DÖNEM : 22 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 78
71 inci Birleşim
16
Mart 2005 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMALAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın,
öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan'ın, öğretmen okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın,
ekonomik suç ve kayıtdışı ekonominin olumsuz etkileriyle alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen
sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/779)
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir
firma hakkındaki gümrük kaçakçılığı iddialarına ve bu çerçevede yaşanan bazı
olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/4837)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, kamu görevlilerine bir derece verilmesi uygulamasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4891)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Bingöl Milletvekili
Abdurrahman Anik, Bingöl İlinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan
sorunlara ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Muğla Milletvekili Ali
Arslan'ın,
Kars Milletvekili Yusuf
Selahattin Beyribey'in,
14 Mart Tıp Bayramı ile
doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı
konuşmalarına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.
Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı ve 69 milletvekilinin, kamuoyunda "Fethullah Gülen
Okulları" olarak bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların
durumlarının araştırılması (10/260),
İstanbul Milletvekili
Bülent Tanla ve 30 milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak
borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak (10/261),
Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı;
15.3.2005 Salı günkü ve
16.3.2005 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmındaki işlerin görüşmelerinin yapılmasına,
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 206
ncı sırasında yer alan 832 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın
3 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 833 sıra sayılı kanun teklifinin bu
kısmın 4 üncü sırasına, 12 nci sırasında yer alan 794 sıra sayılı kanun tasarısının
bu kısmın 5 inci sırasına, 205 inci sırasında yer alan 831 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 803 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 31 inci sırasında yer alan 643 sıra
sayılı kanun kasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmalarına,
15.3.2005 Salı günü 643
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 16.3.2005
Çarşamba günü 14.00-23.00, 17.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Iğdır Milletvekili Dursun
Akdemir'in, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve
İkinci Fıkrasının Değiştirilmesi (2/326),
Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri
(2/351),
Hakkında Kanun
Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Genel Kurulu ziyaret eden
Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan,
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827),
6 ncı sırasına alınan,
Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
(1/971) (S. Sayısı: 831),
7 nci sırasına alınan,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının (1/536) (S. Sayısı: 803),
8 inci sırasına alınan,
Kozmetik Kanunu Tasarısının (1/844) (S. Sayısı: 643),
Görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan,
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, 5306 Sayılı Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun (1/980) (S. Sayısı: 832),
5 inci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı ve
Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/951) (S. Sayısı: 794),
Görüşmelerini müteakiben
elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;
4 üncü sırasına alınan,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/363) (S. Sayısı: 833), yapılan
görüşmelerden sonra;
Kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
16 Mart 2005 Çarşamba
günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.00'de
son verildi.
|
|
Sadık
Yakut |
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Bayram
Özçelik |
|
Ahmet
Küçük |
|
|
Burdur |
|
Çanakkale |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
Mehmet
Daniş |
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
|
|
Çanakkale |
|
Kırklareli |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
16 Mart 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 71 inci Birleşimini açıyorum.
II.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin
ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 16
Mart öğretmen okullarının kuruluşunun 157 nci yıldönümü münasebetiyle söz
isteyen, Sivas Milletvekili Osman Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın, öğretmen okullarının
157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmen okullarının 157 nci kuruluş
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, Yüce Heyetinizi, tüm öğretmenleri, bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi
saygıyla selamlıyor; aramızdan ayrılarak ahrete irtihal edenlere de Allah'tan
rahmet ve mağfiret diliyorum.
Ülkemizin kültürel,
sosyal ve ekonomik yönden ilerlemesinde çok önemli bir görev üstlenmiş olan
öğretmenlerimizin, tarihî gelişim içinde, çeşitli kaynaklardan
yetiştirildikleri hepinizin malumudur. Öğretmenlik mesleği, insanlık tarihi
kadar eskidir.
Bugün, kuruluşunun 157
nci yılını kutladığımız öğretmen okulları, rüştiye okullarına öğretmen
yetiştirmek amacıyla, ilk defa, bağımsız olarak, 16 Mart 1848 tarihinde
İstanbul'un Fatih İlçesinde "Darülmuallimin" adıyla öğretmen okulu
olarak açıldı.
Darülmuallimin, zaman
içinde geliştirilerek, bünyesinde ilk, orta ve liselere öğretmen yetiştiren
kısımları da içine alan Darülmuallimini Âliye (Yüksek Öğretmen Okulu) 1891
yılında kuruldu.
Öğretmen okulları
geleneği, cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra da, çeşitli değişikliklerle devam
etmiştir. Bu okullarda, yurdunu, milletini seven, yapıcı, çalışkan ve fedakâr
binlerce öğretmen yetişmiştir.
Öğretmenler, ülkenin tüm
insanlarına, sevgisini, bilgisini sunan, böylece ülkenin aydınlanma meşalesini
yakan irfan ordusunu oluşturmuştur. Öğretmenlik, özel bir bilgi ve ihtisas
mesleğidir, herkesin yapabileceği bir meslek değildir. Öğretmenlik, gönül
mesleği, aşk, sevgi ve fedakârlık mesleğidir.
Öğretmen, insanlık uğruna
kendini mum gibi yakarak etrafını aydınlatan insan mimarıdır. Öğretmenin
malzemesi, yaratılışların en hayırlısı, en mükemmeli, en şereflisi insandır.
Malzemesi insan olan bir mesleğin sahibinin de, maddî ve manevî yönden çok
mükemmel olması şarttır. Mükemmel bir varlığı yetiştirecek öğretmen, asla
ihmale gelemez. Öğretmenin sorunları çözülmeye başladığı zaman, toplumun da
sorunları birer birer çözülecek demektir; çünkü, toplumun gelişip yükselmesini
eğitim, eğitimi de öğretmen sağlar.
Eğitim ne kadar başarılı
olursa, toplumun düzen, kurum ve kuruluşları da o derece başarılı olur. Her
türlü başarı, iyi eğitime ve yetişmiş insana bağlıdır.
Büyük devlet adamları,
büyük alimlerin dizleri dibinde yetişmiştir. Tarihte büyük devletler kuran o
dehaların yetişmesi, hep öğretmen sayesinde olmuştur. Alparslan'ı yetiştiren
Sarı Hoca ve Küpeli Hafız, Osmangazi'yi yetiştiren Şeyh Edebali, Fatih'i
yetiştiren Akşemseddin ve Molla Gürani, "hocaların bindiği attan sıçrayan
çamur bizim için şereftir" diyen Yavuz Sultan Selim'i yetiştiren Zembilli
Ali Cemalî Efendi, cumhuriyetimizin kurucusu Başöğretmen Mustafa Kemal
Atatürk'ü yetiştiren Mustafa Bey, hepsi birer öğretmendi.
Öğretmen sabır
timsalidir, gönül eridir; öyle olmalıdır. Gönülden gönle yol bulup ulaşmaya
çalışırken, kendi sıkıntılarını bir kenara bırakır. Öğrencisiyle iletişimdeki
temel nokta, önce insan olmaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, öğretmenin sosyoekonomik ölçütlerde hak ettiği yerde
olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, öğretmenimiz
21 cumhuriyet altını maaş almaktayken, sonraki yıllarda, ekonomik erozyonlar en
çok öğretmeni vurdu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
tamamlayabilir misiniz.
OSMAN KILIÇ (Devamla) -
Ekonomide meydana gelen gelişmelere paralel olarak, AK Parti İktidarının, bu
kutsal mesleğin mensuplarının sıkıntılarını gidereceğine inanıyorum.
Son yıllarda, tüm
ülkeler, eğitim politikalarını sorgulamaya başlamış; daha iyi eğitim için daha
nitelikli öğretmen ilkesiyle, çalışmalarına ivme kazandırmıştır. Elbette ki,
iki günü birbirine eşit olan zarardadır. Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?! Bu
nedenle, 58 ve 59 uncu hükümetlerde eğitimi geliştirmeye, öğretmen
yetiştirmeye, büyük önem verilmiş; öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri
amacıyla, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen statüsü getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sürekli değişen ve gelişen dünyada, zirvedeki yerimizi almak
istiyorsak, eğitime ve öğretmen yetiştirmeye verdiğimiz önemi artırarak devam
etmeliyiz; öğretmenlik mesleğini daha cazip hale getirmeliyiz.
Hükümetin uyguladığı,
ilköğretim 5 inci sınıfa kadar olan öğrencilere ücretsiz kitap dağıtımı,
eğitime yüzde yüz destek kampanyası ve çağın gereklerine ayak uydurmak için
yapılan müfredat programlarının yenilenmesi çalışmaları bizleri
ümitlendirmektedir. "İlim Çin'de de olsa öğreniniz", "Bana bir
harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum", "Öğretmenler, yeni nesil
sizlerin eseri olacaktır" diyen öğretiler eğitime ve öğretmenliğe
verilmesi gereken önemi ortaya koymaktadır. Bugün, bizler de daha müreffeh bir
toplumda yaşamak istiyorsak, eğitim seferberliğini asla bırakmamalıyız.
Öğretmenlere huzurlu, ekonomik kaygılardan arındırılmış bir ortam
hazırlamalıyız.
Sözlerime son verirken,
16 Mart dolayısıyla yâd ettiğimiz tüm öğretmenlerimize ve Yüce Heyetinize, aziz
milletimize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Gündemdışı ikinci söz,
yine aynı konuda söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, öğretmen
okullarının 157 nci kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmen okullarının 157 nci kuruluş
yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Eğitimin nitelikli
olmasında öğretmenin niteliğinin önemli etkileri olduğu, yapılan bütün
araştırma ve analizler tarafından kanıtlanmıştır. Eğitim sisteminin temel
unsuru öğretmendir. Öğretmen okulları açılmadan önce Osmanlılarda örgün eğitim
kurumları, bugünkü karşılığıyla ilkokullar olan, sıbyan mektepleri ve
medreselerdir. Alt düzeydeki medreseleri bitirenler ilkokul öğretmeni, yani,
muallim olurken, üst düzey medreseleri bitirenler medrese öğretmeni, yani,
müderris olmaktaydı. 16 Mart 1848'de orta öğretmen okulu Darülmuallimini Rüşdî
açılmıştır. Osmanlıların 1850'li yılların başında, maliyesi bozuk bir ülke
olarak, öğretmen okulunu açmalarını dikkatli bir şekilde analiz etmeliyiz. Batı
karşısında, bilimsel ve teknolojik alanlarda geri kalmış Batı medeniyetinin Rönesans
ve reform hareketleri sonucunda yaşadığı aydınlanma olgusuyla hızla geliştiği,
büyüdüğü bir dönemde, bu medeniyetin gerisinde kaldığını kabul eden Osmanlı
idarecilerinin, bu medeniyetin ulaştığı noktaya ulaşmak amacıyla öğretmen
okullarını açmalarını, öğretmen yetiştirilmesinin önemini kavramalarını doğru
değerlendirmeliyiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; eğitim ve öğretmen yetiştirme konularına daha Kurtuluş Savaşı
içerisinde önem verildiğini görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından
bir ay sonra Maarif Nezareti kurulmuştur. Mustafa Kemal, 15-21 Temmuz 1921
tarihli Eğitim Kurultayında, öğretmenlerin milleti yetiştirmek gibi kutsal bir
görevi üstlendiğini, öğretmenlerin bu uğurda yılmadan çalışacağına inandığını
belirtmekte ve öğretmenleri, beklenen kurtuluşun öncüleri olarak gördüğünü
açıklamaktadır. Mustafa Kemal, 1 Mart 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi açış konuşmasında "Okullarda öğretim görevinin güvenilir ellere
verilmesini, yurt çocuklarının o görevi kendilerine hem bir meslek hem bir ülkü
sayacak, erdemli ve kıymetli öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak
için, öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi giderek ilerlemeye ve
herhalde geçim rahatlığı sağlamaya elverişli bir meslek durumuna konulmalıdır.
Dünyanın her yerinde, öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer
insanlarıdır" derken öğretmenliğe nasıl yaklaştığını ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Osmanlıların son döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında,
cumhuriyet rejiminin kuruluş felsefesinde, öğretmen ihtiyacının nedenleri ve
öğretmene verilen önem açıkça ortadadır. Bugün geldiğimiz noktada,
öğretmenlerimizin yaşam koşulları, yetişme koşulları bu felsefenin çok
gerisindedir. Öğretmen yetiştirme ve onları meslek içinde geliştirme konusunda
ciddî eksikleri olan bir ülkeyiz. Öğretmen yetiştirme ve onları istihdam etme
politikamız yok. Bir Millî Eğitim Bakanı, fen-edebiyat fakültesi mezunlarının
pedagojik formasyon almaları durumunda öğretmen olarak atanmasını gerçekleştirirken,
başka bir bakan, bu fakültelerden mezun olanlara öğretmenlik hakkını vermeme
yoluna gitmiştir. Yine, 1990'lı yıllarda, işletme, ziraat mühendisliği, kamu
yönetimi mezunları sınıf öğretmeni olarak atanmışlardır.
Bu örnekler, bir öğretmen
yetiştirme politikamızın olmadığını göstermektedir. Ayrıca, biz, ülke olarak,
insangücü planlaması yapmayan, yapamayan, sahibi olduğu insangücünü doğru yerde
ve alanlarda yönlendiremeyen bir durumdayız. Bazı branşlarda öğretmen açığı
varken, bazı branşlarda öğretmen fazlası vardır.
Günümüzde, öğretmenler,
eğitim fakültesinde yetişmektedir. Eğitim fakültelerimizin durumunu, size, bazı
rakamlarla ifade edeceğim. Eğitim-Sen tarafından yapılan bir araştırmaya göre,
eğitim fakültelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı Almanya'da 8,
Avusturya'da 9, Belçika'da 10, ABD ve İngiltere'de 14 iken, bu rakam bizim
ülkemizde 35'tir. 30 eğitim fakültesinde doçent yok, 19 eğitim fakültesinde
profesör yok, 14 eğitim fakültesinde profesör ve doçent yok. Şimdi, bu istatistikî
bilgiler ışığında, biz, öğretmenlerimizi iyi koşullarda, yeterli koşullarda
yetiştiriyoruz, sonra da geleceğimizi emanet ediyoruz diyebilir miyiz?..
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı 2004-2005 yılı verilerine göre, 633 835
öğretmenimiz vardır. Bu öğretmenlerimize verdiğimiz maaş, ortalama 738 Yeni
Türk Lirasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Öğretmenlerimize verdiğimiz bu ücret, şubat ayı verilerine göre, ülkemizde
523 YTL olan açlık sınırının biraz üstünde, 1 590 YTL olan yoksulluk sınırının
yarısı kadardır. Rakamların dili çok açık. 157 yıl önce toplum olarak önemini
kavradığımız öğretmenlere 21 inci Yüzyılın başında reva gördüğümüz ücret,
maalesef, yoksulluk sınırının yarısı kadardır.
Bu maaşlar söz konusu
olmuşken belirtmeden geçemeyeceğim; Sayın Başbakan pazartesi günü yine maaşının
yeterli olmadığını söylemiş. Sayın Başbakana sormak lazım; öğretmenlerin maaşlarının
yetmediğini de düşünüyor mu; yoksa, aklı sadece kendi maaşında mı?
Öğretmenlerin sorunları, onlar arasında eşitsizlik yaratacak kademelendirme
yasaları çıkararak, yönetmelikleri düzenlenerek, onlara ait öğretmenevleri
satılarak çözülemez.
Öğretmen okullarının
kuruluşunun 157 nci yıldönümünde, öğretmenlerimizin içerisinde bulunduğu sosyal
ve ekonomik koşulları, yıllarca Anadolu'nun köylerinde öğretmenlik yapan bir
milletvekili olarak gündeme getirmenin üzüntüsü içerisindeyim.
Her şeye rağmen, bu zor
koşullarda, ülkemizin en ücra köşelerinde mesleğini devam ettiren, ülkemizi
geleceğe taşıyan öğretmenlerimize başarılar diliyor; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Gündemdışı üçüncü söz,
ekonomik suç ve kayıtdışı ekonomi hakkında söz isteyen, Amasya Milletvekili
Sayın Hamza Albayrak'a aittir.
Buyurun Sayın Albayrak.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, ekonomik suç ve
kayıtdışı ekonominin olumsuz etkileriyle alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı olarak, ekonomik suç ve
kayıtdışı ekonomiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gelişmekte olan ülkelerin
en büyük problemlerinin başında, kayıtdışı ekonomi, dolayısıyla ona kaynaklık
yapan, bir manada da kayıtdışı ekonomiyi besleyen ekonomik suçlar gelmektedir.
Kayıtdışı ekonomiyle,
makro açıdan, hepimizin mücadele etmesi gerekir; yani, yasama, yürütme ve
icranın, kuvvetler ayrılığı prensibinden hareketle, hepsinin gecesini gündüzüne
katarak bu kayıtdışı ekonomiyi en aza indirgemek ve ekonomik suçu ekonomik güç
unsuru olmaktan çıkarmak için hepimizin üzerine düşeni, hem siyaseten hem de
bürokratik açıdan hem de yargısal açıdan yerine getirmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar,
ekonomik suç, kamusal alanın talan edilmesiyle elde edilen edimlerden doğan
gücü oluşturur. Kamusal alanı talan eden çoğu kişi, ekonomik suç işleyerek
ekonomik güç kazanır. İşte, az gelişmiş ülkelerde bu dualizm hep kendini
gösterir. Ekonomik suç işleyerek, kayıtdışılıktan beslenerek güç elde eden
birtakım zenginler, eline geçirdikleri mikrofonu yer yer mitralyöz olarak
kullanırlar. Özellikle de siyasîlerden, gelişmekte olan ülkelerde zaman zaman
birtakım diyet talepleri de oluşur. Bunu, ekonomik güçlerini artırmak için
hiçbir şart altında kullanmaktan da geri durmazlar.
Değerli arkadaşlar,
kayıtdışı ekonomi vardiyasız çalışır. Kayıtdışı ekonomiyle mücadele edebilmek
için, bu kuvvetler ayrılığı prensibinde kendilerine görev düşenler mutlaka
denetime ağırlık vermeli, bunlar da vardiyasız çalışmalıdır. Devletin
hizmetkârı olan kişiler, yer yer nüfuz ticaretine girerek kendini devlet yerine
koyarlar. Bunlar, genellikle mesai içerisinde çalışırlar; ama, hem ekonomik suç
işleyenler hem de kayıtdışı ekonomi vardiyasız 24 saat çalışır. Hiç kimse mesai
saatleri içerisinde bürokratıyla, yasama ve yargı organıyla, mesaisiz çalışan
kayıtdışı ekonomiyle mücadele edemez.
Bizim hukuk sistemimizde
temel kanun olan Ceza Kanunumuzda, maalesef, ekonomik suç henüz tarif olarak
yerini almamıştır. Ben ümit ediyorum ki ve bir çalışma olduğunu da biliyorum,
komisyonlara intikal ettiğini biliyorum, Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda
ekonomik suçun tarifi yer alacak, bununla mücadele usul ve esasları detaylı
olarak yerini alacaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün
4 000 dolar civarındaki fert başına düşen millî gelirimiz, kayıtdışı ekonomi
baz alınarak değerlendirildiğinde, inanın, 10 ilâ 15 bin doların altında
değildir. Az gelişmiş ülkelerin en büyük handikabı kayıtdışı ekonomiden dolayı
aralarında doğru bir korelasyon, orantı olan yabancı sermaye girişindeki
azlıktır. Hangi ülkeye yabancı sermaye girişinde bir tıkanma, bir azlık var
ise, o ülkede mutlaka kayıtdışı ekonomide çokluk vardır. Bu, birbiriyle
orantılı olan durumu düzeltmek, elbette ki, hepimizin elindedir; ancak, bir
düşünürün altını çizdiği üzere, değerli milletvekilleri, dün geçmiştir, bugün
ise can çekişmektedir, yarın henüz gelmedi, gelmeyecektir belki de. Geliniz,
zamanların en iyisi olan şimdiki zamanı çok iyi değerlendirelim. Hepimiz, bu
kutsal çatının altında, şu kadar görev yaptık şu kadar daha görev yapsaydık, şu
şu problemleri çözeriz yerine, şu kadar görev yaptığımız süreçte şu şu konulara
neşter vurduk, şu şu konuların gereğine tevessül edebildik deme lüksünü
yaşayalım. Bu, şu anda, hepimizin elinde, hepimizin imkânı dahilinde. Dediğim
gibi, kayıtdışı ekonomiyi ve ekonomik suçu aza indirgemek; yok etmek mümkün
değil. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerde de, kayıtdışı ekonomi ve ekonomik suç
mutlaka var; ama, onlarda nispet ne kadar düşükse, az gelişmekte olan ya da
gelişmek üzere olan ülkelerde bu kayıtdışılık, ekonomik suç o nispette çok,
maksimum seviyelerdedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Albayrak,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; yıllardır, kamusal alanı talan ederek, ekonomik suç
kaynaklı ekonomik güç elde edenlerle, Anadolu'nun fakir fukara insanının
sırtından geçinip de doymayanlarla, Anadolu'nun yağız delikanlılarını kuru
ekmek ve soğana muhtaç edenlerle mücadele etmek istiyorsak, doğruya taraf olup
yanlış yapanın karşısında olmak hepimizin görevi. Hiç kimsenin, hiçbir siyasî
görüşün ya da kişinin, ekonomik suç ve kayıtdışı ekonomi noktasında şahsına
münhasır bir ayrıcalığı yoktur. Bunlarla mücadele etmek, hepimizin aslî
görevidir. Ben, inanıyorum ki, bu Yüce Meclis, ekonomik suçu ve kayıtdışılığı
asgarîye indirgemek için en azından, elinden gelen tüm gayreti gösterecek ve bununla
ilgili üzerine düşeni yapacak, Yolsuzlukla Mücadele Yasasında ekonomik suçun
yer almasına mutlaka katkı verecektir diyor, hepinize saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Albayrak.
Gündeme geçiyoruz
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sayın Kâtip Üyenin
oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair
bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle
izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/779)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 24 Şubat 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Ağrı Milletvekili
Cemal Kaya, hastalığı nedeniyle 14.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 21
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Ankara Milletvekili
Remziye Öztoprak, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere
21 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali, mazereti nedeniyle 18.1.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 17 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Bitlis Milletvekili
Vahit Kiler, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 22
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Çorum Milletvekili
Murat Yıldırım, mazereti nedeniyle. 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Denizli
Milletvekili Osman Nuri Filiz, mazereti nedeniyle 6.2.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 11 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır
Milletvekili Mehdi Eker; mazereti nedeniyle; 12.1.2005 tarihinden geçerli olmak
üzere 13 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Hakkâri
Milletvekili Fehmi Öztünç, mazereti nedeniyle 14.1.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 14 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış, mazereti nedeniyle 7.2.2005 tarihinden geçerli olmak
üzere 12 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Ersin Arıoğlu, mazereti nedeniyle 1.2.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 11 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Karabük
Milletvekili Hasan Bilir, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak
üzere 15 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan, mazereti nedeniyle 16.1.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 12 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan, hastalığı nedeniyle 19.2.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 12 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Konya Milletvekili
Harun Tüfekci, mazereti nedeniyle 17.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 16
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Kütahya
Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden
geçerli olmak üzere 20 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 20 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Mardin Milletvekili
Muharrem Doğan, hastalığı nedeniyle 4.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 28
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Mersin Milletvekili
Ersoy Bulut, hastalığı nedeniyle 15.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 24
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler, mazereti nedeniyle 31.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 12
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Mersin Milletvekili
Hüseyin Özcan, hastalığı nedeniyle 7.2.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 34
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Ordu Milletvekili
Enver Yılmaz, mazereti nedeniyle 14.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 23
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeci, mazereti nedeniyle 15.2.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 14 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda, mazereti nedeniyle 17.2.2005 tarihinden geçerli olmak
üzere 16 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
16.3.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
16.3.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında Siyasî Parti Grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Kemal
Anadol
CHP
Grubu Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 160 ıncı sırasında yer alan 589/1 ek sıra sayısının
bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Söz istiyorum...
BAŞKAN - Öneri hakkında,
lehte söz isteyen Adana Milletvekili Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin,
Grup gündem önerisi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum,
Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Grup önerisinde öne alınmasını istediğimiz konu, Adalet ve Kalkınma Partisi
Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan ve yine Adalet ve Kalkınma Partisi
Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür'ün yasama dokunulmazlıklarının
kaldırılmasıyla ilgili dosyadır.
Her iki sayın
milletvekilinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Anayasa ve
Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiş ve
buna, Grubumuza mensup milletvekilleri tarafından itiraz edilmişti.
Öncelikle, bu sayın
milletvekilleriyle ilgili dokunulmazlık dosyasının içeriği hakkında Yüce
Meclise bilgi sunmak istiyorum.
Bu dosya, kamuoyunda
kayıp trilyon davası olarak bilinen, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 6 Mart
2002 tarih ve 1998/271 esas ve 2002/43 sayılı mahkûmiyet kararı ile Yargıtayın
11. Ceza Dairesinin 21 Mart 2003 tarihli onama kararından oluşmaktadır.
Bu dava dosyasında Sayın
Necmettin Erbakan'la birlikte Refah Partisi üst yönetiminde ve il
yönetimlerinde görev yapan 79 kişi yargılanmıştır. Yargılama sonucunda 70 kişi
hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Sayın Erbakan hakkında iki yıl dört ay
hapis cezası, 19 sanık hakkında bir yıl iki ay hapis cezası ve 50 kişi hakkında
da bir yıl hapis cezası verilmiştir.
Mahkeme kararına göre
"1997 yılı içerisinde 869 milyar 300 bin lira -ki, o dönem için 10 000 000
Alman Markına karşılık gelmektedir- bankadan çekildiği halde ve il
teşkilatlarına, gerçekten, para verilmediği halde, sahte olarak düzenlenen
Refah Partisi gelir makbuzu mukabilinde, parti il başkanları ve il
muhasiplerine imzalattırılmak suretiyle, bir kısmı da sahte imzayla tanzim
edilen bu gelir makbuzlarıyla para verilmiş gibi gösterildiği
anlaşılmıştır" denilmektedir.
Yine, parti hesabında
kayıtlı 943 390 doların, bankadan çekildikten sonra genel merkez defter ve
kayıtlarına geçmediği gibi, Türk Lirasına çevrildiğini ve parti hesaplarında
kullanıldığını gösterir herhangi bir belge ve kayda rastlanmadığı belirtilerek,
tüm sanıklar hakkında, Türk Ceza Yasasının 345 inci maddesindeki özel evrakta
sahtecilik suçundan hüküm kurulmuştur.
Grup önerisinde adı geçen
ve olay tarihinde Refah Partisi Bursa İl Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi olan AKP
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan hakkında, genel merkezden para alınmadığı
halde, 1 Nisan 1997 tarihinde 50 milyar lira, 5 Ekim 1997 tarihinde 15 milyar
lira olmak üzere, toplam 65 milyar lira alınmış gibi belgeler düzenlendiği,
sahte harcama belgeleriyle hesabın kapatıldığı; böylece, özel belgede
sahtecilik suçunun işlendiğinin açık ve kesin olarak sübuta erdiğinden bahisle,
bir yıl iki ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Yine, Grup önerimizde adı
geçen ve olay tarihinde Refah Partisi Giresun İl Başkanı olan Giresin
Milletvekili Ali Temür hakkında da, genel merkezden para alınmadığı halde, 7.6.1997
tarihinde 5 milyar lira alınmış gibi belge düzenlendiği, sahte harcama
belgeleriyle hesabın kapatıldığı belirtilerek, eylemine uyan ve özel belgede
sahtecilik suçunu düzenleyen Türk Ceza Yasasının 345 inci maddesi uyarınca, bir
yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ankara 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin bu mahkûmiyet kararı tüm sanıklar tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 22 Kasım 2003 günü temyiz incelemesini tamamlayarak,
yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle, özel evrakta sahtecilik
ve 2820 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin istem gibi
onanmasına, sanıklar Bursa Milletvekili Emin Tutan ve Giresun Milletvekili Ali
Temür hakkında, hükme yönelik temyiz itirazlarında, hüküm tarihinden sonra, 3
Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde milletvekili seçildikleri ve
yasama dokunulmazlığı kazandıkları anlaşılan sanıklar hakkında, Anayasanın 83
üncü maddesi uyarınca yargılama yapılamayacağından, yargılama faaliyetinden
olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi, dokunulmazlıkların kaldırılmasına
bağlı olmakla, evrakın tefrikiyle Adalet Bakanlığına sunulmak üzere, gereğinin
mahkemesince takdir ve ifası için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine
karar verilmiştir.
İşte, değerli
milletvekilleri, bu iki sayın milletvekiliyle ilgili dosya, böyle bir süreçten
geçerek Karma Komisyona gelmiş, Karma Komisyonda da, belirttiğimiz gibi,
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
böyle bir ertelemenin, kamu yararıyla, kamu yararı anlayışıyla, hak ve adalet
duygusuyla bağdaşır bir yanı olabilir mi? Bu sayın milletvekilleriyle birlikte
mahkûm olan ve neredeyse bire bir aynı konumda olan 68 kişinin cezası
Yargıtayda onanacak, bu kişilerin, Sayın Erbakan hariç, cezaları infaz
edilecek, bu iki arkadaşımız, dokunulmazlık zırhı nedeniyle milletvekili
sıralarında oturmaya devam edecek, üstelik, mahkûmiyete konu suç, herhangi bir
suç değil; Anayasanın 76 ncı maddesinde yer alan ve milletvekili seçilmeye
engel yüz kızartıcı suçlardan özel evrakta sahtecilik suçudur. Görüldüğü gibi,
bu arkadaşlarla ilgili suçlama salt bir iddiaya, müfettiş raporuna, savcılık
soruşturmasına dayanmıyor, onun da ötesinde, ağır ceza mahkemesinin mahkûmiyet
kararına dayanıyor.
Son günlerde, hakkındaki
dokunulmazlık dosyaları gündeme gelen birkısım sayın AKP milletvekilleri, gerek
Genel Kurulda gerekse kamuoyuna dönük savunmalarında, her ne kadar haklarında
böyle bir dosya ve suçlama varsa da "bu dosyada benim konumumda olan diğer
sanıklar hakkında mahkeme beraat kararları verdi" biçiminde savunma
yapmaktadırlar. Böyle bir savunmanın cezaların şahsîliği ilkesi uyarınca hukukî
bir geçerliliği olmamakla birlikte, bu mantıkla, yani, AKP mantığıyla Sayın
Mehmet Emin Tutan'ın ve Sayın Ali Temür'ün durumu daha vahim bir hal
almaktadır; çünkü, bu iki milletvekiliyle durumları bire bir aynı olan ve
birlikte ağır cezada mahkûm olan 68 kişinin cezası onanmış ve kesinleşmiş
bulunmaktadır. Bu ağır tablo karşısında bizim önerimiz, bu iki sayın
milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak, Yargıtay aşamasına kadar
gelmiş olan yargı sürecinin işlemesine olanak sağlanmalıdır.
Bu sıralarda millet adına
görev yapabilmek için, millet adına karar verme yetkisine sahip mahkeme
huzuruna çıkıp, aklanmak gerekir. Şayet, bu arkadaşlarımız Yargıtay süreci
sonunda aklanabileceklerse, bunu engelleyerek, bu ağır ve yüz kızartıcı suç
isnadıyla devam etmelerini istemek bu arkadaşlara haksızlık olacaktır. Aksine,
Yargıtay süreci sonunda dosyanın diğer sanıkları gibi haklarındaki mahkûmiyet
kararı onanacaksa, bu konumdaki arkadaşların dokunulmazlık nedeniyle
milletvekili sıralarında oturmalarını sağlamak millete ve Yüce Meclise büyük
haksızlık olacaktır; çünkü, Yüce Meclis, hakkında ağır suç isnatları, yüz
kızartıcı suç isnadı bulunanlar için bir sığınma evi değildir; adaletten
kaçanların sığınma yeri hiç değildir.
Bu nedenlerle, Grup
önerimizin kabulü yönünde oy kullanılacağını umuyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sayın Başkan, aleyhinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde söz isteyen Hatay Milletvekili Sadullah Ergin.
Buyurun Sayın Ergin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"Yalan" mı diyeceksiniz bakalım. Asılsız iddia mı bunlar?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sabredersen görürsün.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Cumhuriyet Halk
Partisinin Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Haftalardır dikkatle
takip ediyorum. Her hafta, ısrarla, bu konu tartışılıp bu Genel Kurulda
oylanmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi, Mecliste bulunan dokunulmazlık
dosyalarının dönem sonuna bırakılmasına dair Karma Komisyon kararlarının Genel
Kurulda okunmasından sonra, itirazlarla, bunları, her hafta, belli sayıda,
Genel Kurulun gündemine getiriyor.
Değerli arkadaşlar,
bundan önceki konuşmalarda, tartışmalarda, bunun tarihçesiyle ilgili birtakım
bilgileri sizlerle paylaştık. Onları bir hatırlamak gerekirse, dokunulmazlık
müessesesinin Türk siyasetine, Anayasamıza giriş tarihinin çok eskilere
dayandığını geçtiğimiz haftalarda konuşmuş idik. En son 1924 Anayasasından
hükmü sizlerle paylaştım; ama, 1876'ya giden, Kanunuesasîlere dayanan kökeni
olduğu da, bu hadisenin, bir vakıadır. Dolayısıyla, yüz yılı aşkın bir süredir
hukuk sistemimizde var olan bu müessesenin, özellikle son iki yılı aşkın
sürede, muhalefet partisi tarafından sürekli gündeme taşınmak istenmesinin arka
planını konuşmamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, hem
Kanunuesaside var olan hem de 1924 Anayasasına bizzat Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından konulmuş bulunan milletvekilliği dokunulmazlık müessesesi bugüne
kadar süregelmiş, bu Meclisin kurulduğu günden bugüne kadar, hiçbir dönemde,
dokunulmazlık konusunda, şu son iki yıldır gösterilen gayretler gösterilmemiş
arkadaşlar. Buna ilişkin ikinci bir örnek gösterme şansımız yok.
Şimdi, her hafta bu
konuyu buraya taşıyan değerli muhalefet temsilcilerine şunu sormak istiyorum:
Cumhuriyet Halk Partisinin 1924'ten bugüne kadar...
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
-1924'te mi yaşıyorsun daha?!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- İktidar ve muhalefet olduğu süre içerisinde bu konu şimdi mi aklına
gelmiştir; son iki yıldır mı bu dokunulmazlık konusu Cumhuriyet Halk Partisinin
temel konusu olmuştur? Bu sorunun cevabına ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlar...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Lehinde söz istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dosyaları araştırırsanız, görürsünüz!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli Milletvekilim, biraz sabrederseniz... Sizin temsilciniz konuşurken
biz gayet saygıyla dinledik.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibin sözünü kesmeyelim.
Buyurun Sayın Ergin.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Burada konuşacağız, konuştuğumuzun cevabına da tahammül edeceğiz, bu,
demokrasinin en temel prensibi.
Değerli arkadaşlar, 1924
ile 1949 arasında, Cumhuriyet Halk Partisinin tek parça bir iktidarı var; hiç
kesintisiz. Yirmibeş yirmialtı yıllık bu dönemde...
Sayın Hatip biraz önce
şunu söyledi: "Bu dokunulmazlık müessesesinin var olması, hem zanlı olan
vekillere hem de millete yapılacak büyük bir haksızlıktır" dedi. Sayın
Vekilime şunu soruyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, 1924-1949 arasında tek başına
iktidar olduğu dönemde bu haksızlığı niye gidermedi acaba?(AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Ya da... Ya da...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sataşma var, sataşma!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, lütfen... Hatibin sözünü kesmeyelim
lütfen.
Buyurun Sayın Ergin.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Sayın Başkanım, bu arkadaşlarımız herhalde kendileri konuşacaklar, karşı
taraf da dinleyecek, bir şey söylemeyecek, böyle bir Meclis arzu ediyorlar
zannediyorum.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
O zaman yolsuzluk mu vardı!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
O zamanki Meclis tertemizdi.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yolsuzluk o boyutta değildi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Tarihi de tahrif ediyorsunuz. Doğru konuşun, doğru şeyler söyleyin.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Lütfen... Gelir, bu kürsüden cevabınızı verirsiniz; ama, bu en basit kuralı
bile ihlal etmeyelim lütfen.
BAŞKAN - Sayın Ergin,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Seksen yıl geride o kafa, seksen yıl geride...
BAŞKAN - Sayın Çetin...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- 1924 ile 1949 arasında sicile baktın mı, sicile?..
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Sicile baktım.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sicilleri tertemizdi onların.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Şimdi söyleyeceğim; o, sicili temiz milletvekillerimizi de buradan
söyleyeceğim size.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Sizinkiler kadar var mı acaba!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Lütfen, dinleyin.
