BIM 2 6 2005-04-11T08:25:00Z 2005-04-11T08:25:00Z 68 44169 251767 TBMM 2098 503 309187 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22       YASAMA YILI : 3

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 78

71 inci Birleşim

16 Mart 2005 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - YOKLAMALAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın, öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonominin olumsuz etkileriyle alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/779)

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir firma hakkındaki gümrük kaçakçılığı iddialarına ve bu çerçevede yaşanan bazı olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4837)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu görevlilerine bir derece verilmesi uygulamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4891)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik, Bingöl İlinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,

Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in,

14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 69 milletvekilinin, kamuoyunda "Fethullah Gülen Okulları" olarak bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması (10/260),

İstanbul Milletvekili Bülent Tanla ve 30 milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak (10/261),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

15.3.2005 Salı günkü ve 16.3.2005 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmındaki işlerin görüşmelerinin yapılmasına,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 206 ncı sırasında yer alan 832 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 833 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına, 12 nci sırasında yer alan 794 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 831 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 803 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 31 inci sırasında yer alan 643 sıra sayılı kanun kasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmalarına,

15.3.2005 Salı günü 643 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 16.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00, 17.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve İkinci Fıkrasının Değiştirilmesi (2/326),

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri (2/351),

Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Açıklandı.

Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827),

6 ncı sırasına alınan, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/971) (S. Sayısı: 831),

7 nci sırasına alınan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının (1/536) (S. Sayısı: 803),

8 inci sırasına alınan, Kozmetik Kanunu Tasarısının (1/844) (S. Sayısı: 643),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

3 üncü sırasına alınan, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun (1/980) (S. Sayısı: 832),

5 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı ve Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/951) (S. Sayısı: 794),

Görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;

4 üncü sırasına alınan, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/363) (S. Sayısı: 833), yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

16 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.00'de son verildi.

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Bayram Özçelik

 

Ahmet Küçük

 

 

Burdur

 

Çanakkale

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

Mehmet Daniş

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

 

Çanakkale

 

Kırklareli

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

16 Mart 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşimini açıyorum.

II.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 16 Mart öğretmen okullarının kuruluşunun 157 nci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Sivas Milletvekili Osman Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın, öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi, tüm öğretmenleri, bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyor; aramızdan ayrılarak ahrete irtihal edenlere de Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyorum.

Ülkemizin kültürel, sosyal ve ekonomik yönden ilerlemesinde çok önemli bir görev üstlenmiş olan öğretmenlerimizin, tarihî gelişim içinde, çeşitli kaynaklardan yetiştirildikleri hepinizin malumudur. Öğretmenlik mesleği, insanlık tarihi kadar eskidir.

Bugün, kuruluşunun 157 nci yılını kutladığımız öğretmen okulları, rüştiye okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla, ilk defa, bağımsız olarak, 16 Mart 1848 tarihinde İstanbul'un Fatih İlçesinde "Darülmuallimin" adıyla öğretmen okulu olarak açıldı.

Darülmuallimin, zaman içinde geliştirilerek, bünyesinde ilk, orta ve liselere öğretmen yetiştiren kısımları da içine alan Darülmuallimini Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu) 1891 yılında kuruldu.

Öğretmen okulları geleneği, cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra da, çeşitli değişikliklerle devam etmiştir. Bu okullarda, yurdunu, milletini seven, yapıcı, çalışkan ve fedakâr binlerce öğretmen yetişmiştir.

Öğretmenler, ülkenin tüm insanlarına, sevgisini, bilgisini sunan, böylece ülkenin aydınlanma meşalesini yakan irfan ordusunu oluşturmuştur. Öğretmenlik, özel bir bilgi ve ihtisas mesleğidir, herkesin yapabileceği bir meslek değildir. Öğretmenlik, gönül mesleği, aşk, sevgi ve fedakârlık mesleğidir.

Öğretmen, insanlık uğruna kendini mum gibi yakarak etrafını aydınlatan insan mimarıdır. Öğretmenin malzemesi, yaratılışların en hayırlısı, en mükemmeli, en şereflisi insandır. Malzemesi insan olan bir mesleğin sahibinin de, maddî ve manevî yönden çok mükemmel olması şarttır. Mükemmel bir varlığı yetiştirecek öğretmen, asla ihmale gelemez. Öğretmenin sorunları çözülmeye başladığı zaman, toplumun da sorunları birer birer çözülecek demektir; çünkü, toplumun gelişip yükselmesini eğitim, eğitimi de öğretmen sağlar.

Eğitim ne kadar başarılı olursa, toplumun düzen, kurum ve kuruluşları da o derece başarılı olur. Her türlü başarı, iyi eğitime ve yetişmiş insana bağlıdır.

Büyük devlet adamları, büyük alimlerin dizleri dibinde yetişmiştir. Tarihte büyük devletler kuran o dehaların yetişmesi, hep öğretmen sayesinde olmuştur. Alparslan'ı yetiştiren Sarı Hoca ve Küpeli Hafız, Osmangazi'yi yetiştiren Şeyh Edebali, Fatih'i yetiştiren Akşemseddin ve Molla Gürani, "hocaların bindiği attan sıçrayan çamur bizim için şereftir" diyen Yavuz Sultan Selim'i yetiştiren Zembilli Ali Cemalî Efendi, cumhuriyetimizin kurucusu Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ü yetiştiren Mustafa Bey, hepsi birer öğretmendi.

Öğretmen sabır timsalidir, gönül eridir; öyle olmalıdır. Gönülden gönle yol bulup ulaşmaya çalışırken, kendi sıkıntılarını bir kenara bırakır. Öğrencisiyle iletişimdeki temel nokta, önce insan olmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, öğretmenin sosyoekonomik ölçütlerde hak ettiği yerde olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, öğretmenimiz 21 cumhuriyet altını maaş almaktayken, sonraki yıllarda, ekonomik erozyonlar en çok öğretmeni vurdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, tamamlayabilir misiniz.

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Ekonomide meydana gelen gelişmelere paralel olarak, AK Parti İktidarının, bu kutsal mesleğin mensuplarının sıkıntılarını gidereceğine inanıyorum.

Son yıllarda, tüm ülkeler, eğitim politikalarını sorgulamaya başlamış; daha iyi eğitim için daha nitelikli öğretmen ilkesiyle, çalışmalarına ivme kazandırmıştır. Elbette ki, iki günü birbirine eşit olan zarardadır. Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?! Bu nedenle, 58 ve 59 uncu hükümetlerde eğitimi geliştirmeye, öğretmen yetiştirmeye, büyük önem verilmiş; öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri amacıyla, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen statüsü getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürekli değişen ve gelişen dünyada, zirvedeki yerimizi almak istiyorsak, eğitime ve öğretmen yetiştirmeye verdiğimiz önemi artırarak devam etmeliyiz; öğretmenlik mesleğini daha cazip hale getirmeliyiz.

Hükümetin uyguladığı, ilköğretim 5 inci sınıfa kadar olan öğrencilere ücretsiz kitap dağıtımı, eğitime yüzde yüz destek kampanyası ve çağın gereklerine ayak uydurmak için yapılan müfredat programlarının yenilenmesi çalışmaları bizleri ümitlendirmektedir. "İlim Çin'de de olsa öğreniniz", "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum", "Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır" diyen öğretiler eğitime ve öğretmenliğe verilmesi gereken önemi ortaya koymaktadır. Bugün, bizler de daha müreffeh bir toplumda yaşamak istiyorsak, eğitim seferberliğini asla bırakmamalıyız. Öğretmenlere huzurlu, ekonomik kaygılardan arındırılmış bir ortam hazırlamalıyız.

Sözlerime son verirken, 16 Mart dolayısıyla yâd ettiğimiz tüm öğretmenlerimize ve Yüce Heyetinize, aziz milletimize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Gündemdışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Eğitimin nitelikli olmasında öğretmenin niteliğinin önemli etkileri olduğu, yapılan bütün araştırma ve analizler tarafından kanıtlanmıştır. Eğitim sisteminin temel unsuru öğretmendir. Öğretmen okulları açılmadan önce Osmanlılarda örgün eğitim kurumları, bugünkü karşılığıyla ilkokullar olan, sıbyan mektepleri ve medreselerdir. Alt düzeydeki medreseleri bitirenler ilkokul öğretmeni, yani, muallim olurken, üst düzey medreseleri bitirenler medrese öğretmeni, yani, müderris olmaktaydı. 16 Mart 1848'de orta öğretmen okulu Darülmuallimini Rüşdî açılmıştır. Osmanlıların 1850'li yılların başında, maliyesi bozuk bir ülke olarak, öğretmen okulunu açmalarını dikkatli bir şekilde analiz etmeliyiz. Batı karşısında, bilimsel ve teknolojik alanlarda geri kalmış Batı medeniyetinin Rönesans ve reform hareketleri sonucunda yaşadığı aydınlanma olgusuyla hızla geliştiği, büyüdüğü bir dönemde, bu medeniyetin gerisinde kaldığını kabul eden Osmanlı idarecilerinin, bu medeniyetin ulaştığı noktaya ulaşmak amacıyla öğretmen okullarını açmalarını, öğretmen yetiştirilmesinin önemini kavramalarını doğru değerlendirmeliyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğitim ve öğretmen yetiştirme konularına daha Kurtuluş Savaşı içerisinde önem verildiğini görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından bir ay sonra Maarif Nezareti kurulmuştur. Mustafa Kemal, 15-21 Temmuz 1921 tarihli Eğitim Kurultayında, öğretmenlerin milleti yetiştirmek gibi kutsal bir görevi üstlendiğini, öğretmenlerin bu uğurda yılmadan çalışacağına inandığını belirtmekte ve öğretmenleri, beklenen kurtuluşun öncüleri olarak gördüğünü açıklamaktadır. Mustafa Kemal, 1 Mart 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmasında "Okullarda öğretim görevinin güvenilir ellere verilmesini, yurt çocuklarının o görevi kendilerine hem bir meslek hem bir ülkü sayacak, erdemli ve kıymetli öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için, öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi giderek ilerlemeye ve herhalde geçim rahatlığı sağlamaya elverişli bir meslek durumuna konulmalıdır. Dünyanın her yerinde, öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer insanlarıdır" derken öğretmenliğe nasıl yaklaştığını ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Osmanlıların son döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında, cumhuriyet rejiminin kuruluş felsefesinde, öğretmen ihtiyacının nedenleri ve öğretmene verilen önem açıkça ortadadır. Bugün geldiğimiz noktada, öğretmenlerimizin yaşam koşulları, yetişme koşulları bu felsefenin çok gerisindedir. Öğretmen yetiştirme ve onları meslek içinde geliştirme konusunda ciddî eksikleri olan bir ülkeyiz. Öğretmen yetiştirme ve onları istihdam etme politikamız yok. Bir Millî Eğitim Bakanı, fen-edebiyat fakültesi mezunlarının pedagojik formasyon almaları durumunda öğretmen olarak atanmasını gerçekleştirirken, başka bir bakan, bu fakültelerden mezun olanlara öğretmenlik hakkını vermeme yoluna gitmiştir. Yine, 1990'lı yıllarda, işletme, ziraat mühendisliği, kamu yönetimi mezunları sınıf öğretmeni olarak atanmışlardır.

Bu örnekler, bir öğretmen yetiştirme politikamızın olmadığını göstermektedir. Ayrıca, biz, ülke olarak, insangücü planlaması yapmayan, yapamayan, sahibi olduğu insangücünü doğru yerde ve alanlarda yönlendiremeyen bir durumdayız. Bazı branşlarda öğretmen açığı varken, bazı branşlarda öğretmen fazlası vardır.

Günümüzde, öğretmenler, eğitim fakültesinde yetişmektedir. Eğitim fakültelerimizin durumunu, size, bazı rakamlarla ifade edeceğim. Eğitim-Sen tarafından yapılan bir araştırmaya göre, eğitim fakültelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı Almanya'da 8, Avusturya'da 9, Belçika'da 10, ABD ve İngiltere'de 14 iken, bu rakam bizim ülkemizde 35'tir. 30 eğitim fakültesinde doçent yok, 19 eğitim fakültesinde profesör yok, 14 eğitim fakültesinde profesör ve doçent yok. Şimdi, bu istatistikî bilgiler ışığında, biz, öğretmenlerimizi iyi koşullarda, yeterli koşullarda yetiştiriyoruz, sonra da geleceğimizi emanet ediyoruz diyebilir miyiz?..

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı 2004-2005 yılı verilerine göre, 633 835 öğretmenimiz vardır. Bu öğretmenlerimize verdiğimiz maaş, ortalama 738 Yeni Türk Lirasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaplan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Öğretmenlerimize verdiğimiz bu ücret, şubat ayı verilerine göre, ülkemizde 523 YTL olan açlık sınırının biraz üstünde, 1 590 YTL olan yoksulluk sınırının yarısı kadardır. Rakamların dili çok açık. 157 yıl önce toplum olarak önemini kavradığımız öğretmenlere 21 inci Yüzyılın başında reva gördüğümüz ücret, maalesef, yoksulluk sınırının yarısı kadardır.

Bu maaşlar söz konusu olmuşken belirtmeden geçemeyeceğim; Sayın Başbakan pazartesi günü yine maaşının yeterli olmadığını söylemiş. Sayın Başbakana sormak lazım; öğretmenlerin maaşlarının yetmediğini de düşünüyor mu; yoksa, aklı sadece kendi maaşında mı? Öğretmenlerin sorunları, onlar arasında eşitsizlik yaratacak kademelendirme yasaları çıkararak, yönetmelikleri düzenlenerek, onlara ait öğretmenevleri satılarak çözülemez.

Öğretmen okullarının kuruluşunun 157 nci yıldönümünde, öğretmenlerimizin içerisinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşulları, yıllarca Anadolu'nun köylerinde öğretmenlik yapan bir milletvekili olarak gündeme getirmenin üzüntüsü içerisindeyim.

Her şeye rağmen, bu zor koşullarda, ülkemizin en ücra köşelerinde mesleğini devam ettiren, ülkemizi geleceğe taşıyan öğretmenlerimize başarılar diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Gündemdışı üçüncü söz, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonomi hakkında söz isteyen, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak'a aittir.

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonominin olumsuz etkileriyle alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı olarak, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonomiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelişmekte olan ülkelerin en büyük problemlerinin başında, kayıtdışı ekonomi, dolayısıyla ona kaynaklık yapan, bir manada da kayıtdışı ekonomiyi besleyen ekonomik suçlar gelmektedir.

Kayıtdışı ekonomiyle, makro açıdan, hepimizin mücadele etmesi gerekir; yani, yasama, yürütme ve icranın, kuvvetler ayrılığı prensibinden hareketle, hepsinin gecesini gündüzüne katarak bu kayıtdışı ekonomiyi en aza indirgemek ve ekonomik suçu ekonomik güç unsuru olmaktan çıkarmak için hepimizin üzerine düşeni, hem siyaseten hem de bürokratik açıdan hem de yargısal açıdan yerine getirmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, ekonomik suç, kamusal alanın talan edilmesiyle elde edilen edimlerden doğan gücü oluşturur. Kamusal alanı talan eden çoğu kişi, ekonomik suç işleyerek ekonomik güç kazanır. İşte, az gelişmiş ülkelerde bu dualizm hep kendini gösterir. Ekonomik suç işleyerek, kayıtdışılıktan beslenerek güç elde eden birtakım zenginler, eline geçirdikleri mikrofonu yer yer mitralyöz olarak kullanırlar. Özellikle de siyasîlerden, gelişmekte olan ülkelerde zaman zaman birtakım diyet talepleri de oluşur. Bunu, ekonomik güçlerini artırmak için hiçbir şart altında kullanmaktan da geri durmazlar.

Değerli arkadaşlar, kayıtdışı ekonomi vardiyasız çalışır. Kayıtdışı ekonomiyle mücadele edebilmek için, bu kuvvetler ayrılığı prensibinde kendilerine görev düşenler mutlaka denetime ağırlık vermeli, bunlar da vardiyasız çalışmalıdır. Devletin hizmetkârı olan kişiler, yer yer nüfuz ticaretine girerek kendini devlet yerine koyarlar. Bunlar, genellikle mesai içerisinde çalışırlar; ama, hem ekonomik suç işleyenler hem de kayıtdışı ekonomi vardiyasız 24 saat çalışır. Hiç kimse mesai saatleri içerisinde bürokratıyla, yasama ve yargı organıyla, mesaisiz çalışan kayıtdışı ekonomiyle mücadele edemez.

Bizim hukuk sistemimizde temel kanun olan Ceza Kanunumuzda, maalesef, ekonomik suç henüz tarif olarak yerini almamıştır. Ben ümit ediyorum ki ve bir çalışma olduğunu da biliyorum, komisyonlara intikal ettiğini biliyorum, Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda ekonomik suçun tarifi yer alacak, bununla mücadele usul ve esasları detaylı olarak yerini alacaktır.

Değerli arkadaşlar, bugün 4 000 dolar civarındaki fert başına düşen millî gelirimiz, kayıtdışı ekonomi baz alınarak değerlendirildiğinde, inanın, 10 ilâ 15 bin doların altında değildir. Az gelişmiş ülkelerin en büyük handikabı kayıtdışı ekonomiden dolayı aralarında doğru bir korelasyon, orantı olan yabancı sermaye girişindeki azlıktır. Hangi ülkeye yabancı sermaye girişinde bir tıkanma, bir azlık var ise, o ülkede mutlaka kayıtdışı ekonomide çokluk vardır. Bu, birbiriyle orantılı olan durumu düzeltmek, elbette ki, hepimizin elindedir; ancak, bir düşünürün altını çizdiği üzere, değerli milletvekilleri, dün geçmiştir, bugün ise can çekişmektedir, yarın henüz gelmedi, gelmeyecektir belki de. Geliniz, zamanların en iyisi olan şimdiki zamanı çok iyi değerlendirelim. Hepimiz, bu kutsal çatının altında, şu kadar görev yaptık şu kadar daha görev yapsaydık, şu şu problemleri çözeriz yerine, şu kadar görev yaptığımız süreçte şu şu konulara neşter vurduk, şu şu konuların gereğine tevessül edebildik deme lüksünü yaşayalım. Bu, şu anda, hepimizin elinde, hepimizin imkânı dahilinde. Dediğim gibi, kayıtdışı ekonomiyi ve ekonomik suçu aza indirgemek; yok etmek mümkün değil. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerde de, kayıtdışı ekonomi ve ekonomik suç mutlaka var; ama, onlarda nispet ne kadar düşükse, az gelişmekte olan ya da gelişmek üzere olan ülkelerde bu kayıtdışılık, ekonomik suç o nispette çok, maksimum seviyelerdedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yıllardır, kamusal alanı talan ederek, ekonomik suç kaynaklı ekonomik güç elde edenlerle, Anadolu'nun fakir fukara insanının sırtından geçinip de doymayanlarla, Anadolu'nun yağız delikanlılarını kuru ekmek ve soğana muhtaç edenlerle mücadele etmek istiyorsak, doğruya taraf olup yanlış yapanın karşısında olmak hepimizin görevi. Hiç kimsenin, hiçbir siyasî görüşün ya da kişinin, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonomi noktasında şahsına münhasır bir ayrıcalığı yoktur. Bunlarla mücadele etmek, hepimizin aslî görevidir. Ben, inanıyorum ki, bu Yüce Meclis, ekonomik suçu ve kayıtdışılığı asgarîye indirgemek için en azından, elinden gelen tüm gayreti gösterecek ve bununla ilgili üzerine düşeni yapacak, Yolsuzlukla Mücadele Yasasında ekonomik suçun yer almasına mutlaka katkı verecektir diyor, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Gündeme geçiyoruz

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/779)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 24 Şubat 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, hastalığı nedeniyle 14.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali, mazereti nedeniyle 18.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 17 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 22 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, mazereti nedeniyle. 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz, mazereti nedeniyle 6.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker; mazereti nedeniyle; 12.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 13 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztünç, mazereti nedeniyle 14.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 14 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, mazereti nedeniyle 7.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu, mazereti nedeniyle 1.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Karabük Milletvekili Hasan Bilir, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, mazereti nedeniyle 16.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan, hastalığı nedeniyle 19.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Konya Milletvekili Harun Tüfekci, mazereti nedeniyle 17.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Mardin Milletvekili Muharrem Doğan, hastalığı nedeniyle 4.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 28 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Mersin Milletvekili Ersoy Bulut, hastalığı nedeniyle 15.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Mersin Milletvekili Hüseyin Güler, mazereti nedeniyle 31.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan, hastalığı nedeniyle 7.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 34 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Ordu Milletvekili Enver Yılmaz, mazereti nedeniyle 14.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 23 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci, mazereti nedeniyle 15.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 14 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda, mazereti nedeniyle 17.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                                        16.3.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 16.3.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında Siyasî Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                 Kemal Anadol

                        CHP Grubu Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 160 ıncı sırasında yer alan 589/1 ek sıra sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Söz istiyorum...

BAŞKAN - Öneri hakkında, lehte söz isteyen Adana Milletvekili Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Grup gündem önerisi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Grup önerisinde öne alınmasını istediğimiz konu, Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan ve yine Adalet ve Kalkınma Partisi Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür'ün yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili dosyadır.

Her iki sayın milletvekilinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiş ve buna, Grubumuza mensup milletvekilleri tarafından itiraz edilmişti.

Öncelikle, bu sayın milletvekilleriyle ilgili dokunulmazlık dosyasının içeriği hakkında Yüce Meclise bilgi sunmak istiyorum.

Bu dosya, kamuoyunda kayıp trilyon davası olarak bilinen, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 6 Mart 2002 tarih ve 1998/271 esas ve 2002/43 sayılı mahkûmiyet kararı ile Yargıtayın 11. Ceza Dairesinin 21 Mart 2003 tarihli onama kararından oluşmaktadır.

Bu dava dosyasında Sayın Necmettin Erbakan'la birlikte Refah Partisi üst yönetiminde ve il yönetimlerinde görev yapan 79 kişi yargılanmıştır. Yargılama sonucunda 70 kişi hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Sayın Erbakan hakkında iki yıl dört ay hapis cezası, 19 sanık hakkında bir yıl iki ay hapis cezası ve 50 kişi hakkında da bir yıl hapis cezası verilmiştir.

Mahkeme kararına göre "1997 yılı içerisinde 869 milyar 300 bin lira -ki, o dönem için 10 000 000 Alman Markına karşılık gelmektedir- bankadan çekildiği halde ve il teşkilatlarına, gerçekten, para verilmediği halde, sahte olarak düzenlenen Refah Partisi gelir makbuzu mukabilinde, parti il başkanları ve il muhasiplerine imzalattırılmak suretiyle, bir kısmı da sahte imzayla tanzim edilen bu gelir makbuzlarıyla para verilmiş gibi gösterildiği anlaşılmıştır" denilmektedir.

Yine, parti hesabında kayıtlı 943 390 doların, bankadan çekildikten sonra genel merkez defter ve kayıtlarına geçmediği gibi, Türk Lirasına çevrildiğini ve parti hesaplarında kullanıldığını gösterir herhangi bir belge ve kayda rastlanmadığı belirtilerek, tüm sanıklar hakkında, Türk Ceza Yasasının 345 inci maddesindeki özel evrakta sahtecilik suçundan hüküm kurulmuştur.

Grup önerisinde adı geçen ve olay tarihinde Refah Partisi Bursa İl Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi olan AKP Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan hakkında, genel merkezden para alınmadığı halde, 1 Nisan 1997 tarihinde 50 milyar lira, 5 Ekim 1997 tarihinde 15 milyar lira olmak üzere, toplam 65 milyar lira alınmış gibi belgeler düzenlendiği, sahte harcama belgeleriyle hesabın kapatıldığı; böylece, özel belgede sahtecilik suçunun işlendiğinin açık ve kesin olarak sübuta erdiğinden bahisle, bir yıl iki ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Yine, Grup önerimizde adı geçen ve olay tarihinde Refah Partisi Giresun İl Başkanı olan Giresin Milletvekili Ali Temür hakkında da, genel merkezden para alınmadığı halde, 7.6.1997 tarihinde 5 milyar lira alınmış gibi belge düzenlendiği, sahte harcama belgeleriyle hesabın kapatıldığı belirtilerek, eylemine uyan ve özel belgede sahtecilik suçunu düzenleyen Türk Ceza Yasasının 345 inci maddesi uyarınca, bir yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin bu mahkûmiyet kararı tüm sanıklar tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 22 Kasım 2003 günü temyiz incelemesini tamamlayarak, yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle, özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin istem gibi onanmasına, sanıklar Bursa Milletvekili Emin Tutan ve Giresun Milletvekili Ali Temür hakkında, hükme yönelik temyiz itirazlarında, hüküm tarihinden sonra, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde milletvekili seçildikleri ve yasama dokunulmazlığı kazandıkları anlaşılan sanıklar hakkında, Anayasanın 83 üncü maddesi uyarınca yargılama yapılamayacağından, yargılama faaliyetinden olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi, dokunulmazlıkların kaldırılmasına bağlı olmakla, evrakın tefrikiyle Adalet Bakanlığına sunulmak üzere, gereğinin mahkemesince takdir ve ifası için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.

İşte, değerli milletvekilleri, bu iki sayın milletvekiliyle ilgili dosya, böyle bir süreçten geçerek Karma Komisyona gelmiş, Karma Komisyonda da, belirttiğimiz gibi, kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, böyle bir ertelemenin, kamu yararıyla, kamu yararı anlayışıyla, hak ve adalet duygusuyla bağdaşır bir yanı olabilir mi? Bu sayın milletvekilleriyle birlikte mahkûm olan ve neredeyse bire bir aynı konumda olan 68 kişinin cezası Yargıtayda onanacak, bu kişilerin, Sayın Erbakan hariç, cezaları infaz edilecek, bu iki arkadaşımız, dokunulmazlık zırhı nedeniyle milletvekili sıralarında oturmaya devam edecek, üstelik, mahkûmiyete konu suç, herhangi bir suç değil; Anayasanın 76 ncı maddesinde yer alan ve milletvekili seçilmeye engel yüz kızartıcı suçlardan özel evrakta sahtecilik suçudur. Görüldüğü gibi, bu arkadaşlarla ilgili suçlama salt bir iddiaya, müfettiş raporuna, savcılık soruşturmasına dayanmıyor, onun da ötesinde, ağır ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararına dayanıyor.

Son günlerde, hakkındaki dokunulmazlık dosyaları gündeme gelen birkısım sayın AKP milletvekilleri, gerek Genel Kurulda gerekse kamuoyuna dönük savunmalarında, her ne kadar haklarında böyle bir dosya ve suçlama varsa da "bu dosyada benim konumumda olan diğer sanıklar hakkında mahkeme beraat kararları verdi" biçiminde savunma yapmaktadırlar. Böyle bir savunmanın cezaların şahsîliği ilkesi uyarınca hukukî bir geçerliliği olmamakla birlikte, bu mantıkla, yani, AKP mantığıyla Sayın Mehmet Emin Tutan'ın ve Sayın Ali Temür'ün durumu daha vahim bir hal almaktadır; çünkü, bu iki milletvekiliyle durumları bire bir aynı olan ve birlikte ağır cezada mahkûm olan 68 kişinin cezası onanmış ve kesinleşmiş bulunmaktadır. Bu ağır tablo karşısında bizim önerimiz, bu iki sayın milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak, Yargıtay aşamasına kadar gelmiş olan yargı sürecinin işlemesine olanak sağlanmalıdır.

Bu sıralarda millet adına görev yapabilmek için, millet adına karar verme yetkisine sahip mahkeme huzuruna çıkıp, aklanmak gerekir. Şayet, bu arkadaşlarımız Yargıtay süreci sonunda aklanabileceklerse, bunu engelleyerek, bu ağır ve yüz kızartıcı suç isnadıyla devam etmelerini istemek bu arkadaşlara haksızlık olacaktır. Aksine, Yargıtay süreci sonunda dosyanın diğer sanıkları gibi haklarındaki mahkûmiyet kararı onanacaksa, bu konumdaki arkadaşların dokunulmazlık nedeniyle milletvekili sıralarında oturmalarını sağlamak millete ve Yüce Meclise büyük haksızlık olacaktır; çünkü, Yüce Meclis, hakkında ağır suç isnatları, yüz kızartıcı suç isnadı bulunanlar için bir sığınma evi değildir; adaletten kaçanların sığınma yeri hiç değildir.

Bu nedenlerle, Grup önerimizin kabulü yönünde oy kullanılacağını umuyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen Hatay Milletvekili Sadullah Ergin.

Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - "Yalan" mı diyeceksiniz bakalım. Asılsız iddia mı bunlar?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sabredersen görürsün.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Haftalardır dikkatle takip ediyorum. Her hafta, ısrarla, bu konu tartışılıp bu Genel Kurulda oylanmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi, Mecliste bulunan dokunulmazlık dosyalarının dönem sonuna bırakılmasına dair Karma Komisyon kararlarının Genel Kurulda okunmasından sonra, itirazlarla, bunları, her hafta, belli sayıda, Genel Kurulun gündemine getiriyor.

Değerli arkadaşlar, bundan önceki konuşmalarda, tartışmalarda, bunun tarihçesiyle ilgili birtakım bilgileri sizlerle paylaştık. Onları bir hatırlamak gerekirse, dokunulmazlık müessesesinin Türk siyasetine, Anayasamıza giriş tarihinin çok eskilere dayandığını geçtiğimiz haftalarda konuşmuş idik. En son 1924 Anayasasından hükmü sizlerle paylaştım; ama, 1876'ya giden, Kanunuesasîlere dayanan kökeni olduğu da, bu hadisenin, bir vakıadır. Dolayısıyla, yüz yılı aşkın bir süredir hukuk sistemimizde var olan bu müessesenin, özellikle son iki yılı aşkın sürede, muhalefet partisi tarafından sürekli gündeme taşınmak istenmesinin arka planını konuşmamız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, hem Kanunuesaside var olan hem de 1924 Anayasasına bizzat Cumhuriyet Halk Partisi tarafından konulmuş bulunan milletvekilliği dokunulmazlık müessesesi bugüne kadar süregelmiş, bu Meclisin kurulduğu günden bugüne kadar, hiçbir dönemde, dokunulmazlık konusunda, şu son iki yıldır gösterilen gayretler gösterilmemiş arkadaşlar. Buna ilişkin ikinci bir örnek gösterme şansımız yok.

Şimdi, her hafta bu konuyu buraya taşıyan değerli muhalefet temsilcilerine şunu sormak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin 1924'ten bugüne kadar...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) -1924'te mi yaşıyorsun daha?!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - İktidar ve muhalefet olduğu süre içerisinde bu konu şimdi mi aklına gelmiştir; son iki yıldır mı bu dokunulmazlık konusu Cumhuriyet Halk Partisinin temel konusu olmuştur? Bu sorunun cevabına ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlar...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Lehinde söz istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dosyaları araştırırsanız, görürsünüz!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli Milletvekilim, biraz sabrederseniz... Sizin temsilciniz konuşurken biz gayet saygıyla dinledik.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibin sözünü kesmeyelim.

Buyurun Sayın Ergin.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Burada konuşacağız, konuştuğumuzun cevabına da tahammül edeceğiz, bu, demokrasinin en temel prensibi.

Değerli arkadaşlar, 1924 ile 1949 arasında, Cumhuriyet Halk Partisinin tek parça bir iktidarı var; hiç kesintisiz. Yirmibeş yirmialtı yıllık bu dönemde...

Sayın Hatip biraz önce şunu söyledi: "Bu dokunulmazlık müessesesinin var olması, hem zanlı olan vekillere hem de millete yapılacak büyük bir haksızlıktır" dedi. Sayın Vekilime şunu soruyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, 1924-1949 arasında tek başına iktidar olduğu dönemde bu haksızlığı niye gidermedi acaba?(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Ya da... Ya da...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sataşma var, sataşma!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, lütfen... Hatibin sözünü kesmeyelim lütfen.

Buyurun Sayın Ergin.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, bu arkadaşlarımız herhalde kendileri konuşacaklar, karşı taraf da dinleyecek, bir şey söylemeyecek, böyle bir Meclis arzu ediyorlar zannediyorum.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - O zaman yolsuzluk mu vardı!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O zamanki Meclis tertemizdi.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yolsuzluk o boyutta değildi.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tarihi de tahrif ediyorsunuz. Doğru konuşun, doğru şeyler söyleyin.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Lütfen... Gelir, bu kürsüden cevabınızı verirsiniz; ama, bu en basit kuralı bile ihlal etmeyelim lütfen.

BAŞKAN - Sayın Ergin, Genel Kurula hitap eder misiniz.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Seksen yıl geride o kafa, seksen yıl geride...

BAŞKAN - Sayın Çetin...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - 1924 ile 1949 arasında sicile baktın mı, sicile?..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sicile baktım.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sicilleri tertemizdi onların.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi söyleyeceğim; o, sicili temiz milletvekillerimizi de buradan söyleyeceğim size.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sizinkiler kadar var mı acaba!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Lütfen, dinleyin.

Değerli arkadaşlar, Meclis arşivimiz, maalesef, eski tarihler itibariyle çok zengin değil; ama, özel tutanakları araştırmak suretiyle bir kısmına ulaştım. Bakınız, 1928'de Ali Rıza Bey, Cebeli Bereket Mebusu; 1928'de Fikret Onuralp, Bilecik Milletvekili; 1928'de İhsan Bey, Cebelitarık Milletvekili; 1935'te Ali Saip Ursavaş, Urfa Milletvekili; 1942'de Rafet Ulgen, Urfa Milletvekili; 1942'de Hasip Ahmet Aytuna, Tokat Milletvekili; Reşat Aydınlı, Denizli Milletvekili; Sadık Aldoğan, Afyonkarahisar Milletvekili... Liste uzayıp gidiyor.

