BIM 2 6 2005-04-12T11:52:00Z 2005-04-12T11:52:00Z 94 60332 343893 TBMM 2865 687 422324 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                                                              CİLT: 78       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

74 üncü Birleşim

23 Mart 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, Sivas'ın Koyulhisar İlçesi Sugözü Köyünde meydana gelen heyelan ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulamasında görülen aksaklıklara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

3.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, Balıkesir SEKA'nın özelleştirilmesindeki son duruma ve özelleştirmenin bölge için yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 30 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

IV.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

3.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831)

4.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Şeker Kurumunun kapatılmasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4875)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bingöl depreminden sonra TOKİ ve TOBB tarafından yaptırılan deprem konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4876)

3.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Mamak Kaymakamlığınca dağıtılan yardımlar ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4917)

4.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Kıbrıs Rum Kesiminden bir siyasî parti yetkililerinin Türkiye'ye davetine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4966)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bazı sporcuların ödüllendirme mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4972)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali Dinçer, bilinçsiz ve kendini bilmez bazı kişilerin Türk Bayrağına karşı saygısız davranışlarda bulunmasını kınayan; Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası münasebetiyle, tüm insanlığı, dünyanın taşına, toprağına, havasına, suyuna ve ormanlarına sahip çıkmaya davet eden, bir konuşma yaptı.

Giresun Milletvekili Mehmet Işık, Dünya Ormancılık Gününde, ormanların, odun hammaddesi sağlanmasıyla, erozyonun ve hava kirliliğinin önlemesindeki önemine,

İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk, Çanakkale Zaferinin 90 ıncı yıldönümünde dış mihrakların Türkiye'yi parçalamak için oynadıkları oyunlara ve bunun önlenmesi için alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, gazilerimizin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül cevap verdi.

Genel Kurulu ziyaret eden:

Avrupa Birliği Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Raportörleri Heyet Başkanı Anders Knape ve beraberindekilere,

Arnavutluk Millî Eğitim Bakanı Livan Memushi'ye,

Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Genel Kurulun 22.3.2005 Salı günü, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'yla ilgili, gündemin "Sözlü Sorular" kısmındaki sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar; 23.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00, 24.3.2005 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 22.3.2005 Salı günkü birleşimde sadece sözlü soruların görüşülmesine; 23.3.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Muhtar Ödeneklerinin Artırılması Hakkında Yasa Teklifinin (2/348) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 14.9.1971 Tarihli ve 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/352) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe Grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

 

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan  (6/731),

33 üncü " " (6/808),

126 ncı     sırasında bulunan   (6/951),

137 nci " "   (6/972),

168 inci " " (6/1018),

176 ncı " " (6/1034),

183 üncü " " (6/1045),

184 üncü " " (6/1046),

238 inci " " (6/1133),

286 ncı " " (6/1217),

400 üncü " " (6/1384),

402 nci " " (6/1388),

427 nci " " (6/1422),

431 inci " " (6/1427),

433 üncü " " (6/1431),

463 üncü " " (6/1472),

Esas numaralı sorulara Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,

 

2 nci sırasında bulunan   (6/734),

3 üncü " "   (6/735),

4 üncü " "   (6/739),

12 nci " "   (6/769),

16 ncı " "   (6/778),

20 nci " "   (6/785),

24 üncü " "   (6/790),

27 nci " "   (6/794),

41 inci " "   (6/820),

42 nci " "   (6/821),

43 üncü " "   (6/822),

60 ıncı " "   (6/844),

67 nci " "   (6/851),

99 uncu " "   (6/915),

116 ncı " "   (6/941),

139 uncu " "   (6/975),

153 üncü " "   (6/998),

174 üncü " " (6/1025),

197 nci " " (6/1062),

212 nci " " (6/1090),

215 inci     sırasında bulunan (6/1093),

222 nci " " (6/1105),

233 üncü " " (6/1122),

242 nci " " (6/1139),

266 ncı " " (6/1180),

290 ıncı " " (6/1223),

328 inci " " (6/1274),

336 ncı " " (6/1288),

337 nci " " (6/1289),

338 inci " " (6/1290),

342 nci " " (6/1296),

357 nci " " (6/1320),

359 uncu " " (6/1323),

363 üncü " " (6/1328),

372 nci " " (6/1341),

390 ıncı " " (6/ 1370),

406 ncı " " (6/1394),

419 uncu " " (6/1413),

420 nci " " (6/1414),

437 nci " " (6/1437),

444 üncü " " (6/1451),

464 üncü " " (6/1473),

472 nci " " (6/1481),

Esas numaralı sorulara Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik,

 

6 ncı sırasında bulunan (6/743),

11 inci " " (6/768),

29 uncu " " (6/797),

31 inci " " (6/803),

32 nci " " (6/804),

50 nci " " (6/834),

55 inci " " (6/839),

70 inci " " (6/859),

73 üncü " " (6/863),

74 üncü " " (6/864),

79 uncu " " (6/869),

81 inci       sırasında bulunan   (6/872),

103 üncü " "   (6/921),

105 inci " "   (6/925),

157 nci " " (6/1002),

166 ncı " " (6/1016),

190 ıncı " " (6/1052),

210 uncu " " (6/1081),

232 nci " " (6/1121),

250 nci " " (6/1155),

271 inci " " (6/1191),

291 inci " " (6/1225),

314 üncü " " (6/1256),

349 uncu " " (6/1309),

385 inci " " (6/1363),

391 inci " " (6/1371),

407 nci " " (6/1396),

412 nci " " (6/1405),

438 inci " " (6/1439),

452 nci " " (6/1461),

459 uncu " " (6/1468),

460 ıncı " " (6/1469),

Esas numaralı sorulara İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,

 

Cevap verdi; (6/820), (6/851), (6/869), (6/915), (6/972), (6/1034), (6/1081), (6/1105), (6/1121), (6/1122), (6/1180), (6/1223), (6/1256), (6/1274), (6/1289), (6/1296), (6/1323), (6/1328), (6/1363), (6/1384), (6/1394), (6/1405), (6/1413), (6/1414), (6/1422), (6/1427), (6/1461), (6/1472), (6/1481) esas numaralı soru sahipleri cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

5 inci sırasında bulunan (6/741) esas numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzük gereğince yazılı soruya çevrildi.

23 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.14'te son verildi.

                       

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Harun Tüfekçi

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 101

II.- GELEN KÂĞITLAR

23 Mart 2005 Çarşamba

Tasarı

1.-            Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/995) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2005)

Raporlar

1.-            Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ve 45 Milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 Milletvekili ile Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 Milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/111, 160, 180)  (S. Sayısı: 829) (Dağıtma Tarihi: 23.3.2005)

2.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S. Sayısı: 838) (Dağıtma tarihi: 23.3.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 29 Milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

23 Mart 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşimini açı-yorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, nerede yetersayı var da "var" diyorsun; şu düğmeye bas bir!.. Senin de adaletine inanmıyorum artık.

BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Sivas'ta meydana gelen heyelan hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat'a aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, Sivas'ın Koyulhisar İlçesi Sugözü Köyünde meydana gelen heyelan ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Martta Sivas'ta meydana gelen toprak kaymasıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta Sivas'ın Koyulhisar İlçesine bağlı Sugözü Köyünün Kuzulu Mezraında büyük bir facia yaşanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi, incelemelerde bulunmak üzere, oraya - Diyarbakır Milletvekilimiz Mesut Değer ve Parti Meclisi Üyemiz Malik Özdemir'le birlikte... Ben de bu heyetin içindeydim- olay yerine gittik. Facia, köylüleri sabah saatlerinde yakalamış. Yaklaşık 10 000 000 metreküp toprak bir anda evlerin üzerine akmış. 23 ev toprağa gömülmüş. Kuzulu Mezraı bir toplu mezara dönüşmüş. Çoğu aynı aileden 15 kişi toprak altında. Gün geçtikçe trajedi daha da derinleşiyor, arama-kurtarmalar yapılamıyor. İnsanlar yakınlarının cenazelerini bile alamıyorlar.

Olay, bir doğa felaketi gibi görünüyor; ama, aslında o kadar basit değil. Facianın hem öncesinde hem de sonrasında bir vurdumduymazlık ve ihmaller zinciri söz konusudur. Bölgenin özellikleri ve oradaki toprağın nitelikleri biliniyor. Mezraın yerleşime uygun olmadığı aşikâr. Jeoloji Mühendisleri Odası, daha önce bu civarda benzer toprak hareketlerinin gözlendiğini söylüyor. Yani, bu toprağın bir gün bu evlere doğru hareketleneceği çok açık. Hele ilkbaharda eriyen kar sularıyla birlikte bu risk daha da yükselecek. Ancak, hiçbir şey yapılmamış, felaketin gelmesi beklenmiş. Bir iddiaya göre, köylü uyarıldı; ama, dinleyen olmadı. Bu, bir şey ifade etmiyor. Sonuç önemlidir. Diyelim ki yetkililer uyardı. Burası tehlikeli demekle sorumluluk biter mi? Boşaltmak, önlem almak gerekir, vaktinde ve planlı olarak.

Değerli arkadaşlarım, gerekirse can güvenliği açısından o köylü oradan zorla çıkarılmalıydı. O yoksul insanlara gidecek yer göstermezseniz evlerini bırakıp gidemezler. "Ben uyardım, dinlemezsen sonuçlarına katlanırsın" mantığı, idarecilik sorumluluğuyla bağdaşmıyor. Bu tür yönetim anlayışı çözüm değil, sorunun bir parçası olmaya dayanıyor.

Aynı anlayış, felaketten sonra da sürüyor. Bir takdiri ilahidir anlayışı sürüp gidiyor. Hangi çağda yaşıyoruz ki, bu kadar çaresiziz diye haykırmak geliyor insanın içinden. Koskoca bir ülke, 15 yurttaşına günlerdir ulaşamıyor. Bu kör mezraın 15 yurttaşımıza toplu mezar olmasına seyirci kaldık. Bari cenazelerini yakınlarına teslim edebilme beceri ve sorumluluğunu gösterelim diyen de yok.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin bu tür felaketler için de gerekli teknolojik donanımı, aracı gereci, uzmanı, ekibi yok mu? Organize olmayı, planlamayı, hızlı harekete geçmeyi beceremiyor muyuz? Bilimden, uzmanlardan yararlanmayı bilmiyor muyuz? En önemlisi, insanlarımızı tehlikeden koruyacak, can kaybı olmadan önlem alacak akla sahip değil miyiz?!.

Unutmayalım ki, bu 15 yurttaşımız, aklı ve bilimi dışlayan anlayışın kurbanıdır. Hükümet, dar bir bölgede meydana gelen bir faciayı bile günlerce seyrediyorsa, olası İstanbul depreminde bu ülkenin hali ne olacak değerli arkadaşlar?

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; göz göre göre toprağa gömülen ve günlerdir ulaşılamayan yurttaşlarımızın sorumluluğu aslında hepimizin omuzlarındadır. Toprakta kalanların yakınlarından utanıyoruz; ihmal edilen tüm yoksul köylülerimizden utanıyoruz; yaşadığımız teknoloji ve bilgi çağından utanıyoruz. En azından, bu faciadan doğru dersler çıkarılmalıdır; konu acilen masaya yatırılmalıdır. Partimiz bu konuda her türlü katkıyı sunmaya hazırdır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, sadece İstanbul ve Ankara'dan oluşmuyor; bir de öteki Türkiye var, o Türkiye'yi de hatırlamak gerekiyor. Sivas'ta ve Anadolu'da daha pek çok yerleşim biriminin heyelan tehlikesinde olduğu biliniyor. İlgili meslek odaları ve bilim adamlarının öncülüğünde mikro ve makro bölgeleme haritaları hazırlanmalıdır. Unutulmuş, gözden ve gönülden ırak yerleşimlerin her türlü risk haritaları çıkarılmalı, sadece depremsellik açısından değil, diğer doğal afetlerle ilgili de bilimsel veriler ışığında önlemler alınmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir hükümetin en temel görevi yurttaşının can güvenliğini sağlamaktır. Hükümet, Sivas faciasının siyasî sorumluluğunu almalıdır.

Sayın Bayındırlık Bakanının depremlerle ilgili çelişkili sözleri, fal bakar gibi açıklamaları, tahminleri hükümetin doğal afetler konusunda ne kadar ciddî düşündüğünü gösteriyor! Gittiğimiz her yerde "Bakan acaba ilimizi mi kastediyor" sorusuyla karşılaştık. Önlem alınmıyor; ama, tedirgin edici açıklamalardan da geri durulmuyor. Bu mudur hükümet etme sorumluluğu?!

Değerli arkadaşlarım, böyle olmamalıdır; bu, çocuk oyuncağı değildir; devlet yönetmek ciddiyet ve sorumluluk gerektirir. Hükümeti, doğal afetlerle ilgili olarak ciddiyete, sorumluluğa ve göreve davet ediyoruz.

Her tür güçlüğe rağmen bölgeye yardıma koşan, başta AKUT olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına, meslek odalarına ve tüm duyarlı bireysel çalışmalara teşekkür etmek gerekiyor. Onlar da olmasa halimiz yamandır.

Yitirdiğimiz yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı, yaralılara şifalar diliyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Koyulhisar'daki heyelan olayını, felaketini görüştüğümüz bugünler, aynı zamanda Ormancılık Haftası. Erozyonla mücadelenin, ağaçlandırmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi Koyulhisar'daki felaket. Ben, sizler adına, Koyulhisar'da kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bu haftadaki ormancılık çalışmaları, ağaçlandırma ve erozyonla mücadele tartışmaları, inşallah, Türkiye'nin, tekrar Heredot'un bahsettiği gibi meşe denizi haline gelmesini sağlamada önemli adımlar attırır bize ve buna benzer heyelanlarla karşılaşmamızı temelden çözer.

Sivas Milletvekilimiz Sayın Selami Uzun, Koyulhisarlı, facianın yaşandığı yerin insanı; yerinden, konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyor. Kendisine, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre söz veriyorum.

Buyurun Sayın Selami Uzun.

SELAMİ UZUN (Sivas) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Koyulhisarlı olmam dolayısıyla da, zaten, heyelandan itibaren dört gün süreyle orada kaldım. 17 Mart perşembe günü olayı öğrenir öğrenmez hemen buradan hareket ettik, ama, aynı zamanda da ilgili kurumları bilgilendirdik ve harekete geçirdik. Başbakanlık başta olmak üzere, Kızılay ve diğer kurumlar harekete geçtiler. Erzurum'dan, Erzincan'dan, Sivas'tan ve Tokat'tan acil kurtarma ekipleri ve komando birlikleri olay yerine en kısa sürede ulaştılar; ama, olayın şekli ve boyutları o kadar büyük ve değişikti ki, kurtarma çalışması yapmak mümkün değildi. Bir vadinin bulunduğu en üst zirveden, bir kar çığı gibi bir toprak parçası, büyük bir kütle -15 000 000 metreküp- kopuyor, 2,5-3 kilometre aşağıdaki köyün üzerine geliyor. Şimdiye kadar orada hiçbir zaman heyelan şikâyeti olmamıştır; resmî kayıtlarda, heyelan tehlikesine dair hiçbir şikâyet veya hiçbir bilgi ve belge yoktur. Yani, burada heyelan olur veya olabilir şeklinde hiçbir şikâyet veya resmî belge yoktur. Onun için, öngörülemeyen bir şey bu. Toprağın koptuğu yer de, kopacak bir yer değil; orman, ağaçlık ve dağın zirvesi. Toprak oradan kopuyor ve 3-4 dakika içerisinde, çığ gibi, 55 hanelik Sugözü Köyünün Kuzuluk Mezraını tamamen kapatıyor. Orası bir vadi olduğu için kurtarma çalışmaları da güçlükle yürütülüyor. Aynı zamanda orada bir de çıkan büyük bir su var; gelen toprak parçası o suyun önünü kapattığı için, yukarıda bir de gölet oluştu.

Biz, gerek teknik ekipleri gerekse kurtarma ekiplerini, yaklaşık 2 saat içerisinde hemen oraya naklettik; ama, teknik ekipler, burada kurtarma çalışması olamayacağını defalarca söylediler. Buna rağmen, en azından, ikinci gün biz evleri boşalttırdık. Oradaki göleti boşalttırdık ve yine de oradaki suyun yardımıyla, yaklaşık 250 kamyonluk toprağı suya vermek suretiyle çalışma yapıldı. Ama, dün gündüz tekrar gidildiğinde yeniden heyelan olduğunu gördük. Şu anda, oradaki toprağın hesabını yapmak belki de çok zor olacak; yani, 15 ile 20 milyon metreküp dolayında bir toprak olduğu tahmin ediliyor. İlk heyelanda, yaklaşık 1 000 000 kamyonluk toprak olduğunu beyan ettiler. Onun için, tabiî ki, yaralılara ulaşmak en büyük temennimizdi ya da cenazeleri almak en büyük arzumuzdu; bunu henüz başaramadık. Bütün ekipler hâlâ oradalar.

Dışarıda kalanları mağdur etmedik; Kızılay anında yetişti, çadırları kurdu, sıcak ekmek, sıcak yemek çıkardı onlara. İstanbul'dan yakınları geldiler, insanlar hemen ailelerine sahip çıktılar. Açıkta kalan aileler, köyde hemen misafir edildiler. Çocuklarını yatılı ilköğretim okuluna, pansiyonlu ilköğretim okuluna gönderdik, onların mağduriyetleri giderildi; ama, hâlâ cenazelere ulaşılamadı.

Tabiî, heyelan olan yer, Kuzulu Mahallesi oldukça dik bir vadinin içinde ve eteğinde kurulmuş bir yerleşim merkezi, tamamen Karadeniz Bölgesinin tipik özelliğini gösteriyor; yani, oralardaki felaketlerin birçoğu heyelandan oluyor.

Bunun üzerine, iki bakanımız bölgeye geldiler. Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, olayı yerinde gördüler.

Bayındırlık Bakanı, yöreye ayrıca yeni elemanlar sevk etti; yani, bütün Kelkit Vadisi boyunca çalışmalar yapılması, başka heyelan olan ve olabilecek yerlerin tespit edilmesi ve tehlikelerin anında önlenebilmesi için tedbir alıyoruz.

Şu anda, tüm yetkililer orada hâlâ, çalışıyorlar. Kaymakamın başkanlığında ilçede, valinin başkanlığında ilde kriz merkezi var. Kaymakamın başkanlığındaki kriz merkezi bizzat köyde, çalışmalar devam ediyor.

Mağdur, aç, açık vatandaşımız yoktur. Vatandaşımız, orada sükûnet içerisinde ve tevekkül içerisinde. Felaket geldi, bu felaket elimizde olan bir şey değil, tabiî ki Allah'ın takdiridir; ama, çalışmalarımızı sonuna kadar yapıyoruz, yöremizde yeteri kadar iş makinesi mevcuttur.

Yöremizde, Erzurum Sivil Savunmadan 20 kişi, Sivas Sivil Savunmadan 16 kişi, Tokat Sivil Savunmadan 4 kişi -bunlar arama kurtarma ekipleri- Erzincan Sivil Savunmadan 3 kişi, Amasya Sivil Savunmadan 6 kişi... Ayrıca, yörede, şu anda askerî birlik mevcuttur. Köy Hizmetlerinden, Devlet Su İşlerinden greyderler, yükleyiciler, kamyonlar, dozerler ve diğer ekipler bulunmaktadır.

Ayrıca, köyde sağlıkocağı vardı; oraya takviye yapıldı, ambulanslar, doktorlar mevcuttur. Kızılayın çadırları şu anda söküldü, yerine, Deniz Feneri Derneğiyle irtibat kuruldu, Deniz Feneri Derneği, 21 adet konteyner, inşallah, bugün veya yarın kuracaklar. Ayrıca, Deniz Feneri Derneği, yine yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor.

BAŞKAN - Ayrıntıya girmeden toparlayalım.

SELAMİ UZUN (Sivas) - Tabiî.

Şu anda, orada yapılması gereken her şey, oradaki yetkililer tarafından yapılıyor, teknik çalışma da yapılıyor. Önümüze bakıyoruz. Vatandaşlarımızın oradaki iskânı için acil çalışma başlatıldı. Vatandaşlarımız, bize, 10'a yakın yer gösterdiler, buralara yeni ev kuralım diye. Oralardan bir yer beğenildi; zemin etüdü yapılıyor şu anda, hemen hemen kesinleşti. Bayındırlık ve İskân Bakanımızın ve Başbakanımızın da bu konuda sözleri var; altı ay içerisinde, inşallah, vatandaşlarımız evlerine oturacaklar.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

SELAMİ UZUN (Sivas) - Şu anda, acımızın dışında bir sıkıntı görülmüyor. Her türlü ihtiyaçlar gideriliyor, hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur. Aynı zamanda, yardım etmek isteyen vatandaşlarımıza, yardım kampanyası hesap numaraları da verildi, isteyen vatandaşlarımız oralara yardım da yapabilirler; ama, devlet tarafından zaten her türlü ihtiyacımız karşılanıyor.

Bu konuda, üzgünüz, böyle bir olay olmasaydı iyiydi; ama, bunlardan ders çıkarıyoruz. Bütün bölge taramadan geçiriliyor şu anda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ekipleri tarafından bölge taramadan geçiriliyor.

Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum, geride kalanlara, milletimize başsağlığı diliyorum.

Sevgiler, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulanması konusunda söz isteyen, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'e aittir.

Buyurun Sayın Güney. (Alkışlar)

2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulanmasında görülen aksaklıklara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt)- Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bu kısa süre içerisinde, hepinizin bildiği ve yakından takip ettiği, takriben onbeş ay önce çıkardığımız, 5084 sayılı Yatırımları Teşvik Yasasının uygulamasında görülen aksaklıkları arz etmeye çalışacağım.

Sözlerime başlamadan önce, hepimizi derinden üzen, hepimizi yaralayan, bundan birkaç gün önce, bazı küstah ve kansız insanların bayrağımıza yapmış oldukları hakareti, burada, şahsım ve hepiniz adına lanetliyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bizi millet yapan ortak değerlerimize -ki, bunların başında bayrağımız, üniter devlet yapımız, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, yüce dinimiz, inançlarımız, ananelerimiz- bunlara, zaman zaman tarihte dil uzatılmıştır, uzatan olmuştur; ama, bunlar, her zaman, yüce milletimizden gereken dersi almışlardır. Bu son olayda da, bu küstahlığı yapanlar, hepimizden, milletimizden, gerekli dersi alacaklardır; buna inanıyorum, buna inancım tamdır.

Muhterem milletvekilleri, 5084 sayılı Yasayı, onbeş ay evvel hep birlikte çıkardık. Bu yasadan amaç neydi; bu yasadan amaç, az gelişmiş yörelerde üretim ve yatırımın önünü açmak, işsizliği azaltmak, istihdamı artırmak; en temel, bizim istediğimiz ve amacımız buydu; ama, bu yasadan, acaba, istediğimiz sonucu alabildik mi? Burada, kalkınmada öncelikli yöre milletvekili arkadaşlarımı görüyorum. Herkes biliyor, kamuoyu biliyor; bu yasa, istenen neticeyi vermemiştir. Size, ciddî bir ekonomi gazetesinin başyazısını gösteriyorum; diyor ki: "Teşvikte adaletsiz dağılım: 5084 sayılı Teşvik Kanunu Bayburt'a hiç uğramadı" ve rakamlar veriyor...

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Gazetelerin her yazdığı doğru değil.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bunlar doğrudur, bunlar ciddî gazetelerdir. Üstelik, bunlar, bizim tespitlerimizle paralel olan, uyan şeydir. Değerli Milletvekili, şöyle bir şey söyleyeyim: Bayburt'a bir tek yatırım gitmiştir bu yasayla birlikte; ama, Düzce'ye -gitsin, daha da fazla gitsin- 50 yatırım gitmiştir. Bunlar ortada, bunları saklamak mümkün değil.

Şimdi, asıl, benim, size arz etmek istediğim nokta şudur: Biz, bu yasayı çıkarırken neyi amaçlamıştık veyahut da ne vaat etmiştik; dedik ki, efendim, yeni istihdam edilen personelin ücretlerinden kesilen Gelir Vergisi stopajlarının alınmaması; doğru. Yeni istihdam edilen personelin sigorta primi işveren paylarının hazine tarafından ödenmesi; doğru, düşündük. Bedelsiz yatırım yeri temini; doğru, bunu da düşündük. Enerji desteği verelim dedik ve bunları özellikle gelişmekte olan yörelere verelim ki, yatırımcılar buraya kaysınlar; amaç buydu. Peki, ne oldu; ne oldudan evvel şunu söyleyelim: Bu tespit nasıl yapıldı; 1998'de çıkan yasada bu tespitler yapıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ne konuldu; efendim, 1 500 dolar seviyesi konuldu. Peki, o zaman 22 ildi, bunlar istenilen teşviki alamadı. Sonra geldi, 5084'ü çıkardık; burada bu il sayısını 36'ya getirdik ve orada da dedik ki, yine gayri safî millî hâsılası  1 500'ün altında olan iller diye bir rakam koyduk ve burada Devlet Planlama Teşkilatının illerin sosyoekonomik tespitlerini dikkate almadık. Sadece bir 1 500 dolar koyduk. Bunun dışında, aslında, illerin altyapı durumu, eğitim durumu, ulaşım olanakları, istihdam durumu dikkate alınmadı. Bir defa, yapılan tespit yanlıştı. Hiçbir zaman, bir yanlışın üzerine doğruyu oturtamazsınız. Tespiti, eğer, doğru yapsaydık, bu yasadan istediğimiz sonucu alabilirdik.

Şimdi, bu teşvikleri biz verirken 36 il arasında hiçbir ayırım gözetilmedi. Burada bir haksız rekabet ortaya çıkmadı mı arkadaşlar?! Şimdi, Türkiye'nin her bölgesindeki illeri, siz, aynı kategoriye, aynı yere koyarsanız, o zaman buradan elde edeceğiniz netice, biraz evvel gösterdiğim gibi, işte, dört yılda veya ikibuçuk yılda bir yatırımcı. O hemşerimiz de burada 30-40 kişi çalıştırıyor; ancak, geldi, durabildi.

Haa, burada bir başka önemli olay var. Yine çıkarmış olduğumuz yasada dedik ki: "Bundan evvel teşvik alarak burada yatırım yapanlar bunun dışındadır." Allah, Allah!.. Ondan evvel teşvik alıp yatırım yapan üç tane, beş tane, orada artık diken üstünde duran yatırımcı bunun üzerine tedirgin oldu. Şimdi, onlar diyorlar ki: "Bizim yapmış olduğumuz bu yatırımın aynını yapan bir başka birisi gelse, bizim onunla rekabet etmemiz mümkün mü?!" Zaten zor duran adamı oradan kaçırmak için elimizden ne geldiyse yaptık; bu da yanlış oldu.

Şimdi, muhterem arkadaşlarım, aklın yolu bir. Burada hep birlikte hareket edeceğiz. Bu yasadan, ben, memnun olan hiçbir il görmedim. Hatta, geçenlerde, bu Mecliste, Eskişehir Milletvekili bir değerli arkadaşımız çıktı, o da memnun değil. Bu yasadan, uygulanan iller de memnun değil, uygulanmayanlar da, ilave edilenler de memnun değil. Ben, böyle bir şey görmedim; yani, burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlığı çözmemiz lazım. Peki, nasıl çözeceğiz?! Ne diyorsun?! Bana bu suali sorabilirsiniz.

Biliyorsunuz, şimdi, yeni hazırlanan yasa, Mecliste altkomisyona havale edildi; arkadaşlarımız çalışıyorlar. Belki katkıda bulunabilirim diye bunu burada hepinizin huzurunda ifade ediyorum, açıklıyorum. Yapılacak iş şudur: Vergi kapsamına giren, yani şu anda teşvik kapsamına giren 36 ilin üzerine zannediyorum bir 13 il daha ilave ediliyor, 49 il oluyor. İnsan bazen de şöyle düşünüyor; 81 il yapalım, bu iş kökten bitsin, hiç gerek kalmasın da diyor. Onu koyalım bir kenara. Bu illerin bu teşvik uygulaması mutlaka kademelendirerek yapılmalıdır. Altını çizerek söylüyorum; mutlaka bunlara verilen teşvikte kademeler yapılmalıdır. Şöyle ki: Şimdi, benim bir hemşerim var, Bayburtlu; çok da istiyor Bayburt'a yatırım yapmayı; fakat, Bartın'a yatırım yaptı. Gelişmekte olan bir tekstil şirketi var; çünkü, 550 kişi de bugün Bartın'da çalıştırıyor. Şimdi, ben hesabımı, kitabımı yaptım; Bartın ile Bayburt arasında çok büyük bir defisit fark var; ben bunun içinden çıkamıyorum; ama, ileride belki durumum iyi olursa oraya da bir şey yaparım diyor. Bunun önüne geçebilmek için, Bayburt'la veyahut Ağrı'yla, Gümüşhane'yle, Tunceli'yle yapılan yatırıma verilecek fark, kademe, mutlaka konulmalıdır; ki, bir yatırımcı, ben Düzce'ye gidersem şunları alacağım; ama, şu, şu illere gidersem, artık orada bana biraz daha fazla bir imkân getiriliyor demelidir. Aksi halde, bu, haksız rekabettir ve o yörenin, asıl gelişmesi icap eden o yörelerin gelişmesine hiçbir katkı sağlayamayacaktır. Bunu, özellikle ifade ediyorum.

Şimdi, bunları söyledikten sonra, acaba, bu kademelendirme yapılır mı? Bana göre yapılmalıdır ve bir de bu illerin tespitinde -yine ısrarla söylüyorum- sadece 1 500 dolar değil, demin bahsetmiş olduğum unsurların da mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Eğer biz 49 ile, bu yeni yasayla aynı teşviki, aynı şablonu çıkarırsak, inanın ki, bu kanundan istediğimiz sonucu alamayacağız, bu kanun ölü doğacaktır.

Bu bakımdan, ben, değerli milletvekili arkadaşlarımdan, komisyondaki arkadaşlarımdan rica ediyorum; bizim söylediklerimizi dikkate alırlar, belki daha başka söyleyecek lafları olan, bilgileri olan, katkıları olabilecek milletvekili arkadaşlarım vardır, onları da dikkate alırlar ve hakikaten ülkemize yarayan, ülkemizin gelişmekte olan bölgelerine katkı sağlayabilecek bir kanun çıkarırız. Aksi halde, demin dediğim gibi yanlış, uygulanması güç bir kanun çıkarırız ve değerli milletvekilleri, inanın vebal altında da kalırız, bu gelişmekte olan yörelere hiçbir şey yapmamış olduğumuz için.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen...

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Umarım, hepinizle paylaşmaya çalıştığım -hepinizin de bu konuda şikâyetleri olduğunu biliyorum- bu kanunun çıkmasında, altkomisyonda bu düzenleme yapılır; cidden ihtiyacı olan, cidden bu kanunu bekleyen ve orada zor ayakta duran küçük müesseseler bundan faydalanır diyorum.

Beni dinlediğiniz için... Sabrınıza da çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, cevap vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Ülkü Gökalp Güney'in konuşması üzerine, Hükümet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan yanıt verecek.

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, sesim kısık olduğundan dolayı kusura bakmayın.

Ülkü Beyin sözlerine cevap vermek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Bu 5084 sayılı Teşvik Yasasıyla ilgili olarak, Ülkü Bey bazı şeyler söylediler. Ben her şeyden önce görüşlerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, ülkemizde iki husus önemli: Bir, kalkınma; iki, kalkınmanın adaletli olması, yani, gelir dağılımının adaletli olması. Türkiyemizde bu iki sorunun da çözülmesi lazım. Hem Türkiye'yi kalkındırmamız icap ediyor hem de bölgelerarası dengesizliği gidermemiz lazım geliyor.

Şimdi, çıkarılan teşvik kanunları... Biz, 5084 sayılı Teşvik Kanununu çıkarırken, 36 ilde, yani 1 500 doların altında olan illerde, oralarda yatırımlar yapılsın diye birtakım teşvikler getirdik. Vergi teşviki getirdik, hazine arazisi, bedava arazi verme teşviki getirdik, sigorta primlerini indirdik, enerjide... Ucuz enerji vermeye başladık. Oradaki gayemiz bizim; birincisi, oralarda yatırım yapılması suretiyle ülkemizin kalkınmasına bir fayda olsun; ikincisi de, 1 500 doların altında olan yerlerde biraz daha fazla kalkınma olsun ki, 1 500 doların üzerindeki yerlere doğru biraz yaklaşılsın. Bununla ilgili olarak çalışmalar devam ediyor. Bazı yerlere -belki Bayburt da bunun içerisinde bulunuyor- altyapı noksanlıklarından dolayı yatırımcılar, oraya, çok fazla gitmiyorlar.

Değerli arkadaşlar, yatırım, bir yerin bizatihi kalkınması için tek başına yeterli olan bir tedbir değildir. Yatırımcı her şeyden önce altyapısı müsait olan yerlere gelir, hele hele dış yatırımcılar ve iç yatırımcılar ekonomik istikrarın ve güvenin olduğu yerde yatırım yaparlar. Bunun için, yatırım ille teşvikle gelecek diye bir husus da söz konusu değildir.

Biz Hükümet olarak her şeyden önce Türkiye'de yatırım ortamını sağladık. Nedir; ekonomik istikrar geldi bu memlekete, yatırım yapılabilir bir ortam sağlandı, enflasyon düşürüldü, faizler düşürüldü. Şimdi, sizlere sorarım; yüzde 100 faizlerin olduğu bir zamanda, daha fazla olduğu zamanda, hiç yatırımcı yatırım yapar mı o memlekette; yapmaz, mümkün değil. Bakınız, şimdi, nereden nereye geldi; geldiğimizde yüzde 65'ti faizler, yüzde 17'lere düştü; şimdi yatırım yapılabiliyor. Enflasyon?.. Enflasyon da çok yükseklerdeydi; şimdi, enflasyon, yüzde 8,7'lere düştü, yatırım yapılabiliyor.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakanım, işsizlikten ne haber?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, size, bir şey arz etmek istiyorum. Ayrıca, biz, buna ilaveten bu tedbiri, teşvikleri getirdik ki, oralarda yapılsın diye. Oralarda da yapılmaya başlandı; birçok rakamı, zaman zaman sizlere arz ettik ve bu yatırımlar da başladı; ama, her vilayette de, birbirine eşit oranda olmuyor; o da bir gerçek. Fakat, bunların neticelerini alacağız, ondan sonra başka tedbirler düşüneceğiz; çünkü, bu memleket bizim memleketimiz; bu memlekette bölgelerarası dengesizliği kaldırmak bizim Hükümetimizin en önemli hedeflerinden biridir. Dolayısıyla, bugün Bayburt'a 1 kişi gitmişse, bunu acaba 10 kişi nasıl yaparız, 20 kişi nasıl yaparız, bunun üzerinde devamlı çalışmamız lazım; ama, takdir edersiniz ki, bazı yerlerde de, oranın sivil toplum örgütleri, oranın valisi, oranın milletvekilleri, geniş tanıtımlar yapıyorlar; hemşerilik duygularıyla veyahut da başka şekilde, o yörenin bazı farikiyetleri dolayısıyla, oralara çeşitli yatırımcıları çekiyorlar. Ben bunlara da şahidim; biz, çok uzak yerlerde, hiç kimsenin gitmediği yerlerde yatırım yapıldığını gördük ve fabrikalarını açmaya gittik. Dolayısıyla, oranın, yörenin ileri gelenlerine de bazı vazifeler düşüyor. Bu arada onları da belirtmek istiyorum.

Şimdi, buna ilaveten, 13 vilayetimizi daha katıyoruz. Sayın Ülkü Güney dedi ki, sadece 1 500 dolara bakılıyor mu; hayır, sadece 1 500 dolara bakmıyoruz, o 13 vilayet için... Gelişmişlik endeksi diye bir endeks var -sosyoekonomik gelişmişlik endeksi- bu endekste, oranın okul yapısından tutun da, oranın yoluna kadar, oranın elektrik harcamasına kadar, oranın bütün sosyoekonomik değerlerine kadar değerlemeler yapıyoruz ve sıfırı baz alıyoruz. Bunlar -13 tane, dediğimiz- sıfırın altındaki yerler. Bu kanunumuz, şu anda komisyonlarda görüşülüyor, görüşüldükten sonra huzurunuza gelecek ve bir an önce de tatbikata geçilir ve inşallah, o yerlerimize de faydalı yatırımlar yapılmaya çalışılır.

Yani, kısaca şunu demek istiyorum: Hükümetimiz, ülkenin kalkınmasını sağlamakla birlikte, bu kalkınmanın dengeli bir kalkınma olmasına da aynı hassasiyeti gösteriyor ve bu konuda gerekli her türlü tedbiri de almaya devam edecektir. Bunu bilgi olarak arz ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, SEKA'nın özelleştirilmesi hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'e aittir.

Buyurun Sayın Sür.

3.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Balıkesir SEKA’nın özelleştirilmesindeki son duruma ve özelleştirmenin bölge için yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; Balıkesir SEKA'nın özelleştirilmesi ve özelleştirme uygulamaları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında, özellikle Balıkesir SEKA'da yapılan özelleştirme, sanırım, Türkiye özelleştirme tarihine geçecek bir özelleştirmedir. Şimdi, kısaca, kronolojik olarak, size, Balıkesir SEKA'da nasıl bir özelleştirme yapıldığı ve bulunduğumuz noktada bugün durum ne, onu anlatmak istiyorum.

2003'ün mayıs ayında, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, Albayraklar Turizm ve Seyahat, İnşaat, Ticaret Anonim Şirketine, Balıkesir SEKA Fabrikasının 1,1 milyon dolara satışı kararı alındı. 10 Haziran 2003 tarihinde, sözleşme imzalandı ve bu sözleşmeye göre, işçilerin toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, kıdem tazminatları, teslim öncesinden kalan ücret, ikramiye ve farkları, kullanılmamış izin ücretleri hazine tarafından ödenecek; geri kalan herhangi bir alacak varsa, onu da alan şirket ödeyecekti.

24 Haziran 2003'te, fabrikanın tapuları alan şirkete teslim edildi. Bu aşamada, işçilerin sendikası, Selüloz-İş Sendikası, bu satışın iptali için Bursa Bölge İdare Mahkemesine dava açtı. Devirden otuzdört gün sonra, 28 Temmuz 2003 tarihinde, Bursa Bölge İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı; karar, 28 Ağustos 2003'te idareye tebliğ edildi. 16 Eylül 2003'te, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, kararı şirkete tebliğ ederek geriye devir talebinde bulundu ve 18 Eylül 2003 tarihinde de, SEKA Genel Müdürlüğüne bir yazı göndererek, tesisi geri almasını istedi. 15 Ekim 2003'te, Bursa Bölge İdare Mahkemesi satışı iptal etti.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bayağı bir süre geçiyor. Şirkete, devrin yapılması konusunda bir yazı yazılıyor. Bu arada, Bölge İdare Mahkemesi satışı iptal ediyor; ama, bu tesisi satın alan şirketten hiçbir ses seda yok. 12 Kasım 2003'te, satışın kesin iptalinden yaklaşık bir ay sonra, tesisi satın alan Albayraklar Şirketi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bir yazı yolluyor "işletmeye yapmış olduğum masrafları, yaptığım bağlantıların masraflarını, aldığım malzemelerin masraflarını, uğradım zararları faizleriyle birlikte bize öderseniz, fabrikanızı geri veririz" diyor; ama, Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bugüne kadar hâlâ bir yanıt yok. Ben, bunları, Sayın Bakanımızın bir yazısından bu, tarih, kronolojik sırayı alarak sizlere aktardım. Sayın Bakan yazısında diyor ki: "Bu olaylardan sonra bir mahkeme tespiti yaptırılmıştır."

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımıza kim bilgi veriyorsa bu konuda, yanıltıcı bilgi veriyor. Bakın, 28 Temmuzda yürütmenin durdurulması kararı alınmasına rağmen, ticaretle uğraşan, hukuku bilen bir insanın yapabileceği en basit olay olan tespit yaptırma olayı, satış iptal edilmiş olmasına rağmen yaptırılmamıştır. Ne zamana kadar... 2004 yılının nisan ayında, SEKA altkomisyonu İzmit'te SEKA hesaplarını incelerken, ben, SEKA altkomisyonu üyesi olarak "tespit yaptırdınız mı" diye sordum, yanıt olumsuzdu "yaptırmadık" dediler. "Neden yaptırmadınız" dedim; çünkü, satışın iptalinden bile yaklaşık sekiz ay geçmiş "yaptırmadık" denildi ve benim bu talebim üzerine 25 Mayıs 2004 tarihinde bir tespit yaptırıldı; yani, yürütmeyi durdurma kararından yaklaşık on ay sonra bir tespit yaptırıldı.

Şimdi, hatırlatmak istiyorum, ne satmıştık 1,1 milyon dolara; yaklaşık 1 300 dönüm arazisi olan çalışır vaziyette bir fabrika sattık, 60 788 metrekare kapalı alanı, fabrika alanı olan bir tesis sattık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, toparlayabilir misiniz.

ORHAN SÜR (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkanım; sağ olun, teşekkür ediyorum.

2 978 metrekarelik sosyal tesisi, 200 civarında lojmanı, SEKA evi, bekâr pansiyonu ve çalışır vaziyette 47 tane iş makinesi olan bir tesisi sattık 1,1 milyon dolara.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu satışın hemen akabinde, bu tesisin çalışabilmesi için, arızalı bir türbin vardı, enerji türbini; devlet, bu satış değerinin çok üzerinde bir rakamı, yaklaşık 1,6 milyon euro ödeyerek bu türbini de tamir ettirdi, sağlam vaziyette, alan firmaya teslim etti. Bu satışın incelenmesi için, 3 Mart 2004 tarihinde Anayasanın 98 inci maddesine göre Meclise bir araştırma önergesi verdik Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarla. Hâlâ bu araştırma önergesi bekliyor.

Bütün bu olaylar yaşanırken, tesisi alan şirket icraatlarını sürdürdü. Tesisi söktü, parçaladı. Hurdacılara satışlar sürdü. Lojmanlar yurt yapılmak için çeşitli değişikliklere uğradı. Makineler sökülüp tesisten çıkarıldı. Yani, sizin anlayacağınız, talan devam etti. Şimdi, SEKA Genel Müdürlüğünün 2004'ün 25 mayısında yaptırdığı tespitten sonra bile, maalesef, bu talan devam ediyor. Hiçbir kısıtlama ortalıkta yok. Ağustos 2004'te 2 adet forklift, 1 adet lastik tekerlekli yükleyici ve 1 adet itfaiye aracı, fabrikaya ait itfaiye aracı 15 milyar lira bedelle, yanlış duymadınız, sadece 15 milyar lira bedelle Balıkesir Belediyesine satıldı, tespitten sonra. Yani, alıcı firmanın hiçbir iyi niyeti yok, tespit, yasa, hukuk dinlemiyor.

Bakın, şurada gördüğünüz, sağda gördüğünüz bu araç SEKA Balıkesir Müessesesinin Balıkesir Belediyesine sattığı araçtır. Satılan her aracın değeri, her parçanın değeri 15 milyarın üzerinde; ama, nasıl olsa soran yok, eden yok, yağma Hasan'ın böreği, yağma devam ediyor. Olaya müdahale eden de yok, şirkette iyi niyet de yok.

Balıkesir Belediyesi 3 Eylül 2004 tarihinde de 15 milyar lira parayı Albayraklar şirketine ödedi. SEKA Genel Müdürlüğü "bu satış yapılamaz" diyor. O istediği kadar "yapılamaz" desin, Albayraklar yapıyor. Herhalde bir güvendiği yer var, bir güvence veren var; biz, bunu araştırmak istiyoruz, bunu sormak istiyoruz.

Özelleştirme İdaresi Başkanı, tesisin geri alınması için başka hiçbir işlemde bulunmuyor. Neden yapmıyorsunuz diye sorduğumuzda; Danıştayın onadığı satış iptali kararı için "düzeltme kararı istenmiş, onu bekliyoruz" yanıtını veriyor. Ne zamana kadar? Geçen hafta Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol ve 7 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili, biz, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gittik. Ben sordum: İptal davası açtınız mı "açtık" dedi. Ne zaman açtınız; "aralık 2004'te açtık" dedi; yani, satışın iptalinden 14 ay sonra iptal davası açılıyor. Peki, hukuken değişen bir şey var mı? Daha, düzeltme kararının sonucu alınmış mı; alınmamış. Demek ki, taa baştan açılabilecek olan bir dava, ondört ay gecikmeli açılıyor. Şimdi soruyorum buradan: Neden ondört ay gecikmeli açılıyor? İlginç bir şey...

BAŞKAN - Toparlayın, Sayın Sür.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkanım.

Şimdi, ilginç bir olay daha var. İptal davası açılıyor, tapu iptal davası; ama, biz, sadece tapu vermedik, üzerinde çalışır vaziyette bir fabrika verdik değerli arkadaşlar. İhtiyatî tedbir kararı yok, üzerindeki işlem devam ediyor. Bakın, şubat ayının son günlerinde, şu fotoğraflarda gördüğünüz tankerler Balıkesir SEKA Fabrikasına geliyorlar, içeriden bir şeyler çıkarıyorlar. Ne çıkarıyorlar diye merak ediyoruz, araştırıyoruz. Tabiî, içeriye girmek mümkün değil. SEKA Genel Müdürüne soruyorum: Bizim içeride yakıtımız var mı; yok. Olmayan yakıtı çıkaran tankerler... 10 tane tanker geliyor, Adana plakalı tankerler. Sözde, yakıt yok içeride; ama, içeriden yakıt çıkarılıyor, fuel-oil çıkarılıyor. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları soruyoruz; nedir Balıkesir SEKA'da yaşananlar?

BAŞKAN - Toparlayın.

ORHAN SÜR (Devamla) - Toparlıyorum, Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, biz, Balıkesir SEKA'da oynanan oyunların ortaya çıkarılmasını istiyoruz, burada bu yağma devam etmemeli diyoruz. Bakın, geçtiğimiz günlerde, mahkeme kararıyla, Balıkesir SEKA'da yeni bir değer tespiti yapıldı. Bu değer tespitini beş arkadaşımız yaptı. Bu beş bilirkişiden birisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin eski ilçe başkanı ve şu anda belediye meclisi üyesi olan bir arkadaşımız. Onların bile bulduğu rakam, bugün buldukları rakam, yaklaşık 14 trilyon lira; yani, satış bedelinin tam 10 katı.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - 10 dakikayı geçti...

ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 10 dakikayı geçti; ama, Türkiye'nin de ciğerleri sökülüyor, bir yağma devam ediyor.

Ben, burada, üç defa... Bu, üçüncü gündemdışı konuşmam. Teşekkür ediyorum; sonuçta, Sayın Bakanımız buraya geldiler, belki yanıt verecekler, daha önceki iki gündemdışı konuşmama yanıt vermediler.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme uygulamalarında bir şeyler oluyor. Bakın, Balıkesir'in Akçay diye bir beldesi var, yeni bir belediye. Orada yeni belediye kuruldu. Tekele ait metruk halde bir depo vardı, boş; o deponun Akçay Belediyesine verilmesini, oranın belediye binası olmasını istedik; bize söylenen şuydu: "Sayın Maliye Bakanımız, özelleştirmeden, bu şekilde, belediyelere kaynak aktarılmasına karşı." Peki, İzmit'te ne oldu? İzmit'in, İzmit SEKA'nın o güzelim arazileri İzmit Belediyesine verilirken bu karşı olma neden gündeme gelmedi?

Şimdi, Balıkesir SEKA'da işten çıkarılan işçilerin AKP'ye yakın olanları çeşitli kamu kurumlarında işe alınırken, Cumhuriyet Halk Partisine yakın olan veya adamını bulamayanlar hâlâ işsiz geziyorlar. Nasıl özelleştirme, nasıl eşitlik, nasıl hak, nasıl hukuk; bunu sormak istiyoruz.

Bugün, elbette, Sayın Bakanımızın arkasında bir çoğunluk var; ama, gün gelecek, bu çoğunluk onun arkasında olmayacak. Bu ülkenin 1 lirasının da, 1 trilyon lirasının da götürülmesine neden olanların hesap verecekleri merciler var; bunlar, elbette sorulacak.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu talana dur denilmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, Hükümet adına, Sayın Orhan Sür'ün konuşmasına cevap verecek.

Buyurun Sayın Unakıtan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşmalarını tamamlayan Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'ün gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, SEKA Balıkesir Müessesesinin özelleştirilmesiyle ilgili olarak, hepinizin bildiği gibi, çeşitli defalar ihaleler açılmış, bu ihalelerde alıcı çıkmamış ve son olarak, yine mevzuat uyarınca, çıkıp da, en fazla parayı veren Albayrak müessesesi SEKA Balıkesir Müessesesini satın almıştır. Bu satın alma bedelinin düşük olması yahut da düşük olarak değerlendirilmesi birçok kimse tarafından tenkit edilmiştir; bu, gayet normaldir; ama, yapılan ihaleler herkese açık yapılmıştır ve yapılan ihaleye yalnızca falanca girer, feşmekân girer diye bir şey söz konusu değil. Herkese açık olarak yapılan, duyurulan, çeşitli duyurularla bu duyuruları yapılan... Ve neticede de ihaleye girip, kim verdiyse o kazanacak...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Değerini bulmadıysa ihale iptal olur.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - ... ama Albayrak verir, ama beyazbayrak verir; birisi verir, alır.

Şimdi, ne olmuş...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tekelde öyle olmadı mı; 5 milyar dolar veriyor diye ihaleyi iptal ettiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, biz bunu sattık.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye satıyorsunuz?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sattık efendim, uygun gördük, sattık.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Babalar gibi sattınız! Şimdi ne oldu, onu söyleyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bilahara, idare mahkemesine başvuruldu ve zannediyorum, Balıkesir 2. İdare Mahkemesi...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bursa... Bursa...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Pardon. Bursa İdare Mahkemesi bunu durdurdu ve iptal etti. Bu iptal davasıyla ilgili olarak da, son kararı, hepinizin bildiği gibi, Danıştay verecek.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Verdi zaten, o da onadı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Nerede verdi, ne zaman verdi Danıştay?

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Siz karar düzeltmeyi istediniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Danıştayın son kararı çıktı mı?

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Çıkmadı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bekleyeceksin.

Şimdi, yalnız, tabiî, iptal davası açınca, Özelleştirme İdaresi olarak da biz bunu uygulamak zorundayız ve biz de karşı dava açtık, dedik ki, bizim malımızı geri verin; Albayrak'a...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ondört ay sonra.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ondört Haziran, 15 Haziran... Açtık mı?..

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Ondört ay sonra Sayın Bakan! İhtiyat tedbir kararından ondört ay sonra!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ama, bu arada Danıştaya da gidildi; biliyorsunuz.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - O ayrı bir konu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, onlar da diyorlar ki " ben burada işçilerle ilgili olarak..." Mesela, ihbar tazminatını, alan firma ödedi. "Ben buraya masraf yaptım, burayı bana sattınız, verin benim masraflarımı, alın malınızı" diyor. Şimdi, biz de bununla ilgili olarak mahkemeye gidiyoruz. Neden; " biz sana masraf falan, fazla bir şey, veremeyiz, ver bizim malımızı." Oturacağız, mahkemenin kararına göre hareket edeceğiz.

Şimdi, mallar yağma oluyormuş, götürülüyormuş falan... Bir defa, teslim zaptı diye bir şey var, Özelleştirme İdaresi bütün mallarda, aynı şekilde, teslim ederken, neyi teslim ettiğine dair çivisine kadar yazar orada. Diyorsunuz ki, zannediyorsunuz ki, tespit davası yapıldı, tespit davasındaki tespitlere göre bu iş olacak. Oradan alıp götürse bile, biz onları isteriz.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Yok ki bir şey, neyi isteyeceksin?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Onların parasını isteriz.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Tedbir niye istemediniz Sayın Bakan; ihtiyatî tedbir?!.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İstedik, tedbir de istedik.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Yok! İhtiyatî tedbir yok!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yani, bunun üzerinde... Mahkemelerin kararını beklemek mecburiyetindeyiz.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Tedbir varsa, nasıl satıyorsun?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Mademki hukuk devletindeyiz, hukuk devletinde, hukukun hâkim olduğu yerde, hukukun kararı beklenir, yargının kararına göre hareket edilir.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satmış, Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bunu kim severse sevsin, kim sevmezse sevmesin; ama, yargının kararına herkes uymak mecburiyetinde.

Yani, yargının kararlarını beklerken burada, birtakım şeyini, sanki devletin malını koruyor gibi çıkıp ortalığa, oraya gitmek, buraya gitmek, orada fotoğraf çekmekle SEKA'nın malını koruyorsunuz sanki!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tabiî, SEKA'nın malını koruyoruz!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - SEKA'nın malını biz koruruz. (CHP sıralarından gürültüler)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Hayret bir şey!.. Lütfen!..

BAŞKAN - Karşılıklı görüşmeyelim; karşılıklı konuşmayalım, Sayın Bakanı dinleyelim lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Biz, tabiî, her şeyi uygun bir şekilde yapıyoruz. İlgili arkadaşımız, geliyor, konuşuyor, biz, onu gayet güzel dinliyoruz, oturduğumuz yerden de müdahale etmiyoruz. Dolayısıyla, yargının kararını bekleyeceğiz, yargının verdiği karara göre de hareket edeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - 10 000 000 dolara fabrikayı geri alacaksınız.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis Araştırması Önergesi vardır; okutuyorum:

Kâtip Üyenin sunuşları oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 30 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye ekonomisinde sermaye hareketleri 1980'li yıllardan itibaren çeşitlilik kazanmış, buna karşılık sistemin işleyişi gerekli hukuksal düzenlemeleri taşımadığı ve ilgili denetim otoritelerinin yeterli önlemleri zamanında alamadığı için, yatırımların malî açıdan büyük zarara uğradıkları olumsuz gelişmeler yaşanmıştır.

