmıyor ama!..
BAŞKAN - O zaman bunu
tashih edin efendim, lütfen.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Sayın Başkan, ona geliyorum.
Yoksa, Yüce Meclisin
bütün siyasî partileri değerlidir, bütün milletvekilleri bu halkın
temsilcileridir. Yani, siyasî partilerimize de milletvekillerimize de,
kesinlikle, o manada bir ifadede bulunmak istedim. Benim demek istediğim,
burada, bu kanunla siyasî partilerin boğulmak istendiği ve demokrasinin kıyıma
uğradığı manasındadır. Eğer, bir yanlış anlama varsa, elbette özür diliyorum.
Şimdi, bu önergemize
gelince, bu değişiklik teklifinin 1.1.2006 tarihinden itibaren uygulanmasını
istiyoruz. Bunu, bizim için istemiyorum, Anavatan Partisi için istemiyorum.
Eğer iki siyasî partimiz bu değişikliği Anavatan Partisi için yapıyorsa, ortak
bir deklarasyonla "bu parayı Anavatan Partisi almasın" derler, biz de
milletin huzuruna çıkar "bu parayı almıyoruz" diye ifade ederiz, bu
olay biter. Ancak, biz bunu bir ilke olarak istiyoruz. (CHP sıralarından
gürültüler) Evet, Anavatan Partisi halkın partisidir, halk o desteği sağlar.
Biraz önceki arkadaşım "Anavatan Partisinin geçmişte aldıkları" dedi.
Değerli arkadaşım Anavatan Partisinin muhasebesini tutmuyor. Bugün, bütün halk
biliyor ki, Anavatan Partisi, birçok gayrimenkulünü satarak ayakta durmanın mücadelesini
veriyor. Eğer Anavatan Partisi bu onurlu mücadeleyi veriyorsa, buna saygı
duymanız lazım. (Gürültüler)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Anayasa Mahkemesinde yargılanıyorsunuz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Neden yürürlük tarihi 1.1.2006'ya ertelensin diyoruz; çünkü, bizim
dışımızdaki siyasî partilerin de, bu kanun değişikliğinden sonra, bir malî
disiplin altında kendilerini yönlendirmeleri gerekir, hesap kitap yapmaları
gerekir, bu fırsatı bari tanıyın diyoruz.
Tamam, evet, kaldıralım.
Geçenlerde, ben de, televizyonda, üç milletvekiliyle partilerin para almasını
etik bulmadığımı söyledim, hatta 10'la da bulmadığımı söyledim; ama, hiç merak
etmeyin, çok yakında, Anavatan Partisi burada grubu kuracak, demokrasi
mücadelesini de gümbür gümbür verecektir. Bizim savunmak istediğimiz, bundan
sonraki siyasî partilerin, söz konusu olan Anavatan Partisi değil, başka siyasî
partilerin de, işte, biraz önce arkadaşımın söylediği, başkalarının nüfuzu
altına girmemesi bakımından ve karaparaya bulaşmamaları bakımından, hiç değilse
ayakta kalmalarını sağlamaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü arkadaşım "efendim, 3 trilyon lira alıyorlar,
örgütleniyorlar" dedi. O arkadaşıma 3 trilyon lirayı verseler, bir parti
kurup, örgütlenebilir mi; merak ediyorum. Merak ediyorum, örgütlenebilir mi?
Herhalde, siyasî partiyi, dernekle, vakıfla, öksüzler yurduyla falan bir
zannediyor. Demokrasi kültürü, arkadaşlar, bu bir demokrasi kültürü. O
kültürden nasibini almayanlar, siyasî partinin ne olduğunu... Bak, ben özür
diledim siyasî partilerimizden. Niye; çünkü, ben biliyorum ki, siyasî
partilerimiz, demokrasinin vazgeçilmez unsurları...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Zamanında belediye başkanlarının ağzını, yüzünü, gözünü bantlıyordunuz!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Onlar olmazsa, demokrasi olmaz; ama, sizden başka siyasî partilerin
siyaset yapmasını engellemeye çalışırsanız, bu büyük millet, bu yüce millet,
bunun hesabını sizden soracak. Bakın, sandık geliyor. Bakın, eylülde veya
ekimde, 2005'te, sandık bu milletin önünde olacak.
Geçmişte de seçim
dendiğinde, hatırlarsınız, 2002 Haziran ayında. "seçim" dediğinde
MHP, DSP de "ne seçimi kardeşim 2004'e kadar yok" diyordu değil mi;
ama, temmuz ayında sandık milletin önüne geldi. (Gürültüler) Elbette itiraz
edeceksiniz, hayır diyeceksiniz, yok diyeceksiniz. Buraya yazıyorum; 2005
yılının ekim ayında, sandık bu milletin önündedir. Bırakın, bu Parlamentoda
olmayan partiler de siyaset yapsın. Bırakın, onlar da, alternatiflerini,
programlarını, kendilerini bu millete tanıtma, bu millete beğendirme noktasında
çalışmalarını yapsın. Demokrasi bu. Demokrasi kültürü de bu. Olaya sadece salt
para gözüyle bakarsanız, siyaseti özelleştirmedir bunun adı. Siyaseti
özelleştiriyorsunuz; ama, çok kötü şekilde özelleştiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Efendim, son
cümlenizi rica ediyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla)- Her şeyi özelleştirdiniz. Bari siyaset, siyaset yapanların ve
devletin kontrolü altında olsun, şeffaf olsun.
Bu bakımdan, diyorum ki:
Bu kanunun yürürlük tarihinin 1.1.2006 olarak değiştirilmesinde büyük zaruret
vardır diyor, hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Sarıbaş.
Efendim, biraz önce
önergeyi okuduk. Hükümet takdire bıraktı ve önergenin gerekçesini de dinledik.
Değişiklik önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen şahsı adına söz istemiştir.
Buyurun.
İSMAİL BİLEN (Manisa)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Osman Özcan ve 10
milletvekilinin vermiş olduğu 580 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bilen.
İkinci söz isteği,
Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)-
Çok değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen gün Alanya'ya
vardım, bir basın toplantısı yaptık. Gazeteciler, televizyoncular geldi. Bana
bir soru sordular. Dediler ki: "Erkan Mumcu ANAP'ı ayağa kaldırabilir
mi?" Ben şöyle bir cümle kullandım. Dedim ki: Arkadaşlar, teknoloji çok
ilerledi; aya çıkılıyor, yıldızlara çıkılıyor, 3 000 kilometre uzaklıktan bombardıman yapılıyor; fakat,
teknoloji o kadar çok gelişti ki, şunu yapamadı. Neyi yapamadı?.. Ölüyü
canlandıramadılar!.. (Alkışlar ve gülüşmeler)
Hepinizi saygılarla,
sevgilerle selamlıyorum. Bu kanun teklifinin milletimize, ulusumuza, hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Kendin ölmüşsün...
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri, 3
üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, teklifin tümünün kesin olarak oylanmasından
önce, ne yönde oy kullanacağını belirtmek üzere, lehte, Antalya Milletvekili
Sayın Osman Özcan'a söz veriyorum.
Buyurun. (Alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Oyum olumludur.
Hepinizi saygılarla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Aleyhte söz isteği var;
İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun.
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, şuradaki manzaraya baktığımız zaman,
Türkiye'nin resminin böyle olmasını hepimiz çok özleriz; birliğin,
beraberliğin, yürektenliğin, güler yüzlerin olmasını çok isteriz; fakat, ben
bir milletvekili olarak, üstelik de partisinden istifa etmeyi düşünmeyen ve
Cumhuriyet Halk Partisine son derece bağlı bir milletvekili olarak, bazı
olayları algılamakta zorluk ve sıkıntı çekiyorum.