Yani, bu olay, sadece günümüzün hadisesi değil. Ben, şurada, son 11 dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekilleriyle ilgili sayısal olarak bilgileri sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 1961-1965 döneminde 265 dosya gelmiş Meclis Başkanlığımıza, 127 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması istenmiş; 1965-1969 döneminde 392 dosya gelmiş, 129 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması istenmiş; 1969-1973 döneminde 263 dosya gelmiş, 128... Böyle geliyor, 235 dosya, 126 milletvekili; 312 dosya, 177 milletvekili. Bunların en düşüğü 1983-1987 dönemine ait; 115 dosya, 81 milletvekili; ama, onun dışındakilerin tamamı, 300 dosya, 264 dosya, 154 milletvekili, 138 milletvekili...

Geldik 22 nci Döneme; bu döneme.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Partilere göre dağılımı ne? Partilere göre dağılımını da söyle.

AHMET IŞIK (Konya) - Sabret... Sabret...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben burada parti ayırımı yapmıyorum; muhatabımız milletvekilleri.

22 nci Dönemde, 183 dosya, 109 milletvekili. Bunların da önemli bir kısmı, bildiğiniz gibi, seçim suçları ve sair suçlar.

ATİLLA KART (Konya) - Dolandırıcılığı ne yapacağız, hırsızlığı ne yapacağız, yolsuzluğu ne yapacağız, zimmeti ne yapacağız?!

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen...

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sadece şu son 11 yasama döneminde ortalamalar ortada.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Konuştuğumuz dosya, yüz kızartıcı bir suç...

SADULLAH ERGİN (Devamla) - 22 nci Dönem Parlamentonun ortalaması, dosya sayısı itibariyle de, hakkında dosya bulunan milletvekili sayısı itibariyle de, son dönemlerin en düşük dosya sayısı ve milletvekili sayısı bu döneme ait. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kaldıralım o zaman.

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...

ATİLLA KART (Konya) - Neyi savunuyorsun, açıklar mısın?

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben bunu söylemek istemiyorum; ama, bu tahammülsüz tavrı anlamakta zorluk çekiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, tarihteki gerçekler, rakamlar, sayılar sizi niye bu kadar rahatsız ediyor?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Savunduğun şeye bak! Hırsızlığı savunuyorsun, yolsuzluğu savunuyorsun!..

BAŞKAN - Sayın Çetin... Sayın Çetin...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Niye rahatsız olacağız; bizim aptesimizden şüphemiz yok.

BAŞKAN - Sayın Ergin, buyurun; Genel Kurula hitap edin.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz hafta şunları ifade etmiştim. Bizlerin, milletvekili olarak sadece bu dönemi temsil gibi bir görevimiz yok. Şu Parlamentonun, bu milletin emaneti olarak bize teslim edildiğinin bilinciyle hareket etmek zorunluluğundayız.

Bu müessese, Türk siyasetine girdiğinden bu yana, hiçbir dönemde dedim, şu iki yıllık süreç kadar, milletvekillerinin, şu Parlamentonun elini zayıflatacak, milletvekilliği kurumunu yıpratacak bir gayret tarihimizde hiç gözükmemiş. Ben bunu, buradan, hem sizlerin hem milletimizin nazarı dikkatine sunuyorum.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Korumaya çalışırsanız, milletvekilliği yıpranır tabiî.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, iktidar olduğunuz dönemde, muhalefet olduğunuz dönemde bunları hiç gündeme getirmeyeceksiniz, taa ki, AK Parti tek başına iktidara geldiğinde, bunları her gün dile getireceksiniz.

ATİLA EMEK (Antalya) - Niye korkuyorsunuz?!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bizim endişemiz şahsımızla ilgili değildir. (CHP sıralarından gürültüler) Bu Parlamentodan bizler geçip gittikten sonra, bizlerden sonra gelecek olanların da hukukunu korumak adına yapıyoruz bunu. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibin sözlerine niye tahammül edemiyorsunuz?! (CHP sıralarından "Ediyoruz" sesleri)

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Milletimizin verdiği emanete uygun hareket etmek adına yapıyoruz bunu. Halkın iradesinin tecelli ettiği bu Meclisin, egemenliğin kaynağı olduğu gerçeğini sarsmamak adına bunu yapıyoruz. Hemen size şunu hatırlatayım: Benzer türde dokunulmazlıkları olan kurumların yetkilileri, o kurumların başında bulunan zevat, kendi müessesesine bir eleştiri geldiği zaman sonuna kadar orayı korumak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Yargıtayla ilgili örneği size geçen hafta sundum. Aynı örnekleri tekrar etmek istemiyorum; ancak, millet adına vekâleten yürüttüğümüz bu emanete yapacağımız en büyük kötülüktür bu konunun devamlı gündemde tutulması diye hatırlatıyorum ve milletin hukukunu korumak adına Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine ret oyu kullanacağımızı ilan ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Her hafta 2 dosya!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Önerinin lehinde söz isteyen Kemal Anadol.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan değerli Grup Başkanvekili arkadaşımı çok dikkatle dinledim. Kendisini, birlikte mesai yaptığımız için, her zaman iyi niyetle, sevgiyle, saygıyla karşılayan bir arkadaşınızım, bundan sonraki siyasal yaşamında da başarılar dilerim. Ancak, siyasal geçmişimiz hakkında biraz daha bilgi ve tecrübe kazanırsa, bundan sonraki siyasal yaşamında da o kadar başarılı olur. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Tecrübesinden sana ne?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anlatayım, anlatayım efendim...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hemen, böyle, bakın, bir şey söylemedim, kimseye bir şey demedim, niye rahatsız oluyorsunuz?! İsabet aldı herhalde!.. İsabet aldı herhalde!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Anadol, Genel Kurula hitap eder misiniz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - İsabet aldı herhalde!.. Sayın Yergök'ün konuşması isabet kaydetti herhalde.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet, isabet aldı!..

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Yaranıza değdiği zaman niye gocunuyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ama, bakın, hiç dinlemiyorsunuz ki!

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ama, beni dinleyin lütfen... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Adamlarınız dinlemiyor ki, biz niye dinleyelim?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Grup Başkanvekilimizin belirttiği gibi, tek parti dönemi, cumhuriyet dönemimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin tek parti iktidarıdır; doğrudur ve sonradan, örneğin, Celal Bayar gibi, Adnan Menderes gibi, Türk siyasî yaşamında Demokrat Partiyi kurarak on senelik bir iktidarın liderleri olan kişileri de o dönemki Cumhuriyet Halk Partisi içinde bulunduruyordu; ama, tek parti dönemi olmasına karşın, otoriter bir sistem doğası gereği olmasına karşın şunu rahatlıkla söyleyebilirim, tarihi tetkik edenler de rahatlıkla söylerler: 1950'den günümüze kadar geçen kırkbeş elli senelik dönem içinde o zamanki denetim mekanizması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, tek partili Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha iyi işliyordu. Yavuz-Havuz davası... Şimdi karşımda benim söylediklerimi çok iyi anlayabilecek, benden daha iyi bilen Hocam karşımda, Sayın Nevzat Yalçıntaş.

AHMET YENİ (Samsun) - Demokrasi istiyoruz, tek parti değil.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sen ne istediğini bilmiyorsun Sayın Yeni.

BAŞKAN - Sayın Yeni, niye müdahale ediyorsunuz?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, bakınız... Bakınız... Ama, söylüyorum: Yavuz-Havuz davası olmuş tek parti döneminde, Yavuz'un tamirinde suiistimali olan Millî Savunma Bakanı o parti tarafından dokunulmazlığı kaldırılarak yargının önüne konmuş ve hapse atılmış; cezası infaz edilmiş. (CHP sıralarından alkışlar)

1946'da -bize idare hukuku derslerinde okuttular- Merhum Suat Hayri Ürgüplü, Cumhuriyet Halk Partisinin Gümrük ve Tekel Bakanı. Brezilya'dan kahve ithal ediliyor. Kahve ithalinde yolsuzluk söylentileri, söylentiyi de aştığı için devletin müfettişleri duruma el koyuyor. Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü "benim Bakanlığımda bir yolsuzluk olayı müfettişle araştırılırken, tahkik edilirken tahkikatın selameti bakımından bu koltukta oturmam ahlakî değildir" diyor, Bakanlıktan istifa ediyor ve Yüce Divanda yargılanıyor, aklanıyor, ileride 1963'te Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı oluyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru mu Nevzat Hocam?..

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Doğru.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi bunlar...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Tek partinin faziletlerini mi anlatıyorsunuz? Arkadaşlar milletin neler çektiğini biliyor.

K . KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi tek partiden laf açtı diye söylüyorum.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Tek partiden milletin neler çektiğini biliyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Arkadaşlar, tek partinin iyi mi kötü mü olduğunu tartışmıyoruz. Elbette demokrasi...

BAŞKAN - Sayın Çerçi... Sayın Çerçi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tek partiden söz açan sizin Grup Başkanvekiliniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Canım, bilin, ondan sonra konuşun.

BAŞKAN - Sayın Anadol, niye Genel Kurula hitap etmiyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Peki efendim, özür dilerim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yani, rahmetli Uğur Mumcu'nun sözünü tekrar etmek zorundayım.

AHMET YENİ (Samsun) - Muhalefet de lazım.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Fikir sahibi olmak için önce bilgi sahibi olun. Bilgi sahibi olmadan bu kürsüye gelmeyin. Sonra ben doğrusunu söylerim, mahcup olursunuz. Onu söylemek istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Muhalefet de lazım.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir ikinci yanlış şudur: Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylülde kapatılmış -tarihten bahsediyoruz madem- 1992'de açıldığında... Burada çok değerli arkadaşlarım var. Başta Hasan Fehmi Güneş, Ziya Bey Adana İl Başkanıydı; sıralayabilirim... Grubumuzda çok eski arkadaşlarımız var; Ali Rıza Bodur, Halil Akyüz, diğer arkadaşlarım... Biz, 1992'de Cumhuriyet Halk Partisinin yeniden siyaset sahnesine çıktığı gün, söze dokunulmazlıkla başladık, siyasî ahlakla başladık, siyasî ahlak kanununu sunduk Meclise ve milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasını 1992'den itibaren... Daha evvelki tezlerimiz de belli; ama, 1992'den itibaren -soru sorulduğu için- bugüne kadar ısrarla, hiç ilkesel bir ödün vermeksizin, hem eylem bakımından hem düşünce bakımından hem de bu Meclis kürsüsünde ifade bakımından 1992'den beri söylüyoruz. O zaman AK Parti yoktu değerli arkadaşım. Yani "AK Parti kurulduktan, Meclise girdikten sonra mı dokunulmazlık aklınıza geliyor" iddianız da, maalesef, havada kalan bir iddiadır. Meclisin tutanaklarına bakın, 1992 tarihinden bu yana dokunulmazlıktan, milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasından, kısıtlanmasından en fazla söz eden, başta Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı, yöneticileri ve milletvekilleridir. Bakın, Meclis tutanakları emrinizde. Hep elektronik oldu artık, gayet kolay tedariği; dokunulmazlığa bastırın, kimler konuşmuş, çıkacak ortaya. O konuda, Cumhuriyet Halk Partisine kimsenin dil uzatmaya, bir şey söylemeye, kusur bulmaya hakkı olduğunu sanmıyorum; öyle bir hak var zannediyorsanız yanılırsınız, hiç tavsiye etmem, hiç tavsiye etmem.

İki: Tabiî, günümüze geliyoruz şimdi. 3 Kasım öncesi, meşhur Arena Programı. Sayın Deniz Baykal ile Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın karşı karşıya olduğu, bütün milletin nefesini kısarak izlediği, sokakların bomboş olduğu, seçimden evvelki en büyük televizyon programı. Sayın Deniz Baykal, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına dönerek -tabiî, hem Cumhuriyet Halk Partisi hem Adalet ve Kalkınma Partisinin en büyük iddiası, 3 Kasım öncesi, yolsuzluklar; "Türkiye yoksullaşmıştır; bu yoksullaşmanın en büyük sebebi yolsuzluktur." İki parti de bunu söylüyordu; doğrudur da bu, halen doğrudur- Deniz Baykal, Sayın Tayyip Erdoğan'a dönerek "bu yolsuzlukları önlemenin, yoksulluğu önlemenin sebebi, yolsuzluğu ortadan kaldırmaktır, doğrudur; ama, bunun da en önemli ayracı, amentüsü, milletvekili dokunulmazlığının sınırlanmasıdır; sadece, düşünceye, söze, kürsüdeki ifadeye indirgenmelidir; milletvekili, adi suçlarından ve Türk Ceza Kanunu kapsamındaki suçlarından dolayı dokunulmazlık zırhına bürünmemelidir; ne diyorsunuz? Sizin bir ifadeniz yoktu; biz, seçim bildirgemize aldık, her milletvekili adayından, noterden taahhütname alıyoruz" deyince -ben, dün gibi hatırlıyorum- Sayın Erdoğan da "seçim bildirgemizde yok; ama, programımızda var. Biz de sizden geride değiliz. İktidara gelirsek, biz de, dokunulmazlık konusunda sizin gibi davranacağız" diye beyanda bulundu Arena Programında. Arena Programında...

AHMET IŞIK (Konya) - Ama, bütün olarak, sadece Parlamento değil...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bütünü yarımı yok, izleriz bandı, alırız.

BAŞKAN - Sayın Işık... Lütfen... Lütfen, Sayın Işık...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Daha geniş kapsamlı dedi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, yahu, darında anlaşamadık...

Peki, Meclise geldik, anlaşamadık. Neden anlaşamadık onu da bilmiyorum ya... Bu, geri adımdır sizin için, söylediklerinizi unutmaktır. Polemik yaratmak istemiyorum. Mevcut sistem nedir; mevcut sistem şudur: Anayasa ve Adalet Karma Komisyonuna milletvekillerinin dosyaları gelir, komisyon inceler, bazılarınınkini dönem sonuna bırakır -şimdiye kadarki tatbikat öyle- lüzum gördüklerini -az da olsa- getirir Genel Kurula, dokunulmazlık kalkar, o milletvekili arkadaş yargının önüne, huzuruna çıkar.

Şimdi, siz ne yapıyorsunuz; eylemli bir suç işliyorsunuz, İçtüzük suçu. Gelen herkesi, yani, ben yargılanmak istiyorum diyen Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanını, milletvekillerini, bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırın diye size yalvaran CHP'li milletvekillerinin dosyalarını bile dönem sonuna bırakmaya ne hakkınız var arkadaşlar! Siz ne yaparsanız yapın, bizim arkamıza saklanmayın, saklanmayın! (CHP sıralarından alkışlar) Kaldırın bizimkileri diyoruz, onu da kaldırmıyorsunuz. O zaman, ortaya çıkan gerçek şudur: Gocunacak yaranız var, gocunacak yaranız var.

Şimdi, Sayın İdris Naim Şahin ve Sayın Abdullah Gül -bundan evvelki, onların dosyaları konuşulurken- "bizim emsallerimiz... Biz milletvekiliyiz; ama, aynı davadaki emsallerimiz beraat etti" dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, Sayın Ziya Yergök'ün buraya getirdiği dosyada, Giresun ve Bursa Milletvekillerinin tamamı, bidayet mahkemesinde mahkûm olmuş, dosya Yargıtayda. Tam tersi...

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Hepsi de onanmış.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hepsi de onanmış. O zaman, bu arkadaşlar adaletten kaçıyor! Adaletten kaçıyor! Siz "AK Parti" sözcüğüne layık olabilmek için, önce, adaletten kaçmayacaksınız. Ben de, o zaman, göğsümü gere gere size AK Parti diyeceğim. Bu kaçış devam ettiği sürece, kısaltılmış isminiz "adaletten kaçanlar partisi" olacaktır.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Yakışmıyor Sayın Başkan...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ayıp! Yakışıyor mu Başkan?! Yakışmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

19 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve önerge işlemine başlanmıştı.

Şimdi, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve arkadaşlarının önergesini, hatırlatmak için tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin (c ) bendi olarak; (d) bendinden sonra gelmek üzere ise aşağıdaki bentlerin (e) ve (f) bentleri olarak eklenmesini ve bu suretle bentlerin yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Halil Ürün

Recep Koral

 

Ankara

Konya

İstanbul

 

Mehmet Mehdi Eker

 

Niyazi Pakyürek

 

Diyarbakır

 

Bursa

 

"c) 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

Bu Kanun uyarınca imzalanan ikraz, kredi ve hibe anlaşmalarında atıfta bulunulan bağımsız denetim görevini, Hazine Kontrolörleri Kurulu da uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına uygun olarak yerine getirir.

e) 17 nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen (C) bendi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

C) Bu Kanun hükümlerine göre;

1) Savunma ve güvenlik amaçlı kredi ve hibe anlaşmaları ile bu Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca imzalanan hibe anlaşmaları ve 10 uncu maddesi uyarınca imzalanan borç verme ve yeniden yapılandırmaya ilişkin anlaşmalar,

2) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar haricindeki herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan kredilere ilişkin olarak imzalanan anlaşmalar,

3) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla imzalanan ekonomik ve ticarî mahiyetteki anlaşmalar çerçevesinde program veya proje kredisi amacıyla sağlanan ve münhasıran anapara, faiz ve diğer finansman giderlerinin geri ödenmesini düzenleyen kredi anlaşmaları,

Resmî Gazete'de yayımlanmaz.

Yukarıda belirtilen anlaşmaların dışında bu Kanun hükümlerine göre yapılan diğer anlaşmalar Resmî Gazete'de yayımlanır.

f) Geçici 7 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 8.- İstanbul İlinin maruz kaldığı deprem riski nedeniyle oluşması muhtemel hasarların önlenmesi ve depreme karşı tedbir ve hazırlık amacıyla oluşturulacak projelerin finansmanı için herhangi bir dış finansman kaynağından Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağlayacağı kredileri, genel bütçe dışında kalan kamu kurum ve kuruluşlarına karşılıksız tahsis etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu Kanunun 14 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarının genel ve katma bütçeli kuruluşlara ilişkin hükümleri bu maddeye istinaden sağlanacak krediler için uygulanmaz."

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesine (g) bendi olarak aşağıdaki metnin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Akif Gülle

Nusret Bayraktar

 

Ankara

Amasya

İstanbul

 

Mehmet Mehdi Eker

 

Mustafa Elitaş

 

Diyarbakır

 

Kayseri

 

"g) Geçici 8 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Geçici Madde 9.- Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce, Müsteşarlıkça bu Kanun uyarınca borçlu veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne ilişkin olarak başlatılan işlemler kapsamında, ilgili anlaşmaların imzalanmasından önce veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak kanunî düzenlemelerin tamamlanmasından önce doğmuş ve peşin ödenmesi gereken komisyon, taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükler hakkında da bu Kanunun 14 üncü maddesinin değişik onuncu fıkrası hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım Sayın Gündüz?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut mevzuata göre, dışborç anlaşması imzalanmadan önce doğmuş komisyon, taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülüklerin bu anlaşmalar imzalanmadan ödenmesi mümkün bulunmamaktadır.

Ancak, istisnaî olmakla birlikte bu tür ödemelere ilişkin yükümlülükler dışborç veren kuruluşların kendi kurallarına göre başlayabilmektedir. Bu durumda, ya mevcut mevzuata göre, bu tür ödemelerin yapılamaması ve dolayısıyla bu tür borç verenlerden dış finansman sağlanamaması ya da bu kuruluşlarla ödeme konusunda ihtilaf yaşanmasına sebep olunmaktadır.

Önergenin amacı, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önceki bir tarihte doğmuş komisyon, taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülüklerin yerine getirilmesine de imkân tanımaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum; aynı zamanda karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.17

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.-Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 19 uncu maddesi üzerinde verilen Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayın milletvekilleri, oturur musunuz lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hemen gidecekler, ayakta duruyorlar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Emaneten geldiler de...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Maddeye en aykırı olan ve son önergeyi okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin (a) bendindeki "üçüncü fıkrasının sonuna 'Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan olan alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz' cümlesi" ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 9.3.2005

                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN -  Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Anadol, önerge üzerinde konuşacak mısınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının 19 uncu maddesinin (a) bendinin ikinci cümleciği ile Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)ndan olan alacakları hakkında 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlemesi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmayacağı hükmü getirilmektedir. Anılan üçüncü fıkra hükmüne göre ikrazen verilen senetlerden kaynaklanan Hazine alacaklarının silinmesi halinde bu tutarlar yılı bütçesine ödenek konmak kaydıyla bütçeye gider olarak kaydedilir.

Ayrıca, 5018 sayılı Kanun hükümlerine göre de bütçede saydamlık esastır. Tasarıyla getirilen hüküm, 4749 sayılı Kanunun temelini ve bütçede saydamlığı sarsan, ortadan kaldıran bir düzenlemedir.

Bu nedenlerle anılan hükmün tasarı metninden çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Şimdi, 19 uncu maddeyi kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi 20 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 20.- 6.6.2002 tarihli ve 4760 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4.- 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun kapsamına alınan kuruluşlara ait malların, aynı Kanun hükümleri kapsamında devredilmesi halinde vergiyi doğuran olay, bu malların devralanlar tarafından tesliminde gerçekleşir ve özel tüketim vergisinin mükellefi bu teslimi gerçekleştirenlerdir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 20 nci maddesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen yasaları zaman zaman değiştirmek, yenilemek, eksiklerini gidermek veya güncelleştirmek elbette hepimizin aslî görevlerindendir; ama, bunu yaparken, bu değişikliklerin nedenlerini, topluma veya toplumun temsilcilerine anlatma gereği yok mudur? Yani, bir kanunu değiştiriyoruz, bunu niye yapıyoruz, eksiği nedir diye anlatma gereği duyuldu mu ve bizlerin, milletvekili olarak, anlama imkânımız oldu mu acaba? Gerek Plan ve Bütçe Komisyonu gerekse ondan önceki altkomisyonlarda görev alan arkadaşların dışında kaç kişinin bu taslağı inceleme imkânı oldu, doğrusu çok merak ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hepinize soruyorum: İçimizden kaç kişi, gerçekten, bu yasalar, kanun hükmünde kararnameler yumağını tam olarak inceleme imkânı buldu ve yeni düzenlemelerin toplumu nasıl etkileyeceğini biliyor? Bakın, bu "torba yasa" dediğimiz tasarıda, işte, geçen gün geri çekilen, özellikle, bugünlerde Tokat Sigara Fabrikasını da ilgilendiren madde dahil birçok önemli madde var. Peki, toplumu bu kadar ilgilendiren, büyük tartışmalara neden olan bir değişikliği, neden, sıradan bir değişiklikmiş gibi bir yasa tasarısının içine sıkıştırıp geçirmeye çalışıyoruz?! Bir kere, bu ve buna benzer önemli yasaların Meclis gündemine getiriliş şekli bile insanın kafasında şüpheler uyandırıyor. Hele, 22 nci Dönemin başından beri, Bakanlığıyla ilgili yasa tasarıları gündeme geldiği zaman bu tasarıları şiddetle savunan ve hatta, zaman zaman muhalefetle alay eden Sayın Maliye Bakanının, söz konusu madde görüşülürken ve geri çekilirken takındığı tavır gerçekten ilginç ve üzerinde ayrıca durulması gereken bir davranış biçimidir.

Değerli arkadaşlar, bu torba yasanın içinde, gerçekten toplumumuzu yakından ilgilendiren ve insanlarımızın merakla beklediği birçok konu vardır. Örneğin, Tekelin Tokat Sigara Fabrikasına alınan makinelerin yeni mi eski mi olduğu veya piyasa değerinden çok yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı başlıbaşına tartışılması gereken bir konudur; çünkü, ayrıca ele alındığında, ülkemizde tütün ve Tekeli özelleştirme meselesi de enine boyuna tartışılabilecek, kamuoyu da aydınlanmış olacaktır.

Yine, 52 000 muhtarımızın özlük haklarını ilgilendiren ve değerli bir milletvekili arkadaşımızın bu hususta hazırlamış olduğu kanun teklifi ayrı bir oturumda ele alınmalı ve eğer bu konuda hükümetin farklı önerileri varsa, bu torba yasa tasarısında olduğu gibi değil, yüce milletimizin gözleri önünde açıkça tartışılmalı ve bir sonuca bağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 20 nci madde, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa geçici bir madde eklenmesiyle ilgilidir. Bu maddeyle, 24 Kasım 1994 tarihinde çıkarılan Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine İlişkin 4046 sayılı Kanun kapsamına alınan kuruluşlara ait malların -bu mallardan kasıt, fabrikanın özelleştirilip devredilmesi sırasında depolarında bulunan mamul veya yarı mamul malların- satışından doğacak olan Özel Tüketim Vergisinin mükellefini belirlemektir. Aslında, Tekelin satılması durumunda, depolarda bulunan stoklarla ilgili, ÖTV kapsamına giren 4046 sayılı Kanun kapsamında devredilmesi halinde, vergiyi doğuran olayın bu malların devrinde değil, devralanlar tarafından teslimi aşamasında gerçekleşmesi ve Özel Tüketim Vergisi mükellefinin de, bu şekilde devraldığı malları teslim edenler olması amacıyla, malların tesliminde gerçekleşen vergiyi doğuran olay bir sonraki teslim aşamasına kaydırılarak, bu mallarla sınırlı olmak üzere, ÖTV mükellefinin, özelleştirilen kuruluşun mallarını devralan kişilerin olmasına, 4760 sayılı Kanunun işleyişine yönelik bir düzenlemedir. Ancak, burada, bana göre, ÖTV'nin kimin tarafından ödeneceğinden önce, hangi kurumların özelleştirilmesi, daha doğrusu, özelleştirilmemesi gereken kurumların hangileri olması gerektiği, nedenleriyle birlikte belirlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, hükümetler, zaman içinde toplumun ihtiyaçlarının değişmesi veya çağın gereklerinden dolayı kendi yapısında birçok değişikliğe gidebilir. Dolayısıyla, iyi işlemeyen veya artık gereksinim duyulmayan kamu iktisadî teşekküllerini yeniden yapılandırabilir, kapatabilir, hatta satabilir; ancak, bunu yapmaya karar verirken öncelikle iki konuya çok hassasiyet göstermelidir. Bunlardan birincisi, o kurum ve kuruluşta istihdam edilenler ile bu kurumlara malı veren tüketicilerin, üreticilerin durumlarıyla bu değişime hükümetin ayrıca kendi hür iradesiyle karar verebilmesi gerekir. Örneğin, Tekeli özelleştirirken, binlerce Tekel çalışanının ve yüzbinlerce tütün ekicisinin önüne başka seçenekler koymak zorundasınız. Buradaki mesele, yalnız tütün ekicisinin durumu da değildir. Türk türü tütünün ekiminin yapıldığı arazi yapısı gözönüne alınmalıdır. Burada, başka nasıl bir tarım yapılacağına karar verilmeden ve hatta, ülkemizin birinci ve ikinci sınıf taban arazilerinde tütün ekimi yasaklanmadan Tekelin satılışına kesinlikle karar verilmemelidir. Aksi halde, kısa bir süre sonra, taban arazilerimizde, bizim için hayatî önem arz eden ürünlerin yerine tütün yetiştirildiğini görebiliriz.

Değerli arkadaşlar, Bitlis Sigara Fabrikası hükümetçe özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu fabrikada çalışan 266 kişi ve Bitlis'te tütün ekiciliği yapan 13 255 çiftçi umutsuz bir bekleyişe itilmiştir. Hükümet, bölge halkının, özelleştirme sonrası da tütün ekimine devam edebileceğini söylemektedir. Ayrıca, birinci sınıf taban araziler hariç, Bitlis İlinde, tütün ekimine yasaklanmış arazi de bulunmamaktadır; ancak, hepimiz biliyoruz ki, Tekelin özelleştirilmesi durumunda, zaman içerisinde, bu kuruluşları devralanlar ya bölgeden tütün alımından vazgeçeceklerdir ya da harmanlarını değiştirip birinci sınıf taban arazide yetiştirilebilecek Virginia tütününe yöneleceklerdir.

Değerli milletvekilleri, hükümetin ve bu Meclisin temel görevi, yalnız özelleştirmeden doğan vergi sorunlarını ortadan kaldırmak değil, halkı büyük bir baskı altında tutan ve hükümetiniz döneminde iyice ağırlaştırılan vergi yükünden de kurtarmak olmalıdır.

AKP İktidarının, yapılacak özelleştirmelerin olumsuz sonuçlarını, hem istihdam hem de ülkenin genel ekonomisine etkilerini değerlendirmesi gerekirken, bakın, hükümet ne yapmaktadır: Maliye Bakanlığı tarafından Başbakanlığa yeni bir kanun tasarısı gönderilmiştir son günlerde. Tabiî, bu, henüz Genel Kurul gündemine getirilemedi. Bu tasarıda, Özelleştirme İdaresine özel şirket kurma yetkisi verilmektedir; yani, kamu sektörünü özelleştirmekle görevli olan bir kamu kurumuna özel şirket kurma yetkisi verilmektedir.

Peki, bu şirketin amacı ne olacaktır? Amacı, çok açık ortadadır değerli arkadaşlar. Kamu personel rejimi dolayısıyla dilediği gibi kadrolaşamayan, dilediği atamaları yapamayan hükümetin, bu yasayı by-pass etme girişiminden başka bir şey değildir bu çaba. 657 sayılı Yasaya göre istediği kişileri istihdam edemeyen hükümet, Özelleştirme İdaresine kurduracağı özel şirketlere alacağı kişileri bir süre sonra yatay geçişle Devlet Personel Dairesine gönderecek, yani, özelleştirilecek kamu kuruluşlarının personeli için ayrılmış olan kadrolara kendi yandaşlarını dolduracaktır. Bu şirkete, hiçbir ölçüye, hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmaksızın, binlerce kişi alınabilecektir. Bu kişiler, kısa bir süre sonra da -yine anlattığım gibi- mekanizmayla, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına memur olarak transfer edilecekler ve orada istihdam edileceklerdir.

Devlet memuru olmak isteyenlere yönelik DMS, KPSS gibi çeşitli sınavlar açarak, bu sınavlarda aldıkları puan kriterlerine göre atama yapacağını açıklayan hükümet, bu sınavlara giren ve atama bekleyen onbinlerce gencimizin atamalarını da çeşitli bahanelerle yapamayacaktır.

Değerli arkadaşlar, hükümetin, Meclis gündemine, çiftçinin, esnafın, memurun vergi yükünü hafifletecek, insanlarımızın günlük yaşamını kolaylaştıracak yasa tasarılarını getirmesi düşüncesiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

II.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Anadol, Sayın Yücesan, Sayın Bayram Meral, Sayın Yergök, Sayın Akyüz, Sayın Koç, Sayın Tiryaki, Sayın Parlakyiğit, Sayın Emek, Sayın Işık, Sayın Ünlütepe, Sayın Ersin, Sayın Aslan, Sayın Küçükaşık, Sayın Şimşek, Sayın Bayındır, Sayın Çetin, Sayın Arz, Sayın İnce, Sayın Diren.

Sayın milletvekilleri, 20 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okuttum; salonda bulunuyorlar.

Yeterli sayıda sayın üye salonda olduğundan, yoklama yapacağım ve 3 dakika süre vereceğim.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.54

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.10

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının 20 nci maddesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.

II.- YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi 21 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 21.- 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 87 nci maddesinde sayılan kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında çalışan kamu işçisinin iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine mahkeme veya hakem tarafından karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine kesinleşen kararın işçiye tebliğinden itibaren on iş günü içinde işçinin yeniden işe başlamak için işverene başvurulması halinde; işyerinin kapanması ya da küçültülmesi veya dışardan hizmet alımına gidilmiş olması gibi hallerde işçinin tekrar işe başlatılmamasında kamu yararının bulunması durumunda, kamu işveren vekili bu işçiyi işe başlatmayarak kararda hükmedilen tazminatı, boşta geçen süreye ilişkin ücreti ve diğer hakları ödeyebilir. Bu fıkra hükmüne göre yapılan ödemelerden kamu işveren vekili şahsen sorumlu tutulmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 21 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir konuyu özellikle arz etmek istiyorum. Hükümet olduktan bugüne kadar, işçi yararına, memur yararına, emekli yararına, esnaf yararına, çiftçi yararına, köylü yararına hiçbir madde, hiçbir kayda değer yasa getirmediniz ve binlerce insanın işinden olmasına neden oldunuz.

Şimdi, yine, bir yasa tasarısı getirdiniz. 10 000 polis memuru alacağız, gaspçıların, vurguncuların, çanta kaçıranların önüne geçeceğiz. Saygıdeğer milletvekilleri, bununla sorunları çözemezsiniz. Sorunu çözmek istiyorsanız, bu ülkede çivi çakın, işyerleri açın, üretimi sağlayın, o çanta kaçıran gençlere iş kapısı açın. Bunun yolu budur değerli arkadaşlarım; ama, maalesef, IMF'nin isteklerine uyarak, bunları bir tarafa bırakıyorsunuz, onun arkasından, böyle, çalışanları nasıl kapı dışına koyarım, onun yollarını arıyorsunuz.

Bakın, daha geçen hafta, Tokat Tekel Fabrikasıyla ilgili bir maddeyi geri çektiniz. Saygıdeğer arkadaşlarım, hükümetsiniz. Tütün Üst Kurulu mu yetkili, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti mi yetkili? Eğer, oraya makine getirmişseniz, hakikaten, onun yeniliğine inanıyorsanız, Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanı olaya tavır koyar; yok, böyle uydurma laflarla "efendim, mahkeme açılmış..." Nerede mahkeme açılmış, kim açmış; Tekel Genel Müdürü. Kime bağlı Tekel Genel Müdürü; Maliye Bakanına. Açar, talimatını verir, davayı geri çektirir, bir talimat daha verir, o makineleri faaliyete geçirir. Ondan sonra da, burada, bazı arkadaşlarım, işte falan şirketin sigaralarının yaşama geçmesi için el kaldıranları kıramaz. Bunları yapın bunları. Bunları yapamıyorsanız, kendinize de yazık ediyorsunuz, ülkeye de yazık ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa maddesi... Bakınız, 1475 sayılı Yasayı tahrip ettiniz. İşin acı tarafı, geçen dönemlerde, geçen Mecliste Saadet Partisinden milletvekili olan, o yasanın çıkması için çıkıp kürsüde konuşan sayın milletvekilleri bu dönem sizden milletvekili oldu. Ne oldu biliyor musunuz; bu sıralar çıktı, geçen dönem konuştuklarının tersini konuşmaya başladı. Çok acı değil mi?!

