DÖNEM:
22 CİLT:
78 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
74 üncü Birleşim
23 Mart 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Özpolat'ın, Sivas'ın Koyulhisar İlçesi Sugözü Köyünde meydana gelen heyelan ve
sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp
Güney'in, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulamasında görülen aksaklıklara
ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
3.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün,
Balıkesir SEKA'nın özelleştirilmesindeki son duruma ve özelleştirmenin bölge
için yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ve 30
milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında gerçekleştirdikleri
izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçlarıyla bu süreçte
SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)
IV.-
ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
3.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971)
(S. Sayısı: 831)
4.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/536) (S. Sayısı: 803)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Şeker Kurumunun kapatılmasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4875)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Bingöl depreminden sonra TOKİ ve TOBB tarafından yaptırılan deprem
konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4876)
3.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, Mamak Kaymakamlığınca dağıtılan yardımlar ile ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4917)
4.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Kıbrıs Rum Kesiminden bir siyasî parti yetkililerinin Türkiye'ye davetine
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/4966)
5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, bazı sporcuların ödüllendirme mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4972)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali
Dinçer, bilinçsiz ve kendini bilmez bazı kişilerin Türk Bayrağına karşı
saygısız davranışlarda bulunmasını kınayan; Dünya Ormancılık Günü ve Orman
Haftası münasebetiyle, tüm insanlığı, dünyanın taşına, toprağına, havasına,
suyuna ve ormanlarına sahip çıkmaya davet eden, bir konuşma yaptı.
Giresun Milletvekili Mehmet Işık, Dünya
Ormancılık Gününde, ormanların, odun hammaddesi sağlanmasıyla, erozyonun ve
hava kirliliğinin önlemesindeki önemine,
İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk,
Çanakkale Zaferinin 90 ıncı yıldönümünde dış mihrakların Türkiye'yi parçalamak
için oynadıkları oyunlara ve bunun önlenmesi için alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
gazilerimizin sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül cevap verdi.
Genel Kurulu ziyaret eden:
Avrupa Birliği Yerel ve Bölgesel
Yönetimler Kongresi Raportörleri Heyet Başkanı Anders Knape ve
beraberindekilere,
Arnavutluk Millî Eğitim Bakanı Livan
Memushi'ye,
Başkanlıkça "Hoşgeldiniz"
denildi.
Genel Kurulun 22.3.2005 Salı günü, Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'yla ilgili, gündemin "Sözlü Sorular"
kısmındaki sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar; 23.3.2005 Çarşamba
günü 14.00-23.00, 24.3.2005 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; 22.3.2005 Salı günkü birleşimde sadece sözlü
soruların görüşülmesine; 23.3.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildiği;
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
Muhtar Ödeneklerinin Artırılması Hakkında Yasa Teklifinin (2/348) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
14.9.1971 Tarihli ve 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
(2/352) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe Grubunca aday
gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/731),
33 üncü " " (6/808),
126 ncı sırasında bulunan (6/951),
137 nci " " (6/972),
168 inci " " (6/1018),
176 ncı " " (6/1034),
183 üncü " " (6/1045),
184 üncü " " (6/1046),
238 inci " " (6/1133),
286 ncı " " (6/1217),
400 üncü " " (6/1384),
402 nci " " (6/1388),
427 nci " " (6/1422),
431 inci " " (6/1427),
433 üncü " " (6/1431),
463 üncü " " (6/1472),
Esas numaralı sorulara Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali Coşkun,
2 nci sırasında bulunan (6/734),
3 üncü " " (6/735),
4 üncü " " (6/739),
12 nci " " (6/769),
16 ncı " " (6/778),
20 nci " " (6/785),
24 üncü " " (6/790),
27 nci " " (6/794),
41 inci " " (6/820),
42 nci " " (6/821),
43 üncü " " (6/822),
60 ıncı " " (6/844),
67 nci " " (6/851),
99 uncu " " (6/915),
116 ncı " " (6/941),
139 uncu " " (6/975),
153 üncü " " (6/998),
174 üncü " " (6/1025),
197 nci " " (6/1062),
212 nci " " (6/1090),
215 inci sırasında bulunan (6/1093),
222 nci " " (6/1105),
233 üncü " " (6/1122),
242 nci " " (6/1139),
266 ncı " " (6/1180),
290 ıncı " " (6/1223),
328 inci " " (6/1274),
336 ncı " " (6/1288),
337 nci " " (6/1289),
338 inci " " (6/1290),
342 nci " " (6/1296),
357 nci " " (6/1320),
359 uncu " " (6/1323),
363 üncü " " (6/1328),
372 nci " " (6/1341),
390 ıncı " " (6/
1370),
406 ncı " " (6/1394),
419 uncu " " (6/1413),
420 nci " " (6/1414),
437 nci " " (6/1437),
444 üncü " " (6/1451),
464 üncü " " (6/1473),
472 nci " " (6/1481),
Esas numaralı sorulara Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik,
6 ncı sırasında bulunan (6/743),
11 inci " " (6/768),
29 uncu " " (6/797),
31 inci " " (6/803),
32 nci " " (6/804),
50 nci " " (6/834),
55 inci " " (6/839),
70 inci " " (6/859),
73 üncü " " (6/863),
74 üncü " " (6/864),
79 uncu " " (6/869),
81 inci sırasında bulunan (6/872),
103 üncü " " (6/921),
105 inci " " (6/925),
157 nci " " (6/1002),
166 ncı " " (6/1016),
190 ıncı " " (6/1052),
210 uncu " " (6/1081),
232 nci " " (6/1121),
250 nci " " (6/1155),
271 inci " " (6/1191),
291 inci " " (6/1225),
314 üncü " " (6/1256),
349 uncu " " (6/1309),
385 inci " " (6/1363),
391 inci " " (6/1371),
407 nci " " (6/1396),
412 nci " " (6/1405),
438 inci " " (6/1439),
452 nci " " (6/1461),
459 uncu " " (6/1468),
460 ıncı " " (6/1469),
Esas numaralı sorulara İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu,
Cevap verdi; (6/820), (6/851), (6/869),
(6/915), (6/972), (6/1034), (6/1081), (6/1105), (6/1121), (6/1122), (6/1180),
(6/1223), (6/1256), (6/1274), (6/1289), (6/1296), (6/1323), (6/1328), (6/1363),
(6/1384), (6/1394), (6/1405), (6/1413), (6/1414), (6/1422), (6/1427), (6/1461),
(6/1472), (6/1481) esas numaralı soru sahipleri cevaba karşı görüşlerini
açıkladılar.
5 inci sırasında bulunan (6/741) esas
numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzük
gereğince yazılı soruya çevrildi.
23 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.14'te son verildi.
|
|
Ali
Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Bayram
Özçelik |
|
Harun
Tüfekçi |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 101
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Mart 2005 Çarşamba
Tasarı
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/995) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.3.2005)
Raporlar
1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir
ve 45 Milletvekili, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi ve 23 Milletvekili ile
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 45 Milletvekilinin, Çocukları Sokağa Düşüren
Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105
inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/111, 160, 180) (S. Sayısı: 829) (Dağıtma Tarihi: 23.3.2005)
2.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde
Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/990) (S.
Sayısı: 838) (Dağıtma tarihi: 23.3.2005) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Bursa Milletvekili
Şevket Orhan ve 29 Milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding adı altında
gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve
sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
23 Mart 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşimini açı-yorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, nerede yetersayı var da "var" diyorsun; şu düğmeye
bas bir!.. Senin de adaletine inanmıyorum artık.
BAŞKAN - Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara
cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Sivas'ta meydana gelen heyelan hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Özpolat'a aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, Sivas'ın Koyulhisar İlçesi Sugözü
Köyünde meydana gelen heyelan ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET ALİ ÖZPOLAT
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Martta Sivas'ta meydana
gelen toprak kaymasıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Sivas'ın Koyulhisar İlçesine bağlı Sugözü Köyünün Kuzulu
Mezraında büyük bir facia yaşanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi, incelemelerde
bulunmak üzere, oraya - Diyarbakır Milletvekilimiz Mesut Değer ve Parti Meclisi
Üyemiz Malik Özdemir'le birlikte... Ben de bu heyetin içindeydim- olay yerine
gittik. Facia, köylüleri sabah saatlerinde yakalamış. Yaklaşık 10 000 000
metreküp toprak bir anda evlerin üzerine akmış. 23 ev toprağa gömülmüş. Kuzulu
Mezraı bir toplu mezara dönüşmüş. Çoğu aynı aileden 15 kişi toprak altında. Gün
geçtikçe trajedi daha da derinleşiyor, arama-kurtarmalar yapılamıyor. İnsanlar
yakınlarının cenazelerini bile alamıyorlar.
Olay, bir doğa felaketi
gibi görünüyor; ama, aslında o kadar basit değil. Facianın hem öncesinde hem de
sonrasında bir vurdumduymazlık ve ihmaller zinciri söz konusudur. Bölgenin
özellikleri ve oradaki toprağın nitelikleri biliniyor. Mezraın yerleşime uygun
olmadığı aşikâr. Jeoloji Mühendisleri Odası, daha önce bu civarda benzer toprak
hareketlerinin gözlendiğini söylüyor. Yani, bu toprağın bir gün bu evlere doğru
hareketleneceği çok açık. Hele ilkbaharda eriyen kar sularıyla birlikte bu risk
daha da yükselecek. Ancak, hiçbir şey yapılmamış, felaketin gelmesi beklenmiş.
Bir iddiaya göre, köylü uyarıldı; ama, dinleyen olmadı. Bu, bir şey ifade
etmiyor. Sonuç önemlidir. Diyelim ki yetkililer uyardı. Burası tehlikeli
demekle sorumluluk biter mi? Boşaltmak, önlem almak gerekir, vaktinde ve planlı
olarak.
Değerli arkadaşlarım,
gerekirse can güvenliği açısından o köylü oradan zorla çıkarılmalıydı. O yoksul
insanlara gidecek yer göstermezseniz evlerini bırakıp gidemezler. "Ben
uyardım, dinlemezsen sonuçlarına katlanırsın" mantığı, idarecilik
sorumluluğuyla bağdaşmıyor. Bu tür yönetim anlayışı çözüm değil, sorunun bir
parçası olmaya dayanıyor.
Aynı anlayış, felaketten
sonra da sürüyor. Bir takdiri ilahidir anlayışı sürüp gidiyor. Hangi çağda
yaşıyoruz ki, bu kadar çaresiziz diye haykırmak geliyor insanın içinden.
Koskoca bir ülke, 15 yurttaşına günlerdir ulaşamıyor. Bu kör mezraın 15
yurttaşımıza toplu mezar olmasına seyirci kaldık. Bari cenazelerini yakınlarına
teslim edebilme beceri ve sorumluluğunu gösterelim diyen de yok.
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin bu tür felaketler için de gerekli teknolojik donanımı, aracı gereci,
uzmanı, ekibi yok mu? Organize olmayı, planlamayı, hızlı harekete geçmeyi
beceremiyor muyuz? Bilimden, uzmanlardan yararlanmayı bilmiyor muyuz? En
önemlisi, insanlarımızı tehlikeden koruyacak, can kaybı olmadan önlem alacak
akla sahip değil miyiz?!.
Unutmayalım ki, bu 15
yurttaşımız, aklı ve bilimi dışlayan anlayışın kurbanıdır. Hükümet, dar bir
bölgede meydana gelen bir faciayı bile günlerce seyrediyorsa, olası İstanbul
depreminde bu ülkenin hali ne olacak değerli arkadaşlar?
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; göz göre göre toprağa gömülen ve günlerdir ulaşılamayan
yurttaşlarımızın sorumluluğu aslında hepimizin omuzlarındadır. Toprakta
kalanların yakınlarından utanıyoruz; ihmal edilen tüm yoksul köylülerimizden
utanıyoruz; yaşadığımız teknoloji ve bilgi çağından utanıyoruz. En azından, bu
faciadan doğru dersler çıkarılmalıdır; konu acilen masaya yatırılmalıdır.
Partimiz bu konuda her türlü katkıyı sunmaya hazırdır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye, sadece İstanbul ve Ankara'dan oluşmuyor; bir de öteki Türkiye var, o
Türkiye'yi de hatırlamak gerekiyor. Sivas'ta ve Anadolu'da daha pek çok
yerleşim biriminin heyelan tehlikesinde olduğu biliniyor. İlgili meslek odaları
ve bilim adamlarının öncülüğünde mikro ve makro bölgeleme haritaları
hazırlanmalıdır. Unutulmuş, gözden ve gönülden ırak yerleşimlerin her türlü
risk haritaları çıkarılmalı, sadece depremsellik açısından değil, diğer doğal
afetlerle ilgili de bilimsel veriler ışığında önlemler alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir
hükümetin en temel görevi yurttaşının can güvenliğini sağlamaktır. Hükümet,
Sivas faciasının siyasî sorumluluğunu almalıdır.
Sayın Bayındırlık
Bakanının depremlerle ilgili çelişkili sözleri, fal bakar gibi açıklamaları,
tahminleri hükümetin doğal afetler konusunda ne kadar ciddî düşündüğünü
gösteriyor! Gittiğimiz her yerde "Bakan acaba ilimizi mi kastediyor"
sorusuyla karşılaştık. Önlem alınmıyor; ama, tedirgin edici açıklamalardan da
geri durulmuyor. Bu mudur hükümet etme sorumluluğu?!
Değerli arkadaşlarım,
böyle olmamalıdır; bu, çocuk oyuncağı değildir; devlet yönetmek ciddiyet ve
sorumluluk gerektirir. Hükümeti, doğal afetlerle ilgili olarak ciddiyete,
sorumluluğa ve göreve davet ediyoruz.
Her tür güçlüğe rağmen
bölgeye yardıma koşan, başta AKUT olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına,
meslek odalarına ve tüm duyarlı bireysel çalışmalara teşekkür etmek gerekiyor.
Onlar da olmasa halimiz yamandır.
Yitirdiğimiz
yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı, yaralılara
şifalar diliyorum.
Dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Koyulhisar'daki heyelan olayını, felaketini görüştüğümüz
bugünler, aynı zamanda Ormancılık Haftası. Erozyonla mücadelenin,
ağaçlandırmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi Koyulhisar'daki felaket. Ben,
sizler adına, Koyulhisar'da kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bu haftadaki ormancılık
çalışmaları, ağaçlandırma ve erozyonla mücadele tartışmaları, inşallah, Türkiye'nin,
tekrar Heredot'un bahsettiği gibi meşe denizi haline gelmesini sağlamada önemli
adımlar attırır bize ve buna benzer heyelanlarla karşılaşmamızı temelden çözer.
Sivas Milletvekilimiz
Sayın Selami Uzun, Koyulhisarlı, facianın yaşandığı yerin insanı; yerinden,
konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyor. Kendisine, İçtüzüğün 60 ıncı
maddesine göre söz veriyorum.
Buyurun Sayın Selami
Uzun.
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, Koyulhisarlı olmam
dolayısıyla da, zaten, heyelandan itibaren dört gün süreyle orada kaldım. 17
Mart perşembe günü olayı öğrenir öğrenmez hemen buradan hareket ettik, ama,
aynı zamanda da ilgili kurumları bilgilendirdik ve harekete geçirdik.
Başbakanlık başta olmak üzere, Kızılay ve diğer kurumlar harekete geçtiler.
Erzurum'dan, Erzincan'dan, Sivas'tan ve Tokat'tan acil kurtarma ekipleri ve
komando birlikleri olay yerine en kısa sürede ulaştılar; ama, olayın şekli ve
boyutları o kadar büyük ve değişikti ki, kurtarma çalışması yapmak mümkün
değildi. Bir vadinin bulunduğu en üst zirveden, bir kar çığı gibi bir toprak
parçası, büyük bir kütle -15 000 000 metreküp- kopuyor, 2,5-3 kilometre
aşağıdaki köyün üzerine geliyor. Şimdiye kadar orada hiçbir zaman heyelan
şikâyeti olmamıştır; resmî kayıtlarda, heyelan tehlikesine dair hiçbir şikâyet
veya hiçbir bilgi ve belge yoktur. Yani, burada heyelan olur veya olabilir
şeklinde hiçbir şikâyet veya resmî belge yoktur. Onun için, öngörülemeyen bir
şey bu. Toprağın koptuğu yer de, kopacak bir yer değil; orman, ağaçlık ve dağın
zirvesi. Toprak oradan kopuyor ve 3-4 dakika içerisinde, çığ gibi, 55 hanelik
Sugözü Köyünün Kuzuluk Mezraını tamamen kapatıyor. Orası bir vadi olduğu için
kurtarma çalışmaları da güçlükle yürütülüyor. Aynı zamanda orada bir de çıkan
büyük bir su var; gelen toprak parçası o suyun önünü kapattığı için, yukarıda
bir de gölet oluştu.
Biz, gerek teknik
ekipleri gerekse kurtarma ekiplerini, yaklaşık 2 saat içerisinde hemen oraya
naklettik; ama, teknik ekipler, burada kurtarma çalışması olamayacağını
defalarca söylediler. Buna rağmen, en azından, ikinci gün biz evleri
boşalttırdık. Oradaki göleti boşalttırdık ve yine de oradaki suyun yardımıyla,
yaklaşık 250 kamyonluk toprağı suya vermek suretiyle çalışma yapıldı. Ama, dün
gündüz tekrar gidildiğinde yeniden heyelan olduğunu gördük. Şu anda, oradaki
toprağın hesabını yapmak belki de çok zor olacak; yani, 15 ile 20 milyon
metreküp dolayında bir toprak olduğu tahmin ediliyor. İlk heyelanda, yaklaşık 1
000 000 kamyonluk toprak olduğunu beyan ettiler. Onun için, tabiî ki,
yaralılara ulaşmak en büyük temennimizdi ya da cenazeleri almak en büyük
arzumuzdu; bunu henüz başaramadık. Bütün ekipler hâlâ oradalar.
Dışarıda kalanları mağdur
etmedik; Kızılay anında yetişti, çadırları kurdu, sıcak ekmek, sıcak yemek
çıkardı onlara. İstanbul'dan yakınları geldiler, insanlar hemen ailelerine
sahip çıktılar. Açıkta kalan aileler, köyde hemen misafir edildiler.
Çocuklarını yatılı ilköğretim okuluna, pansiyonlu ilköğretim okuluna gönderdik,
onların mağduriyetleri giderildi; ama, hâlâ cenazelere ulaşılamadı.
Tabiî, heyelan olan yer,
Kuzulu Mahallesi oldukça dik bir vadinin içinde ve eteğinde kurulmuş bir
yerleşim merkezi, tamamen Karadeniz Bölgesinin tipik özelliğini gösteriyor;
yani, oralardaki felaketlerin birçoğu heyelandan oluyor.
Bunun üzerine, iki
bakanımız bölgeye geldiler. Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, olayı yerinde gördüler.
Bayındırlık Bakanı,
yöreye ayrıca yeni elemanlar sevk etti; yani, bütün Kelkit Vadisi boyunca
çalışmalar yapılması, başka heyelan olan ve olabilecek yerlerin tespit edilmesi
ve tehlikelerin anında önlenebilmesi için tedbir alıyoruz.
Şu anda, tüm yetkililer
orada hâlâ, çalışıyorlar. Kaymakamın başkanlığında ilçede, valinin
başkanlığında ilde kriz merkezi var. Kaymakamın başkanlığındaki kriz merkezi
bizzat köyde, çalışmalar devam ediyor.
Mağdur, aç, açık
vatandaşımız yoktur. Vatandaşımız, orada sükûnet içerisinde ve tevekkül
içerisinde. Felaket geldi, bu felaket elimizde olan bir şey değil, tabiî ki
Allah'ın takdiridir; ama, çalışmalarımızı sonuna kadar yapıyoruz, yöremizde yeteri
kadar iş makinesi mevcuttur.
Yöremizde, Erzurum Sivil
Savunmadan 20 kişi, Sivas Sivil Savunmadan 16 kişi, Tokat Sivil Savunmadan 4
kişi -bunlar arama kurtarma ekipleri- Erzincan Sivil Savunmadan 3 kişi, Amasya
Sivil Savunmadan 6 kişi... Ayrıca, yörede, şu anda askerî birlik mevcuttur. Köy
Hizmetlerinden, Devlet Su İşlerinden greyderler, yükleyiciler, kamyonlar,
dozerler ve diğer ekipler bulunmaktadır.
Ayrıca, köyde sağlıkocağı
vardı; oraya takviye yapıldı, ambulanslar, doktorlar mevcuttur. Kızılayın
çadırları şu anda söküldü, yerine, Deniz Feneri Derneğiyle irtibat kuruldu,
Deniz Feneri Derneği, 21 adet konteyner, inşallah, bugün veya yarın kuracaklar.
Ayrıca, Deniz Feneri Derneği, yine yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor.
BAŞKAN - Ayrıntıya
girmeden toparlayalım.
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Tabiî.
Şu anda, orada yapılması
gereken her şey, oradaki yetkililer tarafından yapılıyor, teknik çalışma da
yapılıyor. Önümüze bakıyoruz. Vatandaşlarımızın oradaki iskânı için acil
çalışma başlatıldı. Vatandaşlarımız, bize, 10'a yakın yer gösterdiler, buralara
yeni ev kuralım diye. Oralardan bir yer beğenildi; zemin etüdü yapılıyor şu
anda, hemen hemen kesinleşti. Bayındırlık ve İskân Bakanımızın ve
Başbakanımızın da bu konuda sözleri var; altı ay içerisinde, inşallah,
vatandaşlarımız evlerine oturacaklar.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
SELAMİ UZUN (Sivas) - Şu
anda, acımızın dışında bir sıkıntı görülmüyor. Her türlü ihtiyaçlar
gideriliyor, hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur. Aynı zamanda, yardım etmek isteyen
vatandaşlarımıza, yardım kampanyası hesap numaraları da verildi, isteyen
vatandaşlarımız oralara yardım da yapabilirler; ama, devlet tarafından zaten
her türlü ihtiyacımız karşılanıyor.
Bu konuda, üzgünüz, böyle
bir olay olmasaydı iyiydi; ama, bunlardan ders çıkarıyoruz. Bütün bölge
taramadan geçiriliyor şu anda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ekipleri
tarafından bölge taramadan geçiriliyor.
Ölenlere Allah'tan rahmet
diliyorum, geride kalanlara, milletimize başsağlığı diliyorum.
Sevgiler, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun uygulanması
konusunda söz isteyen, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'e aittir.
Buyurun Sayın Güney.
(Alkışlar)
2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, 5084 sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun uygulanmasında görülen aksaklıklara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt)- Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, bu kısa süre
içerisinde, hepinizin bildiği ve yakından takip ettiği, takriben onbeş ay önce
çıkardığımız, 5084 sayılı Yatırımları Teşvik Yasasının uygulamasında görülen
aksaklıkları arz etmeye çalışacağım.
Sözlerime başlamadan
önce, hepimizi derinden üzen, hepimizi yaralayan, bundan birkaç gün önce, bazı
küstah ve kansız insanların bayrağımıza yapmış oldukları hakareti, burada,
şahsım ve hepiniz adına lanetliyorum. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
bizi millet yapan ortak değerlerimize -ki, bunların başında bayrağımız, üniter
devlet yapımız, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, yüce dinimiz,
inançlarımız, ananelerimiz- bunlara, zaman zaman tarihte dil uzatılmıştır,
uzatan olmuştur; ama, bunlar, her zaman, yüce milletimizden gereken dersi
almışlardır. Bu son olayda da, bu küstahlığı yapanlar, hepimizden,
milletimizden, gerekli dersi alacaklardır; buna inanıyorum, buna inancım
tamdır.
Muhterem milletvekilleri,
5084 sayılı Yasayı, onbeş ay evvel hep birlikte çıkardık. Bu yasadan amaç
neydi; bu yasadan amaç, az gelişmiş yörelerde üretim ve yatırımın önünü açmak,
işsizliği azaltmak, istihdamı artırmak; en temel, bizim istediğimiz ve amacımız
buydu; ama, bu yasadan, acaba, istediğimiz sonucu alabildik mi? Burada,
kalkınmada öncelikli yöre milletvekili arkadaşlarımı görüyorum. Herkes biliyor,
kamuoyu biliyor; bu yasa, istenen neticeyi vermemiştir. Size, ciddî bir ekonomi
gazetesinin başyazısını gösteriyorum; diyor ki: "Teşvikte adaletsiz
dağılım: 5084 sayılı Teşvik Kanunu Bayburt'a hiç uğramadı" ve rakamlar
veriyor...
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Gazetelerin her yazdığı doğru değil.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Bunlar doğrudur, bunlar ciddî gazetelerdir. Üstelik, bunlar, bizim
tespitlerimizle paralel olan, uyan şeydir. Değerli Milletvekili, şöyle bir şey
söyleyeyim: Bayburt'a bir tek yatırım gitmiştir bu yasayla birlikte; ama,
Düzce'ye -gitsin, daha da fazla gitsin- 50 yatırım gitmiştir. Bunlar ortada,
bunları saklamak mümkün değil.
Şimdi, asıl, benim, size
arz etmek istediğim nokta şudur: Biz, bu yasayı çıkarırken neyi amaçlamıştık
veyahut da ne vaat etmiştik; dedik ki, efendim, yeni istihdam edilen personelin
ücretlerinden kesilen Gelir Vergisi stopajlarının alınmaması; doğru. Yeni
istihdam edilen personelin sigorta primi işveren paylarının hazine tarafından
ödenmesi; doğru, düşündük. Bedelsiz yatırım yeri temini; doğru, bunu da
düşündük. Enerji desteği verelim dedik ve bunları özellikle gelişmekte olan
yörelere verelim ki, yatırımcılar buraya kaysınlar; amaç buydu. Peki, ne oldu;
ne oldudan evvel şunu söyleyelim: Bu tespit nasıl yapıldı; 1998'de çıkan yasada
bu tespitler yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ne konuldu; efendim, 1
500 dolar seviyesi konuldu. Peki, o zaman 22 ildi, bunlar istenilen teşviki
alamadı. Sonra geldi, 5084'ü çıkardık; burada bu il sayısını 36'ya getirdik ve
orada da dedik ki, yine gayri safî millî hâsılası 1 500'ün altında olan iller diye bir rakam koyduk ve burada
Devlet Planlama Teşkilatının illerin sosyoekonomik tespitlerini dikkate
almadık. Sadece bir 1 500 dolar koyduk. Bunun dışında, aslında, illerin altyapı
durumu, eğitim durumu, ulaşım olanakları, istihdam durumu dikkate alınmadı. Bir
defa, yapılan tespit yanlıştı. Hiçbir zaman, bir yanlışın üzerine doğruyu
oturtamazsınız. Tespiti, eğer, doğru yapsaydık, bu yasadan istediğimiz sonucu
alabilirdik.
Şimdi, bu teşvikleri biz
verirken 36 il arasında hiçbir ayırım gözetilmedi. Burada bir haksız rekabet
ortaya çıkmadı mı arkadaşlar?! Şimdi, Türkiye'nin her bölgesindeki illeri, siz,
aynı kategoriye, aynı yere koyarsanız, o zaman buradan elde edeceğiniz netice,
biraz evvel gösterdiğim gibi, işte, dört yılda veya ikibuçuk yılda bir
yatırımcı. O hemşerimiz de burada 30-40 kişi çalıştırıyor; ancak, geldi,
durabildi.
Haa, burada bir başka
önemli olay var. Yine çıkarmış olduğumuz yasada dedik ki: "Bundan evvel
teşvik alarak burada yatırım yapanlar bunun dışındadır." Allah, Allah!..
Ondan evvel teşvik alıp yatırım yapan üç tane, beş tane, orada artık diken
üstünde duran yatırımcı bunun üzerine tedirgin oldu. Şimdi, onlar diyorlar ki:
"Bizim yapmış olduğumuz bu yatırımın aynını yapan bir başka birisi gelse,
bizim onunla rekabet etmemiz mümkün mü?!" Zaten zor duran adamı oradan
kaçırmak için elimizden ne geldiyse yaptık; bu da yanlış oldu.
Şimdi, muhterem
arkadaşlarım, aklın yolu bir. Burada hep birlikte hareket edeceğiz. Bu yasadan,
ben, memnun olan hiçbir il görmedim. Hatta, geçenlerde, bu Mecliste, Eskişehir
Milletvekili bir değerli arkadaşımız çıktı, o da memnun değil. Bu yasadan,
uygulanan iller de memnun değil, uygulanmayanlar da, ilave edilenler de memnun
değil. Ben, böyle bir şey görmedim; yani, burada bir yanlışlık var. Bu
yanlışlığı çözmemiz lazım. Peki, nasıl çözeceğiz?! Ne diyorsun?! Bana bu suali
sorabilirsiniz.
Biliyorsunuz, şimdi, yeni
hazırlanan yasa, Mecliste altkomisyona havale edildi; arkadaşlarımız
çalışıyorlar. Belki katkıda bulunabilirim diye bunu burada hepinizin huzurunda
ifade ediyorum, açıklıyorum. Yapılacak iş şudur: Vergi kapsamına giren, yani şu
anda teşvik kapsamına giren 36 ilin üzerine zannediyorum bir 13 il daha ilave
ediliyor, 49 il oluyor. İnsan bazen de şöyle düşünüyor; 81 il yapalım, bu iş kökten
bitsin, hiç gerek kalmasın da diyor. Onu koyalım bir kenara. Bu illerin bu
teşvik uygulaması mutlaka kademelendirerek yapılmalıdır. Altını çizerek
söylüyorum; mutlaka bunlara verilen teşvikte kademeler yapılmalıdır. Şöyle ki:
Şimdi, benim bir hemşerim var, Bayburtlu; çok da istiyor Bayburt'a yatırım
yapmayı; fakat, Bartın'a yatırım yaptı. Gelişmekte olan bir tekstil şirketi
var; çünkü, 550 kişi de bugün Bartın'da çalıştırıyor. Şimdi, ben hesabımı,
kitabımı yaptım; Bartın ile Bayburt arasında çok büyük bir defisit fark var;
ben bunun içinden çıkamıyorum; ama, ileride belki durumum iyi olursa oraya da
bir şey yaparım diyor. Bunun önüne geçebilmek için, Bayburt'la veyahut
Ağrı'yla, Gümüşhane'yle, Tunceli'yle yapılan yatırıma verilecek fark, kademe,
mutlaka konulmalıdır; ki, bir yatırımcı, ben Düzce'ye gidersem şunları
alacağım; ama, şu, şu illere gidersem, artık orada bana biraz daha fazla bir
imkân getiriliyor demelidir. Aksi halde, bu, haksız rekabettir ve o yörenin,
asıl gelişmesi icap eden o yörelerin gelişmesine hiçbir katkı
sağlayamayacaktır. Bunu, özellikle ifade ediyorum.
Şimdi, bunları
söyledikten sonra, acaba, bu kademelendirme yapılır mı? Bana göre yapılmalıdır
ve bir de bu illerin tespitinde -yine ısrarla söylüyorum- sadece 1 500 dolar
değil, demin bahsetmiş olduğum unsurların da mutlaka dikkate alınması
gerekmektedir. Eğer biz 49 ile, bu yeni yasayla aynı teşviki, aynı şablonu
çıkarırsak, inanın ki, bu kanundan istediğimiz sonucu alamayacağız, bu kanun
ölü doğacaktır.
Bu bakımdan, ben, değerli
milletvekili arkadaşlarımdan, komisyondaki arkadaşlarımdan rica ediyorum; bizim
söylediklerimizi dikkate alırlar, belki daha başka söyleyecek lafları olan,
bilgileri olan, katkıları olabilecek milletvekili arkadaşlarım vardır, onları
da dikkate alırlar ve hakikaten ülkemize yarayan, ülkemizin gelişmekte olan
bölgelerine katkı sağlayabilecek bir kanun çıkarırız. Aksi halde, demin dediğim
gibi yanlış, uygulanması güç bir kanun çıkarırız ve değerli milletvekilleri,
inanın vebal altında da kalırız, bu gelişmekte olan yörelere hiçbir şey
yapmamış olduğumuz için.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen...
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Umarım, hepinizle paylaşmaya çalıştığım -hepinizin de bu konuda
şikâyetleri olduğunu biliyorum- bu kanunun çıkmasında, altkomisyonda bu
düzenleme yapılır; cidden ihtiyacı olan, cidden bu kanunu bekleyen ve orada zor
ayakta duran küçük müesseseler bundan faydalanır diyorum.
Beni dinlediğiniz için...
Sabrınıza da çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, cevap vereceğim.
BAŞKAN - Sayın Ülkü
Gökalp Güney'in konuşması üzerine, Hükümet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal
Unakıtan yanıt verecek.
Buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, sesim kısık
olduğundan dolayı kusura bakmayın.
Ülkü Beyin sözlerine
cevap vermek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Bu 5084 sayılı Teşvik
Yasasıyla ilgili olarak, Ülkü Bey bazı şeyler söylediler. Ben her şeyden önce
görüşlerine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, ülkemizde iki husus önemli: Bir, kalkınma; iki, kalkınmanın
adaletli olması, yani, gelir dağılımının adaletli olması. Türkiyemizde bu iki
sorunun da çözülmesi lazım. Hem Türkiye'yi kalkındırmamız icap ediyor hem de
bölgelerarası dengesizliği gidermemiz lazım geliyor.
Şimdi, çıkarılan teşvik
kanunları... Biz, 5084 sayılı Teşvik Kanununu çıkarırken, 36 ilde, yani 1 500
doların altında olan illerde, oralarda yatırımlar yapılsın diye birtakım
teşvikler getirdik. Vergi teşviki getirdik, hazine arazisi, bedava arazi verme
teşviki getirdik, sigorta primlerini indirdik, enerjide... Ucuz enerji vermeye
başladık. Oradaki gayemiz bizim; birincisi, oralarda yatırım yapılması
suretiyle ülkemizin kalkınmasına bir fayda olsun; ikincisi de, 1 500 doların
altında olan yerlerde biraz daha fazla kalkınma olsun ki, 1 500 doların
üzerindeki yerlere doğru biraz yaklaşılsın. Bununla ilgili olarak çalışmalar
devam ediyor. Bazı yerlere -belki Bayburt da bunun içerisinde bulunuyor-
altyapı noksanlıklarından dolayı yatırımcılar, oraya, çok fazla gitmiyorlar.
Değerli arkadaşlar,
yatırım, bir yerin bizatihi kalkınması için tek başına yeterli olan bir tedbir
değildir. Yatırımcı her şeyden önce altyapısı müsait olan yerlere gelir, hele
hele dış yatırımcılar ve iç yatırımcılar ekonomik istikrarın ve güvenin olduğu
yerde yatırım yaparlar. Bunun için, yatırım ille teşvikle gelecek diye bir
husus da söz konusu değildir.
Biz Hükümet olarak her
şeyden önce Türkiye'de yatırım ortamını sağladık. Nedir; ekonomik istikrar
geldi bu memlekete, yatırım yapılabilir bir ortam sağlandı, enflasyon
düşürüldü, faizler düşürüldü. Şimdi, sizlere sorarım; yüzde 100 faizlerin
olduğu bir zamanda, daha fazla olduğu zamanda, hiç yatırımcı yatırım yapar mı o
memlekette; yapmaz, mümkün değil. Bakınız, şimdi, nereden nereye geldi;
geldiğimizde yüzde 65'ti faizler, yüzde 17'lere düştü; şimdi yatırım yapılabiliyor.
Enflasyon?.. Enflasyon da çok yükseklerdeydi; şimdi, enflasyon, yüzde 8,7'lere
düştü, yatırım yapılabiliyor.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Bakanım, işsizlikten ne haber?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, size, bir şey arz etmek istiyorum. Ayrıca, biz,
buna ilaveten bu tedbiri, teşvikleri getirdik ki, oralarda yapılsın diye.
Oralarda da yapılmaya başlandı; birçok rakamı, zaman zaman sizlere arz ettik ve
bu yatırımlar da başladı; ama, her vilayette de, birbirine eşit oranda olmuyor;
o da bir gerçek. Fakat, bunların neticelerini alacağız, ondan sonra başka
tedbirler düşüneceğiz; çünkü, bu memleket bizim memleketimiz; bu memlekette
bölgelerarası dengesizliği kaldırmak bizim Hükümetimizin en önemli
hedeflerinden biridir. Dolayısıyla, bugün Bayburt'a 1 kişi gitmişse, bunu acaba
10 kişi nasıl yaparız, 20 kişi nasıl yaparız, bunun üzerinde devamlı çalışmamız
lazım; ama, takdir edersiniz ki, bazı yerlerde de, oranın sivil toplum
örgütleri, oranın valisi, oranın milletvekilleri, geniş tanıtımlar yapıyorlar;
hemşerilik duygularıyla veyahut da başka şekilde, o yörenin bazı farikiyetleri
dolayısıyla, oralara çeşitli yatırımcıları çekiyorlar. Ben bunlara da şahidim;
biz, çok uzak yerlerde, hiç kimsenin gitmediği yerlerde yatırım yapıldığını
gördük ve fabrikalarını açmaya gittik. Dolayısıyla, oranın, yörenin ileri
gelenlerine de bazı vazifeler düşüyor. Bu arada onları da belirtmek istiyorum.
Şimdi, buna ilaveten, 13
vilayetimizi daha katıyoruz. Sayın Ülkü Güney dedi ki, sadece 1 500 dolara
bakılıyor mu; hayır, sadece 1 500 dolara bakmıyoruz, o 13 vilayet için...
Gelişmişlik endeksi diye bir endeks var -sosyoekonomik gelişmişlik endeksi- bu
endekste, oranın okul yapısından tutun da, oranın yoluna kadar, oranın elektrik
harcamasına kadar, oranın bütün sosyoekonomik değerlerine kadar değerlemeler
yapıyoruz ve sıfırı baz alıyoruz. Bunlar -13 tane, dediğimiz- sıfırın altındaki
yerler. Bu kanunumuz, şu anda komisyonlarda görüşülüyor, görüşüldükten sonra
huzurunuza gelecek ve bir an önce de tatbikata geçilir ve inşallah, o
yerlerimize de faydalı yatırımlar yapılmaya çalışılır.
Yani, kısaca şunu demek
istiyorum: Hükümetimiz, ülkenin kalkınmasını sağlamakla birlikte, bu
kalkınmanın dengeli bir kalkınma olmasına da aynı hassasiyeti gösteriyor ve bu
konuda gerekli her türlü tedbiri de almaya devam edecektir. Bunu bilgi olarak
arz ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, SEKA'nın özelleştirilmesi hakkında söz isteyen, Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür'e aittir.
Buyurun Sayın Sür.
3.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Balıkesir SEKA’nın
özelleştirilmesindeki son duruma ve özelleştirmenin bölge için yaratacağı
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, sayın
milletvekili arkadaşlarım; Balıkesir SEKA'nın özelleştirilmesi ve özelleştirme
uygulamaları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, özellikle Balıkesir SEKA'da yapılan özelleştirme, sanırım, Türkiye
özelleştirme tarihine geçecek bir özelleştirmedir. Şimdi, kısaca, kronolojik
olarak, size, Balıkesir SEKA'da nasıl bir özelleştirme yapıldığı ve
bulunduğumuz noktada bugün durum ne, onu anlatmak istiyorum.
2003'ün mayıs ayında,
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, Albayraklar Turizm ve Seyahat, İnşaat,
Ticaret Anonim Şirketine, Balıkesir SEKA Fabrikasının 1,1 milyon dolara satışı
kararı alındı. 10 Haziran 2003 tarihinde, sözleşme imzalandı ve bu sözleşmeye
göre, işçilerin toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, kıdem tazminatları,
teslim öncesinden kalan ücret, ikramiye ve farkları, kullanılmamış izin
ücretleri hazine tarafından ödenecek; geri kalan herhangi bir alacak varsa, onu
da alan şirket ödeyecekti.
24 Haziran 2003'te,
fabrikanın tapuları alan şirkete teslim edildi. Bu aşamada, işçilerin
sendikası, Selüloz-İş Sendikası, bu satışın iptali için Bursa Bölge İdare
Mahkemesine dava açtı. Devirden otuzdört gün sonra, 28 Temmuz 2003 tarihinde,
Bursa Bölge İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı; karar, 28 Ağustos
2003'te idareye tebliğ edildi. 16 Eylül 2003'te, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı, kararı şirkete tebliğ ederek geriye devir talebinde bulundu ve 18
Eylül 2003 tarihinde de, SEKA Genel Müdürlüğüne bir yazı göndererek, tesisi
geri almasını istedi. 15 Ekim 2003'te, Bursa Bölge İdare Mahkemesi satışı iptal
etti.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bayağı bir süre geçiyor. Şirkete, devrin yapılması konusunda bir yazı
yazılıyor. Bu arada, Bölge İdare Mahkemesi satışı iptal ediyor; ama, bu tesisi
satın alan şirketten hiçbir ses seda yok. 12 Kasım 2003'te, satışın kesin
iptalinden yaklaşık bir ay sonra, tesisi satın alan Albayraklar Şirketi,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bir yazı yolluyor "işletmeye yapmış
olduğum masrafları, yaptığım bağlantıların masraflarını, aldığım malzemelerin
masraflarını, uğradım zararları faizleriyle birlikte bize öderseniz,
fabrikanızı geri veririz" diyor; ama, Özelleştirme İdaresi Başkanlığından
bugüne kadar hâlâ bir yanıt yok. Ben, bunları, Sayın Bakanımızın bir yazısından
bu, tarih, kronolojik sırayı alarak sizlere aktardım. Sayın Bakan yazısında
diyor ki: "Bu olaylardan sonra bir mahkeme tespiti yaptırılmıştır."
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanımıza kim bilgi veriyorsa bu konuda, yanıltıcı bilgi veriyor. Bakın,
28 Temmuzda yürütmenin durdurulması kararı alınmasına rağmen, ticaretle
uğraşan, hukuku bilen bir insanın yapabileceği en basit olay olan tespit
yaptırma olayı, satış iptal edilmiş olmasına rağmen yaptırılmamıştır. Ne zamana
kadar... 2004 yılının nisan ayında, SEKA altkomisyonu İzmit'te SEKA hesaplarını
incelerken, ben, SEKA altkomisyonu üyesi olarak "tespit yaptırdınız
mı" diye sordum, yanıt olumsuzdu "yaptırmadık" dediler.
"Neden yaptırmadınız" dedim; çünkü, satışın iptalinden bile yaklaşık
sekiz ay geçmiş "yaptırmadık" denildi ve benim bu talebim üzerine 25
Mayıs 2004 tarihinde bir tespit yaptırıldı; yani, yürütmeyi durdurma kararından
yaklaşık on ay sonra bir tespit yaptırıldı.
Şimdi, hatırlatmak
istiyorum, ne satmıştık 1,1 milyon dolara; yaklaşık 1 300 dönüm arazisi olan
çalışır vaziyette bir fabrika sattık, 60 788 metrekare kapalı alanı, fabrika
alanı olan bir tesis sattık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür,
toparlayabilir misiniz.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Toparlayacağım Sayın Başkanım; sağ olun, teşekkür ediyorum.
2 978 metrekarelik sosyal
tesisi, 200 civarında lojmanı, SEKA evi, bekâr pansiyonu ve çalışır vaziyette
47 tane iş makinesi olan bir tesisi sattık 1,1 milyon dolara.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ayrıca, bu satışın hemen akabinde, bu tesisin çalışabilmesi için, arızalı bir
türbin vardı, enerji türbini; devlet, bu satış değerinin çok üzerinde bir
rakamı, yaklaşık 1,6 milyon euro ödeyerek bu türbini de tamir ettirdi, sağlam
vaziyette, alan firmaya teslim etti. Bu satışın incelenmesi için, 3 Mart 2004
tarihinde Anayasanın 98 inci maddesine göre Meclise bir araştırma önergesi
verdik Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarla. Hâlâ bu araştırma önergesi
bekliyor.
Bütün bu olaylar
yaşanırken, tesisi alan şirket icraatlarını sürdürdü. Tesisi söktü, parçaladı.
Hurdacılara satışlar sürdü. Lojmanlar yurt yapılmak için çeşitli değişikliklere
uğradı. Makineler sökülüp tesisten çıkarıldı. Yani, sizin anlayacağınız, talan
devam etti. Şimdi, SEKA Genel Müdürlüğünün 2004'ün 25 mayısında yaptırdığı
tespitten sonra bile, maalesef, bu talan devam ediyor. Hiçbir kısıtlama
ortalıkta yok. Ağustos 2004'te 2 adet forklift, 1 adet lastik tekerlekli
yükleyici ve 1 adet itfaiye aracı, fabrikaya ait itfaiye aracı 15 milyar lira
bedelle, yanlış duymadınız, sadece 15 milyar lira bedelle Balıkesir
Belediyesine satıldı, tespitten sonra. Yani, alıcı firmanın hiçbir iyi niyeti
yok, tespit, yasa, hukuk dinlemiyor.
Bakın, şurada gördüğünüz,
sağda gördüğünüz bu araç SEKA Balıkesir Müessesesinin Balıkesir Belediyesine
sattığı araçtır. Satılan her aracın değeri, her parçanın değeri 15 milyarın
üzerinde; ama, nasıl olsa soran yok, eden yok, yağma Hasan'ın böreği, yağma
devam ediyor. Olaya müdahale eden de yok, şirkette iyi niyet de yok.
Balıkesir Belediyesi 3
Eylül 2004 tarihinde de 15 milyar lira parayı Albayraklar şirketine ödedi. SEKA
Genel Müdürlüğü "bu satış yapılamaz" diyor. O istediği kadar
"yapılamaz" desin, Albayraklar yapıyor. Herhalde bir güvendiği yer
var, bir güvence veren var; biz, bunu araştırmak istiyoruz, bunu sormak
istiyoruz.
Özelleştirme İdaresi
Başkanı, tesisin geri alınması için başka hiçbir işlemde bulunmuyor. Neden
yapmıyorsunuz diye sorduğumuzda; Danıştayın onadığı satış iptali kararı için
"düzeltme kararı istenmiş, onu bekliyoruz" yanıtını veriyor. Ne
zamana kadar? Geçen hafta Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol ve 7
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili, biz, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına
gittik. Ben sordum: İptal davası açtınız mı "açtık" dedi. Ne zaman
açtınız; "aralık 2004'te açtık" dedi; yani, satışın iptalinden 14 ay
sonra iptal davası açılıyor. Peki, hukuken değişen bir şey var mı? Daha,
düzeltme kararının sonucu alınmış mı; alınmamış. Demek ki, taa baştan
açılabilecek olan bir dava, ondört ay gecikmeli açılıyor. Şimdi soruyorum
buradan: Neden ondört ay gecikmeli açılıyor? İlginç bir şey...
BAŞKAN - Toparlayın,
Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitiriyorum, Sayın Başkanım.
Şimdi, ilginç bir olay
daha var. İptal davası açılıyor, tapu iptal davası; ama, biz, sadece tapu
vermedik, üzerinde çalışır vaziyette bir fabrika verdik değerli arkadaşlar.
İhtiyatî tedbir kararı yok, üzerindeki işlem devam ediyor. Bakın, şubat ayının
son günlerinde, şu fotoğraflarda gördüğünüz tankerler Balıkesir SEKA Fabrikasına
geliyorlar, içeriden bir şeyler çıkarıyorlar. Ne çıkarıyorlar diye merak
ediyoruz, araştırıyoruz. Tabiî, içeriye girmek mümkün değil. SEKA Genel
Müdürüne soruyorum: Bizim içeride yakıtımız var mı; yok. Olmayan yakıtı çıkaran
tankerler... 10 tane tanker geliyor, Adana plakalı tankerler. Sözde, yakıt yok
içeride; ama, içeriden yakıt çıkarılıyor, fuel-oil çıkarılıyor. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bunları soruyoruz; nedir Balıkesir SEKA'da yaşananlar?
BAŞKAN - Toparlayın.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Toparlıyorum, Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
biz, Balıkesir SEKA'da oynanan oyunların ortaya çıkarılmasını istiyoruz, burada
bu yağma devam etmemeli diyoruz. Bakın, geçtiğimiz günlerde, mahkeme kararıyla,
Balıkesir SEKA'da yeni bir değer tespiti yapıldı. Bu değer tespitini beş
arkadaşımız yaptı. Bu beş bilirkişiden birisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin
eski ilçe başkanı ve şu anda belediye meclisi üyesi olan bir arkadaşımız.
Onların bile bulduğu rakam, bugün buldukları rakam, yaklaşık 14 trilyon lira;
yani, satış bedelinin tam 10 katı.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - 10 dakikayı geçti...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 10 dakikayı geçti; ama, Türkiye'nin de ciğerleri
sökülüyor, bir yağma devam ediyor.
Ben, burada, üç defa...
Bu, üçüncü gündemdışı konuşmam. Teşekkür ediyorum; sonuçta, Sayın Bakanımız
buraya geldiler, belki yanıt verecekler, daha önceki iki gündemdışı konuşmama
yanıt vermediler.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirme uygulamalarında bir şeyler oluyor. Bakın, Balıkesir'in Akçay diye
bir beldesi var, yeni bir belediye. Orada yeni belediye kuruldu. Tekele ait
metruk halde bir depo vardı, boş; o deponun Akçay Belediyesine verilmesini,
oranın belediye binası olmasını istedik; bize söylenen şuydu: "Sayın
Maliye Bakanımız, özelleştirmeden, bu şekilde, belediyelere kaynak
aktarılmasına karşı." Peki, İzmit'te ne oldu? İzmit'in, İzmit SEKA'nın o
güzelim arazileri İzmit Belediyesine verilirken bu karşı olma neden gündeme
gelmedi?
Şimdi, Balıkesir SEKA'da
işten çıkarılan işçilerin AKP'ye yakın olanları çeşitli kamu kurumlarında işe
alınırken, Cumhuriyet Halk Partisine yakın olan veya adamını bulamayanlar hâlâ
işsiz geziyorlar. Nasıl özelleştirme, nasıl eşitlik, nasıl hak, nasıl hukuk;
bunu sormak istiyoruz.
Bugün, elbette, Sayın
Bakanımızın arkasında bir çoğunluk var; ama, gün gelecek, bu çoğunluk onun
arkasında olmayacak. Bu ülkenin 1 lirasının da, 1 trilyon lirasının da
götürülmesine neden olanların hesap verecekleri merciler var; bunlar, elbette
sorulacak.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum ve bu talana dur denilmesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maliye Bakanı
Sayın Kemal Unakıtan, Hükümet adına, Sayın Orhan Sür'ün konuşmasına cevap
verecek.
Buyurun Sayın Unakıtan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce konuşmalarını tamamlayan Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'ün
gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, SEKA
Balıkesir Müessesesinin özelleştirilmesiyle ilgili olarak, hepinizin bildiği
gibi, çeşitli defalar ihaleler açılmış, bu ihalelerde alıcı çıkmamış ve son
olarak, yine mevzuat uyarınca, çıkıp da, en fazla parayı veren Albayrak
müessesesi SEKA Balıkesir Müessesesini satın almıştır. Bu satın alma bedelinin
düşük olması yahut da düşük olarak değerlendirilmesi birçok kimse tarafından
tenkit edilmiştir; bu, gayet normaldir; ama, yapılan ihaleler herkese açık
yapılmıştır ve yapılan ihaleye yalnızca falanca girer, feşmekân girer diye bir
şey söz konusu değil. Herkese açık olarak yapılan, duyurulan, çeşitli
duyurularla bu duyuruları yapılan... Ve neticede de ihaleye girip, kim verdiyse
o kazanacak...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Değerini bulmadıysa ihale iptal olur.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - ... ama Albayrak verir, ama beyazbayrak verir; birisi
verir, alır.
Şimdi, ne olmuş...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Tekelde öyle olmadı mı; 5 milyar dolar veriyor diye ihaleyi iptal ettiniz.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, biz bunu sattık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Niye satıyorsunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Sattık efendim, uygun gördük, sattık.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Babalar gibi sattınız! Şimdi ne oldu, onu söyleyin.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bilahara, idare mahkemesine başvuruldu ve
zannediyorum, Balıkesir 2. İdare Mahkemesi...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bursa... Bursa...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Pardon. Bursa İdare Mahkemesi bunu durdurdu ve iptal etti.
Bu iptal davasıyla ilgili olarak da, son kararı, hepinizin bildiği gibi,
Danıştay verecek.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Verdi zaten, o da onadı.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Nerede verdi, ne zaman verdi Danıştay?
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Siz karar düzeltmeyi istediniz.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Danıştayın son kararı çıktı mı?
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Çıkmadı.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Bekleyeceksin.
Şimdi, yalnız, tabiî,
iptal davası açınca, Özelleştirme İdaresi olarak da biz bunu uygulamak
zorundayız ve biz de karşı dava açtık, dedik ki, bizim malımızı geri verin;
Albayrak'a...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ondört ay sonra.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Ondört Haziran, 15 Haziran... Açtık mı?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Ondört ay sonra Sayın Bakan! İhtiyat tedbir kararından ondört ay sonra!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Ama, bu arada Danıştaya da gidildi; biliyorsunuz.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - O
ayrı bir konu.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, onlar da diyorlar ki " ben burada işçilerle
ilgili olarak..." Mesela, ihbar tazminatını, alan firma ödedi. "Ben
buraya masraf yaptım, burayı bana sattınız, verin benim masraflarımı, alın malınızı"
diyor. Şimdi, biz de bununla ilgili olarak mahkemeye gidiyoruz. Neden; "
biz sana masraf falan, fazla bir şey, veremeyiz, ver bizim malımızı."
Oturacağız, mahkemenin kararına göre hareket edeceğiz.
Şimdi, mallar yağma
oluyormuş, götürülüyormuş falan... Bir defa, teslim zaptı diye bir şey var,
Özelleştirme İdaresi bütün mallarda, aynı şekilde, teslim ederken, neyi teslim
ettiğine dair çivisine kadar yazar orada. Diyorsunuz ki, zannediyorsunuz ki,
tespit davası yapıldı, tespit davasındaki tespitlere göre bu iş olacak. Oradan
alıp götürse bile, biz onları isteriz.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Yok ki bir şey, neyi isteyeceksin?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Onların parasını isteriz.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Tedbir niye istemediniz Sayın Bakan; ihtiyatî tedbir?!.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - İstedik, tedbir de istedik.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Yok! İhtiyatî tedbir yok!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Yani, bunun üzerinde... Mahkemelerin kararını beklemek
mecburiyetindeyiz.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Tedbir varsa, nasıl satıyorsun?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Mademki hukuk devletindeyiz, hukuk devletinde, hukukun
hâkim olduğu yerde, hukukun kararı beklenir, yargının kararına göre hareket
edilir.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satmış,
Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Bunu kim severse sevsin, kim sevmezse sevmesin; ama,
yargının kararına herkes uymak mecburiyetinde.
Yani, yargının
kararlarını beklerken burada, birtakım şeyini, sanki devletin malını koruyor
gibi çıkıp ortalığa, oraya gitmek, buraya gitmek, orada fotoğraf çekmekle
SEKA'nın malını koruyorsunuz sanki!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Tabiî, SEKA'nın malını koruyoruz!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - SEKA'nın malını biz koruruz. (CHP sıralarından gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Hayret bir şey!.. Lütfen!..
BAŞKAN - Karşılıklı
görüşmeyelim; karşılıklı konuşmayalım, Sayın Bakanı dinleyelim lütfen.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Biz, tabiî, her şeyi uygun bir şekilde yapıyoruz. İlgili
arkadaşımız, geliyor, konuşuyor, biz, onu gayet güzel dinliyoruz, oturduğumuz
yerden de müdahale etmiyoruz. Dolayısıyla, yargının kararını bekleyeceğiz,
yargının verdiği karara göre de hareket edeceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
10 000 000 dolara fabrikayı geri alacaksınız.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis Araştırması
Önergesi vardır; okutuyorum:
Kâtip Üyenin sunuşları
oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1.- Bursa
Milletvekili Şevket Orhan ve 30 milletvekilinin, bazı girişimcilerin holding
adı altında gerçekleştirdikleri izinsiz halka arz yoluyla oluşan mağduriyetin
neden ve sonuçlarıyla bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/262)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye ekonomisinde
sermaye hareketleri 1980'li yıllardan itibaren çeşitlilik kazanmış, buna
karşılık sistemin işleyişi gerekli hukuksal düzenlemeleri taşımadığı ve ilgili
denetim otoritelerinin yeterli önlemleri zamanında alamadığı için, yatırımların
malî açıdan büyük zarara uğradıkları olumsuz gelişmeler yaşanmıştır.