Bir Siyasî Partiler
Yasası ihtiyacı var, kocaman bir kitap değiştirme ihtiyacı var. Avrupa
Birliğine girmek üzereyiz. Siyasî Partiler Yasasının y'sinden söz eden kimse
yok. Partilerin demokratik olup olmamaları gerektiği konusunda kimsenin kılı
kıpırdamıyor. Partilerin siyasal parti olduklarını, toplumun kaderine
hükmettiklerini, toplumun değerlerini değiştirmeleri gerektiği noktasında
modern, çağdaş, örnek sivil toplum örgütleri olması gerektiği konusunda
Türkiye'de bir ihtiyaç yok demek ki... Çok acil bir durum var. Bugün iktidarda
ve muhalefette olan ya da grubu olan siyasal partiler dışındaki partilere...
Çünkü, burada yanlış aksettirildi, sanki, yasa, partisini terk eden üç beş
milletvekili gidiyormuş, bu üç beş milletvekili parti kurunca para alıyorlarmış
gibi yansıtıldı. Böyle değil arkadaşlar. Yani, bugün, bu Parlamentoda şu ya da
bu nedenle 100 milletvekili ayrılsa, bir parti kursa onlar da alamayacak, bu yasaya
göre.
Değerli arkadaşlarım
parti değiştirmenin ne denli kötü olduğunu söylediler. Arkadaşlar, yani, bunu
birbirimizin yüzüne bakarak nasıl söylüyoruz?! Bugün, şu sıralarda oturan
arkadaşlarımızın yarısı Fazilet Partili değil miydi?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Parti kapatılmadan önce...
HASAN AYDIN (Devamla) -
Parti kapatıldıktan sonra bağımsız kalmayıp parti kurmadılar mı?!
İSMAİL BİLEN (Manisa) -
Partisi kapatılmış, ne yapsın?!
HASAN AYDIN (Devamla) -
İzin verin efendim, izin verin, bir şey söyleyeceğim.
Şimdi, ben, parti
değiştirmenin, üç dört milletvekilinin, âdeta, bir şirket gibi parti
kurmasının, o kurmanın arkasından Hazineden yetim hakkı yemesinin yanlış
olduğunu düşünüyorum. Evet, böyle olmalıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, bence burada demokrasinin kritik noktasına bir saldırı var. Şimdi,
varsayın ki, bir parti kuruldu. 30-35 yaşlarında gençler bir parti kurdular,
yüzde 3-4 oy aldılar, farklı iddiaları var, CHP'den de, Adalet ve Kalkınma
Partisinden de farklı iddiaları var. Yüzde 5 oy aldı, yüzde 6 oy aldı, yüzde
6,9 oy aldı. Peki, bir siyasal partinin ayakta durabilmesi için finans
ihtiyacının olduğu da bir gerçek. Bu partinin sağlıklı gelişebilmesinin önünü
kesiyorsunuz. Çünkü, bu parti kiralarını ödeyebilmek için Türkiye standartlarında,
koşullarında ya sermayenin eline düşecek ya bu parti yarın büyüme ihtimali
olursa, o yatırımcının eline düşecek. Biz Parlamentoyuz. Biz sadece bugün
içinde bulunmuş olduğumuz statükoyu düşünmek değil, aynı zamanda ülkenin
yarınlarını, kendi menfaatlarımızı, kendi öngörülerimizi, kendi
beklentilerimizin ötesinde karşılayabilecek görevleri ifa etmekle yükümlüyüz.
Bugün yapmaya çalışmış olduğumuz kanunlar kendimize uygun, kendimize faydalı,
kendimizin tüzel kimliğini, kişiliğini, belki oysal rakamların yükselişine
katkı yapabilir; ama, bu, ülkeye katkı yapmakla aynı anlamda değildir, özdeş
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, zaman zaman bu Parlamentoda bazı uzlaşmalar olur; ama, bu
Parlamentonun çalışma biçiminde bir kere bu yasanın bugün gündeme gelmesi etik
değil arkadaşlar. İki sene önce verilmiş bir teklif, bugün gündeme gelmesi etik
değil. Anadolu'da bir tabir vardır: Yere düşene...
EHMET ERSİN (İzmir) -
Hasan, niye böyle yapıyorsun?
HASAN AYDIN (Devamla) -
Ben böyle yapıyorum; çünkü böyle düşünüyorum Sayın Vekilim. Bakınız, gördüğünüz
gibi Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim, partime bağlıyım, sonuna kadar
sahiplenme noktasında görevliyim; ama, bir milletvekili olarak da Adalet ve
Kalkınma Partili, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarıma kendi
düşüncelerim çerçevesinde sağduyuyu öneriyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bizdeki de sağduyu.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Ben de öyle düşünüyorum.
V . HAŞİM ORAL (Denizli)
- Seninki sağ da, bizim ki sol mu?..
HASAN AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, benim partili arkadaşlarım bana neden laf atıyor,
anlamıyorum ben. Pardon...
Sevgili arkadaşlarım,
şöyle bağlamaya çalışmak istiyorum: Doğru değildir. Ne zaman gündeme gelmiştir;
iki sene önce verilen bu yasa teklifi ne zaman gündeme gelmiştir; sıcak ortam
diye tabir ettiğimiz son dönemlere denk gelmiştir. Bu neye yöneliktir; aslında,
bu, sadece ona da yönelik değildir. Partilerin birliği ve bütünlüğünü biraz
yasağa dayalı, biraz zorlamaya dayalı... "Eğer ayrılırsan, yüreğin bizimle
de olmasa işe yaramaz. Bak bunun yollarını tıkıyorum" diyerek, gönüllü
birliktenliği, içten birliktenliği de...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın,
tamamlar mısınız konuşmanızı.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Tamamlıyorum efendim.
... zora dayalı,
mahkûmiyete dayalı, mecburiyete dayalı bir anlayışın altyapısını
oluşturmaktadır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bağımsızlık diye bir kavram var.
HASAN AYDIN (Devamla) -
Sevgili arkadaşlarım, şunu da ifade etmek isterim: Eğer Türkiye'de siyasal
partiler demokratikse, Türkiye'de siyasal parti üyelerinin özgün düşüncelerini
söylemesi kutsî ise, eğer siyasal partiler çok özel durumlarda grup kararları
almadıkları zaman parti milletvekilleri farklı düşünüyorlarsa, bu, aslında
ülkemiz açısından ciddî bir renk, ciddî bir güzellik, ciddî bir farklılık; bu
bizi güçlendirir, geliştirir. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, ben bu yasayı,
hem demokrasinin ilkeleri hem etik değerler açısından hem toplumun geleceğine
katkı yapmaması açısından hem çoğulculuğa zaaf getireceği açısından, üç beş
milletvekilinin ayrılıp para almaması koşulu da benim ortak düşüncem sizlerle
birlikte, doğru bulmuyorum; bir milletvekili olarak bu yasanın tümüne hayır
diyeceğim.
Teşekkürler, iyi
akşamlar.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri,
teklifin maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
3 üncü sıraya alınan
Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/993) (S. Sayısı: 840) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır.
Komisyon raporu 840 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri;
840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği giriş
sürecinde, Yüce Parlamentomuzca, öncelikle, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu
çıkarılmış ve bu kanunlar 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bugün
üzerinde düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım Kabahatler Kanunu da, eğer
yetiştirilebilirse, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Yeni Ceza Yasamızda,
suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı kaldırılmıştır. Bazı kabahatler suç
olarak ceza yasamızda yer almıştır; örneğin, dilencilik, 229 uncu maddede yer
almıştır. Burada, örneğin, çocukları dilencilikte araç olarak kullanma eylemi
suç olarak yorumlanmış veya kumar oynanması için yer temin etme; bu, Ceza
Yasamızda suç olarak yorumlanmıştır. Bunun yanında, idarî yaptırımları
gerektiren fiillerle ilgili olarak genel bir düzenleme yapılması gereği de
ortaya çıkmıştır. İşte, bunlar da Kabahatler Yasasının içinde düzenlenmektedir.
Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı terk edildiği için, kabahatlerle
ilgili ayrı bir düzenleme yapma zorunluluğu doğmuştur.
Kabahatlerle ilgili bu
kanun tasarısı, Başbakanlıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisine 10 Mart 2005 günü
gönderilmiştir.
Yasa tasarısı
komisyonumuzda ivedilikle görüşülmüştür. Bir altkomisyon oluşturulmuş,
altkomisyon, 17 ve 19 Mart günleri toplanmış, raporunu hazırlayarak komisyona
sunmuştur. 22 Mart günü de bu yasa tasarısı komisyonda görüşülmüş ve bugün
Meclise gönderilen madde metinleri Genel Kurulun bilgisine sunulmuştur.
Burada, şunu belirtmeye
çalışıyorum: Hızlı, aceleci bir yaklaşımla yasaları Meclisin gündemine
getiriyoruz. Yasalar uygulanmak amacıyla çıkarılır. Bugün, bu yasa teklifinden
sonra görüşülecek olan Ceza Kanunundaki bazı değişiklikler var. Demek ki, 1
Nisan 2005 tarihinde Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmesine rağmen, bazı
maddelerinde, yasa yürürlüğe girmeden önce değişiklik yapma ihtiyacı duyuyoruz.
Hukuk normu oluşturmak
zor bir olaydır; yarışarak hukuk normu yapamayız, yapamazsınız. Acelecilik,
yeterince inceleyememe ve o yasaya toplumsal katılımı sağlayamazsanız, o zaman,
Türk Ceza Yasasında olduğu gibi, bu yasayı yeniden tartışmak, yeniden
kamuoyunun gündemine getirmek durumuyla karşı karşıya kalırız.
Sevgili arkadaşlar,
örneğin, bu Türk Ceza Yasasında taksirle öldürme; bu yasa yürürlüğe girmeden,
bu madde, yeniden komisyonda görüşüldü ve bu yasayı değiştirmek zorunda kaldık.
Örneğin, imar kirliliğinin önüne geçebilmek için, 184 üncü maddede bir
değişikliğe giderek, suç olan bir eylemi suç olmaktan çıkardık. Açıkçası,
aceleci davranışlar, belirli bir tarihe göre yönelinmiş olan yasa çıkarma
yükümlülükleri, bizi eksik çalışmaya, bizi hata yapmaya yönlendiriyor. Dilerim,
uzun bir dönem tartışma ortamı yasa yapılırken yaratılabilsin, toplumun
katılımı alınabilsin ve uzun bir dönem Türkiye'yi yönetebilecek olan yasalar
yapılabilsin.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bir fiilin suç veya kabahat olarak tanımlanmasında, izlenen suç
politikası etkili olmaktadır. Eylem, haksızlık ifade etmelidir. Esas
itibariyle, haksızlık ifade etmeyen, hukuka aykırı olmayan bir fiil, hiçbir
surette, suç veya kabahat olarak tanımlanamaz. Suça teşebbüs
cezalandırılabilirken, kabahate teşebbüs cezalandırılmamaktadır. Suç gibi
kabahat de bir haksızlık oluşturur. Kabahatin, hem icraî hem de ihmalî
davranışla işlenebileceği aşikârdır. Failin cezalandırılabilmesi için kabahat
teşkil eden fiilin gerçekleşmiş olması yeterli sayılmıştır. Bu fiilleri
karşılığında idarî yaptırımlar öngörülmektedir. Kabahatlerle ilgili
yaptırımların en önemli özelliği, idarî yaptırımlardır. Bu fiiller, idarî
suçlar olarak tanımlanmaktadır. Bu fiiller karşılığında parasal yaptırım
öngörülmektedir. Bu parasal yaptırım, bir ceza hukuku yaptırımı olan adlî para
cezası değil, idarî bir para cezası niteliğini taşımaktadır. Kabahatler
Kanununun amacı, toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve
ekonomik düzeni korumaktır. Kabahat, kanunun karşılığında, idarî yaptırım
uygulanmasını -biraz önce söylediğim gibi- öngörmektedir. Kabahatlerin ve
bunlar karşılığında öngörülen idarî yaptırım kararlarının bir idarî işlem
olmasının ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde
olmasından dolayı, kabahatler karşılığında öngörülen idarî para cezası ve
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idarî yargıya değil ceza
mahkemesine başvurulabilmesini mümkün kılan düzenleme yapılmıştır.
Kabahatlerde,
altkomisyonda tekerrür kabul edilmişse de, Adalet Komisyonunda yapılan
görüşmelerde kabahatlerde tekerrüre yer verilmemiştir. Bu tür kabahatler,
toplumun bilinçlenmesiyle eşdeğerlidir. Burada, "kabahatler" kısmında
göreceğimiz birtakım kabahat türlerini, bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde
görmek pek olanaklı değil veya yaptırımı çok ağırdır. Bakın, buna, ben, değişik
bir örnek vermek istiyorum. Bu, benim kendi bölgemde olan bir olay; hatta, bu
olayın gerçekleştiği yer, İlimizin Sandıklı İlçesinde Reşadiye Köyü. Bu, ulusal
basına da geçti. Kendi yöremizde yayımlanan Sandıklı Postası Gazetesinde aynen
şöyle diyor: "Reşadiye örnek köy; Reşadiye Köyünde çöp toplamanın ihale
edilmesinden sonra bir ilk daha gerçekleştiriliyor. Köyde bulunan
kahvehanelerde sigara içilip içilmemesi konusunda halkoylaması yapılacak."
Yani, bugün, kabahatlerde, almış olduğumuz tütün mamullerinin içimini, bir
ilçemizin bir köyünde, 1 Nisan günü, halk, üç kahvehanede sigara içilip
içilmemesini oylamaya sunuyor. Oylamaya sunan muhtar da sigara içenlerden biri;
ama, oradan çıkan iradeye saygı göstereceğini belirtiyor. O nedenle, bana göre,
kabahatler türündeki bu ceza yasa tasarısı, toplumun bilinçlenmesiyle özdeş
olan bir yasadır ve bu köyümüzün, yurttaşlarımızın bu davranışını burada
açıklamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum ve belki de pek çoğumuza örnek
oluyorlar, demokrasinin yaygınlaşmasında, demokrasinin katılımının
sağlanmasında.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; nedir bu kabahatlerin belirli türleri; demin söylediğim gibi,
bunların belirli bir kısmı Ceza Kanununda da yaptırım olarak yerine
getirilmişse de, bu kabahatler kısmında da sayılmıştır. Bunlardan biri emre
aykırılık. Bu, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine mümas olan
idarî kararlara aykırılık. Dilencilik, kumar, sarhoşluk, gürültü, rahatsız
etme, işgal, hayvanlara eziyet etme, kimliği bildirmeme, çevreyi kirletme, afiş
asma, silah taşıma gibi bunları sıralayabiliriz. Bunlarla ilgili olarak
yaptırımlarda, genellikle idarî para cezaları önplana çıkacaktır. O idarî para
cezalarını vermeye de yetkili organ, idarî kesimlerdir, yani kolluk kuvvetleridir,
yani belediye zabıta memurlarıdır; ama, bu kabahatler kanunu tasarısının içinde
bunların denetimi de getirilmiş ve yasal yollara başvurmada idare mahkemelerine
değil, sulh ceza mahkemesine itiraz yöntemi açık tutulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza Kanununun sistematiğine uygun olarak, Kabahatler Kanunu
da bugün gündeme gelmiş bulunmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanuna
olumlu bakıyoruz, bu kanunu destekliyoruz ve bu kanunun yürürlüğe girmesiyle
milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize iyi akşamlar temenni ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ünlütepe.
AK Parti Grubu adına,
Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreyi iyi kullanırsınız
ümit ederim.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - İnşallah.
Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri; Kabahatler Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu değiştirildi, yerine yeni 5237 sayılı Ceza Kanunu inşallah 1
Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek.