Değerli arkadaşlarım, şimdi, neyi getiriyorsunuz... Bu yasada o kadar tahribat yaptınız ki... Şimdi, burada bir tahribat daha getiriyorsunuz. Eğer işveren... Kim işveren; özel sektör değil, kamudan bahsediyoruz, devletten bahsediyoruz. Eğer işçi -ki, hakkı vardır- yüz kızartıcı bir suç işlemişse, amirine karşı gelmişse, sürekli işe gitmemeyi alışkanlık haline getirmişse veya işyerine zarar verici faaliyetlerde bulunmuşsa, bunlardan dolayı, iş aktini, işverenin feshetme yetkisi var. Şimdi, burada başka bir şey yapıyoruz değerli arkadaşlarım; şayet, bir gerçeğe dayanmayan nedenlerle iş akti feshedilmişse, işçi, ya tarafsız hakeme gidiyor veya yargıya gidiyor, karar alıyorsa, işveren bu kararı uygulamıyorsa değerli arkadaşlarım, işçiye dört ay ile sekiz ay arasında tazminat ödeme hakkı var yasanın 21 inci maddesinde.

Şimdi, burada yeni bir şey daha getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Getirilen ne; bakınız, burada diyor ki: Kamu kurum ve kuruluşlarında şayet işyeri kapatılırsa veya işyerinin oranı aza indirilirse veya dışarıdan iş alınırsa... Yani, dışarıdan, Karayolları, Köy Hizmetleri, Devlet Su işlerinde ne lazım; bir özel sektörden greyder, greyderi süren operatörünü de getirirsen buradaki işçinin işine son verirsin diyor. Tasarı bu değerli arkadaşlarım. Bunun şaka bir tarafı yok değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri. Ne yaptığınızın farkında mısınız?! Burada devlet işveren; bunu, özel sektör yapmıyor; devlet!..

Nedir bunun kusuru; hırsızlık mı yapıyor, ahlaksızlık mı yapıyor, işyerine zarar mı veriyor, amirine karşı mı geliyor!.. Sebep; efendim, işyerini azaltıyorum. Kim azaltıyor; devlet. Devletin görevi, işyerini azaltmak değildir; devletin görevi, işsize iş kapısı açmaktır. IMF'nin dediği gibi, "nerede iş bulursan bul" derseniz, gelecekte, 10 000 polis değil, 50 000 polis de alsanız, işte, o gaspçıların, o çanta kaçıranların önüne geçemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Bugün burada yapılan... Diyor ki, dışarıdan eğer iş alırsan veya işyerini küçültürsen... Ne yapacaksın; o insanı kapının dışına koyacaksın. O insan da mahkemeye gidecek; evet; karar alacak; karar aldıktan sonra, bunun o andaki tazminatını ödeyeceksin ve yargı kararına rağmen, işe döndürmeyeceksin diyorsunuz, şimdi şunu diyorsunuz.

Bunu yapan -getirdiğiniz bir nokta daha var- işveren vekili, yani, o müessesenin müdürü, müdür yardımcısı kim ise, onun hakkında herhangi bir tazminat davası açılmayacak. Seni göreyim aslan müdürüm diyecek; ne kadar işçinin işine son verirsen ver, ne kadar tazminat ödüyorsan öde, haklı olsun haksız olsun, senin hakkında herhangi bir soruşturma yapılmayacaktır.

Şimdi, bu ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; yapılır demiyorum. Bakınız, İzmit Belediyesine SEKA işçisini devrettiniz. Bir şey daha devrettiniz; Köy Hizmetleri işçisini de devrettiniz.

Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz ki, o belediyenin bu kadar yükü taşıma gücü yoktur. Ne olacaktır peki bunlar? Oturacak mı, para vereceksiniz; yok. İşte, bu yasa tasarısıyla, bunları, teker teker kapının dışına koyacaksınız. Nasıl koyarsınız biliyor musunuz; greyder operatörünü, dozer operatörünü götürürsünüz, çöpçü olarak görev verirsiniz; o zat da bunu yapmaz; yapmadığı zaman, işte, ona kapının yolunu gösterdiniz. Ne yaptınız biliyor musunuz, işte, bugün ayın 16'sı; Köy Hizmetleri gibi oturmuş, halkıyla kaynaşmış, köylüsüne hizmet götürmüş bir teşkilatı bugün sildiniz, attınız. Bugün ayın 16'sı. İşte, bu yasayı onun için getiriyorsunuz diye içimde ciddî kuşku var.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, bu yasalar gelirken, lütfen, bunları bir inceleyin ve incelettirin. Bu, çok ciddî bir olay. Yani, devlet diyor ki: "Sen mahkemeden karar da alsan, bilirkişiden karar da getirsen, ben seni işe başlatmam." Nerede kaldı hukuk devleti?! Nerede bu, hukuk devletinden bahsediyorsunuz ya! Şurada, getirdiğiniz yasa bu. Değerli arkadaşlarım, burada, iftira etmiyorum, açın okuyun. Yargı kararı getirse dahi, işe başlatmayan müdür hakkında o kişi dava açabilir; dava açarsa, bir tazminat hakkı doğabilir. İşte, diyor, "o tazminatı devlet olarak ben öderim, sen korkma, o işçinin işine son ver." Adil bu mu değerli arkadaşlarım?! Şimdi buna el mi kaldıracaksınız?! Vicdanınız müsterih olur mu, rahat eder misiniz?! Bu işçi, sizin de işçiniz, sizin de vatandaşınız değil mi! Yasa bu.

Benim şimdi sizden isteğim değerli arkadaşlarım; burada bir önerge verdim bu maddenin geri çekilmesi için. Zaten var burada değerli arkadaşlarım. Yani, doymadınız mı, bunu yazanlar doymadı mı!.. Bu kadar işçinin hakkını tahrip ettiniz.

 Bakınız, 4 üncü madde... Daha iki sene önce çıkardığınız yasa, 4857 sayılı Yasa, İş Kanunu. "İstisnaî hükümler

Deniz ve hava taşımacılığında bu yasa uygulanmaz." Değerli arkadaşlarım, 50 -dikkatinizi çekerim, 50 dahil- işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanmaz. Bir işveren düşünün -kötü niyet aramıyorum- işyerini 50-50 böldü... Bir zaman tasarruf teşvikte, konut edindirmede bunları yaşamadık mı! O zaman 10 kişiye kadar işçi çalışan yerlerde tasarrufu teşvik fonu, konut edindirme fonu kesilmezdi; birçok işveren, işyerini 10'ar 10'ar böldü ve bundan kurtuldu. Şimdi, 50'ye çıktı; 50 kişi çalıştıran işyerlerinde İş Kanunu uygulanmıyor.

Daha neler var; çağrıya göre iş maddesi var; yani, işi paydos ediyorsun, işin gereği işçiyi çağırıyorsun. Bir gün çalıştırırsın, on gün çalıştırırsın, altı ay çalıştırırsın... Bu hakkı verdiniz işverenlere. Yani, daha dünya kadar madde sayılır değerli arkadaşlarım. Bunlar yetmiyor mu muhterem arkadaşlarım?! Bunu kim yazıyor allahaşkına?! Bu kadar emek düşmanı, bu kadar işçi düşmanı bir insanı nasıl yanınızda barındırıyorsunuz?! Bu işçi bu ülkenin vatandaşı değil mi, memur bu ülkenin vatandaşı değil mi, emekli bu ülkenin vatandaşı değil mi!.. Ne yaptınız bugüne kadar bunlar için?! Hangisinin yüzünü güldürdünüz?! Emekli daha ucuz ekmek kuyruğunda... Çiftçi perişan. Biraz önce burada öğretmenlerin dertlerini dile getiriyordunuz. O zaman, alın hortumcudan, verin öğretmene.

Kamu yararından bahsediyorsunuz. Kamu yararını düşünüyorsanız... Burada kamu yararından bahsediliyor. Kamu yararını düşünüyorsanız, en büyük kamu yararı, talancıdan, vurguncudan alacağınız 50 milyar dolar duruyor orada; onu alsanız ya... Onlara gücünüz yetmiyor değil mi? Gariban bir işçiyi kapının dışına koyacaksınız... Tebrik ederim sizi. Ondan sonra AK Parti, işçiden, emekliden yana... Konuyu bir vicdanınıza sunun değerli arkadaşlarım ve bu maddeyi, sizden özellikle rica ediyorum değerli arkadaşlarım, geri çekin. Bu, ileride telafisi mümkün olmayan sorunlar yaratır, sıkıntılar yaratır. Her ne kadar özelleştirmeden dolayı bir taraflara dağıtıyorsanız işçiyi, bu maddeyle bunun kıyımı demektir; bunun kapıdan dışarıya bırakılması demektir. Böyle maddeleri hazırlayan, getiren kimse, değerli arkadaşlarım, lütfen -bunların kulağını çekin diyecektim, biraz kaba olur ama- bunları uyarın; aksi takdirde, gelecekte sizi sıkıntıyı sokar, bizi de sıkıntıya sokar.

Bu maddeyle yarın kapının dışına konan insanlar sizin gelip kapınızı çalmayacak mı? Ne diyeceksiniz? "Ben hırsızlık yapmadım, arsızlık yapmadım, amirime karşı gelmedim, işimi aksatmadım; ne hakla benim işime son verdin? Mahkemeden karar aldım, getirdim, bunu da uygulamıyorsunuz" dediği zaman, siz, hukuk devletinden, sosyal devletten bahsedebilir misiniz?! Bunun adı nedir o zaman değerli arkadaşlarım?! Sizden, tekrar, bir kez daha rica ediyorum: Değerli arkadaşlarım, bu maddeyi geri çekin; aksi takdirde, binlerce insanın, bu maddeyle kıyımı söz konusu olacaktır, binlerce insanın sokaklara inmesine neden olacaktır, binlerce insanın işinden olmasına neden olacaktır. Umuyorum ki, siz saygıdeğer milletvekilleri, böyle bir maddenin geçmesine müsaade etmezsiniz.

Zaten, İş Yasasında yeterince maddeler var değerli arkadaşlarım, yeterince maddeler var. Zaten, burada, birsürü... Yüz kızartıcı suç işliyorsa işine son veriyorsun, işine gelmiyorsa işine son veriyorsun, amirine karşı geliyorsa işine son veriyorsun, iş yerine zarar veriyorsa işine son veriyorsun. Daha ne istiyorsunuz, daha ne yapması lazım bu adamın?! Bunlar var bu yasada daha.

Buna rağmen, efendim, kamu yararına işine son verirse veya dışarıdan iş alırsam, daha ucuzsa, kamuda çalışan işçinin işine son veririm; işte, bu olmaz değerli arkadaşlarım! Burada insanların müktesep hakkı var. Şimdi, biri kalksa, maazallah, temenni etmiyorum, bizim hepimizin işine son verse, bunu kabul eder misiniz?! Bu, bunun gibi bir şey.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bununla ilgili bir önerge verdik. Önergede olay şudur; bu maddenin geri çekilmesidir. Umuyorum ki, AK Partili sayın milletvekillerimiz, yıllardır kamuda çalışmış, onuruyla çalışmış, alınteri dökmüş, amirine saygı duymuş, işyerinde üretken olmuş insanlara bu maddeyi reva görmez; bunu sizlerden bekliyorum.

Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Maddeyle ilgili 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 21 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Meral

M. Akif Hamzaçebi

Haluk Koç

 

Ankara

Trabzon

Samsun

 

Engin Altay

Halil Tiryaki

Yaşar Tüzün

 

Sinop

Kırıkkale

Bilecik

 

 

Atila Emek

 

 

 

Antalya

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşacak mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Meral.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bunların anlamaya niyeti yok, Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yumuşak konuşmaya gerek yok; evet, ben de ona katılıyorum aynen.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa madde 2: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Öyle midir sizce değerli arkadaşlarım; böyle midir?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne anladıklarına bağlı!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Böyleyse, bu yasada diyor ki; işçinin iş akti feshedilirse, tarafsız aracıya giderse veya yargıya gider karar alırsa, işbaşı yaptırılır. Şimdi, siz diyorsunuz ki, tarafsız aracıya da gitse, yargıya da gitse, getirse kararı, işbaşı yaptırmayız. Şimdi, sizin, Sayın Bakanın...

Biraz bu tarafa kulak verir misin; lütfen, rica ederim. Sizin yargı anlayışınız bu mu?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - Genel Kurula hitap edin!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben mahkemeden karar getiriyorum...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Böyle bir konuşma olmaz?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O bana ait bir konuşma, seni ilgilendirmez; otur oturduğun yere! (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Meclise hitap edin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Beni ilgilendiren bir konuşma; o da dinlesin, görevi dinlemek onun; fıskos yapacaksa kapıya çıksın; dinlemek zorunda...

BAŞKAN - Sayın Meral... Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Su şişe... Süs eşyası değil orada... Devletin bakanı!..

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Her konuşmanda aynı şeyi söylüyorsun!

BAŞKAN - Sayın Anbarcıoğlu, lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, siz, hukuk devletini savunuyor musunuz?! Bakınız, demokratik... Laiklikten bahsetmiyorum; bak, laiklik pek işinize gelmeyebilir... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Niye gelmesin?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sen onu karıştırma!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Burada, diyor ki "sosyal bir hukuk devletidir." Eğer, bir sosyal hukuk devletiyse, yargı kararlarına saygı duymamız gerekir değerli arkadaşlarım; yargı kararlarına saygı duyun. Yani, neye saygı duyacaksınız?! Biraz önce, arkadaşlarım, yargı kararını okudu. "Kamu yararıdır" diye, ceza alan insanlara, yargıya, buraya, huzura gelmemesi için elinizi kaldırdınız; yani "dönem sonuna kalsın" dediniz ceza almış insanlara. Ona uyuyorsunuz, ona el kaldırıyorsunuz da, burada, insan, mahkemeden karar alıyor; hırsızlık yapmamış, amirine karşı gelmemiş, işini aksatmamış, dürüst bir insan, efendim, burada fazlalık var diyorsunuz -ki, yarın, İzmit'te, birçok yerde bunlar olacak- bu da, gitmiş mahkemeden karar almış. Şimdi, kamu, eğer, orada fazlalık varsa değerli arkadaşlarım, bir ayrı tarafa aktarır bunu; yani, özel sektör bunu yapmıyor sayın arkadaşlarım; bunu, özel sektör yapmıyor; bunu, kamu nasıl yapar?!. Bir oturup düşünseniz ya... Şimdi, biriniz mahkemeye gitmişsiniz, karar almışsınız, işe döneceksiniz... Hiç mi çalışmadınız; hiç mi, geçmiş hükümetler döneminde       -birinizi, bir tarafa gönderip de- Yargıtaydan, Danıştaydan karar alıp da, gelip işbaşı yapmadınız? Şayet sizi başlatmasaydı, o hükümet hakkında dava açmıyor muydunuz?

Şimdi, burada, diyorsunuz ki: Kim olursa olsun, eğer, işe başlatmazsa ver tazminatını... Senin hakkında, işveren vekili, yani, genel müdür, müdür, bir kimse dava açarsa, merak etme, ben, sana doğan tazminatı öderim diyorsunuz. Bunun adı işçi kıyımıdır değerli arkadaşlarım; bu, bir kıyımdır; buna yol veriyorsunuz muhterem milletvekilleri. Yani, şöyle, bir oturun, düşünün. Bunda, şöyle konuşmanın, böyle konuşmanın ne gereği var. Madde burada, siz yazmışsınız, ben de, burada, bunu konuşuyorum. Yani, eğer, bu insan, hakikaten, işyerine zarar vermişse, amirine karşı gelmişse, yüz kızartıcı suç işlemişse, işi aksatmışsa, verin cezasını; buna bir şey dediğim yok; ama, burada, kamu... Bir kuruluş düşünün, Devlet Su İşleri; ben burayı küçültüyorum... Ne olacak; buradaki çalışan işçilerin işine son vereceğim. Ne yaptım sana; ee, ben küçültüyorum, IMF böyle istedi, IMF istiyor, ben bunu yapıyorum. O da, gidiyor mahkemeye; işine dönme kararı alıyor değerli arkadaşlarım; yani, yargıya gidiyor. Hepimizin... "Adalet mülkün temelidir" diye yazılı, iki tane terazi var ya, oraya gidiyor. İçinizde hâkim yok mu, savcı yok mu?!. Kararı alıyor ve bunu uygulatmıyorsunuz; yani, bunun izahı var mı, Allah rızası için! Şunun iyi tarafı var mı, şu konunun! Biz de diyoruz ki, bu maddeye muadil birçok madde var. Bu bir kıyım doğurur. Bahane; 50 tane bahane çıkar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, toparlar mısınız.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yeterince, yasada hüküm var; bunu çıkarın diyoruz. Komisyon "katılmıyorum..." Sayın Bakan da "katılmıyorum..." Detayına indin mi bunun?! Yani, değerli arkadaşlarım, hükümetsiniz. Hükümet olmanın sorumluluğu, bunların üstesinden gelmektir. Vatandaşı kapıya koymak gibi bir lüksünüz olamaz; hükümetsiniz. Yargının kararını uygulamıyorsunuz. Neyi savunuyorsunuz şimdi siz değerli arkadaşlarım?! Komisyon "katılmıyorum..." Evet. Bakan "ben de katılmıyorum..." Evet. Ne oldu?..

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yanlışlıkların üzerine birlikte gidelim, doğrulara birlikte sahip çıkalım. Yargıya sahip çıkalım. Bunlara sahip çıkamıyorsanız, yarın -kusura bakmayın- yoldan geçen birisi, dokunulmazlığınız olsun veya olmasın, o işten atılan birisi, ne pahasına olursa olsun, bir gün yakanızdan tutar da silkelerse, o zaman yargıya gidemezsiniz; çünkü, sizin yargıya saygınız yok!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

II.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 22 nci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Meral, Sayın Kaplan, Sayın Akyüz, Sayın Güler, Sayın Emek, Sayın Aslan, Sayın Coşkuner, Sayın Tiryaki, Sayın Yıldırım, Sayın Özkan, Sayın Üstün, Sayın Diren, Sayın Küçük, Sayın Parlakyiğit, Sayın Aydın, Sayın Sözen, Sayın Gün, Sayın Küçükaşık, Sayın Yücesan, Sayın Çerçioğlu, Sayın Ercenk.

Sayın milletvekilleri, yeterli sayıda sayın üye salonda hazır bulunduğu için yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi 22 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 22.- 10.7.2003 tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;

a) 33 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "% 50'si" ibaresi, "% 15'i" şeklinde değiştirilmiştir.

b) Aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Döner Sermaye İşletmesinin 2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.

Ulaştırma Bakanı, söz konusu gelirlerden;

1) Savaş, iç savaş, terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk vatandaşlarının varislerine 40.000 Yeni Türk Lirasına kadar,

2) Oluşacak malî imkânlar ölçüsünde ve Bakanlıkça belirlenen usûl ve esaslar dahilinde olmak üzere; ticarî yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan 22 yaşını doldurmuş ve üzeri otobüs, kamyon ve çekicilerin trafikten çekilerek Bakanlığa devredilmeleri halinde; devir alınan bu taşıtları yurt içi ve yurt dışındaki gerçek ve tüzel kişilere satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilerek bu taşıtların sahiplerine,

Ödeme yapmaya yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek?.. Yok.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle ilgili düşüncelerimi açıklamadan önce, geçen hafta burada sizlerin oylarıyla geri çekilen 19 uncu maddeyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

O günkü o toplantıda 19 uncu maddeyle getirilmek istenen düzenlemenin son derece yanlış olduğunu bu kürsüden ifade ettik. Sayın Maliye Bakanı buraya geldi ve konuşmasında, bu makinelerin, alınan makinelerin sıfır makine olmadığını ifade eden cümlelerini söylediğimde, hem kendisi hem de AK Parti sıralarından bir hayli milletvekili arkadaşımız itiraz etmişti. "Sayın Maliye Bakanı öyle söylemedi" diye hem Bakanımız hem de milletvekillerimiz itiraz etmişti. Ben, Sayın Maliye Bakanının konuşma tutanağını getirdim; aynen, Sayın Maliye Bakanının ifadeleri şöyle...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Madde üzerinde konuş.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Sıfır numara makineleri yepyeni yaptıralım dedik... "

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum Sayın Başkan.

"Sıfır numara makineleri yepyeni yaptıralım dedik; bunlar 10 000 000 dolar falan; çok fazla yüksek fiyatlar ve iki üç sene sonra ancak yapılabilecek."

Bakınız, Sayın Maliye Bakanının ifadesi, sıfır makineleri yaptıralım dedik; ancak, bunların fiyatı 10 000 000 dolar ve iki üç sene sonra teslim edecekler.

Bunu burada tespit ettikten sonra, bu makinelerin Tokat Sigara Fabrikasından...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...sökülmeye başlandıklarını ve yurtdışına geri gönderilmek üzere olduğunu sizlere ifade ediyor ve bu Meclisin almış olduğu bu kararın ne kadar doğru ve yerinde olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu, getirilen maddeyle iki yeni düzenleme var. Bu düzenlemelerden birisi, özellikle Irak'ta nakliyecilik yaparken orada saldırılara hedef olan ve hayatını kaybeden kamyon şoförlerimizle ilgili bir düzenleme. Uzun süre, bu konuyla ilgili, Sayın Başbakan da dahil olmak üzere, özel güvenlik şirketleri, bu işi yapanlar "kendi güvenliklerini kendileri sağlasın" şeklinde ifadelerde bulundular; ancak, bugün gelinen nokta sevindirici bir noktadır.

Bu maddeyle, Irak'ta hayatını kaybeden şoför kardeşlerimizin yakınlarına bir miktar da olsa yardımda bulunulması son derece güzel; ancak, bu konuyla ilgili bugüne kadar burada konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, 40 000 Yeni Türk Lirası olarak bu yardımı ifade ettiler.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Üst sınır...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, üst sınır değil Sayın Milletvekili, okuyacağım şimdi. Siz orada "üst sınır" diyorsunuz; ama, okuyacağım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, getirilen düzenleme, sayın milletvekillerinin söylediğinin aksine, 40 000 Yeni Türk Lirası değil, 40 000 Yeni Türk Lirasına kadar. Bunun içerisinde 5 000 Yeni Türk Lirası da olabilir, 10 000 de olabilir. O bakımdan, geliniz, bu madde burada görüşülürken bu "kadar" ibaresini çıkararak, cidden, mağdur olan, hayatını kaybeden ve üç kuruş ekmek parası için ateş ortamına gidip hayatını kaybeden bu kamyoncu esnafımızın geride kalanlarını bir nebze olsun maddî bakımdan rahatlatmak için, bu, kadar ibaresinin değiştirilerek, "40 000 Yeni Türk Lirası" olarak düzenlenmesini sizlerden istirham ediyorum.

İkinci olarak, bu, kanunun içerisine hangi düşünceyle, niye yerleştirildiğini çok merak ettiğim bir husus... Özellikle 22 yaşını doldurmuş olan kamyon ve otobüs gibi ağır vasıta araçların piyasadan çekilerek bunların satın alınması ve bunları satın aldıktan sonra da -yine, basından öğrendiğimiz kadarıyla- Ortadoğu ülkelerine, Afrika'daki bazı ülkelere hibe olarak verilmesi şeklinde bir çalışma olduğu.

Şimdi, bu, gündeme geldikten sonra, ben, bir hayli kamyoncu esnafımızla görüşme imkânı buldum. İnanın, bu, gündeme geldikten sonra, 22 yaş üzerindeki -ellerindeki- araçların değerleri, piyasada, bir anda, bugünkü rayiç bedelinin çok çok altında işlem görmeye başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlar mısınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunun sebebi de, bunların piyasadan çekilecek olması. Zaten kamyoncu esnafı, hakikaten, çok zor durumda. Sizler de biliyorsunuz ki, taşımacılık sektörü, Türkiye'deki ekonomik sıkıntıdan en fazla nasibini alan sektör. Böyle bir sektörün temsilcilerinin elindeki araçları bu şekilde alırsanız, bu kamyoncu esnafının yeni kamyon alabilecek durumu olduğunu sizler söyleyebilir misiniz?!

Ayrıca, bu, Karayolu Taşıma Yönetmeliği yeni çıkarıldı. Bununla kamyoncu esnafımız çok zor durumlar içerisine sokuldu. Bugüne kadar "kamyoncu esnafı" tabiri kullandığımız ve Esnaf ve Sanatkârlar Kanununa tabi olan bu esnafımız, bundan sonra tüccar sınıfına sokuluyor ve esnaf odalarından kayıtları alınıp, ticaret ve sanayi odalarına kayıtlı hale getirilecek; A-4 yetki belgesi almaya zorlanıyor ve bu A-4 yetki belgesinin de tanesi 1,5 milyar lira. Her kamyoncu esnafımızdan, bu ekonomik şartlar içerisinde 1,5 milyar lira alındı bugüne kadar; bundan sonra bu rakam daha da yükseldi ve yükselmeye devam edecek. Yine, K-1 türü yetki belgesi, yine 1 milyar lira, bu kamyoncu esnafımızdan K-1 türü belge için tahsil edilen para ve bunun içinde tam 39 tane belge almak mecburiyetindeler.

O bakımdan, değerli milletvekilleri, böyle bir kanunun içerisine bunun yerleştirilmesinin haklı ve mantıklı bir izahı olduğunu zannetmiyorum. Ben, Sayın Bakanımdan da istirham ediyorum, bu, hangi düşüncelerle, hangi maksatlarla bu torba kanunun içerisine yerleştirilmiştir; bundan kamyoncu esnafımız ne kadar maddî imkân elde edecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümle, Sayın Başkan...

Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra kamyoncu esnafı yeni imkânlara, yeni gelirlere mi kavuşacaktır; bunun açıklamasını Sayın Bakanımdan özellikle bekliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi 23 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 23.- 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İlgili kanunları gereğince uygulanacak adlî ve idarî para cezalarının hesaplanmasında ve ödenmesinde, bir yeni Türk lirasının (1 YTL) altında kalan tutarlar dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Ağrı Milletvekili Naci Aslan.

Buyurun Sayın Aslan.

Süreniz 15 dakikadır, Sayın Aslan.

CHP GRUBU ADINA NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ilgili tasarının 23 üncü maddesi, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Paranın Değerini Koruma Yasasının 2 nci maddesine yeni bir fıkra eklenmesiyle ilgilidir "ilgili kanunları gereğince uygulanacak adlî ve idarî para cezalarının hesaplanmasında ve ödenmesinde, bir Yeni Türk Lirasının (1 YTL) altında kalan tutarlar dikkate alınmaz" ifadesinden ibarettir.

Değerli milletvekilleri, 38 maddeden müteşekkil olan bu torba yasa tasarısı âdeta bir aşure misalidir; 2005 yılı bütçesinin Anayasaya uygunluğu için ayıklanmış ve bu tasarıya taşınmışlardır. Elbette ki, yasalar, süreç içerisinde sosyal toplumların, kurumların ve devletlerin ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelebilirler. Söz konusu yasaları, çağın ihtiyaçlarına ve gereklerine göre yeniden düzenlemek bir zorunluluktur; ama, yürütme organı, bu tür yasaları Meclisin gündemine getirmeden önce toplumsal mutabakatı ve uzlaşmayı aramalı ve söz konusu yasaların görüşülmesinden önce milletvekillerinin inceleme yapabilmesi için makul zaman dilimi bırakmalıdır.

Kanunları yüksek bir tempoyla çıkararak, kâğıt üzerinde toplumun hayatıyla uyumsuz bir şekilde bırakmaktansa, toplum hayatını düzenleyen ve toplumu medenî ve modernleştiren bir ruha kavuşturmak daha yararlı olacaktır.

827 sıra sayılı tasarıda, çeşitli kanun ve kararnamelerde değişiklik öngören çok sayıda kanun maddeleri vardır. Örneğin; 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun, 237 sayılı Taşıt Kanunu, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, 4389 sayılı Bankalar Kanunu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu, 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun, 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu, 4876 sayılı Kanun, 4956 sayılı Kanun, 5018 sayılı Kanun, 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5272 sayılı Belediye Kanunu, 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun, 6245 sayılı Harcırah Kanunu gibi.

Sayın milletvekilleri, 827 sıra sayılı kanun tasarısının ilgili maddesi hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Bu madde üzerinde söz almamın sebebi, iki haftadan beri, Ağrı İlinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma sırası almak istedim; ama, verilmediği için, biraz da bir kurnazlığı takip ederek, böyle bir girişimde bulundum.

Bizim sorunumuz, Ağrı-Doğubeyazıt-Gürbulak Sınır Kapısının kotalarıyla ilgili. Doğubeyazıt İlçesindeki Gürbulak Sınır Kapısı, Ağrı'daki ekonomik faaliyetlerin en önemli unsurlarından biridir; 1937 yılında kurulan... Önemli bir transit geçiş noktası olarak getirdiği canlılığın yanı sıra, sınır ticareti yoluyla da il ekonomisine katkıda bulunuyor. Çok işlek bir sınır kapısı olan Gürbulak Gümrük Kapısından, her gün, yaklaşık 300 kamyon ve treyler, 60 otobüs ve 1 500 yolcu giriş yapıyor.

Gürbulak Sınır Kapısı ve Sarısu açık pazar yeri üzerinden İran'la sınır ticareti yapılıyor. 2003 yılında, Ağrı İlinde, sınır ticareti kapsamında 43 kalem malın ithaline izin verilmiştir. 2001 yılı içerisinde, Ağrı'da gerçekleştirilen sınır ticareti hacmi, ithalat 1,6 milyon dolar, ihracat 1,7 milyon dolardır. Ancak, sınır ticaretine getirilen kalem sayısındaki kısıtlamalar, Gürbulak Sınır Kapısının, başta Doğubeyazıt olmak üzere, Ağrı ekonomisine getirdiği canlılık ve katkının azalmasına neden oldu. İran'dan yapılacak sınır ticaretine bağlı yatırım yapanlar, bu nedenle, sıkıntılar yaşadı.

İran'a açılan bir kapı olan Gürbulak, tarihî İpek Yolu üzerinde bulunuyor. Avrupa Birliği tarafından tarihî İpek Yolunda ticaretin yeniden canlandırılmasını amaçlayan TRACECA Planı açısından, Gürbulak, stratejik bir nokta oluşturuyor. Ticaret yollarında doğu-batı koridoru olarak tanımlanan TRACECA Planına rakip olarak, Rusya, İran ve Hindistan tarafından oluşturulan kuzey-güney koridoruyla da kesişen bir noktada bulunması, Gürbulak'ın uluslararası ticaret yollarındaki stratejik önemini daha da artırıyor. Daha önce, 10-12 saatlik araç kuyruklarıyla, geçiş ve hizmetlerde büyük sıkıntılar yaşanan Gürbulak Sınır Kapısı, bu potansiyel ve gelecek göz önüne alınarak, bir süre önce modernize edildi. Nisan 2002'de başlayan modernizasyon çalışmaları, 30 Mayıs 2003'te tamamlanarak, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Sayın Muhammed Rıza Arif'in de katıldığı bir törenle hizmete açıldı. Uluslararası Nakliyeciler Derneği tarafından, yap-işlet-devret modeliyle, 7 000 000 dolarlık yatırımla gerçekleştirilen modernizasyonla, Gürbulak Sınır Kapısı, ileriki yıllarda da ortaya çıkacak yoğunlukları kaldıracak bir donanıma kavuştu. Gürbulak Sınır Kapısı, Avrupa Birliği gümrük standartlarında inşa edildi. Yap-işlet-devret sözleşmesi uyarınca, gümrük sınır kapısı, ondört yıl süreyle, Uluslararası Nakliyeciler Derneği tarafından işletilecektir.

Sayın milletvekilleri, 10.4.2003 tarih ve 25075 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan sınır ticaret merkezlerinin kuruluşuna ilişkin 25.3.2003 tarih ve 5408 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ve bu kararda değişiklik yapılması hakkında 6401 sayılı karar hükümleri gereği Ağrı Doğubayazıt İlçesi Sarıçavuş Köyü mevkiinde, sınır kapısına 5 kilometre uzaklıkta, Ağrı Sarısu Sınır Ticaret Merkezi kurulmuştur. Sarısu Sınır Ticaret Merkezinde 100 adet işyeri, 80 tonluk baskülü ve gıdaların depolanması için hijyenik depolar inşa edilip tamamlanmıştır. Sarısu Sınır Ticaret Merkezi AŞ tarafından yapılan Sınır Ticaret Merkezi, düzenli olarak, kanun ve yönetmelikler çerçevesinde faaliyetini sürdürmektedir.

Dış Ticaret Müsteşarlığının Ağrı İline tahsis ettiği 17 kalem sanayi ürünü, 25 kalem tarım ürünlerinde verilen kotalar son derece yetersiz ve talebin ancak yüzde 10'unu karşılamaktadır. Yoğun talebin karşılanmaması durumunda, gerek sınır tacirleri, gerekse bağlı sektörlerde faaliyet gösteren esnaf ve tacirler ile çalışanları olumsuz etkileneceklerdir. Dolayısıyla, sınır ticaret merkezinde bulunan 100 işyeri sahibi, il ve ilçelerimizde faaliyet gösteren diğer esnaflarımız mağdur duruma düşeceklerdir. Erzurum İlimize göre nüfusu azdır diye Ağrı'ya düşük kota verilmesi tam bir haksızlıktır. Ağrı'ya, nüfusu ne olursa olsun, daha fazla hak tanınması gerekir. Esasen, gerek fert başına düşen millî gelir payı gerekse Devlet İstatistik Enstitüsü gelişmişlik kriterlerine göre 81 il arasında son sırada yer alan Ağrı İlinin sınır ticaretinden daha fazla yararlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ağrı İli ve ilçelerinde sanayi yoktur, çiftçilik ve hayvancılık yapılmaktadır. İkibuçuk yıllık AKP İktidarı döneminde Ağrı'da tam bir sefalet yaşanmaktadır. Tek yatırımımız olan Yazıcı Barajına bu yıl da ödenek verilmedi. Doğrudan gelir desteği ödenmedi. Millî eğitime ayrılan para sadece 4 500 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bununla, ancak 2 ilköğretim okulunun onarımını yapabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, doğrudan gelir desteğinden çoğu vatandaşımız faydalanamamaktadır; çünkü, Ağrı gibi yaylak yerlerde nadas edilen yerler azdır, hepsi çayır niteliğindedir. Tabiî, bu çayır niteliği olan yerlere de kadastro girmediği için, tapusuz olduğu için, vatandaşımız bu doğrudan gelir desteğinden yararlandırılmamaktadır. Hükümetimizden, ilkbaharda, acilen, bu yaylak yerlerimizin kadastrosunun çıkarılarak, gerekli tapulamanın yapılmasını özellikle arz ediyorum.