1990'lı yılların başından itibaren, finansman ihtiyacını kredi sistemi dışında arayan bazı girişimciler, holding adı altında örgütlenerek, mevzuata aykırı bir şekilde, faaliyet gelirleri ile bağlantısı olmaksızın kâr payı ödemesi ve sermayedarların talebi halinde hiçbir yasal anlam taşımayan ortaklık belgelerini geri alma vaadinde bulunarak, çoğunluğu yurt dışındaki vatandaşlarımızdan oluşan geniş bir kesimin mağduriyetiyle sonuçlanan izinsiz halka arz fiilini gerçekleştirmiştir.

Bu şekilde faaliyet gösterdikleri daha sonra tespit edilen 74 şirket hakkında SPK tarafından 107 suç duyurusu yapılmış; ancak, alındığı belirtilen birçok idarî tedbir ve yargı sürecinin işlemesine rağmen, bahse konu holdinglerin, defter kayıtlarına, gerçek ortak sayısı ve hisse nispetlerine, üzerinde taşıdıkları malî risklere, para toplayan aracıların kimliklerine ulaşılmasında büyük güçlükler çekildiği görülmüştür.

Bu nedenle, izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Şevket Orhan                                 (Bursa)

2- Mehmet Sarı                                (Osmaniye)

3- Mehmet Asım Kulak                                (Bartın)

4- Cahit Can                                (Sinop)

5- Recep Garip                                (Adana)

6- Mustafa Ataş                                (İstanbul)

7- Ali Ayağ                                (Edirne)

8- Abdulmecit Alp                                (Bursa)

9- Sabri Varan                                (Gümüşhane)

10- Niyazi Pakyürek                                (Bursa)

11- Selahattin Dağ                                (Mardin)

12- Hasan Ali Çelik                                (Sakarya)

13- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

14- Yüksel Çavuşoğlu                                (Karaman)

15- Öner Ergenç                                (Siirt)

16- Ahmet Kambur                                (Tekirdağ)

17- Ayhan Zeynep Tekin (Börü)                                (Adana)

18- Mustafa Tuna                                (Ankara)

19- Eyüp Ayar                                (Kocaeli)

20- Abdullah Erdem Cantimur                                (Kütahya)

21- Hüsnü Ordu                                (Kütahya)

22- İbrahim Köşdere                                (Çanakkale)

23- Nihat Eri                                (Mardin)

24- Cavit Torun                                (Diyarbakır)

25- Adem Baştürk                                (Kayseri)

26- Şemsettin Murat                                (Elazığ)

27- Ramazan Toprak                                (Aksaray)

28- Ahmet Büyükakkaşlar                                (Konya)

29- Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu                                (Muğla)

30- Yahya Akman                                Şanlıurfa)

31- Agah Kafkas                                (Çorum)

Gerekçe:

Türkiye ekonomisi, geride bıraktığımız on yıl boyunca, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan krizlerin yanı sıra, izinsiz halka arz yoluyla ağırlıklı olarak yurt dışından sermaye transferi sağlayan bazı holdinglerin yol açtığı sorunlar nedeniyle ciddî ölçüde sarsılmıştır.

Bunun doğal sonucu olarak piyasalar reel sektörün ihtiyaç duyduğu fonları sağlamada güçlük çekmiştir. Ülke ekonomisinin gerek duyduğu yabancı sermaye girişi de, yaşanan bu olumsuzluklardan etkilenmektedir. Bu sorunun ortaya çıkmasında, ilgili otoritelerce alınması gereken yasal ve idarî tedbirlerin yerinde ve zamanında alınmaması etkili olmuştur.

Önergemize konu edilen izinsiz halka arzlar nedeniyle, sermaye piyasalarında haksız rekabet ortamı yaratılmış, vergi kayıpları ortaya çıkmış ve hepsinden önemlisi, çok geniş bir kesim bu holdinglere yatırdığı tasarrufları büyük ölçüde yitirmiştir.

Gerçek sayıları hakkında bilgi edinilemeyen bu kesimin, malî kayıpları hakkında da tahmin dışında fikir yürütülememektedir. Ancak, yaşanan bu dramatik tablonun ekonomimize verdiği kayıplar, başta güven kaybı olmak üzere çok büyüktür. Zira, çoğu yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın gurbette binbir güçlükle edindikleri birikimleri gerçekdışı vaatlerde bulunan bazı holding yöneticileri tarafından istismar edilmiş, her zaman anavatanlarında değerlendirme arzusu taşıdıkları birikimlerini, artık eski boyutuyla yurda gönderme inancı zedelenmiştir.

Haklarını yasal yoldan aramaya çalışan bazı hissedarlar olsa da, açtıkları davaların yasal dayanakları, sorumlular hakkında dolandırıcılık suçlamasından öte anlam taşımadığından, oluşan malî kayıplarına çözüm bulamamışlardır.

Bir kısmına değinilen mağduriyetin nedenleri ve sonuçlarıyla yaşanan bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılması zarureti vardır. Bu doğrultuda yürütülecek çalışmaların, özellikle, aşağıdaki sorulara açıklık kazandırması yararlı olacaktır.

Holdinglerin kurucu ortakları ile yurt dışındaki temsilcileri kimlerdir? Ortaklık ilişkileri hangi kayıtlarda tutulmuştur? Ortakların pay nispetleri nasıl belirlenebilir? Bu payların holding kayıtlarına yansıtılması mümkün müdür?

Sermaye Piyasası Kurulu sermayedarların mağduriyetini önleyecek gerekli tedbirleri almış mıdır? Holdingler hangi yöntemleri kullanarak bu çapta parayı toplamıştır? İzinsiz halka arzda bulunan holdinglerin reklam ve ilanlarının, sorumlu kurumlar tarafından takibi yapılmış mıdır? Ne gibi işlemler yürütülmüştür? Sorumlular hakkında ne tür yasal işlemler yapılmıştır? Bunlar, malî kayıpların giderilmesini sağlamış mıdır?

Yurt dışındaki vatandaşlarımızın, SPK tarafından yapılan tescil çağrılarına ilgisizliği, tasarruflarının yurtdışı makamlarca araştırılması sonucu, geçmişe yönelik vergi cezası veya sosyal yardımlardan mahrumiyet gibi cezalar nedeniyle midir? Bu konuda yurtiçi ve yurtdışı resmî makamlar arasında ne gibi ilişkiler kurulmuştur?

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 23.3.2005 Çarşamba günü -bugün- yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                       Haluk Koç

                                                                            Samsun

                                                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifler ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 nci sırasında yer alan 477/1 ek sıra sayısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisiyle ilgili lehinde ve aleyhinde 2'şer üyenin 10'ar dakika söz alma hakkı vardır.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kart.

Süreniz 10 dakika.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Danışma Kuruluna sunmuş olduğu grup gündem önerisi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, halen Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Amasya Milletvekili olarak görev yapmakta olan Sayın Akif Gülle hakkında İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişliği tarafından 13 Temmuz tarihinde bir rapor düzenleniyor. Rapor içeriğine göre, 1999 yılından evvel İstanbul Büyükşehir Belediyesi Personel Eğitim Daire Başkanı olarak görev yapan Sayın Gülle, ihalesiz ve tenzilatsız işlem yapmak suretiyle 2886 sayılı, yani Devlet İhale Yasasının açık ve amir hükümlerine muhalefet etmiştir.

Rapor içeriğine göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin harita yapım işi bir protokolle BELBİM AŞ'ye verilmiş. Buna dair 3 Ekim 1995 tarihli Encümen kararı alınmış, daha sonra BELBİM AŞ Yönetim Kurulu, aradan iki aydan fazla bir süre geçtikten sonra, 26 Aralık tarihli bir Yönetim Kurulu kararı alıyor.

BELBİM AŞ hissesinin yüzde 95'i İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait olan bir şirket değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, BELBİM AŞ'nin bu kararını kimler alıyor; bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. Şirket Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Erman Tuncer, bakıyoruz, aynı zamanda Büyükşehir Belediyesinde Başkan Danışmanı olarak görev yapıyor. Yine, Şirket Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Arslan belediyede Bilgi İşlem Dairesi Başkanı olarak görev yapıyor. Sayın Şenol Demiröz belediyede Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı olarak görev yapıyor. Birol Tortop ise belediye Planlama ve İmar Daire Başkanı olarak görev yapıyor. Başka bir ifadeyle değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarımız hem Büyükşehir Belediyesi adına hem de BELBİM Anonim Şirketi adına sözleşmelere taraf oluyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yapılan işlemin ihalesiz ve tenzilatsız yapılmasını bir tarafa bırakıyorum, oradaki hukukî garabeti, oradaki suç ilişkilerini bir tarafa bırakıyorum daha farklı bir olaydan söz ediyorum. Öyle bir hukuk tanımaz, öylesine hukuka aykırı bir ilişki ki, bir taraftan Büyükşehir Belediyesi adına taraf oluyorsunuz, bir taraftan da ihalesiz ve tenzilatsız iş verdiğiniz şirket adına sözleşmeye taraf oluyorsunuz. Yapılan bu işin tutarı da şu değerli arkadaşlarım: 1995 yılı fiyatlarıyla 321 466 941 500 Türk Lirası tutarında.

Sayın milletvekilleri, bakın, dört haftadan bu yana Genel Kurul gündemine dokunulmazlık dosyalarını getiriyoruz. Birinci dosya şuydu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Genel Sekreteri olan ve halen Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili olarak ve aynı zamanda da Genel Sekreter olarak görevini sürdüren Sayın İdris Naim Şahin'le ilgiliydi. Bu dosyada bilbord ve reklam panolarında yolsuzluk yapıldığı ve bu yolsuzluğun tutarının 146 trilyona ulaştığı iddiaları yer alıyor.

İkinci dosya Sayın Maliye Bakanıyla ilgiliydi değerli arkadaşlarım. Bu dosyadaki iddia ve raporlara göre, Maliye Bakanının da hissedarı ve ortağı olduğu Albaraka Türk Özel Finans Kurumu Anonim Şirketi, 1995-1998 yılları arasında 150 000 000 dolara ulaşan tutarda sahte fatura ticareti, yani naylonfatura ticareti yapmıştır değerli arkadaşlarım. Bu faturalar, yine, Hesap Uzmanları Kurulu raporuna dayanarak söylüyorum, bilerek düzenlenmiş ve bilerek kullanılmıştır ve tamamı sahtedir. Yani, denebilir ki 150 000 000 dolara ulaşan bir ciro içinde 1 - 2 milyon dolarlık bir kaçak, kayıp olabilir; bu, belli ölçülerde anlayışla karşılanabilir; ama, değerli arkadaşlarım, 150 000 000 dolarlık faturanın tamamı sahte.

Üçüncü dosya, kamuoyunda "İGDAŞ yolsuzluğu" olarak bilinen dosyadır. Bu dosyada da, Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul milletvekilleri Hüseyin Besli, Mustafa Açıkalın, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdil yargılanmaktadır. Bu dosyada, ayrıca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer ve Devlet Su İşleri Genel Müdürü Veysel Eroğlu'nun da yargılandığını biliyoruz. Dosya sanıklarının sayısı 159'a ulaşıyor. Burada bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Bakıyoruz, Sayın Enerji Bakanı hakkında hem fezleke düzenlenmemiş hem de, enteresandır, iddianamede sanık olarak ismi geçmemiş. Bunu, ihtirazî kayıtla Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum. Bu olayın hukuk dilinde, hukuk tekniğinde açıklamasının olmadığını, olamayacağını da yeri gelmişken ifade ediyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Takipsizlik kararı...

ATİLLA KART (Devamla) - Hayır, takipsizlik dosyası da söz konusu değil, takipsizlik kararı da söz konusu değil. Dosya, artık Genel Kurul aşamasına intikal etmiş, milletvekili sıfatını kazanmışlar; orada, artık, ilgili savcılık hiçbir işlem yapamaz biliyorsunuz; o andan itibaren dosyayı fezlekeyle Meclise ulaştırması gerekir; ama...

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Takipsizlik verebilir yani.

ATİLLA KART (Devamla) - Hayır, o sıfatı kazandıktan sonra bir işlem yapamaz değerli arkadaşım; yani, bu çok açık, 83 üncü madde çok açık biliyorsunuz.

Dördüncü dosya "kayıp trilyon" diye bilinen dosya biliyorsunuz. Bu dosyada da, o dosya içeriğinde 10 000 000 mark tutarındaki para ile 943 390 ABD Dolarının sahte faturalarla belgelerle, sarf edildiği iddiası var ve burada, bazı sanıklar açısından, yargılamanın mahkûmiyet aşamasına vardığını da biliyoruz.

Beşinci dosya, huzurunuza gelen bu dosya değerli arkadaşlarım.

Bakın, sayın milletvekilleri, bu anlattığım suçlamaların hepsi de, Anayasanın 76 ncı maddesi kapsamında kalan ve seçilme engeli teşkil eden suçlamalar. Yani, burada, kürsü sorumsuzluğu kapsamında kalabilecek, kürsü faaliyeti kapsamında kalabilecek bir çalışmadan söz etmiyorum değerli arkadaşlarım; hepsi de yüz kızartıcı nitelikte olan suçlamalardan söz ediyorum. Böyle bir suçlamadan dolayı, bu kadar ağır bir suçlamadan dolayı, yargılanma faaliyetinin önünün kesilmesinin bir açıklaması olabilir mi değerli arkadaşlarım?!

Bakın, geldiğimiz aşamada, biliyorsunuz ki, hepimiz biliyoruz ki, artık "soruşturma izni" kavramının da bir geçerliliği ve inandırıcılığının olmadığını görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, neyi görüyoruz; ordu komutanlarının yargılandığını görüyoruz değerli arkadaşlarım, askerlerin yargılandığını görüyoruz. Neyi görüyoruz?.. Burada, Sayın Adalet Bakanının soru önergeme verdiği cevap var; o cevaptan, aynen okuyorum; diğer bölümlerini okumuyorum, sadece, 2004 yılını okuyorum: Hâkimler ve savcılara yönelik olarak, 2004 yılında intikal eden 188 adet disiplin dosyasında, kurul tarafından, 48 kişinin uyarma, 6 kişinin aylıktan kesme, 40 kişinin kınama, 7 kişinin kademe ilerlemesini durdurma, 16 kişinin yer değiştirme, 7 kişinin ise meslekten ihraç, meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırıldığını, Sayın Adalet Bakanı, soru önergesine verdiği cevapta ifade ediyorlar.  Demek ki, diğer kamu görevlilerinin soruşturma izni bulunduğu ve bunların yargılanamadığı, bunların imtiyazlarının bulunduğu yolundaki savunmanın da hiçbir ciddî tarafının olmadığını, bu olaylar, bu belgeler somut olarak gösteriyor; bunları, zaten biliyoruz; ama, kamuoyu, bu noktada, bilinçli olarak yanıltılıyor, yanlış bilgi veriliyor. Tekrar ifade ediyoruz, milletvekilleri dışında, dokunulmazlığı olan hiçbir kamu görevlisi yok değerli arkadaşlarım. Bütün kamu görevlileri yargılanabiliyor, soruşturma izni prosedürüne tabi olarak yargılanabiliyor. O soruşturma izni prosedürünün daha da etkili hale getirilmesini istiyorsanız, buyurun getirin, yasal düzenleme yapalım, o yasal düzenlemeye destek verelim. Bu yolda bir çalışmanız var mı; hayır. Bu yolda en ufak bir çalışmanın olmadığını biliyoruz. Üstelik, soruşturma izninin kaldırılması noktasında da, iktidar samimî değil. Soruşturma iznini kaldırmak istemiyor sayın iktidar. Niye kaldırmak istemiyor; böylesine önemli bir kozu elinde tutmak istiyor değerli arkadaşlarım. Niye elinde tutmak istiyor; özellikle, belediyelere yönelik olarak, bakanlık bürokratlarına yönelik olarak yapılan suçlamalarda, kendisine yakın gördüğü bürokratları koruyacak, kendisine yakın görmediği bürokratlar yönünden ise bu soruşturma iznini acımasızca kullanacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Bakın, geçen defa bir örnek verdim, Sayın İçişleri Bakanı huzurda olduğu halde söz vermedi. Bir örneği tekrar dile getirmek istiyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesi 2 895 ton hurdanın ihalesini yapar, usule uygun yapar, sözleşmeye uygun yapar. 895 tonun teslimi yapılır, üç dört, beş ay içinde, 2 000 tonun teslimi yapılmaz değerli arkadaşlarım. Büyükşehir Belediye Başkanlığı ilgili birimlere yazar "bu 2 000 tonun, yani 418 milyarın akıbeti nedir" der; ama, orada kalır, sonuçlandırılmaz. Evrak intikal eder, Sayın İçişleri Bakanına sorarız; Sayın Bakan, bu olay doğru mudur, soruşturma izni verdiniz mi? Sayın Bakan cevap verir "olay doğrudur" der; çünkü, belgelerin olduğunu anlıyor "ama, idarî soruşturma açmaya gerek görmedik" der. İkinci defa sorarım Sayın Bakana, derim ki, Sayın Bakan, bakın, ortada, belgelere dayalı bir maddî vakıa var; yani, sizin takdirinize bağlı olmayan, soyut olan bir iddia değil, somut bir iddia var, belgeler var, 2 000 ton kayıp, akıbeti belli değil ve bu, Büyükşehrin kayıtlarına intikal etmiş. Nasıl olur da, bu delillere rağmen, bu belgelere rağmen soruşturma izni vermezsiniz. Bu, sizin takdir yetkiniz kapsamında olabilecek bir husus değil. Sayın Bakanın cevabı: "Efendim, orada, o hurda malzemenin tespiti tahminî olarak yapılmış. Onun için, bir yanılma payı olabilir; bu sebeple soruşturma izni vermeye gerek görmedim." El insaf değerli arkadaşlarım! Pes diyorum!.. Pes diyorum!..

Bakın, yüzde 10'luk bir yanılmadan söz etmiyorum değerli arkadaşlar, yüzde 15'lik bir yanılmadan söz etmiyorum; yüzde 70'e ulaşan bir hadiseden söz ediyorum. Böyle bir olayda soruşturma izni vermeyeceksiniz de hangi olayda vereceksiniz?.. Bunun tek bir açıklaması vardır değerli arkadaşlarım; o, hakkında yolsuzluk suçlaması olan, yolsuzluk iddiası olan bürokrat, benim kadroma tabiyse, bana yakın olan bir kişiyse, ben, onu korurum. Bunun başka bir açıklaması olamaz, bunun başka bir izahı olamaz. Böyle bir anlayışla da yolsuzlukla mücadele edilmesi mümkün değildir. Böyle bir anlayış ve uygulamaya sahip olunduğu takdirde, hiç kimseyi yolsuzlukla mücadele konusunda samimî olduğunuza inandıramazsınız. Bunu, Genel Kurul vasıtasıyla bir defa daha kamuoyunun huzurlarına açıklama gereği duydum.

Bu vesileyle, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, başka söz isteyen olmadığına göre...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lehinde ikinci sözü istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, kısa bir açıklama...

BAŞKAN - Aleyhinde söz alabilirsiniz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - İsterseniz siz konuşun aleyhinde, ben, daha sonra konuşayım...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aleyhinde söz istersiniz; öyle bir şey yok.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Öyle bir usul yok.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bu önergeyle ilgili, istemi halinde 2'şer üyeye, lehte ve aleyhte 10'ar dakika söz vermemiz söz konusu.

Sayın Atilla Kart lehte söz istedi, Sayın Ali Topuz da lehte söz istedi...

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Konuşmayla ilgili yerimden çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum... (CHP sıralarından "olmaz" sesleri)

BAŞKAN - İstiyorsanız, 10 dakika süreyle aleyhte söz verebilirim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gücün yetiyorsa, çık, 10 dakika savun!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokunulmazlıklar konusu üzerinde hassasiyetle durmuş olmamız, bazı Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımız tarafından, her nedense anlaşılamamaktadır; neden böyle bir tavır izlediğimiz konusunda bazen bize sorular sormaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, eğer, biz, bu dosyalarla ilgili olarak burada yaptığımız işlemi, bir Meclis ciddiyetine yaraşır ölçüler içerisinde yapmış olsak, belki de bizim, bunları, sık sık buraya getirmemize ihtiyaç olmayabilirdi.

Bir kere, bu dosyalarla ilgili olarak, bunlar gündeme alınsın ya da alınmasın diyebilmek için, bunun devre sonuna ertelenip ertelenmemesine karar verebilmek için, her şeyden önce, bu dosyanın içeriğini -eski tabiriyle, münderecatını- çok iyi okumak, anlamak lazım. Ben, şimdi, karma komisyondan buraya gelmiş olan bu dosyalarla ilgili olarak, İçtüzüğün bize verdiği hakkı kullanıp, itiraz notumuzu Meclise bildirerek, Genel Kurulda tartışılmasını istediğimiz dosyaların içeriği hakkında Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın yeterli bir bilgisi olmadığı kanaatini taşıyoruz, bu dosyaları, komisyon üyelerinin dışındakilerin okumadığı kanaatini taşıyoruz. Onun içindir ki, her vesileyle buraya gelip, bu dosyanın içindekileri size anlatmaya çalışıyoruz; belki, içindekileri size anlattığımız zaman, arkadaşlarımızın içinde vicdanı sızlayanlar, yahu hakikaten bu da olmaz deyip, şu bir tanesini kaldıralım hiç olmazsa derler diye ümitle bekliyoruz.

Geçen gün, burada, iki sayın milletvekiliyle ilgili dosya konuşuldu ve bizim önerimiz reddedildi, gündeme alınmadı. Neyi gündeme almadınız, biliyor musunuz efendim; arkadaşımız, bizim sözcümüz burada çok açık olarak ifade etti; ama, belki, o sırada burada olmayan milletvekilleri vardır; onlar için yardımcı olmak amacıyla söylüyorum; bakın, Sayın Mehmet Emin Tutan (Bursa Milletvekili) ve Sayın Ali Temür kayıp trilyon davası sanıkları arasında; şu anda milletvekili arkadaşlarımız. Bunlar yargılanmışlar, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi bunları mahkûm etmiş. Sayın Emin Tutan 1 yıl 2 ay, Sayın Ali Temür 1 yıl hapis cezası almış; diğer 70 sanık gibi. 79 sanığın 9'u beraat etmiş, 70'i ceza almış. Ceza alanlar arasında bu iki arkadaşımız da var. Konu Yargıtaya intikal ettirilmiş, ilgililer temyiz mahkemesine başvurmuş. Ötekiler milletvekili olmadıkları için, temyiz mahkemesi Yargıtay onların itirazını dinlemiş ve itirazı uygun bulmamış, mahkeme kararını onaylamış; ama, bu iki arkadaşımız o sırada milletvekili olduğu için bunların temyiz başvurusu için Yargıtay demiş ki: "Bunlar milletvekili olduğu için bunlar hakkında ben karar veremem; kaldırın dokunulmazlıklarını, bunu da görüşeyim, bunun da kararını vereyim" demiş. Mahkemenin bütün kararlarını onaylamış olan Yargıtayın bu kararı karşısında bu iki arkadaşımızın dokunulmazlığı kaldırıldığı an Yargıtaydaki iş sonuçlanacak ve yüzde 100 bir kanaatle ifade edebiliriz ki, onaylanacak ve bu arkadaşlarımız, üstelik yüz kızartıcı suç sayılan -ben hukukçu değilim, bir yanlış tanımlama yapmak istemem- özel evrakta sahtekârlık suçundan mahkûm oldukları için, muhtemelen, milletvekillikleri de düşecek. Şimdi, siz bu dosyayı dönem sonuna bıraktınız. Ne hakkınız var buna arkadaşlar?!

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Var...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Arkadaşlık uğruna bu yapılır mı?! Efendim?..

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Var... Var...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Ne var; söyleyin oturduğunuz yerden o zaman. "Var" demek, bir inadın ifadesidir.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, biz burada hep beraber bir sorumluluk altındayız. Farklı partilere mensup olabiliriz; ama, gerçekler karşısında sırf, benim partimden bir arkadaşımdır diye bunu korumaya devam edecek olursanız, bir gün öyle bir kuyunun içine düşersiniz ki, çabalar, çabalar, çıkamazsınız oradan. Haktan, hukuktan, adaletten ayrılmanın sonu kötüdür. Biz, bunu anlatmaya çalışıyoruz size. Hukuku işletelim, adaletin önünü kapatmayalım.

Bakınız, dün akşam bir televizyon kanalında dokunulmazlıklarla ilgili yapılan tartışma sırasında, çok yakın bir zamana kadar Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında Adalet ve Kalkınma Partisinin bir milletvekili olarak bulunan ve bir müddet önce partiden istifa edip Anavatan Partisine geçen bir eski arkadaşımız, eski arkadaşınız, Sayın Hüsrev Kutlu'nun da bulunduğu tartışma programında "biz, komisyonda bu dosyalar üzerinde çalışmaya başladığımız zaman, bizim partimizin yetkili organındaki kişiler bu dosyaları dönem sonuna bırakmamız konusunda bize baskı yaptılar" dedi.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Daha önce niye söylemedi?!

ALİ TOPUZ (Devamla) - Daha önce söyleyip söylememesi, baskı yapılıp yapılmamasını değiştirmez. Baskı yapıldığını, cesaretle, çıktı, söyledi. Siz, partinin yetkili organlarında  görevli olan kişilerden aldığınız talimatlarla, bu baskılarla hareket edecek olursanız; bir, vatandaşın size vermiş olduğu görevi uygun bir şekilde yerine getirmemiş olursunuz; iki, kişiliğiniz buradan zedelenmiş olur; üç, hak, hukuk çiğnenmiş olur.

Adaleti çiğnemeyelim. Adaletin yolunu açalım. Suçlu olan insanlar yakınımız da olsa, onların cezalandırılması sonucunu verecek karar almanın şerefli bir hareket olduğunu da unutmayalım. Arkadaşlarımızı korumak, bir insanı yüceltmez; korumaya değer arkadaşı korursan, yüceltir. Korunmaması gerekeni korumaya devam edecek olursanız, bunun şeref getireceğine inanmıyorum.

Bu uyarıları size yapabilmek için her hafta dosyalardan birini, ikisini buraya getireceğiz; belki, bir gün, vicdanları harekete geçen milletvekili arkadaşlarımız olur diye.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Faruk Çelik, aleyhte mi söz istiyorsunuz?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aleyhte, Sayın Başkan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Nesini savunacaksın bunun?!

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin her hafta mutat olmak üzere gündeme taşıdıkları dokunulmazlıklar üzerinde ve Grup önerileri üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dokunulmazlıklar üzerinde hassasiyetle, durmamız gerekiyor... Doğru bir cümle; hassasiyetle, dokunulmazlıkların üzerinde durmamız gerekiyor. "AK Partili arkadaşlarımız her hafta Genel Kurulun gündemine taşıdığımız bu konuyu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar" diye ifade ediliyor. Kim ne anlıyor, kim anlıyor, kim anlamıyor; doğrusu, bunun kararını televizyonda bizleri izleyenler çok güzel değerlendirecekler.

Biz, net şeyler söylüyoruz. Aslında, biz de size söylüyoruz. Biz, kendimizi size anlatamıyoruz. Hepimizin de ikişer kulağı var, dinliyoruz. Ne söylediğimizi dikkatle dinlerseniz, aslında, her hafta burada yapılmak istenilen şeyin son derece yanlış ve tutarsız bir davranış olduğunu göreceksiniz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bunun takdiri size ait değil.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu davranışınız ne demokrasiye bir katkısı var ne Cumhuriyet Halk Partisinin tüzelkişiliğine bir katkısı var ne milletvekili itibarını yükseltmeye bir katkısı var. Sürekli...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İtibarsızsak, tanısın millet.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bu Meclisin, hep beraber, birlikte yaptığımız çalışmalarla, milletvekili itibarını, Parlamentonun itibarını nerelere taşıdığını hepiniz biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Rozeti... Bakınız, geçen dönem siz yoktunuz, biz buradaydık. Bu sıralarda otururken, milletvekili rozetini takamaz durumda idik.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bak, şimdi, yine takamıyoruz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Kırmızı plakayla, ne bakan arkadaşlarımız ne sorumlu diğer arkadaşlarımız Ankara'nın caddelerinde, şehirlerin caddelerinde yürüyemez noktada idiler; ama, bugün...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Geriye dönmeyelim...

FARUK ÇELİK (Devamla) - ...milletvekili itibarını elbirliğiyle, biz, bir noktaya taşıdık. Yani "geriye dönmeyelim" düşüncesi doğru; ama, yaptığınız davranışlar ve uygulamalar öyle olmalı ki, sizi geri döndürmemeli. Sizin yaptığınız muhalefet anlayışı sizi daha geriye doğru döndürüyorsa, bu yaptığınız muhalefet anlayışını bir gözden geçirmeniz gerekiyor; çünkü, Türkiye'de, biz, AK Parti olarak, şunu üzerine basa basa söylüyoruz: Demokrasi çokpartili bir sistem; yani, biz, böyle, partilerin yok olarak bu alanın daha da genişlemesini isteriz; ama, demokrasi kültürüne de terstir diyorum yani. Onun için, muhalefet etme anlayışınızın gözden geçirilmesinde yarar var diyorum ve şunu söylüyorum, net, görüşümüz gayet açık.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz iktidar anlayışınızı gözden geçirin.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız... Bakınız, şunu net söylüyoruz: Dokunulmazlık bir bütün olarak ele alınmalı diyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Gelmiş dosya...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bir bütün olarak ele alınmalı.

Müsaade edin...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Dosya gelmiş; bu dosya hakkında karar...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki denge korunmalı...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Orada anlaşamadık canım...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bir dakika...

...korunmalı ve üçüncü olarak da şunu söylüyoruz: Bakınız, iki grubuz. Bu kürsüden söylüyoruz. Bu söylediklerimiz kayıtlara geçiyor. İlgili uzlaşma komisyonu başkanı hazır. AK Parti 3 milletvekili üyeyi vermiş. Siz de, bakın, eğer, dokunulmazlık konusunda samimiyseniz, 3 milletvekili arkadaşınızı verin, Anayasa 83'ten başlayalım tartışmalara, görüşmelere, getirelim, bu işi çözelim, çözelim diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Uzlaşma komisyonu ne?! Ne komisyonu?! Böyle bir komisyon mu var?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bunu çözümden yana mısınız?

Bakın, açık ve net söylüyorum Cumhuriyet Halk Partililere; eğer, dokunulmazlık konusunda çözümden yana iseniz, geliniz, bu komisyona üyeyi veriniz, 83 üncü maddeyi konuşarak işe başlayalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, gayet açık.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yapmayın... Böyle bir komisyon mu var?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Evet, şimdi...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çocuklar güler, çocuklar güler...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Nasıl, çocuklar güler?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tabiî ki...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Öyle bir komisyon mu var?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Nedir peki argümanınız?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anayasa değişliğini getirin...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şu ifademe, şu samimî teklifimize vereceğiniz cevap nedir; buyurun, söyleyin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Getirin teklifinizi, biz katkı koyalım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bizim önergemiz var.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Hangi teklif efendim?..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anayasa değişikliğiyle ilgili...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Anayasa değişiklikleriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bugüne kadar yapılan çalışmalar var; bir, geleneksel yapı oluşmuş. Diyoruz ki, yine...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - 2/B'yi bize danışarak mı getirdiniz?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, ne muhalefet ne iktidar, uzlaşma komisyonunda bir üye farkı gözetmeksizin, eşit üyeyle temsil edilecek ve uzlaşılan maddeler buraya gelecek. En çok hassasiyetle üzerinde durduğunuzu ifade ettiğiniz bu konuyu da, yani, 83 üncü maddeyi de komisyon 1 inci madde olarak ele alsın, otursun, görüşsün, konuşsun ve neticeyi buraya getirsin.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - İşte bu kadar basit.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Komisyon toplandıktan sonra söyleyecekleriniz varsa, komisyonun çalışmalarıyla ilgili söyleyecekleriniz varsa, onu kamuoyuyla ve Genel Kurulla paylaşırsınız; ama, siz, böyle bir yolu değil, çok farklı bir yolu... Aslında, dokunulmazlıkla ilgili duyarsızlığı gösteren sizlersiniz diyorum. Bunu söylemek durumundayım. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Çok ayıp, çok ayıp!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yazık, yazık!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer duyarlı...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Önce, Başbakanınız verdiği sözü tutsun!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer duyarlı iseniz, her hafta bunun şovundan yana değil, her hafta bunun çözümünden yana olursunuz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siz de her hafta komisyondan yanasınız.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Biz çözümü size teklif ediyoruz, çözümü söylüyoruz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hadi canım sende!.. Rahmetli İsmet Paşa olsaydı size aynen böyle derdi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bunu eğer bu şekilde uzatmaya devam ederseniz, bunun, bir hukukî boyutta tartışmasından ziyade, demokrasi ve Meclis, milletvekili itibarını yükseltmesinden ziyade bir polemik yaratmaya dönük bir çaba olduğunu Meclis zaten biliyor, Genel Kuruldaki bütün arkadaşlarımız biliyorlar. Kamuoyunda da bu, dalga dalga yayılıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu, haftada bir AKP'yi tanıyalım programı.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bundan da muhalefet partisinin yeni bir darbe, yeni bir zarar görmemesi açısından bunu özellikle ifade ediyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Polemiği kimin yarattığı belli!..

BAŞKAN - Yerimizden konuşmayalım...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Teklifimiz gayet samimîdir, gayet nettir. Eğer bu konuda siz de samimîyseniz, gelin diyorum, masa başında komisyonumuz çalışmaya başlasın.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, aleyhinde söz istiyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, aleyhinde ben söz  istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, imza sahibi olduğunuz için kendi önerinizin aleyhinde söz istemeniz mümkün değil. (AK Parti sıralarından "bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

Başka...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, aleyhinde...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, aleyhinde söz hakkı var.

BAŞKAN -Sayın Kandoğan, daha önce Sıvacıoğlu Divana başvurdu, aleyhinde söz istedi.

Buyurun Sayın Sıvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu konu, yani dokunulmazlık konusu, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sürekli gündemde tutulmaya çalışılıyor. Ben de, bu önerilerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, Anayasa Komisyonu üyeliği yaptım geçen yıl. Bunun üzerine uzun uzun çalışmalar yaptık. Hem Anayasa Komisyonunda hem de Anayasa ve Adalet Komisyonlarının karma toplantılarında bunlar uzun uzun ele alındı, konuşuldu. Hangi ülkelerde dokunulmazlık konusu işlenmiş, cezaî yönden veyahut da hukukî yönden hangilerinde uygulamalar var, hangilerinde yok, doktriner tartışmalarına kadar bunun incelemeleri yapılmış; ama, görüyoruz ki, Sayın Grup Başkanvekilimizin de belirttiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, her nedense, tabirimi uygun görünüz, temcit pilavı gibi, ikide bir, on günde, onbeş günde, sürekli Meclisin gündemine taşınmak isteniyor. Buradan anlıyoruz ki... Ve muhalefeti açıkça şuna davet ediyorum: Lütfen, başka konular üzerine biraz daha kafa yorunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yaranıza mı dokundu?! Yaranıza dokundu, yaranıza!..

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Ülkenin kalkınması, ülkenin gelişmişliği… Muhalefet olarak bolca da vaktiniz var; lütfen, o konularda biraz daha hazırlıklı olun, Meclisin önünü açıcı çalışmalar yapınız.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Biz onu yapıyoruz, siz yapın… Siz tıkıyorsunuz Meclisi!..

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Daha önce, Adalet Bakanı da, burada, muhtelif vesilelerle yine açıklamalarda bulundu. Ülkede, dokunulmazlık, sadece parlamenterlere mahsus bir şey değil. Memurlarla ilgili -ayrı ayrı kademeler halinde saymak istemiyorum- belli usulleri var, prosedürleri var. Milletvekilleri için, sadece, adı dokunulmazlık diye geçtiği için, bunun üzerine ısrarla gidilmeye çalışıyor; ama, dokunulmazlık zırhına bürünmüş olan memurlar için, diğer kamu görevlileri içinse bu hiç gündeme getirilmiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İçişleri Bakanı izin vermiyor.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi olarak biz ne diyoruz; arkadaşlar, lütfen, Danışma Meclisine de, kuruluna da üyenizi verin, birlikte çalışmalarımızı yapalım, ortak bir şey çıkaralım. Bu konudan da biz kaçmıyoruz!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Allah allah!.. Hem de koşarak kaçıyorsunuz!

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisine mensup Sayın Atilla Kart, bir bakan hakkında, iddianamede ismi bile geçmiyor, her nasılsa orada yer almamış, ne yapıldığı bile belli değil diye isnatta bulundu. Ben de yerimden "takipsizlik kararı verilmiştir" dedim. "Yok; o sıfatı kazandıktan sonra da takipsizlik kararı verilmez." Niye verilmez?! Sayın Atilla Kart, bizzat kendisi, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'yu şikâyet etti. Ne oldu Sayın Atilla Kart neticesi?

AHMET IŞIK (Konya) - Takipsizlik kararı verildi.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Evet... Neticesi ne oldu? Şikâyetiniz üzerine, Burhan Kuzu hakkında takipsizlik kararı verildi. Milletvekili sıfatı yok muydu?! Üstelik, Anayasa Komisyonu Başkanı sıfatı da var.

Değerli arkadaşlar, lütfen, ciddî olalım! Ülkenin gündemi yoğundur hem içpolitikada hem dışpolitikada. Avrupa Birliğine girmek için sürekli   -tabiî ki bu konuda sizlerin de desteğiyle- Avrupa Birliğiyle ilgili olarak çalışmalarımızı yapalım, ülkenin kalkınması yönündeki çalışmalarımızı yapalım.

Lütfen ve lütfen, engel olmayınız!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yolsuzlukları görmeyelim mi?!

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Önümüzü açınız ve ciddî olunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Aynen iade ediyorum!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sen ciddî ol!

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Kart…

ATİLLA KART (Konya) - İsmim geçerek, yanlış değerlendirmeler yapıldı.

BAŞKAN - Tamam, tutanaklarda bir düzeltme yapacağız, ondan sonra sizi değerlendireceğiz.

Sayın Musa Sıvacıoğlu "uzlaşma komisyonu" yerine, sürçülisan etti, 80'lerde kalan -12 Eylül sonrası- "Danışma Meclisi" tabirini kullandı. Onu…

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Öyle bir komisyon var yani!..

BAŞKAN - "Danışma Meclisi" yok, "uzlaşma komisyonu" var.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) -Uzlaşma komisyonu...

BAŞKAN - Siz "Danışma Meclisi" dediniz, onu düzeltmek için…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yanaşma meclisi vardı!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Öyle bir şey de yok. "Uzlaşma komisyonu", "uyum komisyonu" diye de bir şey yok!

BAŞKAN - Yok…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yok böyle bir şey!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İçtüzükte yok.

BAŞKAN - Yani, toplanamayan, çalışamayan; ama, söz konusu olan bir uzlaşma komisyonudur. Danışma Meclisiyle ilgili bir olay yoktur. Onu, tutanakları düzeltmek için vurguladım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Genel Kurulda konuşabiliyoruz; başka bir komisyona gerek yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Danışma Meclisi değil, yanaşma meclisiydi o!

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Kart, söz talebinizle ilgili gerekçeyi söyler misiniz.

ATİLLA KART (Konya) - Efendim, ismim geçtiği için; bir.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Efendim, isim nerede geçti?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Geçti efendim "Atilla Kart" dedi dört defa. Dört defa Atilla Kart dedi, tutanaklarda var.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır efendim.

ATİLLA KART (Konya) - İsmim, bir değil birkaç defa geçti.

BAŞKAN - Evet?..

ATİLLA KART (Konya) - Ayrıca, açıklamalarım da amacı dışında yorumlandı, aktarıldı; dolayısıyla, bu noktada kastım başka türlü yorumlanarak Genel Kurula yanlış aktarıldı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 69'a göre söz hakkı var.

BAŞKAN - Örnek olarak hangi konuyu veriyorsunuz?

ATİLLA KART (Konya) - Şimdi, özellikle Uzlaşma Komisyonu noktasındaki değerlendirmeler ve bir de, Sayın Enerji Bakanına yönelik açıklamam; yani, Sayın Enerji Bakanı hakkında neden dava açılmadığı yolundaki değerlendirmem farklı yorumlandı, farklı sunuldu, buna açıklama getirmek istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...

Nesi farklı yorumlandı, onu bir açıklayın da.

ATİLLA KART (Konya) - İGDAŞ dosyasında milletvekili sıfatını kazananlar hakkında fezlekenin düzenlendiğini, Sayın Enerji Bakanı da milletvekili olduğu halde onun hakkında düzenlenmediğini, yargılama aşamasında takipsizlik mi verilmiş; yoksa, nasıl bir işlem yapılmış, bunu bilemediğimizi, o esnada da Sayın Sıvacıoğlu, yargılama aşamasında da takipsizlik kararı verilebileceğini ifade ettiler. Bunun, ben, yanlışlığını anlatmak istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Yani, tutanaklara bakmanızı istirham ediyorum. Sayın Sıvacıoğlu'nun ifadesinde farklı bir yorum var. Yani, biz, Sayın Atilla Kart'ın yorumunu yapmak durumunda değiliz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Soru soruyor Atilla Kart'a efendim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın arkadaşımız farklı bir yorum getirmiştir. Ben, tutanaklara bakmanızı istirham ediyorum, bir sataşma söz konusu değildir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kürsüden soru soruyor efendim, kürsüden Atilla Kart'ın ismini söyleyerek soru soruyor.

BAŞKAN - Faruk Bey, ben, Musa Beyin konuşmasını dikkatli izledim, Sayın Atilla Kart'ın gerekçelerini de hep birlikte izledik, daha önce yapılan bir çalışmada birlikte oldukları bir ortamdaki olayları özetle dile getirdi Sayın Sıvacıoğlu; ama, onun, tabiî, geçmişi var, geniş bir yelpazesi var. Eksik anlatılmıştır, yanlış anlatılmıştır düşüncesiyle kendisiyle ilgili açıklama yapmak istiyor Sayın Atilla Kart.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Zorlamayın, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tutanakları okumaya gerek kalmadan, kısa bir süre için Sayın Atilla Kart'a söz veriyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Takipsizlik kararı verilir mi verilmez mi; mesele bu.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, zorlanmadan, doğrudan söz verseydiniz bu kadar uzamazdı.

BAŞKAN - Sayın Kart, sadece, biraz önce bahsettiğiniz konulara münhasır bir konuşma yapın, başka bir sataşmaya neden olacak konulara girmeyin.

Buyurun Sayın Atilla Kart.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, dikkat göstereceğimi bilmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Sayın Burhan Kuzu'ya yönelik bir şikâyetimden söz ederek, Sayın Sıvacıoğlu, değerlendirme yaptılar, o milletvekili sıfatı taşıdığı esnada da takipsizlik kararı verildiğini söylediler. Oradaki sunuş hatalıydı. Şöyle hatalıydı: Evet, Sayın Burhan Kuzu hakkında şu gerekçeyle ben şikâyette bulunmuştum, suç duyurusunda bulunmuştum: Karma komisyonu aradan bir yıl geçmesine rağmen neden toplamadığını, bunun sorgulamasını yapmıştım. Aslında, bir yıl boyunca karma komisyonun neden toplanamadığı, neden toplanmak istenmediği şu gelinen süreç içinde gayet iyi anlaşılıyor. Burada, komisyon üyeliğinden ayrılan bir arkadaşımızın ifadesinin bir başka tezahürünü görüyoruz. Orada ilgili savcılık hangi değerlendirmeyi yaptı; şunu yaptı: O faaliyetin kürsü sorumsuzluğu kapsamında kaldığından bahisle işlem yapılmamasına karar verdi. Benim, Sayın Enerji Bakanıyla ilgili iddiam ise, kürsü sorumsuzluğuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir olay. Hangi olay; İGDAŞ yolsuzluğu. Hangi olay; deprem ticareti yapıldığına yönelik yüz kızartıcı nitelikte ve seçilme engeli teşkil eden bir olaydan söz ediyorum. Öyle bir olay hakkında, milletvekili seçildikten sonra, hiçbir adlî makam takipsizlik kararı veremez değerli arkadaşlarım. Takipsizlik kararı veriyorsa, orada hukukdışı bir süreç var demektir; bunu, kamuoyunun bilmesini istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Size de o yakışır!.. Emir demiri kesti!..

BAŞKAN - Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Geçici 3 üncü madde üzerinde söz sırası, şahsı adına söz isteyen Sayın Yakup Kepenek'te.

Sayın Yakup Kepenek, Grubu adına konuşmuştu; şimdi, şahsı adına konuşma hakkını kullanacak.

Buyurun Sayın Kepenek.

Sayın Kepenek?.. Yok.

Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 36 ncı maddesinin geçici 3 üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Sivas'ta, toprak kayması sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza, Cenabı Hakktan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Geçtiğimiz hafta içerisinde de, Türk Bayrağına hunharca saldırıda bulunan hainlerin yaptıkları hareketleri kınıyor, saygısız, utanmaz kişilerin, en kısa zamanda, ilgililer tarafından cezalandırılmasını bekliyorum. (Alkışlar)

Geçen hafta, burada, bu maddenin görüşülmesi sırasında, bu kürsüden, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Sayın Haluk Koç, Adapazarı Şeker Fabrikası hakkında ve Sakarya'da verdiğimiz sözler hakkında, burada bir konuşma yaptılar. Aynı zamanda, Sayın Bakana, soru önergesiyle soru da sordular. Tutanaklar burada, aynen tutanaklardan okuyorum...

BAŞKAN - Lütfen, konuya girelim.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Evet efendim.

BAŞKAN - Konu dışına çıkıyorsunuz.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Baştan beri konu dışındasınız; lütfen, sadede gelin, konuya girin.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Evet.

"İktidar Partisinden 7 Sakarya Milletvekili var. Hepsini saygıyla anıyorum. Adapazarı yıkım geçirdi. Adapazarı Şeker Fabrikasının yeniden üretime geçmesi, bölge insanı için önemli" diyor. Aynı zamanda, tekrar buraya gelip, ikinci bir söz alıyor. Burada da, yine, Sakarya'nın 7 milletvekili olduğunu ifade ediyor Sayın Koç. Sakarya'da 6 milletvekili var; ama, 7 nci milletvekilinin kim olduğunu ben bilemiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aa, çok büyük bir hata!.. Hemen dokunulmazlığını kaldıralım!

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Sayın Koç'un, eğer, bu noktada... Bizi desteklediği zaman, her zaman, Sakarya için veya Sakarya'nın hemşerisi Hasan Fehmi Güneş Beyi, İstanbul Milletvekilini kastediyorsa, Sakarya Milletvekili olarak ondan da memnunluk duyarım, sağ olsunlar.

Ben, burada, kısaca, bu hususta, geçen, Sakarya meydanlarında da Sakarya halkına söz verdiğimiz üç husus vardı: Biri, Ziraî Donatım Fabrikası, Başak Traktör Fabrikası; ikinci fabrika Adapazarı Şeker Fabrikası ve üçüncüsü de, TÜVASAŞ, Vagon Sanayii Anonim Şirketiydi. Olmazsa olmaz dediğimiz bu üç ana unsurla ilgili çalışmalarımızı, biz, harfiyen, iktidara geldiğimiz günden itibaren yerine getirmenin gayreti ve şevkiyle... İki fabrikada problem kalmamış; yani, Başak Traktör Fabrikası şu anda özelleştirilmiş ve 300 kişinin çalıştığı ve aynı zamanda da yan sanayie takviye ederek, özelleştirmenin en önemli unsurlarından "Sakarya'da özelleştirmenin başarısı" diye yerel basında da, genel basında da çıkan Başak Traktör Fabrikası, şu anda, 2004 yılı itibariyle de 1 500 traktör yapmış, 2005 hedefi 3 000 traktör ve ihracat yapmak üzere faaliyetine devam etmektedir. Evet, özelleştirmenin zaferidir bu, Sakarya için.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Bravo!

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Bu konuda bize destek veren tüm bakanlarımıza teşekkür ediyorum.

Ayrıca, Sakaryamızın olmazsa olmazlarından TÜVASAŞ Vagon Sanayii ise... Bunlar her zaman polemik yapılıyor. Sayın Koç'a çok teşekkür ediyorum bunu gündeme taşıdığı için. Açıklıkla söylüyorum, TÜVASAŞ, 1 trilyon zararda olan, devamlı yönetim değişikliğiyle sekteye uğrayan bu fabrika, 1 trilyon 181 milyar lira, bu sene itibariyle, 2004 yılı itibariyle kâr etmiştir.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, şimdiye kadar konuştuklarınız Devlet Memurları Yasasıyla ilgili değil.

ATİLLA KART (Konya) - Şeker fabrikasıyla ilgili konuşuyor.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Hayır, ben, bu maddede Sayın Koç sataşmada bulunduğu için, aynı konuda, aynı madde üzerinde devam ediyorum Sayın Başkanım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Neresi sataşma benim konuşmamın?!

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Kısaca geçiyorum. Müsaadenizle arz ediyorum...

BAŞKAN - Lütfen, sadede gelelim, konuya girelim.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Adapazarı Şeker Fabrikası... Kısaca geçiyorum. Bunların Adapazarı Şeker Fabrikası... Değerli milletvekilleri, 2000 yılındaki sermayesine göre hisse oranları şöyle: Türkiye Şeker Fabrikası Anonim Şirketi yüzde 50,42; Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi yüzde 36, Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi yüzde 5, Alpullu Pancar Ekicileri Kooperatifi 2,8; Amasya Pancar Ekicileri Kooperatifi binde 3 şeklinde dağılmıştır. Bu fabrikamız Marmara Depreminde hasar gördüğünden dolayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Recep Bey, siz devlet memurlarıyla ilgili yasaya gelmeden konuşma süreniz bitti. Acaba, devlet memurlarıyla ilgili yasa hakkında da konuşacak mısınız?

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Ben, devlet memurlarıyla ilgisi var; devam edeceğim.

BAŞKAN - Peki, o konuda, asıl konuda konuşmanız için size kısa bir süre daha söz veriyorum.

Buyurun.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Sayın Koç burada aynı madde üzerinde ifade etmiş, tutanaklar burada, isterseniz takdim edeyim. Bu madde üzerinde konuşma yapmıştı, ben de bu madde üzerinde yapıyorum. Takdim edeyim Sayın Başkanım, burada, tutanaklar burada.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir şey söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika.

Sayın Yıldırım bitirsin, ondan sonra Haluk Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Sayın Koç" karışıklığa sebep olur, Sayın Bakanın soyadı da Koç. "Haluk Koç" derlerse, benim şahsım tam tanımlanmış olur. 

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Zabıtlar burada Sayın Koç, zabıtlar burada efendim, takdim edeyim isterseniz.

BAŞKAN - Lütfen, siz yasayla ilgili görüşün; devlet memurlarıyla ilgili görüşünüzü arz edin.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Yasayla ilgili.

Sayın Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyorum, sağ olun.

Değerli arkadaşlar, bu fabrika, kapalı olduğu için, kendi fabrikasında şeker pancarını üretemediği için, verilen kota çevre illerdeki fabrikalara, Alpullu, Ankara, Susurluk ve diğer fabrikalarda işlenip, fason işlenip, 1999'dan bugüne kadar şeker üretimi yapmaktadır, Sayın Koç.

Dolayısıyla, bu fabrikanın özelleştirilmesi 2000 yılında, biz göreve gelmeden önce, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 20.12.2000 tarih ve 92 sayılı Kararıyla özelleştirme kapsamına alınmıştı; bu kapsamda, fabrikanın 17.7.2002 tarihli olağanüstü kongresinden sonra, fabrika, kapatılmayla karşı karşıya kalmıştı.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Başbakan da gitti "kapatmayacağım" diye söz verdi Adapazarılılara!

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Biz, AK Parti Hükümeti olarak, iktidara gelir gelmez, bu tasfiye kararının kaldırılması için yoğun temaslar yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Recep Bey, lütfen tamamlayalım; lütfen.

2 dakika zaten fazladan kullandınız, 5 dakika 2 dakika daha 7 dakika; 7 dakikadır Devlet Memurları Yasasına gelmediniz.

Buyurun.

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkanım, burada ifade ediyorum, bakınız, bu fabrika, şu anda,

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hâlâ "fabrika" diyor!

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Değişikliği... Ben şeye varmıyorum, yükseğe...

Yapılan en son kararla, Özelleştirme Dairesi Başkanlığında yaptığımız toplantılarla, 6 milletvekilimiz ve diğer bütün yetkili bakanlıkların kuruluşlarıyla yapmış olduğumuz çalışmada, bu fabrika özelleştirme kapsamındadır.

Sonuç olarak: Bu fabrika çalışıncaya kadar, Adapazarı Şeker Fabrikasına verilen şeker kotasının üretimi Türk Şeker Anonim Şirketine ait fabrikalarda yapılacaktır. Bu husus, Türk Şeker Anonim Şirketi ile Adapazarı Şeker Fabrikası arasında yapılan bir protokolle kararlaştırılmıştır. Adapazarı ve çevre illerimizin çiftçileri, 2005 yılında pancar ekimine -bu yıl itibariyle- başlamıştır; bu hafta başlamıştır. Bu yılın kotası 225 000 tondur.