Burada, daha önce 765
sayılı Kanunda "cürümler ve kabahatler" ayrı ayrı bölümlerde ele
alınmış; ama, bir kitapta idi ve genelde kararları da mahkemeler veriyordu.
Burada, kabahatler yeni
Ceza Kanununda düzenlenmedi ve bugün, bu Kabahatler Kanunu Tasarısı, bu eksiği
tamamlamak üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktadır; inşallah, kabulü halinde
hayırlı sonuçlar verir.
Kabahatler, eski kanunda
sulh ceza mahkemelerinin görevine giren, hem hapis hem para cezalarını; hatta,
aynı kanun maddesi içinde hem hapis hem de para cezasını ihtiva eden şekilde
görülüyordu. Bunlar, aslında, yaptığı haksızlıklar itibariyle, biraz önce
arkadaşımın da ifade ettiği gibi, kamu düzeni, ekonomi, çevre ve diğer
konularda ihlal ettiği haksızlıklar itibariyle çok önemli değildi; ama,
bunların cezaları gerçekten çok komik halde kalmıştı; ne kadar misli artırıma
tabi tutulmuşsa da, bunlar, zamanla, bilhassa enflasyon etkisinde, o caydırıcı
özelliğini kaybetmişti. Hatta, çok ilginçtir; idarî cezalar geliyor, itiraz
üzerine sulh ceza mahkemelerine geliyordu ve bunların incelenmesinde, genelde
idarî mercilerden verilen cezalar günün koşullarına uygun düzenlendiği için,
arada açık nispetsizlik olacak şekilde uygulamalar yapılıyordu. Bu nasıl
oluyordu; kabahatlere tertip edilen cezalar gerçekten uygulandığında, o konuda
mahkûm edilen insanlar diyorlardı ki, bu muydu benim bunca mahkemeye gelmemin
nedeni, benim dolmuş paramı bile karşılamıyor. Veya mahkûm edilmiş, neticede
kanun yoluna başvuracaktır; kanun yoluna başvurmuyor, hatta, diyordu ki,
nereye, ne zaman verilecek; ben, onu hemen götürüp yatırayım. Böyle bir durum
vardı. Hatta, idarî cezaları sulh ceza mahkemeleri tasdik ediyordu; tasdik
ettiğinde, o idarî cezalar günün koşullarına göre uygulanan cezalar olduğu
için, adlî para cezalarından kat kat fazla ve caydırıcıydı. Böylece, sulh ceza
mahkemeleri, adlî para cezalarıyla daha fazla haksızlıklar içeren suçlara daha
az miktarda para cezaları verirken, belki de, daha az haksızlıkları ihtiva eden
idarî makamlardan verilen cezalar, sulh ceza mahkemelerince tasdik ediliyordu
ve neticede, arada bir nispetsizlik, gerçekten komik bir uygulama ortaya
çıkıyordu. Bu kanunî düzenlemenin getirilmesiyle, bu aksaklıklar ortadan
kaldırılmış olacaktır.
Aynı zamanda, mahkemeler
birçok yük altındayken, uzun yargılamalar yapma ve neticede, uzun yargılamalar
sonucunda komik cezalar verme gibi bir külfetten kurtulmuş olacak, mahkemelerin
yükü azalmış olacak, hatta Yargıtayın yükü bu şekilde azalmış olacaktır.
Nedir kabahatler: Yeni
düzenlemeyle kabahatler, idarî yaptırım uygulanmayı gerektiren haksızlıklardır.
Bunlar, taksirle de, kasıtla da işlenebilecek bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.
Yeni düzenleme de, iki
kısımda ele alınmıştır. Birinci kısımda, genelde, usulle ilgili hükümler
vardır; bunun amacı, kapsamı, uygulaması, zamanaşımı ve benzeri düzenlemeler
yapılmıştır. İkinci kısımda ise, cezalar tek tek sayılmıştır. Sayılan cezalar
şöyle gözönüne alındığında, eski kanunda genelde uygulanmayan, günün
koşullarıyla pek de bağdaşmayan bir görüntü arz ediyordu. Hiç uygulama olanağı
yoktu; yani, o kanun, orada, yazılı, öylece duruyordu. 59 civarında -şimdi
yanlış hatırlamıyorsam- bir kanunî müeyyidesi olan kabahatler vardı; şimdi, 13
kadar bir suç düzenlenmiş. Genelde, kabahatler dediğimiz bu haksız eylemler,
uygulama bakımından, hakikaten, haksızlıkları bizzat yaşayan ve o
haksızlıklardan şikâyetle karşılık gören olaylar ve fiillerle ilgilidir ve
yaygındır. Bu bakımdan, bu yeni düzenlemeler, günün koşullarına, yaşayan
hayata, olağan hayata uygun düzenlemelerdir; bu yönüyle de önem arz etmektedir.
Emirlere aykırılıktır, dilenciliktir, ne bileyim, sarhoşluktur, kumardır;
bunlar, gerçekten, insan hayatında haksızlıklar ihtiva eden, hatta, belki
yıllara yayılan haksızlıklar ihtiva eden, keza, çevreyle ilgili düzenlemeler,
günün insanları, yaşayan insanlar tarafından, bu, gerçekten, haksızlık olarak
şikâyet edilen hususlardır. Bu bakımdan da, yeni tasarı önem arz etmektedir.
Ben, gecenin bu saatinde,
vaktinizi fazla da almak istemiyorum. Burada, idarî para cezası olarak yaptırım
düzenlenmiştir. Ayrıca, bir de, mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi bir başka
müeyyidesi daha vardır. Bazı kanunlarda, geçici olarak da, işte, meslekten men
ve benzeri birtakım yaptırımlar da, devamı, bu kanun tasarısında öngörülmüştür.
Bu düzenlemelerin
insanımıza hayırlı olmasını diliyorum. Bir eksikliği giderecektir. Zira,Türk
Ceza Kanununda, 765 sayılı Kanunda cürümler ele alınmış, bazı kabahatler cürüm
kapsamına alınmış; ama, kabahatler ele alınmamıştı. 1 Nisan 2005'te Türk Ceza
Kanunu yürürlüğe gireceğine göre, kabahatlerin boşlukta kalması olamazdı;
çünkü, Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmıştı. Bu nedenle, bugün bu kanun
tasarısını önünüze getirmekle, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek olan Ceza
Kanununun eksik kalan kısmı da tamamlanmış olacaktır.
Ben, kanunun kabulü
halinde Yüce Milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çağlayan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
KABAHATLER KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Kapsam, Tanım,
Kanunîlik İlkesi ve Kanunun Uygulama Alanı
Amaç ve kapsam
MADDE 1.- (1) Bu Kanunda;
toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni
korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin
genel ilkeler,
b) Kabahatler
karşılığında uygulanabilecek olan idarî yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla
karar alma süreci,
d) İdarî yaptırıma
ilişkin kararlara karşı kanun yolu,
e) İdarî yaptırım
kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
Belirlenmiş ve çeşitli
kabahatler tanımlanmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanım
MADDE 2.- (1) Kabahat
deyiminden; kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü
haksızlık anlaşılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Genel kanun niteliği
MADDE 3.- (1) Bu Kanunun
genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kanunîlik ilkesi
MADDE 4.- (1) Hangi
fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun
kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin
genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.
(2) Kabahat karşılığı
olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Zaman bakımından uygulama
MADDE
5.- (1) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun zaman bakımından
uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak,
kabahatler karşılığında öngörülen idarî yaptırımlara ilişkin kararların yerine
getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir.