1990'lı yılların başından
itibaren, finansman ihtiyacını kredi sistemi dışında arayan bazı girişimciler,
holding adı altında örgütlenerek, mevzuata aykırı bir şekilde, faaliyet
gelirleri ile bağlantısı olmaksızın kâr payı ödemesi ve sermayedarların talebi
halinde hiçbir yasal anlam taşımayan ortaklık belgelerini geri alma vaadinde
bulunarak, çoğunluğu yurt dışındaki vatandaşlarımızdan oluşan geniş bir kesimin
mağduriyetiyle sonuçlanan izinsiz halka arz fiilini gerçekleştirmiştir.
Bu şekilde faaliyet
gösterdikleri daha sonra tespit edilen 74 şirket hakkında SPK tarafından 107
suç duyurusu yapılmış; ancak, alındığı belirtilen birçok idarî tedbir ve yargı
sürecinin işlemesine rağmen, bahse konu holdinglerin, defter kayıtlarına,
gerçek ortak sayısı ve hisse nispetlerine, üzerinde taşıdıkları malî risklere,
para toplayan aracıların kimliklerine ulaşılmasında büyük güçlükler çekildiği
görülmüştür.
Bu nedenle, izinsiz halka
arz yoluyla oluşan mağduriyetin neden ve sonuçları ile yaşanan bu süreçte
SPK'nın sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
1- Şevket Orhan (Bursa)
2- Mehmet Sarı (Osmaniye)
3- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
4- Cahit Can (Sinop)
5- Recep Garip (Adana)
6- Mustafa Ataş (İstanbul)
7- Ali Ayağ (Edirne)
8- Abdulmecit Alp (Bursa)
9- Sabri Varan (Gümüşhane)
10- Niyazi Pakyürek (Bursa)
11- Selahattin Dağ (Mardin)
12- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
13- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
14- Yüksel Çavuşoğlu (Karaman)
15- Öner Ergenç (Siirt)
16- Ahmet Kambur (Tekirdağ)
17- Ayhan Zeynep Tekin
(Börü) (Adana)
18- Mustafa Tuna (Ankara)
19- Eyüp Ayar (Kocaeli)
20- Abdullah Erdem
Cantimur (Kütahya)
21- Hüsnü Ordu (Kütahya)
22- İbrahim Köşdere (Çanakkale)
23- Nihat Eri (Mardin)
24- Cavit Torun (Diyarbakır)
25- Adem Baştürk (Kayseri)
26- Şemsettin Murat (Elazığ)
27- Ramazan Toprak (Aksaray)
28- Ahmet Büyükakkaşlar (Konya)
29- Orhan Seyfi
Terzibaşıoğlu (Muğla)
30- Yahya Akman Şanlıurfa)
31- Agah Kafkas (Çorum)
Gerekçe:
Türkiye ekonomisi, geride
bıraktığımız on yıl boyunca, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan krizlerin
yanı sıra, izinsiz halka arz yoluyla ağırlıklı olarak yurt dışından sermaye
transferi sağlayan bazı holdinglerin yol açtığı sorunlar nedeniyle ciddî ölçüde
sarsılmıştır.
Bunun doğal sonucu olarak
piyasalar reel sektörün ihtiyaç duyduğu fonları sağlamada güçlük çekmiştir.
Ülke ekonomisinin gerek duyduğu yabancı sermaye girişi de, yaşanan bu
olumsuzluklardan etkilenmektedir. Bu sorunun ortaya çıkmasında, ilgili
otoritelerce alınması gereken yasal ve idarî tedbirlerin yerinde ve zamanında
alınmaması etkili olmuştur.
Önergemize konu edilen
izinsiz halka arzlar nedeniyle, sermaye piyasalarında haksız rekabet ortamı
yaratılmış, vergi kayıpları ortaya çıkmış ve hepsinden önemlisi, çok geniş bir
kesim bu holdinglere yatırdığı tasarrufları büyük ölçüde yitirmiştir.
Gerçek sayıları hakkında
bilgi edinilemeyen bu kesimin, malî kayıpları hakkında da tahmin dışında fikir
yürütülememektedir. Ancak, yaşanan bu dramatik tablonun ekonomimize verdiği
kayıplar, başta güven kaybı olmak üzere çok büyüktür. Zira, çoğu yurt dışında
yerleşik vatandaşlarımızın gurbette binbir güçlükle edindikleri birikimleri
gerçekdışı vaatlerde bulunan bazı holding yöneticileri tarafından istismar
edilmiş, her zaman anavatanlarında değerlendirme arzusu taşıdıkları
birikimlerini, artık eski boyutuyla yurda gönderme inancı zedelenmiştir.
Haklarını yasal yoldan
aramaya çalışan bazı hissedarlar olsa da, açtıkları davaların yasal
dayanakları, sorumlular hakkında dolandırıcılık suçlamasından öte anlam
taşımadığından, oluşan malî kayıplarına çözüm bulamamışlardır.
Bir kısmına değinilen
mağduriyetin nedenleri ve sonuçlarıyla yaşanan bu süreçte SPK'nın
sorumluluğunun araştırılması zarureti vardır. Bu doğrultuda yürütülecek
çalışmaların, özellikle, aşağıdaki sorulara açıklık kazandırması yararlı olacaktır.
Holdinglerin kurucu
ortakları ile yurt dışındaki temsilcileri kimlerdir? Ortaklık ilişkileri hangi
kayıtlarda tutulmuştur? Ortakların pay nispetleri nasıl belirlenebilir? Bu
payların holding kayıtlarına yansıtılması mümkün müdür?
Sermaye Piyasası Kurulu
sermayedarların mağduriyetini önleyecek gerekli tedbirleri almış mıdır?
Holdingler hangi yöntemleri kullanarak bu çapta parayı toplamıştır? İzinsiz
halka arzda bulunan holdinglerin reklam ve ilanlarının, sorumlu kurumlar
tarafından takibi yapılmış mıdır? Ne gibi işlemler yürütülmüştür? Sorumlular
hakkında ne tür yasal işlemler yapılmıştır? Bunlar, malî kayıpların
giderilmesini sağlamış mıdır?
Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın, SPK tarafından yapılan tescil çağrılarına ilgisizliği,
tasarruflarının yurtdışı makamlarca araştırılması sonucu, geçmişe yönelik vergi
cezası veya sosyal yardımlardan mahrumiyet gibi cezalar nedeniyle midir? Bu
konuda yurtiçi ve yurtdışı resmî makamlar arasında ne gibi ilişkiler
kurulmuştur?
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
23.3.2005 Çarşamba günü -bugün- yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifler ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 72 nci sırasında yer alan 477/1 ek sıra sayısının bu
kısmın 4 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisiyle ilgili lehinde ve aleyhinde 2'şer üyenin 10'ar
dakika söz alma hakkı vardır.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kart.
Süreniz 10 dakika.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Danışma
Kuruluna sunmuş olduğu grup gündem önerisi üzerinde görüşlerimi ifade etmek
üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
halen Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Amasya Milletvekili
olarak görev yapmakta olan Sayın Akif Gülle hakkında İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Başmüfettişliği tarafından 13 Temmuz tarihinde bir rapor düzenleniyor. Rapor
içeriğine göre, 1999 yılından evvel İstanbul Büyükşehir Belediyesi Personel
Eğitim Daire Başkanı olarak görev yapan Sayın Gülle, ihalesiz ve tenzilatsız
işlem yapmak suretiyle 2886 sayılı, yani Devlet İhale Yasasının açık ve amir
hükümlerine muhalefet etmiştir.
Rapor içeriğine göre,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin harita yapım işi bir protokolle BELBİM AŞ'ye
verilmiş. Buna dair 3 Ekim 1995 tarihli Encümen kararı alınmış, daha sonra
BELBİM AŞ Yönetim Kurulu, aradan iki aydan fazla bir süre geçtikten sonra, 26
Aralık tarihli bir Yönetim Kurulu kararı alıyor.
BELBİM AŞ hissesinin
yüzde 95'i İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait olan bir şirket değerli
arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
BELBİM AŞ'nin bu kararını kimler alıyor; bunu bilgilerinize sunmak istiyorum.
Şirket Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Erman Tuncer, bakıyoruz, aynı zamanda
Büyükşehir Belediyesinde Başkan Danışmanı olarak görev yapıyor. Yine, Şirket
Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Arslan belediyede Bilgi İşlem Dairesi Başkanı
olarak görev yapıyor. Sayın Şenol Demiröz belediyede Kültür ve Sosyal İşler
Daire Başkanı olarak görev yapıyor. Birol Tortop ise belediye Planlama ve İmar
Daire Başkanı olarak görev yapıyor. Başka bir ifadeyle değerli arkadaşlarım, bu
arkadaşlarımız hem Büyükşehir Belediyesi adına hem de BELBİM Anonim Şirketi
adına sözleşmelere taraf oluyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, yapılan işlemin ihalesiz ve tenzilatsız yapılmasını bir tarafa
bırakıyorum, oradaki hukukî garabeti, oradaki suç ilişkilerini bir tarafa
bırakıyorum daha farklı bir olaydan söz ediyorum. Öyle bir hukuk tanımaz, öylesine
hukuka aykırı bir ilişki ki, bir taraftan Büyükşehir Belediyesi adına taraf
oluyorsunuz, bir taraftan da ihalesiz ve tenzilatsız iş verdiğiniz şirket adına
sözleşmeye taraf oluyorsunuz. Yapılan bu işin tutarı da şu değerli arkadaşlarım:
1995 yılı fiyatlarıyla 321 466 941 500 Türk Lirası tutarında.
Sayın milletvekilleri,
bakın, dört haftadan bu yana Genel Kurul gündemine dokunulmazlık dosyalarını
getiriyoruz. Birinci dosya şuydu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Genel
Sekreteri olan ve halen Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili olarak
ve aynı zamanda da Genel Sekreter olarak görevini sürdüren Sayın İdris Naim
Şahin'le ilgiliydi. Bu dosyada bilbord ve reklam panolarında yolsuzluk
yapıldığı ve bu yolsuzluğun tutarının 146 trilyona ulaştığı iddiaları yer
alıyor.
İkinci dosya Sayın Maliye
Bakanıyla ilgiliydi değerli arkadaşlarım. Bu dosyadaki iddia ve raporlara göre,
Maliye Bakanının da hissedarı ve ortağı olduğu Albaraka Türk Özel Finans Kurumu
Anonim Şirketi, 1995-1998 yılları arasında 150 000 000 dolara ulaşan tutarda
sahte fatura ticareti, yani naylonfatura ticareti yapmıştır değerli
arkadaşlarım. Bu faturalar, yine, Hesap Uzmanları Kurulu raporuna dayanarak
söylüyorum, bilerek düzenlenmiş ve bilerek kullanılmıştır ve tamamı sahtedir.
Yani, denebilir ki 150 000 000 dolara ulaşan bir ciro içinde 1 - 2 milyon
dolarlık bir kaçak, kayıp olabilir; bu, belli ölçülerde anlayışla
karşılanabilir; ama, değerli arkadaşlarım, 150 000 000 dolarlık faturanın
tamamı sahte.
Üçüncü dosya, kamuoyunda
"İGDAŞ yolsuzluğu" olarak bilinen dosyadır. Bu dosyada da, Adalet ve
Kalkınma Partisinin İstanbul milletvekilleri Hüseyin Besli, Mustafa Açıkalın,
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat
Pakdil yargılanmaktadır. Bu dosyada, ayrıca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Hilmi Güler, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer ve Devlet Su İşleri Genel Müdürü
Veysel Eroğlu'nun da yargılandığını biliyoruz. Dosya sanıklarının sayısı 159'a
ulaşıyor. Burada bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Bakıyoruz, Sayın
Enerji Bakanı hakkında hem fezleke düzenlenmemiş hem de, enteresandır,
iddianamede sanık olarak ismi geçmemiş. Bunu, ihtirazî kayıtla Genel Kurulun
bilgilerine sunuyorum. Bu olayın hukuk dilinde, hukuk tekniğinde açıklamasının
olmadığını, olamayacağını da yeri gelmişken ifade ediyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Takipsizlik kararı...
ATİLLA KART (Devamla) -
Hayır, takipsizlik dosyası da söz konusu değil, takipsizlik kararı da söz
konusu değil. Dosya, artık Genel Kurul aşamasına intikal etmiş, milletvekili
sıfatını kazanmışlar; orada, artık, ilgili savcılık hiçbir işlem yapamaz
biliyorsunuz; o andan itibaren dosyayı fezlekeyle Meclise ulaştırması gerekir;
ama...
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Takipsizlik verebilir yani.
ATİLLA KART (Devamla) -
Hayır, o sıfatı kazandıktan sonra bir işlem yapamaz değerli arkadaşım; yani, bu
çok açık, 83 üncü madde çok açık biliyorsunuz.
Dördüncü dosya
"kayıp trilyon" diye bilinen dosya biliyorsunuz. Bu dosyada da, o
dosya içeriğinde 10 000 000 mark tutarındaki para ile 943 390 ABD Dolarının
sahte faturalarla belgelerle, sarf edildiği iddiası var ve burada, bazı
sanıklar açısından, yargılamanın mahkûmiyet aşamasına vardığını da biliyoruz.
Beşinci dosya, huzurunuza
gelen bu dosya değerli arkadaşlarım.
Bakın, sayın
milletvekilleri, bu anlattığım suçlamaların hepsi de, Anayasanın 76 ncı maddesi
kapsamında kalan ve seçilme engeli teşkil eden suçlamalar. Yani, burada, kürsü
sorumsuzluğu kapsamında kalabilecek, kürsü faaliyeti kapsamında kalabilecek bir
çalışmadan söz etmiyorum değerli arkadaşlarım; hepsi de yüz kızartıcı nitelikte
olan suçlamalardan söz ediyorum. Böyle bir suçlamadan dolayı, bu kadar ağır bir
suçlamadan dolayı, yargılanma faaliyetinin önünün kesilmesinin bir açıklaması olabilir
mi değerli arkadaşlarım?!
Bakın, geldiğimiz
aşamada, biliyorsunuz ki, hepimiz biliyoruz ki, artık "soruşturma
izni" kavramının da bir geçerliliği ve inandırıcılığının olmadığını
görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, neyi görüyoruz; ordu komutanlarının
yargılandığını görüyoruz değerli arkadaşlarım, askerlerin yargılandığını
görüyoruz. Neyi görüyoruz?.. Burada, Sayın Adalet Bakanının soru önergeme
verdiği cevap var; o cevaptan, aynen okuyorum; diğer bölümlerini okumuyorum,
sadece, 2004 yılını okuyorum: Hâkimler ve savcılara yönelik olarak, 2004
yılında intikal eden 188 adet disiplin dosyasında, kurul tarafından, 48 kişinin
uyarma, 6 kişinin aylıktan kesme, 40 kişinin kınama, 7 kişinin kademe
ilerlemesini durdurma, 16 kişinin yer değiştirme, 7 kişinin ise meslekten
ihraç, meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırıldığını, Sayın Adalet Bakanı,
soru önergesine verdiği cevapta ifade ediyorlar. Demek ki, diğer kamu görevlilerinin soruşturma izni bulunduğu ve
bunların yargılanamadığı, bunların imtiyazlarının bulunduğu yolundaki
savunmanın da hiçbir ciddî tarafının olmadığını, bu olaylar, bu belgeler somut
olarak gösteriyor; bunları, zaten biliyoruz; ama, kamuoyu, bu noktada, bilinçli
olarak yanıltılıyor, yanlış bilgi veriliyor. Tekrar ifade ediyoruz,
milletvekilleri dışında, dokunulmazlığı olan hiçbir kamu görevlisi yok değerli
arkadaşlarım. Bütün kamu görevlileri yargılanabiliyor, soruşturma izni
prosedürüne tabi olarak yargılanabiliyor. O soruşturma izni prosedürünün daha
da etkili hale getirilmesini istiyorsanız, buyurun getirin, yasal düzenleme
yapalım, o yasal düzenlemeye destek verelim. Bu yolda bir çalışmanız var mı;
hayır. Bu yolda en ufak bir çalışmanın olmadığını biliyoruz. Üstelik,
soruşturma izninin kaldırılması noktasında da, iktidar samimî değil. Soruşturma
iznini kaldırmak istemiyor sayın iktidar. Niye kaldırmak istemiyor; böylesine
önemli bir kozu elinde tutmak istiyor değerli arkadaşlarım. Niye elinde tutmak
istiyor; özellikle, belediyelere yönelik olarak, bakanlık bürokratlarına
yönelik olarak yapılan suçlamalarda, kendisine yakın gördüğü bürokratları
koruyacak, kendisine yakın görmediği bürokratlar yönünden ise bu soruşturma
iznini acımasızca kullanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bakın, geçen defa bir örnek verdim, Sayın İçişleri Bakanı huzurda olduğu halde
söz vermedi. Bir örneği tekrar dile getirmek istiyorum. Ankara Büyükşehir
Belediyesi 2 895 ton hurdanın ihalesini yapar, usule uygun yapar, sözleşmeye uygun
yapar. 895 tonun teslimi yapılır, üç dört, beş ay içinde, 2 000 tonun teslimi
yapılmaz değerli arkadaşlarım. Büyükşehir Belediye Başkanlığı ilgili birimlere
yazar "bu 2 000 tonun, yani 418 milyarın akıbeti nedir" der; ama,
orada kalır, sonuçlandırılmaz. Evrak intikal eder, Sayın İçişleri Bakanına
sorarız; Sayın Bakan, bu olay doğru mudur, soruşturma izni verdiniz mi? Sayın
Bakan cevap verir "olay doğrudur" der; çünkü, belgelerin olduğunu
anlıyor "ama, idarî soruşturma açmaya gerek görmedik" der. İkinci
defa sorarım Sayın Bakana, derim ki, Sayın Bakan, bakın, ortada, belgelere
dayalı bir maddî vakıa var; yani, sizin takdirinize bağlı olmayan, soyut olan
bir iddia değil, somut bir iddia var, belgeler var, 2 000 ton kayıp, akıbeti
belli değil ve bu, Büyükşehrin kayıtlarına intikal etmiş. Nasıl olur da, bu
delillere rağmen, bu belgelere rağmen soruşturma izni vermezsiniz. Bu, sizin
takdir yetkiniz kapsamında olabilecek bir husus değil. Sayın Bakanın cevabı:
"Efendim, orada, o hurda malzemenin tespiti tahminî olarak yapılmış. Onun
için, bir yanılma payı olabilir; bu sebeple soruşturma izni vermeye gerek
görmedim." El insaf değerli arkadaşlarım! Pes diyorum!.. Pes diyorum!..
Bakın, yüzde 10'luk bir
yanılmadan söz etmiyorum değerli arkadaşlar, yüzde 15'lik bir yanılmadan söz
etmiyorum; yüzde 70'e ulaşan bir hadiseden söz ediyorum. Böyle bir olayda
soruşturma izni vermeyeceksiniz de hangi olayda vereceksiniz?.. Bunun tek bir
açıklaması vardır değerli arkadaşlarım; o, hakkında yolsuzluk suçlaması olan,
yolsuzluk iddiası olan bürokrat, benim kadroma tabiyse, bana yakın olan bir
kişiyse, ben, onu korurum. Bunun başka bir açıklaması olamaz, bunun başka bir
izahı olamaz. Böyle bir anlayışla da yolsuzlukla mücadele edilmesi mümkün
değildir. Böyle bir anlayış ve uygulamaya sahip olunduğu takdirde, hiç kimseyi
yolsuzlukla mücadele konusunda samimî olduğunuza inandıramazsınız. Bunu, Genel
Kurul vasıtasıyla bir defa daha kamuoyunun huzurlarına açıklama gereği duydum.
Bu vesileyle, Genel
Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, başka söz isteyen olmadığına göre...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Lehinde ikinci sözü istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, kısa bir açıklama...
BAŞKAN - Aleyhinde söz
alabilirsiniz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
İsterseniz siz konuşun aleyhinde, ben, daha sonra konuşayım...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Aleyhinde söz istersiniz; öyle bir şey yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Öyle bir usul yok.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, bu önergeyle ilgili, istemi halinde 2'şer üyeye, lehte ve aleyhte
10'ar dakika söz vermemiz söz konusu.
Sayın Atilla Kart lehte
söz istedi, Sayın Ali Topuz da lehte söz istedi...
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Konuşmayla ilgili yerimden çok kısa bir açıklama yapmak
istiyorum... (CHP sıralarından "olmaz" sesleri)
BAŞKAN - İstiyorsanız, 10
dakika süreyle aleyhte söz verebilirim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Gücün yetiyorsa, çık, 10 dakika savun!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokunulmazlıklar konusu üzerinde
hassasiyetle durmuş olmamız, bazı Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarımız tarafından, her nedense anlaşılamamaktadır; neden böyle bir
tavır izlediğimiz konusunda bazen bize sorular sormaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, biz, bu dosyalarla ilgili olarak burada yaptığımız işlemi, bir Meclis
ciddiyetine yaraşır ölçüler içerisinde yapmış olsak, belki de bizim, bunları,
sık sık buraya getirmemize ihtiyaç olmayabilirdi.
Bir kere, bu dosyalarla
ilgili olarak, bunlar gündeme alınsın ya da alınmasın diyebilmek için, bunun
devre sonuna ertelenip ertelenmemesine karar verebilmek için, her şeyden önce,
bu dosyanın içeriğini -eski tabiriyle, münderecatını- çok iyi okumak, anlamak
lazım. Ben, şimdi, karma komisyondan buraya gelmiş olan bu dosyalarla ilgili
olarak, İçtüzüğün bize verdiği hakkı kullanıp, itiraz notumuzu Meclise
bildirerek, Genel Kurulda tartışılmasını istediğimiz dosyaların içeriği
hakkında Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın yeterli
bir bilgisi olmadığı kanaatini taşıyoruz, bu dosyaları, komisyon üyelerinin
dışındakilerin okumadığı kanaatini taşıyoruz. Onun içindir ki, her vesileyle
buraya gelip, bu dosyanın içindekileri size anlatmaya çalışıyoruz; belki,
içindekileri size anlattığımız zaman, arkadaşlarımızın içinde vicdanı
sızlayanlar, yahu hakikaten bu da olmaz deyip, şu bir tanesini kaldıralım hiç
olmazsa derler diye ümitle bekliyoruz.
Geçen gün, burada, iki
sayın milletvekiliyle ilgili dosya konuşuldu ve bizim önerimiz reddedildi,
gündeme alınmadı. Neyi gündeme almadınız, biliyor musunuz efendim; arkadaşımız,
bizim sözcümüz burada çok açık olarak ifade etti; ama, belki, o sırada burada
olmayan milletvekilleri vardır; onlar için yardımcı olmak amacıyla söylüyorum;
bakın, Sayın Mehmet Emin Tutan (Bursa Milletvekili) ve Sayın Ali Temür kayıp
trilyon davası sanıkları arasında; şu anda milletvekili arkadaşlarımız. Bunlar
yargılanmışlar, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi bunları mahkûm etmiş. Sayın Emin
Tutan 1 yıl 2 ay, Sayın Ali Temür 1 yıl hapis cezası almış; diğer 70 sanık
gibi. 79 sanığın 9'u beraat etmiş, 70'i ceza almış. Ceza alanlar arasında bu
iki arkadaşımız da var. Konu Yargıtaya intikal ettirilmiş, ilgililer temyiz
mahkemesine başvurmuş. Ötekiler milletvekili olmadıkları için, temyiz mahkemesi
Yargıtay onların itirazını dinlemiş ve itirazı uygun bulmamış, mahkeme kararını
onaylamış; ama, bu iki arkadaşımız o sırada milletvekili olduğu için bunların temyiz
başvurusu için Yargıtay demiş ki: "Bunlar milletvekili olduğu için bunlar
hakkında ben karar veremem; kaldırın dokunulmazlıklarını, bunu da görüşeyim,
bunun da kararını vereyim" demiş. Mahkemenin bütün kararlarını onaylamış
olan Yargıtayın bu kararı karşısında bu iki arkadaşımızın dokunulmazlığı
kaldırıldığı an Yargıtaydaki iş sonuçlanacak ve yüzde 100 bir kanaatle ifade
edebiliriz ki, onaylanacak ve bu arkadaşlarımız, üstelik yüz kızartıcı suç
sayılan -ben hukukçu değilim, bir yanlış tanımlama yapmak istemem- özel evrakta
sahtekârlık suçundan mahkûm oldukları için, muhtemelen, milletvekillikleri de
düşecek. Şimdi, siz bu dosyayı dönem sonuna bıraktınız. Ne hakkınız var buna
arkadaşlar?!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Var...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Arkadaşlık uğruna bu yapılır mı?! Efendim?..
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Var... Var...
ALİ TOPUZ (Devamla) - Ne
var; söyleyin oturduğunuz yerden o zaman. "Var" demek, bir inadın
ifadesidir.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, biz burada hep beraber bir sorumluluk
altındayız. Farklı partilere mensup olabiliriz; ama, gerçekler karşısında sırf,
benim partimden bir arkadaşımdır diye bunu korumaya devam edecek olursanız, bir
gün öyle bir kuyunun içine düşersiniz ki, çabalar, çabalar, çıkamazsınız
oradan. Haktan, hukuktan, adaletten ayrılmanın sonu kötüdür. Biz, bunu
anlatmaya çalışıyoruz size. Hukuku işletelim, adaletin önünü kapatmayalım.
Bakınız, dün akşam bir
televizyon kanalında dokunulmazlıklarla ilgili yapılan tartışma sırasında, çok
yakın bir zamana kadar Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir milletvekili olarak bulunan ve bir müddet önce partiden
istifa edip Anavatan Partisine geçen bir eski arkadaşımız, eski arkadaşınız,
Sayın Hüsrev Kutlu'nun da bulunduğu tartışma programında "biz, komisyonda
bu dosyalar üzerinde çalışmaya başladığımız zaman, bizim partimizin yetkili
organındaki kişiler bu dosyaları dönem sonuna bırakmamız konusunda bize baskı
yaptılar" dedi.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Daha önce niye söylemedi?!
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Daha önce söyleyip söylememesi, baskı yapılıp yapılmamasını değiştirmez. Baskı
yapıldığını, cesaretle, çıktı, söyledi. Siz, partinin yetkili organlarında görevli olan kişilerden aldığınız talimatlarla,
bu baskılarla hareket edecek olursanız; bir, vatandaşın size vermiş olduğu
görevi uygun bir şekilde yerine getirmemiş olursunuz; iki, kişiliğiniz buradan
zedelenmiş olur; üç, hak, hukuk çiğnenmiş olur.
Adaleti çiğnemeyelim.
Adaletin yolunu açalım. Suçlu olan insanlar yakınımız da olsa, onların
cezalandırılması sonucunu verecek karar almanın şerefli bir hareket olduğunu da
unutmayalım. Arkadaşlarımızı korumak, bir insanı yüceltmez; korumaya değer
arkadaşı korursan, yüceltir. Korunmaması gerekeni korumaya devam edecek
olursanız, bunun şeref getireceğine inanmıyorum.
Bu uyarıları size
yapabilmek için her hafta dosyalardan birini, ikisini buraya getireceğiz;
belki, bir gün, vicdanları harekete geçen milletvekili arkadaşlarımız olur
diye.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Faruk
Çelik, aleyhte mi söz istiyorsunuz?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Aleyhte, Sayın Başkan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Nesini savunacaksın bunun?!
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Çelik.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin
her hafta mutat olmak üzere gündeme taşıdıkları dokunulmazlıklar üzerinde ve
Grup önerileri üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dokunulmazlıklar üzerinde
hassasiyetle, durmamız gerekiyor... Doğru bir cümle; hassasiyetle,
dokunulmazlıkların üzerinde durmamız gerekiyor. "AK Partili arkadaşlarımız
her hafta Genel Kurulun gündemine taşıdığımız bu konuyu anlamıyorlar, anlamak
istemiyorlar" diye ifade ediliyor. Kim ne anlıyor, kim anlıyor, kim
anlamıyor; doğrusu, bunun kararını televizyonda bizleri izleyenler çok güzel
değerlendirecekler.
Biz, net şeyler
söylüyoruz. Aslında, biz de size söylüyoruz. Biz, kendimizi size anlatamıyoruz.
Hepimizin de ikişer kulağı var, dinliyoruz. Ne söylediğimizi dikkatle
dinlerseniz, aslında, her hafta burada yapılmak istenilen şeyin son derece
yanlış ve tutarsız bir davranış olduğunu göreceksiniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bunun takdiri size ait değil.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bu davranışınız ne demokrasiye bir katkısı var ne Cumhuriyet Halk Partisinin
tüzelkişiliğine bir katkısı var ne milletvekili itibarını yükseltmeye bir
katkısı var. Sürekli...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
İtibarsızsak, tanısın millet.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, bu Meclisin, hep beraber, birlikte yaptığımız çalışmalarla,
milletvekili itibarını, Parlamentonun itibarını nerelere taşıdığını hepiniz
biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Rozeti... Bakınız, geçen dönem siz yoktunuz,
biz buradaydık. Bu sıralarda otururken, milletvekili rozetini takamaz durumda
idik.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bak, şimdi, yine takamıyoruz.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Kırmızı plakayla, ne bakan arkadaşlarımız ne sorumlu diğer arkadaşlarımız
Ankara'nın caddelerinde, şehirlerin caddelerinde yürüyemez noktada idiler; ama,
bugün...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Geriye dönmeyelim...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
...milletvekili itibarını elbirliğiyle, biz, bir noktaya taşıdık. Yani
"geriye dönmeyelim" düşüncesi doğru; ama, yaptığınız davranışlar ve
uygulamalar öyle olmalı ki, sizi geri döndürmemeli. Sizin yaptığınız muhalefet
anlayışı sizi daha geriye doğru döndürüyorsa, bu yaptığınız muhalefet
anlayışını bir gözden geçirmeniz gerekiyor; çünkü, Türkiye'de, biz, AK Parti
olarak, şunu üzerine basa basa söylüyoruz: Demokrasi çokpartili bir sistem;
yani, biz, böyle, partilerin yok olarak bu alanın daha da genişlemesini
isteriz; ama, demokrasi kültürüne de terstir diyorum yani. Onun için, muhalefet
etme anlayışınızın gözden geçirilmesinde yarar var diyorum ve şunu söylüyorum,
net, görüşümüz gayet açık.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Siz iktidar anlayışınızı gözden geçirin.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız... Bakınız, şunu net söylüyoruz: Dokunulmazlık bir bütün olarak ele
alınmalı diyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Gelmiş dosya...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bir bütün olarak ele alınmalı.
Müsaade edin...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Dosya gelmiş; bu dosya hakkında karar...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki denge korunmalı...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Orada anlaşamadık canım...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bir dakika...
...korunmalı ve üçüncü
olarak da şunu söylüyoruz: Bakınız, iki grubuz. Bu kürsüden söylüyoruz. Bu
söylediklerimiz kayıtlara geçiyor. İlgili uzlaşma komisyonu başkanı hazır. AK
Parti 3 milletvekili üyeyi vermiş. Siz de, bakın, eğer, dokunulmazlık konusunda
samimiyseniz, 3 milletvekili arkadaşınızı verin, Anayasa 83'ten başlayalım
tartışmalara, görüşmelere, getirelim, bu işi çözelim, çözelim diyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Uzlaşma komisyonu ne?! Ne komisyonu?! Böyle bir komisyon mu var?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bunu çözümden yana mısınız?
Bakın, açık ve net söylüyorum
Cumhuriyet Halk Partililere; eğer, dokunulmazlık konusunda çözümden yana
iseniz, geliniz, bu komisyona üyeyi veriniz, 83 üncü maddeyi konuşarak işe
başlayalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, gayet açık.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yapmayın... Böyle bir komisyon mu var?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Evet, şimdi...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çocuklar güler, çocuklar güler...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Nasıl, çocuklar güler?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Tabiî ki...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Öyle bir komisyon mu var?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Nedir peki argümanınız?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Anayasa değişliğini getirin...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şu ifademe, şu samimî teklifimize vereceğiniz cevap nedir; buyurun, söyleyin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Getirin teklifinizi, biz katkı koyalım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bizim önergemiz var.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Hangi teklif efendim?..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Anayasa değişikliğiyle ilgili...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Anayasa değişiklikleriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
bugüne kadar yapılan çalışmalar var; bir, geleneksel yapı oluşmuş. Diyoruz ki,
yine...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
2/B'yi bize danışarak mı getirdiniz?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, ne muhalefet ne iktidar, uzlaşma komisyonunda bir üye farkı
gözetmeksizin, eşit üyeyle temsil edilecek ve uzlaşılan maddeler buraya
gelecek. En çok hassasiyetle üzerinde durduğunuzu ifade ettiğiniz bu konuyu da,
yani, 83 üncü maddeyi de komisyon 1 inci madde olarak ele alsın, otursun,
görüşsün, konuşsun ve neticeyi buraya getirsin.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - İşte bu kadar basit.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Komisyon toplandıktan sonra söyleyecekleriniz varsa, komisyonun çalışmalarıyla
ilgili söyleyecekleriniz varsa, onu kamuoyuyla ve Genel Kurulla paylaşırsınız;
ama, siz, böyle bir yolu değil, çok farklı bir yolu... Aslında, dokunulmazlıkla
ilgili duyarsızlığı gösteren sizlersiniz diyorum. Bunu söylemek durumundayım.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Yazıklar olsun, yazıklar olsun...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Çok ayıp, çok ayıp!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yazık, yazık!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Eğer duyarlı...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Önce, Başbakanınız verdiği sözü tutsun!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Eğer duyarlı iseniz, her hafta bunun şovundan yana değil, her hafta bunun
çözümünden yana olursunuz.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Siz de her hafta komisyondan yanasınız.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Biz çözümü size teklif ediyoruz, çözümü söylüyoruz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Hadi canım sende!.. Rahmetli İsmet Paşa olsaydı size aynen böyle derdi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, bunu eğer bu şekilde uzatmaya devam ederseniz, bunun, bir hukukî
boyutta tartışmasından ziyade, demokrasi ve Meclis, milletvekili itibarını
yükseltmesinden ziyade bir polemik yaratmaya dönük bir çaba olduğunu Meclis
zaten biliyor, Genel Kuruldaki bütün arkadaşlarımız biliyorlar. Kamuoyunda da
bu, dalga dalga yayılıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bu, haftada bir AKP'yi tanıyalım programı.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bundan da muhalefet partisinin yeni bir darbe, yeni bir zarar görmemesi
açısından bunu özellikle ifade ediyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Polemiği kimin yarattığı belli!..
BAŞKAN - Yerimizden
konuşmayalım...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Teklifimiz gayet samimîdir, gayet nettir. Eğer bu konuda siz de samimîyseniz,
gelin diyorum, masa başında komisyonumuz çalışmaya başlasın.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, aleyhinde söz istiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, aleyhinde ben söz
istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç, imza
sahibi olduğunuz için kendi önerinizin aleyhinde söz istemeniz mümkün değil.
(AK Parti sıralarından "bravo Başkan" sesleri, alkışlar)
Başka...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, aleyhinde...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, aleyhinde söz hakkı var.
BAŞKAN -Sayın Kandoğan,
daha önce Sıvacıoğlu Divana başvurdu, aleyhinde söz istedi.
Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu konu, yani
dokunulmazlık konusu, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sürekli gündemde
tutulmaya çalışılıyor. Ben de, bu önerilerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ben, Anayasa Komisyonu üyeliği yaptım geçen yıl. Bunun üzerine
uzun uzun çalışmalar yaptık. Hem Anayasa Komisyonunda hem de Anayasa ve Adalet
Komisyonlarının karma toplantılarında bunlar uzun uzun ele alındı, konuşuldu.
Hangi ülkelerde dokunulmazlık konusu işlenmiş, cezaî yönden veyahut da hukukî
yönden hangilerinde uygulamalar var, hangilerinde yok, doktriner tartışmalarına
kadar bunun incelemeleri yapılmış; ama, görüyoruz ki, Sayın Grup
Başkanvekilimizin de belirttiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, her
nedense, tabirimi uygun görünüz, temcit pilavı gibi, ikide bir, on günde, onbeş
günde, sürekli Meclisin gündemine taşınmak isteniyor. Buradan anlıyoruz ki...
Ve muhalefeti açıkça şuna davet ediyorum: Lütfen, başka konular üzerine biraz
daha kafa yorunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yaranıza mı dokundu?! Yaranıza dokundu, yaranıza!..
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Ülkenin kalkınması, ülkenin gelişmişliği… Muhalefet olarak bolca da vaktiniz
var; lütfen, o konularda biraz daha hazırlıklı olun, Meclisin önünü açıcı
çalışmalar yapınız.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Biz onu yapıyoruz, siz yapın… Siz tıkıyorsunuz Meclisi!..
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Daha önce, Adalet Bakanı da, burada, muhtelif vesilelerle yine açıklamalarda
bulundu. Ülkede, dokunulmazlık, sadece parlamenterlere mahsus bir şey değil.
Memurlarla ilgili -ayrı ayrı kademeler halinde saymak istemiyorum- belli
usulleri var, prosedürleri var. Milletvekilleri için, sadece, adı dokunulmazlık
diye geçtiği için, bunun üzerine ısrarla gidilmeye çalışıyor; ama,
dokunulmazlık zırhına bürünmüş olan memurlar için, diğer kamu görevlileri
içinse bu hiç gündeme getirilmiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İçişleri Bakanı izin vermiyor.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Adalet ve Kalkınma Partisi olarak biz ne diyoruz; arkadaşlar, lütfen, Danışma
Meclisine de, kuruluna da üyenizi verin, birlikte çalışmalarımızı yapalım,
ortak bir şey çıkaralım. Bu konudan da biz kaçmıyoruz!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Allah allah!.. Hem de koşarak kaçıyorsunuz!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Cumhuriyet Halk Partisine mensup Sayın Atilla Kart, bir bakan hakkında,
iddianamede ismi bile geçmiyor, her nasılsa orada yer almamış, ne yapıldığı
bile belli değil diye isnatta bulundu. Ben de yerimden "takipsizlik kararı
verilmiştir" dedim. "Yok; o sıfatı kazandıktan sonra da takipsizlik
kararı verilmez." Niye verilmez?! Sayın Atilla Kart, bizzat kendisi,
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'yu şikâyet etti. Ne oldu Sayın Atilla
Kart neticesi?
AHMET IŞIK (Konya) -
Takipsizlik kararı verildi.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Evet... Neticesi ne oldu? Şikâyetiniz üzerine, Burhan Kuzu hakkında
takipsizlik kararı verildi. Milletvekili sıfatı yok muydu?! Üstelik, Anayasa
Komisyonu Başkanı sıfatı da var.
Değerli arkadaşlar,
lütfen, ciddî olalım! Ülkenin gündemi yoğundur hem içpolitikada hem
dışpolitikada. Avrupa Birliğine girmek için sürekli -tabiî ki bu konuda sizlerin de desteğiyle- Avrupa Birliğiyle
ilgili olarak çalışmalarımızı yapalım, ülkenin kalkınması yönündeki
çalışmalarımızı yapalım.
Lütfen ve lütfen, engel
olmayınız!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yolsuzlukları görmeyelim mi?!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Önümüzü açınız ve ciddî olunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Aynen iade ediyorum!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sen ciddî ol!
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
- Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri…
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika,
Sayın Kart…
ATİLLA KART (Konya) -
İsmim geçerek, yanlış değerlendirmeler yapıldı.
BAŞKAN - Tamam,
tutanaklarda bir düzeltme yapacağız, ondan sonra sizi değerlendireceğiz.
Sayın Musa Sıvacıoğlu
"uzlaşma komisyonu" yerine, sürçülisan etti, 80'lerde kalan -12 Eylül
sonrası- "Danışma Meclisi" tabirini kullandı. Onu…
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Öyle bir komisyon var yani!..
BAŞKAN - "Danışma
Meclisi" yok, "uzlaşma komisyonu" var.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) -Uzlaşma komisyonu...
BAŞKAN - Siz
"Danışma Meclisi" dediniz, onu düzeltmek için…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yanaşma meclisi vardı!..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Öyle bir şey de yok. "Uzlaşma komisyonu", "uyum komisyonu"
diye de bir şey yok!
BAŞKAN - Yok…
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yok böyle bir şey!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İçtüzükte yok.
BAŞKAN - Yani,
toplanamayan, çalışamayan; ama, söz konusu olan bir uzlaşma komisyonudur.
Danışma Meclisiyle ilgili bir olay yoktur. Onu, tutanakları düzeltmek için
vurguladım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Genel Kurulda konuşabiliyoruz; başka bir komisyona gerek yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Danışma Meclisi değil, yanaşma meclisiydi o!
BAŞKAN - Şimdi, Sayın
Kart, söz talebinizle ilgili gerekçeyi söyler misiniz.
ATİLLA KART (Konya) -
Efendim, ismim geçtiği için; bir.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Efendim, isim nerede geçti?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Geçti efendim "Atilla Kart" dedi dört defa. Dört defa Atilla Kart
dedi, tutanaklarda var.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Hayır efendim.
ATİLLA KART (Konya) -
İsmim, bir değil birkaç defa geçti.
BAŞKAN - Evet?..
ATİLLA KART (Konya) -
Ayrıca, açıklamalarım da amacı dışında yorumlandı, aktarıldı; dolayısıyla, bu
noktada kastım başka türlü yorumlanarak Genel Kurula yanlış aktarıldı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
69'a göre söz hakkı var.
BAŞKAN - Örnek olarak hangi
konuyu veriyorsunuz?
ATİLLA KART (Konya) -
Şimdi, özellikle Uzlaşma Komisyonu noktasındaki değerlendirmeler ve bir de,
Sayın Enerji Bakanına yönelik açıklamam; yani, Sayın Enerji Bakanı hakkında
neden dava açılmadığı yolundaki değerlendirmem farklı yorumlandı, farklı
sunuldu, buna açıklama getirmek istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar...
Nesi farklı yorumlandı,
onu bir açıklayın da.
ATİLLA KART (Konya) -
İGDAŞ dosyasında milletvekili sıfatını kazananlar hakkında fezlekenin
düzenlendiğini, Sayın Enerji Bakanı da milletvekili olduğu halde onun hakkında
düzenlenmediğini, yargılama aşamasında takipsizlik mi verilmiş; yoksa, nasıl
bir işlem yapılmış, bunu bilemediğimizi, o esnada da Sayın Sıvacıoğlu,
yargılama aşamasında da takipsizlik kararı verilebileceğini ifade ettiler.
Bunun, ben, yanlışlığını anlatmak istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Yani, tutanaklara bakmanızı istirham ediyorum. Sayın Sıvacıoğlu'nun ifadesinde
farklı bir yorum var. Yani, biz, Sayın Atilla Kart'ın yorumunu yapmak durumunda
değiliz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Soru soruyor Atilla Kart'a efendim.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın arkadaşımız farklı bir yorum getirmiştir. Ben, tutanaklara bakmanızı
istirham ediyorum, bir sataşma söz konusu değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kürsüden soru soruyor efendim, kürsüden Atilla Kart'ın ismini söyleyerek soru
soruyor.
BAŞKAN - Faruk Bey, ben,
Musa Beyin konuşmasını dikkatli izledim, Sayın Atilla Kart'ın gerekçelerini de
hep birlikte izledik, daha önce yapılan bir çalışmada birlikte oldukları bir
ortamdaki olayları özetle dile getirdi Sayın Sıvacıoğlu; ama, onun, tabiî,
geçmişi var, geniş bir yelpazesi var. Eksik anlatılmıştır, yanlış anlatılmıştır
düşüncesiyle kendisiyle ilgili açıklama yapmak istiyor Sayın Atilla Kart.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Zorlamayın, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tutanakları
okumaya gerek kalmadan, kısa bir süre için Sayın Atilla Kart'a söz veriyorum.
AHMET IŞIK (Konya) -
Takipsizlik kararı verilir mi verilmez mi; mesele bu.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) -
Sayın Başkan, zorlanmadan, doğrudan söz verseydiniz bu kadar uzamazdı.
BAŞKAN - Sayın Kart,
sadece, biraz önce bahsettiğiniz konulara münhasır bir konuşma yapın, başka bir
sataşmaya neden olacak konulara girmeyin.
Buyurun Sayın Atilla
Kart.
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart'ın, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, dikkat göstereceğimi bilmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Sayın Burhan
Kuzu'ya yönelik bir şikâyetimden söz ederek, Sayın Sıvacıoğlu, değerlendirme
yaptılar, o milletvekili sıfatı taşıdığı esnada da takipsizlik kararı
verildiğini söylediler. Oradaki sunuş hatalıydı. Şöyle hatalıydı: Evet, Sayın
Burhan Kuzu hakkında şu gerekçeyle ben şikâyette bulunmuştum, suç duyurusunda
bulunmuştum: Karma komisyonu aradan bir yıl geçmesine rağmen neden
toplamadığını, bunun sorgulamasını yapmıştım. Aslında, bir yıl boyunca karma
komisyonun neden toplanamadığı, neden toplanmak istenmediği şu gelinen süreç
içinde gayet iyi anlaşılıyor. Burada, komisyon üyeliğinden ayrılan bir
arkadaşımızın ifadesinin bir başka tezahürünü görüyoruz. Orada ilgili savcılık
hangi değerlendirmeyi yaptı; şunu yaptı: O faaliyetin kürsü sorumsuzluğu
kapsamında kaldığından bahisle işlem yapılmamasına karar verdi. Benim, Sayın
Enerji Bakanıyla ilgili iddiam ise, kürsü sorumsuzluğuyla uzaktan yakından
ilgisi olmayan bir olay. Hangi olay; İGDAŞ yolsuzluğu. Hangi olay; deprem
ticareti yapıldığına yönelik yüz kızartıcı nitelikte ve seçilme engeli teşkil
eden bir olaydan söz ediyorum. Öyle bir olay hakkında, milletvekili seçildikten
sonra, hiçbir adlî makam takipsizlik kararı veremez değerli arkadaşlarım.
Takipsizlik kararı veriyorsa, orada hukukdışı bir süreç var demektir; bunu,
kamuoyunun bilmesini istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Size de o yakışır!.. Emir demiri kesti!..
BAŞKAN - Alınan karar
gereğince, sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
Devlet Memurları Kanunu
ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Geçici 3 üncü madde
üzerinde söz sırası, şahsı adına söz isteyen Sayın Yakup Kepenek'te.
Sayın Yakup Kepenek,
Grubu adına konuşmuştu; şimdi, şahsı adına konuşma hakkını kullanacak.
Buyurun Sayın Kepenek.
Sayın Kepenek?.. Yok.
Sakarya Milletvekili
Sayın Recep Yıldırım; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 36 ncı
maddesinin geçici 3 üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, Sivas'ta,
toprak kayması sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza, Cenabı Hakktan
rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Geçtiğimiz hafta
içerisinde de, Türk Bayrağına hunharca saldırıda bulunan hainlerin yaptıkları
hareketleri kınıyor, saygısız, utanmaz kişilerin, en kısa zamanda, ilgililer
tarafından cezalandırılmasını bekliyorum. (Alkışlar)
Geçen hafta, burada, bu
maddenin görüşülmesi sırasında, bu kürsüden, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Başkanvekili Sayın Haluk Koç, Adapazarı Şeker Fabrikası hakkında ve Sakarya'da
verdiğimiz sözler hakkında, burada bir konuşma yaptılar. Aynı zamanda, Sayın
Bakana, soru önergesiyle soru da sordular. Tutanaklar burada, aynen
tutanaklardan okuyorum...
BAŞKAN - Lütfen, konuya
girelim.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Evet efendim.
BAŞKAN - Konu dışına
çıkıyorsunuz.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Evet.
BAŞKAN - Baştan beri konu
dışındasınız; lütfen, sadede gelin, konuya girin.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Evet.
"İktidar Partisinden
7 Sakarya Milletvekili var. Hepsini saygıyla anıyorum. Adapazarı yıkım geçirdi.
Adapazarı Şeker Fabrikasının yeniden üretime geçmesi, bölge insanı için
önemli" diyor. Aynı zamanda, tekrar buraya gelip, ikinci bir söz alıyor.
Burada da, yine, Sakarya'nın 7 milletvekili olduğunu ifade ediyor Sayın Koç.
Sakarya'da 6 milletvekili var; ama, 7 nci milletvekilinin kim olduğunu ben
bilemiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aa, çok büyük bir hata!.. Hemen dokunulmazlığını kaldıralım!
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Koç'un, eğer, bu noktada... Bizi desteklediği zaman, her zaman, Sakarya
için veya Sakarya'nın hemşerisi Hasan Fehmi Güneş Beyi, İstanbul Milletvekilini
kastediyorsa, Sakarya Milletvekili olarak ondan da memnunluk duyarım, sağ
olsunlar.
Ben, burada, kısaca, bu
hususta, geçen, Sakarya meydanlarında da Sakarya halkına söz verdiğimiz üç
husus vardı: Biri, Ziraî Donatım Fabrikası, Başak Traktör Fabrikası; ikinci
fabrika Adapazarı Şeker Fabrikası ve üçüncüsü de, TÜVASAŞ, Vagon Sanayii Anonim
Şirketiydi. Olmazsa olmaz dediğimiz bu üç ana unsurla ilgili çalışmalarımızı,
biz, harfiyen, iktidara geldiğimiz günden itibaren yerine getirmenin gayreti ve
şevkiyle... İki fabrikada problem kalmamış; yani, Başak Traktör Fabrikası şu
anda özelleştirilmiş ve 300 kişinin çalıştığı ve aynı zamanda da yan sanayie
takviye ederek, özelleştirmenin en önemli unsurlarından "Sakarya'da
özelleştirmenin başarısı" diye yerel basında da, genel basında da çıkan
Başak Traktör Fabrikası, şu anda, 2004 yılı itibariyle de 1 500 traktör yapmış,
2005 hedefi 3 000 traktör ve ihracat yapmak üzere faaliyetine devam etmektedir.
Evet, özelleştirmenin zaferidir bu, Sakarya için.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Bravo!
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Bu konuda bize destek veren tüm bakanlarımıza teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Sakaryamızın
olmazsa olmazlarından TÜVASAŞ Vagon Sanayii ise... Bunlar her zaman polemik
yapılıyor. Sayın Koç'a çok teşekkür ediyorum bunu gündeme taşıdığı için.
Açıklıkla söylüyorum, TÜVASAŞ, 1 trilyon zararda olan, devamlı yönetim
değişikliğiyle sekteye uğrayan bu fabrika, 1 trilyon 181 milyar lira, bu sene
itibariyle, 2004 yılı itibariyle kâr etmiştir.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
şimdiye kadar konuştuklarınız Devlet Memurları Yasasıyla ilgili değil.
ATİLLA KART (Konya) -
Şeker fabrikasıyla ilgili konuşuyor.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Hayır, ben, bu maddede Sayın Koç sataşmada bulunduğu için, aynı konuda, aynı
madde üzerinde devam ediyorum Sayın Başkanım.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Neresi sataşma benim konuşmamın?!
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Kısaca geçiyorum. Müsaadenizle arz ediyorum...
BAŞKAN - Lütfen, sadede
gelelim, konuya girelim.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Adapazarı Şeker Fabrikası... Kısaca geçiyorum. Bunların Adapazarı Şeker
Fabrikası... Değerli milletvekilleri, 2000 yılındaki sermayesine göre hisse
oranları şöyle: Türkiye Şeker Fabrikası Anonim Şirketi yüzde 50,42; Adapazarı
Pancar Ekicileri Kooperatifi yüzde 36, Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi
yüzde 5, Alpullu Pancar Ekicileri Kooperatifi 2,8; Amasya Pancar Ekicileri
Kooperatifi binde 3 şeklinde dağılmıştır. Bu fabrikamız Marmara Depreminde
hasar gördüğünden dolayı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Recep Bey, siz
devlet memurlarıyla ilgili yasaya gelmeden konuşma süreniz bitti. Acaba, devlet
memurlarıyla ilgili yasa hakkında da konuşacak mısınız?
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Ben, devlet memurlarıyla ilgisi var; devam edeceğim.
BAŞKAN - Peki, o konuda,
asıl konuda konuşmanız için size kısa bir süre daha söz veriyorum.
Buyurun.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Koç burada aynı madde üzerinde ifade etmiş, tutanaklar burada,
isterseniz takdim edeyim. Bu madde üzerinde konuşma yapmıştı, ben de bu madde
üzerinde yapıyorum. Takdim edeyim Sayın Başkanım, burada, tutanaklar burada.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir
şey söyleyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika.
Sayın Yıldırım bitirsin,
ondan sonra Haluk Bey.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Sayın Koç" karışıklığa sebep olur, Sayın Bakanın soyadı da Koç.
"Haluk Koç" derlerse, benim şahsım tam tanımlanmış olur.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Zabıtlar burada Sayın Koç, zabıtlar burada efendim, takdim edeyim isterseniz.
BAŞKAN - Lütfen, siz
yasayla ilgili görüşün; devlet memurlarıyla ilgili görüşünüzü arz edin.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Yasayla ilgili.
Sayın Başkanım,
müsamahanıza teşekkür ediyorum, sağ olun.
Değerli arkadaşlar, bu
fabrika, kapalı olduğu için, kendi fabrikasında şeker pancarını üretemediği
için, verilen kota çevre illerdeki fabrikalara, Alpullu, Ankara, Susurluk ve
diğer fabrikalarda işlenip, fason işlenip, 1999'dan bugüne kadar şeker üretimi
yapmaktadır, Sayın Koç.
Dolayısıyla, bu
fabrikanın özelleştirilmesi 2000 yılında, biz göreve gelmeden önce,
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 20.12.2000 tarih ve 92 sayılı Kararıyla
özelleştirme kapsamına alınmıştı; bu kapsamda, fabrikanın 17.7.2002 tarihli olağanüstü
kongresinden sonra, fabrika, kapatılmayla karşı karşıya kalmıştı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Başbakan da gitti "kapatmayacağım" diye söz verdi Adapazarılılara!
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Biz, AK Parti Hükümeti olarak, iktidara gelir gelmez, bu tasfiye kararının
kaldırılması için yoğun temaslar yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Recep Bey,
lütfen tamamlayalım; lütfen.
2 dakika zaten fazladan
kullandınız, 5 dakika 2 dakika daha 7 dakika; 7 dakikadır Devlet Memurları
Yasasına gelmediniz.
Buyurun.
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkanım, burada ifade ediyorum, bakınız, bu fabrika, şu anda,
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Hâlâ "fabrika" diyor!
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Değişikliği... Ben şeye varmıyorum, yükseğe...
Yapılan en son kararla,
Özelleştirme Dairesi Başkanlığında yaptığımız toplantılarla, 6 milletvekilimiz
ve diğer bütün yetkili bakanlıkların kuruluşlarıyla yapmış olduğumuz çalışmada,
bu fabrika özelleştirme kapsamındadır.
Sonuç olarak: Bu fabrika
çalışıncaya kadar, Adapazarı Şeker Fabrikasına verilen şeker kotasının üretimi
Türk Şeker Anonim Şirketine ait fabrikalarda yapılacaktır. Bu husus, Türk Şeker
Anonim Şirketi ile Adapazarı Şeker Fabrikası arasında yapılan bir protokolle
kararlaştırılmıştır. Adapazarı ve çevre illerimizin çiftçileri, 2005 yılında
pancar ekimine -bu yıl itibariyle- başlamıştır; bu hafta başlamıştır. Bu yılın
kotası 225 000 tondur.
Sakarya, Düzce, Bilecik,
Bolu ve Kocaeli İllerindeki şekerpancarı çiftçisi hemşerilerime, pancarınızı
ekeceksiniz, en kısa zamanda Adapazarı Şeker Fabrikası şekerinizi üretecektir
diyor ve bu hususta bize desteklerini esirgemeyen Sayın Maliye Bakanımıza,
Başbakanımıza, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, tüm milletvekillerimize -yöre
milletvekillerimize- ve bütün arkadaşlara saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Bunları biraz
kısa kesin. Genel Kurulu selamlayın, bitirelim; lütfen...