Değerli arkadaşlar,
Meclis arşivimiz, maalesef, eski tarihler itibariyle çok zengin değil; ama,
özel tutanakları araştırmak suretiyle bir kısmına ulaştım. Bakınız, 1928'de Ali
Rıza Bey, Cebeli Bereket Mebusu; 1928'de Fikret Onuralp, Bilecik Milletvekili;
1928'de İhsan Bey, Cebelitarık Milletvekili; 1935'te Ali Saip Ursavaş, Urfa
Milletvekili; 1942'de Rafet Ulgen, Urfa Milletvekili; 1942'de Hasip Ahmet
Aytuna, Tokat Milletvekili; Reşat Aydınlı, Denizli Milletvekili; Sadık Aldoğan,
Afyonkarahisar Milletvekili... Liste uzayıp gidiyor.
Yani, bu olay, sadece
günümüzün hadisesi değil. Ben, şurada, son 11 dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görev yapan milletvekilleriyle ilgili sayısal olarak bilgileri
sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
1961-1965 döneminde 265 dosya gelmiş Meclis Başkanlığımıza, 127 milletvekilinin
dokunulmazlığının kaldırılması istenmiş; 1965-1969 döneminde 392 dosya gelmiş,
129 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması istenmiş; 1969-1973
döneminde 263 dosya gelmiş, 128... Böyle geliyor, 235 dosya, 126 milletvekili;
312 dosya, 177 milletvekili. Bunların en düşüğü 1983-1987 dönemine ait; 115
dosya, 81 milletvekili; ama, onun dışındakilerin tamamı, 300 dosya, 264 dosya,
154 milletvekili, 138 milletvekili...
Geldik 22 nci Döneme; bu
döneme.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Partilere göre dağılımı ne? Partilere göre dağılımını da söyle.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sabret... Sabret...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Ben burada parti ayırımı yapmıyorum; muhatabımız milletvekilleri.
22 nci Dönemde, 183
dosya, 109 milletvekili. Bunların da önemli bir kısmı, bildiğiniz gibi, seçim
suçları ve sair suçlar.
ATİLLA KART (Konya) -
Dolandırıcılığı ne yapacağız, hırsızlığı ne yapacağız, yolsuzluğu ne yapacağız,
zimmeti ne yapacağız?!
BAŞKAN - Sayın Kart,
lütfen...
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, sadece şu son 11 yasama döneminde ortalamalar ortada.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Konuştuğumuz dosya, yüz kızartıcı bir suç...
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- 22 nci Dönem Parlamentonun ortalaması, dosya sayısı itibariyle de, hakkında
dosya bulunan milletvekili sayısı itibariyle de, son dönemlerin en düşük dosya
sayısı ve milletvekili sayısı bu döneme ait. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kaldıralım o zaman.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
lütfen...
ATİLLA KART (Konya) -
Neyi savunuyorsun, açıklar mısın?
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ben bunu söylemek istemiyorum; ama, bu tahammülsüz tavrı
anlamakta zorluk çekiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlar,
tarihteki gerçekler, rakamlar, sayılar sizi niye bu kadar rahatsız ediyor?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Savunduğun şeye bak! Hırsızlığı savunuyorsun, yolsuzluğu savunuyorsun!..
BAŞKAN - Sayın Çetin...
Sayın Çetin...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Niye rahatsız olacağız; bizim aptesimizden şüphemiz yok.
BAŞKAN - Sayın Ergin,
buyurun; Genel Kurula hitap edin.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz hafta şunları
ifade etmiştim. Bizlerin, milletvekili olarak sadece bu dönemi temsil gibi bir
görevimiz yok. Şu Parlamentonun, bu milletin emaneti olarak bize teslim
edildiğinin bilinciyle hareket etmek zorunluluğundayız.
Bu müessese, Türk
siyasetine girdiğinden bu yana, hiçbir dönemde dedim, şu iki yıllık süreç
kadar, milletvekillerinin, şu Parlamentonun elini zayıflatacak, milletvekilliği
kurumunu yıpratacak bir gayret tarihimizde hiç gözükmemiş. Ben bunu, buradan,
hem sizlerin hem milletimizin nazarı dikkatine sunuyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Korumaya çalışırsanız, milletvekilliği yıpranır tabiî.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, iktidar olduğunuz dönemde, muhalefet olduğunuz dönemde
bunları hiç gündeme getirmeyeceksiniz, taa ki, AK Parti tek başına iktidara
geldiğinde, bunları her gün dile getireceksiniz.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Niye korkuyorsunuz?!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bizim endişemiz şahsımızla ilgili değildir. (CHP sıralarından gürültüler) Bu
Parlamentodan bizler geçip gittikten sonra, bizlerden sonra gelecek olanların
da hukukunu korumak adına yapıyoruz bunu. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibin sözlerine niye tahammül edemiyorsunuz?! (CHP
sıralarından "Ediyoruz" sesleri)
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Milletimizin verdiği emanete uygun hareket etmek adına yapıyoruz bunu. Halkın
iradesinin tecelli ettiği bu Meclisin, egemenliğin kaynağı olduğu gerçeğini
sarsmamak adına bunu yapıyoruz. Hemen size şunu hatırlatayım: Benzer türde
dokunulmazlıkları olan kurumların yetkilileri, o kurumların başında bulunan
zevat, kendi müessesesine bir eleştiri geldiği zaman sonuna kadar orayı korumak
için elinden gelen gayreti gösteriyor. Yargıtayla ilgili örneği size geçen
hafta sundum. Aynı örnekleri tekrar etmek istemiyorum; ancak, millet adına
vekâleten yürüttüğümüz bu emanete yapacağımız en büyük kötülüktür bu konunun
devamlı gündemde tutulması diye hatırlatıyorum ve milletin hukukunu korumak
adına Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine ret oyu kullanacağımızı ilan
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Her hafta 2 dosya!..
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ergin.
Önerinin lehinde söz
isteyen Kemal Anadol.
Buyurun Sayın Anadol.
(CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; biraz önce
konuşan değerli Grup Başkanvekili arkadaşımı çok dikkatle dinledim. Kendisini,
birlikte mesai yaptığımız için, her zaman iyi niyetle, sevgiyle, saygıyla
karşılayan bir arkadaşınızım, bundan sonraki siyasal yaşamında da başarılar
dilerim. Ancak, siyasal geçmişimiz hakkında biraz daha bilgi ve tecrübe
kazanırsa, bundan sonraki siyasal yaşamında da o kadar başarılı olur. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Tecrübesinden sana ne?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Anlatayım, anlatayım efendim...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hemen, böyle, bakın, bir şey söylemedim, kimseye bir şey demedim, niye
rahatsız oluyorsunuz?! İsabet aldı herhalde!.. İsabet aldı herhalde!.. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- İsabet aldı herhalde!.. Sayın Yergök'ün konuşması isabet kaydetti herhalde.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Evet, isabet aldı!..
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Yaranıza değdiği zaman niye gocunuyorsunuz?!
BAŞKAN - Sayın Tiryaki,
lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ama, bakın, hiç dinlemiyorsunuz ki!
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ama, beni dinleyin lütfen... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Adamlarınız dinlemiyor ki, biz niye dinleyelim?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Sayın Grup Başkanvekilimizin belirttiği gibi, tek parti
dönemi, cumhuriyet dönemimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin tek parti
iktidarıdır; doğrudur ve sonradan, örneğin, Celal Bayar gibi, Adnan Menderes
gibi, Türk siyasî yaşamında Demokrat Partiyi kurarak on senelik bir iktidarın
liderleri olan kişileri de o dönemki Cumhuriyet Halk Partisi içinde
bulunduruyordu; ama, tek parti dönemi olmasına karşın, otoriter bir sistem doğası
gereği olmasına karşın şunu rahatlıkla söyleyebilirim, tarihi tetkik edenler de
rahatlıkla söylerler: 1950'den günümüze kadar geçen kırkbeş elli senelik dönem
içinde o zamanki denetim mekanizması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, tek
partili Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha iyi işliyordu. Yavuz-Havuz
davası... Şimdi karşımda benim söylediklerimi çok iyi anlayabilecek, benden
daha iyi bilen Hocam karşımda, Sayın Nevzat Yalçıntaş.
AHMET YENİ (Samsun) -
Demokrasi istiyoruz, tek parti değil.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sen ne istediğini bilmiyorsun Sayın Yeni.
BAŞKAN - Sayın Yeni, niye
müdahale ediyorsunuz?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, bakınız... Bakınız... Ama, söylüyorum: Yavuz-Havuz davası olmuş tek
parti döneminde, Yavuz'un tamirinde suiistimali olan Millî Savunma Bakanı o
parti tarafından dokunulmazlığı kaldırılarak yargının önüne konmuş ve hapse
atılmış; cezası infaz edilmiş. (CHP sıralarından alkışlar)
1946'da -bize idare
hukuku derslerinde okuttular- Merhum Suat Hayri Ürgüplü, Cumhuriyet Halk
Partisinin Gümrük ve Tekel Bakanı. Brezilya'dan kahve ithal ediliyor. Kahve
ithalinde yolsuzluk söylentileri, söylentiyi de aştığı için devletin müfettişleri
duruma el koyuyor. Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü "benim
Bakanlığımda bir yolsuzluk olayı müfettişle araştırılırken, tahkik edilirken
tahkikatın selameti bakımından bu koltukta oturmam ahlakî değildir" diyor,
Bakanlıktan istifa ediyor ve Yüce Divanda yargılanıyor, aklanıyor, ileride
1963'te Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı oluyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Doğru mu Nevzat Hocam?..
NEVZAT YALÇINTAŞ
(İstanbul) - Doğru.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi bunlar...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Tek partinin faziletlerini mi anlatıyorsunuz? Arkadaşlar milletin neler
çektiğini biliyor.
K . KEMAL ANADOL
(Devamla) - Şimdi tek partiden laf açtı diye söylüyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Tek partiden milletin neler çektiğini biliyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla)- Arkadaşlar, tek partinin iyi mi kötü mü olduğunu tartışmıyoruz.
Elbette demokrasi...
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
Sayın Çerçi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Tek partiden söz açan sizin Grup Başkanvekiliniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Canım, bilin, ondan sonra
konuşun.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
niye Genel Kurula hitap etmiyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Peki efendim, özür dilerim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Yani, rahmetli Uğur Mumcu'nun sözünü tekrar etmek zorundayım.
AHMET YENİ (Samsun) -
Muhalefet de lazım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Fikir sahibi olmak için önce bilgi sahibi olun. Bilgi sahibi olmadan bu
kürsüye gelmeyin. Sonra ben doğrusunu söylerim, mahcup olursunuz. Onu söylemek
istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Muhalefet de lazım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bir ikinci yanlış şudur: Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylülde kapatılmış
-tarihten bahsediyoruz madem- 1992'de açıldığında... Burada çok değerli
arkadaşlarım var. Başta Hasan Fehmi Güneş, Ziya Bey Adana İl Başkanıydı;
sıralayabilirim... Grubumuzda çok eski arkadaşlarımız var; Ali Rıza Bodur,
Halil Akyüz, diğer arkadaşlarım... Biz, 1992'de Cumhuriyet Halk Partisinin
yeniden siyaset sahnesine çıktığı gün, söze dokunulmazlıkla başladık, siyasî ahlakla
başladık, siyasî ahlak kanununu sunduk Meclise ve milletvekili
dokunulmazlığının sınırlandırılmasını 1992'den itibaren... Daha evvelki
tezlerimiz de belli; ama, 1992'den itibaren -soru sorulduğu için- bugüne kadar
ısrarla, hiç ilkesel bir ödün vermeksizin, hem eylem bakımından hem düşünce
bakımından hem de bu Meclis kürsüsünde ifade bakımından 1992'den beri
söylüyoruz. O zaman AK Parti yoktu değerli arkadaşım. Yani "AK Parti
kurulduktan, Meclise girdikten sonra mı dokunulmazlık aklınıza geliyor"
iddianız da, maalesef, havada kalan bir iddiadır. Meclisin tutanaklarına bakın,
1992 tarihinden bu yana dokunulmazlıktan, milletvekili dokunulmazlığının
sınırlandırılmasından, kısıtlanmasından en fazla söz eden, başta Cumhuriyet
Halk Partisinin Genel Başkanı, yöneticileri ve milletvekilleridir. Bakın,
Meclis tutanakları emrinizde. Hep elektronik oldu artık, gayet kolay tedariği;
dokunulmazlığa bastırın, kimler konuşmuş, çıkacak ortaya. O konuda, Cumhuriyet
Halk Partisine kimsenin dil uzatmaya, bir şey söylemeye, kusur bulmaya hakkı
olduğunu sanmıyorum; öyle bir hak var zannediyorsanız yanılırsınız, hiç tavsiye
etmem, hiç tavsiye etmem.
İki: Tabiî, günümüze
geliyoruz şimdi. 3 Kasım öncesi, meşhur Arena Programı. Sayın Deniz Baykal ile
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın karşı karşıya olduğu, bütün milletin nefesini
kısarak izlediği, sokakların bomboş olduğu, seçimden evvelki en büyük
televizyon programı. Sayın Deniz Baykal, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, Adalet
ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına dönerek -tabiî, hem Cumhuriyet Halk Partisi
hem Adalet ve Kalkınma Partisinin en büyük iddiası, 3 Kasım öncesi, yolsuzluklar;
"Türkiye yoksullaşmıştır; bu yoksullaşmanın en büyük sebebi
yolsuzluktur." İki parti de bunu söylüyordu; doğrudur da bu, halen
doğrudur- Deniz Baykal, Sayın Tayyip Erdoğan'a dönerek "bu yolsuzlukları
önlemenin, yoksulluğu önlemenin sebebi, yolsuzluğu ortadan kaldırmaktır,
doğrudur; ama, bunun da en önemli ayracı, amentüsü, milletvekili
dokunulmazlığının sınırlanmasıdır; sadece, düşünceye, söze, kürsüdeki ifadeye
indirgenmelidir; milletvekili, adi suçlarından ve Türk Ceza Kanunu kapsamındaki
suçlarından dolayı dokunulmazlık zırhına bürünmemelidir; ne diyorsunuz? Sizin
bir ifadeniz yoktu; biz, seçim bildirgemize aldık, her milletvekili adayından,
noterden taahhütname alıyoruz" deyince -ben, dün gibi hatırlıyorum- Sayın
Erdoğan da "seçim bildirgemizde yok; ama, programımızda var. Biz de sizden
geride değiliz. İktidara gelirsek, biz de, dokunulmazlık konusunda sizin gibi davranacağız"
diye beyanda bulundu Arena Programında. Arena Programında...
AHMET IŞIK (Konya) - Ama,
bütün olarak, sadece Parlamento değil...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bütünü yarımı yok, izleriz bandı, alırız.
BAŞKAN - Sayın Işık...
Lütfen... Lütfen, Sayın Işık...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Daha geniş kapsamlı dedi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, yahu, darında anlaşamadık...
Peki, Meclise geldik,
anlaşamadık. Neden anlaşamadık onu da bilmiyorum ya... Bu, geri adımdır sizin
için, söylediklerinizi unutmaktır. Polemik yaratmak istemiyorum. Mevcut sistem
nedir; mevcut sistem şudur: Anayasa ve Adalet Karma Komisyonuna
milletvekillerinin dosyaları gelir, komisyon inceler, bazılarınınkini dönem
sonuna bırakır -şimdiye kadarki tatbikat öyle- lüzum gördüklerini -az da olsa-
getirir Genel Kurula, dokunulmazlık kalkar, o milletvekili arkadaş yargının
önüne, huzuruna çıkar.
Şimdi, siz ne
yapıyorsunuz; eylemli bir suç işliyorsunuz, İçtüzük suçu. Gelen herkesi, yani,
ben yargılanmak istiyorum diyen Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanını,
milletvekillerini, bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırın diye size yalvaran
CHP'li milletvekillerinin dosyalarını bile dönem sonuna bırakmaya ne hakkınız
var arkadaşlar! Siz ne yaparsanız yapın, bizim arkamıza saklanmayın,
saklanmayın! (CHP sıralarından alkışlar) Kaldırın bizimkileri diyoruz, onu da
kaldırmıyorsunuz. O zaman, ortaya çıkan gerçek şudur: Gocunacak yaranız var,
gocunacak yaranız var.
Şimdi, Sayın İdris Naim
Şahin ve Sayın Abdullah Gül -bundan evvelki, onların dosyaları konuşulurken-
"bizim emsallerimiz... Biz milletvekiliyiz; ama, aynı davadaki
emsallerimiz beraat etti" dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, Sayın Ziya Yergök'ün buraya getirdiği dosyada, Giresun ve Bursa
Milletvekillerinin tamamı, bidayet mahkemesinde mahkûm olmuş, dosya Yargıtayda.
Tam tersi...
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Hepsi de onanmış.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hepsi de onanmış. O zaman, bu arkadaşlar adaletten kaçıyor! Adaletten
kaçıyor! Siz "AK Parti" sözcüğüne layık olabilmek için, önce,
adaletten kaçmayacaksınız. Ben de, o zaman, göğsümü gere gere size AK Parti diyeceğim.
Bu kaçış devam ettiği sürece, kısaltılmış isminiz "adaletten kaçanlar
partisi" olacaktır.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) -
Yakışmıyor Sayın Başkan...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ayıp! Yakışıyor mu Başkan?! Yakışmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Başka söz talebi?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.-Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
Devlet Memurları Kanunu
ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
19 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmış ve önerge işlemine başlanmıştı.
Şimdi, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve
arkadaşlarının önergesini, hatırlatmak için tekrar okutup, oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendin (c ) bendi olarak; (d) bendinden sonra gelmek
üzere ise aşağıdaki bentlerin (e) ve (f) bentleri olarak eklenmesini ve bu
suretle bentlerin yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Halil Ürün |
Recep Koral |
|
Ankara |
Konya |
İstanbul |
|
Mehmet Mehdi Eker |
|
Niyazi Pakyürek |
|
Diyarbakır |
|
Bursa |
"c) 11 inci
maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Bu Kanun uyarınca imzalanan ikraz, kredi ve hibe
anlaşmalarında atıfta bulunulan bağımsız denetim görevini, Hazine Kontrolörleri
Kurulu da uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına uygun olarak
yerine getirir.
e) 17 nci maddesinin
Anayasa Mahkemesince iptal edilen (C) bendi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
C) Bu Kanun hükümlerine
göre;
1) Savunma ve güvenlik
amaçlı kredi ve hibe anlaşmaları ile bu Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca
imzalanan hibe anlaşmaları ve 10 uncu maddesi uyarınca imzalanan borç verme ve
yeniden yapılandırmaya ilişkin anlaşmalar,
2) Türkiye Cumhuriyeti
adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman
fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar haricindeki herhangi bir dış
finansman kaynağından sağlanan kredilere ilişkin olarak imzalanan anlaşmalar,
3) Türkiye Cumhuriyeti
adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman
fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla imzalanan ekonomik ve ticarî
mahiyetteki anlaşmalar çerçevesinde program veya proje kredisi amacıyla
sağlanan ve münhasıran anapara, faiz ve diğer finansman giderlerinin geri
ödenmesini düzenleyen kredi anlaşmaları,
Resmî Gazete'de yayımlanmaz.
Yukarıda belirtilen
anlaşmaların dışında bu Kanun hükümlerine göre yapılan diğer anlaşmalar Resmî
Gazete'de yayımlanır.
f) Geçici 7 nci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 8.- İstanbul
İlinin maruz kaldığı deprem riski nedeniyle oluşması muhtemel hasarların
önlenmesi ve depreme karşı tedbir ve hazırlık amacıyla oluşturulacak projelerin
finansmanı için herhangi bir dış finansman kaynağından Türkiye Cumhuriyetinin
borçlu sıfatıyla sağlayacağı kredileri, genel bütçe dışında kalan kamu kurum ve
kuruluşlarına karşılıksız tahsis etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu
Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu Kanunun 14 üncü
maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarının genel ve katma bütçeli kuruluşlara
ilişkin hükümleri bu maddeye istinaden sağlanacak krediler için
uygulanmaz."
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 19 uncu maddesine (g) bendi olarak aşağıdaki metnin ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Akif Gülle |
Nusret Bayraktar |
|
Ankara |
Amasya |
İstanbul |
|
Mehmet Mehdi Eker |
|
Mustafa Elitaş |
|
Diyarbakır |
|
Kayseri |
"g)
Geçici 8 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"Geçici Madde 9.- Bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce, Müsteşarlıkça bu Kanun uyarınca borçlu
veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne ilişkin
olarak başlatılan işlemler kapsamında, ilgili anlaşmaların imzalanmasından önce
veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak kanunî
düzenlemelerin tamamlanmasından önce doğmuş ve peşin ödenmesi gereken komisyon,
taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükler hakkında
da bu Kanunun 14 üncü maddesinin değişik onuncu fıkrası hükümleri
uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım Sayın Gündüz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut mevzuata göre,
dışborç anlaşması imzalanmadan önce doğmuş komisyon, taahhüt ücreti, garanti
ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülüklerin bu anlaşmalar imzalanmadan
ödenmesi mümkün bulunmamaktadır.
Ancak, istisnaî olmakla
birlikte bu tür ödemelere ilişkin yükümlülükler dışborç veren kuruluşların
kendi kurallarına göre başlayabilmektedir. Bu durumda, ya mevcut mevzuata göre,
bu tür ödemelerin yapılamaması ve dolayısıyla bu tür borç verenlerden dış
finansman sağlanamaması ya da bu kuruluşlarla ödeme konusunda ihtilaf
yaşanmasına sebep olunmaktadır.
Önergenin amacı, bu
kanunun yürürlüğe girmesinden önceki bir tarihte doğmuş komisyon, taahhüt
ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülüklerin yerine
getirilmesine de imkân tanımaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum; aynı zamanda karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.17
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.-Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 19 uncu maddesi
üzerinde verilen Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
Sayın milletvekilleri,
oturur musunuz lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Hemen gidecekler, ayakta duruyorlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Emaneten geldiler de...
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.
Maddeye en aykırı olan ve
son önergeyi okutup, işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin (a) bendindeki "üçüncü fıkrasının
sonuna 'Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan olan
alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz' cümlesi" ibaresinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 9.3.2005
M. Akif
Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
önerge üzerinde konuşacak mısınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarının 19 uncu
maddesinin (a) bendinin ikinci cümleciği ile Hazine Müsteşarlığının Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)ndan olan alacakları hakkında 28.3.2002 tarihli ve
4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlemesi Hakkında Kanunun 6
ncı maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmayacağı hükmü getirilmektedir. Anılan
üçüncü fıkra hükmüne göre ikrazen verilen senetlerden kaynaklanan Hazine
alacaklarının silinmesi halinde bu tutarlar yılı bütçesine ödenek konmak
kaydıyla bütçeye gider olarak kaydedilir.
Ayrıca, 5018 sayılı Kanun
hükümlerine göre de bütçede saydamlık esastır. Tasarıyla getirilen hüküm, 4749
sayılı Kanunun temelini ve bütçede saydamlığı sarsan, ortadan kaldıran bir
düzenlemedir.
Bu nedenlerle anılan
hükmün tasarı metninden çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Şimdi, 19 uncu maddeyi
kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi 20 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 20.- 6.6.2002
tarihli ve 4760 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4.-
24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun kapsamına alınan kuruluşlara ait
malların, aynı Kanun hükümleri kapsamında devredilmesi halinde vergiyi doğuran
olay, bu malların devralanlar tarafından tesliminde gerçekleşir ve özel tüketim
vergisinin mükellefi bu teslimi gerçekleştirenlerdir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve
Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 20 nci maddesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen yasaları zaman zaman değiştirmek,
yenilemek, eksiklerini gidermek veya güncelleştirmek elbette hepimizin aslî
görevlerindendir; ama, bunu yaparken, bu değişikliklerin nedenlerini, topluma
veya toplumun temsilcilerine anlatma gereği yok mudur? Yani, bir kanunu
değiştiriyoruz, bunu niye yapıyoruz, eksiği nedir diye anlatma gereği duyuldu
mu ve bizlerin, milletvekili olarak, anlama imkânımız oldu mu acaba? Gerek Plan
ve Bütçe Komisyonu gerekse ondan önceki altkomisyonlarda görev alan
arkadaşların dışında kaç kişinin bu taslağı inceleme imkânı oldu, doğrusu çok
merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, hepinize soruyorum: İçimizden kaç kişi, gerçekten, bu yasalar, kanun
hükmünde kararnameler yumağını tam olarak inceleme imkânı buldu ve yeni
düzenlemelerin toplumu nasıl etkileyeceğini biliyor? Bakın, bu "torba
yasa" dediğimiz tasarıda, işte, geçen gün geri çekilen, özellikle,
bugünlerde Tokat Sigara Fabrikasını da ilgilendiren madde dahil birçok önemli
madde var. Peki, toplumu bu kadar ilgilendiren, büyük tartışmalara neden olan
bir değişikliği, neden, sıradan bir değişiklikmiş gibi bir yasa tasarısının
içine sıkıştırıp geçirmeye çalışıyoruz?! Bir kere, bu ve buna benzer önemli
yasaların Meclis gündemine getiriliş şekli bile insanın kafasında şüpheler
uyandırıyor. Hele, 22 nci Dönemin başından beri, Bakanlığıyla ilgili yasa
tasarıları gündeme geldiği zaman bu tasarıları şiddetle savunan ve hatta, zaman
zaman muhalefetle alay eden Sayın Maliye Bakanının, söz konusu madde
görüşülürken ve geri çekilirken takındığı tavır gerçekten ilginç ve üzerinde
ayrıca durulması gereken bir davranış biçimidir.
Değerli arkadaşlar, bu
torba yasanın içinde, gerçekten toplumumuzu yakından ilgilendiren ve
insanlarımızın merakla beklediği birçok konu vardır. Örneğin, Tekelin Tokat
Sigara Fabrikasına alınan makinelerin yeni mi eski mi olduğu veya piyasa
değerinden çok yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı başlıbaşına tartışılması
gereken bir konudur; çünkü, ayrıca ele alındığında, ülkemizde tütün ve Tekeli
özelleştirme meselesi de enine boyuna tartışılabilecek, kamuoyu da aydınlanmış
olacaktır.
Yine, 52 000 muhtarımızın
özlük haklarını ilgilendiren ve değerli bir milletvekili arkadaşımızın bu
hususta hazırlamış olduğu kanun teklifi ayrı bir oturumda ele alınmalı ve eğer
bu konuda hükümetin farklı önerileri varsa, bu torba yasa tasarısında olduğu
gibi değil, yüce milletimizin gözleri önünde açıkça tartışılmalı ve bir sonuca
bağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 20 nci madde, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa
geçici bir madde eklenmesiyle ilgilidir. Bu maddeyle, 24 Kasım 1994 tarihinde
çıkarılan Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine İlişkin 4046 sayılı Kanun
kapsamına alınan kuruluşlara ait malların -bu mallardan kasıt, fabrikanın
özelleştirilip devredilmesi sırasında depolarında bulunan mamul veya yarı mamul
malların- satışından doğacak olan Özel Tüketim Vergisinin mükellefini
belirlemektir. Aslında, Tekelin satılması durumunda, depolarda bulunan
stoklarla ilgili, ÖTV kapsamına giren 4046 sayılı Kanun kapsamında devredilmesi
halinde, vergiyi doğuran olayın bu malların devrinde değil, devralanlar
tarafından teslimi aşamasında gerçekleşmesi ve Özel Tüketim Vergisi
mükellefinin de, bu şekilde devraldığı malları teslim edenler olması amacıyla,
malların tesliminde gerçekleşen vergiyi doğuran olay bir sonraki teslim aşamasına
kaydırılarak, bu mallarla sınırlı olmak üzere, ÖTV mükellefinin, özelleştirilen
kuruluşun mallarını devralan kişilerin olmasına, 4760 sayılı Kanunun işleyişine
yönelik bir düzenlemedir. Ancak, burada, bana göre, ÖTV'nin kimin tarafından
ödeneceğinden önce, hangi kurumların özelleştirilmesi, daha doğrusu,
özelleştirilmemesi gereken kurumların hangileri olması gerektiği, nedenleriyle
birlikte belirlenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
hükümetler, zaman içinde toplumun ihtiyaçlarının değişmesi veya çağın
gereklerinden dolayı kendi yapısında birçok değişikliğe gidebilir. Dolayısıyla,
iyi işlemeyen veya artık gereksinim duyulmayan kamu iktisadî teşekküllerini
yeniden yapılandırabilir, kapatabilir, hatta satabilir; ancak, bunu yapmaya
karar verirken öncelikle iki konuya çok hassasiyet göstermelidir. Bunlardan
birincisi, o kurum ve kuruluşta istihdam edilenler ile bu kurumlara malı veren
tüketicilerin, üreticilerin durumlarıyla bu değişime hükümetin ayrıca kendi hür
iradesiyle karar verebilmesi gerekir. Örneğin, Tekeli özelleştirirken, binlerce
Tekel çalışanının ve yüzbinlerce tütün ekicisinin önüne başka seçenekler koymak
zorundasınız. Buradaki mesele, yalnız tütün ekicisinin durumu da değildir. Türk
türü tütünün ekiminin yapıldığı arazi yapısı gözönüne alınmalıdır. Burada,
başka nasıl bir tarım yapılacağına karar verilmeden ve hatta, ülkemizin birinci
ve ikinci sınıf taban arazilerinde tütün ekimi yasaklanmadan Tekelin satılışına
kesinlikle karar verilmemelidir. Aksi halde, kısa bir süre sonra, taban
arazilerimizde, bizim için hayatî önem arz eden ürünlerin yerine tütün yetiştirildiğini
görebiliriz.
Değerli arkadaşlar,
Bitlis Sigara Fabrikası hükümetçe özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu
fabrikada çalışan 266 kişi ve Bitlis'te tütün ekiciliği yapan 13 255 çiftçi
umutsuz bir bekleyişe itilmiştir. Hükümet, bölge halkının, özelleştirme sonrası
da tütün ekimine devam edebileceğini söylemektedir. Ayrıca, birinci sınıf taban
araziler hariç, Bitlis İlinde, tütün ekimine yasaklanmış arazi de
bulunmamaktadır; ancak, hepimiz biliyoruz ki, Tekelin özelleştirilmesi durumunda,
zaman içerisinde, bu kuruluşları devralanlar ya bölgeden tütün alımından
vazgeçeceklerdir ya da harmanlarını değiştirip birinci sınıf taban arazide
yetiştirilebilecek Virginia tütününe yöneleceklerdir.
Değerli milletvekilleri,
hükümetin ve bu Meclisin temel görevi, yalnız özelleştirmeden doğan vergi
sorunlarını ortadan kaldırmak değil, halkı büyük bir baskı altında tutan ve
hükümetiniz döneminde iyice ağırlaştırılan vergi yükünden de kurtarmak
olmalıdır.
AKP İktidarının,
yapılacak özelleştirmelerin olumsuz sonuçlarını, hem istihdam hem de ülkenin
genel ekonomisine etkilerini değerlendirmesi gerekirken, bakın, hükümet ne
yapmaktadır: Maliye Bakanlığı tarafından Başbakanlığa yeni bir kanun tasarısı
gönderilmiştir son günlerde. Tabiî, bu, henüz Genel Kurul gündemine
getirilemedi. Bu tasarıda, Özelleştirme İdaresine özel şirket kurma yetkisi
verilmektedir; yani, kamu sektörünü özelleştirmekle görevli olan bir kamu kurumuna
özel şirket kurma yetkisi verilmektedir.
Peki, bu şirketin amacı
ne olacaktır? Amacı, çok açık ortadadır değerli arkadaşlar. Kamu personel
rejimi dolayısıyla dilediği gibi kadrolaşamayan, dilediği atamaları yapamayan
hükümetin, bu yasayı by-pass etme girişiminden başka bir şey değildir bu çaba.
657 sayılı Yasaya göre istediği kişileri istihdam edemeyen hükümet,
Özelleştirme İdaresine kurduracağı özel şirketlere alacağı kişileri bir süre
sonra yatay geçişle Devlet Personel Dairesine gönderecek, yani, özelleştirilecek
kamu kuruluşlarının personeli için ayrılmış olan kadrolara kendi yandaşlarını
dolduracaktır. Bu şirkete, hiçbir ölçüye, hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmaksızın,
binlerce kişi alınabilecektir. Bu kişiler, kısa bir süre sonra da -yine anlattığım
gibi- mekanizmayla, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına memur olarak transfer
edilecekler ve orada istihdam edileceklerdir.
Devlet memuru olmak
isteyenlere yönelik DMS, KPSS gibi çeşitli sınavlar açarak, bu sınavlarda
aldıkları puan kriterlerine göre atama yapacağını açıklayan hükümet, bu
sınavlara giren ve atama bekleyen onbinlerce gencimizin atamalarını da çeşitli
bahanelerle yapamayacaktır.
Değerli arkadaşlar,
hükümetin, Meclis gündemine, çiftçinin, esnafın, memurun vergi yükünü
hafifletecek, insanlarımızın günlük yaşamını kolaylaştıracak yasa tasarılarını
getirmesi düşüncesiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerinde başka söz
talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
II.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
Sayın Yücesan, Sayın Bayram Meral, Sayın Yergök, Sayın Akyüz, Sayın Koç, Sayın
Tiryaki, Sayın Parlakyiğit, Sayın Emek, Sayın Işık, Sayın Ünlütepe, Sayın
Ersin, Sayın Aslan, Sayın Küçükaşık, Sayın Şimşek, Sayın Bayındır, Sayın Çetin,
Sayın Arz, Sayın İnce, Sayın Diren.
Sayın milletvekilleri, 20
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddenin oylanmasından
önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan
sayın üyelerin isimlerini okuttum; salonda bulunuyorlar.
Yeterli sayıda sayın üye
salonda olduğundan, yoklama yapacağım ve 3 dakika süre vereceğim.
Adlarını okuduğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.10
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 20 nci
maddesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı
bulunamamıştı; bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.
II.- YOKLAMA
BAŞKAN - Yoklama için 3
dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi 21 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 21.- 22.5.2003
tarihli ve 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine beşinci fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 87 nci maddesinde sayılan kamu kurum ve kuruluşları ile
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında çalışan kamu
işçisinin iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine mahkeme veya hakem
tarafından karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine kesinleşen
kararın işçiye tebliğinden itibaren on iş günü içinde işçinin yeniden işe
başlamak için işverene başvurulması halinde; işyerinin kapanması ya da
küçültülmesi veya dışardan hizmet alımına gidilmiş olması gibi hallerde işçinin
tekrar işe başlatılmamasında kamu yararının bulunması durumunda, kamu işveren
vekili bu işçiyi işe başlatmayarak kararda hükmedilen tazminatı, boşta geçen
süreye ilişkin ücreti ve diğer hakları ödeyebilir. Bu fıkra hükmüne göre
yapılan ödemelerden kamu işveren vekili şahsen sorumlu tutulmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Ankara
Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 21 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve
şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
bir konuyu özellikle arz etmek istiyorum. Hükümet olduktan bugüne kadar, işçi
yararına, memur yararına, emekli yararına, esnaf yararına, çiftçi yararına, köylü
yararına hiçbir madde, hiçbir kayda değer yasa getirmediniz ve binlerce insanın
işinden olmasına neden oldunuz.
Şimdi, yine, bir yasa
tasarısı getirdiniz. 10 000 polis memuru alacağız, gaspçıların, vurguncuların,
çanta kaçıranların önüne geçeceğiz. Saygıdeğer milletvekilleri, bununla
sorunları çözemezsiniz. Sorunu çözmek istiyorsanız, bu ülkede çivi çakın,
işyerleri açın, üretimi sağlayın, o çanta kaçıran gençlere iş kapısı açın.
Bunun yolu budur değerli arkadaşlarım; ama, maalesef, IMF'nin isteklerine
uyarak, bunları bir tarafa bırakıyorsunuz, onun arkasından, böyle, çalışanları
nasıl kapı dışına koyarım, onun yollarını arıyorsunuz.
Bakın, daha geçen hafta,
Tokat Tekel Fabrikasıyla ilgili bir maddeyi geri çektiniz. Saygıdeğer
arkadaşlarım, hükümetsiniz. Tütün Üst Kurulu mu yetkili, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti mi yetkili? Eğer, oraya makine getirmişseniz, hakikaten, onun
yeniliğine inanıyorsanız, Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanı olaya tavır
koyar; yok, böyle uydurma laflarla "efendim, mahkeme açılmış..."
Nerede mahkeme açılmış, kim açmış; Tekel Genel Müdürü. Kime bağlı Tekel Genel
Müdürü; Maliye Bakanına. Açar, talimatını verir, davayı geri çektirir, bir
talimat daha verir, o makineleri faaliyete geçirir. Ondan sonra da, burada,
bazı arkadaşlarım, işte falan şirketin sigaralarının yaşama geçmesi için el
kaldıranları kıramaz. Bunları yapın bunları. Bunları yapamıyorsanız, kendinize
de yazık ediyorsunuz, ülkeye de yazık ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa maddesi... Bakınız, 1475 sayılı Yasayı tahrip ettiniz. İşin acı tarafı,
geçen dönemlerde, geçen Mecliste Saadet Partisinden milletvekili olan, o
yasanın çıkması için çıkıp kürsüde konuşan sayın milletvekilleri bu dönem
sizden milletvekili oldu. Ne oldu biliyor musunuz; bu sıralar çıktı, geçen
dönem konuştuklarının tersini konuşmaya başladı. Çok acı değil mi?!