Ayrıyeten, Enerji Bakanlığımıza devamlı söylememize rağmen, doğalgaz, komşumuz olan İran'dan gelip, Ağrı'nın hemen 3 kilometre altından geçmesine rağmen, Erzurum'a gidecek, ondan sonra Erzurum'dan Ağrı'ya dönüş yapacak! Yani, değerli arkadaşlarım, doğalgazı vermiyorsunuz, eğitime okullar açmıyorsunuz, topraklarımızın sulanması için barajlar...

BAŞKAN - Sayın Aslan, maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.

NACİ ASLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir çatma değil, derdimi anlatmak istiyorum. Ben, tenkitçi bir milletvekili değilim, daima uzlaşmacı ve barışçı bir yapım var. Onun için, ben, oradaki sıkıntılarımızı anlatıyorum; beni lütfen hoş görün, Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Aslan...

NACİ ASLAN (Devamla) - Ben, -35 dereceden ve 1,5 metre karın altından geliyorum ve kendim de buzullar... NTV verdi benim görüntülerimi, buz yığınlarının altında çektirdim ve birkaç televizyon kanalı da gösterdi; yani, o kadar rahat değilim, Sayın Başkanım.

Hele bu yılki soğuk kış şartları da, bu geçim zorluğunun tuzu ve biberi oldu. Bugün 16 Mart olmasına rağmen, halen Ağrı ve ilçelerinde soğuk -30 dereceye varmakta ve vatandaşlar evlerinden çıkamamaktadır. Yakacak parası bulunmayan vatandaşlarımız, kışın altı ayının çoğunda yuvalarında donma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Sosyal devlet burada üzerine düşeni yapmalı; Ağrı ve Ağrı gibi sert kış şartlarına coğrafî konum itibariyle maruz kalan illerimizi tabiî afet kapsamına almalı; kışın, altı ay için "soğuk ve karla mücadele" adı altında, o yörelerde oturan halka nakdî yardım yapmalıdır. Ayrıyeten, o ilin il özel idaresi ve belediyelerine "kar ödeneği" adı altında eködenek göndermelidir.

Sayın milletvekilleri, sorunlarımız çok, saymakla bitmiyor. Teşvik Yasasının kapsamının genişletilmesi doğu illerine büyük zarar vermiştir. Şimdi, Ağrı'da -30 derece var ulaşım 1 500 kilometre. Siz, Düzce ile Aksaray'ı Ağrı'yla aynı yasa içine almışsınız. Vatandaş, yatırımcı, rant elde etmek isteyen girişimci İstanbul'dan kalkıp Ağrı'ya gider mi?! Ben olsam gitmem kardeşlerim. Onun için, ayrı statüye tabi tutulmalıdır. Belli illerimiz belli hedeflere doğru kaydırıldıktan sonra diğer illerimizin o yasa içine alınması gerekiyordu.

Ağrı'nın tek sanayi kuruluşu olan Ağrı Şeker Fabrikası... Uygulanan kota nedeniyle, sadece Eleşkirt İlçemizde 3 600 üreticimiz zor durumdadır. Başka da tarım ürünü ekmeyen bu çiftçilerimize uygulanan kotanın derhal kaldırılmasını talep ediyorum.

Sulamada kullanılan elektrik borcunun... Hükümete teşekkür ediyorum; güneydoğuda, Harran'da elektrikle sulama yapan değerli çiftçilerimizin 668 trilyon borcunun faizlerini ve diğerini de üç yıl boyunca taksitlendirme yaptı. Düşünün ki, kırsal kesimde sulama yok, zor şartlarda çiftçilik yapılıyor. Siz bunlara ne düşünüyorsunuz? Onun için, diyoruz ki, aynı, bu çiftçilerimize yapıldığı gibi, sayın hükümetimiz, doğuda, kırsal kesimde çok kısır bir üretim yapan vatandaşlarımızın da, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine ve özellikle Bağ-Kura olan prim borçlarının faizlerinin silinmesini ve üç yıl boyunca taksitlendirilmesini öneriyorum.

Dün, Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey, Genel Kurulda, muhtarların maaşları üzerinde bir iyileştirme yapılacağını söyledi, bundan çok büyük mutluluk duydum, saygı duydum; çünkü, muhtarlarımız, halkımızla direkt olarak, bire bir temas eden, kamu görevini yürüten şahıslardır. Her ne kadar seçimle geliyorlarsa da bir kamu görevini icra ediyorlar ve muhtarlarımızın gidip başka bir işkolunda, bir hamallık, bir işçilik yapma olanakları da yok. Dolayısıyla, muhtarlarımızın bugün evlerine her gün icralar gitmekte, aynı zamanda da, Bağ-Kur prim borçlarını; yani, gelecek sosyal güvencesini garanti altına alacak Bağ-Kuru ödeyemediği için icralar devamlı kapısına gitmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslan, toparlar mısınız lütfen.

NACİ ASLAN (Devamla) - O nedenle, diyoruz ki, bu, Sayın Başbakan Yardımcımızın söylediği, inşallah gerçekleşir ve muhtarlarımız da bu çileden kurtulmuş olur.

Değerli arkadaşlarım, dün, hepiniz şahit oldunuz; besiciler ve çiftçiler Cumhuriyet Halk Partisi Grup toplantısında ve AK Parti Grup toplantısında avaz avaz bağırıyorlardı: "Biz iflas ettik, biz işkolumuzda üretim yapamıyoruz, bize çare bulun, bizim ektiklerimiz para etmiyor; bir torba yemin 20 000 000 olduğu, etin kilosunun da 7 000 000 olduğu bir işkolunda bizim kâr elde etmemiz, rant elde edebilmemiz söz konusu değildir." Böylece, bu, avaz avaz bağıran kardeşlerimiz "bize bir çare bulun" diyorlardı. Bunun üzerinde durmak gerekir. Gidişatın iyi olmadığını ve uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların yanlış olduğunu görmek lazım. Yanlış veya bilmemezlikten direnmek herkese zarar verir; yanlış uygulamalardan vazgeçmek ülkemiz yararına olacaktır.

Değerli milletvekilleri, dün, burada, 10 000 polis kadrosu geçirdik. Evet, elbette ki, bizim, okuyan insanlarımızın...

AHMET IŞIK (Konya) - Geçirmedik daha, geçmedi...

NACİ ASLAN (Devamla) - Konuştuk, yasa Mecliste şu anda.

Değerli arkadaşım, hiç birbirimize şey yapmayalım, birbirimizin görüşüne biraz, hafifçe bir saygı duyalım. O konuda, ben, belki dil sürçmesi olabilir, onu özür dileyerek söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yani, benim demek istediğim şu: Polisiye tedbirlerle bir ülkenin barışını, güvenliğini, kardeşliğini sağlamak mümkün değildir. Ne yapmamız gerekiyor; yatırımı artırmamız gerekiyor, istihdamı sağlamamız gerekiyor, işsizliği aşağı çekmemiz gerekiyor. Biz bunları sağladığımız takdirde, inanın, sekiz ay kışın altında olan Diyarbakır'dan, Siirt'ten, Ağrı'dan, Kars'tan işsiz çocuklar İstanbul'a akın etmeyecek ve isteyerek veya istemeyerek de suç işlemeyeceklerdir. Bu, toplumsal bir yaradır. Bu toplumsal yaraya bizim parmak basmamız lazımdır. "Vur", "kır" gibi polisiye tedbirlerle bunu yapmamız mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan...

NACİ ASLAN (Devamla) - 1 dakikada tamamlıyorum...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Aslan...

NACİ ASLAN (Devamla) - Özür diliyorum; 1 dakikada tamamlıyorum...

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum...

NACİ ASLAN (Devamla) - Çok özür dilerim; 1 dakika tamamlıyorum...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Aslan!..

AHMET YENİ (Samsun) - Çok kızdı; bir iki cümleyle tamamlasın.

NACİ ASLAN (Devamla) - Hayır, hayır; kızmadım.

Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve çeşitli demokratik kitle hareketlerinin hükümetten beklediklerini ifade etmek, demokratik hak ve taleplerini kamuoyuna duyurmak için yapmış oldukları gösterilerde...

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür eder misiniz...

NACİ ASLAN (Devamla) - ...emniyet güçlerimizin uygulamış olduğu yöntemleri uygun görmediğimi belirtiyor ve 6 Mart günü yapılan gösterilere karşı yapılan uygulamaları kınıyorum. Avrupa Birliği kapısında olan devletimin polisi bu kültürde ve bu kafa yapısında olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan...

NACİ ASLAN (Devamla) - Siz istediğiniz kadar karakolları pembe boyayla boyayın, kafalar ve zihniyetler değişmedikçe, kültürel yoğunluğunuz pozitif olarak artmadıkça ve insana karşı olan sevgi yüreğimizde bir selvi gibi yeşermedikçe...

BAŞKAN - Sayın Aslan, lütfen ama...

NACİ ASLAN (Devamla) - ...yine yerlere düşen kadınlarımız coplanacak, daha nice 12 yaşındaki suçsuz çocuklarımız "terörist" diye infaz edilecek.

BAŞKAN - Sayın Aslan!..

NACİ ASLAN (Devamla) - Bütün böylesi olumsuzlukların bir daha olmayacağı bir Türkiye sevdasıyla, hepinize selam ve saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi 24 üncü madde olarak okutuyorum; 24 üncü maddenin (a), (b), (c) fıkralarını okutuyorum:

MADDE 24.- 10.6.2004 tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;

a) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma şartı aranmaz." cümlesi eklenmiştir.

b) 10 uncu maddesinin (b) bendi, "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya dengi okul mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.

c) 28 inci maddesi "Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1.1.2006 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi açıklamak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, üzerinde konuştuğum yasa tasarısının başlığının ne olduğunu siz milletvekili arkadaşlarıma sorsam, içinizden kaçı, yasa tasarısının ismini önündeki metne bakmadan söyleyebilir, merak ediyorum. Ben, şahsen söyleyemedim. Tasarının ismini zorlanmadan söylemek, tasarının teknik bir konuyla ilgili olmasından kaynaklanmıyor, bir torba yasa olmasından kaynaklanıyor. Arkadaşım Naci Aslan, demin "aşure yasası" dedi ya, inanın aşure bile denemez; çünkü, aşurenin içindeki malzemelerin birbirleriyle en azından uyumu vardır. Bu yasa tasarısında elma ile domates yan yana durmaktadır. Tasarının içerisinde, devlet personeli, Emekli Sandığı, özel güvenlik şirketleri, Sağlık Bakanlığı, resmî taşıtların kullanılması, Toplu Konut İdaresi, Savunma Sanayii -daha, saymakla bitmez- birçok kamu kurum ve kuruluşu ve bu konularla ilgili maddeler var.

Bu yasanın içeriği nedir, bu yasa, nasıl bir yasa yapma yöntemidir; anlamak mümkün değil.

Hükümet, yasa tasarısının genel gerekçesinde, bu yasa tasarısındaki hükümleri 2005 Bütçe Kanununa koymak istediğini belirtmektedir; ancak, Anayasa Mahkemesinin, bütçeyle ilgili olmayan maddeleri nedeniyle 2005 Bütçe Kanununu iptal edebileceği kaygısını taşıyan hükümetimiz, farklı yasaları ilgilendiren hükümleri görüştüğümüz yasa tasarısının içine koyduğunu da açıkça itiraf etmektedir. Madem, hükümet, Anayasamıza ve mevzuatımıza uyma konusunda bu kadar hassas, o halde, farklı yasaları ilgilendiren ve birbirleriyle hiç ilgisi olmayan bu hükümleri neden ayrı ayrı yasa tasarılarıyla Meclis gündemine getirmemektedir? Örneğin, şu anda görüştüğümüz 24 üncü madde, neden 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetleri Yasasının çeşitli maddelerinde değişiklik yapılmasına dair yasa tasarısı olarak Meclis gündemine gelmemektedir? Sanıyorum bunun nedeni, bu yasa tasarısında getirilen hükümlerin ilgili komisyonlarda -ki, bizim komisyonumuz da dahil- sağlıklı bir biçimde görüşülmesini engellemek ve hükümetin arzuları doğrultusunda yasa değişikliklerini hızla Meclisten geçirmek.

Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, ayrışık oy yazılarında, görüştüğümüz 24 üncü maddeye nasıl çekince koymuşlar. Aynen Komisyon raporundaki metinden okuyorum sizlere: "Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmemiş, konusu itibariyle de bu Komisyonla ilgisi olmayan bu kanunun temel sayılabilecek düzenlemelerinde sınırlı bir zaman aralığı içerisinde böyle bir değişiklik yapılmasını usul olarak doğru bulmuyoruz" demişler.

Görüştüğümüz madde, 10 Haziran 2004 tarihinde Meclisimizde kabul edilen 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında birtakım değişiklikler öngörmekte. Bu yasa sekiz ay önce İçişleri Komisyonunda görüşülmüş ve Genel Kurulda kabul edilmişti. Bu sefer, yasa tasarısında önemli değişiklikler getiren şu anda görüştüğümüz madde, İçişleri Komisyonundan -tabir yerindeyse- kaçırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, esasında, görüştüğümüz tek bir yasa maddesi değil. 5188 sayılı Yasanın 6 farklı amir hükmünde değişiklik getiren kendi başına bir yasa tasarısı. Ne yazık ki, bu değişiklikler, Özel Güvenlik Yasasının hazırlanması ve tartışılması sürecinde yer almayan ve çok yoğun bir gündemi olan Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmiştir. Bu da, bir başka kurnazlık ve kural tanımazlıktır.

Peki, sekiz ay önce bu Genel Kurulda, siz AKP'li milletvekillerinin de olumlu yöndeki oylarıyla kabul ettiğimiz bir yasada değişiklik yapma gereğini nereden ortaya çıkardınız?

Yasa tasarısının genel gerekçesinde, yürürlükteki kanunların uygulanmasında ortaya çıkan bazı sorunların, tereddütlerin ve eksikliklerin giderilmesinin amaçlandığı belirtiliyor.

Hiç kuşkusuz, yasalar uygulanmaya konulduktan sonra bazı şartlar değişebilir ve var olan yasaları değiştirme ihtiyacı da doğabilir. Örneğin, para politikasını istikrara kavuşturmak için bir yasa uygulamaya konulabilir; ancak, dünyada yaşanan bir malî kriz nedeniyle yasanın uygulanabilirliği ortadan kalkar ve değişiklik ihtiyacı doğabilir; tıpkı, bugün yaşanan kriz gibi.

Peki, görüştüğümüz maddede, daha doğrusu, 5188 sayılı Kanunda, böyle, öngörülmeyen bir durum mu söz konusu? Buna olumlu yanıt vermemiz mümkün değildir.

Kanun tasarısıyla yapılmak istenilen değişikliklerin hiçbirisi, yasa sekiz ay önce kabul edildiğinde öngörülemeyecek sorunlar değildir. Örneğin, görüştüğümüz maddeyle, 5188 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna -ki, Kâtip Arkadaşımız demin okudu- "muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma şartı aranmaz" cümlesi ekleniyor. Böylece, harp okullarında eğitimin 2 ve 3 yıllık olduğu dönemlerde bu okullardan mezun olan subayların özel güvenlik şirketlerinde yönetici olabilmeleri sağlanıyor. Peki, bu durum, yasa hazırlandıktan sonra ortaya çıkan beklenmeyen bir durum mu? Hükümet, harp okullarında eğitimin 2 ve 3 yıllık olduğu dönemlerin olduğunu yeni mi fark etti? Sekiz ay önce yürürlüğe giren bir kanunda değişikliğe gidilmek istenmesi, AKP Hükümetinin, her zaman olduğu gibi, yangından mal kaçırırcasına, yasaları alelacele, plansız ve programsız çıkardığının bir göstergesi değil mi? Üstelik, bu durumla biz ilk kez karşılaşmıyoruz. Bu Mecliste, yine, birkaç ay önce görüştüğümüz, 1983'ten bu yana yürürlükte olan Dernekler Kanununun 21 yılda 36 kez değiştirildiği gibi. Anayasa Mahkemesi bu kanunun bazı maddelerini iptal etti ve şimdi de, önümüzdeki günlerde 37 nci kez değiştireceğiz. Bir kanunun 22 yılda 37 kez değiştirilmesi, hem bu kanun çerçevesinde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlarda hem yasayı uygulayan...

BAŞKAN - Sayın Ülkü, bir saniye...

Bürokratların düşük sesle konuşmalarını... Yoksa, salonda gereği yapılacaktır.

Talat Aydın da, lütfen, dışarı... Çıkar mısın kardeşim!

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür ederim, Sayın Başkan.

Bir kanunun 22 yılda 37 kez değiştirilmesi, hem bu kanun çerçevesinde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlarda hem yasayı uygulayan ya da uygulamasını denetleyen kamu görevlilerinde hem de yasa çerçevesinde hüküm veren yargı üyelerinde doğal olarak tutarsızlığa, şaşkınlığa ve güvensizliğe yol açmaktadır. Yasalar sık sık değiştirildiği, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Meclise tekrar görüşülmek üzere geri gönderildiği ya da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinde, Meclis, ülkenin en önemli sorunlarını çözmek için harcayacağı değerli zamanını, tekrar, aynı tasarıları görüşmekle geçirmektedir. Hem emeğimiz hem zamanımız boşa harcanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak İktidar Partisini uyardığımız bir başka nokta ise, yasa tasarılarının hazırlanma sürecinde sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin yeterince dikkate alınmamasıdır. Ancak, görüştüğümüz 24 üncü maddede getirilen değişiklikler ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası için durum farklıdır. Çünkü, hem yasa hem de görüştüğümüz değişiklik maddeleri, sadece bu konuda faaliyet gösteren -altını çizerek söylüyorum- sadece bu konuda faaliyet gösteren bir meslek örgütünün istekleri doğrultusunda hazırlanmıştır.

İsterseniz bu konuyu biraz açalım. Bundan yaklaşık dokuz ay önce, 2 Temmuz 1981 Tarihli ve 2495 Sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı İçişleri Komisyonuna geldi. 1981 tarihli yasada değişiklik yaparak özel güvenlik şirketlerinin yasal bir zemine kavuşturulmasına yönelik bu yasa tasarısının komisyon görüşmelerine geçilmeden, özel güvenlik şirketlerini temsil eden bir dernek, tüm komisyon üyelerinden bir talepte bulundu. 2495 sayılı Yasada değişiklik yapılması yerine yeni bir yasanın oluşturulması istendi.

Bu yasa tasarısıyla ilgili komisyon toplantısına gittiğimizde, gördük ki, 2495 sayılı Yasada değişiklik getiren yasa tasarısı rafa kalkmış ve 5188 sayılı Yasa olarak yasalaşan kanun teklifi gündeme getirilmişti. Bu ne tesadüftür ki, iki milletvekili arkadaşımızın getirdiği kanun teklifi, özel güvenlik şirketlerini temsil eden derneğin taslak önerisiyle tıpatıp aynı, hatta fotokopisi çekilmiş gibi.

Sonuçta, İçişleri Bakanlığının hazırladığı, hükümetin, bakanların hepsinin onay verdiği, altına imza attığı yasa tasarısı yerine, bu yasa teklifi Meclisimizce kabul edilmiştir, hatta bir bakıma hükümet, kendi hazırladığı yasa tasarısını bir kenara bırakarak, onu reddederek, o özel güvenlik şirketi tarafından getirilen ya da dernek tarafından getirilen yasayı kabul etmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda görüştüğümüz 24 üncü maddede, sekiz ay önce kabul ettiğimiz 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik getiren hükümler bulunmaktadır.

Yine, ne tesadüftür ki, görüştüğümüz maddede getirilen değişikliklerin tümü yine aynı derneğin taleplerini içermektedir. Derneğin bu değişiklik talepleri, 5 Ocak 2005 tarihinde, 5188 sayılı Kanunun teklif sahibi olan milletvekili arkadaşlarımızdan birisine verilmiştir. Şu anda görüştüğümüz maddede getirilen değişiklikler, bu dernek tarafından bu milletvekili arkadaşımıza iletilen taleplerle, yine, ne tesadüftür ki, tıpatıp aynıdır.

AKP'nin genel tarz ve tavrıyla örtüşmeyecek biçimde, konuyla ilgili bir meslek örgütünün görüşlerinin alınması, tabiî ki olumlu bir gelişmedir; ancak, devletin aslî görevlerinden ve varlık nedenlerinden en önemlilerinden biri olan kamu güvenliği alanında yasal düzenleme yapılırken, devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının, konuyla ilgili diğer sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların dışlanarak tek bir kuruluşun görüşlerinin bire bir yasalaştırılması, kabul edilemez bir durumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik öngören, görüştüğümüz bu 24 üncü maddenin yanıt vermekten uzak kaldığına dair önemli sorun ve aksaklıkları da vardır. Daha geçtiğimiz günlerde süper ligde oynanan bir maçta özel güvenlik görevlisinin bir kafa darbesiyle bir futbolcunun burnu kırılmıştır. 5188 sayılı Yasada, futbol maçlarında güvenlik görevini yerine getirecek şirketlerde özel bir eğitim öngörülmemiştir. Oysa, İngiltere gibi çeşitli Avrupa ülkelerinde, statlarda görev yapacak özel güvenlik görevlileri kulüpler tarafından altı haftalık özel bir eğitime tabi tutulmaktadırlar.

Sekiz aylık uygulama sonucunda -ki, burada daha önce görüşüldüğünde birçok sakıncaları olduğunu belirtmiştik- yasada öngörülmeyen başka olumsuz sonuçlar da doğmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, buyurun.

Tamamlayabilir misiniz...

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bazı hastanelerde, güvenliği sağlama adına, hasta ve hasta yakınları ile güvenlik görevlileri sık sık tartışmaya girmektedirler; hatta, bazı darp etme olayları da yaşanmaktadır.

Özel güvenlik görevlileri, yine, bazı hastanelerde, hasta kabul elemanı ya da danışma gibi görevler üstlenmektedirler; doktor, hemşire, eczane personeli ve diğer hastane çalışanlarının görevlerini yapıp yapmadıklarını denetlemektedirler. Yasada öngörülmediği halde, özel güvenlik görevlileri, şu anda, bir nevi, bazı yerlerde "ispiyoncu" olarak görev yapmaktadırlar.

5188 sayılı Yasada, özel güvenlik personelinin, ayrıca, greve katılamayacakları hükmü vardır. Özel güvenlik görevlilerinin yasayla grev haklarının yasaklanması ve bu yasağa uymayanlara yaptırımlar uygulanması, ülkemiz tarafından onaylanan 87 sayılı ILO sözleşmelerine de aykırıdır.

Anayasanın 90 ıncı maddesine bir cümle ekleyen 22 Mayıs 2004 tarihli değişiklik, yorum istenmeyecek kadar da açıktır ayrıca. Orada şöyle denilmektedir:"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır." Madem şu anda görüştüğümüz madde 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik yapmakta, o halde, gelin, ILO sözleşmeleri çerçevesinde üstlendiğimiz yükümlülüğe uygun olarak, bazı güvenlik personeline grev hakkı tanıyalım ve böylece, demin söylediğim o ispiyonculuk ve maçlardaki bodyguardlık da belli ölçüde biter.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümlelerim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Aslında, 5188 sayılı Yasanın uygulanmasında ortaya çıkan suiistimallerin, sıkıntı ve sorunlarının bu torba yasasının dışında tartışılması ve bunun dışında konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Kamu güvenliğinin sağlanması gibi devletin temel varlık nedeni olan bu önemli konudaki düzenlemeleri, ayrı bir yasayla ele almakta yarar var. Yasanın uygulama sonuçlarını ciddî bir biçimde değerlendirelim ve ona göre düzenleyelim; yoksa, korkarım, çok kısa bir süre sonra, yine daha bir senesini bile doldurmamış bir kanunda değişiklik yapmak zorunda kalabiliriz.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

24 üncü maddenin (a), (b), (c) fıkralarıyla ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Hasan Anğı

Mehdi Eker

 

Ankara

Konya

Diyarbakır

 

Mehmet Elkatmış

Selahattin Dağ

Mustafa Cumur

 

Nevşehir

Mardin

Trabzon

 

Madde 24.- 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;

a) 3 üncü maddesinin ikinci cümlesinde geçen "vali" ibaresi "valilik" olarak değiştirilmiştir.

b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma şartı aranmaz" cümlesi ile aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Özel güvenlik şirketleri üstlendikleri koruma ve güvenlik hizmetlerinde istihdam edecekleri özel güvenlik görevlilerinin çalışma izin belgelerinin birer suretini bir ay içinde ilgili kişi, kurum ya da kuruluşa bildirir.

Alarm izleme merkezi kurma ve işletme için valilikten yeterlilik belgesi alınması zorunludur."

c) 10 uncu maddesinin (b), "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya dengi okul mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.

d) 11 inci maddesinin beşinci fıkrası "Genel kolluk kuvvetinden ve Millî İstihbarat Teşkilatından emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevlerde çalıştıktan sonra kendi istekleriyle görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz" şeklinde değiştirilmiştir.

e) 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, "Yeterli bina, araç, gereç ve personel bulunması şartıyla özel güvenlik eğitimi, valiliğin izniyle güvenlik hizmetinin sağlandığı yerde verilebilir", üçüncü fıkrasına "belirlenmesine" ibaresinden sonra gelmek üzere, "sınavlarda görevlendirileceklere yapılacak ödemelere" ibaresi eklenmiştir.

f) 28 inci maddesi, "Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1/1/2006 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle, takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?.. Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu? Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik teklifiyle çerçeve maddeye a, b, e bentleri ile bir geçici madde eklenmektedir. Bu yapılan ilavelerin gerekçeleri aşağıda açıklanmaktadır:

a) Özellikle büyük illerde, geçici ve acil hallerde söz konusu iznin bizzat validen alınması sıkıntı yaratmaktadır. Bu gibi hallerde valinin yetki devrinde bulunabilmesine böylece imkân sağlanmaktadır.

b) Görevlendirilecek özel güvenlik görevlilerinin kimliklerinin belli bir sürede ilgili kişi, kurum ve kuruluşa da bir aylık süre içinde bildirilmesinin sağlanması amaçlanmaktır.

Özel güvenliği sağlanan kurumlarda hizmetin devamını sağlamak amacıyla, yeterli imkânın bulunduğu yerlerde, özel güvenlik kurumlarına bu eğitimi ilgili kurum ve kuruluş bünyesinde verme imkânı getirilmektedir.

Özel güvenlik görevlilerinin sertifika sınavlarında görevlendirileceklere ücret ödenebilmesine imkân sağlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınız sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, aynı zamanda karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, 24 üncü maddenin birinci bölümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 24 üncü maddenin (g) fıkrasını okutuyorum:

g) Geçici 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2.- 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan "Geçici Madde 2"nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Yılmaz Kaya

Kemal Demirel

Erdal Karademir

 

İzmir

Bursa

İzmir

 

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

İzzet Çetin

 

Antalya

 

Kocaeli

 

"Geçici Madde 2- Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesine bağlı (d) fıkrasının çerçeve maddesinin "d) Geçici 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini ve aynı fıkraya geçici 3 üncü ve geçici 4 üncü maddelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Mustafa Elitaş

Telat Karapınar

 

İstanbul

Kayseri

Ankara

 

Fahri Keskin

 

Muharrem Karslı

 

Eskişehir

 

İstanbul

 

"f) Geçici Madde 3- Bu kanunun yayımı tarihinden önce alınmış alarm izleme kurma ve işletme yeterlilik belgeleri geçerlidir.

Geçici Madde 4- 22/7/1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gündüz, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okutun, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Daha önce izinle kurulmakta olan alarm izleme merkezleri 5188 sayılı Kanunda yer almadığından bu eksiklik giderilmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan "Geçici Madde 2"nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Kemal Demirel (Bursa) ve arkadaşları

Geçici Madde 2.- Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Demirel, konuşacak mısınız?

KEMAL DEMİREL (Bursa) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Demirel.

KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda konuşmakta olduğumuz geçici madde 2'yle ilgili önergemiz üzerinde konuşuyorum.

Bu konuda, bu yasa tasarısı hazırlanırken, gerçekten alelacele hazırlanmasının bugün karşılaştırdığımız sorunları gündeme getirdiğini bir kez daha görüyoruz. Bu kanun tasarısıyla, önergede de belirttiğimiz gibi, lise mezunu şartı aranmasıyla ilgili vermiş olduğumuz önergede, bu kanun, 5188 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden evvel, özel güvenlik görevlisi olarak çalışan insanlarımızın bu kanun maddesinden etkilenmemesi amacıyla bunu verdik; çünkü, bugün, ülkede işsizlikten bahsediyoruz, işsizlikten bahsettiğimiz ülkede yeni iş sahaları açılmasının zorunlu olduğunu vurgulamak istiyoruz; ama, ne yazık ki, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, onbinlerce insanı sokağa bırakacağımızın hesabını yapmıyoruz. Bunu niye söylüyorum; bugün, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, ilkokul mezunu veya ortaokul mezunu olarak güvenlik görevlisi olarak çalışan insanlarımız, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra işten çıkarılacaklardır. Kim tarafından; devletin çıkardığı kanun tarafından. Yani, bugün, bu kanunda, müktesep hakları gözardı edilerek gündeme getirilmiş. Müktesep hak nedir; bu kanun yürürlüğe girmeden evvel güvenlik görevlisi olarak çalışan insanlarımız, bu kanun yürürlüğe girmeden evvel ilkokul mezunuydu, ortaokul mezunuydu; bu insanlar, iş sahibiydi, aş sahibiydi; bu insanların çocukları vardı, evleri vardı. Eğer bu insanlar, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra işsiz, aşsız kaldıkları zaman, çocuklarına ekmek götüremedikleri zaman, bunun hesabını kim verecek; hangi kamu vicdanı bunu öngörüyor, hangi hukuk bunu öngörüyor?!

Biz, bunun, bu Meclisten, gerçekten, düzeltilerek çıkarılmasından yanayız. Eğer gerçekten biz bu insanlarımızı sokağa bırakacaksak, bunun vebali altında kalmanın da sorumluluğunu, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak paylaşmak istemiyoruz. Biz diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, müktesep hak olarak, ilkokul mezunu veya ortaokul mezunu, özel güvenlik görevlisi olarak çalışan o personelin çalışmaya devam etmesi... Kanun yürürlüğe girdikten sonra, zaten, bu kanunun içerisinde ne varsa o geçerli olacak; ama, ne yazık ki, çıkan tablo bu.

Biz, bu kanunun, tekrar, Mecliste önergemize sahip çıkılarak, önergemiz desteklenerek, onbinlerce insanı işinden, aşından, sokağa bırakma gibi bir lüksümüzün olmadığını vurgulamak istiyorum. Bu konuda, hem komisyonun hem hükümetin hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin büyük sorumluluğu olduğuna inanıyorum; çünkü, bu insanlarımız zaten zor şartlarda  yaşam mücadelesi veriyorlar. Aldıkları ücretler, gerçekten, zaten, insanca yaşamaları noktasında da sıkıntılı; ama, bu insanlarımızı tekrar sokağa bırakmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz; biraz evvel de söylediğim gibi, kanunen olamaz, vicdanen olamaz, hukuken olamaz. İlkokul mezunları ve ortaokul mezunları, günü geldiğinde, bugün, güvenlik görevlisi olarak çalışan bu insanlar, geçmişte, bu ülkeyi asker olarak da kendilerini bu ülkenin en önemli görevine adamış insanlardır. O yüzden, bu insanlar ilkokul mezunu oldukları için, ortaokul mezunu oldukları için bu haktan yararlanmamaları, bence, o insanlara karşı yapılabilecek olan en büyük haksızlıktır. Bu konuda, ben, Yüce Meclisin, bu kanun görüşülürken bu haksızlığı önleme noktasında önemli bir görev üstleneceğine inanıyorum, bu görevi de layıkıyla yerine getireceğine inanıyorum; çünkü, bu konuda yaptığımız hesaplamalara göre, 100 000'e yakın insan şu anda bu kanunun bu maddesini ilgiyle izliyor. Bu kanundan dolayı belki de 100 000'e yakın insan işsiz kalacaktır, aşsız kalacaktır; evlerine ekmek parası götürememenin vicdanî sorumluluğunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaşamaması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda, Yüce Meclisi bir kez daha bu konuda göreve çağırıyorum. İlkokul mezunlarına ve ortaokul mezunlarına, şu anda görev yapan insanlara müktesep haklarının verilmesini istiyorum.

Hepinizi içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

Sayın Anadol, yalnız, bu önerge ile ilgili, AK Parti Grubunun biraz önce verdiği ve kabul edilen önergenin mahiyeti aynı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aynısı... Kabul etsinler o zaman.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 24 üncü maddenin (g) fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.50

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.02

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 25 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 25.- 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Değiştirilen veya ihdas edilen kadrolar, bu kadroların dağılımına ilişkin cetvellerin ilgili mercilerce vize veya onaylandığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere kullanılır ve aylık ödemeler vizeli veya onaylı kadro dağılım cetvellerine göre yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Emek, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı tasarının 25 inci maddesiyle 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve şahsımın görüş ve değerlendirmelerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde, bu değişikliğin 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca ihdas edilen veya değiştirilen kadroların kullanımı hususundaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yapıldığı belirtilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı tasarıda, şu an görüştüğümüz 25 inci madde gibi olumlu sayılacak düzenleme yanında, katılmadığımız ve yerinde olmayan çok sayıda düzenlemeler de vardır. Her şeyden önce, belirtmek gerekir ki, görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı tasarı, yaklaşık 35 kanunda değişiklik öngören bir tasarıdır. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, çok önemli bazı konular önergeyle tasarıya eklenmiştir. Hükümetten komisyona 32 madde ve 6 geçici madde olarak gelen tasarı, komisyonda 38 madde ve 10 geçici madde olarak çıkmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna ekli karşı oy gerekçesinde açıklandığı üzere, sadece altkomisyon görüşmeleri sırasında toplam 52 önerge verilmiş, bunlardan 37'siyle tasarıya ilaveler yapılmıştır. Komisyon görüşmeleri sırasında, ayrıca, 29 önerge daha kabul edilmiştir. Bütün bunlar, nasıl bir yasa tasarısıyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça göstermektedir.