RECEP YILDIRIM (Devamla)
- Bana bu konuda yeterli müsaadeyi, sözü verdiği için Sayın Meclis Başkanıma ve
siz değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Haluk
Bey.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, tam 13 defa "Sayın Koç" lafı geçti. Herhalde, anladığım
kadarıyla, bu "Sayın Haluk Koç" olacak, ben olacağım; çünkü,
Mecliste...
BAŞKAN - Anlaşılmıyor;
şöyle, ön tarafa doğru yanaşın.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, değerli arkadaşım, konuşması sırasında "Sayın Koç" diye
hitap etti. Oysa, Sayın Atilla Koç var, Emin Koç var, Haluk Koç var...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"Halil Koç" dedi.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Halil Koç" dedi; bir de yanlış söyledi.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Üç yıldır adını öğrenememiş!..
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben,
60 ıncı maddeye göre, yerimden çok kısa bir açıklama yapıp, arkadaşa teşekkür
edeceğim.
BAŞKAN - Yerinizden, 60
ıncı maddeye göre, en kısa süre içerisinde, söyleyeceklerinizi lütfen dile
getirin.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli Sakarya
Milletvekili arkadaşıma da teşekkür ediyorum. Demek ki, geçen hafta sonunda
Sakarya ile ilgili yaptığım konuşma yankı yaptı ve bir Sakarya Milletvekilini,
gündemdışı bir konuşma dışında, kürsüde, Sakarya'nın sorunlarını savunurken
görmek benim hoşuma gitti. O açıdan yararlı bir iş yaptığıma inanıyorum.
Biz, çok net sorduk ve
çok açık cevap vermesini istedik; fakat, yine, hepsini satıyoruz, her şeyi
özelleştiriyoruz mantığıyla devam ediyorlar. Ben, tabiî, Sayın Maliye Bakanı
burada, aynı tercümeden, aynı sözlükten hoşlandığı için, ben hepsine hayırlı
satışlar diliyorum; fakat, soru şu: Bir: Adapazarı Şeker Fabrikası şu anda açık
mı kapalı mı?
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Kapalı.
HALUK KOÇ (Samsun) - İki:
Adapazarı Şeker Fabrikasında, bölgede şeker pancarı üreticisi olan
çiftçilerimizin, pancar üretimi, orada şekere dönüşecek mi dönüşmeyecek mi?
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Dönüşecek.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Verilen kota, Kütahya Şeker Fabrikasında, yüzde 28'i bir AKP milletvekili
arkadaşına ait olan, Kütahya Şeker Fabrikasında kullanılacak mı kullanılmayacak
mı?
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Hayır, öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Sayın Koç, kısa
konuşma sınırını aşıyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sakarya'nın hakkı yenecek mi yenmeyecek mi? Soru bu.
Hayırlı satışlar, Sayın
Bakanım.
RECEP YILDIRIM (Sakarya)
- Şeker fabrikası özelleşecek Sayın Koç.
BAŞKAN - Peki,
anlaşılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 4 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4.- Tütün,
Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (TEKEL) Genel Müdürlüğünün 31.12.2002
tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş, Devlete ait olup Maliye
Bakanlığına bağlı vergi dairelerince takip ve tahsil edilen her türlü vergi,
fon ve pay borçları ile bu borçlara ilişkin gecikme zammı ve faizlerine
karşılık olarak, mülkiyeti TEKEL Genel Müdürlüğüne ait ve üzerinde herhangi bir
takyidat bulunmayan taşınmazlardan, genel bütçeye dahil daireler ile katma
bütçeli kuruluşlarca ihtiyaç duyulanlar, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesine göre oluşturulacak komisyon tarafından takdir edilecek
rayiç değeri üzerinden, borçlu kurumun da uygun görüşü alınarak, bütçenin gelir
ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin Maliye Bakanlığınca satın
alınabilir. Satın alınan taşınmazların tapu işlemlerine esas olan ve yukarıda
belirtilen şekilde tespit edilen değeri miktarındaki borçları terkin edilir. Bu
fıkra uyarınca terkin konusu olacak vergi, fon ve paylara ilişkin gecikme zammı
ve faizleri 31.12.2002 tarihi itibarıyla dondurulur.
TEKEL Genel Müdürlüğünün
yukarıdaki terkin işlemlerinden bakiye borçları ile mera fonuna olan fon aslı
ve 31.12.2004 tarihi itibarıyla hesaplanarak dondurulan fer'i borçları,
2.1.1961 tarihli ve 196 sayılı 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı kanunlara
istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları uyarınca 31.12.2004 tarihi
itibarıyla TEKEL Genel Müdürlüğünün destekleme işleriyle ilgili olarak doğmuş
tüm alacaklarına (öncelikle TEKEL Genel Müdürlüğünün tahmini yıl sonu görev zararı
alacak miktarı üzerinden avans mahiyetinde tespit edilecek miktara) karşılık
aynı tutarda olmak üzere, bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla
ilişkilendirilmeksizin mahsup edilmek suretiyle terkin edilebilir.
TEKEL Genel Müdürlüğünün
ikinci fıkrada bahsedilen görev zararının, Yüksek Denetleme Kurulu tarafından
tespit edilen kesin miktarı ile ikinci fıkra uyarınca mahsup edilen miktarı
arasında doğan farklar ve taşınmazların devri suretiyle yapılan terkin
işlemlerinden sonra kuruluşun bakiye borcunun kalması halinde bu tutar
31.12.2005 tarihine kadar terkin edilebilir.
TEKEL Genel Müdürlüğünün
görev zararının Yüksek Denetleme Kurulu tarafından tespitini müteakiben
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının teklifi üzerine bu bendin gerektirdiği bütün
terkin ve diğer işlemleri yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı.
Sayın Gazalcı, aynı
zamanda şahsı adına da söz istediği için, iki konuşmanın süresini
birleştiriyoruz.
Konuşma süreniz 15
dakikadır Sayın Gazalcı.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, Maliye Bakanı dinlesin ama konuşmacıyı.
BAŞKAN- Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanı meşgul etmeyelim. Maddeler üzerinde konuşan
milletvekili arkadaşlarımızı rahatlıkla dinleyebilsin.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kişisel olarak söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Geçici 4 üncü madde, bu
madde, Tekelin 2002 yılı sonuna kadar kesinleşmiş borçlarını, Maliye
Bakanlığına olan borçlarına karşılık taşınmazlarının devrini düzenliyor. Yani,
Tekelin, Maliye Bakanlığına, kesinleşmiş, çeşitli fonlardan borcu var;
taşınmazları alıp, bu borçlar silinecek. Bu, torbanın içerisinden çıkan bir
piyango.
Değerli arkadaşlar,
Tekel, gerçekten borçlu bir kuruluş mu? Yıllardır zaten böyle bir izlenim
yarattı, bu düzenlemeyle de o getiriliyor. Gerçekten de, Tekelin, çeşitli
yasalardan kaynaklanan vergi ve kamu fonları olarak, Katma Değer Vergisi, Özel
Tüketim Vergisi, Tütün Fonu ve diğer kamu borçlarından gelen bir borcu, 397
trilyon 547 milyar TL dolayında gösterilmiş 2004 sonu itibariyle; ama, bir de,
Tekelin alacağı var. Ekici tütün piyasalarını yıllarca desteklemesinden dolayı,
196 sayılı Yasaya göre, Tekelin hazineden alacağı 536 trilyon 412 milyar. Yani,
Tekelin devlete borcu 397 trilyon -üstünü söylemiyorum- devletten alacağı 536
trilyon. Elimde, bu konuda resmî belgeler var. Yani alacağı, borcundan fazla
Tekelin; ama, biz ne yapıyoruz?.. Tekel, şimdi, dört yıldır Özelleştirme
İdaresinin elinde kurbanlık koyun gibi bekliyor. Eh, özelleştirmeden, elden
çıkmadan -güzel binaları var, taşınmazları var, kâğıt üzerinde de borçlu
görünüyor- oradan, bunları Maliye Bakanlığına alalım deniliyor.
Değerli arkadaşlar, ben,
tabiî, hukukçu değilim; ama, bir kurulun, bir kişinin hem alacağı hem borcu
varsa, borcu alacağından düşülür. Burada böyle yapılmıyor, bu 4 üncü maddede
Tekelin taşınmazları alınmak isteniyor. Tekelin, aslında, biliyorsunuz, iki yıl
önce içki kısmı özelleştirildi; şimdi iş sigara kısmına geldi.
Elimde bazı rakamlar var.
Bakın, Tekelin nasıl altın yumurtlayan bir tavuk olduğunu, Türkiye çapında
değil, dünya çapında kazanç sağlayan bir kuruluş olduğunu size rakamlarla
sergilemek istiyorum. 2000 yılında 3,5 milyarlık satış hacminin 2,2 milyar
dolarını hazineye devretmiş Tekel; 2001 yılında 3,1 milyarlık satış hacminin
1,9 milyar dolarını hazineye devretmiş; 2002 yılında 2,9 mil-yarlık satış
hacminin 1,8 milyar dolarını vermiş. Bütçemizin de yaklaşık yüzde 5'i Tekelden
gelen gelirlerle oluşuyor. Daha yeni, Sayın Bakanın yazılı sorumuza verdiği
yanıtta "Tekel Genel Müdürlüğü faaliyetleri sonucu 2004 yılında tahakkuk
eden 3,3 milyar YTL; hazineye ise 3,3 milyar YTL vergi ödemesi yapmıştır
Tekel" diyor. Yani, Sayın Bakan, yazılı soruya verdiği yanıtta da, Tekelin
hazineye büyük bir gelir getirdiğini söylüyor. Yani, Tekel, aslında zarar
etmiyor, borcu yok; ama, yıllarca, nedense, Türk tütünleri yakılıyor, boşuna
para ödeniyor. Tekel de devletin sırtında bir yük gibi düşünüldü ve maalesef,
Türk tütüncülüğü büyük ölçüde yaralandı, öldürüldü. O kadar ki, Tekelin eli
kolu bağlanırken, başkalarına teşvik ve destek verildi. Tekel, 2000 yılına
kadar pazarı kaybede kaybede, pazar payı yüzde 70'lere geldi. 2000 yılından,
yani özelleştirmeye geçtikten sonra bugüne kadar, bir yüzde 20'nin üstünde daha
pazar yitirdi. Nerede?.. Dünyada değil. Dünyadaki pazarda zaten gitmişiz. Kendi
ülkemizde, Anadolu toprağında, Fransız rejisini kovup vatan dediğimiz Tekeli
kurduğumuz yerde, Tekel, her yıl pazar yitirerek -çok acı- bugün Tekelin
Türkiye'deki pazar payı yüzde 50'nin altına düşmüştür. Yani, oyun içinde bir
oyun var. Son perdeye geldik. Ya bu perde yırtılacak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türk Halkı yabancı sigara tekellerinin Türkiye'de oynadığı oyunu
bozacak ya da teslim olup tütünümüzü öldüreceğiz; Anadolu pazarını da, Türkiye
pazarını da yabancı tekellere vereceğiz.
Değerli arkadaşlar, 1980'li yıllarda başlıyor bu oyun. Daha
eskisi de var. Ben ilk milletvekili olduğumda da tütün ve Tekel üzerine bir
araştırma önergesi vermiştim. Aradan yıllar geçti, yine verdik tütüncülüğümüzü
ve Tekeli daha kötü bir durumda bularak.
1984'te, önce dışalım
serbestisi getirildi, bir gece yarısı, bir başka madde görüşülürken. Tekel,
bütün Anadolu'ya, en küçük bakkala varıncaya kadar yabancı sigaraları dağıttı.
Sonra, dendi ki: Yabancılara satmak kaydıyla Tekel ortaklığında sigara
fabrikası kurabilirsiniz. Sonra, ortaklık kaydı, koşulu kaldırıldı; yabancılara
satma koşulu kaldırıldı. Türkiye'de yabancı tekeller bugün piyasanın istediği
biçimde üretim de yaparak, kendi tütünümüze yasak koyarak, Tekeli yenilemeyerek
pazarımızın yarısını kaybettik. Şimdi, öteki yarı kalan pazar ne olacak?
Değerli arkadaşlar,
önergeler verdik burada sigara üstüne, sigara sanayimiz gidiyor, tütüncülüğümüz
gidiyor, Tekel gidiyor diye; ama, nedense AKP'li arkadaşlar, 3 Kasım 2002
seçimlerinden önce tütüncüye verdiği, Tekel işçisine verdiği sözleri çok çabuk
unuttular, iktidar olduktan sonra IMF'ye tam teslim oldular bu konuda ve
temelli, desteklemekten vazgeçtiler. Şimdi sözleşmeli tütün dikimi var
Türkiye'de ve öyle bir sözleşme ki, üretici örgütsüz. Cumhurbaşkanımız bu Tütün
Yasasını geri göndermişti, aynı sakıncalara işaret etmişti. Maalesef, tütün
üreticisi örgütsüz olduğu için, büyük tekellerin buradaki temsilcilerinin
verdiği sözleşmeleri imzalıyor, hiçbir hakkı hukuku yok, nitelikli tütün üreten
yerlerde o sözleşmeli tütün dikimi bir ölçüde oluyor; ama, kimi yerlerde tüccar
da uğramıyor, ne devlet uğruyor ne tüccar uğruyor. Tütün üreticisi tütünü dikse
bile satacak kimse bulamadığı için, açık artıracak bir altyapı olmadığı için,
bir pazar olmadığı için, piyasa işlemediği için, işsizliğe, açlığa terkedilmiş
durumdadır.
Önergelerimiz kabul
edilmeyince, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir tütün Tekel komisyonu kurduk ve
iki haftadır tütün üreticilerini dolaşıyoruz, sigara fabrikalarını dolaşıyoruz.
Denizli'ye gidildi, Samsun'a gidildi, Tokat'a gidildi, Malatya'ya gittik,
Manisa ve Akhisar'a gittik. Keşke AKP'liler de olsaydı yanımızda o köylerde,
kasabalarda, yaprak tütün, Tekel işçileriyle görüşürken, Tekgıda-İşle
görüşürken.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Akhisar'dan bir şey anlatacağım size. Akhisar Sigara Fabrikasının temeli
1977'de atılmış. Temeli atılırken oraya alınan kişi emekli olmuş, Akhisar
Sigara Fabrikası hâlâ bomboş duruyor. 220 trilyon para harcanmış Akhisar Sigara
Fabrikasına. 20 trilyon daha harcansa, Akhisar Sigara Fabrikası, harıl harıl
çalışacak, tütüncünün yüzü gülecek, oradaki ürettiğimiz, gerçekten dünyanın
ünlü tütünlerinden, katıksız tütünlerinden yapılan sigaralar içpazarımızda söz
sahibi olacak, belki dışpazarda söz sahibi olacak; ama, otuz yıldır Akhisar
Sigara Fabrikası, kasıtla, bilinçle, işletilmiyor ve komik bir ödenek
ayrılıyor, badana boyaya gidiyor, o binalar bomboş duruyor. Bu arada, atı alan
Üsküdar'ı geçiyor. Yabancı fabrikalar, durmadan fabrika yapıyorlar ve Tekeli
alıp, aslında, sigara fabrikalarımızı değil, markamızı, pazarımızı almak
istiyorlar. Bunu sizler de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
Malatya Sigara Fabrikası, yüzde 10 kapasiteyle çalışıyor. Malatya'daki tütün
üreticileri, artık tütün dikemiyor. Biraz sonra Malatya Milletvekilimizi de
dinlersiniz belki. Onlara, kala kala, tütüncülükten yadigâr olarak borç kalmış.
1990'lı yıllarda, Sayın
Bakanım, Tekel, 200 kilo -son zamanlar- tütün almıştı biliyorsunuz. 200 kilo
tütün alırken, adamı Bağ-Kurlu olmaya yasa zorunlu kılmış, ilintilemiş
Bağ-Kurla ve adam, kendi bilgisi dışında Bağ-Kurun üyesi olmuş, milyarlarca
borç gelmiş. Şimdi, tütün dikemiyor. Bir ihbarname geliyor kendisine "şu
kadar borcunuzu ödeyeceksiniz" diye. O da yetmiyor, yeşilkartını da iptal
ediyor. Bu bir zulümdür arkadaşlar, bu bir işkencedir; halkımıza, tütün üreticisine
yapılmış, gerçekten, bir işkencedir.
Şimdi, bu ülkede Fransız rejisi kovulurken, yalnız
düşman kovulmamıştır, bizi iliklerimize kadar sömüren, kolcularla öldüren o
reji düzeni de kovulmuştur ve işçilerin, Tekel işçilerinin söylediği
"Tekel vatandır, vatan satılamaz" dedikleri o kuruluş olmuştur.
Bakın, ben, özelleştirme,
belki, sizin siyasetinizde, kimi konularda haklı olabilir; ama, Tekelin
özelleştirilmesi, hele yabancılara satılması, çok büyük sakıncalara yol
açacaktır arkadaşlar.
Türkiye nüfusu 70 000
000, şu anda 25 000 000 insan sigara içiyor ve 7 katrilyon bir para dönüyor
burada, sigara pazarında 7 katrilyon bir para dönüyor. Değerli arkadaşlar,
bütünüyle bunu devir mi edeceksiniz?
Bakın, Türk tütünleri,
ancak, yabancı sigaralarda, Virginia ve Burley'in içinde yüzde 15 katık
olabiliyor; blendet sigara yapılırsa o kullanılıyor. Yani, Türkiye'de en fazla,
bundan sonra, olsa olsa yüzde 15'lik kadar bir katık için, harmanlama için
tütün kullanılır. Onu da belki Yunanistan'dan getirir; çünkü, Yunanistan'daki
tütün üreticisi destek görüyor, bazı ülkelerde destek görüyor.
Bu nasıl anlayış? Değerli
arkadaşlar, yılda 3,5 katrilyon Tekel bir gelir hazine veriyor. Şu anda,
Tekel'de, maalesef, çıkarıla çıkarıla, 15 000 civarında işçimiz kalmıştır.
Bakanın son verdiği rakam, 15 035 işçi çalışıyor. Bir zamanlar, bu, 50 000'di;
Türkiye'de 500 000 tütünle uğraşan aile vardı. Şimdi, bunlar, 330 000'e indi.
Üretim düştü, işçi düştü; ama, sigara tüketimi azalmadı, sigara tüketimi arttı.
Diyebilirsiniz ki, sigara insanlığa zararlı, olmasın varsın, kapatalım; ama,
hayır, yine zehirlenecek Türk Halkı. Yabancı ülkelerin sattığı Virginia ve
Burley tütünlerinden yapılan sigaralar satılacak. Üstelik, benim halkım, tütüne
sigara diye bakmaz, tütüne geçim diye bakar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu,
toparlayalım lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Aynen, üzüme şarap diye
bakmadığı gibi. Siz, tütünün yerine, şimdi, bağ diken insanlara -benim ilçem de
dahil, beş yılda yetişen bağlar yetiştirildi o kıraç topraklarda- yüzde 118,8
artı KDV, son, 1 Şubatta vergi koydunuz. Bağcı ayakta şimdi, şarap üreticileri
dert yanıyorlar.
Değerli arkadaşlar, peki,
tütüncülüğü öldüreceksiniz, bağcılığı öldüreceksiniz, sigara sanayiini
öldüreceksiniz, şarap sanayiini öldüreceksiniz, neyle geçinecek bu insanlar, ne
yapacak; göç mü edecekler, işsiz mi kalacaklar, hırsızlık mı yapacaklar, ne
yapacaklar?! Bakın, Tekel konusunda gündemdışı birkaç kere konuştum, bu konu
çok önemli, yurtseverlik konusu; gerekirse gizli oturum yapalım, hangi tekeller
Türkiye üzerinde oyunlar oynuyor, bunu araştıralım dedim. Peki, bu Meclis bunu
yapmayacaksa neyi yapacak?!
Sayın Bakanım, eğer
içinizde kırıntı yurtseverlik, ülkeseverlik, alınteriseverlik varsa, Tekeli
özelleştirmeden çıkaracaksınız. Özelleştirme İdaresinin duvarları sağır, orada
Tekel işçileri bağırıyor. Yarın büyük SEKA'larla karşılaşacağız; gelin, hem
tütün üreticimizi koruyalım hem hazineye Tekelden gelen bu büyük kaynağı
kurutmayalım. Bakan diyor ki "onlardan da vergi alırız, sen merak
etme." Hayır, hayır, hayır... Çimentoda gördük onu, başka şeylerde gördük;
özelleştirmenin Türkiye'yi getirdiği noktayı gördük. Tekelin özelleştirilmesi
başka bir şey; ürünün öldürülmesi, tütünün öldürülmesi demek, sigara sanayiinin
öldürülmesi demek. Tekel, gerçekten bekliyor...
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen, Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlar, o yüzden,
Tekeli özelleştirmeden çıkarmalıyız, kolunu kanadını kırmamalıyız, hele hele
yabancılara satmamalıyız; tütün üreticilerinin kulakları burada, Tekel
işçilerinin kulakları, gözleri burada. Gerçekten, onları dinleyelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
şahsı adına bir söz isteği daha var; ikisini birlikte yanıtlamak ister misiniz?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Peki, hay hay.
BAŞKAN - Hay hay.
Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu şahsı adına söz istedi.
Ferit Bey, bir dakika
bekleyin lütfen; bir açıklama yapmamız gerekiyor.
Geçici 3 üncü maddede
kalınmıştı geçen defa ve geçici 3 üncü maddede, hem Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına hem de şahsı adına söz istemiş olan Ankara Milletvekilimiz Sayın
Yakup Kepenek, geçen hafta, iki konuşmayı da yapmış; ama, Divan, atlamışız biz;
şahsı adına konuşmasını yapmamış diye düşünmüşüz ve onu, kürsüye çağırmışız,
bir yanlışlık olmuş. Divan adına, Sayın Yakup Kepenek'ten özür diliyoruz.
Buyurun.
Süreniz 5 dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
çok değerli üyeleri; Sayın Bakanım, hafta sonu Malatya'daydım. Sadece, tütün
üretici bölgelere gittik, 5 kişilik bir milletvekili ekibiyle. O manzaraları
size sunuyorum: Yaklaşık 500 tane tütün üreticisi vardı. Hastaneye gidecek,
ekmek alacak, ceplerinde parası olmayan insanlar. Hepsinin, Bağ-Kura, 200 kilo
tütün, değerli milletvekilleri, 200 kilo tütünden dolayı -yani, kota 200
kilodur biliyorsunuz bir kişiye- zorunlu Bağ-Kur üyesi oldular; bundan dolayı
da, her birinin, minimum borcu 7 milyar, 8 milyar, 10 milyar ve hiçbiri,
borçları ödenmediği için de, hiçbir sosyal güvenlik, yani, sağlık olarak hiçbir
sosyal güvenlik kurumundan yararlanamıyorlar. Manzara bu. 2004 yılı tütünleri,
kesinlikle daha alınmadı, bekliyor depoda. Eğer... 200 kilo tütün teslim edecek
Tekele ve para alacak. Şimdi, böyle bir insandan, böyle bir insanlar grubundan,
haykırmak, nefret ve inanın, bu insanlar perişan. Bu, birinci, işin birinci
yanı, sosyal yanı, Sayın Bakanım.
Sayın Bakanım, bu ülke
bizim. Eğer, bir ülke, kendi ürününe katmadeğer yaratmayıp, kendi ürününü dünya
pazarına sunmadığınız sürece Sayın Bakanım -bu ülke de sosyal devlet- bu
ülkenin ekonomisi düzelmez, hep birilerine el açarız, hep birilerinden para
bekleriz.
Tütün, bu ülkenin
yaklaşık 400 000 ailesinin, yani, 2 000 000 nüfusun ekmeği Sayın Bakanım.
Özelleştirme süreci başladı. 30 000 dolar yatırırsanız şartnameyi veririz dedi
Özelleştirme İdaresi. Yani, diyor ki "bu şartnameyi 30 000 dolar yatırana
veririm. İki, 5 fabrikayı toptan satıyorum."
Sayın Bakanım, adres
belli; ya American Tobacco ya Japon Tobacco. Ne olursunuz, gelin, bu ülkede
kendi katma değerimizi yaratacak, kendi markamızı yaratacak, kendi ürünümüzü
yaratacak bu fabrikaları özelleştirmeyin. En fazla 100 000 000 dolarlık yeni
bir yatırımla, ilave yatırımla, Türkiye'de tüm sigara fabrikaları dünya
pazarına hâkim olacak sigara üretimi yapar. Biz, tütün üreten bir ülkeyiz;
tütünü yok edeceğiz. Eğer bu fabrikalar özelleşirse, iki sene sonra, tek bir
gram Türk tütünü alınırsa namerdim, almayacaklar; kendi tütününü getirecek.
Onun için, Sayın Bakanım,
hassaten, 2 000 000 nüfus adına, sizin burada yapacağınız bir şey var; Tekeli
çıkarın özelleştirme kapsamından. Gelin, Türk köylüsüne, Tekel çalışanına bir
müjde verin, ülke adına, ulus devlet adına, millî ekonomi adına. O zaman, bu
ülkenin insanı sizi omuzlarına alır; ama, hâlâ, 5 fabrikayı blok sattığınız
zaman, hiçbir Türk müteşebbisi bunu alamaz. Özelleştirme İdaresi, acaba, bu
fabrikaları yabancılara satmak üzere mi bunu böyle yaptı?! Başka bir şey
düşünemiyorum. Ulus devlet, millî ekonomi kavramı ortadan kalkıyor. Birilerinin
eline bakacağız Sayın Bakanım, 1 gram tütünümüz alınmayacak.
Sayın Bakanım, bu açıdan,
kendi markamızı yaratmazsak, kendi katmadeğerimizi yaratmazsak aç kalırız;
köylü aç kalır, ülke aç kalır. Çünkü, tütüne giden para, ülkenin her karış
toprağına gidiyor, her yere gidiyor; gıdacıya gidiyor, tamirciye gidiyor,
otomobil tamircisine gidiyor, traktör tamircisine gidiyor; o ilde ekonomik bir
aktivite başlıyor Sayın Bakanım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yine, bu maddede, Tekel arazilerinin Maliye Bakanlığına devri
öngörülüyor. Sayın Bakanım, başımdan geçen bir olayı, size arz ettim, sağ olun,
ilgi gösterdiniz. Malatya'da Tekel Sigara Fabrikasının kullanmadığı -sadece
birileri otopark olarak kullanıyor, otopark; yani, hiçbir kimse işletmiyor,
değnekçiler orayı çalıştırıyor- üretimle ilgisi olmayan bir yer... Siz
lütfettiniz, Millî Eğitim Bakanımızla görüştük, Sayın Bakanım, lütfederseniz,
buraya, devlet-vatandaş işbirliğiyle bir okul yaptırmak istiyoruz biz dedik.
Dilenip yaptırıyorum Sayın Bakanım ben bunları. Yapacak adamı buldum. O yörede
çok önemli bir okul ihtiyacı vardı... Hakikaten önce lütfettiniz; ama, sonuçta
Özelleştirme İdaresinden bir cevap geldi: "Bu arazi özelleştirme kapsamına
alınan Malatya Sigara Fabrikasının arazisi olduğundan hiç kimseye
verilemez." Özelleştirme şartnamesinde her fabrikanın arazisi belli, yarın
sattığınız insanlar çıkıp size dava açabilir. Sayın Bakanım, onun için, bu
maddedeki amacınızın -özelleştirme kararınız devam ettiği sürece- çok
gerçekleşeceğine inanmıyorum; çünkü, yarın orayı alacaklar diyecektir ki:
"Arkadaş, bu araziler özelleştirme kapsamı içindeydi, bunları sen
satamazsın." Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Saygılar sunarım,
teşekkür ederim; ama, bu okul yerini verirseniz Sayın Bakanım, okulu
yaptıracağım, size şeref sözü veriyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Size inanıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, söz
sizin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Tekelin borçlarının mahsubuyla ilgili bir madde görüşülüyor. Bu
arada, tabiî, Tekel konu ediliyor.
Tekelin özelleştirilmesiyle
ilgili olarak, son günlerde çok fazla yanlış bilgilendirmeler, maalesef,
kamuoyuna ve bilhassa Tekel camiasına yönelmiş durumda ve bundan dolayı da
Tekel işçilerinde, zaman zaman, rahatsızlıklar oluyor.
Şimdi, muhalefet yapmak
iyi, güzel bir şey, demokrasinin de bir icabı; yalnız, bazen öyle yanlış
bilgilerle mücehhez oluyorsunuz ki, o bilgilerle, burada, sanki doğruymuş gibi,
duygu yüklü birsürü konuşmalar yapılmakla kalmıyor; ayrıca, oralara gidip,
oralarda da yanlış bilgiler veriyorsunuz. Sıkıntı bu.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Nesi yanlış, Sayın Bakan?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size söyleyeyim. Bu özelleştirmeyi
nedense bir türlü içinize sindiremediniz.
Bakın, Tekel yahut da
sigara fabrikalarının Bulgaristan'da bile özelleştirildiğini biliyor musunuz?
Bulgaristan'da... Fas'ı söylemiyorum, burnumuzun dibindeki Bulgaristan'ı
söylüyorum. Gidin, her yerde bu özelleştirilmiş.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Vergileri toplayamıyorsunuz!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Verilen bilgilere bakın, ne kadar yanlış. Deniliyor ki,
Tekel, şu kadar milyar Yeni Türk Lirası veyahut da şu kadar trilyonu ödedi.
Değerli arkadaşlar, bu
aldığımız vergi, hepsinden alınan vergi, ötekiler Tekelden de fazla ödüyorlar.
Şimdi, Tekel ödüyor, ötekiler ödemiyor diye bir şey yok. Sigara üzerinden
alınan vergileri herkes ödemek mecburiyetinde, kimin üretimi daha fazlaysa, o
daha fazla ödüyor parayı.
Katrilyonlarla vergi
topluyoruz biz bütçeye, 6 - 7 katrilyon lira topluyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Toplayamadığınız ne kadar, Sayın Bakan?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Türk tütüncülüğü ne oluyor, Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Türk tütüncülüğünden de bahsedeceğim.
Bakın, size başka bir
şeyden bahsedeceğim, burayı bilmiyorsunuz; Tekelin borçları -yahut da
alacakları diyelim- birikmiş, birikmiş ne kadar olmuş biliyor musunuz; 2004
sonu itibariyle 536 trilyon lira Tekelin alacağı var; görev alacağı, bu görev
zararı. Nedir; alınmayan, yakılacak olan tütünleri alıyorsunuz, alıyorsunuz,
alıyorsunuz, bu milletin cebinden 500 trilyon liradan fazla para
çıkarıyorsunuz. Buna, bir dur demek yok mu allahaşkına?!
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- 95'ten bu yana 1 gram tütün yakılmadı.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Burada daha çok, daha fazla bu.
"Efendim, buradan da
alalım tütünü, şuradan da alalım tütünü..." Evet, alalım, güzel de, bu
tütün işlenecek tütün mü, millete yarayan tütün mü, onu düşünmeden "kim bu
kadar veriyorsa, ben 5 lira daha üstüne veririm" mantığıyla alınan,
yıllarca alınan, yüzlerce trilyon liraya mal olan tütün parasını millete
ödetiyorsunuz canım, olur mu bu?! Yetmiş milyon insandan vergileri
toplayacağız, 100 trilyonları buraya vereceğiz! Bu adalet mi, bu sistem mi;
yani, olur mu böyle şey?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türk tütüncülüğüne
gelirsek; Türk tütüncülüğünün esas gelişmesi, Türk tütüncülüğünün kalitesinin
artırılmasıyla mümkündür ve inanın, Türkiye'de, tütüncülük daha da
gelişecektir; ama, para etmeyen tütünleri üretmek suretiyle değil, hakikaten
üretime sarf edilen tütünleri geliştirmek suretiyle Türk tütününün ekonomideki
yeri fazlalaşacaktır.
Bakınız, şimdi Avrupa
Birliği tütündeki sübvansiyonları kaldırıyor, Yunanistan sübvansiyon
alamayacak, bizim en büyük rakibimiz. Bundan sonra herkes gelecek. Şark
tütününü muhakkak surette harmana girmek mecburiyetindedir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Yüzde 15 Sayın Bakan, yüzde 15.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şark tütünü, gelip ancak Türkiye'den alacaklar.
Özelleştirmeye gelince;
değerli arkadaşlar, özelleştirme demek, işçileri çıkarmak demek değildir.
Özeleştirme demek, fabrikaları kapatmak değildir. Özelleştirme demek,
tütüncülüğe balta vurmak değildir. Özelleştirme, bunu bir mantık çerçevesinde,
ekonomiye yük olmaktan çıkarıp, ekonomiye katkı sağlayan bir mekanizma haline
getirmektir. Bunu, yüzlerce defa anlattık çeşitli platformlarda; tekrar
anlatıyoruz. Burada öyle bir manzara çiziyorsunuz ki, fabrikalar kapanıyor,
kimse tütün ekemeyecek, efendim mahvoluyor gidiyor. Madem mahvoluyor gidiyordu
da, Tokat Sigara Fabrikası için, işte, hep beraber "lazım değil bize
hard-box makineleri" dediniz, kabul etmediniz.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Biz öyle demedik.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Dediniz canım, bırakın allahaşkına!
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Siz söylediniz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Hayır canım! İşte, dediniz, birsürü şeyler getirdiniz.
Bizim gruptaki arkadaşlar da "madem öyle, sizin dediğiniz olsun"
dedi.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Hükümetsiniz, yapsaydınız doğrusunu biz yanlış söylüyorsak!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Yanlış söyleyip doğrusunu yapma!.. Doğruyu söyleyin!
Muhalefetlik kolay değil! Doğru, iyice gidin, anlayın! Bakın, şimdi 536 trilyon
lira görev zararı bu milletin üzerine yüklenmiş, yıllarca, kullanılamayan,
yakılan tütünleri aldığımız için...
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
On senedir tütün yakılmıyor.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Aldığımız için...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- 1995'ten bu yana tütün yakılmıyor.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, Tekel; Tekelin
özelleştirilmesi. Ne olacak Tekel özelleştirildiği zaman; yeni alacak olan
kimseler -herhalde burasını babasının hayrı için almıyor- buraya daha modern
makineler getirecek, daha yatırımlar yapacak. Bunu, bu işi, ya devletin yapması
lazım yahut da özelleştirip özel sektörün yapması lazım. Devletin şu anda
yatırım imkânları olmadığı için, devletin zaten ekonomik faaliyetlerden çekilmesi
gerektiğine inandığımız için bu özelleştirmelere devam ediyoruz ve burada, hem
Tekel daha yüksek katmadeğerlere ulaşacaktır, daha rantabl çalışacaktır ve o
sigara fabrikalarının da bacaları daha iyi tütecektir. Bugün, şimdi, özel sektöre
izin verdi bu Meclis, sizler verdiniz hep beraber.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Biz vermedik...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Siz belki yoktunuz o zamanki kararda; ama, verildi. Şu
anda özel sektör fabrikalarında çalışan işçiler herhalde bizim vatandaşlarımız,
başka memleketten gelip çalışmıyorlar. Dolayısıyla, oradakiler de tütün işçisi,
Tekelde çalışan da tütün işçisi; yani, bu devletçilik düşüncesini artık
bırakmanız lazım. Burayla bir yere gidilemiyor, olmuyor. Özelleştirmeyi yapmak
mecburiyetindeyiz.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)-
Doğru yapın, doğru!..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Bakınız, ileri çağdaş ülkelere bakınız, hepsi
özelleştirmelerini tamamlamış. Biz, 80'lerden beri hâlâ konuşuyoruz bunu ve
öyle yanlış işler yapıyoruz ki, hem özelleştirilecek diye yatırım da yapılmamış
yıllardır, yıllardır yapılmamış yatırım hem de devletin üzerine yük haline
getirilmiş; yazık, günah.
Gittiniz, işte, SEKA'da
da birsürü şey yaptınız, orayı ziyaretler ettiniz, bilmem neler; SEKA'yı
söktürmeyiz, ettirmeyiz falan falan... Trilyonlarca parayı milletin üstüne yük
mü yüklemek istiyordunuz; onu söyleyin.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Nerede trilyonlarca?!. Yok öyle bir şey!..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Yetmiş milyona hakaret ediyorsunuz onu demekle; yanlış
oluyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Lütfen, lütfen... Ne hakaret edilmesi?!.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Milletvekilleri gezmesin mi, görmesin mi?!.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Lütfen, şu sözünü geri alsın.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Evet, o kadar zararları...
BAŞKAN - Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Ben, toplayacağım fakir fukaradan vergileri, lüzumsuz
politikaların uğruna heba edeceğim; olur mu böyle şey!
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Lütfen, düzeltin Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakikanızı rica ediyorum. Yani, muhalefet partisinden veya İktidar Partisinden
milletvekilleri de ziyaret ettiler, herkes ziyaret etti; ama, onları
"millete hakaret ediyor" diye itham etmeniz doğru değil. Bu sözünüzü
lütfen geri alın.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Peki, tamam, geri alıyorum.
O zaman, yetmiş milyona
yazık ediyorsunuz, yazık ediyorsunuz, yazık! Toplayacağım fakir fukaradan
vergileri, ondan sonra zarar eden fabrikaların zararını ödeyeceğim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Öyle değil, onun sebebi başka...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Olmaz!.. Olmaz!.. Olmaz!...
Bakın... Bakın, doğruda
birleşelim. Hakikat neyse onda birleşelim. Bütün hepimizin vazifesi, hepimizin
isteği, arzusu, bu milletin refah düzeyini artırmak değil mi?!
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Böyle mi artacak?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Evet, işte böyle artar. Öyle derseniz, artmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir de, Malatya
Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Bey, şimdi, okulla ilgili olarak, ben, tekrar
ilgileneceğim; ama, burada, "ben bakana inanmıyorum" deyip de, sonra,
tekrar, "bunu yapar mısın" dersen; bak, o zaman olmaz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Öyle, bakana inanmıyorum demedim. Hayır... Hayır...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - İnanacaksın, bana inanacaksın, ben doğruları söylüyorum,
Sayın Aslanoğlu.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Ben inanmıyorum.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Siz inanamazsınız zaten. Hiçbir zaman inanmadınız,
inanamazsınız.
Saygılar sunuyorum
arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ben öyle demedim.
BAŞKAN - Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu öyle bir söz söylemediğini söylüyor; yanlış anlamışsınız.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - O zaman ben yanlış anlamışım.
BAŞKAN - Anlaşıldı o
zaman.
Buyurun Haluk Bey.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Sayın Maliye Bakanı konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun söylemleriyle millete hakaret ettiğini ifade etti. Bu konuda kısa bir
açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) - Geri
aldı... Geri aldı...
BAŞKAN - Haluk Bey, ben,
o sözü söyler söylemez Sayın Bakan, o sözün söylenmemesi gerektiğini, yanlış
olduğunu, orayı sadece...
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu
konudaki, kısa...
BAŞKAN - ...sadece
Cumhuriyet Halk Parti milletvekillerinin değil, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin, başkalarının da ziyaret ettiğini ve onları millete hakaret
ediyor görmemek gerektiğini, bu sözü geri almaları gerektiğini söyledim; Sayın
Bakan da geri aldılar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
60 ıncı maddeden, kısa bir açıklama istiyorum, hak istiyorum.
BAŞKAN - O zaman,
yerinizden, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Maliye Bakanı,
zaman zaman, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin konuşmaları üzerine kürsüye
gelip, ekonomi hakkında, özelleştirme hakkında, böyle ders verir gibi bir
edayla konuşma âdeti edindiler.
BAŞKAN - Kısa olalım,
kısa...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, bu millete hakaret etmeyi
bırakın, bu ulusun, bu milletin özdeğerlerini savunarak bu millete iyilik
etmektedir. Bu, çok net ve açık bir tutumdur. Yani, özelleştirme, ekonomide
başvurulabilecek bir enstrümandır; bunu kabul ediyoruz. Çağdaş ekonomilerde
özelleştirme, gerektiğinde başvurulacak bir enstrümandır; ama, Türkiye gibi,
büyük uluslararası güçlerin, yaşadığımız coğrafyada orta ve uzun vadeli
hedefleri, stratejileri düşünülürse, Türkiye'deki stratejik devlet
yatırımlarının, Türk Hava Yolları gibi, Tekel gibi, Petkim gibi, TÜPRAŞ gibi,
Erdemir gibi, bu tipte, stratejik ulusal yatırımların Türkiye'nin elinde
kalmasının, ulusal değer olarak kalmasının önemini savunuyor Cumhuriyet Halk
Partisi. Ama, şurada şunu da ifade etmek istiyorum: Bakın, TMSF'nin elinde
bulunan bazı yayın kuruluşlarının yabancılara blok satışı konusunda en çok
itiraz, CHP kadar, AKP Grubundan da geldi. Sayın Maliye Bakanının özelleştirme
mantığına ben hayranım; satalım, bedavaya satalım diyor. Yani, Balıkesir
SEKA'da -bugün konuşuldu- 1 100 000 dolara satıp, içini boşaltıp, 10 000 000
dolara alıyor; bu mu vatana hizmet, Sayın Bakan; bu mu vatana hizmet; yoksa, bu
milletin hakkını savunmak bu mu sizce?! Yazıklar olsun...
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, "yazıklar olsun" oluyor mu?!
AHMET IŞIK (Konya) - Geri
alsın, Sayın Başkan, geri alsın!..
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, şimdi, tüm Genel Kurula hitap ediyorum: Konuşmalarımız sırasında
kırıcı olmamak gerekiyor, bazı ağır sıfatları kullanmamak gerekiyor; o nedenle,
Sayın Bakanı, konuşması sırasında uyardım ve sözünü geri almasını rica ettim,
"vatana ihanet ediyorlar"
sözünü.
"Yazıklar
olsun" da, ağır kaçan bir sözdür.
AHMET IŞIK (Konya) -
Kastını aştı...
BAŞKAN - Sayın Koç'un
-zannedersem- nezaketi, onu kullanmamış olmayı tercih eder.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Evet, düzelteme ihtiyacı duyuyorsanız düzelteyim. Türkiye'nin yararına olan her
harekette Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Bu sözümü, bu kapsam dışında
değerlendiriyorsa geri alıyorum; ama, onun dışında, yazıklar olsun sözünü, aynı
mantığı savunan herkes için bir kere daha ifade ediyorum.
AHMET KAMBUR (Tekirdağ) -
Geri mi aldı şimdi?!
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Geri mi aldı?!
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Üzerinize alınmayın...
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlar, şimdi, soru-yanıt kısmına geçiyoruz.
İlk soru, Sayın Haluk
Koç'un.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın
Bakana şu soruyu yöneltiyorum:
Sakarya Milletvekili
arkadaşım Recep Bey demin bir konuşma yaptılar. Ben, Sayın Bakanın ağzından da,
Adapazarılılara… Adapazarı'nın 6 tane AKP milletvekili var; ama, Cumhuriyet
Halk Partililerin hepsi de yedinci milletvekili olarak görev yapıyorlar Sakarya
için.
Şu soruyu soruyum...
Sayın Bakan, dinlerseniz
lütfedip.
Adapazarılılar,
Sakaryalılar şunu öğrenmek istiyorlar ve Sayın Bakanın ağzından bunun yanıtını
öğrenmek istiyorlar: Adapazarı Şeker Fabrikası üretime geçecek mi; ama
devlette, ama özelde? Bu birinci.
İkincisi; Adapazarı ve
çevresindeki şekerpancarı üreticileri, ürettikleri şekerpancarının
Adapazarı'ndaki şeker fabrikasında şekere dönüştüğünü yaşayacaklar mı
yaşayamayacaklar mı?
Sayın Bakan, lütfedip
buna cevap verirseniz, tutanaklardan Sakaryalılar da izlemek durumunda
kalacaklar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, sorularınız görüşmekte olduğumuz maddeyle ilgili olsun lütfen.
Sıra, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'da.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan Tekelin
özelleştirilmesini savunurken "devletçi bir anlayış artık kalmıyor"
dedi. Geçen sefer -Tekeli almasına ramak kalmıştı- 1 150 000 000 dolar veren
Japon Tobacco, Japonya'da -Maliye Bakanlığı yüzde 60 payına sahip- bir devlet
tekeli. Bu Japonlar bu kadar akılsız mı ki, kendi ülkelerinde devlet tekeli
olan büyük bir firma, Türkiye'deki Tekeli almak istiyor?! Sayın Bakanım, bu,
bir pazarı almak değil mi; Türkiye'deki pazarı almak değil mi? Yani, bu,
devletçilik, özel teşebbüsçülük değil, ülkemizin pazarlarını satmak değil mi?
İki: Özelleştirilecek bir
şey -biz mantık olarak karşıyız ama- öldürülerek, kolu kanadı kırılarak, içi
boşaltılarak, imajı yaralanarak verilecek bir kuruluşla; üretimde fazla,
pazarda fazla, canlı olan bir kuruluş daha iyi değil mi? Sonra, Türk
tütüncülüğü, yabancı sigaralar burada çok satılırsa -son on yıllık gelişme o-
nasıl gelişme gösterecek? Siz, burada diyorsunuz ki: "Türk tütüncülüğü
gelişecek." Hayat öyle göstermiyor.
Bunları istiyorum ve
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Enis
Tütüncü.
Arkadaşlar, ne kadar
kısa, vurucu soru sorarsanız, o kadar çok arkadaşa soru sorma fırsatı ortaya
çıkar; süremiz sınırlı. Bu uyarıyı da yapmış bulunuyorum.
Buyurun Enis Bey.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, son ÖTV artışı,
gerçekten, özellikle üzüm üreticilerine çok büyük bir darbe vuruyor dolaylı
olarak, Tekelin özelleştirilmesi sonucu. Biliyoruz ki, tütün üreticileri,
özellikle Denizli yöresinde üzüme yöneldiler; fakat, son ÖTV artışıyla,
özellikle içkilere ve şaraba getirilen bu yüzde 118 oranındaki vergi artışları,
üzüm üreticilerini çok büyük ölçüde perişan etti.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; aslında, bu ÖTV konmadan önce, geçen sene Tekirdağ'da şarap
üreticileri büyük ölçüde piyasadan çekildiler ve üzüm üreticileri, en fazla 130
000-140 000 liraya şaraplık üzümünü sattılar; oysaki, 2003 yılında 220 000
liraya satılmıştı. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Üzüm üreticilerini, Tekelin
de devreden çekilmesi sonucunda çok büyük bir şekilde yaralayan bu hükümet
politikası acaba sürdürülecek midir? ÖTV'nin bu çerçevede indirilmesi, üzüm
üreticilerinin rahatlatılması açısından düşünülmektedir?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, konuşmanızda, bir kere -ona sonra geleceğim- çok
kaliteli tütün üretilecek ülkede ve tütün kalitesi yükselecek, katmadeğer
yaratılacak dediniz. Türk köylüsü şunu
soruyor: Acaba, siz bize öğrettiniz de, kaliteli tütün ekmedik mi?.. Bugüne
kadar, kaliteli tütün ekmeyi, acaba, dediniz de, biz mi ekmedik? Kaliteli tütün
ekmek, özelleştirme sonrası mı acaba planlandı; yani, Türk köylüsü illa
özelleştirmeyi mi beklemek zorundaydı?
Sayın Bakanım, ikinci
sorum: 8 Şubat dediniz, 8 Mart dediniz, 8 Nisan dediniz ve blok satış hâlâ
devam ediyor. Acaba, Türk müteşebbisine -bak, altını çiziyorum; Türk
müteşebbisine -belki, illa devletçi değil- Türk özel sektörü de rantabl, verimli
çalışma yapan- illa bunlar özelleştirilecekse, bir fabrikayı çok rantabl bir
şekilde Türk müteşebbisine satıp, burada test edip, Tekelin tümü ondan sonra
özelleştirme kapsamına açılsaydı, ülke açısından, tütün ekicisi açısından ve
çalışan açısından daha iyi olmaz mıydı?
Üç: Çalışanlar çok
üzülüyor, acaba biz mi başarısızdık diyor; ama, Tekel çalışanları, hakikaten
çok emek veriyorlar, cansiparane çalışıyorlar. Ne olursunuz; Tekelin bu hale
gelmesinin, siyasetçiler mi, çalışanlar mı suçlusu?
Ben, Sayın Bakanıma
bunları soruyorum.
BAŞKAN- Sayın Kemal Sağ,
buyurun.
KEMAL SAĞ (Adana)- Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, SEKA'yı
özelleştiriyorsunuz; dolayısıyla, kâğıt üretimi dışa bağımlı hale geldi.
Demir-çelik sanayiinde Erdemiri blok halde satmayı düşünüyorsunuz ve yakında,
böylece, yassı çelik üretiminde de, yine dışa bağımlı hale geleceğiz.
Gelelim Tekele; Sayın
Bakanım, siz, birçok sigara fabrikasını satıyorsunuz, kapatıyorsunuz. Ben,
Adana olarak baktığım zaman, Adana Sigara Fabrikasındaki 300-500 işçinin bu
satış sonucunda ne olacağını merak ediyorum. Adana, doğudan vasıfsız 550 000
göç almış, ama, Sekizinci Kalkınma Planında bile bu konuya değinilmemiş bir
ildir, gerçekten, mağdur bir ildir. Adı büyük, ama, sorunları da büyük bir
ildir.
Şimdi, bu fabrikayı
kapattığımız zaman, üç olay çıkıyor: Bir, işçi işsiz kalacak. İki, çiftçi
yakında üretimi bırakmak zorunda kalacak; çünkü, yabancı firmalar Türk tütününü
kullanmayacaklar üretimde yakın bir zamanda ve yabancı tütüne alışan Türk
içicisi de yabancı sigara içmek zorunda kalacak. Bu durumda, özellikle işçi
açısından, Adana Sigara Fabrikası konusunda ne düşünüyorsunuz Sayın Bakanım,
onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Soruyla ilgili
süreyi aştık; hatta, Sayın Bakanın yanıt verme süresinden 1 dakikayı da aldık.
Buyurun Sayın Bakan,
yanıt vermek için.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, takdir
edersiniz, çok çeşitli sorular ve konunun dışında sorular soruluyor. Onun için,
müsaadenizle, konu dışındaki sorulara cevap vermeyeceğim. Sayın Koç, tamamen
konunun dışında soru sorduğu için, ona cevap vermiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - İki
gündür konuşuluyor Mecliste Sayın Bakan; neresi konunun dışında Adapazarı Şeker
Fabrikasının?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Hangi maddeyi konuşuyoruz Sayın Başkan?
HALUK KOÇ (Samsun) - Her
maddeden konuştunuz; çıktınız burada, genel, özelleştirmeden bahsettiniz Sayın
Bakan.
BAŞKAN - Yerinizden
konuşmayın lütfen.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Koç, Grup Başkanısınız, yerinizden konuşmak
yakışıyor mu?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Grup
Başkanvekiliyim, Grup Başkanı değilim.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Grup Başkanvekilisiniz; hiç öyle müdahale oluyor mu,
yakışıyor mu yani?!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayın lütfen.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz
de Bakansınız, koskoca Partinin hükmî kişiliğine hakaret ediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
siz, gündeminizle ilgili konuşmayı yapın.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Peki.
BAŞKAN - Gerekli
uyarıları biz yaparız, merak etmeyin.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Peki. Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Gazalcı, Japon
Tobacco'nun yüzde 60'ı Maliye Bakanlığına ait bir kuruluş olduğunu söyledi. Şu
anda yüzde kaçı Maliye Bakanlığına bağlı, tam olarak onu bilmiyorum; fakat,
Japonya, takdir edersiniz ki, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bir tanesi ve
bütün meselelerini aşağı yukarı halletmiş. Millî geliri aşağı yukarı 30 000
dolarlar civarında olan bir ülke. Bizim millî gelirimiz 5 000 dolar. Onlar
birçok meselesini halletmiş, özelleştirmesini de halletmiş, her şeyini
halletmiş. Önce biz özelleştirmemizi halledelim, ondan sonra, şu kalkınmamızı
da o hallere getirelim, ondan sonra, onlarla boy ölçüşmeye kalkalım. Onun için,
şimdi bizim durumumuzda olanlara bakın, bizden biraz yukarıda olanlara bakın,
Avrupa'ya bakın, yakın komşularımıza bakın. Biraz önce bir misal verdim,
Bulgaristan dedim. Daha ne misal verilecek yani?!. O bakımdan, değerli
arkadaşlar, özelleştirmenin faydalarını, artık, tamamen anlamaya çalışalım.
Sayın Tütüncü ÖTV
artışıyla ilgili olarak konuştu. Gerçi, buradaki konu, Tekelin borçlarının
mahsubu konusu; ama, yine, şaraba olan ÖTV'lerle ilgili olarak... Biz, ÖTV
artışını bütün hepsine yaptık, yalnız bir yere mahsus olmak üzere yapmadık. Onların
içerisinden böyle sağa sola çekilebilecek bazı konuları alıyorsunuz, sırf
onları konuşuyorsunuz. Bu ÖTV artışları bir program dahilinde yapılıyor ve
bunları da yapmak mecburiyetindeyiz. İlk defa biz yapmadık, her dönem yapılmış
olan şeylerdir bunlar. Dolayısıyla, yani, bir sektöre mahsus olarak, bu sektörü
zor duruma düşürmek için, asla, biz, ÖTV artışı yapmayız. Aksine, o sektörün
gelişmesini isteriz ki, alacağımız, toplayacağımız vergiler fazla olsun. Dolayısıyla,
biz, kati surette, bir sektöre karşı bir ÖTV artışı yapmıyoruz.
Sayın Mevlüt
Aslanoğlu'nun kaliteli tütün meselesine gelince; tabiî, bunu öğretmemiz lazım.
Türkiye'deki en önemli husus, bilhassa, tarımda verimliliğin ve kalitenin
artırılmasıdır. Tarımda kalitenin artırılması için Tarım Bakanlığımız çok
önemli çalışmalar yapıyor. Tütünde ne kadar çalışma, nasıl yapıldı, onu kesin
bilmiyorum; ama, daha yakında, gözlerimle şahit olduğum, bu buğdayda süneyle
ilgili mücadele o kadar güzel yapıldı ki, Polatlı bölgesi, Konya bölgesi, hatta
Edirne bölgesi, bu süne meselesinde, bu sene, fevkalade güzel neticeler aldı ve
kaliteli buğdaylar elde etti Tarım Bakanlığımızın çalışmaları neticesinde.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz doldu; toparlayın lütfen.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Peki.
Bir de, Kemal Sağlam
Beyin "yabancı firmalar Türk tütünü kullanmayacak" diye bir şeyi
oldu. Yabancı firmalar Türk tütünü kullanıyor değerli arkadaşlar.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Yüzde 15...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Harmanlarında kullanıyor.
Bakın, yine yanlış
bilgilendiriliyorsunuz, yanlış şey ediyorsunuz; yüzde 34 bizim harman şeyimiz
var, şark tütününü yüzde 34 kullananlar var ve bunun içerisinde de birçok
yabancı firma bunu kullanıyor. Bununla da kalınmıyor, Türkiye'den tütün ihraç
ediliyor dışarıya ve birçok yabancı firma, gelip, Türkiye'den tütün alıp,
dışarıya ihraç ediyor. Bırakın Türkiye'yi, dışarıda bile şark tütünü harmanları
giriyor. Bunu da bilgi olarak arz ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, geçici 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Oylamayı
yapacağız, karar yetersayısını arayacağız.
Geçici 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
yoktur.
10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.10
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının geçici 4 üncü
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, geçici 4 üncü
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Geçici 4 üncü maddeyi
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; geçici 4 üncü
madde kabul edilmiştir.
Geçici 5 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 5.-
Münhasıran Ilısu ve Yusufeli Baraj ve HES projelerinde kullanılmak üzere temin
edilen proje kredileri ile diğer her türlü imkân, avans mahsubunu müteakiben
bütçeleştirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı maddesinin geçici 5 inci maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış
bulunuyorum; Grubum ve kendi adıma, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni açıldığında, hemen, açılır
açılmaz, çok önemli kanunlar kabul etti. Meclis yeni açılmıştı, yeni bir devlet
şekilleniyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir savaşı idare etmek
durumundaydı, bir ordu kurmak durumundaydı; çünkü, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin diğer meclislerden ayrı bir özelliği var; Türkiye'de, önce Meclis
kurulmuştur, ordu sonra kurulmuştur. Hatta, 26 Ağustosta İzmir'e doğru harekât
komutunu veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye Büyük Millet Meclisi
orduları, ilk hedefiniz Akdenizdir; ileri" demişti. O nedenle, kurulan
yeni devletin ve Büyük Millet Meclisinin sorunları olabilecekti; ama, buna
karşı çıkan iradeler de olabilirdi. Bu nedenle, hemen hemen ikinci veya üçüncü
sırada bir kanun kabul etti Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bunun adı Hıyaneti
Vataniye Kanunu idi; yani, vatana ihanet edenlerin çarptırılacakları cezaları
vesaireyi düzenleyen önemli bir kanundu.