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, neyi getiriyorsunuz... Bu yasada o kadar tahribat yaptınız ki... Şimdi,
burada bir tahribat daha getiriyorsunuz. Eğer işveren... Kim işveren; özel
sektör değil, kamudan bahsediyoruz, devletten bahsediyoruz. Eğer işçi -ki,
hakkı vardır- yüz kızartıcı bir suç işlemişse, amirine karşı gelmişse, sürekli
işe gitmemeyi alışkanlık haline getirmişse veya işyerine zarar verici
faaliyetlerde bulunmuşsa, bunlardan dolayı, iş aktini, işverenin feshetme
yetkisi var. Şimdi, burada başka bir şey yapıyoruz değerli arkadaşlarım; şayet,
bir gerçeğe dayanmayan nedenlerle iş akti feshedilmişse, işçi, ya tarafsız
hakeme gidiyor veya yargıya gidiyor, karar alıyorsa, işveren bu kararı uygulamıyorsa
değerli arkadaşlarım, işçiye dört ay ile sekiz ay arasında tazminat ödeme hakkı
var yasanın 21 inci maddesinde.
Şimdi, burada yeni bir
şey daha getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Getirilen ne; bakınız, burada diyor
ki: Kamu kurum ve kuruluşlarında şayet işyeri kapatılırsa veya işyerinin oranı
aza indirilirse veya dışarıdan iş alınırsa... Yani, dışarıdan, Karayolları, Köy
Hizmetleri, Devlet Su işlerinde ne lazım; bir özel sektörden greyder, greyderi
süren operatörünü de getirirsen buradaki işçinin işine son verirsin diyor.
Tasarı bu değerli arkadaşlarım. Bunun şaka bir tarafı yok değerli arkadaşlarım,
değerli milletvekilleri. Ne yaptığınızın farkında mısınız?! Burada devlet
işveren; bunu, özel sektör yapmıyor; devlet!..
Nedir bunun kusuru;
hırsızlık mı yapıyor, ahlaksızlık mı yapıyor, işyerine zarar mı veriyor,
amirine karşı mı geliyor!.. Sebep; efendim, işyerini azaltıyorum. Kim
azaltıyor; devlet. Devletin görevi, işyerini azaltmak değildir; devletin görevi,
işsize iş kapısı açmaktır. IMF'nin dediği gibi, "nerede iş bulursan
bul" derseniz, gelecekte, 10 000 polis değil, 50 000 polis de alsanız,
işte, o gaspçıların, o çanta kaçıranların önüne geçemezsiniz değerli
arkadaşlarım.
Bugün burada yapılan...
Diyor ki, dışarıdan eğer iş alırsan veya işyerini küçültürsen... Ne yapacaksın;
o insanı kapının dışına koyacaksın. O insan da mahkemeye gidecek; evet; karar
alacak; karar aldıktan sonra, bunun o andaki tazminatını ödeyeceksin ve yargı
kararına rağmen, işe döndürmeyeceksin diyorsunuz, şimdi şunu diyorsunuz.
Bunu yapan -getirdiğiniz
bir nokta daha var- işveren vekili, yani, o müessesenin müdürü, müdür
yardımcısı kim ise, onun hakkında herhangi bir tazminat davası açılmayacak.
Seni göreyim aslan müdürüm diyecek; ne kadar işçinin işine son verirsen ver, ne
kadar tazminat ödüyorsan öde, haklı olsun haksız olsun, senin hakkında herhangi
bir soruşturma yapılmayacaktır.
Şimdi, bu ne oldu biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım; yapılır demiyorum. Bakınız, İzmit Belediyesine
SEKA işçisini devrettiniz. Bir şey daha devrettiniz; Köy Hizmetleri işçisini de
devrettiniz.
Ben de biliyorum, siz de
biliyorsunuz ki, o belediyenin bu kadar yükü taşıma gücü yoktur. Ne olacaktır
peki bunlar? Oturacak mı, para vereceksiniz; yok. İşte, bu yasa tasarısıyla,
bunları, teker teker kapının dışına koyacaksınız. Nasıl koyarsınız biliyor
musunuz; greyder operatörünü, dozer operatörünü götürürsünüz, çöpçü olarak
görev verirsiniz; o zat da bunu yapmaz; yapmadığı zaman, işte, ona kapının
yolunu gösterdiniz. Ne yaptınız biliyor musunuz, işte, bugün ayın 16'sı; Köy
Hizmetleri gibi oturmuş, halkıyla kaynaşmış, köylüsüne hizmet götürmüş bir
teşkilatı bugün sildiniz, attınız. Bugün ayın 16'sı. İşte, bu yasayı onun için
getiriyorsunuz diye içimde ciddî kuşku var.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, bu yasalar gelirken, lütfen, bunları bir inceleyin ve incelettirin. Bu,
çok ciddî bir olay. Yani, devlet diyor ki: "Sen mahkemeden karar da alsan,
bilirkişiden karar da getirsen, ben seni işe başlatmam." Nerede kaldı
hukuk devleti?! Nerede bu, hukuk devletinden bahsediyorsunuz ya! Şurada,
getirdiğiniz yasa bu. Değerli arkadaşlarım, burada, iftira etmiyorum, açın
okuyun. Yargı kararı getirse dahi, işe başlatmayan müdür hakkında o kişi dava
açabilir; dava açarsa, bir tazminat hakkı doğabilir. İşte, diyor, "o
tazminatı devlet olarak ben öderim, sen korkma, o işçinin işine son ver."
Adil bu mu değerli arkadaşlarım?! Şimdi buna el mi kaldıracaksınız?! Vicdanınız
müsterih olur mu, rahat eder misiniz?! Bu işçi, sizin de işçiniz, sizin de
vatandaşınız değil mi! Yasa bu.
Benim şimdi sizden
isteğim değerli arkadaşlarım; burada bir önerge verdim bu maddenin geri
çekilmesi için. Zaten var burada değerli arkadaşlarım. Yani, doymadınız mı,
bunu yazanlar doymadı mı!.. Bu kadar işçinin hakkını tahrip ettiniz.
Bakınız, 4 üncü madde... Daha iki sene önce
çıkardığınız yasa, 4857 sayılı Yasa, İş Kanunu. "İstisnaî hükümler
Deniz ve hava
taşımacılığında bu yasa uygulanmaz." Değerli arkadaşlarım, 50 -dikkatinizi
çekerim, 50 dahil- işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanmaz. Bir işveren düşünün
-kötü niyet aramıyorum- işyerini 50-50 böldü... Bir zaman tasarruf teşvikte,
konut edindirmede bunları yaşamadık mı! O zaman 10 kişiye kadar işçi çalışan
yerlerde tasarrufu teşvik fonu, konut edindirme fonu kesilmezdi; birçok
işveren, işyerini 10'ar 10'ar böldü ve bundan kurtuldu. Şimdi, 50'ye çıktı; 50
kişi çalıştıran işyerlerinde İş Kanunu uygulanmıyor.
Daha neler var; çağrıya
göre iş maddesi var; yani, işi paydos ediyorsun, işin gereği işçiyi
çağırıyorsun. Bir gün çalıştırırsın, on gün çalıştırırsın, altı ay
çalıştırırsın... Bu hakkı verdiniz işverenlere. Yani, daha dünya kadar madde
sayılır değerli arkadaşlarım. Bunlar yetmiyor mu muhterem arkadaşlarım?! Bunu
kim yazıyor allahaşkına?! Bu kadar emek düşmanı, bu kadar işçi düşmanı bir
insanı nasıl yanınızda barındırıyorsunuz?! Bu işçi bu ülkenin vatandaşı değil
mi, memur bu ülkenin vatandaşı değil mi, emekli bu ülkenin vatandaşı değil
mi!.. Ne yaptınız bugüne kadar bunlar için?! Hangisinin yüzünü güldürdünüz?!
Emekli daha ucuz ekmek kuyruğunda... Çiftçi perişan. Biraz önce burada
öğretmenlerin dertlerini dile getiriyordunuz. O zaman, alın hortumcudan, verin
öğretmene.
Kamu yararından
bahsediyorsunuz. Kamu yararını düşünüyorsanız... Burada kamu yararından
bahsediliyor. Kamu yararını düşünüyorsanız, en büyük kamu yararı, talancıdan,
vurguncudan alacağınız 50 milyar dolar duruyor orada; onu alsanız ya... Onlara
gücünüz yetmiyor değil mi? Gariban bir işçiyi kapının dışına koyacaksınız...
Tebrik ederim sizi. Ondan sonra AK Parti, işçiden, emekliden yana... Konuyu bir
vicdanınıza sunun değerli arkadaşlarım ve bu maddeyi, sizden özellikle rica ediyorum
değerli arkadaşlarım, geri çekin. Bu, ileride telafisi mümkün olmayan sorunlar
yaratır, sıkıntılar yaratır. Her ne kadar özelleştirmeden dolayı bir taraflara
dağıtıyorsanız işçiyi, bu maddeyle bunun kıyımı demektir; bunun kapıdan
dışarıya bırakılması demektir. Böyle maddeleri hazırlayan, getiren kimse,
değerli arkadaşlarım, lütfen -bunların kulağını çekin diyecektim, biraz kaba
olur ama- bunları uyarın; aksi takdirde, gelecekte sizi sıkıntıyı sokar, bizi
de sıkıntıya sokar.
Bu maddeyle yarın kapının
dışına konan insanlar sizin gelip kapınızı çalmayacak mı? Ne diyeceksiniz?
"Ben hırsızlık yapmadım, arsızlık yapmadım, amirime karşı gelmedim, işimi
aksatmadım; ne hakla benim işime son verdin? Mahkemeden karar aldım, getirdim,
bunu da uygulamıyorsunuz" dediği zaman, siz, hukuk devletinden, sosyal
devletten bahsedebilir misiniz?! Bunun adı nedir o zaman değerli arkadaşlarım?!
Sizden, tekrar, bir kez daha rica ediyorum: Değerli arkadaşlarım, bu maddeyi
geri çekin; aksi takdirde, binlerce insanın, bu maddeyle kıyımı söz konusu
olacaktır, binlerce insanın sokaklara inmesine neden olacaktır, binlerce
insanın işinden olmasına neden olacaktır. Umuyorum ki, siz saygıdeğer milletvekilleri,
böyle bir maddenin geçmesine müsaade etmezsiniz.
Zaten, İş Yasasında
yeterince maddeler var değerli arkadaşlarım, yeterince maddeler var. Zaten,
burada, birsürü... Yüz kızartıcı suç işliyorsa işine son veriyorsun, işine gelmiyorsa
işine son veriyorsun, amirine karşı geliyorsa işine son veriyorsun, iş yerine
zarar veriyorsa işine son veriyorsun. Daha ne istiyorsunuz, daha ne yapması
lazım bu adamın?! Bunlar var bu yasada daha.
Buna rağmen, efendim,
kamu yararına işine son verirse veya dışarıdan iş alırsam, daha ucuzsa, kamuda
çalışan işçinin işine son veririm; işte, bu olmaz değerli arkadaşlarım! Burada
insanların müktesep hakkı var. Şimdi, biri kalksa, maazallah, temenni
etmiyorum, bizim hepimizin işine son verse, bunu kabul eder misiniz?! Bu, bunun
gibi bir şey.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
bununla ilgili bir önerge verdik. Önergede olay şudur; bu maddenin geri
çekilmesidir. Umuyorum ki, AK Partili sayın milletvekillerimiz, yıllardır
kamuda çalışmış, onuruyla çalışmış, alınteri dökmüş, amirine saygı duymuş,
işyerinde üretken olmuş insanlara bu maddeyi reva görmez; bunu sizlerden
bekliyorum.
Yüce Genel Kurula
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 21 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Bayram Meral |
M. Akif Hamzaçebi |
Haluk Koç |
|
Ankara |
Trabzon |
Samsun |
|
Engin Altay |
Halil Tiryaki |
Yaşar Tüzün |
|
Sinop |
Kırıkkale |
Bilecik |
|
|
Atila Emek |
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Meral,
konuşacak mısınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Meral.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bunların anlamaya niyeti yok, Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yumuşak konuşmaya gerek yok; evet, ben de ona katılıyorum aynen.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa madde 2: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir." Öyle midir sizce değerli arkadaşlarım; böyle midir?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne anladıklarına bağlı!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Böyleyse, bu yasada diyor ki; işçinin iş akti feshedilirse,
tarafsız aracıya giderse veya yargıya gider karar alırsa, işbaşı yaptırılır.
Şimdi, siz diyorsunuz ki, tarafsız aracıya da gitse, yargıya da gitse, getirse
kararı, işbaşı yaptırmayız. Şimdi, sizin, Sayın Bakanın...
Biraz bu tarafa kulak
verir misin; lütfen, rica ederim. Sizin yargı anlayışınız bu mu?! (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Genel Kurula hitap edin!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Meral...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ben mahkemeden karar getiriyorum...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Meral.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Böyle bir konuşma olmaz?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - O bana ait bir konuşma, seni ilgilendirmez; otur oturduğun yere!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Meclise hitap edin!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Beni ilgilendiren bir konuşma; o da dinlesin, görevi dinlemek onun;
fıskos yapacaksa kapıya çıksın; dinlemek zorunda...
BAŞKAN - Sayın Meral...
Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Su şişe... Süs eşyası değil orada... Devletin bakanı!..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Her konuşmanda aynı şeyi söylüyorsun!
BAŞKAN - Sayın
Anbarcıoğlu, lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi, siz, hukuk devletini savunuyor musunuz?! Bakınız,
demokratik... Laiklikten bahsetmiyorum; bak, laiklik pek işinize
gelmeyebilir... (AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Niye gelmesin?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sen onu karıştırma!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Müsaade eder misiniz...
Burada, diyor ki
"sosyal bir hukuk devletidir." Eğer, bir sosyal hukuk devletiyse,
yargı kararlarına saygı duymamız gerekir değerli arkadaşlarım; yargı
kararlarına saygı duyun. Yani, neye saygı duyacaksınız?! Biraz önce,
arkadaşlarım, yargı kararını okudu. "Kamu yararıdır" diye, ceza alan
insanlara, yargıya, buraya, huzura gelmemesi için elinizi kaldırdınız; yani
"dönem sonuna kalsın" dediniz ceza almış insanlara. Ona uyuyorsunuz,
ona el kaldırıyorsunuz da, burada, insan, mahkemeden karar alıyor; hırsızlık
yapmamış, amirine karşı gelmemiş, işini aksatmamış, dürüst bir insan, efendim,
burada fazlalık var diyorsunuz -ki, yarın, İzmit'te, birçok yerde bunlar
olacak- bu da, gitmiş mahkemeden karar almış. Şimdi, kamu, eğer, orada fazlalık
varsa değerli arkadaşlarım, bir ayrı tarafa aktarır bunu; yani, özel sektör
bunu yapmıyor sayın arkadaşlarım; bunu, özel sektör yapmıyor; bunu, kamu nasıl
yapar?!. Bir oturup düşünseniz ya... Şimdi, biriniz mahkemeye gitmişsiniz,
karar almışsınız, işe döneceksiniz... Hiç mi çalışmadınız; hiç mi, geçmiş
hükümetler döneminde -birinizi,
bir tarafa gönderip de- Yargıtaydan, Danıştaydan karar alıp da, gelip işbaşı
yapmadınız? Şayet sizi başlatmasaydı, o hükümet hakkında dava açmıyor muydunuz?
Şimdi, burada, diyorsunuz
ki: Kim olursa olsun, eğer, işe başlatmazsa ver tazminatını... Senin hakkında,
işveren vekili, yani, genel müdür, müdür, bir kimse dava açarsa, merak etme,
ben, sana doğan tazminatı öderim diyorsunuz. Bunun adı işçi kıyımıdır değerli
arkadaşlarım; bu, bir kıyımdır; buna yol veriyorsunuz muhterem milletvekilleri.
Yani, şöyle, bir oturun, düşünün. Bunda, şöyle konuşmanın, böyle konuşmanın ne
gereği var. Madde burada, siz yazmışsınız, ben de, burada, bunu konuşuyorum.
Yani, eğer, bu insan, hakikaten, işyerine zarar vermişse, amirine karşı
gelmişse, yüz kızartıcı suç işlemişse, işi aksatmışsa, verin cezasını; buna bir
şey dediğim yok; ama, burada, kamu... Bir kuruluş düşünün, Devlet Su İşleri;
ben burayı küçültüyorum... Ne olacak; buradaki çalışan işçilerin işine son
vereceğim. Ne yaptım sana; ee, ben küçültüyorum, IMF böyle istedi, IMF istiyor,
ben bunu yapıyorum. O da, gidiyor mahkemeye; işine dönme kararı alıyor değerli
arkadaşlarım; yani, yargıya gidiyor. Hepimizin... "Adalet mülkün
temelidir" diye yazılı, iki tane terazi var ya, oraya gidiyor. İçinizde
hâkim yok mu, savcı yok mu?!. Kararı alıyor ve bunu uygulatmıyorsunuz; yani,
bunun izahı var mı, Allah rızası için! Şunun iyi tarafı var mı, şu konunun! Biz
de diyoruz ki, bu maddeye muadil birçok madde var. Bu bir kıyım doğurur.
Bahane; 50 tane bahane çıkar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral,
toparlar mısınız.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Yeterince, yasada hüküm var; bunu çıkarın diyoruz. Komisyon
"katılmıyorum..." Sayın Bakan da "katılmıyorum..." Detayına
indin mi bunun?! Yani, değerli arkadaşlarım, hükümetsiniz. Hükümet olmanın
sorumluluğu, bunların üstesinden gelmektir. Vatandaşı kapıya koymak gibi bir
lüksünüz olamaz; hükümetsiniz. Yargının kararını uygulamıyorsunuz. Neyi
savunuyorsunuz şimdi siz değerli arkadaşlarım?! Komisyon
"katılmıyorum..." Evet. Bakan "ben de katılmıyorum..."
Evet. Ne oldu?..
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yanlışlıkların üzerine birlikte gidelim, doğrulara birlikte sahip
çıkalım. Yargıya sahip çıkalım. Bunlara sahip çıkamıyorsanız, yarın -kusura
bakmayın- yoldan geçen birisi, dokunulmazlığınız olsun veya olmasın, o işten
atılan birisi, ne pahasına olursa olsun, bir gün yakanızdan tutar da
silkelerse, o zaman yargıya gidemezsiniz; çünkü, sizin yargıya saygınız yok!
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
II.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 22 nci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddenin oylanmasından
önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Meral,
Sayın Kaplan, Sayın Akyüz, Sayın Güler, Sayın Emek, Sayın Aslan, Sayın
Coşkuner, Sayın Tiryaki, Sayın Yıldırım, Sayın Özkan, Sayın Üstün, Sayın Diren,
Sayın Küçük, Sayın Parlakyiğit, Sayın Aydın, Sayın Sözen, Sayın Gün, Sayın
Küçükaşık, Sayın Yücesan, Sayın Çerçioğlu, Sayın Ercenk.
Sayın milletvekilleri,
yeterli sayıda sayın üye salonda hazır bulunduğu için yoklama yapacağım.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi 22 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 22.- 10.7.2003
tarihli ve 4925 sayılı Kanunun;
a) 33 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "% 50'si" ibaresi, "% 15'i"
şeklinde değiştirilmiştir.
b) Aynı maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
"Döner Sermaye
İşletmesinin 2004 yılı dahil gelirlerine ilişkin olarak 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanununun 49 uncu maddesi hükümleri uygulanmaz.
Ulaştırma Bakanı, söz
konusu gelirlerden;
1) Savaş, iç savaş,
terör, kargaşa ve benzeri olağanüstü koşullara sahip ülkelerde uluslararası
taşıma yaparken saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden şoför ve beraberindeki Türk
vatandaşlarının varislerine 40.000 Yeni Türk Lirasına kadar,
2) Oluşacak malî imkânlar
ölçüsünde ve Bakanlıkça belirlenen usûl ve esaslar dahilinde olmak üzere;
ticarî yolcu ve eşya taşımalarında kullanılan 22 yaşını doldurmuş ve üzeri
otobüs, kamyon ve çekicilerin trafikten çekilerek Bakanlığa devredilmeleri
halinde; devir alınan bu taşıtları yurt içi ve yurt dışındaki gerçek ve tüzel
kişilere satış, hibe, devir ve benzeri yöntemlerle değerlendirilerek bu
taşıtların sahiplerine,
Ödeme yapmaya
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Mersin
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek?.. Yok.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddeyle ilgili
düşüncelerimi açıklamadan önce, geçen hafta burada sizlerin oylarıyla geri
çekilen 19 uncu maddeyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
O günkü o toplantıda 19
uncu maddeyle getirilmek istenen düzenlemenin son derece yanlış olduğunu bu
kürsüden ifade ettik. Sayın Maliye Bakanı buraya geldi ve konuşmasında, bu
makinelerin, alınan makinelerin sıfır makine olmadığını ifade eden cümlelerini
söylediğimde, hem kendisi hem de AK Parti sıralarından bir hayli milletvekili
arkadaşımız itiraz etmişti. "Sayın Maliye Bakanı öyle söylemedi" diye
hem Bakanımız hem de milletvekillerimiz itiraz etmişti. Ben, Sayın Maliye
Bakanının konuşma tutanağını getirdim; aynen, Sayın Maliye Bakanının ifadeleri
şöyle...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Madde üzerinde konuş.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- "Sıfır numara makineleri yepyeni yaptıralım dedik... "
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Geliyorum Sayın Başkan.
"Sıfır numara
makineleri yepyeni yaptıralım dedik; bunlar 10 000 000 dolar falan; çok fazla
yüksek fiyatlar ve iki üç sene sonra ancak yapılabilecek."
Bakınız, Sayın Maliye
Bakanının ifadesi, sıfır makineleri yaptıralım dedik; ancak, bunların fiyatı 10
000 000 dolar ve iki üç sene sonra teslim edecekler.
Bunu burada tespit
ettikten sonra, bu makinelerin Tokat Sigara Fabrikasından...
BAŞKAN - Sayın
Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- ...sökülmeye başlandıklarını ve yurtdışına geri gönderilmek üzere olduğunu
sizlere ifade ediyor ve bu Meclisin almış olduğu bu kararın ne kadar doğru ve
yerinde olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu, getirilen maddeyle iki yeni düzenleme var. Bu düzenlemelerden birisi,
özellikle Irak'ta nakliyecilik yaparken orada saldırılara hedef olan ve
hayatını kaybeden kamyon şoförlerimizle ilgili bir düzenleme. Uzun süre, bu
konuyla ilgili, Sayın Başbakan da dahil olmak üzere, özel güvenlik şirketleri,
bu işi yapanlar "kendi güvenliklerini kendileri sağlasın" şeklinde
ifadelerde bulundular; ancak, bugün gelinen nokta sevindirici bir noktadır.
Bu maddeyle, Irak'ta
hayatını kaybeden şoför kardeşlerimizin yakınlarına bir miktar da olsa yardımda
bulunulması son derece güzel; ancak, bu konuyla ilgili bugüne kadar burada
konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, 40 000 Yeni Türk Lirası
olarak bu yardımı ifade ettiler.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa)
- Üst sınır...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır, üst sınır değil Sayın Milletvekili, okuyacağım şimdi. Siz orada
"üst sınır" diyorsunuz; ama, okuyacağım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, getirilen düzenleme, sayın milletvekillerinin
söylediğinin aksine, 40 000 Yeni Türk Lirası değil, 40 000 Yeni Türk Lirasına
kadar. Bunun içerisinde 5 000 Yeni Türk Lirası da olabilir, 10 000 de olabilir.
O bakımdan, geliniz, bu madde burada görüşülürken bu "kadar"
ibaresini çıkararak, cidden, mağdur olan, hayatını kaybeden ve üç kuruş ekmek
parası için ateş ortamına gidip hayatını kaybeden bu kamyoncu esnafımızın
geride kalanlarını bir nebze olsun maddî bakımdan rahatlatmak için, bu, kadar
ibaresinin değiştirilerek, "40 000 Yeni Türk Lirası" olarak
düzenlenmesini sizlerden istirham ediyorum.
İkinci olarak, bu,
kanunun içerisine hangi düşünceyle, niye yerleştirildiğini çok merak ettiğim
bir husus... Özellikle 22 yaşını doldurmuş olan kamyon ve otobüs gibi ağır
vasıta araçların piyasadan çekilerek bunların satın alınması ve bunları satın
aldıktan sonra da -yine, basından öğrendiğimiz kadarıyla- Ortadoğu ülkelerine,
Afrika'daki bazı ülkelere hibe olarak verilmesi şeklinde bir çalışma olduğu.
Şimdi, bu, gündeme
geldikten sonra, ben, bir hayli kamyoncu esnafımızla görüşme imkânı buldum.
İnanın, bu, gündeme geldikten sonra, 22 yaş üzerindeki -ellerindeki- araçların
değerleri, piyasada, bir anda, bugünkü rayiç bedelinin çok çok altında işlem
görmeye başladı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bunun sebebi de, bunların piyasadan çekilecek olması. Zaten kamyoncu esnafı,
hakikaten, çok zor durumda. Sizler de biliyorsunuz ki, taşımacılık sektörü,
Türkiye'deki ekonomik sıkıntıdan en fazla nasibini alan sektör. Böyle bir
sektörün temsilcilerinin elindeki araçları bu şekilde alırsanız, bu kamyoncu
esnafının yeni kamyon alabilecek durumu olduğunu sizler söyleyebilir misiniz?!
Ayrıca, bu, Karayolu
Taşıma Yönetmeliği yeni çıkarıldı. Bununla kamyoncu esnafımız çok zor durumlar
içerisine sokuldu. Bugüne kadar "kamyoncu esnafı" tabiri
kullandığımız ve Esnaf ve Sanatkârlar Kanununa tabi olan bu esnafımız, bundan sonra
tüccar sınıfına sokuluyor ve esnaf odalarından kayıtları alınıp, ticaret ve
sanayi odalarına kayıtlı hale getirilecek; A-4 yetki belgesi almaya zorlanıyor
ve bu A-4 yetki belgesinin de tanesi 1,5 milyar lira. Her kamyoncu esnafımızdan,
bu ekonomik şartlar içerisinde 1,5 milyar lira alındı bugüne kadar; bundan
sonra bu rakam daha da yükseldi ve yükselmeye devam edecek. Yine, K-1 türü
yetki belgesi, yine 1 milyar lira, bu kamyoncu esnafımızdan K-1 türü belge için
tahsil edilen para ve bunun içinde tam 39 tane belge almak mecburiyetindeler.
O bakımdan, değerli
milletvekilleri, böyle bir kanunun içerisine bunun yerleştirilmesinin haklı ve
mantıklı bir izahı olduğunu zannetmiyorum. Ben, Sayın Bakanımdan da istirham
ediyorum, bu, hangi düşüncelerle, hangi maksatlarla bu torba kanunun içerisine
yerleştirilmiştir; bundan kamyoncu esnafımız ne kadar maddî imkân elde
edecektir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümle, Sayın Başkan...
Bu kanun yürürlüğe
girdikten sonra kamyoncu esnafı yeni imkânlara, yeni gelirlere mi kavuşacaktır;
bunun açıklamasını Sayın Bakanımdan özellikle bekliyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi 23 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 23.- 28.1.2004
tarihli ve 5083 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"İlgili kanunları
gereğince uygulanacak adlî ve idarî para cezalarının hesaplanmasında ve
ödenmesinde, bir yeni Türk lirasının (1 YTL) altında kalan tutarlar dikkate
alınmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Ağrı Milletvekili
Naci Aslan.
Buyurun Sayın Aslan.
Süreniz 15 dakikadır,
Sayın Aslan.
CHP GRUBU ADINA NACİ
ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ilgili tasarının 23 üncü maddesi, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Paranın
Değerini Koruma Yasasının 2 nci maddesine yeni bir fıkra eklenmesiyle ilgilidir
"ilgili kanunları gereğince uygulanacak adlî ve idarî para cezalarının
hesaplanmasında ve ödenmesinde, bir Yeni Türk Lirasının (1 YTL) altında kalan
tutarlar dikkate alınmaz" ifadesinden ibarettir.
Değerli milletvekilleri,
38 maddeden müteşekkil olan bu torba yasa tasarısı âdeta bir aşure misalidir;
2005 yılı bütçesinin Anayasaya uygunluğu için ayıklanmış ve bu tasarıya
taşınmışlardır. Elbette ki, yasalar, süreç içerisinde sosyal toplumların,
kurumların ve devletlerin ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelebilirler. Söz
konusu yasaları, çağın ihtiyaçlarına ve gereklerine göre yeniden düzenlemek bir
zorunluluktur; ama, yürütme organı, bu tür yasaları Meclisin gündemine getirmeden
önce toplumsal mutabakatı ve uzlaşmayı aramalı ve söz konusu yasaların
görüşülmesinden önce milletvekillerinin inceleme yapabilmesi için makul zaman
dilimi bırakmalıdır.
Kanunları yüksek bir
tempoyla çıkararak, kâğıt üzerinde toplumun hayatıyla uyumsuz bir şekilde
bırakmaktansa, toplum hayatını düzenleyen ve toplumu medenî ve modernleştiren
bir ruha kavuşturmak daha yararlı olacaktır.
827 sıra sayılı tasarıda,
çeşitli kanun ve kararnamelerde değişiklik öngören çok sayıda kanun maddeleri
vardır. Örneğin; 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye
Hakkında Kanun, 237 sayılı Taşıt Kanunu, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2022
sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun, 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanunu,
2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart
Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun, 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, 4389 sayılı Bankalar
Kanunu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu, 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanun, 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün
Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu, 4876 sayılı Kanun, 4956 sayılı Kanun, 5018
sayılı Kanun, 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında
Kanun, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, 5272 sayılı Belediye Kanunu, 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair
Kanun, 6245 sayılı Harcırah Kanunu gibi.
Sayın milletvekilleri,
827 sıra sayılı kanun tasarısının ilgili maddesi hakkında söylenecek fazla bir
şey yok. Bu madde üzerinde söz almamın sebebi, iki haftadan beri, Ağrı İlinin
sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma sırası almak istedim; ama, verilmediği
için, biraz da bir kurnazlığı takip ederek, böyle bir girişimde bulundum.
Bizim sorunumuz,
Ağrı-Doğubeyazıt-Gürbulak Sınır Kapısının kotalarıyla ilgili. Doğubeyazıt
İlçesindeki Gürbulak Sınır Kapısı, Ağrı'daki ekonomik faaliyetlerin en önemli
unsurlarından biridir; 1937 yılında kurulan... Önemli bir transit geçiş noktası
olarak getirdiği canlılığın yanı sıra, sınır ticareti yoluyla da il ekonomisine
katkıda bulunuyor. Çok işlek bir sınır kapısı olan Gürbulak Gümrük Kapısından,
her gün, yaklaşık 300 kamyon ve treyler, 60 otobüs ve 1 500 yolcu giriş
yapıyor.
Gürbulak Sınır Kapısı ve
Sarısu açık pazar yeri üzerinden İran'la sınır ticareti yapılıyor. 2003
yılında, Ağrı İlinde, sınır ticareti kapsamında 43 kalem malın ithaline izin
verilmiştir. 2001 yılı içerisinde, Ağrı'da gerçekleştirilen sınır ticareti
hacmi, ithalat 1,6 milyon dolar, ihracat 1,7 milyon dolardır. Ancak, sınır
ticaretine getirilen kalem sayısındaki kısıtlamalar, Gürbulak Sınır Kapısının,
başta Doğubeyazıt olmak üzere, Ağrı ekonomisine getirdiği canlılık ve katkının
azalmasına neden oldu. İran'dan yapılacak sınır ticaretine bağlı yatırım
yapanlar, bu nedenle, sıkıntılar yaşadı.
İran'a açılan bir kapı
olan Gürbulak, tarihî İpek Yolu üzerinde bulunuyor. Avrupa Birliği tarafından
tarihî İpek Yolunda ticaretin yeniden canlandırılmasını amaçlayan TRACECA Planı
açısından, Gürbulak, stratejik bir nokta oluşturuyor. Ticaret yollarında
doğu-batı koridoru olarak tanımlanan TRACECA Planına rakip olarak, Rusya, İran
ve Hindistan tarafından oluşturulan kuzey-güney koridoruyla da kesişen bir
noktada bulunması, Gürbulak'ın uluslararası ticaret yollarındaki stratejik
önemini daha da artırıyor. Daha önce, 10-12 saatlik araç kuyruklarıyla, geçiş
ve hizmetlerde büyük sıkıntılar yaşanan Gürbulak Sınır Kapısı, bu potansiyel ve
gelecek göz önüne alınarak, bir süre önce modernize edildi. Nisan 2002'de başlayan
modernizasyon çalışmaları, 30 Mayıs 2003'te tamamlanarak, Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Sayın Muhammed Rıza
Arif'in de katıldığı bir törenle hizmete açıldı. Uluslararası Nakliyeciler
Derneği tarafından, yap-işlet-devret modeliyle, 7 000 000 dolarlık yatırımla
gerçekleştirilen modernizasyonla, Gürbulak Sınır Kapısı, ileriki yıllarda da
ortaya çıkacak yoğunlukları kaldıracak bir donanıma kavuştu. Gürbulak Sınır
Kapısı, Avrupa Birliği gümrük standartlarında inşa edildi. Yap-işlet-devret
sözleşmesi uyarınca, gümrük sınır kapısı, ondört yıl süreyle, Uluslararası
Nakliyeciler Derneği tarafından işletilecektir.
Sayın milletvekilleri,
10.4.2003 tarih ve 25075 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan sınır ticaret
merkezlerinin kuruluşuna ilişkin 25.3.2003 tarih ve 5408 sayılı Bakanlar Kurulu
kararı ve bu kararda değişiklik yapılması hakkında 6401 sayılı karar hükümleri
gereği Ağrı Doğubayazıt İlçesi Sarıçavuş Köyü mevkiinde, sınır kapısına 5
kilometre uzaklıkta, Ağrı Sarısu Sınır Ticaret Merkezi kurulmuştur. Sarısu
Sınır Ticaret Merkezinde 100 adet işyeri, 80 tonluk baskülü ve gıdaların depolanması
için hijyenik depolar inşa edilip tamamlanmıştır. Sarısu Sınır Ticaret Merkezi
AŞ tarafından yapılan Sınır Ticaret Merkezi, düzenli olarak, kanun ve
yönetmelikler çerçevesinde faaliyetini sürdürmektedir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığının Ağrı İline tahsis ettiği 17 kalem sanayi ürünü, 25 kalem tarım
ürünlerinde verilen kotalar son derece yetersiz ve talebin ancak yüzde 10'unu
karşılamaktadır. Yoğun talebin karşılanmaması durumunda, gerek sınır tacirleri,
gerekse bağlı sektörlerde faaliyet gösteren esnaf ve tacirler ile çalışanları
olumsuz etkileneceklerdir. Dolayısıyla, sınır ticaret merkezinde bulunan 100
işyeri sahibi, il ve ilçelerimizde faaliyet gösteren diğer esnaflarımız mağdur
duruma düşeceklerdir. Erzurum İlimize göre nüfusu azdır diye Ağrı'ya düşük kota
verilmesi tam bir haksızlıktır. Ağrı'ya, nüfusu ne olursa olsun, daha fazla hak
tanınması gerekir. Esasen, gerek fert başına düşen millî gelir payı gerekse
Devlet İstatistik Enstitüsü gelişmişlik kriterlerine göre 81 il arasında son
sırada yer alan Ağrı İlinin sınır ticaretinden daha fazla yararlanması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ağrı İli ve ilçelerinde sanayi yoktur, çiftçilik ve
hayvancılık yapılmaktadır. İkibuçuk yıllık AKP İktidarı döneminde Ağrı'da tam
bir sefalet yaşanmaktadır. Tek yatırımımız olan Yazıcı Barajına bu yıl da
ödenek verilmedi. Doğrudan gelir desteği ödenmedi. Millî eğitime ayrılan para
sadece 4 500 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bununla, ancak 2 ilköğretim okulunun
onarımını yapabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
doğrudan gelir desteğinden çoğu vatandaşımız faydalanamamaktadır; çünkü, Ağrı
gibi yaylak yerlerde nadas edilen yerler azdır, hepsi çayır niteliğindedir.
Tabiî, bu çayır niteliği olan yerlere de kadastro girmediği için, tapusuz
olduğu için, vatandaşımız bu doğrudan gelir desteğinden
yararlandırılmamaktadır. Hükümetimizden, ilkbaharda, acilen, bu yaylak
yerlerimizin kadastrosunun çıkarılarak, gerekli tapulamanın yapılmasını
özellikle arz ediyorum.
Ayrıyeten, Enerji
Bakanlığımıza devamlı söylememize rağmen, doğalgaz, komşumuz olan İran'dan
gelip, Ağrı'nın hemen 3 kilometre altından geçmesine rağmen, Erzurum'a gidecek,
ondan sonra Erzurum'dan Ağrı'ya dönüş yapacak! Yani, değerli arkadaşlarım,
doğalgazı vermiyorsunuz, eğitime okullar açmıyorsunuz, topraklarımızın
sulanması için barajlar...