Bu tasarının çeşitli maddelerinde yapılan düzenlemelerin çoğuna katılmak mümkün değildir. Benden önce söz almış olan değerli milletvekillerinin de dile getirdiği tasarıya yönelik eleştirilerini haklı ve yerinde buluyorum.

Sayın milletvekilleri, bir kere, bu tasarıyla, kamu malî yönetiminde oluşturulmaya çalışılan saydamlık, hesap verme sorumluluğu gibi ilkeler ortadan kaldırılmaktadır. Getirilen düzenlemelerle, eskinin kötü alışkanlıklarına dönüş yapılmaktadır. Örneğin, tarım satış kooperatifleri adına Hazinenin üstlendiği görev zararlarının bütçe giderleri arasında gösterilmeyerek gizlenmesi, şeffaflık ilkesine aykırıdır. Bir başka örnek, Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda olan alacakları hakkındaki düzenlemedir; bu alacaklar hakkında, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanamayacağını hükme bağlamaktadır. Anılan üçüncü fıkra hükmüne göre, ikrazen verilen senetlerden kaynaklanan Hazine alacaklarının silinmesi halinde bu tutarlar, o yılın bütçesine ödenek konmak kaydıyla, bütçeye gider olarak kaydediliyordu. Görüldüğü gibi, bu hüküm de şeffaflık ilkesiyle bağdaşmayan bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, özelleştirme konusunda da yeni adımlar atılmaktadır. Bilindiği gibi, otoyolların yapımında yap-işlet-devret modeli uygulanabiliyordu. Şimdi görüştüğümüz tasarı, yapılacak olan otoyolların değil, yapılmış olan otoyolların işletme hakkının özel şirketlere devrini öngörmektedir.

BAŞKAN - Sayın Emek, tasarının geneli üzerinde değil, 25 inci madde üzerinde söz istediniz.

ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın Başkanım, maddeyle ilgili görüşüyoruz zaten; takdir ederseniz, Yüce Heyetçe de günlerden beri tartışıyoruz. Bu tasarı, gerçekten, torba tasarısı diyoruz da, tam bir aşure.

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Emek.

ATİLA EMEK (Devamla) - Dolayısıyla, her konu birbirine karışmış, yasa yapma tekniğine uygun olmayan... Ben bir hukukçu milletvekili olarak ifade ediyorum; yasayı elime aldığım zaman anlamakta güçlük çekiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Emek.

ATİLA EMEK (Devamla) - Dolayısıyla, bütün bunları dile getirmek millet adına bu kürsüden görevimizdir, Sayın Başkanım. Onun için, ben görevimi yapmaya çalışıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Görüşmekte olduğumuz tasarının dikkatinize sunmak istediğim başka önemli düzenlemeleri de var. Tasarı, ihtiyaç fazlası personelin nakledilmesine ilişkin esasları ve usulleri belirleme yetkisini Devlet Personel Başkanlığının bağlı bulunduğu bakan ile Maliye Bakanına vermektedir. Herhangi bir kurumda ihtiyaç fazlası personel olarak tanımlanan personelin, dönersermayeli, katma bütçeli ve sosyal güvenlik kurumları da dahil olmak üzere, başka kurumlara nakledilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Devlet Personel Başkanlığının bağlı olduğu bakan ile Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.

Bilindiği gibi, devlet memurlarının bir kurumdan diğerine nakli, 657 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinde ve memurların kurumlarca görevlerinin yerlerinin değiştirilmesi 76 ncı maddede düzenlenmiştir. Bakanlara yetki veren bu düzenlemenin 657 sayılı Yasadaki hükümleri değiştirmeden yapılmasının da ilginç olduğunu belirtmeliyim.

Anayasanın 128 inci maddesine göre, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Anayasa, memurların atanmalarının kanunda düzenlenmesi şartını, bunların siyasî iktidarın etkisi altında kalmadan, bağımsız bir şekilde, güven içinde görev yapmaları için getirmiştir. Bu nedenle, bir kurumdan diğer kuruma naklen atama için bakanlara yetki veren bu düzenleme, Anayasaya aykırı olduğu gibi, iktidarın kadrolaşma girişimlerini de kolaylaştıran bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz bu tasarının birkısım hükümleri, Bütçe Kanunundaki bazı hükümlerin Anayasanın bütçeyle ilgili hükümlerine uygunluk sağlanması açısından ilgili yasaya taşınmasından ibarettir. Herhangi bir kamu sosyal güvenlik kurumundan maaş alanların, bazı istisnalar haricinde bu maaşları kesilmeksizin kamuda herhangi bir göreve atanamaması halini düzenleyen 32 nci madde, bu konuya verilebilecek örneklerden biridir.

Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığını alanların bazı istisnalarla kamuda istihdamını yasaklayan düzenleme 2005 bütçe kanununun 25 inci maddesinde düzenlenmişken, aynı hükümler, bu kez tasarıya taşınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenleme, çalışma hak ve özgürlerini özünden zedeleyecek şekilde ve ölçüsüzce sınırlandırıldığı ve halen çalışmakta olanların bir sosyal güvenlik kurumundan almakta oldukları emeklilik veya yaşlılık aylıklarının da kesilmesini beraberinde getirdiğinden, kazanılmış hakların korunması ilkesine de ters düşen ve bu yüzden Anayasaya aykırı olan bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının birçok kanunda değişikliği amaçladığı, ancak "torba kanun" adı verilen bu tasarının sorunların çözümünde yeterli olmadığı, yapılan düzenlemelerin de var olan sorunları daha karmaşık hale getirdiği görülmektedir. Tasarı aceleye getirildiği ve kanun yapma tekniğine de uygun olmadığı gibi, temelde birçok maddenin Anayasaya aykırılık teşkil ettiği görüş ve düşüncesindeyiz. Yasama çalışmalarında acele davranmanın yerinin olmadığını, bu tasarıda ve daha önce görüştüğümüz birçok tasarıda yaşayarak gördük.

Değerli arkadaşlarım, ülkenin içinde bulunduğu ve insanımızın günlük yaşamında çektiği sıkıntılar belli. Bu Yüce Meclisin temel görevi, işlevi, bu sıkıntıları aşmak. Şimdi, Sayın Bakan orada sohbet ediyor; ama, geçenlerde bir açıklamasında dedi ki: "Türkiyemizin temel sorunu işsizlik."

Değerli arkadaşlarım, çok iyi hatırlıyorum, 2003 malî bütçesini görüşürken, Sayın Başbakanımız bu kürsüden "2004 yılını işsizlikle mücadele yılı ilan ediyorum" dedi. 2004 yılı bütçesini görüşürken, Sayın Başbakan işsizlikle ilgili tek kelime etmedi; ama, 2004 yılında işsizlik en üst seviyeye çıktı.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin hangi noktasından bakarsak bakalım, üniversiteli gençlerimiz işsiz, perişan.

Şimdi, bu tasarıyla, daha geçen gün, 20 nci maddeyle, bankalarda talan edilen, vurguna tabi tutulan parayı bir kalemde bağışladık, 35 milyar dolar gibi bir parayı âdeta tahsil edemeyeceğimizin Meclisten onayını çıkardık. Oysa, tarım kesimi perişan. Şimdi, Akdeniz sahillerinde -Hatayında, Mersininde, Antalyasında- narenciye ağaç başında toplanmıyor. Bu bağışladığımız paranın bir kısmını onlara destek verseydik ülke bu sıkıntılardan kurtulacaktı.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarılarını getirirken, ülkenin sorunlarına çözüm sunmalıyız. Hani bir halk tabirimiz var; şeytan detayda gizlidir. Benim bir hukukçu olarak anlamakta güçlük çektiğim, bu yasa maddeleriyle halkın hangi sorununu çözeceğiz. Biz, halktan da Meclisten de, âdeta, bir şeyleri gizliyoruz çabası içindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ve o grubun üyesi bir milletvekili sıfatımla, yasama çalışmalarına yürütmenin gölgesinin düşmediği ve siyasî iktidarın yön vermediği, her türlü etkiden uzak, verimli çalışmaların yapılmasını sağlamak, hepimizin ortak görev ve sorumluluğudur. Bundan sonra, bu durumun gerçekleştirilmesi için gerekli özenin siz değerli milletvekilleri tarafından gösterileceğine olan inancımı belirtir; Meclisi, bir noter makamı gibi, talimatla, her önümüze gelene el kaldırmak biçiminde değil, ülkenin sorunlarını çözen; ama, burada her şeyi çok açık, net tartıştığımız yasama çalışmasının yapıldığı bir yer haline getirme umudumu belirtir, Yüce Heyetinize sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddenin ek 1 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 26.- 27.6.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye;

a) Aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1.- Özel kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, genel ve katma bütçeli kurumlar ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, fonlar ve özel bütçeli kurumların amaç ve görevleri ile ilgili olarak yayımlayacakları kitap, dergi, ansiklopedi, gazete, bülten ve broşür gibi yayınlar için ödenecek telif ve işlenme ücretleri ile basılı ve basılacak eser inceleme ücretleri ve bunlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.

Yayın kurullarına kurum dışından katılan üyelere ayda ikiden fazla olmamak üzere her toplantı başına 2000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımını geçmeyecek miktarda toplantı ücreti ödenir.

Ansiklopedi yazı kuruluna kurum dışından katılan üyelere her fasikül için; başkana 3600, üyelere 3000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımını geçmeyecek miktarda ücret ödenir.

Bu madde kapsamına giren eserlerin seçilmesi, yayımlanması, yayım ve ansiklopedi yazı kurullarının kurulması, çalışma esasları, görevleri ve yetkileri ile diğer hususlar kurumlar tarafından çıkarılacak yönetmeliklerde düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, 48 kanunda değişiklik yapmayı öngören bir tasarı. Gönül arzu ederdi ki... Her ayrı kanun için ayrı bir tasarı gelmesi gerekirdi; çünkü, Anayasamız, İçtüzük ve kanun yapma tekniğimizde de durum aynıdır, her kanun için ayrı bir tasarının gelmesidir. Ancak, bu yoğun işlerin içine, düşünce yaşamımızı ilgilendiren, özellikle, kamuda çalışanlara, düşünce üretimine, kültürümüze katkıda bulunma olanağı sunacak olan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Ödenecek Telif ve İşleme Ücretleri Hakkındaki Yönetmeliğin sıkıştırılmış olması da, bizler açısından, Cumhuriyet Halk Partisi açısından sevindirici bir olaydır.

Burada, üzerinde durmamız gereken nokta şudur değerli milletvekilleri: Kamu kurum ve kuruluşlarında çıkarılan yayınlar, acaba, gerçekten, Avrupa Birliği normlarında veya çağdaş yayınlar normlarında oluyor mu; bence, ona bakmakta yarar var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, elimde "Su Dünyası" diye bir yayın var. Bu, kamu yayını niteliğini taşıyor sanırım. Sahibine baktığımız zaman değerli arkadaşlar, bu derginin sahibi, Su İşleri Vakfı adına, Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu. Sayın Eroğlu, bildiğiniz gibi, Devlet Su İşlerinin de Genel Müdürüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı da dahil olmak üzere, bütün kamu kuruluşlarıyla ilgili olan vakıfların, yine, siz sayın milletvekillerinin bu Mecliste çıkardığı yasayla çalışmalarına son verildi; ama, her ne hikmetse, bu Su Vakfı, çalışmalarını sürdürmektedir ve değerli milletvekilleri, bu Su Vakfı da bir, aylık yayın organı çıkarmaktadır. Sayın milletvekilleri, şimdi, bu elimdeki dergi 80 sayfa -basım tekniğini bilen arkadaşlarımız var- 5 forma. Şimdi, bu 80 sayfa içinde tam 26 adet reklam var. Şimdi, bu reklamı verenler kimler? Bu dergi aylık olarak çıkıyor ve ücretsiz olarak kendi mensuplarına dağıtılıyor. Şimdi, kendi mensuplarına dağıtılan bir dergiye, örneğin, bir iç çamaşır mağazası reklam verirse çok anlamlı olur, örneğin bir yayınevi reklam verirse çok anlamlı olur, sayın milletvekilleri, bir eğitim kurumu buna reklam verirse çok anlamlı olur; ama, değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleriyle iş yapan müteahhitlerin hepsi, buna, eğer reklam veriyorsa, orada durup düşünmekte büyük yarar var. Reklam da nedir değerli arkadaşlar; eğer, siz, gidip, ben bir sayısına bir reklam vermek istiyorum derseniz, reklam veremiyorsunuz; oniki sayısına birden vermek durumundasınız bu reklamı. Değerli arkadaşlar, oniki sayı reklam ücretinin tutarı da 35 000 dolar. Yani, Türkiye Cumhuriyetinin bir kurumunun yayın organı niteliğinde olan bir yayın, değerli arkadaşlar, kendi reklam tarifesini dolar bazından alıyor, hiçbir yayın kuruluşunda olmadığı gibi de "eğer, bana reklam vereceksen oniki sayı birden vereceksin" diyor. Değerli arkadaşlar, bunun da ücreti 35 000 dolar. Eğer bugünkü kurdan doları hesapladığınız zaman, değerli arkadaşlar, oniki sayı için 910 000 dolar bu elimdeki 80 sayfalık dergiye reklam veriliyor. Yani, bir yıllık tutarı bunun, değerli arkadaşlar, bugünkü kurla 1 219 400 000 000 liradır. Bir sayısı için de 76 000 dolar değerli arkadaşlar; bunun da bir aylık getirisi, TL bazında, 101 840 000 000 liradır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye açık bir rejimle yönetilen demokratik bir toplum. Yönetimlerdeki yozlaşmalar, kokuşmalar, yönetimdeki kirlenmeler, toplumdaki kirlenmeler böyle başlar ve toplumun bütününe yayılır. O nedenle, değerli arkadaşlar, telif hakları yasasını çıkaracağız, düzenleyeceğiz, Bakanlar Kurulumuz yönetmeliğini yeniden belirleyecek; ama, sanırım, Bakanlar Kurulumuza da, Türkiye Büyük Millet Meclisine de düşen en temel görev, öncelikle, bu kamu yayınlarının hangi nitelikte ve hangi amaca yönelik olarak çıktığını sağlamaktır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir, sanırım, yürütmenin de birinci görevidir.

Değerli arkadaşlar, elimde, bir başka, kamunun bir yayın organı daha var. Bu yayın da, değerli arkadaşlar "Dünden Bugüne Başbakanlık." 1920'den 2004 yılına kadar, onurla, şerefle bu ülkeye hizmet eden başbakanlarımız konu edilmektedir. Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız hakkında, Sayın Tayyip Erdoğan'ın biyografisi verilirken, değerli arkadaşlar, kullanılan bazı deyimler şunlar: "Siyaset hayatının ilk adımlarında bile kadınların siyasete katılımı konusunda her zaman özendirici oldu." Bölüm bölüm alıyorum, sürekli şey yapmıyorum. "Belediye Başkanlığı sürecinde 2 milyar dolar borç öderken, 4 milyar dolar yatırım yaptı ve hayatı boyunca her zaman Türkiye'yi karış karış gezmeye büyük bir önem verdi. Yasaklı olduğu dönemde tüm dünya liderleri tarafından devlet başkanı gibi karşılandı, Başbakan olmadan dünya lideri olma konumuna ulaştı. Avrupa Birliği sürecine yönelik dört uyum paketi çıkarıldı. Reform çalışmaları sonucunda, Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik yolunda büyük bir aşama kaydetti. Hükümetin ilk yıl icraatları sonucu ekonomide büyük gelişmeler yaşandı; enflasyon yüzde 40'tan yüzde 14'e, devletin borçlanma faizi yüzde 68'den yüzde 24'e düştü" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, ister görevde isterse görevden ayrılmış olsun, bütün devlet büyüklerimizden, bütün başbakanlarımızdan övgüyle bahsedilmesinden onur duyan bir arkadaşınızım, bundan da hiçbir rahatsızlık duymam; ancak, değerli arkadaşlar, şimdi, eğer siyaset hayatında kadınları özendirici diye bir biyografi yazılıyorsa, bugün girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde, yüzde 90'ında dahi kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmazken, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını tanıyan Büyük Önderimizden, bu kitapta, bu özelliğiyle bahsetmemek doğru mudur, doğru bir tavır mıdır?

Değerli arkadaşlar, yine "2 milyar borç ödendi, 4 milyar dolar da yatırım yapıldı" denirse, değerli arkadaşlar, Türkiye'yi sıfırdan kuran, Türkiye'de taş üzerinde taş yokken, bir topluiğne üretecek tesisimiz yokken, Türkiye'de okuma yazma oranı, cumhuriyet kurulduğu zaman, erkeklerimizde yüzde 4, kadınlarımızda binde 10 iken, Türkiye'yi bugünlere taşıyan liderlerimize de bir vefa duygusunun dile getirilmemesinin anlaşılır bir tarafı yoktur.

Değerli arkadaşlar "başbakan olmadan dünya lideri oldu" deniliyor. Bir rahatsızlık duymuyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler kurulurken, daha doğrusu, Birleşmiş Milletlere Türkiye özel davetle üye kaydedilirken ve Türkiye'nin referansıyla birçok, şu anda dünya ülkesi kabul edilirken, bu liderlerimizden bahsetmemek doğru değildir.

Ayrıca, şu anda yargılanmakta olduğumuz Avrupa Konseyi kurulurken 1949 yılında "Türkiye Cumhuriyetinin olmadığı bir uluslararası oluşum, saygın bir oluşum olamaz" diye Türkiye Cumhuriyetini özel davetle oraya kurucu yapma noktasına getiren liderlerden bahsetmemek, bu liderlerden bahsetmemek de doğru bir durum değildir.

Sağ olsunlar, eğer Sayın Başbakanın hükümeti döneminde çıkarılan dört paket de olmasa, bundan söz edilmese, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği gibi bir hedefi bu kitapta yer almayacak; yine, bu kitapta, başka başbakanların, başka devlet adamlarının da Avrupa Birliğine girmemiz için başlattıkları süreci, yaptıkları olumlu katkıyı anlama olanağımız olmayacak.

Değerli arkadaşlar, enflasyonu yüzde 40'tan yüzde 14'e indirmek elbette ki büyük başarıdır, bundan bahsedelim; ama, 1923 yılından 1938 yılına kadar olan onbeş yıllık sürede enflasyonu yüzde 4 olarak tutturan bir başbakandan, bir hükümetten bahsetmemenin, bunun hakkını vermemenin haksızlığını da, doğrusu, içimize sindirme olanağımız yoktur.

Değerli arkadaşlar "borçlanma faizi yüzde 68'den yüzde 24'e düştü" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bu güzel bir durum da, yalnız, bakın, dünyada, tarihin kaydettiği, karşılıksız para basmadan, borçlanmadan verilen iki savaş vardır; biri Napolyon Savaşlarıdır, biri de Mustafa Kemal önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşıdır.

Değerli arkadaşlar, Ulusal Kurtuluş Savaşımız, tek kuruş karşılıksız para basılmadan verilen bir savaştır.

Şimdi, Türkiye'yi karış karış dolaşmak elbette ki güzel de, değerli arkadaşlar, bu ülkenin her karışını düşman işgalinden kurtaran hükümetlerin liderlerinin bu özelliğinden bahsedilmemesini anlama olanağımız yoktur.

Değerli arkadaşlar, o nedenle, biz, bu kanunları çıkarırken çok cömert davranıyoruz; ama, uygulamada, hayata geçirmede, maalesef, o kadar ketum davranıyoruz. Değerli arkadaşlar, o nedenle, bu durumu, kamu adına görev yapan şahıs ve kuruluşların dikkate alarak, Türkiye'nin kaynaklarıyla, kamu kaynaklarıyla yapılan yayınların, bir ayırımcılığa, bir hak yeme vasıtası olarak değil, tam tersine, bütün hakların teslim edildiği, bütün boyutlarıyla da, değerli arkadaşlar, Batı standartlarına uyan yayınların yapılmasına da çok büyük özen göstermemiz gerektiğine inanıyorum.

Beni dinlediğiniz için Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime saat 19.30'a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.31

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.33

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale) , Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

26 ncı maddenin (a) fıkrasında yer alan ek 1 inci maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, ek 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.35

 

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.48

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

26 ncı maddenin (a) fıkrasında yer alan ek 1 inci maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, ek 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddenin (b) fıkrasında yer alan geçici madde 8'i okutuyorum:

b) Aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 8.- Ek 1 inci maddenin birinci fıkrasına göre çıkarılacak yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar, 1.12.1995 tarihli ve 95/7621 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Ödenecek Telif ve İşlenme Ücretleri Hakkında Yönetmeliğin uygulanmasına devam olunur.

Ek 1 inci maddenin dördüncü fıkrası gereğince çıkarılacak yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut yönetmeliklerin uygulanmasına devam olunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce de belirttiğim gibi, bu 48 kanunda değişiklik yapan tasarıda telif ücretlerinin de görüşülmüş olmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, şahsım olarak da memnuniyetle karşıladığımızı belirtmiştim; ancak, sadece kanunları çıkarmanın yetmediğini, esas uygulamanın da önemli olması üzerinde tekrar durmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde, nedense, Türkiye'de, demokrasi açısından, özgürlükler açısından çok olumlu sayılabilecek gelişmeleri kaydediyoruz diyemiyoruz. Bunun nedeni de, değerli arkadaşlar, toplumda, belli belirsiz, yetkili yetkisiz sansür uygulamalarının özgürlüklerin kısıtlanması doğrultusunda uygulandığını görüyoruz. Sayın Başbakan basını suçladı "acaba, basın nereye, bir yere servis mi yapıyor, Avrupa'ya servis mi yapıyor" diye; ama, doğrusu, bakılırsa, bunu böyle değerlendirmemekte yarar var.

İlk olay, değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız hakkında bir gazetede yayımlanan bir karikatür. Bu karikatür nedeniyle, çizeri hakkında, gazete hakkında bir cezaî yaptırım uygulamaya gidildi; bu, son derece mizahî bir durum. Kaldı ki, Sayın Başbakan şiir okudu diye cezaevine konulduğu zaman, ben de dahil, kamuoyunun vicdanı önemli ölçüde incinmişti. Bir siyaset adamı şiir okudu diye hayatı boyunca kamu haklarından, siyasetten menedilmesinde, demokratik Türkiye, çağdaş Türkiye açısından kabul edilebilir bir durum yoktu.

Şimdi, Sayın Erdoğan'ın Başbakan olduğu bir dönemde, bir gazetede bu karikatür nedeniyle gazete hakkında, çizer hakkında, karikatürist hakkında, vicdanları incitecek bir kararın alınmış olması da, aynı vicdanları da, aynı oranda incitmiştir.

Ben inanıyorum ki, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti de, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı da, İngiltere'nin Başbakanından çok daha değerlidir; o konuda en ufak bir şeyimiz yoktur; ancak, bakın, İngiltere'de de, Başbakanı, medyası "Bush'un köpeği Blair" diye bir karikatür yayımladı. Şimdi, bu karikatür nedeniyle, bu söylem nedeniyle "mizah yapmıştır" denilerek herhangi bir uygulama yapılmazken, bizim ülkemizde böyle bir uygulamanın yapılması, doğrusu, üzüntü verici bir durum yaratmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu, daha sonra da bir günlük gazetemizde... Kabul eden çevreler açısından da söylüyorum, kabul etmeyen çevreler hakkında da söylüyorum; Sayın Fethullah Gülen, Türkiye'de önemli bir şahsiyettir. Eğer, bir günlük gazete, bu şahsiyetin hayatı hakkında eğer yayım yapacak kadar önemli görüyorsa, burada hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir, yargı adına karar verenlerin de buna çok dikkat etmesi gerekir. Eğer, o yayımlarda, o şahıs hakkında incitici, kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir yayım olursa, zaten cevap hakkının kullanılmaması söz konusu olamaz. Bu Parlamentonun çıkardığı Basın Yasasıyla, bu Parlamentoda, gerçekten, toplumun bir kanayan yarası olan cevap kullanma hakkını, olanağını sağlamış oldu. O nedenle, bu uygulama da Türkiye açısından doğru olmamıştır. Günlük bir gazetenin yayımının sonuçlanmadan durdurulması, Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından doğru bir karar olmamıştır.

Değerli arkadaşlar, bu uygulamalar devam ediyor. Anadolu Ajansında hükümetin pek hoşuna gitmeyecek bir haberden ötürü bir Anadolu Ajansı çalışanı cezalandırıldı.

Değerli arkadaşlar, bu Anadolu Ajansında, maalesef, bir genel sansürün uygulanması haline geldi. Bundan on gün önce, Anadolu Ajansından sorumlu Sayın Devlet Bakanına bir soru yönelttim; sağ olsun, Sayın Bakan da yanıtını verdi.

Değerli arkadaşlar, Anadolu Ajansı bu cevabı haber yapmadı. Gerekçesi; bizim haber haline getirdiğimiz bülten ile Sayın Bakanın verdiği yanıtın birbirini tutmadığı.

Değerli arkadaşlar, gazeteci arkadaşlarımıza kolaylık olsun diye bunu bir haber bülteni haline getiriyoruz; arkasına da orijinalini ekliyoruz. Görevlilere sorduğumuz zaman, görevliler "efendim, lokal bir haber; bu, genel bir haber değildir diye yayınlamadık" diyorlar; ama, Anadolu Ajansı Genel Müdürüne sorduğumda, sağ olsun, Sayın Genel Müdür gönderdiği yanıtta da diyor ki: "Basın bülteni ile buna temel teşkil eden soru önergesine verilen cevabî metin arasında çelişki bularak takdir yetkilerini kullanmışlardır." Şimdi, değerli arkadaşlar, burada bana verilen cevap ayrı. Eğer o bülten ile esas metin bir bütünlük arz etmiyorsa, örtüşmüyorsa, yapılması gereken, o metinden, Anadolu Ajansının haber değerlerine uygun bir haberin üretilmesidir. Bunun uygulanmaması, toplum üzerinde, özellikle hoş bir etki yaratmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı. Yapılan gösterilerde polislerin o tavırları, o davranışları kadar -maalesef, üzülerek söylüyorum- Sayın Başbakanın olay hakkında takındığı tavır da, kadınlarımızı en az o cop darbeleri kadar, o itilip kakılmalar kadar incitmiştir. Sayın Başbakandan beklediğimiz; Türkiye'nin genel görüntüsüne uymayan, Türkiye'nin demokratikleşmesi yönündeki gelişmelere engel olan bu davranış şeklini ortaya koyanlar hakkında gerekli işlemi yapıp bir daha bunları cesaretlendirmemesi gerekiyordu; ama, maalesef burada da suçlu yine basın oldu. Sayın Başbakan "ya, bu basın, acaba nereye servis yapıyor" diye bir suçlamada bulundu.

Değerli arkadaşlar, her olayı basına yüklersek, bu çıkardığımız yasaların fazla bir anlamı olmayacak. Bakın, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanunu, değerli arkadaşlar, kamuoyunda tartışılmaya başlandığı günden bugüne kadar, maalesef Türkiye'nin demokratik yapısına çok olumsuz bir etki yapmaktadır. Önce, bildiğiniz gibi, bir zina olayıyla sarsıldı Türkiye. Sayın Başbakan "kesinlikle geri adım atmayız" dedi; ama, Brüksel'de geri adım attı, bunu kurtardık.

Değerli arkadaşlar, şimdi de basın yoluyla... Türk Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden, değerli arkadaşlar, basına karşı sanki bir husumete doğru gidiliyor. Oysa, bu Parlamento, Basın Kanununda yaptığı değişiklikle, çıkardığı yeni Basın Kanunuyla, gerçekten, Türkiye'ye yakışan, Avrupa Birliğine doğru yol alan bir Türkiye'ye olumlu katkıda bulanan bir yasa çıkarmıştı; ama, Türk Ceza Kanunu, sanki, nereden çıkardınız, nereden yaptınız bu olayı, basın olmasa sanki Türkiye daha rahat eder diye bir anlayışla hazırlanmış, önümüze konulmuş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, intihar olayları... Örneğin -Türk Ceza Kanunumuz 1 Nisanda yürürlüğe girecek- eğer intihara teşvik eden biri olursa, buna verilecek ceza, değerli arkadaşlar, eğer iki yılsa, basın bunu yazmış olursa, bunun cezası yüzde 50 artırılmış oluyor.

Değerli arkadaşlar, yine, eğer biri birine hakaret ederse, verilen ceza eğer ikiyse, basın, bunu yazdı diye yüzde 50 artırılıyor. Şimdi, bu şekilde, değerli arkadaşlar, bu Türk Ceza Kanununun maalesef sağlıklı olmayan maddeleri gündemde. Belki de cumhuriyet döneminde iktidara destek vermiş vermemiş bütün medya kuruluşları bir araya gelerek bu Türk Ceza Kanunundaki bu aksaklıkları görüştüler, bir araya geldiler, raporları da var, bunun da altı ay sonra yürürlüğe girmesi konusunda bir talepleri var. Şu anda edindiğimiz izlenim, hükümetin bu konuda bir geri adım atmamakta direnmesi. Oysa, doğru olan, burada basınla didişmek yerine, bu aksaklıklarla yürürlüğe girmesi yerine, altı ay sonra bunun yürürlüğe konulmasıdır, bu süre içerisinde bu aksaklıkların ayıklanmasıdır.

Yalnız basın açısından değil, diş hekimleri de aynı durumda. Eğer çocuğunuza diş protezi veya ayak protezi yapmak isterseniz, eğer, bu, 2 saat hastanede alıkonursa, efendim, çocuk üzerinde deney yapılıyor diye o doktor hakkında da işlemler yapılıyor.

Şimdi, bunlar, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin demokratikleşmesi, Avrupa Birliği yolunda mesafe katetmesi açısından pek olumlu, sağlıklı gelişmeler değildir. Her olayda basını suçlamak veya bunu basına yüklemek, doğru, çıkar yol değildir. Ne kadar olumlu kanun çıkarırsak çıkaralım, eğer uygulamalarda, eğer o yasayı uygulayacak kafaları demokratik bir mekanizmaya kavuşturmadığımız sürece, bu yasal düzenlemelerin de pek fazla bir anlamı olmuyor.

Bu telif haklarıyla, değerli arkadaşlar, olumlu; ancak, umuyor ve diliyorum ki, bu telif hakları nedeniyle, Türkiye bir tasarrufa giderken, yeniden, gereksiz, israfa yönelik bir iş kapısının da açılmış olmasını sağlamamış oluruz.

Değerli arkadaşlar, dün akşam kabul edilen, bu, yabancıların, Türkiye'deki televizyonların yüzde 100'ünü alması da, maalesef, elbette ki, büyük bir saygıyla karşılıyoruz; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı; ama, Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından doğru olmamıştır.

Şimdi, televizyon yayıncılığı, Türkiye'de en zararla işleyen bir işletmeciliktir işletme açısından baktığınız zaman. 1,5 milyar dolar dolayında bir kaynağı belli olmayan paradan söz edilmektedir. Televizyon kullanıcılarının, genellikle işletmecilerinin, bunu, bir başka çıkarları doğrultusunda kullandıkları çok açık. Şimdi, Türkiye'ye gelecek, 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolar para yatıracak olan bir yabancı kaynağın, bu silahı, bu etkili kamuoyu oluşturma silahını hangi yönde kullanacağı doğrultusunda da, maalesef, çok sağlıklı şeyler düşünmek mümkün değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, Sayın Ateş.

26 ncı maddenin (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27.- 19.10.1989 tarihli ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"e) Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilen alanlardaki Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, Başkanlığın talebi üzerine Maliye Bakanlığınca bu Kanun Hükmünde Kararname amaçlarında kullanılmak üzere Başkanlığa tahsis edilir. Bölgelerde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiralanması ve bu yerler için gerekli görülen hallerde kullanma izni verilmesi, işletilmesi, işlettirilmesi ve diğer tasarruf hakları Başkanlığa aittir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 27 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu maddeye bakıldığında, daha önce 28 inci madde olarak yazılan, ancak, 19 uncu maddenin çekilmesiyle teselsül ettirilmesi sonucu 27 nci madde olarak görüşülen maddenin başlığında "19.10.1989 tarihli ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir" diye yazılı bulunmaktadır.

Şimdi, bu değişikliğin gerekçesine bakıldığında da şu şekilde yer alıyor: Özel çevre koruma bölgesi olarak ilan edilen alanlardaki Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kullanımı konusuna açıklık getirilmesi amacıyla 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (e) bendini değiştirmek şeklinde bir gerekçeyle karşı karşıyayız.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tasarının adına çok şeyler söylendi. "Torba yasa" denildi, "çuval yasa" denildi, "aşure" denildi, denildikçe denildi. Bunlar bize bir noktada bu tasarının ne anlam taşıdığını, ne şekilde getirildiğini ve çocukluğumuzdan, ilkokula giderken belirli bir matematik kuralını, öğretmenlerimizin bize öğrettiği şekilde öyle bir kuralı hatırlattı. Yani, o kural neydi; armutlar ve elmalar bir arada toplanmaz. Şimdi, öyle bir tasarı yapılmış ki, armutlar ve elmaları bir yana bırakalım, patlıcan ve biberlerin de böyle bir tasarıya, benzetim olarak katıldığını görmekteyiz.