BAŞKAN - Bülent Bey,
biraz ara verin lütfen.
Değerli arkadaşlarım, hem
Sayın Bakanın hem dinlemek isteyenlerin Bülent Baratalı'nın söylediklerini
duyması gerekiyor. Duyabilmesi için de aramızdaki konuşmaları keselim, uğultu
oluyor. Akustik nedeniyle sizin hafif konuştuğunuzu zannettiğiniz zaman ortaya
çıkan sesler artarak uğultu haline geliyor ve çalışma ortamını bozuyor. Lütfen,
daha sessiz olalım.
Buyurun Sayın Baratalı.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, bu kanun çok
önemli işler yapmıştır; çünkü, Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’unun
"Belgeler" bölümünde çok önemli belgelere yer vermiştir. Vatana
ihanet eden cemiyetleri, dernekleri isim isim saymıştır. Aklımda kaldığı kadarıyla,
bunlardan bir tanesi Kürt Teali Cemiyetidir, diğeri İngiliz Muhipleri
Derneğidir ve buna benzer derneklerdir. Nutuk'unun 3 üncü cildinin 1 inci
sayfasında, hainlikten ve bunlardan bahseder ve bir vatana ihanet, bir vatan
haini tarifi yapar. O zaman, dikkat edilirse, vatan hainliği şöyleydi: Bir
askerî sırrı düşmana vermek, bir cephenin önemli ipuçlarını düşmana vermek, bir
askerî geminin mühendislik hesaplarını vermek gibi; ne bileyim, bir
cephaneliği, önemli bir tahkimatı düşmana vermek şeklinde; daha çok askerî
sırlardı. Zaten, o zaman, düşman, müstevliler, emperyalistler, resmî
üniformalarını giyerek gelirlerdi, gemileriyle, tanklarıyla, toplarıyla
gelirlerdi. Bunları hep gördük. Daha geçen hafta Çanakkale'nin çok önemli bir
haftasını, deniz savaşlarının 85 inci yıldönümünü kutladık.
Değerli arkadaşlar, o
zaman böyle tanımlar yapılıyordu, o zaman vatan hainliği buydu. Şimdi ise, daha
çok, düşmanlar, yani, ülkemizi çökertmek isteyen insanlar bizim kılığımızda
geliyorlar. Resmî kisveleri yok. Bizim içimizden insanlar buluyorlar. Hatta, bu
insanlar önemli görevlerde falan da olabiliyor.
Yine, vatan hainliği
suçunun tanımı askerî sırlardan daha çok ekonomiye doğru döndü. Mesela, bir
ülkeyi ekonomik olarak çökertmenin, bence vatan hainliği tanımının içine
girmesi lazım. Nedir; sahte para basmak, bence vatan hainliğidir; sahte
faturalar düzenlemek, naylonfaturalar düzenlemek gibi şeyler, eylemler bence
vatan hainliğidir. (CHP sıralarından alkışlar) Yine, hayalî ihracat yapmak
vatan hainliğidir. Onun için, bence, Meclis, bu Hıyaneti Vataniye Kanununu
-hâlâ yürürlükte olan bir kanun, çok da güzel işler yapmış- yeniden yeni bir
şeyle... Belki gruplar anlaşarak, bu vatan hainliğinin ne olduğunu, nelerin
içine girdiğini; hangi ekonomik suçlar eğer ülkeyi hakikaten çökertecekse,
bunların hangileri olduğunu... Benim saydığım olabilir bunlar; hayalî ihracat
olabilir, naylon fatura düzenlemek olabilir, para basmak olabilir. Bunları
yeniden gözden geçirmeliyiz. Hatta, belki, dışarıdan, işte, bir proje için
kredi getir, nasıl bulursan bul, sen bul yalnız, projenin tamamını kapsasın;
ama, sen bunu sonradan bütçeleştir, hazineye, Türk Halkına ne kadar zararı
olursa olsun; ama, bunu muhakkak yapalım gibi düşünceler de bence bu vatan
hainliği içine girebilir.
Nasıl eskiden İngiliz
Muhipleri Derneği varsa, şimdi belki de Muhibbani Amerikanlar var veya
Transnational Şirketler Muhipleri Dernekleri de olabilir. Bunları yeniden bir
gözden geçirmekte ve yeniden irdelemekte yarar var diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Ilısu ve Yusufeli Barajlarının ve bunların üzerindeki hidroelektrik
santrallar, hidrolik enerjiyi konuşacağız. Bunlar hakikaten yerel kaynaklar,
bizim coğrafyamızın kaynakları yenilenebilir kaynaklar. Bunlara
"hayır" demek pek mümkün değil. Siyasî iktidar da, bunlar için iki
tane önemli proje bulmuş ve kredi de bulmuş; bunları, bugün bizim önümüze
getiriyor; ama, bunun "münhasıran" şeklinde başlayan ifadesi, biraz,
bütçe tekniğine aykırı gibi geliyor bana. Neden aykırı gibi geliyor; bir defa,
bütçeyi yeni yaptık, yani, daha bütçenin ilk dilim ödenekleri serbest
bırakılmadı. "Münhasıran" demek, "hasretmek" demektir.
Yalnız, bir konuya hasredilen bir kanunu yanlış buluyorum. Neden, bunu bütçede
konuşmadık, neden o zaman getirilmedi veya bizim getirdiğimiz İzmir Çevreyolu
Kuzey Dalı Projesi, neden "bütçeye yük getirir, enflasyonu azdırır"
diye reddedildi; bunları merak ediyorum.
Ayrıca, bu, bütçe
yapmaktaki samimiyet, gerçeklik, saydamlık, denklik gibi, bütçenin ilkelerine
de aykırı bulunmaktadır.
Ayrıca, hakikaten çok iyi
olacaktır tabiî, bu kaynakların devreye girmesi; çünkü, Türkiye'nin, 126 milyar
kilovat/saat hidrolik kaynakları potansiyeli bulunmaktadır. Biz bu kaynakların,
hâlâ daha, ancak yüzde 35'ini kullanabiliyoruz.
Şimdi, bu yapılacak iki
tane barajla, değerli arkadaşlar, bu kaynakların kullanılabilirliğini,
hakikaten, üstlere çıkarıyoruz. Nedir bu; Ilısu Barajı Dicle Nehri üzerine
yapılıyor. Toplam kurulu gücü 1 200 megavat, yılda ortalama 3 833 GW/saatlik
bir enerji üretimi sağlıyor. Yenilenebilir bir enerji, ülke kaynaklarıyla
bağdaşır bir enerji ve dışa bağımlı olan bir enerji değil.
Aynı şekilde, Çoruh Nehri
üzerine yapılacak olan Yusufeli ve Artvin Barajları da, toplam 872 megavat
gücünde, 2 731 GW'lık, bir yıllık enerji üretecektir.
Bu nedenle, bunlara evet
diyoruz. Tabiî, bir de işin sosyal boyutu var. Yani, Artvin'de meydana
gelebilecek olan sosyal sarsıntıları, sanıyorum, benden sonraki arkadaşım,
yörenin milletvekili Sayın Çorbacıoğlu anlatacak. Bu arada tabiî, Ilısu
Barajının da Hasankeyf'i, yani, çoklu bir medeniyeti ortadan kaldırma durumu
var. Bunları göze alıyor ki siyasî iktidar, bunları getiriyor değerli
arkadaşlar.
Yalnız, Ilısu Barajında
şöyle denmiş: Gidin krediyi bulun, nasıl bulursanız bulun, ihale yapmadan,
yani, bir yarışma yapmadan, bir rekabet ortamı sağlamadan bir krediyi bulun,
neye mal olursa olsun, siz, bunu avans olarak da kullanın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
...harcamaları yapın,
sonra bütçeleştirelim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu, son derece
sakıncalı bir sistemdir. Elbette, meydana gelebilecek sosyal boyutlarını
gidererek, tedbirler alarak, bu Ilısu ve Yusufeli Barajlarını yapalım, üzerine
de hidroliklerimizi kuralım, hem Dicle üzerindeki akımlar düzelsin hem de
buradan bağımsız olmayan bir enerji üretelim. Peki, neden ihale yapmıyoruz,
neden açıklık yaratmıyoruz, neden rekabet ortamı yaratmıyoruz; bunlar sorgulanmalı.
Diğeri, Nurol firmasının
yanına yakıştırılan, sokulan iki tane şirket var. Bunlardan bir tanesinin,
değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, bu konularda hiç tecrübesinin olmadığı
söyleniyor. Yani, background'unda bu tür tesisleri yapmak gibi herhangi bir işi
yapıp bitirmemişler, bir bitiriş belgeleri yok, yapım belgeleri yok. Bunlar bir
terminal yapmışlar, ayrıca, bu terminal yanında da dubleks konutlar yapmışlar;
bunları da sizin takdirinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben, Sayın Başkan izin verirse, Sayın Hilmi Güler'in bir yazısını okumak
istiyorum: "Enerjide yüzde 65 oranında dışa bağımlılık var. Bu, 2020
yıllarında yüzde 80'lere varacak. Dışa bağımlılık millî güvenliğimizi tehdit
eder boyutlarda" diyor; ama, Türkiye'nin fosil yataklı tesisleri
çalıştırılmıyor. Hangi tesisler çalıştırılmıyor; ben size okumak istiyorum:
Bursa Doğalgaz Santralımız kapalı, Orhaneli Termik Santralımız çalışmıyor, 3
üniteli Kemerköy, 2 üniteli Yeniköy, 3 üniteli Yatağan Termik Santralını de tek
ünite çalıştırabiliyoruz. 4 üniteli Afşin-Elbistan tek ünite çalışıyor; 2
üniteli Çan Termik Santralı tek ünite çalışıyor.
Şimdi, Sayın Bakana
sormak istiyorum: Niye bunları çalıştırmıyoruz veya niye siz iktidara gelir
gelmez, hükümet olur olmaz, Mavi Akım Projesi hakkında bir soruşturma
başlattınız ve BOTAŞ tahkime gitmeye çalıştı ve sonra BOTAŞ bu tahkimden
vazgeçti?
Yine bakın, deniyor ki:
"Biz, özellikle Bulgar elektriğini mobil santrallarda ve Rusya'dan Mavi
Akım ile aldığımız gazları geçici bir
süre durdurarak günde 2 000 000 dolar kazancımız oldu." Ben de bunu böyle
kabul ediyorum. Şimdi tekrar sormak istiyorum değerli arkadaşlar: Neden
bağımsız kaynaklarımızı, kendi coğrafyamızdaki kaynakları çalıştırmıyorsunuz,
niye bunları çalıştırıyorsunuz ve Türkiye'yi, Sayın Bakanın ve Müsteşarının
ifadeleriyle her gün 2 000 000 dolarlık bir zarara uğratıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanın bana tanıdığı bu tolerans nedeniyle teşekkür ediyorum.
Hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakika.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İzmir Milletvekilimiz
Sayın Bülent Baratalı, görüşülmekte olan tasarının geçici 5 inci maddesiyle
ilgili bütçe tekniği açısından yanlışlarını, eksiklerini söyledi. Ben, bu
maddeyle ilgili yatırımların yapılacağı barajlarla ilgili birinin üzerinde
konuşmak istiyorum. Bölgem olduğu için Yusufeli Barajıyla ilgili konuları
gündeme getireceğim. Ilısu Barajıyla ilgili aynı mahiyette sorunlar vardır;
ancak, ben, Yusufeli Barajıyla ilgili konuşmamı yapmak istiyorum.
Yusufeli Barajı yaklaşık
10 milyar dolar keşif bedeli olan; ama, gerçekleşme bedeli, ihtimalen 15 milyar
doları bulacak olan, Çoruh Nehri ve kolları üzerinde yapılması düşünülen 27 parça
işten biridir. Bu barajın yapımıyla ilgili kredinin ne şekilde
bütçelendirileceği bu maddeyle düzenlenmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu
proje öncelikle bir entegre projedir; yani, tüm unsurlarını gerçekleştirmek
zorundasınız. Neden; çünkü, bir barajın yapılmaması diğer barajların getireceği
katkıyı, enerjiyi, üretimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Öncelikle, hidroelektrik
kaynakların, su kaynaklarının kullanılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizler de yenilenebilir enerjinin mutlaka kullanılmasını öneriyoruz.
Çünkü, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 95 iken halen Türkiyemizde bu oran
yüzde 50 civarındadır.
Yusufeli Barajının da
bulunduğu Çoruh Havzasında yapılan hidroelektrik santral, barajlar ve
regülatörler sayesinde Türkiye'nin, yaklaşık, şu anda ürettiği enerjinin yüzde
10'u orada üretilecektir; ancak, tabiî, bu kadar büyük barajın yapımı çok büyük
sorunları da peşi sıra getirmektedir. Bu tür yatırımları sadece ekonomik olarak
değerlendiremeyiz. Bu yatırımlar, sosyal boyutları, orada yaşayan insanların
geleceği, ve çevre açısından da değerlendirilmesi gereken önemli yatırımlardır.
Bu barajın yapılacağı
ilçenin nüfusu 29 000 civarında ve bu barajdan etkilenecek veya yaşam alanını
terk etmek zorunda kalacak olan nüfus sayısı ise yarıdan fazla; 17 000. Bugün,
bu barajın -eğer, DSİ'nin 2005 yılı yatırım programına bakarsanız- 1997 yılında
yapımına başlanılacak olan bu barajın halen yapımına başlanmamıştır. İlçe
merkeziyle beraber 17 köy kalkacak; bu 17 000 kişinin, içerisinde... Bu kadar
yerleşim vardır ve halen daha ilçe merkezinin neresi olacağı belirlenmemiş,
köylerin nereye konuşlanacağı belirlenmemiştir; önemli sorunlar vardır. Bu
belirsizlik otuz yıldır vardır. Düşünün, bir bölgede yaşıyorsunuz,
geleceğinizin ne olacağı belli değil; ekonomik yatırımınızı, sosyal
yatırımınızı, üretiminizi, tarımınızı veya sosyal yaşantınızı neye göre
belirleyeceksiniz? Bu sorunları, tabiî ki, vatandaşa sorarak çözemiyoruz.
Neden; çünkü, herkes farklı farklı öneriler getiriyor. Her bölgenin, her köyün,
her beldenin talebi farklı; ama, siz, hükümet olarak, bu konunun çözümünü
üstlenmek zorundasınız; çünkü, hükümet olmak sorunu çözmek demektir.
Değerli arkadaşlar,
Artvin, arazi bakımından, tarım üretimi bakımından çok kıt bir ilimizdir; çok
dar alanda tarım yapılmaktadır. Yaklaşık, tüm alanın -yani 700 küsur bin hektar
alanın- yüzde 4'ünde tarım üretimi yapılmaktadır; Yusufeli'nde de aynı oran
vardır; yüzde 4,9. Ancak, o kadar ilginç bir iklimi vardır, o kadar ilginç bir
toprağı vardır ki, o yüzde 4 toprağıyla kendi ihtiyacını karşıladığı gibi,
komşu illere dahi ürettiği tarım ürünlerini satmaktadır; yani, buradan geçimini
sağlayan bir bölge Yusufeli.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Yusufeli Barajının alternatifi olarak -bunların DSİ tarafından
çalışması yapılmıştır- alternatif projeler de düşünülmüş; yani, bölge insanı...
Tekli barajla değil, ikili barajla sorunun çözülerek, bu şekilde, bölgeye daha
az zarar verilmesi önerilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bu önerilerden biri de ikili baraj önerisidir. Bunu yaparsak
değerli arkadaşlar, tek barajla 1 ilçe ve 17 köyün kalkması söz konusu iken, bu
kez, ilçe kalkmayacak, ilçe yerinde kalacak, 17 köyün de 13'ü kurtulmuş olacak.
Sonuçta, 17 000 insan değil, 1 000 insan bundan etkilenecek; ama, bu saatten
sonra bunun gerçekleşme ihtimali var mı yok mu, bilmiyorum. Ben, bunu, bölge
insanının dertlerini, sıkıntılarını sizlerle paylaşmak için söylemiş
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
önemli sorun da, bölgede yapılacak olan bu yatırımların -özel mülkiyete
ilişkin- kamulaştırma sorunudur. Bu, çok önemli bir sorun.
Artvin'in toprağı,
Yusufeli'nin toprağı o kadar ilginçtir ki -Sayın Grup Başkanvekili Faruk Çelik
de, Yusufeli deyince bana bakıyor, kendisi de Yusufelilidir- insanlar sırtında
toprak taşıyarak arazi oluşturmuştur, çok ilginç bir topraktır; ama, çok
verimlidir...
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Teraslama yapılmıştır.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) -...ve teraslama yapılmıştır, evet Değerli Hocam. Duvarlar yapılarak
bu üretim yapılmaktadır ve bununla insanlar orada yaşama şansını bulmaktadır.
Eğer, bunu, elinden alırsanız, orada yaşama şansı kalmayacak.
Şu anda tarımın yapıldığı
alan, Çoruh Havzasının zeminindedir, kenarlarındadır. Yani, bu barajın
yapılmasıyla tarım alanlarının yüzde 85'i baraj gölü altında kalacak. Bu
insanlar nereye gidecektir, ne olacaktır?! Bu insanların yeniden yaşamlarını
idame ettirmeleri, yerleşebilmeleri için, o kamulaştırma bedellerinin bölgenin
özelliğine göre takdir edilmesi lazım.
Takdir edersiniz ki,
ülkemiz çok büyük bir coğrafya. Türkiye coğrafyasının bazı bölgelerinde özel
mülkiyetler hektar ölçüsünde, bazı bölgelerinde dekar ölçüsünde, bazı
bölgelerinde metrekare ölçüsündedir. İşte, Artvin, böyle bir bölge; metrekare
ölçüsünde, özel mülkiyete sahip olan insanların yaşadığı bir bölgedir.
Şimdi, siz, düşünün,
Yusufeli'nde kamulaştırma yapılacak alan, özel mülkiyet, tarım alanı veya
binasının olduğu alan, toplam 700 hektardır. Türkiye'nin bazı bölgelerinde, bu
alan 1 kişiye ait bile olabiliyor değerli arkadaşlar. 17 000 kişiyi
ilgilendiren bu toprağa, çok ilginçtir, 1998 yılında bu yatırımlar başlamıştır,
devlet o yıldaki değerlerin 3 kat daha altında bedel ödemektedir. Ya bunu alın
ya da zaten biliyorsunuz, kamulaştırma tek taraflıdır, parasını yatırırsınız;
itiraz varsa mahkemeye gider; sonuçta, mahkeme bir karar verir; o ücreti alır,
başınızın çaresine bakarsınız.
Şimdi, Artvin'de ürünün
türünü bilmeden, ürünün verimini bilmeden, ürünün kalitesini bilmeden, orada
yaşayan insanların, ailelerin ekonomisine katkısını bilmeden, genelde çok daha
verimsiz olan, kıraç olan arazideki değerlerle, arazilerle aynı potada eritip,
aynı bedeli öderseniz -ki şu anda 6-7 Yeni Türk Lirası, yani eski hesapla 6-7
milyon lira gibi- bunu yaparsanız, o insanların geleceğini karartırsınız.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum;
tabiî, şahsım adına olunca bu kadar oldu.
Mutlaka bu sorunlara
hükümet olarak çözüm bulmak zorundayız; bir an önce insanlar önünü görsün,
baraj yapılacaksa bir an önce yapılsın, yapılmayacaksa da kaldırılsın; eğer,
ikili çözüm mümkünse o yapılsın; bölge insanının istekleri dikkate alınarak
çözümü hükümet getirsin, sonuçta bunun sorumlusu hükümettir.
Son olarak şunu
söylüyorum: Her türlü sorunu, yani sorunları insanlar yaşayabilir; ama, bölge
insanı için de benim için de çok önemlidir, Yusufeli isminin yaşaması için,
hükümetin üzerine düşeni yapmasını istiyorum; çünkü, orada, baraj altında
sadece toprağı bırakmıyorsunuz, insanları bırakıyorsunuz, kültürleri
bırakıyorsunuz, yüzlerce, binlerce yıllık geçmişi baraj altında bırakıyorsunuz.
Hiç olmazsa Yusufeli isminin yaşaması için, hükümetin ve Meclisin gereğini yapmasını
talep ediyorum.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Artvin
Milletvekili Sayın Orhan Yıldız.
O da, herhalde,
Yusufeli'yle ilgili konuşacak. Yusufeli güzel bir yer; Hazreti Yusuf gibi yakışıklı,
güzel; doğru.
Buyurun Sayın Yıldız.
ORHAN YILDIZ (Artvin) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, benden evvel söz
alan değerli hemşerim, Yusufelili hemşerilerimizin duygularına bir ölçüde
değindi; biz de, bir şeyler söylemek isteriz; tabiî, konu Yusufeli olunca.
Gerçekten, Yusufeli, çok özel bir coğrafya; yani, bu coğrafyaya tabiat ana pek
cömert davranmamış; çünkü, nereye giderseniz kayalığı görüyorsunuz, taş
görüyorsunuz, kıraç arazileri görüyorsunuz. Buna rağmen, bu yörenin insanları,
gerçekten, bu coğrafyaya âşık, bu coğrafyadan vazgeçmek istemiyor, bu
coğrafyayı bırakmak istemiyor; böyle. Yani, bizim, Artvin'de, ilçeler
içerisinde, diyebilirim ki, en az göç veren ilçelerden birisi Yusufeli'dir;
ama, yöresini en çok seven, en fazla bağlı olan ilçemiz de yine Yusufeli'dir.
Bu yörede yaşayan insanlarımız- demin Yüksel Bey de değindi- çok zor koşullarda
yaşamışlardır geçmişte; sırtında toprak taşıyarak, taş taşıyarak, evlekler yaparak,
toprağı, yamaç arazileri, kayalık arazileri, arazi haline, yani, tarım arazisi
haline getirmişlerdir. Bunun bir bedeli yok ve bugün, o insanlar, her şeye
rağmen, bu coğrafyayı bırakmak istemiyorlar.
Hepimiz biliyoruz, bir
yerde, baraj yapılsın diye, herkes can atar; çünkü, bir barajın yapılması
demek, böylesine büyük bir barajın yapılması demek, yaklaşık, o bölgeye,
nereden bakarsanız bakın, 2 milyar dolarlık bir yatırım demek; ama, Yusufelili,
barajın yapılmasını istemiyor. Bunu açık ve net bir şekilde söylüyorum. Bu
maddenin görüşüleceğini ve Yusufeli'nin de bu kapsam içerisinde isminin
geçtiğini duyan hemşerilerim beni aradılar, buna herkes dahil; yani, sivil
toplum kuruluşları, siyasî parti temsilcileri, halk; dediler ki, ne olur bu
Yusufeli Barajı yapılmasın, buna engel olun. Bizlerin de, tabiî, öncelikli
hedefimiz, isteğimiz daha doğrusu, bu barajın yapılmaması; çünkü, halk bunu
istiyor. İlle de yapılacaksa, alternatif projelerin uygulamaya geçirilmesi,
ille de yapılacaksa, yani mutlaka yapılması gerekiyorsa, Yusufeli insanının
bütün ihtiyaçlarının azamî derecede gözetilmesi, tabiî ki son derece önemlidir.
Hepimiz biliyoruz ki, bir
yerde böyle bir yatırım varsa, büyük bir yatırım varsa, o bölgenin insanları
hep mağdur olmuştur, hep çile çekmiştir, göç etmiştir, göç etmek zorunda
bırakılmıştır. Mevcut kanunlarımızda, maalesef, bunun hiçbir bedeli yok,
kaybolan anıların, yiten geçmişin, kaybolan ümitlerin, maalesef hiçbir bedeli
yok kanunlarımızda; ama, biz, bu olsun istiyoruz, Yusufeli için özel bir kanun
çıksın istiyoruz. Sadece ilçe merkezinin belirlenmesi için değil, bütün
ihtiyaçlarının karşılanması için. Yusufelili hemşerilerim bunu hak ediyor;
çünkü, baştan da söyledim, bu zor coğrafyada yaşayan insanlar, hiçbir zaman
kendi hallerinden sitem etmediler, hiçbir zaman devletine küsmediler, verilen
her göreve, vatan için, devlet için verilen her göreve koşa koşa gittiler. O
yüzden, bugün bunlara ihtiyacı vardır diye düşünüyorum ben.
Yüksel Bey de tabiî ki
temas etti, Kamulaştırma Kanunu, maalesef, vatandaşların ihtiyacını
karşılayamıyor. Vatandaşa diyorsunuz ki, arazinin bedeli şu, binanın bedeli şu;
al, ondan sonra güle güle, nereye gidersen git!.. Arkadaşlar, mümkün mü, mevcut
kamulaştırma bedelleriyle vatandaşın kendisine yeni bir hayat kurması, yeni bir
yuva kurması mümkün mü?! Mahkeme içtihatları, Yargıtayın en son içtihatları da,
maalesef hep arazisi kamulaştırılan vatandaşların aleyhine olmuştur. Bir örnek
vermek gerekirse, Artvin İlinde...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım Sayın Yıldız; size 1 dakika eksüre veriyorum.
ORHAN YILDIZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Baraj dolayısıyla ilk
yapılan kamulaştırma 1999 senesinde olmuştur ve o sene metrekare birim
fiyatları, yaklaşık 6 000 000 lira ile 7 500 000 lira arasındaydı; ama, bugün
mahkemelerin takdir ettiği fiyatlar da aynıdır. Aradan, yaklaşık yedi sene
geçmiş; ne olacak bu vatandaşın hali?! Vatandaşın eşyasını toplayıp Bursa'ya,
Ankara'ya gittiğini varsayalım; kim ödeyecek bunun parasını?! Vatandaş hemen ev
alamıyor ki, hemen arazi alamıyor ki. Vatandaşın aldığı kamulaştırma parası,
zaten kiraya gidiyor ve sonunda aç biilaç kalıyor maalesef. Onun için, devletçi
bir anlayışla düzenlenen bu Kamulaştırma Kanununun bir an evvel ele alınması
gerekiyor ki, daha fazla insanın canı yanmasın.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî ki çok kısa süre içerisinde hemşerilerimizin bütün
feveranlarını dile getirmemiz kolay değil; ama, şu gerekli: Bu baraj yapılması
gerekiyorsa, niçin yapılması gerektiği tabiî ki vatandaşa anlatılması lazım.
Ondan sonra, vatandaşın zarar görmeyeceğine dair ikna edilmesi lazım; bunlar
şart. Bu nasıl yapılabilir; bunun birçok önlemleri var. Devlet cömert olmak
zorunda; arazisi kamulaştırılan vatandaşlara kamu arazilerini bedelsiz olarak
verebilir, bedava verebilir. Hiç değilse, bu insanları mağdur etmeyelim,
devletine, milletine bu kadar bağlı olan insanları mağdur etmeyelim. Kanunlara
bu kadar saygılı olan insanları mağdur etmeyelim. Biliyorsunuz, bizim Yusufeli'nde
bir cezaevi vardı ve kapatıldı; çünkü, yıllardan beri bu cezaevine hiçbir
tutuklu ve hükümlü girmemiştir.
Bu insanlar çok mu
zengin, değil; yani, bilenler çok iyi bilir; genelde yaz aylarında gurbete
çıkarlardı, kış aylarında da kazandığı 3-5 kuruşu kendi aileleriyle harcarlar,
geçimini temin ederlerdi. Herhalde, bu insanlara karşı devlet olarak bir
borcumuz var diye düşünüyorum.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım yok ama, ben, şöyle bir soru yöneltmek istiyorum:
Yüzde 100 dış finansmanı bulunan birçok proje var ülkede, yüzde 100 dışkredisi
hazır ve tamamen kredileri bulunmuş. Bu projeler bütçe içine alınarak kullanımı
kısıtlanıyor, ödenek yokluğundan kısıtlanıyor. Bu kredilerin komisyonları ve
faizleri ödeniyor, fizibilite ve rantabiliteleri ödenek yokluğundan, son derece
uzun sürelere kaydırılıyor. Bu iki projenin ülke ekonomisine kazandırılmasından
dolayı teşekkür ediyorum; ancak, en az bu projeler kadar ülke ekonomisine
kaynak yaratacak, bu kapsamda olan, dışkredileri bulunmuş diğer projelerin
ödenekleri neden serbest bırakılmıyor? Paraları hazır, faiz ödüyoruz, komisyon
ödüyoruz. Acaba, yüzde 6 bütçe fazlasını yakalamak için - en kolayı, ülkeye
kaynak yaratacak bu yatırım bütçelerinden kesinti yapılarak- yüzde 6 faizdışı
fazla kaynak üretecek projelere mi kesiliyor? Ben, en az bu proje kadar çok
önemli olan, diğer, yüzde 100 dışkaynağı bulunmuş projelerin de bu kapsam içine
alınıp alınmayacağını soruyorum.
BAŞKAN - Sayın Haluk Koç,
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Maliye Bakanı
komisyon sıralarında oturmuyor, sanıyorum bir önceki maddenin görüşülmesi
sırasında yoruldu, dinlenme hakkını kullanıyor.
Ben, Adapazarı'nın merak
ettiği soruyu bir kere daha sormak istiyorum. Sayın Bayındırlık ve İskân
Bakanı, bu konuda cevap vermeye mezun değil umarım. Adapazarı Şeker Fabrikası
üretime geçecek mi? Adapazarı'ndaki ve çevresindeki şekerpancarı üreticilerinin
pancarını fabrika -özelde ya da devletin elinde- üretimde kullanacak mı, şekere
dönüştürecek mi?
Belki, Sayın Ergezen çok
daha naziktir, bu konuyu yanıtlama durumundadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Soru sormak
isteyen sadece iki arkadaş vardı.
Soru sorma süreci
tamamlandı.
Şimdi, Sayın Bakanın
yanıtlama süreci başladı.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, takdir edersiniz, bu sorulara
ancak yazılı cevap verebilirim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
soruları yazılı yanıtlayacaklar, onu belirttiler.
Şimdi, geçici 5 inci
maddeyi...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - ... karar
yetersayısı arayarak, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.03
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Geçici 5 inci maddenin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
Geçici 6 ncı maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 6.- Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığında görev yapmakta iken 6.1.2005 tarihli ve 5283 sayılı Kanunun 5
inci maddesine göre Sağlık Bakanlığına devredilen en az dört yıllık yüksek
öğrenimi bitirmiş memurlardan Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç dört ay içerisinde
Sağlık Bakanlığı kadrolarından tenkis edilerek Maliye Bakanlığının kadro
cetveline ilave edilir. Tenkis edilen kadrolarda istihdam edilen personel,
başka bir işleme gerek kalmaksızın Maliye Bakanlığının kadro cetveline eklenen
bu kadrolara atanmış sayılırlar.
Bu madde uyarınca Maliye
Bakanlığına atananların Sağlık Bakanlığına devir tarihindeki eski kadrolarına
bağlı olarak almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve
tazminatları ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti ile nöbet ücreti
hariç) toplam net tutarının, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge,
her türlü zam ve tazminatları ile diğer her türlü malî hakları (fazla çalışma
ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı
atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece, herhangi bir kesintiye tâbi
tutulmaksızın ayrıca tazminat olarak ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin söz
istemişlerdir.
Sayın İzzet Çetin şahsı
adına da söz istedi; ikisini birleştiriyoruz; konuşma süresi 15 dakika oluyor.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan kanun tasarısının geçici 6 ncı maddesi üzerinde Grubumuz ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, biz, Mecliste yasa yapıyoruz... Bir yasa yapıyoruz... Dört beş ay önce
bir yasa yaptık, 1 Nisanda yürürlüğe girecek; ama, daha yürürlüğe girmeden,
yaptığımız yasayla ilgili değişiklik önerileri gelmeye başladı ve öyle
zannediyorum ki, değişiklik yapacağız. Bundan birbuçuk ay evvel, iki ay evvel,
6 Ocak 2005 tarih ve 5283 sayılı Kanun yaptık burada; onaylandı, yürürlüğe
girdi. Yürürlüğe girmesinin üzerinden daha bir birbuçuk ay geçmeden yeniden bu
kanun üzerinde bir değişiklik önerisiyle karşı karşıyayız.
Maddeye bakıldığı zaman,
tabiî, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastanelerin...
Sayın Başkan, korkunç bir
gürültü var...
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, lütfen sükûneti sağlayalım, daha sessiz olalım, Sayın Çetin'i
hepimiz duyalım.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
SSK sağlık kuruluşlarının
Sağlık Bakanlığına devriyle birlikte hastanelerde, SSK hastanelerinde, devlet
hastanelerinde ne tür kuyrukların yaşandığını, eczanelerde ne tür kuyrukların
oluştuğunu hepimiz yaşadık, yaşıyoruz. Henüz SSK hastanelerinde kuyruklar
kalkmış değil, ilaç kuyrukları ortadan kaldırılmış değil. Olay öyle bir duruma
geldi ki bu SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili olarak, önce
Sağlık Bakanlığı bir genelge yayımladı; olmadı, birkaç genelge arka arkasına
geldi; durum düzelmedi, Çalışma Bakanlığı devreye girdi. Çalışma Bakanlığı
genelgeler yayımladı; durum yine düzelmedi. Şimdi, bakıyoruz, ilaç
kuyruklarının, vizite işlemlerinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin Başbakan
genelge yapmak zorunda kalmış. 17.3.2005 tarih ve 25758 sayılı bir Başbakanlık
genelgesi yayımlanıyor ve genelgeyle vizite kâğıdının... Tabiî, sağlık karnesi,
sağlık cüzdanı, vizite kâğıdı ve kimlik fotokopisinin istenmeyeceğini, hastayla
kimliğinin karşılaştırılması suretiyle kontrollerin görevlilerce yapılması
gerektiğini, tedavi ve ilaçların nasıl alınması gerektiğini, Başbakan
genelgeyle düzeltmek zorunda kalıyor.
Değerli arkadaşlarım,
eğer bir Başbakan viziteyle ilgili olarak genelge yapmak zorunda kalmışsa,
Sağlık Bakanının bir dakika bile görevinde durmaması gerekir. Burada SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri yasası görüşmeleri sırasında, Sağlık
Bakanımızın ne kadar allandıra pullandıra konuyu aktardığını, anlattığını
hepimiz biliyoruz. Şimdi, siz, çağdaş ülkelerde bir başbakanın, vizite
kâğıdının nasıl alınacağı, hastane kuyruklarının nasıl bitirileceğine ilişkin bir
genelge yapmasına rastlayabilir misiniz! Sağlık Bakanının, gerçekten, durumunu
gözden geçirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
vatandaş ilaç kuyruğunda, hasta hastane kuyruğunda, hükümetin bakanları,
başbakanı genelge kuyruğunda; bürokratlar da genelge okumaktan o kuyrukları
nasıl sonlandıracaklarına fırsat bulamıyorlar, zaman bulamıyorlar. Böyle yasa
yapılmaz, böyle yasa olmaz! Daha üzerinden birbuçuk ay geçmemiş, bakıyorsunuz,
burada hemen bir değişiklik önerisiyle yine karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım,
eğer Başbakan bu konuya ilişkin genelge yapmak zorunda kalıyorsa ve bu iş, Türkiye'de
değil de bir çağdaş ülkede, Avrupa ülkelerinin herhangi birisinde başbakan
böyle genelge yapmak zorunda kalsa, mizah dergilerinin sayfaları içerisinden
kurtulmasının olanağı olmaz. O nedenle, yasa yaparken biraz daha dikkatli
olmamız gerekir. Bakın, burada gelen teklife baktığımız zaman, çok masumane
gibi gözüküyor. Deniliyor ki "6.1.2005 tarih ve 5283 sayılı Kanunun 5 inci
maddesine göre Sağlık Bakanlığına devredilen en az dört yıllık yükseköğrenimi
bitirmiş memurlardan Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içerisinde Maliye
Bakanlığına aktarılır."
Değerli arkadaşlarım,
bundan evvelki 32 nci maddede de belirtmiştim. Yani, devlet memurluğuna,
memuriyete son yıllarda Devlet Memurluğu Sınavıyla giriliyor ve memurun kendi
dalında uzmanlaşabilmesi için o branşta uzun yıllar çalışması gerekir; çalışır,
başarılı olursa, derece ve kademe ilerlemesi alır; belli bir noktaya gelmiş
ise, o liyakatine, becerisine, tahsiline uygun yükselme olanağı bulur; ama,
biz, memurun, burada, Maliye Bakanlığınca uygun görülenlerin kadroları...
Memura bir insan muamelesi bile yapmıyoruz, onun olurunu bile alma ihtiyacı
hissetmiyoruz. Manavdan kavun alır gibi, karpuz alır gibi -dört yıllık
üniversite mezunu olma tek koşul- memurları ne yapacağız; beğen al, seçmece!..
Bir taraftan Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının SSK'dan devraldığı
memurlardan memur alıyor, diğer taraftan dün gazetelerde -sizler de
okumuşsunuzdur- Sağlık Bakanlığı 4 000 küsur memur alacak diye haber var.
Değerli arkadaşlarım, bu
ne perhiz, bu ne lahana turşusu?! Yani, bir plan yok, altyapısı hazırlanmamış.
SSK hastaneleri devredilirken gelecek personelin ne olacağını, 5283 sayılı
Yasanın 5 nci maddesinde, neredeyse 1,5 sayfadan fazla yazmışız; kadrolarıyla
birlikte oraya geçecek. İşçiler, işçi statüsünde çalışanlar, geçmek
istiyorlarsa Sağlık Bakanlığına geçecekler, geçmek istemiyorlarsa yasal hakları
ödenerek hizmet akitleri feshedilecek demişiz. Bütün bunları bir karar altına
almışız. Şimdi, Maliye Bakanlığı diyor ki, ihtiyacım var, dışarıdan alacağıma
Sağlık Bakanlığından alırım. Olabilir, o da bir devlet bakanlığı, alınsın; ama,
sağlık hizmetlerinde ihtisaslaşmış veyahut da SSK'da çalışırken teknik dairede
ya da Sağlık Daire Başkanlığında veya Kurumun Genel Müdürlüğünde ya da taşra
teşkilatında kendi uzmanlaştığı bir alan yerine, şimdi oluru bile alınmadan
Maliye Bakanlığının hizmetine geçecek; Maliye Bakanlığı beğenirse... Beğenmenin
ölçüsü ne, kriteri ne; o da yok.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, kanun yapıyoruz. Tabiî, adına çeşitli yakıştırmalar yapıldı. Üç haftadan
bu yana görüşüyoruz bu kanunu. Bu maddeye özü itibariyle hiç ihtiyaç yok. Kanun
yapma tekniği açısından bakarsanız, 33 üncü, yani, 19 uncu madde çıktığı için
32 nci madde olarak görüştüğümüz maddeye bakarsanız, orada, zaten kamu
hizmetlerinin daha verimli yerine getirilebilmesi amacıyla, Devlet Personel
Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlık ile Maliye Bakanlığı, bütün memurları bir
havuz içerisine alıp, istediği şekilde, hallaç pamuğu gibi atacak.
Bu konuda, 32 nci maddede
görüşlerimi dile getirmiştim. Orada yetkiyi alıyorsunuz zaten. Yetkinin
Anayasaya aykırı olduğunu o gün söyledim. Memurların özlük işleri, atanmaları,
alımı, memuriyetine son verilmesi yasayla düzenlenir. Bu yetki devredilemez;
yani, Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlık
bu yetkiyi kullanamaz. Bu yetki, Meclise ait bir yetkidir. Olmadı, Anayasanın 7
nci maddesi böyle diyor; 128 inci maddesi de, yine, bunun ilgili maddesini düzenlemiş.
Şimdi, kalkıyoruz, bir de geçici maddede, sadece Sağlık Bakanlığından alınacak
memurlara ilişkin bir düzenleme getiriyoruz ve dört ay içerisinde bu işlem
yapılacak...
Değerli arkadaşlarım,
yani, bir kanunun kalıcı olabilmesi, toplum tarafından kabul görebilmesi, o
yasadan etkilenecek toplumsal kesimlerin o yasanın özünü kavrayabilmesi, onun
ömrüne bakarak olur, onun katılımcılıkla, şeffaflıkla hazırlanmasıyla bu
sağlanabilir. Siz ne yapıyorsunuz; burada muhalefet partisinin eleştirilerine
bile tahammül edemiyorsunuz. Oysa, biz, size yol gösteriyoruz, rehberlik
yapıyoruz.
Maliye Bakanı böyle
hazırladı, burada ne derse doğrudur, düzeltmemize gerek yoktur!.. Sayın
Başbakanımız böyle istedi, gerek yoktur!.. IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği
bize böyle bir yol haritası çizdi, kelimesini, satırını değiştiremeyiz!..
Değiştiremezseniz ne olur; gerçi sizi çok fazla ilgilendirmiyor; ama, kamuda
çalışan memurların, çalışanların motivasyonu bozulur, huzuru kaçar, verim
alamazsınız. Eğer, amaç oysa -ki, öyle anlaşılıyor- arkasından, kamu kötü,
kamuda işler iyi gitmiyor, özel iyidir! O halde, ne var ne yok hepsini
satalım... Ondan sonra da satışı getirir, vatana millete hizmet diye yutturmaya
kalkarsınız. Değerli arkadaşlarım...
RECEP GARİP (Adana) - Hiç
iyi giden bir şey yok mu?! Bir şey söylerken insaflı olun. İyi olan şeyler de
var.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Varsa bir fikrin, gelir buradan konuşursun; orada oturduğun yerden müdahil
olma! Ben burada düşüncemi açıklıyorum, sen de gelir burada konuşursun.
BAŞKAN - Sayın Çetin, siz
bırakın, biz müdahale ederiz.
Arkadaşlar, lütfen,
yerinizden konuşmayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Şimdi, 32 nci maddeye bir bakınız. Değerli arkadaşlar, demek ki, Anayasaya
aykırılığını Maliye Bakanı da görmüş olacak ki, burada geçici 6 ncı maddeye
böyle bir hükmü sıkıştırma ihtiyacı hissetmiş.
Şimdi, bu şekliyle,
elbette bu düzenlemenin Anayasaya aykırılığını söyleyebilme olanağı yok. Bu
geçecek; ama, yazık değil mi o memurlara, yazık değil mi SSK'da yirmi yıl,
onbeş yıl bir biçimde hizmet vermiş, uzmanlaşmış, dalında belki yönetici olmuş
bir kişiye?! Gel sen şimdi, Maliye Bakanlığının, benim bilmem hangi ilimde ya
da hangi dairemde ihtiyacım var!.. Geldiği zaman sadece aldığı maaş değil,
orada, daire başkanı, şube müdürü, şef veyahut da diğer emsallerine göre
saygınlık kazanmış bir kişi, şimdi gelecek Maliye Bakanlığında -ki, Maliye
Bakanı hangi ölçüte göre seçecek, o da belli değil- bilmediği, tanımadığı
insanlarla yeni memuriyete girmiş gibi
yeni bir işle buluşacak!.. Bu, eğer, 4857 sayılı Yasa içerisindeki düzenlemeye
göre yapılacak olsa, orada çekinme hakkını kullanır, kıdem tazminatını, ihbar
tazminatını alır, ayrılıyorum deme hakkını kullanabilir. Yani, biz memuru insan
olarak da görmüyoruz, onun olurunu alma ihtiyacı da hissetmiyoruz. Dediğim
dedik, çaldığım düdük! Çalın, sizin olsun; ama, devlet organlarını, kurumlarını
bu kadar yıpratmanın ne AKP'ye, ne hükümete, ne memura, ne de ülkeye hiçbir
yararının olmadığını anlamanızı rica ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, bu konularda; yani, yasa yapılırken uyulması gereken kurallara bir
türlü uymak istemiyorsunuz, yasaları yaparken ne olup ne bittiğini ya da
yasanın neyi içerdiğini -üzülerek söylüyorum- çoğu arkadaşım da görmüyor; ama,
ben, bir milletvekili olarak, üstelik bir muhalefet partisi milletvekili
olarak, Başbakanın genelge yapmak zorunda kaldığı bir konuyu sizlerin bir kez
daha düşünmesini rica ediyorum. Hastane kuyrukları... Hastalar kuyrukta,
eczanelerde hâlâ pahalı ilaçları verip vermemede tereddütler var, çözülebilmiş
değil. Hastanelerin poliklinik hizmetlerinin halka açık, basına açık
bölümlerden içerilere kaydırılıyor olması sorunu çözmedi, çözmüyor. Eğer,
hastanelerde o kuyrukları bir an evvel kaldırmak istiyorsanız, bu memurları,
seçmece, Maliye Bakanlığına almak yerine, oralarda görevlendirerek, o sorunu
çözebilmek daha kolaydır diye düşünüyor.
Bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi,
soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Buyurun Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan yerlerine otururlarsa sorumu yöneltme şansım olacak Sayın Başkan...
Sayın Maliye Bakanımıza
soracaktım; ama, herhalde Sayın Babacan da aynı konuyla ilgili. O zaman Sayın
Babacan'dan belki yanıt gelir.
Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek istiyorum. Deminki sorum açıkta kaldı, ben, bir kere daha iki
cümleyle soruyorum.
BAŞKAN - Konuyla ilgili
olsun ama.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet
efendim, konuyla... Bu torba kanun olduğu için, sorular da torba oluyor; kusura
bakmayın.
Adapazarı Şeker
Fabrikası, özelde ya da devletin elinde, bu sene üretime geçecek mi Sayın
Bakan? Adapazarı ve çevresindeki şekerpancarı üreticileri ürettikleri pancarın
Adapazarı Şeker Fabrikasında şekere dönüştüklerini görecekler mi?
Bu arada da, Sayın Mehmet
Ali Şahin'e -karşıdalar- ben teşekkür etmek istiyorum. Yaklaşık ikibuçuk ay
kadar önce Sayın Sami Güçlü'ye soru sorduğumuzda, soruları yazılı olarak
yanıtlayacağını söylemişti ve gerçekten yanıtlamıştı. Ben de, Sayın Şahin'in,
Kamu Yönetimi Reformu Tasarısında sorduğumuz soruları yazılı olarak
yanıtlayacağım demesine rağmen yanıtlamadığını söylemiştim. Sayın Bakan da
"yüzde 80'ini yanıtladım, yanılıyorsunuz" demişti; fakat, onbeş gün
sonra, Sayın Bakan, demek ki benim yüzde 20'nin içinde olduğumu hatırladılar,
yazılı yanıt verdiler, gecikerek de olsa, kendi kendilerini tekzip etmiş
oldular.
Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Gecikerek gelmiştir.
BAŞKAN - Başka soru
soran?.. Yok.
Sayın Bakan, yanıt
verecek misiniz?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, aslında, geçen haftaki Genel Kurul toplantısında da, Sayın
Koç, yine aynı soruyu, artık tesadüfen yine ben oturuyordum, sormuştu. Bununla
ilgili yazılı cevabı arkadaşlarımız hazırlıyorlar; hazırlanınca size
iletilecek. Geçen haftadan itibaren takip ettiğimiz bir konu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
de Recep Beye vereceğim soruyu; Adapazarı'na iletir.
BAŞKAN - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ben, Türkçeyi, zengin bir şekilde, dilimin ucuna gelen
kelimelerle konuşurum. Dilimin ucuna "cevap" kelimesi gelirse onu
kullanırım, "yanıt" kelimesi gelirse onu kullanırım, akıcılığı
bozmamak için.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Hiç
fark etmez!
BAŞKAN - Bazılarının,
ille, yanıt kelimesi yerine, öztürkçe yanıt kelimesi yerine cevap kelimesini
kullanmamı istemesi benim karşılayabileceğim bir istek değil; onu da bilsinler.
Öztürkçe kelimeleri kullanmakta, dilimize mal olmuş, başka dillerden de girmiş
olan Türkçeleşmiş kelimeleri kullanmakta karma davranırım; dilimin ucuna
gelenleri söylerim. İlle cevap kelimesini kullanmamı istemeyin lütfen.
Değerli arkadaşlarım,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Geçici 6 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 7 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 7.-
24.7.2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin (d) bendi ile aynı
Kanunun geçici 3 üncü maddesinde geçen "1.1.2005" tarihleri ve
22.1.2004 tarihli ve 5073 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde geçen
"1.1.2005" tarihi "1.1.2006" şeklinde uygulanır.
17.10.1983 tarihli ve
2926 sayılı Kanuna tâbi sigortalılardan; 2005 yılı içinde aynı Kanunun 33 üncü
maddesine göre belirlenen gelir basamaklarından ilk altı basamakta
bulunanlardan altıncı basamak gösterge tutarının, yedi ve daha yukarı
basamaklarda bulunanlardan ise bulundukları basamak gösterge tutarının % 20' si
oranında sağlık sigortası primi tahsil edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Bilecik Milletvekili
Sayın Yaşar Tüzün; buyurun.
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının geçici 7 nci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz torba kanun tasarısı içerisinde, 4956 ve 5073 sayılı Esnaf
ve Sanatkârlar, Bağımsız Çalışanlar ve Tarımda Kendi Adına Çalışan Sosyal
Sigortalar Kanunlarında da değişiklik yapılmaktadır. Yapılacak bu
değişiklikler, temsilcisi olduğumuz halkı yakından ilgilendiren son derece
önemli değişikliklerdir. Böylesine önemli kanun değişikliklerinin, torba tasarı
içerisinde ele alınarak oldubittiye getirilmesi son derece yanlıştır. Bu
değişikliklerin her birinin, başlı başına bir kanun tasarısı altında ele
alınarak görüşülmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hükümetten komisyona 32
madde ve 6 geçici madde olarak gelen torba tasarı, komisyondan 38 madde ve 10
geçici madde olarak çıkmıştır. Sadece altkomisyonda toplam 52 önerge verilmiş,
bunlardan 37'si tasarıya ilave edilmiştir. Komisyon görüşmeleri sırasında,
ayrıca 29 önerge daha kabul edilmiştir.
Bazı kanunlarda
değişiklik içeren, görüşmekte olduğumuz tasarıya bu yönüyle bakıldığında bir
bütünlük arz etmediğini görüyoruz.
Hükümetten gelen bu
tasarı üzerinde bu kadar değişiklik yapılma ihtiyacının doğması, tasarılar
üzerinde yeterince çalışılmadan komisyonlara getirilmiş olmasının bir
göstergesidir. Diğer bir deyişle, hükümetin, böylesine önemli konularda ciddî
bir irade sergilemediğini de göstermektedir.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Anayasaya uygun, vatandaşımızın işini kolaylaştıracak
değişiklik tasarılarına karşı değiliz. Karşı olduğumuz konu, böylesine önemli
kanun değişikliğinin oldubittiye getirilerek Genel Kuruldan geçirilmiş
olmasıdır.
Değerli arkadaşlar, şu
ana kadar, Genel Kurulda 18 tane önerge kabul edilmiştir. Yani, 38 maddelik bir
kanun tasarısına 18 ek önerge veriliyor ve 18'i de kabul ediliyor. Hükümetin,
tasarıları hazırlayıp komisyonlara gönderirken teknik elemanların yeterince
çalışma yapmadığı ya da atamalarda da liyakat kurallarına uymadığı için teknik
eleman sorunu yaşandığı ortaya çıkmıştır diye de düşünüyorum. Hükümetin
komisyonlara getirdiği bu tasarı üzerinde komisyonların bu kadar değişiklik
yapması bunun göstergesi değil midir?! Bu durumu, kanun yapma açısından
sakıncalı buluyoruz. Yapmış olduğumuz değişiklikler vatandaşın sorununu
çözümleyemeyeceği gibi, sorunları artırır diye de düşünüyorum.
Görüşmekte olduğumuz,
Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 7
nci maddesi içerisinde yer alan 4956 ve 5073 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu
8.1.2003, 24.7.2003, 12.1.2004 tarihlerinde üç defa değiştirilmiştir; yani,
bugüne kadar bu kanunu üç defa değiştiriyoruz, bugün dördüncü defa
değiştiriyoruz. Bu da, her altı ayda bir değişiklik anlamına gelmektedir.
Arkadaşlar, sizlere
soruyorum: Vatandaş, bu değişiklikleri nasıl takip edecek; bu değişikliklere
nasıl ayak uyduracak; bu değişiklikleri takip edemediği durumlarda cezaî
müeyyideye çarptırılacak mı; sosyal haklarını yeterince kullanabilecek mi? Ben,
sosyal güvence haklarından yeterince yararlanamayan, ceza ödemeye mahkûm olan
vatandaş yaratılacağı kanaatindeyim.
Üzerinde konuştuğumuz
geçici 7 nci madde, hükümetin uyguladığı sıkı IMF politikalarıyla, zaten iyice
darboğaza girmiş olan tarım çalışanlarını, çiftçileri yeni sıkıntılara sokacak
hükümler içermektedir. IMF, Dünya Bankasınca dayatılan tarımsal reform
programının esas amacının, ülke tarımını parçalayarak, uluslararası tarım
tekellerinde biriken gıda stoklarına pazar yaratmak olduğunu artık herkes net
bir şekilde bilmelidir. Bu süreçte çiftçiler, büyük gelir kayıplarına da
uğratılmıştır. Doğrudan gelir desteği sistemi adı altında ortaya atılan sadaka
rejimi, köylüyü üretimden koparmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
Değerli arkadaşlar,
hükümet, her ne kadar ekonomi iyiye gidiyor dese de, ülkemizin, halkımızın,
kamu çalışanlarımızın içerisinde bulunduğu durum ortadadır. Türkiye nüfusunun
neredeyse üçte 2'si açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Çalışanların
hakları şimdiye kadar görülmedik bir biçimde gasp ediliyor. İş güvencesi,
düzenli çalışma ve ücret hakkı, esnek istihdam, performans sistemi sözleşmeli
çalışma adı altında ortadan kaldırılıyor. Sosyal güvenlik sistemi tasfiye
ediliyor; eğitim ve sağlık harcamaları iyice kısıtlanıyor; en verimli kamu
işletmeleri yok pahasına elden çıkarılıyor; kamu yönetimi maalesef
parçalanıyor. Bütün bunlar yapılırken birilerinin ekonomisi gerçekten
düzeliyor; ama, bu birileri halkın büyük çoğunluğu asla değildir değerli
arkadaşlar. İşçinin, memurun, köylünün, emekçilerin satın alma gücü her geçen
gün azalıyor. İşsizlik, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek oranına
ulaşıyor. Yoksulluk ve gelir dağılımı bozukluğu en yüksek seviyeye ulaşıyor.
Bütün bunlara rağmen, hâlâ hükümet yetkileri, ekonominin iyiye gidişatından
bahsediyor.
Değerli arkadaşlar, Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu, diğer
adıyla Bağ-Kur, 2.9.1971 tarihinde kabul edilen 1479 sayılı Kanunla kurulmuş,
1972 yılında kuruluşunu tamamlayarak, sigortalılarına malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortası kollarında hizmet vermek üzere çalışmalarına başlamıştır. 1986
yılında uygulamaya konulan 3225 sayılı Kanunla, kademeli olarak sağlık
sigortası uygulamasına başlamıştır.