BAŞKAN - Sayın Aslan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.
NACİ ASLAN (Devamla) -
Sayın Başkanım, bir çatma değil, derdimi anlatmak istiyorum. Ben, tenkitçi bir
milletvekili değilim, daima uzlaşmacı ve barışçı bir yapım var. Onun için, ben,
oradaki sıkıntılarımızı anlatıyorum; beni lütfen hoş görün, Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Aslan...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Ben, -35 dereceden ve 1,5 metre karın altından geliyorum ve kendim de
buzullar... NTV verdi benim görüntülerimi, buz yığınlarının altında çektirdim
ve birkaç televizyon kanalı da gösterdi; yani, o kadar rahat değilim, Sayın
Başkanım.
Hele bu yılki soğuk kış
şartları da, bu geçim zorluğunun tuzu ve biberi oldu. Bugün 16 Mart olmasına
rağmen, halen Ağrı ve ilçelerinde soğuk -30 dereceye varmakta ve vatandaşlar
evlerinden çıkamamaktadır. Yakacak parası bulunmayan vatandaşlarımız, kışın
altı ayının çoğunda yuvalarında donma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Sosyal
devlet burada üzerine düşeni yapmalı; Ağrı ve Ağrı gibi sert kış şartlarına
coğrafî konum itibariyle maruz kalan illerimizi tabiî afet kapsamına almalı;
kışın, altı ay için "soğuk ve karla mücadele" adı altında, o
yörelerde oturan halka nakdî yardım yapmalıdır. Ayrıyeten, o ilin il özel
idaresi ve belediyelerine "kar ödeneği" adı altında eködenek
göndermelidir.
Sayın milletvekilleri,
sorunlarımız çok, saymakla bitmiyor. Teşvik Yasasının kapsamının genişletilmesi
doğu illerine büyük zarar vermiştir. Şimdi, Ağrı'da -30 derece var ulaşım 1 500
kilometre. Siz, Düzce ile Aksaray'ı Ağrı'yla aynı yasa içine almışsınız.
Vatandaş, yatırımcı, rant elde etmek isteyen girişimci İstanbul'dan kalkıp
Ağrı'ya gider mi?! Ben olsam gitmem kardeşlerim. Onun için, ayrı statüye tabi
tutulmalıdır. Belli illerimiz belli hedeflere doğru kaydırıldıktan sonra diğer
illerimizin o yasa içine alınması gerekiyordu.
Ağrı'nın tek sanayi
kuruluşu olan Ağrı Şeker Fabrikası... Uygulanan kota nedeniyle, sadece Eleşkirt
İlçemizde 3 600 üreticimiz zor durumdadır. Başka da tarım ürünü ekmeyen bu
çiftçilerimize uygulanan kotanın derhal kaldırılmasını talep ediyorum.
Sulamada kullanılan
elektrik borcunun... Hükümete teşekkür ediyorum; güneydoğuda, Harran'da
elektrikle sulama yapan değerli çiftçilerimizin 668 trilyon borcunun faizlerini
ve diğerini de üç yıl boyunca taksitlendirme yaptı. Düşünün ki, kırsal kesimde
sulama yok, zor şartlarda çiftçilik yapılıyor. Siz bunlara ne düşünüyorsunuz?
Onun için, diyoruz ki, aynı, bu çiftçilerimize yapıldığı gibi, sayın
hükümetimiz, doğuda, kırsal kesimde çok kısır bir üretim yapan vatandaşlarımızın
da, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine ve özellikle Bağ-Kura olan
prim borçlarının faizlerinin silinmesini ve üç yıl boyunca taksitlendirilmesini
öneriyorum.
Dün, Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Ali Şahin Bey, Genel Kurulda, muhtarların maaşları üzerinde bir
iyileştirme yapılacağını söyledi, bundan çok büyük mutluluk duydum, saygı
duydum; çünkü, muhtarlarımız, halkımızla direkt olarak, bire bir temas eden,
kamu görevini yürüten şahıslardır. Her ne kadar seçimle geliyorlarsa da bir
kamu görevini icra ediyorlar ve muhtarlarımızın gidip başka bir işkolunda, bir
hamallık, bir işçilik yapma olanakları da yok. Dolayısıyla, muhtarlarımızın
bugün evlerine her gün icralar gitmekte, aynı zamanda da, Bağ-Kur prim borçlarını;
yani, gelecek sosyal güvencesini garanti altına alacak Bağ-Kuru ödeyemediği
için icralar devamlı kapısına gitmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslan,
toparlar mısınız lütfen.
NACİ ASLAN (Devamla) - O
nedenle, diyoruz ki, bu, Sayın Başbakan Yardımcımızın söylediği, inşallah
gerçekleşir ve muhtarlarımız da bu çileden kurtulmuş olur.
Değerli arkadaşlarım,
dün, hepiniz şahit oldunuz; besiciler ve çiftçiler Cumhuriyet Halk Partisi Grup
toplantısında ve AK Parti Grup toplantısında avaz avaz bağırıyorlardı:
"Biz iflas ettik, biz işkolumuzda üretim yapamıyoruz, bize çare bulun,
bizim ektiklerimiz para etmiyor; bir torba yemin 20 000 000 olduğu, etin
kilosunun da 7 000 000 olduğu bir işkolunda bizim kâr elde etmemiz, rant elde
edebilmemiz söz konusu değildir." Böylece, bu, avaz avaz bağıran
kardeşlerimiz "bize bir çare bulun" diyorlardı. Bunun üzerinde durmak
gerekir. Gidişatın iyi olmadığını ve uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların
yanlış olduğunu görmek lazım. Yanlış veya bilmemezlikten direnmek herkese zarar
verir; yanlış uygulamalardan vazgeçmek ülkemiz yararına olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
dün, burada, 10 000 polis kadrosu geçirdik. Evet, elbette ki, bizim, okuyan
insanlarımızın...
AHMET IŞIK (Konya) -
Geçirmedik daha, geçmedi...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Konuştuk, yasa Mecliste şu anda.
Değerli arkadaşım, hiç
birbirimize şey yapmayalım, birbirimizin görüşüne biraz, hafifçe bir saygı
duyalım. O konuda, ben, belki dil sürçmesi olabilir, onu özür dileyerek
söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yani, benim demek istediğim şu: Polisiye tedbirlerle bir ülkenin barışını,
güvenliğini, kardeşliğini sağlamak mümkün değildir. Ne yapmamız gerekiyor;
yatırımı artırmamız gerekiyor, istihdamı sağlamamız gerekiyor, işsizliği aşağı
çekmemiz gerekiyor. Biz bunları sağladığımız takdirde, inanın, sekiz ay kışın
altında olan Diyarbakır'dan, Siirt'ten, Ağrı'dan, Kars'tan işsiz çocuklar
İstanbul'a akın etmeyecek ve isteyerek veya istemeyerek de suç işlemeyeceklerdir.
Bu, toplumsal bir yaradır. Bu toplumsal yaraya bizim parmak basmamız lazımdır.
"Vur", "kır" gibi polisiye tedbirlerle bunu yapmamız mümkün
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslan...
NACİ ASLAN (Devamla) - 1
dakikada tamamlıyorum...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Aslan...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Özür diliyorum; 1 dakikada tamamlıyorum...
BAŞKAN - Sayın Aslan,
teşekkür ediyorum...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Çok özür dilerim; 1 dakika tamamlıyorum...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Aslan!..
AHMET YENİ (Samsun) - Çok
kızdı; bir iki cümleyle tamamlasın.
NACİ ASLAN (Devamla) -
Hayır, hayır; kızmadım.
Sivil toplum
örgütlerinin, sendikaların ve çeşitli demokratik kitle hareketlerinin
hükümetten beklediklerini ifade etmek, demokratik hak ve taleplerini kamuoyuna
duyurmak için yapmış oldukları gösterilerde...
BAŞKAN - Sayın Aslan,
teşekkür eder misiniz...
NACİ ASLAN (Devamla) -
...emniyet güçlerimizin uygulamış olduğu yöntemleri uygun görmediğimi
belirtiyor ve 6 Mart günü yapılan gösterilere karşı yapılan uygulamaları
kınıyorum. Avrupa Birliği kapısında olan devletimin polisi bu kültürde ve bu
kafa yapısında olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslan...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Siz istediğiniz kadar karakolları pembe boyayla boyayın, kafalar ve zihniyetler
değişmedikçe, kültürel yoğunluğunuz pozitif olarak artmadıkça ve insana karşı
olan sevgi yüreğimizde bir selvi gibi yeşermedikçe...
BAŞKAN - Sayın Aslan,
lütfen ama...
NACİ ASLAN (Devamla) -
...yine yerlere düşen kadınlarımız coplanacak, daha nice 12 yaşındaki suçsuz
çocuklarımız "terörist" diye infaz edilecek.
BAŞKAN - Sayın Aslan!..
NACİ ASLAN (Devamla) -
Bütün böylesi olumsuzlukların bir daha olmayacağı bir Türkiye sevdasıyla,
hepinize selam ve saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi 24 üncü
madde olarak okutuyorum; 24 üncü maddenin (a), (b), (c) fıkralarını okutuyorum:
MADDE 24.- 10.6.2004
tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;
a) 5 inci maddesinin
üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma
şartı aranmaz." cümlesi eklenmiştir.
b) 10 uncu maddesinin (b)
bendi, "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık
ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya
dengi okul mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.
c) 28 inci maddesi
"Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1.1.2006 tarihinde, diğer maddeleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda, üzerinde
konuştuğum yasa tasarısının başlığının ne olduğunu siz milletvekili
arkadaşlarıma sorsam, içinizden kaçı, yasa tasarısının ismini önündeki metne
bakmadan söyleyebilir, merak ediyorum. Ben, şahsen söyleyemedim. Tasarının
ismini zorlanmadan söylemek, tasarının teknik bir konuyla ilgili olmasından
kaynaklanmıyor, bir torba yasa olmasından kaynaklanıyor. Arkadaşım Naci Aslan,
demin "aşure yasası" dedi ya, inanın aşure bile denemez; çünkü,
aşurenin içindeki malzemelerin birbirleriyle en azından uyumu vardır. Bu yasa
tasarısında elma ile domates yan yana durmaktadır. Tasarının içerisinde, devlet
personeli, Emekli Sandığı, özel güvenlik şirketleri, Sağlık Bakanlığı, resmî
taşıtların kullanılması, Toplu Konut İdaresi, Savunma Sanayii -daha, saymakla
bitmez- birçok kamu kurum ve kuruluşu ve bu konularla ilgili maddeler var.
Bu yasanın içeriği nedir,
bu yasa, nasıl bir yasa yapma yöntemidir; anlamak mümkün değil.
Hükümet, yasa tasarısının
genel gerekçesinde, bu yasa tasarısındaki hükümleri 2005 Bütçe Kanununa koymak
istediğini belirtmektedir; ancak, Anayasa Mahkemesinin, bütçeyle ilgili olmayan
maddeleri nedeniyle 2005 Bütçe Kanununu iptal edebileceği kaygısını taşıyan
hükümetimiz, farklı yasaları ilgilendiren hükümleri görüştüğümüz yasa
tasarısının içine koyduğunu da açıkça itiraf etmektedir. Madem, hükümet,
Anayasamıza ve mevzuatımıza uyma konusunda bu kadar hassas, o halde, farklı
yasaları ilgilendiren ve birbirleriyle hiç ilgisi olmayan bu hükümleri neden
ayrı ayrı yasa tasarılarıyla Meclis gündemine getirmemektedir? Örneğin, şu anda
görüştüğümüz 24 üncü madde, neden 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetleri
Yasasının çeşitli maddelerinde değişiklik yapılmasına dair yasa tasarısı olarak
Meclis gündemine gelmemektedir? Sanıyorum bunun nedeni, bu yasa tasarısında
getirilen hükümlerin ilgili komisyonlarda -ki, bizim komisyonumuz da dahil- sağlıklı
bir biçimde görüşülmesini engellemek ve hükümetin arzuları doğrultusunda yasa
değişikliklerini hızla Meclisten geçirmek.
Bakın, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, ayrışık oy yazılarında,
görüştüğümüz 24 üncü maddeye nasıl çekince koymuşlar. Aynen Komisyon
raporundaki metinden okuyorum sizlere: "Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmemiş, konusu itibariyle de bu Komisyonla ilgisi olmayan bu kanunun
temel sayılabilecek düzenlemelerinde sınırlı bir zaman aralığı içerisinde böyle
bir değişiklik yapılmasını usul olarak doğru bulmuyoruz" demişler.
Görüştüğümüz madde, 10
Haziran 2004 tarihinde Meclisimizde kabul edilen 5188 sayılı Özel Güvenlik
Yasasında birtakım değişiklikler öngörmekte. Bu yasa sekiz ay önce İçişleri
Komisyonunda görüşülmüş ve Genel Kurulda kabul edilmişti. Bu sefer, yasa
tasarısında önemli değişiklikler getiren şu anda görüştüğümüz madde, İçişleri
Komisyonundan -tabir yerindeyse- kaçırılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
esasında, görüştüğümüz tek bir yasa maddesi değil. 5188 sayılı Yasanın 6 farklı
amir hükmünde değişiklik getiren kendi başına bir yasa tasarısı. Ne yazık ki,
bu değişiklikler, Özel Güvenlik Yasasının hazırlanması ve tartışılması
sürecinde yer almayan ve çok yoğun bir gündemi olan Plan ve Bütçe Komisyonuna
sevk edilmiştir. Bu da, bir başka kurnazlık ve kural tanımazlıktır.
Peki, sekiz ay önce bu
Genel Kurulda, siz AKP'li milletvekillerinin de olumlu yöndeki oylarıyla kabul
ettiğimiz bir yasada değişiklik yapma gereğini nereden ortaya çıkardınız?
Yasa tasarısının genel
gerekçesinde, yürürlükteki kanunların uygulanmasında ortaya çıkan bazı
sorunların, tereddütlerin ve eksikliklerin giderilmesinin amaçlandığı
belirtiliyor.
Hiç kuşkusuz, yasalar
uygulanmaya konulduktan sonra bazı şartlar değişebilir ve var olan yasaları
değiştirme ihtiyacı da doğabilir. Örneğin, para politikasını istikrara
kavuşturmak için bir yasa uygulamaya konulabilir; ancak, dünyada yaşanan bir
malî kriz nedeniyle yasanın uygulanabilirliği ortadan kalkar ve değişiklik
ihtiyacı doğabilir; tıpkı, bugün yaşanan kriz gibi.
Peki, görüştüğümüz
maddede, daha doğrusu, 5188 sayılı Kanunda, böyle, öngörülmeyen bir durum mu
söz konusu? Buna olumlu yanıt vermemiz mümkün değildir.
Kanun tasarısıyla
yapılmak istenilen değişikliklerin hiçbirisi, yasa sekiz ay önce kabul
edildiğinde öngörülemeyecek sorunlar değildir. Örneğin, görüştüğümüz maddeyle,
5188 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna -ki, Kâtip
Arkadaşımız demin okudu- "muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma
şartı aranmaz" cümlesi ekleniyor. Böylece, harp okullarında eğitimin 2 ve
3 yıllık olduğu dönemlerde bu okullardan mezun olan subayların özel güvenlik
şirketlerinde yönetici olabilmeleri sağlanıyor. Peki, bu durum, yasa
hazırlandıktan sonra ortaya çıkan beklenmeyen bir durum mu? Hükümet, harp
okullarında eğitimin 2 ve 3 yıllık olduğu dönemlerin olduğunu yeni mi fark
etti? Sekiz ay önce yürürlüğe giren bir kanunda değişikliğe gidilmek istenmesi,
AKP Hükümetinin, her zaman olduğu gibi, yangından mal kaçırırcasına, yasaları
alelacele, plansız ve programsız çıkardığının bir göstergesi değil mi? Üstelik,
bu durumla biz ilk kez karşılaşmıyoruz. Bu Mecliste, yine, birkaç ay önce
görüştüğümüz, 1983'ten bu yana yürürlükte olan Dernekler Kanununun 21 yılda 36
kez değiştirildiği gibi. Anayasa Mahkemesi bu kanunun bazı maddelerini iptal
etti ve şimdi de, önümüzdeki günlerde 37 nci kez değiştireceğiz. Bir kanunun 22
yılda 37 kez değiştirilmesi, hem bu kanun çerçevesinde faaliyet gösteren kişi
ve kuruluşlarda hem yasayı uygulayan...
BAŞKAN - Sayın Ülkü, bir
saniye...
Bürokratların düşük sesle
konuşmalarını... Yoksa, salonda gereği yapılacaktır.
Talat Aydın da, lütfen,
dışarı... Çıkar mısın kardeşim!
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim, Sayın Başkan.
Bir kanunun 22 yılda 37
kez değiştirilmesi, hem bu kanun çerçevesinde faaliyet gösteren kişi ve
kuruluşlarda hem yasayı uygulayan ya da uygulamasını denetleyen kamu
görevlilerinde hem de yasa çerçevesinde hüküm veren yargı üyelerinde doğal
olarak tutarsızlığa, şaşkınlığa ve güvensizliğe yol açmaktadır. Yasalar sık sık
değiştirildiği, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Meclise tekrar görüşülmek üzere
geri gönderildiği ya da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinde, Meclis,
ülkenin en önemli sorunlarını çözmek için harcayacağı değerli zamanını, tekrar,
aynı tasarıları görüşmekle geçirmektedir. Hem emeğimiz hem zamanımız boşa
harcanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak İktidar Partisini uyardığımız
bir başka nokta ise, yasa tasarılarının hazırlanma sürecinde sivil toplum
kuruluşlarının görüşlerinin yeterince dikkate alınmamasıdır. Ancak,
görüştüğümüz 24 üncü maddede getirilen değişiklikler ve 5188 sayılı Özel
Güvenlik Yasası için durum farklıdır. Çünkü, hem yasa hem de görüştüğümüz
değişiklik maddeleri, sadece bu konuda faaliyet gösteren -altını çizerek
söylüyorum- sadece bu konuda faaliyet gösteren bir meslek örgütünün istekleri
doğrultusunda hazırlanmıştır.
İsterseniz bu konuyu
biraz açalım. Bundan yaklaşık dokuz ay önce, 2 Temmuz 1981 Tarihli ve 2495
Sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı İçişleri
Komisyonuna geldi. 1981 tarihli yasada değişiklik yaparak özel güvenlik
şirketlerinin yasal bir zemine kavuşturulmasına yönelik bu yasa tasarısının
komisyon görüşmelerine geçilmeden, özel güvenlik şirketlerini temsil eden bir
dernek, tüm komisyon üyelerinden bir talepte bulundu. 2495 sayılı Yasada değişiklik
yapılması yerine yeni bir yasanın oluşturulması istendi.
Bu yasa tasarısıyla
ilgili komisyon toplantısına gittiğimizde, gördük ki, 2495 sayılı Yasada
değişiklik getiren yasa tasarısı rafa kalkmış ve 5188 sayılı Yasa olarak
yasalaşan kanun teklifi gündeme getirilmişti. Bu ne tesadüftür ki, iki milletvekili
arkadaşımızın getirdiği kanun teklifi, özel güvenlik şirketlerini temsil eden
derneğin taslak önerisiyle tıpatıp aynı, hatta fotokopisi çekilmiş gibi.
Sonuçta, İçişleri
Bakanlığının hazırladığı, hükümetin, bakanların hepsinin onay verdiği, altına
imza attığı yasa tasarısı yerine, bu yasa teklifi Meclisimizce kabul
edilmiştir, hatta bir bakıma hükümet, kendi hazırladığı yasa tasarısını bir
kenara bırakarak, onu reddederek, o özel güvenlik şirketi tarafından getirilen
ya da dernek tarafından getirilen yasayı kabul etmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu anda görüştüğümüz 24 üncü maddede, sekiz ay önce kabul
ettiğimiz 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik getiren hükümler
bulunmaktadır.
Yine, ne tesadüftür ki,
görüştüğümüz maddede getirilen değişikliklerin tümü yine aynı derneğin
taleplerini içermektedir. Derneğin bu değişiklik talepleri, 5 Ocak 2005
tarihinde, 5188 sayılı Kanunun teklif sahibi olan milletvekili arkadaşlarımızdan
birisine verilmiştir. Şu anda görüştüğümüz maddede getirilen değişiklikler, bu
dernek tarafından bu milletvekili arkadaşımıza iletilen taleplerle, yine, ne
tesadüftür ki, tıpatıp aynıdır.
AKP'nin genel tarz ve
tavrıyla örtüşmeyecek biçimde, konuyla ilgili bir meslek örgütünün görüşlerinin
alınması, tabiî ki olumlu bir gelişmedir; ancak, devletin aslî görevlerinden ve
varlık nedenlerinden en önemlilerinden biri olan kamu güvenliği alanında yasal
düzenleme yapılırken, devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının, konuyla ilgili
diğer sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların dışlanarak tek bir kuruluşun
görüşlerinin bire bir yasalaştırılması, kabul edilemez bir durumdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik öngören,
görüştüğümüz bu 24 üncü maddenin yanıt vermekten uzak kaldığına dair önemli
sorun ve aksaklıkları da vardır. Daha geçtiğimiz günlerde süper ligde oynanan
bir maçta özel güvenlik görevlisinin bir kafa darbesiyle bir futbolcunun burnu
kırılmıştır. 5188 sayılı Yasada, futbol maçlarında güvenlik görevini yerine
getirecek şirketlerde özel bir eğitim öngörülmemiştir. Oysa, İngiltere gibi
çeşitli Avrupa ülkelerinde, statlarda görev yapacak özel güvenlik görevlileri
kulüpler tarafından altı haftalık özel bir eğitime tabi tutulmaktadırlar.
Sekiz aylık uygulama
sonucunda -ki, burada daha önce görüşüldüğünde birçok sakıncaları olduğunu
belirtmiştik- yasada öngörülmeyen başka olumsuz sonuçlar da doğmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
buyurun.
Tamamlayabilir misiniz...
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Bazı hastanelerde,
güvenliği sağlama adına, hasta ve hasta yakınları ile güvenlik görevlileri sık
sık tartışmaya girmektedirler; hatta, bazı darp etme olayları da yaşanmaktadır.
Özel güvenlik
görevlileri, yine, bazı hastanelerde, hasta kabul elemanı ya da danışma gibi
görevler üstlenmektedirler; doktor, hemşire, eczane personeli ve diğer hastane
çalışanlarının görevlerini yapıp yapmadıklarını denetlemektedirler. Yasada
öngörülmediği halde, özel güvenlik görevlileri, şu anda, bir nevi, bazı
yerlerde "ispiyoncu" olarak görev yapmaktadırlar.
5188 sayılı Yasada, özel
güvenlik personelinin, ayrıca, greve katılamayacakları hükmü vardır. Özel
güvenlik görevlilerinin yasayla grev haklarının yasaklanması ve bu yasağa
uymayanlara yaptırımlar uygulanması, ülkemiz tarafından onaylanan 87 sayılı ILO
sözleşmelerine de aykırıdır.
Anayasanın 90 ıncı
maddesine bir cümle ekleyen 22 Mayıs 2004 tarihli değişiklik, yorum
istenmeyecek kadar da açıktır ayrıca. Orada şöyle denilmektedir:"Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır." Madem şu
anda görüştüğümüz madde 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasında değişiklik yapmakta,
o halde, gelin, ILO sözleşmeleri çerçevesinde üstlendiğimiz yükümlülüğe uygun
olarak, bazı güvenlik personeline grev hakkı tanıyalım ve böylece, demin
söylediğim o ispiyonculuk ve maçlardaki bodyguardlık da belli ölçüde biter.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümlelerim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Çok
teşekkür ederim.
Aslında, 5188 sayılı
Yasanın uygulanmasında ortaya çıkan suiistimallerin, sıkıntı ve sorunlarının bu
torba yasasının dışında tartışılması ve bunun dışında konuşulması gerektiğini
düşünüyoruz. Kamu güvenliğinin sağlanması gibi devletin temel varlık nedeni
olan bu önemli konudaki düzenlemeleri, ayrı bir yasayla ele almakta yarar var.
Yasanın uygulama sonuçlarını ciddî bir biçimde değerlendirelim ve ona göre
düzenleyelim; yoksa, korkarım, çok kısa bir süre sonra, yine daha bir senesini
bile doldurmamış bir kanunda değişiklik yapmak zorunda kalabiliriz.
Bu düşüncelerle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyor ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
24 üncü maddenin (a),
(b), (c) fıkralarıyla ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Hasan Anğı |
Mehdi Eker |
|
Ankara |
Konya |
Diyarbakır |
|
Mehmet Elkatmış |
Selahattin Dağ |
Mustafa Cumur |
|
Nevşehir |
Mardin |
Trabzon |
Madde 24.- 10/6/2004
tarihli ve 5188 sayılı Kanunun;
a)
3 üncü maddesinin ikinci cümlesinde geçen "vali" ibaresi
"valilik" olarak değiştirilmiştir.
b) 5 inci maddesinin
üçüncü fıkrasının sonuna "Muvazzaf subaylarda dört yıllık okul mezunu olma
şartı aranmaz" cümlesi ile aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Özel güvenlik
şirketleri üstlendikleri koruma ve güvenlik hizmetlerinde istihdam edecekleri
özel güvenlik görevlilerinin çalışma izin belgelerinin birer suretini bir ay
içinde ilgili kişi, kurum ya da kuruluşa bildirir.
Alarm izleme merkezi
kurma ve işletme için valilikten yeterlilik belgesi alınması zorunludur."
c) 10 uncu maddesinin
(b), "Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık ilköğretim
veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya dengi okul
mezunu olmak" şeklinde değiştirilmiştir.
d) 11 inci maddesinin
beşinci fıkrası "Genel kolluk kuvvetinden ve Millî İstihbarat
Teşkilatından emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevlerde çalıştıktan
sonra kendi istekleriyle görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl
süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz" şeklinde
değiştirilmiştir.
e) 14 üncü maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, "Yeterli bina,
araç, gereç ve personel bulunması şartıyla özel güvenlik eğitimi, valiliğin
izniyle güvenlik hizmetinin sağlandığı yerde verilebilir", üçüncü fıkrasına
"belirlenmesine" ibaresinden sonra gelmek üzere, "sınavlarda
görevlendirileceklere yapılacak ödemelere" ibaresi eklenmiştir.
f) 28 inci maddesi,
"Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri 1/1/2006 tarihinde, diğer maddeleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle, takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?.. Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu? Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik teklifiyle
çerçeve maddeye a, b, e bentleri ile bir geçici madde eklenmektedir. Bu yapılan
ilavelerin gerekçeleri aşağıda açıklanmaktadır:
a) Özellikle büyük
illerde, geçici ve acil hallerde söz konusu iznin bizzat validen alınması
sıkıntı yaratmaktadır. Bu gibi hallerde valinin yetki devrinde bulunabilmesine
böylece imkân sağlanmaktadır.
b) Görevlendirilecek özel
güvenlik görevlilerinin kimliklerinin belli bir sürede ilgili kişi, kurum ve
kuruluşa da bir aylık süre içinde bildirilmesinin sağlanması amaçlanmaktır.
Özel güvenliği sağlanan
kurumlarda hizmetin devamını sağlamak amacıyla, yeterli imkânın bulunduğu
yerlerde, özel güvenlik kurumlarına bu eğitimi ilgili kurum ve kuruluş
bünyesinde verme imkânı getirilmektedir.
Özel güvenlik
görevlilerinin sertifika sınavlarında görevlendirileceklere ücret
ödenebilmesine imkân sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınız sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, aynı zamanda karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Kâtip Üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda, 24 üncü maddenin birinci bölümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 24 üncü maddenin
(g) fıkrasını okutuyorum:
g) Geçici 1 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2.-
22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik
teşkilatlarında bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte istihdam edilmekte olan
özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı aranmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
2 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan "Geçici Madde
2"nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Yılmaz Kaya |
Kemal Demirel |
Erdal Karademir |
|
İzmir |
Bursa |
İzmir |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
İzzet Çetin |
|
Antalya |
|
Kocaeli |
"Geçici Madde 2- Bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında
istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı
aranmaz."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesine bağlı (d) fıkrasının çerçeve
maddesinin "d) Geçici 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini ve aynı fıkraya geçici 3
üncü ve geçici 4 üncü maddelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Mustafa Elitaş |
Telat Karapınar |
|
İstanbul |
Kayseri |
Ankara |
|
Fahri Keskin |
|
Muharrem Karslı |
|
Eskişehir |
|
İstanbul |
"f) Geçici Madde 3-
Bu kanunun yayımı tarihinden önce alınmış alarm izleme kurma ve işletme
yeterlilik belgeleri geçerlidir.
Geçici
Madde 4- 22/7/1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması
ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik
teşkilatlarında istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise
mezunu olma şartı aranmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gerekçeyi okutun, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Daha önce izinle
kurulmakta olan alarm izleme merkezleri 5188 sayılı Kanunda yer almadığından bu
eksiklik giderilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan "Geçici Madde
2"nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal
Demirel (Bursa) ve arkadaşları
Geçici Madde 2.- Bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan özel güvenlik teşkilatlarında
istihdam edilmekte olan özel güvenlik görevlileri için lise mezunu olma şartı
aranmaz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Demirel,
konuşacak mısınız?
KEMAL DEMİREL (Bursa) -
Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Demirel.
KEMAL DEMİREL (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda konuşmakta olduğumuz geçici
madde 2'yle ilgili önergemiz üzerinde konuşuyorum.
Bu konuda, bu yasa
tasarısı hazırlanırken, gerçekten alelacele hazırlanmasının bugün
karşılaştırdığımız sorunları gündeme getirdiğini bir kez daha görüyoruz. Bu
kanun tasarısıyla, önergede de belirttiğimiz gibi, lise mezunu şartı aranmasıyla
ilgili vermiş olduğumuz önergede, bu kanun, 5188 sayılı Kanun yürürlüğe
girmeden evvel, özel güvenlik görevlisi olarak çalışan insanlarımızın bu kanun
maddesinden etkilenmemesi amacıyla bunu verdik; çünkü, bugün, ülkede işsizlikten
bahsediyoruz, işsizlikten bahsettiğimiz ülkede yeni iş sahaları açılmasının
zorunlu olduğunu vurgulamak istiyoruz; ama, ne yazık ki, bu kanun yürürlüğe
girdikten sonra, onbinlerce insanı sokağa bırakacağımızın hesabını yapmıyoruz.
Bunu niye söylüyorum; bugün, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, ilkokul
mezunu veya ortaokul mezunu olarak güvenlik görevlisi olarak çalışan
insanlarımız, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra işten çıkarılacaklardır. Kim
tarafından; devletin çıkardığı kanun tarafından. Yani, bugün, bu kanunda,
müktesep hakları gözardı edilerek gündeme getirilmiş. Müktesep hak nedir; bu
kanun yürürlüğe girmeden evvel güvenlik görevlisi olarak çalışan insanlarımız,
bu kanun yürürlüğe girmeden evvel ilkokul mezunuydu, ortaokul mezunuydu; bu
insanlar, iş sahibiydi, aş sahibiydi; bu insanların çocukları vardı, evleri
vardı. Eğer bu insanlar, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra işsiz, aşsız
kaldıkları zaman, çocuklarına ekmek götüremedikleri zaman, bunun hesabını kim
verecek; hangi kamu vicdanı bunu öngörüyor, hangi hukuk bunu öngörüyor?!
Biz, bunun, bu Meclisten,
gerçekten, düzeltilerek çıkarılmasından yanayız. Eğer gerçekten biz bu
insanlarımızı sokağa bırakacaksak, bunun vebali altında kalmanın da
sorumluluğunu, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak paylaşmak istemiyoruz. Biz
diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe
kadar, müktesep hak olarak, ilkokul mezunu veya ortaokul mezunu, özel güvenlik
görevlisi olarak çalışan o personelin çalışmaya devam etmesi... Kanun yürürlüğe
girdikten sonra, zaten, bu kanunun içerisinde ne varsa o geçerli olacak; ama,
ne yazık ki, çıkan tablo bu.
Biz, bu kanunun, tekrar,
Mecliste önergemize sahip çıkılarak, önergemiz desteklenerek, onbinlerce insanı
işinden, aşından, sokağa bırakma gibi bir lüksümüzün olmadığını vurgulamak
istiyorum. Bu konuda, hem komisyonun hem hükümetin hem de Türkiye Büyük Millet
Meclisi milletvekillerinin büyük sorumluluğu olduğuna inanıyorum; çünkü, bu
insanlarımız zaten zor şartlarda yaşam
mücadelesi veriyorlar. Aldıkları ücretler, gerçekten, zaten, insanca yaşamaları
noktasında da sıkıntılı; ama, bu insanlarımızı tekrar sokağa bırakmanın hiçbir
haklı gerekçesi olamaz; biraz evvel de söylediğim gibi, kanunen olamaz,
vicdanen olamaz, hukuken olamaz. İlkokul mezunları ve ortaokul mezunları, günü
geldiğinde, bugün, güvenlik görevlisi olarak çalışan bu insanlar, geçmişte, bu
ülkeyi asker olarak da kendilerini bu ülkenin en önemli görevine adamış
insanlardır. O yüzden, bu insanlar ilkokul mezunu oldukları için, ortaokul
mezunu oldukları için bu haktan yararlanmamaları, bence, o insanlara karşı
yapılabilecek olan en büyük haksızlıktır. Bu konuda, ben, Yüce Meclisin, bu
kanun görüşülürken bu haksızlığı önleme noktasında önemli bir görev
üstleneceğine inanıyorum, bu görevi de layıkıyla yerine getireceğine
inanıyorum; çünkü, bu konuda yaptığımız hesaplamalara göre, 100 000'e yakın
insan şu anda bu kanunun bu maddesini ilgiyle izliyor. Bu kanundan dolayı belki
de 100 000'e yakın insan işsiz kalacaktır, aşsız kalacaktır; evlerine ekmek
parası götürememenin vicdanî sorumluluğunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaşamaması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda, Yüce Meclisi bir kez daha bu
konuda göreve çağırıyorum. İlkokul mezunlarına ve ortaokul mezunlarına, şu anda
görev yapan insanlara müktesep haklarının verilmesini istiyorum.
Hepinizi içten sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Demirel.
Sayın Anadol, yalnız, bu
önerge ile ilgili, AK Parti Grubunun biraz önce verdiği ve kabul edilen
önergenin mahiyeti aynı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Aynısı... Kabul etsinler o zaman.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 24 üncü maddenin (g) fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.50
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.02
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 25 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 25.- 13.12.1983
tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Değiştirilen veya
ihdas edilen kadrolar, bu kadroların dağılımına ilişkin cetvellerin ilgili
mercilerce vize veya onaylandığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere
kullanılır ve aylık ödemeler vizeli veya onaylı kadro dağılım cetvellerine göre
yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Antalya
Milletvekili Sayın Atila Emek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Emek, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ATİLA
EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
827 sıra sayılı tasarının 25 inci maddesiyle 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişikle ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve şahsımın görüş ve değerlendirmelerini
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
tasarının gerekçesinde, bu değişikliğin 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
uyarınca ihdas edilen veya değiştirilen kadroların kullanımı hususundaki
tereddütlerin giderilmesi amacıyla yapıldığı belirtilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 827 sıra sayılı tasarıda, şu an görüştüğümüz 25 inci madde
gibi olumlu sayılacak düzenleme yanında, katılmadığımız ve yerinde olmayan çok
sayıda düzenlemeler de vardır. Her şeyden önce, belirtmek gerekir ki,
görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı tasarı, yaklaşık 35 kanunda değişiklik
öngören bir tasarıdır. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, çok
önemli bazı konular önergeyle tasarıya eklenmiştir. Hükümetten komisyona 32
madde ve 6 geçici madde olarak gelen tasarı, komisyonda 38 madde ve 10 geçici
madde olarak çıkmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna ekli karşı oy
gerekçesinde açıklandığı üzere, sadece altkomisyon görüşmeleri sırasında toplam
52 önerge verilmiş, bunlardan 37'siyle tasarıya ilaveler yapılmıştır. Komisyon
görüşmeleri sırasında, ayrıca, 29 önerge daha kabul edilmiştir. Bütün bunlar,
nasıl bir yasa tasarısıyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça göstermektedir.
Bu tasarının çeşitli
maddelerinde yapılan düzenlemelerin çoğuna katılmak mümkün değildir. Benden
önce söz almış olan değerli milletvekillerinin de dile getirdiği tasarıya
yönelik eleştirilerini haklı ve yerinde buluyorum.
Sayın milletvekilleri,
bir kere, bu tasarıyla, kamu malî yönetiminde oluşturulmaya çalışılan
saydamlık, hesap verme sorumluluğu gibi ilkeler ortadan kaldırılmaktadır.
Getirilen düzenlemelerle, eskinin kötü alışkanlıklarına dönüş yapılmaktadır.