Tasarının geliş amacı, yine, bildiğimiz gibi, Anayasamızın 161 inci maddesine göre, bütçe kanunuyla getirilemeyen hükümlerin ancak ve ancak bütçe kanununda yer alması gerektiği, başka şekilde düzenlemelerle, bütçe kanununda yer alması gereken konuların bunda yer almaması gerektiğinden dolayı bir iptal kararı vardı. Anayasa Mahkememiz tarafından verilen bu iptal kararı sonucu, böyle bir düzenlemenin yapılmasının zorunlu olduğu şeklinde hükümet tasarındaki gerekçe, bizlere bu konuyu getirmiş bulunmaktadır. Tasarıya bakıldığında, bütün olumsuzlukları, şimdiye kadar konuşmacı arkadaşlarımızın belirttiği gibi, yetersizliğinden, hatalarından, eksikliklerinden, yanlışlıklarından, çelişkilerinden tutunuz, bütün olumsuzluklarla karşı karşıya olduğumuzu duyduk, işittik.

Gerçekten, tasarıyla o kadar fazla kanun ve kanun hükmünde kararname değişmiş ki, 48 civarında kanun ve kanun hükmünde kararname değişikliğe uğruyor; bununla birlikte, 250'ye yakın da düzenleme değişikliği yapılıyor.

Bunlara şöyle bir baktığımızda, devlet memurlarıyla ilgili -sözleşmeli personel- Emekli Sandığı Kanunu -65 yaşla ilgili olmak üzere- büyükşehir belediye sınırlarındaki harcırahların ödenmesine ilişkin, yine resmî taşıtların kullanılması, muhtarların yöreye göre ödeneklerinin düzenlenmesi, gazilerimizle ilgili düzenleme, Karayolları Trafik Kanunu, Devlet Memurları Kanunuyla ilgili diğer hükümler, Devlet Demiryolları, Toplu Konut Kanunu, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Millî Piyango İdaresi, Devlet Meteoroloji İşlerindeki personelle ilgili düzenlemeler, otoyolların özel şirketlere devri, devlet içborçlanması, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 178 sayılı Maliye Bakanlığı Teşkilatı Hakkında Kanunla ilgili düzenleme, Telgraf ve Telefon Kanunu, yeşilkartla ilgili bir düzenleme, Tekelle ilgili bir düzenleme vardı; 19 uncu maddenin çekildiğini hepimiz biliyoruz. 190 ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, YÖK'le ilgili bir düzenleme ve şu anda görüşülmekte olan tasarının, Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığıyla ilgili 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili maddesi.

Değerli arkadaşlarım, bunlara bakıldığında ve sayıldığında, gerçekten, her birinin özel ihtisas komisyonlarında görüşülmesi gereken konular olduğunu apaçık bir şekilde görmekteyiz. Bu konular, özel ihtisası gerektiren konular olduğuna göre, elbette, ilgili komisyonlar tarafından tasarı halinde getirilseydi eğer ve huzurumuzda bunlar görüşülseydi, az önce saydığımız eksiklikler, hatalar ve çelişkiler bu kadar olmayacaktı, görüşülmeyecekti, konuşulmayacaktı, emeğimiz boşa gitmeyecekti. Korkarız ki, bundan sonra olabilecek şeyler, değişikliğe uğrayan her maddenin, kimisinin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilme ihtimali var, kimisinin, veto edilmese dahi Anayasa Mahkemesinde iptal edilme ihtimali var. Bu bize neyi getirecektir; geçen haftadan bugüne kadar -daha da kaç saat görüşeceğimiz belli olmayan- ve o kadar milletvekili arkadaşımızın ve hükümetin vermiş olduğu emeğin ve emeklerin boşa gitmesi ve ulaşılmak istenilen amaca da ulaşılamamasıyla karşı karşıya bırakacaktır.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili endişelerimizden bahsettik; çünkü, gerçekten, bu tür yerlerin Türkiyemizde 14 bölgeyle sınırlı olduğunu biliyoruz. Yine, bu tür bölgelerin, özel çevre korumasıyla ilgili adlandırılmak suretiyle ne şekilde kullanıldığını da, zaman zaman, bizler ve vatandaşlarımız görüyor. Bunlara, çarpıcı bir şekilde örnek olarak şunları gösterebiliriz: Hepimiz, Ölüdenizin özel çevre koruma bölgesi olduğunu biliyoruz. Yine, özel çevre koruma bölgesi olarak İztuzu dediğimiz deniz kaplumbağalarının yaşamakta olduğu yerler ve Ankaramızın Gölbaşı'ndaki gölü ve buna benzer 14 tane bölge, bu şekilde bölge olarak adlandırılmış.

Değerli milletvekilleri, eşimiz, dostumuz, Türkiye'de yaşayan insanlarımızın, vatandaşlarımızın -gidip gelmekte olduğu- özellikle de yaz mevsiminde buralara gidip, gerçekten, birkaç gününü geçirmek amacıyla oralarda kaldığındaki sıkıntıları hepimiz görüyoruz. Bu sıkıntıların özüne bakıldığında -korkarız ki- sahillerimizin şimdiye kadar yağmalanmış bir şekilde olduğunu gördüğümüzde üzülüyoruz, yüreğimiz burkuluyor; getirilen bu değişiklikle, kapsam daha da genişletilerek, yağmalanmış olan sahillerimizin bundan sonra daha da fazla yağmalanmasına sebebiyet verilmektedir.

Hepimiz görüyoruz ve yaşıyoruz, bir iki günlüğüne, buralarda, günübirlik gitme imkânı olan yerler -kalma imkânının, yerleşme imkânının oldukça kısıtlı olduğu- ve Koruma Kurulu Başkanlığına verilmiş olan ve bu getirilen değişiklikle de, Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bölgeler şeklinde belirtilmek suretiyle, kiraya verilmesinden, işletilmesinden ne derece sonuç çıkabileceğini hepimiz tahmin etmeliyiz. O nedenle, Sayın Bakandan, biz, bu konuyu özellikle açıklamasını istiyoruz: Bu değişiklikle, kıyılarımızda, sahillerimizde daha fazla yağmalanmaya sebebiyet verilecek midir verilmeyecek midir? Eğer, verilmeyecek ise, bugüne kadar alınamayan tedbirlerin, kontrollerin bundan sonra ne şekilde alınıp alınmayacağını veya alınmış olduğunu, bize, burada, Yüce Mecliste söyleyebilecek misiniz? Sayın Bakandan bu konuda özellikle açıklama bekliyoruz. Giderek, hatta, bu maddedeki değişikliğin, SİT alanlarının dahi yağmalanmasına sebebiyet vereceğinden endişe duymaktayız.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bizlere düşen, bu tür konulardaki endişelerimizi, Yüce Meclisin huzurunda, siz değerli milletvekilleriyle paylaşmaktır. Bu endişelerimizi ve Mecliste görüşülmekte olan tüm kanun tasarılarının neler getirdiğini kamuoyuyla paylaşmanın, Yüce Meclisin ve üyeleri olan hepimizin görevi olduğunu bir kez daha burada vurgulamak istiyorum. O nedenle, böyle bir tasarının, gerekçenin amacına bakıldığında, bütün kanun tasarılarının ve kanunların amaçlarına bakıldığında, hep iyi niyetli amaçlar olduğunu biliyoruz; fakat, bir görüyoruz ki, kanunlar uygulanırken, uygulamaya geçildiğinde, bunların tersine, ülkemizin ve insanlarımızın zararına neler doğurduğunu yaşadıkça görüyoruz. Bundan da üzüntü duymanın bizlere hiçbir yararı olmadığını, ülkeye yarar değil zarar getirdiğini de üzülerek görüyoruz ve yaşıyoruz. Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir diye bir tabir vardır. Biz de, hükümete, bakanlarımıza, yetkililerimize şunu seslenmek istiyoruz: İyi niyet uğruna, amacın ve hedefin iyi niyet olması uğrunda, sakın ha sakın, bir kez daha düşünerek, bunun uygulamasının bizleri cehenneme götürmemesi için neler yapmamız gerekir... Ülkemizde yaşayan insanlara, zaten perişan olan, her konuda perişanlığı kendisine yaşam biçimi olarak kabul eden insanlarımıza, vatandaşlarımıza daha fazla acı çektirmeyelim. Onun için, hazırlanan tasarıların, yasaların uzman ellerde, ihtisas komisyonlarımızda münferiden alınarak, bir kez daha, Yüce Meclisi, bu şekilde boşa emek verilen bir kurum ve kuruluş olarak kamuoyunun gözleri önüne sermeyelim; emek veren bu arkadaşlarımızın emeğini, milletvekillerinin alınterini boşa gidertmeyelim.

Değerli milletvekilleri, o nedenle, bir kez daha yanlış bir tasarıyla karşı karşıya kaldığımızı kamuoyuyla paylaşmak ve kamuoyunu aydınlatmak için bu duygu ve düşüncelerimizi Yüce Meclise sunuyor, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.18

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale) , Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

27 nci maddenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 27 nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28.- 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2.- Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 3 üncü maddenin (b) ve (c) bentleri kapsamına giren personeline; aylık tutarı, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 200'ünü, kısmen karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için % 100'ünü, diğerleri için % 50'sini geçmemek üzere Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre "Havacılık Tazminatı" ödenir. Bu şekilde yapılacak ödemeler, sözleşmeli personel için belirlenen ücret tavanı ile kapsama dahil personele verilecek diğer hak ve ödemelerin tespitinde dikkate alınmaz.

Bu tazminat aylıklara ilişkin esaslar çerçevesinde damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Erdal Karademir.

Buyurun Sayın Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 28 inci maddesiyle ilgili olarak, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye havaalanlarının işletilmesi ile Türkiye hava sahasındaki hava trafiğinin düzenlenmesi ve kontrolü görevi Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünce yerine getirilmektedir. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün faaliyet alanı ve görevi, sivil havacılık faaliyetlerinin gereği olan hava taşımacılığı, havaalanlarının işletilmesi, meydan, yer hizmetlerinin yapılması, hava trafik kontrol hizmetlerinin ifası, seyrüsefer sistem ve kolaylıklarının kurulması ve işletilmesi, bu faaliyetlerle ilgili diğer tesis ve sistemlerin kurulması, işletilmesi ve modern havacılık düzeyine çıkarılmasını sağlamaktır.

Diğer yandan, üstlenmiş olduğu görevlerini uluslararası sivil havacılık kural ve standartlarına göre yapmak zorunluluğunda olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, bu doğrultuda, uluslararası hava ulaşımında can ve mal emniyetini sağlamak, düzenli, ekonomik çalışma ve gelişmeyi temin maksadıyla yürürlüğe konulan Uluslararası Sivil Havacılık Anlaşmasına göre kurulan Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı ve aynı zamanda, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı (Eurocontrol)ün de üyesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, kendi faaliyet alanlarıyla ilgili konularda, tamamen uluslararası standartlarda bir görev yapmakta ve yapmış olduğu bu görevlerle ilgili olarak, bu alanda örgütlü uluslararası kuruluşlara rant sağladığı ekonomik katkılardan da yararlanmaktadır.

Genel Müdürlük, almış olduğu bu katkılarla, yapmış olduğu hizmetlerin niteliğini ve standardını yükseltmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar hem hava meydanlarının kullandığı teknolojinin gelişmesine hem de buna paralel olarak, Devlet Hava Meydanları İşletmesi bünyesinde görev yapan personelin eğitimine ve niteliğinin artırılmasına önemli katkılar sağlamaktadır.

Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü iki ana hizmet birimiyle kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir. Bunlardan bir tanesi, hava seyrüseferine yönelik hizmetler, başka bir deyimle hava trafik hizmetleri, bir diğeri de meydan işletmeciliğine yönelik hizmetlerdir.

Hava trafik hizmetleri denilince, hemen hepimizin aklına kamuoyundaki ifadesiyle kuleciler gelir. Oysa, o bildiğimiz kulecilerin genel adı hava trafik kontrolörleridir. Hava trafik kontrolörlerinin verdiği hizmet yalnız meydanlarda bulunan meydan kontrol kuleleriyle sınırlı değildir. Bu arkadaşlarımız, aynı zamanda, ülkemizdeki tüm hava meydanları ve hava sahasının uçak trafiğini kontrol etmekte olan saha kontrol merkezleri ile bir ya da birkaç meydanı içine alan sahalardaki meydanlarda iniş-kalkış yapan uçaklara yaklaşma, kontrol hizmeti vermektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özetle, tüm Türkiye hava sahasında uçan uçakların kontrolü hava trafik kontrolörleri tarafından yapılmaktadır. Hava trafik kontrolörlerinin görevi, hava taşıtlarının birbirleriyle ve her türlü engelle çarpışmasını önlemektir. Bu görevi, uluslararası standartlarda ve uluslararası kurallar dahilinde yapmaktadırlar. Böylece, hava trafiğinin hızlı ve güvenli bir şekilde akışı sağlanmakta, bir bakıma, Türkiye'ye yaptıkları bu hizmetlerle, hem malî yönden çok büyük katkılar sağlamakta hem de diğer gelişmiş ülkelerde verilen hizmetlere eşdeğer bir hizmet vermek suretiyle, Türkiye'nin uluslararası platformdaki saygınlığını artırmaktadırlar.

Hava trafik kontrolörleri, ülkemizde bulunan askerî-sivil havaalanlarına iniş-kalkış yapan uçakların tamamına, ayrıca, ülkemiz hava sahasını transit kateden uçaklara hava trafik hizmeti vermektedirler. Bu hizmetleri örneklersek, bir gün içerisinde, ülkemiz hava sahasını, transit olarak, ortalama 450-500 uçak katetmektedir. Ülkemizdeki meydanlara iniş-kalkış yapan uçak sayısı yıllık ortalama 400 000 dolayındadır.

Değerli milletvekilleri, hava trafik hizmetlerinin bir başka gerekliliği ve havacılık hizmetlerinin yürütülmesinde uluslararası sivil havacılığın bir gereği olarak, her ülke, kendi hava sahasına özgü havacılık bilgilerini toplamak, değerlendirmek, yayımlamak ve gelişen hava seyrüsefer teknolojisine uygun -bu hizmeti yürüterek ve yayım yaparak- birimleri oluşturmak zorundadır. Bu hizmet, Hava Enformasyon Müdürlüğü çalışanları tarafından yerine getirilmektedir. Hava Enformasyon Biriminde çalışan personel, Türkiye'de başka bir kurumda emsali olmayan, sadece Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne özgü uluslararası bir görev yapmaktadır.

Havacılık, her birimi kendi içerisinde birbirinden ayrılmaz ve birbirini tamamlayıcı parçalardan oluşur. Hava trafik hizmetlerinin güvenli yürütülmesinde, hava seyrüsefer yardımcı cihazlarının kurulumu, bakımı ve görevini yüklenen hava elektroniği çalışanlarından Meydan İşletmesinin her birimindeki çalışanlarına, Personel Dairesi Başkanlığından Hâsılat ve Malî İşlere, Eğitimden Havaalanı Güvenliğine kadar her biriminin katkıları da yadsınamaz.

Değerli milletvekilleri, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün hava seyrüsefer hizmetleri için yapmış olduğu gerek personele yönelik harcamaların gerekse yatırım harcamalarının tümünün, üyesi bulunduğu Eurocontrol tarafından ülkemize geri döndüğünü biliyoruz. Personelin ücretlerinden eğitimine, sosyal aktivitelerini gerçekleştirebilecekleri tesislere, yapılacak yatırımlardan teknolojik donanıma kadar yapılan her türlü harcamanın, ulusal bütçemize tek bir kuruşluk yük getirmediği de bilinmektedir. Tam tersine, bu anlamda yapılan bütün yatırımların sonucunda, hava sahamızda kullanılan 1 deniz mili havayolunun birim maliyeti yükselmekte ve dolayısıyla, hava sahamızı kullanan uçak işleticilerinden alınacak paralarla, ülkemiz, döviz de kazanmaktadır. Diğer Avrupa ülkelerinde, yapmış oldukları bu tür yatırımlar -aynı bizdeki gibi- üyesi olduğumuz aynı teşkilat üzerinden karşılanmaktadır. O ülkeler, bizdekinden, bu anlamda, çok daha fazla harcama ve yatırım yaparak birim maliyetlerini yükseltmektedirler.

Değerli milletvekilleri, madde gerekçelerinde belirtildiği gibi, ülkemiz, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatına (Eurocontrol) üye 34 ülke içerisinde, hizmet birimi sayısı baz alındığında, 6 ncı sırada yer almaktadır. Bununla birlikte, personel maliyetleri sıralamasında en son sıralamada yer almaktadır. Örneğin, kesinleşen 2003 yılı maliyet rakamlarına bakıldığında, diğer teşkilat üyesi ülkelerin toplam maliyetler içerisindeki personel harcamalarının payı yaklaşık yüzde 44 ile yüzde 80 aralığında seyrederken, bu oran, ülkemizde, yüzde 26 ile yüzde 30 aralığında bulunmaktadır.

Türkiye hava sahasında, ülkemiz havaalanlarına iniş- kalkış yapan uçaklar ile transit geçiş yapan hava araçlarının uçuşlarını gerçekleştirdikleri 118 adet uçuş yolu vardır. Yol kontrol merkezlerince hava trafik akışının düzenlendiği ve ülke sathına yayılan seyrüsefer cihazlarıyla desteklenen bu kontrollü uçuş yollarının uzunluğu da 45 000 kilometredir. Ayrıca, uluslararası sefer yapmak veya ülkemiz havaalanlarında iniş-kalkış yapmaksızın transit geçiş yapmak amacıyla hava sahamızı kullanmak durumunda olan hava araçlarının Türk hava sahasına giriş-çıkış yaptıkları 36 adet giriş-çıkış noktası da bulunmaktadır. Diğer üye ülke hava sahalarında, az önce bahsettiğim rakamlardaki gibi bir hava sahası özelliği de söz konusu değildir. Buna rağmen, ülkemizde verilen hizmet birim sayısı ile birim fiyatlar kıyaslandığında, ülkemiz hava sahasının, üyesi bulunduğumuz Eurocontrol'e üye diğer ülkelerden çok daha ucuza kullanıldığı görülmektedir. Ülkemiz, 2003 yılı birim fiyatı -idarî ücret dahil- 30,52 euro, 2004 yılı birim fiyatı ise 32,66 eurodur. Örneğin, Almanya'da birim fiyatı 89 euro, İngiltere'de 86 euro, Belçika'da da 90 euro civarındadır.

Getirilen bu tasarıyla, sektörde görev yapanların ücretlerine bir artış gelecektir. Çalışanlara verilecek olan bu ücret artışı, ülkemiz hizmet birim fiyatının da artışına neden olacaktır. Bu artış, hava sahamızı kullanan işleticilerden elde edilecek gelirlerle karşılanacaktır. Bu gelirler, ülkemiz hava sahasının güvenliğinin artırılmasına, teknolojinin geliştirilmesi ve yenileşmesine, hava seyrüseferiyle ilgili her türlü teknik altyapının geliştirilmesine, bu alanda görev yapan personelin niteliğinin artırılmasına yönelik verilecek eğitim faaliyetlerine, uzmanlaşmalarına ve bununla birlikte, yetişmiş, nitelikli personelin elde tutulmasına çok büyük katkılar sağlayacaktır.

Bu çalışmalar, aynı zamanda, ülkemizin uluslararası standartlarda hizmet vermesi ve gelişmiş ülkelerin seviyesine yaklaşması için de önemli bir adımdır.

Değerli arkadaşlarım, diğer Avrupa ülkelerinde, bu sektörde görev yapan bir hava trafik kontrolörü 6 000 ile 7 000 dolar, hava enformasyon çalışanları 4 000 dolar civarında ücret almaktadırlar. Ülkemizde, bir trafik kontrolörü 1 000 dolar, hava enformasyon çalışanı da 800 dolar civarında ücret almaktadır.

Havacılığın, detaylı teknik ve aynı zamanda üstün nitelik gerektiren bir sektör olması sebebiyle, sektörde çalışanların ücretlerinin yükseltilmesine katkı yapacak bu tasarıyı, emeğe saygı duyan bir siyasal anlayışın ve ulusal çıkarlarımızın bir gereği olarak, tasarının bu maddesini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Çalışanlar açısından yapılacak bu iyileştirmeler, personelin verimini, motivasyonunu artırmak bakımından da önemli olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda "Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 3 üncü maddenin (b) ve (c ) bentleri kapsamına giren personeline; aylık tutarı, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamını karşılayan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için en yüksek devlet memurları aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde 200'ünü, kısmen karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için yüzde 100'ü, diğerleri için yüzde 50'sini geçmemek üzere Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre havacılık tazminatı ödenir" denilmektedir. Burada "geçmemek üzere" ibaresi, belirsiz ve yoruma açık bir ifadedir. Şöyle ki "yüzde 200'ü geçmemek" dediğimiz zaman, yüzde 1 de 200'ü geçmez, yüzde 60 da yüzde 200'ü geçmez, yüzde 190 da... Başka bir ifadeyle, siz, yüzde 200 artış uygulayabileceğiniz bir gruba yüzde 49 artış uyguladığınızda, en alt birim olan yüzde 50'lik grubun altında bir oran uygulamış olursunuz. Tasarıdan "geçmemek üzere" ibaresinin kaldırılması halinde, tasarıda belirlenen yüzdelik rakamların aynen uygulanması sağlanacaktır. Bu, hem tasarıdaki belirsizliği giderecek hem de çalışanlarda oluşabilecek tereddütleri de giderecektir. Bu belirsizliği ortadan kaldırmak bakımından, verdiğimiz önergeyi desteklemenizi istiyoruz.

Havacılık sektöründe can ve mal emniyetinden taviz verilemeyeceğinin bilinciyle, bu sektörde çalışanların özlük haklarına yönelik olarak, yıpranma, erken emeklilik, çalışma saatleri, çalışma koşulları gibi durumlarında diğer Avrupa ülkelerindeki uygulamalara paralel bir düzenleme yapılmasının, özellikle Avrupa Birliğine giriş sürecinde önemli olduğunu ve Avrupa Birliği normlarına uygunluk sağlanması gerekliliğini vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü görev ve sorumluluklarına ilişkin bir konuyu sizlerle de paylaşmak istiyorum. Aslî görevi havalimanı ve meydan işletmeciliği olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün ana statüsünde havalimanı ve meydan inşaatlarını yapma konusunda bir düzenleme yer almamakla birlikte, Genel Müdürlüğün görev alanı dışında kalan havalimanı ve meydan inşaatı konularıyla uğraştığı da görülmektedir. Bir genel müdürlüğün yasayla kendisine verilmeyen bir konuda görev ve sorumluluk üstlenmesi doğru değildir. Ayrıca, bu tür çalışmalar Devlet Hava Meydanları İşletmesinin finans durumunu da olumsuz etkilemekte ve Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğüyle koordinasyonun sağlanamaması sonucunda önemli sorunlar yaşanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bunu -örnek olarak- 1998 yılı hesap ve işlemleriyle ilgili, KİT Komisyonunun yapmış olduğu çalışmalarda, hazırladığı raporlarda da görmek mümkün. Bu raporlarda, bu tür işlerin zamanında bitirilmemesi nedeniyle finansman kaybına yol açtığı da tespit edilmiştir. Bu raporlardan bir tanesinde, Atatürk Havalimanı paralel pist inşaatı işinde yüzde 268, yeni itfaiye binası ve havalimanı giriş kapısı tadil işlerinde yüzde 164 ve mevcut teknik blok kule tadili işlerinde de yüzde 81 oranlarında keşif artışları meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu işlemlerin uzmanlık alanı dışındaki kurumlara yaptırılmak istenmesi sonucu devlet zarar ettirilmiştir. Bu olumsuzluklar bugün de devam etmektedir. Bu anlamda, her kurumun kendi kuruluş yasasıyla verilen görev alanı içerisindeki çalışmalarını sürdürmesi zorunludur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa tasarısının 28 inci maddesinin 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapan ek madde 2 ile getirilen değişiklikte, ...yüzde 50'sini kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere" ifadesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erdal Karademir

Hüseyin Ekmekcioğlu

Hüseyin Özcan

 

İzmir

Antalya

Mersin

 

Mevlüt Coşkuner

Kemal Demirel

Halil Ünlütepe

 

Isparta

Bursa

Afyonkarahisar

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Karademir, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıda "Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün teşkilat yasasının 3 üncü maddesinin (b) ve (c) bentleri kapsamına giren personeline; aylık tutarı Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde 200'ünü, kısmen karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için yüzde 100'ünü, diğerleri için yüzde 50'sini geçmemek üzere Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre havacılık tazminatı ödenir" denilmektedir. Burada "geçmemek üzere" ibaresi belirsiz ve yoruma açık bir ifadedir.

Şöyle ki, yüzde 200'ü geçmemek dediğimiz zaman yüzde 1 de 200'ü geçmez, yüzde 60 da geçmez, yüzde 199 da geçmez. Başka bir ifadeyle, siz yüzde 200 artış uygulayabileceğiniz bir gruba yüzde 49 artış uyguladığınızda en alt birim olan yüzde 50'lik grubun altında bir oran uygulamış olursunuz.

Tasarıdan "geçmemek üzere" ifadesinin kaldırılması halinde, tasarıda belirtilen yüzdelik rakamların aynen uygulanması sağlanacaktır. Bu, hem tasarıdaki belirsizliği giderecek hem çalışanlarda oluşabilecek tereddütleri giderecektir.

Bunun yanı sıra yine tasarıda "Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre havacılık tazminatı ödenir" denilmektedir.

Burada bir yetki devri söz konusu olduğundan, yetki verilen Kurulun baz alacağı baremlerin, doğrudan tasarıda belirtilen oranlarda ve ilgili gruplara aynen uygulanması gerekir. Yani, yüzde 200, yüzde 100, yüzde 50 gibi.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29.- a) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun;

1) 4 üncü maddesinin (B) fıkrasının ikinci paragrafına "Bunlara ödenebilecek ücretlerin üst sınırları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile verilecek iş sonu tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler ve bu hususlara ilişkin esas ve usûller" ibaresi eklenmiştir.

2) 202 nci maddesinin ikinci fıkrasına "50 gösterge rakamının" ibaresinden sonra gelmek üzere "(72 nci ay dahil olmak üzere 0-6 yaş grubunda yer alan çocuklar için bir kat artırımlı)" ibaresi eklenmiştir.

3) 207 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "75" ibaresi "2500" olarak değiştirilmiştir.

b) 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan; "aşağıda belirlenen" ibaresi "Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen" olarak değiştirilmiştir.

c) 8.6.1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan "bu çerçevede malî yükümlülük altına giren fonlar lehine garanti vermeye" ibaresi "sözleşme hükümleri gereği mali yükümlülük altına giren kamu kurum ve kuruluşları ile fonlar lehine garanti vermeye" şeklinde ve aynı maddenin sonunda yer alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakan yetkilidir." ibaresi "Hazine Müsteşarlığının görüşü ve bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.

d) 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere; "Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 206 ncı maddesi kapsamında imtiyazlı bir alacak niteliğindedir." cümlesi eklenmiştir.

e) 6.6.2002 tarihli ve 4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "ithalatçıları veya imalatçıları" ibaresi "mükellefler" şeklinde değiştirilmiştir.

f) 6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine "beş puan" ibaresinden önce gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.

g) 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "merkezi yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi "Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer alan "merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilen" ibaresi "Bakanlar Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.

h) 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Kanunun;

1) 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi "69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.

2) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve benzeri her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye başkanı ve sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.

3) Geçici 3 üncü maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup edilir." ibaresi "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi "takas ve mahsup", üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

i) 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Kanunun;

1) 69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi "konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.

2) Geçici 7 nci maddesinin, birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup edilir." ibaresi "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi "takas ve mahsup" şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

j) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun;

1) 37 nci maddesinin (b) fıkrasında yeralan"göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep telefonu faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak üzere)" ibaresi,

2) Aynı maddenin (g) fıkrasının (1) numaralı bendinde yeralan "bütçe uygulamasına ilişkin hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi hariç)" ibaresi eklenmiştir.

k) 13.12.1983 tarihli ve 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r) bentlerinde yeralan, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil)" ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşil kart sahiplerinin" ibaresi (r) bendinde yeralan "ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere ", bedeli ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit etmek ve yeşil kart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı alınmasını" ibaresi eklenmiştir.

l) 13.7.1956 tarihli ve 6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.

m) 25.8.1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarına tâbi tutulmamış olanların" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz.

Buyurun Sayın Akyüz.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, karışık 827 sayılı tasarının öne alınan 29 uncu maddesinin (k) fıkrasıyla ilgili söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu fıkrada, nedendir bilinmez, bir madde ilave edilmiş, bir kayıt konulmuş; bu kayıtta, yeşilkart sahiplerinin tedavi masraflarından ilaç ücretlerinin yüzde 20'si tahsil edilmek isteniyor. Bilindiği gibi, Yeşilkart Yasası 1992'nin 7 nci ayında yürürlüğe girmiş ve hiçbir geliri olmayan, fakir vatandaşlarımızın tedavilerinin devlet tarafından karşılanması öngörülmüştür. O zaman da, bugün de, bu vatandaşlarımızın tedavi giderlerinin karşılanması vatandaşlara bir lütuf değildir; o gün de değildi, bugün de değildir; çünkü, devletin görevi, Anayasa gereği, yurttaşların sağlık hizmetlerini -beden ve ruh sağlıklarını- sağlamaktır; yani, bu Yeşilkart Yasası Anayasamızın emrettiği şekilde düzenlenmiştir. O günden bugüne bu yurttaşlarımızın tedavi giderleri sosyal yardım vakıfları tarafından, devlet tarafından karşılanmıştır.

Bugün, bu yurttaşlarımıza ne verdik ki, yani, bugüne kadar onların gelir düzeyinde nasıl bir düzeltme yaptık ki, şimdi bu yurttaşlarımızdan ilaç paralarının yüzde 20'sini karşılamalarını bekliyoruz?.. Bu yurttaşlarımız, bu ilaç giderlerini karşılayabilir mi karşılayamaz mı diye herhangi bir düşünce, tartışma komisyonda oldu mu diye sorarsanız, oldu ve birçok arkadaşımız -bu arkadaşlarımızın içinde AKP'li arkadaşlarımız da var- bu tartışmaya katıldılar ve bu ilaç ücretlerinin yüzde 20'sinin alınmaması için gayret gösterdiler; nedense, Bakan bir türlü bunu kabul etmedi.

Değerli arkadaşlarım, 12 000 000 civarında, yeşilkarttan yararlanan yurttaşımız var. Türkiye'de ise geçim düzeyinin altında yaşayan, açlık sınırının altında yaşayan 15 000 000 insan var. Tabiî, dinlemiyorsunuz; çünkü, siz bu 15 000 000 insandan biri değilsiniz; tuzunuz kuru, umurunuzda değil.

15 000 000 insan açlık sınırının altında yaşıyor. Bu benim verdiğim bir rakam değil; devletin, hükümetin bakanı bu kürsüden bunu ifade etmiştir. 15 000 000 insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede, 12 000 000 civarında, yeşilkart sahibi yurttaşımızdan ilaç paralarını nasıl alacağız, ilaç paralarının yüzde 20'sini nasıl alacağız; bu hiç düşünüldü mü? Bu insanlar bu ilaç paralarını ödeyemeyecekleri için tedavi olamayacaklardır; bu hiç düşünüldü mü? Eğer, bu insanlar bu ücreti, bu ilaç paralarının yüzde 20'sini ödeyemezlerse ve tedavi olamazlarsa, devlet, hükümet Anayasayla ters düşmüş olmayacak mıdır?

Bunun için ben arkadaşlarla konuştum. Arkadaşlarımız, AKP'li arkadaşlarımız ve Grup Başkanvekili bunu uygun buldu. Sayın Bakanla konuştuk, Sayın Bakan diyor ki: "Biz istersek alırız, istemezsek almayız. Yasa böyle düzenlenmiştir." Eğer, sizin isteğinize kalmışsa bu iş, vatandaş yandı demektir arkadaşlar; çünkü, siz, bugüne kadar, ikibuçuk yıla yakındır, vatandaşın lehine bir karar almadınız. Bu konuda da vatandaşın lehine bir uygulamaya gireceğinizden emin değiliz. Eğer, böyle bir düşünceniz var idiyse, o zaman, bu konuyu yasaya dökmezdiniz. Bu yasanın bu şekilde hazırlanması demek, bu paraları tahsil etmek istiyorsunuz demektir ve eğer edebilirseniz, bunu edeceksiniz; ama, bilesiniz ki, bu vatandaşlarımız bu ilaç paralarını ödeyemeyeceklerdir. Yani, toplumun önemli bir kısmını, toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi mutsuz edeceksiniz. Yani, iktidarınız döneminde, toplumun hangi kesimi mutlu oldu?! Çiftçi mi mutlu oldu?! İşçi mi mutlu oldu?! Memur mu mutlu oldu?! Hangi kesimde bir düzenleme yaptınız da, bu, toplumun o kesiminin lehine oldu?! Böyle bir şey yok. Çiftçiler feryat halinde, işçiler feryat halinde. Devlet şunu yapmasın, bunu yapmasın diye özelleştiriyoruz veya kapatıyoruz fabrikaları. Devleti, şunu yapmasın, bunu yapmasın derken, hiçbir şey yapmaz hale getirdik. Devlet, bu vatandaş için hiçbir şey yapmayacak mıdır?! Yani, tedaviye muhtaç vatandaşını devlet tedavi ettirmeyecek midir?! Bu, devletin anayasal görevi değil midir?!

İşçilere gidiyorsunuz… Ben, ilk defa, Dalaman'da, Adana'da, Maltepe'de, Tokat'ta ve İzmit SEKA'da işçilerin slogan halinde beddua ettiğini gördüm. Bugüne kadar, hiçbir başbakana toplu halde, böyle beddua eden bir kitleye rastlamamıştım. Resmen beddua ediyorlar, slogan halinde beddua ediyorlar.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Kim beddua ediyormuş? Kim o?

HALİL AKYÜZ (Devamla) - Niye ediyorlar; insanlar işsiz kalıyor. Bu dönemde, işsizliğin arttığı bir dönemde, işi olan insanları da açıkta bıraktığınız zaman, onların çektiği ıstırabı bilebiliyor musunuz? Bunu anlayabiliyor musunuz? Bu kadar mutsuz ettiğiniz insanların sizin için ne düşündüklerini, siz hiç düşünüyor musunuz? Şimdi, 10 000 000-12 000 000 civarında yeşilkartlı var; bir de onları mağdur ediyorsunuz.