Sakarya, Düzce, Bilecik, Bolu ve Kocaeli İllerindeki şekerpancarı çiftçisi hemşerilerime, pancarınızı ekeceksiniz, en kısa zamanda Adapazarı Şeker Fabrikası şekerinizi üretecektir diyor ve bu hususta bize desteklerini esirgemeyen Sayın Maliye Bakanımıza, Başbakanımıza, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, tüm milletvekillerimize -yöre milletvekillerimize- ve bütün arkadaşlara saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Bunları biraz kısa kesin. Genel Kurulu selamlayın, bitirelim; lütfen...

RECEP YILDIRIM (Devamla) - Bana bu konuda yeterli müsaadeyi, sözü verdiği için Sayın Meclis Başkanıma ve siz değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Haluk Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, tam 13 defa "Sayın Koç" lafı geçti. Herhalde, anladığım kadarıyla, bu "Sayın Haluk Koç" olacak, ben olacağım; çünkü, Mecliste...

BAŞKAN - Anlaşılmıyor; şöyle, ön tarafa doğru yanaşın.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, değerli arkadaşım, konuşması sırasında "Sayın Koç" diye hitap etti. Oysa, Sayın Atilla Koç var, Emin Koç var, Haluk Koç var...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - "Halil Koç" dedi.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Halil Koç" dedi; bir de yanlış söyledi.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Üç yıldır adını öğrenememiş!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, 60 ıncı maddeye göre, yerimden çok kısa bir açıklama yapıp, arkadaşa teşekkür edeceğim.

BAŞKAN - Yerinizden, 60 ıncı maddeye göre, en kısa süre içerisinde, söyleyeceklerinizi lütfen dile getirin.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli Sakarya Milletvekili arkadaşıma da teşekkür ediyorum. Demek ki, geçen hafta sonunda Sakarya ile ilgili yaptığım konuşma yankı yaptı ve bir Sakarya Milletvekilini, gündemdışı bir konuşma dışında, kürsüde, Sakarya'nın sorunlarını savunurken görmek benim hoşuma gitti. O açıdan yararlı bir iş yaptığıma inanıyorum.

Biz, çok net sorduk ve çok açık cevap vermesini istedik; fakat, yine, hepsini satıyoruz, her şeyi özelleştiriyoruz mantığıyla devam ediyorlar. Ben, tabiî, Sayın Maliye Bakanı burada, aynı tercümeden, aynı sözlükten hoşlandığı için, ben hepsine hayırlı satışlar diliyorum; fakat, soru şu: Bir: Adapazarı Şeker Fabrikası şu anda açık mı kapalı mı?

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Kapalı.

HALUK KOÇ (Samsun) - İki: Adapazarı Şeker Fabrikasında, bölgede şeker pancarı üreticisi olan çiftçilerimizin, pancar üretimi, orada şekere dönüşecek mi dönüşmeyecek mi?

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Dönüşecek.

HALUK KOÇ (Samsun) - Verilen kota, Kütahya Şeker Fabrikasında, yüzde 28'i bir AKP milletvekili arkadaşına ait olan, Kütahya Şeker Fabrikasında kullanılacak mı kullanılmayacak mı?

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Hayır, öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Sayın Koç, kısa konuşma sınırını aşıyorsunuz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sakarya'nın hakkı yenecek mi yenmeyecek mi? Soru bu.

Hayırlı satışlar, Sayın Bakanım.

RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Şeker fabrikası özelleşecek Sayın Koç.

BAŞKAN - Peki, anlaşılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4.- Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (TEKEL) Genel Müdürlüğünün 31.12.2002 tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş, Devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerince takip ve tahsil edilen her türlü vergi, fon ve pay borçları ile bu borçlara ilişkin gecikme zammı ve faizlerine karşılık olarak, mülkiyeti TEKEL Genel Müdürlüğüne ait ve üzerinde herhangi bir takyidat bulunmayan taşınmazlardan, genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli kuruluşlarca ihtiyaç duyulanlar, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine göre oluşturulacak komisyon tarafından takdir edilecek rayiç değeri üzerinden, borçlu kurumun da uygun görüşü alınarak, bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin Maliye Bakanlığınca satın alınabilir. Satın alınan taşınmazların tapu işlemlerine esas olan ve yukarıda belirtilen şekilde tespit edilen değeri miktarındaki borçları terkin edilir. Bu fıkra uyarınca terkin konusu olacak vergi, fon ve paylara ilişkin gecikme zammı ve faizleri 31.12.2002 tarihi itibarıyla dondurulur.

TEKEL Genel Müdürlüğünün yukarıdaki terkin işlemlerinden bakiye borçları ile mera fonuna olan fon aslı ve 31.12.2004 tarihi itibarıyla hesaplanarak dondurulan fer'i borçları, 2.1.1961 tarihli ve 196 sayılı 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı kanunlara istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları uyarınca 31.12.2004 tarihi itibarıyla TEKEL Genel Müdürlüğünün destekleme işleriyle ilgili olarak doğmuş tüm alacaklarına (öncelikle TEKEL Genel Müdürlüğünün tahmini yıl sonu görev zararı alacak miktarı üzerinden avans mahiyetinde tespit edilecek miktara) karşılık aynı tutarda olmak üzere, bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahsup edilmek suretiyle terkin edilebilir.

TEKEL Genel Müdürlüğünün ikinci fıkrada bahsedilen görev zararının, Yüksek Denetleme Kurulu tarafından tespit edilen kesin miktarı ile ikinci fıkra uyarınca mahsup edilen miktarı arasında doğan farklar ve taşınmazların devri suretiyle yapılan terkin işlemlerinden sonra kuruluşun bakiye borcunun kalması halinde bu tutar 31.12.2005 tarihine kadar terkin edilebilir.

TEKEL Genel Müdürlüğünün görev zararının Yüksek Denetleme Kurulu tarafından tespitini müteakiben Özelleştirme İdaresi Başkanlığının teklifi üzerine bu bendin gerektirdiği bütün terkin ve diğer işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı.

Sayın Gazalcı, aynı zamanda şahsı adına da söz istediği için, iki konuşmanın süresini birleştiriyoruz.

Konuşma süreniz 15 dakikadır Sayın Gazalcı.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, Maliye Bakanı dinlesin ama konuşmacıyı.

BAŞKAN- Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı meşgul etmeyelim. Maddeler üzerinde konuşan milletvekili arkadaşlarımızı rahatlıkla dinleyebilsin.

Buyurun Sayın Gazalcı.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Geçici 4 üncü madde, bu madde, Tekelin 2002 yılı sonuna kadar kesinleşmiş borçlarını, Maliye Bakanlığına olan borçlarına karşılık taşınmazlarının devrini düzenliyor. Yani, Tekelin, Maliye Bakanlığına, kesinleşmiş, çeşitli fonlardan borcu var; taşınmazları alıp, bu borçlar silinecek. Bu, torbanın içerisinden çıkan bir piyango.

Değerli arkadaşlar, Tekel, gerçekten borçlu bir kuruluş mu? Yıllardır zaten böyle bir izlenim yarattı, bu düzenlemeyle de o getiriliyor. Gerçekten de, Tekelin, çeşitli yasalardan kaynaklanan vergi ve kamu fonları olarak, Katma Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi, Tütün Fonu ve diğer kamu borçlarından gelen bir borcu, 397 trilyon 547 milyar TL dolayında gösterilmiş 2004 sonu itibariyle; ama, bir de, Tekelin alacağı var. Ekici tütün piyasalarını yıllarca desteklemesinden dolayı, 196 sayılı Yasaya göre, Tekelin hazineden alacağı 536 trilyon 412 milyar. Yani, Tekelin devlete borcu 397 trilyon -üstünü söylemiyorum- devletten alacağı 536 trilyon. Elimde, bu konuda resmî belgeler var. Yani alacağı, borcundan fazla Tekelin; ama, biz ne yapıyoruz?.. Tekel, şimdi, dört yıldır Özelleştirme İdaresinin elinde kurbanlık koyun gibi bekliyor. Eh, özelleştirmeden, elden çıkmadan -güzel binaları var, taşınmazları var, kâğıt üzerinde de borçlu görünüyor- oradan, bunları Maliye Bakanlığına alalım deniliyor.

Değerli arkadaşlar, ben, tabiî, hukukçu değilim; ama, bir kurulun, bir kişinin hem alacağı hem borcu varsa, borcu alacağından düşülür. Burada böyle yapılmıyor, bu 4 üncü maddede Tekelin taşınmazları alınmak isteniyor. Tekelin, aslında, biliyorsunuz, iki yıl önce içki kısmı özelleştirildi; şimdi iş sigara kısmına geldi.

Elimde bazı rakamlar var. Bakın, Tekelin nasıl altın yumurtlayan bir tavuk olduğunu, Türkiye çapında değil, dünya çapında kazanç sağlayan bir kuruluş olduğunu size rakamlarla sergilemek istiyorum. 2000 yılında 3,5 milyarlık satış hacminin 2,2 milyar dolarını hazineye devretmiş Tekel; 2001 yılında 3,1 milyarlık satış hacminin 1,9 milyar dolarını hazineye devretmiş; 2002 yılında 2,9 mil-yarlık satış hacminin 1,8 milyar dolarını vermiş. Bütçemizin de yaklaşık yüzde 5'i Tekelden gelen gelirlerle oluşuyor. Daha yeni, Sayın Bakanın yazılı sorumuza verdiği yanıtta "Tekel Genel Müdürlüğü faaliyetleri sonucu 2004 yılında tahakkuk eden 3,3 milyar YTL; hazineye ise 3,3 milyar YTL vergi ödemesi yapmıştır Tekel" diyor. Yani, Sayın Bakan, yazılı soruya verdiği yanıtta da, Tekelin hazineye büyük bir gelir getirdiğini söylüyor. Yani, Tekel, aslında zarar etmiyor, borcu yok; ama, yıllarca, nedense, Türk tütünleri yakılıyor, boşuna para ödeniyor. Tekel de devletin sırtında bir yük gibi düşünüldü ve maalesef, Türk tütüncülüğü büyük ölçüde yaralandı, öldürüldü. O kadar ki, Tekelin eli kolu bağlanırken, başkalarına teşvik ve destek verildi. Tekel, 2000 yılına kadar pazarı kaybede kaybede, pazar payı yüzde 70'lere geldi. 2000 yılından, yani özelleştirmeye geçtikten sonra bugüne kadar, bir yüzde 20'nin üstünde daha pazar yitirdi. Nerede?.. Dünyada değil. Dünyadaki pazarda zaten gitmişiz. Kendi ülkemizde, Anadolu toprağında, Fransız rejisini kovup vatan dediğimiz Tekeli kurduğumuz yerde, Tekel, her yıl pazar yitirerek -çok acı- bugün Tekelin Türkiye'deki pazar payı yüzde 50'nin altına düşmüştür. Yani, oyun içinde bir oyun var. Son perdeye geldik. Ya bu perde yırtılacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Halkı yabancı sigara tekellerinin Türkiye'de oynadığı oyunu bozacak ya da teslim olup tütünümüzü öldüreceğiz; Anadolu pazarını da, Türkiye pazarını da yabancı tekellere vereceğiz.

Değerli arkadaşlar,  1980'li yıllarda başlıyor bu oyun. Daha eskisi de var. Ben ilk milletvekili olduğumda da tütün ve Tekel üzerine bir araştırma önergesi vermiştim. Aradan yıllar geçti, yine verdik tütüncülüğümüzü ve Tekeli daha kötü bir durumda bularak.

1984'te, önce dışalım serbestisi getirildi, bir gece yarısı, bir başka madde görüşülürken. Tekel, bütün Anadolu'ya, en küçük bakkala varıncaya kadar yabancı sigaraları dağıttı. Sonra, dendi ki: Yabancılara satmak kaydıyla Tekel ortaklığında sigara fabrikası kurabilirsiniz. Sonra, ortaklık kaydı, koşulu kaldırıldı; yabancılara satma koşulu kaldırıldı. Türkiye'de yabancı tekeller bugün piyasanın istediği biçimde üretim de yaparak, kendi tütünümüze yasak koyarak, Tekeli yenilemeyerek pazarımızın yarısını kaybettik. Şimdi, öteki yarı kalan pazar ne olacak?

Değerli arkadaşlar, önergeler verdik burada sigara üstüne, sigara sanayimiz gidiyor, tütüncülüğümüz gidiyor, Tekel gidiyor diye; ama, nedense AKP'li arkadaşlar, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce tütüncüye verdiği, Tekel işçisine verdiği sözleri çok çabuk unuttular, iktidar olduktan sonra IMF'ye tam teslim oldular bu konuda ve temelli, desteklemekten vazgeçtiler. Şimdi sözleşmeli tütün dikimi var Türkiye'de ve öyle bir sözleşme ki, üretici örgütsüz. Cumhurbaşkanımız bu Tütün Yasasını geri göndermişti, aynı sakıncalara işaret etmişti. Maalesef, tütün üreticisi örgütsüz olduğu için, büyük tekellerin buradaki temsilcilerinin verdiği sözleşmeleri imzalıyor, hiçbir hakkı hukuku yok, nitelikli tütün üreten yerlerde o sözleşmeli tütün dikimi bir ölçüde oluyor; ama, kimi yerlerde tüccar da uğramıyor, ne devlet uğruyor ne tüccar uğruyor. Tütün üreticisi tütünü dikse bile satacak kimse bulamadığı için, açık artıracak bir altyapı olmadığı için, bir pazar olmadığı için, piyasa işlemediği için, işsizliğe, açlığa terkedilmiş durumdadır.

Önergelerimiz kabul edilmeyince, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir tütün Tekel komisyonu kurduk ve iki haftadır tütün üreticilerini dolaşıyoruz, sigara fabrikalarını dolaşıyoruz. Denizli'ye gidildi, Samsun'a gidildi, Tokat'a gidildi, Malatya'ya gittik, Manisa ve Akhisar'a gittik. Keşke AKP'liler de olsaydı yanımızda o köylerde, kasabalarda, yaprak tütün, Tekel işçileriyle görüşürken, Tekgıda-İşle görüşürken.

Değerli arkadaşlar, bakın, Akhisar'dan bir şey anlatacağım size. Akhisar Sigara Fabrikasının temeli 1977'de atılmış. Temeli atılırken oraya alınan kişi emekli olmuş, Akhisar Sigara Fabrikası hâlâ bomboş duruyor. 220 trilyon para harcanmış Akhisar Sigara Fabrikasına. 20 trilyon daha harcansa, Akhisar Sigara Fabrikası, harıl harıl çalışacak, tütüncünün yüzü gülecek, oradaki ürettiğimiz, gerçekten dünyanın ünlü tütünlerinden, katıksız tütünlerinden yapılan sigaralar içpazarımızda söz sahibi olacak, belki dışpazarda söz sahibi olacak; ama, otuz yıldır Akhisar Sigara Fabrikası, kasıtla, bilinçle, işletilmiyor ve komik bir ödenek ayrılıyor, badana boyaya gidiyor, o binalar bomboş duruyor. Bu arada, atı alan Üsküdar'ı geçiyor. Yabancı fabrikalar, durmadan fabrika yapıyorlar ve Tekeli alıp, aslında, sigara fabrikalarımızı değil, markamızı, pazarımızı almak istiyorlar. Bunu sizler de biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Malatya Sigara Fabrikası, yüzde 10 kapasiteyle çalışıyor. Malatya'daki tütün üreticileri, artık tütün dikemiyor. Biraz sonra Malatya Milletvekilimizi de dinlersiniz belki. Onlara, kala kala, tütüncülükten yadigâr olarak borç kalmış.

1990'lı yıllarda, Sayın Bakanım, Tekel, 200 kilo -son zamanlar- tütün almıştı biliyorsunuz. 200 kilo tütün alırken, adamı Bağ-Kurlu olmaya yasa zorunlu kılmış, ilintilemiş Bağ-Kurla ve adam, kendi bilgisi dışında Bağ-Kurun üyesi olmuş, milyarlarca borç gelmiş. Şimdi, tütün dikemiyor. Bir ihbarname geliyor kendisine "şu kadar borcunuzu ödeyeceksiniz" diye. O da yetmiyor, yeşilkartını da iptal ediyor. Bu bir zulümdür arkadaşlar, bu bir işkencedir; halkımıza, tütün üreticisine yapılmış, gerçekten, bir işkencedir.

Şimdi,  bu ülkede Fransız rejisi kovulurken, yalnız düşman kovulmamıştır, bizi iliklerimize kadar sömüren, kolcularla öldüren o reji düzeni de kovulmuştur ve işçilerin, Tekel işçilerinin söylediği "Tekel vatandır, vatan satılamaz" dedikleri o kuruluş olmuştur.

Bakın, ben, özelleştirme, belki, sizin siyasetinizde, kimi konularda haklı olabilir; ama, Tekelin özelleştirilmesi, hele yabancılara satılması, çok büyük sakıncalara yol açacaktır arkadaşlar.

Türkiye nüfusu 70 000 000, şu anda 25 000 000 insan sigara içiyor ve 7 katrilyon bir para dönüyor burada, sigara pazarında 7 katrilyon bir para dönüyor. Değerli arkadaşlar, bütünüyle bunu devir mi edeceksiniz?

Bakın, Türk tütünleri, ancak, yabancı sigaralarda, Virginia ve Burley'in içinde yüzde 15 katık olabiliyor; blendet sigara yapılırsa o kullanılıyor. Yani, Türkiye'de en fazla, bundan sonra, olsa olsa yüzde 15'lik kadar bir katık için, harmanlama için tütün kullanılır. Onu da belki Yunanistan'dan getirir; çünkü, Yunanistan'daki tütün üreticisi destek görüyor, bazı ülkelerde destek görüyor.

Bu nasıl anlayış? Değerli arkadaşlar, yılda 3,5 katrilyon Tekel bir gelir hazine veriyor. Şu anda, Tekel'de, maalesef, çıkarıla çıkarıla, 15 000 civarında işçimiz kalmıştır. Bakanın son verdiği rakam, 15 035 işçi çalışıyor. Bir zamanlar, bu, 50 000'di; Türkiye'de 500 000 tütünle uğraşan aile vardı. Şimdi, bunlar, 330 000'e indi. Üretim düştü, işçi düştü; ama, sigara tüketimi azalmadı, sigara tüketimi arttı. Diyebilirsiniz ki, sigara insanlığa zararlı, olmasın varsın, kapatalım; ama, hayır, yine zehirlenecek Türk Halkı. Yabancı ülkelerin sattığı Virginia ve Burley tütünlerinden yapılan sigaralar satılacak. Üstelik, benim halkım, tütüne sigara diye bakmaz, tütüne geçim diye bakar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayalım lütfen.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Aynen, üzüme şarap diye bakmadığı gibi. Siz, tütünün yerine, şimdi, bağ diken insanlara -benim ilçem de dahil, beş yılda yetişen bağlar yetiştirildi o kıraç topraklarda- yüzde 118,8 artı KDV, son, 1 Şubatta vergi koydunuz. Bağcı ayakta şimdi, şarap üreticileri dert yanıyorlar.

Değerli arkadaşlar, peki, tütüncülüğü öldüreceksiniz, bağcılığı öldüreceksiniz, sigara sanayiini öldüreceksiniz, şarap sanayiini öldüreceksiniz, neyle geçinecek bu insanlar, ne yapacak; göç mü edecekler, işsiz mi kalacaklar, hırsızlık mı yapacaklar, ne yapacaklar?! Bakın, Tekel konusunda gündemdışı birkaç kere konuştum, bu konu çok önemli, yurtseverlik konusu; gerekirse gizli oturum yapalım, hangi tekeller Türkiye üzerinde oyunlar oynuyor, bunu araştıralım dedim. Peki, bu Meclis bunu yapmayacaksa neyi yapacak?!

Sayın Bakanım, eğer içinizde kırıntı yurtseverlik, ülkeseverlik, alınteriseverlik varsa, Tekeli özelleştirmeden çıkaracaksınız. Özelleştirme İdaresinin duvarları sağır, orada Tekel işçileri bağırıyor. Yarın büyük SEKA'larla karşılaşacağız; gelin, hem tütün üreticimizi koruyalım hem hazineye Tekelden gelen bu büyük kaynağı kurutmayalım. Bakan diyor ki "onlardan da vergi alırız, sen merak etme." Hayır, hayır, hayır... Çimentoda gördük onu, başka şeylerde gördük; özelleştirmenin Türkiye'yi getirdiği noktayı gördük. Tekelin özelleştirilmesi başka bir şey; ürünün öldürülmesi, tütünün öldürülmesi demek, sigara sanayiinin öldürülmesi demek. Tekel, gerçekten bekliyor...

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen, Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, o yüzden, Tekeli özelleştirmeden çıkarmalıyız, kolunu kanadını kırmamalıyız, hele hele yabancılara satmamalıyız; tütün üreticilerinin kulakları burada, Tekel işçilerinin kulakları, gözleri burada. Gerçekten, onları dinleyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, şahsı adına bir söz isteği daha var; ikisini birlikte yanıtlamak ister misiniz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peki, hay hay.

BAŞKAN - Hay hay.

Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu şahsı adına söz istedi.

Ferit Bey, bir dakika bekleyin lütfen; bir açıklama yapmamız gerekiyor.

Geçici 3 üncü maddede kalınmıştı geçen defa ve geçici 3 üncü maddede, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsı adına söz istemiş olan Ankara Milletvekilimiz Sayın Yakup Kepenek, geçen hafta, iki konuşmayı da yapmış; ama, Divan, atlamışız biz; şahsı adına konuşmasını yapmamış diye düşünmüşüz ve onu, kürsüye çağırmışız, bir yanlışlık olmuş. Divan adına, Sayın Yakup Kepenek'ten özür diliyoruz.

Buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -  Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; Sayın Bakanım, hafta sonu Malatya'daydım. Sadece, tütün üretici bölgelere gittik, 5 kişilik bir milletvekili ekibiyle. O manzaraları size sunuyorum: Yaklaşık 500 tane tütün üreticisi vardı. Hastaneye gidecek, ekmek alacak, ceplerinde parası olmayan insanlar. Hepsinin, Bağ-Kura, 200 kilo tütün, değerli milletvekilleri, 200 kilo tütünden dolayı -yani, kota 200 kilodur biliyorsunuz bir kişiye- zorunlu Bağ-Kur üyesi oldular; bundan dolayı da, her birinin, minimum borcu 7 milyar, 8 milyar, 10 milyar ve hiçbiri, borçları ödenmediği için de, hiçbir sosyal güvenlik, yani, sağlık olarak hiçbir sosyal güvenlik kurumundan yararlanamıyorlar. Manzara bu. 2004 yılı tütünleri, kesinlikle daha alınmadı, bekliyor depoda. Eğer... 200 kilo tütün teslim edecek Tekele ve para alacak. Şimdi, böyle bir insandan, böyle bir insanlar grubundan, haykırmak, nefret ve inanın, bu insanlar perişan. Bu, birinci, işin birinci yanı, sosyal yanı, Sayın Bakanım.

Sayın Bakanım, bu ülke bizim. Eğer, bir ülke, kendi ürününe katmadeğer yaratmayıp, kendi ürününü dünya pazarına sunmadığınız sürece Sayın Bakanım -bu ülke de sosyal devlet- bu ülkenin ekonomisi düzelmez, hep birilerine el açarız, hep birilerinden para bekleriz.

Tütün, bu ülkenin yaklaşık 400 000 ailesinin, yani, 2 000 000 nüfusun ekmeği Sayın Bakanım. Özelleştirme süreci başladı. 30 000 dolar yatırırsanız şartnameyi veririz dedi Özelleştirme İdaresi. Yani, diyor ki "bu şartnameyi 30 000 dolar yatırana veririm. İki, 5 fabrikayı toptan satıyorum."

Sayın Bakanım, adres belli; ya American Tobacco ya Japon Tobacco. Ne olursunuz, gelin, bu ülkede kendi katma değerimizi yaratacak, kendi markamızı yaratacak, kendi ürünümüzü yaratacak bu fabrikaları özelleştirmeyin. En fazla 100 000 000 dolarlık yeni bir yatırımla, ilave yatırımla, Türkiye'de tüm sigara fabrikaları dünya pazarına hâkim olacak sigara üretimi yapar. Biz, tütün üreten bir ülkeyiz; tütünü yok edeceğiz. Eğer bu fabrikalar özelleşirse, iki sene sonra, tek bir gram Türk tütünü alınırsa namerdim, almayacaklar; kendi tütününü getirecek.

Onun için, Sayın Bakanım, hassaten, 2 000 000 nüfus adına, sizin burada yapacağınız bir şey var; Tekeli çıkarın özelleştirme kapsamından. Gelin, Türk köylüsüne, Tekel çalışanına bir müjde verin, ülke adına, ulus devlet adına, millî ekonomi adına. O zaman, bu ülkenin insanı sizi omuzlarına alır; ama, hâlâ, 5 fabrikayı blok sattığınız zaman, hiçbir Türk müteşebbisi bunu alamaz. Özelleştirme İdaresi, acaba, bu fabrikaları yabancılara satmak üzere mi bunu böyle yaptı?! Başka bir şey düşünemiyorum. Ulus devlet, millî ekonomi kavramı ortadan kalkıyor. Birilerinin eline bakacağız Sayın Bakanım, 1 gram tütünümüz alınmayacak.

Sayın Bakanım, bu açıdan, kendi markamızı yaratmazsak, kendi katmadeğerimizi yaratmazsak aç kalırız; köylü aç kalır, ülke aç kalır. Çünkü, tütüne giden para, ülkenin her karış toprağına gidiyor, her yere gidiyor; gıdacıya gidiyor, tamirciye gidiyor, otomobil tamircisine gidiyor, traktör tamircisine gidiyor; o ilde ekonomik bir aktivite başlıyor Sayın Bakanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yine, bu maddede, Tekel arazilerinin Maliye Bakanlığına devri öngörülüyor. Sayın Bakanım, başımdan geçen bir olayı, size arz ettim, sağ olun, ilgi gösterdiniz. Malatya'da Tekel Sigara Fabrikasının kullanmadığı -sadece birileri otopark olarak kullanıyor, otopark; yani, hiçbir kimse işletmiyor, değnekçiler orayı çalıştırıyor- üretimle ilgisi olmayan bir yer... Siz lütfettiniz, Millî Eğitim Bakanımızla görüştük, Sayın Bakanım, lütfederseniz, buraya, devlet-vatandaş işbirliğiyle bir okul yaptırmak istiyoruz biz dedik. Dilenip yaptırıyorum Sayın Bakanım ben bunları. Yapacak adamı buldum. O yörede çok önemli bir okul ihtiyacı vardı... Hakikaten önce lütfettiniz; ama, sonuçta Özelleştirme İdaresinden bir cevap geldi: "Bu arazi özelleştirme kapsamına alınan Malatya Sigara Fabrikasının arazisi olduğundan hiç kimseye verilemez." Özelleştirme şartnamesinde her fabrikanın arazisi belli, yarın sattığınız insanlar çıkıp size dava açabilir. Sayın Bakanım, onun için, bu maddedeki amacınızın -özelleştirme kararınız devam ettiği sürece- çok gerçekleşeceğine inanmıyorum; çünkü, yarın orayı alacaklar diyecektir ki: "Arkadaş, bu araziler özelleştirme kapsamı içindeydi, bunları sen satamazsın." Bunu da bilgilerinize sunuyorum.

Saygılar sunarım, teşekkür ederim; ama, bu okul yerini verirseniz Sayın Bakanım, okulu yaptıracağım, size şeref sözü veriyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Size inanıyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz sizin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tekelin borçlarının mahsubuyla ilgili bir madde görüşülüyor. Bu arada, tabiî, Tekel konu ediliyor.

Tekelin özelleştirilmesiyle ilgili olarak, son günlerde çok fazla yanlış bilgilendirmeler, maalesef, kamuoyuna ve bilhassa Tekel camiasına yönelmiş durumda ve bundan dolayı da Tekel işçilerinde, zaman zaman, rahatsızlıklar oluyor.

Şimdi, muhalefet yapmak iyi, güzel bir şey, demokrasinin de bir icabı; yalnız, bazen öyle yanlış bilgilerle mücehhez oluyorsunuz ki, o bilgilerle, burada, sanki doğruymuş gibi, duygu yüklü birsürü konuşmalar yapılmakla kalmıyor; ayrıca, oralara gidip, oralarda da yanlış bilgiler veriyorsunuz. Sıkıntı bu.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Nesi yanlış, Sayın Bakan?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size söyleyeyim. Bu özelleştirmeyi nedense bir türlü içinize sindiremediniz.

Bakın, Tekel yahut da sigara fabrikalarının Bulgaristan'da bile özelleştirildiğini biliyor musunuz? Bulgaristan'da... Fas'ı söylemiyorum, burnumuzun dibindeki Bulgaristan'ı söylüyorum. Gidin, her yerde bu özelleştirilmiş.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Vergileri toplayamıyorsunuz!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Verilen bilgilere bakın, ne kadar yanlış. Deniliyor ki, Tekel, şu kadar milyar Yeni Türk Lirası veyahut da şu kadar trilyonu ödedi.

Değerli arkadaşlar, bu aldığımız vergi, hepsinden alınan vergi, ötekiler Tekelden de fazla ödüyorlar. Şimdi, Tekel ödüyor, ötekiler ödemiyor diye bir şey yok. Sigara üzerinden alınan vergileri herkes ödemek mecburiyetinde, kimin üretimi daha fazlaysa, o daha fazla ödüyor parayı.

Katrilyonlarla vergi topluyoruz biz bütçeye, 6 - 7 katrilyon lira topluyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Toplayamadığınız ne kadar, Sayın Bakan?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Türk tütüncülüğü ne oluyor, Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Türk tütüncülüğünden de bahsedeceğim.

Bakın, size başka bir şeyden bahsedeceğim, burayı bilmiyorsunuz; Tekelin borçları -yahut da alacakları diyelim- birikmiş, birikmiş ne kadar olmuş biliyor musunuz; 2004 sonu itibariyle 536 trilyon lira Tekelin alacağı var; görev alacağı, bu görev zararı. Nedir; alınmayan, yakılacak olan tütünleri alıyorsunuz, alıyorsunuz, alıyorsunuz, bu milletin cebinden 500 trilyon liradan fazla para çıkarıyorsunuz. Buna, bir dur demek yok mu allahaşkına?!

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - 95'ten bu yana 1 gram tütün yakılmadı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Burada daha çok, daha fazla bu.

"Efendim, buradan da alalım tütünü, şuradan da alalım tütünü..." Evet, alalım, güzel de, bu tütün işlenecek tütün mü, millete yarayan tütün mü, onu düşünmeden "kim bu kadar veriyorsa, ben 5 lira daha üstüne veririm" mantığıyla alınan, yıllarca alınan, yüzlerce trilyon liraya mal olan tütün parasını millete ödetiyorsunuz canım, olur mu bu?! Yetmiş milyon insandan vergileri toplayacağız, 100 trilyonları buraya vereceğiz! Bu adalet mi, bu sistem mi; yani, olur mu böyle şey?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türk tütüncülüğüne gelirsek; Türk tütüncülüğünün esas gelişmesi, Türk tütüncülüğünün kalitesinin artırılmasıyla mümkündür ve inanın, Türkiye'de, tütüncülük daha da gelişecektir; ama, para etmeyen tütünleri üretmek suretiyle değil, hakikaten üretime sarf edilen tütünleri geliştirmek suretiyle Türk tütününün ekonomideki yeri fazlalaşacaktır.

Bakınız, şimdi Avrupa Birliği tütündeki sübvansiyonları kaldırıyor, Yunanistan sübvansiyon alamayacak, bizim en büyük rakibimiz. Bundan sonra herkes gelecek. Şark tütününü muhakkak surette harmana girmek mecburiyetindedir.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Yüzde 15 Sayın Bakan, yüzde 15.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şark tütünü, gelip ancak Türkiye'den alacaklar.

Özelleştirmeye gelince; değerli arkadaşlar, özelleştirme demek, işçileri çıkarmak demek değildir. Özeleştirme demek, fabrikaları kapatmak değildir. Özelleştirme demek, tütüncülüğe balta vurmak değildir. Özelleştirme, bunu bir mantık çerçevesinde, ekonomiye yük olmaktan çıkarıp, ekonomiye katkı sağlayan bir mekanizma haline getirmektir. Bunu, yüzlerce defa anlattık çeşitli platformlarda; tekrar anlatıyoruz. Burada öyle bir manzara çiziyorsunuz ki, fabrikalar kapanıyor, kimse tütün ekemeyecek, efendim mahvoluyor gidiyor. Madem mahvoluyor gidiyordu da, Tokat Sigara Fabrikası için, işte, hep beraber "lazım değil bize hard-box makineleri" dediniz, kabul etmediniz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz öyle demedik.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dediniz canım, bırakın allahaşkına!

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siz söylediniz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hayır canım! İşte, dediniz, birsürü şeyler getirdiniz. Bizim gruptaki arkadaşlar da "madem öyle, sizin dediğiniz olsun" dedi.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hükümetsiniz, yapsaydınız doğrusunu biz yanlış söylüyorsak!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yanlış söyleyip doğrusunu yapma!.. Doğruyu söyleyin! Muhalefetlik kolay değil! Doğru, iyice gidin, anlayın! Bakın, şimdi 536 trilyon lira görev zararı bu milletin üzerine yüklenmiş, yıllarca, kullanılamayan, yakılan tütünleri aldığımız için...

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - On senedir tütün yakılmıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Aldığımız için...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - 1995'ten bu yana tütün yakılmıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, Tekel; Tekelin özelleştirilmesi. Ne olacak Tekel özelleştirildiği zaman; yeni alacak olan kimseler -herhalde burasını babasının hayrı için almıyor- buraya daha modern makineler getirecek, daha yatırımlar yapacak. Bunu, bu işi, ya devletin yapması lazım yahut da özelleştirip özel sektörün yapması lazım. Devletin şu anda yatırım imkânları olmadığı için, devletin zaten ekonomik faaliyetlerden çekilmesi gerektiğine inandığımız için bu özelleştirmelere devam ediyoruz ve burada, hem Tekel daha yüksek katmadeğerlere ulaşacaktır, daha rantabl çalışacaktır ve o sigara fabrikalarının da bacaları daha iyi tütecektir. Bugün, şimdi, özel sektöre izin verdi bu Meclis, sizler verdiniz hep beraber.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Biz vermedik...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Siz belki yoktunuz o zamanki kararda; ama, verildi. Şu anda özel sektör fabrikalarında çalışan işçiler herhalde bizim vatandaşlarımız, başka memleketten gelip çalışmıyorlar. Dolayısıyla, oradakiler de tütün işçisi, Tekelde çalışan da tütün işçisi; yani, bu devletçilik düşüncesini artık bırakmanız lazım. Burayla bir yere gidilemiyor, olmuyor. Özelleştirmeyi yapmak mecburiyetindeyiz.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- Doğru yapın, doğru!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakınız, ileri çağdaş ülkelere bakınız, hepsi özelleştirmelerini tamamlamış. Biz, 80'lerden beri hâlâ konuşuyoruz bunu ve öyle yanlış işler yapıyoruz ki, hem özelleştirilecek diye yatırım da yapılmamış yıllardır, yıllardır yapılmamış yatırım hem de devletin üzerine yük haline getirilmiş; yazık, günah.

Gittiniz, işte, SEKA'da da birsürü şey yaptınız, orayı ziyaretler ettiniz, bilmem neler; SEKA'yı söktürmeyiz, ettirmeyiz falan falan... Trilyonlarca parayı milletin üstüne yük mü yüklemek istiyordunuz; onu söyleyin.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nerede trilyonlarca?!. Yok öyle bir şey!.. 

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yetmiş milyona hakaret ediyorsunuz onu demekle; yanlış oluyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Lütfen, lütfen... Ne hakaret edilmesi?!.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Milletvekilleri gezmesin mi, görmesin mi?!.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lütfen, şu sözünü geri alsın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, o kadar zararları...

BAŞKAN - Sayın Bakan...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ben, toplayacağım fakir fukaradan vergileri, lüzumsuz politikaların uğruna heba edeceğim; olur mu böyle şey!

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lütfen, düzeltin Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica ediyorum. Yani, muhalefet partisinden veya İktidar Partisinden milletvekilleri de ziyaret ettiler, herkes ziyaret etti; ama, onları "millete hakaret ediyor" diye itham etmeniz doğru değil. Bu sözünüzü lütfen geri alın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki, tamam, geri alıyorum.

O zaman, yetmiş milyona yazık ediyorsunuz, yazık ediyorsunuz, yazık! Toplayacağım fakir fukaradan vergileri, ondan sonra zarar eden fabrikaların zararını ödeyeceğim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Öyle değil, onun sebebi başka...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Olmaz!.. Olmaz!.. Olmaz!...

Bakın... Bakın, doğruda birleşelim. Hakikat neyse onda birleşelim. Bütün hepimizin vazifesi, hepimizin isteği, arzusu, bu milletin refah düzeyini artırmak değil mi?!

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Böyle mi artacak?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, işte böyle artar. Öyle derseniz, artmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir de, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Bey, şimdi, okulla ilgili olarak, ben, tekrar ilgileneceğim; ama, burada, "ben bakana inanmıyorum" deyip de, sonra, tekrar, "bunu yapar mısın" dersen; bak, o zaman olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Öyle, bakana inanmıyorum demedim. Hayır... Hayır...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İnanacaksın, bana inanacaksın, ben doğruları söylüyorum, Sayın Aslanoğlu.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben inanmıyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Siz inanamazsınız zaten. Hiçbir zaman inanmadınız, inanamazsınız.

Saygılar sunuyorum arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ben öyle demedim.

BAŞKAN - Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu öyle bir söz söylemediğini söylüyor; yanlış anlamışsınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - O zaman ben yanlış anlamışım.

BAŞKAN - Anlaşıldı o zaman.

Buyurun Haluk Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Maliye Bakanı konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun söylemleriyle millete hakaret ettiğini ifade etti. Bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

AHMET IŞIK (Konya) - Geri aldı... Geri aldı...

BAŞKAN - Haluk Bey, ben, o sözü söyler söylemez Sayın Bakan, o sözün söylenmemesi gerektiğini, yanlış olduğunu, orayı sadece...

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu konudaki, kısa...

BAŞKAN - ...sadece Cumhuriyet Halk Parti milletvekillerinin değil, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin, başkalarının da ziyaret ettiğini ve onları millete hakaret ediyor görmemek gerektiğini, bu sözü geri almaları gerektiğini söyledim; Sayın Bakan da geri aldılar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben 60 ıncı maddeden, kısa bir açıklama istiyorum, hak istiyorum.

BAŞKAN - O zaman, yerinizden, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanı, zaman zaman, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin konuşmaları üzerine kürsüye gelip, ekonomi hakkında, özelleştirme hakkında, böyle ders verir gibi bir edayla konuşma âdeti edindiler.

BAŞKAN - Kısa olalım, kısa...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, bu millete hakaret etmeyi bırakın, bu ulusun, bu milletin özdeğerlerini savunarak bu millete iyilik etmektedir. Bu, çok net ve açık bir tutumdur. Yani, özelleştirme, ekonomide başvurulabilecek bir enstrümandır; bunu kabul ediyoruz. Çağdaş ekonomilerde özelleştirme, gerektiğinde başvurulacak bir enstrümandır; ama, Türkiye gibi, büyük uluslararası güçlerin, yaşadığımız coğrafyada orta ve uzun vadeli hedefleri, stratejileri düşünülürse, Türkiye'deki stratejik devlet yatırımlarının, Türk Hava Yolları gibi, Tekel gibi, Petkim gibi, TÜPRAŞ gibi, Erdemir gibi, bu tipte, stratejik ulusal yatırımların Türkiye'nin elinde kalmasının, ulusal değer olarak kalmasının önemini savunuyor Cumhuriyet Halk Partisi. Ama, şurada şunu da ifade etmek istiyorum: Bakın, TMSF'nin elinde bulunan bazı yayın kuruluşlarının yabancılara blok satışı konusunda en çok itiraz, CHP kadar, AKP Grubundan da geldi. Sayın Maliye Bakanının özelleştirme mantığına ben hayranım; satalım, bedavaya satalım diyor. Yani, Balıkesir SEKA'da -bugün konuşuldu- 1 100 000 dolara satıp, içini boşaltıp, 10 000 000 dolara alıyor; bu mu vatana hizmet, Sayın Bakan; bu mu vatana hizmet; yoksa, bu milletin hakkını savunmak bu mu sizce?! Yazıklar olsun...

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, "yazıklar olsun" oluyor mu?!

AHMET IŞIK (Konya) - Geri alsın, Sayın Başkan, geri alsın!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, şimdi, tüm Genel Kurula hitap ediyorum: Konuşmalarımız sırasında kırıcı olmamak gerekiyor, bazı ağır sıfatları kullanmamak gerekiyor; o nedenle, Sayın Bakanı, konuşması sırasında uyardım ve sözünü geri almasını rica ettim, "vatana ihanet  ediyorlar" sözünü.

"Yazıklar olsun" da, ağır kaçan bir sözdür.

AHMET IŞIK (Konya) - Kastını aştı...

BAŞKAN - Sayın Koç'un -zannedersem- nezaketi, onu kullanmamış olmayı tercih eder.

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, düzelteme ihtiyacı duyuyorsanız düzelteyim. Türkiye'nin yararına olan her harekette Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Bu sözümü, bu kapsam dışında değerlendiriyorsa geri alıyorum; ama, onun dışında, yazıklar olsun sözünü, aynı mantığı savunan herkes için bir kere daha ifade ediyorum.

AHMET KAMBUR (Tekirdağ) - Geri mi aldı şimdi?!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Geri mi aldı?!

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Üzerinize alınmayın...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, şimdi, soru-yanıt kısmına geçiyoruz.

İlk soru, Sayın Haluk Koç'un.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltiyorum:

Sakarya Milletvekili arkadaşım Recep Bey demin bir konuşma yaptılar. Ben, Sayın Bakanın ağzından da, Adapazarılılara… Adapazarı'nın 6 tane AKP milletvekili var; ama, Cumhuriyet Halk Partililerin hepsi de yedinci milletvekili olarak görev yapıyorlar Sakarya için.

Şu soruyu soruyum...

Sayın Bakan, dinlerseniz lütfedip.

Adapazarılılar, Sakaryalılar şunu öğrenmek istiyorlar ve Sayın Bakanın ağzından bunun yanıtını öğrenmek istiyorlar: Adapazarı Şeker Fabrikası üretime geçecek mi; ama devlette, ama özelde? Bu birinci.

İkincisi; Adapazarı ve çevresindeki şekerpancarı üreticileri, ürettikleri şekerpancarının Adapazarı'ndaki şeker fabrikasında şekere dönüştüğünü yaşayacaklar mı yaşayamayacaklar mı?

Sayın Bakan, lütfedip buna cevap verirseniz, tutanaklardan Sakaryalılar da izlemek durumunda kalacaklar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, sorularınız görüşmekte olduğumuz maddeyle ilgili olsun lütfen.

Sıra, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'da.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan Tekelin özelleştirilmesini savunurken "devletçi bir anlayış artık kalmıyor" dedi. Geçen sefer -Tekeli almasına ramak kalmıştı- 1 150 000 000 dolar veren Japon Tobacco, Japonya'da -Maliye Bakanlığı yüzde 60 payına sahip- bir devlet tekeli. Bu Japonlar bu kadar akılsız mı ki, kendi ülkelerinde devlet tekeli olan büyük bir firma, Türkiye'deki Tekeli almak istiyor?! Sayın Bakanım, bu, bir pazarı almak değil mi; Türkiye'deki pazarı almak değil mi? Yani, bu, devletçilik, özel teşebbüsçülük değil, ülkemizin pazarlarını satmak değil mi?

İki: Özelleştirilecek bir şey -biz mantık olarak karşıyız ama- öldürülerek, kolu kanadı kırılarak, içi boşaltılarak, imajı yaralanarak verilecek bir kuruluşla; üretimde fazla, pazarda fazla, canlı olan bir kuruluş daha iyi değil mi? Sonra, Türk tütüncülüğü, yabancı sigaralar burada çok satılırsa -son on yıllık gelişme o- nasıl gelişme gösterecek? Siz, burada diyorsunuz ki: "Türk tütüncülüğü gelişecek." Hayat öyle göstermiyor.

Bunları istiyorum ve teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Enis Tütüncü.

Arkadaşlar, ne kadar kısa, vurucu soru sorarsanız, o kadar çok arkadaşa soru sorma fırsatı ortaya çıkar; süremiz sınırlı. Bu uyarıyı da yapmış bulunuyorum.

Buyurun Enis Bey.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, son ÖTV artışı, gerçekten, özellikle üzüm üreticilerine çok büyük bir darbe vuruyor dolaylı olarak, Tekelin özelleştirilmesi sonucu. Biliyoruz ki, tütün üreticileri, özellikle Denizli yöresinde üzüme yöneldiler; fakat, son ÖTV artışıyla, özellikle içkilere ve şaraba getirilen bu yüzde 118 oranındaki vergi artışları, üzüm üreticilerini çok büyük ölçüde perişan etti.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, bu ÖTV konmadan önce, geçen sene Tekirdağ'da şarap üreticileri büyük ölçüde piyasadan çekildiler ve üzüm üreticileri, en fazla 130 000-140 000 liraya şaraplık üzümünü sattılar; oysaki, 2003 yılında 220 000 liraya satılmıştı. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Üzüm üreticilerini, Tekelin de devreden çekilmesi sonucunda çok büyük bir şekilde yaralayan bu hükümet politikası acaba sürdürülecek midir? ÖTV'nin bu çerçevede indirilmesi, üzüm üreticilerinin rahatlatılması açısından düşünülmektedir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, konuşmanızda, bir kere -ona sonra geleceğim- çok kaliteli tütün üretilecek ülkede ve tütün kalitesi yükselecek, katmadeğer yaratılacak dediniz.  Türk köylüsü şunu soruyor: Acaba, siz bize öğrettiniz de, kaliteli tütün ekmedik mi?.. Bugüne kadar, kaliteli tütün ekmeyi, acaba, dediniz de, biz mi ekmedik? Kaliteli tütün ekmek, özelleştirme sonrası mı acaba planlandı; yani, Türk köylüsü illa özelleştirmeyi mi beklemek zorundaydı?

Sayın Bakanım, ikinci sorum: 8 Şubat dediniz, 8 Mart dediniz, 8 Nisan dediniz ve blok satış hâlâ devam ediyor. Acaba, Türk müteşebbisine -bak, altını çiziyorum; Türk müteşebbisine -belki, illa devletçi değil- Türk özel sektörü de rantabl, verimli çalışma yapan- illa bunlar özelleştirilecekse, bir fabrikayı çok rantabl bir şekilde Türk müteşebbisine satıp, burada test edip, Tekelin tümü ondan sonra özelleştirme kapsamına açılsaydı, ülke açısından, tütün ekicisi açısından ve çalışan açısından daha iyi olmaz mıydı?

Üç: Çalışanlar çok üzülüyor, acaba biz mi başarısızdık diyor; ama, Tekel çalışanları, hakikaten çok emek veriyorlar, cansiparane çalışıyorlar. Ne olursunuz; Tekelin bu hale gelmesinin, siyasetçiler mi, çalışanlar mı suçlusu?

Ben, Sayın Bakanıma bunları soruyorum.

BAŞKAN- Sayın Kemal Sağ, buyurun.

KEMAL SAĞ (Adana)- Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, SEKA'yı özelleştiriyorsunuz; dolayısıyla, kâğıt üretimi dışa bağımlı hale geldi. Demir-çelik sanayiinde Erdemiri blok halde satmayı düşünüyorsunuz ve yakında, böylece, yassı çelik üretiminde de, yine dışa bağımlı hale geleceğiz.

Gelelim Tekele; Sayın Bakanım, siz, birçok sigara fabrikasını satıyorsunuz, kapatıyorsunuz. Ben, Adana olarak baktığım zaman, Adana Sigara Fabrikasındaki 300-500 işçinin bu satış sonucunda ne olacağını merak ediyorum. Adana, doğudan vasıfsız 550 000 göç almış, ama, Sekizinci Kalkınma Planında bile bu konuya değinilmemiş bir ildir, gerçekten, mağdur bir ildir. Adı büyük, ama, sorunları da büyük bir ildir.

Şimdi, bu fabrikayı kapattığımız zaman, üç olay çıkıyor: Bir, işçi işsiz kalacak. İki, çiftçi yakında üretimi bırakmak zorunda kalacak; çünkü, yabancı firmalar Türk tütününü kullanmayacaklar üretimde yakın bir zamanda ve yabancı tütüne alışan Türk içicisi de yabancı sigara içmek zorunda kalacak. Bu durumda, özellikle işçi açısından, Adana Sigara Fabrikası konusunda ne düşünüyorsunuz Sayın Bakanım, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Soruyla ilgili süreyi aştık; hatta, Sayın Bakanın yanıt verme süresinden 1 dakikayı da aldık.

Buyurun Sayın Bakan, yanıt vermek için.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, takdir edersiniz, çok çeşitli sorular ve konunun dışında sorular soruluyor. Onun için, müsaadenizle, konu dışındaki sorulara cevap vermeyeceğim. Sayın Koç, tamamen konunun dışında soru sorduğu için, ona cevap vermiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - İki gündür konuşuluyor Mecliste Sayın Bakan; neresi konunun dışında Adapazarı Şeker Fabrikasının?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Hangi maddeyi konuşuyoruz Sayın Başkan?

HALUK KOÇ (Samsun) - Her maddeden konuştunuz; çıktınız burada, genel, özelleştirmeden bahsettiniz Sayın Bakan.

BAŞKAN - Yerinizden konuşmayın lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Koç, Grup Başkanısınız, yerinizden konuşmak yakışıyor mu?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Grup Başkanvekiliyim, Grup Başkanı değilim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Grup Başkanvekilisiniz; hiç öyle müdahale oluyor mu, yakışıyor mu yani?!

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın lütfen.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz de Bakansınız, koskoca Partinin hükmî kişiliğine hakaret ediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, gündeminizle ilgili konuşmayı yapın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -  Peki.

BAŞKAN - Gerekli uyarıları biz yaparız, merak etmeyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peki. Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Gazalcı, Japon Tobacco'nun yüzde 60'ı Maliye Bakanlığına ait bir kuruluş olduğunu söyledi. Şu anda yüzde kaçı Maliye Bakanlığına bağlı, tam olarak onu bilmiyorum; fakat, Japonya, takdir edersiniz ki, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bir tanesi ve bütün meselelerini aşağı yukarı halletmiş. Millî geliri aşağı yukarı 30 000 dolarlar civarında olan bir ülke. Bizim millî gelirimiz 5 000 dolar. Onlar birçok meselesini halletmiş, özelleştirmesini de halletmiş, her şeyini halletmiş. Önce biz özelleştirmemizi halledelim, ondan sonra, şu kalkınmamızı da o hallere getirelim, ondan sonra, onlarla boy ölçüşmeye kalkalım. Onun için, şimdi bizim durumumuzda olanlara bakın, bizden biraz yukarıda olanlara bakın, Avrupa'ya bakın, yakın komşularımıza bakın. Biraz önce bir misal verdim, Bulgaristan dedim. Daha ne misal verilecek yani?!. O bakımdan, değerli arkadaşlar, özelleştirmenin faydalarını, artık, tamamen anlamaya çalışalım.

Sayın Tütüncü ÖTV artışıyla ilgili olarak konuştu. Gerçi, buradaki konu, Tekelin borçlarının mahsubu konusu; ama, yine, şaraba olan ÖTV'lerle ilgili olarak... Biz, ÖTV artışını bütün hepsine yaptık, yalnız bir yere mahsus olmak üzere yapmadık. Onların içerisinden böyle sağa sola çekilebilecek bazı konuları alıyorsunuz, sırf onları konuşuyorsunuz. Bu ÖTV artışları bir program dahilinde yapılıyor ve bunları da yapmak mecburiyetindeyiz. İlk defa biz yapmadık, her dönem yapılmış olan şeylerdir bunlar. Dolayısıyla, yani, bir sektöre mahsus olarak, bu sektörü zor duruma düşürmek için, asla, biz, ÖTV artışı yapmayız. Aksine, o sektörün gelişmesini isteriz ki, alacağımız, toplayacağımız vergiler fazla olsun. Dolayısıyla, biz, kati surette, bir sektöre karşı bir ÖTV artışı yapmıyoruz.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun kaliteli tütün meselesine gelince; tabiî, bunu öğretmemiz lazım. Türkiye'deki en önemli husus, bilhassa, tarımda verimliliğin ve kalitenin artırılmasıdır. Tarımda kalitenin artırılması için Tarım Bakanlığımız çok önemli çalışmalar yapıyor. Tütünde ne kadar çalışma, nasıl yapıldı, onu kesin bilmiyorum; ama, daha yakında, gözlerimle şahit olduğum, bu buğdayda süneyle ilgili mücadele o kadar güzel yapıldı ki, Polatlı bölgesi, Konya bölgesi, hatta Edirne bölgesi, bu süne meselesinde, bu sene, fevkalade güzel neticeler aldı ve kaliteli buğdaylar elde etti Tarım Bakanlığımızın çalışmaları neticesinde.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu; toparlayın lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peki.

Bir de, Kemal Sağlam Beyin "yabancı firmalar Türk tütünü kullanmayacak" diye bir şeyi oldu. Yabancı firmalar Türk tütünü kullanıyor değerli arkadaşlar.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Yüzde 15...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Harmanlarında kullanıyor.