Örneğin, tarım satış kooperatifleri adına Hazinenin üstlendiği görev
zararlarının bütçe giderleri arasında gösterilmeyerek gizlenmesi, şeffaflık
ilkesine aykırıdır. Bir başka örnek, Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunda olan alacakları hakkındaki düzenlemedir; bu alacaklar hakkında,
4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 6
ncı maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanamayacağını hükme bağlamaktadır. Anılan
üçüncü fıkra hükmüne göre, ikrazen verilen senetlerden kaynaklanan Hazine alacaklarının
silinmesi halinde bu tutarlar, o yılın bütçesine ödenek konmak kaydıyla,
bütçeye gider olarak kaydediliyordu. Görüldüğü gibi, bu hüküm de şeffaflık
ilkesiyle bağdaşmayan bir uygulamadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyla, özelleştirme konusunda da yeni adımlar atılmaktadır. Bilindiği gibi,
otoyolların yapımında yap-işlet-devret modeli uygulanabiliyordu. Şimdi
görüştüğümüz tasarı, yapılacak olan otoyolların değil, yapılmış olan
otoyolların işletme hakkının özel şirketlere devrini öngörmektedir.
BAŞKAN - Sayın Emek,
tasarının geneli üzerinde değil, 25 inci madde üzerinde söz istediniz.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Sayın Başkanım, maddeyle ilgili görüşüyoruz zaten; takdir ederseniz, Yüce
Heyetçe de günlerden beri tartışıyoruz. Bu tasarı, gerçekten, torba tasarısı
diyoruz da, tam bir aşure.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Emek.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Dolayısıyla, her konu birbirine karışmış, yasa yapma tekniğine uygun olmayan...
Ben bir hukukçu milletvekili olarak ifade ediyorum; yasayı elime aldığım zaman
anlamakta güçlük çekiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Emek.
ATİLA
EMEK (Devamla) - Dolayısıyla, bütün bunları dile getirmek millet adına bu
kürsüden görevimizdir, Sayın Başkanım. Onun için, ben görevimi yapmaya
çalışıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Görüşmekte olduğumuz
tasarının dikkatinize sunmak istediğim başka önemli düzenlemeleri de var.
Tasarı, ihtiyaç fazlası personelin nakledilmesine ilişkin esasları ve usulleri
belirleme yetkisini Devlet Personel Başkanlığının bağlı bulunduğu bakan ile
Maliye Bakanına vermektedir. Herhangi bir kurumda ihtiyaç fazlası personel
olarak tanımlanan personelin, dönersermayeli, katma bütçeli ve sosyal güvenlik
kurumları da dahil olmak üzere, başka kurumlara nakledilmesine ilişkin esas ve
usulleri belirlemeye Devlet Personel Başkanlığının bağlı olduğu bakan ile
Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.
Bilindiği gibi, devlet
memurlarının bir kurumdan diğerine nakli, 657 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinde
ve memurların kurumlarca görevlerinin yerlerinin değiştirilmesi 76 ncı maddede
düzenlenmiştir. Bakanlara yetki veren bu düzenlemenin 657 sayılı Yasadaki
hükümleri değiştirmeden yapılmasının da ilginç olduğunu belirtmeliyim.
Anayasanın 128 inci
maddesine göre, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri
ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Anayasa, memurların atanmalarının
kanunda düzenlenmesi şartını, bunların siyasî iktidarın etkisi altında
kalmadan, bağımsız bir şekilde, güven içinde görev yapmaları için getirmiştir.
Bu nedenle, bir kurumdan diğer kuruma naklen atama için bakanlara yetki veren
bu düzenleme, Anayasaya aykırı olduğu gibi, iktidarın kadrolaşma girişimlerini
de kolaylaştıran bir düzenlemedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz bu tasarının birkısım hükümleri, Bütçe
Kanunundaki bazı hükümlerin Anayasanın bütçeyle ilgili hükümlerine uygunluk
sağlanması açısından ilgili yasaya taşınmasından ibarettir. Herhangi bir kamu
sosyal güvenlik kurumundan maaş alanların, bazı istisnalar haricinde bu
maaşları kesilmeksizin kamuda herhangi bir göreve atanamaması halini düzenleyen
32 nci madde, bu konuya verilebilecek örneklerden biridir.
Herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığını alanların bazı
istisnalarla kamuda istihdamını yasaklayan düzenleme 2005 bütçe kanununun 25
inci maddesinde düzenlenmişken, aynı hükümler, bu kez tasarıya taşınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu
düzenleme, çalışma hak ve özgürlerini özünden zedeleyecek şekilde ve ölçüsüzce
sınırlandırıldığı ve halen çalışmakta olanların bir sosyal güvenlik kurumundan
almakta oldukları emeklilik veya yaşlılık aylıklarının da kesilmesini
beraberinde getirdiğinden, kazanılmış hakların korunması ilkesine de ters düşen
ve bu yüzden Anayasaya aykırı olan bir düzenlemedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının birçok kanunda değişikliği
amaçladığı, ancak "torba kanun" adı verilen bu tasarının sorunların
çözümünde yeterli olmadığı, yapılan düzenlemelerin de var olan sorunları daha
karmaşık hale getirdiği görülmektedir. Tasarı aceleye getirildiği ve kanun
yapma tekniğine de uygun olmadığı gibi, temelde birçok maddenin Anayasaya
aykırılık teşkil ettiği görüş ve düşüncesindeyiz. Yasama çalışmalarında acele
davranmanın yerinin olmadığını, bu tasarıda ve daha önce görüştüğümüz birçok
tasarıda yaşayarak gördük.
Değerli arkadaşlarım,
ülkenin içinde bulunduğu ve insanımızın günlük yaşamında çektiği sıkıntılar
belli. Bu Yüce Meclisin temel görevi, işlevi, bu sıkıntıları aşmak. Şimdi,
Sayın Bakan orada sohbet ediyor; ama, geçenlerde bir açıklamasında dedi ki:
"Türkiyemizin temel sorunu işsizlik."
Değerli arkadaşlarım, çok
iyi hatırlıyorum, 2003 malî bütçesini görüşürken, Sayın Başbakanımız bu
kürsüden "2004 yılını işsizlikle mücadele yılı ilan ediyorum" dedi.
2004 yılı bütçesini görüşürken, Sayın Başbakan işsizlikle ilgili tek kelime
etmedi; ama, 2004 yılında işsizlik en üst seviyeye çıktı.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizin hangi noktasından bakarsak bakalım, üniversiteli gençlerimiz işsiz,
perişan.
Şimdi, bu tasarıyla, daha
geçen gün, 20 nci maddeyle, bankalarda talan edilen, vurguna tabi tutulan
parayı bir kalemde bağışladık, 35 milyar dolar gibi bir parayı âdeta tahsil
edemeyeceğimizin Meclisten onayını çıkardık. Oysa, tarım kesimi perişan. Şimdi,
Akdeniz sahillerinde -Hatayında, Mersininde, Antalyasında- narenciye ağaç
başında toplanmıyor. Bu bağışladığımız paranın bir kısmını onlara destek
verseydik ülke bu sıkıntılardan kurtulacaktı.
Değerli arkadaşlarım,
yasa tasarılarını getirirken, ülkenin sorunlarına çözüm sunmalıyız. Hani bir
halk tabirimiz var; şeytan detayda gizlidir. Benim bir hukukçu olarak anlamakta
güçlük çektiğim, bu yasa maddeleriyle halkın hangi sorununu çözeceğiz. Biz,
halktan da Meclisten de, âdeta, bir şeyleri gizliyoruz çabası içindeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ve o grubun üyesi bir milletvekili
sıfatımla, yasama çalışmalarına yürütmenin gölgesinin düşmediği ve siyasî
iktidarın yön vermediği, her türlü etkiden uzak, verimli çalışmaların
yapılmasını sağlamak, hepimizin ortak görev ve sorumluluğudur. Bundan sonra, bu
durumun gerçekleştirilmesi için gerekli özenin siz değerli milletvekilleri
tarafından gösterileceğine olan inancımı belirtir; Meclisi, bir noter makamı gibi,
talimatla, her önümüze gelene el kaldırmak biçiminde değil, ülkenin sorunlarını
çözen; ama, burada her şeyi çok açık, net tartıştığımız yasama çalışmasının
yapıldığı bir yer haline getirme umudumu belirtir, Yüce Heyetinize sevgiler, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddenin ek 1 inci
maddesini okutuyorum:
MADDE 26.- 27.6.1989
tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye;
a) Aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 1.- Özel
kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, genel ve katma bütçeli kurumlar
ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, fonlar ve özel bütçeli kurumların
amaç ve görevleri ile ilgili olarak yayımlayacakları kitap, dergi, ansiklopedi,
gazete, bülten ve broşür gibi yayınlar için ödenecek telif ve işlenme ücretleri
ile basılı ve basılacak eser inceleme ücretleri ve bunlara ilişkin usul ve
esaslar Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe
konulacak yönetmelikle düzenlenir.
Yayın kurullarına kurum
dışından katılan üyelere ayda ikiden fazla olmamak üzere her toplantı başına
2000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımını
geçmeyecek miktarda toplantı ücreti ödenir.
Ansiklopedi yazı kuruluna
kurum dışından katılan üyelere her fasikül için; başkana 3600, üyelere 3000
gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımını geçmeyecek
miktarda ücret ödenir.
Bu madde kapsamına giren
eserlerin seçilmesi, yayımlanması, yayım ve ansiklopedi yazı kurullarının
kurulması, çalışma esasları, görevleri ve yetkileri ile diğer hususlar kurumlar
tarafından çıkarılacak yönetmeliklerde düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ
ATEŞ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, 48 kanunda değişiklik yapmayı öngören bir
tasarı. Gönül arzu ederdi ki... Her ayrı kanun için ayrı bir tasarı gelmesi
gerekirdi; çünkü, Anayasamız, İçtüzük ve kanun yapma tekniğimizde de durum
aynıdır, her kanun için ayrı bir tasarının gelmesidir. Ancak, bu yoğun işlerin
içine, düşünce yaşamımızı ilgilendiren, özellikle, kamuda çalışanlara, düşünce
üretimine, kültürümüze katkıda bulunma olanağı sunacak olan, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarınca Ödenecek Telif ve İşleme Ücretleri Hakkındaki Yönetmeliğin
sıkıştırılmış olması da, bizler açısından, Cumhuriyet Halk Partisi açısından
sevindirici bir olaydır.
Burada, üzerinde durmamız
gereken nokta şudur değerli milletvekilleri: Kamu kurum ve kuruluşlarında
çıkarılan yayınlar, acaba, gerçekten, Avrupa Birliği normlarında veya çağdaş
yayınlar normlarında oluyor mu; bence, ona bakmakta yarar var.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, elimde "Su Dünyası" diye bir yayın var. Bu, kamu yayını
niteliğini taşıyor sanırım. Sahibine baktığımız zaman değerli arkadaşlar, bu
derginin sahibi, Su İşleri Vakfı adına, Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu. Sayın Eroğlu, bildiğiniz gibi, Devlet Su İşlerinin de Genel Müdürüdür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı da dahil olmak üzere, bütün kamu
kuruluşlarıyla ilgili olan vakıfların, yine, siz sayın milletvekillerinin bu
Mecliste çıkardığı yasayla çalışmalarına son verildi; ama, her ne hikmetse, bu
Su Vakfı, çalışmalarını sürdürmektedir ve değerli milletvekilleri, bu Su Vakfı
da bir, aylık yayın organı çıkarmaktadır. Sayın milletvekilleri, şimdi, bu
elimdeki dergi 80 sayfa -basım tekniğini bilen arkadaşlarımız var- 5 forma.
Şimdi, bu 80 sayfa içinde tam 26 adet reklam var. Şimdi, bu reklamı verenler
kimler? Bu dergi aylık olarak çıkıyor ve ücretsiz olarak kendi mensuplarına
dağıtılıyor. Şimdi, kendi mensuplarına dağıtılan bir dergiye, örneğin, bir iç
çamaşır mağazası reklam verirse çok anlamlı olur, örneğin bir yayınevi reklam
verirse çok anlamlı olur, sayın milletvekilleri, bir eğitim kurumu buna reklam
verirse çok anlamlı olur; ama, değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleriyle iş yapan
müteahhitlerin hepsi, buna, eğer reklam veriyorsa, orada durup düşünmekte büyük
yarar var. Reklam da nedir değerli arkadaşlar; eğer, siz, gidip, ben bir
sayısına bir reklam vermek istiyorum derseniz, reklam veremiyorsunuz; oniki
sayısına birden vermek durumundasınız bu reklamı. Değerli arkadaşlar, oniki
sayı reklam ücretinin tutarı da 35 000 dolar. Yani, Türkiye Cumhuriyetinin bir
kurumunun yayın organı niteliğinde olan bir yayın, değerli arkadaşlar, kendi
reklam tarifesini dolar bazından alıyor, hiçbir yayın kuruluşunda olmadığı gibi
de "eğer, bana reklam vereceksen oniki sayı birden vereceksin" diyor.
Değerli arkadaşlar, bunun da ücreti 35 000 dolar. Eğer bugünkü kurdan doları
hesapladığınız zaman, değerli arkadaşlar, oniki sayı için 910 000 dolar bu
elimdeki 80 sayfalık dergiye reklam veriliyor. Yani, bir yıllık tutarı bunun,
değerli arkadaşlar, bugünkü kurla 1 219 400 000 000 liradır. Bir sayısı için de
76 000 dolar değerli arkadaşlar; bunun da bir aylık getirisi, TL bazında, 101
840 000 000 liradır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye açık bir rejimle yönetilen demokratik bir toplum.
Yönetimlerdeki yozlaşmalar, kokuşmalar, yönetimdeki kirlenmeler, toplumdaki
kirlenmeler böyle başlar ve toplumun bütününe yayılır. O nedenle, değerli
arkadaşlar, telif hakları yasasını çıkaracağız, düzenleyeceğiz, Bakanlar
Kurulumuz yönetmeliğini yeniden belirleyecek; ama, sanırım, Bakanlar Kurulumuza
da, Türkiye Büyük Millet Meclisine de düşen en temel görev, öncelikle, bu kamu
yayınlarının hangi nitelikte ve hangi amaca yönelik olarak çıktığını
sağlamaktır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir, sanırım, yürütmenin
de birinci görevidir.
Değerli arkadaşlar,
elimde, bir başka, kamunun bir yayın organı daha var. Bu yayın da, değerli
arkadaşlar "Dünden Bugüne Başbakanlık." 1920'den 2004 yılına kadar,
onurla, şerefle bu ülkeye hizmet eden başbakanlarımız konu edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız hakkında, Sayın Tayyip Erdoğan'ın
biyografisi verilirken, değerli arkadaşlar, kullanılan bazı deyimler şunlar:
"Siyaset hayatının ilk adımlarında bile kadınların siyasete katılımı
konusunda her zaman özendirici oldu." Bölüm bölüm alıyorum, sürekli şey
yapmıyorum. "Belediye Başkanlığı sürecinde 2 milyar dolar borç öderken, 4
milyar dolar yatırım yaptı ve hayatı boyunca her zaman Türkiye'yi karış karış
gezmeye büyük bir önem verdi. Yasaklı olduğu dönemde tüm dünya liderleri
tarafından devlet başkanı gibi karşılandı, Başbakan olmadan dünya lideri olma
konumuna ulaştı. Avrupa Birliği sürecine yönelik dört uyum paketi çıkarıldı.
Reform çalışmaları sonucunda, Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik yolunda büyük
bir aşama kaydetti. Hükümetin ilk yıl icraatları sonucu ekonomide büyük
gelişmeler yaşandı; enflasyon yüzde 40'tan yüzde 14'e, devletin borçlanma faizi
yüzde 68'den yüzde 24'e düştü" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, ister
görevde isterse görevden ayrılmış olsun, bütün devlet büyüklerimizden, bütün
başbakanlarımızdan övgüyle bahsedilmesinden onur duyan bir arkadaşınızım,
bundan da hiçbir rahatsızlık duymam; ancak, değerli arkadaşlar, şimdi, eğer
siyaset hayatında kadınları özendirici diye bir biyografi yazılıyorsa, bugün
girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde, yüzde 90'ında dahi
kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmazken, kadınlarımıza seçme ve seçilme
hakkını tanıyan Büyük Önderimizden, bu kitapta, bu özelliğiyle bahsetmemek
doğru mudur, doğru bir tavır mıdır?
Değerli arkadaşlar, yine
"2 milyar borç ödendi, 4 milyar dolar da yatırım yapıldı" denirse,
değerli arkadaşlar, Türkiye'yi sıfırdan kuran, Türkiye'de taş üzerinde taş
yokken, bir topluiğne üretecek tesisimiz yokken, Türkiye'de okuma yazma oranı,
cumhuriyet kurulduğu zaman, erkeklerimizde yüzde 4, kadınlarımızda binde 10
iken, Türkiye'yi bugünlere taşıyan liderlerimize de bir vefa duygusunun dile
getirilmemesinin anlaşılır bir tarafı yoktur.
Değerli arkadaşlar
"başbakan olmadan dünya lideri oldu" deniliyor. Bir rahatsızlık
duymuyoruz; ancak, değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler kurulurken, daha
doğrusu, Birleşmiş Milletlere Türkiye özel davetle üye kaydedilirken ve
Türkiye'nin referansıyla birçok, şu anda dünya ülkesi kabul edilirken, bu
liderlerimizden bahsetmemek doğru değildir.
Ayrıca, şu anda
yargılanmakta olduğumuz Avrupa Konseyi kurulurken 1949 yılında "Türkiye
Cumhuriyetinin olmadığı bir uluslararası oluşum, saygın bir oluşum olamaz"
diye Türkiye Cumhuriyetini özel davetle oraya kurucu yapma noktasına getiren
liderlerden bahsetmemek, bu liderlerden bahsetmemek de doğru bir durum
değildir.
Sağ olsunlar, eğer Sayın
Başbakanın hükümeti döneminde çıkarılan dört paket de olmasa, bundan söz
edilmese, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği gibi bir
hedefi bu kitapta yer almayacak; yine, bu kitapta, başka başbakanların, başka
devlet adamlarının da Avrupa Birliğine girmemiz için başlattıkları süreci,
yaptıkları olumlu katkıyı anlama olanağımız olmayacak.
Değerli arkadaşlar,
enflasyonu yüzde 40'tan yüzde 14'e indirmek elbette ki büyük başarıdır, bundan
bahsedelim; ama, 1923 yılından 1938 yılına kadar olan onbeş yıllık sürede
enflasyonu yüzde 4 olarak tutturan bir başbakandan, bir hükümetten bahsetmemenin,
bunun hakkını vermemenin haksızlığını da, doğrusu, içimize sindirme olanağımız
yoktur.
Değerli arkadaşlar
"borçlanma faizi yüzde 68'den yüzde 24'e düştü" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, bu
güzel bir durum da, yalnız, bakın, dünyada, tarihin kaydettiği, karşılıksız
para basmadan, borçlanmadan verilen iki savaş vardır; biri Napolyon
Savaşlarıdır, biri de Mustafa Kemal önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşıdır.
Değerli arkadaşlar,
Ulusal Kurtuluş Savaşımız, tek kuruş karşılıksız para basılmadan verilen bir
savaştır.
Şimdi, Türkiye'yi karış
karış dolaşmak elbette ki güzel de, değerli arkadaşlar, bu ülkenin her karışını
düşman işgalinden kurtaran hükümetlerin liderlerinin bu özelliğinden
bahsedilmemesini anlama olanağımız yoktur.
Değerli arkadaşlar, o
nedenle, biz, bu kanunları çıkarırken çok cömert davranıyoruz; ama, uygulamada,
hayata geçirmede, maalesef, o kadar ketum davranıyoruz. Değerli arkadaşlar, o
nedenle, bu durumu, kamu adına görev yapan şahıs ve kuruluşların dikkate
alarak, Türkiye'nin kaynaklarıyla, kamu kaynaklarıyla yapılan yayınların, bir
ayırımcılığa, bir hak yeme vasıtası olarak değil, tam tersine, bütün hakların
teslim edildiği, bütün boyutlarıyla da, değerli arkadaşlar, Batı standartlarına
uyan yayınların yapılmasına da çok büyük özen göstermemiz gerektiğine
inanıyorum.
Beni dinlediğiniz için
Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Madde üzerinde başka söz
talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime saat 19.30'a
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.33
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale) , Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
26 ncı maddenin (a)
fıkrasında yer alan ek 1 inci maddenin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, ek 1 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.35
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.48
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
26 ncı maddenin (a)
fıkrasında yer alan ek 1 inci maddenin oylanmasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, ek 1 inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
26 ncı maddenin (b)
fıkrasında yer alan geçici madde 8'i okutuyorum:
b) Aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 8.- Ek
1 inci maddenin birinci fıkrasına göre çıkarılacak yönetmelik yürürlüğe
girinceye kadar, 1.12.1995 tarihli ve 95/7621 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ekinde yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Ödenecek Telif ve İşlenme
Ücretleri Hakkında Yönetmeliğin uygulanmasına devam olunur.
Ek 1 inci maddenin
dördüncü fıkrası gereğince çıkarılacak yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar,
mevcut yönetmeliklerin uygulanmasına devam olunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş; buyurun.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ
ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
daha önce de belirttiğim gibi, bu 48 kanunda değişiklik yapan tasarıda telif
ücretlerinin de görüşülmüş olmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, şahsım
olarak da memnuniyetle karşıladığımızı belirtmiştim; ancak, sadece kanunları
çıkarmanın yetmediğini, esas uygulamanın da önemli olması üzerinde tekrar
durmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
son dönemlerde, nedense, Türkiye'de, demokrasi açısından, özgürlükler açısından
çok olumlu sayılabilecek gelişmeleri kaydediyoruz diyemiyoruz. Bunun nedeni de,
değerli arkadaşlar, toplumda, belli belirsiz, yetkili yetkisiz sansür
uygulamalarının özgürlüklerin kısıtlanması doğrultusunda uygulandığını
görüyoruz. Sayın Başbakan basını suçladı "acaba, basın nereye, bir yere
servis mi yapıyor, Avrupa'ya servis mi yapıyor" diye; ama, doğrusu,
bakılırsa, bunu böyle değerlendirmemekte yarar var.
İlk olay, değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımız hakkında bir gazetede yayımlanan bir karikatür.
Bu karikatür nedeniyle, çizeri hakkında, gazete hakkında bir cezaî yaptırım
uygulamaya gidildi; bu, son derece mizahî bir durum. Kaldı ki, Sayın Başbakan
şiir okudu diye cezaevine konulduğu zaman, ben de dahil, kamuoyunun vicdanı
önemli ölçüde incinmişti. Bir siyaset adamı şiir okudu diye hayatı boyunca kamu
haklarından, siyasetten menedilmesinde, demokratik Türkiye, çağdaş Türkiye
açısından kabul edilebilir bir durum yoktu.
Şimdi, Sayın Erdoğan'ın
Başbakan olduğu bir dönemde, bir gazetede bu karikatür nedeniyle gazete
hakkında, çizer hakkında, karikatürist hakkında, vicdanları incitecek bir
kararın alınmış olması da, aynı vicdanları da, aynı oranda incitmiştir.
Ben inanıyorum ki,
değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti de, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
da, İngiltere'nin Başbakanından çok daha değerlidir; o konuda en ufak bir
şeyimiz yoktur; ancak, bakın, İngiltere'de de, Başbakanı, medyası "Bush'un
köpeği Blair" diye bir karikatür yayımladı. Şimdi, bu karikatür nedeniyle,
bu söylem nedeniyle "mizah yapmıştır" denilerek herhangi bir uygulama
yapılmazken, bizim ülkemizde böyle bir uygulamanın yapılması, doğrusu, üzüntü
verici bir durum yaratmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu,
daha sonra da bir günlük gazetemizde... Kabul eden çevreler açısından da
söylüyorum, kabul etmeyen çevreler hakkında da söylüyorum; Sayın Fethullah
Gülen, Türkiye'de önemli bir şahsiyettir. Eğer, bir günlük gazete, bu
şahsiyetin hayatı hakkında eğer yayım yapacak kadar önemli görüyorsa, burada
hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir, yargı adına karar verenlerin de buna
çok dikkat etmesi gerekir. Eğer, o yayımlarda, o şahıs hakkında incitici, kişilik
haklarına saldırı niteliğinde bir yayım olursa, zaten cevap hakkının
kullanılmaması söz konusu olamaz. Bu Parlamentonun çıkardığı Basın Yasasıyla,
bu Parlamentoda, gerçekten, toplumun bir kanayan yarası olan cevap kullanma
hakkını, olanağını sağlamış oldu. O nedenle, bu uygulama da Türkiye açısından
doğru olmamıştır. Günlük bir gazetenin yayımının sonuçlanmadan durdurulması,
Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından doğru bir karar olmamıştır.
Değerli arkadaşlar, bu
uygulamalar devam ediyor. Anadolu Ajansında hükümetin pek hoşuna gitmeyecek bir
haberden ötürü bir Anadolu Ajansı çalışanı cezalandırıldı.
Değerli arkadaşlar, bu
Anadolu Ajansında, maalesef, bir genel sansürün uygulanması haline geldi.
Bundan on gün önce, Anadolu Ajansından sorumlu Sayın Devlet Bakanına bir soru
yönelttim; sağ olsun, Sayın Bakan da yanıtını verdi.
Değerli arkadaşlar,
Anadolu Ajansı bu cevabı haber yapmadı. Gerekçesi; bizim haber haline getirdiğimiz
bülten ile Sayın Bakanın verdiği yanıtın birbirini tutmadığı.
Değerli arkadaşlar,
gazeteci arkadaşlarımıza kolaylık olsun diye bunu bir haber bülteni haline
getiriyoruz; arkasına da orijinalini ekliyoruz. Görevlilere sorduğumuz zaman,
görevliler "efendim, lokal bir haber; bu, genel bir haber değildir diye
yayınlamadık" diyorlar; ama, Anadolu Ajansı Genel Müdürüne sorduğumda, sağ
olsun, Sayın Genel Müdür gönderdiği yanıtta da diyor ki: "Basın bülteni
ile buna temel teşkil eden soru önergesine verilen cevabî metin arasında
çelişki bularak takdir yetkilerini kullanmışlardır." Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada bana verilen cevap ayrı. Eğer o bülten ile esas metin bir
bütünlük arz etmiyorsa, örtüşmüyorsa, yapılması gereken, o metinden, Anadolu
Ajansının haber değerlerine uygun bir haberin üretilmesidir. Bunun
uygulanmaması, toplum üzerinde, özellikle hoş bir etki yaratmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, 8
Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı. Yapılan gösterilerde polislerin o tavırları,
o davranışları kadar -maalesef, üzülerek söylüyorum- Sayın Başbakanın olay
hakkında takındığı tavır da, kadınlarımızı en az o cop darbeleri kadar, o
itilip kakılmalar kadar incitmiştir. Sayın Başbakandan beklediğimiz;
Türkiye'nin genel görüntüsüne uymayan, Türkiye'nin demokratikleşmesi yönündeki
gelişmelere engel olan bu davranış şeklini ortaya koyanlar hakkında gerekli
işlemi yapıp bir daha bunları cesaretlendirmemesi gerekiyordu; ama, maalesef
burada da suçlu yine basın oldu. Sayın Başbakan "ya, bu basın, acaba
nereye servis yapıyor" diye bir suçlamada bulundu.
Değerli arkadaşlar, her
olayı basına yüklersek, bu çıkardığımız yasaların fazla bir anlamı olmayacak.
Bakın, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan Türk Ceza Kanunu, değerli arkadaşlar,
kamuoyunda tartışılmaya başlandığı günden bugüne kadar, maalesef Türkiye'nin
demokratik yapısına çok olumsuz bir etki yapmaktadır. Önce, bildiğiniz gibi,
bir zina olayıyla sarsıldı Türkiye. Sayın Başbakan "kesinlikle geri adım
atmayız" dedi; ama, Brüksel'de geri adım attı, bunu kurtardık.
Değerli arkadaşlar, şimdi
de basın yoluyla... Türk Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden, değerli
arkadaşlar, basına karşı sanki bir husumete doğru gidiliyor. Oysa, bu
Parlamento, Basın Kanununda yaptığı değişiklikle, çıkardığı yeni Basın
Kanunuyla, gerçekten, Türkiye'ye yakışan, Avrupa Birliğine doğru yol alan bir
Türkiye'ye olumlu katkıda bulanan bir yasa çıkarmıştı; ama, Türk Ceza Kanunu,
sanki, nereden çıkardınız, nereden yaptınız bu olayı, basın olmasa sanki Türkiye
daha rahat eder diye bir anlayışla hazırlanmış, önümüze konulmuş.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, intihar olayları... Örneğin -Türk Ceza Kanunumuz 1 Nisanda
yürürlüğe girecek- eğer intihara teşvik eden biri olursa, buna verilecek ceza,
değerli arkadaşlar, eğer iki yılsa, basın bunu yazmış olursa, bunun cezası
yüzde 50 artırılmış oluyor.
Değerli arkadaşlar, yine,
eğer biri birine hakaret ederse, verilen ceza eğer ikiyse, basın, bunu yazdı
diye yüzde 50 artırılıyor. Şimdi, bu şekilde, değerli arkadaşlar, bu Türk Ceza
Kanununun maalesef sağlıklı olmayan maddeleri gündemde. Belki de cumhuriyet
döneminde iktidara destek vermiş vermemiş bütün medya kuruluşları bir araya
gelerek bu Türk Ceza Kanunundaki bu aksaklıkları görüştüler, bir araya
geldiler, raporları da var, bunun da altı ay sonra yürürlüğe girmesi konusunda
bir talepleri var. Şu anda edindiğimiz izlenim, hükümetin bu konuda bir geri
adım atmamakta direnmesi. Oysa, doğru olan, burada basınla didişmek yerine, bu
aksaklıklarla yürürlüğe girmesi yerine, altı ay sonra bunun yürürlüğe
konulmasıdır, bu süre içerisinde bu aksaklıkların ayıklanmasıdır.
Yalnız basın açısından
değil, diş hekimleri de aynı durumda. Eğer çocuğunuza diş protezi veya ayak
protezi yapmak isterseniz, eğer, bu, 2 saat hastanede alıkonursa, efendim,
çocuk üzerinde deney yapılıyor diye o doktor hakkında da işlemler yapılıyor.
Şimdi, bunlar, değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin demokratikleşmesi, Avrupa Birliği yolunda mesafe
katetmesi açısından pek olumlu, sağlıklı gelişmeler değildir. Her olayda basını
suçlamak veya bunu basına yüklemek, doğru, çıkar yol değildir. Ne kadar olumlu
kanun çıkarırsak çıkaralım, eğer uygulamalarda, eğer o yasayı uygulayacak
kafaları demokratik bir mekanizmaya kavuşturmadığımız sürece, bu yasal
düzenlemelerin de pek fazla bir anlamı olmuyor.
Bu telif haklarıyla,
değerli arkadaşlar, olumlu; ancak, umuyor ve diliyorum ki, bu telif hakları
nedeniyle, Türkiye bir tasarrufa giderken, yeniden, gereksiz, israfa yönelik
bir iş kapısının da açılmış olmasını sağlamamış oluruz.
Değerli arkadaşlar, dün
akşam kabul edilen, bu, yabancıların, Türkiye'deki televizyonların yüzde
100'ünü alması da, maalesef, elbette ki, büyük bir saygıyla karşılıyoruz;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı; ama, Türkiye'nin ulusal çıkarları
açısından doğru olmamıştır.
Şimdi, televizyon
yayıncılığı, Türkiye'de en zararla işleyen bir işletmeciliktir işletme
açısından baktığınız zaman. 1,5 milyar dolar dolayında bir kaynağı belli
olmayan paradan söz edilmektedir. Televizyon kullanıcılarının, genellikle
işletmecilerinin, bunu, bir başka çıkarları doğrultusunda kullandıkları çok
açık. Şimdi, Türkiye'ye gelecek, 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolar para
yatıracak olan bir yabancı kaynağın, bu silahı, bu etkili kamuoyu oluşturma
silahını hangi yönde kullanacağı doğrultusunda da, maalesef, çok sağlıklı
şeyler düşünmek mümkün değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum, Sayın Ateş.
26 ncı maddenin (b)
bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 27.- 19.10.1989
tarihli ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (e) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"e) Özel Çevre
Koruma Bölgesi olarak ilan edilen alanlardaki Hazinenin özel mülkiyetindeki
taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, Başkanlığın
talebi üzerine Maliye Bakanlığınca bu Kanun Hükmünde Kararname amaçlarında
kullanılmak üzere Başkanlığa tahsis edilir. Bölgelerde Devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki yerlerin kiralanması ve bu yerler için gerekli görülen
hallerde kullanma izni verilmesi, işletilmesi, işlettirilmesi ve diğer tasarruf
hakları Başkanlığa aittir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Çorum
Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
827 sıra sayılı tasarının 27 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu maddeye bakıldığında, daha önce 28 inci madde olarak yazılan, ancak,
19 uncu maddenin çekilmesiyle teselsül ettirilmesi sonucu 27 nci madde olarak
görüşülen maddenin başlığında "19.10.1989 tarihli ve 383 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir"
diye yazılı bulunmaktadır.
Şimdi, bu değişikliğin
gerekçesine bakıldığında da şu şekilde yer alıyor: Özel çevre koruma bölgesi
olarak ilan edilen alanlardaki Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kullanımı konusuna açıklık
getirilmesi amacıyla 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin
(e) bendini değiştirmek şeklinde bir gerekçeyle karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, tasarının adına çok şeyler söylendi. "Torba yasa"
denildi, "çuval yasa" denildi, "aşure" denildi, denildikçe
denildi. Bunlar bize bir noktada bu tasarının ne anlam taşıdığını, ne şekilde
getirildiğini ve çocukluğumuzdan, ilkokula giderken belirli bir matematik
kuralını, öğretmenlerimizin bize öğrettiği şekilde öyle bir kuralı hatırlattı.
Yani, o kural neydi; armutlar ve elmalar bir arada toplanmaz. Şimdi, öyle bir
tasarı yapılmış ki, armutlar ve elmaları bir yana bırakalım, patlıcan ve
biberlerin de böyle bir tasarıya, benzetim olarak katıldığını görmekteyiz.
Tasarının geliş amacı,
yine, bildiğimiz gibi, Anayasamızın 161 inci maddesine göre, bütçe kanunuyla
getirilemeyen hükümlerin ancak ve ancak bütçe kanununda yer alması gerektiği,
başka şekilde düzenlemelerle, bütçe kanununda yer alması gereken konuların
bunda yer almaması gerektiğinden dolayı bir iptal kararı vardı. Anayasa
Mahkememiz tarafından verilen bu iptal kararı sonucu, böyle bir düzenlemenin
yapılmasının zorunlu olduğu şeklinde hükümet tasarındaki gerekçe, bizlere bu
konuyu getirmiş bulunmaktadır. Tasarıya bakıldığında, bütün olumsuzlukları,
şimdiye kadar konuşmacı arkadaşlarımızın belirttiği gibi, yetersizliğinden,
hatalarından, eksikliklerinden, yanlışlıklarından, çelişkilerinden tutunuz,
bütün olumsuzluklarla karşı karşıya olduğumuzu duyduk, işittik.
Gerçekten, tasarıyla o
kadar fazla kanun ve kanun hükmünde kararname değişmiş ki, 48 civarında kanun
ve kanun hükmünde kararname değişikliğe uğruyor; bununla birlikte, 250'ye yakın
da düzenleme değişikliği yapılıyor.
Bunlara şöyle bir baktığımızda,
devlet memurlarıyla ilgili -sözleşmeli personel- Emekli Sandığı Kanunu -65
yaşla ilgili olmak üzere- büyükşehir belediye sınırlarındaki harcırahların
ödenmesine ilişkin, yine resmî taşıtların kullanılması, muhtarların yöreye göre
ödeneklerinin düzenlenmesi, gazilerimizle ilgili düzenleme, Karayolları Trafik
Kanunu, Devlet Memurları Kanunuyla ilgili diğer hükümler, Devlet Demiryolları,
Toplu Konut Kanunu, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Millî Piyango İdaresi, Devlet
Meteoroloji İşlerindeki personelle ilgili düzenlemeler, otoyolların özel
şirketlere devri, devlet içborçlanması, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, 178
sayılı Maliye Bakanlığı Teşkilatı Hakkında Kanunla ilgili düzenleme, Telgraf ve
Telefon Kanunu, yeşilkartla ilgili bir düzenleme, Tekelle ilgili bir düzenleme
vardı; 19 uncu maddenin çekildiğini hepimiz biliyoruz. 190 ve 233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameler, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, YÖK'le ilgili bir
düzenleme ve şu anda görüşülmekte olan tasarının, Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığıyla
ilgili 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili maddesi.