Sayın hükümet mensupları, sayın iktidar mensupları, sizin göreviniz, halkı mutsuz etmek değildir. Sizin göreviniz, halkı mutlu etmektir. Yeşilkart sahiplerinden bazılarının, hak etmediği halde yeşilkart taşıdığı iddiası da var; doğrudur; ama, bu, o büyük fakir kitlenin mağdur edilmesini gerektirmez. O, bir zabıta vakasıdır, o bir kontrol vakasıdır, takip edersiniz, takip ettirirsiniz; hak etmediği halde yeşilkart taşıyanların yeşilkartlarını iptal edersiniz. Diyelim ki, 12 000 000 insandan 2 000 000'u böyledir; peki, geri kalan 10 000 000'u. 10 000 000 insanı mağdur edeceksiniz arkadaşlar. Yani, yüzde 20 alacağız derken, yüzde 80'ini biz vereceğiz, yüzde 20'si bir şey değil diye düşünmeyin. İlaç fiyatları yüksektir. Yapılan bir düzenlemeyle "asgarî ücretin üçte 1'inden az geliri olan" diyorsunuz; yani, kapsamı genişletiyoruz. Diyoruz ki "hiçbir geliri olmayan veya asgarî ücretin üçte 1'inden az geliri olan insanlar da yeşilkarta hak kazanıyorlar." Asgarî ücretin üçte 1'inden az ücret alan, yani 115 000 000 liranın, yahut da -Yeni Türk Lirasıyla konuşalım- 115 liranın altında ücret alan insanlar, ilaç parasının yüzde 20'sini ödeyecekler. İlaçların pahalılığını düşünün; yani, 100 liralık ilaç alırsa ki, asgarî 100 liralık ilaç alıyor bir doktora gittiği zaman; hatta, belki de -aramızda eczacı arkadaşlar vardır- 200 liralık, 300 liralık ilaç alacak. Bunun karşılığında, 40 lira, 60 lira ödeme gücü var mıdır bu vatandaşların? Bu mağduriyeti düşünmeden yasa yaparsanız, tabii, toplumda korkunç tepki olur. Sosyal devlet anlayışına çok ters düşer bu.

Bir ihtimal de şu: Genel sağlık sigortası getirilecek. Genel sağlık sigortası getirildiği zaman, elbette, bu düzenlemenin içine bu kesimler girecektir, öyle umut ediyoruz; ama, eğer bu kesimler genel sağlık sigortası kapsamına alınacaksa, o zaman şunu yapalım, genel sağlık sigortası yasası çıkıncaya kadar bunu erteleyelim. Çünkü, behemehal, yakın zamanda genel sağlık sigortasını getireceğinizi söylüyorsunuz. Başbakanın böyle bir talimatı var. Öyleyse, o zamana kadar bunu erteleyin. Hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin bir tasarısında bir düzenleme yapsın, bir düzeltme yapsın. Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kadar hakkı, bu kadar yetkiyi çok görmeyin. Erteleyelim, genel sağlık sigortasına kadar bu ücretler alınmasın, ilaç paraları alınmasın, genel sağlık sigortasında yapılan düzenlemede bakarız, ne oluyor, ne bitiyor diye.

Sayın milletvekilleri, amacımız bağcıyı dövmek değildir, burada bir görev yapıyoruz ve bu görevi, şu anda, ben, inanıyorum ki en az 10 000 000 insanı adına yapıyorum. Eğer, siz, bu düzenlemeyi ertelerseniz, geri çekerseniz, bundan, ben yararlanmayacağım, muhalefet de yararlanmayacak; ama, siz yararlanacaksınız, toplumun her kesiminden beddua almaktan kurtulacaksınız. Onun için, ben, bu öneriyi getiriyorum; geri çekelim ve bu 10 000 000 insanı bir süre daha mağdur etmeyelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.

Hükümet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle ilgili, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimizin dile getirdiği konular hakkında, yanlış anlaşılmaya meydan vermemek üzere, bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hükümetimiz, göreve geldiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi, emekli ve 65 yaş üzerindeki vatandaşlarımızın aldıkları aylıkları yüzde 100 artırmak oldu. Tabiî, günümüzün şartlarına göre yetersiz olmakla beraber, bu iyileştirme, daha sonra, yıllık artışlarla devam etti.

Bakınız, 2005'in ocak, şubat, mart ayında yeşilkart reçeteleri için ödenen para miktarı 116 trilyon lira, yaklaşık olarak. Geçen yılki miktar sadece 7 trilyon lira. Dolayısıyla, Hükümetimiz, ihtiyaç sahiplerinin yeşilkart imkânlarından yararlanmasında oldukça cömert davranmaktadır. Ancak...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Geçen yıl, yani, 2004'te ödenen 900 trilyon lira...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Hayır, hayır; yeşilkartı konuşuyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yeşilkartlılara ödenen...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Aynı dönemi konuşuyorum Sayın Vekilim, Sayın Çetin. İki yılın aynı dönemlerini kıyas yapıyoruz.

Şimdi, bu reçetelerden katılım bedeli alınma konusunun, diyelim ki, yeşilkartlılar açısından bir sıkıntısı var; yani, yeşilkart, esas itibariyle, durumları müsait olmayanların tedavi masraflarının tamamen devlet tarafından karşılanmasını öngörüyor; ancak, burada, bazı istismarların da olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu işin bir disiplin altına alınması lazım. Ancak, bir şeyi de, bununla beraber, uygulamada getiriyoruz. Sosyal Yardımlaşma Fonundan, bu katılım payını, yeşilkartlı, isterse, oradan temin edebiliyor. Amaç, bu tedavide, bugün, insanımızın en büyük problemi tedavi olmak değildir, ilaç temin etmektir. İlaç temin etmek tedavinin de önündedir. Yani, hepimiz biliriz, eskiden, SSK hastanelerinden ilaç almak zorunluluğu varken, vatandaşlarımızın, sadece o sıkıntıyı yaşamamak için başka yollara, dışarıdan muayeneye, hatta, yeşilkarta, başka sosyal güvenlik içerisinde olmasına rağmen, bu yollara da başvurduğu biliniyor. Şimdi, bir yandan sosyal güvenlikte sıkıntımız var diyoruz, bir yandan da, hepsini topladığımız zaman nüfustan fazla, sosyal güvenlik şemsiyesinde vatandaşımız olduğu görülüyor. Burada bir mükerrerlik var. Neden; bunların bir envanteri, kaydı, takibi yapılmadı bugüne kadar; yeni yeni hepsi elden geçiyor ve hak sahibi ile hak sahibi olmayan ortaya çıkıyor. Bir hizmeti, eğer, bedelsiz veriyorsanız, onun, bir başka yerden bedelini karşılamak zorundasınız, bedelsiz hiçbir hizmet yok. Gelişmiş ülkelerde sistem budur. Biz, genel sağlık sigortasını getirdiğimizde, zaten, bütün bu meseleler hal yoluna girecektir; bu, bir ara çözüm niteliğindedir.

Ben, bu açıklamaları sizlerle paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı kanun tasarısının 29 uncu maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarısının 29 uncu maddesi 764 kelimeden oluşmakta olup, tam 14 farklı kanunda değişiklik yapılmasını öngörmektedir. 14 kanunda değişiklik yapıyorsunuz, 764 kelimeyi bir kanunla anlatmaya çalışıyorsunuz!.. Bunu, kolay kolay hukukçular bile anlayamaz. O nedenle, bu 14 kanunda değişiklik yapılması durumunda, kanunların anlaşılabilirliği, uygulanabilirliği tartışmalı hale gelecek, belirsizliğe ve yanlış uygulamalara; dolayısıyla, yanlış sonuçlara sebebiyet verecektir; bu konuyu özellikle vurgulamak istedim.

Daha önce de çeşitli vesilelerle yapmış olduğumuz konuşmalarda, özellikle muhalefet milletvekillerinin vurguladığı gibi, çok kanun çıkarmak çok verimli çalışmak anlamına gelmez denildi; çok doğrudur. Bu, daha çok kavram kargaşası ile karışıklığa neden olmaktadır. Genel Kuruldan geçtikten sonra, bu kanunlar, ya Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden geriye dönmektedir. Bu nedenle, bu tür uygulamalara fırsat verilmemesi gerektiğine inanıyorum ve öyle temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz kanunun 29 uncu maddesinin (k) bendi, yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç bedellerinin yüzde 20'sine kadar katılım payı alınmasını öngörmektedir.

Yeşilkartın kimlere verildiği kanunda açık olarak belirtilmiştir. 18.6.1992 yılında yapılan bu kanunun amacı madde 1'de aynen şöyle denilmektedir: "Bu Kanunun amacı, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında olmayan ve sağlık hizmetleri giderlerini karşılayacak durumda bulunmayan Türk vatandaşlarının bu giderlerinin, Genel Sağlık Sigortası uygulamasına geçilinceye kadar Devlet tarafından karşılanması ve bu hususta uygulanacak usul ve esasların belirlenmesidir."

Yine, bu Kanunun 3 üncü maddesinde "bu Kanun kapsamına giren vatandaşlara bu Kanunun öngördüğü tedavi hizmetlerinden hiçbir ücret ve bedel ödemeksizin yararlanmaları amacıyla birer Yeşilkart verilir" deniliyor. Verilen bu hakta da, asgarî ücretin 1/3'ünden az olan vatandaşlarımıza bu hak tanınmış oluyor ki, bu hak, bugünkü asgarî ücretle 117 000 000 lira ediyor.

Şimdi, biz, eğer, bu vatandaşımızdan yüzde 20 alacak olursak, büyük bir sıkıntı içine düşeceği bellidir bu yeşilkartlının. Bu bedellerin yüzde 20'sine katılım payının alınması, başta sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Devamlı olarak, Başbakanın, sağlıkla ilgili konuşmacı arkadaşlarımızın, iktidar mensubu arkadaşlarımızın ve sosyal güvenlikle ilgili konuşan arkadaşlarımızın kullandıkları birkaç tabir var: "İnsan odaklıyız biz. Bizim hükümetimiz insan odaklıdır", "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın", "Sosyal adalet ilkelerini en iyi uygulayan hükümet biziz" denilmektedir. Size sorarım arkadaşlar, sosyal devlet ilkesini uygulamak bu mudur?.. Yani, imkânı olmayan vatandaşa verdiğinizin tekrar yüzde 20'sini geri mi almaktır?.. Öyle sanıyorum, Maliye Bakanı da, ki, kendisine sorduğum bir soruda verdiği cevapta aynen şöyle diyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Müsaade ederseniz tamamlayacağım Sayın Başkanım.

2004 yılında cari işlem açığının 2003 yılına göre yüzde 93,8 oranında artarak 15,6 milyar dolar olarak gerçekleştiğini belirtiyor, Maliye Bakanımız bana verdiği cevapta. İşte, burada, acaba Maliye Bakanı yeşilkartlılardan alacağı yüzde 20'yle mi bu açığı kapatacaktır?.. Bu soruya cevap bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, işte, bugün, bu hükümet, bunu vatandaşlara reva görürken, ayrıca, işsizlik arttı, vatandaş perişan halde, çalışanların alım gücünde gerileme var, sürekli derinleşerek devam ediyor, toplumda sosyal bir patlamaya gidiş hazırlanıyor, tarım sektöründeki daralma çaresiz hale getirdi köylüyü, çiftçiyi, hayvancılık ve ziraatle uğraşanları; demin de söylediğim gibi, iç ve dışborç sürekli artmakta. Dolayısıyla, Türkiye büyük bir devlet olduğuna göre, yoksul ve kimsesiz vatandaşlarımızdan kullanmak zorunda oldukları ilaç bedellerinden yüzde 20 oranında katılım payı alınmasını talep etmek, Türkiye gibi, Avrupa Birliğine giderken, büyük bir devlet olarak yakışmadığını belirtmek istiyorum. Bu nedenle, 29 uncu maddenin (k) bendinin, genel sağlık sigortası çıkarılıncaya kadar ertelenmesini ve dolayısıyla, zaten çıkarılacak genel sağlık sigortasında sosyal devlet olan Türkiye Cumhuriyeti; ki, olduğunu iddia eden hükümetinizin bu konuyu zaten orada çözmesi gerekiyor, ikinci bir kırtasiyeden de kurtulmuş oluyoruz bu vesileyle, eğer temennimiz yerine getirilirse.

Ben bu yeşilkartlarla ilgili bu konuyu bu şekilde gündeme getirdikten sonra, bu hükümet SSK'yı Sağlık Bakanlığına devrederken, bu devrin büyük sıkıntılar yaratacağını söylemiştim ve nitekim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından "bitiriyor, Sayın Başkan" sesleri)

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

Sayın Akdemir, süreniz de tamamlandı, ikinci süreyi de verdim.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Şimdi, bugün ülkemizde yeşilkart da bu sistemin bir parçası olduğu için, altyapısı tamamlanmadan yapılan bu işleme yeni bir kırtasiye fazlalığı eklemenin yükünü belirtmek istemiştim.

Bu nedenle, Yüce Meclise teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gerçekten, milletvekili arkadaşım Dursun Beyin değindiği gibi, o kadar ilginç bir maddeyle karşı karşıyayız ki... Ben, geçen hafta içerisinde de, bu maddeyle ilgili, epey bir, Gruba talimat vermiştim. Tam -burada arkadaşım da söyledi, sizler de lütfeder bakarsanız- 14 tane kanunda değişiklik yapıyor ve tek madde. Artık alfabetik harfler bitiyor ve bunların hepsi madde madde geliyor, her birisi ayrı bir kanunda bir değişiklik yapıyor.

Şimdi, bunun, gerçekten, kanun yapma tekniğiyle... Bu sıkıntıyı kabul etmek zorundayız Sayın Bakan.

Bir de, bir konuyu dikkatlerinize getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bizler, grup başkanvekilleri olarak, haftalık nöbetler tutuyoruz; ama, ben, hükümetin bir bakanının, nöbetçi bakan gibi, burada, kendisini ilgilendirmeyen bir yasa tasarısının görüşülmesi sırasında hükümet ve komisyon sıralarında oturmasını hazmedemiyorum, doğru da bulmuyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, sorunuzu sorar mısınız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Soruyu soruyorum Sayın Bakana; çünkü, Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanıdır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hızlı tren... Hızlı tren...

HALUK KOÇ (Samsun) - Başarılıdır başarısızdır, o tartışılır; ama, son derece geniş kapsamlı bir kanun tasarısında, Sayın Bakan, (k) maddesindeki yeşilkartlıların ayakta tedavisindeki yüzde 20'lik kesinti payını muhalefet eleştirince söz alma gereği duydu. Yani, burada, ben, Sayın Bakanın bu konuya hiç girmemesini isterdim; çünkü, o 4 dakikalık eklektik zaman dilimi içerisinde, Sayın Bakan, sosyal güvenlikten genel sağlık tasarısına, birçok yanlış açıklamalarda bulundu; düzeltme gereği bile bulmuyorum. Yetkili bir bakanınız gelirse, onunla tartışırız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Başka soru olmadığı için; Sayın Bakan, buyurun; cevap verebilirsiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Koç'un, bir kere, bakanlarımızın her biri, her konuda, Hükümet adına sorulan soruları cevaplandırmaya muktedir olduğunu, yetkili olduğunu kendisine hatırlatmak isterim.

Bizim başarılı yahut başarısız olduğumuzu da halk takdir etmektedir; kendilerinin bu konuda düşünceleri neyse, biz, ona da saygı duyarız.

Şunu söylemek lazım; ben, burada, kimseyi incitecek bir şey söylemedim; bir açıklama yaptım; eğer, daha doğrusunu biliyorsa, yanlışlar neyse, onları, Sayın Koç'un, burada, kamuoyuyla paylaşmasını beklerdim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tabiî, o zaman, söz verin, geleyim, konuşayım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Size söz verildi Sayın Koç, bunu değerlendirmenizi... O, Başkanın takdiridir, tekrar, verir, vermez; ama, her şeyi çok bildiğinizi zannetmeyin...

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır efendim...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - ...çok bilen çok yanılır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Siz, Pamukova faciasını söyleyin; çok biliyorsunuz!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Hızlı treni çok iyi biliyorsunuz!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kacır... Görüyoruz biz burada... Niye, acele ediyorsunuz?

Sayın Kacır, buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Geçmesin diye, Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum efendim. Bir SSK'lı asgarî ücretli ayda 350 000 000 maaş alıyor; 5 kişilik bir aile olduğunu düşünelim, 3 çocuk, ana-baba 5; fert başına gelir 70 000 000. Biz, bu SSK'lıdan yüzde 20 ilaç payı alıyoruz, katkı payı. 500 000 000 aylık geliri olan, yine, 5 kişilik bir aile düşünelim; SSK'lı, Bağ-Kurlu, vesaire değil. 5 kişilik ailenin -500'ü 5'e böldüğümüzde- 100 000 000 lira fert başına geliri var. Fert başına 100 000 000 lira geliri olan bu aileye yeşilkart veriliyor. Bu aileden yüzde 20 katkı payı alınması hususu ile 70 000 000 lira fert başına geliri olan SSK'lı aileden katılım payı alınması hususunun değerlendirilmesini arz ediyorum efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - "Almayalım" de; açık konuş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır, almayalım demiyorum; yani, bir SSK'lıdan, fert başına 70 000 000 lira geliri olan SSK'lıdan katkı payı alırken, fert başına 100 000 000 lira geliri olan yeşilkartlıdan neden alınmasın denildiğini anlayamıyorum; bunun izahını istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kacır.

Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, ben bir şey söyledim, hiçbir hizmet bedelsiz değildir. Birisi, bir hizmetin bedelini ödemiyorsa, onu, muhakkak başkaları ödüyordur. Modern devletlerde, bu işin evrensel fonu vardır. Bizde de bunun şeyi genel sağlık sigortasıdır; ama, onlarca yıl geçmiştir, genel sağlık sigortasını, ne yazık ki çıkaramamışlardır. Ama, biz, bunu, yakında, Yüce Meclisin önüne getireceğiz. Bu, geçiş dönemi için bir tedbirdir, bu konudaki istismarı önlemektir.

Rakamları veriyorum: Geçen yıl, üç aylık dönemde 7 trilyon lirayken, bu yıl 100 trilyon liranın üzerine çıkmıştır. Kaldı ki, bunu, tekrar Fak-Fuk Fondan, yani Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fondan alma imkânı da vardır bu katılımı yapanın.

Ayrıca, bu vesileyle bir şeyi daha söyleyeyim: Biz, yaptığımız bir düzenlemeyle, bu kanunda, 65 yaş üzerindekilerin tamamını, yani 1 100 000 vatandaşımızı yeşilkartlı yaptık. İşte, sosyal devlet anlayışı budur, sosyal devlet anlayışını gözeten hükümet de budur.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yüzde 20 ilaç parası alıyorsunuz, sosyal devlet bu mu?!

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin (k) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mehmet Işık

Halil Akyüz

 

Trabzon

Giresun

İstanbul

 

Mustafa Özyurt

Kâzım Türkmen

Osman Kaptan

 

Bursa

Ordu

Antalya

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/946 esas numaralı kanun tasarısının 30 uncu maddesine aşağıdaki düzenlemenin ( c ) fıkrası olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Ersin

Abdulaziz Yazar

Feridun Ayvazoğlu

 

İzmir

Hatay

Çorum

 

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

Halil Akyüz

 

Antalya

 

İstanbul

 

c) 13.10.1983 tarihli ve 2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık Başmüşaviri" olarak değiştirilmiş ve anılan fıkraya "Daire Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan Yardımcısı, Satınalma Komisyonu Başkanı, "Müdür Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Saray Müdürü", "Uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uzman Yardımcısı" ve "Stenograf kadroları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile birinci derece ile dördüncü dereceler arasındaki kadrolar" ibareleri eklenmiştir.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 29 uncu maddesine ( c ) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) fıkrasının eklenmesini ve müteakip fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

M. Akif Hamzaçebi

Feridun Ayvazoğlu

 

İstanbul

Trabzon

Çorum

 

İsmail Değerli

 

Ziya Yergök

 

Ankara

 

Adana

 

d) 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 31 inci madde başlığı "Fazla Çalışma Ücreti ve Ek Ödeme" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkrasının (d) bendine "fazla çalışma ücreti ödenir" ibaresinden sonra gelmek üzere "Ayrıca, Başbakanlık Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarına en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yüzde 200'ünü geçmemek üzere Başbakanlık makamınca belirlenen oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemede 657 sayılı Kanunun aylıklarına ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz." cümleleri eklenmiştir.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/946 esas numaralı kanun tasarısının 29 uncu maddesine "c" bendi olarak eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

İsmail Değerli

Feridun Ayvazoğlu

 

İstanbul

Ankara

Çorum

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Ziya Yergök

 

Trabzon

 

Adana

 

"c) 13.10.1983 tarih ve 2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan "Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık Başmüşaviri" olarak değiştirilmiş ve "Daire Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan Yardımcısı, Satınalma Komisyonu Başkanı,", "Müdür Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Şube Müdürü, Grup Başkanı, Mal Saymanı", "Uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "Saray Müdürü, Uzman Yardımcısı, Şef ve 1-4 derecedeki memurlar" ibareleri eklenmiştir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesine m fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki o, p, r, s, t ve u fıkralarının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

İrfan Gündüz

Mustafa Ataş

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

Ali Osman Sali

Ünal Kacır

Eyüp Ayar

 

Balıkesir

İstanbul

Kocaeli

 

o) 8.12.2004 tarihli ve 5273 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına "teftiş kurulu başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "bölge müdürleri" ibaresi eklenmiş ve aynı Kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan Bakanlık Müşaviri serbest kadro adedi 12'den 15'e çıkartılmış ve memur serbest kadro adedi 36'dan 33'e indirilmiştir.

p) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun;

1) 37 nci maddesinin (b) fıkrasına "göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep telefonu faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak üzere)" ibaresi,

2) Aynı maddenin (i) fıkrasının (1) numaralı bendine "bütçe uygulamasına ilişkin hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi hariç)" ibaresi eklenmiştir.

r) 13.12.1983 tarihli ve 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r) bentlerine, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil)" ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresi, (r) bendinde ise "ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere "bedeli ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı alınmasını" ibaresi, eklenmiştir.

s) 13.7.1956 tarihli ve 6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.

t) 25.8.1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarına tabi tutulmamış olanların" şeklinde değiştirilmiştir.

u) 22.3.2004 tarihli ve 5307 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi "1/1/2005 tarihi itibariyle doğal gaza bağlanmamış ve üretimlerini likit petrol gazı ve likit naturel gaz ile yapan karo seramik, vitrifiye sağlık gereçleri ve porselen sofra eşyası üreticilerinin; 1/1/2005 ilâ 31/12/2005 tarihleri arasında üretimlerinde kullandıkları likit petrol gazı veya likit naturel gaz maliyeti ile aynı üretimin doğal gazla yapılmış olması halinde oluşacak maliyeti arasındaki farkın tüm üreticiler için ödenecek toplam tutarı otuzmilyon Yeni Türk Lirasını geçmemek kaydıyla, her bir üreticinin maliyet farkının azami tamamına kadarki kısmı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten karşılanır ve 31.03.2006 tarihine kadar ödenir.

Bu işletmelerin 2005 yılı içinde doğal gaza bağlanmaları halinde, maliyet farkına ilişkin hesaplama ve ödemeler, doğal gaza bağlandıkları tarihi geçemez.

Bu madde gereğince tüm üreticiler için hesaplanan maliyet farkları toplam tutarının otuzmilyon Yeni Türk Lirasını geçmesi durumunda ödemeler, randıman hesapları yapılmak suretiyle oluşan maliyete göre oransal olarak yapılır. Ödemelere ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir." şekilde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin j, k, l ve m fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye "n" fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

İrfan Gündüz

Tayyar Altıkulaç

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

Ali Osman Sali

Mustafa Tuna

Mustafa Ataş

 

Balıkesir

Ankara

İstanbul

 

 

Muharrem Karslı

 

 

 

İstanbul

 

 

j) 6.6.2002 tarihli ve 4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ithalatçıları veya imalatçıları" ibaresi, "mükellefler" şeklinde değiştirilmiştir.

k) 6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin "beş puan" ibaresinden önce gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.

l) 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi, "Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer alan "merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilen" ibaresi, "Bakanlar Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.

m) 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Kanunun;

1) 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası "ilçe ve ilk kademe belediyesi olarak Büyükşehir Belediye sınırları içine katılan belediyeler, mevcut belediyelerin temsil edildiği şekilde büyükşehir belediye meclisinde temsil edilirler." şeklinde değiştirilmiştir.

2) 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi "69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.

3) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve benzeri her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye başkanı ve sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.

4) 27 nci maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "% 3" oranı, "% 10" olarak değiştirilmiştir.

5) Geçici 3 üncü maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi, "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bankalar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup", üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

n) 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Kanunun;

1) 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor müsabakaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül verilebilir." cümlesi eklenmiştir.

2) 21 inci maddesinin 2 nci fıkrasına "gündeme alınmasını" ifadesinden sonra gelmek üzere "her ayki meclis toplantılarının ilk gününde" ifadesi ve metnin sonuna aşağıdaki eklenmiştir.

"İmar kanunları dışında kalan gündemdeki diğer konular ile üyelerin teklifi; toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla komisyonlara havale edilmeksizin belediye meclisince görüşülerek karara bağlanabilir."

3) 69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi, "konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.

4) Geçici 6 ncı maddesinde geçen "bir yıl" ibaresi, "iki yıl" olarak değiştirilmiştir.

5) Geçici 7 nci maddesinin, birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi, "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen alt ay içinde mahsup edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup" şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin a, b, c, d, e, f, g, h ve i fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

İrfan Gündüz

Tayyar Altıkulaç

 

Ankara

İstanbul

İstanbul

 

Muzaffer Baştopçu

Mustafa Tuna

Ali Osman Sali

 

Kocaeli

Ankara

Balıkesir

 

 

Mustafa Ataş

 

 

 

İstanbul

 

 

a) 16.12.1960 tarihli ve 167 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan yerlerdeki kaynak suları," ibaresi, "devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdeki kaynak suları (mazbut vakıflara ait sular hariç)", şeklinde değiştirilmiştir.

b) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun;

1) 4 üncü maddesinin (B) fıkrasının ikinci paragrafına "Bunlara ödenebilecek ücretlerin üst sınırları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile verilecek iş sonu tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler ve bu hususlara ilişkin esas ve usuller" ibaresi eklenmiştir.

2) 36 ncı maddesinin Ortak Hükümler başlıklı (A) fıkrasının (11) numaralı bendine "Milli Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı Müfettiş Yardımcılarının" ibaresinden önce gelmek üzere "Belediye Müfettiş Yardımcıları" ibaresi eklenmiştir.

3) 202 nci maddesinin ikinci fıkrasına "50 gösterge rakamının" ibaresinden sonra gelmek üzere "(72 nci ay dahil olmak üzere 0-6 yaş grubunda yer alan çocuklar için bir kat artırımlı)" ibaresi eklenmiştir.

4) 206 ncı maddesinin (2) numaralı bendi, "2. 25 yaşını dolduran çocuklar (25 yaşını bitirdiği halde evlenmemiş kız çocukları ile çalışamayacak derecede malüllükleri resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğin verilmesine devam olunur.)," şeklinde değiştirilmiştir.

5) 207 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "75" gösterge rakamı "2500" olarak değiştirilmiştir.

c) 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan; "aşağıda belirlenen" ibaresi "Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen" olarak değiştirilmiştir.

d) 13.10.1983 tarihli ve 2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık Başmüşaviri" olarak değiştirilmiş ve anılan fıkraya "Daire Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan Yardımcısı, Satınalma Komisyon Başkanı,","Müdür Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Şube Müdürü, Grup Başkanı, Mal Saymanı, Saray Müdürü,", "Uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uzman Yardımcısı," ve "Stenograf" ibaresinden sonra gelmek üzere "Stenograf Yardımcısı" ibareleri eklenmiştir.

e) 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin başlığı "Fazla Çalışma Ücreti ve Ek Ödeme" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkrasının (d) bendine "fazla çalışma ücreti ödenir" ibaresinden sonra gelmek üzere "Ayrıca, Başbakanlık Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarına en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) % 200'ünü geçmemek üzere Başbakanlık makamınca belirlenen oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemede 657 sayılı Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılamaz." cümleleri eklenmiştir.

f) 2/7/1992 tarihli ve 3835 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde geçen "her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır." ibaresi, "Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır." şeklinde değiştirilmiştir.

g) 8.6.1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan "bu çerçevede malî yükümlülük altına giren fonlar lehine garanti vermeye" ibaresi, "sözleşme hükümleri gereği malî yükümlülük altına giren kamu kurum ve kuruluşları ile fonlar lehine garanti vermeye" şeklinde ve aynı maddenin sonunda yer alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." ibaresi "Hazine Müsteşarlığının görüşü ve bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.

h) 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere; "Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 206 ncı maddesi kapsamında imtiyazlı bir alacak niteliğindedir." cümlesi eklenmiştir.

i) 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Kanunun geçici 5 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna "Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler üzerinde tersane amaçlı olarak tesis edilen veya edilecek irtifak hakkına veya kullanma iznine dayalı olarak yapılan yapı ve tesislerden, taşınır nitelikli olanlar hariç olmak üzere, binalar sözleşmenin sona ermesiyle Hazineye intikal eder." cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kamu personel ücret rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve eşitlik ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin j, k, l ve m fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye "n" fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

J) 6.6.2002 tarihli ve 4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ithalatçıları ve imalatçıları" ibaresi, "mükellefler" şeklinde değiştirilmiştir.

k) 6.6.2003 tarihli ve 4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde "beş puan" ibaresinden önce gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.

l) 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi, "Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer alan "merkezî yönetim bütçe kanunda belirtilen" ibaresi, "Bakanlar Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.

m) 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Kanunun;

1) 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası "ilçe ve ilk kademe belediyesi olarak Büyükşehir Belediye sınırları içine katılan belediyeler, mevcut belediyelerin temsil edildiği şekilde büyükşehir belediye meclisinde temsil edilirler." şeklinde değiştirilmiştir.

2) 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi "69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.

3) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve benzeri her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye başkanı ve sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.

4) 27 nci maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "% 3" oranı, "% 10" olarak değiştirilmiştir.

5) Geçici 3 üncü maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi, "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bankalar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup", üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

n) 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Kanunun;

1- 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor müsabakaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül verebilir." cümlesi eklenmiştir.

2 - 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına "gündeme alınmasını" ifadesinden sonra gelmek üzere "her ayki meclis toplantılarının ilk gününde" ifadesi ve metnin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İmar kanunları dışında kalan gündemdeki diğer konular ile üyelerin teklifi; toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla komisyonlara havale edilmeksizin belediye meclisince görüşülerek karara bağlanabilir."

3- 69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi, "konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.

4- Geçici 6 ncı maddesinde geçen "bir yıl" ibaresi, "iki yıl" olarak değiştirilmiştir.

5- Geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi, "31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup" şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, konuşacak mısınız?...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu personel ücret rejimindeki farklıların giderilerek, ücret dağılımında adalet ve eşitlik ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin m fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki o, p, r, s, t ve u fıkralarının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

o) 8.12.2004 tarihli ve 5273 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına "teftiş kurulu başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "bölge müdürleri" ibaresi eklenmiş ve aynı Kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan Bakanlık Müşaviri serbest kadro adedi 12'den 15'e çıkartılmış ve memur serbest kadro adedi 36'dan 33'e indirilmiştir.

p) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun;

1) 37 nci maddesinin (b) fıkrasına "göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep telefonu faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak üzere)" ibaresi,

2) Aynı maddenin (i) fıkrasının (1) numaralı bendine "bütçe uygulamasına ilişkin hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi hariç)" ibaresi eklenmiştir.

r) 13.12.1983 tarihli ve 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r) bentlerine, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil)" ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresi, (r) bendinde ise "ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere "bedeli ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı alınmasını" ibaresi, eklenmiştir.

s) 13.7.1956 tarihli ve 6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.

t) 25.8.1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarına tabi tutulmamış olanların" şeklinde değiştirilmiştir.

u) 22.3.2004 tarihli ve 5307 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi "1/1/2005 tarihi itibariyle doğal gaza bağlanmamış ve üretimlerini likit petrol gazı ve likit naturel gaz ile yapan karo seramik, vitrifiye sağlık gereçleri ve porselen sofra eşyası üreticilerinin; 1/1/2005 ilâ 31/12/2005 tarihleri arasında üretimlerinde kullandıkları likit petrol gazı veya likit naturel gaz maliyeti ile aynı üretimin doğal gazla yapılmış olması halinde oluşacak maliyeti arasındaki farkın tüm üreticiler için ödenecek toplam tutarı otuzmilyon Yeni Türk Lirasını geçmemek kaydıyla, her bir üreticinin maliyet farkının azami tamamına kadarki kısmı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten karşılanır ve 31.03.2006 tarihine kadar ödenir.

Bu işletmelerin 2005 yılı içinde doğal gaza bağlanmaları halinde, maliyet farkına ilişkin hesaplama ve ödemeler, doğal gaza bağlandıkları tarihi geçemez.

Bu madde gereğince tüm üreticiler için hesaplanan maliyet farkları toplam tutarının otuzmilyon Yeni Türk Lirasını geçmesi durumunda ödemeler, randıman hesapları yapılmak suretiyle oluşan maliyete göre oransal olarak yapılır. Ödemelere ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir." şekilde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu personel ücret rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve eşitlik ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen bu 3 önerge 29 uncu maddeyi yeniden düzenlediğinden; 1 önerge aynı mahiyette, diğer 2 önerge de büyük ölçüde aynı mahiyette olması sebebiyle, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve arkadaşlarının ve Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının aynı maddede değişiklik öngören önergelerini işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.02

 

 

 


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.10

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik) , Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 30 uncu maddeyi okutmadan önce, yeni madde ihdasına dair bir önerge var.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin 30 uncu madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet S. Kesimoğlu

 

Artvin

Antalya

Kırklareli

 

Hakkı Ülkü

 

Halil Ünlütepe

 

İzmir

 

Afyonkarahisar

 

Madde 2- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesinin II- Tazminatlar kısmının E-MÜLKÎ İDARE AMİRLİĞİ ÖZEL HİZMET TAZMİNATI bölümünün (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (f) bendi eklenmiştir.