(2) Kabahat, failin icraî
veya ihmali davranışı gerçekleştirdiği zaman işlenmiş sayılır. Neticenin
oluştuğu zaman, bu bakımdan dikkate alınmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yer bakımından uygulama
MADDE 6.- (1) 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun yer bakımından uygulamaya ilişkin 8 inci maddesi hükümleri,
kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak, kanunlarda aksine hüküm bulunan
haller saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Kabahatten Dolayı
Sorumluluğun Esasları
Kabahatin ihmali
davranışla işlenmesi
MADDE 7.- (1) Kabahat,
icraî veya ihmali davranışla işlenebilir. İhmali davranışla işlenmiş kabahatin
varlığı için kişi açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda hukukî
yükümlülüğün varlığı gereklidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Organ veya temsilcinin
davranışından dolayı sorumluluk
MADDE 8.- (1) Organ veya
temsilcilik görevi yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel
kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında
işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idarî yaptırım
uygulanabilir.
(2) Temsilci sıfatıyla
hareket eden kişinin bu sıfatla bağlantılı olarak işlemiş bulunduğu kabahatten
dolayı temsil edilen gerçek kişi hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.
Gerçek kişiye ait bir işte çalışan kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş
bulunduğu kabahatten dolayı, iş sahibi kişi hakkında da idarî yaptırım
uygulanabilir.
(3) Kanunun, organ veya
temsilcide ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de
yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(4) Birinci ve ikinci
fıkra hükümleri, organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını
oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Kast veya taksir
MADDE 9.- (1) Kabahatler,
kanunda açıkça hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle
işlenebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Hata
MADDE 10.- (1) Türk Ceza
Kanununun hata hallerine ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler
bakımından uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Sorumluluk
MADDE 11.- (1) Fiili
işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk hakkında idarî para cezası
uygulanamaz.
(2) Akıl hastalığı
nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu
fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede
azalmış olan kişi hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Hukuka uygunluk nedenleri
ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler
MADDE 12.- (1) Bu Kanunda
aksine hüküm bulunmayan hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri
ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Teşebbüs
MADDE 13.- (1) Kabahate
teşebbüs cezalandırılmaz. Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair
ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun
suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından
da uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
İştirak
MADDE 14.- (1) Kabahatin
işlenişine birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin her biri
hakkında, fail olarak idarî para cezası verilir.
(2) Özel faillik
niteliğinin arandığı durumlarda, kabahate iştirak eden ve bu niteliği taşımayan
kişi hakkında da fail olarak idarî para cezası verilir.
(3) Kabahate iştirak için
kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin
işlenişine iştirak eden kişi hakkında, diğerlerinin sorumlu olup olmadığı göz
önünde bulundurulmaksızın idarî para cezası verilir.
(4) Kanunda özel faillik
niteliğini taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak
tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
İçtima
MADDE 15.- (1) Bir fiil
ile birden fazla kabahatin işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda
sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu
kabahatlerle ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî
yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar
verilir.
(2) Aynı kabahatin birden
fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idarî para
cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idarî
yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.
(3) Bir fiil hem kabahat
hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir.
Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde, kabahat dolayısıyla
yaptırım uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İdarî Yaptırımlar
Yaptırım türleri
MADDE 16.- (1) Kabahatler
karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve idarî
tedbirlerden ibarettir.
(2) İdarî tedbirler,
mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
İdarî para cezası
MADDE 17.- (1) İdarî para
cezası, maktu veya nispi olabilir.
(2) İdarî para cezası,
kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda,
idarî para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği
ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
(3) İdarî para cezası,
Devlet Hazinesine ödenir. Kişinin ekonomik durumunun müsait olmaması halinde
idarî para cezasının, ilk taksidinin peşin ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde
ve dört eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin zamanında
ve tam olarak ödenmemesi halinde idarî para cezasının kalan kısmının tamamı
tahsil edilir.
(4) Kesinleşen karar,
derhal tahsil için mahallin en büyük mal memuruna verilir. İdarî para cezası,
21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre tahsil edilir. Tahsil edilen idarî para cezasının kanunla
belirlenen bir oranı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun hesabına aktarılır.
(5) İdarî para cezası
tamamen tahsil edildikten itibaren en geç bir ay içinde durum, ilgili kamu
kurum ve kuruluşuna bildirilir.
(6) Kabahat dolayısıyla
idarî para cezası veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza göstermesi halinde bunun
tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir. İdarî para cezasını kanun yoluna
başvurmadan önce ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme,
kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.
(7) İdarî para cezaları
her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213
sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit
ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle
idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu
fıkra hükmü, nispi nitelikteki idarî para cezaları açısından uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi
MADDE 18.- (1) Kabahatin
konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar
verilebilir.
(2) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;
a) Kullanılmaz hale
getirilmesi,
b) Niteliğinin
değiştirilmesi,
c) Ancak belli bir
surette kullanılması,
Koşullarından birinin
yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen
süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilir.
(3) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu
tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da
bırakılabilir.
(4) Eşyanın mülkiyeti,
kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi
takdirde Devlete geçer.
(5) Eşyanın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası
veya başka bir idarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
(6) Kaim değerin
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.
(7) Mülkiyeti kamuya
geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.
(8) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Saklı tutulan hükümler
MADDE 19.- (1) Diğer
kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;
a) Bir meslek ve sanatın
yerine getirilmemesi,
b) İşyerinin kapatılması,
c) Ruhsat veya ehliyetin
geri alınması,
d) Kara, deniz veya hava
nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,
Gibi yaptırımlara ilişkin
hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya
kadar saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Soruşturma zamanaşımı
MADDE 20.- (1) Soruşturma
zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para
cezasına karar verilemez.
(2) Soruşturma zamanaşımı
süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası
veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası
veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Yirmibin Türk Lirası
veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
d) Yirmibin Türk Lirasına
kadar idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde iki,
Yıldır.
(3) Nispî idarî para
cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır.
(4) Zamanaşımı süresi,
kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle
işlemeye başlar.
(5) Kabahati oluşturan
fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Yerine getirme zamanaşımı
MADDE 21.- (1) Yerine
getirme zaman-aşımının dolması halinde, idarî para cezasına ilişkin karar artık
yerine getirilemez.
(2) Yerine getirme
zamanaşımı süresi;
a) Ellibin Türk Lirası
veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde yedi,
b) Yirmibin Türk Lirası
veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde beş,
c) Onbin Türk Lirası veya
daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde dört,
d) Onbin Türk Lirasından
az idarî para cezasına karar verilmesi halinde üç,
Yıldır.
(3) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresi on yıldır.
(4) Zamanaşımı süresi,
kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren işlemeye başlar.
(5) Kanun hükmü gereği
olarak idarî yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine
getirilememesi halinde zamanaşımı işlemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 840
sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısının "Yerine getirme zamanaşımı"
başlıklı 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "idarî para
cezasına" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesine" ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.
|
Sadullah Ergin |
Muzaffer Gülyurt |
Kenan Altun |
|
Hatay |
Erzurum |
Ardahan |
|
Zülfü Demirbağ |
İbrahim Hakkı Birlik |
Mahmut Kaplan |
|
Elazığ |
Şırnak |
Şanlıurfa |
|
|
Veli Kaya |
|
|
|
Kilis |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısının 21 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında mülkiyetin kamuya geçirilmesi bakımından da yerine
getirme zamanaşımı öngörüldüğünden, söz konusu idarî yaptırımın da yerine
getirme zamanaşımının dolması halinde yerine getirilemeyeceğini vurgulamak
amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini
okuduğumuz, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 21 inci maddeyi,
kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Karar Verme Yetkisi ve
Kanun Yolları
İdarî yaptırım kararı
verme yetkisi
MADDE 22.- (1) Kabahat
dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen
idarî kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.
(2) Kanunda açık hüküm
bulunmayan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda
yetkilidir.
(3) İdarî kurul, makam
veya kamu görevlileri, ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına
giren yerlerde işlenen kabahatler dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye
yetkilidir.