Bakın, yine yanlış bilgilendiriliyorsunuz, yanlış şey ediyorsunuz; yüzde 34 bizim harman şeyimiz var, şark tütününü yüzde 34 kullananlar var ve bunun içerisinde de birçok yabancı firma bunu kullanıyor. Bununla da kalınmıyor, Türkiye'den tütün ihraç ediliyor dışarıya ve birçok yabancı firma, gelip, Türkiye'den tütün alıp, dışarıya ihraç ediyor. Bırakın Türkiye'yi, dışarıda bile şark tütünü harmanları giriyor. Bunu da bilgi olarak arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, geçici 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamayı yapacağız, karar yetersayısını arayacağız.

Geçici 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.56


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.10

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının geçici 4 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, geçici 4 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Geçici 4 üncü maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; geçici 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Geçici 5 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 5.- Münhasıran Ilısu ve Yusufeli Baraj ve HES projelerinde kullanılmak üzere temin edilen proje kredileri ile diğer her türlü imkân, avans mahsubunu müteakiben bütçeleştirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı maddesinin geçici 5 inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum; Grubum ve kendi adıma, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni açıldığında, hemen, açılır açılmaz, çok önemli kanunlar kabul etti. Meclis yeni açılmıştı, yeni bir devlet şekilleniyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir savaşı idare etmek durumundaydı, bir ordu kurmak durumundaydı; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer meclislerden ayrı bir özelliği var; Türkiye'de, önce Meclis kurulmuştur, ordu sonra kurulmuştur. Hatta, 26 Ağustosta İzmir'e doğru harekât komutunu veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları, ilk hedefiniz Akdenizdir; ileri" demişti. O nedenle, kurulan yeni devletin ve Büyük Millet Meclisinin sorunları olabilecekti; ama, buna karşı çıkan iradeler de olabilirdi. Bu nedenle, hemen hemen ikinci veya üçüncü sırada bir kanun kabul etti Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bunun adı Hıyaneti Vataniye Kanunu idi; yani, vatana ihanet edenlerin çarptırılacakları cezaları vesaireyi düzenleyen önemli bir kanundu.

BAŞKAN - Bülent Bey, biraz ara verin lütfen.

Değerli arkadaşlarım, hem Sayın Bakanın hem dinlemek isteyenlerin Bülent Baratalı'nın söylediklerini duyması gerekiyor. Duyabilmesi için de aramızdaki konuşmaları keselim, uğultu oluyor. Akustik nedeniyle sizin hafif konuştuğunuzu zannettiğiniz zaman ortaya çıkan sesler artarak uğultu haline geliyor ve çalışma ortamını bozuyor. Lütfen, daha sessiz olalım.

Buyurun Sayın Baratalı.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten, bu kanun çok önemli işler yapmıştır; çünkü, Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’unun "Belgeler" bölümünde çok önemli belgelere yer vermiştir. Vatana ihanet eden cemiyetleri, dernekleri isim isim saymıştır. Aklımda kaldığı kadarıyla, bunlardan bir tanesi Kürt Teali Cemiyetidir, diğeri İngiliz Muhipleri Derneğidir ve buna benzer derneklerdir. Nutuk'unun 3 üncü cildinin 1 inci sayfasında, hainlikten ve bunlardan bahseder ve bir vatana ihanet, bir vatan haini tarifi yapar. O zaman, dikkat edilirse, vatan hainliği şöyleydi: Bir askerî sırrı düşmana vermek, bir cephenin önemli ipuçlarını düşmana vermek, bir askerî geminin mühendislik hesaplarını vermek gibi; ne bileyim, bir cephaneliği, önemli bir tahkimatı düşmana vermek şeklinde; daha çok askerî sırlardı. Zaten, o zaman, düşman, müstevliler, emperyalistler, resmî üniformalarını giyerek gelirlerdi, gemileriyle, tanklarıyla, toplarıyla gelirlerdi. Bunları hep gördük. Daha geçen hafta Çanakkale'nin çok önemli bir haftasını, deniz savaşlarının 85 inci yıldönümünü kutladık.

Değerli arkadaşlar, o zaman böyle tanımlar yapılıyordu, o zaman vatan hainliği buydu. Şimdi ise, daha çok, düşmanlar, yani, ülkemizi çökertmek isteyen insanlar bizim kılığımızda geliyorlar. Resmî kisveleri yok. Bizim içimizden insanlar buluyorlar. Hatta, bu insanlar önemli görevlerde falan da olabiliyor.

Yine, vatan hainliği suçunun tanımı askerî sırlardan daha çok ekonomiye doğru döndü. Mesela, bir ülkeyi ekonomik olarak çökertmenin, bence vatan hainliği tanımının içine girmesi lazım. Nedir; sahte para basmak, bence vatan hainliğidir; sahte faturalar düzenlemek, naylonfaturalar düzenlemek gibi şeyler, eylemler bence vatan hainliğidir. (CHP sıralarından alkışlar) Yine, hayalî ihracat yapmak vatan hainliğidir. Onun için, bence, Meclis, bu Hıyaneti Vataniye Kanununu -hâlâ yürürlükte olan bir kanun, çok da güzel işler yapmış- yeniden yeni bir şeyle... Belki gruplar anlaşarak, bu vatan hainliğinin ne olduğunu, nelerin içine girdiğini; hangi ekonomik suçlar eğer ülkeyi hakikaten çökertecekse, bunların hangileri olduğunu... Benim saydığım olabilir bunlar; hayalî ihracat olabilir, naylon fatura düzenlemek olabilir, para basmak olabilir. Bunları yeniden gözden geçirmeliyiz. Hatta, belki, dışarıdan, işte, bir proje için kredi getir, nasıl bulursan bul, sen bul yalnız, projenin tamamını kapsasın; ama, sen bunu sonradan bütçeleştir, hazineye, Türk Halkına ne kadar zararı olursa olsun; ama, bunu muhakkak yapalım gibi düşünceler de bence bu vatan hainliği içine girebilir.

Nasıl eskiden İngiliz Muhipleri Derneği varsa, şimdi belki de Muhibbani Amerikanlar var veya Transnational Şirketler Muhipleri Dernekleri de olabilir. Bunları yeniden bir gözden geçirmekte ve yeniden irdelemekte yarar var diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ilısu ve Yusufeli Barajlarının ve bunların üzerindeki hidroelektrik santrallar, hidrolik enerjiyi konuşacağız. Bunlar hakikaten yerel kaynaklar, bizim coğrafyamızın kaynakları yenilenebilir kaynaklar. Bunlara "hayır" demek pek mümkün değil. Siyasî iktidar da, bunlar için iki tane önemli proje bulmuş ve kredi de bulmuş; bunları, bugün bizim önümüze getiriyor; ama, bunun "münhasıran" şeklinde başlayan ifadesi, biraz, bütçe tekniğine aykırı gibi geliyor bana. Neden aykırı gibi geliyor; bir defa, bütçeyi yeni yaptık, yani, daha bütçenin ilk dilim ödenekleri serbest bırakılmadı. "Münhasıran" demek, "hasretmek" demektir. Yalnız, bir konuya hasredilen bir kanunu yanlış buluyorum. Neden, bunu bütçede konuşmadık, neden o zaman getirilmedi veya bizim getirdiğimiz İzmir Çevreyolu Kuzey Dalı Projesi, neden "bütçeye yük getirir, enflasyonu azdırır" diye reddedildi; bunları merak ediyorum.

Ayrıca, bu, bütçe yapmaktaki samimiyet, gerçeklik, saydamlık, denklik gibi, bütçenin ilkelerine de aykırı bulunmaktadır.

Ayrıca, hakikaten çok iyi olacaktır tabiî, bu kaynakların devreye girmesi; çünkü, Türkiye'nin, 126 milyar kilovat/saat hidrolik kaynakları potansiyeli bulunmaktadır. Biz bu kaynakların, hâlâ daha, ancak yüzde 35'ini kullanabiliyoruz.

Şimdi, bu yapılacak iki tane barajla, değerli arkadaşlar, bu kaynakların kullanılabilirliğini, hakikaten, üstlere çıkarıyoruz. Nedir bu; Ilısu Barajı Dicle Nehri üzerine yapılıyor. Toplam kurulu gücü 1 200 megavat, yılda ortalama 3 833 GW/saatlik bir enerji üretimi sağlıyor. Yenilenebilir bir enerji, ülke kaynaklarıyla bağdaşır bir enerji ve dışa bağımlı olan bir enerji değil.

Aynı şekilde, Çoruh Nehri üzerine yapılacak olan Yusufeli ve Artvin Barajları da, toplam 872 megavat gücünde, 2 731 GW'lık, bir yıllık enerji üretecektir.

Bu nedenle, bunlara evet diyoruz. Tabiî, bir de işin sosyal boyutu var. Yani, Artvin'de meydana gelebilecek olan sosyal sarsıntıları, sanıyorum, benden sonraki arkadaşım, yörenin milletvekili Sayın Çorbacıoğlu anlatacak. Bu arada tabiî, Ilısu Barajının da Hasankeyf'i, yani, çoklu bir medeniyeti ortadan kaldırma durumu var. Bunları göze alıyor ki siyasî iktidar, bunları getiriyor değerli arkadaşlar.

Yalnız, Ilısu Barajında şöyle denmiş: Gidin krediyi bulun, nasıl bulursanız bulun, ihale yapmadan, yani, bir yarışma yapmadan, bir rekabet ortamı sağlamadan bir krediyi bulun, neye mal olursa olsun, siz, bunu avans olarak da kullanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

...harcamaları yapın, sonra bütçeleştirelim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu, son derece sakıncalı bir sistemdir. Elbette, meydana gelebilecek sosyal boyutlarını gidererek, tedbirler alarak, bu Ilısu ve Yusufeli Barajlarını yapalım, üzerine de hidroliklerimizi kuralım, hem Dicle üzerindeki akımlar düzelsin hem de buradan bağımsız olmayan bir enerji üretelim. Peki, neden ihale yapmıyoruz, neden açıklık yaratmıyoruz, neden rekabet ortamı yaratmıyoruz; bunlar sorgulanmalı.

Diğeri, Nurol firmasının yanına yakıştırılan, sokulan iki tane şirket var. Bunlardan bir tanesinin, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, bu konularda hiç tecrübesinin olmadığı söyleniyor. Yani, background'unda bu tür tesisleri yapmak gibi herhangi bir işi yapıp bitirmemişler, bir bitiriş belgeleri yok, yapım belgeleri yok. Bunlar bir terminal yapmışlar, ayrıca, bu terminal yanında da dubleks konutlar yapmışlar; bunları da sizin takdirinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, Sayın Başkan izin verirse, Sayın Hilmi Güler'in bir yazısını okumak istiyorum: "Enerjide yüzde 65 oranında dışa bağımlılık var. Bu, 2020 yıllarında yüzde 80'lere varacak. Dışa bağımlılık millî güvenliğimizi tehdit eder boyutlarda" diyor; ama, Türkiye'nin fosil yataklı tesisleri çalıştırılmıyor. Hangi tesisler çalıştırılmıyor; ben size okumak istiyorum: Bursa Doğalgaz Santralımız kapalı, Orhaneli Termik Santralımız çalışmıyor, 3 üniteli Kemerköy, 2 üniteli Yeniköy, 3 üniteli Yatağan Termik Santralını de tek ünite çalıştırabiliyoruz. 4 üniteli Afşin-Elbistan tek ünite çalışıyor; 2 üniteli Çan Termik Santralı tek ünite çalışıyor.

Şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum: Niye bunları çalıştırmıyoruz veya niye siz iktidara gelir gelmez, hükümet olur olmaz, Mavi Akım Projesi hakkında bir soruşturma başlattınız ve BOTAŞ tahkime gitmeye çalıştı ve sonra BOTAŞ bu tahkimden vazgeçti?

Yine bakın, deniyor ki: "Biz, özellikle Bulgar elektriğini mobil santrallarda ve Rusya'dan Mavi Akım  ile aldığımız gazları geçici bir süre durdurarak günde 2 000 000 dolar kazancımız oldu." Ben de bunu böyle kabul ediyorum. Şimdi tekrar sormak istiyorum değerli arkadaşlar: Neden bağımsız kaynaklarımızı, kendi coğrafyamızdaki kaynakları çalıştırmıyorsunuz, niye bunları çalıştırıyorsunuz ve Türkiye'yi, Sayın Bakanın ve Müsteşarının ifadeleriyle her gün 2 000 000 dolarlık bir zarara uğratıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkanın bana tanıdığı bu tolerans nedeniyle teşekkür ediyorum.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekilimiz Sayın Bülent Baratalı, görüşülmekte olan tasarının geçici 5 inci maddesiyle ilgili bütçe tekniği açısından yanlışlarını, eksiklerini söyledi. Ben, bu maddeyle ilgili yatırımların yapılacağı barajlarla ilgili birinin üzerinde konuşmak istiyorum. Bölgem olduğu için Yusufeli Barajıyla ilgili konuları gündeme getireceğim. Ilısu Barajıyla ilgili aynı mahiyette sorunlar vardır; ancak, ben, Yusufeli Barajıyla ilgili konuşmamı yapmak istiyorum.

Yusufeli Barajı yaklaşık 10 milyar dolar keşif bedeli olan; ama, gerçekleşme bedeli, ihtimalen 15 milyar doları bulacak olan, Çoruh Nehri ve kolları üzerinde yapılması düşünülen 27 parça işten biridir. Bu barajın yapımıyla ilgili kredinin ne şekilde bütçelendirileceği bu maddeyle düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu proje öncelikle bir entegre projedir; yani, tüm unsurlarını gerçekleştirmek zorundasınız. Neden; çünkü, bir barajın yapılmaması diğer barajların getireceği katkıyı, enerjiyi, üretimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Öncelikle, hidroelektrik kaynakların, su kaynaklarının kullanılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de yenilenebilir enerjinin mutlaka kullanılmasını öneriyoruz. Çünkü, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 95 iken halen Türkiyemizde bu oran yüzde 50 civarındadır.

Yusufeli Barajının da bulunduğu Çoruh Havzasında yapılan hidroelektrik santral, barajlar ve regülatörler sayesinde Türkiye'nin, yaklaşık, şu anda ürettiği enerjinin yüzde 10'u orada üretilecektir; ancak, tabiî, bu kadar büyük barajın yapımı çok büyük sorunları da peşi sıra getirmektedir. Bu tür yatırımları sadece ekonomik olarak değerlendiremeyiz. Bu yatırımlar, sosyal boyutları, orada yaşayan insanların geleceği, ve çevre açısından da değerlendirilmesi gereken önemli yatırımlardır.

Bu barajın yapılacağı ilçenin nüfusu 29 000 civarında ve bu barajdan etkilenecek veya yaşam alanını terk etmek zorunda kalacak olan nüfus sayısı ise yarıdan fazla; 17 000. Bugün, bu barajın -eğer, DSİ'nin 2005 yılı yatırım programına bakarsanız- 1997 yılında yapımına başlanılacak olan bu barajın halen yapımına başlanmamıştır. İlçe merkeziyle beraber 17 köy kalkacak; bu 17 000 kişinin, içerisinde... Bu kadar yerleşim vardır ve halen daha ilçe merkezinin neresi olacağı belirlenmemiş, köylerin nereye konuşlanacağı belirlenmemiştir; önemli sorunlar vardır. Bu belirsizlik otuz yıldır vardır. Düşünün, bir bölgede yaşıyorsunuz, geleceğinizin ne olacağı belli değil; ekonomik yatırımınızı, sosyal yatırımınızı, üretiminizi, tarımınızı veya sosyal yaşantınızı neye göre belirleyeceksiniz? Bu sorunları, tabiî ki, vatandaşa sorarak çözemiyoruz. Neden; çünkü, herkes farklı farklı öneriler getiriyor. Her bölgenin, her köyün, her beldenin talebi farklı; ama, siz, hükümet olarak, bu konunun çözümünü üstlenmek zorundasınız; çünkü, hükümet olmak sorunu çözmek demektir.

Değerli arkadaşlar, Artvin, arazi bakımından, tarım üretimi bakımından çok kıt bir ilimizdir; çok dar alanda tarım yapılmaktadır. Yaklaşık, tüm alanın -yani 700 küsur bin hektar alanın- yüzde 4'ünde tarım üretimi yapılmaktadır; Yusufeli'nde de aynı oran vardır; yüzde 4,9. Ancak, o kadar ilginç bir iklimi vardır, o kadar ilginç bir toprağı vardır ki, o yüzde 4 toprağıyla kendi ihtiyacını karşıladığı gibi, komşu illere dahi ürettiği tarım ürünlerini satmaktadır; yani, buradan geçimini sağlayan bir bölge Yusufeli.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Yusufeli Barajının alternatifi olarak -bunların DSİ tarafından çalışması yapılmıştır- alternatif projeler de düşünülmüş; yani, bölge insanı... Tekli barajla değil, ikili barajla sorunun çözülerek, bu şekilde, bölgeye daha az zarar verilmesi önerilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bu önerilerden biri de ikili baraj önerisidir. Bunu yaparsak değerli arkadaşlar, tek barajla 1 ilçe ve 17 köyün kalkması söz konusu iken, bu kez, ilçe kalkmayacak, ilçe yerinde kalacak, 17 köyün de 13'ü kurtulmuş olacak. Sonuçta, 17 000 insan değil, 1 000 insan bundan etkilenecek; ama, bu saatten sonra bunun gerçekleşme ihtimali var mı yok mu, bilmiyorum. Ben, bunu, bölge insanının dertlerini, sıkıntılarını sizlerle paylaşmak için söylemiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bir önemli sorun da, bölgede yapılacak olan bu yatırımların -özel mülkiyete ilişkin- kamulaştırma sorunudur. Bu, çok önemli bir sorun.

Artvin'in toprağı, Yusufeli'nin toprağı o kadar ilginçtir ki -Sayın Grup Başkanvekili Faruk Çelik de, Yusufeli deyince bana bakıyor, kendisi de Yusufelilidir- insanlar sırtında toprak taşıyarak arazi oluşturmuştur, çok ilginç bir topraktır; ama, çok verimlidir...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Teraslama yapılmıştır.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) -...ve teraslama yapılmıştır, evet Değerli Hocam. Duvarlar yapılarak bu üretim yapılmaktadır ve bununla insanlar orada yaşama şansını bulmaktadır. Eğer, bunu, elinden alırsanız, orada yaşama şansı kalmayacak.

Şu anda tarımın yapıldığı alan, Çoruh Havzasının zeminindedir, kenarlarındadır. Yani, bu barajın yapılmasıyla tarım alanlarının yüzde 85'i baraj gölü altında kalacak. Bu insanlar nereye gidecektir, ne olacaktır?! Bu insanların yeniden yaşamlarını idame ettirmeleri, yerleşebilmeleri için, o kamulaştırma bedellerinin bölgenin özelliğine göre takdir edilmesi lazım.

Takdir edersiniz ki, ülkemiz çok büyük bir coğrafya. Türkiye coğrafyasının bazı bölgelerinde özel mülkiyetler hektar ölçüsünde, bazı bölgelerinde dekar ölçüsünde, bazı bölgelerinde metrekare ölçüsündedir. İşte, Artvin, böyle bir bölge; metrekare ölçüsünde, özel mülkiyete sahip olan insanların yaşadığı bir bölgedir.

Şimdi, siz, düşünün, Yusufeli'nde kamulaştırma yapılacak alan, özel mülkiyet, tarım alanı veya binasının olduğu alan, toplam 700 hektardır. Türkiye'nin bazı bölgelerinde, bu alan 1 kişiye ait bile olabiliyor değerli arkadaşlar. 17 000 kişiyi ilgilendiren bu toprağa, çok ilginçtir, 1998 yılında bu yatırımlar başlamıştır, devlet o yıldaki değerlerin 3 kat daha altında bedel ödemektedir. Ya bunu alın ya da zaten biliyorsunuz, kamulaştırma tek taraflıdır, parasını yatırırsınız; itiraz varsa mahkemeye gider; sonuçta, mahkeme bir karar verir; o ücreti alır, başınızın çaresine bakarsınız.

Şimdi, Artvin'de ürünün türünü bilmeden, ürünün verimini bilmeden, ürünün kalitesini bilmeden, orada yaşayan insanların, ailelerin ekonomisine katkısını bilmeden, genelde çok daha verimsiz olan, kıraç olan arazideki değerlerle, arazilerle aynı potada eritip, aynı bedeli öderseniz -ki şu anda 6-7 Yeni Türk Lirası, yani eski hesapla 6-7 milyon lira gibi- bunu yaparsanız, o insanların geleceğini karartırsınız.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum; tabiî, şahsım adına olunca bu kadar oldu.

Mutlaka bu sorunlara hükümet olarak çözüm bulmak zorundayız; bir an önce insanlar önünü görsün, baraj yapılacaksa bir an önce yapılsın, yapılmayacaksa da kaldırılsın; eğer, ikili çözüm mümkünse o yapılsın; bölge insanının istekleri dikkate alınarak çözümü hükümet getirsin, sonuçta bunun sorumlusu hükümettir.

Son olarak şunu söylüyorum: Her türlü sorunu, yani sorunları insanlar yaşayabilir; ama, bölge insanı için de benim için de çok önemlidir, Yusufeli isminin yaşaması için, hükümetin üzerine düşeni yapmasını istiyorum; çünkü, orada, baraj altında sadece toprağı bırakmıyorsunuz, insanları bırakıyorsunuz, kültürleri bırakıyorsunuz, yüzlerce, binlerce yıllık geçmişi baraj altında bırakıyorsunuz. Hiç olmazsa Yusufeli isminin yaşaması için, hükümetin ve Meclisin gereğini yapmasını talep ediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Artvin Milletvekili Sayın Orhan Yıldız.

O da, herhalde, Yusufeli'yle ilgili konuşacak. Yusufeli güzel bir yer; Hazreti Yusuf gibi yakışıklı, güzel; doğru.

Buyurun Sayın Yıldız.

ORHAN YILDIZ (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, benden evvel söz alan değerli hemşerim, Yusufelili hemşerilerimizin duygularına bir ölçüde değindi; biz de, bir şeyler söylemek isteriz; tabiî, konu Yusufeli olunca. Gerçekten, Yusufeli, çok özel bir coğrafya; yani, bu coğrafyaya tabiat ana pek cömert davranmamış; çünkü, nereye giderseniz kayalığı görüyorsunuz, taş görüyorsunuz, kıraç arazileri görüyorsunuz. Buna rağmen, bu yörenin insanları, gerçekten, bu coğrafyaya âşık, bu coğrafyadan vazgeçmek istemiyor, bu coğrafyayı bırakmak istemiyor; böyle. Yani, bizim, Artvin'de, ilçeler içerisinde, diyebilirim ki, en az göç veren ilçelerden birisi Yusufeli'dir; ama, yöresini en çok seven, en fazla bağlı olan ilçemiz de yine Yusufeli'dir. Bu yörede yaşayan insanlarımız- demin Yüksel Bey de değindi- çok zor koşullarda yaşamışlardır geçmişte; sırtında toprak taşıyarak, taş taşıyarak, evlekler yaparak, toprağı, yamaç arazileri, kayalık arazileri, arazi haline, yani, tarım arazisi haline getirmişlerdir. Bunun bir bedeli yok ve bugün, o insanlar, her şeye rağmen, bu coğrafyayı bırakmak istemiyorlar.

Hepimiz biliyoruz, bir yerde, baraj yapılsın diye, herkes can atar; çünkü, bir barajın yapılması demek, böylesine büyük bir barajın yapılması demek, yaklaşık, o bölgeye, nereden bakarsanız bakın, 2 milyar dolarlık bir yatırım demek; ama, Yusufelili, barajın yapılmasını istemiyor. Bunu açık ve net bir şekilde söylüyorum. Bu maddenin görüşüleceğini ve Yusufeli'nin de bu kapsam içerisinde isminin geçtiğini duyan hemşerilerim beni aradılar, buna herkes dahil; yani, sivil toplum kuruluşları, siyasî parti temsilcileri, halk; dediler ki, ne olur bu Yusufeli Barajı yapılmasın, buna engel olun. Bizlerin de, tabiî, öncelikli hedefimiz, isteğimiz daha doğrusu, bu barajın yapılmaması; çünkü, halk bunu istiyor. İlle de yapılacaksa, alternatif projelerin uygulamaya geçirilmesi, ille de yapılacaksa, yani mutlaka yapılması gerekiyorsa, Yusufeli insanının bütün ihtiyaçlarının azamî derecede gözetilmesi, tabiî ki son derece önemlidir.

Hepimiz biliyoruz ki, bir yerde böyle bir yatırım varsa, büyük bir yatırım varsa, o bölgenin insanları hep mağdur olmuştur, hep çile çekmiştir, göç etmiştir, göç etmek zorunda bırakılmıştır. Mevcut kanunlarımızda, maalesef, bunun hiçbir bedeli yok, kaybolan anıların, yiten geçmişin, kaybolan ümitlerin, maalesef hiçbir bedeli yok kanunlarımızda; ama, biz, bu olsun istiyoruz, Yusufeli için özel bir kanun çıksın istiyoruz. Sadece ilçe merkezinin belirlenmesi için değil, bütün ihtiyaçlarının karşılanması için. Yusufelili hemşerilerim bunu hak ediyor; çünkü, baştan da söyledim, bu zor coğrafyada yaşayan insanlar, hiçbir zaman kendi hallerinden sitem etmediler, hiçbir zaman devletine küsmediler, verilen her göreve, vatan için, devlet için verilen her göreve koşa koşa gittiler. O yüzden, bugün bunlara ihtiyacı vardır diye düşünüyorum ben.

Yüksel Bey de tabiî ki temas etti, Kamulaştırma Kanunu, maalesef, vatandaşların ihtiyacını karşılayamıyor. Vatandaşa diyorsunuz ki, arazinin bedeli şu, binanın bedeli şu; al, ondan sonra güle güle, nereye gidersen git!.. Arkadaşlar, mümkün mü, mevcut kamulaştırma bedelleriyle vatandaşın kendisine yeni bir hayat kurması, yeni bir yuva kurması mümkün mü?! Mahkeme içtihatları, Yargıtayın en son içtihatları da, maalesef hep arazisi kamulaştırılan vatandaşların aleyhine olmuştur. Bir örnek vermek gerekirse, Artvin İlinde...

(Mikrofon otomatik cihaz  tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Yıldız; size 1 dakika eksüre veriyorum.

ORHAN YILDIZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Baraj dolayısıyla ilk yapılan kamulaştırma 1999 senesinde olmuştur ve o sene metrekare birim fiyatları, yaklaşık 6 000 000 lira ile 7 500 000 lira arasındaydı; ama, bugün mahkemelerin takdir ettiği fiyatlar da aynıdır. Aradan, yaklaşık yedi sene geçmiş; ne olacak bu vatandaşın hali?! Vatandaşın eşyasını toplayıp Bursa'ya, Ankara'ya gittiğini varsayalım; kim ödeyecek bunun parasını?! Vatandaş hemen ev alamıyor ki, hemen arazi alamıyor ki. Vatandaşın aldığı kamulaştırma parası, zaten kiraya gidiyor ve sonunda aç biilaç kalıyor maalesef. Onun için, devletçi bir anlayışla düzenlenen bu Kamulaştırma Kanununun bir an evvel ele alınması gerekiyor ki, daha fazla insanın canı yanmasın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî ki çok kısa süre içerisinde hemşerilerimizin bütün feveranlarını dile getirmemiz kolay değil; ama, şu gerekli: Bu baraj yapılması gerekiyorsa, niçin yapılması gerektiği tabiî ki vatandaşa anlatılması lazım. Ondan sonra, vatandaşın zarar görmeyeceğine dair ikna edilmesi lazım; bunlar şart. Bu nasıl yapılabilir; bunun birçok önlemleri var. Devlet cömert olmak zorunda; arazisi kamulaştırılan vatandaşlara kamu arazilerini bedelsiz olarak verebilir, bedava verebilir. Hiç değilse, bu insanları mağdur etmeyelim, devletine, milletine bu kadar bağlı olan insanları mağdur etmeyelim. Kanunlara bu kadar saygılı olan insanları mağdur etmeyelim. Biliyorsunuz, bizim Yusufeli'nde bir cezaevi vardı ve kapatıldı; çünkü, yıllardan beri bu cezaevine hiçbir tutuklu ve hükümlü girmemiştir.

Bu insanlar çok mu zengin, değil; yani, bilenler çok iyi bilir; genelde yaz aylarında gurbete çıkarlardı, kış aylarında da kazandığı 3-5 kuruşu kendi aileleriyle harcarlar, geçimini temin ederlerdi. Herhalde, bu insanlara karşı devlet olarak bir borcumuz var diye düşünüyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım yok ama, ben, şöyle bir soru yöneltmek istiyorum: Yüzde 100 dış finansmanı bulunan birçok proje var ülkede, yüzde 100 dışkredisi hazır ve tamamen kredileri bulunmuş. Bu projeler bütçe içine alınarak kullanımı kısıtlanıyor, ödenek yokluğundan kısıtlanıyor. Bu kredilerin komisyonları ve faizleri ödeniyor, fizibilite ve rantabiliteleri ödenek yokluğundan, son derece uzun sürelere kaydırılıyor. Bu iki projenin ülke ekonomisine kazandırılmasından dolayı teşekkür ediyorum; ancak, en az bu projeler kadar ülke ekonomisine kaynak yaratacak, bu kapsamda olan, dışkredileri bulunmuş diğer projelerin ödenekleri neden serbest bırakılmıyor? Paraları hazır, faiz ödüyoruz, komisyon ödüyoruz. Acaba, yüzde 6 bütçe fazlasını yakalamak için - en kolayı, ülkeye kaynak yaratacak bu yatırım bütçelerinden kesinti yapılarak- yüzde 6 faizdışı fazla kaynak üretecek projelere mi kesiliyor? Ben, en az bu proje kadar çok önemli olan, diğer, yüzde 100 dışkaynağı bulunmuş projelerin de bu kapsam içine alınıp alınmayacağını soruyorum.

BAŞKAN - Sayın Haluk Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanı komisyon sıralarında oturmuyor, sanıyorum bir önceki maddenin görüşülmesi sırasında yoruldu, dinlenme hakkını kullanıyor.

Ben, Adapazarı'nın merak ettiği soruyu bir kere daha sormak istiyorum. Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı, bu konuda cevap vermeye mezun değil umarım. Adapazarı Şeker Fabrikası üretime geçecek mi? Adapazarı'ndaki ve çevresindeki şekerpancarı üreticilerinin pancarını fabrika -özelde ya da devletin elinde- üretimde kullanacak mı, şekere dönüştürecek mi?

Belki, Sayın Ergezen çok daha naziktir, bu konuyu yanıtlama durumundadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Soru sormak isteyen sadece iki arkadaş vardı.

Soru sorma süreci tamamlandı.

Şimdi, Sayın Bakanın yanıtlama süreci başladı.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, takdir edersiniz, bu sorulara ancak yazılı cevap verebilirim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, soruları yazılı yanıtlayacaklar, onu belirttiler.

Şimdi, geçici 5 inci maddeyi...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - ... karar yetersayısı arayarak, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.49

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.03

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Geçici 5 inci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Geçici 6 ncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 6.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığında görev yapmakta iken 6.1.2005 tarihli ve 5283 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre Sağlık Bakanlığına devredilen en az dört yıllık yüksek öğrenimi bitirmiş memurlardan Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç dört ay içerisinde Sağlık Bakanlığı kadrolarından tenkis edilerek Maliye Bakanlığının kadro cetveline ilave edilir. Tenkis edilen kadrolarda istihdam edilen personel, başka bir işleme gerek kalmaksızın Maliye Bakanlığının kadro cetveline eklenen bu kadrolara atanmış sayılırlar.

Bu madde uyarınca Maliye Bakanlığına atananların Sağlık Bakanlığına devir tarihindeki eski kadrolarına bağlı olarak almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti ile nöbet ücreti hariç) toplam net tutarının, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer her türlü malî hakları (fazla çalışma ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece, herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın ayrıca tazminat olarak ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin söz istemişlerdir.

Sayın İzzet Çetin şahsı adına da söz istedi; ikisini birleştiriyoruz; konuşma süresi 15 dakika oluyor.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 6 ncı maddesi üzerinde Grubumuz ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, biz, Mecliste yasa yapıyoruz... Bir yasa yapıyoruz... Dört beş ay önce bir yasa yaptık, 1 Nisanda yürürlüğe girecek; ama, daha yürürlüğe girmeden, yaptığımız yasayla ilgili değişiklik önerileri gelmeye başladı ve öyle zannediyorum ki, değişiklik yapacağız. Bundan birbuçuk ay evvel, iki ay evvel, 6 Ocak 2005 tarih ve 5283 sayılı Kanun yaptık burada; onaylandı, yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girmesinin üzerinden daha bir birbuçuk ay geçmeden yeniden bu kanun üzerinde bir değişiklik önerisiyle karşı karşıyayız.

Maddeye bakıldığı zaman, tabiî, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastanelerin...

Sayın Başkan, korkunç bir gürültü var...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen sükûneti sağlayalım, daha sessiz olalım, Sayın Çetin'i hepimiz duyalım.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devriyle birlikte hastanelerde, SSK hastanelerinde, devlet hastanelerinde ne tür kuyrukların yaşandığını, eczanelerde ne tür kuyrukların oluştuğunu hepimiz yaşadık, yaşıyoruz. Henüz SSK hastanelerinde kuyruklar kalkmış değil, ilaç kuyrukları ortadan kaldırılmış değil. Olay öyle bir duruma geldi ki bu SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili olarak, önce Sağlık Bakanlığı bir genelge yayımladı; olmadı, birkaç genelge arka arkasına geldi; durum düzelmedi, Çalışma Bakanlığı devreye girdi. Çalışma Bakanlığı genelgeler yayımladı; durum yine düzelmedi. Şimdi, bakıyoruz, ilaç kuyruklarının, vizite işlemlerinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin Başbakan genelge yapmak zorunda kalmış. 17.3.2005 tarih ve 25758 sayılı bir Başbakanlık genelgesi yayımlanıyor ve genelgeyle vizite kâğıdının... Tabiî, sağlık karnesi, sağlık cüzdanı, vizite kâğıdı ve kimlik fotokopisinin istenmeyeceğini, hastayla kimliğinin karşılaştırılması suretiyle kontrollerin görevlilerce yapılması gerektiğini, tedavi ve ilaçların nasıl alınması gerektiğini, Başbakan genelgeyle düzeltmek zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bir Başbakan viziteyle ilgili olarak genelge yapmak zorunda kalmışsa, Sağlık Bakanının bir dakika bile görevinde durmaması gerekir. Burada SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri yasası görüşmeleri sırasında, Sağlık Bakanımızın ne kadar allandıra pullandıra konuyu aktardığını, anlattığını hepimiz biliyoruz. Şimdi, siz, çağdaş ülkelerde bir başbakanın, vizite kâğıdının nasıl alınacağı, hastane kuyruklarının nasıl bitirileceğine ilişkin bir genelge yapmasına rastlayabilir misiniz! Sağlık Bakanının, gerçekten, durumunu gözden geçirmesi gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, vatandaş ilaç kuyruğunda, hasta hastane kuyruğunda, hükümetin bakanları, başbakanı genelge kuyruğunda; bürokratlar da genelge okumaktan o kuyrukları nasıl sonlandıracaklarına fırsat bulamıyorlar, zaman bulamıyorlar. Böyle yasa yapılmaz, böyle yasa olmaz! Daha üzerinden birbuçuk ay geçmemiş, bakıyorsunuz, burada hemen bir değişiklik önerisiyle yine karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, eğer Başbakan bu konuya ilişkin genelge yapmak zorunda kalıyorsa ve bu iş, Türkiye'de değil de bir çağdaş ülkede, Avrupa ülkelerinin herhangi birisinde başbakan böyle genelge yapmak zorunda kalsa, mizah dergilerinin sayfaları içerisinden kurtulmasının olanağı olmaz. O nedenle, yasa yaparken biraz daha dikkatli olmamız gerekir. Bakın, burada gelen teklife baktığımız zaman, çok masumane gibi gözüküyor. Deniliyor ki "6.1.2005 tarih ve 5283 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre Sağlık Bakanlığına devredilen en az dört yıllık yükseköğrenimi bitirmiş memurlardan Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içerisinde Maliye Bakanlığına aktarılır."

Değerli arkadaşlarım, bundan evvelki 32 nci maddede de belirtmiştim. Yani, devlet memurluğuna, memuriyete son yıllarda Devlet Memurluğu Sınavıyla giriliyor ve memurun kendi dalında uzmanlaşabilmesi için o branşta uzun yıllar çalışması gerekir; çalışır, başarılı olursa, derece ve kademe ilerlemesi alır; belli bir noktaya gelmiş ise, o liyakatine, becerisine, tahsiline uygun yükselme olanağı bulur; ama, biz, memurun, burada, Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları... Memura bir insan muamelesi bile yapmıyoruz, onun olurunu bile alma ihtiyacı hissetmiyoruz. Manavdan kavun alır gibi, karpuz alır gibi -dört yıllık üniversite mezunu olma tek koşul- memurları ne yapacağız; beğen al, seçmece!.. Bir taraftan Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının SSK'dan devraldığı memurlardan memur alıyor, diğer taraftan dün gazetelerde -sizler de okumuşsunuzdur- Sağlık Bakanlığı 4 000 küsur memur alacak diye haber var.

Değerli arkadaşlarım, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?! Yani, bir plan yok, altyapısı hazırlanmamış. SSK hastaneleri devredilirken gelecek personelin ne olacağını, 5283 sayılı Yasanın 5 nci maddesinde, neredeyse 1,5 sayfadan fazla yazmışız; kadrolarıyla birlikte oraya geçecek. İşçiler, işçi statüsünde çalışanlar, geçmek istiyorlarsa Sağlık Bakanlığına geçecekler, geçmek istemiyorlarsa yasal hakları ödenerek hizmet akitleri feshedilecek demişiz. Bütün bunları bir karar altına almışız. Şimdi, Maliye Bakanlığı diyor ki, ihtiyacım var, dışarıdan alacağıma Sağlık Bakanlığından alırım. Olabilir, o da bir devlet bakanlığı, alınsın; ama, sağlık hizmetlerinde ihtisaslaşmış veyahut da SSK'da çalışırken teknik dairede ya da Sağlık Daire Başkanlığında veya Kurumun Genel Müdürlüğünde ya da taşra teşkilatında kendi uzmanlaştığı bir alan yerine, şimdi oluru bile alınmadan Maliye Bakanlığının hizmetine geçecek; Maliye Bakanlığı beğenirse... Beğenmenin ölçüsü ne, kriteri ne; o da yok.

Değerli arkadaşlarım, bakın, kanun yapıyoruz. Tabiî, adına çeşitli yakıştırmalar yapıldı. Üç haftadan bu yana görüşüyoruz bu kanunu. Bu maddeye özü itibariyle hiç ihtiyaç yok. Kanun yapma tekniği açısından bakarsanız, 33 üncü, yani, 19 uncu madde çıktığı için 32 nci madde olarak görüştüğümüz maddeye bakarsanız, orada, zaten kamu hizmetlerinin daha verimli yerine getirilebilmesi amacıyla, Devlet Personel Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlık ile Maliye Bakanlığı, bütün memurları bir havuz içerisine alıp, istediği şekilde, hallaç pamuğu gibi atacak.

Bu konuda, 32 nci maddede görüşlerimi dile getirmiştim. Orada yetkiyi alıyorsunuz zaten. Yetkinin Anayasaya aykırı olduğunu o gün söyledim. Memurların özlük işleri, atanmaları, alımı, memuriyetine son verilmesi yasayla düzenlenir. Bu yetki devredilemez; yani, Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlık bu yetkiyi kullanamaz. Bu yetki, Meclise ait bir yetkidir. Olmadı, Anayasanın 7 nci maddesi böyle diyor; 128 inci maddesi de, yine, bunun ilgili maddesini düzenlemiş. Şimdi, kalkıyoruz, bir de geçici maddede, sadece Sağlık Bakanlığından alınacak memurlara ilişkin bir düzenleme getiriyoruz ve dört ay içerisinde bu işlem yapılacak...

Değerli arkadaşlarım, yani, bir kanunun kalıcı olabilmesi, toplum tarafından kabul görebilmesi, o yasadan etkilenecek toplumsal kesimlerin o yasanın özünü kavrayabilmesi, onun ömrüne bakarak olur, onun katılımcılıkla, şeffaflıkla hazırlanmasıyla bu sağlanabilir. Siz ne yapıyorsunuz; burada muhalefet partisinin eleştirilerine bile tahammül edemiyorsunuz. Oysa, biz, size yol gösteriyoruz, rehberlik yapıyoruz.

Maliye Bakanı böyle hazırladı, burada ne derse doğrudur, düzeltmemize gerek yoktur!.. Sayın Başbakanımız böyle istedi, gerek yoktur!.. IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği bize böyle bir yol haritası çizdi, kelimesini, satırını değiştiremeyiz!.. Değiştiremezseniz ne olur; gerçi sizi çok fazla ilgilendirmiyor; ama, kamuda çalışan memurların, çalışanların motivasyonu bozulur, huzuru kaçar, verim alamazsınız. Eğer, amaç oysa -ki, öyle anlaşılıyor- arkasından, kamu kötü, kamuda işler iyi gitmiyor, özel iyidir! O halde, ne var ne yok hepsini satalım... Ondan sonra da satışı getirir, vatana millete hizmet diye yutturmaya kalkarsınız. Değerli arkadaşlarım...

RECEP GARİP (Adana) - Hiç iyi giden bir şey yok mu?! Bir şey söylerken insaflı olun. İyi olan şeyler de var.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Varsa bir fikrin, gelir buradan konuşursun; orada oturduğun yerden müdahil olma! Ben burada düşüncemi açıklıyorum, sen de gelir burada konuşursun.

BAŞKAN - Sayın Çetin, siz bırakın, biz müdahale ederiz.

Arkadaşlar, lütfen, yerinizden konuşmayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, 32 nci maddeye bir bakınız. Değerli arkadaşlar, demek ki, Anayasaya aykırılığını Maliye Bakanı da görmüş olacak ki, burada geçici 6 ncı maddeye böyle bir hükmü sıkıştırma ihtiyacı hissetmiş.

Şimdi, bu şekliyle, elbette bu düzenlemenin Anayasaya aykırılığını söyleyebilme olanağı yok. Bu geçecek; ama, yazık değil mi o memurlara, yazık değil mi SSK'da yirmi yıl, onbeş yıl bir biçimde hizmet vermiş, uzmanlaşmış, dalında belki yönetici olmuş bir kişiye?! Gel sen şimdi, Maliye Bakanlığının, benim bilmem hangi ilimde ya da hangi dairemde ihtiyacım var!.. Geldiği zaman sadece aldığı maaş değil, orada, daire başkanı, şube müdürü, şef veyahut da diğer emsallerine göre saygınlık kazanmış bir kişi, şimdi gelecek Maliye Bakanlığında -ki, Maliye Bakanı hangi ölçüte göre seçecek, o da belli değil- bilmediği, tanımadığı insanlarla yeni  memuriyete girmiş gibi yeni bir işle buluşacak!.. Bu, eğer, 4857 sayılı Yasa içerisindeki düzenlemeye göre yapılacak olsa, orada çekinme hakkını kullanır, kıdem tazminatını, ihbar tazminatını alır, ayrılıyorum deme hakkını kullanabilir. Yani, biz memuru insan olarak da görmüyoruz, onun olurunu alma ihtiyacı da hissetmiyoruz. Dediğim dedik, çaldığım düdük! Çalın, sizin olsun; ama, devlet organlarını, kurumlarını bu kadar yıpratmanın ne AKP'ye, ne hükümete, ne memura, ne de ülkeye hiçbir yararının olmadığını anlamanızı rica ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu konularda; yani, yasa yapılırken uyulması gereken kurallara bir türlü uymak istemiyorsunuz, yasaları yaparken ne olup ne bittiğini ya da yasanın neyi içerdiğini -üzülerek söylüyorum- çoğu arkadaşım da görmüyor; ama, ben, bir milletvekili olarak, üstelik bir muhalefet partisi milletvekili olarak, Başbakanın genelge yapmak zorunda kaldığı bir konuyu sizlerin bir kez daha düşünmesini rica ediyorum. Hastane kuyrukları... Hastalar kuyrukta, eczanelerde hâlâ pahalı ilaçları verip vermemede tereddütler var, çözülebilmiş değil. Hastanelerin poliklinik hizmetlerinin halka açık, basına açık bölümlerden içerilere kaydırılıyor olması sorunu çözmedi, çözmüyor. Eğer, hastanelerde o kuyrukları bir an evvel kaldırmak istiyorsanız, bu memurları, seçmece, Maliye Bakanlığına almak yerine, oralarda görevlendirerek, o sorunu çözebilmek daha kolaydır diye düşünüyor.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Buyurun Sayın Haluk Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan yerlerine otururlarsa sorumu yöneltme şansım olacak Sayın Başkan...

Sayın Maliye Bakanımıza soracaktım; ama, herhalde Sayın Babacan da aynı konuyla ilgili. O zaman Sayın Babacan'dan belki yanıt gelir.

Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum. Deminki sorum açıkta kaldı, ben, bir kere daha iki cümleyle soruyorum.

BAŞKAN - Konuyla ilgili olsun ama.

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet efendim, konuyla... Bu torba kanun olduğu için, sorular da torba oluyor; kusura bakmayın.

Adapazarı Şeker Fabrikası, özelde ya da devletin elinde, bu sene üretime geçecek mi Sayın Bakan? Adapazarı ve çevresindeki şekerpancarı üreticileri ürettikleri pancarın Adapazarı Şeker Fabrikasında şekere dönüştüklerini görecekler mi?

Bu arada da, Sayın Mehmet Ali Şahin'e -karşıdalar- ben teşekkür etmek istiyorum. Yaklaşık ikibuçuk ay kadar önce Sayın Sami Güçlü'ye soru sorduğumuzda, soruları yazılı olarak yanıtlayacağını söylemişti ve gerçekten yanıtlamıştı. Ben de, Sayın Şahin'in, Kamu Yönetimi Reformu Tasarısında sorduğumuz soruları yazılı olarak yanıtlayacağım demesine rağmen yanıtlamadığını söylemiştim. Sayın Bakan da "yüzde 80'ini yanıtladım, yanılıyorsunuz" demişti; fakat, onbeş gün sonra, Sayın Bakan, demek ki benim yüzde 20'nin içinde olduğumu hatırladılar, yazılı yanıt verdiler, gecikerek de olsa, kendi kendilerini tekzip etmiş oldular.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Gecikerek gelmiştir.

BAŞKAN - Başka soru soran?.. Yok.

Sayın Bakan, yanıt verecek misiniz?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, aslında, geçen haftaki Genel Kurul toplantısında da, Sayın Koç, yine aynı soruyu, artık tesadüfen yine ben oturuyordum, sormuştu. Bununla ilgili yazılı cevabı arkadaşlarımız hazırlıyorlar; hazırlanınca size iletilecek. Geçen haftadan itibaren takip ettiğimiz bir konu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben de Recep Beye vereceğim soruyu; Adapazarı'na iletir.

BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, Türkçeyi, zengin bir şekilde, dilimin ucuna gelen kelimelerle konuşurum. Dilimin ucuna "cevap" kelimesi gelirse onu kullanırım, "yanıt" kelimesi gelirse onu kullanırım, akıcılığı bozmamak için.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hiç fark etmez!

BAŞKAN - Bazılarının, ille, yanıt kelimesi yerine, öztürkçe yanıt kelimesi yerine cevap kelimesini kullanmamı istemesi benim karşılayabileceğim bir istek değil; onu da bilsinler. Öztürkçe kelimeleri kullanmakta, dilimize mal olmuş, başka dillerden de girmiş olan Türkçeleşmiş kelimeleri kullanmakta karma davranırım; dilimin ucuna gelenleri söylerim. İlle cevap kelimesini kullanmamı istemeyin lütfen.

Değerli arkadaşlarım, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Geçici 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 7 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 7.- 24.7.2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin (d) bendi ile aynı Kanunun geçici 3 üncü maddesinde geçen "1.1.2005" tarihleri ve 22.1.2004 tarihli ve 5073 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde geçen "1.1.2005" tarihi "1.1.2006" şeklinde uygulanır.

17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanuna tâbi sigortalılardan; 2005 yılı içinde aynı Kanunun 33 üncü maddesine göre belirlenen gelir basamaklarından ilk altı basamakta bulunanlardan altıncı basamak gösterge tutarının, yedi ve daha yukarı basamaklarda bulunanlardan ise bulundukları basamak gösterge tutarının % 20' si oranında sağlık sigortası primi tahsil edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının geçici 7 nci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz torba kanun tasarısı içerisinde, 4956 ve 5073 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar, Bağımsız Çalışanlar ve Tarımda Kendi Adına Çalışan Sosyal Sigortalar Kanunlarında da değişiklik yapılmaktadır. Yapılacak bu değişiklikler, temsilcisi olduğumuz halkı yakından ilgilendiren son derece önemli değişikliklerdir. Böylesine önemli kanun değişikliklerinin, torba tasarı içerisinde ele alınarak oldubittiye getirilmesi son derece yanlıştır. Bu değişikliklerin her birinin, başlı başına bir kanun tasarısı altında ele alınarak görüşülmesi gerektiği kanaatindeyim.

Hükümetten komisyona 32 madde ve 6 geçici madde olarak gelen torba tasarı, komisyondan 38 madde ve 10 geçici madde olarak çıkmıştır. Sadece altkomisyonda toplam 52 önerge verilmiş, bunlardan 37'si tasarıya ilave edilmiştir. Komisyon görüşmeleri sırasında, ayrıca 29 önerge daha kabul edilmiştir.

Bazı kanunlarda değişiklik içeren, görüşmekte olduğumuz tasarıya bu yönüyle bakıldığında bir bütünlük arz etmediğini görüyoruz.

Hükümetten gelen bu tasarı üzerinde bu kadar değişiklik yapılma ihtiyacının doğması, tasarılar üzerinde yeterince çalışılmadan komisyonlara getirilmiş olmasının bir göstergesidir. Diğer bir deyişle, hükümetin, böylesine önemli konularda ciddî bir irade sergilemediğini de göstermektedir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anayasaya uygun, vatandaşımızın işini kolaylaştıracak değişiklik tasarılarına karşı değiliz. Karşı olduğumuz konu, böylesine önemli kanun değişikliğinin oldubittiye getirilerek Genel Kuruldan geçirilmiş olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, şu ana kadar, Genel Kurulda 18 tane önerge kabul edilmiştir. Yani, 38 maddelik bir kanun tasarısına 18 ek önerge veriliyor ve 18'i de kabul ediliyor. Hükümetin, tasarıları hazırlayıp komisyonlara gönderirken teknik elemanların yeterince çalışma yapmadığı ya da atamalarda da liyakat kurallarına uymadığı için teknik eleman sorunu yaşandığı ortaya çıkmıştır diye de düşünüyorum. Hükümetin komisyonlara getirdiği bu tasarı üzerinde komisyonların bu kadar değişiklik yapması bunun göstergesi değil midir?! Bu durumu, kanun yapma açısından sakıncalı buluyoruz. Yapmış olduğumuz değişiklikler vatandaşın sorununu çözümleyemeyeceği gibi, sorunları artırır diye de düşünüyorum.

Görüşmekte olduğumuz, Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 7 nci maddesi içerisinde yer alan 4956 ve 5073 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 8.1.2003, 24.7.2003, 12.1.2004 tarihlerinde üç defa değiştirilmiştir; yani, bugüne kadar bu kanunu üç defa değiştiriyoruz, bugün dördüncü defa değiştiriyoruz. Bu da, her altı ayda bir değişiklik anlamına gelmektedir.

Arkadaşlar, sizlere soruyorum: Vatandaş, bu değişiklikleri nasıl takip edecek; bu değişikliklere nasıl ayak uyduracak; bu değişiklikleri takip edemediği durumlarda cezaî müeyyideye çarptırılacak mı; sosyal haklarını yeterince kullanabilecek mi? Ben, sosyal güvence haklarından yeterince yararlanamayan, ceza ödemeye mahkûm olan vatandaş yaratılacağı kanaatindeyim.

Üzerinde konuştuğumuz geçici 7 nci madde, hükümetin uyguladığı sıkı IMF politikalarıyla, zaten iyice darboğaza girmiş olan tarım çalışanlarını, çiftçileri yeni sıkıntılara sokacak hükümler içermektedir. IMF, Dünya Bankasınca dayatılan tarımsal reform programının esas amacının, ülke tarımını parçalayarak, uluslararası tarım tekellerinde biriken gıda stoklarına pazar yaratmak olduğunu artık herkes net bir şekilde bilmelidir. Bu süreçte çiftçiler, büyük gelir kayıplarına da uğratılmıştır. Doğrudan gelir desteği sistemi adı altında ortaya atılan sadaka rejimi, köylüyü üretimden koparmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.

Değerli arkadaşlar, hükümet, her ne kadar ekonomi iyiye gidiyor dese de, ülkemizin, halkımızın, kamu çalışanlarımızın içerisinde bulunduğu durum ortadadır. Türkiye nüfusunun neredeyse üçte 2'si açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Çalışanların hakları şimdiye kadar görülmedik bir biçimde gasp ediliyor. İş güvencesi, düzenli çalışma ve ücret hakkı, esnek istihdam, performans sistemi sözleşmeli çalışma adı altında ortadan kaldırılıyor. Sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor; eğitim ve sağlık harcamaları iyice kısıtlanıyor; en verimli kamu işletmeleri yok pahasına elden çıkarılıyor; kamu yönetimi maalesef parçalanıyor. Bütün bunlar yapılırken birilerinin ekonomisi gerçekten düzeliyor; ama, bu birileri halkın büyük çoğunluğu asla değildir değerli arkadaşlar. İşçinin, memurun, köylünün, emekçilerin satın alma gücü her geçen gün azalıyor. İşsizlik, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek oranına ulaşıyor. Yoksulluk ve gelir dağılımı bozukluğu en yüksek seviyeye ulaşıyor. Bütün bunlara rağmen, hâlâ hükümet yetkileri, ekonominin iyiye gidişatından bahsediyor.