"f) İl valileri, kaymakamlar ve kaymakam adayları hariç olmak üzere, a, b, c, d, e bentlerinde sayılanlara ilave olarak ayrıca yüzde 110'una"

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz hazır değil, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- a) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (7) numaralı alt bendi, 206 ncı maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan "25 yaşını dolduruncaya" ibaresi,

b) 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın öncelik ve ivedilikle ve ödeme emri beklenilmeksizin" ibaresi,

c) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37 nci maddesinin (e) ve (i) fıkraları,

d) 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci maddesi, 7 nci maddesinin son fıkrası, 13 üncü maddesinin (ç) bendi, 15 inci maddesinin (a), (b), (c) bentleri ile (i) bendinin ikinci paragrafı, 39 uncu maddesinin (b) bendinin üçüncü paragrafı, 78 inci maddesinin üçüncü fıkrası, 81 inci maddesi, 87 nci maddesinin (h) bendi, 130 uncu maddesi, ek 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, ek 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası, ek 31 inci maddesinin (e) bendi, ek 48 inci maddesinin (a) bendinin son cümlesi ile ek 5, 6, 7, 10, 12, 20, 24, 28, 35 inci, geçici 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 55, 56, 57, 58, 59, 63, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 102, 114, 119, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 136, 137, 138, 142, 143, 144, 145, 148, 149, 154, 155, 156, 158, 160, 167, 168, 169, 172, 175, 177, 178, 179, 181, 187, 202, 217 nci, ek geçici 3, 4, 5, 6, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18 ve 21 inci maddeleri,

e) 27.6.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Devlet Güvenlik ve" ibaresi,

f) 19.10.1989 tarihli ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (c) bendinde yer alan "bu konuda ilgililere taşınmaz mal tahsisine" ibaresi,

g) 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan "hiçbir ücret ve bedel ödemeksizin" ibaresi,

Yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 30 uncu maddesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıya kamuoyu "torba yasa" ismini takmıştı; yani, içinde ne ararsanız var. Olabilir; yani, idarenin ihtiyaç duyduğu birçok yasa değişikliği varsa, belki, bunları, bir şekilde, bir yasada toplamak isteyebilir; ama, bunların önemli bir kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunda önergelerle girmişti, biliyorsunuz.

Onu da geçtik, şimdi buraya geldik. Biraz önce bir maddeyi kabul ettik. Torba yasadan sonra, torba önergeler çıkmaya başladı. Bakın, biraz önce kabul edilen 29 uncu maddede 2 tane önerge kabul edildi; 2 önerge tam 2 sayfa, bu 2 önergenin gerekçesi de 2 satır. İlginçtir, her iki önergenin gerekçesi de aynı: "Kamu personel ücret rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve eşitlik ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır." Her iki önergenin gerekçesi de aynı. Bu önergeler neyi düzenliyor? Örneğin, Özel Tüketim Vergisi Kanununda bir düzenleme "mükellef" tanımını değiştiriyor; hazineye ait taşınmazların satışının hızlandırılması hakkında kanun... Bunların kamu personel ücret rejimiyle ne ilgisi var acaba?

Hükümet, büyük iddialarla "Belediyelerde Reform" adı altında 2 tane yasa getirdi buraya. Bunları görüştük; Sayın Cumhurbaşkanından bir kez daha görüşülmek üzere iade edildi, bir kez daha görüştük. Çok iddialıydı hükümet; ama, görüyorum ki önergelerden...

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bakıyorum, o çok iddialı belediye yasalarından Büyükşehir Belediye Yasasında, şu torba önergelerden biriyle tam 6 tane değişiklik yapılıyor, Belediye Yasasında da 5 tane değişiklik yapılıyor. Daha önce de başka değişiklikleri yapmıştık. Burada size söylüyorum; bundan sonra da, daha çok sayıda değişikliği bu iki yasada, belediye yasalarında yapacağız. Neden; çünkü, hükümet bu yasaları iyi hazırlamamıştır. İdare hukukunu bilmeyen, Türk idare yapısını bilmeyen, Türk hukuk sistemini bilmeyen bir kadro hazırlamıştır maalesef. Bunları üzülerek söylüyorum.

Burada size söyleyeceğim şudur: Bu önergelerden birinde çok önemli bir düzenleme yapıldı değerli arkadaşlar. Bunu sizlerin dikkatine sunmayı bir görev sayıyorum. Hepinizin bildiği gibi, hazineye ait taşınmazlar, yatırımcılara çeşitli amaçlarla tahsis edilir. Turizm yatırımcılarına, turizm yatırımı yapmak amacıyla, kırkdokuz yıl süreyle hazine arazisi tahsis edilir. Tersane yatırımcılarına, tersane yapmak amacıyla, kırkdokuz yıl süreyle, kıyılardaki hazine taşınmazları ve onun önündeki dolgu alan veya deniz, tahsis edilir. Her iki tip yatırımda da, kırkdokuz yıllık sürenin sonunda, bu yatırımlar, çalışır ve işler vaziyette hazineye teslim edilir. Bu arazilerin tahsis şartı budur. Kendileriyle yapılan sözleşme bunu düzenlemektedir.

Bu önergelerden biri (h) bendiyle neyi getiriyor biliyor musunuz; şunu getiriyor değerli arkadaşlar: Tersane yatırımcılarında bir istisna yapalım, onlarla yaptığımız sözleşmeyi tek taraflı olarak burada değiştirelim, kırkdokuz yılın sonunda, yatırımcı, tesisindeki bütün makineleri, bütün vinçleri, o yerin tersane olmasını sağlayan bütün donanımı alsın götürsün, hazineye sadece dolguyu bıraksın.

Değerli arkadaşlar, size öneriyorum, eşitlik için şunu da yapın: Turizm yatırımcıları için de bir düzenleme yapalım, kırkdokuz yılın sonunda, bütün yatakları, oteldeki bütün tesisatı, bütün buzdolaplarını, bütün masaları, sandalyeleri alsın götürsün. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar?! Hazinenin kişilerle, yatırımcılarla yaptığı bir sözleşmeyi, tek taraflı olarak, hazine aleyhine olacak şekilde, kişiler lehine, objektif olmayan bir şekilde, haklı gerekçesi olmayan bir şekilde veriyorsunuz. Bundan sonrası için yapabilirsiniz. Bundan sonra tahsis edeceğiniz tüm taşınmazlarda, tüm dolgu alanlarda tesisin, tersanenin veya turizm yatırımının bütün taşınır malları yatırımcıya aittir; bunlar, süre sonunda hazineye devredilmez şartını getirebilirsiniz; ama, burada, bunu getirmeye hakkınız yoktur. Ben, Genel Kurul, bu kadar yoğunluk içerisinde, bu önergenin ilgili maddesini yeterince değerlendirememiştir diye düşünüyorum değerli arkadaşlar. Bu, bu tasarıdan çıkarılan, tasarının 19 uncu maddesi -Tekel ihalesi maddesi- gibi bir maddedir değerli arkadaşlar. O madde, nasıl Genel Kurul tarafından çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmiş ve bu tasarıdan çıkarılmışsa, ben size öneriyorum, tekriri müzakere yapalım, bu maddeyi yeniden görüşelim ve bu bendi tasarı dışına alalım. Bu, bu şekliyle Anayasaya aykırı bir düzenlemedir. Bunu, sadece burada bırakmayacağımızı, Anayasa Mahkemesine götüreceğimizi ve bu işi, her platformda gündeme getirip, bunu topluma anlatacağımızı sizlere ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu görüştüğümüz 30 uncu madde, tasarının bir sonraki maddesindeki (b) bendi ve biraz önce görüştüğümüz maddesinin de (k) bendiyle ilgili bir düzenlemeyi de kapsamaktadır. Nedir bu? Düzenleme şudur: Yeşilkart sahiplerinin ve 65 yaşını doldurmuş muhtaç ve kimsesiz vatandaşların ayakta tedavileri halinde, bunların sağlık giderlerinin, ilaç giderlerinin, artık hazinece karşılanmaması veya -Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunca karşılanıyordu, sonra Sağlık Bakanlığınca karşılanmaya başladı- bunun yüzde 20'sinin Bakanlıkça karşılanmayıp, bunun hasta sahiplerinden alınması şeklinde bir düzenlemeyi kapsamaktadır.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, yoksul vatandaşlarımız, açlık sınırının altında gelir elde eden, yaşayan vatandaşlarımız, ülkemizin, toplumumuzun çok önemli bir sorunu. Hükümetin çok ünlü bir acil eylem planı vardı. Acil eylem planında -gayet iyi hatırlıyorum- toplumun yüzde 15'i açlık sınırının altında gelir elde etmektedir teşhisi yapılmıştı ve topluma ve topluma bir vaatte bulunulmuştu; hükümet kurulur kurulmaz, üç ay içerisinde, açlık sınırı altında gelir elde eden vatandaşlar saptanacak ve bunlara düzenli olarak yardım yapılacak denilmişti. Hükümetin vaadi budur; ama, hükümet, bu vaadine karşılık, burada, yeşilkartlı vatandaşlarımızdan yüzde 20 oranında bir kesinti yapmayı düzenlemektedir.

Nüfusun yüzde 15'i demek, 10 000 000'u aşkın nüfus demektir. Türkiye'de, yeşil kartlı vatandaşımızın sayısı da 13 000 000'dur; yani, aşağı yukarı, acil eylem planındaki rakama yakın bir rakamdır. Hükümet, bütçe dengelerini tutturabilmek amacıyla, sosyal güvenlik açığını azaltabilmek amacıyla, ya bu ödemeleri yapmayarak... İşte, bu maddede olduğu gibi "ben, bunun ödemesini yapabilmek için, ödeme emri ararım; ödeme emri yoksa, ben bu ödemeyi yapamam" demek, sonuçta, yeşilkartlı hastanın, hastane kapısından tedavi edilemeden geri dönmesi demektir. Bu tasarı onu düzenlemektedir.

Sanırım, hükümetimiz, bunu bilerek getiriyordur. Acil eylem planındaki o ünlü vaatlerini bilerek getiriyordur diyeceğim; nasıl olsa o unutulmuştur düşüncesiyle, sanıyorum, bu düzenlemeyi de buraya getirmekte hiçbir beis görmemiştir.

Değerli arkadaşlar, acil eylem planında, hükümetin birçok vaadi vardı; hatırlayacaksınız, vergilerin indirilmesi vardı, Özel İletişim Vergisi kaldırılacaktı değerli arkadaşlar, haberleşme üzerindeki vergiler kaldırılacaktı. Hepinizin bildiği gibi, bu vergi, kalıcı hale getirilmiştir. Enerji kaynakları üzerindeki vergiler azaltılacaktı; tam tersine, enerji kaynakları üzerindeki vergiler, bu hükümet döneminde artırılmıştır. Özel Tüketim Vergisi, akaryakıt ürünleri üzerinde ağırlaştırılmıştır. Elektrik faturaları üzerindeki yüzde 3,5 oranındaki TRT payının, hemen üç ay içinde kaldırılması sözünü vermişti hükümet acil eylem planında; bunun, sadece 1,5'ini kaldırmıştır, 2'si durmaktadır. Bunları çoğaltmak mümkündür değerli arkadaşlar.

Bunları daha uzun süre anlatabilirim; ama, bu kadarını yeterli görüyorum. Maddenin bu düzenlemesiyle, yeşilkartla ilgili düzenlemesiyle doğru olmaması bir yana, hükümet vaatleriyle tutarlı olmadığını söylüyorum. Biraz önce sözünü ettiğim, tersanecilerle ilgili, tersane yatırımlarıyla ilgili düzenlemeyi de bu tasarının bir ayıbı olarak görüyorum. Uygun görürseniz, bunu, tekriri müzakereyle yeniden görüşelim ve bu tasarı metninden çıkaralım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Aziz milletimin pek kıymetli vekilleri, akşam vaktinde, hepinize iyi çalışmalar, başarılı hizmetler temenni ediyorum.

Bir hissiyatımı, sizlerle, müsaadenizle, paylaşmak istiyorum. Ben, Türkiye'yi ve bu milletimizi daha çok sevmeye başladığımı söylemek istiyorum. Her gün, memleketime, milletime muhabbetimde bir artış var; çünkü, Türkiye, benim de rahatça yaşayabileceğim, üretebileceğim, kendimi geliştirebileceğim ve insanlığa katkıda bulunabileceğim bir hale geliyor.

Bu 30 uncu maddenin (a) bendindeki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A/7 nci bendinin kaldırılması da böyle bir şey. Yani, bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren, Türkiye'de, özürlü vatandaşlarımız her türlü hizmete talip olabilecekler. Yani, hiçbir engelle karşılaşmadan, rahatlıkla yarışabilecekler; hak etmişlerse de, üretmeye, kendilerini geliştirmeye ve insanlığa katkıda bulunmaya başlayacaklar; çünkü, teknoloji, yöntem, medeniyet öyle gelişti ki, dünyada insanların üretebilmesi, potansiyellerini açığa çıkarabilmeleri için çok güzel yöntemler oluştu ve bu yöntemler ülkemize de gelmeye başladı. Fakat, bu yöntemlerle, hukuk sistemimiz ya da kanunlarımız çok paralel yürümüyordu ve birçok alanda, özürlü vatandaşlarımız sınırlı, iş hayatının dışında tutuluyordu. İşte, inşallah, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bütün bunlar kalkacak.

Bu, çok önemli bir değişim; yani, özürlü vatandaşlarımız eğer hak etmişlerse, eğer başarmışlarsa, bundan sonra idareci olabilecekler, uzman olabilecekler, öğretim üyesi olabilecekler; ama, dediğim gibi, başarabilmişlerse, sınavları geçmişlerse ve ilgili kurulların onayını almışlarsa. Ben, vatandaşlarımızın bu konuda üzerlerine düşeni yapacaklarını biliyorum ve buna paralel olarak dünyadaki gelişmeye de ayak uyduracaklarına inanıyorum.

Biliyorsunuz, dünyada Stefan Hawking diye bir adam var; bu, Nobel Fizik Ödülü aldı. Bu adam konuşamayan birisi, duyamayan birisi, görme problemi olan birisi, yürüyemeyen birisi, tuvaletini dahi kendisi kontrol edemiyor; ama, bu kişi Fizik Nobel Ödülü almış durumda. Maalesef, Türkiye'deki vatandaşlarımızın önü çok açık olmadığı için şimdiye kadar, bu tür şanslarımız olmadı ve kendimizi denemeye bile fırsat bulamadık. Nasıl, sağır-dilsiz takımlarımız, Avrupa Birliği, Avrupa güreş şampiyonasında hem serbestte hem grekoromende Avrupa şampiyonu olabiliyorsa, inşallah, özürlü vatandaşlarımız da Türkiye'yi, asil milletimizi, Türkiye Cumhuriyetini dünyada, platformlarda bu yasalardan sonra daha iyi temsil edecekler; çünkü, önleri açıldı; bundan sonra kendilerini ispatlayabilecekleri noktaya gelecekler.

Eskiden şöyle bir durum vardı: Biz diyoruz ki: "1 000 metre koşabilir misin?" Ama, verdiğimiz alan 100 metreydi. Şimdi, 100 metre mesafe veriyoruz; ama, 1 000 metre koşamayacaklarını, koşabileceklerini tartışıyoruz. Şimdi, 1 000 metre alan açıldı. Koşabiliyorlarsa biz de arkalarında duracağız, koşamıyorlarsa da koşmaları için gerekli tedbirleri alıp koşar hale gelmelerini sağlayacağız inşallah.

Ben, bu vesileyle, bu kanuna katkıda bulunan, başta Başbakanımız olmak üzere, Bakanlar Kurulu üyelerimize çok teşekkür ediyorum. Komisyonlarımıza ve Devlet Personel Başkanlığının bu cesaretli tutumundan dolayı da ayrıca kendilerine teşekkür ediyorum; çünkü, çok önemli bir değişimi kendilerinin organizasyonunda yapacağız.

Ben, vatandaşlarımızla ilişkilerimde görüyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden memnuniyetleri hayli fazla. Ben, onu da şöyle bir anekdotla paylaşmak istiyorum. Bir gün İstanbul'dan geliyorduk. Şoför arkadaş Meclisin yolunu bilmiyor; Kızılay'da bir tane vatandaşa sordu, seyyar satıcıya dedi ki: "Meclise nasıl gidebilirim?" Meğer vatandaş şafak sayıyormuş, sizleri tekrar buraya getirmek istiyormuş, dedi ki şoför arkadaşa: "Ne acele ediyorsun, iki sene sonra nasıl olsa gidersin."

O yüzden, vatandaşımız sizleri tekrar bu noktalara getirecektir; çünkü, sizlerle, hepimiz, bütün vatandaşlarımız iftihar ediyor. İnşallah, yarınlar daha güzel olacak.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayva.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Demin Türkiye Büyük Millet Meclisinin, oldukça, sizin de vurgu yaptığınız gibi, uğultulu olduğu bir dönemde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Akif Hamzaçebi, bence, üzerinde durulması gereken, uyarılarla dolu, son derece önemli bir konuşma yaptı. Ben, bu konuda duyarlılık sergileyen arkadaşlarımızın, konuşmayı izleyemeyenlerin, lütfen, tutanaklardan bunu edinip değerlendirmesini sizlerden özellikle istirham ediyorum ve Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Hamzaçebi'nin 29 uncu maddenin (h) fıkrasıyla ilgili yaptığı uyarılardan sonra, İçtüzüğün 88 inci ve 89 uncu maddelerinden birinin gereği olarak bu maddenin bu fıkrasının yeniden müzakere edilmesi bakımından hükümet veya komisyon tarafından geri çekilip çekilmeyeceğini, bu uyarıların etkili olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Sayın Bakan lütfeder cevaplandırırsa, bir kere de kendi ağzından bunu duymuş oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Biz, şu andaki haliyle yine tasarının arkasındayız; bir değişiklik yoktur görüşlerimizde. Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 30 uncu maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Mustafa Elitaş

M. Ali Suçin

 

İstanbul

Kayseri

Batman

 

Sedat Kızılcıklı

 

Ali Osman Sali

 

Bursa

 

Balıkesir

 

"a) 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "veya vücut sakatlığı ile özürlü" ibaresi"

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Olmaz efendim; önerge hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Gündüz, konuşacak mısınız, gerekçe mi okunsun?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıya komisyonda eklenen hükümle yürürlükten kaldırılması öngörülen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin 7 numaralı alt bendinde, "53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü bulunmamak" hükmü yer almaktadır.

Bu hükmün tümünün yürürlükten kaldırılmasının yaratabileceği olumsuzlukları ortadan kaldırırken, aynı zamanda özürlü istihdamında yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla anılan hüküm içerisinden sadece özürlülere yönelik olarak yer alan ibarenin yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır.

Ayrıca 29 uncu maddede kabul edilen önerge ile aynı Kanunun 206 ncı maddesinin (2) numaralı bendi değiştirilmiş olduğundan fıkradaki bu bende ilişkin ibarenin kaldırılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Hayır, kabul etmiyorum.

Arkadaşlar, olur mu öyle şey?!.. Utanç verici bir şey! Ayıp ya; böyle bir şey olur mu?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ayva...

Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 31.- Cumhurbaşkanı tarafından atananlar, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek kararnameyle atanan veya görevlendirilenler, Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler ile yükseköğretim kurumlarının öğretim üyeliklerine yapılacak atamalar hariç olmak üzere, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, genel bütçeye dahil dairelerin, katma bütçeli idarelerin, döner sermayelerin, kefalet sandıklarının, sosyal güvenlik kurumlarının ve bütçeden yardım alan kuruluşların kadrolarına açıktan atanamazlar. Diğer kanunların bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.

Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.

Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz.

Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri;

a) Cumhurbaşkanlığına seçilenler,

b) Dışarıdan Bakanlar Kurulu Üyeliğine atananlar,

c) Yasama Organı üyeliğine seçilenler,

d) Mahalli idareler seçimleri sonucuna göre görev alanlar,

e) Sadece toplantı veya huzur ücreti ya da hakkı ödenen görevleri yürütenler ile yönetim ve denetim kurulu üyeliği ücreti karşılığında görevlendirilenler,

f) Yaş haddini aşmamış olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler (üniversitelerde ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler hakkında yaş haddini aşmamış olmaları kaydı aranmaz),

g) Vakıf üniversitelerinde görev alanlar,

h) Özel kanunlarında emeklilik veya yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalıştırılma veya görev yapma hakkı verilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından atananlar, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek kararname ile atanan veya görevlendirilenler ve Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler,

Hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 32 nci, yani 31 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuya geçmeden önce, maddeye geçmeden önce, bugün nöbetçi bakanlardan birisinin, Sayın Ulaştırma Bakanının, geçtiğimiz 2004 yılındaki yeşilkartlılara üç ayda ödenen miktarı 7 trilyon olarak açıklaması ve bunun 2005 yılı içerisinde 110 trilyonu aşıyor olarak sunması, hem kamuoyunu yanlış bilgilendirme hem de bir başka açıdan ele alındığında, sanki yoksulluk, yeşilkartlılık, hükümetiniz tarafından, AKP İktidarı tarafından övünülecek bir durummuş gibi sunmasını üzüntüyle izledim. Gerçekten, ya Sayın Bakana verilen rakamlar yanlış ya da başka bir amaç güdülüyor.

Bir kez daha tekrar ediyorum, 8 inci maddenin görüşülmesi sırasında 2000 yılında yeşilkartlı yurttaşlara harcanan paranın 167 trilyon, 2001'de 304, 2002'de 545, 2003'te 740, 2004 yılında ise 910 trilyon harcanmış olması, yeşilkartlı yurttaşlarımızın, daha doğrusu tüm yurttaşlarımızın, devri iktidarınızda yoksulluğun ne kadar içine itildiğini gösteriyor. Bakanın önce bunu 7 trilyon olarak sunması, sonra da "yeşilkartlılara daha çok harcama yapıyoruz, üç ayda 110 trilyon" diye övünmesini anlayabilmenin olanağı yok.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili 32 nci, yani, şimdiki haliyle 31 inci madde, bizim Anayasa Mahkemesine iptal davası açtığımız konulardan birisiyle ilgili. Bildiğiniz gibi, 28.12.2004 tarih ve 5277 sayılı 2005 yılı Bütçe Kanununun 25 inci maddesinin (f) fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğunu Bütçe Kanunu görüşmeleri sırasında ileri sürmüştük ve daha sonra da, Anayasa Mahkemesine iptal davası açtığımız konulardan birisi.

Bunu önce şekil yönünden incelediğimizde, bu torba kanun, çuval kanun, harar kanunun içine baktığımızda, yeni birtakım düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Tabiî ki, Anayasaya aykırı olarak, özel kanunla düzenlenmesi gereken bir konunun Bütçe Kanununun içine yerleştirilmiş olmasını kavrayarak, bu kanunun içine yerleştirmeniz, o gün kabul etmeseniz bile, pek çok düzenlemelerinizin Anayasaya aykırı olduğunu somut olarak ortaya koyuyor.

Buradaki düzenleme yine kurnazlıklarla dolu. Her şeyden önce, burada, yani, Bütçe Kanununun 25 inci maddesinin (f) fıkrasından farklı olarak küçücük bir düzenleme yapılmış; sadece o düzenleme de üçüncü paragrafta. Önceki düzenleme "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz" hükmünü içeriyor idi. Şimdi burada bir kurnazlık yapılmış "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önceki Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz" denilmiş. Yani, bundan sonra Bakanlar Kurulu, Emekli Sandığı Kanununun 11 inci maddesine göre yeni uygulamalar yapabilecek. Amaç, Anayasa Mahkemesindeki açılmış olan davayı etkisiz hale getirmek.

Ancak, konunun özüne baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, tabiî ki, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, bu aylıkları kesilmeksizin, genel bütçeye dahil idareler, katma bütçeli idareler, dönersermayeli kuruluşlar vesaire, yani, kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılamazlar hükmünü içeriyor. Bunu, Bütçe Kanunu görüşmeleri sırasında da söylemiştik. Bütçe Kanununun (f) fıkrasının birinci paragrafında da dile getirdik, dedik ki, herhangi bir sosyal güvelik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bazı istisnalarla kamuda istihdamının yasaklanmasında kamu yararı yoktur; çünkü, bilgi ve birikimden yararlanmaya imkân bırakmamaktadır.

Anayasa Mahkemesinin 21.10.1992 tarih ve 92/13 esas ve 92/50 sayılı kararında vurgulandığı gibi, hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle, bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı düşüncesinin yasalara egemen olması zorunludur. Günümüzde kamu yararı kavramı yanında, toplum yararı, ortak çıkar, genel yarar gibi birbirinin yerine kullanılan kavramlarla anlatılmak istenen, tümünün bireysel çıkardan farklı, onun üstünde ya da onun dışında ortak bir yararın amaçlanmasıdır diyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kamu kurum ve kuruluşlarında emeklilerin istihdamının yasaklanması iki şekilde ele alınabilir. Türkiye'de, bugün, gençlerimiz işsiz, genç bir nüfusa sahibiz ve işsizlik oranı, OECD ülkeleri içerisinde en yüksek, yüzde 20'lerin üzerine çıktı -kimi rakamlara göre işsiz sayımız 10 000 000'dan fazla, kimi resmî rakamlar da bunun 5 000 000 dolayında olduğunu söylüyor- böyle bir dönemde, emekli olanların, bir sosyal güvenlik kurumundan emekli maaşı alanların, yeniden ihtiyaç hissedilse bile, özel bilgi sahibi olsa bile, yeniden, herhangi bir kamu kurum ya da kuruluşunda herhangi bir biçimde istihdamı yapılmamalı, onların yerine gençler istihdam edilmelidir denilebilir; ancak, AKP Hükümetleri döneminde emeklilerin durumuna bir bakacak olursak, Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli maaşı alanların sayısı 4 133 367 kişi, en düşük emekli aylığı 424 000 000 lira, en yükseği 759 000 000 lira. İşçi emeklilerinin, yani SSK'dan emekli maaşı alanların yüzde 80-yüzde 90'a yakını en düşük miktar üzerinden emekli aylığı alıyor, yani 424 000 000 lira. Emekli Sandığına tabi çalışanlar 2 400 580, Emekli Sandığından emekli maaşı alan 1 025 000 kişi. Tabiî, buna dul ve yetim aylığı alanlar dahil değil. Şimdi, Emekli Sandığından emekli maaşı alanların en düşük maaşı da 543 000 000 lira.

Değerli arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza koyunuz. Yani, milletvekilleri olarak da, bizim aldığımız maaşlarla geçinemediğimizi aramızda konuşuyoruz, konuşuyorsunuz. Şimdi, 543 000 000 lira emekli maaşı alan, ki, Emekli Sandığından 15 inci derece ile 3 üncü derece arasında emekli maaşı alanların miktarı, neredeyse, emeklilerin yüzde 90'ı. Bu insanların uzmanlık alanlarında, herhangi bir biçimde, kamu kurum ya da kuruluşlarında istihdam ediliyor olması, belli bir süre onun bilgisinden, tecrübesinden, birikiminden yararlanılması niçin engelleniyor; bunu anlayabilmenin olanağı yok.

Gerçekten, emekliler aldıkları maaşla geçinemedikleri için ya ikinci iş tutmak zorundalar ya da yeniden, kendi bilgi, deneyim, tecrübelerini özel sektörde ya da kamu kuruluşunda hizmete sunmak zorunda kalıyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emekli maaşı alanların yeniden çalışması halinde emekli aylıklarının kesilmesi bir yana, çalışması yasaklanıyor. Yapılması gereken, emekli aylığı kesilmeden, sosyal destek primi ödeyerek, bunların bilgi, birikim ve tecrübelerinden kamuda da yararlanılmasıdır. Yani, bu, bir istisna hükmüdür, tümden yasaklamanın hiçbir yararı yoktur. Bu uygulama, kayıtdışılığı teşvik edecek bir uygulamadır.

Biz, eğer, emekli maaşı alan birisinin yeniden çalışmaya başlaması halinde emekli maaşını kesecek olursak, o, çalışmaktan kaçınacaktır. Ülkemizde işsiz sayısı 5 000 000, onların yerine genç elemanlar girsin diyorsunuz; ama, eğer bir memur, örneğin Silahlı Kuvvetlerden emekli olmuş, belli dalda uzmanlığı olan bir generalin, bir subayın Savunma Sanayii Müsteşarlığına bağlı olarak herhangi bir işletmede, kamu kurum ya da kuruluşunda istihdam edilmesinde kamu yararı varsa, bunu yasaklamanın, bunu engellemenin kime ne yararı olabilir?! Böyle çalışan kaç kişi vardır diye düşünmeniz gerekir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hükümetiniz, AKP Hükümeti, halkımızı yoksullukta birleştirdi. Demin söyledim, yeşilkartlıların sayısında giderek artış var, harcanan miktarda artışlar var. Emeklilerin maaşlarını verdim; IMF, Dünya Bankası böyle istiyor diye emekli maaşları bastırılıyor, memur maaşları bastırılıyor, toplusözleşmelerde işçilerin ücretleri bastırılıyor... Ki, zaten, 4,5 milyondan fazlası asgarî ücretle çalışıyor, asgarî ücretin de net 350 000 000 olduğunu düşünürseniz, onlar da sefaletin içinde. İşsizler zaten perişan, yani, kapı kapı dolaşıyorlar, her gün Mecliste sizin kapılarınızı aşındırıyorlar ve böyle bir dönemde, biz, emeklilerin belki çocuklarına, belki torunlarına, işsiz oğlunun çocuklarına, yani, torunlarına harçlık verebilmek, onların tahsiline yardımcı olabilmek için, oğlunun iş bulamadığı bir ortamda, kendi bilgi, becerisini sunarak aile bütçesine katkı yapmasını da yasaklayarak ne yapıyoruz; halkın tamamına yakınını sefaletin içine itiyoruz; yoksullukta birleştiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, diyebilirsiniz ki -pek çoğunuz çıkıyor söylüyor buraya- enflasyonu düşürdük... Enflasyonun düşmesiyle gelirde bir artma olmuyorsa; enflasyonun gerilemesi ya da düşmesi, gelirinde artış olmayan bir yurttaş için hiçbir anlam ifade etmez. Mutfaktaki enflasyon düşmüş değil. Şimdi, böyle bir dönemde, yani, emeklilerin çok istisnaî olarak bile olsa istihdamının önünün tıkanması, çeşitli açılardan bakıldığında, Anayasaya da aykırılıklar içeriyor; her şeyden önce, çalışma hak ve özgürlüğünü engelleyici bir tutum sergiliyor.

Değerli arkadaşlarım, çalışma, bir haktır. İster emekli olsun ister çalışabilir bir yaşta olsun, çalışma, herkesin hakkı. Devlete düşen görev Anayasamızda tanımlanmış; çalışmak isteyenlere, adil ölçülerde, onların durumuna, konumuna uygun iş temin etmek. Ülkemizdeki asıl sorun istihdam sorunu, bu doğru. Yani, siz, emeklileri çalıştırmayınca, onların yerine genç alacağız demeniz de doğru değil. Bir sonraki maddede de görüşeceğiz bunu.

Ne yapıyorsunuz; kamu kurum ve kuruluşlarındaki istihdamı daraltın dediler, azaltın dediler, ücretleri baskı altına alın dediler ve siz de, onun gereğini yerine getiriyorsunuz. O gençlere, propagandif amaçlı, popülist yaklaşımla diyebilirsiniz ki, işte emeklileri arındırıyoruz, sizi alacağız; bu, külliyen yalan, hiçbir dayanağı olmayan bir düzenleme.

Biraz evvel Sayın Ayva'nın, özürlülere ilişkin düzenlemesini bile önergeyle değiştirerek, özürlülerin de o yoksulluk girdabında boğulmasına yönelik düzenleme yapıyorsunuz çoğunluğunuza güvenerek; üstelik, Plan ve Bütçe Komisyonundan kabul edilmiş bir metni burada değişikliğe uğratıyorsunuz; elinizi vicdanınıza koyunuz değerli arkadaşlarım.

Gerçekten, bu Anayasaya aykırı düzenlemeleri, eşitlik ilkesine aykırı, çalışma hakkını kısıtlayıcı bir düzenlemeyi buraya yeniden koymanız, Anayasa Mahkemesindeki davayı, olsa olsa, biçim yönünden etkilemeye yönelik olabilir; özü itibariyle, hiçbir şey yapmaz. Siz, kendinizi kandırıyorsunuz; zannediyorsunuz ki, biz, işte, burada bir maddede 14 yasal düzenlemeyi, 14 yasada değişiklik yaparak ya da dolambaçlı kelimeler kullanarak, Anayasa Mahkemesi üyelerini de, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini de, halkı da kandırıyoruz diyorsanız, yanılıyorsunuz; sadece, kendinizi kandırırsınız. Vicdanınız sızlayarak, bu yasaya el kaldırdığınızı biliyorum; ama, bu el kaldırmanın, ne size ne hükümetinize ne de ülkemize en küçük bir yararının olmadığını söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, yapılması gerekeni yapmayacaksınız; ama, ben, bir kez daha söylüyorum: Bu yaptığınız düzenleme de, eşitlik ilkesine aykırıdır; dolayısıyla, çalışma hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı hüküm ifade etmektedir ve dolayısıyla da, Anayasaya yeniden aykırılığı nedeniyle, bu konu, bir kez daha Yüce Mahkemenin önüne gidecektir.

Biraz, yasalara, Anayasaya saygıya davet ediyorum sizleri ve teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Çalışma süremiz tamamlandığı için...

HALUK KOÇ (Samsun) - Daha var Sayın Başkan; 5 dakika var, madde bitsin. Erken kapatıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 22.59