(4) 4.12.2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yer bakımından yetki kuralları kabahatler
açısından da geçerlidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
Cumhuriyet savcısının
karar verme yetkisi
MADDE 23.- (1) Cumhuriyet
savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî
yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(2) Bir suç dolayısıyla
başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde
Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi,
kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu
fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle
idarî yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu
tarafından idarî yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
Mahkemenin karar verme
yetkisi
MADDE 24.- (1) Kovuşturma
konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından
idarî yaptırım kararı verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
İdarî yaptırım kararı
MADDE 25.- (1) İdarî
yaptırım kararına ilişkin tutanakta;
a) Hakkında idarî
yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi,
b) İdarî yaptırım kararı
verilmesini gerektiren kabahat fiili,
c) Bu fiilin işlendiğini
ispata yarayacak bütün deliller,
d) Karar tarihi ve kararı
veren kamu görevlilerinin kimliği,
Açık bir şekilde yazılır.
Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek
açıklanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
Kararların tebliği
MADDE 26.- (1) İdarî
yaptırım kararı, 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine
göre ilgili kişiye tebliğ edilir. Tebligat metninde bu karara karşı
başvurulabilecek kanun yolu, mercii ve süresi açık bir şekilde belirtilir.
(2) İdarî yaptırım
kararının ilgili gerçek kişinin huzurunda verilmesi halinde tutanakta bu husus
açıkça belirtilir. Bu karara karşı başvurabileceği kanun yolu, mercii ve
süresine ilişkin olarak bilgilendirildikten sonra kişinin karar tutanağını
imzalaması istenir. İmzadan kaçınılması halinde bu durum tutanakta açıkça
belirtilir. Karar tutanağının bir örneği kişiye verilir.
(3) Tüzel kişi hakkında
verilen idarî yaptırım kararları her halde ilgili tüzel kişiye tebliğ edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
Başvuru yolu
MADDE 27.- (1) İdarî para
cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına
karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün
içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun
yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
(2) Mücbir sebebin
varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan
kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda
bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme
yerine getirmeyi durdurabilir.
(3) Başvuru, bizzat
kanuni temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir
dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir.
(4) Başvuru dilekçesinde,
idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen
deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde
yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.
(5) İdarî yaptırım
kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
Başvurunun incelenmesi
MADDE 28.- (1) Başvuru
üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının
anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi
içinde yapılmadığının, başvuru konusu idarî yaptırım kararının sulh ceza
mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı
bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde
sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
(2) Başvurunun usulden
kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna
tebliğ eder.
(3) İlgili kamu kurum ve
kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün
içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idarî yaptırıma ilişkin işlem
dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye
verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan
isteyebilir. Cevap dilekçesi, idarî yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan
kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda
bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine
veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme
için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık
zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır
bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine
engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi
Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu
başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.
(6) Dinlemede sırasıyla;
hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun
temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller
ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri
dinledikten ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım
kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı,
aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı
tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların
huzurunda açıklar.
(8) Mahkeme, son karar
olarak idarî yaptırım kararının;
a) Hukuka uygun olması
nedeniyle, "başvurunun reddine",
b) Hukuka aykırı olması
nedeniyle, "idarî yaptırım kararının kaldırılmasına",
Karar verir.
(9) İkibin Türk Lirası
dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
İtiraz yolu
MADDE 29.- (1) Mahkemenin
verdiği son karara karşı, yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine
itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün
içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili
karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.
(3) Mahkeme, her bir
itirazla ilgili olarak "itirazın kabulüne" veya "itirazın
reddine" karar verir.
(4) Mahkemenin verdiği
karar taraflara tebliğ edilir. Vekil olarak avukatla temsil edilme halinde,
ayrıca taraflara tebligat yapılmaz.
(5) İdarî yaptırım
kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde bu karara karşı
itiraz mercii en yakın ağır ceza mahkemesidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
Vazgeçme ve kabul
MADDE 30.- (1) Kanun
yoluna başvuran kişi, bu konuda karar verilinceye kadar başvurusundan
vazgeçebilir. Vazgeçme halinde bir daha aynı konuda başvuruda bulunulamaz.
(2) İlgili kamu kurum ve
kuruluşu da mahkeme tarafından karar verilinceye kadar kanun yolu başvurusunu
kabul ederek idarî yaptırım kararını geri alabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
Masrafların ve vekalet
ücretinin ödenmesi
MADDE 31.- (1) İdarî
yaptırım kararına karşı kanun yoluna başvurulması harca tâbi değildir.
(2) Kanun yoluna başvuru
dolayısıyla oluşan bütün masraflar ve vekalet ücreti, başvurusu veya savunması
reddedilen tarafça ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Çeşitli Kabahatler
Emre aykırı davranış
MADDE 32.- (1) Yetkili
makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni
veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı
hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu cezaya emri
veren makam tarafından karar verilir.
(2) Bu madde, ancak
ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.
(3) 1.3.1926 tarihli ve
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan
yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi
okutuyorum:
Dilencilik
MADDE 33.- (1) Dilencilik
yapan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten
elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(2) Bu kabahat
dolayısıyla idarî para cezasına ve elkoymaya kolluk veya belediye zabıta
görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni
karar verir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kumar
MADDE 34.- (1) Kumar
oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, kumardan
elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(2) Bu kabahat
dolayısıyla idarî para cezasına ve elkoymaya kolluk görevlileri, mülkiyetin
kamuya geçirilmesine mülkî amir karar verir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi
okutuyorum:
Sarhoşluk
MADDE 35.- (1) Sarhoş
olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan
kişiye, kolluk görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.
Kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi
okutuyorum:
Gürültü
MADDE 36.- (1)
Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye,
elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.
(2) Bu fiilin bir ticarî
işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya
tüzel kişiye bin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası
verilir.
(3) Bu kabahat
dolayısıyla idarî para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar
verir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi
okutuyorum:
Rahatsız etme
MADDE 37.- (1) Mal veya
hizmet satmak için başkalarını rahatsız eden kişi, elli Türk Lirası idarî para
cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu kabahat
dolayısıyla idarî para cezası vermeye kolluk veya belediye zabıta görevlileri
yetkilidir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi
okutuyorum:
İşgal
MADDE 38.- (1) Yetkili
makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların
gelip geçtiği kaldırımları işgal eden veya buralarda mal satışa arz eden
kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para
cezası verilir.
(2) Yetkili makamların
açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip
geçtiği kaldırımlar üzerine inşaat malzemesi yığan kişiye, belediye zabıta
görevlileri tarafından yüz Türk Lirasından beşyüz Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir.
(3) Özel kanunlardaki
hükümler saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.08
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 00.19
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
840 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.-
Kabahatler Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 840)
(Devam)
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
Tütün mamullerinin tüketilmesi
MADDE 39.- (1) Kamu hizmet binalarının
kapalı alanlarında tütün mamulü tüketen kişiye, ilgili idarî birim amirinin
yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası
verilir. Bu fıkra hükmü, tütün mamulü tüketilmesine tahsis edilen alanlarda
uygulanmaz.
(2) Toplu taşıma araçlarında tütün mamulü
tüketen kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kabahatin özel
hukuk kişileri tarafından işletilen toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde
bu ceza ilk başvurulan kolluk birim yetkilileri tarafından verilir. Kamuya ait
toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde idarî para cezası verme yetkisi bakımından
birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Özel hukuk kişilerine ait olan ve
herkesin girebileceği binaların kapalı alanlarında, tütün mamullerinin
tüketilemeyeceğini belirtir açık bir işarete yer verilmesine rağmen, bu yasağa
aykırı hareket eden kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu
ceza, şikâyet üzerine en yakın kolluk birimi yetkililerince verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu.
Sayın Baloğlu, süreniz 10 dakika; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; klasik bir başlangıç
yapacağım, gecenin bu ilerlemiş saatinde, ona da uyacağım, 2 dakikada
bitireceğim söyleyeceklerimi.