Ülke nüfusunun 15 000
000'luk kısmını kapsayan Bağ-Kur, diğer sosyal güvenlik kuruluşları gibi kısa
bir süre içerisinde finansman açığıyla karşı karşıya gelmiştir. Kurumun daha
kuruluşunda sosyal güvenlik normlarına uymayan yapıyla kurulmuş olması,
vatandaşımızı zor durumda bırakmıştır. Bu da, yeni birtakım düzenlemeleri
beraberinde getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeni düzenlemelere karşı
değiliz; düzenlemelerin kalıcı olmamasına karşıyız, altı ayda bir düzenleme
ihtiyacının doğmasına karşıyız, bu düzenlemeleri vatandaşın takip edemediğinden
zor durumda kaldığı için karşıyız. Yapılan değişiklikler altı aylık olmamalı;
yirmi yıllık, otuz yıllık, geleceğe cevap verecek düzenlemeler olmalı. Bu
ihtiyaca cevap verecek uzman kişilerden oluşan teknik komiteler oluşmalı,
aksaklıklar uygulamada değil, taslakta görülmeli. Oysa, bizler, altı ayda bir
düzenlemeye giderek, vatandaşın da bunu takip edemeyeceğini düşünerek, kanunun
uygulama tarihini bir yıl sonraya bırakıyoruz. Bugün ise, bu süreyi geçici 7
nci maddeyle bir yıl daha uzatarak, kanunun uygulama tarihini 1.1.2006 tarihine
uzatıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bugün, Bağ-Kura borcu olmayan esnaf yok denilecek kadar azdır; esnafın yüzde
99'unun, maalesef, Bağ-Kura borcu vardır. Borcu olmayan tarım sigortalısı da
yoktur. Borcu olmayan isteğe bağlı sigortalı da yoktur. Herkesin, bağlı olduğu
sosyal sigortalar kurumlarına bir şekilde borcu mevcuttur. Bu borçlar, yasal
faizleriyle birlikte çığ gibi büyümüş, esnaf, çiftçi ve küçük işletmeler sosyal
güvenlik kurumlarıyla icralık duruma gelmiştir. Birçoğunun evine maalesef haciz
gelmiştir.
Durum böyle ise, bizim
yapmış olduğumuz değişikliklerin yeterli olmadığı, yapılan çalışmaların
vatandaşın sorununu çözmediği ortadadır. Memur aç, işçi aç, esnaf-sanatkâr aç,
çiftçi-köylü aç; küçük işletmeci gerçekten zor durumda, vatandaş gerçekten borç
batağında yüzüyor. Sosyal güvenlik kuruluşları görevlerini yerine getiremiyor.
Hastane önlerindeki kuyruklar, perişan olan halk ortada. Biz, ekonomi
düzeliyor, enflasyon düşüyor diye kendimizi avutuyoruz değerli arkadaşlar.
Durum bu kadar vahim iken, biz, torba tasarıyla günü kurtarmaya çalışıyoruz
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu torba tasarı içerisindeki düzenlemelerin yeterli olmadığını
görüyoruz. Böylesine önemli kanun değişikliklerinin torba tasarı içerisinde
değil, başlı başına bir kanun tasarısıyla gündeme gelmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Bugün, yetersiz
gördüğümüz, uygulamada sorunlar doğuran, Avrupa Birliği normlarında kifayetsiz
kalan kanunların, daha uzun süre çalışarak, bir bütün içerisinde ele alınması
gerekir diye düşünüyorum. Böyle olmadığı sürece, kanundaki esneklikler,
uygulamada zafiyeti beraberinde getirecektir; bu da, sosyal sigortalar
kurumlarının iflası demektir. Her gün önümüzde örneği de görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; eğer, amaç, Avrupa standartlarını yakalamak, halkın yaşam
standartlarını iyileştirmekse, bunun yolu, torba tasarılarla günü kurtarmak
değildir.
Bir kanun hazırlanıyor,
komisyonlarda görüşülüyor, Genel Kurula geliyor, sizlerin oylarıyla kabul
edilerek kanunlaşıyor veya bizlerin uyarılarıyla, Anayasa Mahkemesinden geri
dönüyor.
Kanun uygulamaya
konulduğunda, aradan altı ay geçmeden, orasını burasını değiştirelim derken,
ilk hazırlanan kanundan, maalesef, eser kalmıyor.
Bundan evvelki
hükümetlerde çıkarılan kanunlar bir müddet gidiyordu, bu hükümet zamanında,
maalesef, altı ay bile gitmiyor; çünkü, her altı ayda bir kanun değişiyor.
Hükümetin yetkili
bakanlığı tarafından hazırlanıp, hükümet tarafından komisyona gönderilen ve
komisyonda önergelerle birçok ilaveler yapılan tasarı, şimdiden yetersiz duruma
gelmiştir.
Değerli arkadaşlar,
yaptığımız işi uzun ömürlü ve kalıcı yapalım. Yapacağımız değişiklikleri torba
tasarı halinde değil, böylesine önemli konularda, başta işçiyi, memuru, esnafı
ve çiftçiyi yakından ilgilendiren, onların sosyal haklarını koruyan bu kanun
tasarılarının değişikliklerini tek tek ele alalım diyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; böylesine önemli kanunların her birini ayrı bir tasarı halinde
görüşelim ve öylece Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun gündemine
getirelim diyorum. Böylece, daha kalıcı çözümler bulacağımıza inanıyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Geçici 7 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 8 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 8.-
28.2.1960 tarihli ve 7462 sayılı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim
Şirketi Kanunu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin
24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin
tamamlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Harun Akın;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Akın, Grup ve
şahsınız adına konuşma süreniz toplam 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA HARUN
AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 35 inci maddesinin geçici 8 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu
anda, bizleri ekranları başında izleyen, televizyonları başında izleyen değerli
vatandaşlarımız, özellikle, Zonguldak İlinde, Karadeniz Ereğli İlçemizde
bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımız, bizleri izlerken,
ekranın altından yansıyan görüşülen kanun tasarısının başlığıyla, şimdi benim
konuşmalarımla ifade edeceğim Türkiye'nin önemli kurumlarından olan Erdemir
Kanununun çıktığını görünce, benim Erdemiri anlattığımı duyduklarında,
herhalde, çok da şaşıracaklardır
Koskoca Erdemir,
ülkemizin ve Zonguldak bölgesinin gururu, ülkemizin ve Avrupa'nın gözbebeği
Erdemir, bugün, torba kanunundan tombala gibi çıkıverdi. Erdemir üzerinde
oynanan oyunların son perdesi oynanıyor diye düşünüyorum. Ülkemizin en büyük
kuruluşlarından olan Erdemirin kuruluş kanunu, bugün torba kanun adı altında,
bu maddeyle iptal ediliyor. Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, yangından mal
kaçırır gibi, Türkiye'nin en önemli kurumunun kanununu bugün iptal ediyor.
Nedir bu görüşülen madde;
bu maddeyi sizlere aynen okumak istiyorum: "1.3.1960 tarihli ve 7462
sayılı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi Kanunu,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin 24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin tamamlandığı
tarihte yürürlükten kalkar."
Değerli arkadaşlar, bu
kanun, Erdemiri Erdemir yapan, Erdemiri ayağa kaldıran, Erdemire çok ciddî
imtiyazlar sağlayan ve gerçekten, satıldığı zaman, bir blok şekilde bir yabancı
devin eline geçtiği zaman çok büyük sorunlar yaratacak, ülke ekonomisine çok
büyük tahribatlar açacak önemli bir kanun.
Değerli arkadaşlar, bu
operasyonu yapmaya ne gerek vardı diye içini açtığımız zaman, neden bu kanun
kaldırılmak isteniyor dediğimiz zaman, neden Erdemir satılmak isteniyor
dediğimiz zaman, işte, bu kanun maddesinin, bugün Meclise gelip, kaldırılmasıyla
her şeyin ortaya çıktığı apaçık. Bu kanun maddesiyle birlikte, hükümetin
Erdemirle ilgili bütün pürüzlerini, kafalarında bugüne kadar kamuoyuyla
paylaşamadıkları, bizlere anlatmaktan çekindikleri Erdemiri satma projesinin
bütün pürüzlerini bugün kaldıracaklar.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ben, Zonguldak Milletvekili olarak, sizlere Erdemiri anlatacağım,
anlatmaya çalışacağım; fakat, siz anlamayacaksınız, onu da kesin biliyorum;
çünkü, biz, bunları, bu gerçekleri Zonguldak'ta aylardır anlatıyoruz, aylardır
söylüyoruz, AK Partinin Zonguldak temsilcilerinin anlamadığı gibi, sizler de
bugün bizi anlamayacaksınız; ama, biz, bölge adına, ülke adına, memleket adına
görevimizi yapacağız.
Değerli arkadaşlar,
Erdemir, 15 Mayıs 1965 tarihinde üretimine başlamış, Türkiye'nin yassı mamul
üreten tek entegre fabrikasıdır. Fabrikalardan kurulu, fabrikaları içine alan
fabrikadır Erdemir. Hem bölgenin hem ülkenin gözbebeği konumundadır. İçinde,
İsdemirinden, taa İskenderun'daki İsdemirinden tutun da Erdemirin, Erdemir
çelik servisinin, Erenko'nun, Çelbor'un içinde bulunduğu bir büyük ailedir.
En son, 15.4.2004
tarihinde, kendi hammaddesini elde etmek için Divriği Hekimhan tesislerini
bünyesine katmış ve Özelleştirme İdaresine öncelikle bir senede ödeyeceğini
taahhüt ettiği parayı da peşin 28,5 milyon dolar ödeyerek Türk ekonomisine
katkı vermiş, kendi hammaddesini, kendi bünyesine almıştır.
Erdemir kurulduğunda 470
000 ton yıllık hamçelik üretim kapasitesi varken, kademeli şekilde artmış,
bugün, yılda 3,3 milyon ton düzeyine çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Erdemir ve İsdemirin 2007 yılı kapasitesi 7 000 000 ton, 2013 yılı kapasitesi 5
000 000 tonu Erdemirden, 12 000 000 tonu İsdemirden olmak üzere, 17 000 000 ton
yassı mamul olarak hedeflenmiştir. Erdemir, 2003 yılında, 236 000 000 dolar kâr
etmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
rakamları çok iyi not etmenizi istiyoruz. 2004 yılının ilk altı ayında Erdemir
183 000 000 dolar kâr etmiş, 2004 yılının ikinci altı ayını tamamladığında;
yani, geçtiğimiz sene, vergileri çıkardıktan sonra, 590 000 000 dolar net kâr
elde etmiştir.
Değerli arkadaşlar, 2003
yılında Türkiye'nin en büyük 5 şirketi içerisinde yer almıştır Erdemir. 2004
yılının, Türkiye'nin, 5 büyük şirketi açıklanmadı; ama, ben, bugün, bu Meclis
kürsüsünden iddia ediyorum, 2004 yılının büyük şirketleri sıralamasında Erdemir
-iddia ediyorum- 1 inci olarak çıkacaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Onun için satıyorlar zaten!
HARUN AKIN (Devamla) -
Şimdi, böyle özellikleri söyledikten, sıraladıktan sonra, tabiî ki ne geliyor
aklımıza; soruyoruz: Ne istiyorsunuz Erdemirden? Erdemir üretiyor, Erdemir
satıyor, büyüyor, kâr ediyor; niye satıyorsunuz" diye sorduğumuz zaman,
işte, Cumhuriyet Halk Partisi olarak... Konuşmamın başında da söyledim, bölge
milletvekiliyim, konunun başından beri işin içindeyim. Gerek altı aydır, yedi
aydır Zonguldak'ta... Daha sonra, konuyu Grubumuza taşıdık. Grup Yönetim Kurulu
üyesi olmamız sebebiyle, Grup yönetimine getirdik. Grup Başkanvekilimiz Sayın
Kemal Anadol başkanlığında, Genel Başkanımıza konuyu getirdik. Genel Başkanımız
konuya destek verdi, bölgeye gittik.
Değerli arkadaşlar, işin
her yönüyle araştırmasını yaptık ve Özelleştirme İdaresine geçen hafta
gittiğimizde, açık ve net şekilde, bu konuda, satılabilecek, Erdemiri,
satılabilecek hiçbir gerçek ortada durmazken, neden satıyorsunuz dedik; hiçbir
cevap alamadık. Karşılığında Sayın Özelleştirme İdaresi Başkanımız ne dedi
biliyor musunuz arkadaşlar: "Şu anda Erdemir en iyi durumda, en kârlı
durumda. Şu anda satarsak, kâr ederiz. Önümüzdeki sene bu kârları bulamayabiliriz."
Değerli arkadaşlar,
konuştuğumuz ve peşine düştüğümüz, satılmasın diye bağırdığımız çağırdığımız
kurum, Erdemir. Bir futbol takımından bir futbolcu satmıyoruz. Galatasaray
Kulübünden Hakan Şükür'ü Avrupa'ya satmıyoruz. Bir futbol takımında, bir
futbolcuyu, en iyi zamanında satabilirsin. Niye; altyapından geliyordur, genç
takımından, yıldız takımından bir futbolcu daha yerine koyabilirsin.
Hükümetin, bu ülkenin
başka bir Erdemiri var mı?! Erdemiri sattıktan sonra, alttan gelen, Erdemire
benzeyen bir başka kurumu var mı?.. Niye satıyorsunuz o zaman diye soruyoruz;
ciddî bir cevap, haklı bir gerekçe alamıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
kulağımıza gelenler, bizi, bir başka ürkütüyor. Erdemirle ilgili dünya çelik
piyasasında çok ciddî çelik mafyasının da işin içerisinde olduğunu duyuyoruz ve
Erdemirle ilgili Özelleştirme İdaresinin belirlemiş olduğu danışman firmaların
birtakım yabancı şirketlere, Erdemir gibi önemli kurumları pazarladığını ortaya
çıkarıyoruz. Erdemir gibi değerli kurumları, bu yabancı tekel çelik mafyasına
satarak, o kurumları ortadan kaldırdıklarını duyuyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunun yanında, bu, Erdemire talip olacak yabancı şirketlerin,
Erdemirin yüzde 54 halka arzından da, borsamızdan, aracı kurumlarla, yüzde
9,5'in üzerinde hisseleri topladığını duyuyoruz. Tabiî ki, yüzde 46 da
Özelleştirme İdaresinin elindeki hissenin yüzde 25'ini dahi alsan, Erdemirin
tamamına hâkim olabiliyorsun.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, gerçekten, ülkenin çok önemli bir meselesini, sizlerle paylaşmaya
çalışıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin en yüce çatısı, burada,
bu ülkenin en önemli kurumunun ne hale geleceğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin yassı mamul ihtiyacı on veya onbeş yıl sonra 2 katı olacaktır.
Erdemirin, şu anda, Türkiye'de tek üretici olduğu mamul, on onbeş yıl sonra 2
katı olacaktır. Bu gerçeklerden yola çıkarak, şahsım, Zonguldak Milletvekili
olarak, 11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına araştırma
açılmasıyla ilgili bir önerge hazırladık; ama, geçen sene, Maden Kanunu burada
görüşülürken, Sayın Enerji Bakanımız, burada oturuyordu ve sizler buradaydınız,
enerjiyle ilgili bütün araştırma önergeleri toparlandı, hiçbir tanesi, ne
olduğuna bakılmadan, hepsi tekten reddedildi.
İşte, şayet, o zamanlar
bu önerilerimizi dinleseydiniz, Erdemiri Meclis çatısı altında,
milletvekilleriyle araştırma durumuyla karşı karşıya kalabilirdik, belki bu
durumlara gelmeden sizleri daha önce bilgilendirebilirdik.
Değerli arkadaşlarım, bu
araştırma önergemiz gerçekten burada sizlerin desteğini alsaydı, durumu Meclis
çatısı altında değerlendirme olanağı bulacaktık.
Erdemirin blok satışının
yanlışlığını her fırsatta dile getirmemize rağmen, hiçbir yetkili -ne
Özelleştirme İdaresinden- bu yüzde 46'lık hissenin blok veya halka arz şeklinde
satılacağı yönünde bir açıklama yapmadı.
Değerli arkadaşlar,
Erdemirin blok satışı ülke sanayiine hiçbir katkı sağlamayacaktır. Çalışanına,
devletine ve piyasaya hiçbir borcu bulunmayan, yatırımcısına kâr payı dağıtan,
büyümesini özkaynaklarıyla karşılayan, ülkemizin en büyük kuruluşları içinde ön
sıralarda yer alan, ayrıca, stratejik önemi bulunan Erdemirin blok satışı, beni
bu ülkenin önce bir insanı olarak, sonra da, tabiî ki, halkımdan almış olduğum
destekle bir milletvekili olarak çok ciddî şekilde rahatsız etmektedir.
Bu yüzdendir ki değerli
arkadaşlar, endişelerimizi araştırma önergesinde bulamayınca, Sayın Başbakana
soru önergesi vermek zorunda kaldık ve Sayın Başbakana, bu endişelerimizi gidersin
diye soru önergesi hazırladık ve bu soru önergemize aldığımız cevabı sizlerle
burada paylaşmak istiyorum. Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanımız Kemal
Unakıtan'ın imzasıyla şahsıma, Erdemiri niye sattıklarına dair 8 cevabı içeren
bir mektup yazdı, cevap verdi. Şimdi ben bu cevapları tek tek size okuyarak
kendi görüşlerimi buna katmak istiyorum.
Hükümetçe Erdemirin
özelleştirme gerçeği.
Cevap bir: "Devleti
ticarî ve endüstriyel faaliyetlerden çekip aslî görevine döndürme ilkesi"
diyor Sayın Başbakan.
Değerli arkadaşlar,
devlet, ayakkabı, süt, elbise üretmez mantığına şimdi demir-çelikleri de
sokmuş. Tabiî ki, hakikaten bir yük varsa ortada, bir sıkıntı varsa, devlet
bundan elini çekebilir; ama, konuştuğumuz bir demir-çelik!
Sayın Başbakanın ikinci
cevabı: "Erdemir için en uygun faaliyet ve pazar ortamının yaratılması,
dünya piyasalarına tam entegrasyonların sağlanması" diyor Sayın Başbakan.
Değerli arkadaşlar,
Erdemir, uluslararası pazarda ürünlerini satmakta herhangi bir problemle
karşılaşmamakta. Entegrasyon sorunu yaşamadığı, yaptığı icraatlardan kolaylıkla
anlaşılmaktadır. Erdemir, demir-çelik üretiminde AB ülkeleri arasında 8 inci,
dünyada 48 inci çelik üreticisidir.
Üçüncü cevabı sizlerle
paylaşmak istiyorum: "Türk demir-çelik sektöründe kalitenin artırılması ve
uygun ürün yelpazesinin oluşturulması yoluyla verimli çalışarak, pazar
ortamlarının yaratılması" diyor hükümet.
Oysa, Erdemir ürünleri,
uluslararası kabul gören kalite güvence sistemlerini başarıyla hayata geçirmiş,
bütün ürün çeşitliliği konusunda hiçbir sorunu yoktur arkadaşlar.
Dördüncü cevap:
"Erdemir, stratejik faaliyetlerinin ve modern üretimin devamı için gerekli
olacak yatırımın sağlanması ve garanti altına alınması ilkesi" diyor.
Türkiye demir-çelik
sektörü ve dolayısıyla, Türk ekonomisini uzun yıllar etkileyecek stratejik
öneme sahip Erdemir, değerli arkadaşlar, yatırımlarını tamamlamıştır. 2013 yılı
anayatırım planını ortaya çıkarmış ve uygulamaya koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
Harun Bey.
HARUN AKIN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Erdemir ve İsdemir, 2007
yılı kapasitesini 7 000 000 ton, 2013 yılı kapasitesini de 5 000 000 tonu
Erdemirden, 12 000 000 tonu İsdemirden olmak üzere, toplam 17 000 000 ton yassı
mamul olarak hedeflemiştir değerli arkadaşlar.
Sayın Başbakanın Maliye
Bakanımızla birlikte bana göndermiş olduğu imzasını taşıyan beşinci cevabımız:
"Satış hâsılatının optimum düzeyde olması" diyor hükümet.
Değerli arkadaşlar, iç ve
dış satışlarında hiçbir sorun yaşanmamaktadır Erdemirde. Şirket, üretimde ve
satışta rekorlar kırmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
altıncı cevap: "Demir-çelik sektörü açısından olumlu bir yatırım ortamının
olduğu şu sıralarda, Erdemire, saygın ve malî olarak güçlü yatırımcıların
çekilmesi."
İşte, değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından beri söylediğimiz; ama, bugüne kadar
hükümetin cesaret edip söyleyemediği blok satış gerçeği, bu cevabın içinde
yatmaktadır.
Şimdi, bugün,
Özelleştirme İdaresini, biraz evvel de söyledim, geçen hafta da ziyaret ettik,
aynı mantık, aynı cevap... Cevap ezberlenmiş, her yerde karşımıza çıkıyor; ama,
hiçbir cesaretli, çıkıp da, biz, Erdemiri bir yabancı çelik devine blok bir
şekilde satacağız diyemiyor; bugüne kadar da söyleyemediler; ama, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, gerek bölgede gerek bu kürsüden bu işin çoktan bittiğini
ve bugün çıkaracağınız, iptal edeceğiniz bu kanunla da bu işi bitireceğinizi
Meclis kayıtlarına geçirerek tüm ülke halkına, Zonguldak halkına söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin yassı mamul ihtiyacının on veya onbeş yıl sonra 2 katına çıkacağı bir
gerçek olduğuna göre, Erdemirin blok satışının ne kadar yanlış olduğunu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 7 nci ve 8 inci cevabı
okumuyorum, zaman darlığından okumuyorum; çünkü, bizim asıl öğrenmek
istediğimiz, biraz evvel konuştuğum bu cevaptaki gerçekti.
Şimdi, Erdemir,
uluslararası kabul gören çevre ve kalite güvence sistemlerini oturtmuş ve
bugüne kadar başarıyla uygulamıştır. Sayın Başbakanımın şahsıma gönderdiği
yanıtlara, ben de düşüncelerimi her cevapta ilave ederek sizlerle paylaşmak
istedim.
Türkiye'de yassı çelik
tüketimi 2003 yılında 6,7 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde
3,5 milyon ton gerçekleşen üretim nedeniyle, ülkemiz ihtiyacının yüzde 50'si
gerçekleştirilmiş, kalan kısmı da ithalatla karşılanmıştır. Mamul ihtiyacının
on veya onbeş yıl sonra 2 katı artacağı söylenmektedir. Bu gerçekler
ortadayken, ürettiği demir-çelik ürünlerini kullanarak bu sektördeki kuruluşlara
-değerli arkadaşlar, çok önemli- hammadde sağlayan ve bu sektörde, dünya fiyat
dalgalanmaları karşısında -satış, fiyat ve şekillenme- söz konusu yerli
sanayici lehine kullanabilen Erdemir, yabancı şirketlerin eline geçtiğinde bu
özelliğini koruyacak mıdır diye, Sayın Başbakana sormak isterim.
Elbette, böylesi iyi
gelişmeler yaşanan şirketin bu durumu, özellikle yabancıların ağzını
sulandırmaktadır. Ortada dolaşan rakamlar, şirketin mevcut hisse senetlerinin
borsadaki değeriyle çarpılarak hesaplanmak isteniyor; bu da, ortalama, 1 800
000 000 dolar, bilemediniz 2 milyar dolar yapıyor.
Değerli arkadaşlar,
Erdemir satılırsa, bu rakamlara satılacak; 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolara.
Sadece soğuk haddehanenin modernizasyonuna 450 000 000 dolar yatırım yapıldı.
KAM Projesi çerçevesinde yardımların toplamı 2 500 000 000 dolar. Kısacası
Erdemir, bugün, en az 10 milyar dolar civarında.
Değerli arkadaşlar,
bugün, hükümetinizin satmak istediği ve satacağından hiç şüphem olmayan
Erdemir, şayet borsa değeri üzerinden satılırsa -ki, böyle satılacak- 1 milyar
dolar, 1,5 milyar dolar. Bugün Ereğli'de üretim yapan o güzel Erdemirin
aynısını kurmaya kalksanız, 10 milyar dolardan aşağı paranız gitmez. Bugün,
Erdemir gibi, 1 000 000 ton üretim yapan bir demir çelik tesisinin kuruluşu, 2
milyar dolarlara mal oluyor, Erdemir 3,5 milyon ton üretim yapıyor. Bir kere,
kafadan 7 milyar dolar, şu anda, Erdemirin üretim kapasitesiyle değeri.
Erdemirin markası, Erdemirin kariyeri, Erdemirin çapını bunun üstüne koyarsak,
en az 10 milyar dolar.
Değerli arkadaşlar, bunun
yanında, Erdemirin kasasında şu anda -açsanız- 250 000 000 dolar nakit parası
vardır.
Böylesine ekonomik güce
sahip, bölgenin, ülkenin, hatta Avrupa'nın gözbebeği, ülkemizin stratejik öneme
sahip olan bu güzide kuruluşunun blok satışına kesinlikle karşı çıkacağımızı
beyan ediyoruz ve bu ülkeyi seven, bu ülkenin değerlerine sahip çıkan herkesi,
Erdemir konusunda birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, öncelikle, baştan beri bu işe çok ciddî eğildik, değer
verdik. Başta, Grup Başkanvekilimiz Sayın Kemal Anadol başkanlığında, 10
milletvekili bölgeye gittik, Genel Başkanımızı bilgilendirdik; Genel
Başkanımız, Grup toplantısında, Türkiye'ye bu konuyu anlattı; anlatmaya da
devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
bugün, Erdemiri satmak için hiçbir geçerli neden ortada yoktur; hiçbir geçerli
neden, ortada sebep yoktur. Erdemirin, o yüzden, satılmasına karşıyız. Erdemir,
ülkemize bir kambur değildir, kârlılık ve üretimde rekorlar kırmaktadır. Olsa
olsa...
BAŞKAN - Harun Bey, çok
aştınız; lütfen, hemen toparlayın.
HARUN AKIN (Devamla) -
Bitiriyorum Başkanım.
Bu, olsa olsa, ülkenin
önemli kaynaklarını haraç mezat satmaktır; bu, olsa olsa, değerli arkadaşlar,
hiç kusura bakmayın ama, bir ihanettir. Son kez uyarı görevimizi yapıyoruz ve
hükümeti bu büyük yanlıştan dönmeye çağırıyoruz.
Bugün, Meclisteki sayısal
çoğunluğunuzla bu maddeyi kabul edip, yakın zamanda da Erdemiri blok bir
şekilde, yabancı çelik devlerine satabilirsiniz. Şunu unutmayın ki, bu yanlışı
yapanlar, başta Zonguldak halkı ve ülke halkı, tarih, hiçbir zaman sizleri
affetmeyecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Bulgaristan'daki komünistler değişti, siz değişmediniz.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento çatısı altında,
muhalefetin, Grup adına 10 dakika, şahsı adına 5 dakika, 5 dakika da ilave bir
süreyle 20 dakikalık bir sürenin, artık, yani, 25 dakika sürenin içerisinde
söylenenlerle ilgili, şahsım adına, geçici 8 inci maddeyle ilgili söz almış
bulunuyorum; hepinizi, en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Bölge milletvekilimiz
Sayın Harun Akın, Cumhuriyet Halk Partisinin, tabiî ki, Grubu adına, burada,
bölgemizle ilgili, Erdemirle ilgili, Türkiyemizle ilgili, söylenmesi gereken
-muhalefet üslubuyla- her şeyi söyledi. Kendilerine Erdemire sahip çıkmakla,
Erdemiri Türkiye gündemine taşımakla, Erdemirin tarihî sürecini burada
seslendirmekle şahsım adına teşekkür ediyorum; fakat, kendilerinden ve
Cumhuriyet Halk Partisinden, her konuda olduğu gibi, özelleştirme noktasında
biraz daha netlik, biraz daha sağduyu, biraz daha centilmenlik bekliyorum.
Burada AK Partisi Ereğli Demir Çelik ile ilgili...
BAŞKAN - Fazlı Bey, siz
kendi görüşlerinizi dile getirin. Sataşmaya ve görüşmeleri uzatmaya neden
olacak konuları ele almayın.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Değerli Başkanım, asla sataşmadan bahsetmiyorum. Bir ihanet içerisinde
olduğunu, böyle bir ihanetin varlığını Erdemir hakkındaki görüşleriyle dile
getirdi. Ben, gerçekten, bu üslubu, bu yaklaşımı algılamakta zorlanıyorum.
Bunun düzeltilmesini, böyle bir anlayışın bir muhalefet üslubuna yakışmadığını
dile getirmek istiyorum. Keşke, bunu söylemeseydi; biz de konunun dışına fazla
taşmazdık.
Ereğli Demir Çelik
Fabrikası, 7462 sayılı Yasayla özel bir statüde kurulmuş. 1.3.1960-1962
yıllarında kurulurken, Türkiye'nin o günkü şartları, ekonominin merkezi,
lokomotifi konumunda olan demir çelik sektöründe yapılması gerekeni Türkiye'yi
yönetenler yapmış, ekonomiye can katmış, kan katmış, dinamizm kazandırmış. O
günkü şartlarda ne özel sektör ne de kamu sektörü olma noktasında fazla bir
tarife gerek kalmamış. Özel bir kanunla özel olarak korunmuş. O günden bugüne
kadar her siyasetçi gelmiş, oraya kendine uygun yönetimleri atamış, kamu
yönetimi gibi orayı yönetmeye çalışmış; ama, zaman zaman, idealist, başarılı
yöneticiler gelmiş -tıpkı kendilerinin de itiraf ettiği, AK Partinin bu
dönemdeki yöneticileri gibi- Erdemiri uçurumdan almış, gerçekten, bugünkü
noktaya getirmiş.
Beş yıllık geriye dönün
bakalım. Acaba, beş yılda bir tek kuruş kâr var mı ve o beş yıllık dönemde
özelleştirme kapsamına Ereğli Demir Çelik Fabrikası 1992 yılında getirilirken
-geçmişte, Cumhuriyet Halk Partisinin de bunun içerisinde izleri var- o günden
bugüne kadar, bir zamanlar milletvekili, bir zamanlar hükümet olanlar, zaman
zaman, özelleştirme sahnesine çıkarmış ve 1998'de, 1997'de 355 000 000, en
fazla 755 000 000, yine blok satışına değer biçilmiştir, en fazla da bunu
vermişlerdir. Uzanlar, bunun içindedir. Yurt dışından itibar görüp zaten
fiyatlara herhangi bir teşvik, herhangi bir katılım da olmamıştır; ama,
geliyoruz, bugün görüyoruz ki, çok şükür, Erdemir, gerçekten iyi yönetilmiş, bu
yönetim noktasında başarılı olmuş, iki yıllık toplam kârı 800 000 000 dolar.
Tabiî ki, bu kâra bakınca, dünya literatüründe Erdemir ve Erdemir noktasında
bir yılda toplam üretim 1 012 000 000 ton, Türkiye'nin ürettiği sadece 3 500
000 ton yassı mamul. Arcelor Firması, Hintli ve Rus firmalar, hepsi...
Türkiye'nin pazar payı yılda 10 000 000 ton, bugün için. Erdemir, bunun, sadece
üçte 1'ini şu anda üretiyor ve veriyor; ama, bir şeyden de uzak duramamamız
lazım. Bir özelleştirmeyi yaparken Ereğli Demir Çelik Fabrikasını şu anda 3
milyar dolar civarında bir yatırımla özelleştirmenin kapısına koymuş bu
hükümet. Dünya literatüründe en iyi şekilde, en canlı şekilde, en verimli
şekilde olan bir kurumu, elbette, bir yerde özelleştirme kapsamında olduğu
için, sunucuya, görücüye, tabiî ki, açıyor ve değer tespiti yapıyor. Diyor ki,
gerçekten, Ereğli Demir Çelik Fabrikası nedir, bununla ilgilenen var mıdır?
Dünyaya, özel sektöre ve rekabet ortamına açılan bir Türkiye'de büyük firmalar
Ereğli'de ve Türkiye'de başka yerlere talip olabiliyorlar mı; oluyorlarsa,
gerçekten, bizim duruşumuz nedir? Avrupa Birliğine giden Türkiye'de "bana
lazım olana kapalıyım, sana lazım olana açığım" deme görüşü mü, yoksa, şu
anda, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının ürettiği 3 500 000 ton mamulü yüzde 85
dışarıdan aldığı hammaddeyi acaba bugün dışarıdan verenler bunu vermese, Ereğli
Demir Çelik Fabrikası bir gram mal üretebilir mi?
Size şuradan
sesleniyorum. Burada Maden Kanunu görüşüldü. Ereğli Demir Çelik Fabrikasının
kuruluşu Türkiye Taşkömürünün yanında olduğu içindir; Türkiye Taşkömürünün
paraya ihtiyacı vardı, Erdemirin de kömüre ihtiyacı vardı. Armutçuk'ta bir
müessese vardı; 40 000 000 ton rezervi vardı. Bütün Zonguldak'ın, TTK'nın rezervi
de 1 300 000 000 tondu. 40 000 000 tonluk rezervi, o Maden Kanununda Ereğli
Demir Çelik Fabrikasının teklifine, emrine sunmak istedik. Neden bu anlayışla
maddeyi, yerli hammaddeyi oraya taşıma noktasında bize katkıda bulunmadınız?..
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Toparlayın
lütfen; 1 dakikayı aştınız.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Sayın Başkan, hemen toparlıyorum.
Özellikle şuraya gelmek
istiyorum...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Satalım mı satmayalım mı, onu de!
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Oraya geliyorum.
Elbette satılması gereken
her kurum gibi Erdemir de görücüye çıkarılmıştır; bunun kararı 1992 yılında
verilmiştir. Bu şeffaf olacaktır. Bu şeffaflıktan bugüne gelinceye kadar mevcut
yatırımların devamı, Türkiye'nin gelecekteki yassı mamule ihtiyacının
kontr-garantisi, dünya literatüründe Türkiye'nin elbette lokomotifi konumunda
olan gerek otomotiv sanayiinde gerek yassı olarak üretilen buzdolabı ve çamaşır
makinesi, soğuk üretim noktasında olan her kurumda Ereğli Demir Çelik Fabrikası
bir değerdir. Bunun albenisi vardır. Bu albenisi üzerinde de dünya elbette
ilgilenecektir. İşte, bu ilgilenme noktasında, haziran ayının içerisinde
veyahut da nisan ayının içerisinde bir teklif açılacaktır. Teklifin neticesinde,
Türkiye'nin yerli sanayi bu işe duyarsız kalmasın. Yabancı sanayi alacak,
yabancı sermaye alacak; fakat, yerli sanayiciye elini kolunu bağlayan bir
anlayış olmaz. Ona inanıyoruz ki, bugün Borusanlar ve diğer birçok firma, eğer
Arcelor'la arka planda iş yapıyorsa, elbette Türkiye'nin menfaatına; onlar da
elini taşın altına koysun, yerli sanayi burada kendi üzerine düşeni yapsın.
Buna kapalı değildir AK Parti.
İkinci konu; Ereğli Demir
Çelik Fabrikasının varlığı, Türkiye'nin varlığıdır. Türkiye Cumhuriyetini
yönetenler, Türkiye'den Erdemire bakıyorlar, Zonguldak'a bakıyorlar. Elbette
biz de Ereğli'den Zonguldak'a bakıyoruz. Zonguldak Türkiye'nin, Türkiye de
Zonguldak'ın olarak düşünüyorum. Bizim her şey değerdir.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir adet önerge vardır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, benim de konuşma talebim vardı.
BAŞKAN - İki kişi
konuşabiliyor Ümmet Bey. Şahsı adına Harun Akın Bey konuştu, Fazlı Erdoğan Bey
konuştular; maalesef, size söz veremiyoruz.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Öğrenecek, Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Senin kadar ben de biliyorum Sayın Milletvekilim.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Allah Allah!.. Niye istiyorsun o zaman?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ayıp ama, ayıp!..
BAŞKAN - Lütfen,
karşılıklı konuşmayın arkadaşlar. Lütfen...
Biz uyarırız Divan
olarak. Divan olarak, talebinin doğru olup olmadığı konusunda biz uyarırız,
sizin uyarmanıza gerek yok. Bizim işimizi sizin üstlenmenize gerek yok; biz
yaparız. Uyardık; kabul etti Sayın Ümmet Kandoğan.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Bir şey demedim; öğrenecek dedim, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Devam ediyoruz
şimdi.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
827 sıra sayılı kanun
tasarısının "Geçici Madde 8" hükmü Anayasaya aykırı olduğundan bu
maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
K. Kemal Anadol |
Kâzım Türkmen |
|
Trabzon |
İzmir |
Ordu |
|
Osman Kaptan |
Mustafa Özyurt |
Nadir Saraç |
|
Antalya |
Bursa |
Zonguldak |
|
Haluk Koç |
Mehmet Işık |
Harun Akın |
|
Samsun |
Giresun |
Zonguldak |
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN
- Önergeniz hakkında konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
827 sıra sayılı kanun
tasarısının geçici 8 inci maddesi ile 1.3.1960 tarihli ve 7462 sayılı Ereğli
Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi Kanununun, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına ait şirket hisse senetlerinin 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı
Kanun çerçevesinde özelleştirilmesinin tamamlandığı tarihte yürürlükten
kalkacağı hükme bağlanmıştır.
7462 sayılı Kanunun
yürürlükten kalkacağı tarihin "özelleştirmenin tamamlandığı tarih"
şeklinde önceden bilinme imkânı olmayan bir tarihe bağlanması yasalarda olması
gereken "belirlilik", "genellik", "soyutluk" ve "öngörülebilirlik"
özelliklerine aykırı düşmektedir. Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk
devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlanmasıdır.
Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir.
Diğer taraftan, Ereğli
Demir ve Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketinde özelleştirme sonucu kamu
hissesinin kalmaması durumunda, 7462 sayılı Kanun "zımnen ilga"
edilmiş olacağından, esasen böyle bir düzenleme yapılmasına da ihtiyaç bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 827
sıra sayılı tasarıdaki geçici madde 8'in tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici 8 inci maddeyle
ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.
Geçici 8 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 9 uncu maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 9.- Mülga
8.7.1948 tarihli ve 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi
Hakkında Kanun ve ilgili Bakanlar Kurulu kararları uyarınca dağıtılan
tohumlukların karşılığı olarak kullandırılan ancak süresinde tahsil edilemeyen
ve Hazine alacağına dönüşen (haksız alındığı tespit edilenler hariç) ve Maliye
Bakanlığına bağlı vergi dairelerine takip ve tahsil edilmek üzere bu maddenin
yürürlük tarihinden önce intikal ettirilmiş bulunan kredi alacaklarından,
(6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler
hariç) bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ayın başından itibaren
üç ay içerisinde başvurulması koşuluyla vadesinde ödenmeyen alacak asıllarının,
ilk taksit 2005 yılı Ekim ayında, ikinci taksit 2006 yılı Ekim ayında, üçüncü
taksit 2007 yılı Ekim ayında olmak üzere üç yılda üç eşit taksitte ödenmesi,
dava açılmaması ve açılan davalardan vazgeçilmesi şartıyla, bu alacaklara
uygulanan gecikme zamları ile diğer fer'i alacakların tamamının tahsilinden
vazgeçilir. Madde kapsamına giren alacakların maddenin yürürlük tarihinden önce
kısmen ödenmiş olması halinde, ödenmeyen kısım için bu hükümden yararlanılır ve
ödenen kısımlar red ve iade edilmez. Madde kapsamına giren alacak aslının
tamamının bu maddenin yürürlük tarihinden önce ödenmiş olması halinde ödenmemiş
gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilir. Madde hükmüne göre ödenen
alacaklara, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra gecikme zammı tatbik
edilmez. Ancak süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının son
taksit ödeme süresi sonuna kadar, ödenmeyen veya eksik ödenen kısmın son
takside ait olması halinde ise bu tutarın son taksidi izleyen ayın sonuna
kadar, ödenmeyen kısım ile birlikte 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunun 48 inci maddesi uyarınca uygulanan tecil faizi oranının yarısı
oranında her ay için ayrı ayrı hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte
ödenmesi şartıyla, bu madde hükmünden yararlanırlar. Madde kapsamına giren
alacakların maddede öngörülen süre ve şekilde tamamen ödenmemesi halinde,
ödenen tutar kadar bu madde hükmünden yararlanılır.
Birinci fıkra kapsamında
yapılandırmaya esas alınan borcun tamamının ilk taksit ödeme süresi sonuna
kadar peşin ödenmesi halinde, ödenecek borç miktarı üzerinden % 30 oranında
indirim yapılır.
Bu madde kapsamında
yapılan tahsilattan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklı kredilere
ilişkin olanlar, T.C. Ziraat Bankası aracılığı ile anılan Fonun gider hesabına
aktarılır.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin başvuru süresini, ilk taksit ödeme süresi sonuna kadar, ilk taksit
ödeme süresini ise iki aya kadar uzatmaya, diğer usûl ve esasları belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın
Gürol Ergin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Mehmet Kılıç.
Sayın Gürol Ergin, aynı
zamanda şahsı adına da söz talebinde bulunuyor; aynı şey, Sayın Mehmet Kılıç
için de geçerli. Sırayla ikisine de söz vereceğim; ikisi de toplam 15'er dakika
konuşma hakkına sahip.
Buyurun Sayın Gürol
Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu
ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kendi adıma söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken, sizleri ve yüce ulusumu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun,
kuraklık, don, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden ürünü en az yüzde 40 oranında
zarar gören çiftçilere tohumluk yardımı yapmakta ve ertesi yıllarda da afete
uğrayan çiftçilerin tohumluk borçlarını Bakanlar Kurulu kararlarıyla bir yıl
ertelemekteydi; ancak, 5254 sayılı Kanun, 3 Temmuz 2001 tarihinde yürürlükten
kaldırılmıştır.
Geçmiş yıllarda 5254
sayılı Kanun kapsamında tohumluk kullanan ve devamında yaşanan doğal afetlerden
dolayı borcunu ödeyemeyen çiftçilerimizin TİGEM'e olan tohumluk borçları ise
son yıllarda gündeme getirilmiş ve bu borçların bir an önce tahsili istenmiştir.
Borçların bir kısmı TİGEM'de kalırken, önemli kısmının tahsili ise 12 Nisan
2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
tarafından Maliye Bakanlığına devredilmiştir.
1992 yılından borçların
Maliye Bakanlığına devredildiği tarihe kadar biriken borç miktarı toplam 49
trilyon liradır. Bu borç tutarı 108 739 çiftçiye ait olup, 9,8 trilyon lirası
anapara, 39,2 trilyon lirası faizdir ve faizler sürmektedir.
Çiftçilerden gelen yoğun
başvurularda da belirtildiği üzere, tohumluk borçlarıyla ilgili olarak mal
müdürlükleri tarafından icra işlemleri başlatılmıştır. 1992 yıllarına dayanan
bu borçlara bugün uygulanan faiz oranları yüzde 800'leri bulmuştur.
Tarımda son yıllarda
uygulanan yanlış politikalarla çiftçiler zor durumda bırakılmış, kredi
borçlarından dolayı haciz işlemleriyle karşı karşıya kalmış, zaman zaman
çiftçilerimizin arazileri satışa çıkarılmıştır. 4876 sayılı Kanun çerçevesinde
kredi borcunu yapılandırarak bir nebze olsun rahatlayan çiftçilerimizden, bu
borçların taksitlerini dahi ödeyemediği bir dönemde, tohumluk borçlarının icra
yoluyla istenmesi, bir kez daha mağduriyetlere neden olmuştur. 4876 sayılı
Yasanın görüşmeleri sırasında, çiftçilerimizin TİGEM'e olan tohumluk
borçlarının da kapsama alınmasını istemiş; ancak, hükümeti bu konuda ikna
edememiştik. Hükümetin, bugün, doğru bir anlayışa gelmiş olmasını memnunluk
verici bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bu nedenle, çiftçilerimizin içinde
bulunduğu durum dikkate alınarak, tohumluk borçlarının da yeniden yapılandırma
kapsamına alınması doğru bir karardır ve birkısım çiftçimizi az da olsa
rahatlatacaktır.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; konuşmamda, Sayın Başbakanın tarım destekleri konusundaki
değerlendirmelerine de kısaca değinmek ve bu konudaki görüşlerimi aktarmak
istiyorum.
Sayın Başbakan, 18 Ocak
2005 tarihinde yaptığı açıklamalarda, kimi gerçekleri görmezden gelmiş, kimi
gerçekleri de tersyüz ederek kamuoyunu yanlış bilgilendirmiştir. Sayın
Başbakan, çiftçiye çok büyük destekler getirdiklerini müjdelerle belirtmiştir;
oysa, getirilen hiçbir yeni destek yoktur. 2005 yılı bütçesi, Türk çiftçisine
ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk çiftçisini Avrupalı çiftçinin
onikide 1'i kadar destekleyen bir bütçedir. Rakamsal olarak ifade edersek, 2004
yılında başlangıç ödeneği olarak 3 katrilyon 215 trilyon lira olan destek, çok
az bir artışla, 3 katrilyon 461 trilyon liraya çıkmıştır. Artış oranı,
enflasyonun da gerisinde olup yüzde 7,6'dır. Tarım desteklerinin gayri safî
millî hâsılaya oranı ise, yine geçen yıldan düşük ve yüzde değil, binde 7'dir.
Sayın Başbakan,
hayvancılığa ve pamuk primine ayrılan destek miktarlarının artırıldığını
söylemiştir; ama, bu kalemlerdeki desteğin artırılması için, doğrudan gelir
desteğinde 693 trilyon lira, diğer tarım desteklerinde 336 trilyon lira kesinti
yapıldığını, toplam desteğin bir kuruş artırılmadığını söylememiştir. Hükümetin
yaptığı, tamamen, bir cepten alarak diğer cebe aktarma operasyonudur. Başka bir
deyişle, Ali'nin külahı Veli'ye, Veli'nin külahı Ali'ye giydirilmiştir. Sayın
Başbakan, çiftçilerin -tarımsal sulamada kullanılan- elektrik borçlarının
faizini sildiklerini söyleyip, çiftçinin borcunun, ek bir faiz uygulaması
yapılmadan, 36 ayda tahsil edileceğini belirtmiştir. Sayın Başbakan faizlerin
silindiğini söylerken gerçeği ifade etmemiştir; çünkü, silinen faizin yerine
tarımsal TEFE oranında faiz getirilmektedir.
MEHMET KILIÇ (Konya) -
İleriye dönük uygulama…
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Bu nedenle "borcun faizini sildik" ifadesi kesinlikle doğru değildir.
Sayın Başbakan doğrudan
gelir desteğinin 2005 yılında bir kerede ödeneceğini ifade etmiştir. Sayın
Başbakanın bu konudaki söylemi de gerçeği yansıtmamaktadır. Bir kere, doğrudan
gelir desteği için 2005 yılı bütçesinde 2 katrilyon 623 trilyon lira olarak
ayrılan kaynağı, hükümet, 1 katrilyon 930 trilyon liraya indirmiştir. İkincisi,
ayrılan bu kaynak, çiftçiye bir kerede değil, yine iki taksitte ödenecektir;
ancak, geçmiş uygulamalara göre bir farkla; daha önce tahakkuk eden doğrudan
gelir desteği bir sonraki yıl içinde iki taksit halinde ödenirken, şimdi, 2004
yılına ait doğrudan gelir desteğinin iki taksitinden biri 2005'te, diğeri ise
ancak 2006 yılında ödenecektir. Çiftçi, dönüm başına 16 000 000 lira olan ve
bir önceki yıla göre hiç artırılmayan 2004 yılına ait doğrudan gelir desteğinin
dekar başına yalnızca 10 000 000 lirasını bu yıl, yani 2005'te alacaktır, 6 000
0000 liralık kısmı ise 2006'da verilecektir. Sayın Başbakan gerçeği tamamen
saptırarak, doğrudan gelir desteğinin 2005'te tek ödemede verileceğini söylüyor.
Evet, 2005'te tek ödeme yapılacak; ama, tek ödeme yapılmasının nedeni, çiftçiye
doğrudan gelir desteğinin tamamının bir kerede verilmesi değil, ikinci ödemenin
bir yıl sonraya sarkıtılmasıdır.
Sayın Başbakan çiftçiyi
yeniden üretime döndürdüklerini ifade ediyor. Eğer, Sayın Başbakanın ifade
ettiği gibi çiftçi üretime dönseydi, son iki yılda, Çukurova ve Ege'de pamuk,
İç Anadoluda buğday ekim alanları boş kalmaz, ekilen tarım arazisi, 2003
yılında, 2002 yılına göre 574 000 hektar azalmazdı.
Sayın Başbakan çiftçiye
gübre ve mazot desteğinden de söz ediyor. Hükümetin mazot desteği yaptım
diyebilmesi için, çiftçinin kullandığı mazottan hiç ÖTV almaması gerekir.
Yoksa, geçen yıl olduğu gibi, doğrudan gelir desteğinden kesip mazot desteği
adı altında çiftçiye bir miktar para verilmesi, göz boyamadan öte bir anlam
taşımaz. Gübre desteğinin yapılabilmesi için de, ya bütçeden bu amaçla bir
kaynak aktarılmış olması ya da gübreden alınan KDV'nin yüzde 1'e düşürülmesi
gerekir.
Bir yandan hayvancılık
destekleniyor derken, diğer yandan, besicilere kilogram başına verilen et
teşvik primi, 30 Eylül 2004'te 1 000 000 liradan 500 000 liraya indirilmiştir.
Süt üreticileri, tam bir tekel yaratan süt fabrikaları karşısında sahipsiz
bırakılmıştır. Yem fiyatları süt fiyatını geçmiş, süt üreticisi sattığı 1 kilo
sütle 1 kilo yem alamaz duruma gelmiştir. Kooperatiflere verilen hayvanlarda
-dikkatinizi çekmek istiyorum sevgili arkadaşlarım- sertifikalı olma koşulu
aranmaz olmuştur. Sertifikasız hayvanlarla, hayvancılığımızın geleceği
karartılmaktadır.
Kendinden önceki
hükümetin uyguladığı politikaları eleştirerek iktidara gelen Adalet ve Kalkınma
Partisi, iki yılı aşan iktidar döneminde, bu politikalarda en ufak değişikliğe
gitmemiştir. Çiftçiyi ezip perişan ettiğini iddia ettiği politikaları,
acımasızca, aynen uygulamıştır. Çiftçinin durumu düzelmek bir yana, iyice
bozulmuştur. Çiftçi 2002'yi de mumla arar hale gelmiştir.
AKP, işbaşına gelirken
şikâyet konusu yaptığı her şeyi unutmuştur. Tarımın yeterince desteklenmediğini
söylemiş, onu unutmuştur; girdi fiyatlarının çok yüksek olduğunu söylemiş, onu
unutmuştur; ürün fiyatlarının düşüklüğünü söyleyip, onu da unutmuştur. Gerçi,
Sayın Başbakan, nihayet, gübre ve mazota destek vereceklerini söylemiştir; ama,
tekzip, bu söylemin bir hafta sonrasında, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanından
gelmiştir. Sayın Bakan, gübre ve mazot desteği için bütçeye herhangi bir ödenek
koyulmadığını, henüz bir kaynak da bulunmadığını, düzenlediği basın
toplantısında içtenlikle itiraf etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
primlere gelince; prim konusunda dağ fare doğurmuştur. Daha 1999 yılında 400
000 lira olan zeytinyağı primi, bu yıl 250
000 lira olarak açıklanmıştır. Pamuğunu maliyetinin 400 000 ilâ 500 000
lira altında satmak zorunda kalan pamuk üreticisine pamuk primi olarak verilen
190 000 Türk Lirası son derece şaşırtıcı bir rakamdır. Ayrıca, Trakyalı
ayçiçeği üreticisi 250 000 lira prim beklerken, ayçiçeğine 135 000 lira prim
verilmesiyle de tam bir düş kırıklığı yaşanmıştır.
Bu nasıl bir destekleme
anlayışıdır ki, uyguladığı haksız kotalarla kıraç arazilerde tütün ekimini
azalta azalta bitme noktasına getiren, kıraç topraklarda alternatif ürün olarak
önerdiği kekik ve kapariden çiftçinin büyük zarar görmesine neden olan bu
hükümet, bu arazileri değerlendirecek tek ürün olan bağcılığı teşvik edeceği
yerde kösteklemeye çalışmaktadır. Özellikle, Denizli'nin, İzmir'in, Tekirdağ'ın
kıraç arazilerinde tarım yapan çiftçinin tek umudu üzüm. Bağcılıkta son yıllar
atılım yılları olmuştu; çünkü, kaliteli yabancı çubuklarla oluşturulan bağlar,
çiftçiye ciddî gelir sağlıyordu. 1 kilo sofralık üzüm 200 000 liradan pazar
bulurken, şarap fabrikaları kaliteli şaraplık üzümün kilosuna 1 200 000 ilâ 2
000 000 lira fiyat veriyordu. Böylece, sulanmayan alanlar, hem erozyondan
korunmuş oluyor hem de çiftçi para kazanıyordu.
ÖTV'deki inanılmaz
artışlarla fiyatı 2 000 000 liradan 6 000 000 liraya çıkan sofralık şarabın
tüketimi azalınca, çiftçi, bu yıl üzümünü satamamak durumuyla karşı karşıya
kalacak. Daha şimdiden birkısım fabrikalar kapasite kullanımını kısmak ve
işçilere ücretsiz izin vermek zorunda kaldı.
Sayın Başbakan, birçok
konuda olduğu gibi, şarap ve diğer içkilerdeki vergiler konusunda da bilgi
sahibi olmadan kamuoyuna yanlış demeçler vermektedir. Avrupa'da içkiye
uygulanan verginin bugün bile bizdekinden yüksek olduğunu söylüyor Sayın
Başbakan; gerçek bu söylemin tam tersidir. 28 Avrupa ülkesinin yalnızca 4'ünde,
İrlanda, İsveç, İngiltere ve Finlandiya'da, şarapta ÖTV bizden yüksektir; ama,
bu ülkelerin hiçbirinin şarap üreticisi ülke olmadığını da dikkatinize sunmak
istiyorum. Avrupa'nın şarap üreticisi olan ülkelerinden Almanya, Avusturya,
Yunanistan, İtalya ve İspanya başta olmak üzere, şarap üreten tüm Avrupa
ülkelerinde şaraptan ÖTV alınmamaktadır. Yalnızca Fransa ve Macaristan'da
şaraptan alınan ÖTV miktarı 0,03 eurodur, bizdeki miktar ise, bugün 1,95
eurodur.
Geçen yıl bu mevsimde,
çiftinin şarap üreticisinden alacağı avanslar konuşulurken, bu yıl, şarap
üreticileri, üzüm alıp alamayacakları belli olmadığından, çiftçiye bir kuruş
avans vermemiştir. Çiftçi, şimdi, alacağı avansı değil, ödeyemediği borçlarını
konuşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, 18 Mart Çanakkale Zaferini coşkuyla
kutladığımız bu yıldönümünde, cennet vatanımızı yabancılara vermemek için
toprağa düşmüş aziz şehitlerimizi ben de saygı ve rahmetle anıyorum. Sayın
Başbakanın törenler sırasında şehitlerimiz için döktüğü gözyaşları daha
kurumadan, bir gün sonra, Antalya'da, turizmcilere "yabancılara mülk
satışında muhalefet çok üstümüze geliyor, neredeyse bizi vatan haini ilan
ediyorlar. Size bu konuda kamuoyu oluşturmak görevi düşüyor. Siz kamuoyu
oluşturun, biz de yasal düzenlemeyi yapalım" diyor; yani, yardım edin de,
şu toprakları yabancılara satalım diyor.
AHMET IŞIK (Konya)- Siz
de Avrupa'dan alıyorsunuz.
GÜROL ERGİN (Devamla)-
Şimdi, size ve Sayın Başbakana soruyorum...
AHMET IŞIK (Konya)- Dünya
değişti, ekonomik ve sosyal sınırlar kalktı!..
GÜROL ERGİN (Devamla)-
Şahadetlerine gözyaşı döktüğünüz insanlar, bu toprakları...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım arkadaşlar.
Toparlayalım.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Size ve Sayın Başbakana soruyorum: Şahadetlerine gözyaşı döktüğünüz insanlar,
bu toprakları silahlarıyla alamayanlara para karşılığı veresiniz diye mi şehit
oldular? Siz, bu toprakları yabancılara satmakla, şehitlerin kemiklerini
sızlatmıyor musunuz?
AHMET IŞIK (Konya) -
Mütekabiliyet esası var.
GÜROL ERGİN (Devamla) - O
zaman, döktüğünüz gözyaşının anlamı nedir?
AHMET IŞIK (Konya) -
Mütekabiliyet esası var. Sen de gidip Avrupa'dan satın alabilirsin.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Aynı konuda Sayın İrfan Gündüz "bir zamanlar Boğaz Köprüsünü sattırmamak
için direnenler vardı; ama, kimse köprüyü cebine alıp gitmedi. Yabancıların
mülk alımını yasaklarsanız, ülke kaybeder, vatandaşlarımız kaybeder"
diyor.
AHMET IŞIK (Konya) - Bu
anlayışı terk edin artık!