Değerli arkadaşlar, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu, diğer adıyla Bağ-Kur, 2.9.1971 tarihinde kabul edilen 1479 sayılı Kanunla kurulmuş, 1972 yılında kuruluşunu tamamlayarak, sigortalılarına malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarında hizmet vermek üzere çalışmalarına başlamıştır. 1986 yılında uygulamaya konulan 3225 sayılı Kanunla, kademeli olarak sağlık sigortası uygulamasına başlamıştır.

Ülke nüfusunun 15 000 000'luk kısmını kapsayan Bağ-Kur, diğer sosyal güvenlik kuruluşları gibi kısa bir süre içerisinde finansman açığıyla karşı karşıya gelmiştir. Kurumun daha kuruluşunda sosyal güvenlik normlarına uymayan yapıyla kurulmuş olması, vatandaşımızı zor durumda bırakmıştır. Bu da, yeni birtakım düzenlemeleri beraberinde getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeni düzenlemelere karşı değiliz; düzenlemelerin kalıcı olmamasına karşıyız, altı ayda bir düzenleme ihtiyacının doğmasına karşıyız, bu düzenlemeleri vatandaşın takip edemediğinden zor durumda kaldığı için karşıyız. Yapılan değişiklikler altı aylık olmamalı; yirmi yıllık, otuz yıllık, geleceğe cevap verecek düzenlemeler olmalı. Bu ihtiyaca cevap verecek uzman kişilerden oluşan teknik komiteler oluşmalı, aksaklıklar uygulamada değil, taslakta görülmeli. Oysa, bizler, altı ayda bir düzenlemeye giderek, vatandaşın da bunu takip edemeyeceğini düşünerek, kanunun uygulama tarihini bir yıl sonraya bırakıyoruz. Bugün ise, bu süreyi geçici 7 nci maddeyle bir yıl daha uzatarak, kanunun uygulama tarihini 1.1.2006 tarihine uzatıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün, Bağ-Kura borcu olmayan esnaf yok denilecek kadar azdır; esnafın yüzde 99'unun, maalesef, Bağ-Kura borcu vardır. Borcu olmayan tarım sigortalısı da yoktur. Borcu olmayan isteğe bağlı sigortalı da yoktur. Herkesin, bağlı olduğu sosyal sigortalar kurumlarına bir şekilde borcu mevcuttur. Bu borçlar, yasal faizleriyle birlikte çığ gibi büyümüş, esnaf, çiftçi ve küçük işletmeler sosyal güvenlik kurumlarıyla icralık duruma gelmiştir. Birçoğunun evine maalesef haciz gelmiştir.

Durum böyle ise, bizim yapmış olduğumuz değişikliklerin yeterli olmadığı, yapılan çalışmaların vatandaşın sorununu çözmediği ortadadır. Memur aç, işçi aç, esnaf-sanatkâr aç, çiftçi-köylü aç; küçük işletmeci gerçekten zor durumda, vatandaş gerçekten borç batağında yüzüyor. Sosyal güvenlik kuruluşları görevlerini yerine getiremiyor. Hastane önlerindeki kuyruklar, perişan olan halk ortada. Biz, ekonomi düzeliyor, enflasyon düşüyor diye kendimizi avutuyoruz değerli arkadaşlar. Durum bu kadar vahim iken, biz, torba tasarıyla günü kurtarmaya çalışıyoruz diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba tasarı içerisindeki düzenlemelerin yeterli olmadığını görüyoruz. Böylesine önemli kanun değişikliklerinin torba tasarı içerisinde değil, başlı başına bir kanun tasarısıyla gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bugün, yetersiz gördüğümüz, uygulamada sorunlar doğuran, Avrupa Birliği normlarında kifayetsiz kalan kanunların, daha uzun süre çalışarak, bir bütün içerisinde ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Böyle olmadığı sürece, kanundaki esneklikler, uygulamada zafiyeti beraberinde getirecektir; bu da, sosyal sigortalar kurumlarının iflası demektir. Her gün önümüzde örneği de görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; eğer, amaç, Avrupa standartlarını yakalamak, halkın yaşam standartlarını iyileştirmekse, bunun yolu, torba tasarılarla günü kurtarmak değildir.

Bir kanun hazırlanıyor, komisyonlarda görüşülüyor, Genel Kurula geliyor, sizlerin oylarıyla kabul edilerek kanunlaşıyor veya bizlerin uyarılarıyla, Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor.

Kanun uygulamaya konulduğunda, aradan altı ay geçmeden, orasını burasını değiştirelim derken, ilk hazırlanan kanundan, maalesef, eser kalmıyor.

Bundan evvelki hükümetlerde çıkarılan kanunlar bir müddet gidiyordu, bu hükümet zamanında, maalesef, altı ay bile gitmiyor; çünkü, her altı ayda bir kanun değişiyor.

Hükümetin yetkili bakanlığı tarafından hazırlanıp, hükümet tarafından komisyona gönderilen ve komisyonda önergelerle birçok ilaveler yapılan tasarı, şimdiden yetersiz duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, yaptığımız işi uzun ömürlü ve kalıcı yapalım. Yapacağımız değişiklikleri torba tasarı halinde değil, böylesine önemli konularda, başta işçiyi, memuru, esnafı ve çiftçiyi yakından ilgilendiren, onların sosyal haklarını koruyan bu kanun tasarılarının değişikliklerini tek tek ele alalım diyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; böylesine önemli kanunların her birini ayrı bir tasarı halinde görüşelim ve öylece Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun gündemine getirelim diyorum. Böylece, daha kalıcı çözümler bulacağımıza inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 8 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 8.- 28.2.1960 tarihli ve 7462 sayılı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi Kanunu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin tamamlandığı tarihte yürürlükten kalkar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Harun Akın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Akın, Grup ve şahsınız adına konuşma süreniz toplam 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 35 inci maddesinin geçici 8 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda, bizleri ekranları başında izleyen, televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarımız, özellikle, Zonguldak İlinde, Karadeniz Ereğli İlçemizde bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımız, bizleri izlerken, ekranın altından yansıyan görüşülen kanun tasarısının başlığıyla, şimdi benim konuşmalarımla ifade edeceğim Türkiye'nin önemli kurumlarından olan Erdemir Kanununun çıktığını görünce, benim Erdemiri anlattığımı duyduklarında, herhalde, çok da şaşıracaklardır

Koskoca Erdemir, ülkemizin ve Zonguldak bölgesinin gururu, ülkemizin ve Avrupa'nın gözbebeği Erdemir, bugün, torba kanunundan tombala gibi çıkıverdi. Erdemir üzerinde oynanan oyunların son perdesi oynanıyor diye düşünüyorum. Ülkemizin en büyük kuruluşlarından olan Erdemirin kuruluş kanunu, bugün torba kanun adı altında, bu maddeyle iptal ediliyor. Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, yangından mal kaçırır gibi, Türkiye'nin en önemli kurumunun kanununu bugün iptal ediyor.

Nedir bu görüşülen madde; bu maddeyi sizlere aynen okumak istiyorum: "1.3.1960 tarihli ve 7462 sayılı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi Kanunu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin tamamlandığı tarihte yürürlükten kalkar."

Değerli arkadaşlar, bu kanun, Erdemiri Erdemir yapan, Erdemiri ayağa kaldıran, Erdemire çok ciddî imtiyazlar sağlayan ve gerçekten, satıldığı zaman, bir blok şekilde bir yabancı devin eline geçtiği zaman çok büyük sorunlar yaratacak, ülke ekonomisine çok büyük tahribatlar açacak önemli bir kanun.

Değerli arkadaşlar, bu operasyonu yapmaya ne gerek vardı diye içini açtığımız zaman, neden bu kanun kaldırılmak isteniyor dediğimiz zaman, neden Erdemir satılmak isteniyor dediğimiz zaman, işte, bu kanun maddesinin, bugün Meclise gelip, kaldırılmasıyla her şeyin ortaya çıktığı apaçık. Bu kanun maddesiyle birlikte, hükümetin Erdemirle ilgili bütün pürüzlerini, kafalarında bugüne kadar kamuoyuyla paylaşamadıkları, bizlere anlatmaktan çekindikleri Erdemiri satma projesinin bütün pürüzlerini bugün kaldıracaklar.

Değerli arkadaşlar, bugün, ben, Zonguldak Milletvekili olarak, sizlere Erdemiri anlatacağım, anlatmaya çalışacağım; fakat, siz anlamayacaksınız, onu da kesin biliyorum; çünkü, biz, bunları, bu gerçekleri Zonguldak'ta aylardır anlatıyoruz, aylardır söylüyoruz, AK Partinin Zonguldak temsilcilerinin anlamadığı gibi, sizler de bugün bizi anlamayacaksınız; ama, biz, bölge adına, ülke adına, memleket adına görevimizi yapacağız.

Değerli arkadaşlar, Erdemir, 15 Mayıs 1965 tarihinde üretimine başlamış, Türkiye'nin yassı mamul üreten tek entegre fabrikasıdır. Fabrikalardan kurulu, fabrikaları içine alan fabrikadır Erdemir. Hem bölgenin hem ülkenin gözbebeği konumundadır. İçinde, İsdemirinden, taa İskenderun'daki İsdemirinden tutun da Erdemirin, Erdemir çelik servisinin, Erenko'nun, Çelbor'un içinde bulunduğu bir büyük ailedir.

En son, 15.4.2004 tarihinde, kendi hammaddesini elde etmek için Divriği Hekimhan tesislerini bünyesine katmış ve Özelleştirme İdaresine öncelikle bir senede ödeyeceğini taahhüt ettiği parayı da peşin 28,5 milyon dolar ödeyerek Türk ekonomisine katkı vermiş, kendi hammaddesini, kendi bünyesine almıştır.

Erdemir kurulduğunda 470 000 ton yıllık hamçelik üretim kapasitesi varken, kademeli şekilde artmış, bugün, yılda 3,3 milyon ton düzeyine çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, Erdemir ve İsdemirin 2007 yılı kapasitesi 7 000 000 ton, 2013 yılı kapasitesi 5 000 000 tonu Erdemirden, 12 000 000 tonu İsdemirden olmak üzere, 17 000 000 ton yassı mamul olarak hedeflenmiştir. Erdemir, 2003 yılında, 236 000 000 dolar kâr etmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu rakamları çok iyi not etmenizi istiyoruz. 2004 yılının ilk altı ayında Erdemir 183 000 000 dolar kâr etmiş, 2004 yılının ikinci altı ayını tamamladığında; yani, geçtiğimiz sene, vergileri çıkardıktan sonra, 590 000 000 dolar net kâr elde etmiştir.

Değerli arkadaşlar, 2003 yılında Türkiye'nin en büyük 5 şirketi içerisinde yer almıştır Erdemir. 2004 yılının, Türkiye'nin, 5 büyük şirketi açıklanmadı; ama, ben, bugün, bu Meclis kürsüsünden iddia ediyorum, 2004 yılının büyük şirketleri sıralamasında Erdemir -iddia ediyorum- 1 inci olarak çıkacaktır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Onun için  satıyorlar zaten!

HARUN AKIN (Devamla) - Şimdi, böyle özellikleri söyledikten, sıraladıktan sonra, tabiî ki ne geliyor aklımıza; soruyoruz: Ne istiyorsunuz Erdemirden? Erdemir üretiyor, Erdemir satıyor, büyüyor, kâr ediyor; niye satıyorsunuz" diye sorduğumuz zaman, işte, Cumhuriyet Halk Partisi olarak... Konuşmamın başında da söyledim, bölge milletvekiliyim, konunun başından beri işin içindeyim. Gerek altı aydır, yedi aydır Zonguldak'ta... Daha sonra, konuyu Grubumuza taşıdık. Grup Yönetim Kurulu üyesi olmamız sebebiyle, Grup yönetimine getirdik. Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol başkanlığında, Genel Başkanımıza konuyu getirdik. Genel Başkanımız konuya destek verdi, bölgeye gittik.

Değerli arkadaşlar, işin her yönüyle araştırmasını yaptık ve Özelleştirme İdaresine geçen hafta gittiğimizde, açık ve net şekilde, bu konuda, satılabilecek, Erdemiri, satılabilecek hiçbir gerçek ortada durmazken, neden satıyorsunuz dedik; hiçbir cevap alamadık. Karşılığında Sayın Özelleştirme İdaresi Başkanımız ne dedi biliyor musunuz arkadaşlar: "Şu anda Erdemir en iyi durumda, en kârlı durumda. Şu anda satarsak, kâr ederiz. Önümüzdeki sene bu kârları bulamayabiliriz."

Değerli arkadaşlar, konuştuğumuz ve peşine düştüğümüz, satılmasın diye bağırdığımız çağırdığımız kurum, Erdemir. Bir futbol takımından bir futbolcu satmıyoruz. Galatasaray Kulübünden Hakan Şükür'ü Avrupa'ya satmıyoruz. Bir futbol takımında, bir futbolcuyu, en iyi zamanında satabilirsin. Niye; altyapından geliyordur, genç takımından, yıldız takımından bir futbolcu daha yerine koyabilirsin.

Hükümetin, bu ülkenin başka bir Erdemiri var mı?! Erdemiri sattıktan sonra, alttan gelen, Erdemire benzeyen bir başka kurumu var mı?.. Niye satıyorsunuz o zaman diye soruyoruz; ciddî bir cevap, haklı bir gerekçe alamıyoruz.

Değerli arkadaşlar, kulağımıza gelenler, bizi, bir başka ürkütüyor. Erdemirle ilgili dünya çelik piyasasında çok ciddî çelik mafyasının da işin içerisinde olduğunu duyuyoruz ve Erdemirle ilgili Özelleştirme İdaresinin belirlemiş olduğu danışman firmaların birtakım yabancı şirketlere, Erdemir gibi önemli kurumları pazarladığını ortaya çıkarıyoruz. Erdemir gibi değerli kurumları, bu yabancı tekel çelik mafyasına satarak, o kurumları ortadan kaldırdıklarını duyuyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunun yanında, bu, Erdemire talip olacak yabancı şirketlerin, Erdemirin yüzde 54 halka arzından da, borsamızdan, aracı kurumlarla, yüzde 9,5'in üzerinde hisseleri topladığını duyuyoruz. Tabiî ki, yüzde 46 da Özelleştirme İdaresinin elindeki hissenin yüzde 25'ini dahi alsan, Erdemirin tamamına hâkim olabiliyorsun.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten, ülkenin çok önemli bir meselesini, sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin en yüce çatısı, burada, bu ülkenin en önemli kurumunun ne hale geleceğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin yassı mamul ihtiyacı on veya onbeş yıl sonra 2 katı olacaktır. Erdemirin, şu anda, Türkiye'de tek üretici olduğu mamul, on onbeş yıl sonra 2 katı olacaktır. Bu gerçeklerden yola çıkarak, şahsım, Zonguldak Milletvekili olarak, 11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına araştırma açılmasıyla ilgili bir önerge hazırladık; ama, geçen sene, Maden Kanunu burada görüşülürken, Sayın Enerji Bakanımız, burada oturuyordu ve sizler buradaydınız, enerjiyle ilgili bütün araştırma önergeleri toparlandı, hiçbir tanesi, ne olduğuna bakılmadan, hepsi tekten reddedildi.

İşte, şayet, o zamanlar bu önerilerimizi dinleseydiniz, Erdemiri Meclis çatısı altında, milletvekilleriyle araştırma durumuyla karşı karşıya kalabilirdik, belki bu durumlara gelmeden sizleri daha önce bilgilendirebilirdik.

Değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergemiz gerçekten burada sizlerin desteğini alsaydı, durumu Meclis çatısı altında değerlendirme olanağı bulacaktık.

Erdemirin blok satışının yanlışlığını her fırsatta dile getirmemize rağmen, hiçbir yetkili -ne Özelleştirme İdaresinden- bu yüzde 46'lık hissenin blok veya halka arz şeklinde satılacağı yönünde bir açıklama yapmadı.

Değerli arkadaşlar, Erdemirin blok satışı ülke sanayiine hiçbir katkı sağlamayacaktır. Çalışanına, devletine ve piyasaya hiçbir borcu bulunmayan, yatırımcısına kâr payı dağıtan, büyümesini özkaynaklarıyla karşılayan, ülkemizin en büyük kuruluşları içinde ön sıralarda yer alan, ayrıca, stratejik önemi bulunan Erdemirin blok satışı, beni bu ülkenin önce bir insanı olarak, sonra da, tabiî ki, halkımdan almış olduğum destekle bir milletvekili olarak çok ciddî şekilde rahatsız etmektedir.

Bu yüzdendir ki değerli arkadaşlar, endişelerimizi araştırma önergesinde bulamayınca, Sayın Başbakana soru önergesi vermek zorunda kaldık ve Sayın Başbakana, bu endişelerimizi gidersin diye soru önergesi hazırladık ve bu soru önergemize aldığımız cevabı sizlerle burada paylaşmak istiyorum. Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan'ın imzasıyla şahsıma, Erdemiri niye sattıklarına dair 8 cevabı içeren bir mektup yazdı, cevap verdi. Şimdi ben bu cevapları tek tek size okuyarak kendi görüşlerimi buna katmak istiyorum.

Hükümetçe Erdemirin özelleştirme gerçeği.

Cevap bir: "Devleti ticarî ve endüstriyel faaliyetlerden çekip aslî görevine döndürme ilkesi" diyor Sayın Başbakan.

Değerli arkadaşlar, devlet, ayakkabı, süt, elbise üretmez mantığına şimdi demir-çelikleri de sokmuş. Tabiî ki, hakikaten bir yük varsa ortada, bir sıkıntı varsa, devlet bundan elini çekebilir; ama, konuştuğumuz bir demir-çelik!

Sayın Başbakanın ikinci cevabı: "Erdemir için en uygun faaliyet ve pazar ortamının yaratılması, dünya piyasalarına tam entegrasyonların sağlanması" diyor Sayın Başbakan.

Değerli arkadaşlar, Erdemir, uluslararası pazarda ürünlerini satmakta herhangi bir problemle karşılaşmamakta. Entegrasyon sorunu yaşamadığı, yaptığı icraatlardan kolaylıkla anlaşılmaktadır. Erdemir, demir-çelik üretiminde AB ülkeleri arasında 8 inci, dünyada 48 inci çelik üreticisidir.

Üçüncü cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum: "Türk demir-çelik sektöründe kalitenin artırılması ve uygun ürün yelpazesinin oluşturulması yoluyla verimli çalışarak, pazar ortamlarının yaratılması" diyor hükümet.

Oysa, Erdemir ürünleri, uluslararası kabul gören kalite güvence sistemlerini başarıyla hayata geçirmiş, bütün ürün çeşitliliği konusunda hiçbir sorunu yoktur arkadaşlar.

Dördüncü cevap: "Erdemir, stratejik faaliyetlerinin ve modern üretimin devamı için gerekli olacak yatırımın sağlanması ve garanti altına alınması ilkesi" diyor.

Türkiye demir-çelik sektörü ve dolayısıyla, Türk ekonomisini uzun yıllar etkileyecek stratejik öneme sahip Erdemir, değerli arkadaşlar, yatırımlarını tamamlamıştır. 2013 yılı anayatırım planını ortaya çıkarmış ve uygulamaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Harun Bey.

HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Erdemir ve İsdemir, 2007 yılı kapasitesini 7 000 000 ton, 2013 yılı kapasitesini de 5 000 000 tonu Erdemirden, 12 000 000 tonu İsdemirden olmak üzere, toplam 17 000 000 ton yassı mamul olarak hedeflemiştir değerli arkadaşlar.

Sayın Başbakanın Maliye Bakanımızla birlikte bana göndermiş olduğu imzasını taşıyan beşinci cevabımız: "Satış hâsılatının optimum düzeyde olması" diyor hükümet.

Değerli arkadaşlar, iç ve dış satışlarında hiçbir sorun yaşanmamaktadır Erdemirde. Şirket, üretimde ve satışta rekorlar kırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, altıncı cevap: "Demir-çelik sektörü açısından olumlu bir yatırım ortamının olduğu şu sıralarda, Erdemire, saygın ve malî olarak güçlü yatırımcıların çekilmesi."

İşte, değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından beri söylediğimiz; ama, bugüne kadar hükümetin cesaret edip söyleyemediği blok satış gerçeği, bu cevabın içinde yatmaktadır.

Şimdi, bugün, Özelleştirme İdaresini, biraz evvel de söyledim, geçen hafta da ziyaret ettik, aynı mantık, aynı cevap... Cevap ezberlenmiş, her yerde karşımıza çıkıyor; ama, hiçbir cesaretli, çıkıp da, biz, Erdemiri bir yabancı çelik devine blok bir şekilde satacağız diyemiyor; bugüne kadar da söyleyemediler; ama, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gerek bölgede gerek bu kürsüden bu işin çoktan bittiğini ve bugün çıkaracağınız, iptal edeceğiniz bu kanunla da bu işi bitireceğinizi Meclis kayıtlarına geçirerek tüm ülke halkına, Zonguldak halkına söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin yassı mamul ihtiyacının on veya onbeş yıl sonra 2 katına çıkacağı bir gerçek olduğuna göre, Erdemirin blok satışının ne kadar yanlış olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 7 nci ve 8 inci cevabı okumuyorum, zaman darlığından okumuyorum; çünkü, bizim asıl öğrenmek istediğimiz, biraz evvel konuştuğum bu cevaptaki gerçekti.

Şimdi, Erdemir, uluslararası kabul gören çevre ve kalite güvence sistemlerini oturtmuş ve bugüne kadar başarıyla uygulamıştır. Sayın Başbakanımın şahsıma gönderdiği yanıtlara, ben de düşüncelerimi her cevapta ilave ederek sizlerle paylaşmak istedim.

Türkiye'de yassı çelik tüketimi 2003 yılında 6,7 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde 3,5 milyon ton gerçekleşen üretim nedeniyle, ülkemiz ihtiyacının yüzde 50'si gerçekleştirilmiş, kalan kısmı da ithalatla karşılanmıştır. Mamul ihtiyacının on veya onbeş yıl sonra 2 katı artacağı söylenmektedir. Bu gerçekler ortadayken, ürettiği demir-çelik ürünlerini kullanarak bu sektördeki kuruluşlara -değerli arkadaşlar, çok önemli- hammadde sağlayan ve bu sektörde, dünya fiyat dalgalanmaları karşısında -satış, fiyat ve şekillenme- söz konusu yerli sanayici lehine kullanabilen Erdemir, yabancı şirketlerin eline geçtiğinde bu özelliğini koruyacak mıdır diye, Sayın Başbakana sormak isterim.

Elbette, böylesi iyi gelişmeler yaşanan şirketin bu durumu, özellikle yabancıların ağzını sulandırmaktadır. Ortada dolaşan rakamlar, şirketin mevcut hisse senetlerinin borsadaki değeriyle çarpılarak hesaplanmak isteniyor; bu da, ortalama, 1 800 000 000 dolar, bilemediniz 2 milyar dolar yapıyor.

Değerli arkadaşlar, Erdemir satılırsa, bu rakamlara satılacak; 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolara. Sadece soğuk haddehanenin modernizasyonuna 450 000 000 dolar yatırım yapıldı. KAM Projesi çerçevesinde yardımların toplamı 2 500 000 000 dolar. Kısacası Erdemir, bugün, en az 10 milyar dolar civarında.

Değerli arkadaşlar, bugün, hükümetinizin satmak istediği ve satacağından hiç şüphem olmayan Erdemir, şayet borsa değeri üzerinden satılırsa -ki, böyle satılacak- 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolar. Bugün Ereğli'de üretim yapan o güzel Erdemirin aynısını kurmaya kalksanız, 10 milyar dolardan aşağı paranız gitmez. Bugün, Erdemir gibi, 1 000 000 ton üretim yapan bir demir çelik tesisinin kuruluşu, 2 milyar dolarlara mal oluyor, Erdemir 3,5 milyon ton üretim yapıyor. Bir kere, kafadan 7 milyar dolar, şu anda, Erdemirin üretim kapasitesiyle değeri. Erdemirin markası, Erdemirin kariyeri, Erdemirin çapını bunun üstüne koyarsak, en az 10 milyar dolar.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında, Erdemirin kasasında şu anda -açsanız- 250 000 000 dolar nakit parası vardır.

Böylesine ekonomik güce sahip, bölgenin, ülkenin, hatta Avrupa'nın gözbebeği, ülkemizin stratejik öneme sahip olan bu güzide kuruluşunun blok satışına kesinlikle karşı çıkacağımızı beyan ediyoruz ve bu ülkeyi seven, bu ülkenin değerlerine sahip çıkan herkesi, Erdemir konusunda birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, öncelikle, baştan beri bu işe çok ciddî eğildik, değer verdik. Başta, Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol başkanlığında, 10 milletvekili bölgeye gittik, Genel Başkanımızı bilgilendirdik; Genel Başkanımız, Grup toplantısında, Türkiye'ye bu konuyu anlattı; anlatmaya da devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bugün, Erdemiri satmak için hiçbir geçerli neden ortada yoktur; hiçbir geçerli neden, ortada sebep yoktur. Erdemirin, o yüzden, satılmasına karşıyız. Erdemir, ülkemize bir kambur değildir, kârlılık ve üretimde rekorlar kırmaktadır. Olsa olsa...

BAŞKAN - Harun Bey, çok aştınız; lütfen, hemen toparlayın.

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Bu, olsa olsa, ülkenin önemli kaynaklarını haraç mezat satmaktır; bu, olsa olsa, değerli arkadaşlar, hiç kusura bakmayın ama, bir ihanettir. Son kez uyarı görevimizi yapıyoruz ve hükümeti bu büyük yanlıştan dönmeye çağırıyoruz.

Bugün, Meclisteki sayısal çoğunluğunuzla bu maddeyi kabul edip, yakın zamanda da Erdemiri blok bir şekilde, yabancı çelik devlerine satabilirsiniz. Şunu unutmayın ki, bu yanlışı yapanlar, başta Zonguldak halkı ve ülke halkı, tarih, hiçbir zaman sizleri affetmeyecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Bulgaristan'daki komünistler değişti, siz değişmediniz.

BAŞKAN - Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento çatısı altında, muhalefetin, Grup adına 10 dakika, şahsı adına 5 dakika, 5 dakika da ilave bir süreyle 20 dakikalık bir sürenin, artık, yani, 25 dakika sürenin içerisinde söylenenlerle ilgili, şahsım adına, geçici 8 inci maddeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi, en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Bölge milletvekilimiz Sayın Harun Akın, Cumhuriyet Halk Partisinin, tabiî ki, Grubu adına, burada, bölgemizle ilgili, Erdemirle ilgili, Türkiyemizle ilgili, söylenmesi gereken -muhalefet üslubuyla- her şeyi söyledi. Kendilerine Erdemire sahip çıkmakla, Erdemiri Türkiye gündemine taşımakla, Erdemirin tarihî sürecini burada seslendirmekle şahsım adına teşekkür ediyorum; fakat, kendilerinden ve Cumhuriyet Halk Partisinden, her konuda olduğu gibi, özelleştirme noktasında biraz daha netlik, biraz daha sağduyu, biraz daha centilmenlik bekliyorum. Burada AK Partisi Ereğli Demir Çelik ile ilgili...

BAŞKAN - Fazlı Bey, siz kendi görüşlerinizi dile getirin. Sataşmaya ve görüşmeleri uzatmaya neden olacak konuları ele almayın.

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Değerli Başkanım, asla sataşmadan bahsetmiyorum. Bir ihanet içerisinde olduğunu, böyle bir ihanetin varlığını Erdemir hakkındaki görüşleriyle dile getirdi. Ben, gerçekten, bu üslubu, bu yaklaşımı algılamakta zorlanıyorum. Bunun düzeltilmesini, böyle bir anlayışın bir muhalefet üslubuna yakışmadığını dile getirmek istiyorum. Keşke, bunu söylemeseydi; biz de konunun dışına fazla taşmazdık.

Ereğli Demir Çelik Fabrikası, 7462 sayılı Yasayla özel bir statüde kurulmuş. 1.3.1960-1962 yıllarında kurulurken, Türkiye'nin o günkü şartları, ekonominin merkezi, lokomotifi konumunda olan demir çelik sektöründe yapılması gerekeni Türkiye'yi yönetenler yapmış, ekonomiye can katmış, kan katmış, dinamizm kazandırmış. O günkü şartlarda ne özel sektör ne de kamu sektörü olma noktasında fazla bir tarife gerek kalmamış. Özel bir kanunla özel olarak korunmuş. O günden bugüne kadar her siyasetçi gelmiş, oraya kendine uygun yönetimleri atamış, kamu yönetimi gibi orayı yönetmeye çalışmış; ama, zaman zaman, idealist, başarılı yöneticiler gelmiş -tıpkı kendilerinin de itiraf ettiği, AK Partinin bu dönemdeki yöneticileri gibi- Erdemiri uçurumdan almış, gerçekten, bugünkü noktaya getirmiş.

Beş yıllık geriye dönün bakalım. Acaba, beş yılda bir tek kuruş kâr var mı ve o beş yıllık dönemde özelleştirme kapsamına Ereğli Demir Çelik Fabrikası 1992 yılında getirilirken -geçmişte, Cumhuriyet Halk Partisinin de bunun içerisinde izleri var- o günden bugüne kadar, bir zamanlar milletvekili, bir zamanlar hükümet olanlar, zaman zaman, özelleştirme sahnesine çıkarmış ve 1998'de, 1997'de 355 000 000, en fazla 755 000 000, yine blok satışına değer biçilmiştir, en fazla da bunu vermişlerdir. Uzanlar, bunun içindedir. Yurt dışından itibar görüp zaten fiyatlara herhangi bir teşvik, herhangi bir katılım da olmamıştır; ama, geliyoruz, bugün görüyoruz ki, çok şükür, Erdemir, gerçekten iyi yönetilmiş, bu yönetim noktasında başarılı olmuş, iki yıllık toplam kârı 800 000 000 dolar. Tabiî ki, bu kâra bakınca, dünya literatüründe Erdemir ve Erdemir noktasında bir yılda toplam üretim 1 012 000 000 ton, Türkiye'nin ürettiği sadece 3 500 000 ton yassı mamul. Arcelor Firması, Hintli ve Rus firmalar, hepsi... Türkiye'nin pazar payı yılda 10 000 000 ton, bugün için. Erdemir, bunun, sadece üçte 1'ini şu anda üretiyor ve veriyor; ama, bir şeyden de uzak duramamamız lazım. Bir özelleştirmeyi yaparken Ereğli Demir Çelik Fabrikasını şu anda 3 milyar dolar civarında bir yatırımla özelleştirmenin kapısına koymuş bu hükümet. Dünya literatüründe en iyi şekilde, en canlı şekilde, en verimli şekilde olan bir kurumu, elbette, bir yerde özelleştirme kapsamında olduğu için, sunucuya, görücüye, tabiî ki, açıyor ve değer tespiti yapıyor. Diyor ki, gerçekten, Ereğli Demir Çelik Fabrikası nedir, bununla ilgilenen var mıdır? Dünyaya, özel sektöre ve rekabet ortamına açılan bir Türkiye'de büyük firmalar Ereğli'de ve Türkiye'de başka yerlere talip olabiliyorlar mı; oluyorlarsa, gerçekten, bizim duruşumuz nedir? Avrupa Birliğine giden Türkiye'de "bana lazım olana kapalıyım, sana lazım olana açığım" deme görüşü mü, yoksa, şu anda, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının ürettiği 3 500 000 ton mamulü yüzde 85 dışarıdan aldığı hammaddeyi acaba bugün dışarıdan verenler bunu vermese, Ereğli Demir Çelik Fabrikası bir gram mal üretebilir mi?

Size şuradan sesleniyorum. Burada Maden Kanunu görüşüldü. Ereğli Demir Çelik Fabrikasının kuruluşu Türkiye Taşkömürünün yanında olduğu içindir; Türkiye Taşkömürünün paraya ihtiyacı vardı, Erdemirin de kömüre ihtiyacı vardı. Armutçuk'ta bir müessese vardı; 40 000 000 ton rezervi vardı. Bütün Zonguldak'ın, TTK'nın rezervi de 1 300 000 000 tondu. 40 000 000 tonluk rezervi, o Maden Kanununda Ereğli Demir Çelik Fabrikasının teklifine, emrine sunmak istedik. Neden bu anlayışla maddeyi, yerli hammaddeyi oraya taşıma noktasında bize katkıda bulunmadınız?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Toparlayın lütfen; 1 dakikayı aştınız.

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, hemen toparlıyorum.

Özellikle şuraya gelmek istiyorum...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Satalım mı satmayalım mı, onu de!

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Oraya geliyorum.

Elbette satılması gereken her kurum gibi Erdemir de görücüye çıkarılmıştır; bunun kararı 1992 yılında verilmiştir. Bu şeffaf olacaktır. Bu şeffaflıktan bugüne gelinceye kadar mevcut yatırımların devamı, Türkiye'nin gelecekteki yassı mamule ihtiyacının kontr-garantisi, dünya literatüründe Türkiye'nin elbette lokomotifi konumunda olan gerek otomotiv sanayiinde gerek yassı olarak üretilen buzdolabı ve çamaşır makinesi, soğuk üretim noktasında olan her kurumda Ereğli Demir Çelik Fabrikası bir değerdir. Bunun albenisi vardır. Bu albenisi üzerinde de dünya elbette ilgilenecektir. İşte, bu ilgilenme noktasında, haziran ayının içerisinde veyahut da nisan ayının içerisinde bir teklif açılacaktır. Teklifin neticesinde, Türkiye'nin yerli sanayi bu işe duyarsız kalmasın. Yabancı sanayi alacak, yabancı sermaye alacak; fakat, yerli sanayiciye elini kolunu bağlayan bir anlayış olmaz. Ona inanıyoruz ki, bugün Borusanlar ve diğer birçok firma, eğer Arcelor'la arka planda iş yapıyorsa, elbette Türkiye'nin menfaatına; onlar da elini taşın altına koysun, yerli sanayi burada kendi üzerine düşeni yapsın. Buna kapalı değildir AK Parti.

İkinci konu; Ereğli Demir Çelik Fabrikasının varlığı, Türkiye'nin varlığıdır. Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, Türkiye'den Erdemire bakıyorlar, Zonguldak'a bakıyorlar. Elbette biz de Ereğli'den Zonguldak'a bakıyoruz. Zonguldak Türkiye'nin, Türkiye de Zonguldak'ın olarak düşünüyorum. Bizim her şey değerdir.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde bir adet önerge vardır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, benim de konuşma talebim vardı.

BAŞKAN - İki kişi konuşabiliyor Ümmet Bey. Şahsı adına Harun Akın Bey konuştu, Fazlı Erdoğan Bey konuştular; maalesef, size söz veremiyoruz.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Öğrenecek, Sayın Başkan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Senin kadar ben de biliyorum Sayın Milletvekilim.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Allah Allah!.. Niye istiyorsun o zaman?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -  Ayıp ama, ayıp!..

BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın arkadaşlar. Lütfen... 

Biz uyarırız Divan olarak. Divan olarak, talebinin doğru olup olmadığı konusunda biz uyarırız, sizin uyarmanıza gerek yok. Bizim işimizi sizin üstlenmenize gerek yok; biz yaparız. Uyardık; kabul etti Sayın Ümmet Kandoğan.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Bir şey demedim; öğrenecek dedim, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Devam ediyoruz şimdi.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

827 sıra sayılı kanun tasarısının "Geçici Madde 8" hükmü Anayasaya aykırı olduğundan bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

K. Kemal Anadol

Kâzım Türkmen

 

Trabzon

İzmir

Ordu

 

Osman Kaptan

Mustafa Özyurt

Nadir Saraç

 

Antalya

Bursa

Zonguldak

 

Haluk Koç

Mehmet Işık

Harun Akın

 

Samsun

Giresun

Zonguldak

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

827 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 8 inci maddesi ile 1.3.1960 tarihli ve 7462 sayılı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi Kanununun, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin tamamlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı hükme bağlanmıştır.

7462 sayılı Kanunun yürürlükten kalkacağı tarihin "özelleştirmenin tamamlandığı tarih" şeklinde önceden bilinme imkânı olmayan bir tarihe bağlanması yasalarda olması gereken "belirlilik", "genellik", "soyutluk" ve "öngörülebilirlik" özelliklerine aykırı düşmektedir. Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlanmasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir.

Diğer taraftan, Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketinde özelleştirme sonucu kamu hissesinin kalmaması durumunda, 7462 sayılı Kanun "zımnen ilga" edilmiş olacağından, esasen böyle bir düzenleme yapılmasına da ihtiyaç bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 827 sıra sayılı tasarıdaki geçici madde 8'in tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 8 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 9 uncu maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 9.- Mülga 8.7.1948 tarihli ve 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun ve ilgili Bakanlar Kurulu kararları uyarınca dağıtılan tohumlukların karşılığı olarak kullandırılan ancak süresinde tahsil edilemeyen ve Hazine alacağına dönüşen (haksız alındığı tespit edilenler hariç) ve Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine takip ve tahsil edilmek üzere bu maddenin yürürlük tarihinden önce intikal ettirilmiş bulunan kredi alacaklarından, (6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler hariç) bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ayın başından itibaren üç ay içerisinde başvurulması koşuluyla vadesinde ödenmeyen alacak asıllarının, ilk taksit 2005 yılı Ekim ayında, ikinci taksit 2006 yılı Ekim ayında, üçüncü taksit 2007 yılı Ekim ayında olmak üzere üç yılda üç eşit taksitte ödenmesi, dava açılmaması ve açılan davalardan vazgeçilmesi şartıyla, bu alacaklara uygulanan gecikme zamları ile diğer fer'i alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilir. Madde kapsamına giren alacakların maddenin yürürlük tarihinden önce kısmen ödenmiş olması halinde, ödenmeyen kısım için bu hükümden yararlanılır ve ödenen kısımlar red ve iade edilmez. Madde kapsamına giren alacak aslının tamamının bu maddenin yürürlük tarihinden önce ödenmiş olması halinde ödenmemiş gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilir. Madde hükmüne göre ödenen alacaklara, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra gecikme zammı tatbik edilmez. Ancak süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının son taksit ödeme süresi sonuna kadar, ödenmeyen veya eksik ödenen kısmın son takside ait olması halinde ise bu tutarın son taksidi izleyen ayın sonuna kadar, ödenmeyen kısım ile birlikte 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesi uyarınca uygulanan tecil faizi oranının yarısı oranında her ay için ayrı ayrı hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi şartıyla, bu madde hükmünden yararlanırlar. Madde kapsamına giren alacakların maddede öngörülen süre ve şekilde tamamen ödenmemesi halinde, ödenen tutar kadar bu madde hükmünden yararlanılır.

Birinci fıkra kapsamında yapılandırmaya esas alınan borcun tamamının ilk taksit ödeme süresi sonuna kadar peşin ödenmesi halinde, ödenecek borç miktarı üzerinden % 30 oranında indirim yapılır.

Bu madde kapsamında yapılan tahsilattan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklı kredilere ilişkin olanlar, T.C. Ziraat Bankası aracılığı ile anılan Fonun gider hesabına aktarılır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin başvuru süresini, ilk taksit ödeme süresi sonuna kadar, ilk taksit ödeme süresini ise iki aya kadar uzatmaya, diğer usûl ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mehmet Kılıç.

Sayın Gürol Ergin, aynı zamanda şahsı adına da söz talebinde bulunuyor; aynı şey, Sayın Mehmet Kılıç için de geçerli. Sırayla ikisine de söz vereceğim; ikisi de toplam 15'er dakika konuşma hakkına sahip.

Buyurun Sayın Gürol Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kendi adıma söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, sizleri ve yüce ulusumu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun, kuraklık, don, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden ürünü en az yüzde 40 oranında zarar gören çiftçilere tohumluk yardımı yapmakta ve ertesi yıllarda da afete uğrayan çiftçilerin tohumluk borçlarını Bakanlar Kurulu kararlarıyla bir yıl ertelemekteydi; ancak, 5254 sayılı Kanun, 3 Temmuz 2001 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçmiş yıllarda 5254 sayılı Kanun kapsamında tohumluk kullanan ve devamında yaşanan doğal afetlerden dolayı borcunu ödeyemeyen çiftçilerimizin TİGEM'e olan tohumluk borçları ise son yıllarda gündeme getirilmiş ve bu borçların bir an önce tahsili istenmiştir. Borçların bir kısmı TİGEM'de kalırken, önemli kısmının tahsili ise 12 Nisan 2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından Maliye Bakanlığına devredilmiştir.

1992 yılından borçların Maliye Bakanlığına devredildiği tarihe kadar biriken borç miktarı toplam 49 trilyon liradır. Bu borç tutarı 108 739 çiftçiye ait olup, 9,8 trilyon lirası anapara, 39,2 trilyon lirası faizdir ve faizler sürmektedir.

Çiftçilerden gelen yoğun başvurularda da belirtildiği üzere, tohumluk borçlarıyla ilgili olarak mal müdürlükleri tarafından icra işlemleri başlatılmıştır. 1992 yıllarına dayanan bu borçlara bugün uygulanan faiz oranları yüzde 800'leri bulmuştur.

Tarımda son yıllarda uygulanan yanlış politikalarla çiftçiler zor durumda bırakılmış, kredi borçlarından dolayı haciz işlemleriyle karşı karşıya kalmış, zaman zaman çiftçilerimizin arazileri satışa çıkarılmıştır. 4876 sayılı Kanun çerçevesinde kredi borcunu yapılandırarak bir nebze olsun rahatlayan çiftçilerimizden, bu borçların taksitlerini dahi ödeyemediği bir dönemde, tohumluk borçlarının icra yoluyla istenmesi, bir kez daha mağduriyetlere neden olmuştur. 4876 sayılı Yasanın görüşmeleri sırasında, çiftçilerimizin TİGEM'e olan tohumluk borçlarının da kapsama alınmasını istemiş; ancak, hükümeti bu konuda ikna edememiştik. Hükümetin, bugün, doğru bir anlayışa gelmiş olmasını memnunluk verici bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bu nedenle, çiftçilerimizin içinde bulunduğu durum dikkate alınarak, tohumluk borçlarının da yeniden yapılandırma kapsamına alınması doğru bir karardır ve birkısım çiftçimizi az da olsa rahatlatacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; konuşmamda, Sayın Başbakanın tarım destekleri konusundaki değerlendirmelerine de kısaca değinmek ve bu konudaki görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Sayın Başbakan, 18 Ocak 2005 tarihinde yaptığı açıklamalarda, kimi gerçekleri görmezden gelmiş, kimi gerçekleri de tersyüz ederek kamuoyunu yanlış bilgilendirmiştir. Sayın Başbakan, çiftçiye çok büyük destekler getirdiklerini müjdelerle belirtmiştir; oysa, getirilen hiçbir yeni destek yoktur. 2005 yılı bütçesi, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk çiftçisini Avrupalı çiftçinin onikide 1'i kadar destekleyen bir bütçedir. Rakamsal olarak ifade edersek, 2004 yılında başlangıç ödeneği olarak 3 katrilyon 215 trilyon lira olan destek, çok az bir artışla, 3 katrilyon 461 trilyon liraya çıkmıştır. Artış oranı, enflasyonun da gerisinde olup yüzde 7,6'dır. Tarım desteklerinin gayri safî millî hâsılaya oranı ise, yine geçen yıldan düşük ve yüzde değil, binde 7'dir.

Sayın Başbakan, hayvancılığa ve pamuk primine ayrılan destek miktarlarının artırıldığını söylemiştir; ama, bu kalemlerdeki desteğin artırılması için, doğrudan gelir desteğinde 693 trilyon lira, diğer tarım desteklerinde 336 trilyon lira kesinti yapıldığını, toplam desteğin bir kuruş artırılmadığını söylememiştir. Hükümetin yaptığı, tamamen, bir cepten alarak diğer cebe aktarma operasyonudur. Başka bir deyişle, Ali'nin külahı Veli'ye, Veli'nin külahı Ali'ye giydirilmiştir. Sayın Başbakan, çiftçilerin -tarımsal sulamada kullanılan- elektrik borçlarının faizini sildiklerini söyleyip, çiftçinin borcunun, ek bir faiz uygulaması yapılmadan, 36 ayda tahsil edileceğini belirtmiştir. Sayın Başbakan faizlerin silindiğini söylerken gerçeği ifade etmemiştir; çünkü, silinen faizin yerine tarımsal TEFE oranında faiz getirilmektedir.

MEHMET KILIÇ (Konya) - İleriye dönük uygulama…

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bu nedenle "borcun faizini sildik" ifadesi kesinlikle doğru değildir.

Sayın Başbakan doğrudan gelir desteğinin 2005 yılında bir kerede ödeneceğini ifade etmiştir. Sayın Başbakanın bu konudaki söylemi de gerçeği yansıtmamaktadır. Bir kere, doğrudan gelir desteği için 2005 yılı bütçesinde 2 katrilyon 623 trilyon lira olarak ayrılan kaynağı, hükümet, 1 katrilyon 930 trilyon liraya indirmiştir. İkincisi, ayrılan bu kaynak, çiftçiye bir kerede değil, yine iki taksitte ödenecektir; ancak, geçmiş uygulamalara göre bir farkla; daha önce tahakkuk eden doğrudan gelir desteği bir sonraki yıl içinde iki taksit halinde ödenirken, şimdi, 2004 yılına ait doğrudan gelir desteğinin iki taksitinden biri 2005'te, diğeri ise ancak 2006 yılında ödenecektir. Çiftçi, dönüm başına 16 000 000 lira olan ve bir önceki yıla göre hiç artırılmayan 2004 yılına ait doğrudan gelir desteğinin dekar başına yalnızca 10 000 000 lirasını bu yıl, yani 2005'te alacaktır, 6 000 0000 liralık kısmı ise 2006'da verilecektir. Sayın Başbakan gerçeği tamamen saptırarak, doğrudan gelir desteğinin 2005'te tek ödemede verileceğini söylüyor. Evet, 2005'te tek ödeme yapılacak; ama, tek ödeme yapılmasının nedeni, çiftçiye doğrudan gelir desteğinin tamamının bir kerede verilmesi değil, ikinci ödemenin bir yıl sonraya sarkıtılmasıdır.

Sayın Başbakan çiftçiyi yeniden üretime döndürdüklerini ifade ediyor. Eğer, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi çiftçi üretime dönseydi, son iki yılda, Çukurova ve Ege'de pamuk, İç Anadoluda buğday ekim alanları boş kalmaz, ekilen tarım arazisi, 2003 yılında, 2002 yılına göre 574 000 hektar azalmazdı.

Sayın Başbakan çiftçiye gübre ve mazot desteğinden de söz ediyor. Hükümetin mazot desteği yaptım diyebilmesi için, çiftçinin kullandığı mazottan hiç ÖTV almaması gerekir. Yoksa, geçen yıl olduğu gibi, doğrudan gelir desteğinden kesip mazot desteği adı altında çiftçiye bir miktar para verilmesi, göz boyamadan öte bir anlam taşımaz. Gübre desteğinin yapılabilmesi için de, ya bütçeden bu amaçla bir kaynak aktarılmış olması ya da gübreden alınan KDV'nin yüzde 1'e düşürülmesi gerekir.

Bir yandan hayvancılık destekleniyor derken, diğer yandan, besicilere kilogram başına verilen et teşvik primi, 30 Eylül 2004'te 1 000 000 liradan 500 000 liraya indirilmiştir. Süt üreticileri, tam bir tekel yaratan süt fabrikaları karşısında sahipsiz bırakılmıştır. Yem fiyatları süt fiyatını geçmiş, süt üreticisi sattığı 1 kilo sütle 1 kilo yem alamaz duruma gelmiştir. Kooperatiflere verilen hayvanlarda -dikkatinizi çekmek istiyorum sevgili arkadaşlarım- sertifikalı olma koşulu aranmaz olmuştur. Sertifikasız hayvanlarla, hayvancılığımızın geleceği karartılmaktadır.

Kendinden önceki hükümetin uyguladığı politikaları eleştirerek iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, iki yılı aşan iktidar döneminde, bu politikalarda en ufak değişikliğe gitmemiştir. Çiftçiyi ezip perişan ettiğini iddia ettiği politikaları, acımasızca, aynen uygulamıştır. Çiftçinin durumu düzelmek bir yana, iyice bozulmuştur. Çiftçi 2002'yi de mumla arar hale gelmiştir.

AKP, işbaşına gelirken şikâyet konusu yaptığı her şeyi unutmuştur. Tarımın yeterince desteklenmediğini söylemiş, onu unutmuştur; girdi fiyatlarının çok yüksek olduğunu söylemiş, onu unutmuştur; ürün fiyatlarının düşüklüğünü söyleyip, onu da unutmuştur. Gerçi, Sayın Başbakan, nihayet, gübre ve mazota destek vereceklerini söylemiştir; ama, tekzip, bu söylemin bir hafta sonrasında, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanından gelmiştir. Sayın Bakan, gübre ve mazot desteği için bütçeye herhangi bir ödenek koyulmadığını, henüz bir kaynak da bulunmadığını, düzenlediği basın toplantısında içtenlikle itiraf etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, primlere gelince; prim konusunda dağ fare doğurmuştur. Daha 1999 yılında 400 000 lira olan zeytinyağı primi, bu yıl 250  000 lira olarak açıklanmıştır. Pamuğunu maliyetinin 400 000 ilâ 500 000 lira altında satmak zorunda kalan pamuk üreticisine pamuk primi olarak verilen 190 000 Türk Lirası son derece şaşırtıcı bir rakamdır. Ayrıca, Trakyalı ayçiçeği üreticisi 250 000 lira prim beklerken, ayçiçeğine 135 000 lira prim verilmesiyle de tam bir düş kırıklığı yaşanmıştır.

Bu nasıl bir destekleme anlayışıdır ki, uyguladığı haksız kotalarla kıraç arazilerde tütün ekimini azalta azalta bitme noktasına getiren, kıraç topraklarda alternatif ürün olarak önerdiği kekik ve kapariden çiftçinin büyük zarar görmesine neden olan bu hükümet, bu arazileri değerlendirecek tek ürün olan bağcılığı teşvik edeceği yerde kösteklemeye çalışmaktadır. Özellikle, Denizli'nin, İzmir'in, Tekirdağ'ın kıraç arazilerinde tarım yapan çiftçinin tek umudu üzüm. Bağcılıkta son yıllar atılım yılları olmuştu; çünkü, kaliteli yabancı çubuklarla oluşturulan bağlar, çiftçiye ciddî gelir sağlıyordu. 1 kilo sofralık üzüm 200 000 liradan pazar bulurken, şarap fabrikaları kaliteli şaraplık üzümün kilosuna 1 200 000 ilâ 2 000 000 lira fiyat veriyordu. Böylece, sulanmayan alanlar, hem erozyondan korunmuş oluyor hem de çiftçi para kazanıyordu.

ÖTV'deki inanılmaz artışlarla fiyatı 2 000 000 liradan 6 000 000 liraya çıkan sofralık şarabın tüketimi azalınca, çiftçi, bu yıl üzümünü satamamak durumuyla karşı karşıya kalacak. Daha şimdiden birkısım fabrikalar kapasite kullanımını kısmak ve işçilere ücretsiz izin vermek zorunda kaldı.

Sayın Başbakan, birçok konuda olduğu gibi, şarap ve diğer içkilerdeki vergiler konusunda da bilgi sahibi olmadan kamuoyuna yanlış demeçler vermektedir. Avrupa'da içkiye uygulanan verginin bugün bile bizdekinden yüksek olduğunu söylüyor Sayın Başbakan; gerçek bu söylemin tam tersidir. 28 Avrupa ülkesinin yalnızca 4'ünde, İrlanda, İsveç, İngiltere ve Finlandiya'da, şarapta ÖTV bizden yüksektir; ama, bu ülkelerin hiçbirinin şarap üreticisi ülke olmadığını da dikkatinize sunmak istiyorum. Avrupa'nın şarap üreticisi olan ülkelerinden Almanya, Avusturya, Yunanistan, İtalya ve İspanya başta olmak üzere, şarap üreten tüm Avrupa ülkelerinde şaraptan ÖTV alınmamaktadır. Yalnızca Fransa ve Macaristan'da şaraptan alınan ÖTV miktarı 0,03 eurodur, bizdeki miktar ise, bugün 1,95 eurodur.

Geçen yıl bu mevsimde, çiftinin şarap üreticisinden alacağı avanslar konuşulurken, bu yıl, şarap üreticileri, üzüm alıp alamayacakları belli olmadığından, çiftçiye bir kuruş avans vermemiştir. Çiftçi, şimdi, alacağı avansı değil, ödeyemediği borçlarını konuşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, 18 Mart Çanakkale Zaferini coşkuyla kutladığımız bu yıldönümünde, cennet vatanımızı yabancılara vermemek için toprağa düşmüş aziz şehitlerimizi ben de saygı ve rahmetle anıyorum. Sayın Başbakanın törenler sırasında şehitlerimiz için döktüğü gözyaşları daha kurumadan, bir gün sonra, Antalya'da, turizmcilere "yabancılara mülk satışında muhalefet çok üstümüze geliyor, neredeyse bizi vatan haini ilan ediyorlar. Size bu konuda kamuoyu oluşturmak görevi düşüyor. Siz kamuoyu oluşturun, biz de yasal düzenlemeyi yapalım" diyor; yani, yardım edin de, şu toprakları yabancılara satalım diyor.