Değerli arkadaşlarım,
bunlara bakıldığında ve sayıldığında, gerçekten, her birinin özel ihtisas
komisyonlarında görüşülmesi gereken konular olduğunu apaçık bir şekilde
görmekteyiz. Bu konular, özel ihtisası gerektiren konular olduğuna göre,
elbette, ilgili komisyonlar tarafından tasarı halinde getirilseydi eğer ve
huzurumuzda bunlar görüşülseydi, az önce saydığımız eksiklikler, hatalar ve
çelişkiler bu kadar olmayacaktı, görüşülmeyecekti, konuşulmayacaktı, emeğimiz
boşa gitmeyecekti. Korkarız ki, bundan sonra olabilecek şeyler, değişikliğe
uğrayan her maddenin, kimisinin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilme ihtimali
var, kimisinin, veto edilmese dahi Anayasa Mahkemesinde iptal edilme ihtimali
var. Bu bize neyi getirecektir; geçen haftadan bugüne kadar -daha da kaç saat
görüşeceğimiz belli olmayan- ve o kadar milletvekili arkadaşımızın ve hükümetin
vermiş olduğu emeğin ve emeklerin boşa gitmesi ve ulaşılmak istenilen amaca da
ulaşılamamasıyla karşı karşıya bırakacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
maddeyle ilgili endişelerimizden bahsettik; çünkü, gerçekten, bu tür yerlerin
Türkiyemizde 14 bölgeyle sınırlı olduğunu biliyoruz. Yine, bu tür bölgelerin,
özel çevre korumasıyla ilgili adlandırılmak suretiyle ne şekilde kullanıldığını
da, zaman zaman, bizler ve vatandaşlarımız görüyor. Bunlara, çarpıcı bir
şekilde örnek olarak şunları gösterebiliriz: Hepimiz, Ölüdenizin özel çevre
koruma bölgesi olduğunu biliyoruz. Yine, özel çevre koruma bölgesi olarak
İztuzu dediğimiz deniz kaplumbağalarının yaşamakta olduğu yerler ve Ankaramızın
Gölbaşı'ndaki gölü ve buna benzer 14 tane bölge, bu şekilde bölge olarak
adlandırılmış.
Değerli milletvekilleri,
eşimiz, dostumuz, Türkiye'de yaşayan insanlarımızın, vatandaşlarımızın -gidip
gelmekte olduğu- özellikle de yaz mevsiminde buralara gidip, gerçekten, birkaç
gününü geçirmek amacıyla oralarda kaldığındaki sıkıntıları hepimiz görüyoruz.
Bu sıkıntıların özüne bakıldığında -korkarız ki- sahillerimizin şimdiye kadar
yağmalanmış bir şekilde olduğunu gördüğümüzde üzülüyoruz, yüreğimiz burkuluyor;
getirilen bu değişiklikle, kapsam daha da genişletilerek, yağmalanmış olan
sahillerimizin bundan sonra daha da fazla yağmalanmasına sebebiyet
verilmektedir.
Hepimiz görüyoruz ve
yaşıyoruz, bir iki günlüğüne, buralarda, günübirlik gitme imkânı olan yerler
-kalma imkânının, yerleşme imkânının oldukça kısıtlı olduğu- ve Koruma Kurulu
Başkanlığına verilmiş olan ve bu getirilen değişiklikle de, Maliye Bakanlığının
görüşü alınmak suretiyle, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bölgeler
şeklinde belirtilmek suretiyle, kiraya verilmesinden, işletilmesinden ne derece
sonuç çıkabileceğini hepimiz tahmin etmeliyiz. O nedenle, Sayın Bakandan, biz,
bu konuyu özellikle açıklamasını istiyoruz: Bu değişiklikle, kıyılarımızda,
sahillerimizde daha fazla yağmalanmaya sebebiyet verilecek midir verilmeyecek
midir? Eğer, verilmeyecek ise, bugüne kadar alınamayan tedbirlerin,
kontrollerin bundan sonra ne şekilde alınıp alınmayacağını veya alınmış olduğunu,
bize, burada, Yüce Mecliste söyleyebilecek misiniz? Sayın Bakandan bu konuda
özellikle açıklama bekliyoruz. Giderek, hatta, bu maddedeki değişikliğin, SİT
alanlarının dahi yağmalanmasına sebebiyet vereceğinden endişe duymaktayız.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bizlere düşen, bu tür konulardaki endişelerimizi, Yüce Meclisin
huzurunda, siz değerli milletvekilleriyle paylaşmaktır. Bu endişelerimizi ve
Mecliste görüşülmekte olan tüm kanun tasarılarının neler getirdiğini kamuoyuyla
paylaşmanın, Yüce Meclisin ve üyeleri olan hepimizin görevi olduğunu bir kez
daha burada vurgulamak istiyorum. O nedenle, böyle bir tasarının, gerekçenin
amacına bakıldığında, bütün kanun tasarılarının ve kanunların amaçlarına
bakıldığında, hep iyi niyetli amaçlar olduğunu biliyoruz; fakat, bir görüyoruz
ki, kanunlar uygulanırken, uygulamaya geçildiğinde, bunların tersine, ülkemizin
ve insanlarımızın zararına neler doğurduğunu yaşadıkça görüyoruz. Bundan da
üzüntü duymanın bizlere hiçbir yararı olmadığını, ülkeye yarar değil zarar
getirdiğini de üzülerek görüyoruz ve yaşıyoruz. Cehennemin yolları iyi niyet
taşlarıyla döşenmiştir diye bir tabir vardır. Biz de, hükümete, bakanlarımıza,
yetkililerimize şunu seslenmek istiyoruz: İyi niyet uğruna, amacın ve hedefin
iyi niyet olması uğrunda, sakın ha sakın, bir kez daha düşünerek, bunun
uygulamasının bizleri cehenneme götürmemesi için neler yapmamız gerekir...
Ülkemizde yaşayan insanlara, zaten perişan olan, her konuda perişanlığı
kendisine yaşam biçimi olarak kabul eden insanlarımıza, vatandaşlarımıza daha
fazla acı çektirmeyelim. Onun için, hazırlanan tasarıların, yasaların uzman
ellerde, ihtisas komisyonlarımızda münferiden alınarak, bir kez daha, Yüce
Meclisi, bu şekilde boşa emek verilen bir kurum ve kuruluş olarak kamuoyunun
gözleri önüne sermeyelim; emek veren bu arkadaşlarımızın emeğini,
milletvekillerinin alınterini boşa gidertmeyelim.
Değerli milletvekilleri,
o nedenle, bir kez daha yanlış bir tasarıyla karşı karşıya kaldığımızı
kamuoyuyla paylaşmak ve kamuoyunu aydınlatmak için bu duygu ve düşüncelerimizi
Yüce Meclise sunuyor, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler...
Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.18
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale) , Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
27 nci maddenin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 27 nci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 28.- 22.1.1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 2.- Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 3 üncü maddenin (b) ve (c)
bentleri kapsamına giren personeline; aylık tutarı, Avrupa Hava Seyrüsefer
Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı
karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 200'ünü, kısmen karşılanan kadro
ve pozisyonlarda bulunanlar için % 100'ünü, diğerleri için % 50'sini geçmemek
üzere Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre
"Havacılık Tazminatı" ödenir. Bu şekilde yapılacak ödemeler,
sözleşmeli personel için belirlenen ücret tavanı ile kapsama dahil personele
verilecek diğer hak ve ödemelerin tespitinde dikkate alınmaz.
Bu tazminat aylıklara
ilişkin esaslar çerçevesinde damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve
kesintiye tâbi tutulmaksızın ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İzmir
Milletvekili Erdal Karademir.
Buyurun Sayın Karademir.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
827 sıra sayılı tasarının 28 inci maddesiyle ilgili olarak, şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye havaalanlarının işletilmesi ile Türkiye hava
sahasındaki hava trafiğinin düzenlenmesi ve kontrolü görevi Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünce yerine getirilmektedir. Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün faaliyet alanı ve görevi, sivil
havacılık faaliyetlerinin gereği olan hava taşımacılığı, havaalanlarının
işletilmesi, meydan, yer hizmetlerinin yapılması, hava trafik kontrol
hizmetlerinin ifası, seyrüsefer sistem ve kolaylıklarının kurulması ve
işletilmesi, bu faaliyetlerle ilgili diğer tesis ve sistemlerin kurulması,
işletilmesi ve modern havacılık düzeyine çıkarılmasını sağlamaktır.
Diğer yandan, üstlenmiş
olduğu görevlerini uluslararası sivil havacılık kural ve standartlarına göre
yapmak zorunluluğunda olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, bu
doğrultuda, uluslararası hava ulaşımında can ve mal emniyetini sağlamak,
düzenli, ekonomik çalışma ve gelişmeyi temin maksadıyla yürürlüğe konulan
Uluslararası Sivil Havacılık Anlaşmasına göre kurulan Uluslararası Sivil
Havacılık Teşkilatı ve aynı zamanda, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı
(Eurocontrol)ün de üyesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğü, kendi faaliyet alanlarıyla ilgili konularda, tamamen
uluslararası standartlarda bir görev yapmakta ve yapmış olduğu bu görevlerle
ilgili olarak, bu alanda örgütlü uluslararası kuruluşlara rant sağladığı
ekonomik katkılardan da yararlanmaktadır.
Genel Müdürlük, almış
olduğu bu katkılarla, yapmış olduğu hizmetlerin niteliğini ve standardını
yükseltmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar hem hava meydanlarının kullandığı
teknolojinin gelişmesine hem de buna paralel olarak, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi bünyesinde görev yapan personelin eğitimine ve niteliğinin
artırılmasına önemli katkılar sağlamaktadır.
Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğü iki ana hizmet birimiyle kendisine verilen görevleri
yerine getirmektedir. Bunlardan bir tanesi, hava seyrüseferine yönelik
hizmetler, başka bir deyimle hava trafik hizmetleri, bir diğeri de meydan
işletmeciliğine yönelik hizmetlerdir.
Hava trafik hizmetleri
denilince, hemen hepimizin aklına kamuoyundaki ifadesiyle kuleciler gelir.
Oysa, o bildiğimiz kulecilerin genel adı hava trafik kontrolörleridir. Hava
trafik kontrolörlerinin verdiği hizmet yalnız meydanlarda bulunan meydan
kontrol kuleleriyle sınırlı değildir. Bu arkadaşlarımız, aynı zamanda,
ülkemizdeki tüm hava meydanları ve hava sahasının uçak trafiğini kontrol
etmekte olan saha kontrol merkezleri ile bir ya da birkaç meydanı içine alan sahalardaki
meydanlarda iniş-kalkış yapan uçaklara yaklaşma, kontrol hizmeti
vermektedirler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özetle, tüm Türkiye hava sahasında uçan uçakların kontrolü
hava trafik kontrolörleri tarafından yapılmaktadır. Hava trafik
kontrolörlerinin görevi, hava taşıtlarının birbirleriyle ve her türlü engelle
çarpışmasını önlemektir. Bu görevi, uluslararası standartlarda ve uluslararası
kurallar dahilinde yapmaktadırlar. Böylece, hava trafiğinin hızlı ve güvenli
bir şekilde akışı sağlanmakta, bir bakıma, Türkiye'ye yaptıkları bu
hizmetlerle, hem malî yönden çok büyük katkılar sağlamakta hem de diğer
gelişmiş ülkelerde verilen hizmetlere eşdeğer bir hizmet vermek suretiyle,
Türkiye'nin uluslararası platformdaki saygınlığını artırmaktadırlar.
Hava trafik
kontrolörleri, ülkemizde bulunan askerî-sivil havaalanlarına iniş-kalkış yapan
uçakların tamamına, ayrıca, ülkemiz hava sahasını transit kateden uçaklara hava
trafik hizmeti vermektedirler. Bu hizmetleri örneklersek, bir gün içerisinde,
ülkemiz hava sahasını, transit olarak, ortalama 450-500 uçak katetmektedir.
Ülkemizdeki meydanlara iniş-kalkış yapan uçak sayısı yıllık ortalama 400 000
dolayındadır.
Değerli milletvekilleri,
hava trafik hizmetlerinin bir başka gerekliliği ve havacılık hizmetlerinin
yürütülmesinde uluslararası sivil havacılığın bir gereği olarak, her ülke,
kendi hava sahasına özgü havacılık bilgilerini toplamak, değerlendirmek,
yayımlamak ve gelişen hava seyrüsefer teknolojisine uygun -bu hizmeti yürüterek
ve yayım yaparak- birimleri oluşturmak zorundadır. Bu hizmet, Hava Enformasyon
Müdürlüğü çalışanları tarafından yerine getirilmektedir. Hava Enformasyon
Biriminde çalışan personel, Türkiye'de başka bir kurumda emsali olmayan, sadece
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne özgü uluslararası bir görev
yapmaktadır.
Havacılık, her birimi
kendi içerisinde birbirinden ayrılmaz ve birbirini tamamlayıcı parçalardan
oluşur. Hava trafik hizmetlerinin güvenli yürütülmesinde, hava seyrüsefer
yardımcı cihazlarının kurulumu, bakımı ve görevini yüklenen hava elektroniği
çalışanlarından Meydan İşletmesinin her birimindeki çalışanlarına, Personel
Dairesi Başkanlığından Hâsılat ve Malî İşlere, Eğitimden Havaalanı Güvenliğine
kadar her biriminin katkıları da yadsınamaz.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün hava seyrüsefer hizmetleri
için yapmış olduğu gerek personele yönelik harcamaların gerekse yatırım
harcamalarının tümünün, üyesi bulunduğu Eurocontrol tarafından ülkemize geri
döndüğünü biliyoruz. Personelin ücretlerinden eğitimine, sosyal aktivitelerini
gerçekleştirebilecekleri tesislere, yapılacak yatırımlardan teknolojik donanıma
kadar yapılan her türlü harcamanın, ulusal bütçemize tek bir kuruşluk yük
getirmediği de bilinmektedir. Tam tersine, bu anlamda yapılan bütün
yatırımların sonucunda, hava sahamızda kullanılan 1 deniz mili havayolunun
birim maliyeti yükselmekte ve dolayısıyla, hava sahamızı kullanan uçak işleticilerinden
alınacak paralarla, ülkemiz, döviz de kazanmaktadır. Diğer Avrupa ülkelerinde,
yapmış oldukları bu tür yatırımlar -aynı bizdeki gibi- üyesi olduğumuz aynı
teşkilat üzerinden karşılanmaktadır. O ülkeler, bizdekinden, bu anlamda, çok
daha fazla harcama ve yatırım yaparak birim maliyetlerini yükseltmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
madde gerekçelerinde belirtildiği gibi, ülkemiz, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında,
Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatına (Eurocontrol) üye 34 ülke
içerisinde, hizmet birimi sayısı baz alındığında, 6 ncı sırada yer almaktadır.
Bununla birlikte, personel maliyetleri sıralamasında en son sıralamada yer
almaktadır. Örneğin, kesinleşen 2003 yılı maliyet rakamlarına bakıldığında,
diğer teşkilat üyesi ülkelerin toplam maliyetler içerisindeki personel
harcamalarının payı yaklaşık yüzde 44 ile yüzde 80 aralığında seyrederken, bu
oran, ülkemizde, yüzde 26 ile yüzde 30 aralığında bulunmaktadır.
Türkiye hava sahasında,
ülkemiz havaalanlarına iniş- kalkış yapan uçaklar ile transit geçiş yapan hava
araçlarının uçuşlarını gerçekleştirdikleri 118 adet uçuş yolu vardır. Yol
kontrol merkezlerince hava trafik akışının düzenlendiği ve ülke sathına yayılan
seyrüsefer cihazlarıyla desteklenen bu kontrollü uçuş yollarının uzunluğu da 45
000 kilometredir. Ayrıca, uluslararası sefer yapmak veya ülkemiz
havaalanlarında iniş-kalkış yapmaksızın transit geçiş yapmak amacıyla hava
sahamızı kullanmak durumunda olan hava araçlarının Türk hava sahasına
giriş-çıkış yaptıkları 36 adet giriş-çıkış noktası da bulunmaktadır. Diğer üye
ülke hava sahalarında, az önce bahsettiğim rakamlardaki gibi bir hava sahası
özelliği de söz konusu değildir. Buna rağmen, ülkemizde verilen hizmet birim
sayısı ile birim fiyatlar kıyaslandığında, ülkemiz hava sahasının, üyesi
bulunduğumuz Eurocontrol'e üye diğer ülkelerden çok daha ucuza kullanıldığı
görülmektedir. Ülkemiz, 2003 yılı birim fiyatı -idarî ücret dahil- 30,52 euro,
2004 yılı birim fiyatı ise 32,66 eurodur. Örneğin, Almanya'da birim fiyatı 89
euro, İngiltere'de 86 euro, Belçika'da da 90 euro civarındadır.
Getirilen bu tasarıyla,
sektörde görev yapanların ücretlerine bir artış gelecektir. Çalışanlara
verilecek olan bu ücret artışı, ülkemiz hizmet birim fiyatının da artışına
neden olacaktır. Bu artış, hava sahamızı kullanan işleticilerden elde edilecek
gelirlerle karşılanacaktır. Bu gelirler, ülkemiz hava sahasının güvenliğinin
artırılmasına, teknolojinin geliştirilmesi ve yenileşmesine, hava
seyrüseferiyle ilgili her türlü teknik altyapının geliştirilmesine, bu alanda
görev yapan personelin niteliğinin artırılmasına yönelik verilecek eğitim
faaliyetlerine, uzmanlaşmalarına ve bununla birlikte, yetişmiş, nitelikli
personelin elde tutulmasına çok büyük katkılar sağlayacaktır.
Bu çalışmalar, aynı
zamanda, ülkemizin uluslararası standartlarda hizmet vermesi ve gelişmiş
ülkelerin seviyesine yaklaşması için de önemli bir adımdır.
Değerli arkadaşlarım,
diğer Avrupa ülkelerinde, bu sektörde görev yapan bir hava trafik kontrolörü 6
000 ile 7 000 dolar, hava enformasyon çalışanları 4 000 dolar civarında ücret
almaktadırlar. Ülkemizde, bir trafik kontrolörü 1 000 dolar, hava enformasyon
çalışanı da 800 dolar civarında ücret almaktadır.
Havacılığın, detaylı
teknik ve aynı zamanda üstün nitelik gerektiren bir sektör olması sebebiyle,
sektörde çalışanların ücretlerinin yükseltilmesine katkı yapacak bu tasarıyı,
emeğe saygı duyan bir siyasal anlayışın ve ulusal çıkarlarımızın bir gereği
olarak, tasarının bu maddesini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
desteklediğimizi belirtmek istiyorum.
Çalışanlar açısından
yapılacak bu iyileştirmeler, personelin verimini, motivasyonunu artırmak
bakımından da önemli olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıda "Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğünün 3 üncü maddenin (b) ve (c ) bentleri kapsamına giren personeline;
aylık tutarı, Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri
çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamını karşılayan kadro ve pozisyonlarda
bulunanlar için en yüksek devlet memurları aylığının (ek gösterge dahil) brüt
tutarının yüzde 200'ünü, kısmen karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar
için yüzde 100'ü, diğerleri için yüzde 50'sini geçmemek üzere Yüksek Planlama
Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre havacılık tazminatı
ödenir" denilmektedir. Burada "geçmemek üzere" ibaresi, belirsiz
ve yoruma açık bir ifadedir. Şöyle ki "yüzde 200'ü geçmemek"
dediğimiz zaman, yüzde 1 de 200'ü geçmez, yüzde 60 da yüzde 200'ü geçmez, yüzde
190 da... Başka bir ifadeyle, siz, yüzde 200 artış uygulayabileceğiniz bir
gruba yüzde 49 artış uyguladığınızda, en alt birim olan yüzde 50'lik grubun
altında bir oran uygulamış olursunuz. Tasarıdan "geçmemek üzere"
ibaresinin kaldırılması halinde, tasarıda belirlenen yüzdelik rakamların aynen
uygulanması sağlanacaktır. Bu, hem tasarıdaki belirsizliği giderecek hem de
çalışanlarda oluşabilecek tereddütleri de giderecektir. Bu belirsizliği ortadan
kaldırmak bakımından, verdiğimiz önergeyi desteklemenizi istiyoruz.
Havacılık sektöründe can
ve mal emniyetinden taviz verilemeyeceğinin bilinciyle, bu sektörde
çalışanların özlük haklarına yönelik olarak, yıpranma, erken emeklilik, çalışma
saatleri, çalışma koşulları gibi durumlarında diğer Avrupa ülkelerindeki
uygulamalara paralel bir düzenleme yapılmasının, özellikle Avrupa Birliğine
giriş sürecinde önemli olduğunu ve Avrupa Birliği normlarına uygunluk
sağlanması gerekliliğini vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü görev ve sorumluluklarına
ilişkin bir konuyu sizlerle de paylaşmak istiyorum. Aslî görevi havalimanı ve
meydan işletmeciliği olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün
ana statüsünde havalimanı ve meydan inşaatlarını yapma konusunda bir düzenleme
yer almamakla birlikte, Genel Müdürlüğün görev alanı dışında kalan havalimanı
ve meydan inşaatı konularıyla uğraştığı da görülmektedir. Bir genel müdürlüğün
yasayla kendisine verilmeyen bir konuda görev ve sorumluluk üstlenmesi doğru
değildir. Ayrıca, bu tür çalışmalar Devlet Hava Meydanları İşletmesinin finans
durumunu da olumsuz etkilemekte ve Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları
İnşaatı Genel Müdürlüğüyle koordinasyonun sağlanamaması sonucunda önemli
sorunlar yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bunu -örnek olarak- 1998 yılı hesap ve işlemleriyle ilgili, KİT Komisyonunun
yapmış olduğu çalışmalarda, hazırladığı raporlarda da görmek mümkün. Bu
raporlarda, bu tür işlerin zamanında bitirilmemesi nedeniyle finansman kaybına
yol açtığı da tespit edilmiştir. Bu raporlardan bir tanesinde, Atatürk
Havalimanı paralel pist inşaatı işinde yüzde 268, yeni itfaiye binası ve
havalimanı giriş kapısı tadil işlerinde yüzde 164 ve mevcut teknik blok kule
tadili işlerinde de yüzde 81 oranlarında keşif artışları meydana geldiği tespit
edilmiştir. Bu işlemlerin uzmanlık alanı dışındaki kurumlara yaptırılmak
istenmesi sonucu devlet zarar ettirilmiştir. Bu olumsuzluklar bugün de devam
etmektedir. Bu anlamda, her kurumun kendi kuruluş yasasıyla verilen görev alanı
içerisindeki çalışmalarını sürdürmesi zorunludur.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Maddeyle ilgili 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı yasa tasarısının 28 inci maddesinin 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede değişiklik yapan ek madde 2 ile getirilen değişiklikte, ...yüzde
50'sini kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere" ifadesinin kaldırılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Hüseyin Özcan |
|
İzmir |
Antalya |
Mersin |
|
Mevlüt Coşkuner |
Kemal Demirel |
Halil Ünlütepe |
|
Isparta |
Bursa |
Afyonkarahisar |
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Karademir,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıda "Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün teşkilat yasasının 3 üncü
maddesinin (b) ve (c) bentleri kapsamına giren personeline; aylık tutarı Avrupa
Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel
maliyetlerinin tamamı karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için en
yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde
200'ünü, kısmen karşılanan kadro ve pozisyonlarda bulunanlar için yüzde
100'ünü, diğerleri için yüzde 50'sini geçmemek üzere Yüksek Planlama Kurulunca
belirlenen oran, esas ve usullere göre havacılık tazminatı ödenir"
denilmektedir. Burada "geçmemek üzere" ibaresi belirsiz ve yoruma
açık bir ifadedir.
Şöyle ki, yüzde 200'ü
geçmemek dediğimiz zaman yüzde 1 de 200'ü geçmez, yüzde 60 da geçmez, yüzde 199
da geçmez. Başka bir ifadeyle, siz yüzde 200 artış uygulayabileceğiniz bir
gruba yüzde 49 artış uyguladığınızda en alt birim olan yüzde 50'lik grubun
altında bir oran uygulamış olursunuz.
Tasarıdan "geçmemek
üzere" ifadesinin kaldırılması halinde, tasarıda belirtilen yüzdelik
rakamların aynen uygulanması sağlanacaktır. Bu, hem tasarıdaki belirsizliği
giderecek hem çalışanlarda oluşabilecek tereddütleri giderecektir.
Bunun yanı sıra yine
tasarıda "Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen oran, esas ve usullere göre
havacılık tazminatı ödenir" denilmektedir.
Burada bir yetki devri
söz konusu olduğundan, yetki verilen Kurulun baz alacağı baremlerin, doğrudan
tasarıda belirtilen oranlarda ve ilgili gruplara aynen uygulanması gerekir.
Yani, yüzde 200, yüzde 100, yüzde 50 gibi.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
28 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 29.- a) 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Kanunun;
1) 4 üncü maddesinin (B)
fıkrasının ikinci paragrafına "Bunlara ödenebilecek ücretlerin üst
sınırları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile verilecek iş sonu
tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler ve bu hususlara ilişkin esas ve usûller"
ibaresi eklenmiştir.
2) 202 nci maddesinin
ikinci fıkrasına "50 gösterge rakamının" ibaresinden sonra gelmek
üzere "(72 nci ay dahil olmak üzere 0-6 yaş grubunda yer alan çocuklar
için bir kat artırımlı)" ibaresi eklenmiştir.
3) 207 nci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "75" ibaresi "2500" olarak
değiştirilmiştir.
b) 11.10.1983 tarihli ve
2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan;
"aşağıda belirlenen" ibaresi "Maliye Bakanlığının görüşü üzerine
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen" olarak değiştirilmiştir.
c) 8.6.1994 tarihli ve
3996 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan "bu çerçevede malî
yükümlülük altına giren fonlar lehine garanti vermeye" ibaresi
"sözleşme hükümleri gereği mali yükümlülük altına giren kamu kurum ve
kuruluşları ile fonlar lehine garanti vermeye" şeklinde ve aynı maddenin
sonunda yer alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakan
yetkilidir." ibaresi "Hazine Müsteşarlığının görüşü ve bağlı olduğu
Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde
değiştirilmiştir.
d) 15.11.2000 tarihli ve
4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinden sonra gelmek üzere; "Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu
oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 206 ncı maddesi kapsamında imtiyazlı bir alacak niteliğindedir."
cümlesi eklenmiştir.
e) 6.6.2002 tarihli ve
4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan
"ithalatçıları veya imalatçıları" ibaresi "mükellefler"
şeklinde değiştirilmiştir.
f) 6.6.2003 tarihli ve
4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine "beş puan" ibaresinden önce
gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.
g) 10.12.2003 tarihli ve
5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer
alan "merkezi yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi
"Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer
alan "merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilen" ibaresi
"Bakanlar Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.
h) 10.7.2004 tarihli ve
5216 sayılı Kanunun;
1) 7 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi
"69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.
2) 23 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve benzeri
her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye başkanı ve
sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.
3) Geçici 3 üncü
maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup
edilir." ibaresi "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup
edilir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi "takas
ve mahsup", üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti
işlemleri" ibaresi "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden
sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi
eklenmiştir.
i) 7.12.2004 tarihli ve
5272 sayılı Kanunun;
1) 69 uncu maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi
"konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.
2) Geçici 7 nci
maddesinin, birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup
edilir." ibaresi "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup
edilir.", ikinci fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi "takas
ve mahsup" şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti
işlemleri" ibaresi "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrasına "Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden
sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi
eklenmiştir.
j) 28.12.2004 tarihli ve
5277 sayılı Kanunun;
1) 37 nci maddesinin (b)
fıkrasında yeralan"göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep
telefonu faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak
üzere)" ibaresi,
2) Aynı maddenin (g)
fıkrasının (1) numaralı bendinde yeralan "bütçe uygulamasına ilişkin
hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi
hariç)" ibaresi eklenmiştir.
k) 13.12.1983 tarihli ve
178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r)
bentlerinde yeralan, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri
dahil)" ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve
3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşil kart sahiplerinin" ibaresi (r)
bendinde yeralan "ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere ",
bedeli ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin
kuralları tespit etmek ve yeşil kart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi
halinde kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı
alınmasını" ibaresi eklenmiştir.
l) 13.7.1956 tarihli ve
6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik
kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine
sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo
tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri
dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge
pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar
hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.
m) 25.8.1999 tarihli ve
4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık
sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası
kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları,
hastalık ve analık sigortalarına tâbi tutulmamış olanların" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sayın Halil Akyüz.
Buyurun Sayın Akyüz.
CHP GRUBU ADINA HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, karışık 827 sayılı
tasarının öne alınan 29 uncu maddesinin (k) fıkrasıyla ilgili söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu fıkrada, nedendir bilinmez, bir madde ilave edilmiş, bir kayıt konulmuş; bu
kayıtta, yeşilkart sahiplerinin tedavi masraflarından ilaç ücretlerinin yüzde
20'si tahsil edilmek isteniyor. Bilindiği gibi, Yeşilkart Yasası 1992'nin 7 nci
ayında yürürlüğe girmiş ve hiçbir geliri olmayan, fakir vatandaşlarımızın
tedavilerinin devlet tarafından karşılanması öngörülmüştür. O zaman da, bugün
de, bu vatandaşlarımızın tedavi giderlerinin karşılanması vatandaşlara bir
lütuf değildir; o gün de değildi, bugün de değildir; çünkü, devletin görevi,
Anayasa gereği, yurttaşların sağlık hizmetlerini -beden ve ruh sağlıklarını-
sağlamaktır; yani, bu Yeşilkart Yasası Anayasamızın emrettiği şekilde
düzenlenmiştir. O günden bugüne bu yurttaşlarımızın tedavi giderleri sosyal
yardım vakıfları tarafından, devlet tarafından karşılanmıştır.
Bugün, bu yurttaşlarımıza
ne verdik ki, yani, bugüne kadar onların gelir düzeyinde nasıl bir düzeltme
yaptık ki, şimdi bu yurttaşlarımızdan ilaç paralarının yüzde 20'sini
karşılamalarını bekliyoruz?.. Bu yurttaşlarımız, bu ilaç giderlerini
karşılayabilir mi karşılayamaz mı diye herhangi bir düşünce, tartışma
komisyonda oldu mu diye sorarsanız, oldu ve birçok arkadaşımız -bu
arkadaşlarımızın içinde AKP'li arkadaşlarımız da var- bu tartışmaya katıldılar
ve bu ilaç ücretlerinin yüzde 20'sinin alınmaması için gayret gösterdiler;
nedense, Bakan bir türlü bunu kabul etmedi.
Değerli arkadaşlarım, 12
000 000 civarında, yeşilkarttan yararlanan yurttaşımız var. Türkiye'de ise
geçim düzeyinin altında yaşayan, açlık sınırının altında yaşayan 15 000 000
insan var. Tabiî, dinlemiyorsunuz; çünkü, siz bu 15 000 000 insandan biri
değilsiniz; tuzunuz kuru, umurunuzda değil.
15 000 000 insan açlık
sınırının altında yaşıyor. Bu benim verdiğim bir rakam değil; devletin,
hükümetin bakanı bu kürsüden bunu ifade etmiştir. 15 000 000 insanın açlık
sınırının altında yaşadığı bir ülkede, 12 000 000 civarında, yeşilkart sahibi
yurttaşımızdan ilaç paralarını nasıl alacağız, ilaç paralarının yüzde 20'sini
nasıl alacağız; bu hiç düşünüldü mü? Bu insanlar bu ilaç paralarını
ödeyemeyecekleri için tedavi olamayacaklardır; bu hiç düşünüldü mü? Eğer, bu
insanlar bu ücreti, bu ilaç paralarının yüzde 20'sini ödeyemezlerse ve tedavi
olamazlarsa, devlet, hükümet Anayasayla ters düşmüş olmayacak mıdır?
Bunun için ben
arkadaşlarla konuştum. Arkadaşlarımız, AKP'li arkadaşlarımız ve Grup
Başkanvekili bunu uygun buldu. Sayın Bakanla konuştuk, Sayın Bakan diyor ki:
"Biz istersek alırız, istemezsek almayız. Yasa böyle düzenlenmiştir."
Eğer, sizin isteğinize kalmışsa bu iş, vatandaş yandı demektir arkadaşlar;
çünkü, siz, bugüne kadar, ikibuçuk yıla yakındır, vatandaşın lehine bir karar
almadınız. Bu konuda da vatandaşın lehine bir uygulamaya gireceğinizden emin
değiliz. Eğer, böyle bir düşünceniz var idiyse, o zaman, bu konuyu yasaya
dökmezdiniz. Bu yasanın bu şekilde hazırlanması demek, bu paraları tahsil etmek
istiyorsunuz demektir ve eğer edebilirseniz, bunu edeceksiniz; ama, bilesiniz
ki, bu vatandaşlarımız bu ilaç paralarını ödeyemeyeceklerdir. Yani, toplumun
önemli bir kısmını, toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi mutsuz edeceksiniz.
Yani, iktidarınız döneminde, toplumun hangi kesimi mutlu oldu?! Çiftçi mi mutlu
oldu?! İşçi mi mutlu oldu?! Memur mu mutlu oldu?! Hangi kesimde bir düzenleme
yaptınız da, bu, toplumun o kesiminin lehine oldu?! Böyle bir şey yok.
Çiftçiler feryat halinde, işçiler feryat halinde. Devlet şunu yapmasın, bunu
yapmasın diye özelleştiriyoruz veya kapatıyoruz fabrikaları. Devleti, şunu
yapmasın, bunu yapmasın derken, hiçbir şey yapmaz hale getirdik. Devlet, bu
vatandaş için hiçbir şey yapmayacak mıdır?! Yani, tedaviye muhtaç vatandaşını
devlet tedavi ettirmeyecek midir?! Bu, devletin anayasal görevi değil midir?!
İşçilere gidiyorsunuz…
Ben, ilk defa, Dalaman'da, Adana'da, Maltepe'de, Tokat'ta ve İzmit SEKA'da
işçilerin slogan halinde beddua ettiğini gördüm. Bugüne kadar, hiçbir başbakana
toplu halde, böyle beddua eden bir kitleye rastlamamıştım. Resmen beddua
ediyorlar, slogan halinde beddua ediyorlar.
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Kim beddua ediyormuş? Kim o?
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
Niye ediyorlar; insanlar işsiz kalıyor. Bu dönemde, işsizliğin arttığı bir
dönemde, işi olan insanları da açıkta bıraktığınız zaman, onların çektiği
ıstırabı bilebiliyor musunuz? Bunu anlayabiliyor musunuz? Bu kadar mutsuz
ettiğiniz insanların sizin için ne düşündüklerini, siz hiç düşünüyor musunuz?
Şimdi, 10 000 000-12 000 000 civarında yeşilkartlı var; bir de onları mağdur
ediyorsunuz.
Sayın hükümet mensupları,
sayın iktidar mensupları, sizin göreviniz, halkı mutsuz etmek değildir. Sizin
göreviniz, halkı mutlu etmektir. Yeşilkart sahiplerinden bazılarının, hak
etmediği halde yeşilkart taşıdığı iddiası da var; doğrudur; ama, bu, o büyük
fakir kitlenin mağdur edilmesini gerektirmez. O, bir zabıta vakasıdır, o bir
kontrol vakasıdır, takip edersiniz, takip ettirirsiniz; hak etmediği halde
yeşilkart taşıyanların yeşilkartlarını iptal edersiniz. Diyelim ki, 12 000 000
insandan 2 000 000'u böyledir; peki, geri kalan 10 000 000'u. 10 000 000 insanı
mağdur edeceksiniz arkadaşlar. Yani, yüzde 20 alacağız derken, yüzde 80'ini biz
vereceğiz, yüzde 20'si bir şey değil diye düşünmeyin. İlaç fiyatları yüksektir.
Yapılan bir düzenlemeyle "asgarî ücretin üçte 1'inden az geliri olan"
diyorsunuz; yani, kapsamı genişletiyoruz. Diyoruz ki "hiçbir geliri
olmayan veya asgarî ücretin üçte 1'inden az geliri olan insanlar da yeşilkarta hak
kazanıyorlar." Asgarî ücretin üçte 1'inden az ücret alan, yani 115 000 000
liranın, yahut da -Yeni Türk Lirasıyla konuşalım- 115 liranın altında ücret
alan insanlar, ilaç parasının yüzde 20'sini ödeyecekler. İlaçların pahalılığını
düşünün; yani, 100 liralık ilaç alırsa ki, asgarî 100 liralık ilaç alıyor bir
doktora gittiği zaman; hatta, belki de -aramızda eczacı arkadaşlar vardır- 200
liralık, 300 liralık ilaç alacak. Bunun karşılığında, 40 lira, 60 lira ödeme
gücü var mıdır bu vatandaşların? Bu mağduriyeti düşünmeden yasa yaparsanız,
tabii, toplumda korkunç tepki olur. Sosyal devlet anlayışına çok ters düşer bu.