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Birincisi, Sayın Gündüz köprünün satılmadığını bilmiyor. Köprünün geliri
satıldı değerli arkadaşlarım, köprü satılmadı. Onu bilmiyor.
AHMET IŞIK (Konya) - Siz,
o zamanlar da karşı çıkmıştınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - O
zaman, biz, sizinle böyle görüşüyor muyduk; nereden biliyorsunuz karşı
çıktığımı?
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Siz, o zaman da karşı çıkmıştınız...
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Nereden biliyorsunuz?
BAŞKAN - Dinleyin.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, bugünün yarını var. Yarın, sizin çocuklarınız,
torunlarınız, size bir hesabı çok ciddî olarak soracaklar.
Şimdi, ben sözlerimi
tamamlayayım da, ondan sonra bire bir konuşuruz.
Sayın İrfan Gündüz böyle
söylüyor; diyor ki: "Bir zamanlar Boğaz Köprüsünü sattırmamak için
direnenler vardı; kimse köprüyü cebine alıp gitmedi."
Bu arada, Eskidji adlı
müzayede şirketinin sahibi Dikran Masis de, şöyle söylüyor: "Adamın yasal
yollarla mülk sahibi olmasını engellersen, o da başka şeyler yapmaya başlar.
Adam ev alınca toprağı cebine koyup götürmüyor ki. Aldığı arazi haritadan mı
kopup gidiyor" şeklinde konuşuyor.
Bu iki konuşmanın
paralelliği "bu topraklar kutsaldır, yabancıya satılamaz" diyen
bizlere çok da şaşırtıcı gelmiyor.
Son sözüm şudur:
Bireylerin de, devletlerin de, pazarlamayı paraya tahvil etmeyi akıllarının
ucundan bile geçiremeyecekleri mukaddesleri vardır.
Değerli arkadaşlarım,
vatan kutsal mıdır? Soruyorum, kutsal mıdır? Cevap veremiyorsunuz. Kutsaldır.
AHMET IŞIK (Konya) -
Şüphen mi var?
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Niçin cevap veremiyorsunuz?
AHMET IŞIK (Konya) -
Şüphen mi var?
BAŞKAN - Sayın Ergin,
soru-cevapla konuşmayın.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Devam ediyorum...
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Şüphen mi var? Şüphesi olanlar sorar.
BAŞKAN - Siz de
karışmayın, müdahale etmeyin efendim.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Hırka-i Şerif kutsal mıdır? Sakalı Şerif kutsal mıdır? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) -
Kutsaldır tabiî.
MEHMET KILIÇ (Konya) -
Maddeyle ne alakası var?!
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Kutsal mıdır?..
RECEP GARİP (Adana) -
Kutsaldır tabiî.
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Saygısızlık yapma!
BAŞKAN - Sayın Ergin,
soru-yanıtla konuşma olmaz.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, eğer, Hırka-i Şerif kutsalsa, Sakalı Şerif kutsalsa; onu
satmayı düşünmeyenlerin, bu vatanın topraklarını da satmayı düşünmemeleri
gerekir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Demagoji yapma!
MEHMET KILIÇ (Konya) - Ne
alakası var, Sayın Başkan?!.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Şimdi, şehitlerimiz toprağın altında; ne iyi yapmışız da bu toprakları korumak
için canımızı vermişiz diyorlar; eğer bizler ölmeseydik, torunlarımız satacak
toprak bulamayacaklardı, fakir kalacaklardı diye düşünerek, mezarlarında rahat
rahat uyuyorlar!.. Hepinizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.
Toprağına sahip
çıkacağından kuşkum olmayan yüce ulusumu ve sizleri saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Söz sırası Sayın
Mehmet Kılıç'ta.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sizin de konuşma süreniz
15 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET KILIÇ (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
geçici 9 uncu maddesi hakkında şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
birçok konuda değişiklik yapan maddeleri, uzun çalışmalar sonunda kabul ettik.
Şimdi, sıra, kanun tasarısının geçici 9 uncu maddesinde.
8.7.1948 tarihli ve 5254
sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili
Bakanlar Kurulu kararları uyarınca dağıtılan tohumlukların karşılığı olarak
kullandırılan kredilerin tahsiline ilişkin maddeyi görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde yaşanan 2001 ekonomik krizi, tüm sektörlerde olduğu gibi, tarım
sektörünü de derinden etkilemiştir. Ekonomik krizlerin ötesinde, 1999 ve 2000
yıllarında yaşanan kuraklık, tarım sektörünün daha fazla kan kaybına neden olmuştur.
Bu olumsuzluklara ek olarak, tarımsal yapılanmamızdaki yanlışlıklar, başta
tarım işletmelerimizin küçüklüğü, meraların rantabl olarak kullanılamaması,
yeterli sulu tarım yapılamaması, tarımsal girdilerin çok pahalı olması,
kaliteli, ucuz, ihraç edilebilir ürün üretemeyişimiz, çiftçimizi içinden
çıkılamaz bir pozisyona düşürmüştür.
Değerli arkadaşlar,
Ziraat Bankasınca, 5254 sayılı Kanun esaslarına göre, 1997, 1998, 1999 ve 2000
yıllarında mahsulü en az yüzde 40 ve üzerinde zarara uğramış veya mahsulü yüzde
40'tan daha az zarara uğramış, fakat, elinde tohumluğu kalmamış çiftçiler ile
mahsulü zarara uğramamış olmakla birlikte, elinde olmayan sebeplerle gelir elde
edememiş ve durumları ihtiyaç komisyonları tarafından tespit edilen gerçek
üretici şahıslara, günü geçmiş başka borçlarına bakılmaksızın kredi açılmıştı.
Bu krediler, imkânı olmayan çiftçilerimiz tarafından, TİGEM'lerden hububat
tohumluğu alınarak kullanılmıştı. Bu kapsamda toplam 110 000 çiftçimiz Ziraat
Bankalarına borçlanmıştı. O dönemlerde kullanılan kredi miktarı, toplam 37,912
trilyon liradır ve bu kredinin ancak yüzde 20'si olan 8,141 trilyon lirası
tahsil edilebilmiştir. Vadesinde tahsil edilemeyen tutar ise, toplam 29 trilyon
771 milyar liradır. Yaklaşık 100 000 çiftçimizi ilgilendirmektedir. Maliye
Bakanlığına devredilmiş bu alacaklarla ilgili binlerce dosya adlî mercilerde
takip edilmektedir. Çiftçilerimiz, faizleriyle birlikte bu borçlarını nasıl
ödeyeceklerini düşünmektedirler.
5 Haziran 2003 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul ettiğimiz 4876 sayılı Kanunla,
çiftçilerimizin, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleriyle sorunlu hale
gelen borçları için muhtelif ödeme kolaylığı getirmiştik. Bu kapsamda,
çiftçilerimizin yüzde 80'i, borçlarını yeniden yapılandırarak, ödeme
kolaylığına kavuştu; borçlarını indirimlerden faydalanarak bir defada ödedi
veya taksitler halinde ödemeye devam ediyor. Ancak, 5254 sayılı Kanun
kapsamında dağıtılan tohumluklar, çıkardığımız 4876 sayılı Kanun kapsamında
değildi. İşte, bu geçici 9 uncu maddeyle, 100 000'i aşkın çiftçimizin bu
sıkıntısını gidermiş olacağız, borçlarını ödeme imkânına kavuşacaklar.
Değerli arkadaşlar,
kurban bayramından hemen önce Tarım Bakanlığımızın düzenlemiş olduğu
"Tarım Gönüllüleri ve Çiftçilerle Buluşma" programında Sayın
Başbakanımızın çiftçilerimize verdiği müjdelerin birer birer yerine
getirilmekte olduğunu görmekten çiftçiler adına büyük mutluluk duyuyorum. 2004
doğrudan gelir destekleri tüm Türkiye'de ödenmeye başlandı. Doğrudan gelir
desteğinin çiftçinin ihtiyacı olduğu dönemde ödenmesi gerçekten çok önemli.
Yıllarca ödenemeyen tohumluk borçlarına getirilen bu kolaylık da çiftçimizi
ziyadesiyle memnun edecek değerli arkadaşlar.
Biraz sonra geçici 10
uncu maddede görüşeceğimiz köy içme suları ve tarımsal sulamada kullanılan
enerji bedelleri ödemelerine getirilecek kolaylık da, enerji borcu olan
çiftçilerimizi ve kooperatiflerimizi rahatlatacak. Bu maddeyle, 700 trilyon
lira civarında anapara ve 400 trilyon lira gecikme zammı yeniden
yapılandırılacak. Gecikme cezasının aşağı yukarı yüzde 50'sinden vazgeçilecek
ve yüzde 10 peşin alınmak suretiyle, 36 aya kadar taksitlendirme yapılacak.
Yirmisekiz aylık AK Parti
İktidarının değerli çiftçilerimiz için yaptıkları sadece bu kadar mı; hayır,
değerli arkadaşlar. Mazot desteğiyle, çiftçimize 640 trilyon lira verilmiştir.
Hayvancılığa yapılan destek, kooperatiflere sağlanacak desteklerle birlikte,
2005 yılında 900 trilyon lira civarındadır. Yem bitkilerine, pamuğa, yağ
bitkilerine verilen destek, geçmiş yıllara göre yüzde 120'lik bir artış ile 600
trilyon liraya çıkarılmıştır.
Kooperatiflere verilen
desteklerle 1998-2002 yılları arasında sadece 50 kooperatife destek
verilebilmişken, 2004 yılında bu rakam 234 kooperatife yükselmiştir.
Değerli arkadaşlar, düşük
faizli tarımsal kredi destekleri, bu yıl içerisinde, toplamda 2,5 katrilyon
lira olacaktır. Tarımsal kredilerde uygulama faizi yüzde 65'lerden, AK Parti
İktidarı döneminde, yüzde 10'lar oranına indirilmiştir.
1 000 Tarım Gönüllüsü
Projesi: Devlet-millet kaynaşmasının bir örneği olan bu projeyle, bu yıl, 1 000
tarım gönüllüsü sayısı 3 000'e çıkarılacaktır.
Hububat tohumluğu desteği
neticesinde, 2002 yılında sadece 50 000 ton sertifikalı hububat tohumu
kullanımı, 2004 yılında 5 kat artarak 240 000 tona yükselmiştir.
Et desteğiyle 2004
yılında üreticilerimize 110 trilyon lira sadece et teşvik primi ödenmiştir.
Değerli arkadaşlar, tarım
sektörünü rahatlatmak, sorunlarına çözüm üretmek adına çıkardığımız kanunları
bir hatırlayın: Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanunu, Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanunu, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu, Organik
Tarım Kanunu, komisyonlarda görüşülüp tamamlanan Tohumculuk Kanunu Tasarısı,
Tarım Sigortaları Kanunu. İşte, bütün bunlar ve daha sayamadığım birçok
düzenleme, AK Parti döneminde çiftçimiz adına yapılan olumlu çalışmalardır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; şimdi de, fazla vaktinizi almadan, madde neyi getiriyor, kısaca
onun üzerinde durmak istiyorum. Maddeyle, 1997, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında
toplam 110 000 çiftçimizin tohumluk kredilerinden tahsil edilemeyen 29, 771
trilyon liranın gecikme zamlarından ve diğer feri alacaklarının tamamından
vazgeçiliyor. Kanunun yürürlüğe girmesiyle başlayacak üç aylık süre içerisinde
başvurma şartı getiriliyor. Başvuru yapan çiftçilerimizin borç asıllarının, ilk
taksit Ekim 2005'te olmak üzere, 3 yılda, 3 eşit taksitte ödenmesi imkânı
sağlanıyor. Hatta, çiftçimiz, borcunu taksitlendirmeyip, bir defada, 3 aylık
süre içerisinde peşin olarak ödemek isterse, borcundan yüzde 30 da indirim
yapılıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği
gibi, biz, bu toprağın sesi, bu toprağın ruhu olarak yola çıkmış bir hareketin
mensuplarıyız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz,
bu toprakların yerlisiyiz, bu toprakların sahibiyiz ve bin yıldır bu toprakları
işleyen, yeşerten, bu topraklara can veren insanların çocuklarıyız. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tabiîdir ki, çiftçimizi AK Parti düşünecek; AK Parti
Hükümeti, onun lehine, onu rahatlatacak kanunî düzenlemeleri Meclise getirecek.
Sayın Bakanım, tüm
çiftçilerimiz adına, şahsınızda, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, tüm
hükümet üyelerine teşekkür ediyorum. Maddeyle sağlanacak düzenlemenin
milletimize, memleketimize ve çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyor; Grubum
ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, birleşime 20 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarı
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Geçici 9 uncu madde
üzerinde 2 adet önerge vardır.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "6.6.2003
tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Zorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin
Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler hariç" ibaresindeki
"hariç" kelimesi "dahil" olarak değiştirilmiştir.
|
Ensar Öğüt |
Ali Kemal Deveciler |
Atilla Kart |
|
Ardahan |
Balıkesir |
Konya |
|
Mehmet Ali Özpolat |
Ramazan Kerim Özkan |
Halil Tiryaki |
|
İstanbul |
Burdur |
Kırıkkale |
|
|
Engin Altay |
|
|
|
Sinop |
|
BAŞKAN - Aykırı önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "...vadesinde ödenmeyen alacak
asıllarının" ibaresinin "...vadesinde ödenmeyen alacak asılları ile
bu alacaklara ilişkin faiz ve gecikme zammı yerine, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar aylık olarak T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan
getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından belirlenen tarım
sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi ile üretim fiyat endeksinin aylık
oranlarından düşük olanı esas alınarak (5254 sayılı Kanun uyarınca yıllık faiz
uygulanan alacaklarda bu faiz oranı esas alınarak) hesaplanacak
tutarın,..." şeklinde değiştirilmesini ve "Madde kapsamına giren
alacak aslının tamamının bu maddenin yürürlük tarihinden önce ödenmiş olması
halinde ödenmemiş gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilir" cümlesinin
fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Recep Garip |
Cemal Uysal |
|
Bursa |
Adana |
Ordu |
|
Muharrem Karslı |
Ahmet Yaşar |
|
|
İstanbul |
Aksaray |
|
BAŞKAN
- Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hangi önerge bu?
BAŞKAN - En aykırı olan,
son okunan önerge; Faruk Çelik ve arkadaşlarının önergesi.
Gerekçeyi mi okutalım,
önerge sahipleri konuşacak mı?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile tohumluk
bedelini süresinde ödeyemeyen borçluların ödeyemedikleri borçlarının 3 yılda ve
3 eşit taksitte ödenmesi imkânı sağlanmaktadır. Ancak, bu borçlara yönelik
olarak uygulanmış olan faiz veya gecikme zammı bedellerinin tahsilinden
vazgeçilmektedir. Bu itibarla, taksitlendirilen bu kamu alacaklarının bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar enflasyon nedeniyle reel olarak
azalmamasını temin için bir endekslenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 9 uncu maddesinde yer alan "6.6.2003
tarihli ve 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin
Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına girenler hariç" ibaresindeki
"hariç" kelimesi "dahil" olarak değiştirilmiştir.
Ensar Öğüt (Ardahan) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak Sayın Ensar Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sayılı kanun tasarısının
9 uncu geçici maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; önergemin üzerinde. Benim
önergem, kısa, öz. Şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, 2000 Kasım, 2001 Şubat
krizinden bütün toplumumuz etkilendi. 400 000 esnafımız kepenk kapattı, bir o
kadar çiftçimiz de iflas etti. Bu insanlar bizim ve bu insanlar, 3 Kasım
seçiminde, bizleri Meclise gönderdi derdimize çare olun diye. Biz de, 6 Haziran
2003 tarihinde Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan çiftçi
borçlarını iyileştirmek için bir kanun çıkardık; 2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005
Ekim aylarına 3 taksit yaptık; ancak, ne var ki -geçen hafta da çiftçiler
buraya gelmişti- çiftçilerin büyük bir bölümü bu borcu ödeyemedi. Çok yüksek
bir borç var değerli arkadaşlar. Bu borç öyle yüksek bir borç ki, inanın,
şurada belge var; Konya'dan bir çiftçi, Ramazan isimli bir arkadaşımız 20 milyar
lira kredi almış, 189 milyar olmuş. Şimdi, burada, ödeyen ödedi; doğru; bir de
ödeyenler var, onlara da haksızlık olmasın; ama, ödemeyen çok perişan durumda.
Bunlara bir çare bulmak için, bu kanun kapsamının içerisine alınması için önerge
verdim. Bu önergemin kabul edilmesini istiyorum; çünkü, bu önerge kabul
edilirse, çiftçilerimizin yüzü gülecek, üreten köylümüzün yüzü gülecek.
Bu anlamda, benim ricam
şudur değerli arkadaşlar: Vergi barışı çıkardık 27 Şubat 2003'te. Uzun bir vade
tanıdık, esnafımız nefes aldı; ama, çiftçimize tanınan vadede çiftçimiz nefes
alamadı. Ancak, bankaları hortumlayan, devleti soyan hortumculara 0,75 faizle
onbeş yıl vade yaptık. TMSF onbeş yıl vade yaptı. Onlar da faizini ve
anaparasını zamanında ödeyemiyorlar. Bu devleti soyan hortumculara imkân
tanıyoruz da, gerçek üreten, gerçek, bize, bizim soframıza tarım gıdasını
getiren, bizi doyuran, Türkiye'yi doyuran çiftçimize bunu esirgemeyelim. Benim
istirhamım. Her taraftaki köylü kan ağlıyor. Evet, ödeyen ödedi; ama,
ödeyemeyen perişan bir durumdadır.
Ben, çok fazla zamanınızı
almak istemiyorum. Bu halk, bizi, 3 Kasımda Meclise gönderdi iki parti olarak,
derdimize çare bulun diye. Eğer halkın derdine çare bulamazsak, bizleri
gönderir, başkalarını buraya getirir. Bizim devamlı gelip gitmemiz önemli
değil. Türkiye'de üreten, gerçek istihdamı sağlayan, Türkiye'de nüfusun yüzde
40'ını oluşturan köylümüze, çiftçimize, eli nasırlı, yüreği sevgi dolu
insanımıza bir şeyler verelim diye ben bu önergeyi verdim. Önergemi kabul
edeceğinizi umuyorum.
Sayın Bakanım, çiftçileri
sizinle de görüştürdüm. Hakikaten çok zor durumdalar; yani, belgelerini size de
arz ettim. Bu önergemi kabul ederseniz, o zaman 6 Haziran 2003'teki
iyileştirmede borcunu ödeyemeyen, geciktiren, yüksek faizin altında ezilen
çiftçilerimiz de bu oranda, mutlak surette, belli bir nefes alacaktır. Aynı
zamanda, bu kolaylaşmayı sağlarsak, değerli arkadaşlar, devlet alacağını
alacak; yani, şimdi, devlet anaparasını da alamıyor, faizi de alamıyor. Bu nedenle,
ben istirham ediyorum, bu önergem kabul edilirse, Türkiye'deki nüfusun yüzde
40'ını oluşturan köylümüz nefes alacaktır. Hakikaten her mesleğin sendikası
var, odası var, şeyi var; ama, çiftçilerimizin de var; fakat...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Hakkını kaybettin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Hakkımı kayıp mı ettim Başkanım!
...köylümüz köyünden
kalkıp buraya gelemiyor; geldiği zaman da dünya kadar masraf edip işin içinden
çıkamıyor.
Ben, Adalet ve Kalkınma
Partisinin de, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu işe nasıl 6 Haziranda
"evet" deyip, çiftçilere rahat bir nefes aldırdıysa, önergemi kabul
edeceğini umuyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Daha önce oylanan ve
kabul edilen önerge doğrultusunda geçici 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Geçici 10 uncu maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 10.-
2.4.2004 tarihli ve 2004/22 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile
özelleştirme programına alınmış olan TEDAŞ Genel Müdürlüğü ve bağlı ortaklıklar
ile müesseselerinin 3.12.2004 tarihi itibarıyla tahakkuk ettirildiği halde bu
Kanunun yayımlandığı tarihe kadar tahsil edilmemiş olan tarımsal sulamada ve
köy içme sularında kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan
alacaklarının ve ferilerinin, yargıya intikal edip etmediğine ve daha önce herhangi
bir şekilde ödeme plânına bağlanıp bağlanmadığına bakılmaksızın, tahakkuk
tarihindeki anapara kısımlarını bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar ilgili
dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet
İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin
toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış oranlarından düşük olanı
uygulanmak suretiyle hesaplanacak borç tutarını, taksitlendirme süresince söz
konusu alacağa herhangi bir değer artışı uygulanmadan, eşit taksitler halinde
ödemek kaydıyla otuzaltı aya kadar taksitlendirerek tahsil etmeye TEDAŞ Yönetim
Kurulu yetkilidir.
Birinci fıkra hükümlerine
göre hesaplanacak ve taksitlendirmeye esas alınacak borç tutarı her halükarda
tahakkuk etmiş ve vadesinde ödenmemiş anapara tutarının altına düşemez.
31.12.2004 tarihi
itibarıyla tespit edilen toplam borç miktarının %10'u, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren doksan gün içinde peşin alınır. Bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren doksan gün içinde borcun tamamının peşin ödenmesi halinde
birinci fıkra hükümleri çerçevesinde hesaplanan toplam borç miktarı üzerinden %
30 oranında indirim uygulanır.
Bu Kanuna göre ödenmesi
gereken taksitlerin ödenmemesi ya da eksik ödenmesi halinde, ödenmemiş olan
tutarların son taksit ödeme süresi sonuna kadar; ödenmeyen ya da eksik ödenen
kısmın son takside ait olması halinde ise bu tutarın son taksidi izleyen ayın
sonuna kadar ödenmeyen kısım ile birlikte her ay için Hazine Müsteşarlığınca
açıklanacak bir önceki aya ait yeni Türk lirası cinsinden iskontolu ihraç
edilen Devlet İç Borçlanma Senetlerinin aylık ortalama faiz oranına 1 puan
eklenmek suretiyle hesaplanacak oranda gecikme zammı ile birlikte ödenmesi
halinde bu Kanun hükümlerinden yararlanılır. Bu Kanun kapsamına giren
alacakların belirtilen şekilde de tamamen ödenmemiş olması halinde borçlular,
ödedikleri tutar kadar bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar.
Bu Kanun kapsamında
taksitlendirilen alacakların, taksit ödeme sürelerinde ödenmemesi halinde,
kalan taksit tutarları muaccel olur ve takip edilerek tahsil olunur. Ancak,
borçluların alacağının muaccel olmasına neden olan taksit tutarlarını, bu Kanuna
göre hesaplanan gecikme zamlarını ve takip masraflarını ödemeleri halinde ödeme
tarihinden sonraya rastlayan taksitler vadelerinde tahsil edilir.
Bu Kanunun yayımlandığı
tarihten önce, takibe alınmış ve icra takibi devam etmekte olan alacaklar için,
borçlunun bu Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması halinde,
asıl borçlular ve kefiller hakkında sürdürülen dava, icra ve takip
işlemlerinden vazgeçilir.
Taksitlendirme
uygulamasından yararlanılabilmesi için, vadesi geçmiş köy içme suyu ve tarımsal
sulama enerji bedelinden borcu bulunan aboneler, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren doksan gün içinde TEDAŞ Genel Müdürlüğü ile bağlı ortaklıkları ve
müesseselerine dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır. Başvuru ve peşinat
ödeme süresini birer ayı geçmemek üzere toplam doksan gün uzatmaya TEDAŞ
Yönetim Kurulu yetkilidir.
Elektrik enerjisi
dağıtımında görevli şirketler, alacaklarını bu Kanunda öngörülen şekilde
yapılandırabilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
geçici 10 uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, tarımsal sulama ile, köy içmesuyu
abonelerinin elektrik borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlanmaktadır. Hemen
belirtmeliyim ki, bu madde, borcun faizlendirilmesi dışında, olumlu, doğru bir
düzenlemedir; ancak, çok gecikmiş bir düzenlemedir. Aslında ben bu maddeyi,
elden ayaktan düşmüş, nefes almakta zorlanan bir canlıya geçici olarak takılan
bir oksijen maskesi olarak kabul ediyorum. Neden; çünkü, çiftçi yalnızca
elektrik için borçlu değil ki. Çiftçi, tohumluk ve gübre için tüccara ve
TİGEM'e borçlu; kredi için bankaya, tarım kredi kooperatiflerine borçlu; sosyal
güvenlik için Bağ-Kura borçlu. Çiftçi borçlu, borçlu, borçlu. Borç batağında
yüzüyor sanki çiftçi.
Bu madde hakkında Sayın
Başbakanın bir açıklaması var; konuşmamı buna değinerek sürdüreceğim ve Sayın
Başbakanın söylediklerinin ne kadar doğru, ne kadar gerçek olduğunu
takdirlerinize sunacağım.
Sayın Başbakan, tarımsal
sulama elektriğinde çiftçilerin 660 trilyon Türk Lirasına ulaşan borçlarının
faizlerini sildiklerini söylemiştir; aynı konuşmada, borcun ek bir faiz
uygulaması yapılmadan tarımsal TEFE uygulanarak otuzaltı ayda tahsil
edileceğini belirtmiştir. Dikkatinizi çekiyorum, Sayın Başbakan faizi
sildiklerini ve ek bir faiz uygulaması yapılmayacağını açıklıyor; ama, hemen
arkasından borcun tarımsal toptan eşya fiyatlarındaki artış oranı uygulanarak
tahsil edileceğini söylüyor.
Şimdi, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu nasıl bir konuşmadır, bu nasıl bir mantıktır, bu
nasıl bir açıklamadır?!
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Siz anlayamazsınız onu.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Ek bir faiz uygulaması yapılmadan, TEFE'deki artış oranının esas alınması,
borca bir çeşit yeni faiz uygulaması değil midir? Benim bunu anlayamayacağımı
söyleyen arkadaşım, lütfen, bu çerçevede düşünsün.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Anlayamamışsın, baştan kendisi söylüyor zaten.
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
TEFE'deki artış oranının esas alınması, yineliyorum, borca bir çeşit yeni faiz
uygulaması değil midir? Akıl var izan var.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Var konuşmasının içerisinde.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşım.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Yani, bir Başbakana sözü böylesine bükerek konuşmak yakışıyor mu?! Bu nedenle
"ek bir faiz uygulaması yapılmadan" ifadesi, doğruyu, gerçeği
yansıtmıyor.
Sayın Başbakan gerçeği
çarpıtan bir şekilde lafı bükerek böyle konuşurken, hükümetin çiftçi aleyhine
yaptığı bazı uygulamalar ise hiç ama hiç akla getirilmiyor. Örneğin, AKP
İktidarıyla birlikte tarımsal sulamalara verilen destek kaldırılmıştır, bu es
geçiliyor. Yine, örneğin, tarımsal sulama elektrik fiyatı 102 660 Türk
Lirasıyken, bunun AKP İktidarında yüzde 34,4 artırılarak 138 060 Türk Lirasına
çıkarıldığından hiç söz edilmiyor.
MEHMET KILIÇ (Konya) -
Sübvansiyon kaldırıldı.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın Başbakan herhalde çiftçinin bu artışı unuttuğunu sanıyor...
ORHAN ERDEM (Konya) - Ne
zaman yapıldı? Tarihini söyle.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
...ama, AKP'nin sulu tarıma tokat gibi inen bu olumsuz uygulamalarını
çiftçimizin unutmasını düşünmek, kesinlikle mümkün değildir.
Öte yandan, elektrik
kullanımında tarımın ve çiftçinin aleyhindeki bazı uygulamaların AKP
İktidarında hâlâ ısrarla sürdürüldüğüne tanık oluyoruz. Örneğin, sanayide
kullanılan elektriğin fiyatı 121 Yeni Türk Lirası dolayında iken, tarımsal
sulamada kullanılan elektriğin fiyatı niçin 136 Yeni Türk Lirasıdır?! Yine,
sanayide kullanılan elektriğin fiyatı 121 Yeni Türk Lirası dolayında iken,
kültür balıkçılığında ve kümes hayvancılığında kullanılan elektriğin fiyatı
niçin 141 Yeni Türk Lirasıdır; yani, niçin, sanayi elektriğinden yüzde 17 daha
fazladır?! Soğukhava depolarında kullanılan elektriğin fiyatı, neden 145,5 Yeni
Türk Lirasıdır; niçin yüzde 20 daha fazladır?! Ayrıca, hayvancılık işletmeleri
ve seralarda kullanılan elektrik, neden ticarethanelerde olduğu gibi 179 Yeni
Türk Lirasıdır; niçin yüzde 48 daha fazladır?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Rakamları yanlış almışsın!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
121 Yeni Türk Lirası sanayi elektriği; yüzde 49 fazla, hayvancılık işletmeleri
ve seralarda kullanılan elektrik... Rakamlar doğrudur, yeni test edilmiştir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Rakamları çarpıtıyorsun!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sizler "rakamları çarpıtıyorsunuz" diyeceğinize, lütfen, bu rakamları
doğru olarak kabul ediniz ve "niçin" sorularına siz de yanıt aramaya
çalışınız.
Değerli milletvekilleri,
size soruyorum; nerede tarımın desteklenmesi, nerede hayvancılığın
desteklenmesi, nerede tavukçuluğun, balıkçılığın, seracılığın desteklenmesi?!
Tabiî ki, sanayii destekleyeceğiz; ama, en az sanayi kadar, tarımı ve
hayvancılığı da desteklemeliyiz.
Sayın Başkan, bu maddeye
dayanarak, elektrik kullanımındaki haksızlığa ve adaletsizliğe son verilmesi
konusunda, hükümeti bir kez daha uyarmayı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görev sayıyoruz.
1- Elektrik borcunun
ödenmesinde, tarımsal toptan eşya fiyatları oranında da olsa, yeni bir faiz
getirmeyiniz. Bu uygulama, borç batağında yüzen çiftçiyle alay etmek demektir.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Emrin olur ağabey!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Estağfurullah… Emrimiz olur mu?! Biraz sonra bir önerge vereceğiz; bu önergeye
sizler de destek verirsiniz ve bu çerçevede, çiftçiyi memnun ederiz.
2- Sulama ve diğer
tarımsal faaliyetlerde kullanılan elektriği sanayi elektriğinden daha pahalıya
satmayınız. Bu, çiftçiye haksızlıktır.
3- Sera ve ahırlarda
kullanılan elektriği sanayi elektriğinden daha yüksek fiyatla satmayınız. Bu,
çiftçiye karşı adaletsizliktir.
4- Elektrikten alınan
KDV'yi ise yüzde 18'de tutmakta ısrar etmeyiniz. Bu, tüm halkımıza karşı ayıp
etmektir.
Burada değindiğim
örnekler, AKP'nin tarım üzerinde ne kadar adaletsiz ve ne kadar haksız
politikalar yürüttüğünü açıkça göstermektedir. Gerçeğin daha iyi anlaşılması
için, tarımda yaşanan acı gerçeklerden, hiç olmazsa, bir ikisine daha izninizle
değinmek istiyorum.
Bakınız, Toprak
Mahsulleri Ofisi, boşluğunu dolduracak yeterli düzenlemeler yapılmadan hükümet
tarafından devredışı bırakıldı ve üretici tamamen tüccarın insafına terk
edildi.
MEHMET KILIÇ (Konya) -
2,5 milyon ton buğday aldı Toprak Mahsulleri Ofisi…
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Buğdayda dahilde işleme rejimi amacının dışına çıkarılarak, tam bir haksız
kazanç aracına dönüştürüldü. Dahilde işleme rejimi kapsamında, 2002 yılında 929
000 ton buğday ithal edilmişken, 2003 yılında ithal edilen buğday miktarı 1 700
000 tona yaklaşmıştır, 2004 yılında ise 2 000 0000 tona yaklaşmıştır. Böylece,
bir taraftan Ofis boşluğunun doldurulamaması, diğer yandan dahilde işleme
rejiminin amacı dışına çıkarılması, 2004'te üreticinin hak ettiği fiyatın
oluşmasını önlemiştir. Örneğin, Trakya buğday üreticisi, 2003 yılında, 360-400
bin Türk Lirasına sattığı buğdayını, 2004 yılında, ancak ve ancak 290-300 bin
Türk Lirasına satmak zorunda kalmıştır.
Sayın Başkan, AKP
İktidarında ayçiçeği üreticisi de perişan edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bilindiği gibi, ülkemizde öteden beri büyük bir bitkisel yağ açığı
bulunmaktadır. Her yıl, ülkemiz, yarım milyar doların üstünde bir kaynağı,
hamyağ ve yağlı tohumlar ithali için yabancı ülkeler çiftçisine kaynak olarak
transfer etmektedir. Uygulanan yanlış politikalar sonucu, ayçiçeği üreticisi
üretimden giderek uzaklaşmaktadır. Örneğin, Türkiye'de 1980'li yıllarda 1 250
000 ton civarına çıkmış olan ayçiçek üretimi, bugün, 800 000 ton dolayına
düşmüştür. Neden düşmüştür; çünkü, bugün, çiftçimiz ürettiği ayçiçeğini
maliyetine bile satamamaktadır. 2004 yılı ayçiçeğinde en düşük maliyet 500 000
Türk Lirasıydı; ama, 485 000 Türk Lirası fiyat verildi, bu fiyat, 2003 yılı
fiyatının hemen hemen aynısıdır. 2004 yılının ayçiçeğini kurtarmak için, ürüne
en az 250 000 lira prim verilmesi bekleniyordu, bu da çiftçiden esirgendi, 135
000 lira verildi ve sonuçta, ayçiçeği üreticisine bir tokat daha atılmış oldu.
Bugün, Trakya'da ayçiçek
üreticisinin yaklaşık yüzde 25'i, 2004 yılı için alması gereken primini dahi
alamamış durumdadır. Bu konuda, hükümetin doğrudan bir kusuru olmadığının
altını çizmek istiyorum. Sorun, çiftçi kayıt sisteminde, üreticinin yanlış
beyanından kaynaklanıyor. Elimde, Trakya'daki ziraat odaları başkanlarının,
Malkara, Hayrabolu başta olmak üzere, Tekirdağ köy muhtarlarının imzalı
toplantı tutanakları var.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; burada, muhtarlar, bu mağduriyetin giderilmesi için, fatura veya
müstahsil makbuzunu kendi adına kestiren üreticinin vereceği muvafakatnameyle
çiftçi kayıt sistemindeki, anne, baba, eş ve çocuklarının primden
faydalandırılmasını talep ediyorlar. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
konuyu Adalet ve Kalkınma Partisinin dikkatine sunuyoruz ve bu konuya hep
birlikte sahip çıkılmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Üstadım, yarın çözülüyor.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
"Yarın
çözülüyor" sözünü de buradan bir müjde olarak, özellikle Trakya'daki
ayçiçeği üreticile-rine iletiyorum.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Toparlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sonuç olarak, sözlerimi şu şekilde bağlamak istiyorum: Hükümetin
temel amacı, daha doğrusu, hükümetlerin temel amacı, çiftçiye, üretimini
yaptıktan sonra, malını rahatlıkla pazarlayabildiği, borçlarını ödeyebildiği,
gelecek yılının gübresini, tohumunu, hayvanının yemini, ilacını borçsuz aldığı,
Bağ-Kur borcunu rahatlıkla ödeyebildiği bir ortam yaratmaktır; hükümetin temel
amacı bu olmalıdır. Bu amacın gereği yapılmaz ise, can çekişmekte olan tarıma,
bu maddedeki gibi, bir oksijen maskesi takar gibi geçici sağlanacak
rahatlatmaların hiçbir kıymeti harbiyesi olamaz. Bu gerçeğin çok iyi bilinmesi
gerekiyor. Bu maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biraz sonra
önergeler takdim edeceğiz. Eğer, önergelerimize sahip çıkarsanız, gerçekten,
bu, en azından geçici 10 uncu maddenin amacına dönük bir düzenlemeyi hep
birlikte yapmanın mutluluğunu ve onurunu taşıyacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle
geçici 10 uncu maddenin şimdiden Türk tarımına, Türk çiftçisine hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum; hepinizi, tekrar, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen.
Buyurun Sayın Özegen. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
geçici 10 uncu maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 10 uncu maddesi, Özelleştirme Yüksek
Kurulu kararıyla özelleştirme programına alınmış olan TEDAŞ Genel Müdürlüğü ve
bağlı ortaklıkları ile müesseselerinin 31.12.2004 tarihi itibariyle tahakkuk
ettirildiği halde, bu kanunun yayımlandığı tarihe kadar tahsil edilememiş olan
tarımsal sulamada ve köy içmesularında kullanılan elektrik tüketim
bedellerinden doğan alacaklarının ve faizlerinin yeniden yapılandırılmasını
düzenlemektedir.
Konuya girizgâh olması
açısından, burada, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızı dinlerken, gerçekten,
sanki bu borçların bizim dönemimizde ödenemez hale gelen borçlar olduğu gibi
bir izlenime kapıldım. Aslında, diğer maddeler üzerinde konuşmacı
arkadaşlarımız birçok konuda, bu borçların hangi dönemden buralara kadar
geldiğini ifade ettiler. Ancak, gerçekten, toplumun büyük kesimlerinde,
özellikle, 2000, 2001 krizinden sonra yaşanan ciddî sıkıntılar, zaten zor ayakta
duran Türk çiftçisini, Türk köylüsünü ciddî manada diğer kesimler gibi
sıkıntıya koymuştur.
Bizim 58 inci ve 59 uncu
hükümetler olarak, gerçekten, diğer kesimlere olduğu gibi, köylüye, köye ve
çiftçilerimize dair bazı icraatlarımızı burada satırbaşlarıyla yeniden
hatırlatmak istiyorum:
Malumunuz olduğu üzere,
bu krizlerden sonra, gerçekten, özellikle, köylümüzün Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçlarını yeniden yapılandırarak, ödenebilir hale
getirmiştik. Çiftçimiz ve köylümüz mahkeme kapılarından kurtarılmış, yeniden
üretime döndürülmüştür.
Şimdi, bu rakamları
burada ifade etmek istiyorum: Bu yapılandırmayla, 1 000 000 çiftçimizin
faydalandığı bu uygulamayla 1,9 katrilyonluk birikmiş borç yapılandırılarak 900
trilyon liraya gelmiştir. Tarımsal kredi faizlerinde çok önemli indirimler
sağlanmıştır. Çiftçimize verilen mazot desteğiyle 640 trilyon lira direkt
çiftçimize ödenmiştir. Bazı tarımsal girdilerde KDV oranları yüzde 18'den yüzde
1'lere düşürülmüştür.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin imkânları genişledikçe, gördüğünüz gibi, İktidarımız eline geçen her
fırsatta, toplumun tüm kesimlerine olduğu gibi, köylümüzün, çiftçimizin
yardımına da koşmuş, onu desteklemiş ve ayağa kaldırmanın gayreti içinde
olmuştur. Bu köylüyü, bu çiftçiyi bizim İktidarımız bu hale getirmemiştir; bir
hakkı teslim etmeniz lazım. Biraz sonra, bu borçların birçoğu 1996 yılından
bugüne kadar hangi gecikme faiz oranlarıyla ödenemez hale gelmiştir,
tarihleriyle onları sizlere takdim edeceğim.
Tarımsal desteklemelerde,
daha önce, İktidarımızdan önce verilen rakamlar ortada idi. 2003 yılından
itibaren, özellikle, yüzde 100'ün üzerinde bir artışla 2 katrilyon 650 trilyon
liraya çıkmıştır bu destekler, 2004 yılında ise bu, 3 katrilyon 26 trilyon
liraya çıkmıştır; bu, çiftçimize verilmiştir. Yine, 2005 yılında ise bütçede
3,5 katrilyon mertebesinde doğrudan gelir desteği için bir para
öngörülmektedir. Yine, kırsal alanda sosyal destek projesiyle köylerimizde
yaşayan yoksul ailelerimize 35 000 damızlık düve 80 000 koyun dağıtılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; köylümüz ve çiftçimize sağlanan ve bir kısmını sizlerle
paylaştığım destek ve kolaylıklardan sonra, Sayın Başbakanımızın talimatıyla
köylümüzün, çiftçimizin, tarımsal sulama ve köy içmesularında kullanılan
elektrik bedellerinden doğan borçlarının yeniden yapılandırılması ve kolaylık
sağlanması gündeme gelmiştir.
Tarımsal sulama ve köy
içmesularında enerji kullanımından kaynaklanan borçlar, maalesef, büyümüş ve
katlanılamayacak hale gelmiştir. Borçların bu şekilde durmasının, ne devlete ne
de çiftçimize bir yararı olmayacağı için, hükümetimiz, tasarıyla getirdiği
düzenlemeyle, bu alanda da -diğer alanlarda olduğu gibi- yeni bir barış; yani,
enerji barışını getirmeyi uygun görmüştür.
Bunlar takdir edilecek
icraatlardır; ama, işte, ne yapalım... Şimdi, burada, muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımız bu eleştirileri yaparken, keşke, bunların hangi dönemden
kaynaklanarak buraya, bu hükümetin önüne geldiğini ve şu anda hangi imkânlarla
bunların yeniden yapılandırılarak, devlete hangi maliyetleri doğurduğunu da
buradan ifade edebilseler.
Tasarıyla, 31.12.2004
tarihi itibariyle tahakkuk ettirildiği halde tahsil edilememiş ve anapara ve
faizleriyle günümüze taşınmış olan borçların faizleri silinecek -Sayın
Başbakanımız doğru söylemiştir- tahakkuk tarihindeki anapara kısımlarını bu
kanunun yayımlandığı tarihe kadar ilgili dönemde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı ve Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından tespit edilen tarımsal TEFE artış oranlarından düşük olanı
çiftçi lehine uygulanmak suretiyle hesaplanacak borç tutarını, taksitlendirme
süresince, herhangi bir faiz, gecikme zammı artışı uygulanmadan, eşit taksitler
halinde ödemek kaydıyla 36 ay taksitlendirilecektir.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Kardeşim, faiz uygulanacak diyorsunuz, uygulanmayacak diyorsunuz!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi, her af kelimesinin arkasında bir karşı mağduru
vardır. Aslında, şimdi, gününde borcunu ödeyen çiftçilerimiz... Ben, seçim
bölgem Niğde'de köylerimizi geziyorum. Köylülerimizin bir bölümü, aynı ürünü
üreten köylülerimiz, kendi traktörlerini satarak, yıllardır bu borçlarını
gününde ödediklerini, ödemeyenlerin aynı ürünüyle aynı pazarda rekabet etmek
durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ancak, merak etmeyin, Adalet ve
Kalkınma Partisi, ismine ve şiarına uygun bir biçimde, şimdi, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca, özellikle 2004 yılında, borçlarını gününde ödeyen
çiftçilerimize de, gerçekten -onların da devlete olan güvenini sarsmamak için,
özellikle, belirli oranda... Şu anda, çalışması, Tarım Bakanlığı tarafından
sürdürülmektedir- gününde parasını ödeyen çiftçilerimize de, bir geri mahsup,
yüzde 15 civarında bir ödeme yapmak için çalışma sürdürülüyor, gününde borcunu
ödeyen çiftçilerimizin de mağduriyetini önlemiş olacağız.
Şimdi, tabiî, verilsin
her şey, çok güzel; ama, değerli arkadaşlar, Türkiye de, gayri safî millî
hâsıla fert başına 10 000, 20 000 dolar olan bir ülke değil. Hangi tabloda bir
ülke aldığımızı siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ve çiftçimiz de biliyor.
Bu kıt imkânlarla, bu zor imkânlarla çiftçimize bu imkânları sağlamaya gayret
ediyoruz.
Bugün görüşmekte olduğumuz
bu kanun tasarısı çerçevesinde ise... Çiftçimizin, 1996 yılından 2004 yılı
sonuna kadar tarımsal sulama amaçlı enerjiden kaynaklanan önemli bir sorunu, bu
tasarıyla çözümlenmiş bulunacaktır. Çiftçilerimizin bu alandaki sıkıntıları,
maalesef, uzun yıllardır yüksek oranlı uygulanan gecikme faizleri yüzünden
çözülememiştir. Şöyle ki, bakın, 1993 yılında, bu çiftçilerimize gecikme faizi
olarak uygulanan rakam yüzde 10'dur, 1994'te yüzde 12, 1995'te yüzde 10,
1996'da yüzde 15, 1998'de yüzde 12; yani, dönemimize gelene kadar yüzde 10'lu,
yüzde 12'li gecikme faizleri uygulanmıştır; ama, bakın, 2002 yılından itibaren
yüzde 7'ye, yüzde 5'e, yüzde 4'e ve şu anda, bu gecikme faizleri devletin
borçlanma faizleri olan yüzde 2'lere kadar indirilmiştir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Aylık.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Bunların hepsi gözardı edilmektedir. Uygulanan bu yüksek oranlı gecikme
faizleriyle birlikte, 2004 yılı sonu itibariyle 660 trilyon lira anapara, 370
trilyon lira ise gecikme faizi olmak üzere, toplam 1 katrilyon liranın
üzerinde, TEDAŞ'ın, tarımsal sulamadan doğan enerji bedeli alacağı
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bu yapılandırmanın şu andaki bir borçluya uygulanmasına örnek verecek olursak;
1997 yılında 7 000 000 TL anaborcu olan gerçek bir abonenin borcu, gecikme
faizi 71 000 000, toplam 78 000 000 TL olmuştur. Bu kanun tasarısıyla getirilen
tarımsal TEFE uygulamasıyla -biraz önceki muhalefet sözcüsü arkadaşımız
"ne getiriyor" diyordu- 71 000 000 TL'lik gecikme zammı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
... yüzde 50 indirim
yapılmış olacaktır. Söz konusu borcun 90 gün içinde peşin ödenmesi halinde ise,
bu borçtan artı yüzde 30 oranında ek bir indirim daha yapılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarımsal üretim yapan çiftçilerimize ve köylümüze verilen
destek ve sağlanan bu tür kolaylıklar ise... Hükümetimizin verdiği mesaj
aslında şudur: Siz yeter ki, tarlaya dönün, çalışın, üretin, biz, ülkenin her
imkânı genişledikçe, sizlere her türlü kolaylığı sağlayarak, her türlü desteği
vererek yanınızdayız mesajıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 10 uncu
maddesi, yalnızca borçlu bulunan çiftçimizi, köylümüzü değil, aynı zamanda,
enerji sektörünü de yakından ilgilendirmektedir. Verimlilik ve kararlılık
ilkeleri doğrultusunda elektrik...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım...
Erdoğan Bey, Faruk Çelik
Bey de toparlamanızı istiyor; lütfen...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Aynen öyle.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- ... üretimi ve dağıtımı ticaretini yürütmekte olan enerji sektörü, aynı
zamanda önemli bir kamu hizmetini bu vesileyle yerine getirmektedir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, her konuda... Ben, sözlerimi, aslında şu son cümlelerle tamamlamak
istiyorum: Burada muhalefet sözcülerimiz, çiftçiyle ilgili bir konu
konuşuyoruz, kutsal değerlerden bahsediyorlar, dokunulmazlıktan bahsediyorlar,
topraktan bahsediyorlar...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Çiftçinin toprağını konuşuyoruz; kutsal değer o!..
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Sayın Ergin, bu ülkenin Başbakanı da, bu Parlamentonun her üyesi de, her Türk
vatandaşı da toprağına sahiptir, sizden daha çok sahiptir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Canım, sahip olduğunuzu yabancıya satarak mı göstereceksiniz?! Yabancıya
satarak mı göstereceksiniz?! Bir gün gelecek, bu sizden sorulacak!.. Bir gün
sorulacak... Sorulacak... Sorulacak...
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Onun için, gerçekten çiftçinin derdiyle dertleniyorsanız, bu konuyu istismar
etmeyin, çiftçinin derdini burada konuşalım. Onun için, herkes...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Çiftçinin en büyük derdi toprağı değil mi?! Yabancıya satarak mı
göstereceksiniz?! Bir gün bu sorulacak!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Değerli Hocam, herkes bu ülkede sizden daha fazla...
BAŞKAN - Erdoğan Bey,
buraya kadar iyi geldiniz, sataşmaya neden olmayın.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bu
topraklar bir gün sorulacak! Çocuklarınız soracak!
BAŞKAN - Sataşmaya neden
olmayın.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Diğer taraftan...
BAŞKAN - Erdoğan Bey,
yurtseverlik yarışı olmaz, herkes yurtseverdir. Gerek yok. Sataşmaya meydan
vermeyin.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Sayın Başkanım, biraz önce, Sayın Hocam burada konuşurken, maalesef,
çiftçinin derdini konuşurken, bunları ifade etti.
Şimdi, diğer taraftan...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Çiftçiyi, toprağı konuşuyoruz burada.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Merak etmeyin Sevgili Hocam...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Tarımın başlangıcı toprak değil midir?!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Evet, topraktır; ama, bu topraklara da sahip bir hükümet vardır, hiç kuşkunuz
olmasın, Allah'ın izniyle.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Sahip olduğunuzu, yabancıya satarak mı gösteriyorsunuz?!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Bakın, şimdi, bir diğer konu da özelleştirme konusu. Bir taraftan...
BAŞKAN - Laf atmayın...
Siz de toparlayın.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Toparlıyorum Başkanım. Son cümlelerim, toparlıyorum.
Bir taraftan,
özelleştirmeyle ilgili, allahaşkına, sizin düşünceniz ne? Şimdi, çiftçiye bunu
verelim, ona bunu verelim, zarar eden fabrikaları, kamu kuruluşlarını da,
efendim, özelleştirmeyelim... Yok, özelleştirin... Allahaşkına, sizin bu konuda
net düşünceniz ne, şunu ortaya koyun da millet de bir görsün.
Ben, bu kanunun Türk
çiftçisine hayırlı olmasını temenni ediyorum, her türlü istismardan uzak...
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Erdemirin yüzde 12 kâr ettiğini kendiniz söylediniz biraz önce!
BAŞKAN - Müdahale
etmeyin!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Hayırlı olmasını temenni ediyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar huzurunuza geldim; görüşülmekte olan
827 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 10 uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle şunu belirteyim: Niğde Milletvekilimiz Erdoğan Özegen, çiftçiye hep
veriyoruz da başka verecek bir yer kalmadı mı gibi bir imaj yarattı. Hep
çiftçiye verelim, hep çiftçiye verelim!..
Değerli arkadaş, siz...
MEHMET KILIÇ (Konya) -
Çarpıtma! Çarpıtma!
ENSAR ÖGÜT (Devamla) -
Çarpıtmayacağım. Müsaade eder misiniz; ben bir şey söyleyeceğim. Biz burada
kanun çıkardık. Neyin kanununu çıkardık; banka hortumlayanlara onbeş yıl vade
yaptık, sahte fatura düzenleyenleri affettik. Yani, çiftçiyi niye
affetmiyoruz?! Bu çiftçi ne yapmış bu millete; üretmiş, sofrasına getirmiş.
Yani, biz, çiftçiyi affetmeyip de kimi affedeceğiz?! Köylere nasıl gideceğiz?..
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, bakın, bir şey
söyleyeceğim. Burada demagoji yapmıyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
İkisi aynı şey mi?
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar; dinleyin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Ben, biliyorsunuz, beyaza siyah diyen bir milletvekili değilim. Zülfü Bey,
biliyorsunuz bunu. Bakın, müsaade edin...
Şimdi, ben tarımsal
sulamayla ilgili söz aldım; ama, çiftçiye verilen şey fazla değil. Çiftçiye ne verirseniz
helaldir, helal... Bugün, Türkiye, 2 000 000 ton civarında buğday ithal etmek
zorunda kaldı değerli arkadaşlar, 2 000 000 ton civarında... Çiftçi ölüyor.
Tohumluk bir şey getirmiyorlar. Getiriyor, soğan, patates, domates ekiyor;
tekrar, gidiyor, İsrail'den tohum getirmek mecburiyetinde kalıyor. Hayvancılık
öldü. 1 500 000 000 hayvan 500 000 000'a indi. Bu çiftçi, hakikaten...
Yani, bu krizi biz
yaratmadık; ne AK Parti ne de Cumhuriyet Halk Partisi yarattı; 2000 krizi
yarattı. Biz, o krizden gelen birikintileri temizliyoruz. Biz de diyoruz ki, o
birikintiden gelen pürüzleri birlikte temizleyelim; işte, birtakım kolaylıklar
getiriyorsak, bu kolaylıklara biraz daha kolaylık eklensin. Başka bir şey
demiyoruz.
Ben, ayrıca, teşekkür ediyorum; yani, çiftçilere bazı
kolaylıklar geldi, tarımsal sulama yapanlar için, köy içmesuları için bazı
kolaylıklar geldi. Bu kolaylıklar geldi; bunlara biraz daha kolaylıklar
ekleyelim.
Şimdi, bakın, bir şey
söyleyeyim. Şu anda, tarımsal sulama ve köy içmesularıyla ilgili kanun
maddesini görüşüyoruz; diyoruz ki: "36 aya kadar, TEFE faizi üzerinden
vade yapılır."
Şimdi, bakın, burada bir
muallak var: "36 aya kadar..." Ya 10 ay yapılırsa?.. 36 ay kaç sene
yapar; 3 yıl. Şimdi önergemiz var; 3 yılı koyalım kardeşim; diyelim ki: "3
yıl vade yapılır." "36 aya kadar" dediğiniz zaman muallak
oluyor. Biz, bunu diyoruz. Bir önergemiz var -önergemizi biraz sonra
arkadaşımız okuyacak- bu önergeye "evet" deyin.
"TEFE faizi"
diyoruz. Bakın, arkadaşlar, TEFE faizi, yine, çiftçiye yüksek faizdir.
Türkiye'deki enflasyon şu anda yüzde 9. TEFE faizini uygulamaya kalktığınız
zaman, bunun ortalaması yüzde 27'ye kadar çıkabilir. Bu nedenle, benim istirhamım,
bu TEFE faizini kaldıralım, faizsiz olarak üç yıl diyelim, net konuşalım
çiftçimize.
MEHMET KILIÇ (Konya) - Üç
yıla faiz yok zaten.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Sevgili Milletvekilim, var, TEFE faizi var; geçici 10 uncu maddeyi okuyun
"Devlet İstatistik Enstitüsünden alınan TEFE faizi 36 aya kadar
uygulanır" deniliyor. Ben, buraya, onun için çıktım. Diyorum ki,
çiftçimize bir kolaylık yapıyorsak, üç yıl vade yapalım, faizi de koymayalım;
faizini silelim, anaparayı da taksite bölelim değerli arkadaşım.
Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, fazla zamanınızı almak istemiyorum gecenin bu vaktinde; ama, şunu
söyleyeyim: Benim bölgem Ardahan'da, Çamlıçatak Köyünde, köylü, içmesuyu
parasını ödeyemediği için, 14 milyar lira anapara 33 milyar lira olmuş.
Ödeyemediler, perişan oldular, suları kesti TEDAŞ. İnanın Allah'a -orada soğuk
-30 derece biliyorsunuz- bütün borular dondu. Okulda su akmıyor, çocuklar
pislik içerisinde, affedersiniz, eşek sırtında bidonlarla su getiriyorlar, çocuklar
bu şekilde tuvaletlerde kullanıyorlar, köylü perişan durumda. Bu kanun tasarısı
çok iyi oldu, ben teşekkür ediyorum; ancak, TEFE faizini de kaldırmamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 1 dakika daha
süre veriyorum; toparlayalım lütfen.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Ardahan Merkez Çamlıçatak Köyünde ve Ardahan Merkez Ölçek Köyünde sular
kesildiği için, borular donup patladığı için, 5 misline mal oldu köylüye. Şu
anda köylü susuz. Suyu bağladılar -biz bastırdık, Vali bastırdı sağ olsun- su
açıldı; boru yok, boru patlamış; şimdi, yine millet susuz.
Şimdi, ben bir şey
istirham ediyorum; Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle kış sezonu
ağır geçen bölgelere daha kolaylıklar yapılması lazım ve eğer, yani, batıdaki,
Akdenizdeki çiftçiye yüzde 30, yüzde 20, neyse, bir TEFE faizi uygulanıyorsa,
Doğu Anadoluya indirim yapılması lazım; çünkü, Doğu Anadoludaki yaşam şartları
daha zor değerli arkadaşlar.