AHMET IŞIK (Konya)- Siz de Avrupa'dan alıyorsunuz.

GÜROL ERGİN (Devamla)- Şimdi, size ve Sayın Başbakana soruyorum...

AHMET IŞIK (Konya)- Dünya değişti, ekonomik ve sosyal sınırlar kalktı!..

GÜROL ERGİN (Devamla)- Şahadetlerine gözyaşı döktüğünüz insanlar, bu toprakları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

Toparlayalım.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Size ve Sayın Başbakana soruyorum: Şahadetlerine gözyaşı döktüğünüz insanlar, bu toprakları silahlarıyla alamayanlara para karşılığı veresiniz diye mi şehit oldular? Siz, bu toprakları yabancılara satmakla, şehitlerin kemiklerini sızlatmıyor musunuz?

AHMET IŞIK (Konya) - Mütekabiliyet esası var.

GÜROL ERGİN (Devamla) - O zaman, döktüğünüz gözyaşının anlamı nedir?

AHMET IŞIK (Konya) - Mütekabiliyet esası var. Sen de gidip Avrupa'dan satın alabilirsin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Aynı konuda Sayın İrfan Gündüz "bir zamanlar Boğaz Köprüsünü sattırmamak için direnenler vardı; ama, kimse köprüyü cebine alıp gitmedi. Yabancıların mülk alımını yasaklarsanız, ülke kaybeder, vatandaşlarımız kaybeder" diyor.

AHMET IŞIK (Konya) - Bu anlayışı terk edin artık!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Birincisi, Sayın Gündüz köprünün satılmadığını bilmiyor. Köprünün geliri satıldı değerli arkadaşlarım, köprü satılmadı. Onu bilmiyor.

AHMET IŞIK (Konya) - Siz, o zamanlar da karşı çıkmıştınız.

GÜROL ERGİN (Devamla) - O zaman, biz, sizinle böyle görüşüyor muyduk; nereden biliyorsunuz karşı çıktığımı?

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Siz, o zaman da karşı çıkmıştınız...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Nereden biliyorsunuz?

BAŞKAN - Dinleyin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bugünün yarını var. Yarın, sizin çocuklarınız, torunlarınız, size bir hesabı çok ciddî olarak soracaklar.

Şimdi, ben sözlerimi tamamlayayım da, ondan sonra bire bir konuşuruz.

Sayın İrfan Gündüz böyle söylüyor; diyor ki: "Bir zamanlar Boğaz Köprüsünü sattırmamak için direnenler vardı; kimse köprüyü cebine alıp gitmedi."

Bu arada, Eskidji adlı müzayede şirketinin sahibi Dikran Masis de, şöyle söylüyor: "Adamın yasal yollarla mülk sahibi olmasını engellersen, o da başka şeyler yapmaya başlar. Adam ev alınca toprağı cebine koyup götürmüyor ki. Aldığı arazi haritadan mı kopup gidiyor" şeklinde konuşuyor.

Bu iki konuşmanın paralelliği "bu topraklar kutsaldır, yabancıya satılamaz" diyen bizlere çok da şaşırtıcı gelmiyor.

Son sözüm şudur: Bireylerin de, devletlerin de, pazarlamayı paraya tahvil etmeyi akıllarının ucundan bile geçiremeyecekleri mukaddesleri vardır.

Değerli arkadaşlarım, vatan kutsal mıdır? Soruyorum, kutsal mıdır? Cevap veremiyorsunuz. Kutsaldır.

AHMET IŞIK (Konya) - Şüphen mi var?

GÜROL ERGİN (Devamla) - Niçin cevap veremiyorsunuz?

AHMET IŞIK (Konya) - Şüphen mi var?

BAŞKAN - Sayın Ergin, soru-cevapla konuşmayın.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Devam ediyorum...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Şüphen mi var? Şüphesi olanlar sorar.

BAŞKAN - Siz de karışmayın, müdahale etmeyin efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Hırka-i Şerif kutsal mıdır? Sakalı Şerif kutsal mıdır? (AK Parti sıralarından gürültüler)

RECEP GARİP (Adana) - Kutsaldır tabiî.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Maddeyle ne alakası var?!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Kutsal mıdır?..

RECEP GARİP (Adana) - Kutsaldır tabiî.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Saygısızlık yapma!

BAŞKAN - Sayın Ergin, soru-yanıtla konuşma olmaz.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer, Hırka-i Şerif kutsalsa, Sakalı Şerif kutsalsa; onu satmayı düşünmeyenlerin, bu vatanın topraklarını da satmayı düşünmemeleri gerekir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Demagoji yapma!

MEHMET KILIÇ (Konya) - Ne alakası var, Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Şimdi, şehitlerimiz toprağın altında; ne iyi yapmışız da bu toprakları korumak için canımızı vermişiz diyorlar; eğer bizler ölmeseydik, torunlarımız satacak toprak bulamayacaklardı, fakir kalacaklardı diye düşünerek, mezarlarında rahat rahat uyuyorlar!.. Hepinizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.

Toprağına sahip çıkacağından kuşkum olmayan yüce ulusumu ve sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası Sayın Mehmet Kılıç'ta.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sizin de konuşma süreniz 15 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KILIÇ (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 9 uncu maddesi hakkında şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, birçok konuda değişiklik yapan maddeleri, uzun çalışmalar sonunda kabul ettik. Şimdi, sıra, kanun tasarısının geçici 9 uncu maddesinde.

8.7.1948 tarihli ve 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili Bakanlar Kurulu kararları uyarınca dağıtılan tohumlukların karşılığı olarak kullandırılan kredilerin tahsiline ilişkin maddeyi görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yaşanan 2001 ekonomik krizi, tüm sektörlerde olduğu gibi, tarım sektörünü de derinden etkilemiştir. Ekonomik krizlerin ötesinde, 1999 ve 2000 yıllarında yaşanan kuraklık, tarım sektörünün daha fazla kan kaybına neden olmuştur. Bu olumsuzluklara ek olarak, tarımsal yapılanmamızdaki yanlışlıklar, başta tarım işletmelerimizin küçüklüğü, meraların rantabl olarak kullanılamaması, yeterli sulu tarım yapılamaması, tarımsal girdilerin çok pahalı olması, kaliteli, ucuz, ihraç edilebilir ürün üretemeyişimiz, çiftçimizi içinden çıkılamaz bir pozisyona düşürmüştür.

Değerli arkadaşlar, Ziraat Bankasınca, 5254 sayılı Kanun esaslarına göre, 1997, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında mahsulü en az yüzde 40 ve üzerinde zarara uğramış veya mahsulü yüzde 40'tan daha az zarara uğramış, fakat, elinde tohumluğu kalmamış çiftçiler ile mahsulü zarara uğramamış olmakla birlikte, elinde olmayan sebeplerle gelir elde edememiş ve durumları ihtiyaç komisyonları tarafından tespit edilen gerçek üretici şahıslara, günü geçmiş başka borçlarına bakılmaksızın kredi açılmıştı. Bu krediler, imkânı olmayan çiftçilerimiz tarafından, TİGEM'lerden hububat tohumluğu alınarak kullanılmıştı. Bu kapsamda toplam 110 000 çiftçimiz Ziraat Bankalarına borçlanmıştı. O dönemlerde kullanılan kredi miktarı, toplam 37,912 trilyon liradır ve bu kredinin ancak yüzde 20'si olan 8,141 trilyon lirası tahsil edilebilmiştir. Vadesinde tahsil edilemeyen tutar ise, toplam 29 trilyon 771 milyar liradır. Yaklaşık 100 000 çiftçimizi ilgilendirmektedir. Maliye Bakanlığına devredilmiş bu alacaklarla ilgili binlerce dosya adlî mercilerde takip edilmektedir. Çiftçilerimiz, faizleriyle birlikte bu borçlarını nasıl ödeyeceklerini düşünmektedirler.

5 Haziran 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul ettiğimiz 4876 sayılı Kanunla, çiftçilerimizin, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleriyle sorunlu hale gelen borçları için muhtelif ödeme kolaylığı getirmiştik. Bu kapsamda, çiftçilerimizin yüzde 80'i, borçlarını yeniden yapılandırarak, ödeme kolaylığına kavuştu; borçlarını indirimlerden faydalanarak bir defada ödedi veya taksitler halinde ödemeye devam ediyor. Ancak, 5254 sayılı Kanun kapsamında dağıtılan tohumluklar, çıkardığımız 4876 sayılı Kanun kapsamında değildi. İşte, bu geçici 9 uncu maddeyle, 100 000'i aşkın çiftçimizin bu sıkıntısını gidermiş olacağız, borçlarını ödeme imkânına kavuşacaklar.

Değerli arkadaşlar, kurban bayramından hemen önce Tarım Bakanlığımızın düzenlemiş olduğu "Tarım Gönüllüleri ve Çiftçilerle Buluşma" programında Sayın Başbakanımızın çiftçilerimize verdiği müjdelerin birer birer yerine getirilmekte olduğunu görmekten çiftçiler adına büyük mutluluk duyuyorum. 2004 doğrudan gelir destekleri tüm Türkiye'de ödenmeye başlandı. Doğrudan gelir desteğinin çiftçinin ihtiyacı olduğu dönemde ödenmesi gerçekten çok önemli. Yıllarca ödenemeyen tohumluk borçlarına getirilen bu kolaylık da çiftçimizi ziyadesiyle memnun edecek değerli arkadaşlar.

Biraz sonra geçici 10 uncu maddede görüşeceğimiz köy içme suları ve tarımsal sulamada kullanılan enerji bedelleri ödemelerine getirilecek kolaylık da, enerji borcu olan çiftçilerimizi ve kooperatiflerimizi rahatlatacak. Bu maddeyle, 700 trilyon lira civarında anapara ve 400 trilyon lira gecikme zammı yeniden yapılandırılacak. Gecikme cezasının aşağı yukarı yüzde 50'sinden vazgeçilecek ve yüzde 10 peşin alınmak suretiyle, 36 aya kadar taksitlendirme yapılacak.

Yirmisekiz aylık AK Parti İktidarının değerli çiftçilerimiz için yaptıkları sadece bu kadar mı; hayır, değerli arkadaşlar. Mazot desteğiyle, çiftçimize 640 trilyon lira verilmiştir. Hayvancılığa yapılan destek, kooperatiflere sağlanacak desteklerle birlikte, 2005 yılında 900 trilyon lira civarındadır. Yem bitkilerine, pamuğa, yağ bitkilerine verilen destek, geçmiş yıllara göre yüzde 120'lik bir artış ile 600 trilyon liraya çıkarılmıştır.

Kooperatiflere verilen desteklerle 1998-2002 yılları arasında sadece 50 kooperatife destek verilebilmişken, 2004 yılında bu rakam 234 kooperatife yükselmiştir.

Değerli arkadaşlar, düşük faizli tarımsal kredi destekleri, bu yıl içerisinde, toplamda 2,5 katrilyon lira olacaktır. Tarımsal kredilerde uygulama faizi yüzde 65'lerden, AK Parti İktidarı döneminde, yüzde 10'lar oranına indirilmiştir.

1 000 Tarım Gönüllüsü Projesi: Devlet-millet kaynaşmasının bir örneği olan bu projeyle, bu yıl, 1 000 tarım gönüllüsü sayısı 3 000'e çıkarılacaktır.

Hububat tohumluğu desteği neticesinde, 2002 yılında sadece 50 000 ton sertifikalı hububat tohumu kullanımı, 2004 yılında 5 kat artarak 240 000 tona yükselmiştir.

Et desteğiyle 2004 yılında üreticilerimize 110 trilyon lira sadece et teşvik primi ödenmiştir.

Değerli arkadaşlar, tarım sektörünü rahatlatmak, sorunlarına çözüm üretmek adına çıkardığımız kanunları bir hatırlayın: Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu, Organik Tarım Kanunu, komisyonlarda görüşülüp tamamlanan Tohumculuk Kanunu Tasarısı, Tarım Sigortaları Kanunu. İşte, bütün bunlar ve daha sayamadığım birçok düzenleme, AK Parti döneminde çiftçimiz adına yapılan olumlu çalışmalardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi de, fazla vaktinizi almadan, madde neyi getiriyor, kısaca onun üzerinde durmak istiyorum. Maddeyle, 1997, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında toplam 110 000 çiftçimizin tohumluk kredilerinden tahsil edilemeyen 29, 771 trilyon liranın gecikme zamlarından ve diğer feri alacaklarının tamamından vazgeçiliyor. Kanunun yürürlüğe girmesiyle başlayacak üç aylık süre içerisinde başvurma şartı getiriliyor. Başvuru yapan çiftçilerimizin borç asıllarının, ilk taksit Ekim 2005'te olmak üzere, 3 yılda, 3 eşit taksitte ödenmesi imkânı sağlanıyor. Hatta, çiftçimiz, borcunu taksitlendirmeyip, bir defada, 3 aylık süre içerisinde peşin olarak ödemek isterse, borcundan yüzde 30 da indirim yapılıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi, biz, bu toprağın sesi, bu toprağın ruhu olarak yola çıkmış bir hareketin mensuplarıyız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, bu toprakların yerlisiyiz, bu toprakların sahibiyiz ve bin yıldır bu toprakları işleyen, yeşerten, bu topraklara can veren insanların çocuklarıyız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiîdir ki, çiftçimizi AK Parti düşünecek; AK Parti Hükümeti, onun lehine, onu rahatlatacak kanunî düzenlemeleri Meclise getirecek.

Sayın Bakanım, tüm çiftçilerimiz adına, şahsınızda, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, tüm hükümet üyelerine teşekkür ediyorum. Maddeyle sağlanacak düzenlemenin milletimize, memleketimize ve çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyor; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birleşime 20 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.49

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?..  Yerinde.

Geçici 9 uncu madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Zorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler hariç" ibaresindeki "hariç" kelimesi "dahil" olarak değiştirilmiştir.

 

Ensar Öğüt

Ali Kemal Deveciler

Atilla Kart

 

Ardahan

Balıkesir

Konya

 

Mehmet Ali Özpolat

Ramazan Kerim Özkan

Halil Tiryaki

 

İstanbul

Burdur

Kırıkkale

 

 

Engin Altay

 

 

 

Sinop

 

BAŞKAN - Aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "...vadesinde ödenmeyen alacak asıllarının" ibaresinin "...vadesinde ödenmeyen alacak asılları ile bu alacaklara ilişkin faiz ve gecikme zammı yerine, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar aylık olarak T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından belirlenen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi ile üretim fiyat endeksinin aylık oranlarından düşük olanı esas alınarak (5254 sayılı Kanun uyarınca yıllık faiz uygulanan alacaklarda bu faiz oranı esas alınarak) hesaplanacak tutarın,..." şeklinde değiştirilmesini ve "Madde kapsamına giren alacak aslının tamamının bu maddenin yürürlük tarihinden önce ödenmiş olması halinde ödenmemiş gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilir" cümlesinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Recep Garip

Cemal Uysal

 

Bursa

Adana

Ordu

 

Muharrem Karslı

Ahmet Yaşar

 

 

İstanbul

Aksaray

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hangi önerge bu?

BAŞKAN - En aykırı olan, son okunan önerge; Faruk Çelik ve arkadaşlarının önergesi.

Gerekçeyi mi okutalım, önerge sahipleri konuşacak mı?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde ile tohumluk bedelini süresinde ödeyemeyen borçluların ödeyemedikleri borçlarının 3 yılda ve 3 eşit taksitte ödenmesi imkânı sağlanmaktadır. Ancak, bu borçlara yönelik olarak uygulanmış olan faiz veya gecikme zammı bedellerinin tahsilinden vazgeçilmektedir. Bu itibarla, taksitlendirilen bu kamu alacaklarının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar enflasyon nedeniyle reel olarak azalmamasını temin için bir endekslenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler hariç" ibaresindeki "hariç" kelimesi "dahil" olarak değiştirilmiştir.

                                                        Ensar Öğüt (Ardahan) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Ensar Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sayılı kanun tasarısının 9 uncu geçici maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; önergemin üzerinde. Benim önergem, kısa, öz. Şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, 2000 Kasım, 2001 Şubat krizinden bütün toplumumuz etkilendi. 400 000 esnafımız kepenk kapattı, bir o kadar çiftçimiz de iflas etti. Bu insanlar bizim ve bu insanlar, 3 Kasım seçiminde, bizleri Meclise gönderdi derdimize çare olun diye. Biz de, 6 Haziran 2003 tarihinde Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan çiftçi borçlarını iyileştirmek için bir kanun çıkardık; 2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005 Ekim aylarına 3 taksit yaptık; ancak, ne var ki -geçen hafta da çiftçiler buraya gelmişti- çiftçilerin büyük bir bölümü bu borcu ödeyemedi. Çok yüksek bir borç var değerli arkadaşlar. Bu borç öyle yüksek bir borç ki, inanın, şurada belge var; Konya'dan bir çiftçi, Ramazan isimli bir arkadaşımız 20 milyar lira kredi almış, 189 milyar olmuş. Şimdi, burada, ödeyen ödedi; doğru; bir de ödeyenler var, onlara da haksızlık olmasın; ama, ödemeyen çok perişan durumda. Bunlara bir çare bulmak için, bu kanun kapsamının içerisine alınması için önerge verdim. Bu önergemin kabul edilmesini istiyorum; çünkü, bu önerge kabul edilirse, çiftçilerimizin yüzü gülecek, üreten köylümüzün yüzü gülecek.

Bu anlamda, benim ricam şudur değerli arkadaşlar: Vergi barışı çıkardık 27 Şubat 2003'te. Uzun bir vade tanıdık, esnafımız nefes aldı; ama, çiftçimize tanınan vadede çiftçimiz nefes alamadı. Ancak, bankaları hortumlayan, devleti soyan hortumculara 0,75 faizle onbeş yıl vade yaptık. TMSF onbeş yıl vade yaptı. Onlar da faizini ve anaparasını zamanında ödeyemiyorlar. Bu devleti soyan hortumculara imkân tanıyoruz da, gerçek üreten, gerçek, bize, bizim soframıza tarım gıdasını getiren, bizi doyuran, Türkiye'yi doyuran çiftçimize bunu esirgemeyelim. Benim istirhamım. Her taraftaki köylü kan ağlıyor. Evet, ödeyen ödedi; ama, ödeyemeyen perişan bir durumdadır.

Ben, çok fazla zamanınızı almak istemiyorum. Bu halk, bizi, 3 Kasımda Meclise gönderdi iki parti olarak, derdimize çare bulun diye. Eğer halkın derdine çare bulamazsak, bizleri gönderir, başkalarını buraya getirir. Bizim devamlı gelip gitmemiz önemli değil. Türkiye'de üreten, gerçek istihdamı sağlayan, Türkiye'de nüfusun yüzde 40'ını oluşturan köylümüze, çiftçimize, eli nasırlı, yüreği sevgi dolu insanımıza bir şeyler verelim diye ben bu önergeyi verdim. Önergemi kabul edeceğinizi umuyorum.

Sayın Bakanım, çiftçileri sizinle de görüştürdüm. Hakikaten çok zor durumdalar; yani, belgelerini size de arz ettim. Bu önergemi kabul ederseniz, o zaman 6 Haziran 2003'teki iyileştirmede borcunu ödeyemeyen, geciktiren, yüksek faizin altında ezilen çiftçilerimiz de bu oranda, mutlak surette, belli bir nefes alacaktır. Aynı zamanda, bu kolaylaşmayı sağlarsak, değerli arkadaşlar, devlet alacağını alacak; yani, şimdi, devlet anaparasını da alamıyor, faizi de alamıyor. Bu nedenle, ben istirham ediyorum, bu önergem kabul edilirse, Türkiye'deki nüfusun yüzde 40'ını oluşturan köylümüz nefes alacaktır. Hakikaten her mesleğin sendikası var, odası var, şeyi var; ama, çiftçilerimizin de var; fakat...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hakkını kaybettin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hakkımı kayıp mı ettim Başkanım!

...köylümüz köyünden kalkıp buraya gelemiyor; geldiği zaman da dünya kadar masraf edip işin içinden çıkamıyor.

Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin de, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu işe nasıl 6 Haziranda "evet" deyip, çiftçilere rahat bir nefes aldırdıysa, önergemi kabul edeceğini umuyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Daha önce oylanan ve kabul edilen önerge doğrultusunda geçici 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Geçici 10 uncu maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 10.- 2.4.2004 tarihli ve 2004/22 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile özelleştirme programına alınmış olan TEDAŞ Genel Müdürlüğü ve bağlı ortaklıklar ile müesseselerinin 3.12.2004 tarihi itibarıyla tahakkuk ettirildiği halde bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar tahsil edilmemiş olan tarımsal sulamada ve köy içme sularında kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan alacaklarının ve ferilerinin, yargıya intikal edip etmediğine ve daha önce herhangi bir şekilde ödeme plânına bağlanıp bağlanmadığına bakılmaksızın, tahakkuk tarihindeki anapara kısımlarını bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar ilgili dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış oranlarından düşük olanı uygulanmak suretiyle hesaplanacak borç tutarını, taksitlendirme süresince söz konusu alacağa herhangi bir değer artışı uygulanmadan, eşit taksitler halinde ödemek kaydıyla otuzaltı aya kadar taksitlendirerek tahsil etmeye TEDAŞ Yönetim Kurulu yetkilidir.

Birinci fıkra hükümlerine göre hesaplanacak ve taksitlendirmeye esas alınacak borç tutarı her halükarda tahakkuk etmiş ve vadesinde ödenmemiş anapara tutarının altına düşemez.

31.12.2004 tarihi itibarıyla tespit edilen toplam borç miktarının %10'u, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren doksan gün içinde peşin alınır. Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren doksan gün içinde borcun tamamının peşin ödenmesi halinde birinci fıkra hükümleri çerçevesinde hesaplanan toplam borç miktarı üzerinden % 30 oranında indirim uygulanır.

Bu Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlerin ödenmemesi ya da eksik ödenmesi halinde, ödenmemiş olan tutarların son taksit ödeme süresi sonuna kadar; ödenmeyen ya da eksik ödenen kısmın son takside ait olması halinde ise bu tutarın son taksidi izleyen ayın sonuna kadar ödenmeyen kısım ile birlikte her ay için Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir önceki aya ait yeni Türk lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetlerinin aylık ortalama faiz oranına 1 puan eklenmek suretiyle hesaplanacak oranda gecikme zammı ile birlikte ödenmesi halinde bu Kanun hükümlerinden yararlanılır. Bu Kanun kapsamına giren alacakların belirtilen şekilde de tamamen ödenmemiş olması halinde borçlular, ödedikleri tutar kadar bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar.

Bu Kanun kapsamında taksitlendirilen alacakların, taksit ödeme sürelerinde ödenmemesi halinde, kalan taksit tutarları muaccel olur ve takip edilerek tahsil olunur. Ancak, borçluların alacağının muaccel olmasına neden olan taksit tutarlarını, bu Kanuna göre hesaplanan gecikme zamlarını ve takip masraflarını ödemeleri halinde ödeme tarihinden sonraya rastlayan taksitler vadelerinde tahsil edilir.

Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce, takibe alınmış ve icra takibi devam etmekte olan alacaklar için, borçlunun bu Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması halinde, asıl borçlular ve kefiller hakkında sürdürülen dava, icra ve takip işlemlerinden vazgeçilir.

Taksitlendirme uygulamasından yararlanılabilmesi için, vadesi geçmiş köy içme suyu ve tarımsal sulama enerji bedelinden borcu bulunan aboneler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren doksan gün içinde TEDAŞ Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklıkları ve müesseselerine dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır. Başvuru ve peşinat ödeme süresini birer ayı geçmemek üzere toplam doksan gün uzatmaya TEDAŞ Yönetim Kurulu yetkilidir.

Elektrik enerjisi dağıtımında görevli şirketler, alacaklarını bu Kanunda öngörülen şekilde yapılandırabilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçici 10 uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

 Bu maddede, tarımsal sulama ile, köy içmesuyu abonelerinin elektrik borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlanmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki, bu madde, borcun faizlendirilmesi dışında, olumlu, doğru bir düzenlemedir; ancak, çok gecikmiş bir düzenlemedir. Aslında ben bu maddeyi, elden ayaktan düşmüş, nefes almakta zorlanan bir canlıya geçici olarak takılan bir oksijen maskesi olarak kabul ediyorum. Neden; çünkü, çiftçi yalnızca elektrik için borçlu değil ki. Çiftçi, tohumluk ve gübre için tüccara ve TİGEM'e borçlu; kredi için bankaya, tarım kredi kooperatiflerine borçlu; sosyal güvenlik için Bağ-Kura borçlu. Çiftçi borçlu, borçlu, borçlu. Borç batağında yüzüyor sanki çiftçi.

Bu madde hakkında Sayın Başbakanın bir açıklaması var; konuşmamı buna değinerek sürdüreceğim ve Sayın Başbakanın söylediklerinin ne kadar doğru, ne kadar gerçek olduğunu takdirlerinize sunacağım.

Sayın Başbakan, tarımsal sulama elektriğinde çiftçilerin 660 trilyon Türk Lirasına ulaşan borçlarının faizlerini sildiklerini söylemiştir; aynı konuşmada, borcun ek bir faiz uygulaması yapılmadan tarımsal TEFE uygulanarak otuzaltı ayda tahsil edileceğini belirtmiştir. Dikkatinizi çekiyorum, Sayın Başbakan faizi sildiklerini ve ek bir faiz uygulaması yapılmayacağını açıklıyor; ama, hemen arkasından borcun tarımsal toptan eşya fiyatlarındaki artış oranı uygulanarak tahsil edileceğini söylüyor.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nasıl bir konuşmadır, bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir açıklamadır?!

MUHARREM CANDAN (Konya) - Siz anlayamazsınız onu.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Ek bir faiz uygulaması yapılmadan, TEFE'deki artış oranının esas alınması, borca bir çeşit yeni faiz uygulaması değil midir? Benim bunu anlayamayacağımı söyleyen arkadaşım, lütfen, bu çerçevede düşünsün.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Anlayamamışsın, baştan kendisi söylüyor zaten.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - TEFE'deki artış oranının esas alınması, yineliyorum, borca bir çeşit yeni faiz uygulaması değil midir? Akıl var izan var.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Var konuşmasının içerisinde.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, bir Başbakana sözü böylesine bükerek konuşmak yakışıyor mu?! Bu nedenle "ek bir faiz uygulaması yapılmadan" ifadesi, doğruyu, gerçeği yansıtmıyor.

Sayın Başbakan gerçeği çarpıtan bir şekilde lafı bükerek böyle konuşurken, hükümetin çiftçi aleyhine yaptığı bazı uygulamalar ise hiç ama hiç akla getirilmiyor. Örneğin, AKP İktidarıyla birlikte tarımsal sulamalara verilen destek kaldırılmıştır, bu es geçiliyor. Yine, örneğin, tarımsal sulama elektrik fiyatı 102 660 Türk Lirasıyken, bunun AKP İktidarında yüzde 34,4 artırılarak 138 060 Türk Lirasına çıkarıldığından hiç söz edilmiyor.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Sübvansiyon kaldırıldı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başbakan herhalde çiftçinin bu artışı unuttuğunu sanıyor...

ORHAN ERDEM (Konya) - Ne zaman yapıldı? Tarihini söyle.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - ...ama, AKP'nin sulu tarıma tokat gibi inen bu olumsuz uygulamalarını çiftçimizin unutmasını düşünmek, kesinlikle mümkün değildir.

Öte yandan, elektrik kullanımında tarımın ve çiftçinin aleyhindeki bazı uygulamaların AKP İktidarında hâlâ ısrarla sürdürüldüğüne tanık oluyoruz. Örneğin, sanayide kullanılan elektriğin fiyatı 121 Yeni Türk Lirası dolayında iken, tarımsal sulamada kullanılan elektriğin fiyatı niçin 136 Yeni Türk Lirasıdır?! Yine, sanayide kullanılan elektriğin fiyatı 121 Yeni Türk Lirası dolayında iken, kültür balıkçılığında ve kümes hayvancılığında kullanılan elektriğin fiyatı niçin 141 Yeni Türk Lirasıdır; yani, niçin, sanayi elektriğinden yüzde 17 daha fazladır?! Soğukhava depolarında kullanılan elektriğin fiyatı, neden 145,5 Yeni Türk Lirasıdır; niçin yüzde 20 daha fazladır?! Ayrıca, hayvancılık işletmeleri ve seralarda kullanılan elektrik, neden ticarethanelerde olduğu gibi 179 Yeni Türk Lirasıdır; niçin yüzde 48 daha fazladır?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Rakamları yanlış almışsın!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - 121 Yeni Türk Lirası sanayi elektriği; yüzde 49 fazla, hayvancılık işletmeleri ve seralarda kullanılan elektrik... Rakamlar doğrudur, yeni test edilmiştir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Rakamları çarpıtıyorsun!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sizler "rakamları çarpıtıyorsunuz" diyeceğinize, lütfen, bu rakamları doğru olarak kabul ediniz ve "niçin" sorularına siz de yanıt aramaya çalışınız.

Değerli milletvekilleri, size soruyorum; nerede tarımın desteklenmesi, nerede hayvancılığın desteklenmesi, nerede tavukçuluğun, balıkçılığın, seracılığın desteklenmesi?! Tabiî ki, sanayii destekleyeceğiz; ama, en az sanayi kadar, tarımı ve hayvancılığı da desteklemeliyiz.

Sayın Başkan, bu maddeye dayanarak, elektrik kullanımındaki haksızlığa ve adaletsizliğe son verilmesi konusunda, hükümeti bir kez daha uyarmayı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görev sayıyoruz.

1- Elektrik borcunun ödenmesinde, tarımsal toptan eşya fiyatları oranında da olsa, yeni bir faiz getirmeyiniz. Bu uygulama, borç batağında yüzen çiftçiyle alay etmek demektir.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Emrin olur ağabey!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Estağfurullah… Emrimiz olur mu?! Biraz sonra bir önerge vereceğiz; bu önergeye sizler de destek verirsiniz ve bu çerçevede, çiftçiyi memnun ederiz.

2- Sulama ve diğer tarımsal faaliyetlerde kullanılan elektriği sanayi elektriğinden daha pahalıya satmayınız. Bu, çiftçiye haksızlıktır.

3- Sera ve ahırlarda kullanılan elektriği sanayi elektriğinden daha yüksek fiyatla satmayınız. Bu, çiftçiye karşı adaletsizliktir.

4- Elektrikten alınan KDV'yi ise yüzde 18'de tutmakta ısrar etmeyiniz. Bu, tüm halkımıza karşı ayıp etmektir.

Burada değindiğim örnekler, AKP'nin tarım üzerinde ne kadar adaletsiz ve ne kadar haksız politikalar yürüttüğünü açıkça göstermektedir. Gerçeğin daha iyi anlaşılması için, tarımda yaşanan acı gerçeklerden, hiç olmazsa, bir ikisine daha izninizle değinmek istiyorum.

Bakınız, Toprak Mahsulleri Ofisi, boşluğunu dolduracak yeterli düzenlemeler yapılmadan hükümet tarafından devredışı bırakıldı ve üretici tamamen tüccarın insafına terk edildi.

MEHMET KILIÇ (Konya) - 2,5 milyon ton buğday aldı Toprak Mahsulleri Ofisi…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Buğdayda dahilde işleme rejimi amacının dışına çıkarılarak, tam bir haksız kazanç aracına dönüştürüldü. Dahilde işleme rejimi kapsamında, 2002 yılında 929 000 ton buğday ithal edilmişken, 2003 yılında ithal edilen buğday miktarı 1 700 000 tona yaklaşmıştır, 2004 yılında ise 2 000 0000 tona yaklaşmıştır. Böylece, bir taraftan Ofis boşluğunun doldurulamaması, diğer yandan dahilde işleme rejiminin amacı dışına çıkarılması, 2004'te üreticinin hak ettiği fiyatın oluşmasını önlemiştir. Örneğin, Trakya buğday üreticisi, 2003 yılında, 360-400 bin Türk Lirasına sattığı buğdayını, 2004 yılında, ancak ve ancak 290-300 bin Türk Lirasına satmak zorunda kalmıştır.

Sayın Başkan, AKP İktidarında ayçiçeği üreticisi de perişan edilmiştir.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bilindiği gibi, ülkemizde öteden beri büyük bir bitkisel yağ açığı bulunmaktadır. Her yıl, ülkemiz, yarım milyar doların üstünde bir kaynağı, hamyağ ve yağlı tohumlar ithali için yabancı ülkeler çiftçisine kaynak olarak transfer etmektedir. Uygulanan yanlış politikalar sonucu, ayçiçeği üreticisi üretimden giderek uzaklaşmaktadır. Örneğin, Türkiye'de 1980'li yıllarda 1 250 000 ton civarına çıkmış olan ayçiçek üretimi, bugün, 800 000 ton dolayına düşmüştür. Neden düşmüştür; çünkü, bugün, çiftçimiz ürettiği ayçiçeğini maliyetine bile satamamaktadır. 2004 yılı ayçiçeğinde en düşük maliyet 500 000 Türk Lirasıydı; ama, 485 000 Türk Lirası fiyat verildi, bu fiyat, 2003 yılı fiyatının hemen hemen aynısıdır. 2004 yılının ayçiçeğini kurtarmak için, ürüne en az 250 000 lira prim verilmesi bekleniyordu, bu da çiftçiden esirgendi, 135 000 lira verildi ve sonuçta, ayçiçeği üreticisine bir tokat daha atılmış oldu.

Bugün, Trakya'da ayçiçek üreticisinin yaklaşık yüzde 25'i, 2004 yılı için alması gereken primini dahi alamamış durumdadır. Bu konuda, hükümetin doğrudan bir kusuru olmadığının altını çizmek istiyorum. Sorun, çiftçi kayıt sisteminde, üreticinin yanlış beyanından kaynaklanıyor. Elimde, Trakya'daki ziraat odaları başkanlarının, Malkara, Hayrabolu başta olmak üzere, Tekirdağ köy muhtarlarının imzalı toplantı tutanakları var.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, muhtarlar, bu mağduriyetin giderilmesi için, fatura veya müstahsil makbuzunu kendi adına kestiren üreticinin vereceği muvafakatnameyle çiftçi kayıt sistemindeki, anne, baba, eş ve çocuklarının primden faydalandırılmasını talep ediyorlar. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuyu Adalet ve Kalkınma Partisinin dikkatine sunuyoruz ve bu konuya hep birlikte sahip çıkılmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Üstadım, yarın çözülüyor.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

"Yarın çözülüyor" sözünü de buradan bir müjde olarak, özellikle Trakya'daki ayçiçeği üreticile-rine iletiyorum.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sonuç olarak, sözlerimi şu şekilde bağlamak istiyorum: Hükümetin temel amacı, daha doğrusu, hükümetlerin temel amacı, çiftçiye, üretimini yaptıktan sonra, malını rahatlıkla pazarlayabildiği, borçlarını ödeyebildiği, gelecek yılının gübresini, tohumunu, hayvanının yemini, ilacını borçsuz aldığı, Bağ-Kur borcunu rahatlıkla ödeyebildiği bir ortam yaratmaktır; hükümetin temel amacı bu olmalıdır. Bu amacın gereği yapılmaz ise, can çekişmekte olan tarıma, bu maddedeki gibi, bir oksijen maskesi takar gibi geçici sağlanacak rahatlatmaların hiçbir kıymeti harbiyesi olamaz. Bu gerçeğin çok iyi bilinmesi gerekiyor. Bu maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biraz sonra önergeler takdim edeceğiz. Eğer, önergelerimize sahip çıkarsanız, gerçekten, bu, en azından geçici 10 uncu maddenin amacına dönük bir düzenlemeyi hep birlikte yapmanın mutluluğunu ve onurunu taşıyacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle geçici 10 uncu maddenin şimdiden Türk tarımına, Türk çiftçisine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum; hepinizi, tekrar, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen.

Buyurun Sayın Özegen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 10 uncu maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 10 uncu maddesi, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla özelleştirme programına alınmış olan TEDAŞ Genel Müdürlüğü ve bağlı ortaklıkları ile müesseselerinin 31.12.2004 tarihi itibariyle tahakkuk ettirildiği halde, bu kanunun yayımlandığı tarihe kadar tahsil edilememiş olan tarımsal sulamada ve köy içmesularında kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan alacaklarının ve faizlerinin yeniden yapılandırılmasını düzenlemektedir.

Konuya girizgâh olması açısından, burada, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızı dinlerken, gerçekten, sanki bu borçların bizim dönemimizde ödenemez hale gelen borçlar olduğu gibi bir izlenime kapıldım. Aslında, diğer maddeler üzerinde konuşmacı arkadaşlarımız birçok konuda, bu borçların hangi dönemden buralara kadar geldiğini ifade ettiler. Ancak, gerçekten, toplumun büyük kesimlerinde, özellikle, 2000, 2001 krizinden sonra yaşanan ciddî sıkıntılar, zaten zor ayakta duran Türk çiftçisini, Türk köylüsünü ciddî manada diğer kesimler gibi sıkıntıya koymuştur.

Bizim 58 inci ve 59 uncu hükümetler olarak, gerçekten, diğer kesimlere olduğu gibi, köylüye, köye ve çiftçilerimize dair bazı icraatlarımızı burada satırbaşlarıyla yeniden hatırlatmak istiyorum:

Malumunuz olduğu üzere, bu krizlerden sonra, gerçekten, özellikle, köylümüzün Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını yeniden yapılandırarak, ödenebilir hale getirmiştik. Çiftçimiz ve köylümüz mahkeme kapılarından kurtarılmış, yeniden üretime döndürülmüştür.

Şimdi, bu rakamları burada ifade etmek istiyorum: Bu yapılandırmayla, 1 000 000 çiftçimizin faydalandığı bu uygulamayla 1,9 katrilyonluk birikmiş borç yapılandırılarak 900 trilyon liraya gelmiştir. Tarımsal kredi faizlerinde çok önemli indirimler sağlanmıştır. Çiftçimize verilen mazot desteğiyle 640 trilyon lira direkt çiftçimize ödenmiştir. Bazı tarımsal girdilerde KDV oranları yüzde 18'den yüzde 1'lere düşürülmüştür.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin imkânları genişledikçe, gördüğünüz gibi, İktidarımız eline geçen her fırsatta, toplumun tüm kesimlerine olduğu gibi, köylümüzün, çiftçimizin yardımına da koşmuş, onu desteklemiş ve ayağa kaldırmanın gayreti içinde olmuştur. Bu köylüyü, bu çiftçiyi bizim İktidarımız bu hale getirmemiştir; bir hakkı teslim etmeniz lazım. Biraz sonra, bu borçların birçoğu 1996 yılından bugüne kadar hangi gecikme faiz oranlarıyla ödenemez hale gelmiştir, tarihleriyle onları sizlere takdim edeceğim.

Tarımsal desteklemelerde, daha önce, İktidarımızdan önce verilen rakamlar ortada idi. 2003 yılından itibaren, özellikle, yüzde 100'ün üzerinde bir artışla 2 katrilyon 650 trilyon liraya çıkmıştır bu destekler, 2004 yılında ise bu, 3 katrilyon 26 trilyon liraya çıkmıştır; bu, çiftçimize verilmiştir. Yine, 2005 yılında ise bütçede 3,5 katrilyon mertebesinde doğrudan gelir desteği için bir para öngörülmektedir. Yine, kırsal alanda sosyal destek projesiyle köylerimizde yaşayan yoksul ailelerimize 35 000 damızlık düve 80 000 koyun dağıtılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köylümüz ve çiftçimize sağlanan ve bir kısmını sizlerle paylaştığım destek ve kolaylıklardan sonra, Sayın Başbakanımızın talimatıyla köylümüzün, çiftçimizin, tarımsal sulama ve köy içmesularında kullanılan elektrik bedellerinden doğan borçlarının yeniden yapılandırılması ve kolaylık sağlanması gündeme gelmiştir.

Tarımsal sulama ve köy içmesularında enerji kullanımından kaynaklanan borçlar, maalesef, büyümüş ve katlanılamayacak hale gelmiştir. Borçların bu şekilde durmasının, ne devlete ne de çiftçimize bir yararı olmayacağı için, hükümetimiz, tasarıyla getirdiği düzenlemeyle, bu alanda da -diğer alanlarda olduğu gibi- yeni bir barış; yani, enerji barışını getirmeyi uygun görmüştür.

Bunlar takdir edilecek icraatlardır; ama, işte, ne yapalım... Şimdi, burada, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız bu eleştirileri yaparken, keşke, bunların hangi dönemden kaynaklanarak buraya, bu hükümetin önüne geldiğini ve şu anda hangi imkânlarla bunların yeniden yapılandırılarak, devlete hangi maliyetleri doğurduğunu da buradan ifade edebilseler.

Tasarıyla, 31.12.2004 tarihi itibariyle tahakkuk ettirildiği halde tahsil edilememiş ve anapara ve faizleriyle günümüze taşınmış olan borçların faizleri silinecek -Sayın Başbakanımız doğru söylemiştir- tahakkuk tarihindeki anapara kısımlarını bu kanunun yayımlandığı tarihe kadar ilgili dönemde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı ve Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarımsal TEFE artış oranlarından düşük olanı çiftçi lehine uygulanmak suretiyle hesaplanacak borç tutarını, taksitlendirme süresince, herhangi bir faiz, gecikme zammı artışı uygulanmadan, eşit taksitler halinde ödemek kaydıyla 36 ay taksitlendirilecektir.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Kardeşim, faiz uygulanacak diyorsunuz, uygulanmayacak diyorsunuz!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, her af kelimesinin arkasında bir karşı mağduru vardır. Aslında, şimdi, gününde borcunu ödeyen çiftçilerimiz... Ben, seçim bölgem Niğde'de köylerimizi geziyorum. Köylülerimizin bir bölümü, aynı ürünü üreten köylülerimiz, kendi traktörlerini satarak, yıllardır bu borçlarını gününde ödediklerini, ödemeyenlerin aynı ürünüyle aynı pazarda rekabet etmek durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ancak, merak etmeyin, Adalet ve Kalkınma Partisi, ismine ve şiarına uygun bir biçimde, şimdi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca, özellikle 2004 yılında, borçlarını gününde ödeyen çiftçilerimize de, gerçekten -onların da devlete olan güvenini sarsmamak için, özellikle, belirli oranda... Şu anda, çalışması, Tarım Bakanlığı tarafından sürdürülmektedir- gününde parasını ödeyen çiftçilerimize de, bir geri mahsup, yüzde 15 civarında bir ödeme yapmak için çalışma sürdürülüyor, gününde borcunu ödeyen çiftçilerimizin de mağduriyetini önlemiş olacağız.

Şimdi, tabiî, verilsin her şey, çok güzel; ama, değerli arkadaşlar, Türkiye de, gayri safî millî hâsıla fert başına 10 000, 20 000 dolar olan bir ülke değil. Hangi tabloda bir ülke aldığımızı siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ve çiftçimiz de biliyor. Bu kıt imkânlarla, bu zor imkânlarla çiftçimize bu imkânları sağlamaya gayret ediyoruz.

Bugün görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı çerçevesinde ise... Çiftçimizin, 1996 yılından 2004 yılı sonuna kadar tarımsal sulama amaçlı enerjiden kaynaklanan önemli bir sorunu, bu tasarıyla çözümlenmiş bulunacaktır. Çiftçilerimizin bu alandaki sıkıntıları, maalesef, uzun yıllardır yüksek oranlı uygulanan gecikme faizleri yüzünden çözülememiştir. Şöyle ki, bakın, 1993 yılında, bu çiftçilerimize gecikme faizi olarak uygulanan rakam yüzde 10'dur, 1994'te yüzde 12, 1995'te yüzde 10, 1996'da yüzde 15, 1998'de yüzde 12; yani, dönemimize gelene kadar yüzde 10'lu, yüzde 12'li gecikme faizleri uygulanmıştır; ama, bakın, 2002 yılından itibaren yüzde 7'ye, yüzde 5'e, yüzde 4'e ve şu anda, bu gecikme faizleri devletin borçlanma faizleri olan yüzde 2'lere kadar indirilmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Aylık.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Bunların hepsi gözardı edilmektedir. Uygulanan bu yüksek oranlı gecikme faizleriyle birlikte, 2004 yılı sonu itibariyle 660 trilyon lira anapara, 370 trilyon lira ise gecikme faizi olmak üzere, toplam 1 katrilyon liranın üzerinde, TEDAŞ'ın, tarımsal sulamadan doğan enerji bedeli alacağı bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu yapılandırmanın şu andaki bir borçluya uygulanmasına örnek verecek olursak; 1997 yılında 7 000 000 TL anaborcu olan gerçek bir abonenin borcu, gecikme faizi 71 000 000, toplam 78 000 000 TL olmuştur. Bu kanun tasarısıyla getirilen tarımsal TEFE uygulamasıyla -biraz önceki muhalefet sözcüsü arkadaşımız "ne getiriyor" diyordu- 71 000 000 TL'lik gecikme zammı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... yüzde 50 indirim yapılmış olacaktır. Söz konusu borcun 90 gün içinde peşin ödenmesi halinde ise, bu borçtan artı yüzde 30 oranında ek bir indirim daha yapılmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal üretim yapan çiftçilerimize ve köylümüze verilen destek ve sağlanan bu tür kolaylıklar ise... Hükümetimizin verdiği mesaj aslında şudur: Siz yeter ki, tarlaya dönün, çalışın, üretin, biz, ülkenin her imkânı genişledikçe, sizlere her türlü kolaylığı sağlayarak, her türlü desteği vererek yanınızdayız mesajıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 10 uncu maddesi, yalnızca borçlu bulunan çiftçimizi, köylümüzü değil, aynı zamanda, enerji sektörünü de yakından ilgilendirmektedir. Verimlilik ve kararlılık ilkeleri doğrultusunda elektrik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım...

Erdoğan Bey, Faruk Çelik Bey de toparlamanızı istiyor; lütfen...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Aynen öyle.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - ... üretimi ve dağıtımı ticaretini yürütmekte olan enerji sektörü, aynı zamanda önemli bir kamu hizmetini bu vesileyle yerine getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, her konuda... Ben, sözlerimi, aslında şu son cümlelerle tamamlamak istiyorum: Burada muhalefet sözcülerimiz, çiftçiyle ilgili bir konu konuşuyoruz, kutsal değerlerden bahsediyorlar, dokunulmazlıktan bahsediyorlar, topraktan bahsediyorlar...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Çiftçinin toprağını konuşuyoruz; kutsal değer o!..

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Ergin, bu ülkenin Başbakanı da, bu Parlamentonun her üyesi de, her Türk vatandaşı da toprağına sahiptir, sizden daha çok sahiptir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) - Canım, sahip olduğunuzu yabancıya satarak mı göstereceksiniz?! Yabancıya satarak mı göstereceksiniz?! Bir gün gelecek, bu sizden sorulacak!.. Bir gün sorulacak... Sorulacak... Sorulacak...

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Onun için, gerçekten çiftçinin derdiyle dertleniyorsanız, bu konuyu istismar etmeyin, çiftçinin derdini burada konuşalım. Onun için, herkes...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Çiftçinin en büyük derdi toprağı değil mi?! Yabancıya satarak mı göstereceksiniz?! Bir gün bu sorulacak!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Değerli Hocam, herkes bu ülkede sizden daha fazla...

BAŞKAN - Erdoğan Bey, buraya kadar iyi geldiniz, sataşmaya neden olmayın.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Bu topraklar bir gün sorulacak! Çocuklarınız soracak!

BAŞKAN - Sataşmaya neden olmayın.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Diğer taraftan...

BAŞKAN - Erdoğan Bey, yurtseverlik yarışı olmaz, herkes yurtseverdir. Gerek yok. Sataşmaya meydan vermeyin.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkanım, biraz önce, Sayın Hocam burada konuşurken, maalesef, çiftçinin derdini konuşurken, bunları ifade etti.

Şimdi, diğer taraftan...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Çiftçiyi, toprağı konuşuyoruz burada.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Merak etmeyin Sevgili Hocam...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Tarımın başlangıcı toprak değil midir?!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Evet, topraktır; ama, bu topraklara da sahip bir hükümet vardır, hiç kuşkunuz olmasın, Allah'ın izniyle.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sahip olduğunuzu, yabancıya satarak mı gösteriyorsunuz?!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Bakın, şimdi, bir diğer konu da özelleştirme konusu. Bir taraftan...

BAŞKAN - Laf atmayın...

Siz de toparlayın.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım. Son cümlelerim, toparlıyorum.

Bir taraftan, özelleştirmeyle ilgili, allahaşkına, sizin düşünceniz ne? Şimdi, çiftçiye bunu verelim, ona bunu verelim, zarar eden fabrikaları, kamu kuruluşlarını da, efendim, özelleştirmeyelim... Yok, özelleştirin... Allahaşkına, sizin bu konuda net düşünceniz ne, şunu ortaya koyun da millet de bir görsün.

Ben, bu kanunun Türk çiftçisine hayırlı olmasını temenni ediyorum, her türlü istismardan uzak...

GÜROL ERGİN (Muğla) - Erdemirin yüzde 12 kâr ettiğini kendiniz söylediniz biraz önce!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Hayırlı olmasını temenni ediyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar huzurunuza geldim; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 10 uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirteyim: Niğde Milletvekilimiz Erdoğan Özegen, çiftçiye hep veriyoruz da başka verecek bir yer kalmadı mı gibi bir imaj yarattı. Hep çiftçiye verelim, hep çiftçiye verelim!..

Değerli arkadaş, siz...

MEHMET KILIÇ (Konya) - Çarpıtma! Çarpıtma!

ENSAR ÖGÜT (Devamla) - Çarpıtmayacağım. Müsaade eder misiniz; ben bir şey söyleyeceğim. Biz burada kanun çıkardık. Neyin kanununu çıkardık; banka hortumlayanlara onbeş yıl vade yaptık, sahte fatura düzenleyenleri affettik. Yani, çiftçiyi niye affetmiyoruz?! Bu çiftçi ne yapmış bu millete; üretmiş, sofrasına getirmiş. Yani, biz, çiftçiyi affetmeyip de kimi affedeceğiz?! Köylere nasıl gideceğiz?.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, bakın, bir şey söyleyeceğim. Burada demagoji yapmıyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İkisi aynı şey mi?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar; dinleyin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ben, biliyorsunuz, beyaza siyah diyen bir milletvekili değilim. Zülfü Bey, biliyorsunuz bunu. Bakın, müsaade edin...

Şimdi, ben tarımsal sulamayla ilgili söz aldım; ama, çiftçiye verilen şey fazla değil. Çiftçiye ne verirseniz helaldir, helal... Bugün, Türkiye, 2 000 000 ton civarında buğday ithal etmek zorunda kaldı değerli arkadaşlar, 2 000 000 ton civarında... Çiftçi ölüyor. Tohumluk bir şey getirmiyorlar. Getiriyor, soğan, patates, domates ekiyor; tekrar, gidiyor, İsrail'den tohum getirmek mecburiyetinde kalıyor. Hayvancılık öldü. 1 500 000 000 hayvan 500 000 000'a indi. Bu çiftçi, hakikaten...

Yani, bu krizi biz yaratmadık; ne AK Parti ne de Cumhuriyet Halk Partisi yarattı; 2000 krizi yarattı. Biz, o krizden gelen birikintileri temizliyoruz. Biz de diyoruz ki, o birikintiden gelen pürüzleri birlikte temizleyelim; işte, birtakım kolaylıklar getiriyorsak, bu kolaylıklara biraz daha kolaylık eklensin. Başka bir şey demiyoruz.

Ben, ayrıca,  teşekkür ediyorum; yani, çiftçilere bazı kolaylıklar geldi, tarımsal sulama yapanlar için, köy içmesuları için bazı kolaylıklar geldi. Bu kolaylıklar geldi; bunlara biraz daha kolaylıklar ekleyelim.

Şimdi, bakın, bir şey söyleyeyim. Şu anda, tarımsal sulama ve köy içmesularıyla ilgili kanun maddesini görüşüyoruz; diyoruz ki: "36 aya kadar, TEFE faizi üzerinden vade yapılır."

Şimdi, bakın, burada bir muallak var: "36 aya kadar..." Ya 10 ay yapılırsa?.. 36 ay kaç sene yapar; 3 yıl. Şimdi önergemiz var; 3 yılı koyalım kardeşim; diyelim ki: "3 yıl vade yapılır." "36 aya kadar" dediğiniz zaman muallak oluyor. Biz, bunu diyoruz. Bir önergemiz var -önergemizi biraz sonra arkadaşımız okuyacak- bu önergeye "evet" deyin.

"TEFE faizi" diyoruz. Bakın, arkadaşlar, TEFE faizi, yine, çiftçiye yüksek faizdir. Türkiye'deki enflasyon şu anda yüzde 9. TEFE faizini uygulamaya kalktığınız zaman, bunun ortalaması yüzde 27'ye kadar çıkabilir. Bu nedenle, benim istirhamım, bu TEFE faizini kaldıralım, faizsiz olarak üç yıl diyelim, net konuşalım çiftçimize.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Üç yıla faiz yok zaten.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sevgili Milletvekilim, var, TEFE faizi var; geçici 10 uncu maddeyi okuyun "Devlet İstatistik Enstitüsünden alınan TEFE faizi 36 aya kadar uygulanır" deniliyor. Ben, buraya, onun için çıktım. Diyorum ki, çiftçimize bir kolaylık yapıyorsak, üç yıl vade yapalım, faizi de koymayalım; faizini silelim, anaparayı da taksite bölelim değerli arkadaşım.