Bir ihtimal de şu: Genel
sağlık sigortası getirilecek. Genel sağlık sigortası getirildiği zaman,
elbette, bu düzenlemenin içine bu kesimler girecektir, öyle umut ediyoruz; ama,
eğer bu kesimler genel sağlık sigortası kapsamına alınacaksa, o zaman şunu
yapalım, genel sağlık sigortası yasası çıkıncaya kadar bunu erteleyelim. Çünkü,
behemehal, yakın zamanda genel sağlık sigortasını getireceğinizi söylüyorsunuz.
Başbakanın böyle bir talimatı var. Öyleyse, o zamana kadar bunu erteleyin. Hiç
olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin bir tasarısında bir düzenleme
yapsın, bir düzeltme yapsın. Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kadar hakkı, bu
kadar yetkiyi çok görmeyin. Erteleyelim, genel sağlık sigortasına kadar bu
ücretler alınmasın, ilaç paraları alınmasın, genel sağlık sigortasında yapılan
düzenlemede bakarız, ne oluyor, ne bitiyor diye.
Sayın milletvekilleri,
amacımız bağcıyı dövmek değildir, burada bir görev yapıyoruz ve bu görevi, şu
anda, ben, inanıyorum ki en az 10 000 000 insanı adına yapıyorum. Eğer, siz, bu
düzenlemeyi ertelerseniz, geri çekerseniz, bundan, ben yararlanmayacağım,
muhalefet de yararlanmayacak; ama, siz yararlanacaksınız, toplumun her
kesiminden beddua almaktan kurtulacaksınız. Onun için, ben, bu öneriyi
getiriyorum; geri çekelim ve bu 10 000 000 insanı bir süre daha mağdur
etmeyelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akyüz.
Hükümet adına Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu
maddeyle ilgili, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimizin dile getirdiği
konular hakkında, yanlış anlaşılmaya meydan vermemek üzere, bazı konuları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hükümetimiz, göreve
geldiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi, emekli ve 65 yaş üzerindeki
vatandaşlarımızın aldıkları aylıkları yüzde 100 artırmak oldu. Tabiî, günümüzün
şartlarına göre yetersiz olmakla beraber, bu iyileştirme, daha sonra, yıllık
artışlarla devam etti.
Bakınız, 2005'in ocak,
şubat, mart ayında yeşilkart reçeteleri için ödenen para miktarı 116 trilyon
lira, yaklaşık olarak. Geçen yılki miktar sadece 7 trilyon lira. Dolayısıyla,
Hükümetimiz, ihtiyaç sahiplerinin yeşilkart imkânlarından yararlanmasında
oldukça cömert davranmaktadır. Ancak...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Geçen yıl, yani, 2004'te ödenen 900 trilyon lira...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Hayır, hayır; yeşilkartı konuşuyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yeşilkartlılara ödenen...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Aynı dönemi konuşuyorum Sayın Vekilim, Sayın Çetin. İki
yılın aynı dönemlerini kıyas yapıyoruz.
Şimdi, bu reçetelerden
katılım bedeli alınma konusunun, diyelim ki, yeşilkartlılar açısından bir
sıkıntısı var; yani, yeşilkart, esas itibariyle, durumları müsait olmayanların
tedavi masraflarının tamamen devlet tarafından karşılanmasını öngörüyor; ancak,
burada, bazı istismarların da olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu işin bir disiplin
altına alınması lazım. Ancak, bir şeyi de, bununla beraber, uygulamada
getiriyoruz. Sosyal Yardımlaşma Fonundan, bu katılım payını, yeşilkartlı,
isterse, oradan temin edebiliyor. Amaç, bu tedavide, bugün, insanımızın en
büyük problemi tedavi olmak değildir, ilaç temin etmektir. İlaç temin etmek
tedavinin de önündedir. Yani, hepimiz biliriz, eskiden, SSK hastanelerinden
ilaç almak zorunluluğu varken, vatandaşlarımızın, sadece o sıkıntıyı yaşamamak
için başka yollara, dışarıdan muayeneye, hatta, yeşilkarta, başka sosyal
güvenlik içerisinde olmasına rağmen, bu yollara da başvurduğu biliniyor. Şimdi,
bir yandan sosyal güvenlikte sıkıntımız var diyoruz, bir yandan da, hepsini
topladığımız zaman nüfustan fazla, sosyal güvenlik şemsiyesinde vatandaşımız
olduğu görülüyor. Burada bir mükerrerlik var. Neden; bunların bir envanteri,
kaydı, takibi yapılmadı bugüne kadar; yeni yeni hepsi elden geçiyor ve hak
sahibi ile hak sahibi olmayan ortaya çıkıyor. Bir hizmeti, eğer, bedelsiz
veriyorsanız, onun, bir başka yerden bedelini karşılamak zorundasınız, bedelsiz
hiçbir hizmet yok. Gelişmiş ülkelerde sistem budur. Biz, genel sağlık
sigortasını getirdiğimizde, zaten, bütün bu meseleler hal yoluna girecektir;
bu, bir ara çözüm niteliğindedir.
Ben, bu açıklamaları
sizlerle paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı
kanun tasarısının 29 uncu maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, kanun tasarısının 29 uncu maddesi 764 kelimeden oluşmakta olup,
tam 14 farklı kanunda değişiklik yapılmasını öngörmektedir. 14 kanunda
değişiklik yapıyorsunuz, 764 kelimeyi bir kanunla anlatmaya çalışıyorsunuz!..
Bunu, kolay kolay hukukçular bile anlayamaz. O nedenle, bu 14 kanunda
değişiklik yapılması durumunda, kanunların anlaşılabilirliği, uygulanabilirliği
tartışmalı hale gelecek, belirsizliğe ve yanlış uygulamalara; dolayısıyla,
yanlış sonuçlara sebebiyet verecektir; bu konuyu özellikle vurgulamak istedim.
Daha önce de çeşitli
vesilelerle yapmış olduğumuz konuşmalarda, özellikle muhalefet
milletvekillerinin vurguladığı gibi, çok kanun çıkarmak çok verimli çalışmak
anlamına gelmez denildi; çok doğrudur. Bu, daha çok kavram kargaşası ile
karışıklığa neden olmaktadır. Genel Kuruldan geçtikten sonra, bu kanunlar, ya
Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden geriye dönmektedir. Bu nedenle,
bu tür uygulamalara fırsat verilmemesi gerektiğine inanıyorum ve öyle temenni
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz kanunun 29 uncu maddesinin (k) bendi, yeşilkart
sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç
bedellerinin yüzde 20'sine kadar katılım payı alınmasını öngörmektedir.
Yeşilkartın kimlere verildiği
kanunda açık olarak belirtilmiştir. 18.6.1992 yılında yapılan bu kanunun amacı
madde 1'de aynen şöyle denilmektedir: "Bu Kanunun amacı, hiçbir sosyal
güvenlik kurumunun güvencesi altında olmayan ve sağlık hizmetleri giderlerini
karşılayacak durumda bulunmayan Türk vatandaşlarının bu giderlerinin, Genel
Sağlık Sigortası uygulamasına geçilinceye kadar Devlet tarafından karşılanması
ve bu hususta uygulanacak usul ve esasların belirlenmesidir."
Yine, bu Kanunun 3 üncü
maddesinde "bu Kanun kapsamına giren vatandaşlara bu Kanunun öngördüğü
tedavi hizmetlerinden hiçbir ücret ve bedel ödemeksizin yararlanmaları amacıyla
birer Yeşilkart verilir" deniliyor. Verilen bu hakta da, asgarî ücretin
1/3'ünden az olan vatandaşlarımıza bu hak tanınmış oluyor ki, bu hak, bugünkü
asgarî ücretle 117 000 000 lira ediyor.
Şimdi, biz, eğer, bu
vatandaşımızdan yüzde 20 alacak olursak, büyük bir sıkıntı içine düşeceği
bellidir bu yeşilkartlının. Bu bedellerin yüzde 20'sine katılım payının
alınması, başta sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Devamlı olarak,
Başbakanın, sağlıkla ilgili konuşmacı arkadaşlarımızın, iktidar mensubu
arkadaşlarımızın ve sosyal güvenlikle ilgili konuşan arkadaşlarımızın
kullandıkları birkaç tabir var: "İnsan odaklıyız biz. Bizim hükümetimiz
insan odaklıdır", "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın",
"Sosyal adalet ilkelerini en iyi uygulayan hükümet biziz"
denilmektedir. Size sorarım arkadaşlar, sosyal devlet ilkesini uygulamak bu
mudur?.. Yani, imkânı olmayan vatandaşa verdiğinizin tekrar yüzde 20'sini geri
mi almaktır?.. Öyle sanıyorum, Maliye Bakanı da, ki, kendisine sorduğum bir
soruda verdiği cevapta aynen şöyle diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Müsaade ederseniz tamamlayacağım Sayın Başkanım.
2004 yılında cari işlem
açığının 2003 yılına göre yüzde 93,8 oranında artarak 15,6 milyar dolar olarak
gerçekleştiğini belirtiyor, Maliye Bakanımız bana verdiği cevapta. İşte,
burada, acaba Maliye Bakanı yeşilkartlılardan alacağı yüzde 20'yle mi bu açığı
kapatacaktır?.. Bu soruya cevap bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
işte, bugün, bu hükümet, bunu vatandaşlara reva görürken, ayrıca, işsizlik
arttı, vatandaş perişan halde, çalışanların alım gücünde gerileme var, sürekli
derinleşerek devam ediyor, toplumda sosyal bir patlamaya gidiş hazırlanıyor,
tarım sektöründeki daralma çaresiz hale getirdi köylüyü, çiftçiyi, hayvancılık
ve ziraatle uğraşanları; demin de söylediğim gibi, iç ve dışborç sürekli artmakta.
Dolayısıyla, Türkiye büyük bir devlet olduğuna göre, yoksul ve kimsesiz
vatandaşlarımızdan kullanmak zorunda oldukları ilaç bedellerinden yüzde 20
oranında katılım payı alınmasını talep etmek, Türkiye gibi, Avrupa Birliğine
giderken, büyük bir devlet olarak yakışmadığını belirtmek istiyorum. Bu
nedenle, 29 uncu maddenin (k) bendinin, genel sağlık sigortası çıkarılıncaya
kadar ertelenmesini ve dolayısıyla, zaten çıkarılacak genel sağlık sigortasında
sosyal devlet olan Türkiye Cumhuriyeti; ki, olduğunu iddia eden hükümetinizin
bu konuyu zaten orada çözmesi gerekiyor, ikinci bir kırtasiyeden de kurtulmuş
oluyoruz bu vesileyle, eğer temennimiz yerine getirilirse.
Ben bu yeşilkartlarla
ilgili bu konuyu bu şekilde gündeme getirdikten sonra, bu hükümet SSK'yı Sağlık
Bakanlığına devrederken, bu devrin büyük sıkıntılar yaratacağını söylemiştim ve
nitekim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından "bitiriyor, Sayın
Başkan" sesleri)
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri...
Sayın Akdemir, süreniz de
tamamlandı, ikinci süreyi de verdim.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Şimdi, bugün ülkemizde
yeşilkart da bu sistemin bir parçası olduğu için, altyapısı tamamlanmadan
yapılan bu işleme yeni bir kırtasiye fazlalığı eklemenin yükünü belirtmek
istemiştim.
Bu nedenle, Yüce Meclise
teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Gerçekten, milletvekili
arkadaşım Dursun Beyin değindiği gibi, o kadar ilginç bir maddeyle karşı
karşıyayız ki... Ben, geçen hafta içerisinde de, bu maddeyle ilgili, epey bir,
Gruba talimat vermiştim. Tam -burada arkadaşım da söyledi, sizler de lütfeder
bakarsanız- 14 tane kanunda değişiklik yapıyor ve tek madde. Artık alfabetik
harfler bitiyor ve bunların hepsi madde madde geliyor, her birisi ayrı bir
kanunda bir değişiklik yapıyor.
Şimdi, bunun, gerçekten,
kanun yapma tekniğiyle... Bu sıkıntıyı kabul etmek zorundayız Sayın Bakan.
Bir de, bir konuyu
dikkatlerinize getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bizler, grup
başkanvekilleri olarak, haftalık nöbetler tutuyoruz; ama, ben, hükümetin bir
bakanının, nöbetçi bakan gibi, burada, kendisini ilgilendirmeyen bir yasa
tasarısının görüşülmesi sırasında hükümet ve komisyon sıralarında oturmasını
hazmedemiyorum, doğru da bulmuyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç,
sorunuzu sorar mısınız.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Soruyu soruyorum Sayın Bakana; çünkü, Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanıdır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Hızlı tren... Hızlı tren...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Başarılıdır başarısızdır, o tartışılır; ama, son derece geniş kapsamlı bir
kanun tasarısında, Sayın Bakan, (k) maddesindeki yeşilkartlıların ayakta
tedavisindeki yüzde 20'lik kesinti payını muhalefet eleştirince söz alma gereği
duydu. Yani, burada, ben, Sayın Bakanın bu konuya hiç girmemesini isterdim;
çünkü, o 4 dakikalık eklektik zaman dilimi içerisinde, Sayın Bakan, sosyal
güvenlikten genel sağlık tasarısına, birçok yanlış açıklamalarda bulundu; düzeltme
gereği bile bulmuyorum. Yetkili bir bakanınız gelirse, onunla tartışırız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Başka soru olmadığı için;
Sayın Bakan, buyurun; cevap verebilirsiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Koç'un, bir kere,
bakanlarımızın her biri, her konuda, Hükümet adına sorulan soruları
cevaplandırmaya muktedir olduğunu, yetkili olduğunu kendisine hatırlatmak
isterim.
Bizim başarılı yahut
başarısız olduğumuzu da halk takdir etmektedir; kendilerinin bu konuda
düşünceleri neyse, biz, ona da saygı duyarız.
Şunu söylemek lazım; ben,
burada, kimseyi incitecek bir şey söylemedim; bir açıklama yaptım; eğer, daha
doğrusunu biliyorsa, yanlışlar neyse, onları, Sayın Koç'un, burada, kamuoyuyla
paylaşmasını beklerdim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tabiî, o zaman, söz verin, geleyim, konuşayım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Size söz verildi Sayın Koç, bunu değerlendirmenizi... O,
Başkanın takdiridir, tekrar, verir, vermez; ama, her şeyi çok bildiğinizi
zannetmeyin...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır efendim...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - ...çok bilen çok yanılır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Siz, Pamukova faciasını söyleyin; çok biliyorsunuz!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Hızlı treni çok iyi biliyorsunuz!..
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Kacır... Görüyoruz biz burada... Niye, acele ediyorsunuz?
Sayın Kacır, buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Geçmesin diye, Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanımdan öğrenmek
istiyorum efendim. Bir SSK'lı asgarî ücretli ayda 350 000 000 maaş alıyor; 5
kişilik bir aile olduğunu düşünelim, 3 çocuk, ana-baba 5; fert başına gelir 70
000 000. Biz, bu SSK'lıdan yüzde 20 ilaç payı alıyoruz, katkı payı. 500 000 000
aylık geliri olan, yine, 5 kişilik bir aile düşünelim; SSK'lı, Bağ-Kurlu,
vesaire değil. 5 kişilik ailenin -500'ü 5'e böldüğümüzde- 100 000 000 lira fert
başına geliri var. Fert başına 100 000 000 lira geliri olan bu aileye yeşilkart
veriliyor. Bu aileden yüzde 20 katkı payı alınması hususu ile 70 000 000 lira
fert başına geliri olan SSK'lı aileden katılım payı alınması hususunun değerlendirilmesini
arz ediyorum efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - "Almayalım" de; açık konuş.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır, almayalım demiyorum; yani, bir SSK'lıdan, fert başına 70 000 000 lira
geliri olan SSK'lıdan katkı payı alırken, fert başına 100 000 000 lira geliri
olan yeşilkartlıdan neden alınmasın denildiğini anlayamıyorum; bunun izahını
istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kacır.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; tabiî, ben bir şey söyledim, hiçbir hizmet bedelsiz değildir.
Birisi, bir hizmetin bedelini ödemiyorsa, onu, muhakkak başkaları ödüyordur.
Modern devletlerde, bu işin evrensel fonu vardır. Bizde de bunun şeyi genel
sağlık sigortasıdır; ama, onlarca yıl geçmiştir, genel sağlık sigortasını, ne
yazık ki çıkaramamışlardır. Ama, biz, bunu, yakında, Yüce Meclisin önüne
getireceğiz. Bu, geçiş dönemi için bir tedbirdir, bu konudaki istismarı
önlemektir.
Rakamları veriyorum:
Geçen yıl, üç aylık dönemde 7 trilyon lirayken, bu yıl 100 trilyon liranın
üzerine çıkmıştır. Kaldı ki, bunu, tekrar Fak-Fuk Fondan, yani Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fondan alma imkânı da vardır bu katılımı yapanın.
Ayrıca, bu vesileyle bir
şeyi daha söyleyeyim: Biz, yaptığımız bir düzenlemeyle, bu kanunda, 65 yaş
üzerindekilerin tamamını, yani 1 100 000 vatandaşımızı yeşilkartlı yaptık.
İşte, sosyal devlet anlayışı budur, sosyal devlet anlayışını gözeten hükümet de
budur.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yüzde 20 ilaç parası alıyorsunuz, sosyal devlet bu mu?!
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 7 adet
önerge vardır; önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım; sonra,
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin (k) bendinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Mehmet Işık |
Halil Akyüz |
|
Trabzon |
Giresun |
İstanbul |
|
Mustafa Özyurt |
Kâzım Türkmen |
Osman Kaptan |
|
Bursa |
Ordu |
Antalya |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/946
esas numaralı kanun tasarısının 30 uncu maddesine aşağıdaki düzenlemenin ( c )
fıkrası olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Ersin |
Abdulaziz Yazar |
Feridun Ayvazoğlu |
|
İzmir |
Hatay |
Çorum |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Halil Akyüz |
|
Antalya |
|
İstanbul |
c)
13.10.1983 tarihli ve 2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık
Başmüşaviri" olarak değiştirilmiş ve anılan fıkraya "Daire
Başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan
Yardımcısı, Satınalma Komisyonu Başkanı, "Müdür Yardımcısı"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Saray Müdürü", "Uzman"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Uzman Yardımcısı" ve "Stenograf
kadroları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile birinci derece ile
dördüncü dereceler arasındaki kadrolar" ibareleri eklenmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 29 uncu maddesine ( c ) fıkrasından sonra gelmek
üzere aşağıdaki (d) fıkrasının eklenmesini ve müteakip fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
M. Akif Hamzaçebi |
Feridun Ayvazoğlu |
|
İstanbul |
Trabzon |
Çorum |
|
İsmail Değerli |
|
Ziya Yergök |
|
Ankara |
|
Adana |
d)
10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 31 inci madde başlığı "Fazla
Çalışma Ücreti ve Ek Ödeme" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkrasının (d)
bendine "fazla çalışma ücreti ödenir" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Ayrıca, Başbakanlık Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarına en yüksek devlet
memuru aylığının (ek gösterge dahil) yüzde 200'ünü geçmemek üzere Başbakanlık
makamınca belirlenen oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemede 657 sayılı Kanunun
aylıklarına ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç
herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz." cümleleri eklenmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/946
esas numaralı kanun tasarısının 29 uncu maddesine "c" bendi olarak
eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
İsmail Değerli |
Feridun Ayvazoğlu |
|
İstanbul |
Ankara |
Çorum |
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Ziya Yergök |
|
Trabzon |
|
Adana |
"c)
13.10.1983 tarih ve 2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin 1 inci fıkrasında
yer alan "Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık
Başmüşaviri" olarak değiştirilmiş ve "Daire Başkanı" ibaresinden
sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan Yardımcısı, Satınalma Komisyonu
Başkanı,", "Müdür Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Şube Müdürü, Grup Başkanı, Mal Saymanı", "Uzman"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Saray Müdürü, Uzman Yardımcısı, Şef ve 1-4
derecedeki memurlar" ibareleri eklenmiştir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesine m fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki o, p, r, s, t ve u fıkralarının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
İrfan Gündüz |
Mustafa Ataş |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ali Osman Sali |
Ünal Kacır |
Eyüp Ayar |
|
Balıkesir |
İstanbul |
Kocaeli |
o) 8.12.2004 tarihli ve
5273 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına "teftiş kurulu
başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "bölge müdürleri"
ibaresi eklenmiş ve aynı Kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan Bakanlık
Müşaviri serbest kadro adedi 12'den 15'e çıkartılmış ve memur serbest kadro
adedi 36'dan 33'e indirilmiştir.
p) 28.12.2004 tarihli ve
5277 sayılı Kanunun;
1) 37 nci maddesinin (b)
fıkrasına "göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep telefonu
faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak
üzere)" ibaresi,
2) Aynı maddenin (i)
fıkrasının (1) numaralı bendine "bütçe uygulamasına ilişkin
hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi
hariç)" ibaresi eklenmiştir.
r) 13.12.1983 tarihli ve
178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r)
bentlerine, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil)"
ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı
Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresi, (r) bendinde ise
"ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere "bedeli ödenecek ve
ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit
etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde
kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı alınmasını"
ibaresi, eklenmiştir.
s) 13.7.1956 tarihli ve
6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik
kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine
sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo
tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri
dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge
pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar
hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.
t) 25.8.1999 tarihli ve
4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık
sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası
kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları,
hastalık ve analık sigortalarına tabi tutulmamış olanların" şeklinde
değiştirilmiştir.
u) 22.3.2004 tarihli ve
5307 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi "1/1/2005 tarihi itibariyle doğal
gaza bağlanmamış ve üretimlerini likit petrol gazı ve likit naturel gaz ile
yapan karo seramik, vitrifiye sağlık gereçleri ve porselen sofra eşyası
üreticilerinin; 1/1/2005 ilâ 31/12/2005 tarihleri arasında üretimlerinde
kullandıkları likit petrol gazı veya likit naturel gaz maliyeti ile aynı
üretimin doğal gazla yapılmış olması halinde oluşacak maliyeti arasındaki
farkın tüm üreticiler için ödenecek toplam tutarı otuzmilyon Yeni Türk Lirasını
geçmemek kaydıyla, her bir üreticinin maliyet farkının azami tamamına kadarki
kısmı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten
karşılanır ve 31.03.2006 tarihine kadar ödenir.
Bu işletmelerin 2005 yılı
içinde doğal gaza bağlanmaları halinde, maliyet farkına ilişkin hesaplama ve
ödemeler, doğal gaza bağlandıkları tarihi geçemez.
Bu madde gereğince tüm
üreticiler için hesaplanan maliyet farkları toplam tutarının otuzmilyon Yeni
Türk Lirasını geçmesi durumunda ödemeler, randıman hesapları yapılmak suretiyle
oluşan maliyete göre oransal olarak yapılır. Ödemelere ilişkin usul ve esaslar
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir."
şekilde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin j, k, l ve m fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve maddeye "n" fıkrasının eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
İrfan Gündüz |
Tayyar Altıkulaç |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ali Osman Sali |
Mustafa Tuna |
Mustafa Ataş |
|
Balıkesir |
Ankara |
İstanbul |
|
|
Muharrem Karslı |
|
|
|
İstanbul |
|
j)
6.6.2002 tarihli ve 4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "ithalatçıları veya imalatçıları" ibaresi,
"mükellefler" şeklinde değiştirilmiştir.
k) 6.6.2003 tarihli ve
4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin "beş puan" ibaresinden önce
gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.
l) 10.12.2003 tarihli ve
5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer
alan "merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi,
"Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer alan
"merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilen" ibaresi, "Bakanlar
Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.
m) 10.7.2004 tarihli ve
5216 sayılı Kanunun;
1) 6 ncı maddesinin
dördüncü fıkrası "ilçe ve ilk kademe belediyesi olarak Büyükşehir Belediye
sınırları içine katılan belediyeler, mevcut belediyelerin temsil edildiği
şekilde büyükşehir belediye meclisinde temsil edilirler." şeklinde değiştirilmiştir.
2) 7 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi
"69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.
3) 23 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve
benzeri her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye
başkanı ve sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.
4) 27 nci maddesinin
beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "% 3" oranı, "%
10" olarak değiştirilmiştir.
5) Geçici 3 üncü
maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi,
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup
edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.
Bankalar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci
fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup",
üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi,
"takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan
geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun
uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca
kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik
edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay
Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.
n) 7.12.2004 tarihli ve
5272 sayılı Kanunun;
1) 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "Gerektiğinde, öğrencilere, amatör
spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor
müsabakaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı
gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül
verilebilir." cümlesi eklenmiştir.
2) 21 inci maddesinin 2
nci fıkrasına "gündeme alınmasını" ifadesinden sonra gelmek üzere
"her ayki meclis toplantılarının ilk gününde" ifadesi ve metnin
sonuna aşağıdaki eklenmiştir.
"İmar kanunları
dışında kalan gündemdeki diğer konular ile üyelerin teklifi; toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla komisyonlara havale edilmeksizin belediye
meclisince görüşülerek karara bağlanabilir."
3) 69 uncu maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi,
"konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.
4) Geçici 6 ncı
maddesinde geçen "bir yıl" ibaresi, "iki yıl" olarak
değiştirilmiştir.
5) Geçici 7 nci
maddesinin, birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi,
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen alt ay içinde mahsup
edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.
Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci
fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup"
şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri"
ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş
ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili
kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma
komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar
için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına
"Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Şimdi, maddeye
en aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin a, b, c, d, e, f, g, h ve i
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
İrfan Gündüz |
Tayyar Altıkulaç |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Muzaffer Baştopçu |
Mustafa Tuna |
Ali Osman Sali |
|
Kocaeli |
Ankara |
Balıkesir |
|
|
Mustafa Ataş |
|
|
|
İstanbul |
|
a) 16.12.1960 tarihli ve
167 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "devletin
hüküm ve tasarrufunda bulunan yerlerdeki kaynak suları," ibaresi,
"devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdeki kaynak suları (mazbut
vakıflara ait sular hariç)", şeklinde değiştirilmiştir.
b) 14.7.1965 tarihli ve
657 sayılı Kanunun;
1)
4 üncü maddesinin (B) fıkrasının ikinci paragrafına "Bunlara ödenebilecek
ücretlerin üst sınırları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile
verilecek iş sonu tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler ve bu hususlara
ilişkin esas ve usuller" ibaresi eklenmiştir.
2) 36 ncı maddesinin
Ortak Hükümler başlıklı (A) fıkrasının (11) numaralı bendine "Milli
Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı
Müfettiş Yardımcılarının" ibaresinden önce gelmek üzere "Belediye Müfettiş
Yardımcıları" ibaresi eklenmiştir.
3) 202 nci maddesinin
ikinci fıkrasına "50 gösterge rakamının" ibaresinden sonra gelmek
üzere "(72 nci ay dahil olmak üzere 0-6 yaş grubunda yer alan çocuklar
için bir kat artırımlı)" ibaresi eklenmiştir.
4) 206 ncı maddesinin (2)
numaralı bendi, "2. 25 yaşını dolduran çocuklar (25 yaşını bitirdiği halde
evlenmemiş kız çocukları ile çalışamayacak derecede malüllükleri resmi sağlık
kurulu raporuyla tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğin verilmesine
devam olunur.)," şeklinde değiştirilmiştir.
5) 207 nci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "75" gösterge rakamı "2500"
olarak değiştirilmiştir.
c) 11.10.1983 tarihli ve
2914 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan;
"aşağıda belirlenen" ibaresi "Maliye Bakanlığının görüşü üzerine
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen" olarak değiştirilmiştir.
d) 13.10.1983 tarihli ve
2919 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"Başkanlık Özel Müşaviri" ibaresi "Başkanlık Başmüşaviri"
olarak değiştirilmiş ve anılan fıkraya "Daire Başkanı" ibaresinden
sonra gelmek üzere "Baştabip, Daire Başkan Yardımcısı, Satınalma Komisyon
Başkanı,","Müdür Yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Şube Müdürü, Grup Başkanı, Mal Saymanı, Saray Müdürü,",
"Uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uzman Yardımcısı,"
ve "Stenograf" ibaresinden sonra gelmek üzere "Stenograf
Yardımcısı" ibareleri eklenmiştir.
e) 10.10.1984 tarihli ve
3056 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin başlığı "Fazla Çalışma Ücreti ve Ek
Ödeme" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkrasının (d) bendine "fazla
çalışma ücreti ödenir" ibaresinden sonra gelmek üzere "Ayrıca, Başbakanlık
Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarına en yüksek Devlet memuru aylığının (ek
gösterge dahil) % 200'ünü geçmemek üzere Başbakanlık makamınca belirlenen
oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemede 657 sayılı Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri
uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti
yapılamaz." cümleleri eklenmiştir.
f) 2/7/1992 tarihli ve
3835 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde geçen "her türlü vergi, resim ve
harçtan muaftır." ibaresi, "Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim
Vergisi dahil her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır." şeklinde
değiştirilmiştir.
g) 8.6.1994 tarihli ve
3996 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan "bu çerçevede malî
yükümlülük altına giren fonlar lehine garanti vermeye" ibaresi,
"sözleşme hükümleri gereği malî yükümlülük altına giren kamu kurum ve kuruluşları
ile fonlar lehine garanti vermeye" şeklinde ve aynı maddenin sonunda yer
alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir." ibaresi
"Hazine Müsteşarlığının görüşü ve bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.
h) 15.11.2000 tarihli ve
4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinden sonra gelmek üzere; "Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu
oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 206 ncı maddesi kapsamında imtiyazlı bir alacak niteliğindedir."
cümlesi eklenmiştir.
i) 29.6.2001 tarihli ve
4706 sayılı Kanunun geçici 5 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna
"Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerler üzerinde tersane amaçlı olarak tesis edilen veya edilecek
irtifak hakkına veya kullanma iznine dayalı olarak yapılan yapı ve tesislerden,
taşınır nitelikli olanlar hariç olmak üzere, binalar sözleşmenin sona ermesiyle
Hazineye intikal eder." cümlesi eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Kamu personel ücret
rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve eşitlik
ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin j, k, l ve m fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve maddeye "n" fıkrasının eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
J) 6.6.2002 tarihli ve
4760 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"ithalatçıları ve imalatçıları" ibaresi, "mükellefler"
şeklinde değiştirilmiştir.
k) 6.6.2003 tarihli ve
4876 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde "beş puan" ibaresinden önce
gelmek üzere "yıllık" ibaresi eklenmiştir.
l) 10.12.2003 tarihli ve
5018 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer
alan "merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilir." ibaresi,
"Bakanlar Kurulunca belirlenir." şeklinde ve üçüncü cümlesinde yer alan
"merkezî yönetim bütçe kanunda belirtilen" ibaresi, "Bakanlar
Kurulunca belirlenen" şeklinde değiştirilmiştir.
m) 10.7.2004 tarihli ve
5216 sayılı Kanunun;
1) 6 ncı maddesinin
dördüncü fıkrası "ilçe ve ilk kademe belediyesi olarak Büyükşehir Belediye
sınırları içine katılan belediyeler, mevcut belediyelerin temsil edildiği
şekilde büyükşehir belediye meclisinde temsil edilirler." şeklinde değiştirilmiştir.
2) 7 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan "68 ve 72 nci" ibaresi
"69 ve 73 üncü" şeklinde değiştirilmiştir.
3) 23 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, "Gecikmeden kaynaklanacak faiz ve
benzeri her türlü zararın tazmininden, ilgili ilçe veya ilk kademe belediye
başkanı ve sayman şahsen sorumludur." şeklinde değiştirilmiştir.
4) 27 nci maddesinin
beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "% 3" oranı, "%
10" olarak değiştirilmiştir.
5) Geçici 3 üncü
maddesinin; birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi,
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup
edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.
Bankalar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci
fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup",
üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri" ibaresi,
"takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş ve anılan
geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili kuruluşun
uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma komisyonunca
kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar için tatbik
edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına "Sayıştay
Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.
n) 7.12.2004 tarihli ve
5272 sayılı Kanunun;
1- 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "Gerektiğinde, öğrencilere, amatör
spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor
müsabakaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı
gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül
verebilir." cümlesi eklenmiştir.
2 - 21 inci maddesinin
ikinci fıkrasına "gündeme alınmasını" ifadesinden sonra gelmek üzere
"her ayki meclis toplantılarının ilk gününde" ifadesi ve metnin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"İmar kanunları
dışında kalan gündemdeki diğer konular ile üyelerin teklifi; toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla komisyonlara havale edilmeksizin belediye
meclisince görüşülerek karara bağlanabilir."
3- 69 uncu maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde geçen "konutların" ibaresi,
"konut ve işyerlerinin" şeklinde değiştirilmiştir.
4- Geçici 6 ncı
maddesinde geçen "bir yıl" ibaresi, "iki yıl" olarak
değiştirilmiştir.
5- Geçici 7 nci
maddesinin birinci fıkrasında geçen "30.6.2004" ibaresi,
"31.12.2004", "bu Kanunun yayımını izleyen altı ay içinde mahsup
edilir." ibaresi, "30.6.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir.
Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.", ikinci
fıkrasında geçen "mahsup" ibaresi, "takas ve mahsup"
şeklinde; üçüncü fıkrasında geçen "mahsup ve kesinti işlemleri"
ibaresi, "takas, mahsup ve kesinti işlemleri" şeklinde değiştirilmiş
ve anılan geçici maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "İlgili
kuruluşun uzlaşma ve hacizlerin kaldırılmasına dair başvurusunun uzlaşma
komisyonunca kabul edilmesini müteakip 31.12.2004 tarihinden önceki borçlar
için tatbik edilen hacizler kaldırılır." fıkrası ile dördüncü fıkrasına
"Sayıştay Başkanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
konuşacak mısınız?...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu personel ücret
rejimindeki farklıların giderilerek, ücret dağılımında adalet ve eşitlik
ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 29 uncu maddesinin m fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki o, p, r, s, t ve u fıkralarının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
o) 8.12.2004 tarihli ve
5273 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına "teftiş kurulu
başkanı" ibaresinden sonra gelmek üzere, "bölge müdürleri"
ibaresi eklenmiş ve aynı Kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan Bakanlık
Müşaviri serbest kadro adedi 12'den 15'e çıkartılmış ve memur serbest kadro
adedi 36'dan 33'e indirilmiştir.
p) 28.12.2004 tarihli ve
5277 sayılı Kanunun;
1) 37 nci maddesinin (b)
fıkrasına "göre" ibaresinden sonra gelmek üzere, "cep telefonu
faturalı abonelerinden (ön ödemeli cep telefon aboneleri hariç olmak
üzere)" ibaresi,
2) Aynı maddenin (i)
fıkrasının (1) numaralı bendine "bütçe uygulamasına ilişkin
hükümleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "(78 inci maddesi
hariç)" ibaresi eklenmiştir.
r) 13.12.1983 tarihli ve
178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r)
bentlerine, "(bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil)"
ibarelerinden sonra gelmek üzere "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı
Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresi, (r) bendinde ise
"ödenmesini" ibaresinden sonra gelmek üzere "bedeli ödenecek ve
ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit
etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde
kullanılacak ilaç bedellerinin % 20'sine kadar katılım payı alınmasını"
ibaresi, eklenmiştir.
s) 13.7.1956 tarihli ve
6802 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"hizmeti sunan işletmecilerin (görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik
kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine
sahip olanlar hariç);" ibaresi "hizmeti sunan işletmecilerin (kablo
tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri
dışında, görev sözleşmesi ile ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge
pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olanlar
hariç);" şeklinde değiştirilmiştir.
t) 25.8.1999 tarihli ve
4447 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde geçen "kapsamında hastalık
sigortasına tabi olanların" ibaresi, "çerçevesinde topluluk sigortası
kapsamında olanlardan, kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları,
hastalık ve analık sigortalarına tabi tutulmamış olanların" şeklinde
değiştirilmiştir.
u) 22.3.2004 tarihli ve
5307 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi "1/1/2005 tarihi itibariyle doğal
gaza bağlanmamış ve üretimlerini likit petrol gazı ve likit naturel gaz ile
yapan karo seramik, vitrifiye sağlık gereçleri ve porselen sofra eşyası
üreticilerinin; 1/1/2005 ilâ 31/12/2005 tarihleri arasında üretimlerinde
kullandıkları likit petrol gazı veya likit naturel gaz maliyeti ile aynı
üretimin doğal gazla yapılmış olması halinde oluşacak maliyeti arasındaki
farkın tüm üreticiler için ödenecek toplam tutarı otuzmilyon Yeni Türk Lirasını
geçmemek kaydıyla, her bir üreticinin maliyet farkının azami tamamına kadarki
kısmı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten
karşılanır ve 31.03.2006 tarihine kadar ödenir.
Bu işletmelerin 2005 yılı
içinde doğal gaza bağlanmaları halinde, maliyet farkına ilişkin hesaplama ve
ödemeler, doğal gaza bağlandıkları tarihi geçemez.
Bu madde gereğince tüm
üreticiler için hesaplanan maliyet farkları toplam tutarının otuzmilyon Yeni
Türk Lirasını geçmesi durumunda ödemeler, randıman hesapları yapılmak suretiyle
oluşan maliyete göre oransal olarak yapılır. Ödemelere ilişkin usul ve esaslar
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir."