Bu, sigara karşıtlığıyla ilgili değildir
söyleyeceklerim. Burada tütün mamullerinin tüketilmesinden bahsediliyor;
aslında, içenlerin, kendilerini tükettiklerini hepimiz biliyoruz. Onları
uyarmanın yollarından birisi de ceza; öyle anlaşılıyor, ikna edilemiyorlar; ama,
burada çarpıcı olan şudur: Sadece kendilerini tüketmiyorlar, başkalarının da
zarar görmesine neden oluyorlar. Bu yasa tasarısının ilk gelen biçiminde,
Adalet Komisyonunda 20 TL'lik bir düzenleme vardı. Bu, artık, şu anlama
geliyordu: 20 TL'yi cebine koyan herkes onu sunup sigarasını rahatlıkla
içebilir. Şu da söylenebilir: Daha önce ceza çok yüksekti, uygulanmıyordu.
Aslında ceza uygulanmıyordu; çünkü, insanlar uyuyorlardı ceza yüksekliği
nedeniyle. Sigara içenler bile diğerlerine saygılarını gösteriyorlardı. Ama, bu
teşvik edici indirim, birtakım alanlarda sigara içmeyi çoğaltacaktır. Bu
miktarın yükseltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
İkincisi, özel hukuk kişilerine ait
alanlarda cezanın uygulanması için iki şart konulmuş: Birincisi,
içilemeyeceğine dair açık bir uyarının olması; bunu anlıyorum; ama, ikincisi
"şikâyet üzerine" deniliyor. Topluca sigara içmeyi kafasına koymuş ve
kuralları çiğnemeyi âdet haline getirmiş kişilerin karşısına şikâyet hakkını
kullanamayacak insanların nasıl çıkacağını düşünmenizi öneriyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 840 sıra sayılı Kabahatler Kanunu Tasarısının 39 uncu maddesinin 1, 2 ve 3 numaralı bentlerindeki "elli Türk Lirası" ibarelerinin "yirmi Türk Lirası" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Zülfükar İzol |
Medeni Yılmaz |
Fehmi Hüsrev Kutlu |
|
Şanlıurfa |
Muş |
Adıyaman |
|
Mehmet Sarı |
Turan Tüysüz |
Abdurrahman Anik |
|
Gaziantep |
Şanlıurfa |
Bingöl |
BAŞKAN - Sayın Komisyon bu konuda ne
düşünüyor?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, konuyu Hüsrev Kutlu arkadaşımız Komisyon
müzakereleri sırasında da gündeme getirmişti. Uzun uzun tartıştık. Başta
İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa'da çok yoğun bir sigara aleyhtarı
kampanyanın yürütüldüğü bir dönemde, bana sorarsanız, Komisyonumuz tarafından
kabul edilen rakam bile çok az kalıyor. O nedenle bu önergeye katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Biz
de katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kutlu, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; tütünün zararlı olduğunu, içen içmeyen herkes
kabul etmektedir; bu konuyu burada tartışacak değiliz; ancak, bunun bir
alışkanlık olduğu ve bu alışkanlıktan kişilerin isteyerek de olsa vazgeçmekte
çok zorlandıkları da bir gerçektir.
Bu kanunda, diğerleriyle mukayese
edildiğinde bir adalet terazisi ortaya koymamız lazım. Bu kanunun 35 inci
maddesinde mütecaviz sarhoşluk maddesini ele aldık ve kabul ettik. İçki içmek
bir kabahat değildir; ancak, bir kimse sarhoş olduktan sonra başkalarını
rahatsız ediyorsa bu kişiye 50 Türk Lirası ceza öngördük. Bir yandan da bir
kamu binasının kalorifer dairesinde gariban bir hizmetli filtresiz sigarasını
yaktı, güvenlik görevlisi bunu gördü veya bir arkadaşı bunu gördü, ona da hemen
50 000 000 lira ceza.
Arkadaşlar, hükümet tasarısındaki bütün
maddeleri olduğu gibi geçirdik, komisyonda bunlar geçti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ceza 100 olsun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
bu "kabahatler" kısmına, kürsüde konuşurken laf atıp konuşmacının
huzurunu bozmaya da bir şey getirirsek, bunu da artıralım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bizim sağlığımızı
bozanların huzurunu bozmalıyız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
sigara içenler de birileri onların sağlığını bozup huzurlarını kaçırdığı için
içiyordur. Keyfinden mi içiyorlar zannediyorsunuz? (Gülüşmeler)
En fazla sigara tüketenler doktorlardır,
doktorlardan sonra siyasetçilerdir.
Arkadaşlar, 20 000 000 az bir ceza
değildir. Bir tiryaki günde 20 ile 40 arasında sigara kullanır; bunların
ikisinde yakalanırsa asgarî ücretlinin parası yetmez. (Gülüşmeler)
Kumar oynayana, biz 100 000 000 lira ceza
öngördük. Vicdanlarınıza kalmış; sarhoş olup etrafa zarar veren ile bir köşede
gariban bir şekilde sigarasını yakan adamı bir tutacaksak, bu adaletse, burada
da 50 000 000'u kabul edelim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - İçki içenin zararı
kendine, sigara içenin zararı bana da var.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ama, ben,
hükümetimizin çok iyi etüt edip, çok güzel çalıştığını ve bu şekilde, sigara
içenlere 20 000 000, mütecaviz sarhoşa da 50 000 000 öngördüğünü görüyorum;
fakat, komisyonumuzda, sigara içmeyen Başkanımız ve Sayın Bakanımızın
teklifleriyle bu 50 000 000 olarak değiştirildi. Ben, bunu, adil bulmuyorum; tekrar
20 000 000'a dönülmesi, bunun uygulanabilir olması için bu önergeyi verdim.
Feridun Beyin dediği "20 000 000'umu veririm, içmeye devam ederim"
diye bir husus yok; zaten, ceza kesildikten sonra, o eyleme de son veriliyor.
Tekrar, sigarasını, 20 000 000'u verdikten sonra içme hakkı yoktur. 20 000 000
olursa devletimiz de sürümden kazanır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kutlu.
Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
Hayvanlara eziyet etme
MADDE 40.- (1) Hayvanlara eziyet eden
kişiye yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kabahatin konusunu oluşturan
ve kişinin mülkiyetinde bulunan evcil hayvan, ayrıca muhafaza altına
alınabilir. Muhafaza altına alınmasına karar verilen hayvan, muhafaza ve bakım
için bir başkasına teslim edilebilir. Muhafaza ve bakım için yapılan masraflar
hayvan sahibinden tahsil edilir.
(2) Sahibinin hayvan üzerindeki bakım ve
gözetim yükümlülüğünün gereklerine uygun davranacağının beklenemediği hallerde,
hayvanla ilgili olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para
cezasına ve muhafaza altına almaya köy muhtarı, kolluk veya belediye zabıta
görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni
karar verir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu düzenleme, aslında, gerekli değil; çünkü, bu
düzenleme kavramları birbirine karıştırıyor. Evcil hayvan kavramını mülkiyet
kavramının üzerine oturtuyor ve sahiplik kavramını hayvanların üzerine bir zırh
gibi geçiriyor.
Ayrıca, yabanî hayvanları da koruma
dışında bırakıyor. Oysaki, geçen gün televizyonlarda izlediniz bir kurda
yapılanı. Eğer, canı savunuyorsak, canlıyı savunuyorsak, ehlîleştirilmişe,
ehlîleştirilmiş hayvana öncelik tanımanın, ehlîleştirilmiş olmayanı işkenceye
terk etmenin anlamlı olmadığını düşünüyorum; bu bir.