Bu nedenle, değerli arkadaşlar, fazla zamanınızı almak istemiyorum gecenin bu vaktinde; ama, şunu söyleyeyim: Benim bölgem Ardahan'da, Çamlıçatak Köyünde, köylü, içmesuyu parasını ödeyemediği için, 14 milyar lira anapara 33 milyar lira olmuş. Ödeyemediler, perişan oldular, suları kesti TEDAŞ. İnanın Allah'a -orada soğuk -30 derece biliyorsunuz- bütün borular dondu. Okulda su akmıyor, çocuklar pislik içerisinde, affedersiniz, eşek sırtında bidonlarla su getiriyorlar, çocuklar bu şekilde tuvaletlerde kullanıyorlar, köylü perişan durumda. Bu kanun tasarısı çok iyi oldu, ben teşekkür ediyorum; ancak, TEFE faizini de kaldırmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika daha süre veriyorum; toparlayalım lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ardahan Merkez Çamlıçatak Köyünde ve Ardahan Merkez Ölçek Köyünde sular kesildiği için, borular donup patladığı için, 5 misline mal oldu köylüye. Şu anda köylü susuz. Suyu bağladılar -biz bastırdık, Vali bastırdı sağ olsun- su açıldı; boru yok, boru patlamış; şimdi, yine millet susuz.

Şimdi, ben bir şey istirham ediyorum; Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle kış sezonu ağır geçen bölgelere daha kolaylıklar yapılması lazım ve eğer, yani, batıdaki, Akdenizdeki çiftçiye yüzde 30, yüzde 20, neyse, bir TEFE faizi uygulanıyorsa, Doğu Anadoluya indirim yapılması lazım; çünkü, Doğu Anadoludaki yaşam şartları daha zor değerli arkadaşlar.

Bu nedenle, vermiş olduğumuz önergelerimizin kabulünü ben istirham ediyorum. Burada net konuşuyoruz; siz diyorsunuz ki, 36 aya kadar, biz diyoruz üç yıl; siz diyorsunuz TEFE faizi uygulanır, biz diyoruz ki, faiz uygulamayalım...

Bu önergelerimizi kabul etmenizi diliyor, saygılar sunuyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir yanlış anlamayı düzeltmek için söz aldım; o da şudur: Enis Tütüncü, milletvekili arkadaşımız, konuşması sırasında, AK Parti İktidarı döneminde, tarımsal sulamada kullanılan elektrik bedelinin 103 000 liradan 104 000 liraya çıkarıldığı şeklinde bir ifadede bulundu. Olayın aslı, gelişimi şöyledir: Daha önceki iktidarlar döneminde, tarımsal sulama elektriğine sadece 2002 yılında hazine desteği sağlanmıştır. Bu hazine desteği de, şartlı olarak, Enerji Piyasası Düzenleme Üst Kurulu tarafından, sadece 2002 yılında uygulanmak kaydıyla konulmuş ve böyle planlanmış, bu karar da kendiliğinden, 2003 yılında ortadan kalkmıştır. Yani, iktidarımız döneminde, tarımsal sulama elektriğinde herhangi bir artış olmamıştır. Aksine, 2005 yılında yapılan çalışma ve destekle, tarımsal sulamada, peşin ödemede yüzde 10 indirime gidilmesi planlanmıştır. Yine, aslında, 6 milletvekili arkadaşımızla birlikte, TEDAŞ'ın 6 katrilyona ulaşan toplam alacağının yeniden taksitlendirilmesi ve tahsilini sağlamak için bir kanun teklifi hazırlamıştık. Bu kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonuna kadar gelmişti. Bu kanun teklifinde, esas olarak, tarımsal sulamada kullanılan elektrik bedelinin 24 ay taksitlendirilmesi, bu taksitlendirmeye aylık yüzde 2 gecikme faizi uygulanması öngörülmüştü. Bu esnada, Başbakanımızın çiftçilerimizle yaptığı toplantı ve bazı müjdeleri açıkladığı o toplantıda tarımsal sulama elektrik borçlarının da taksitlendirileceği ifade edildikten sonra duruma hükümetimiz el koymuş, aslında, bizim yaptığımız tekliften çok daha iyi bir öneriyle, yani, toplam borcun 36 aya bölünmesi ve borç süresince herhangi bir gecikme zammı öngörülmemesi... Mevcut tasarıda böyle düzenlenmiştir ve ayrıca, yüzde 10'unun 90 gün içinde peşin ödenmesi; peşin ödenmesi durumunda yüzde 30'undan feragat edilmesi gibi, peşin ödeyene de burada kolaylık sağlayan, onu ödüllendiren bir sistem getirilmiştir. Getirilen tasarı, bizim teklifimizden çok daha ileri hükümler içermektedir, çiftçi lehine hükümler içermektedir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 4,7 milyon hektar arazinin sulandığı ve toplam su tüketiminin yüzde 75'inin tarımsal sulamada kullanıldığı dikkate alındığı zaman, çiftçi için tarımsal sulamanın önemi bir daha ortaya çıkıyor. İktidarımız döneminde çiftçinin geçmiş yıllarda biriken faiz borçları  -ki, bu faizler çok yüksek meblağlardan gelmektedir, yüzde 120'lerden gelmektedir- hem faiz oranları çekilmiş hem de 2003 yılında tarımsal sulama enerji bedelleri taksitlendirildiği gibi, şimdi önümüze gelen tasarıyla 2005 yılında da taksitlendirilmek suretiyle çiftçiye büyük kolaylık sağlanmıştır.

Bugün, tarım sulama birliklerinden bazı temsilciler yanımdaydı. Gerçekten, AK Parti İktidarında tarımsal sulamaya sağlanan ödeme kolaylıkları, kaldırılan faizler ve getirilen imkânlardan dolayı hükümetimize ve bizlere büyük müteşekkir olduklarını ifade ettiler.

Ben, bu düzenlemeyi, çiftçinin lehine olacak şekilde getiren hükümetimize huzurlarınızda teşekkür etmek istiyor, gecenin bu saatinde hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003 yılında Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir yasa düzenlenmişti ve bu çerçevede çiftçilerimizin -ki, yaklaşık 900 000 çiftçi ailesini ilgilendiriyordu bu- 900 000 çiftçi ailesinin borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir uygulama başlattık. Şimdi, bu uygulamanın sonuçlarıyla ilgili çok kısa bilgiler vermek istiyorum.

Bu süre içerisinde borcunun yeniden yapılandırılması için başvuran çiftçi aile sayısı toplam 800 000'e ulaştı; yani, yaklaşık yüzde 90 oranında. Ziraat Bankası artı tarım kredinin toplamı olarak baktığımızda, çiftçilerimizin yüzde 90'ı borçlarını yeniden yapılandırdılar. Kimisi yüzde 30 indirimden yararlandı, peşin ödedi; kimisi yüzde 10 peşinatını ödedi, 3 taksit, üç yıla kadar taksitle ödemelerine başladı. Birinci taksitlerin şu anda yüzde 82'sini tahsil etmiş durumdayız; yani, taksit yapan çiftçilerimizin birinci taksitlerinin şu anda yüzde 82'si tahsil edilmiş durumda. İkinci taksitte de şu anda yüzde 60 oranındayız. Yani, bu oranlar oldukça yüksek oranlar. Bankacılık sektöründe, hele bunca geniş kesimi ilgilendiren bir konuyu gözönünde bulundurduğumuzda, oldukça yüksek oranlar.

Bu yeniden yapılandırmada, biliyorsunuz, borcun anaparasına gitmiştik ve borcun anaparasını, faizleri, bütün gecikme faizlerini sildikten sonra borcun anaparasını bugüne tarımsal TEFE'yle getirmiştik; ancak, bazı dönemlerde Ziraat Bankasının tarımsal kredi faizleri tarımsal TEFE'nin altındaysa, o dönemler için de bu kredi faizini kullanmıştık; yani, çiftçimizin lehine bir uygulama yapmıştık. Şimdi, bu uygulama son derece başarılı oldu. Hem Ziraat Bankası hem tarım kredi kooperatiflerimiz oldukça yüksek oranda tahsilat yaptılar ve çiftçimiz de bu borç yükünden önemli ölçüde kurtulmuş oldu.

Yeni açılan kredilerde ise -ki, bu çok önemli- yani bizim Hükümetimiz döneminde açılan çiftçi kredilerine baktığımızda, bölgeden bölgeye değişmekle beraber, şu anda tahsilat oranımız yüzde 95 ile yüzde 100 arasında değişiyor; yani, en zayıf bölgede bile bizim dönemimizde açılan kredilerden yüzde 95'i geri dönmüş durumda; ki, daha farklı bölgelerde bu oran yüzde 100'e kadar çıkıyor; yani, sistem, artık olması gerektiği gibi işliyor. Burada, özellikle zamanında ödeyenlerle ödemeyenler arasındaki bir adaleti teşkil etmek son derece önemliydi; onu da büyük ölçüde gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum.

Bu Ziraat Bankasında ve tarım kredi kooperatiflerinde uyguladığımız sistemin aynısını, şimdi, bu geçici 9 ve geçici 10 uncu maddelerle farklı alanlara da yansıtmış oluyoruz; yani, TEDAŞ'a sulama borçları olan çiftçilerimizin borçlarıyla, yine daha önceki yasada kapsam dışında kalan bir grup çiftçimizin -özellikle bunlar Maliye Bakanlığına devredilen borçlardı, eskiden beri devam eden borçlardı; ki, yaklaşık 140 000 kişiyi kapsıyor bu; geçici 9'dan bahsediyorum- aynı metotla bu borçları da yapılandırmış oluyoruz. Yani, böylece, çiftçimizin borcu ister Ziraat Bankasına olsun ister tarım kredi kooperatiflerine olsun ister Maliye Bakanlığımıza olsun ister TEDAŞ'a olsun, aynı standartlarda, aynı şekilde yapılandırılmış oluyor.

Biraz önceki konuşmalarda, taksitlendirme süresince de faizin işlediğine dair bazı ifadeler geçti.

ENSAR ÖGÜT (Ardahan) - Hayır, taksitlendirme değil.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Taksitlendirme sürecinde herhangi bir faiz işlemiyor; yani, borç bugüne getirildikten sonra donduruluyor ve dondurulmuş şekliyle taksitlendiriliyor.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Bugüne getirilen TEFE faizini diyorum ben; taksitlendirme değil.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Şimdi, TEFE faizi diye bir şey teknik olarak o kadar yanlış bir tabir ki... Bir yandan TEFE diyorsunuz, bir yandan faizi diyorsunuz...

Şimdi, TEFE, toptan eşya fiyat endeksidir; faizle uzaktan yakından alakası yoktur.

GÜROL ERGİN (Muğla) - TEFE miktarında faiz desek olmuyor mu?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Yani, o paranın o günkü değeri neyse -satın alma gücü- bugüne getirilmesinden ibarettir. Bazı bölgelerde, daha doğrusu, bazı dönemlerde, Ziraat Bankasının kredi faizi, tarımsal TEFE'nin altında kalmış. Bu, daha önceki dönemlerde yaşanmış. Öyle bir dönemden kalan bir borçsa da, o dönem Ziraat Bankasının tarımsal kredi faiziyle getiriyor ki, o da TEFE'den zaten düşük bir rakam. Dolayısıyla, her açıdan çiftçimizin lehine yapılan bir düzenlemedir.

Tabiî, bu düzenlemeler şu açıdan çok önemli: Yeniden yapılandırılmış bir borcun tekrar tekrar yapılandırılması diye de bir şey artık söz konusu değil; yani, biz, kendi dönemimizde eğer bir borcu yeniden yapılandırdıysak, ödeyemeyene tekrar tekrar faiz silmeler, şöyle böyle; bunlar yok.

Şimdi, ne yapıyoruz derseniz; günü geldi ödeyemedi, taksit günü geldi -diyelim ki, yeniden yapılandırdık- birinci taksiti ödedi, ikinci taksitte tıkandı, ödeyemedi. O zaman, kesinlikle, eski o büyük borç rakamına dönüş diye bir şey söz konusu değil. Temerrüde düştüğü tarihten itibaren, Ziraat Bankasının cari faizi neyse, o faiz üzerinden aylık faiz uygulanmaya başlıyor. Bugün için bu rakam yüzde 24; yani, aylık yüzde 2'ye denk geliyor. Yani, bütün bu kolaylıkları yaptık, borcu dondurduk, taksitlendirdik üç yıl; ama, üçüncü yıl sonunda, üçüncü taksiti bir ay eğer geç öderse çiftçimiz, o süre için Ziraat Bankasının cari faizi neyse, artık onu ödüyor. Aksi halde, dediğim gibi, ödeyen ile ödemeyen arasındaki adaleti kuramamış oluyoruz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, Sayın Mevlüt Akgün, konuşmasında benim ismimden bahsetti...

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, talebinizi rica ediyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN - O zaman, yerinizden, size, 60 ıncı maddeye göre söz veriyorum.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Karaman Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Akgün, konuşmasında adımı zikrederek bir açıklama yaptılar. Yanlış anlaşılmaması açısından, bu açıklamaya, ben de bir açıklama getirme ihtiyacı içindeyim.

Bir kere, sayın milletvekilimiz, benim konuşmamda, elektrik fiyatının 102 000 liradan 104 000 liraya çıkarıldığını söylediğimi ifade etti.

BAŞKAN - 103'ten 104'e demişsiniz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - 103'ten 104'e, evet.

Ben 102'den 138'e çıkarıldığını söyledim, 102'den 138'e; yani, 103'ten 104'e değil, 102'den 138'e.

Bir de, sayın milletvekilimiz bunun gerekçesini ortaya koydu. Gerekçesi ne olursa olsun, önemli olan, AKP İktidarı zamanında 102 000 liradan 138 000 liraya çıkmış mıdır çıkmamış mıdır; gerekçesi ne olursa olsun, önemli olan budur.

HASAN ANĞI (Konya) - Çıkmamıştır.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sonuca bakalım. Yüzde 34,4'lük bir zam gibi yansımıştır. Gibi yansımıştır...

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Karşılıklı konuşmayı devam ettirmeyelim. Bütün bunlar süre kaybettiriyor arkadaşlar. Başta grup başkanvekilleriniz olmak üzere, onlar da tedirgin oluyorlar.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 3 adet önerge vadır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının geçici 10 uncu maddenin birinci fıkrasının sonunda yer alan "36 aya kadar" ifadesinin "ortalama vade 18 ayı toplam süre 3 yılı geçmeyecek şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Mehmet Kılıç

Kerim Özkul

 

Bursa

Konya

Konya

 

Agâh Kafkas

Mehmet Sarı

 

 

Çorum

Osmaniye

 

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan, "ilgili dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış oranlarından düşük olanı uygulanmak suretiyle" ibaresi "faiz uygulanmaksızın" şeklinde değiştirilmiştir.

 

M. Vedat Melik

Ensar Öğüt

M. Nuri Saygun

 

Şanlıurfa

Ardahan

Tekirdağ

 

Nejat Gencan

Şevket Gürsoy

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

Edirne

Adıyaman

Antalya

 

 

Hasan Aydın

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Üçüncü ve en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasanın geçici 10 uncu maddesinin ilk paragrafında yer alan "Tarımsal sulamada ve köy içme sularında kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan" ifadesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

"Sulama birlikleri, belediyelere ait elektrik borçları, tarımsal sulamada ve köy içme sularında kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan"

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Muharrem Kılıç

Mustafa Gazalcı

 

Malatya

Malatya

Denizli

 

Hakkı Ülkü

Nadir Saraç

Ümmet Kandoğan

 

İzmir

Zonguldak

Denizli

 

 

Dursun Akdemir

 

 

 

Iğdır

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

Çok kısa bir gerekçe söyleyeyim katılmamamızla ilgili.  Şimdi, biz, belediyelerin tüm borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir çalışma başlattık biliyorsunuz ve yasası... Hatta, bu torba yasa içerisinde de vardı bazı maddeler, tarihlerin yeniden düzelmesiyle ilgili. Bu çerçevede, belediyelerin tüm borçları yeniden yapılandırılıyor ve gelirlerinin yüzde 40'ından fazlası kesilemeyecek şekilde geri ödeme planına tabi tutuluyor. Eğer bu önergeyi kabul edersek, belediyelerimizin ödeyeceği toplam borç miktarı artacaktır. Belediyelerimizin aleyhinde olacak bir önergedir; onun için kabul etmiyoruz, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahiplerine soruyorum: Gerekçeyi mi okutalım, konuşmak mı istersiniz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Konuşacağım.

BAŞKAN - Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; buradaki önergede verdiğimiz şudur: Hakkaniyet... Bazı belediyeler suyu -Tanrı'nın verdiği- çok yüksekten depolarına indiriyor, hiçbir elektrik harcamadan, direkt, hiçbir elektrik gideri olmadan halkına dağıtıyor.

HASAN ANĞI (Konya) - Malatya da bunlardan biri.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Olabilir, doğru; biliyorum.

Bazı belediyeler ise halkına içmesuyu vermek için 1 000 metre, 500 metre aşağılardan pompalarla su basıyor. Şimdi, Tanrı'nın verdiği bir lütuf. Bazı belediyeler burada çok önemli derecede elektrik bedeli ödüyor. Ben bunu Sayın Bakanıma arz ettim. Henüz o yasa çıkmadı, hazırlık safhasında; ama, bunu dile getirirken, belediyelerimizin çok zor durumda olduğunu, özellikle bu belediyelerimizin çok zor durumda olduklarını ifade etmek istiyorum. Bu nedenle, belediyelerimize bir kolaylık getirilmesini ben önergede belirttim. Ancak, Sayın Bakan, eğer çok kısa sürede gelecekse... Çünkü, TEDAŞ haciz uyguluyor belediyelere.

Tabiî, ikinci bir konu, özellikle sulama birlikleri; yasada tarımsal sulamalar diyor; ama, sulama birliklerinin borçları. Yine, aynı sulama birliklerinin bir kısmı yine doğal sudan yararlanıyor, bir kısmı ise yine çok derinlerden pompalarla su basıyor. Yine, çok ağır bir maliyet var. Ben özellikle sulama birlikleri yasaya girsin diye, yine bu önergede açtım.

Tabiî, yine bir başka konu var, sokak lambaları. Ben, Sayın Bakanımdan, hassaten istirham ediyorum; belediyelerin görevi... Sokak lambaları, o ilçenin, o ilin emniyetini ve gece insanların huzur ve emniyet içinde gezmesi, dolaşması veya emniyet saikidir; ama, sadece şunu arz ediyorum Sayın Bakanım: TEDAŞ, kasım ayından beri, ayda 35-40 milyar İller Bankası payı giden bir belediyeye, üç aylık 25 milyar elektrik parası fatura etti. Bu belediyeler bu parayı ödeyemez Sayın Bakanım. Ben, size, şunu arz ediyorum: Şimdi, bütün belediyelerde, kaç direk var o ilçede, o ilde, direk başına TEDAŞ'a gelen elektrik bedelinin 3 katı kadar fatura etmeye başladılar. Devlet kavga etmez, belediyeler bizim, belediyeler halka hizmet ediyor, insanımıza hizmet ediyor. Belediye başkanının partisi, kimliği meselesi değil, orada yaşayanlar bizim insanlarımız. Onun için, Sayın Bakanım, bu sokak lambaları konusunda da hassaten, açıklığa kavuşturulmasını, sokak aydınlatmasının belediyelerin görevi olmadığını, bu nedenle de sokak aydınlatma bedeli olarak TEDAŞ'tan herhangi bir fatura edilmemesi yönündeki, bilmiyorum, hükümetinizin görüşünü bir şekilde arz ederseniz, çok mutlu olurum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan, "ilgili dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış oranlarından düşük olanı uygulamak suretiyle" ibaresi "faiz uygulanmaksızın" şeklinde değiştirilmiştir.

Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamı-yoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, konuşmak mı istersiniz?

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 10 uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakan, buradan hükümetin kesin görüşünü bildirdi. Benden önceki değerli konuşmacılar, Cumhuriyet Halk Partili değerli konuşmacı olsun, AK Partili değerli konuşmacı olsun, özellikle bu madde üzerinde görüşlerini genel olarak belirttikleri için, ben fazla zamanınızı almak istemeyeceğim. Yalnız, burada, tabiî, özellikle Sayın Bakan, bu uygulanacak olan… Ben, tekrar, bunu açık açık okuyayım da, o istifhamı ortadan kaldıralım: "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi -yani tarımsal TEFE- artış oranlarından düşük olanı uygulanmak suretiyle" ibaresi vardı. Biz de, bu süre içinde, yani borcun tahakkuk ettirildiğinden taksitlerin ödenmesine kadar başlanacak süre içerisinde hiç faiz uygulanmasın diye bir önerge verdik. Tabiî, gerekli itirazlarını Sayın Bakan da, diğer arkadaş da yaptı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kuyuların… Elektrik nerede kullanılır tarımsal sulamada; Türkiye'de birçok sulama birliği var pompaj sulama yapan, birçok kooperatif var Türkiye'nin birçok yerinde, bunların toplam sayısı da sanıyorum 400'ün üzerinde; fakat, bir de, vatandaşların kendi imkânlarıyla açmış oldukları kuyular var, bunlar da onbinlerle ifade ediliyor. Örneğin, Manisa Gölmarmara, biraz önce konuşan değerli milletvekilinin memleketi Niğde ve Nevşehir'de, tabiî benim ilim Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesinde, Akçakale İlçesinde binlerce kuyu var. Sadece Viranşehir İlçesinde 7 000 kuyu var, bunların derinlikleri 300 metreden fazla ve çiftçiler kendi imkânlarıyla açmışlar bu kuyuları, kendi imkânlarıyla koydukları pompalarla da suyu çekmeye çalışıyorlar; yani, bir yatırım yapmışlar. Diğer yandan, cazibeli su kullanan çiftçiler var. Sayın Bakan buna karşı çıkarken ve biraz önce konuştuğum değerli bir milletvekili arkadaşım,özellikle, borcunu zamanında ödeyen çiftçiler ne olacak diye sordu; yani, haksızlık olacaktır borcunu zamanında ödeyenlere karşı yönünde bir görüş belirttiler.

Değerli milletvekilleri, pompajla sulama yapan çiftçilerin temel istemi bundan çok daha ötededir. Bizim iki yıldır uğraştığımız konu, benim değerli hemşerilerimle birlikte çalıştığım konu şudur: Pompajla sulama yapan çiftçiler dekar başına ödedikleri elektrik fiyatının, cazibeli suyla yapılan sulamada dekar başına ödenen fiyatla aynı olmasını istemektedirler. Bugün, Harran Ovasında cazibeli suyla yapılan sulamada dekar başına 10 000 000 iken, Viranşehir'de dekar başına 120 000 000 lira para isabet etmektedir. Bu, elbette yalnızca bizim bölgemizde değil, biraz önce dediğim gibi, Niğde'deki, Aksaray'daki, Manisa'daki, Edirne'de Meriç'ten su çeken çiftçiler için de söz konusudur. Dolayısıyla, bundan sonra, belki de, bu Meclisin önüne bu tür bir kanun teklifi veya hükümet tarafından tasarı getirilecektir.

Ben, yine de, Sayın Bakanın o görüşü belirtmesine ve şimdi de katılmıyorum demesine rağmen, bu önerimizin dikkate alınmasını ve kabul edilmesini Yüce Meclisten diliyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının geçici 10 uncu maddenin birinci fıkrasının sonunda yer alan "36 aya kadar" ifadesinin "ortalama vade 18 ayı toplam süre 3 yılı geçmeyecek şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulamada karşılaşılabilecek aksaklıkların giderilebilmesi amacıyla düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda geçici 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddede işleme başlamadan evvel, bir düzeltme yapmak istiyor Komisyon. Komisyon Başkanına söz veriyorum.

Buyurun Sayın Sait Açba.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

30 uncu maddenin (j) fıkrasının 2 no'lu bendinde geçen -birinci satırda- (i) fıkrası ibaresinin (j) olarak değiştirilmesi.

BAŞKAN - Bu düzeltme, yapılması gereken teknik bir konu; sizin de ifadeniz üzerine bir kez daha not ettik, son oylamadan önce o düzeltmeyi yapıp oylamaya öyle sunacağız.

Şimdi, 36 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 36.- Bu Kanunun;

a) 1- 4 üncü maddesinin (e) bendi 23.7.2004,

2- 19 uncu maddesi 1.10.2004,

3- 23 üncü maddesinin (b) bendiyle 4925 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine eklenen ikinci fıkranın (1) numaralı bendi 1.1.2003,

4- 30 uncu maddesinin (a) fıkrasının (2) numaralı bendi 15.1.2005,

5- 30 uncu maddesinin (f) fıkrası 1.11.2004,

6- 30 uncu maddesinin (j) fıkrasının (1) numaralı bendi 1.1.2005,

Tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) 6 ncı maddesi 1.1.2006 tarihinde,

c) 14 ve 24 üncü maddeleri ile 31 inci maddesinin (c) bendinin 5277 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin (e) fıkrasına ilişkin hükmü yayımını izleyen ayın başında,

d) 30 uncu maddesinin (b) fıkrası 1.9.2005 tarihinde,

e) 31 inci maddesinin (e) bendi yayımını izleyen ayın 15'inde,

f) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kemal Kılıçdaroğlu.

ALİ TOPUZ (İstanbul)- Oğuz Oyan konuşacak.

BAŞKAN- Peki, Kemal Kılıçdaroğlu yerine İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Siz, Kemal Beyin şahsı adına aldığı sözü de alıyorsunuz değil mi?

OĞUZ OYAN (İzmir)- Evet, lütfen...

BAŞKAN- Peki, buyurun Sayın Oyan.

Süreniz toplam 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir maratonun sonuna geldik. 38 madde olarak komisyona gelmiş olan kanun tasarısı, şimdi, komisyon ve buradaki süreç sonrasında 47 madde olarak buradan çıkacak gözüküyor; yani, geçicilerle beraber.

Şimdi, torba tasarı diye adlandırılan tasarı üçüncü haftasında. Ben, ilk haftasında da söz almıştım. Bu tasarının el atmadığı konu yok. Bu tasarı, kendi başlığının dışında her konuya da giriyor. Başlığı ile içeriği arasında dağlar kadar fark olan bir tasarı. Ereğli Demir Çeliğin özelleştirilmesinden, tarım satış kooperatif ve birliklerinin borçlarının, 2000 öncesi borçlarının silinmesine, bazı çiftçi borçlarına ve daha da önemlisi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazineye olan 37,6 milyar dolarlık borcunun silinmesi düzenlemesine kadar içinde yok yok.

Ama, değerli arkadaşlarım, bu tasarının en önemli maddesi nedir derseniz; bu tasarının en önemli maddesi başlangıçtaki 20, şimdi 19 uncu maddesi olan bu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hazineye olan 37,6 milyar dolarlık borcunun silinmesi. Yani, burada, geçen yılın ortalarından itibaren TMSF Başkanının dile getirdiği, daha sonra ilgili Bakanın da söylediği, borçların yahut batık bankaların alacakları üzerine bir bardak su içilmesi meselesi ete, kemiğe bürünüyor; bugün siz bunu onaylarsanız, bu bir bardak suyu hep beraber içeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı bu şekliyle çıkarsa, şurada, şimdi sağımda oturan Değerli Bakan, Hazineden sorumlu Bakan dünyanın en zengin, en büyük servete sahip, bireysel servete sahip kişisinden daha büyük bir yetkiyle 37 milyarı tek başına silme hakkına sahip olacak. Düşünebiliyor musunuz; 37,6 milyar dolar! Bunu silebilecek. Bir sabah kalktığında buna karar verecek ben sildim diyecek ve silecek. Nasıl olacak? Çünkü, bu ilgili madde 4749 sayılı 2002 yılından gelen bir düzenlemede bir değişiklik yapıyor ve bütçeye ödenek konulmadan kamu kurumları arasındaki mahsuplaşma ve tahkime imkân sağlıyor. Dolayısıyla, bütçeye ödenek koymak fiilen çok zor bir işti zaten, bu imkânı elde ettiği için, şimdi, istediği her dakika, bu yasa çıktıktan sonra bunu yapabilecek duruma geliyor.

Sizin gönlünüz buna razı mı?! Yani, 37,6 milyar doları tahsil etmek için daha yapılacak hiçbir şey yok muydu?! Bütün imkânlar denendi mi, bütün yollar denendi mi değerli arkadaşlar?! Yani, bu kadar kolay mı havlu atmak bu konuda? Bu kadar kolay mı ben tahsil edemiyorum demek?!

Değerli arkadaşlarım, bu kamunun parası, bu toplumun parası, bu hazinenin sırtından çıkan şey milim milim milletin sırtından çıkıyor, millet de inim inim inliyor. Milletin çorbasından, ekmeğinden, tuzundan ödeniyor. Bu, dolaylı vergilerle ödeniyor. Bütün tüketim vergilerinin yıllardır artışı bu nedenle, bundan sonraki artışları bu nedenle ve bu kamu hizmetlerinin azaltılması, sosyal güvenlik kurumlarına ilişkin getirilen düzenlemelerde sosyal hakların geriletilmesi hep bunlarla ilişkili. Yani, burada yapılan fedakârlık, toplumun fedakârlığı. Burada birisine verdiğimiz bu yetki, toplumun yaptığı bu fedakârlıklar üzerinden gelişiyor.

Şimdi, bugünlerde bir tartışma var; devir mi, tasfiye mi? İki tane kurum da, niçin birbirinden ayrı oldukları belli olmaz... Herhalde, basın önünde kavga etsinler diye... İki kurumumuz var; biri BDDK, biri de TMSF. Bunların başkanları, bir de, bu konuda şimdi birbirlerine girdiler. BDDK Başkanı diyor ki: "TMSF'ye devir, doğru bir yol değildir." Çünkü, TMSF'ye devirler, gerçekten, sonuçta, tahsil edilemediği durumda, hazine üzerine binen bir yük; hazine üzerine binen yük de, toplum üzerine binen bir yük oluyor; yani, bir bankanın batması, bütün toplum üzerine binen bir yük haline dönüşüyor; dolayısıyla, bunun iflas yoluyla tasfiyeye gitmesinin daha doğru bir yol olduğunu savunuyor. TMSF Başkanı "yok, hayır" dedi başlangıçta, IMF'nin talepleri doğrultusunda; çünkü, IMF de "böyle bir şey değil, tasfiye yerine devir olsun" diyor.

Şimdi, çok ilginç bir durum var. IMF gibi bir kuruluş, 2002 tarihinde çıkmış tasarının arkasında olan, bunu Türkiye'ye dayatan kuruluş. Çünkü, 2002'de çıkan o 4749, IMF kanunudur. Peki, IMF, şimdi, niçin bu kanunda değişiklik yapılmasını gündeme getiriyor ya da getirilmesini talep ediyor? Çünkü, bu devir meselesi bununla bağlantılı. Yani, ortada, BDDK-TMSF çatışması mı var, yoksa, kamu maliyesi çıkarı ile IMF'nin çıkarı çatışması mı var? Bu soruya cevap vermek zorundasınız Sayın Bakan. Kamu maliyesi çıkarı mı, IMF'nin çıkarı mı? "Bunlar, içi boş tartışmalar" diyerek geçiştiremezsiniz. Bugün, böyle bir demeç vermişsiniz ve orada "doğru olmayan, gerçeklere aykırı birtakım şeyler" olarak ifade etmişsiniz; onu şimdi söyleyeceğim size. Bu, içi boş bir tartışma değildir değerli arkadaşlarım. Bu, içi çok dolu bir tartışmadır, 37,6 milyar dolarla dolu bir tartışmadır, daha kim bilir, gelecekte, kaç 10 milyar dolarla dolacak olan bir tartışmadır.

Şuna cevap bulmak zorundayız: Malî kurumlar, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, iflas, tasfiye yoluyla mı gidecekler? Tabiî, bu arada sigorta güvencesi... Mevduat sahiplerine bunu tutabiliriz belli sınırlar içerisinde. Yoksa, yoksa bunlar, acaba, bütün toplum üzerine yük, hortumcuların bütün o hortumlamalarının yükü topluma mı yıkılacak? Bu kararı vermek zorundasınız.

IMF niye böyle bir şeyi yapıyor, biliyor musunuz; bakın, bunu geçen sefer de söyledim -iki hafta önce- tekrarlayayım: 4 Aralık 2000 tarihi, tarihî bir gün. 4 Aralık 2000'de ne oluyor biliyor musunuz; o zamanki başbakanımızın eline bir kâğıt tutuşturuluyor. Bir ay önce Demirbank batmış, batırılmış daha doğrusu, batırıldığı için de Türkiye'de kriz büyümüş; neyse, onu geçeyim. 4 Aralıkta başbakana bir kâğıt okutuluyor. Dış kreditörlerin; yani, bu batan bankalardan alacaklı olan dış alacaklıların da garanti kapsamında olduğuna dair bir metin okutuyorlar. Hiçbir hukuksal dayanağı yok. Hukuksal dayanağı üç beş ay sonra gündeme gelecek. Önce düzenleme... O sırada, yasal hiçbir düzenlemesi yok. Önce lafzî olarak kabul en yüksek yetkili ağızdan, arkasından düzenleme. Yani, IMF, bununla da göstermiştir ki, öncelikle ve öncelikle uluslararası sermayenin bekçisidir, Türkiye'nin çıkarlarının değil. Türkiye'nin çıkarlarının bekçisi biziz, bizleriz, bizler olmalıyız.

Şimdi, IMF bize "devir iyi yoldur" diyor. Acaba?.. Acaba?.. Yani, 2000 yılının 4 Aralığında IMF'nin eski başbakana verdiği, o tutuşturup, okuttuğu kararla, şimdi sizin yaptığınız arasında ne fark var? Devir mi, tasfiye mi? Böylesine ciddî bir tartışma.

Bakın, şimdi, bir başka şeyi daha söyleyeyim; tam sırasıdır; çünkü, sizin icraatınız içinde bir başka şey daha var, o da şu: Sayın Bakan "içi boş tartışma" derken -Anadolu Ajansı metninden okuyorum- şunu söylemiş: "Bunları biraz da gülümseyerek takip ettim. Biz, on yıldır Türkiye'de kaldırılamayan bir şeyi yaptık: Geçen sene, bankacılık sistemi üzerindeki yüzde 100 garantiyi kaldırdık. Bunu kaldırmaya kimse cesaret etmedi. Bunu çok tartıştık, uluslararası kuruluşların çekinceleri vardı, yok dedik, kendimize güveniyoruz dedik, tasarrufta kişi başına garantiyi 50 milyar liraya düşürdük."

Şimdi, bir bakalım. Sayın Bakan, Bakanlığınız öncesindeki uygulamaları da bilmek, bir bakanın sorumluluğudur; yani, siz, on yıla ilişkin böylesine büyük bir laf ediyorsunuz "on yıldır kimse yapmadı, biz yaptık" diyorsunuz; ama, bununla ilişkili 1 Haziran 2000'de, 2000/682 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Türkiye'de, 2000 yılı sonuna kadar mevduatta garanti sınırı 100 milyar liraya, 1.1.2001'den itibaren de 50 milyar liraya indirilmiş olduğunu bilmiyor veya öğrenmemiş oluyorsunuz; ama, bunları biliyormuş gibi konuşuyorsunuz. Şimdi, bu nasıl olabiliyor; ben bunu öğrenmek istiyorum.

50 milyar liralık sınır vardı. Şimdi, bir başka soru: 3 Temmuzda İmar Bankasına el koydunuz, gecikmeli olarak, üç hafta gecikme. Yani, BDDK yönetimini atayamadığınız için inanılmaz bir kamu maliyesi hasarına yol açtınız; 660 trilyon liradır bu. Şimdi, 3 Temmuzda Bankaya el koyuyorsunuz ve 3 Temmuzda BDDK kararı var. BDDK kararı şunu söylüyor, 3 Temmuz 2003 tarihinde: "Bir yıl boyunca tavan 50 milyardan sınırsıza çekilmiştir." Siz tam tersini yaptınız, 50 milyar olan sınırı, sınırsız yaptınız Sayın Bakan. Kendi icraatınızın ne olduğunun farkında olup, ondan sonra konuşacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabiî, şimdi, soru şu: Dört ay, yani, 3 Temmuz 2003 tarihi ile -sizin döneminiz- 31 Ekim 2003'e kadar -o tarihte tekrar 50 milyara düştü- bu dört aya yakın zaman zarfında, kimler, hangi büyük mevduat sahipleri buradan sınırsız olarak yararlanıp, güvenceden yararlanıp geriye çektiler tasarruflarını? Bunun cevabını bekliyoruz sizden, bu kadar basit. Başkalarının söylediklerine gülüp geçmekle değil, bunlara cevap aramakla vaktinizi geçirin Sayın Bakan. Bunun arkasında da, emin olunuz, İmar Bankasında hesabı olan dış alacaklılar birinci roldedir; yani, bunun arkasında yine IMF vardır. Tabiî, içeriden de büyük alacaklılar vardır; ama, biz bunları bilmek istiyoruz. Kaç para, bu sınırsız mevduattan yararlanarak, o tarihlerde -o dört aylık- geçen sene, işte, şunun şurasında ondöt ay önce falan ne oldu ne bitti; bunları öğrenmek istiyoruz, kamuoyu bunu öğrenmek istiyor. Meclisimiz bunları bilmiyor. Ben bilmiyorum; ama, soruyu soruyorum. Birçok kişi bu soruyu da sormuyor; çünkü, bu olayları izlemek kolay değil.

Dolayısıyla, burada, gerçeğe aykırı beyanlar üzerinden politika yapılması döneminin artık sona ermesi gerekiyor. Biz, burada, bir dönemi sona erdirmiş Meclisiz. Eğer bir dönemi sona erdirdiysek, bunun bir ilave sorumluluğu var üzerimizde. İşte, sizi, hepinizi, bu sorumluluğa davet ediyorum. Biz bu Meclisin, dolayısıyla, Türkiye'de demokrasinin itibarını korumak zorunda olan bir Meclisiz. Bu nedenle, siyaset, bizim üzerimizde, başka siyasetçilerden daha ağır bir yüktür, bunu taşımayı bilmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, bu maddeyle ilgili, hiç olmazsa, şu yapılabilirdi: Bakın, 37,6 milyar dolarlık bir borç silinmesi söz konusu. Gelin şunu geriye çekin, yeniden müzakere edin; hiç olmazsa, bunu, daha makul bir sınıra çekin.

Bakın, size makul bir şey önereyim. Bu 37,6 milyarın anaparası 20 milyar dolardır; bunun faizi yuvarlak 17,5 milyar dolardır. Geliniz, bunun anaparasını kapsam dışında bırakın, silmeyin, sadece faiz için bu operasyonu yapın. Bu faizi de izleyen yıllarda bütçeye ödenek koyarak yapma biçiminde de yapabilirsiniz.

Buradaki sıkıntıyı anlıyorum. TMSF'nin alacaklarını tahsil hızından daha büyük bir faiz artış hızı var. Dolayısıyla, bu yerinde durduğu sürece bu büyüyor, bu fon; bunu anlıyorum. TMSF'nin Hazineye borcu da büyüyecek; bunu anlıyorum. O zaman şunu yapalım: Gelin, anapara dursun, faizi de donduralım, faizin silinmesine ilişkin tahkimi yapalım, anapara TMSF'nin ilerideki bütün o gelirleri üzerinden karşılanmak üzere dursun kenarda. Hem kamu ekonomisi saydamlığı açısından hem hakkaniyet açısından hem de Türkiye'de, insanların, bu banka hortumcularının bu kadar kolayca bu batıklarının üzerine bir sünger çekilmesi konusunda toplumun vicdanının sarsılmaması için. Gelin, bunu, hep beraber yapalım; size bunu öneriyorum.

Kaldı ki, burada bir şeyi daha düşünmek zorundayız. Burada, Sayın Bakan böyle bir yetkiyi alıyor, böyle bir yetkiyle bu şeyleri sildiği zaman ve ileride diyelim ki, TMSF, şu an 6,2 milyar dolarlık geleceğe dönük hâlâ bir tahsilat bekliyor. Kimden bekliyor; topu topu, aslında, 7 bankadan, yüzde 84'ü bunun 7 bankadan olmak üzere, bir tahsilat beklentisi var. Bunun, aslında, 2 bankadan tahsilat beklentisi yüzde 60 dolayında. Çok az sayıda bir tahsilat beklentisi. Bunların bir bölümü için anlaşma yaptı.

Şimdi, böyle bir borç silmenin bu tür borç ödemelerini ne kadar teşvik edeceği ayrı bir mesele; ama, size şunu sorayım: Diyelim ki, TMSF 6 milyar dolar değil de 10 milyar dolarlık tahsilat yaptı. Ne olacak peki?.. Bir madde koyun. Artı, bir şey daha öneriyorum: Yani, TMSF'nin bu 6,2 milyar doların üzerinde yapacağı her tahsilatı Hazineye geri ödemesi gerekir. Yani, bu mekanizmayı da kurmak gerekiyor.

Ben, bu konuda, en azından, hâlâ iş işten geçmemişken, bu yasanın, bu tasarının birtakım maddelerinin yeniden görüşülmesi, muhtemelen, birazdan gündeme gelecekken, bu yolun mutlaka açılması gerektiğini düşünüyorum ve Türkiye'nin kendi çıkarlarını korumanın, uluslararası sermayenin çıkarlarını korumaya kıyasla, her zaman, gerek Meclisin gerek hükümetin birinci önceliği olması gerektiğine inanıyorum. Sizi de bu anlayışa uymaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oğuz Oyan'a süresini aşmadığı için teşekkür ediyoruz.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan cevap vermeyecek mi?

BAŞKAN - Madde üzerinde bir önerge var...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan cevap vermeyecek mi?

BAŞKAN - Sayın Bakan...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Milletin huzurunda çok net sorular soruldu; millet cevap bekliyor.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar. Sayın Bakan, cevap vereceği zaman, kendi takdirini kullanır, cevap verme durumunda olur.

Şimdi, madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlüğe ilişkin 36 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Recep Garip

Kerim Özkul

 

Bursa

Adana

Konya

 

Hikmet Özdemir

Enver Yılmaz

 

 

Çankırı

Ordu

 

Madde 36.- Bu Kanunun;

a) 1- 4 üncü maddesinin (e) bendi 23.7.2004,

2- 21 inci maddesinin (b) bendiyle 4925 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine eklenen ikinci fıkranın (1) numaralı bendi 1.1.2003,

3- 28 inci maddesinin (b) fıkrasının (3) numaralı bendi 15.1.2005

4-28 inci maddesinin (k) fıkrası 1/11/2004,

5- 28 inci maddesinin (e) fıkrası, (p) fıkrasının (1) numaralı bendi ile 34 üncü maddesi 1/1/2005,

6- 28 inci maddesinin (o) fıkrası 8/12/2004,

7- 28 inci maddenin (u) fıkrası 13/3/2005,

Tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) 6 ncı maddesi 1/1/2006 tarihinde,

c) 14 ve 22 nci maddeleri ile 29 uncu maddesinin (c ) bendinin 5277 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin (e) fıkrasına ilişkin hükmü yayımı izleyen ayın başında,

d) 21 inci maddesinin (a) bendi 1/1/2009 tarihinde,

e) 28 inci maddesinin (c ) fıkrası 1/9/2005 tarihinde,

f) 29 uncu maddenin (e) bendi yayımını izleyen ayın 15'inde,

g) Diğer maddeleri yayım tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çelik, gerekçeyi mi okutalım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tasarıda önergeyle yapılan değişiklikler doğrultusunda metne yeni eklenen düzenlemelerin yürürlük tarihlerinin, uygulamada tereddütlere yol açılmaması ve hak kaybına neden olunmaması amacıyla yeniden düzenlenmesine yönelik olarak söz konusu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 37.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.

Soru yok. (CHP sıralarından "Söz talebi var" sesleri)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben konuşacağım Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından "talep yok" sesleri)

BAŞKAN - Şahsınız adına mı?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Şahsım ve Grubum adına... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar.

Oğuz Bey, gruplar adına...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, söz talebi olmadığını ifade ettiniz.

BAŞKAN - Bir dakika efendim.

Gruplar adına bir talepte bulunulmamıştı. Şahıslar adına, milletvekilleri, her an talepte bulunabilirler sözlü olarak.

Şimdi, böyle bir talepte bulunduğu için Oğuz Bey İçtüzüğe göre şahsı adına konuşma hakkına sahiptir.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Şahsı adına talepte bulunmadı ki Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şahsı adına, yerinden kalkıp da talepte bulunabilir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grubumuz adına da Oğuz Bey konuşacak. Bizim orada önergemiz olması lazım.

BAŞKAN -  Son madde, 37 nci madde üzerinde yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu anda talep ediyoruz o zaman.

BAŞKAN - Tamam... Kürsüye çağırdık; şahsı adına, buyursun...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Oğuz Bey grup adına da konuşacak efendim.

BAŞKAN - Efendim, biz, madde üzerinde söz isteyen yok dedik, gruplar adına hiçbir talep yoktu. Bu arada, şahsı adına kendisi, Oğuz Oyan Bey ortaya çıkınca, şahsı adına söz istemiş durumda oldu ve biz de onun -söz isteyen yok dememize rağmen- söz hakkını kabul ettik.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu an görüşülmekte olan bir maddeyle ilgili olarak Grubumuz adına söz isteme hakkımız nasıl önlenebilir?!

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Böyle bir usul mü var?!

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, lütfen, Sayın Oyan yerine geçsin! Böyle bir usul yok efendim; lütfen... Böyle bir şey olmaz!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben Grup adına söz istiyorum; neye dayanarak reddediyorsunuz?!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... (AK Parti sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, bu hükümet bu konuşmayla yıkılacaksa konuşmayalım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 37 nci madde üzerinde söz istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Faruk Çelik, Sayın Ali Topuz, siz lütfen yerlerinize geçin, sükûneti temin edelim... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dakika arkadaşlar...

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Tarafsız olun!

BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle giderse, ara vermek durumunda kalacağız. (AK Parti sıralarından gürültüler)

5 dakika ara veriyorum o zaman; madem sükûneti temin etmiyorsunuz, birleşime 5 dakika ara veriyorum; 5 dakika aradan sonra, görüşmeye devam edeceğiz.

Kapanma Saati: 22.03
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.10

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.-  Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Değerli arkadaşlarım, bir kısa açıklamadan sonra devam edeceğiz.

Biz, burada, Divan olarak, yansız, ilkeli ve İçtüzük hükümlerine uygun, en verimli, en etkin Parlamento çalışması yapılması için gayret gösteriyoruz.

Şimdi, 37 nci madde üzerinde hiçbir talep gelmedi bize gruplar adına, Divana; şahıslar adına da gelmemişti. Biz de bunu deklare ettik, ben sözlü olarak söyledim; fakat, o arada, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan el kaldırdı, söz istedi. Olsa olsa şahsı adına söz istiyor olabilir ve şahıslar adına söz isteyen yok dememizin üstüne şahsî olarak söz isteme talebinde bulunduğu için, onun talebini kabul etmek durumundayız; ama, aynı durumda olmayan bir başka talep geldi. Sayın Ali Topuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili, grup adına talepte bulundu. Daha önce sizden grup adına hiçbir talep gelmedi dedim. Oğuz Bey şahsı adına değil, grup adına söz isteme durumunda oldu; ama, Oğuz Bey grup yöneticisi değil. Oğuz Bey şahsı adına istedi diye kabul ederiz biz, yönetim anlayışımız itibariyle dedik ve böyle bir yansız, ilkeli, İçtüzük hükümlerine uygun davranışla Oğuz Oyan Beye, İzmir Milletvekilimize şahsı adına söz verme durumunda olduğumuzu belirttik. Bu kararımızda ısrarlıyız; yansız olduğunu...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Biz inanmıyoruz.

BAŞKAN -  ...ilkeli olduğunu, İçtüzük hükümlerine uygun olduğunu düşünüyoruz ve Sayın Oğuz Oyan'ı, şahsı adına, 37 nci madde üzerinde konuşmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, benim buradaki konuşmalarımın sizi rahatsız edecek bir tarafı yok. Burada, hep beraber, gerçekleri, toplumun huzurunda öğrenmeye, tartışmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla -biraz önce de gördüm, büyük bir ilgi ve dikkatle izlediniz, teşekkür de ediyorum- bu tartışmanın bu şekilde noktalanmaması gerekiyor; çünkü, bu, çok büyük bir tartışma.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, size bir iki şey daha söyleyeyim. 3 Temmuz 2003'te İmar Bankasına el konuyor, sadece tavan sınırsıza çekilmiyor, bir şey daha yapılıyor; ticarî mevduatlar kapsama alınıyor.

Değerli arkadaşlarım, ticarî mevduatlar hiçbir zaman Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamında değildir. Ben, şimdi, onu da soruyorum; o ticarî mevduatlar kapsama alındığında bundan kimler yararlandı, hangi yakınlar yararlandı, bunu bilmek istiyorum; hepimiz, herhalde, bilmek istiyoruz, değil mi değerli arkadaşlarım. Bu, olmayan bir şey; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, tasarruf mevduatlarından yapılan prim kesintileriyle gelir sağlayan bir fondur; ticarî mevduatlar bunun kapsamında değil. O zaman, nasıl oldu da ticarî mevduatlar kapsandı. Türkiye, bir hukuk devleti mi, bir muz cumhuriyeti mi; ben, bunu öğrenmek istiyorum. Yani, herkes önüne geldiği gibi karalayacak mı? Biz, bir hukuk devletinin millet meclisi miyiz? Bunları tartışmak zorundayız.

Tabiî, burada başka şeyler var. 12 Haziranda Çukurova Kepeze el konuluyor; herkes İmar Bankasına el konulacağını bekliyor, el konulamıyor. Niye; çünkü, BDDK'nın yönetimi eksik, yönetime tanıdık isimler bulunamadı.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi?! Bu kadar kritik bir dönemde o kurul boş bırakılır mı? Hiç olmazsa, oradaki BDDK'nın yazısına uygun olarak süreyi geçici olarak uzatsanız -içindekiler- ve bankayı el koyma kararı alınsa. Bunu almıyorsunuz; 600 trilyonun üzerinde bir kaynak transferi oluyor ve şimdi "onu ödemeyiz" diyor. Nasıl ödemezsiniz?! Yani, 3 Temmuzdan geriye dönük 30 gün içinde olan off-shore'lardan tasarruf mevduatına dönüşlere ödemeyiz. 35 gün önce döneni ödeyeceksin, 30 gün önce döneni ödemeyeceksin; bu da, bir kere, Anayasanın sosyal devlet ve eşitlik ilkelerine aykırı bir olay.

Tabiî, hazine bonosu benzer bir olay. Hazine bonosu dediğimiz sistem, mevduattan daha garantili bir olay aslına bakarsanız. Hazine bonosu, devletin garantisi var, devletin kâğıdı; ama, bu banka, yıllarca, böyle bir yetkisi olmadan hazine bonosu satmış. Devletin kurumları ortada. Vatandaş ne bilsin; bankaya gidiyor, müdüre çıkıyor Ayşe hanım teyze; diyor ki müdür, teyze paranı mevduat yerine bonoya yatıralım, daha çok kazanırsın. O da, iyi evladım diyor, veriyor. Peki, nerede şimdi onun parası? Biz şey yapmadık, o banka yetkisiz diyor. Vatandaş nereden bilecek? Senin kurumun var; SPK'n var, BDDK'n var. Bunlar nerede?! Siyasîler nerede?! BDDK bir iki kere yazı yazmış; siyasîler niye uygulamamış?! Dolayısıyla, hazine bonosunu ben garanti etmem, uygulamam; çünkü, o banka yetkisizdi diyemezsiniz. Diyemezsiniz; çünkü, bunu kontrol etmek, bunun için maaş alan, bunun için para alan sizlerin, bürokratların görevi, vatandaşın işi değil, vatandaşın görevi değil. Açığa satış da yapmış. Açığa satış yapan da birçok banka var; sadece İmar Bankası değil. Siz, bu hazine bonolarını mutlaka ödemek zorundasınız; çünkü, o hazine bonolarını vatandaş, bunları bilmeden almıştır. Bu, mutlaka devlet garantisinde olmak zorundadır.

RECEP GARİP (Adana) - Maddeye gelecek misiniz, maddeye!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Madde bunlarla ilişkili. Siz burada af çıkarıyorsunuz! Bununla ilişkili.

RECEP GARİP (Adana) - Maddenin dışında konuşuyorsunuz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Şimdi, İmar Bankasına el konulduğunda Sayın Başbakan bir açıklama yaptı; dedi ki: "Yani, 3-4 puan fazla faiz almak için bu bankayı tercih ederken bize mi sordunuz!" Bir Başbakanın yaklaşımına bakınız!

Değerli arkadaşlar, ben, size başka bir soru sorayım. 12 Haziranda Çukurova-Kepeze el koydunuz; iki gün sonra da Petkimi Uzanlara verdiniz, 3-4 milyon dolar fazla verdi diye. Şimdi soru: Vatandaşa diyorsun ki, 3-4 puan fazla faiz verdi diye niye gittin yatırdın, yatırmasaydın. Peki, sen, 3-4 milyon dolar kâğıt üzerinde fazla verdi diye, Çukurova Kepeze el koyduktan sonra nasıl gittin Petkimi verdin?!

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - O zaman da vermeseydiniz derdiniz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bunun cevabını verin, bunun cevabını verin; Başbakan versin siz veremiyorsanız.

Değerli arkadaşlarım, böyle devlet yönetilmez, böyle hükümet olunmaz. Bakınız, şimdi, bu 20 nci maddede getirilen bir şey daha var, tarım satış kooperatifleri birliklerinin 2000 öncesi borçlarının tahkimiyle ilişkili. Türkiye'de 16 tane tarım satış kooperatifi var. 8 tane birlik, şu ana kadar bu konuyla ilgili girişimi yapmış ve bundan yararlanabilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.