Bu nedenle, vermiş
olduğumuz önergelerimizin kabulünü ben istirham ediyorum. Burada net
konuşuyoruz; siz diyorsunuz ki, 36 aya kadar, biz diyoruz üç yıl; siz
diyorsunuz TEFE faizi uygulanır, biz diyoruz ki, faiz uygulamayalım...
Bu önergelerimizi kabul
etmenizi diliyor, saygılar sunuyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir yanlış anlamayı
düzeltmek için söz aldım; o da şudur: Enis Tütüncü, milletvekili arkadaşımız,
konuşması sırasında, AK Parti İktidarı döneminde, tarımsal sulamada kullanılan
elektrik bedelinin 103 000 liradan 104 000 liraya çıkarıldığı şeklinde bir
ifadede bulundu. Olayın aslı, gelişimi şöyledir: Daha önceki iktidarlar
döneminde, tarımsal sulama elektriğine sadece 2002 yılında hazine desteği
sağlanmıştır. Bu hazine desteği de, şartlı olarak, Enerji Piyasası Düzenleme
Üst Kurulu tarafından, sadece 2002 yılında uygulanmak kaydıyla konulmuş ve
böyle planlanmış, bu karar da kendiliğinden, 2003 yılında ortadan kalkmıştır.
Yani, iktidarımız döneminde, tarımsal sulama elektriğinde herhangi bir artış
olmamıştır. Aksine, 2005 yılında yapılan çalışma ve destekle, tarımsal
sulamada, peşin ödemede yüzde 10 indirime gidilmesi planlanmıştır. Yine,
aslında, 6 milletvekili arkadaşımızla birlikte, TEDAŞ'ın 6 katrilyona ulaşan
toplam alacağının yeniden taksitlendirilmesi ve tahsilini sağlamak için bir
kanun teklifi hazırlamıştık. Bu kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonuna kadar
gelmişti. Bu kanun teklifinde, esas olarak, tarımsal sulamada kullanılan
elektrik bedelinin 24 ay taksitlendirilmesi, bu taksitlendirmeye aylık yüzde 2
gecikme faizi uygulanması öngörülmüştü. Bu esnada, Başbakanımızın
çiftçilerimizle yaptığı toplantı ve bazı müjdeleri açıkladığı o toplantıda
tarımsal sulama elektrik borçlarının da taksitlendirileceği ifade edildikten
sonra duruma hükümetimiz el koymuş, aslında, bizim yaptığımız tekliften çok
daha iyi bir öneriyle, yani, toplam borcun 36 aya bölünmesi ve borç süresince
herhangi bir gecikme zammı öngörülmemesi... Mevcut tasarıda böyle
düzenlenmiştir ve ayrıca, yüzde 10'unun 90 gün içinde peşin ödenmesi; peşin
ödenmesi durumunda yüzde 30'undan feragat edilmesi gibi, peşin ödeyene de
burada kolaylık sağlayan, onu ödüllendiren bir sistem getirilmiştir. Getirilen
tasarı, bizim teklifimizden çok daha ileri hükümler içermektedir, çiftçi lehine
hükümler içermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde 4,7 milyon hektar arazinin sulandığı ve toplam su tüketiminin yüzde
75'inin tarımsal sulamada kullanıldığı dikkate alındığı zaman, çiftçi için
tarımsal sulamanın önemi bir daha ortaya çıkıyor. İktidarımız döneminde
çiftçinin geçmiş yıllarda biriken faiz borçları -ki, bu faizler çok yüksek meblağlardan gelmektedir, yüzde
120'lerden gelmektedir- hem faiz oranları çekilmiş hem de 2003 yılında tarımsal
sulama enerji bedelleri taksitlendirildiği gibi, şimdi önümüze gelen tasarıyla
2005 yılında da taksitlendirilmek suretiyle çiftçiye büyük kolaylık
sağlanmıştır.
Bugün, tarım sulama
birliklerinden bazı temsilciler yanımdaydı. Gerçekten, AK Parti İktidarında
tarımsal sulamaya sağlanan ödeme kolaylıkları, kaldırılan faizler ve getirilen
imkânlardan dolayı hükümetimize ve bizlere büyük müteşekkir olduklarını ifade
ettiler.
Ben, bu düzenlemeyi,
çiftçinin lehine olacak şekilde getiren hükümetimize huzurlarınızda teşekkür
etmek istiyor, gecenin bu saatinde hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına,
Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003 yılında
Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin
borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir yasa düzenlenmişti ve bu
çerçevede çiftçilerimizin -ki, yaklaşık 900 000 çiftçi ailesini
ilgilendiriyordu bu- 900 000 çiftçi ailesinin borçlarının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili bir uygulama başlattık. Şimdi, bu uygulamanın
sonuçlarıyla ilgili çok kısa bilgiler vermek istiyorum.
Bu süre içerisinde
borcunun yeniden yapılandırılması için başvuran çiftçi aile sayısı toplam 800
000'e ulaştı; yani, yaklaşık yüzde 90 oranında. Ziraat Bankası artı tarım
kredinin toplamı olarak baktığımızda, çiftçilerimizin yüzde 90'ı borçlarını
yeniden yapılandırdılar. Kimisi yüzde 30 indirimden yararlandı, peşin ödedi;
kimisi yüzde 10 peşinatını ödedi, 3 taksit, üç yıla kadar taksitle ödemelerine
başladı. Birinci taksitlerin şu anda yüzde 82'sini tahsil etmiş durumdayız;
yani, taksit yapan çiftçilerimizin birinci taksitlerinin şu anda yüzde 82'si
tahsil edilmiş durumda. İkinci taksitte de şu anda yüzde 60 oranındayız. Yani,
bu oranlar oldukça yüksek oranlar. Bankacılık sektöründe, hele bunca geniş
kesimi ilgilendiren bir konuyu gözönünde bulundurduğumuzda, oldukça yüksek
oranlar.
Bu yeniden
yapılandırmada, biliyorsunuz, borcun anaparasına gitmiştik ve borcun
anaparasını, faizleri, bütün gecikme faizlerini sildikten sonra borcun
anaparasını bugüne tarımsal TEFE'yle getirmiştik; ancak, bazı dönemlerde Ziraat
Bankasının tarımsal kredi faizleri tarımsal TEFE'nin altındaysa, o dönemler
için de bu kredi faizini kullanmıştık; yani, çiftçimizin lehine bir uygulama
yapmıştık. Şimdi, bu uygulama son derece başarılı oldu. Hem Ziraat Bankası hem
tarım kredi kooperatiflerimiz oldukça yüksek oranda tahsilat yaptılar ve
çiftçimiz de bu borç yükünden önemli ölçüde kurtulmuş oldu.
Yeni açılan kredilerde
ise -ki, bu çok önemli- yani bizim Hükümetimiz döneminde açılan çiftçi
kredilerine baktığımızda, bölgeden bölgeye değişmekle beraber, şu anda tahsilat
oranımız yüzde 95 ile yüzde 100 arasında değişiyor; yani, en zayıf bölgede bile
bizim dönemimizde açılan kredilerden yüzde 95'i geri dönmüş durumda; ki, daha
farklı bölgelerde bu oran yüzde 100'e kadar çıkıyor; yani, sistem, artık olması
gerektiği gibi işliyor. Burada, özellikle zamanında ödeyenlerle ödemeyenler
arasındaki bir adaleti teşkil etmek son derece önemliydi; onu da büyük ölçüde
gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum.
Bu Ziraat Bankasında ve
tarım kredi kooperatiflerinde uyguladığımız sistemin aynısını, şimdi, bu geçici
9 ve geçici 10 uncu maddelerle farklı alanlara da yansıtmış oluyoruz; yani,
TEDAŞ'a sulama borçları olan çiftçilerimizin borçlarıyla, yine daha önceki
yasada kapsam dışında kalan bir grup çiftçimizin -özellikle bunlar Maliye
Bakanlığına devredilen borçlardı, eskiden beri devam eden borçlardı; ki, yaklaşık
140 000 kişiyi kapsıyor bu; geçici 9'dan bahsediyorum- aynı metotla bu borçları
da yapılandırmış oluyoruz. Yani, böylece, çiftçimizin borcu ister Ziraat
Bankasına olsun ister tarım kredi kooperatiflerine olsun ister Maliye
Bakanlığımıza olsun ister TEDAŞ'a olsun, aynı standartlarda, aynı şekilde
yapılandırılmış oluyor.
Biraz önceki
konuşmalarda, taksitlendirme süresince de faizin işlediğine dair bazı ifadeler
geçti.
ENSAR ÖGÜT (Ardahan) -
Hayır, taksitlendirme değil.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Taksitlendirme sürecinde herhangi bir faiz işlemiyor; yani, borç
bugüne getirildikten sonra donduruluyor ve dondurulmuş şekliyle
taksitlendiriliyor.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Bugüne getirilen TEFE faizini diyorum ben; taksitlendirme değil.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Şimdi, TEFE faizi diye bir şey teknik olarak o kadar yanlış bir
tabir ki... Bir yandan TEFE diyorsunuz, bir yandan faizi diyorsunuz...
Şimdi, TEFE, toptan eşya
fiyat endeksidir; faizle uzaktan yakından alakası yoktur.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
TEFE miktarında faiz desek olmuyor mu?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Yani, o paranın o günkü değeri neyse -satın alma gücü- bugüne
getirilmesinden ibarettir. Bazı bölgelerde, daha doğrusu, bazı dönemlerde,
Ziraat Bankasının kredi faizi, tarımsal TEFE'nin altında kalmış. Bu, daha
önceki dönemlerde yaşanmış. Öyle bir dönemden kalan bir borçsa da, o dönem
Ziraat Bankasının tarımsal kredi faiziyle getiriyor ki, o da TEFE'den zaten
düşük bir rakam. Dolayısıyla, her açıdan çiftçimizin lehine yapılan bir düzenlemedir.
Tabiî, bu düzenlemeler şu
açıdan çok önemli: Yeniden yapılandırılmış bir borcun tekrar tekrar
yapılandırılması diye de bir şey artık söz konusu değil; yani, biz, kendi
dönemimizde eğer bir borcu yeniden yapılandırdıysak, ödeyemeyene tekrar tekrar
faiz silmeler, şöyle böyle; bunlar yok.
Şimdi, ne yapıyoruz
derseniz; günü geldi ödeyemedi, taksit günü geldi -diyelim ki, yeniden
yapılandırdık- birinci taksiti ödedi, ikinci taksitte tıkandı, ödeyemedi. O
zaman, kesinlikle, eski o büyük borç rakamına dönüş diye bir şey söz konusu
değil. Temerrüde düştüğü tarihten itibaren, Ziraat Bankasının cari faizi neyse,
o faiz üzerinden aylık faiz uygulanmaya başlıyor. Bugün için bu rakam yüzde 24;
yani, aylık yüzde 2'ye denk geliyor. Yani, bütün bu kolaylıkları yaptık, borcu
dondurduk, taksitlendirdik üç yıl; ama, üçüncü yıl sonunda, üçüncü taksiti bir
ay eğer geç öderse çiftçimiz, o süre için Ziraat Bankasının cari faizi neyse,
artık onu ödüyor. Aksi halde, dediğim gibi, ödeyen ile ödemeyen arasındaki
adaleti kuramamış oluyoruz.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, Sayın Mevlüt Akgün, konuşmasında benim ismimden bahsetti...
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
talebinizi rica ediyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - O zaman,
yerinizden, size, 60 ıncı maddeye göre söz veriyorum.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Karaman Milletvekilimiz
Sayın Mevlüt Akgün, konuşmasında adımı zikrederek bir açıklama yaptılar. Yanlış
anlaşılmaması açısından, bu açıklamaya, ben de bir açıklama getirme ihtiyacı
içindeyim.
Bir kere, sayın
milletvekilimiz, benim konuşmamda, elektrik fiyatının 102 000 liradan 104 000
liraya çıkarıldığını söylediğimi ifade etti.
BAŞKAN - 103'ten 104'e
demişsiniz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
103'ten 104'e, evet.
Ben 102'den 138'e
çıkarıldığını söyledim, 102'den 138'e; yani, 103'ten 104'e değil, 102'den
138'e.
Bir de, sayın
milletvekilimiz bunun gerekçesini ortaya koydu. Gerekçesi ne olursa olsun,
önemli olan, AKP İktidarı zamanında 102 000 liradan 138 000 liraya çıkmış mıdır
çıkmamış mıdır; gerekçesi ne olursa olsun, önemli olan budur.
HASAN ANĞI (Konya) -
Çıkmamıştır.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sonuca bakalım. Yüzde 34,4'lük bir zam gibi yansımıştır. Gibi yansımıştır...
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Karşılıklı konuşmayı
devam ettirmeyelim. Bütün bunlar süre kaybettiriyor arkadaşlar. Başta grup
başkanvekilleriniz olmak üzere, onlar da tedirgin oluyorlar.
Madde üzerinde görüşmeler
tamamlandı.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vadır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının geçici 10 uncu maddenin birinci fıkrasının sonunda yer
alan "36 aya kadar" ifadesinin "ortalama vade 18 ayı toplam süre
3 yılı geçmeyecek şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Mehmet Kılıç |
Kerim Özkul |
|
Bursa |
Konya |
Konya |
|
Agâh Kafkas |
Mehmet Sarı |
|
|
Çorum |
Osmaniye |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yer alan, "ilgili dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan
getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen
tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış
oranlarından düşük olanı uygulanmak suretiyle" ibaresi "faiz
uygulanmaksızın" şeklinde değiştirilmiştir.
|
M. Vedat Melik |
Ensar Öğüt |
M. Nuri Saygun |
|
Şanlıurfa |
Ardahan |
Tekirdağ |
|
Nejat Gencan |
Şevket Gürsoy |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Edirne |
Adıyaman |
Antalya |
|
|
Hasan Aydın |
|
|
|
İstanbul |
|
BAŞKAN - Üçüncü ve en
aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı yasanın geçici 10 uncu maddesinin ilk paragrafında yer alan
"Tarımsal sulamada ve köy içme sularında kullanılan elektrik tüketim
bedellerinden doğan" ifadesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz.
"Sulama birlikleri,
belediyelere ait elektrik borçları, tarımsal sulamada ve köy içme sularında
kullanılan elektrik tüketim bedellerinden doğan"
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Muharrem Kılıç |
Mustafa Gazalcı |
|
Malatya |
Malatya |
Denizli |
|
Hakkı Ülkü |
Nadir Saraç |
Ümmet Kandoğan |
|
İzmir |
Zonguldak |
Denizli |
|
|
Dursun Akdemir |
|
|
|
Iğdır |
|
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
Çok kısa bir gerekçe
söyleyeyim katılmamamızla ilgili.
Şimdi, biz, belediyelerin tüm borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili bir çalışma başlattık biliyorsunuz ve yasası... Hatta, bu torba yasa
içerisinde de vardı bazı maddeler, tarihlerin yeniden düzelmesiyle ilgili. Bu
çerçevede, belediyelerin tüm borçları yeniden yapılandırılıyor ve gelirlerinin
yüzde 40'ından fazlası kesilemeyecek şekilde geri ödeme planına tabi tutuluyor.
Eğer bu önergeyi kabul edersek, belediyelerimizin ödeyeceği toplam borç miktarı
artacaktır. Belediyelerimizin aleyhinde olacak bir önergedir; onun için kabul
etmiyoruz, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahiplerine soruyorum: Gerekçeyi mi okutalım, konuşmak mı istersiniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Konuşacağım.
BAŞKAN - Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; buradaki önergede
verdiğimiz şudur: Hakkaniyet... Bazı belediyeler suyu -Tanrı'nın verdiği- çok
yüksekten depolarına indiriyor, hiçbir elektrik harcamadan, direkt, hiçbir
elektrik gideri olmadan halkına dağıtıyor.
HASAN ANĞI (Konya) -
Malatya da bunlardan biri.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Olabilir, doğru; biliyorum.
Bazı belediyeler ise
halkına içmesuyu vermek için 1 000 metre, 500 metre aşağılardan pompalarla su
basıyor. Şimdi, Tanrı'nın verdiği bir lütuf. Bazı belediyeler burada çok önemli
derecede elektrik bedeli ödüyor. Ben bunu Sayın Bakanıma arz ettim. Henüz o
yasa çıkmadı, hazırlık safhasında; ama, bunu dile getirirken, belediyelerimizin
çok zor durumda olduğunu, özellikle bu belediyelerimizin çok zor durumda
olduklarını ifade etmek istiyorum. Bu nedenle, belediyelerimize bir kolaylık
getirilmesini ben önergede belirttim. Ancak, Sayın Bakan, eğer çok kısa sürede
gelecekse... Çünkü, TEDAŞ haciz uyguluyor belediyelere.
Tabiî, ikinci bir konu,
özellikle sulama birlikleri; yasada tarımsal sulamalar diyor; ama, sulama
birliklerinin borçları. Yine, aynı sulama birliklerinin bir kısmı yine doğal
sudan yararlanıyor, bir kısmı ise yine çok derinlerden pompalarla su basıyor.
Yine, çok ağır bir maliyet var. Ben özellikle sulama birlikleri yasaya girsin
diye, yine bu önergede açtım.
Tabiî, yine bir başka
konu var, sokak lambaları. Ben, Sayın Bakanımdan, hassaten istirham ediyorum;
belediyelerin görevi... Sokak lambaları, o ilçenin, o ilin emniyetini ve gece
insanların huzur ve emniyet içinde gezmesi, dolaşması veya emniyet saikidir;
ama, sadece şunu arz ediyorum Sayın Bakanım: TEDAŞ, kasım ayından beri, ayda
35-40 milyar İller Bankası payı giden bir belediyeye, üç aylık 25 milyar
elektrik parası fatura etti. Bu belediyeler bu parayı ödeyemez Sayın Bakanım. Ben,
size, şunu arz ediyorum: Şimdi, bütün belediyelerde, kaç direk var o ilçede, o
ilde, direk başına TEDAŞ'a gelen elektrik bedelinin 3 katı kadar fatura etmeye
başladılar. Devlet kavga etmez, belediyeler bizim, belediyeler halka hizmet ediyor,
insanımıza hizmet ediyor. Belediye başkanının partisi, kimliği meselesi değil,
orada yaşayanlar bizim insanlarımız. Onun için, Sayın Bakanım, bu sokak
lambaları konusunda da hassaten, açıklığa kavuşturulmasını, sokak
aydınlatmasının belediyelerin görevi olmadığını, bu nedenle de sokak aydınlatma
bedeli olarak TEDAŞ'tan herhangi bir fatura edilmemesi yönündeki, bilmiyorum,
hükümetinizin görüşünü bir şekilde arz ederseniz, çok mutlu olurum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yer alan, "ilgili dönemde T.C. Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere
uygulanan getiri oranı ve Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit
edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) artış
oranlarından düşük olanı uygulamak suretiyle" ibaresi "faiz
uygulanmaksızın" şeklinde değiştirilmiştir.
Mehmet
Vedat Melik (Şanlıurfa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamı-yoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım, konuşmak mı istersiniz?
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra
sayılı yasa tasarısının geçici 10 uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesiyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum; öncelikle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Sayın Bakan, buradan hükümetin kesin görüşünü bildirdi. Benden önceki
değerli konuşmacılar, Cumhuriyet Halk Partili değerli konuşmacı olsun, AK
Partili değerli konuşmacı olsun, özellikle bu madde üzerinde görüşlerini genel
olarak belirttikleri için, ben fazla zamanınızı almak istemeyeceğim. Yalnız,
burada, tabiî, özellikle Sayın Bakan, bu uygulanacak olan… Ben, tekrar, bunu
açık açık okuyayım da, o istifhamı ortadan kaldıralım: "Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan
eşya fiyat endeksi -yani tarımsal TEFE- artış oranlarından düşük olanı uygulanmak
suretiyle" ibaresi vardı. Biz de, bu süre içinde, yani borcun tahakkuk
ettirildiğinden taksitlerin ödenmesine kadar başlanacak süre içerisinde hiç
faiz uygulanmasın diye bir önerge verdik. Tabiî, gerekli itirazlarını Sayın Bakan
da, diğer arkadaş da yaptı.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu kuyuların… Elektrik nerede kullanılır tarımsal sulamada; Türkiye'de
birçok sulama birliği var pompaj sulama yapan, birçok kooperatif var
Türkiye'nin birçok yerinde, bunların toplam sayısı da sanıyorum 400'ün
üzerinde; fakat, bir de, vatandaşların kendi imkânlarıyla açmış oldukları
kuyular var, bunlar da onbinlerle ifade ediliyor. Örneğin, Manisa Gölmarmara,
biraz önce konuşan değerli milletvekilinin memleketi Niğde ve Nevşehir'de, tabiî
benim ilim Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesinde, Akçakale İlçesinde binlerce kuyu
var. Sadece Viranşehir İlçesinde 7 000 kuyu var, bunların derinlikleri 300
metreden fazla ve çiftçiler kendi imkânlarıyla açmışlar bu kuyuları, kendi
imkânlarıyla koydukları pompalarla da suyu çekmeye çalışıyorlar; yani, bir
yatırım yapmışlar. Diğer yandan, cazibeli su kullanan çiftçiler var. Sayın
Bakan buna karşı çıkarken ve biraz önce konuştuğum değerli bir milletvekili arkadaşım,özellikle,
borcunu zamanında ödeyen çiftçiler ne olacak diye sordu; yani, haksızlık
olacaktır borcunu zamanında ödeyenlere karşı yönünde bir görüş belirttiler.
Değerli milletvekilleri,
pompajla sulama yapan çiftçilerin temel istemi bundan çok daha ötededir. Bizim
iki yıldır uğraştığımız konu, benim değerli hemşerilerimle birlikte çalıştığım
konu şudur: Pompajla sulama yapan çiftçiler dekar başına ödedikleri elektrik
fiyatının, cazibeli suyla yapılan sulamada dekar başına ödenen fiyatla aynı
olmasını istemektedirler. Bugün, Harran Ovasında cazibeli suyla yapılan
sulamada dekar başına 10 000 000 iken, Viranşehir'de dekar başına 120 000 000
lira para isabet etmektedir. Bu, elbette yalnızca bizim bölgemizde değil, biraz
önce dediğim gibi, Niğde'deki, Aksaray'daki, Manisa'daki, Edirne'de Meriç'ten
su çeken çiftçiler için de söz konusudur. Dolayısıyla, bundan sonra, belki de,
bu Meclisin önüne bu tür bir kanun teklifi veya hükümet tarafından tasarı
getirilecektir.
Ben, yine de, Sayın
Bakanın o görüşü belirtmesine ve şimdi de katılmıyorum demesine rağmen, bu
önerimizin dikkate alınmasını ve kabul edilmesini Yüce Meclisten diliyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının geçici 10 uncu maddenin birinci fıkrasının sonunda yer
alan "36 aya kadar" ifadesinin "ortalama vade 18 ayı toplam süre
3 yılı geçmeyecek şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada
karşılaşılabilecek aksaklıkların giderilebilmesi amacıyla düzenleme
yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda geçici 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36 ncı maddede işleme
başlamadan evvel, bir düzeltme yapmak istiyor Komisyon. Komisyon Başkanına söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Sait Açba.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
30 uncu maddenin (j)
fıkrasının 2 no'lu bendinde geçen -birinci satırda- (i) fıkrası ibaresinin (j)
olarak değiştirilmesi.
BAŞKAN - Bu düzeltme,
yapılması gereken teknik bir konu; sizin de ifadeniz üzerine bir kez daha not
ettik, son oylamadan önce o düzeltmeyi yapıp oylamaya öyle sunacağız.
Şimdi, 36 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 36.- Bu Kanunun;
a) 1- 4 üncü maddesinin
(e) bendi 23.7.2004,
2- 19 uncu maddesi
1.10.2004,
3- 23 üncü maddesinin (b)
bendiyle 4925 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine eklenen ikinci fıkranın (1)
numaralı bendi 1.1.2003,
4- 30 uncu maddesinin (a)
fıkrasının (2) numaralı bendi 15.1.2005,
5- 30 uncu maddesinin (f)
fıkrası 1.11.2004,
6- 30 uncu maddesinin (j)
fıkrasının (1) numaralı bendi 1.1.2005,
Tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde,
b) 6 ncı maddesi 1.1.2006
tarihinde,
c) 14 ve 24 üncü
maddeleri ile 31 inci maddesinin (c) bendinin 5277 sayılı Kanunun 37 nci
maddesinin (e) fıkrasına ilişkin hükmü yayımını izleyen ayın başında,
d) 30 uncu maddesinin (b)
fıkrası 1.9.2005 tarihinde,
e) 31 inci maddesinin (e)
bendi yayımını izleyen ayın 15'inde,
f) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kemal Kılıçdaroğlu.
ALİ TOPUZ (İstanbul)-
Oğuz Oyan konuşacak.
BAŞKAN- Peki, Kemal
Kılıçdaroğlu yerine İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Siz, Kemal Beyin şahsı
adına aldığı sözü de alıyorsunuz değil mi?
OĞUZ OYAN (İzmir)- Evet,
lütfen...
BAŞKAN- Peki, buyurun
Sayın Oyan.
Süreniz toplam 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir maratonun sonuna geldik.
38 madde olarak komisyona gelmiş olan kanun tasarısı, şimdi, komisyon ve
buradaki süreç sonrasında 47 madde olarak buradan çıkacak gözüküyor; yani,
geçicilerle beraber.
Şimdi, torba tasarı diye
adlandırılan tasarı üçüncü haftasında. Ben, ilk haftasında da söz almıştım. Bu
tasarının el atmadığı konu yok. Bu tasarı, kendi başlığının dışında her konuya
da giriyor. Başlığı ile içeriği arasında dağlar kadar fark olan bir tasarı.
Ereğli Demir Çeliğin özelleştirilmesinden, tarım satış kooperatif ve birliklerinin
borçlarının, 2000 öncesi borçlarının silinmesine, bazı çiftçi borçlarına ve
daha da önemlisi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazineye olan 37,6 milyar
dolarlık borcunun silinmesi düzenlemesine kadar içinde yok yok.
Ama, değerli
arkadaşlarım, bu tasarının en önemli maddesi nedir derseniz; bu tasarının en
önemli maddesi başlangıçtaki 20, şimdi 19 uncu maddesi olan bu Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun Hazineye olan 37,6 milyar dolarlık borcunun silinmesi.
Yani, burada, geçen yılın ortalarından itibaren TMSF Başkanının dile getirdiği,
daha sonra ilgili Bakanın da söylediği, borçların yahut batık bankaların
alacakları üzerine bir bardak su içilmesi meselesi ete, kemiğe bürünüyor; bugün
siz bunu onaylarsanız, bu bir bardak suyu hep beraber içeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı bu şekliyle çıkarsa, şurada, şimdi sağımda oturan Değerli Bakan,
Hazineden sorumlu Bakan dünyanın en zengin, en büyük servete sahip, bireysel
servete sahip kişisinden daha büyük bir yetkiyle 37 milyarı tek başına silme
hakkına sahip olacak. Düşünebiliyor musunuz; 37,6 milyar dolar! Bunu
silebilecek. Bir sabah kalktığında buna karar verecek ben sildim diyecek ve
silecek. Nasıl olacak? Çünkü, bu ilgili madde 4749 sayılı 2002 yılından gelen
bir düzenlemede bir değişiklik yapıyor ve bütçeye ödenek konulmadan kamu
kurumları arasındaki mahsuplaşma ve tahkime imkân sağlıyor. Dolayısıyla,
bütçeye ödenek koymak fiilen çok zor bir işti zaten, bu imkânı elde ettiği
için, şimdi, istediği her dakika, bu yasa çıktıktan sonra bunu yapabilecek
duruma geliyor.
Sizin gönlünüz buna razı
mı?! Yani, 37,6 milyar doları tahsil etmek için daha yapılacak hiçbir şey yok
muydu?! Bütün imkânlar denendi mi, bütün yollar denendi mi değerli arkadaşlar?!
Yani, bu kadar kolay mı havlu atmak bu konuda? Bu kadar kolay mı ben tahsil
edemiyorum demek?!
Değerli arkadaşlarım, bu
kamunun parası, bu toplumun parası, bu hazinenin sırtından çıkan şey milim
milim milletin sırtından çıkıyor, millet de inim inim inliyor. Milletin
çorbasından, ekmeğinden, tuzundan ödeniyor. Bu, dolaylı vergilerle ödeniyor.
Bütün tüketim vergilerinin yıllardır artışı bu nedenle, bundan sonraki
artışları bu nedenle ve bu kamu hizmetlerinin azaltılması, sosyal güvenlik
kurumlarına ilişkin getirilen düzenlemelerde sosyal hakların geriletilmesi hep
bunlarla ilişkili. Yani, burada yapılan fedakârlık, toplumun fedakârlığı.
Burada birisine verdiğimiz bu yetki, toplumun yaptığı bu fedakârlıklar
üzerinden gelişiyor.
Şimdi, bugünlerde bir
tartışma var; devir mi, tasfiye mi? İki tane kurum da, niçin birbirinden ayrı
oldukları belli olmaz... Herhalde, basın önünde kavga etsinler diye... İki
kurumumuz var; biri BDDK, biri de TMSF. Bunların başkanları, bir de, bu konuda
şimdi birbirlerine girdiler. BDDK Başkanı diyor ki: "TMSF'ye devir, doğru
bir yol değildir." Çünkü, TMSF'ye devirler, gerçekten, sonuçta, tahsil
edilemediği durumda, hazine üzerine binen bir yük; hazine üzerine binen yük de,
toplum üzerine binen bir yük oluyor; yani, bir bankanın batması, bütün toplum
üzerine binen bir yük haline dönüşüyor; dolayısıyla, bunun iflas yoluyla
tasfiyeye gitmesinin daha doğru bir yol olduğunu savunuyor. TMSF Başkanı
"yok, hayır" dedi başlangıçta, IMF'nin talepleri doğrultusunda;
çünkü, IMF de "böyle bir şey değil, tasfiye yerine devir olsun"
diyor.
Şimdi, çok ilginç bir
durum var. IMF gibi bir kuruluş, 2002 tarihinde çıkmış tasarının arkasında
olan, bunu Türkiye'ye dayatan kuruluş. Çünkü, 2002'de çıkan o 4749, IMF
kanunudur. Peki, IMF, şimdi, niçin bu kanunda değişiklik yapılmasını gündeme
getiriyor ya da getirilmesini talep ediyor? Çünkü, bu devir meselesi bununla
bağlantılı. Yani, ortada, BDDK-TMSF çatışması mı var, yoksa, kamu maliyesi
çıkarı ile IMF'nin çıkarı çatışması mı var? Bu soruya cevap vermek zorundasınız
Sayın Bakan. Kamu maliyesi çıkarı mı, IMF'nin çıkarı mı? "Bunlar, içi boş
tartışmalar" diyerek geçiştiremezsiniz. Bugün, böyle bir demeç vermişsiniz
ve orada "doğru olmayan, gerçeklere aykırı birtakım şeyler" olarak
ifade etmişsiniz; onu şimdi söyleyeceğim size. Bu, içi boş bir tartışma
değildir değerli arkadaşlarım. Bu, içi çok dolu bir tartışmadır, 37,6 milyar
dolarla dolu bir tartışmadır, daha kim bilir, gelecekte, kaç 10 milyar dolarla
dolacak olan bir tartışmadır.
Şuna cevap bulmak
zorundayız: Malî kurumlar, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, iflas, tasfiye
yoluyla mı gidecekler? Tabiî, bu arada sigorta güvencesi... Mevduat sahiplerine
bunu tutabiliriz belli sınırlar içerisinde. Yoksa, yoksa bunlar, acaba, bütün
toplum üzerine yük, hortumcuların bütün o hortumlamalarının yükü topluma mı
yıkılacak? Bu kararı vermek zorundasınız.
IMF niye böyle bir şeyi
yapıyor, biliyor musunuz; bakın, bunu geçen sefer de söyledim -iki hafta önce-
tekrarlayayım: 4 Aralık 2000 tarihi, tarihî bir gün. 4 Aralık 2000'de ne oluyor
biliyor musunuz; o zamanki başbakanımızın eline bir kâğıt tutuşturuluyor. Bir
ay önce Demirbank batmış, batırılmış daha doğrusu, batırıldığı için de
Türkiye'de kriz büyümüş; neyse, onu geçeyim. 4 Aralıkta başbakana bir kâğıt
okutuluyor. Dış kreditörlerin; yani, bu batan bankalardan alacaklı olan dış alacaklıların
da garanti kapsamında olduğuna dair bir metin okutuyorlar. Hiçbir hukuksal
dayanağı yok. Hukuksal dayanağı üç beş ay sonra gündeme gelecek. Önce
düzenleme... O sırada, yasal hiçbir düzenlemesi yok. Önce lafzî olarak kabul en
yüksek yetkili ağızdan, arkasından düzenleme. Yani, IMF, bununla da
göstermiştir ki, öncelikle ve öncelikle uluslararası sermayenin bekçisidir,
Türkiye'nin çıkarlarının değil. Türkiye'nin çıkarlarının bekçisi biziz,
bizleriz, bizler olmalıyız.
Şimdi, IMF bize
"devir iyi yoldur" diyor. Acaba?.. Acaba?.. Yani, 2000 yılının 4
Aralığında IMF'nin eski başbakana verdiği, o tutuşturup, okuttuğu kararla,
şimdi sizin yaptığınız arasında ne fark var? Devir mi, tasfiye mi? Böylesine
ciddî bir tartışma.
Bakın, şimdi, bir başka
şeyi daha söyleyeyim; tam sırasıdır; çünkü, sizin icraatınız içinde bir başka
şey daha var, o da şu: Sayın Bakan "içi boş tartışma" derken -Anadolu
Ajansı metninden okuyorum- şunu söylemiş: "Bunları biraz da gülümseyerek
takip ettim. Biz, on yıldır Türkiye'de kaldırılamayan bir şeyi yaptık: Geçen
sene, bankacılık sistemi üzerindeki yüzde 100 garantiyi kaldırdık. Bunu
kaldırmaya kimse cesaret etmedi. Bunu çok tartıştık, uluslararası kuruluşların
çekinceleri vardı, yok dedik, kendimize güveniyoruz dedik, tasarrufta kişi
başına garantiyi 50 milyar liraya düşürdük."
Şimdi, bir bakalım. Sayın
Bakan, Bakanlığınız öncesindeki uygulamaları da bilmek, bir bakanın
sorumluluğudur; yani, siz, on yıla ilişkin böylesine büyük bir laf ediyorsunuz
"on yıldır kimse yapmadı, biz yaptık" diyorsunuz; ama, bununla ilişkili
1 Haziran 2000'de, 2000/682 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Türkiye'de, 2000
yılı sonuna kadar mevduatta garanti sınırı 100 milyar liraya, 1.1.2001'den
itibaren de 50 milyar liraya indirilmiş olduğunu bilmiyor veya öğrenmemiş oluyorsunuz;
ama, bunları biliyormuş gibi konuşuyorsunuz. Şimdi, bu nasıl olabiliyor; ben
bunu öğrenmek istiyorum.
50 milyar liralık sınır
vardı. Şimdi, bir başka soru: 3 Temmuzda İmar Bankasına el koydunuz, gecikmeli
olarak, üç hafta gecikme. Yani, BDDK yönetimini atayamadığınız için inanılmaz
bir kamu maliyesi hasarına yol açtınız; 660 trilyon liradır bu. Şimdi, 3
Temmuzda Bankaya el koyuyorsunuz ve 3 Temmuzda BDDK kararı var. BDDK kararı
şunu söylüyor, 3 Temmuz 2003 tarihinde: "Bir yıl boyunca tavan 50
milyardan sınırsıza çekilmiştir." Siz tam tersini yaptınız, 50 milyar olan
sınırı, sınırsız yaptınız Sayın Bakan. Kendi icraatınızın ne olduğunun farkında
olup, ondan sonra konuşacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabiî, şimdi, soru şu:
Dört ay, yani, 3 Temmuz 2003 tarihi ile -sizin döneminiz- 31 Ekim 2003'e kadar
-o tarihte tekrar 50 milyara düştü- bu dört aya yakın zaman zarfında, kimler,
hangi büyük mevduat sahipleri buradan sınırsız olarak yararlanıp, güvenceden
yararlanıp geriye çektiler tasarruflarını? Bunun cevabını bekliyoruz sizden, bu
kadar basit. Başkalarının söylediklerine gülüp geçmekle değil, bunlara cevap
aramakla vaktinizi geçirin Sayın Bakan. Bunun arkasında da, emin olunuz, İmar
Bankasında hesabı olan dış alacaklılar birinci roldedir; yani, bunun arkasında
yine IMF vardır. Tabiî, içeriden de büyük alacaklılar vardır; ama, biz bunları
bilmek istiyoruz. Kaç para, bu sınırsız mevduattan yararlanarak, o tarihlerde
-o dört aylık- geçen sene, işte, şunun şurasında ondöt ay önce falan ne oldu ne
bitti; bunları öğrenmek istiyoruz, kamuoyu bunu öğrenmek istiyor. Meclisimiz
bunları bilmiyor. Ben bilmiyorum; ama, soruyu soruyorum. Birçok kişi bu soruyu
da sormuyor; çünkü, bu olayları izlemek kolay değil.
Dolayısıyla, burada, gerçeğe
aykırı beyanlar üzerinden politika yapılması döneminin artık sona ermesi
gerekiyor. Biz, burada, bir dönemi sona erdirmiş Meclisiz. Eğer bir dönemi sona
erdirdiysek, bunun bir ilave sorumluluğu var üzerimizde. İşte, sizi, hepinizi,
bu sorumluluğa davet ediyorum. Biz bu Meclisin, dolayısıyla, Türkiye'de
demokrasinin itibarını korumak zorunda olan bir Meclisiz. Bu nedenle, siyaset,
bizim üzerimizde, başka siyasetçilerden daha ağır bir yüktür, bunu taşımayı
bilmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bu maddeyle ilgili, hiç olmazsa, şu yapılabilirdi: Bakın, 37,6
milyar dolarlık bir borç silinmesi söz konusu. Gelin şunu geriye çekin, yeniden
müzakere edin; hiç olmazsa, bunu, daha makul bir sınıra çekin.
Bakın, size makul bir şey
önereyim. Bu 37,6 milyarın anaparası 20 milyar dolardır; bunun faizi yuvarlak
17,5 milyar dolardır. Geliniz, bunun anaparasını kapsam dışında bırakın,
silmeyin, sadece faiz için bu operasyonu yapın. Bu faizi de izleyen yıllarda
bütçeye ödenek koyarak yapma biçiminde de yapabilirsiniz.
Buradaki sıkıntıyı
anlıyorum. TMSF'nin alacaklarını tahsil hızından daha büyük bir faiz artış hızı
var. Dolayısıyla, bu yerinde durduğu sürece bu büyüyor, bu fon; bunu anlıyorum.
TMSF'nin Hazineye borcu da büyüyecek; bunu anlıyorum. O zaman şunu yapalım:
Gelin, anapara dursun, faizi de donduralım, faizin silinmesine ilişkin tahkimi
yapalım, anapara TMSF'nin ilerideki bütün o gelirleri üzerinden karşılanmak
üzere dursun kenarda. Hem kamu ekonomisi saydamlığı açısından hem hakkaniyet
açısından hem de Türkiye'de, insanların, bu banka hortumcularının bu kadar
kolayca bu batıklarının üzerine bir sünger çekilmesi konusunda toplumun
vicdanının sarsılmaması için. Gelin, bunu, hep beraber yapalım; size bunu
öneriyorum.
Kaldı ki, burada bir şeyi
daha düşünmek zorundayız. Burada, Sayın Bakan böyle bir yetkiyi alıyor, böyle
bir yetkiyle bu şeyleri sildiği zaman ve ileride diyelim ki, TMSF, şu an 6,2
milyar dolarlık geleceğe dönük hâlâ bir tahsilat bekliyor. Kimden bekliyor;
topu topu, aslında, 7 bankadan, yüzde 84'ü bunun 7 bankadan olmak üzere, bir
tahsilat beklentisi var. Bunun, aslında, 2 bankadan tahsilat beklentisi yüzde
60 dolayında. Çok az sayıda bir tahsilat beklentisi. Bunların bir bölümü için
anlaşma yaptı.
Şimdi, böyle bir borç
silmenin bu tür borç ödemelerini ne kadar teşvik edeceği ayrı bir mesele; ama,
size şunu sorayım: Diyelim ki, TMSF 6 milyar dolar değil de 10 milyar dolarlık
tahsilat yaptı. Ne olacak peki?.. Bir madde koyun. Artı, bir şey daha
öneriyorum: Yani, TMSF'nin bu 6,2 milyar doların üzerinde yapacağı her
tahsilatı Hazineye geri ödemesi gerekir. Yani, bu mekanizmayı da kurmak
gerekiyor.
Ben, bu konuda, en
azından, hâlâ iş işten geçmemişken, bu yasanın, bu tasarının birtakım
maddelerinin yeniden görüşülmesi, muhtemelen, birazdan gündeme gelecekken, bu
yolun mutlaka açılması gerektiğini düşünüyorum ve Türkiye'nin kendi çıkarlarını
korumanın, uluslararası sermayenin çıkarlarını korumaya kıyasla, her zaman,
gerek Meclisin gerek hükümetin birinci önceliği olması gerektiğine inanıyorum.
Sizi de bu anlayışa uymaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oğuz
Oyan'a süresini aşmadığı için teşekkür ediyoruz.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan cevap vermeyecek mi?
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan cevap vermeyecek mi?
BAŞKAN - Sayın Bakan...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Milletin huzurunda çok net sorular soruldu; millet cevap bekliyor.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar. Sayın Bakan, cevap vereceği zaman, kendi takdirini kullanır, cevap
verme durumunda olur.
Şimdi, madde üzerindeki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının yürürlüğe ilişkin 36 ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Recep Garip |
Kerim Özkul |
|
Bursa |
Adana |
Konya |
|
Hikmet Özdemir |
Enver Yılmaz |
|
|
Çankırı |
Ordu |
|
Madde 36.- Bu Kanunun;
a) 1- 4 üncü maddesinin
(e) bendi 23.7.2004,
2- 21 inci maddesinin (b)
bendiyle 4925 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine eklenen ikinci fıkranın (1)
numaralı bendi 1.1.2003,
3- 28 inci maddesinin (b)
fıkrasının (3) numaralı bendi 15.1.2005
4-28 inci maddesinin (k)
fıkrası 1/11/2004,
5- 28 inci maddesinin (e)
fıkrası, (p) fıkrasının (1) numaralı bendi ile 34 üncü maddesi 1/1/2005,
6- 28 inci maddesinin (o)
fıkrası 8/12/2004,
7- 28 inci maddenin (u)
fıkrası 13/3/2005,
Tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde,
b) 6 ncı maddesi 1/1/2006
tarihinde,
c) 14 ve 22 nci maddeleri
ile 29 uncu maddesinin (c ) bendinin 5277 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin (e)
fıkrasına ilişkin hükmü yayımı izleyen ayın başında,
d) 21 inci maddesinin (a)
bendi 1/1/2009 tarihinde,
e) 28 inci maddesinin (c
) fıkrası 1/9/2005 tarihinde,
f) 29 uncu maddenin (e)
bendi yayımını izleyen ayın 15'inde,
g) Diğer maddeleri yayım
tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Çelik,
gerekçeyi mi okutalım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Tasarıda
önergeyle yapılan değişiklikler doğrultusunda metne yeni eklenen düzenlemelerin
yürürlük tarihlerinin, uygulamada tereddütlere yol açılmaması ve hak kaybına
neden olunmaması amacıyla yeniden düzenlenmesine yönelik olarak söz konusu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 37.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi yok.
Soru yok. (CHP
sıralarından "Söz talebi var" sesleri)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben
konuşacağım Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından "talep yok" sesleri)
BAŞKAN - Şahsınız adına
mı?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Şahsım ve Grubum adına... (AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar.
Oğuz Bey, gruplar
adına...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, söz talebi olmadığını ifade ettiniz.
BAŞKAN - Bir dakika
efendim.
Gruplar adına bir talepte
bulunulmamıştı. Şahıslar adına, milletvekilleri, her an talepte bulunabilirler
sözlü olarak.
Şimdi, böyle bir talepte
bulunduğu için Oğuz Bey İçtüzüğe göre şahsı adına konuşma hakkına sahiptir.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Şahsı adına talepte bulunmadı ki Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şahsı adına,
yerinden kalkıp da talepte bulunabilir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Grubumuz adına da Oğuz Bey konuşacak. Bizim orada önergemiz olması lazım.
BAŞKAN - Son madde, 37 nci madde üzerinde yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu
anda talep ediyoruz o zaman.
BAŞKAN - Tamam... Kürsüye
çağırdık; şahsı adına, buyursun...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Oğuz Bey grup adına da konuşacak efendim.
BAŞKAN - Efendim, biz,
madde üzerinde söz isteyen yok dedik, gruplar adına hiçbir talep yoktu. Bu
arada, şahsı adına kendisi, Oğuz Oyan Bey ortaya çıkınca, şahsı adına söz
istemiş durumda oldu ve biz de onun -söz isteyen yok dememize rağmen- söz
hakkını kabul ettik.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Şu
an görüşülmekte olan bir maddeyle ilgili olarak Grubumuz adına söz isteme
hakkımız nasıl önlenebilir?!
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Böyle bir usul mü var?!
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, lütfen, Sayın Oyan yerine geçsin! Böyle bir usul yok efendim;
lütfen... Böyle bir şey olmaz!..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Ben Grup adına söz istiyorum; neye dayanarak reddediyorsunuz?!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar... (AK Parti sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, bu hükümet bu konuşmayla yıkılacaksa konuşmayalım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 37 nci madde üzerinde söz
istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Faruk
Çelik, Sayın Ali Topuz, siz lütfen yerlerinize geçin, sükûneti temin edelim...
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar...
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Tarafsız olun!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
böyle giderse, ara vermek durumunda kalacağız. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
5 dakika ara veriyorum o
zaman; madem sükûneti temin etmiyorsunuz, birleşime 5 dakika ara veriyorum; 5
dakika aradan sonra, görüşmeye devam edeceğiz.
Kapanma Saati: 22.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.10
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
Değerli arkadaşlarım, bir
kısa açıklamadan sonra devam edeceğiz.
Biz, burada, Divan
olarak, yansız, ilkeli ve İçtüzük hükümlerine uygun, en verimli, en etkin
Parlamento çalışması yapılması için gayret gösteriyoruz.
Şimdi, 37 nci madde
üzerinde hiçbir talep gelmedi bize gruplar adına, Divana; şahıslar adına da
gelmemişti. Biz de bunu deklare ettik, ben sözlü olarak söyledim; fakat, o
arada, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan el kaldırdı, söz istedi. Olsa olsa
şahsı adına söz istiyor olabilir ve şahıslar adına söz isteyen yok dememizin
üstüne şahsî olarak söz isteme talebinde bulunduğu için, onun talebini kabul
etmek durumundayız; ama, aynı durumda olmayan bir başka talep geldi. Sayın Ali
Topuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili, grup adına talepte bulundu.
Daha önce sizden grup adına hiçbir talep gelmedi dedim. Oğuz Bey şahsı adına
değil, grup adına söz isteme durumunda oldu; ama, Oğuz Bey grup yöneticisi değil.
Oğuz Bey şahsı adına istedi diye kabul ederiz biz, yönetim anlayışımız
itibariyle dedik ve böyle bir yansız, ilkeli, İçtüzük hükümlerine uygun
davranışla Oğuz Oyan Beye, İzmir Milletvekilimize şahsı adına söz verme
durumunda olduğumuzu belirttik. Bu kararımızda ısrarlıyız; yansız olduğunu...
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Biz inanmıyoruz.
BAŞKAN - ...ilkeli olduğunu, İçtüzük hükümlerine
uygun olduğunu düşünüyoruz ve Sayın Oğuz Oyan'ı, şahsı adına, 37 nci madde
üzerinde konuşmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
benim buradaki konuşmalarımın sizi rahatsız edecek bir tarafı yok. Burada, hep
beraber, gerçekleri, toplumun huzurunda öğrenmeye, tartışmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla -biraz önce de gördüm, büyük bir ilgi ve dikkatle izlediniz,
teşekkür de ediyorum- bu tartışmanın bu şekilde noktalanmaması gerekiyor;
çünkü, bu, çok büyük bir tartışma.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, size bir iki şey daha söyleyeyim. 3 Temmuz 2003'te İmar Bankasına el
konuyor, sadece tavan sınırsıza çekilmiyor, bir şey daha yapılıyor; ticarî
mevduatlar kapsama alınıyor.
Değerli arkadaşlarım,
ticarî mevduatlar hiçbir zaman Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamında
değildir. Ben, şimdi, onu da soruyorum; o ticarî mevduatlar kapsama alındığında
bundan kimler yararlandı, hangi yakınlar yararlandı, bunu bilmek istiyorum;
hepimiz, herhalde, bilmek istiyoruz, değil mi değerli arkadaşlarım. Bu, olmayan
bir şey; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, tasarruf mevduatlarından
yapılan prim kesintileriyle gelir sağlayan bir fondur; ticarî mevduatlar bunun
kapsamında değil. O zaman, nasıl oldu da ticarî mevduatlar kapsandı. Türkiye,
bir hukuk devleti mi, bir muz cumhuriyeti mi; ben, bunu öğrenmek istiyorum.
Yani, herkes önüne geldiği gibi karalayacak mı? Biz, bir hukuk devletinin
millet meclisi miyiz? Bunları tartışmak zorundayız.
Tabiî, burada başka
şeyler var. 12 Haziranda Çukurova Kepeze el konuluyor; herkes İmar Bankasına el
konulacağını bekliyor, el konulamıyor. Niye; çünkü, BDDK'nın yönetimi eksik,
yönetime tanıdık isimler bulunamadı.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey olabilir mi?! Bu kadar kritik bir dönemde o kurul boş bırakılır
mı? Hiç olmazsa, oradaki BDDK'nın yazısına uygun olarak süreyi geçici olarak
uzatsanız -içindekiler- ve bankayı el koyma kararı alınsa. Bunu almıyorsunuz;
600 trilyonun üzerinde bir kaynak transferi oluyor ve şimdi "onu
ödemeyiz" diyor. Nasıl ödemezsiniz?! Yani, 3 Temmuzdan geriye dönük 30 gün
içinde olan off-shore'lardan tasarruf mevduatına dönüşlere ödemeyiz. 35 gün
önce döneni ödeyeceksin, 30 gün önce döneni ödemeyeceksin; bu da, bir kere,
Anayasanın sosyal devlet ve eşitlik ilkelerine aykırı bir olay.
Tabiî, hazine bonosu
benzer bir olay. Hazine bonosu dediğimiz sistem, mevduattan daha garantili bir
olay aslına bakarsanız. Hazine bonosu, devletin garantisi var, devletin kâğıdı;
ama, bu banka, yıllarca, böyle bir yetkisi olmadan hazine bonosu satmış.
Devletin kurumları ortada. Vatandaş ne bilsin; bankaya gidiyor, müdüre çıkıyor
Ayşe hanım teyze; diyor ki müdür, teyze paranı mevduat yerine bonoya yatıralım,
daha çok kazanırsın. O da, iyi evladım diyor, veriyor. Peki, nerede şimdi onun
parası? Biz şey yapmadık, o banka yetkisiz diyor. Vatandaş nereden bilecek?
Senin kurumun var; SPK'n var, BDDK'n var. Bunlar nerede?! Siyasîler nerede?!
BDDK bir iki kere yazı yazmış; siyasîler niye uygulamamış?! Dolayısıyla, hazine
bonosunu ben garanti etmem, uygulamam; çünkü, o banka yetkisizdi diyemezsiniz.
Diyemezsiniz; çünkü, bunu kontrol etmek, bunun için maaş alan, bunun için para
alan sizlerin, bürokratların görevi, vatandaşın işi değil, vatandaşın görevi değil.
Açığa satış da yapmış. Açığa satış yapan da birçok banka var; sadece İmar
Bankası değil. Siz, bu hazine bonolarını mutlaka ödemek zorundasınız; çünkü, o
hazine bonolarını vatandaş, bunları bilmeden almıştır. Bu, mutlaka devlet
garantisinde olmak zorundadır.
RECEP GARİP (Adana) -
Maddeye gelecek misiniz, maddeye!
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Madde bunlarla ilişkili. Siz burada af çıkarıyorsunuz! Bununla ilişkili.
RECEP GARİP (Adana) -
Maddenin dışında konuşuyorsunuz.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Şimdi, İmar Bankasına el konulduğunda Sayın Başbakan bir açıklama yaptı; dedi
ki: "Yani, 3-4 puan fazla faiz almak için bu bankayı tercih ederken bize
mi sordunuz!" Bir Başbakanın yaklaşımına bakınız!
Değerli arkadaşlar, ben,
size başka bir soru sorayım. 12 Haziranda Çukurova-Kepeze el koydunuz; iki gün
sonra da Petkimi Uzanlara verdiniz, 3-4 milyon dolar fazla verdi diye. Şimdi
soru: Vatandaşa diyorsun ki, 3-4 puan fazla faiz verdi diye niye gittin
yatırdın, yatırmasaydın. Peki, sen, 3-4 milyon dolar kâğıt üzerinde fazla verdi
diye, Çukurova Kepeze el koyduktan sonra nasıl gittin Petkimi verdin?!
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - O zaman da vermeseydiniz derdiniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Bunun cevabını verin, bunun cevabını verin; Başbakan versin siz veremiyorsanız.
Değerli arkadaşlarım,
böyle devlet yönetilmez, böyle hükümet olunmaz. Bakınız, şimdi, bu 20 nci maddede
getirilen bir şey daha var, tarım satış kooperatifleri birliklerinin 2000
öncesi borçlarının tahkimiyle ilişkili. Türkiye'de 16 tane tarım satış
kooperatifi var. 8 tane birlik, şu ana kadar bu konuyla ilgili girişimi yapmış
ve bundan yararlanabilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Bitiriyorum, Sayın Başkan.
Diğer birlikler ne
olacak? Bunun 3 tanesi daha, muhtemelen, kapsama alınacak gözüküyor -isimlerini
vermeyim- geriye kalacak en azından 5 birlik daha; bunlar ne olacak; bunları
tasfiye mi edeceksiniz? Zaten, bunun adı, Dünya Bankası gözetiminde tarım satış
kooperatiflerinin uzun vadeli tasfiye sürecidir.
Şimdi, bütün bunların çok
ağır siyasî bedelleri vardır. Ben, bu birliklerle ilgili ve tarıma ilişkin
yaptığı düzenlemelerle ilgili şunu sormak istiyorum: Burada, çiftçi borçlarının
affı, yok bilmem TEDAŞ'a elektrik borçlarının affı, tarım satış kooperatifleri
birliklerinin geçmiş, 2000 öncesi borçlarının tahkimi...
Peki, 2000 sonrası tarım
satış kooperatifleri birliklerinin, yürüyen, biriken borçları ne olacak? Çünkü,
sistem, ancak kamu desteğiyle ayakta durabilir, dünyanın her tarafında olduğu
gibi. Bunları tamamen piyasaya, piyasanın o vahşi rekabet koşullarına
atıyorsunuz ve git diyorsunuz, bir de üreticinin çıkarını koru. Hem git ticarî
bankadan yüksek faizli kredi al hem stoklarında bir sene boyunca bu ürünleri
tut hem bu stok maliyetleri vesaireleri, git, bundan sonra da bunu kârlı olarak
çevir. Bu nerede mümkün; dünyada görülmüş değil! Bunlara destek olacak mısınız
olmayacak mısınız? Yani, çiftçi borçlarını bugün sildik kısmen; işte, faizi
bilmem ne, yok elektrik... Bu, kendini yeniden üreten bir süreçtir. Buna kalıcı
çözüm getiriyor musunuz getirmiyor musunuz? Bu yüksek enerji maliyetleriyle,
yüksek sulama maliyetleriyle, bu çiftçilik döner mi dönmez mi? Bana, buna
kalıcı bir çözüm getirip getirmeyeceğinizi açıklayın.
Bunlar palyatif
çözümlerdir, bunlar çözüm bile değildir değerli arkadaşlarım; sorunu
ertelemektir, sadece başınızdan atmaktır, biz yaptık işte demektir. Sorunun
temel çözümü ulusal düşünmekten geçiyor. Ulusal çıkarlar, tarım politikasının
uzun vadeli olarak kendi çıkarlarımız, IMF'nin, Dünya Bankasının, gelişmiş
ülkelerin değil, kendi çıkarlarımız doğrultusunda yeniden tanımlanmasıyla
olabilir.