şekilde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu personel ücret
rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve eşitlik
ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen bu 3 önerge 29 uncu maddeyi yeniden düzenlediğinden; 1 önerge aynı
mahiyette, diğer 2 önerge de büyük ölçüde aynı mahiyette olması sebebiyle,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve arkadaşlarının ve Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve
arkadaşlarının aynı maddede değişiklik öngören önergelerini işlemden
kaldırıyorum.
Şimdi, maddeyi, kabul
edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.02
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.10
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik) , Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71 inci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S.
Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 30
uncu maddeyi okutmadan önce, yeni madde ihdasına dair bir önerge var.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı
veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle
katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 uncu maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin 30 uncu madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet S. Kesimoğlu |
|
Artvin |
Antalya |
Kırklareli |
|
Hakkı Ülkü |
|
Halil Ünlütepe |
|
İzmir |
|
Afyonkarahisar |
Madde
2- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152 nci maddesinin II- Tazminatlar
kısmının E-MÜLKÎ İDARE AMİRLİĞİ ÖZEL HİZMET TAZMİNATI bölümünün (e) bendinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki (f) bendi eklenmiştir.
"f) İl valileri,
kaymakamlar ve kaymakam adayları hariç olmak üzere, a, b, c, d, e bentlerinde
sayılanlara ilave olarak ayrıca yüzde 110'una"
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz hazır değil,
katılmıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- a) 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin (7) numaralı alt bendi, 206 ncı maddesinin (2) numaralı bendinde yer
alan "25 yaşını dolduruncaya" ibaresi,
b) 7.5.1987 tarihli ve
3359 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın öncelik ve ivedilikle ve
ödeme emri beklenilmeksizin" ibaresi,
c) 28.12.2004 tarihli ve
5277 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37
nci maddesinin (e) ve (i) fıkraları,
d) 8.6.1949 tarihli ve
5434 sayılı Kanunun 4 ve 5 inci maddesi, 7 nci maddesinin son fıkrası, 13 üncü
maddesinin (ç) bendi, 15 inci maddesinin (a), (b), (c) bentleri ile (i)
bendinin ikinci paragrafı, 39 uncu maddesinin (b) bendinin üçüncü paragrafı, 78
inci maddesinin üçüncü fıkrası, 81 inci maddesi, 87 nci maddesinin (h) bendi,
130 uncu maddesi, ek 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, ek 9 uncu maddesinin
ikinci fıkrası, ek 31 inci maddesinin (e) bendi, ek 48 inci maddesinin (a)
bendinin son cümlesi ile ek 5, 6, 7, 10, 12, 20, 24, 28, 35 inci, geçici 1, 2,
3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26,
27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47,
48, 49, 50, 51, 52, 53, 55, 56, 57, 58, 59, 63, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73,
74, 75, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 102, 114, 119, 122,
123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 136, 137, 138, 142, 143,
144, 145, 148, 149, 154, 155, 156, 158, 160, 167, 168, 169, 172, 175, 177, 178,
179, 181, 187, 202, 217 nci, ek geçici 3, 4, 5, 6, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16,
17, 18 ve 21 inci maddeleri,
e) 27.6.1989 tarihli ve
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "Devlet Güvenlik ve" ibaresi,
f) 19.10.1989 tarihli ve
383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (c) bendinde yer alan
"bu konuda ilgililere taşınmaz mal tahsisine" ibaresi,
g) 18.6.1992 tarihli ve
3816 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan "hiçbir ücret
ve bedel ödemeksizin" ibaresi,
Yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Trabzon
Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 30
uncu maddesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıya kamuoyu "torba yasa" ismini takmıştı; yani, içinde ne
ararsanız var. Olabilir; yani, idarenin ihtiyaç duyduğu birçok yasa değişikliği
varsa, belki, bunları, bir şekilde, bir yasada toplamak isteyebilir; ama,
bunların önemli bir kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunda önergelerle girmişti,
biliyorsunuz.
Onu da geçtik, şimdi
buraya geldik. Biraz önce bir maddeyi kabul ettik. Torba yasadan sonra, torba
önergeler çıkmaya başladı. Bakın, biraz önce kabul edilen 29 uncu maddede 2
tane önerge kabul edildi; 2 önerge tam 2 sayfa, bu 2 önergenin gerekçesi de 2
satır. İlginçtir, her iki önergenin gerekçesi de aynı: "Kamu personel
ücret rejimindeki farklılıkların giderilerek ücret dağılımında adalet ve
eşitlik ilkelerinin sağlanması amaçlanmıştır." Her iki önergenin gerekçesi
de aynı. Bu önergeler neyi düzenliyor? Örneğin, Özel Tüketim Vergisi Kanununda
bir düzenleme "mükellef" tanımını değiştiriyor; hazineye ait
taşınmazların satışının hızlandırılması hakkında kanun... Bunların kamu
personel ücret rejimiyle ne ilgisi var acaba?
Hükümet, büyük iddialarla
"Belediyelerde Reform" adı altında 2 tane yasa getirdi buraya.
Bunları görüştük; Sayın Cumhurbaşkanından bir kez daha görüşülmek üzere iade
edildi, bir kez daha görüştük. Çok iddialıydı hükümet; ama, görüyorum ki
önergelerden...
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi,
bir saniye...
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Bakıyorum, o çok iddialı belediye yasalarından Büyükşehir Belediye
Yasasında, şu torba önergelerden biriyle tam 6 tane değişiklik yapılıyor,
Belediye Yasasında da 5 tane değişiklik yapılıyor. Daha önce de başka
değişiklikleri yapmıştık. Burada size söylüyorum; bundan sonra da, daha çok
sayıda değişikliği bu iki yasada, belediye yasalarında yapacağız. Neden; çünkü,
hükümet bu yasaları iyi hazırlamamıştır. İdare hukukunu bilmeyen, Türk idare yapısını
bilmeyen, Türk hukuk sistemini bilmeyen bir kadro hazırlamıştır maalesef.
Bunları üzülerek söylüyorum.
Burada size söyleyeceğim
şudur: Bu önergelerden birinde çok önemli bir düzenleme yapıldı değerli
arkadaşlar. Bunu sizlerin dikkatine sunmayı bir görev sayıyorum. Hepinizin
bildiği gibi, hazineye ait taşınmazlar, yatırımcılara çeşitli amaçlarla tahsis
edilir. Turizm yatırımcılarına, turizm yatırımı yapmak amacıyla, kırkdokuz yıl
süreyle hazine arazisi tahsis edilir. Tersane yatırımcılarına, tersane yapmak
amacıyla, kırkdokuz yıl süreyle, kıyılardaki hazine taşınmazları ve onun
önündeki dolgu alan veya deniz, tahsis edilir. Her iki tip yatırımda da,
kırkdokuz yıllık sürenin sonunda, bu yatırımlar, çalışır ve işler vaziyette
hazineye teslim edilir. Bu arazilerin tahsis şartı budur. Kendileriyle yapılan
sözleşme bunu düzenlemektedir.
Bu önergelerden biri (h)
bendiyle neyi getiriyor biliyor musunuz; şunu getiriyor değerli arkadaşlar:
Tersane yatırımcılarında bir istisna yapalım, onlarla yaptığımız sözleşmeyi tek
taraflı olarak burada değiştirelim, kırkdokuz yılın sonunda, yatırımcı,
tesisindeki bütün makineleri, bütün vinçleri, o yerin tersane olmasını sağlayan
bütün donanımı alsın götürsün, hazineye sadece dolguyu bıraksın.
Değerli arkadaşlar, size
öneriyorum, eşitlik için şunu da yapın: Turizm yatırımcıları için de bir
düzenleme yapalım, kırkdokuz yılın sonunda, bütün yatakları, oteldeki bütün
tesisatı, bütün buzdolaplarını, bütün masaları, sandalyeleri alsın götürsün.
Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar?! Hazinenin kişilerle,
yatırımcılarla yaptığı bir sözleşmeyi, tek taraflı olarak, hazine aleyhine
olacak şekilde, kişiler lehine, objektif olmayan bir şekilde, haklı gerekçesi olmayan
bir şekilde veriyorsunuz. Bundan sonrası için yapabilirsiniz. Bundan sonra
tahsis edeceğiniz tüm taşınmazlarda, tüm dolgu alanlarda tesisin, tersanenin
veya turizm yatırımının bütün taşınır malları yatırımcıya aittir; bunlar, süre
sonunda hazineye devredilmez şartını getirebilirsiniz; ama, burada, bunu
getirmeye hakkınız yoktur. Ben, Genel Kurul, bu kadar yoğunluk içerisinde, bu
önergenin ilgili maddesini yeterince değerlendirememiştir diye düşünüyorum
değerli arkadaşlar. Bu, bu tasarıdan çıkarılan, tasarının 19 uncu maddesi
-Tekel ihalesi maddesi- gibi bir maddedir değerli arkadaşlar. O madde, nasıl
Genel Kurul tarafından çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmiş ve bu tasarıdan
çıkarılmışsa, ben size öneriyorum, tekriri müzakere yapalım, bu maddeyi yeniden
görüşelim ve bu bendi tasarı dışına alalım. Bu, bu şekliyle Anayasaya aykırı
bir düzenlemedir. Bunu, sadece burada bırakmayacağımızı, Anayasa Mahkemesine
götüreceğimizi ve bu işi, her platformda gündeme getirip, bunu topluma
anlatacağımızı sizlere ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
görüştüğümüz 30 uncu madde, tasarının bir sonraki maddesindeki (b) bendi ve
biraz önce görüştüğümüz maddesinin de (k) bendiyle ilgili bir düzenlemeyi de
kapsamaktadır. Nedir bu? Düzenleme şudur: Yeşilkart sahiplerinin ve 65 yaşını
doldurmuş muhtaç ve kimsesiz vatandaşların ayakta tedavileri halinde, bunların
sağlık giderlerinin, ilaç giderlerinin, artık hazinece karşılanmaması veya
-Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunca karşılanıyordu, sonra Sağlık
Bakanlığınca karşılanmaya başladı- bunun yüzde 20'sinin Bakanlıkça
karşılanmayıp, bunun hasta sahiplerinden alınması şeklinde bir düzenlemeyi
kapsamaktadır.
Değerli arkadaşlar,
hepinizin bildiği gibi, yoksul vatandaşlarımız, açlık sınırının altında gelir
elde eden, yaşayan vatandaşlarımız, ülkemizin, toplumumuzun çok önemli bir
sorunu. Hükümetin çok ünlü bir acil eylem planı vardı. Acil eylem planında
-gayet iyi hatırlıyorum- toplumun yüzde 15'i açlık sınırının altında gelir elde
etmektedir teşhisi yapılmıştı ve topluma ve topluma bir vaatte bulunulmuştu;
hükümet kurulur kurulmaz, üç ay içerisinde, açlık sınırı altında gelir elde
eden vatandaşlar saptanacak ve bunlara düzenli olarak yardım yapılacak
denilmişti. Hükümetin vaadi budur; ama, hükümet, bu vaadine karşılık, burada,
yeşilkartlı vatandaşlarımızdan yüzde 20 oranında bir kesinti yapmayı düzenlemektedir.
Nüfusun yüzde 15'i demek,
10 000 000'u aşkın nüfus demektir. Türkiye'de, yeşil kartlı vatandaşımızın
sayısı da 13 000 000'dur; yani, aşağı yukarı, acil eylem planındaki rakama
yakın bir rakamdır. Hükümet, bütçe dengelerini tutturabilmek amacıyla, sosyal
güvenlik açığını azaltabilmek amacıyla, ya bu ödemeleri yapmayarak... İşte, bu
maddede olduğu gibi "ben, bunun ödemesini yapabilmek için, ödeme emri
ararım; ödeme emri yoksa, ben bu ödemeyi yapamam" demek, sonuçta,
yeşilkartlı hastanın, hastane kapısından tedavi edilemeden geri dönmesi
demektir. Bu tasarı onu düzenlemektedir.
Sanırım, hükümetimiz,
bunu bilerek getiriyordur. Acil eylem planındaki o ünlü vaatlerini bilerek
getiriyordur diyeceğim; nasıl olsa o unutulmuştur düşüncesiyle, sanıyorum, bu
düzenlemeyi de buraya getirmekte hiçbir beis görmemiştir.
Değerli arkadaşlar, acil
eylem planında, hükümetin birçok vaadi vardı; hatırlayacaksınız, vergilerin
indirilmesi vardı, Özel İletişim Vergisi kaldırılacaktı değerli arkadaşlar,
haberleşme üzerindeki vergiler kaldırılacaktı. Hepinizin bildiği gibi, bu
vergi, kalıcı hale getirilmiştir. Enerji kaynakları üzerindeki vergiler
azaltılacaktı; tam tersine, enerji kaynakları üzerindeki vergiler, bu hükümet
döneminde artırılmıştır. Özel Tüketim Vergisi, akaryakıt ürünleri üzerinde
ağırlaştırılmıştır. Elektrik faturaları üzerindeki yüzde 3,5 oranındaki TRT
payının, hemen üç ay içinde kaldırılması sözünü vermişti hükümet acil eylem
planında; bunun, sadece 1,5'ini kaldırmıştır, 2'si durmaktadır. Bunları
çoğaltmak mümkündür değerli arkadaşlar.
Bunları daha uzun süre
anlatabilirim; ama, bu kadarını yeterli görüyorum. Maddenin bu düzenlemesiyle,
yeşilkartla ilgili düzenlemesiyle doğru olmaması bir yana, hükümet vaatleriyle
tutarlı olmadığını söylüyorum. Biraz önce sözünü ettiğim, tersanecilerle
ilgili, tersane yatırımlarıyla ilgili düzenlemeyi de bu tasarının bir ayıbı
olarak görüyorum. Uygun görürseniz, bunu, tekriri müzakereyle yeniden görüşelim
ve bu tasarı metninden çıkaralım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Aziz milletimin pek kıymetli vekilleri, akşam vaktinde, hepinize iyi
çalışmalar, başarılı hizmetler temenni ediyorum.
Bir hissiyatımı,
sizlerle, müsaadenizle, paylaşmak istiyorum. Ben, Türkiye'yi ve bu milletimizi
daha çok sevmeye başladığımı söylemek istiyorum. Her gün, memleketime,
milletime muhabbetimde bir artış var; çünkü, Türkiye, benim de rahatça
yaşayabileceğim, üretebileceğim, kendimi geliştirebileceğim ve insanlığa
katkıda bulunabileceğim bir hale geliyor.
Bu 30 uncu maddenin (a)
bendindeki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A/7 nci
bendinin kaldırılması da böyle bir şey. Yani, bu kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren, Türkiye'de, özürlü vatandaşlarımız her türlü hizmete talip
olabilecekler. Yani, hiçbir engelle karşılaşmadan, rahatlıkla yarışabilecekler;
hak etmişlerse de, üretmeye, kendilerini geliştirmeye ve insanlığa katkıda
bulunmaya başlayacaklar; çünkü, teknoloji, yöntem, medeniyet öyle gelişti ki,
dünyada insanların üretebilmesi, potansiyellerini açığa çıkarabilmeleri için
çok güzel yöntemler oluştu ve bu yöntemler ülkemize de gelmeye başladı. Fakat,
bu yöntemlerle, hukuk sistemimiz ya da kanunlarımız çok paralel yürümüyordu ve
birçok alanda, özürlü vatandaşlarımız sınırlı, iş hayatının dışında
tutuluyordu. İşte, inşallah, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bütün bunlar
kalkacak.
Bu, çok önemli bir
değişim; yani, özürlü vatandaşlarımız eğer hak etmişlerse, eğer başarmışlarsa,
bundan sonra idareci olabilecekler, uzman olabilecekler, öğretim üyesi
olabilecekler; ama, dediğim gibi, başarabilmişlerse, sınavları geçmişlerse ve
ilgili kurulların onayını almışlarsa. Ben, vatandaşlarımızın bu konuda
üzerlerine düşeni yapacaklarını biliyorum ve buna paralel olarak dünyadaki
gelişmeye de ayak uyduracaklarına inanıyorum.
Biliyorsunuz, dünyada
Stefan Hawking diye bir adam var; bu, Nobel Fizik Ödülü aldı. Bu adam
konuşamayan birisi, duyamayan birisi, görme problemi olan birisi, yürüyemeyen
birisi, tuvaletini dahi kendisi kontrol edemiyor; ama, bu kişi Fizik Nobel Ödülü
almış durumda. Maalesef, Türkiye'deki vatandaşlarımızın önü çok açık olmadığı
için şimdiye kadar, bu tür şanslarımız olmadı ve kendimizi denemeye bile fırsat
bulamadık. Nasıl, sağır-dilsiz takımlarımız, Avrupa Birliği, Avrupa güreş şampiyonasında
hem serbestte hem grekoromende Avrupa şampiyonu olabiliyorsa, inşallah, özürlü
vatandaşlarımız da Türkiye'yi, asil milletimizi, Türkiye Cumhuriyetini dünyada,
platformlarda bu yasalardan sonra daha iyi temsil edecekler; çünkü, önleri
açıldı; bundan sonra kendilerini ispatlayabilecekleri noktaya gelecekler.
Eskiden şöyle bir durum
vardı: Biz diyoruz ki: "1 000 metre koşabilir misin?" Ama, verdiğimiz
alan 100 metreydi. Şimdi, 100 metre mesafe veriyoruz; ama, 1 000 metre
koşamayacaklarını, koşabileceklerini tartışıyoruz. Şimdi, 1 000 metre alan
açıldı. Koşabiliyorlarsa biz de arkalarında duracağız, koşamıyorlarsa da
koşmaları için gerekli tedbirleri alıp koşar hale gelmelerini sağlayacağız
inşallah.
Ben, bu vesileyle, bu
kanuna katkıda bulunan, başta Başbakanımız olmak üzere, Bakanlar Kurulu
üyelerimize çok teşekkür ediyorum. Komisyonlarımıza ve Devlet Personel
Başkanlığının bu cesaretli tutumundan dolayı da ayrıca kendilerine teşekkür
ediyorum; çünkü, çok önemli bir değişimi kendilerinin organizasyonunda
yapacağız.
Ben, vatandaşlarımızla
ilişkilerimde görüyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden memnuniyetleri
hayli fazla. Ben, onu da şöyle bir anekdotla paylaşmak istiyorum. Bir gün
İstanbul'dan geliyorduk. Şoför arkadaş Meclisin yolunu bilmiyor; Kızılay'da bir
tane vatandaşa sordu, seyyar satıcıya dedi ki: "Meclise nasıl
gidebilirim?" Meğer vatandaş şafak sayıyormuş, sizleri tekrar buraya
getirmek istiyormuş, dedi ki şoför arkadaşa: "Ne acele ediyorsun, iki sene
sonra nasıl olsa gidersin."
O yüzden, vatandaşımız
sizleri tekrar bu noktalara getirecektir; çünkü, sizlerle, hepimiz, bütün
vatandaşlarımız iftihar ediyor. İnşallah, yarınlar daha güzel olacak.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayva.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Demin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, oldukça, sizin de vurgu yaptığınız gibi, uğultulu olduğu bir
dönemde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Akif
Hamzaçebi, bence, üzerinde durulması gereken, uyarılarla dolu, son derece
önemli bir konuşma yaptı. Ben, bu konuda duyarlılık sergileyen
arkadaşlarımızın, konuşmayı izleyemeyenlerin, lütfen, tutanaklardan bunu edinip
değerlendirmesini sizlerden özellikle istirham ediyorum ve Sayın Bakana şu
soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Hamzaçebi'nin 29 uncu maddenin (h) fıkrasıyla
ilgili yaptığı uyarılardan sonra, İçtüzüğün 88 inci ve 89 uncu maddelerinden
birinin gereği olarak bu maddenin bu fıkrasının yeniden müzakere edilmesi
bakımından hükümet veya komisyon tarafından geri çekilip çekilmeyeceğini, bu
uyarıların etkili olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Sayın Bakan lütfeder
cevaplandırırsa, bir kere de kendi ağzından bunu duymuş oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Biz, şu andaki haliyle yine tasarının arkasındayız; bir değişiklik
yoktur görüşlerimizde. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 30 uncu maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Mustafa Elitaş |
M. Ali Suçin |
|
İstanbul |
Kayseri |
Batman |
|
Sedat Kızılcıklı |
|
Ali Osman Sali |
|
Bursa |
|
Balıkesir |
"a) 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin (7) numaralı alt bendinde yer alan "veya vücut sakatlığı ile
özürlü" ibaresi"
BAŞKAN
- Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Evet, katılıyoruz.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Olmaz efendim; önerge hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
konuşacak mısınız, gerekçe mi okunsun?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıya komisyonda
eklenen hükümle yürürlükten kaldırılması öngörülen 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin 7 numaralı alt bendinde, "53
üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel
olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü
bulunmamak" hükmü yer almaktadır.
Bu hükmün tümünün
yürürlükten kaldırılmasının yaratabileceği olumsuzlukları ortadan kaldırırken,
aynı zamanda özürlü istihdamında yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla anılan
hüküm içerisinden sadece özürlülere yönelik olarak yer alan ibarenin
yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır.
Ayrıca 29 uncu maddede
kabul edilen önerge ile aynı Kanunun 206 ncı maddesinin (2) numaralı bendi
değiştirilmiş olduğundan fıkradaki bu bende ilişkin ibarenin kaldırılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Hayır, kabul etmiyorum.
Arkadaşlar, olur mu öyle
şey?!.. Utanç verici bir şey! Ayıp ya; böyle bir şey olur mu?!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Ayva...
Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 31.- Cumhurbaşkanı
tarafından atananlar, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek kararnameyle atanan
veya görevlendirilenler, Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler
sonucunda görev verilenler ile yükseköğretim kurumlarının öğretim üyeliklerine
yapılacak atamalar hariç olmak üzere, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, genel bütçeye dahil dairelerin, katma
bütçeli idarelerin, döner sermayelerin, kefalet sandıklarının, sosyal güvenlik
kurumlarının ve bütçeden yardım alan kuruluşların kadrolarına açıktan
atanamazlar. Diğer kanunların bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.
Herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları
kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner
sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel
idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları,
bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum,
kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı
ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası
kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde
çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Diğer kanunların
emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları
ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya
görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce
alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz.
Bu maddenin ikinci ve
üçüncü fıkra hükümleri;
a) Cumhurbaşkanlığına
seçilenler,
b) Dışarıdan Bakanlar
Kurulu Üyeliğine atananlar,
c) Yasama Organı
üyeliğine seçilenler,
d) Mahalli idareler
seçimleri sonucuna göre görev alanlar,
e) Sadece toplantı veya
huzur ücreti ya da hakkı ödenen görevleri yürütenler ile yönetim ve denetim
kurulu üyeliği ücreti karşılığında görevlendirilenler,
f) Yaş haddini aşmamış
olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında
ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler (üniversitelerde ders ücreti
karşılığı ders görevi verilenler hakkında yaş haddini aşmamış olmaları kaydı
aranmaz),
g) Vakıf
üniversitelerinde görev alanlar,
h) Özel kanunlarında
emeklilik veya yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalıştırılma veya görev yapma
hakkı verilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından atananlar, Bakanlar Kurulu kararı
veya müşterek kararname ile atanan veya görevlendirilenler ve Türkiye Büyük
Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler,
Hakkında uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 32 nci, yani 31 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuya geçmeden önce, maddeye geçmeden önce, bugün nöbetçi bakanlardan
birisinin, Sayın Ulaştırma Bakanının, geçtiğimiz 2004 yılındaki yeşilkartlılara
üç ayda ödenen miktarı 7 trilyon olarak açıklaması ve bunun 2005 yılı
içerisinde 110 trilyonu aşıyor olarak sunması, hem kamuoyunu yanlış
bilgilendirme hem de bir başka açıdan ele alındığında, sanki yoksulluk,
yeşilkartlılık, hükümetiniz tarafından, AKP İktidarı tarafından övünülecek bir
durummuş gibi sunmasını üzüntüyle izledim. Gerçekten, ya Sayın Bakana verilen
rakamlar yanlış ya da başka bir amaç güdülüyor.
Bir kez daha tekrar
ediyorum, 8 inci maddenin görüşülmesi sırasında 2000 yılında yeşilkartlı
yurttaşlara harcanan paranın 167 trilyon, 2001'de 304, 2002'de 545, 2003'te
740, 2004 yılında ise 910 trilyon harcanmış olması, yeşilkartlı yurttaşlarımızın,
daha doğrusu tüm yurttaşlarımızın, devri iktidarınızda yoksulluğun ne kadar
içine itildiğini gösteriyor. Bakanın önce bunu 7 trilyon olarak sunması, sonra
da "yeşilkartlılara daha çok harcama yapıyoruz, üç ayda 110 trilyon"
diye övünmesini anlayabilmenin olanağı yok.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuyla ilgili 32 nci, yani, şimdiki haliyle 31 inci madde, bizim Anayasa
Mahkemesine iptal davası açtığımız konulardan birisiyle ilgili. Bildiğiniz
gibi, 28.12.2004 tarih ve 5277 sayılı 2005 yılı Bütçe Kanununun 25 inci
maddesinin (f) fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya
aykırı olduğunu Bütçe Kanunu görüşmeleri sırasında ileri sürmüştük ve daha
sonra da, Anayasa Mahkemesine iptal davası açtığımız konulardan birisi.
Bunu önce şekil yönünden
incelediğimizde, bu torba kanun, çuval kanun, harar kanunun içine baktığımızda,
yeni birtakım düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Tabiî ki, Anayasaya aykırı
olarak, özel kanunla düzenlenmesi gereken bir konunun Bütçe Kanununun içine
yerleştirilmiş olmasını kavrayarak, bu kanunun içine yerleştirmeniz, o gün
kabul etmeseniz bile, pek çok düzenlemelerinizin Anayasaya aykırı olduğunu
somut olarak ortaya koyuyor.
Buradaki düzenleme yine
kurnazlıklarla dolu. Her şeyden önce, burada, yani, Bütçe Kanununun 25 inci
maddesinin (f) fıkrasından farklı olarak küçücük bir düzenleme yapılmış; sadece
o düzenleme de üçüncü paragrafta. Önceki düzenleme "5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre alınmış Bakanlar
Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz" hükmünü içeriyor idi. Şimdi
burada bir kurnazlık yapılmış "5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önceki Bakanlar
Kurulu kararları uygulanmaz" denilmiş. Yani, bundan sonra Bakanlar Kurulu,
Emekli Sandığı Kanununun 11 inci maddesine göre yeni uygulamalar yapabilecek.
Amaç, Anayasa Mahkemesindeki açılmış olan davayı etkisiz hale getirmek.
Ancak, konunun özüne
baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, tabiî ki, herhangi bir sosyal güvenlik
kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, bu aylıkları kesilmeksizin,
genel bütçeye dahil idareler, katma bütçeli idareler, dönersermayeli kuruluşlar
vesaire, yani, kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılamazlar hükmünü içeriyor.
Bunu, Bütçe Kanunu görüşmeleri sırasında da söylemiştik. Bütçe Kanununun (f)
fıkrasının birinci paragrafında da dile getirdik, dedik ki, herhangi bir sosyal
güvelik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bazı istisnalarla
kamuda istihdamının yasaklanmasında kamu yararı yoktur; çünkü, bilgi ve
birikimden yararlanmaya imkân bırakmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin
21.10.1992 tarih ve 92/13 esas ve 92/50 sayılı kararında vurgulandığı gibi,
hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına
dayanması ilkesiyle, bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan
kamu yararı düşüncesinin yasalara egemen olması zorunludur. Günümüzde kamu
yararı kavramı yanında, toplum yararı, ortak çıkar, genel yarar gibi birbirinin
yerine kullanılan kavramlarla anlatılmak istenen, tümünün bireysel çıkardan
farklı, onun üstünde ya da onun dışında ortak bir yararın amaçlanmasıdır diyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, kamu kurum ve kuruluşlarında emeklilerin istihdamının yasaklanması iki
şekilde ele alınabilir. Türkiye'de, bugün, gençlerimiz işsiz, genç bir nüfusa
sahibiz ve işsizlik oranı, OECD ülkeleri içerisinde en yüksek, yüzde 20'lerin
üzerine çıktı -kimi rakamlara göre işsiz sayımız 10 000 000'dan fazla, kimi
resmî rakamlar da bunun 5 000 000 dolayında olduğunu söylüyor- böyle bir
dönemde, emekli olanların, bir sosyal güvenlik kurumundan emekli maaşı
alanların, yeniden ihtiyaç hissedilse bile, özel bilgi sahibi olsa bile,
yeniden, herhangi bir kamu kurum ya da kuruluşunda herhangi bir biçimde
istihdamı yapılmamalı, onların yerine gençler istihdam edilmelidir denilebilir;
ancak, AKP Hükümetleri döneminde emeklilerin durumuna bir bakacak olursak,
Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli maaşı alanların sayısı 4 133 367 kişi, en
düşük emekli aylığı 424 000 000 lira, en yükseği 759 000 000 lira. İşçi
emeklilerinin, yani SSK'dan emekli maaşı alanların yüzde 80-yüzde 90'a yakını
en düşük miktar üzerinden emekli aylığı alıyor, yani 424 000 000 lira. Emekli
Sandığına tabi çalışanlar 2 400 580, Emekli Sandığından emekli maaşı alan 1 025
000 kişi. Tabiî, buna dul ve yetim aylığı alanlar dahil değil. Şimdi, Emekli
Sandığından emekli maaşı alanların en düşük maaşı da 543 000 000 lira.
Değerli arkadaşlarım,
elinizi vicdanınıza koyunuz. Yani, milletvekilleri olarak da, bizim aldığımız
maaşlarla geçinemediğimizi aramızda konuşuyoruz, konuşuyorsunuz. Şimdi, 543 000
000 lira emekli maaşı alan, ki, Emekli Sandığından 15 inci derece ile 3 üncü
derece arasında emekli maaşı alanların miktarı, neredeyse, emeklilerin yüzde
90'ı. Bu insanların uzmanlık alanlarında, herhangi bir biçimde, kamu kurum ya
da kuruluşlarında istihdam ediliyor olması, belli bir süre onun bilgisinden,
tecrübesinden, birikiminden yararlanılması niçin engelleniyor; bunu
anlayabilmenin olanağı yok.
Gerçekten, emekliler
aldıkları maaşla geçinemedikleri için ya ikinci iş tutmak zorundalar ya da yeniden,
kendi bilgi, deneyim, tecrübelerini özel sektörde ya da kamu kuruluşunda
hizmete sunmak zorunda kalıyorlar.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emekli maaşı alanların
yeniden çalışması halinde emekli aylıklarının kesilmesi bir yana, çalışması
yasaklanıyor. Yapılması gereken, emekli aylığı kesilmeden, sosyal destek primi
ödeyerek, bunların bilgi, birikim ve tecrübelerinden kamuda da
yararlanılmasıdır. Yani, bu, bir istisna hükmüdür, tümden yasaklamanın hiçbir
yararı yoktur. Bu uygulama, kayıtdışılığı teşvik edecek bir uygulamadır.
Biz, eğer, emekli maaşı
alan birisinin yeniden çalışmaya başlaması halinde emekli maaşını kesecek
olursak, o, çalışmaktan kaçınacaktır. Ülkemizde işsiz sayısı 5 000 000, onların
yerine genç elemanlar girsin diyorsunuz; ama, eğer bir memur, örneğin Silahlı
Kuvvetlerden emekli olmuş, belli dalda uzmanlığı olan bir generalin, bir
subayın Savunma Sanayii Müsteşarlığına bağlı olarak herhangi bir işletmede,
kamu kurum ya da kuruluşunda istihdam edilmesinde kamu yararı varsa, bunu
yasaklamanın, bunu engellemenin kime ne yararı olabilir?! Böyle çalışan kaç
kişi vardır diye düşünmeniz gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, hükümetiniz, AKP Hükümeti, halkımızı yoksullukta birleştirdi. Demin
söyledim, yeşilkartlıların sayısında giderek artış var, harcanan miktarda
artışlar var. Emeklilerin maaşlarını verdim; IMF, Dünya Bankası böyle istiyor
diye emekli maaşları bastırılıyor, memur maaşları bastırılıyor,
toplusözleşmelerde işçilerin ücretleri bastırılıyor... Ki, zaten, 4,5 milyondan
fazlası asgarî ücretle çalışıyor, asgarî ücretin de net 350 000 000 olduğunu
düşünürseniz, onlar da sefaletin içinde. İşsizler zaten perişan, yani, kapı
kapı dolaşıyorlar, her gün Mecliste sizin kapılarınızı aşındırıyorlar ve böyle
bir dönemde, biz, emeklilerin belki çocuklarına, belki torunlarına, işsiz
oğlunun çocuklarına, yani, torunlarına harçlık verebilmek, onların tahsiline
yardımcı olabilmek için, oğlunun iş bulamadığı bir ortamda, kendi bilgi,
becerisini sunarak aile bütçesine katkı yapmasını da yasaklayarak ne yapıyoruz;
halkın tamamına yakınını sefaletin içine itiyoruz; yoksullukta
birleştiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
diyebilirsiniz ki -pek çoğunuz çıkıyor söylüyor buraya- enflasyonu düşürdük...
Enflasyonun düşmesiyle gelirde bir artma olmuyorsa; enflasyonun gerilemesi ya
da düşmesi, gelirinde artış olmayan bir yurttaş için hiçbir anlam ifade etmez.
Mutfaktaki enflasyon düşmüş değil. Şimdi, böyle bir dönemde, yani, emeklilerin
çok istisnaî olarak bile olsa istihdamının önünün tıkanması, çeşitli açılardan
bakıldığında, Anayasaya da aykırılıklar içeriyor; her şeyden önce, çalışma hak
ve özgürlüğünü engelleyici bir tutum sergiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
çalışma, bir haktır. İster emekli olsun ister çalışabilir bir yaşta olsun,
çalışma, herkesin hakkı. Devlete düşen görev Anayasamızda tanımlanmış; çalışmak
isteyenlere, adil ölçülerde, onların durumuna, konumuna uygun iş temin etmek.
Ülkemizdeki asıl sorun istihdam sorunu, bu doğru. Yani, siz, emeklileri çalıştırmayınca,
onların yerine genç alacağız demeniz de doğru değil. Bir sonraki maddede de
görüşeceğiz bunu.
Ne yapıyorsunuz; kamu
kurum ve kuruluşlarındaki istihdamı daraltın dediler, azaltın dediler,
ücretleri baskı altına alın dediler ve siz de, onun gereğini yerine
getiriyorsunuz. O gençlere, propagandif amaçlı, popülist yaklaşımla diyebilirsiniz
ki, işte emeklileri arındırıyoruz, sizi alacağız; bu, külliyen yalan, hiçbir
dayanağı olmayan bir düzenleme.
Biraz evvel Sayın
Ayva'nın, özürlülere ilişkin düzenlemesini bile önergeyle değiştirerek,
özürlülerin de o yoksulluk girdabında boğulmasına yönelik düzenleme
yapıyorsunuz çoğunluğunuza güvenerek; üstelik, Plan ve Bütçe Komisyonundan kabul
edilmiş bir metni burada değişikliğe uğratıyorsunuz; elinizi vicdanınıza
koyunuz değerli arkadaşlarım.
Gerçekten, bu Anayasaya
aykırı düzenlemeleri, eşitlik ilkesine aykırı, çalışma hakkını kısıtlayıcı bir
düzenlemeyi buraya yeniden koymanız, Anayasa Mahkemesindeki davayı, olsa olsa,
biçim yönünden etkilemeye yönelik olabilir; özü itibariyle, hiçbir şey yapmaz.
Siz, kendinizi kandırıyorsunuz; zannediyorsunuz ki, biz, işte, burada bir
maddede 14 yasal düzenlemeyi, 14 yasada değişiklik yaparak ya da dolambaçlı
kelimeler kullanarak, Anayasa Mahkemesi üyelerini de, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerini de, halkı da kandırıyoruz diyorsanız, yanılıyorsunuz; sadece,
kendinizi kandırırsınız. Vicdanınız sızlayarak, bu yasaya el kaldırdığınızı
biliyorum; ama, bu el kaldırmanın, ne size ne hükümetinize ne de ülkemize en
küçük bir yararının olmadığını söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
yapılması gerekeni yapmayacaksınız; ama, ben, bir kez daha söylüyorum: Bu
yaptığınız düzenleme de, eşitlik ilkesine aykırıdır; dolayısıyla, çalışma hak
ve özgürlüklerini kısıtlayıcı hüküm ifade etmektedir ve dolayısıyla da,
Anayasaya yeniden aykırılığı nedeniyle, bu konu, bir kez daha Yüce Mahkemenin
önüne gidecektir.
Biraz, yasalara,
Anayasaya saygıya davet ediyorum sizleri ve teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Çalışma süremiz
tamamlandığı için...
HALUK KOÇ (Samsun) - Daha
var Sayın Başkan; 5 dakika var, madde bitsin. Erken kapatıyorsunuz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.59