Diğer birlikler ne olacak? Bunun 3 tanesi daha, muhtemelen, kapsama alınacak gözüküyor -isimlerini vermeyim- geriye kalacak en azından 5 birlik daha; bunlar ne olacak; bunları tasfiye mi edeceksiniz? Zaten, bunun adı, Dünya Bankası gözetiminde tarım satış kooperatiflerinin uzun vadeli tasfiye sürecidir.

Şimdi, bütün bunların çok ağır siyasî bedelleri vardır. Ben, bu birliklerle ilgili ve tarıma ilişkin yaptığı düzenlemelerle ilgili şunu sormak istiyorum: Burada, çiftçi borçlarının affı, yok bilmem TEDAŞ'a elektrik borçlarının affı, tarım satış kooperatifleri birliklerinin geçmiş, 2000 öncesi borçlarının tahkimi...

Peki, 2000 sonrası tarım satış kooperatifleri birliklerinin, yürüyen, biriken borçları ne olacak? Çünkü, sistem, ancak kamu desteğiyle ayakta durabilir, dünyanın her tarafında olduğu gibi. Bunları tamamen piyasaya, piyasanın o vahşi rekabet koşullarına atıyorsunuz ve git diyorsunuz, bir de üreticinin çıkarını koru. Hem git ticarî bankadan yüksek faizli kredi al hem stoklarında bir sene boyunca bu ürünleri tut hem bu stok maliyetleri vesaireleri, git, bundan sonra da bunu kârlı olarak çevir. Bu nerede mümkün; dünyada görülmüş değil! Bunlara destek olacak mısınız olmayacak mısınız? Yani, çiftçi borçlarını bugün sildik kısmen; işte, faizi bilmem ne, yok elektrik... Bu, kendini yeniden üreten bir süreçtir. Buna kalıcı çözüm getiriyor musunuz getirmiyor musunuz? Bu yüksek enerji maliyetleriyle, yüksek sulama maliyetleriyle, bu çiftçilik döner mi dönmez mi? Bana, buna kalıcı bir çözüm getirip getirmeyeceğinizi açıklayın.

Bunlar palyatif çözümlerdir, bunlar çözüm bile değildir değerli arkadaşlarım; sorunu ertelemektir, sadece başınızdan atmaktır, biz yaptık işte demektir. Sorunun temel çözümü ulusal düşünmekten geçiyor. Ulusal çıkarlar, tarım politikasının uzun vadeli olarak kendi çıkarlarımız, IMF'nin, Dünya Bankasının, gelişmiş ülkelerin değil, kendi çıkarlarımız doğrultusunda yeniden tanımlanmasıyla olabilir.

BAŞKAN -Toparlayalım lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bağlıyorum.

Dolayısıyla, sizi, bu biçimde düşünmeye davet ediyorum. İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aslında, Parlamento çalışmaları, bir ölçüde, iş üzerinde çalışırken de eğitmek, öğrenmek.

Şimdi, şahsı adına, biraz önceki tartışmalardan sonra, Sayın Oğuz Oyan konuştu, itiraz eden arkadaşlarımız oldu; fakat, bilin ki, her madde üzerinde iki milletvekilimiz şahsı adına şahsen söz isteyebilecekleri için, şu anda bile, eğer, ikinci bir milletvekilimiz şahsı adına söz isterse söz hakkına sahiptir. Onu da belirteyim, bilelim; ama, isteyen olmadığına göre, şahsı adına söz talebinde bulunan olmadığına göre, gruplar adına ve şahıslar adına konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Buyurun Sayın Haluk Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ararsanız, arkada oturuyorum bu sefer.

Ben, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Türkiye'de birçok olay yaşandı bu bankalar dolayısıyla; fakat, İmar Bankası olayı, ben inanıyorum ki ve biliyorum ki, İktidar Partisi içerisindeki birçok arkadaşımı da vicdanen yaralayan sonuçlar doğurdu.

Bunlardan bir tanesi, Sayın Oğuz Oyan'ın değindiği gibi, buradan devlet güvencesine bakarak hazine bonosu, devlet iç borçlanma senedi alan yurttaşların başına gelenler; yani, bunların geri ödenmemesi için, ilgili kanun 2003 Aralık ayında görüşülürken, burada verilen önergeyle bunların kapsam dışında tutulduğunu hepimiz hatırlıyoruz.

Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum: Gerçekten ortada bir mağduriyet vardır ve bunların sorumlusu, bu yurttaşlarımız kesinlikle değildir. Sayın Oyan bunları çok net, tarih vererek, sorumluları da göstererek açıkladı. O zaman bu Meclisin, Yüce Meclisin üzerine bir görev düşüyor Sayın Bakan; o da, buradan devlete güvenerek, devlet iç borçlanma senedi alan yurttaşlarımızın, ki, bunların çoğu küçük yatırımcıdır, bir emekli ikramiyesidir, bir kıdem tazminatıdır...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Soruya geçelim, soruya!

HALUK KOÇ (Samsun) -  Mağdur olan bu insanların mağduriyetini gidermek bu devletin görevidir Sayın Bakan.

Bu konuda adım atıp atmayacağınızı birçok insan beklemektedir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz; bir girişiminiz olacak mı; bu mağduriyete merhem olacak mısınız, yoksa, gözünüzü kapatıp yazılı cevap vererek yetinecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka soru istemi?.. Yok.

Yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Bakan... (AK Parti sıralarından "yazılı, yazılı" sesleri)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Anımsattıkları için teşekkür ediyorsunuz değil mi?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Nasıl?..

BAŞKAN - "Yazılı yanıt verin" diye anımsatıyorlar ya, onun için mi teşekkür ediyorsunuz?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -  Bana söz verdiğiniz için size teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Bununla ilgili daha önce bu konu birkaç defa gündeme geldi, muhtelif vesilelerde biz cevabımızı verdik; ama, daha sonra yazılı olarak bu konuya da cevap vereceğiz.

BAŞKAN - O zaman, teşekkür, çifte teşekkür oldu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yetersiz, Sayın Bakan, insanlar bekliyor. İnsanlara bir şey anlatın.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 37 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı, soru-yanıt bölümü de bitti.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 21, 22, 24, 30 uncu maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre talepleri vardır. Başkanlık, bu taleplerin gereğini yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun, Hükümetin ve Komisyonun görüşülmekte olan kanun tasarısının 21, 22, 24, 30 uncu maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin talepleri hakkındaki görüşünü okutuyorum:

Danışma Kurulu Önerisi

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının daha önce kabul edilen 22 nci maddesinin yeniden görüşülmesine dair Ulaştırma Bakanının, 21 ve 30 uncu maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Maliye Bakanının, 24 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine dair Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının talepleri İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                               İsmail Alptekin

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                    Başkanvekili

İrfan Gündüz    K. Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunuldu.

Şimdi, Hükümetin ve Komisyonun istemlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin daha iyi anlaşılabilmesi için yeniden düzenlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Binali Yıldırım

                                                            Ulaştırma Bakanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer istemi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci ve 30 uncu maddesinin yeniden düzenlenmesi amacıyla İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                              Kemal Unakıtan

                                                                Maliye Bakanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Arkadan gelen istemi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin uygulamada tereddüte yol açmaması ve mükerrerliğin önlenmesi amacıyla İçtüzüğün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                         Sait Açba

                                                               Afyonkarahisar

                                                        Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının 21 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Önce, 21 inci maddeyi okutup bilgilerinize sunacağım:

MADDE 21.- 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine, beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 87 nci maddesinde sayılan kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında çalışan kamu işçisinin iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine mahkeme veya hakem tarafından karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine kesinleşen kararın işçiye tebliğinden itibaren on iş günü içinde işçinin yeniden işe başlamak için işverene başvurulması halinde; işyerinin kapanması ya da küçültülmesi veya dışardan hizmet alımına gidilmiş olması gibi hallerde işçinin tekrar işe başlatılmamasında kamu yararının bulunması durumunda, kamu işveren vekili bu işçiyi işe başlatmayarak kararda hükmedilen tazminatı, boşta geçen süreye ilişkin ücreti ve diğer hakları ödeyebilir. Bu fıkra hükmüne göre yapılan ödemelerden kamu işveren vekili şahsen sorumlu tutulmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını ve diğer maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Agâh Kafkas

Halil Özyolcu

 

Bursa

Çorum

Ağrı

 

Mehmet Sarı

Kerim Yıldız

 

 

Osmaniye

Ağrı

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Önergenizi savunacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İş Kanununun genel hükümleri çerçevesinde bu maddeye ihtiyaç bulunmadığı değerlendirilmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu oylama sonucuna göre, kabul edilen önerge nedeniyle 21 inci madde metinden çıkarıldı; numaralar da ona göre daha sonra teselsül ettirilecek, yani daha sonra sıralanacak.

Şimdi, metinden çıkarılan 21 inci maddenin yerine gelen yeni 21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21.- 10.7.2003 tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;

a) 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “%50'si” ibaresi, “%15'i” şeklinde değiştirilmiştir.

b) Aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Döner Sermaye İşletmesinin 2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.

Ulaştırma Bakanı, söz konusu gelirlerden;

1) Savaş, iç savaş, terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk vatandaşlarının varislerine 40.000 yeni Türk lirasına kadar,

2) Oluşacak malî imkânlar ölçüsünde ve Bakanlıkça belirlenen usûl ve esaslar dahilinde olmak üzere; ticarî yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan 22 yaşını doldurmuş ve üzeri otobüs, kamyon ve çekicilerin trafikten çekilerek Bakanlığa devredilmeleri halinde; devir alınan bu taşıtları yurt içi ve yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişilere satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilerek bu taşıtların sahiplerine,

Ödeme yaptırmaya yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup bilgilerinize sunuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

M. Necati Çetinkaya

Niyazi Pakyürek

 

İstanbul

Elazığ

Bursa

 

Muharrem Tozçöken

Sedat Kızılcıklı

Yahya Akman

 

Eskişehir

Bursa

Şanlıurfa

Madde 21) 10.7.2003 tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;

a) 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan % 50'si ibaresi, % 15'i şeklinde değiştirilmiştir.

b) Aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Dönersermaye İşletmesinin 2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.

Ulaştırma Bakanı; Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar dahilinde söz konusu gelirden;

1-) Savaş, iç savaş, terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk vatandaşlarının varislerine 40 000 Yeni Türk Lirasına kadar,

2-) Bakanlık, Dönersermaye İşletmesinin malî imkânları ölçüsünde olmak üzere; ticarî yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan otobüs, kamyon, tanker ve çekicilerden yaşları ilgili mevzuatın getirdiği yaş sınırının üzerinde olanları devir alabilir, devir alınan taşıtların sahiplerine,

Ödeme yaptırmaya yetkilidir.

Dönersermaye İşletmesi devir alınan bu taşıtları yurtiçi ve yurtdışındaki gerçek ve/veya tüzelkişilere satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilebilir. Bu işlemlerden elde edilen gelirler Dönersermaye İşletmesine gelir kaydedilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe.

Dönersermaye İşletmesinin gelirlerinin; hangi ülkelerde, hangi sebeplerle hayatını kaybeden ilgililere nasıl ödeneceğinin usul ve esasları ile devir alınan taşıtların nasıl değerlendirileceğinin kanun tasarısında açık olarak belirtilmemesi ve mevzuatın getirdiği yaş sınırının üzerinde olan araçlar içerisinde "tanker"in sayılmaması nedeniyle kanun tasarısının 21 inci maddesinin bu şekilde düzenlenmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Eski 24, yeni 23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- 10.6.2004 tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;

a) 3 üncü maddesinin ikinci cümlesinde geçen "vali" ibaresi "valilik" olarak değiştirilmiştir.

b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma şartı aranmaz." cümlesi ile aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Özel güvenlik şirketleri üstlendikleri koruma ve güvenlik hizmetlerinde istihdam edecekleri özel güvenlik görevlilerinin çalışma izin belgelerinin birer suretini bir ay içinde ilgili kişi, kurum ya da kuruluşa bildirir.

Alarm izleme merkezi kurma ve işletme için valilikten yeterlilik belgesi alınması zorunludur.

c) 10 uncu maddesinin (b) bendi, "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya dengi okul mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.

d) 11 inci maddesinin beşinci fıkrası "Genel kolluk kuvvetinden ve Millî İstihbarat Teşkilatından emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevlerde çalıştıktan sonra kendi istekleriyle görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz." şeklinde değiştirilmiştir.

e) 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, "Yeterli bina, araç, gereç ve personel bulunması şartıyla özel güvenlik eğitimi, valiliğin izniyle güvenlik hizmetinin sağlandığı yerde verilebilir." cümlesi ile aynı maddenin üçüncü fıkrasına "belirlenmesine" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ve sınavlarda görevlendirileceklere yapılacak ödemelere" ibaresi eklenmiştir.

f) 28 inci maddesi "Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1.1.2006 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.

g) Geçici 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 2.- 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz.

GEÇİCİ MADDE 3.- Bu Kanunun yayımı tarihinden önce alınmış alarm izleme, kurma ve işletme yeterlilik belgeleri geçerlidir.

GEÇİCİ MADDE 4.- 22/7/1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinin (d) bendine "görevlerinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "ayrılmış olanlarda, görevlerinden" ibaresinin eklenmesini ve (g) bendi ile 5188 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 4 üncü maddenin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Eyüp Fatsa

Osman Kılıç

 

Bursa

Ordu

Sivas

 

Erdoğan Özegen

Ali Topuz

Cemal Uysal

 

Niğde

İstanbul

Ordu

 

Mustafa Ataş

Ahmet Küçük

 

 

İstanbul

Çanakkale

 

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN- Gerekçeyi mi okutalım?

FARUK ÇELİK (Bursa)- Gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN- Buyurun:

Gerekçe: Maddenin (d) bendinde yapılan değişiklik ile anlama açıklık kazandırılmış ve geçici 4 üncü maddede ifade edilen özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olanlar için lise mezunu olma şartı aranmaması ile ilgili husus, aynı maddenin (c) bendi ile 5188 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde yapılan yeni düzenleme ile karşılandığından söz konusu geçici 4 üncü maddeye ihtiyaç kalmamıştır.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda eski 24, yeni 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Şimdi, eski 30, yeni 29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29.- a) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun; 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "veya vücut sakatlığıyla, özürlü" ibaresi,

b) 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın öncelik ve ivedilikle ve ödeme emri beklenilmeksizin" ibaresi,

c) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37 nci maddesinin (e) ve (i) fıkraları,

d) 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci maddesi, 7 nci maddesinin son fıkrası, 13 üncü maddesinin (ç) bendi, 15 inci maddesinin (a), (b), (c) bentleri ile (i) bendinin ikinci paragrafı, 39 uncu maddesinin (b) bendinin üçüncü paragrafı, 78 inci maddesinin üçüncü fıkrası, 81 inci maddesi, 87 nci maddesinin (h) bendi, 130 uncu maddesi, ek 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, ek 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası, ek 31 inci maddesinin (e) bendi, ek 48 inci maddesinin (a) bendinin son cümlesi ile ek 5, 6, 7, 10, 12, 20, 24, 28 , 35 inci, geçici 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 55, 56, 57, 58, 59, 63, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 102, 114, 119, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 136, 137, 138, 142, 143, 144, 145, 148, 149, 154, 155, 156, 158, 160, 167, 168, 169, 172, 175, 177, 178, 179, 181, 187, 202, 217 nci, ek geçici 3, 4, 5, 6, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18 ve 21 inci maddeleri,

e) 27.6.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Devlet Güvenlik ve" ibaresi,

f) 19.10.1989 tarihli ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (c) bendinde yer alan "bu konuda ilgililere taşınmaz mal tahsisine" ibaresi,

g) 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan "hiçbir ücret ve bedel ödemeksizin" ibaresi,

yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutup, bilgilerinize sunuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 30 uncu maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Mehmet Kılıç

Mehmet Sarı

 

Bursa

Konya

Osmaniye

 

Hanefi Mahçiçek

Vahit Kirişci

 

 

Kahramanmaraş

Adana

 

"a) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "vücut veya" ile "vücut sakatlığı ile özürlü" ibareleri,

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Vücut hastalığı bulunanların da devlet memurluğuna girebilmeleri amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi kabul edenler... Etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, eski 30, yeni 29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sizin bir talebiniz vardı Sayın Sait Açba; (i) fıkrasının (j) olacağıyla ilgili bir teknik düzeltme talebiniz vardı; şimdi, o talebi bize aktarmanız ve bizim, o talebin gereğini yapmamızın zamanı.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Eski 30, yeni 29 uncu maddenin (2) nolu bendinin birinci satırında geçen (i) fıkrasının (j) olarak değiştirilmesi.

BAŞKAN - Anlaşıldı Sayın Başkan, gereği yapılacak.

Değerli milletvekilleri, şimdi, yine, İçtüzüğümüze göre bir uygulama yapacağız.

İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesine göre, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz istiyor.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakikadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Üç haftadan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte olan ve maalesef, ismi de, bugüne kadar görülmemiş ölçüde kamuoyunun ilgisini çeken ve torba kanunu olarak adlandırılan bir kanun tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Ben, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak, gerek tümü üzerinde gerekse maddeleri üzerinde kişisel görüşlerimi açıkladım; ancak, o açıklamalarımda, bu kanunla ilgili, 48 ayrı kanunda değişiklik yapıldığını, milletvekillerinin yeterli bilgisi olmadığını, çok aceleye getirildiğini ifade etmiştim. Sizlerin de biraz önce gördüğü gibi, bunun 4 maddesi burada yeniden görüşüldü, 1 maddesi görüşülürken geri çekildi, onlarca önergeyle düzeltmeler yapıldı, hatta, şu anda, Grup Başkanvekili ile Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi, hâlâ, bu kanunla ilgili olarak fikir teatisinde bulunuyorlar.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Yok öyle bir şey; Denizli yasası kadar değil yalnız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yalnız, bu kanunla ilgili olarak, bugün, Sayın Maliye Bakanı, çok sert ifadelerle, özelleştirmeyle ilgili görüşlerini açıkladı. Mecliste sert tartışmalar oldu. Bu tartışmaların bir bölümü de Ereğli Demir Çelik Fabrikalarıyla ilgiliydi. Ben, bugün sabahleyin, TRT 2'de, Ereğli Demir Çelik İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı ve Siyasal Bilgiler Fakültesinden de çok yakın arkadaşım olan Yönetim Kurulu Başkanımızı, canlı yayında, büyük bir mutlulukla, gururla, onurla dinledim, izledim. Ereğli Demir Çelik Fabrikasıyla ilgili 2010 yılı hedeflerini, 2020 yılı hedeflerini o kadar güzel anlattı ki, böyle bir fabrikaya sahip olmaktan dolayı büyük bir onur duydum ve bu fabrikanın yapılmasında emeği geçenleri de saygıyla anıyorum. Yalnız, özelleştirmeyle ilgili olarak, Sayın Maliye Bakanının, bugün, buradaki çok ağır ithamlarının da, biraz sonra açıklayacağım nedenlerle de, karşısında olduğumu ifade etmek istiyorum. Ben, öncelikle özelleştirmeye karşı olan birisi değilim, mutlaka özelleştirilmesi gereken fabrikalar vardır, bunların özelleştirilmesi lazımdır. Yalnız, bunu söylerken, bazı fabrikaların zarar ettiğinden bahsedilerek özelleştirildiği... Ancak, bunun yanında, trilyonlarca kâr eden fabrikaların da, özelleştirme adı altında satışa sunulmaya çalışılmasının haklı ve mantıklı bir izahını birlikte yapmak mümkün değil.

Bakınız, şimdi, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının blok olarak satışının düşünüldüğü ifade ediliyor. Ben, TÜPRAŞ'la ilgili çok çarpıcı rakamlar vereceğim. Biliyorsunuz, geçen sene, TÜPRAŞ'ın yüzde 65,76'sı ihaleye çıkarıldı ve ihale 1 302 000 000 dolara neticelendi. Dikkatinizi çekmek istiyorum, 1 302 000 000 dolar. Daha sonra, hukukî süreç nedeniyle bu satış iptal edildi ve TÜPRAŞ'ın satışı gerçekleşmedi. Yalnız, bundan onbeş gün önce, dikkatinizi çekmek istiyorum, onbeş gün önce, yine TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sı blok olarak satıldı. Kime satıldı? Kimse bilmiyor. Sayın Bakanımdan ben rica ediyorum, yüzde 14,76'sının, blok olarak, hangi yabancı kuruma, şirkete satıldığının açıklamasını ve isminin buradan sizlere duyurulmasını istiyorum.

Yalnız, burada çok önemli bir şey var; bu yüzde 14,76'sı arkadaşlar, 465 000 000 dolara satıldı; yüzde 14,76'sı 465 000 000 dolara satıldı. Eğer geçen seneki satış işlemi gerçekleşmiş olsaydı, devlet 1 302 000 000 dolar gelir elde etmişti. Şimdi, bunu yüzde 65'e yuvarlayacak olursak, bu satışın bedeli 2 200 000 000 dolar arkadaşlar. Geçen sene bu satış yapılmış olsaydı, devletin bundan şu anda 900 000 000 dolar zararı vardı. Biz geçen sene de bunları söylemiştik. Satılabilir; ama, hassasiyeti olan kuruluşlar. Satılabilir; gerçek değeri, bedeli ortaya çıksın... Geçen sene ile bu sene arasında 900 000 000 dolar devletin kârı var arkadaşlar. Geçen sene bu satış yapılmış olsaydı, devlet 900 000 000 dolar daha az gelir elde etmiş olacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu, toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Arkadaşlar, yalnız, burada, bir husus daha var. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Bir husus daha var; bu alkışlanacak bir şey değil, bu burada teessüflerimizi hep beraber ilan edeceğimiz bir şey. Bakınız, bu satılırken yüzde 10 ıskontolu satıldı arkadaşlar; yüzde 10 ıskonto yapıldı. 15 400 lira 1 lot TÜPRAŞ hissesi satıldı. Ne oldu; üç gün içerisinde 19 000 lira oldu ve bunun 14,65'ini 465 000 000 dolara alan bu yabancı kurum kimse, üç gün içerisinde 150 000 000 dolar para kazandı arkadaşlar. Bu fakir fukaranın, bu garip gurabanın sırtından tam 150 000 000 dolar, üç gün içerisinde, bu alan kurum kimse, para elde etti, para kazandı. Bu kadar kısa süre içerisinde, üç günde 150 000 000 dolar kazanılabilecek bir iş var mı arkadaşlar dünyada?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Eksüreniz de doldu, lütfen tamamlayalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,  o bakımdan, özelleştirelim; ancak, bunları yaparken, devletin kurumlarını ucuza birilerine kaptırmayalım, hayatî önemi haiz olan kuruluşları elimizde tutmanın yollarını arayalım ve bu blok satışı keşke halka arz yöntemiyle Türk vatandaşının istifadesine sunmuş olsaydık, hiç olmazsa, o 150 000 000 dolar, bugün, Türkiye'de ikamet eden Türk vatandaşlarının cebine girmiş olurdu. O bakımdan, Sayın Maliye Bakanının, bugün özelleştirmeyle ilgili karşı çıkanlara vatan hainliğine kadar ulaşan sözlerinin karşılığı olarak, bugün, ben de buradan sizlere seslenmek istiyorum ki, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkını muhafaza etmek, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bütün milletvekillerinin görevidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu kanunun, inşallah, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Oyunun rengini söylemedin" sesleri)

BAŞKAN - Oyunuzun rengini belirtmediniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Aleyhte... Söyledim zaten.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylamaya geçmeden evvel hatırlatayım. Bir sonraki yasa tasarısını da hemen bunun arkasından başlatacağız, bitinceye kadar devam edeceğiz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Oylama sonucunu veriyoruz:

Kullanılan oy sayısı                      :                           273

Kabul              :                           237

Ret                  :                      36 (X)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Emniyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Şimdi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 803 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Feridun Ayvazoğlu, Çorum; AK Parti Grubu adına Ramazan Toprak, Aksaray Milletvekili.

Değerli milletvekilleri, daha önce belirlenen çalışma süremiz tamamlanmak üzere; ancak, siyasî parti gruplarımızın ortaklaşa kararıyla, dördüncü sırada yer alan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerini tamamlayıncaya kadar çalışma süresini uzatmamız gerekiyor. Bunun için de Genel Kurul kararına ihtiyacımız var.

Bu tasarıyla ilgili tüm çalışmaların yapılması ve bu tasarının yasalaşmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Feridun Ayvazoğlu, Çorum milletvekili; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde bu kadar yoğun bir çalışma sonrası kürsüde sizlere hitap etmenin zorluğu ve sizlerin de o derece dinlemekteki zorluğunu bilerek sözlerime başlamak istiyorum.

Görüşülmekte olan 803 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, üç haftaya yakın sürede az önce bitirmiş olduğumuz bir yasa tasarısından sonra böyle bir tasarının huzurumuza gelmesiyle ceza muhakemesinin Türk hukukundaki ve kamu hukukundaki yerini çok kısa olarak sizlere sunmanın bizlere düşen bir görev olduğunu belirtmek istiyorum.

Adından da anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza Kanununda belirtilen ve kamu hukukunun olmazsa olmaz hukuku bölümünden olan böyle bir tasarının muhakemesinin ne olduğunu sizlere sunmayı ayrı bir görev olarak biliyoruz. Muhakeme, terim olarak, yine hepimizin hemen hemen bilebildiği ve tahmin edebildiği gibi, ceza verilebilmesindeki yöntemlerin mahkemeler açısından uygulanması gereken kuralları bir bütün olarak getiren tasarı şeklinde, kanun şeklinde adlandırılan bir terim olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu tasarı, 7.3.2003 tarihinde hükümet tarafından hazırlanmış ve Yüce Meclise sunulmuştur; yani, iki yıla yakın bir süredir Mecliste gerekli prosedürleri ve komisyonlardaki şekillenmesinden sonra huzurunuza gelmiş bulunuyor.

Yine, ceza ve ceza muhakemesindeki bu uygulamaların ne şekilde yapılacağına, mahkemelerdeki yargılamaların nasıl yerine getirileceğine ve hüküm kurulacağına ilişkin Ceza Muhakemesi Kanununun daha önce yürürlüğe girmediğini, 1 Nisanda yürürlüğe gireceğini de bilmekteyiz.

İşte, bu Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğüyle ilgili olan bu tasarının bellibaşlı maddelerine ve anabaşlıklarına baktığımızda sizlere kısaca şunları sunmak istiyorum. Daha önce Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu olarak adlandırılan ve bu kanunu Ceza Muhakemesi Kanunu şekline dönüştüren yürürlük kanunuyla ilgili gıyabi tutuklama müessesesinin kaldırılarak, istisnaî, belirli suçlar hariç, yakalamaya dönüştürüldüğünü 5 inci madde olarak bildirmek istiyoruz.

Yine, itiraz hükmünün 7 nci maddede; temyiz ve karar düzeltme hükümlerinin 8 inci madde olarak; özellikle temyiz ve karar düzeltme hükümlerinin gerçekten hukukumuzu ve şu anda Yargıtayda bulunan 150 000'e yakın dosyayı ilgilendiren bir hüküm olduğunu da burada huzurlarınızda belirtmek istiyorum.

Ayrı bir müessese olarak şahsî davanın bundan böyle "kamu davası" adını almış olduğunu ve yeni bir uygulamayla uzlaşma sisteminin getirilmiş olduğunu; bunun da bu tasarının 9 uncu maddesinde yer aldığını yine belirtmek istiyorum.

Ceza kararnamesindeki "resen duruşma" hükmünün de yine yürürlük kanunu tasarısında 10 uncu madde olarak yer aldığını belirtmek istiyorum. Tutuklama süresinin 12 nci maddede, müdafi vekil ve uzlaştırıcı ücretinin 13 üncü maddede ve uzlaştırıcılığın yeni bir sistem olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Zamanaşımı uygulamasının 15 inci maddede, yürürlükten kaldırılan kanunların da 18 inci maddede tek tek belirtilmiş olduğunu sizlere bilgi olarak sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her kanun tasarısı görüşülür ve tartışılırken, hepimizin belirttiği gibi, ideallerden, olması gerekenlerden söz ettiğimizi yine Meclis kürsüsünde ve çeşitli ortamlarda bildirmekteyiz. Bunları yerine getirmek görevi de, öncelikle yasa koyucu olarak biz milletvekillerine ve hukukçular dahil, elbette hepimize düşen bir görevdir. Özellikle üst düzey yetkililerinin, belirli konulardaki yazmasından tutalım, konuşmalarına, tartışmalarına ve belli ortamlardaki her kelime, cümle ve tanımlamaların, dileklerin nerelere varabileceğini de öngörmesi gerekir diye düşünmek zorundayız.

Bu çerçevede bakıldığında, bundan bir ay kadar önce, Yargıtayımızın en  yetkili ve sorumlu yargıçlarından değerli bir hukukçumuzun, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen laiklikle ilgili bir kararını değerlendirirken kullandığı tanımlar, bizleri gerçekten üzmüştür. Kaldı ki, yetkilimizin, daha sonra, bundan bir hafta kadar önce de, yine, Yargıtayın yetkili kurulundan, Ceza Genel Kurulundan, sanki, bir olaya iki ayrı, farklı karar çıkmış gibi değişik yorumlarının da ortaya çıktığını ve gerçekten, bu tartışmanın da anlamsız bir tartışma şeklinde laikliğe dönüştürüldüğünü üzülerek görmüş bulunuyoruz.

Şimdi, sayın yetkilimiz, değerli hukukçumuz, bir dönemin, yani, Mahmut Esat döneminin artık bitmiş olduğunu, yetmişdokuz yıllık hükümranlığının sona erdiğini, yeni bir dönemin başladığını bildirmekle neyi kastettiği ve diliyoruz, istiyoruz ki, maksadını aşan bir tabir kullandığını bu şekilde bilmek ve bunu böyle algılamak istiyoruz. Eğer, Mahmut Esat Bozkurt'un kim olduğunu ve cumhuriyeti bilen herkesin bunu rahatlıkla bilebildiğini, o yıllarda muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmek için çıkarılması gereken yasaların mimarı olan bir kişinin, Adalet Bakanının, görev yaptığını, hepimiz, hemen hemen, bilmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, eğer, bizler, modern, çağdaş hukuku yerleştirmek görevinin, milletvekilleri ve hukukçulara düşen görev olduğunu biliyorsak ve bunu bu şekilde görmek istiyorsak, elbette, biz, hukuk devletindeki kurumların amacının ise, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin hayatta kalması olması gerektiğini biliyorsak, bunun gereklerini de, bizler, yerine getirmek zorundayız.

Zaman zaman din ve vicdan özgürlüğünün kullanılamayacağından korkulmuştur bu ülkede; ama, hiçbir zaman bu korkunun gerçekleşmemiş, boşa çıkmış olduğunu da hep görmüşüzdür. Özgürlük, hem yaşanmış hem de korunmuştur. Korumayı sağlayan nedir dediğimizde; laik yapının olduğunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Unutmayalım ki, laiklik korunduğu sürece; din, ticarete ve siyasete alet edilmediği sürece, din ve vicdan özgürlüğü sonuna kadar korunacaktır. Bunun aksi örneklerini hepimiz görüyoruz, en yakın komşu ülkelerimizde görüyoruz ve ibretle seyrediyoruz. Eğer, bunlardan ders almazsak, ders alamazsak, az önceki dediğimiz tartışmaların, bizleri, gerçekten, o komşu ülkelerin sonuna benzer sonlara götürebildiğini de hepimiz görebilmeliyiz.

Bu kanun tasarısına Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz; ancak, diliyoruz ki, biraz sonra veya bunun devamında hiç beklemediğimiz değişiklik önergeleri gelir veya gelmez, o hakkımızı saklı tutmak suretiyle bunu söylemek istiyorum.

Önemli olan şudur değerli milletvekilleri, Türkiyemizde hukukun egemen olduğu, hakların gasp edilmediği özgür bir ülkede ve ulusal hukuk ile evrensel hukukun uzlaştığı bir dünyada, savaştan uzak, barış içerisinde; ama, haklı bir mücadeleyle yaşanabilmesi hepimizin dileğidir diyorum ve çıkarılacak olan bu yürürlük yasasının hepimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sürenizi aşmadınız; teşekkür ederiz Sayın Ayvazoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan toprak; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; AK Parti Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, ceza muhakemeleri yürürlük tasarısıdır. Yıllardır toplumumuzda deyimleşen bir söz var; bir mağdur suçluya döner şöyle bir söz sarf eder: "Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim" der. Bu, aslında, bizim, yargılama yöntemi konusunda hangi aşamada olduğumuzu gösterir. Yani, önceki sistemde aslî ceza hapis cezasıdır; oysa vatandaşımız, mahkeme koridorlarında yıllarca süründürmeyi aslî ceza olarak görmektedir. Bu, aslında, yargılama sistemimizin ne ölçüde ayak altında kaldığının bir göstergesidir.

Bu neden kaynaklanıyor; yıllarca bu konuda çok şeyler söylendi, birkaç on yıldır, tüm ceza, yargılama sistemi konusunda inanılmaz iddialı şeyler söylendi. Yüzlerce, binlerce doğru şey söylemek yerine, on tane doğruyu yapmak yeğdir, mesafe aldırır. İşte, iki yıllık dönem içerisinde, AK Parti Hükümeti döneminde yargı sistemimizde birkaç on yıldır, bir türlü Meclis gündemine getirilemeyen çok temel yasalar getirildi.

Bakın, şunu ifade edelim: Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir toplumda suç ve suçluluk oranı sıfır düzeyine inmemiştir. Burada hedef, asgarî düzeyi tutturmaktır. Yine tarihin hiçbir döneminde, hiçbir ülkede devlet sistemi, yargı sistemi, ceza yargılama sistemi işletilirken, asla kusursuz bir sistem icat edilememiştir.

Burada hedef, en alt düzeyde suç ve suçluluk oranı ve en alt düzeyde, daha az hatayla çalışan sistemi oluşturabilmektir aslolan. Ancak, hayal ülkesinde belki kusursuz bir sistem oluşturulabilir, gerçekler ülkesinde tarihin hiçbir döneminde böyle bir şey söz konusu olmamıştır. İşte, son iki yıllık dönemde, bu konuda, gerçekten yirmi otuz yıldır atılmayan adımlar atıldı.

Adalet nedir; adalet, geciktirilmediği takdirde adalettir. Hukuk fakültesine başlarken bize hep öğretilirdi, çok terennüm edilir "geciken adalet, adalet değildir" denir. Yine bir başka söz "geciken adalet zulümdür" denir.

İşte biz, her şeyin en iyisine layık olan insanımıza, gecikmeyen bir adaleti, yani, zulmetmemek için, yargı reformu kapsamında yıllardır gerçekleştirilemeyen yasaları Meclis gündemine getirdik ve çıkardık. Çok temel kavramlar var; kavramları kelimelere boğmak yerine, çok basite, herkesin anlayabileceği dile indirgeyerek ifade etmekte yarar var. Örneğin, cumhuriyet nedir; cumhuriyet, kim yönetir sorusunun cevabıdır. Demokrasi nedir; demokrasi, nasıl yönetir sorusunun cevabıdır. İşte, gelişmiş demokrasilerde, nasıl yönetir sorusunun cevabını ceza yargılaması sistemine uyarladığımızda, geciktirilmeden, doğru ve adil adalet, gerçek adalettir; atılan adımlar bu yönde olmalıdır. Aksi halde, abesle iştigal edilir; bu beddua düzeyindeki sözler terennüm edilmeye devam edilir.

Değerli milletvekilleri, yönetim sisteminde iki temel ilke kabul edilmiştir. Bir, kuvvetler birliği; yani, yasamayı çıkaran da yürüten de yargılayan da aynı kişidir. Bunun adı bellidir; bunlar diktatörlük rejimleridir; tarihte bunların sonu hep bellidir; ilkel bir yöntemdir. Çağdaş yöntem ise, kuvvetler ayrılığı ilkesidir; yasama, yürütme, yargı; her birinin görev alanı farklıdır; ancak, bunların ilişkileri bellidir. Yasama, kanun koyucudur. Yasama kanunları koyarken, yürütmenin ya da yargının faaliyet alanlarını ortadan kaldıran ya da daraltan bir düzenleme çıkaramaz. Yürütme, yasama ve yargının faaliyet alanlarına giren konularla dengeli bir icraat içinde olmak durumundadır. Yargı da, aynı şekilde, yasaları uygulama aşamasında, ne yasamanın ne de yürütmenin faaliyet alanlarını daraltan ya da ortadan kaldıran bir uygulamaya gidemez. Yani, erkler, birbirinden tümden bağımsız değildir, karşılıklı ve dengeli bağımlılık ilişkisi içindedirler; biri diğerinin alternatifi değildir, eşdeğerdedir, biri diğerinin ne altındadır ne üzerindedir. Erkler arasında denge, rejimin dengesidir. Erkler arasındaki dengeyi bozduğunuz takdirde, rejim için tehlike çanları çalıyor demektir. Her  düzenlemede, mutlaka bu temel hükümlerin, temel dengelerin mutlak surette korunması zarurîdir, zorunludur.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki hafta, 1 Nisan tarihi itibariyle, ceza yargılama sistemimiz, yetmiş seksen yıllık sistemden farklı bir mecraa gidiyor. Yine, çok basit cümlelerle ifade etmek istiyorum. Önceden, yargılama sistemimiz iki dereceliydi; yani ilk derece mahkemesinde herhangi bir uyuşmazlık görülür, temyizen Yargıtaya giderdi. İkinci derece; bir, adliye mahkemeleri; iki, Yargıtay temyiz aşaması. 1 Nisandan sonra yürürlüğe girecek olan yasalarla, sistem üç dereceli hale getiriliyor. İlk derece korunuyor, üçüncü derece korunuyor, ikinci derecede bizlerin istinaf mahkemeleri dediği, yasanın ifadesiyle bölge adliye mahkemeleri oluşturuluyor. Yani, ilk derece mahkemeleri üzerinde bir denetim mahkemesi oluşturuluyor. İlk derece mahkemelerinin rahatlatılması zorunludur. İlk derece mahkemeleri rahatlatılmadığı takdirde, ikinci derece mahkemeleri, ilk derece mahkemelerinin yükünü taşımak suretiyle başka bir sıkıntıya neden olunabilir; ancak, bu öngörülerek bunun çözüm yolları üretilmiştir. Örneğin, Türk Ceza Kanunundan kabahatlerin çıkarılması uzun yıllardır arzu edilen bir düzenlemedir. Bu hafta içinde Adalet Komisyonunda görüşüldü, sanıyorum önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulumuza getirilir ve yasalaşır. Bu, ilk derece mahkemelerini çok rahatlatmıştır.

Yine, hukukumuza ilk kez kazandırılan, dünya hukukunda, gelişmiş ülkelerde olan uzlaşma kavramı getirilmiştir. Bu uzlaşma kavramı biraz daha genişletilebilir.

Hukukumuza çok yeni hükümler kazandırılmıştır. İkinci derece mahkemelerinin de oluşturulduğu yeni sistemin daha da rahatlatılabilmesi için -sanıyorum, Sayın Bakanım bunun hazırlıklarını yapmışlardır- ikinci derece mahkemelerine, yani denetim mahkemelerine deneyimli hâkim ve savcı gerekir; oysa, ilk derece mahkemelerinde deneyimli hâkim ve savcı bulmak zordur. İlk derece mahkemelerindeki az sayıda, deneyimli, tecrübeli hâkim ve savcıyı ikinci dereceye aldığınız zaman, birinci derecede yeterli ölçüde deneyimli hâkim ve savcınız bulunmadığında, birinci derecenin sorunları aynen ikinci dereceye aktarılır, birikme orada olur.

Ben inanıyorum, Sayın Bakanım, bu sıkışıklığı giderebilecek hâkim ve savcı alımları konusunda herhalde hızlı bir çalışma yapılıyordur; çünkü, bu yapıya iki yıl içinde mutlak suretle geçilmesi bu yasaların amir hükmüdür.

Çok hızlı geçiyorum.

Benim burada vurgulamak istediğim bir husus var. Yargılama aşamasının hızlandırılması için, öncelikli bir sorun var. Suç işlendikten sonra sorunun yargı önüne getirilmesi ve orada çözülmesi daha öncelikli bir soruna bağlı; sosyal devlet ilkesi gereği, suçun işlenmesini kolaylaştıran sosyal ortamların ortadan kaldırılması en temel unsurdur; ama, bir şekilde suç işlendikten sonra... Bakın, suç işlenir, her geçen zaman delillerin aleyhinedir, geçen zamanda delil karartılır. Suçun hemen akabinde müdahale ettiğinizde, karartılmadan topladığınız deliller, sizin, iddianame, yargılama, karar, temyiz, tüm aşamalarınızı kısaltır. Bunu yapabilmenizin tek bir yolu var; bu Ceza Muhakemesi Kanununda adlî polis adlî kolluğa dönüştürüldü; ancak, gönül isterdi ki, ben de bunu isterdim, Adalet Bakanlığının da yıllarca bu konuda çalışmasını iyi biliyorum, yıllarca hâkimlik ve savcılık yapmış biri olarak bu da benim yüreğimi çok acıtır, yargının en tepesindeki ile en alt tabakadaki tüm görevlilerin ittifakla kabul ettiği husus adlî kolluk gücüdür. Adlî kolluk gücünün, müstakil bir kanunla kurumsal bir yapı kazandırılarak, kurumsal bir kimlik kazandırılarak profesyonel bir yapıya dönüştürülmesi en uygun olanıydı.

Burada bir özeleştiri yapmak durumundayım. İçişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımızın performansına ayak uyduramadı. Evet, bu performansa ayak uyduramadı; ama, her şeye rağmen, Ceza Muhakemesi Kanununda bu hususun; yani, adlî kolluk gücünün yönetmelikle düzenleneceği ifade edildi; bu da önemli bir aşamadır. Kanun gücü olmasa da yönetmelikle hazırlanacak olan adlî kolluk gücünün, mutlak surette kurumsal kimliğinin, kurumsal yapısının oluşturulması zorunludur. Herhangi bir polisi, seni gönderdim adliyeye, adlî polissin... Hayır, bu, sorunu çözmez. Siz, polisi eğitmeden, bilimsel metotlarla donatmadan, teknik donanımlarla teçhiz etmeden, suçun ya da suçlunun üzerine gönderdiğiniz zaman, bunun adı şudur: Sen git, ya onu acz içinde bırak, ya da zor kullanarak ikrar al; yani, tabiri caizse, bu, polisi suça teşviktir. Bu, yanlıştır. Çok terennüm edilir; sanıktan delile gitmeye çalışmanın diğer adı işkence iddialarıdır. Oysa, delilden sanığa gitmek çağdaş yöntemdir. Adlî kolluk, bunu sağlayan kurumsal mekanizmadır.

Umarım, bu adlî kolluk, gerçek bir kurumsal kimlik kazandırılarak, Türk hukukuna kazandırılır. Böyle olduğu takdirde, yani, güçlü bir adlî kolluk oluşturduğunuz takdirde, savcılar, herhangi bir insanı şaibe altında tutacak iddianameyi göndermezler. Gönderilen iddianameler mahkûmiyetle sonuçlanır, beraat istisnadır. Oysa, bu sistem oluşturulmadığı için, gönderilen dosyaların belki yarıdan çoğu beraatla sonuçlanmaktadır. Bu, suçsuz yere, nahak yere yıllarca mahkeme koridorlarında sürüm sürüm süründürülen masum insanlara işkence olduğu kadar, yargı için de bir güvensizlik ifadesidir. Bunu ortadan kaldırmanın öncelikli yolu adlî kolluk gücünü kurumsal bir kimliğe, yapıya büründürmektir. Bunun yapılacağına ben inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, sağlıklı bünyelerde hastalıklı unsurlar yaşamaz. Demokratik toplumlarda, çağdaş yönetilen toplumlarda bu kavramları bir şekilde kendi çıkarına yönlendiren insanlar vardır ve her zaman olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Toprak.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Varlığı suçluluk ortamına bağlı olan insanlar asla eksik olmayacaktır.

Bakın, ben, çok çarpıcı bir örnek anlatıp sözümü tamamlamak istiyorum; o da şudur: Bundan birkaç yıl önce Avrupa Birliği üyesi, önde gelen ülkelerden bir tanesinin siyasî ve basın müsteşarıyla toplantıdayız. Ben, bu yabancı diplomata, sayın diplomat, siyasî şu şu isimler ve ticarî hayatımızdaki şu şu tanıdık isimler sürekli AB üyeliği konusunda bayrağı kimseye vermiyorlar, siz Avrupa Birliği bayrağını asla elden düşürmeyen, taçlandıran bu siyasîlerin, bu işadamlarının gerçekten samimî olduğunu düşünüyor musunuz dedim. O diplomat bana "hayır, düşünmüyorum; bu bahsettiğiniz isimler Avrupa Birliği konusunda samimî değiller" dedi. Nedenini sordum. Bakın, bu, bir yabancı diplomatın ifadesidir: "Bakın, bu ismini verdiğiniz siyasetçiler ve işadamları varlıklarını Türkiye'nin sağlıksız yapısına borçlu olan insanlar. Eğer, Türkiye, gerçek bir kurumsallaşma yaşar, kendi sistemini bizim ülke sistemine uyarlarsa, bahsettiğiniz isimlerin ayakta kalma şansları yok. O yüzden, Avrupa Birliği bayrağını hiç elden bırakmayan bu isimler, gerçekte, Avrupa Birliğini istemiyorlar, ister gözüküyorlar" dedi. Bunu, bir yabancı diplomat ifade ediyor. Demek ki, Avrupa Birliğine elli yıldır giremediğimizin nedeni galiba sözde havarilerdir.

Değerli arkadaşlar, Ceza Muhakemeleri Yürürlük Yasası ve bu kapsamda ceza yargılamasına, Türk ceza yargısına ve Türk yargı sistemine kazandırılan tüm yasaların, 1 Nisan tarihinden sonraki yeni süreçte, insanımıza mutluluk, huzur, refah ve geciktirilmemiş adalet getireceğine olan inancımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA

ŞEKLİ HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Hükümler

Amaç

MADDE 1.- (1) Bu Kanunun amacı, 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe konulmasına ve uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2.- (1) Bu Kanun, diğer kanunlarda, yürürlükten kaldırılan 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamaları, Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümleri ve bu Kanunun uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikleri belirtir ve yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne şekilde uygulama yapılacağına ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin bazı usul hükümlerini kapsar.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Uyum Hükümleri

Yollamalar

MADDE 3.- (1) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamalar, Ceza Muhakemesi Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.

(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun kitap, bab ve fasıllarına yapılmış yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış hükümlerin karşılığını oluşturan Ceza Muhakemesi Kanununun maddelerine yapılmış sayılır.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Mahkemelerin görevleri

MADDE 4.- (1) Ceza Muhakemesi Kanunu, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, aşağıdaki maddelerin hükümleri saklı kalmak üzere, kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, görülmekte olan bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanır.

(2) Ancak, Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler.

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Gıyabî tutuklama kararları

MADDE 5.- (1) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yürürlükte iken verilmiş gıyabî tutuklama kararları, Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesiyle, 248 inci maddesinin yabancı ülkede bulunan kaçaklarla ilgili beşinci fıkrası hükmü ayrık olmak üzere, yakalama emri niteliğine dönüşür.

(2) Ceza Muhakemesi Kanununun 248 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü, sadece yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında uygulanır.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat

MADDE 6.- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Nisan 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.

(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İtiraz

MADDE 7.- (1) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince süre konulmamış adî itiraza tâbi kararlara karşı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurulabilir.

(2) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve diğer kanunlarda yer alan acele itirazlar hakkında Ceza Muhakemesi Kanununun itiraza ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Soru yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Temyiz ve karar düzeltme

MADDE 8.- (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.

(2) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyalarından, lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnameler, ilgililere tebliğ olunmaksızın dairesince incelenir.

(3) Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce Yargıtay'ca incelenip kesinleşen hükümler hakkında, başvuru süresi dolmamış olması kaydıyla karar düzeltme yoluna gidilebilir.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili 1 önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının "Temyiz ve karar düzeltme" başlıklı 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Mehmet Çiçek

Mustafa Elitaş

 

Bursa

Yozgat

Kayseri

 

Sinan Özkan

Zülfü Demirbağ

 

 

Kastamonu

Elazığ

 

"(2) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyalarından, lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca doğrudan ilgili mahkemesine iade edilebilir. Bu halde, mahkemesince duruşma yapılarak karar verilir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yeni ceza mevzuatındaki lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde hükmü veren mahkemece değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılan dava dosyalarının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca doğrudan mahkemesine iade edilebilmesi imkânı getirilerek, gereksiz yere zaman kaybına yol açacak bir uygulamanın önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- (1) Özel kanunlarda öngörülen şahsî davalar kamu davasına dönüşür.

(2) Hâlen şahsî dava usulüne göre yürütülen davalar da kamu davası olarak sürdürülür.

(3) Şahsî davacılar, katılan sıfatını alırlar.

(4) Bu davalar hakkında, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Ceza kararnamesi

MADDE 10.- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilip henüz kesinleşmemiş ceza kararnamesi ile sonuçlandırılan dava dosyaları, mahkemesince re'sen ele alınarak duruşmalı yargılama yapılır.

BAŞKAN - 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yargılamaya katılamayacak hâkim

MADDE 11.- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Kanunun 163 üncü maddesi hükmü dışındaki hallerde uygulanmaz.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Tutuklulukta geçecek süre

MADDE 12. - (1)  Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yazılı suçlar bakımından, 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre zarfında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu maddesinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Soru yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci maddesinin başlığının "Tutuklulukta geçecek süre ve tanıkların dinlenmesi" şeklinde değiştirilmesini ve maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın ikinci fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hakkı Köylü

Muharrem Kılıç

 

Bursa

Kastamonu

Malatya

 

Feridun Fikret Baloğlu

Mustafa Elitaş

 

 

Antalya

Kayseri

 

"(2) Ceza Muhakemesi Kanununun 52 nci maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a) ve (b) bentleri yönünden 1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 52 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde mağdur çocukların, (b) bendinde ise duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olanların dinlenmesi sırasında görüntülü veya sesli kayıt zorunluluğu getirilmiştir; ancak, maddenin emredici hükmünün aynı anda tüm ülke çapında uygulanması personel, teknik ve malî açıdan birtakım hazırlıkları zorunlu kıldığından, bu altyapının oluşturulması amacıyla işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Müdafi, vekil ve uzlaştırıcı ücreti

MADDE 13.- (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince, soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile,  görevin ifasından doğan masraflar hariç avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. İleride yargılama giderleri ile mahkûm olan sanıklardan müdafi ve vekile ödenen ücreti ödeyebilecek durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkı saklıdır.

(2) 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan yargı harçlarının %15'i ve idarî nitelikteki para cezaları hariç olmak üzere adlî para cezalarının %15'i, bir önceki yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılır. Birinci fıkraya göre ödenecek ücretler bu hesaptan karşılanır.

(3) Türkiye Barolar Birliği tarafından barolar arasında yapılacak dağıtımın esas ve usulleri Türkiye Barolar Birliğince çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.

(4) Ceza Muhakemesi Kanununun 253 üncü maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca uzlaştırma işlemi giderlerinden olup uzlaştırıcıya  ödenecek ücret de, birinci fıkra uyarınca tespit edilecek ücret tarifesinde ayrıca gösterilir.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Yönetmeliklerin çıkarılması

MADDE 14.- (1) Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır ya da yürürlükteki yönetmeliklerde gerekli değişiklikler yapılır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, yürürlükteki yönetmeliklerin Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Zamanaşımı

MADDE 15.- (1) Birden fazla mahkumiyeti olan kişi bu mahkumiyetlerden birine ilişkin cezayı infaz kurumunda çektiği sürece, diğer cezaları açısından ceza zamanaşımı işlemez.

(2) Cezanın infazının ertelenmesi veya durdurulması halinde, bu cezaya ilişkin zamanaşımı işlemez.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16  ncı maddeyi okutuyorum:

Kolluğa bildirim

MADDE 16.- (1) Şüpheli ve sanıkla ilgili olarak verilen, soruşturma ve kovuşturmayı sona erdiren kesinleşmiş kararlar, soruşturmada görev alan kolluk birimlerine bildirilir. Kolluk birimleri bu bildirim üzerine gerekli işlemleri derhal yapar.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Parada sahtecilikle ilgili bilgilerin toplanması

MADDE 17.- (1) Parada sahtecilik suçundan dolayı elkonulan sahte paralar ve bunlara ilişkin bilgiler, Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından paraların asıllarını tedavüle çıkaran kurumca oluşturulacak sistemde incelenmek ve değerlendirilmek üzere paraların asıllarını tedavüle çıkaran kurumun ilgili birimine gönderilir. Gönderilen bilgilerin içeriği ve bildirimin sureti, paraların asıllarını tedavüle çıkaran kurum ile İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan kanunlar

MADDE 18.- (1) 1 Nisan 2005 tarihi itibarıyla;

a) 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,

b) 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu,

c) 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun,

d) 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu,

Bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

(2) Bu Kanunun 6, 8 ve 12 nci maddelerinde öngörülen yürürlük ve uygulamaya ilişkin hükümler saklıdır.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 19.- (1) Bu Kanunun;

a) "Zamanaşımı" başlıklı 15 inci maddesinin ikinci fıkrası yayımı tarihinde,

b) Diğer hükümleri 1 Nisan 2005 tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 20.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz, soru, önerge yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.         

 

Kapanma Saati: 23.48