BAŞKAN -Toparlayalım
lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Bağlıyorum.
Dolayısıyla, sizi, bu
biçimde düşünmeye davet ediyorum. İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, aslında, Parlamento çalışmaları, bir ölçüde, iş üzerinde
çalışırken de eğitmek, öğrenmek.
Şimdi, şahsı adına, biraz
önceki tartışmalardan sonra, Sayın Oğuz Oyan konuştu, itiraz eden
arkadaşlarımız oldu; fakat, bilin ki, her madde üzerinde iki milletvekilimiz
şahsı adına şahsen söz isteyebilecekleri için, şu anda bile, eğer, ikinci bir
milletvekilimiz şahsı adına söz isterse söz hakkına sahiptir. Onu da
belirteyim, bilelim; ama, isteyen olmadığına göre, şahsı adına söz talebinde
bulunan olmadığına göre, gruplar adına ve şahıslar adına konuşmalar bitmiştir.
Şimdi, soru-yanıt
bölümüne geçiyoruz.
Buyurun Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ararsanız,
arkada oturuyorum bu sefer.
Ben, aracılığınızla,
Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Türkiye'de birçok olay yaşandı bu
bankalar dolayısıyla; fakat, İmar Bankası olayı, ben inanıyorum ki ve biliyorum
ki, İktidar Partisi içerisindeki birçok arkadaşımı da vicdanen yaralayan
sonuçlar doğurdu.
Bunlardan bir tanesi,
Sayın Oğuz Oyan'ın değindiği gibi, buradan devlet güvencesine bakarak hazine
bonosu, devlet iç borçlanma senedi alan yurttaşların başına gelenler; yani,
bunların geri ödenmemesi için, ilgili kanun 2003 Aralık ayında görüşülürken,
burada verilen önergeyle bunların kapsam dışında tutulduğunu hepimiz
hatırlıyoruz.
Sayın Bakandan şunu
öğrenmek istiyorum: Gerçekten ortada bir mağduriyet vardır ve bunların
sorumlusu, bu yurttaşlarımız kesinlikle değildir. Sayın Oyan bunları çok net,
tarih vererek, sorumluları da göstererek açıkladı. O zaman bu Meclisin, Yüce
Meclisin üzerine bir görev düşüyor Sayın Bakan; o da, buradan devlete
güvenerek, devlet iç borçlanma senedi alan yurttaşlarımızın, ki, bunların çoğu
küçük yatırımcıdır, bir emekli ikramiyesidir, bir kıdem tazminatıdır...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Soruya
geçelim, soruya!
HALUK KOÇ (Samsun) - Mağdur olan bu insanların mağduriyetini
gidermek bu devletin görevidir Sayın Bakan.
Bu konuda adım atıp
atmayacağınızı birçok insan beklemektedir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz; bir
girişiminiz olacak mı; bu mağduriyete merhem olacak mısınız, yoksa, gözünüzü
kapatıp yazılı cevap vererek yetinecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Başka soru
istemi?.. Yok.
Yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Bakan... (AK Parti
sıralarından "yazılı, yazılı" sesleri)
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Anımsattıkları
için teşekkür ediyorsunuz değil mi?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Nasıl?..
BAŞKAN - "Yazılı
yanıt verin" diye anımsatıyorlar ya, onun için mi teşekkür ediyorsunuz?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Bana söz verdiğiniz için
size teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Bununla ilgili daha önce bu konu birkaç defa gündeme geldi, muhtelif
vesilelerde biz cevabımızı verdik; ama, daha sonra yazılı olarak bu konuya da
cevap vereceğiz.
BAŞKAN - O zaman,
teşekkür, çifte teşekkür oldu.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yetersiz, Sayın Bakan, insanlar bekliyor. İnsanlara bir şey anlatın.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 37 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı, soru-yanıt
bölümü de bitti.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin ve Komisyonun, görüşülmekte olan kanun tasarısının 21, 22, 24, 30
uncu maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu maddesine
göre talepleri vardır. Başkanlık, bu taleplerin gereğini yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun,
Hükümetin ve Komisyonun görüşülmekte olan kanun tasarısının 21, 22, 24, 30 uncu
maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin talepleri hakkındaki görüşünü
okutuyorum:
Danışma Kurulu Önerisi
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının daha önce kabul edilen 22 nci maddesinin yeniden
görüşülmesine dair Ulaştırma Bakanının, 21 ve 30 uncu maddelerinin yeniden
görüşülmesine dair Maliye Bakanının, 24 üncü maddesinin yeniden görüşülmesine
dair Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının talepleri İçtüzüğün 89 uncu maddesi
uyarınca Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
İsmail
Alptekin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili
İrfan Gündüz K. Kemal Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma
Kurulunun görüşü bilgilerinize sunuldu.
Şimdi, Hükümetin ve
Komisyonun istemlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin daha iyi anlaşılabilmesi için
yeniden düzenlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu
maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Binali Yıldırım
Ulaştırma Bakanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer istemi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci ve 30 uncu maddesinin yeniden
düzenlenmesi amacıyla İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre, yeniden görüşülmesini
arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Kemal Unakıtan
Maliye Bakanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Arkadan gelen istemi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin uygulamada tereddüte yol
açmaması ve mükerrerliğin önlenmesi amacıyla İçtüzüğün 89 uncu maddesi
gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederiz.
Sait Açba
Afyonkarahisar
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının 21 inci
maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
Önce, 21 inci maddeyi
okutup bilgilerinize sunacağım:
MADDE 21.- 22.5.2003
tarihli ve 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine, beşinci fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 87 nci maddesinde sayılan kamu kurum ve kuruluşları ile
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında çalışan kamu
işçisinin iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine mahkeme veya hakem
tarafından karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine kesinleşen
kararın işçiye tebliğinden itibaren on iş günü içinde işçinin yeniden işe
başlamak için işverene başvurulması halinde; işyerinin kapanması ya da
küçültülmesi veya dışardan hizmet alımına gidilmiş olması gibi hallerde işçinin
tekrar işe başlatılmamasında kamu yararının bulunması durumunda, kamu işveren
vekili bu işçiyi işe başlatmayarak kararda hükmedilen tazminatı, boşta geçen
süreye ilişkin ücreti ve diğer hakları ödeyebilir. Bu fıkra hükmüne göre
yapılan ödemelerden kamu işveren vekili şahsen sorumlu tutulmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını ve
diğer maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Agâh Kafkas |
Halil Özyolcu |
|
Bursa |
Çorum |
Ağrı |
|
Mehmet Sarı |
Kerim Yıldız |
|
|
Osmaniye |
Ağrı |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN
- Önergenizi savunacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İş Kanununun genel
hükümleri çerçevesinde bu maddeye ihtiyaç bulunmadığı değerlendirilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu oylama sonucuna göre,
kabul edilen önerge nedeniyle 21 inci madde metinden çıkarıldı; numaralar da
ona göre daha sonra teselsül ettirilecek, yani daha sonra sıralanacak.
Şimdi, metinden çıkarılan
21 inci maddenin yerine gelen yeni 21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21.- 10.7.2003
tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;
a) 33 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan “%50'si” ibaresi, “%15'i” şeklinde
değiştirilmiştir.
b) Aynı maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
"Döner Sermaye
İşletmesinin 2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.
Ulaştırma Bakanı, söz
konusu gelirlerden;
1) Savaş, iç savaş,
terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası
taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk
vatandaşlarının varislerine 40.000 yeni Türk lirasına kadar,
2) Oluşacak malî imkânlar
ölçüsünde ve Bakanlıkça belirlenen usûl ve esaslar dahilinde olmak üzere;
ticarî yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan 22 yaşını doldurmuş ve üzeri
otobüs, kamyon ve çekicilerin trafikten çekilerek Bakanlığa devredilmeleri
halinde; devir alınan bu taşıtları yurt içi ve yurt dışındaki gerçek ve tüzel
kişilere satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilerek bu
taşıtların sahiplerine,
Ödeme yaptırmaya
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz istemi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutup bilgilerinize sunuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 827 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
M. Necati Çetinkaya |
Niyazi Pakyürek |
|
İstanbul |
Elazığ |
Bursa |
|
Muharrem Tozçöken |
Sedat Kızılcıklı |
Yahya Akman |
|
Eskişehir |
Bursa |
Şanlıurfa |
Madde 21) 10.7.2003
tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;
a) 33 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan % 50'si ibaresi, % 15'i şeklinde değiştirilmiştir.
b) Aynı maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
"Dönersermaye İşletmesinin
2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.
Ulaştırma Bakanı;
Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar dahilinde söz konusu gelirden;
1-) Savaş, iç savaş,
terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası
taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk
vatandaşlarının varislerine 40 000 Yeni Türk Lirasına kadar,
2-) Bakanlık,
Dönersermaye İşletmesinin malî imkânları ölçüsünde olmak üzere; ticarî yolcu ve
eşya taşımalarında kullanılan otobüs, kamyon, tanker ve çekicilerden yaşları
ilgili mevzuatın getirdiği yaş sınırının üzerinde olanları devir alabilir,
devir alınan taşıtların sahiplerine,
Ödeme yaptırmaya
yetkilidir.
Dönersermaye İşletmesi
devir alınan bu taşıtları yurtiçi ve yurtdışındaki gerçek ve/veya tüzelkişilere
satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilebilir. Bu işlemlerden
elde edilen gelirler Dönersermaye İşletmesine gelir kaydedilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe.
Dönersermaye İşletmesinin
gelirlerinin; hangi ülkelerde, hangi sebeplerle hayatını kaybeden ilgililere
nasıl ödeneceğinin usul ve esasları ile devir alınan taşıtların nasıl değerlendirileceğinin
kanun tasarısında açık olarak belirtilmemesi ve mevzuatın getirdiği yaş
sınırının üzerinde olan araçlar içerisinde "tanker"in sayılmaması
nedeniyle kanun tasarısının 21 inci maddesinin bu şekilde düzenlenmesi uygun
olacaktır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Eski 24, yeni 23 üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 23.- 10.6.2004
tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;
a) 3 üncü maddesinin
ikinci cümlesinde geçen "vali" ibaresi "valilik" olarak
değiştirilmiştir.
b) 5 inci maddesinin
üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma
şartı aranmaz." cümlesi ile aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
Özel güvenlik şirketleri
üstlendikleri koruma ve güvenlik hizmetlerinde istihdam edecekleri özel
güvenlik görevlilerinin çalışma izin belgelerinin birer suretini bir ay içinde
ilgili kişi, kurum ya da kuruluşa bildirir.
Alarm izleme merkezi
kurma ve işletme için valilikten yeterlilik belgesi alınması zorunludur.
c) 10 uncu maddesinin (b)
bendi, "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık
ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya
dengi okul mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.
d) 11 inci maddesinin
beşinci fıkrası "Genel kolluk kuvvetinden ve Millî İstihbarat
Teşkilatından emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevlerde çalıştıktan
sonra kendi istekleriyle görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl
süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz." şeklinde
değiştirilmiştir.
e) 14 üncü maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, "Yeterli bina,
araç, gereç ve personel bulunması şartıyla özel güvenlik eğitimi, valiliğin
izniyle güvenlik hizmetinin sağlandığı yerde verilebilir." cümlesi ile
aynı maddenin üçüncü fıkrasına "belirlenmesine" ibaresinden sonra
gelmek üzere, "ve sınavlarda görevlendirileceklere yapılacak
ödemelere" ibaresi eklenmiştir.
f) 28 inci maddesi
"Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1.1.2006 tarihinde, diğer maddeleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.
g) Geçici 1 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2.-
22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik
teşkilatlarında bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte istihdam edilmekte olan
özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz.
GEÇİCİ MADDE 3.- Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce alınmış alarm izleme, kurma ve işletme
yeterlilik belgeleri geçerlidir.
GEÇİCİ MADDE 4.-
22/7/1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik
teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise
mezunu olma şartı aranmaz.
BAŞKAN-
Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinin (d) bendine
"görevlerinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "ayrılmış
olanlarda, görevlerinden" ibaresinin eklenmesini ve (g) bendi ile 5188
sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 4 üncü maddenin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Eyüp Fatsa |
Osman Kılıç |
|
Bursa |
Ordu |
Sivas |
|
Erdoğan Özegen |
Ali Topuz |
Cemal Uysal |
|
Niğde |
İstanbul |
Ordu |
|
Mustafa Ataş |
Ahmet Küçük |
|
|
İstanbul |
Çanakkale |
|
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara)- Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN- Gerekçeyi mi
okutalım?
FARUK ÇELİK (Bursa)-
Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN- Buyurun:
Gerekçe: Maddenin (d)
bendinde yapılan değişiklik ile anlama açıklık kazandırılmış ve geçici 4 üncü
maddede ifade edilen özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olanlar
için lise mezunu olma şartı aranmaması ile ilgili husus, aynı maddenin (c)
bendi ile 5188 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde yapılan yeni düzenleme ile
karşılandığından söz konusu geçici 4 üncü maddeye ihtiyaç kalmamıştır.
BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda eski 24, yeni 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Şimdi, eski 30, yeni 29
uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 29.- a) 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Kanunun; 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "veya vücut sakatlığıyla,
özürlü" ibaresi,
b) 7.5.1987 tarihli ve
3359 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın öncelik ve ivedilikle ve
ödeme emri beklenilmeksizin" ibaresi,
c) 28.12.2004 tarihli ve
5277 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37
nci maddesinin (e) ve (i) fıkraları,
d) 8.6.1949 tarihli ve
5434 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci maddesi, 7 nci maddesinin son fıkrası, 13 üncü
maddesinin (ç) bendi, 15 inci maddesinin (a), (b), (c) bentleri ile (i)
bendinin ikinci paragrafı, 39 uncu maddesinin (b) bendinin üçüncü paragrafı, 78
inci maddesinin üçüncü fıkrası, 81 inci maddesi, 87 nci maddesinin (h) bendi,
130 uncu maddesi, ek 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, ek 9 uncu maddesinin
ikinci fıkrası, ek 31 inci maddesinin (e) bendi, ek 48 inci maddesinin (a)
bendinin son cümlesi ile ek 5, 6, 7, 10, 12, 20, 24, 28 , 35 inci, geçici 1, 2,
3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26,
27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47,
48, 49, 50, 51, 52, 53, 55, 56, 57, 58, 59, 63, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73,
74, 75, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 102, 114, 119, 122,
123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 136, 137, 138, 142, 143,
144, 145, 148, 149, 154, 155, 156, 158, 160, 167, 168, 169, 172, 175, 177, 178,
179, 181, 187, 202, 217 nci, ek geçici 3, 4, 5, 6, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16,
17, 18 ve 21 inci maddeleri,
e) 27.6.1989 tarihli ve
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "Devlet Güvenlik ve" ibaresi,
f) 19.10.1989 tarihli ve
383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (c) bendinde yer alan
"bu konuda ilgililere taşınmaz mal tahsisine" ibaresi,
g) 18.6.1992 tarihli ve
3816 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan "hiçbir ücret
ve bedel ödemeksizin" ibaresi,
yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde bir önerge
vardır; önergeyi okutup, bilgilerinize sunuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 30 uncu maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Mehmet Kılıç |
Mehmet Sarı |
|
Bursa |
Konya |
Osmaniye |
|
Hanefi Mahçiçek |
Vahit Kirişci |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
"a) 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "vücut veya" ile
"vücut sakatlığı ile özürlü" ibareleri,
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Vücut hastalığı
bulunanların da devlet memurluğuna girebilmeleri amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi kabul
edenler... Etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda, eski 30, yeni 29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sizin bir talebiniz vardı
Sayın Sait Açba; (i) fıkrasının (j) olacağıyla ilgili bir teknik düzeltme
talebiniz vardı; şimdi, o talebi bize aktarmanız ve bizim, o talebin gereğini
yapmamızın zamanı.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Eski 30, yeni 29 uncu maddenin (2) nolu
bendinin birinci satırında geçen (i) fıkrasının (j) olarak değiştirilmesi.
BAŞKAN - Anlaşıldı Sayın
Başkan, gereği yapılacak.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, yine, İçtüzüğümüze göre bir uygulama yapacağız.
İçtüzüğümüzün
86 ncı maddesine göre, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, oyunun
rengini belirtmek üzere, aleyhte söz istiyor.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakikadır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üç haftadan beri Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte olan ve maalesef, ismi de, bugüne kadar
görülmemiş ölçüde kamuoyunun ilgisini çeken ve torba kanunu olarak adlandırılan
bir kanun tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Ben, bu kanun tasarısıyla
ilgili olarak, gerek tümü üzerinde gerekse maddeleri üzerinde kişisel görüşlerimi
açıkladım; ancak, o açıklamalarımda, bu kanunla ilgili, 48 ayrı kanunda
değişiklik yapıldığını, milletvekillerinin yeterli bilgisi olmadığını, çok
aceleye getirildiğini ifade etmiştim. Sizlerin de biraz önce gördüğü gibi,
bunun 4 maddesi burada yeniden görüşüldü, 1 maddesi görüşülürken geri çekildi,
onlarca önergeyle düzeltmeler yapıldı, hatta, şu anda, Grup Başkanvekili ile
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi, hâlâ, bu kanunla ilgili olarak fikir teatisinde
bulunuyorlar.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Yok
öyle bir şey; Denizli yasası kadar değil yalnız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yalnız, bu kanunla ilgili olarak, bugün, Sayın Maliye Bakanı, çok sert
ifadelerle, özelleştirmeyle ilgili görüşlerini açıkladı. Mecliste sert
tartışmalar oldu. Bu tartışmaların bir bölümü de Ereğli Demir Çelik
Fabrikalarıyla ilgiliydi. Ben, bugün sabahleyin, TRT 2'de, Ereğli Demir Çelik
İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı ve Siyasal Bilgiler Fakültesinden de çok
yakın arkadaşım olan Yönetim Kurulu Başkanımızı, canlı yayında, büyük bir mutlulukla,
gururla, onurla dinledim, izledim. Ereğli Demir Çelik Fabrikasıyla ilgili 2010
yılı hedeflerini, 2020 yılı hedeflerini o kadar güzel anlattı ki, böyle bir
fabrikaya sahip olmaktan dolayı büyük bir onur duydum ve bu fabrikanın yapılmasında
emeği geçenleri de saygıyla anıyorum. Yalnız, özelleştirmeyle ilgili olarak,
Sayın Maliye Bakanının, bugün, buradaki çok ağır ithamlarının da, biraz sonra
açıklayacağım nedenlerle de, karşısında olduğumu ifade etmek istiyorum. Ben,
öncelikle özelleştirmeye karşı olan birisi değilim, mutlaka özelleştirilmesi
gereken fabrikalar vardır, bunların özelleştirilmesi lazımdır. Yalnız, bunu
söylerken, bazı fabrikaların zarar ettiğinden bahsedilerek özelleştirildiği...
Ancak, bunun yanında, trilyonlarca kâr eden fabrikaların da, özelleştirme adı
altında satışa sunulmaya çalışılmasının haklı ve mantıklı bir izahını birlikte
yapmak mümkün değil.
Bakınız, şimdi, Ereğli
Demir Çelik Fabrikasının blok olarak satışının düşünüldüğü ifade ediliyor. Ben,
TÜPRAŞ'la ilgili çok çarpıcı rakamlar vereceğim. Biliyorsunuz, geçen sene,
TÜPRAŞ'ın yüzde 65,76'sı ihaleye çıkarıldı ve ihale 1 302 000 000 dolara
neticelendi. Dikkatinizi çekmek istiyorum, 1 302 000 000 dolar. Daha sonra,
hukukî süreç nedeniyle bu satış iptal edildi ve TÜPRAŞ'ın satışı gerçekleşmedi.
Yalnız, bundan onbeş gün önce, dikkatinizi çekmek istiyorum, onbeş gün önce,
yine TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sı blok olarak satıldı. Kime satıldı? Kimse
bilmiyor. Sayın Bakanımdan ben rica ediyorum, yüzde 14,76'sının, blok olarak,
hangi yabancı kuruma, şirkete satıldığının açıklamasını ve isminin buradan
sizlere duyurulmasını istiyorum.
Yalnız, burada çok önemli
bir şey var; bu yüzde 14,76'sı arkadaşlar, 465 000 000 dolara satıldı; yüzde
14,76'sı 465 000 000 dolara satıldı. Eğer geçen seneki satış işlemi
gerçekleşmiş olsaydı, devlet 1 302 000 000 dolar gelir elde etmişti. Şimdi,
bunu yüzde 65'e yuvarlayacak olursak, bu satışın bedeli 2 200 000 000 dolar
arkadaşlar. Geçen sene bu satış yapılmış olsaydı, devletin bundan şu anda 900
000 000 dolar zararı vardı. Biz geçen sene de bunları söylemiştik. Satılabilir;
ama, hassasiyeti olan kuruluşlar. Satılabilir; gerçek değeri, bedeli ortaya
çıksın... Geçen sene ile bu sene arasında 900 000 000 dolar devletin kârı var
arkadaşlar. Geçen sene bu satış yapılmış olsaydı, devlet 900 000 000 dolar daha
az gelir elde etmiş olacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu,
toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
Arkadaşlar, yalnız,
burada, bir husus daha var. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
Bir husus daha var; bu
alkışlanacak bir şey değil, bu burada teessüflerimizi hep beraber ilan
edeceğimiz bir şey. Bakınız, bu satılırken yüzde 10 ıskontolu satıldı
arkadaşlar; yüzde 10 ıskonto yapıldı. 15 400 lira 1 lot TÜPRAŞ hissesi satıldı.
Ne oldu; üç gün içerisinde 19 000 lira oldu ve bunun 14,65'ini 465 000 000
dolara alan bu yabancı kurum kimse, üç gün içerisinde 150 000 000 dolar para
kazandı arkadaşlar. Bu fakir fukaranın, bu garip gurabanın sırtından tam 150
000 000 dolar, üç gün içerisinde, bu alan kurum kimse, para elde etti, para
kazandı. Bu kadar kısa süre içerisinde, üç günde 150 000 000 dolar
kazanılabilecek bir iş var mı arkadaşlar dünyada?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Eksüreniz de
doldu, lütfen tamamlayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, o bakımdan,
özelleştirelim; ancak, bunları yaparken, devletin kurumlarını ucuza birilerine
kaptırmayalım, hayatî önemi haiz olan kuruluşları elimizde tutmanın yollarını
arayalım ve bu blok satışı keşke halka arz yöntemiyle Türk vatandaşının
istifadesine sunmuş olsaydık, hiç olmazsa, o 150 000 000 dolar, bugün,
Türkiye'de ikamet eden Türk vatandaşlarının cebine girmiş olurdu. O bakımdan,
Sayın Maliye Bakanının, bugün özelleştirmeyle ilgili karşı çıkanlara vatan
hainliğine kadar ulaşan sözlerinin karşılığı olarak, bugün, ben de buradan
sizlere seslenmek istiyorum ki, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkını
muhafaza etmek, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bütün
milletvekillerinin görevidir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu kanunun, inşallah, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Oyunun
rengini söylemedin" sesleri)
BAŞKAN - Oyunuzun rengini
belirtmediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Aleyhte... Söyledim zaten.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylamaya geçmeden evvel
hatırlatayım. Bir sonraki yasa tasarısını da hemen bunun arkasından
başlatacağız, bitinceye kadar devam edeceğiz.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Oylama sonucunu
veriyoruz:
Kullanılan oy sayısı : 273
Kabul : 237
Ret : 36 (X)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır.
Emniyet Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı:
831)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Şimdi, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı:
803) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 803 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Feridun Ayvazoğlu, Çorum;
AK Parti Grubu adına Ramazan Toprak, Aksaray Milletvekili.
Değerli milletvekilleri,
daha önce belirlenen çalışma süremiz tamamlanmak üzere; ancak, siyasî parti
gruplarımızın ortaklaşa kararıyla, dördüncü sırada yer alan Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu raporunun görüşmelerini tamamlayıncaya kadar çalışma süresini
uzatmamız gerekiyor. Bunun için de Genel Kurul kararına ihtiyacımız var.
Bu tasarıyla ilgili tüm
çalışmaların yapılması ve bu tasarının yasalaşmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sayın Feridun Ayvazoğlu, Çorum milletvekili; buyurun.
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu
saatinde bu kadar yoğun bir çalışma sonrası kürsüde sizlere hitap etmenin
zorluğu ve sizlerin de o derece dinlemekteki zorluğunu bilerek sözlerime
başlamak istiyorum.
Görüşülmekte olan 803
sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, üç haftaya yakın
sürede az önce bitirmiş olduğumuz bir yasa tasarısından sonra böyle bir
tasarının huzurumuza gelmesiyle ceza muhakemesinin Türk hukukundaki ve kamu
hukukundaki yerini çok kısa olarak sizlere sunmanın bizlere düşen bir görev
olduğunu belirtmek istiyorum.
Adından da anlaşılacağı
üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza Kanununda belirtilen ve kamu hukukunun
olmazsa olmaz hukuku bölümünden olan böyle bir tasarının muhakemesinin ne
olduğunu sizlere sunmayı ayrı bir görev olarak biliyoruz. Muhakeme, terim
olarak, yine hepimizin hemen hemen bilebildiği ve tahmin edebildiği gibi, ceza
verilebilmesindeki yöntemlerin mahkemeler açısından uygulanması gereken
kuralları bir bütün olarak getiren tasarı şeklinde, kanun şeklinde adlandırılan
bir terim olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu tasarı, 7.3.2003
tarihinde hükümet tarafından hazırlanmış ve Yüce Meclise sunulmuştur; yani, iki
yıla yakın bir süredir Mecliste gerekli prosedürleri ve komisyonlardaki
şekillenmesinden sonra huzurunuza gelmiş bulunuyor.
Yine, ceza ve ceza
muhakemesindeki bu uygulamaların ne şekilde yapılacağına, mahkemelerdeki
yargılamaların nasıl yerine getirileceğine ve hüküm kurulacağına ilişkin Ceza
Muhakemesi Kanununun daha önce yürürlüğe girmediğini, 1 Nisanda yürürlüğe
gireceğini de bilmekteyiz.
İşte, bu Ceza Muhakemesi
Kanununun yürürlüğüyle ilgili olan bu tasarının bellibaşlı maddelerine ve
anabaşlıklarına baktığımızda sizlere kısaca şunları sunmak istiyorum. Daha önce
Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu olarak adlandırılan ve bu kanunu Ceza Muhakemesi
Kanunu şekline dönüştüren yürürlük kanunuyla ilgili gıyabi tutuklama
müessesesinin kaldırılarak, istisnaî, belirli suçlar hariç, yakalamaya
dönüştürüldüğünü 5 inci madde olarak bildirmek istiyoruz.
Yine, itiraz hükmünün 7
nci maddede; temyiz ve karar düzeltme hükümlerinin 8 inci madde olarak;
özellikle temyiz ve karar düzeltme hükümlerinin gerçekten hukukumuzu ve şu anda
Yargıtayda bulunan 150 000'e yakın dosyayı ilgilendiren bir hüküm olduğunu da
burada huzurlarınızda belirtmek istiyorum.
Ayrı bir müessese olarak
şahsî davanın bundan böyle "kamu davası" adını almış olduğunu ve yeni
bir uygulamayla uzlaşma sisteminin getirilmiş olduğunu; bunun da bu tasarının 9
uncu maddesinde yer aldığını yine belirtmek istiyorum.
Ceza kararnamesindeki
"resen duruşma" hükmünün de yine yürürlük kanunu tasarısında 10 uncu
madde olarak yer aldığını belirtmek istiyorum. Tutuklama süresinin 12 nci
maddede, müdafi vekil ve uzlaştırıcı ücretinin 13 üncü maddede ve uzlaştırıcılığın
yeni bir sistem olduğunu da burada belirtmek istiyorum. Zamanaşımı
uygulamasının 15 inci maddede, yürürlükten kaldırılan kanunların da 18 inci
maddede tek tek belirtilmiş olduğunu sizlere bilgi olarak sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her kanun tasarısı görüşülür ve tartışılırken, hepimizin
belirttiği gibi, ideallerden, olması gerekenlerden söz ettiğimizi yine Meclis
kürsüsünde ve çeşitli ortamlarda bildirmekteyiz. Bunları yerine getirmek görevi
de, öncelikle yasa koyucu olarak biz milletvekillerine ve hukukçular dahil,
elbette hepimize düşen bir görevdir. Özellikle üst düzey yetkililerinin,
belirli konulardaki yazmasından tutalım, konuşmalarına, tartışmalarına ve belli
ortamlardaki her kelime, cümle ve tanımlamaların, dileklerin nerelere
varabileceğini de öngörmesi gerekir diye düşünmek zorundayız.
Bu çerçevede
bakıldığında, bundan bir ay kadar önce, Yargıtayımızın en yetkili ve sorumlu yargıçlarından değerli
bir hukukçumuzun, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen laiklikle ilgili bir
kararını değerlendirirken kullandığı tanımlar, bizleri gerçekten üzmüştür.
Kaldı ki, yetkilimizin, daha sonra, bundan bir hafta kadar önce de, yine,
Yargıtayın yetkili kurulundan, Ceza Genel Kurulundan, sanki, bir olaya iki
ayrı, farklı karar çıkmış gibi değişik yorumlarının da ortaya çıktığını ve
gerçekten, bu tartışmanın da anlamsız bir tartışma şeklinde laikliğe
dönüştürüldüğünü üzülerek görmüş bulunuyoruz.
Şimdi, sayın yetkilimiz,
değerli hukukçumuz, bir dönemin, yani, Mahmut Esat döneminin artık bitmiş
olduğunu, yetmişdokuz yıllık hükümranlığının sona erdiğini, yeni bir dönemin
başladığını bildirmekle neyi kastettiği ve diliyoruz, istiyoruz ki, maksadını
aşan bir tabir kullandığını bu şekilde bilmek ve bunu böyle algılamak
istiyoruz. Eğer, Mahmut Esat Bozkurt'un kim olduğunu ve cumhuriyeti bilen
herkesin bunu rahatlıkla bilebildiğini, o yıllarda muasır medeniyet seviyesine
ulaşabilmek için çıkarılması gereken yasaların mimarı olan bir kişinin, Adalet
Bakanının, görev yaptığını, hepimiz, hemen hemen, bilmek durumundayız.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bizler, modern, çağdaş hukuku yerleştirmek görevinin, milletvekilleri ve
hukukçulara düşen görev olduğunu biliyorsak ve bunu bu şekilde görmek
istiyorsak, elbette, biz, hukuk devletindeki kurumların amacının ise,
demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin hayatta kalması olması gerektiğini
biliyorsak, bunun gereklerini de, bizler, yerine getirmek zorundayız.
Zaman zaman din ve vicdan
özgürlüğünün kullanılamayacağından korkulmuştur bu ülkede; ama, hiçbir zaman bu
korkunun gerçekleşmemiş, boşa çıkmış olduğunu da hep görmüşüzdür. Özgürlük, hem
yaşanmış hem de korunmuştur. Korumayı sağlayan nedir dediğimizde; laik yapının
olduğunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Unutmayalım ki, laiklik korunduğu sürece;
din, ticarete ve siyasete alet edilmediği sürece, din ve vicdan özgürlüğü
sonuna kadar korunacaktır. Bunun aksi örneklerini hepimiz görüyoruz, en yakın
komşu ülkelerimizde görüyoruz ve ibretle seyrediyoruz. Eğer, bunlardan ders
almazsak, ders alamazsak, az önceki dediğimiz tartışmaların, bizleri,
gerçekten, o komşu ülkelerin sonuna benzer sonlara götürebildiğini de hepimiz
görebilmeliyiz.
Bu kanun tasarısına
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz; ancak,
diliyoruz ki, biraz sonra veya bunun devamında hiç beklemediğimiz değişiklik
önergeleri gelir veya gelmez, o hakkımızı saklı tutmak suretiyle bunu söylemek
istiyorum.
Önemli olan şudur değerli
milletvekilleri, Türkiyemizde hukukun egemen olduğu, hakların gasp edilmediği
özgür bir ülkede ve ulusal hukuk ile evrensel hukukun uzlaştığı bir dünyada,
savaştan uzak, barış içerisinde; ama, haklı bir mücadeleyle yaşanabilmesi
hepimizin dileğidir diyorum ve çıkarılacak olan bu yürürlük yasasının hepimize
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sürenizi
aşmadınız; teşekkür ederiz Sayın Ayvazoğlu.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan toprak; buyurun.
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; AK
Parti Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, ceza muhakemeleri yürürlük tasarısıdır.
Yıllardır toplumumuzda deyimleşen bir söz var; bir mağdur suçluya döner şöyle
bir söz sarf eder: "Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim"
der. Bu, aslında, bizim, yargılama yöntemi konusunda hangi aşamada olduğumuzu
gösterir. Yani, önceki sistemde aslî ceza hapis cezasıdır; oysa vatandaşımız,
mahkeme koridorlarında yıllarca süründürmeyi aslî ceza olarak görmektedir. Bu,
aslında, yargılama sistemimizin ne ölçüde ayak altında kaldığının bir
göstergesidir.
Bu neden kaynaklanıyor;
yıllarca bu konuda çok şeyler söylendi, birkaç on yıldır, tüm ceza, yargılama
sistemi konusunda inanılmaz iddialı şeyler söylendi. Yüzlerce, binlerce doğru
şey söylemek yerine, on tane doğruyu yapmak yeğdir, mesafe aldırır. İşte, iki
yıllık dönem içerisinde, AK Parti Hükümeti döneminde yargı sistemimizde birkaç
on yıldır, bir türlü Meclis gündemine getirilemeyen çok temel yasalar
getirildi.
Bakın, şunu ifade edelim:
Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir toplumda suç ve suçluluk oranı sıfır düzeyine
inmemiştir. Burada hedef, asgarî düzeyi tutturmaktır. Yine tarihin hiçbir
döneminde, hiçbir ülkede devlet sistemi, yargı sistemi, ceza yargılama sistemi
işletilirken, asla kusursuz bir sistem icat edilememiştir.
Burada hedef, en alt
düzeyde suç ve suçluluk oranı ve en alt düzeyde, daha az hatayla çalışan
sistemi oluşturabilmektir aslolan. Ancak, hayal ülkesinde belki kusursuz bir
sistem oluşturulabilir, gerçekler ülkesinde tarihin hiçbir döneminde böyle bir
şey söz konusu olmamıştır. İşte, son iki yıllık dönemde, bu konuda, gerçekten
yirmi otuz yıldır atılmayan adımlar atıldı.
Adalet nedir; adalet,
geciktirilmediği takdirde adalettir. Hukuk fakültesine başlarken bize hep
öğretilirdi, çok terennüm edilir "geciken adalet, adalet değildir"
denir. Yine bir başka söz "geciken adalet zulümdür" denir.
İşte biz, her şeyin en
iyisine layık olan insanımıza, gecikmeyen bir adaleti, yani, zulmetmemek için,
yargı reformu kapsamında yıllardır gerçekleştirilemeyen yasaları Meclis
gündemine getirdik ve çıkardık. Çok temel kavramlar var; kavramları kelimelere
boğmak yerine, çok basite, herkesin anlayabileceği dile indirgeyerek ifade
etmekte yarar var. Örneğin, cumhuriyet nedir; cumhuriyet, kim yönetir sorusunun
cevabıdır. Demokrasi nedir; demokrasi, nasıl yönetir sorusunun cevabıdır. İşte,
gelişmiş demokrasilerde, nasıl yönetir sorusunun cevabını ceza yargılaması
sistemine uyarladığımızda, geciktirilmeden, doğru ve adil adalet, gerçek
adalettir; atılan adımlar bu yönde olmalıdır. Aksi halde, abesle iştigal
edilir; bu beddua düzeyindeki sözler terennüm edilmeye devam edilir.
Değerli milletvekilleri,
yönetim sisteminde iki temel ilke kabul edilmiştir. Bir, kuvvetler birliği;
yani, yasamayı çıkaran da yürüten de yargılayan da aynı kişidir. Bunun adı
bellidir; bunlar diktatörlük rejimleridir; tarihte bunların sonu hep bellidir;
ilkel bir yöntemdir. Çağdaş yöntem ise, kuvvetler ayrılığı ilkesidir; yasama,
yürütme, yargı; her birinin görev alanı farklıdır; ancak, bunların ilişkileri
bellidir. Yasama, kanun koyucudur. Yasama kanunları koyarken, yürütmenin ya da
yargının faaliyet alanlarını ortadan kaldıran ya da daraltan bir düzenleme
çıkaramaz. Yürütme, yasama ve yargının faaliyet alanlarına giren konularla
dengeli bir icraat içinde olmak durumundadır. Yargı da, aynı şekilde, yasaları
uygulama aşamasında, ne yasamanın ne de yürütmenin faaliyet alanlarını daraltan
ya da ortadan kaldıran bir uygulamaya gidemez. Yani, erkler, birbirinden tümden
bağımsız değildir, karşılıklı ve dengeli bağımlılık ilişkisi içindedirler; biri
diğerinin alternatifi değildir, eşdeğerdedir, biri diğerinin ne altındadır ne
üzerindedir. Erkler arasında denge, rejimin dengesidir. Erkler arasındaki
dengeyi bozduğunuz takdirde, rejim için tehlike çanları çalıyor demektir.
Her düzenlemede, mutlaka bu temel
hükümlerin, temel dengelerin mutlak surette korunması zarurîdir, zorunludur.
Değerli milletvekilleri,
önümüzdeki hafta, 1 Nisan tarihi itibariyle, ceza yargılama sistemimiz, yetmiş
seksen yıllık sistemden farklı bir mecraa gidiyor. Yine, çok basit cümlelerle
ifade etmek istiyorum. Önceden, yargılama sistemimiz iki dereceliydi; yani ilk
derece mahkemesinde herhangi bir uyuşmazlık görülür, temyizen Yargıtaya
giderdi. İkinci derece; bir, adliye mahkemeleri; iki, Yargıtay temyiz aşaması.
1 Nisandan sonra yürürlüğe girecek olan yasalarla, sistem üç dereceli hale
getiriliyor. İlk derece korunuyor, üçüncü derece korunuyor, ikinci derecede
bizlerin istinaf mahkemeleri dediği, yasanın ifadesiyle bölge adliye
mahkemeleri oluşturuluyor. Yani, ilk derece mahkemeleri üzerinde bir denetim
mahkemesi oluşturuluyor. İlk derece mahkemelerinin rahatlatılması zorunludur.
İlk derece mahkemeleri rahatlatılmadığı takdirde, ikinci derece mahkemeleri,
ilk derece mahkemelerinin yükünü taşımak suretiyle başka bir sıkıntıya neden
olunabilir; ancak, bu öngörülerek bunun çözüm yolları üretilmiştir. Örneğin,
Türk Ceza Kanunundan kabahatlerin çıkarılması uzun yıllardır arzu edilen bir
düzenlemedir. Bu hafta içinde Adalet Komisyonunda görüşüldü, sanıyorum
önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulumuza getirilir ve yasalaşır. Bu, ilk derece
mahkemelerini çok rahatlatmıştır.
Yine, hukukumuza ilk kez
kazandırılan, dünya hukukunda, gelişmiş ülkelerde olan uzlaşma kavramı
getirilmiştir. Bu uzlaşma kavramı biraz daha genişletilebilir.
Hukukumuza çok yeni
hükümler kazandırılmıştır. İkinci derece mahkemelerinin de oluşturulduğu yeni
sistemin daha da rahatlatılabilmesi için -sanıyorum, Sayın Bakanım bunun
hazırlıklarını yapmışlardır- ikinci derece mahkemelerine, yani denetim
mahkemelerine deneyimli hâkim ve savcı gerekir; oysa, ilk derece mahkemelerinde
deneyimli hâkim ve savcı bulmak zordur. İlk derece mahkemelerindeki az sayıda,
deneyimli, tecrübeli hâkim ve savcıyı ikinci dereceye aldığınız zaman, birinci
derecede yeterli ölçüde deneyimli hâkim ve savcınız bulunmadığında, birinci
derecenin sorunları aynen ikinci dereceye aktarılır, birikme orada olur.
Ben inanıyorum, Sayın
Bakanım, bu sıkışıklığı giderebilecek hâkim ve savcı alımları konusunda
herhalde hızlı bir çalışma yapılıyordur; çünkü, bu yapıya iki yıl içinde mutlak
suretle geçilmesi bu yasaların amir hükmüdür.
Çok hızlı geçiyorum.
Benim burada vurgulamak
istediğim bir husus var. Yargılama aşamasının hızlandırılması için, öncelikli
bir sorun var. Suç işlendikten sonra sorunun yargı önüne getirilmesi ve orada
çözülmesi daha öncelikli bir soruna bağlı; sosyal devlet ilkesi gereği, suçun
işlenmesini kolaylaştıran sosyal ortamların ortadan kaldırılması en temel
unsurdur; ama, bir şekilde suç işlendikten sonra... Bakın, suç işlenir, her
geçen zaman delillerin aleyhinedir, geçen zamanda delil karartılır. Suçun hemen
akabinde müdahale ettiğinizde, karartılmadan topladığınız deliller, sizin,
iddianame, yargılama, karar, temyiz, tüm aşamalarınızı kısaltır. Bunu
yapabilmenizin tek bir yolu var; bu Ceza Muhakemesi Kanununda adlî polis adlî
kolluğa dönüştürüldü; ancak, gönül isterdi ki, ben de bunu isterdim, Adalet Bakanlığının
da yıllarca bu konuda çalışmasını iyi biliyorum, yıllarca hâkimlik ve savcılık
yapmış biri olarak bu da benim yüreğimi çok acıtır, yargının en tepesindeki ile
en alt tabakadaki tüm görevlilerin ittifakla kabul ettiği husus adlî kolluk
gücüdür. Adlî kolluk gücünün, müstakil bir kanunla kurumsal bir yapı
kazandırılarak, kurumsal bir kimlik kazandırılarak profesyonel bir yapıya
dönüştürülmesi en uygun olanıydı.
Burada bir özeleştiri
yapmak durumundayım. İçişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımızın performansına
ayak uyduramadı. Evet, bu performansa ayak uyduramadı; ama, her şeye rağmen,
Ceza Muhakemesi Kanununda bu hususun; yani, adlî kolluk gücünün yönetmelikle
düzenleneceği ifade edildi; bu da önemli bir aşamadır. Kanun gücü olmasa da
yönetmelikle hazırlanacak olan adlî kolluk gücünün, mutlak surette kurumsal
kimliğinin, kurumsal yapısının oluşturulması zorunludur. Herhangi bir polisi,
seni gönderdim adliyeye, adlî polissin... Hayır, bu, sorunu çözmez. Siz, polisi
eğitmeden, bilimsel metotlarla donatmadan, teknik donanımlarla teçhiz etmeden,
suçun ya da suçlunun üzerine gönderdiğiniz zaman, bunun adı şudur: Sen git, ya
onu acz içinde bırak, ya da zor kullanarak ikrar al; yani, tabiri caizse, bu,
polisi suça teşviktir. Bu, yanlıştır. Çok terennüm edilir; sanıktan delile
gitmeye çalışmanın diğer adı işkence iddialarıdır. Oysa, delilden sanığa gitmek
çağdaş yöntemdir. Adlî kolluk, bunu sağlayan kurumsal mekanizmadır.
Umarım, bu adlî kolluk,
gerçek bir kurumsal kimlik kazandırılarak, Türk hukukuna kazandırılır. Böyle
olduğu takdirde, yani, güçlü bir adlî kolluk oluşturduğunuz takdirde, savcılar,
herhangi bir insanı şaibe altında tutacak iddianameyi göndermezler. Gönderilen
iddianameler mahkûmiyetle sonuçlanır, beraat istisnadır. Oysa, bu sistem
oluşturulmadığı için, gönderilen dosyaların belki yarıdan çoğu beraatla
sonuçlanmaktadır. Bu, suçsuz yere, nahak yere yıllarca mahkeme koridorlarında
sürüm sürüm süründürülen masum insanlara işkence olduğu kadar, yargı için de
bir güvensizlik ifadesidir. Bunu ortadan kaldırmanın öncelikli yolu adlî kolluk
gücünü kurumsal bir kimliğe, yapıya büründürmektir. Bunun yapılacağına ben
inanıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sağlıklı bünyelerde hastalıklı unsurlar yaşamaz. Demokratik toplumlarda, çağdaş
yönetilen toplumlarda bu kavramları bir şekilde kendi çıkarına yönlendiren
insanlar vardır ve her zaman olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
Sayın Toprak.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla)
- Varlığı suçluluk ortamına bağlı olan insanlar asla eksik olmayacaktır.
Bakın, ben, çok çarpıcı
bir örnek anlatıp sözümü tamamlamak istiyorum; o da şudur: Bundan birkaç yıl
önce Avrupa Birliği üyesi, önde gelen ülkelerden bir tanesinin siyasî ve basın
müsteşarıyla toplantıdayız. Ben, bu yabancı diplomata, sayın diplomat, siyasî
şu şu isimler ve ticarî hayatımızdaki şu şu tanıdık isimler sürekli AB üyeliği
konusunda bayrağı kimseye vermiyorlar, siz Avrupa Birliği bayrağını asla elden
düşürmeyen, taçlandıran bu siyasîlerin, bu işadamlarının gerçekten samimî olduğunu
düşünüyor musunuz dedim. O diplomat bana "hayır, düşünmüyorum; bu
bahsettiğiniz isimler Avrupa Birliği konusunda samimî değiller" dedi.
Nedenini sordum. Bakın, bu, bir yabancı diplomatın ifadesidir: "Bakın, bu ismini
verdiğiniz siyasetçiler ve işadamları varlıklarını Türkiye'nin sağlıksız
yapısına borçlu olan insanlar. Eğer, Türkiye, gerçek bir kurumsallaşma yaşar,
kendi sistemini bizim ülke sistemine uyarlarsa, bahsettiğiniz isimlerin ayakta
kalma şansları yok. O yüzden, Avrupa Birliği bayrağını hiç elden bırakmayan bu
isimler, gerçekte, Avrupa Birliğini istemiyorlar, ister gözüküyorlar"
dedi. Bunu, bir yabancı diplomat ifade ediyor. Demek ki, Avrupa Birliğine elli
yıldır giremediğimizin nedeni galiba sözde havarilerdir.
Değerli arkadaşlar, Ceza
Muhakemeleri Yürürlük Yasası ve bu kapsamda ceza yargılamasına, Türk ceza
yargısına ve Türk yargı sistemine kazandırılan tüm yasaların, 1 Nisan
tarihinden sonraki yeni süreçte, insanımıza mutluluk, huzur, refah ve
geciktirilmemiş adalet getireceğine olan inancımı ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oybirliğiyle kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA
ŞEKLİ HAKKINDA KANUN TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç
MADDE 1.- (1) Bu Kanunun
amacı, 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe
konulmasına ve uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2.- (1) Bu Kanun,
diğer kanunlarda, yürürlükten kaldırılan 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamaları, Ceza Muhakemesi Kanununun
yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümleri ve bu Kanunun uygulanması
için diğer kanunlarda yapılan değişiklikleri belirtir ve yürürlüğe girmesinden
önce işlenmiş suçlar hakkında ne şekilde uygulama yapılacağına ve kesinleşmiş
cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin bazı usul hükümlerini kapsar.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Uyum Hükümleri
Yollamalar
MADDE 3.- (1) Mevzuatta,
yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamalar,
Ceza Muhakemesi Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine
yapılmış sayılır.
(2) Mevzuatta,
yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun kitap, bab ve
fasıllarına yapılmış yollamalar, o kitap, bab ve fasıl içinde yer almış
hükümlerin karşılığını oluşturan Ceza Muhakemesi Kanununun maddelerine yapılmış
sayılır.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Mahkemelerin görevleri
MADDE 4.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanunu, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, aşağıdaki maddelerin
hükümleri saklı kalmak üzere, kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, görülmekte
olan bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanır.
(2) Ancak, Ceza
Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler.
BAŞKAN - 4 üncü madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Gıyabî tutuklama
kararları
MADDE 5.- (1) Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu yürürlükte iken verilmiş gıyabî tutuklama kararları,
Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesiyle, 248 inci maddesinin yabancı
ülkede bulunan kaçaklarla ilgili beşinci fıkrası hükmü ayrık olmak üzere,
yakalama emri niteliğine dönüşür.
(2) Ceza Muhakemesi
Kanununun 248 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü, sadece yabancı ülkede
bulunan kaçaklar hakkında uygulanır.
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Koruma tedbirleri
nedeniyle tazminat
MADDE 6.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Nisan 2005
tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki
işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya
Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - 6 ncı madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
İtiraz
MADDE 7.- (1) Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince süre konulmamış adî itiraza tâbi kararlara
karşı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün
içinde itiraz yoluna başvurulabilir.
(2) Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ve diğer kanunlarda yer alan acele itirazlar hakkında Ceza
Muhakemesi Kanununun itiraza ilişkin hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - 7 nci madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Soru yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Temyiz ve karar düzeltme
MADDE 8.- (1) Bölge
adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek
göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci
maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ
326 ncı maddeleri uygulanır.
(2) Bu Kanunun yürürlük
tarihinden önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyalarından, lehe
kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması
gerektiği açıkça anlaşılanlar hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen tebliğnameler, ilgililere tebliğ olunmaksızın dairesince incelenir.
(3) Ceza Muhakemesi
Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce Yargıtay'ca incelenip kesinleşen
hükümler hakkında, başvuru süresi dolmamış olması kaydıyla karar düzeltme
yoluna gidilebilir.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili
1 önerge var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının
"Temyiz ve karar düzeltme" başlıklı 8 inci maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilerek kabulünü arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Mehmet Çiçek |
Mustafa Elitaş |
|
Bursa |
Yozgat |
Kayseri |
|
Sinan Özkan |
Zülfü Demirbağ |
|
|
Kastamonu |
Elazığ |
|
"(2) Bu Kanunun
yürürlük tarihinden önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz
edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava
dosyalarından, lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince
değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca doğrudan ilgili mahkemesine iade edilebilir. Bu halde,
mahkemesince duruşma yapılarak karar verilir."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yeni ceza mevzuatındaki
lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde hükmü veren mahkemece değerlendirme
yapılması gerektiği açıkça anlaşılan dava dosyalarının, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca doğrudan mahkemesine iade edilebilmesi imkânı getirilerek,
gereksiz yere zaman kaybına yol açacak bir uygulamanın önüne geçilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- (1) Özel
kanunlarda öngörülen şahsî davalar kamu davasına dönüşür.
(2) Hâlen şahsî dava
usulüne göre yürütülen davalar da kamu davası olarak sürdürülür.
(3) Şahsî davacılar,
katılan sıfatını alırlar.
(4) Bu davalar hakkında,
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununun
uzlaşmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - 9 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Ceza kararnamesi
MADDE 10.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilip henüz
kesinleşmemiş ceza kararnamesi ile sonuçlandırılan dava dosyaları, mahkemesince
re'sen ele alınarak duruşmalı yargılama yapılır.
BAŞKAN - 10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Yargılamaya katılamayacak
hâkim
MADDE 11.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanununun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, Kanunun 163 üncü
maddesi hükmü dışındaki hallerde uygulanmaz.
BAŞKAN - 11 inci madde
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Tutuklulukta geçecek süre
MADDE 12. - (1) Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci maddesi,
aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yazılı suçlar
bakımından, 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre zarfında 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu maddesinin uygulanmasına devam
olunur.
BAŞKAN - 12 nci madde
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Soru yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının 12
nci maddesinin başlığının "Tutuklulukta geçecek süre ve tanıkların
dinlenmesi" şeklinde değiştirilmesini ve maddeye birinci fıkradan sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkranın ikinci fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Çelik |
Hakkı Köylü |
Muharrem Kılıç |
|
Bursa |
Kastamonu |
Malatya |
|
Feridun Fikret Baloğlu |
Mustafa Elitaş |
|
|
Antalya |
Kayseri |
|
"(2) Ceza Muhakemesi
Kanununun 52 nci maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a) ve (b) bentleri
yönünden 1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 52 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde mağdur
çocukların, (b) bendinde ise duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı
maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olanların dinlenmesi
sırasında görüntülü veya sesli kayıt zorunluluğu getirilmiştir; ancak, maddenin
emredici hükmünün aynı anda tüm ülke çapında uygulanması personel, teknik ve
malî açıdan birtakım hazırlıkları zorunlu kıldığından, bu altyapının
oluşturulması amacıyla işbu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Müdafi, vekil ve
uzlaştırıcı ücreti
MADDE 13.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanunu gereğince, soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi
üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, görevin ifasından doğan masraflar hariç
avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış usulüne göre
tespit edilecek ücret ödenir. İleride yargılama giderleri ile mahkûm olan
sanıklardan müdafi ve vekile ödenen ücreti ödeyebilecek durumda olanlara
Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkı saklıdır.
(2) 492 sayılı Harçlar
Kanununa bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan yargı harçlarının %15'i
ve idarî nitelikteki para cezaları hariç olmak üzere adlî para cezalarının
%15'i, bir önceki yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas
alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca Türkiye Barolar Birliği hesabına
aktarılır. Birinci fıkraya göre ödenecek ücretler bu hesaptan karşılanır.
(3) Türkiye Barolar
Birliği tarafından barolar arasında yapılacak dağıtımın esas ve usulleri
Türkiye Barolar Birliğince çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
(4) Ceza Muhakemesi
Kanununun 253 üncü maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca uzlaştırma işlemi
giderlerinden olup uzlaştırıcıya
ödenecek ücret de, birinci fıkra uyarınca tespit edilecek ücret
tarifesinde ayrıca gösterilir.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yönetmeliklerin
çıkarılması
MADDE 14.- (1) Ceza
Muhakemesi Kanununda öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır ya da yürürlükteki yönetmeliklerde
gerekli değişiklikler yapılır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, yürürlükteki
yönetmeliklerin Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Zamanaşımı
MADDE 15.- (1) Birden
fazla mahkumiyeti olan kişi bu mahkumiyetlerden birine ilişkin cezayı infaz
kurumunda çektiği sürece, diğer cezaları açısından ceza zamanaşımı işlemez.
(2) Cezanın infazının
ertelenmesi veya durdurulması halinde, bu cezaya ilişkin zamanaşımı işlemez.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
Kolluğa bildirim
MADDE 16.- (1) Şüpheli ve
sanıkla ilgili olarak verilen, soruşturma ve kovuşturmayı sona erdiren
kesinleşmiş kararlar, soruşturmada görev alan kolluk birimlerine bildirilir.
Kolluk birimleri bu bildirim üzerine gerekli işlemleri derhal yapar.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Parada sahtecilikle
ilgili bilgilerin toplanması
MADDE 17.- (1) Parada
sahtecilik suçundan dolayı elkonulan sahte paralar ve bunlara ilişkin bilgiler,
Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından paraların asıllarını
tedavüle çıkaran kurumca oluşturulacak sistemde incelenmek ve değerlendirilmek
üzere paraların asıllarını tedavüle çıkaran kurumun ilgili birimine gönderilir.
Gönderilen bilgilerin içeriği ve bildirimin sureti, paraların asıllarını
tedavüle çıkaran kurum ile İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak, Adalet
Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Söz, soru, önerge
yok.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
kanunlar
MADDE 18.- (1) 1 Nisan
2005 tarihi itibarıyla;
a) 4.4.1929 tarihli ve
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
b) 8.6.1936 tarihli ve
3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu,
c) 7.5.1964 tarihli ve
466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi
Hakkında Kanun,
d) 30.7.1999 tarihli ve
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu,
Bütün ek ve
değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) Bu Kanunun 6, 8 ve 12
nci maddelerinde öngörülen yürürlük ve uygulamaya ilişkin hükümler saklıdır.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
18 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 19.- (1) Bu
Kanunun;
a) "Zamanaşımı"
başlıklı 15 inci maddesinin ikinci fıkrası yayımı tarihinde,
b) Diğer hükümleri 1
Nisan 2005 tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 20.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz, soru,
önerge yok.
20 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve yasalaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.
Değerli milletvekilleri,
yasa tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Mart 2005 Perşembe
günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.48