İkincisi, bu kategorize de yetmiyor bir de
terk edilmiş hayvanlar var. Bunlar, aslında, ehlîleştirilmiş hayvanlardır; ama,
sokağa bırakılırlar. Onların acılarını gözlerinden okursunuz, anlayanlar okur;
ama, onlarla ilgili hiçbir düzenleme yok. Bu nedenle, bu düzenlemenin hiçbir
şeyi çözmeyeceğini düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Madde üzerinde 1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 840 sıra sayılı
Kabahatler Kanunu Tasarısının "Hayvanlara eziyet etme" başlıklı 40
ıncı maddesinin metinden çıkarılması arz ve teklif olunur.
|
Sadullah Ergin |
Mustafa Soydan |
Kenan Altun |
|
Hatay |
Hatay |
Ardahan |
|
Sabri Varan |
Öner Ergenç |
Cemal Uysal |
|
Gümüşhane |
Siirt |
Ordu |
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz, Sayın Başkanım.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
24.6.2004 tarihli ve 5199 sayılı
Hayvanları Koruma Kanununun 14 üncü maddesinde hayvanlarla ilgili yasaklar, 28
inci maddesinde de bu yasaklara aykırı hareketler için idarî para cezası
öngörüldüğünden, yeniden düzenlenmesine gerek bulunmayan 40 ıncı maddenin
tasarıdan çıkarılması için bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş ve madde, metinden
çıkarılmıştır.
41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak
okutuyorum:
Kimliği bildirmeme
MADDE 40.- (1) Görevle bağlantılı olarak
sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi
vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli
tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.
(2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya
gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi
tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği
açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır.
Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza
Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.
(3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi
durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
41 inci maddeyi 40 ıncı madde olarak
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi 41 inci madde olarak
okutuyorum:
Çevreyi kirletme
MADDE 41.- (1) Evsel atık ve artıkları,
bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yirmi
Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bireysel atık ve artıkların atılması
halinde de bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Fiilin yemek pişirme ve servis
yerlerinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye, beşyüz
Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
(3) Hayvan kesimine tahsis edilen yerler
dışında hayvan kesen veya kesilen hayvan atıklarını sokağa veya kamuya ait sair
bir alana bırakan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.
(4) İnşaat atık ve artıklarını bunların
toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye yüz Türk
Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. İnşaat
faaliyetinin bir tüzel kişi adına yürütülmesi halinde bu tüzel kişi hakkında
verilecek idarî para cezasının üst sınırı beşbin Türk Lirasıdır. Bu atık ve artıkların
kaldırılmasına ilişkin masraf da ayrıca kişiden tahsil edilir.
(5) Kullanılamaz hale gelen veya ihtiyaç
fazlası ev eşyasını bunların toplanmasına ilişkin olarak belirlenen günün
dışında sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye elli Türk Lirası
idarî para cezası verilir. Bu eşyanın toplanması hususunda belediye tarafından
belirli aralıklarla yılda üç günden az olmamak üzere belirlenen günler önceden
uygun araçlarla ilân olunur.
(6) Kullanılamaz hale gelen motorlu kara
veya deniz nakil araçlarını ya da bunların mütemmim cüzlerini sokağa veya
kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye ikiyüzelli Türk Lirası idarî para
cezası verilir. Bunların kaldırılmasına ilişkin masraf da kişiden ayrıca tahsil
edilir.
(7) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para
cezasına belediye zabıta görevlileri karar verir.
(8) Bu kabahatler dolayısıyla meydana
gelen kirliliğin kişi tarafından derhal giderilmesi halinde idarî para cezasına
karar verilmeyebilir.
(9) Bu madde hükümleri, belediye sınırları
içinde uygulanır.
(10) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi 42 nci madde olarak
okutuyorum:
Afiş asma
MADDE 42.- (1) Meydanlara veya parklara,
cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası
olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kâğıt ve benzeri afiş ve ilân asan
kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası
verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilânlar, tek fiil sayılır.
(2) Birinci fıkra hükmü, yetkili
makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilânlar
açısından uygulanmaz. Bu izinde, afiş ve ilânın asılacağı zaman dilimi açık bir
şekilde gösterilir. Bu afiş ve ilânlar izin verilen gerçek veya tüzel kişi
tarafından bu sürenin dolmasını müteakip derhal toplatılır. Toplatma
yükümlülüğüne aykırı hareket edilmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre idarî
para cezası verilir.
(3) Bu afiş ve ilânların kaldırılmasına
ilişkin masraflar da ilgili kişilerden ayrıca tahsil edilir.
(4) Bu kabahatler dolayısıyla idarî para
cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.
(5) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Kutlu'yu arıyor gözlerim, sigara içme
özgürlüğünü savunmuştu, ondan, afiş asma özgürlünü de savunmasını beklerdim.
Ayrıca, bir önceki yasa görüşülürken, arkadaşlarım, siyasî partilere, birtakım
siyasî partilere, hakları olmayan bir yardımın verilmesini özgürlük gerekçesine
dayamışlardı. Şu anda aramızda onlardan hiçbirisi yok. Beklerdim ki, sol
söylemlerine uygun olarak, halkın özgürlüğünün bir ifadesi olan afişi de
savunsunlar.
Arkadaşlar, afiş asma hakkı, halkın son
direnç noktalarından biridir. Hele bugün, medyanın içinde bulunduğu durum,
halkın kendisini ifade etmesi için kullanacağı alanlardan birini ortadan
kaldırmamızı iyice haksız kılıyor.
Afişi hep kirletme kavramıyla iç içe
getirdik gündeme. Gerekçede de var; "görüntü kirliliği oluşturan bu
şeyler" deniyor!.. Çok aşağılayıcı bir tavır afiş için. "Bu
şeyler..." "Görüntü kirliliği oluşturan bu şeyler..." Sanki,
Türkiye'de bütün kamu dairelerinin duvarları, dış cepheleri mükemmel boyanmış,
pırıl pırıl, direkler çok güzel!.. Ben demiyorum ki, trafik levhalarına
asılsın; ama, öyle yerlere asılması -bu yasayla ve diğer yasalarla- önleniyor
ki, gri direkler; ama, onun üstüne asılmış güzel bir afiş... O afiş aslında
güzel, görsel anlamda güzel; çünkü, afiş, görsel anlamda güzelliktir. Onu
yırtanlar o güzelliği bölüyorlar. Afişleri yırtıyorlar ya da yırtılması için
kanunlara hükümler koyuyorlar. Afiş, siyasal anlamda da özgürlüktür. Afiş
korkulacak bir şey değildir.
Tabiî, şu anda, bu saatte, bu maddeyi uzun
boylu tartışmak mümkün değil. Ben, düşüncelerimi söylemekle yetiniyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi 43 üncü madde olarak
okutuyorum:
Silah taşıma
MADDE 43.- (1) Yetkili makamlardan ruhsat
almaksızın kanuna göre yasak olmayan silahları park, meydan, cadde veya
sokaklarda görünür bir şekilde taşıyan kişiye, kolluk tarafından elli Türk
Lirası idarî para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- (1) Bu Kanunda geçen
"Türk Lirası" ibaresi karşılığında, uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve
5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun
hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası"
olarak adlandırıldığı sürece bu ibare kullanılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2.- (1) Bu Kanun hükümleri,
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla idare mahkemelerinde dava açılarak iptali
istenen idarî yaptırım kararları hakkında uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 3'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3.- (1) Daha önce verilmiş
olan idarî para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış
olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine
göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 3'ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi 44 üncü madde olarak
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 44.- (1) Bu Kanun 1 Nisan 2005
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi 45 inci madde olarak
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 45.- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Biz de teşekkür ediyoruz; hayırlı
olsun Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, gündeme devam
ediyoruz.
Konya Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili
Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5
milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul'un, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 milletvekili ve
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ile 5 milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (2/402,
2/406, 2/408) (S. Sayısı: 842)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Komisyon ve Hükümet bulunmadığından
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 30 Mart 2005
Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler.
Kapanma
Saati: 00.45